Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
YAMAYIS / HAZİRAN 2012 ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI
Nurettin OZDGBIR:Ekonomideki Olumlu Görünümü Bozacak Riskler AB'den Kaynaklanmaktadır
Ankara Sanayi Odası Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı Antalya’da düzenlendi.
DOSYABÜYÜTEÇ
Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği
Değer Zinciri Bileşenleri ve Teknolojik Yetkinlik
• •
Üreterek bilgiye ulaşan çocuklar...
^ ROTA* ÇOCUKLAR
ANAOKULU
K ı/J İırm a k Mahallesi 1425 Cadde 1434. Sofa*
No: 3/36 Çukuramba/ / ANKARA
T. 0312.286 5686
R 0312.2865689
Sokullu Caddesi, N a 170
06450 Dikmen /ANKARA
T. 0312.4818887
R 0312.4818830
A SO M EDYAANKARA SANAYİ ODASI
YAYIN ORGANI
MAYIS / HAZİRAN 2012
ASO Adına İmtiyaz Sahibi
Yönetim Kurulu BaşkanıNURETTİN ÖZDEBİR
Yazı İşleri MüdürüOKAN SAYKUN
Yayın YönetmeniNACİ CANPOLAT
ASOMEDYA Yönetim YeriAtatürk Bulvarı No:193 Kavaklıdere / ANKARA Tel: 0312 417 12 00
Faks: 0312 417 52 05 Email: [email protected]
www.aso.org.tr
Yapım
CAST GRAPHIC Tokdemir Ajans
Prodüksiyon - Organizasyon - Yayıncılık Ltd. Şti.
Turan Güneş Bulvarı 4. Cad. 712. Sk. 1/3 Yıldız - Çankaya/ANKARA
Tel: 0312 440 87 07 (Pbx) Faks: 0312 440 12 92
www.tokdemirajans.com
Baskı ve Cilt
TŞOF Trafik Matbaacılık San. Tic. AŞ Organize San. Böl. Orhan Işık Cad. No: 3
Sincan- Ankara Tel: 0312 267 08 97 - 98
Faks: 0312 267 06 93 [email protected]
Reklam Rezervasyon
0312 440 87 07
Yayın TürüYerel Süreli
ANKARA SANAYİ ODASI ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR.
Reklamların sorumluluğu reklam veren firmaya ait olup, Cast@Graphic Ajans
hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların
düşüncelerini kapsamaktadır.
Basım Tarihi
4 Temmuz 2012
U l
Okuyucu Dağılımı
ASO Üyeleri % 50■ Valilikler % 2
Oda ve Borsalar % 12■ Siyasi Partiler % 1
• Üniversiteler % 5■ Dernekler % 2■ Büyükelçilikler % 1• Belediyeler % 2
■ Basın % 6■ Bankalar % 1■ Devlet Protokolü % 11■ Bakanlıklar % 7
sunuşBu sayımızın Dosya konusunu kurumsal sosyal sorumluluk konusuna
ayırdık. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Başkanı Doç. Dr. Mustafa Taşlıyan,
"Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği"
başlıklı yazısında sosyal sorumluluk kavramını ve tarihsel gelişimini ele
aldıktan sonra günümüz dünyasının sert rekabet koşullarında taşıdığı
önemi derinlemesine inceliyor.
Bu sayımızın Büyüteç bölümünde ise TTGV uzmanı Mahmut Kiper'in
"Değer Zinciri Bileşenleri ve Teknolojik Yetkinlik" başlıklı yazısı yer
alıyor. Kiper, Ar-Ge, inovasyon tasarım, üretim, pazarlama ve satış
sonrası hizmetlerin yanı sıra sermaye, insan kaynakları ve entelektüel
sermaye unsurlarının her birini değer yaratan stratejik bileşenler
olarak ele almak gerektiğini ve teknolojik yetkinliğe ancak böyle
ulaşılabileceğini söylüyor.
Ankara Sanayi Odasının Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı,
13 - 15 Nisan 2012 tarihlerinde Antalya'da yapıldı. Toplantıda
yapılan oturumlarda yeni Türk Ticaret Kanunu, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika'da yaşanan gelişmelerin Türkiye üzerindeki kısa ve uzun vadeli
etkileri ve dünyanın geleceğine ilişkin futuristik tartışmalar ele alındı.
Oturumlarda yapılan konuşmaların kapsamlı bir özetine sayfalarımızda
yer veriyoruz.
Yeni Türk Ticaret Kanunu konusunda ASO'nun düzenlediği "Yeni
Türk Ticaret Kanunu Farkındalık, Hazırlık ve Eksiklik Tespit ve Eğitim
İhtiyaçlarının Belirlenmesi" projesinin sonuçlarını da bu sayımızda
yayınlıyoruz.
16. ASO Gündem toplantısı Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın
katılımıyla yapıldı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın toplantıda yaptığı
güncel ekonomik konulardaki değerlendirmelerine de sayfalarımızda
yer veriyoruz.
X içindekiler ^ m
DosyaKurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği Doç. Dr. Mustafa TAŞLIYAN
Ankara Sanayi Odası Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, 13-15 Nisan 2012 tarihlerinde Antalya Venezia Palace Otel'de gerçekleştirildi.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012
Nurettin OZDEBiRTHE CHAIRMAN OF THE BOARD OF DIRECTORS OF AC!
ed itorial Low profit ratesthreaten economic growth
What the most industrialists complain about is that they could not profit, and that the profit margins have gotten narrower although things have gone well, the economy has grown fast in the country in recent years. Falling rates of profit as a result of global competition, small business scale, increased input costs, unfair competition and so on constitute a serious obstacle to the accumulation of capital in our country.
The results of the corporate tax declarations in 2010 provide us a stunning information about the low profit rates. For example, the profit rate which is obtained by division of the net profit by net sales, on average, is; 8 percent in information and communication industry, 6 percent in electricity, gas, hot water, steam and air conditioning, 36 per cent in the manufacturing industry, 43 percent in health and social services, 65 per cent in construction, 15 per cent in mining and stone quarrying, 20 percent in professional, scientific and technical activities and 2.1 percent in agriculture and forestry.
The situation is not different in the sub-sectors of manufacturing industry. The average profit rate is 1.6 per cent in the basic metal industry, 4.7 percent in electrical equipment industry, 6.3 percent in the production of other non-metallic minerals, 4 per cent in furniture manufacturing, 4.3 per cent in textiles, 22 percent in clothing, 2,5 percent in foods, 3.8 percent in rubber and plastic products, 4.4 percent in fabricated metal products, and 5.2 percent in chemicals and chemical products.
Profit per firm seems too low, as well. For example, the profit per firm is TL56 thousand in clothing, TL 83 thousand in the fabricated metal products, TL61 thousand in leather industry, TL52 thousand in the furniture and the average of TL 152 thousand in manufacturing industry.
As can be seen, average profit per firm and profit rates are very low except fo r a fe w sectors. It is clear with these profit rates that it is difficult fo r the industrialist to invest and accumulate equity. Profit rates shoul rise and the production of high value-added products should be increased so that investments could be financed with our own resources and economic growth could be sustained. Here, enterprises need to grow scales f irs t to take advantage of economies of scales. In addition, to increase the profitability, the enterprises should turn to innovation.
The state should support industrialist in profit rates by preventing unfair competition arising from both foreign countries and informality and imlementing effective supervision and control of the market. Both private sector and government must do its part to raise the rate of p ro fit . Otherwise, it will be very difficult to reach 2023 targets.
A\0 i nn ju I/ #
" T
Düşük kâr oranları başyazı*
ekonomik büyümeyi tehdit etmektedirÜlkemizde işlerin iy i gittiği, ekonominin hızlı büyüdüğü son yıllarda sanayicilerin en
çok yakındıkları konu, işlerin iy i olmasına rağmen kâr edemedikleri, kâr marjlarının çok
daraldığıdır. Küresel rekabet, küçük işletme ölçeği, artan girdi maliyetleri, haksız rekabet vb. nedenlerle düşen kâr oranları, ülkemizde sermaye birikiminin önünde ciddi bir engel
oluşturmaktadır.
2010 yılı kurumlar vergisi beyannamelerinden elde edilen sonuçlar düşük kâr oranları
hakkında bize çarpıcı bilgiler sunmaktadır. Örneğin, dönem net kârının net satışlara
bölünmesiyle elde edilen kâr oranı ortalama olarak; bilgi ve iletişimde yüzde 8, elektrik,
gaz, sıcak su buharı ve iklimlendirmede yüzde 6, imalat sanayiinde yüzde 3,6, sağlık ve
sosyal hizmetlerde yüzde 4,3, inşaatta yüzde 6,5, madencilik ve taşocakçılığında yüzde
15, mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetlerde yüzde 20, tarım ve ormancılıkta yüzde
2,1'dir.
İmalat sanayiinin alt sektörlerinde de durum farklı değildir. Ortalama kâr oranı ana metal
sanayiinde yüzde 1,6, elektrikli teçhizatta yüzde 4,7, diğer metalik olmayan minerallerin
üretiminde yüzde 6,3, mobilya imalatında yüzde 4, tekstilde yüzde 4,3, giyim eşyalarında
yüzde 2,2, gıdada yüzde 2,5, kauçuk ve plastik ürünlerde yüzde 3,8, fabrikasyon metal ürünlerinde yüzde 4,4, kimyasallar ve kimyasal ürünlerde yüzde 5,2'dir.
Firma başına kârın da çok düşük olduğu görülmektedir. Örneğin, firma başına kâr, giyim
eşyalarında 56 bin TL, fabrikasyon metal ürünlerinde 83 bin TL, deride 61 bin TL,
mobilyada 52 bin TL, imalat sanayiinin ortalamasında ise 152 bin TL'dir.
Görüldüğü gibi birkaç sektör dışında firma başına ortalama kâr ve kâr oranları çok
düşüktür. Bu kâr oranları ile sanayicinin özkaynak biriktirmesinin ve yatırım yapmasının
ne kadar zor olduğu açıktır. Yatırımların kendi kaynaklarımızla finanse edilmesi ve
ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi için kâr oranlarının yükselmesi ve yüksek katma
değer içeren ürünlerin üretiminin arttırılması gerekmektedir. Burada öncelikle ölçek
ekonomilerinden yararlanmak için işletmelerimizin ölçeklerinin büyümesi gerekir. Ayrıca,
kârlılığı yükseltmek için işletmelerimizin inovasyona yönelmesi de gerekmektedir.
Kâr oranları konusunda devlet hem diğer ülkelerden hem de kayıtdışılıktan kaynaklanan
haksız rekabeti önleyerek ve piyasa gözetim ve denetimini etkin bir biçimde uygulayarak
sanayiciye destek olmalıdır. Kâr oranlarını yükseltmek için hem özel sektör hem de
devlet üzerine düşenleri yapmalıdır. Aksi takdirde, 2023 hedeflerine ulaşmamız çok zor
olacaktır.
ASOMECLİS
"Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye gerçekleriyle uyuşmamaktadır"
NURETTİN ÖZDEBİRA S O YÖ N ETİM K U RU LU BAŞK ANI
Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri, basınımızın değerli mensupları; Odamızın Mart ayı toplantısına hoş geldiniz. Hepinizi şahsım ve Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli Meclis üyeleri; küresel ekonomideki gelişmelerin korkulduğu kadar kötü olmaması dünya çapında bir iyimserliğe yol açmıştır. Amerika'da artan tüketim harcamaları ve istihdam, ekonomik canlanmanın devam edeceği kanısını güçlendirmektedir. Avrupa'daki resesyon da korkulandan daha hafif geçmektedir. Yunanistan'ın borçlarının yeniden yapılandırılması da sorunsuz bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Ancak artan iyimserliğe rağmen küresel ekonomideki riskler devam etmektedir. Amerika'daki ekonomik büyüme, önceki resesyonlara göre çok yavaştır. İspanya ve Portekiz'in şimdilik ertelenmiş borç sorunları her an yeniden alevlenebilir. Artan petrol fiyatları da küresel büyüme üze
rinde bir risk oluşturmaktadır. Bu risklere rağmen küresel ekonomideki görünümün iyimserliğe yol açması bizi de olumlu etkileyecektir. Bir numaralı ihracat pazarımız Avrupa'da resesyonun korkulduğu kadar derin olmaması, ihracatımız üzerinde oluşan baskıyı biraz da olsa hafifletmektedir.
Hepinizin bildiği gibi ülkelerin borçlarının milli gelire oranı yüzde 90'ları zorladığı, çok yüksek oranlara ulaştığı durumlarda krizlerden çıkmak uzun süre almakta ve ekonominin büyümesi yavaşlamaktadır. Tabii buna bağlı olarak -bütün bu iyimser tablolara rağmen- dünya piyasalarındaki canlanmanın, özellikle gelişmiş ülkelerin dış borçlarından dolayı çok hızlı olmayacağı kanısındayım.
Avrupa'da Euro Bölgesi'nin dağılmasına yol açacak bir gelişmenin şimdilik ertelenmiş olması, gelişen ekonomilere fon akışını tekrar hızlandırmıştır. Bu durum, cari
"Küresel ekonomideki gelişmelerin korkulduğu kadar kötü olmaması dünya çapında bir iyimserliğe yo l açmıştır. Ancak artan iyimserliğe rağmen küresel
ekonomideki riskler devam etmektedir. Bu risklere rağmen küresel ekonomideki görünümün iyimserliğe yo l açması bizi de olumlu etkileyecektir."
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 7
28 Mart 2012
"Sanayi üretimine ilişkin veriler sert bir yavaşlama olmadığını göstermektedir. Diğer yandan reel kesim güven endeksi tarihi zirvesine yaklaşırken, tüketici
güven endeksindeki yükseliş de devam etmektedir. Tüm bu veriler, 2012'de ekonominin yüzde 4'ler seviyesinin üzerinde büyüyeceğine ilişkin beklentilerimizi güçlendirmektedir. Hepimizin bildiği gibi ekonomideki olumlu tabloyu bozan tek
unsur, cari işlemler açığıdır. Bu nedenle ülkemizde tasarruf oranlarını artıracak yapısaltedbirlerin alınması yerinde olacaktır"
işlemler açığının finansmanı konusundaki kaygıları da azaltmaktadır.
Değerli Meclis üyeleri, Ocak ayında sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1,5 artmıştır. Geçen yılın Ocak ayındaki artışın yüzde 19'un üstünde olduğu hatırlanırsa, bu yavaşlamanın kısmen baz etkisinden kaynaklandığı görülecektir. Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre sanayi ciro endeksi yüzde 16, sanayi sipariş endeksi yüzde 17 artmıştır. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı da Mart ayında yüzde 73,1 olarak gerçekleşmiştir. Bu veriler, sanayi üretiminde sert bir yavaşlama olmadığını göstermektedir. Diğer yandan reel kesim güven endeksi tarihi zirvesine yaklaşırken, tüketici güven endeksindeki yükseliş de devam etmektedir.
Tüm bu veriler, 2012'de ekonominin yüzde 4'ler seviyesinin üzerinde büyüyeceğine ilişkin beklentilerimizi güçlendirmektedir. Hepimizin bildiği gibi ekonomideki olumlu tabloyu bozan tek unsur, cari işlemler açığıdır. Petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle cari işlemler açığında beklenen azalma Ocak ayında gerçekleşmemiştir. Eğer petrol fiyatları bu seviyede kalırsa cari işlemler açığı ekonomi için bir risk oluşturmaya devam edecek, küresel ekonomide havanın bozulması durumunda sorun doğurabilecektir. Hepinizin bildiği gibi, orta vadeli programda petrol fiyatlarının ortalama 97 dolarlar civarında olması lazım. Şu anda 125 dolarlar civarında seyretmekte. Bu gerçekleşirse, orta vadeli programda
cari açığın beklentilerin üzerinde 66 milyar dolar olacağı gözüküyor, hatta 75-80 milyar doları bulabilmesi bile söz konusu olabilir. Bu nedenle ülkemizde tasarruf oranlarını arttıracak yapısal tedbirlerin alınması yerinde olacaktır.
Değerli Meclis üyeleri, Yeni Türk Ticaret Kanunu, ticaret hayatımızda ve ticaret hukuku anlayışımızda büyük değişikliklere ve yeniliklere yol açacaktır. Ticaret hukukumuzu AB ticaret hukukuyla uyumlaştırmanın ötesinde Yeni Türk Ticaret Kanunu işletmelerimizin kurumsallaşmasının ve şeffaflaşmasının da hukuki temellerini oluşturmayı amaçlamaktadır. Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun ticari hayatımıza getirdiği yeniliklerin hepsi iş dünyamızda aynı biçimde değerlendirilmemekte; kanun, çeşitli yönleriyle tartışmalara ve eleştirilere konu olmaktadır. Hem yeni kanunun getirdiği yeniliklerin anlaşılması hem de kanun hakkındaki tartışmaları ve kanuna yöneltilen eleştirileri değerlendirmek için Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun öğrenilmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bugüne kadar Yeni Türk Ticaret Kanunu hakkında dört eğitim semineri düzenledik. Son olarak da Ernst&Young'ın konu hakkındaki e-kitabını web sayfamıza koyarak üyelerimizin kullanımına sunduk. Bunlara ek olarak üyelerimizin arasında Yeni Türk Ticaret Kanunu hakkındaki farkındalığı, yapılan hazırlıkları ve duyulan eksiklikleri tespit etmek amacıyla üyelerimiz arasında bir saha araştırması yaptık. Bu çalışmanın sonuçları Oda olarak bundan sonraki eğitim çalışmalarımıza ve faaliyetlerimize yön verecek
"Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun getirdiği birçok uygulama ve yükümlülüklere büyük şirketlerimiz uyum sağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. Ancak yeni kanun,
işletmelerimizin yüzde 98ini oluşturan küçük işletmelere altından kalkamayacakları yükler ve yükümlülükler getirmektedir."
8
ASOMECLİS
"Yeni Türk Ticaret Kanunu, ticaret hayatımızda ve ticaret hukuku anlayışımızda büyük değişikliklere ve yeniliklere yo l açacaktır. Kanun'un ticari hayatımıza getirdiği yeniliklerin hepsi iş dünyamızda aynı biçimde değerlendirilmemekte; kanun, çeşitli
yönleriyle tartışmalara ve eleştirilere konu olmaktadır."
tir. Yaptığımız saha araştırmasının sonuçlarını Sayın Genel Sekreterimiz Yavuz Bey sizlere sunacak ancak ben Yeni Türk Ticaret Kanunu hakkındaki genel gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Yeni kanunun getirdiği birçok uygulama ve yükümlülüklere büyük şirketlerimiz uyum sağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. Ancak yeni kanun, işletmelerimizin yüzde 98'ini oluşturan küçük işletmelere altından kalkamayacakları yükler ve yükümlülükler getirmektedir. Bugüne kadar mevzuatımız şirketleşmeyi ve kurumsallaşmayı teşvik etmek amacıyla sermaye şirketlerine çeşitli vergi avantajları sağlamaktaydı. Bu nedenle ölçekleri ne olursa olsun birçok işletme sermaye şirketi olarak faaliyet göstermekteydi. Yeni kanunun getirdiği yükler ve yükümlülüklere gücü yetmeyecek şirketlerin yeniden şahıs şirketine dönüşmesi imkânı getirilmiştir. Ancak, vergi mevzuatında gerekli düzenlemeler yapılmadığı için bu dönüşümü yapacak şirketler vergi yüklerinde bir artış yaşayacaklardır. Bunu engellemek için vergi mevzuatımızda Yeni Türk Ticaret Kanunu ile beraber yürürlüğe girecek paralel düzenlemelerin yapılması mutlaka gerekmektedir.
Şahıs şirketine dönüşümler aynı defter değerlerinin kullanılmasına imkân verilerek kolaylaştırılmalıdır. Ayrıca, ikincil mevzuat çalışmaları sırasında özel sektörün görüşleri mutlaka alınmalıdır.
Değerli Meclis üyeleri; hepimizin bildiği gibi şirketlerimiz çok düşük kârlılık oranlarıyla çalışmaktadır. Ortalama olarak şirketlerimizde kârın satışlara oranı yüzde 3,4, kârın öz kaynağa oranı ise yüzde 7,9'dur. Birçok küçük işletme bu oranları bile yakalayamamaktadır. Şimdi size yeni Türk Ticaret Kanunu gibi büyük şirketleri kollayan, küçük şirketleri ise cezalandıran bir örnek daha vermek istiyorum. Biliyorsunuz gelirlerinin çoğunu yüzde 18 KDV ödeyerek alan, ancak ürününü yüzde 8'den satan ya da ihracat yapan işletmelerimizde büyük KDV alacakları birikmektedir. Bu KDV alacakları bir sene sonra 6 aylık bir inceleme sonrasında ödeniyor. Bu bir buçuk sene içerisinde yeni KDV alacakları tekrar birikiyor. Bu uygulama ile işletme sermayesi sıkıntısı içinde olan ve düşük kârlılıkla üretim yapan sanayici cezalandırılmaktadır. Üretim yerine ithalat yapsaydınız yüzde 8'den alıp yüzde 8'den satardınız, üzerinizde de KDV alacağı birikmezdi. Diğer bir ifadeyle, bu uygulama ithalatçıyı desteklerken imalatçıyı cezalandırmaktadır. Bazı işletmelerimizin KDV alacakları öz sermayelerinin üzerine
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 9
28 Mart 2012
"Nisan-2008'de başlatılan "Hızlandırılmış KDV İade Sistemi (HİS)" uygulamasında da büyük işletmeler gözetilmiş, küçükler ise cezalandırılmaya devam edilmiş, yerli üreticiye
ceza, ithalatçıya ödül verilmiştir. Bu nedenle Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda yapılacak tüm düzenlemeler ithalatçıyı değil, yerli üreticiyi gözeten ve destekleyen bir anlayışla
yapılmalıdır. Aksi takdirde herkesin şikâyetçi olduğu cari işlemler açığı düşmeyeceği gibisanayimiz hak ettiği güce kavuşamaz"
çıkmıştır. Bu sorunu çözmek için Nisan-2008'de 109
Nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile belirli şartları sağlayan mükelleflerin katma değer vergisi iade
taleplerini hızlandırılmış bir biçimde yerine getirmeyi amaçlayan "Hızlandırılmış KDV İade Sistemi (HİS)" geti
rilmiştir. Tebliğ kapsamına girme şartları çok ağır tutul
duğu için de HİS'ten yararlanan işletme sayısı çok sınırlı kalmıştır. Örneğin Hızlandırılmış KDV İade Sistemi'nden
yararlanabilmek için başvuru tarihinden önce vergi dairesine vermiş olduğu son yıllık kurumlar vergisi
beyannamesinin ekinde yer alan bilançosuna göre en az; aktif toplamının 400 milyon lira, öz sermaye tuta
rının 200 milyon lira, net satışlarının 500 milyon lira
olması, şirketin en az 5 yıl vergi mükellefi olması ve en az 750 işçi çalıştırması gerekmektedir. İSO-500 2010
sıralamasında bu şartları sağlayan işletme sayısı 121'dir. Görüldüğü gibi hızlandırılmış KDV İadesi uy
gulamasında da büyük işletmeler gözetilmiş, küçükler ise cezalandırılmaya devam edilmiş, yerli üreticiye ceza,
ithalatçıya ödül verilmiştir.
Değerli Meclis üyeleri, bu sağlıksız durumun giderilmesi için büyük-küçük işletme ayrımına gitmeden KDV alacaklarının üçer aylık dönemlerle mahsuplaştırılması mutlaka sağlanmalıdır. Yeni Türk Ticaret Kanunu, KDV İade Sistemi, vergi reformu gibi tüm düzenlemeler ithalatçıyı değil, yerli üreticiyi gözeten ve destekleyen bir anlayışla yapılmalıdır. Belki basında gözünüze çarpmıştır; Fransa'nın baskısıyla Avrupa Birliği yeni bir karar çıkartıyor, Parlamentoda da bildiğim kadarıyla kabul edilmiş durumda. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerin Avrupa Birliği'nde alacakları işleri kısıtlamak için birtakım koruma tedbirleri geliyor. Avrupa Birliği, Fransa, Almanya, İtalya başta olmak üzere kendi ekonomilerini, kendi sanayicisini, kendi iş adamını korumak için tedbirler alırken, bizde de ithalatı ve ithalatçıyı teşvik eden, üretimi zorlaştıran, işletmelerimizin çalışmasını zora sokan birtakım tedbirler var ki bunların mevzuatımızdan hızlı bir şekilde ayıklanması lazım. Aksi takdirde herkesin şikâyetçi olduğu cari işlemler açığı düşmeyeceği gibi sanayimiz hak ettiği güce kavuşamaz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama burada son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
10
Uluslararası piyasada birlikteyiz.Dış Ticaret ürünlerimizle, uluslararası piyasada çalışan firmanızın beklentilerine uygun, kaliteli ve modern hizmetler sunarak dış piyasalardaki başarılarınıza destek oluyoruz!
Firmanıza özel çözümlerle riskinizi minimize ediyor, rekabet gücünüzü ve başarınızı artırıyoruz.
AkreditifKabul/Aval Kredileri Harici Garantiler İhracat Akreditifi İskontosu İhracat Faktoringi Eximbank Kredileri Ülke Kredileri
Si
■VıVıV-: J ■
■(s i-
.
A S O M E C L I S
OSOm
m
■ t
■
Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı
25 Nisan 2012
ASOMECLİS
"Ekonomideki olumlu görünümü bozacak riskler AB'den kaynaklanmaktadır"
NURETTİN ÖZDEBİRA S O YÖ N ETİM K U RU LU BAŞK ANI
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri, basınımızın değer
li temsilcileri; hepinizi şahsım ve Ankara Sanayi Odası
Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama Mart ayı sonu itibarıyla üyelerimiz arasın
da gerçekleştirdiğimiz anket sonuçlarını değerlendire
rek başlamak istiyorum.
Aralık ayına göre Mart ayında artış belirtenlerin oranı;
üretimde, iç satışlarda, ithalatta ve stoklarda geriler
ken, dış satışlarda, yeni siparişlerde, istihdamda, ürün
fiyatlarında, hammadde fiyatlarında, kredi kullanımın
da ve ücretlerde yükselmiştir. Yılın geri kalan kısmına
ilişkin beklentilerde de iyimserlik artmaktadır. Aralık
sonuna göre Mart sonunda yılın geri kalan kısmında
artış bekleyenlerin oranı; üretimde, iç satışlarda, yeni
siparişlerde, ithalatta, hammadde fiyatlarında, kredi
kullanımında yükselirken, ürün fiyatlarında, ücretlerde,
istihdamda ve stoklarda gerileme göstermiştir. Ankara
sanayisinde 2011 yılı Aralık ayı sonunda yüzde 57 olan
ortalama kapasite kullanım oranı Mart ayı sonunda
yüzde 60'a yükselmiştir. Ankete cevap veren firmaların
yüzde 58'i ihracat yapmaktadır ve ihracatın toplam ciro
içindeki payının yüzde 26 olduğu görülmektedir. Genel
olarak bir değerlendirme yapılırsa Ankara sanayisinde
ki iyimserliğin korunduğu ancak üretim ve iç satışların
artış hızında bir yavaşlama olduğunu söyleyebiliriz.
Ücretler ve hammadde fiyatlarında artış belirtenlerin
oranının ürün fiyatlarındaki artışın bir hayli üzerinde
olması, Ankara sanayisinde artan rekabet şartlarına
işaret etmektedir. Üyelerimiz girdilerinde fiyat artışları
olduğunu söylerken -bunların başında enerji fiyatları
"Mart ayı sonu itibarıyla gerçekleşen anket sonuçlarına göre genel olarak bir değerlendirme yapılırsa Ankara sanayisindeki iyimserliğin korunduğunu ancak üretim ve
iç satışların artış hızında bir yavaşlama olduğunu söyleyebiliriz.’'
ANKARA SANAYİ ODASI AYLIN YAYIN O RGAN I | MAYIS / HAZİRAN 2012 13
25 Nisan 2012
gelmekte- kendi ürettikleri ürünlerin fiyatlarına zam
yapamadıklarını görüyoruz. Bu da rekabet baskısının
Ankara sanayisi üzerinde son derece etkili olduğunu
görüyoruz.
Biraz önce basın mensubu arkadaşlarımızdan birisiyle
konuşuyorduk, kendisi de gözlemlerinin bu doğrultuda
olduğunu, hatta Eskişehir Sanayi Odası Başkanımızla
yapmış oldukları konuşmada da bunların konuşuldu
ğunu söyledi. Netice olarak işletmelerimiz iş yapıyor
lar ama kârlılık oranları maalesef düşük, herkes çarkını
çevirmeye çalışıyor. Çok güzel bir ifade kullandı kendisi
"İşin bereketi yok" dediler, gerçekten de öyle. Benim de
çeşitli kişilerle yapmış olduğum görüşmelerde herkesin
elinde iş var, iş yapıyor ama geri kalan hasılaya baktığı
nız zaman harmanda pek tane kalmadığı gözüküyor.
Değerli Meclis üyeleri; ekonomi geçen yıl yüzde 8,5
büyüdü. Bu yüksek büyüme hızına rağmen çeyreklik
bazda bakıldığında ekonomik büyüme hızındaki yavaş
lama açıkça görülmektedir. Ekonomi, geçen yılın ilk çey
reğinde yüzde 11,9, ikinci çeyreğinde yüzde 9,1, üçün
cü çeyreğinde yüzde 8,4, son çeyreğinde ise yüzde 5,2
büyümüştü. Geçen yılın ilk çeyreğinde yaşanan yüksek
büyümenin baz etkisiyle bu yılın ilk çeyreğinde büyü
menin yüzde 4 dolaylarında olacağını tahmin ediyoruz.
Benzer bir trendi sanayi üretiminde de görmekteyiz.
Ocak ayında sert bir düşüş gösteren sanayi üretimi
Şubat ayında toparlanmış ve bir önceki yılın aynı ayına
göre yüzde 4,4 artmıştır. Takvim etkisinden arındırılmış
endeks, Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre
yüzde 1,6, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış
endeks ise bir önceki aya göre binde 7 artış göstermiş
tir. Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre sanayi
ciro endeksi yüzde 17,3, sanayi sipariş endeksi yüzde
17,8 artmıştır. Büyüme hızındaki yavaşlamayla birlik
te ithalatta ve dış ticaret açığında da ılımlı bir azalma
olmuştur. Şubat ayında dış ticaret açığı 7,5 milyar do
lardan 5,9 milyar dolara gerilerken, ihracatın ithalatı
karşılama oranı yüzde 66,5 seviyesine yükselmiştir. Dış
ticaretteki bu gelişmelere paralel olarak cari işlemler
açığında da ılımlı bir iyileşme görülmektedir. Geçen yılın
Ekim ayında yüzde 78,6 milyar dolar ile zirve yapan 12
aylık cari işlemler açığı Şubat sonu itibarıyla 75,3 milyar
dolara gerilemiştir.
Ekonominin gidişatına ilişkin beklentiler de olumlu
seyrini sürdürmektedir. Şubat ayına göre Mart ayında
tüketici güven endeksi binde 8 artarak 93,9'a, reel
kesim güven endeksi de yüzde 5,2 artarak yüzde
12,9'a yükselmiştir.
Değerli Meclis üyeleri; ekonomideki ılımlı yavaşlamaya
diğer bir örnek de toplam kredi hacmindedir. Toplam
kredi hacmindeki artış reel olarak durmakla birlikte
henüz bir gerileme görülmemektedir. Geçen yılın Tem
muz ayından bu yana enflasyondan arındırılmış kredi
hacmi yatay bir seyir izlemektedir.
Biraz önce hem Odamız üyelerine yapılan anket sonuç
ları hem de sipariş endeksi, kapasite kullanım oranı gibi
rakamlara baktığımız zaman ekonomide bir büyüme
gözüktüğünü ama buna paralel olarak kredi hacminde
bir genişleme gözükmediğini belirtmiştim. Aslında bu
günlerde en çok şikâyet ettiğimiz sorunlardan bir tane
si, alacaklarımızı tahsil etmekte yaşadığımız sıkıntılar.
"Bugünlerde en çok şikâyet ettiğim iz sorunlardan bir tanesi, alacaklarımızı tahsil etmekte yaşadığımız sıkıntılar. Bunun bir sebebi de ekonomik büyümeye paralel olarak kredi hacminin genişlememesi. Ağaç büyüyor ama dibine verdiğimiz su hâlâ fidanken
verdiğimiz kadar. O su da artık o ağacın büyümesine, gelişmesine yetmiyor. "
14
ASOMECLİS
"Ülkemizin makro ekonomik dengelerine baktığımız zaman umutlarımızı muhafaza ediyoruz ama aynı şekilde etrafımızda kara dumanlar, kara bulutlar da dolaşmaya devam ediyor.
Bir aylık bir sessizlikten sonra AB'deki borç krizi yeniden yüzünü göstermiştir. Bugünlerde ise AB'deki borç krizinin siyasi bir krize dönüşme riski artmış görünmektedir."
Bunun bir sebebi de ekonominin büyümesine paralel
olarak kredi hacminin genişlememesidir. Ağaç büyüyor
ama dibine verdiğimiz su hâlâ fidanken verdiğimiz ka
dar. O su da artık o ağacın büyümesine, gelişmesine
yetmiyor.
Ülkemizin makro ekonomik dengelerine, beklenti an
ketlerine baktığımız zaman umutlarımızı muhafaza
ediyoruz ama aynı şekilde etrafımızda kara dumanlar,
kara bulutlar da dolaşmaya devam ediyor. Ekonomideki
bu olumlu görünümü bozacak riskler AB'den kaynak
lanmaktadır. Avrupa'daki borç kriziyle ilgili gelişmeler
birkaç ay önce sükunete erişmiş, İtalya'nın, İspanya'nın
borçlanma faizleri aşağı doğru gelmişti. Ama bu ay tek
rar bu ülkelerin borçlanma faizleri yükselmeye başladı.
Hatta kısa vadeli borçlanma faizleri neredeyse yüzde
100 oranında arttı.
Avrupa bir çıkmaz içerisindedir. Bir taraftan kemer sık
ma politikaları uygulanması isteniyor. Kemer sıkıldıkça
ekonomi daha fazla daraldığı için gelirler düşmekte, bu
da bir çelişki yaratmaktadır. Bunun sürdürülebilirliğiy
le ilgili kaygılar artarken, diğer taraftan kemer sıkma
politikalarından bizar olmuş insanlar siyasi iktidarlara
karşı tepki gösteriyor. Yunanistan'da yaşananları hep
beraber görüyoruz. İki gün önce Hollanda Başbaka
nı istifa etti, İtalya'da, İspanya'da, Portekiz'de iktidar
değişti. Fransa'da seçim sonucu kritik, bıçak sırtında
gidiyor. Bu ülkelerde, halkın sıkıntısına, tepkisine karşı
daha popülist, halkı daha rahatlatacak vaatlerde bulu
nan partilerin oyları artarken, diğer taraftan da bu sıkın
tıyla beraber içeride paylaşılan ekmekten alınacak payı
artırmak için yabancı düşmanlığı ve milliyetçi akımlar
yükselmekte. Bu da ülkelerin bu istikrar programlarını
ne kadar sürdürebilecekleri konusunda ciddi endişeler
yaratmakta. Ve Avrupa'nın bu şartlar altında büyümesi,
büyüme trendine tekrar geçmesinin çok uzun bir sü
reç alacağı ve seçim propagandalarında vaat edilenler
yapılırsa devletlerin borçluluklarının azaltılamayacağı,
yeni bir kaosa doğru gideceği konusunda ekonomist
lerin görüşleri var.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 15
25 Nisan 2012
"Türkiye'nin etrafını çeviren istikrarsızlıklar ülkemizi de tehdit eder boyuta gelmiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen biz Türkiye ekonomisi hakkındaki ihtiyatlı iyimserliğimizi
koruyor ve ekonominin yumuşak inişte başarılı olacağını düşünüyoruz. "
Ülkemizde ise ekonomi canlı, piyasalar canlı, tek
şikâyetimiz var; para kazanamıyoruz, yeterince kâr elde
edemiyoruz ama sınırlarımızda da birtakım gerginlikler
var. Suriye meselesini hepiniz takip ediyorsunuz. Irak,
hakeza onlarla da tıpkı Suriye'yle olduğu gibi müşte
rek Bakanlar Kurulu yapmıştık, ilişkilerimiz son derece
iyiydi. Ama Ortadoğu'daki bu güç savaşının da etkisiy
le oradaki Başbakan kalktı dedi ki, "Türkiye komşuları
tarafından düşman olarak görünen bir ülke haline gel
mekte." İran'la ilişkilerimiz sıkıntıda gidiyor. Amerika Bir
leşik Devletleri Büyükelçisi "Türkiye'nin de ambargoya
uyması ve petrol ithalatını ve doğalgaz ithalatını kısıt
laması lazım." dedi. İki üç gün sonra İran'dan alacağımız
doğalgaz ve petrolü yüzde 20 civarında azaltacağımızı
söyledik.
Tabii Türkiye'nin etrafını çeviren bu istikrarsızlıklar
ülkemizi de tehdit eder boyuta gelmiştir. Bu durum
hem içeride hem de dışarıda insanların kafasında soru
işaretleri oluşturuyor. Öncelikle insanımız bu şartlar
altında bu iş nasıl devam eder? Ortadoğu ülkelerine,
Suudi Arabistan'a, Ürdün'e, İsrail'e, Körfez ülkelerine
sevkiyatımı nasıl yaparım, Suriye'den geçemiyorum,
Irak zaten güvensiz, oradan geçemiyorum, ihracatımı
ve taahhütlerimi nasıl yapacağım? Bir gerginlik duru
munda ekonomi ne olur, tekrar bir durgunluğa girer
miyiz, bir savaş ihtimali olabilir mi gibi endişeler yaşı
yor. Ancak kanaatimce Türkiye'nin böyle bir maceraya
gireceğini zannetmiyorum. Bildiğiniz gibi Nisan ayında
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'la beraber Amerika'ya
gittim. O ziyarette Sayın Bakan oradaki işadamlarına
Türkiye'deki yatırım ortamını, yeni teşvik sistemini an
latan bir toplantı yaptı. Masada olan Amerikalılar top
lantı esnasında bana "Suriye'de ne oluyor, Suriye'deki
karışıklık daha ne kadar devam eder? Suriye ile Türkiye
savaşır mı? Türkiye'nin ihracatını ve Ortadoğu ve Kör
fez ülkeleriyle ilişkilerini Suriye ne kadar etkiler diye
endişelerini dile getirdiler. Yani, yatırımcı da Türkiye'yi
düşünürken -Bakan orada fırsatları anlatırken- Suriye'yi
soruyorlar. Diğer taraftan son günlerde Yunanistan ve
İspanya'nın turizm fiyatlarını artırdığını söylüyorlar.
Suriye gerginliğinden dolayı Türkiye'deki iptaller o ül
kelere talep doğurmuş, bu talep karşısında onlar da fır
satı değerlendirmek için fiyatlarını yukarı çekmeye baş
lamışlar. Tabii bu da dikkat edilmesi gereken bir konu.
Hükümetimizin hem içeriye hem de dışarıya karşı yap
ması gereken, vermesi gereken mesajlar var. Şu an öyle
bir gerginlik var ki sanki yarın biz Suriye'ye gireceğiz,
savaş ilan edeceğiz veya Suriye bize savaş ilan ede
cek. Dile getirdiğim tüm bu konular içeride olduğu gibi
Türkiye'ye yatırım yapacak yurt dışındaki yatırımcıların
da kafalarında endişeler, soru işaretleri oluşturmakta.
Bu konuda biraz daha dikkatli olmamız lazım. Türkiye
güçlü, büyük bir ülke. Suriye ile ilgili sıkıntılar elbette
geçecektir. Bunun geçici etkileri mutlaka ekonomimiz
de olacaktır. Ama ben, Türkiye ekonomisini yıkacak bir
büyüklüğe ulaşacağını hiçbir zaman tahmin etmiyorum.
Bu mesajın benim tarafımdan değil, Hükümet yetkilileri
tarafından da herkesin gönlünü ferahlatacak şekilde
tekrarlanması gerektiği kanaatindeyim.
Hepinizin malumu olduğu üzere geçen ay başlarında
yeni teşvik sistemi açıklandı. Yeni teşvik sistemi bu
güne kadar yapılmış düzenlemelerden daha geniş
kapsamlı olarak bölgesel ve sektörel teşvikleri içeriyor.
Daha önce Türkiye 4 bölgeye ayrılmış ve iller arasın
16
ASOMECLİS
da rekabet açısından ciddi sıkıntılar vardı. Bunun 6'ya
çıkartılmasıyla bu sıkıntılar nispeten azaltıldı. Yine de
Ankara ile Çankırı gibi birincinin yanında beşinci sırada
destek alan komşu iller de var. Gerekli kanuni düzenle
meler ve Bakanlar Kurulu Kararı'yla ilgili hazırlıkların da
sevk edildiğini duydum, onlar çıktıktan sonra sanırım
detaylarını daha iyi anlayacağız. Ancak güzel şeyler de
var. Birincisi Ar-Ge'ye dayanan, 5 kişinin bir araya gele
rek ölçek ekonomisinde yatırım yapmalarını teşvik eden
hususlar var. Stratejik sektörler dediğimiz en az yüzde
50'sini yurt dışından ithal ettiğimiz ürünlerin yüzde 40
katma değeri yurt içinde sağlamak şartıyla üretilme
sine dönük yatırımların teşviki, bunlar önemli. Tabii bu
radaki hedef, cari açığın azaltılması ama bu, yatırımların
yapıldığı süre zarfında da cari açığı arttıracaktır. Eğer bu
teşviklerden insanlar gerçekten istifade etmek isterler
se yatırımlardan dolayı öncelikle cari açığımız artacak,
daha sonra da inşallah düşecek.
Güzel bir husus da organize sanayi bölgeleri daha ön
ceki teşvik sisteminde unutulmuştu. Organize sanayi
bölgeleri, sanayinin düzenli gelişmesi, çevreyle barışık,
şehirlerin planlı gelişmesi açısından da son derece
önemli ve Türkiye'nin 50 yıldır başarıyla sürdürdüğü,
övünç duyduğu bir proje. Bu anlamda çay boyu, yol
boyu fabrikaların yayılmasından, tarım arazilerinin is
raf edilmesindense organize sanayi bölgeleri içerisinde
birlikte oluşturacakları sinerjiyle, ortak tedarik sistem
leriyle, ucuz enerjisiyle, altyapı hizmetlerinin müşterek
sağlanmasıyla gerçekten ülkemize katkı sağlayacak
güzel bir uygulama. Sayın Bakana da huzurunuzda
organize sanayi bölgelerini ayrıcalıklı olarak içinde bu
lundukları bölgenin bir alt sıradaki bölge teşviklerinden
yararlanma imkânı sağladıkları için teşekkür ediyorum.
Ancak yatırım ortamı teşvik mevzuatıyla şenlendiri-
lebilecek, insanların hevese getirilebileceği bir ortam
değil. Sadece havuç koymakla olmuyor. Aslında organi
ze sanayi bölgeleri bazında bakarsak, bugün Organize
Sanayi Bölgeleri Kanunu'nda yazan muafiyetler Maliye
Bakanlığı tarafından tanınmamakta ve birtakım sıkıntı
lar yaşamaktayız. Maalesef bağlı olduğumuz Bakanlık
tarafından yalnız bırakılmaktayız. Organize sanayi böl
geleri her geçen gün çember altına alınıp sıkıştırılmaya
çalışılmaktadır.
Diğer taraftan, hep konuştuğumuz Türk Ticaret Ka
nunu, İş Güvenliği Yasası, Toplu Sözleşme Kanunu gibi
yatırımcıların moral ve motivasyonunu bozacak, onları
daha çok sıkıntıya sokacak düzenlemelerin yapılma
ya çalışılması, yatırım ortamı, yatırım iklimi dediğimiz
teşvik sistemiyle ortaya konulan havucun etkisini de
azaltmaktadır. Bunların bir bütün olarak gözden geçi
rilmesi, değerlendirilmesi ve bakanlıkların da birbirleri
ile koordine içinde çalışmalarını yürütmeleri gerekiyor.
Bakanlar Kurulu Kararı ile yayınlanan, bir bakanlığın
düzenlemiş olduğu teşvik mevzuatını vergi mevzuatı
açısından ilgili bakanlık zorlaştırmaya kalkarsa, ondan
beklenen sonucun alınabilmesi mümkün değil.
Bu Amerika seyahatinde 1 gün Washington'da kal
dım. Orada insanlar nasıl iş yapıyorlar diye anlamaya
çalıştım. Elçilik çalışanlarından rica ettim, beni çeşitli
firmalara götürdüler, onlarla konuştum. Şöyle bir şeyle
karşılaştım: Bir işletme vergi dairesine 3 ay üst üste
zarar bildirirse, hemen arıyorlarmış "Sizin bir sıkıntınız
var, zarar gösteriyorsunuz, bu şekilde devam edemez
siniz. Biz sizin sektörünüzle ilgili araştırma yaptık, şu şu
pazarlarda sizin şansınız var veya işinizde şöyle bir de
ğişiklik yapmanız lazım. Biz size nasıl yardım edebiliriz?
Sizin kâr etmeniz ve yaşamanız lazım ki Amerika büyü
sün." Anahtar düşünce burada. Sayın Müsteşarım bana
alınmasınlar, bizim mevzuatımızda da kanunlarımızda
da yönetmeliklerimizde de o işin nasıl yapılmayacağıy
la ilgili mutlaka birtakım tuzak düzenlemeler var. Tabii
Amerika bunu yapıyor ama orada en çok dikkatimi çe
ken hususlardan bir tanesi de daha vize alırken size
uyuşturucu sattınız mı, silah kaçakçılığı yaptınız mı gibi
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 17
25 Nisan 2012
saçma sapan gelebilecek birtakım sorular soruyorlar ve
bununla ilgili cevaplar alıyorlar. Onlara da yapmadım
veya yaptım diye cevap veriyorsunuz. Her şey beyana
dayalı ve sizin o beyanınızı esas kabul ediyor. Bir yalanı
yakaladıkları zaman da sizi bir daha ülkesine sokmuyor,
kendi ülkesinde de size bir daha itibar vermiyor. Biz de
hatalıyız, biz de sağından solundan dolanıp bir şeyler
yapmaya çalışıyoruz, bürokrasi de bu işin nasıl yapılma
yacağıyla ilgili tedbirleri almak mecburiyetinde kalıyor.
İyi niyetle hazırlanmış birçok düzenleme de bu nedenle
uygulanamaz, istifade edilemez hale geliyor. Biraz ken
dimizi de sorgulamamız lazım.
Hafta içerisinde bir sanayicimizle konuştum. Alman
ya'da çalışan, iş yeri sahibi olan, sanayi üretimi yapan,
her biri yanında 100-150 kişi çalıştıran iki Türk işletme
ciden bahsetti. Konu, Türkiye'deki eleman sıkıntısından
açılmıştı. Daha önceki ziyaretimde arkadaşlar eleman
sıkıntısından, yani elemanların verimsizliğinden, düz
gün çalışamamasından şikâyet ediyorlardı. Bu sefer
gittiğimde dediler ki, "Bütün Türkleri dışarı attım, yerine
Almanları yerleştirdim hiçbir sıkıntım kalmadı". O zaman
dönüp kendimizi tekrar bir sorgulamamız lazım. Ben
ce Türkiye'nin en temel sorunu eğitimdir. Çünkü Allah
herkesi aynı yaratıyor, ona şekil veren eğitim. Eğitim
sistemimizdeki yanlışlıkların, çarpıklıkların behemehâl
düzelmesi lazım. Hepimizin ortak sorunu, bugün işlet
melerimizde çalıştıracak eleman bulmakta ciddi sıkıntı
lar yaşıyoruz.
İnsanımız beceri sahibi değil. Yurt dışında bakıyorsunuz
hobi merkezleri var, hobi malzemeleri satılıyor, herkes
evinin işini yapıyor, musluk tamircisini orada bulamıyor
sunuz. Ama bizim mühendisimiz, elektrik mühendisimiz
sigorta değiştiremez, makine mühendisimiz de mus
luk tamir edemez. İnsanımızı beceri sahibi yapmamız
lazım. Eğitim sistemimizin yanlışlığının bir sonucu da
geçenlerde açıklanan YGS sonuçları. 1 milyon 800 bin
kişi imtihana girmiş, 50 bin kişi sıfır, 700 bin kişi de
matematikten sıfır çekmiş. İşte eğitim sisteminin de
ğerlendirilmesiyle ilgili uluslararası testler yapılıyor.
Türkçe okuduğunu anlamakta bile dünyada sondan
ikinciyiz. Bu şartlar altında yaptığımız yatırımlarla, bu
teşvik sistemiyle nasıl daha yüksek katma değerli
ürünler yapacağız, nasıl daha yüksek teknolojiye sahip
ürünler üreteceğiz, dünyayla nasıl rekabet edebilece
ğiz? Yatırım ikliminin içerisinde bütün bunları da bera
berinde değerlendirmemiz lazım.
Bunun yanında ülkemizde güzel şeyler de oluyor. Bu
hafta sonu organize sanayi bölgesinde beni çok duy
gulandıran bir şey yaşadık. Türkiye Endüstriyel Tasarım
Öğrencileri Platformu, bana geldiler, kendilerini tanıttı
lar, destek olmamızı istediler. Organize Sanayi Bölgesin
de Yönetim Kurulumuza davet ettik, kendilerini tanıttı
lar. 1500 öğrenci, Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden
bir araya gelmişler. Bu 1500 öğrenci önce portföyle
rini gönderiyor, portföyleri değerlendirildikten sonra
uygun olanları gruba dâhil ediyorlar. Ve 3 ayda bir bu
öğrenciler bir hafta sonu kampa girip, belli bir konu için
çalışıyorlar. Bu çalıştayların bir tanesini de Ankara'da
yapmak üzere gelmişler, Gazi Üniversitesi "Ben size bir
sınıf açarım, orada kalırsınız." demiş. Çocuklar yol para
larını kendileri veriyorlar, işte yatacak yer yoksa uyku
tulumlarıyla geliyorlar, orada, okulda yatıyorlar. Cuma,
Cumartesi, Pazar çalışıyorlar, tasarımlarını sergiliyorlar,
"Yeni teşvik sisteminde OSB'lerde yapılacak yatırımlara içinde bulundukları bölgenin bir alt sıradaki bölge teşviklerinden yararlanma imkânının tanınması; çevreyle barışık, kentsel gelişmeyle uyumlu bir sanayileşme için çok yerinde olmuştur. Ancak OSB’lere
kanunda yer alan vergi muafiyetleri tamamen uygulanmamaktadır. Bu konudaki tereddütlerin giderilmesi gerekmektedir. "
18
ASOMECLİS
gidiyorlar. Dedik ki, "Siz madem bu kadar gayretlisi
niz gelin bir deneme yapalım, biz sizi organize sanayi
bölgemizde misafir edelim." Bu çalıştaydaki konuları,
bebek mobilyalarıymış. 21'i kız, 19'u erkek 40 kişi gel
diler. Onları misafir ettik, yemeniz içmeniz, yatmanız
bize ait, buyurun çalışın dedik. Hepsinin ellerinde birer
tane bilgisayar, laptop. İlk önce bir üniversite hocası on
lara tasarımla ilgili bilgi verdi. Daha sonra bir firma, mo
bilya aksesuarları ve bağlantı elemanlarını tanıtan bir
sunum yaptı. Ondan sonra da çocuklar çalışmaya baş
ladılar. Cuma günü yönetim kurulu toplantısından çık
tıktan sonra çocukların yanına gittim baktım harıl harıl
çalışıyorlar. İlk aşamada bir bebek odasının mobilyasın
da nelere ihtiyaç var diye beyin fırtınası yapıyorlardı.
Bebeğin bezi şöyle değişir, işte malzemeleri bunlardır,
şuraya konması lazım, elini uzatınca böyle alınması la
zım gibi önce o ihtiyaçları tespit ettiler. Pazar günü saat
4'te çalışmalarını tamamladılar, onları kartonlara bastık.
İnsanlar gelip geçerken baksınlar, görsünler diye Yıldız
Lokantası'nın da önüne koydum. Gerçekten 5 gruba
ayrılmışlar ara verdiklerinde toplanıp birbirlerinin ten
kitlerini yapıyorlar ve sonunda gerçekten orijinal fikirler
çıkartmışlar. Mobilya üretimi yapan arkadaşlarımın gör
melerini tavsiye ederim. Tabii genç oldukları için tabu
ları yok, sınırlar yok, daha geniş düşünebiliyorlar, yaratı
cılığı, kabiliyetleri hat safhada. Bu çocuklardan istifade
edebiliriz, yani hem onlar bizden hem de biz onlardan
istifade edebiliriz. İşletmelerimizin ihtiyacı olan tasarım,
inovasyon, işte boyasından, renginden, fonksiyonlarına
kadar bu çocukları çalıştırabiliriz, 1500 tane kendini bu
işe adamış insan potansiyelimiz var. Sadece onları ye
dirip içirip yatırıp karınlarını doyurmak suretiyle onların
yaratıcı zekâlarından istifade edebilme imkânımız var.
Böyle bir fırsatı eğer alakadar olunursa destekleyebili
riz, sürdürebiliriz, güzel de olacağını tahmin ediyorum.
Hepinize, Antalya'ya gelen meslek komitesi üyesi arka
daşlarıma çok teşekkür ediyorum. Orada güzel bir hafta
sonu geçirdik, bir aile ortamı vardı. Özellikle hanımefen
dilerden memnuniyetlerini belirtenlerin sayısı oldukça
fazla ve bu da beni çok mutlu etti. Tartışmalar da gü
zeldi, istifade edildi, fayda sağlayan bir çalıştay oldu.
Ben bugün aramızda yok ama Meclis Başkan Vekilimiz
Necati Ünal Bey'e güzel konukseverliği, ev sahipliği
için de ayrıca teşekkür ediyorum. İnşallah daha güzel
çalışmalarda gene birlikte oluruz, bu dostluklarımızı, bu
güzel ortamı geliştiririz.
Beni dinleme sabrında bulunduğunuz için hepinize te
şekkür ediyorum, sağ olun var olun.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 19
25 Nisan 2012
"Yeni Türk Ticaret Kanunu'ndaki en büyük eksiklik orantısız güç kullanılıyor olmasıdır"
TEOMAN AKIŞELEK TRO NİK S A N A Y İİ MECLİS ÜYESİ
Bilindiği üzere Türk milleti olarak 'ne olacak bu memleketin hali' diye klasik bir anlayışımız vardır. Biz de yatırımcılar olarak ne olacak bu ekonominin halini tartışıyoruz, ifade ediyoruz. Dünya hakikaten çok radikal bir şekilde değişiyor, güç dengeleri değişiyor ve bu da ister istemez yatırımcı olarak ekonomimizi de bizi de etkiliyor. Bu arada bazı reform adı altında, ki reform kelimesi Türkiye'de maalesef biraz yozlaştırılmış olarak kullanılıyor. Reform kelimesi, içinde orijinallik vasfını taşıması gerekirken, sadece bozulmuş bir şeyi düzeltince veya düzelttiğini zannettiği anda da reform olarak ifade ediliyor. Reformlar ise kısa zamanda daha uygulanmadan reform olarak bir daha değişiyor. Türk Ticaret Kanunu bir reformdur, doğru ama o reform daha uygulanmadan da reform olarak değişiyor. O zaman reform kelimesini kullanmamamız gerekiyor. Çünkü, kavram karışıklığı oluyor, yeni kavramları da algılamakta biraz zorlanıyoruz.İki temel konuda fikirlerimi belirtmek istiyorum. Türk Ticaret Kanunu'nda en büyük eksiklik şirketler arasında orantısız güç kullanılıyor olmasıdır. Bu kanundaki temel kavramın, küçük ve orta ölçekli sermaye şirketlerinin tasfiye edilmesi
hareketine dönüşmesi olduğunu düşünüyorum,İkinci husus teşvik sistemiyle ilgili. Teşvik sistemi genelde olumlu ama bazı kavram karışıklıkları ileride suistimallere dönüşebilir. O da şu: Herkesin sıkça telaffuz ettiği iki kelime var. Bir tanesi ileri teknolojik üretimler, yani katma değeri yüksek mallar dediğimiz bu ileri teknoloji üretimin tarifi nedir? Hukuksal yönden veya metin olarak alındığında, bir malı nasıl ileri teknolojik mal olarak ifade edebiliriz, katma değeri yüksek mal nedir diye baktığınız zaman bunun bir hukuki kavramı, tanımı yok. Birçok ülkede bu kavramlar çerçevesi içinde onu ölçüyor biçiyor. Çünkü, ölçülüp biçilmedikten sonra tedbir alamazsınız, alamayınca ana politikalar oluşturamazsınız. Dolayısıyla Türkiye'de mevzuattaki bu eksiklik, kavram eksikliğidir. Bu kavram eksikliğini hukuki tabirle ölçülebilir bir yapıya kavuşturmadan, alacağınız her tedbir, istismar, suis- timal, artı yanlışlara yol açabilir. Temel kavram olmadan da bir sistem kuramazsınız. Maalesef teşvik sistemi kurulurken bu temel kavramlar göz ardı edilmiş.
'Büyümek için ortaklık kültürünü geliştirmemiz gerekiyor"
MİTHAT YENİGUNİN Ş A A T V E TE S İS A T M Ü TEA H H İTLE R İ S A N A Y İİ MECLİS ÜYESİ
Türk müteahhitlik sektörü dünyada çok başarılı bir çizgi izlemektedir. Her yıl aşağı yukarı 5 ila 7 milyar dolar arasında ciro yapıyor ve sürekli değişik ülkeler keşfediyoruz. Fakat asıl Afrika'nın güneyinde çok gelişme oluyor ve o bölgeyi göz ardı etmememiz lazım. Sayın Bakanımız Çağlayan da hem ticaret yönüyle hem müteahhitlik yönüyle devamlı anons ediyor.Ancak bir konuya değinmek istiyorum. Amerika'da Fortune dergisi dünyada en çok ciro yapan 225 firmayı belirliyor ve 2010 yılı itibarıyla bu listeye 23 firmamız girmiş. Dünyadaki en çok ciro yapan 225 firma sıralamasında Çin birinci, Türkiye ikinci, Amerika üçüncü ve öyle gidiyor.Ama asıl acıklısı, bizim toplam ciromuz 7 milyar dolar, bir Fransız firmasının tek başına cirosu 5 milyar dolar. Onun için bu sıralama yanıltıcıdır, tabiri caizse 23 sıralaması kuru kalabalıktır. Onun için sık sık vurgulamaya çalışıyorum, her yerde de söylüyorum, iki başkanımdan da rica ediyorum, konuşmalarında devamlı vurgulasınlar, ortaklık ruhunu geliştirmemiz
lazım. Müteşebbisliğimiz, gözü karalığımız çok iyi, macerayı arıyoruz, kimimiz yakalıyor, maalesef kimimiz batıyor, fakat hep küçülerek gidiyoruz, hep firma doğuruyoruz. Sanayicisi de öyle, müteahhidi de öyle, turizmcisi de öyle.Tabii bunun sebebi kim? Acaba benden firma doğmasın diye gerekli özeni gösteriyor muyum, arkadaşlarımı kolluyor muyum, yoksa sadece kendime mi çalışıyorum? Diğer yönüyle hepimizde müteşebbislik ruhu var, illa ben lider olacağım sevdası mı? Bu ikisinin paçalını bulmamız ve birlikte büyüme ruhunu yakalamamız gerekiyor.Bir diğer konu da Suriye meselesi Türk turizm sektörünü nasıl etkiler? Son birkaç senedir süren iyi ilişkiler ve ortam maalesef çok değişti. Orada sınır ticareti yapan Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin gibi illerimiz çok etkilendiler. İran'dan etkilendik. Ama geneline baktığımız zaman, bu sene yüzde 3-5 civarında bir eksilmeyle sezonu kapatabileceğimizi tahmin ediyoruz.
20
1"
çalışıyoruz, iz bırakıyoruz...
35 yıllık köklü bir geçmişe sahip olan Kolin İnşaat birçok farklı sektörde başarıyla hizmet vermektedir. Türkiye'nin dört bir yanında birçok karayolu, demiryolu, sulama, baraj projeleri, konut ve endüstriyel tesis gerçekleştirmektedir. Faaliyet alanını Türkiye ile sınırlı tutmayan Kolin; başarılı, sağlam ve İstikrarlı bir grafik çizerek dünya çapında da tercih edilen güvenilir bir marka olarak öne çıkmaktadır.
www.kolin.com.tr
Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani GereğiDOC DR. MUSTAFA TAŞLIYANw wKahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölüm Başkanı
DOSYA
1. GİRİŞ
Küreselleşmenin bir getirisi olarak günümüzde bilgiye ulaşım kolaylaşmakla beraber, artık insanlar olumlu olumsuz bütün haberleri her an görebilmekte ve buna anında tepkiler verebilmektedirler. Yaşanan doğal afetler, gittikçe arası açılan kişi başına düşen gelirler, yeni yeni gün yüzüne çıkan hastalıklar ve terör olaylarının hızla artması sonucunda, insanların bu olaylara tepki göstermeyen firmaların mal ve hizmetlerini almayarak cezalandırdıklarını görmekteyiz.
Bu sebeple firmalar istekli olmasalar bile firma geleceği açısından bu maliyetlere katlanmaktadırlar. Bazı profesyonel yöneticiler bu maliyetin aslında uzun dönemli bir yatırım olduğunun farkına varmaya başladılar. Çünkü sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme, daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını idame ettirme düşüncesi hızla gelişmektedir.
Sermayelerini her geçen gün büyüten firmalar, sadece nokta atışı projelerle, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve halkın gözünü boyayacağı etkinlikler yapmamalıdır.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) denildiğinde fabrika yeri seçimi, işe alımlar, işçi özlük haklarının tam kullandırılması, hammadde alımı, atıkların denetimi, ürünün KSS standartlarına uygun olması, mamulün paketinin üzerinde yararlı bilgiler olması, firma çalışanlarının, sosyal sorumluluk projelerinin içerisinde bulunması, muhasebe uygulamalarının mevzuata göre yapılması, şirket kârından yıllık belirli bir miktar paranın hayır işlerine ayrılması gibi unsurların eksiksiz olarak yapılması anlaşılmalı ve üretimin her aşamasında toplum ve çevre haklarının gözetilmesi istenmektedir.
KSS kavramının yayılmasının bir sebebi olarak da STK'ların hızla büyümesi gösterilebilir. Çünkü artık binlerce gönüllü üyesi olan STK'lar hem devlet hem de şirket politikalarını etkileyebilmektedirler. Şirketler,
her attıkları adımda STK'lar tarafından "sözleşmesiz"
bir denetleme yapıldığının farkındadırlar. STK'ların
yaratabileceği kamuoyu baskısı şirketlerin (yaşandığı üzere) batmasına yol açabilmektedir.
Bu çalışmada sosyal sorumluluk nedir sorusunun ceva
bı aranmıştır. Sosyal sorumluluk kavramlarını açıkladıktan sonra asıl konumuz olan KSS kavramı ana hatları ile
açıklanmıştır. İlk önce konunun daha rahat anlaşılabil
mesi için; etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama konularına değinilmiş, tanımı ve tarih
çesi anlatıldıktan sonra ilk olarak KSS ile ilgili görüşlere
değinilmiş, bunu takiben KSS modelleri anlatılmıştır. KSS'yi şirketler için önemli kılan nedenler, KSS süreci, şirketlerin sorumlu olduğu alanlar, şirkete verebileceği zararlar ve KSS ölçümü ile konu bitirilmiştir.
2. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI
Kavram olarak sorumluluk, belirlenen bir görevi yerine
getirmek için o işi yapmakla mükellef olan bir kişinin
uymak zorunda olduğu kurallar bütünüdür. Sorumluluk, başkalarını tanımak, onların değerlerine saygı göster
mek; kısaca onların değerlerine saygı göstermek, onla
rın varlığını kabullenmektir (Özüpek, 2005: 8 ).
Sosyal sorumluluk, STK'ların sosyal çevresindeki
sorunlara ve toplumsal baskılara tepki gösterme veya cevap verme kapasitesi olarak da tanımlanabileceği
gibi, gerçekte birey ya da örgütle toplum arasındaki
karşılıklı sosyal hareket ve karşılıklı etkileşim olarak
tanımlanırken bir başka deyişle bir sosyal anlaşma ya da uzlaşma olarak kabul edilebilir. Sosyal sorumluluk,
örgütün genel ve çalışma ahlakını, çevresindeki kişi
ve kurumların beklentilerini ve yasaları dikkate alarak
faaliyetlerinin toplumdaki etkisini ciddi bir şekilde değerlendirmesi sonucunda, sağlıklı bir toplumu
oluşturmadaki toplumsal sorunların çözümünde katkı
ve yardımları da içermektedir (Balkır, 2006: 583).
"Sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme, daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını idame ettirme
düşüncesi hızla gelişmektedir."
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 23
2.1. Sosyal Sorumluluğun Tarihsel Gelişimi
Sosyal sorumluluklarla ilgili görüşler tarihin ilk dönemlerinden beri tartışılmakta ve dönemler içerisinde değişimler göstermektedir. Birbirlerinden kesin çizgi ve tarihlerle ayrılmamakla birlikte M.S. 1100 yıllarına kadar olan medeniyet ve dinlerle başladığı bu döneme "işletme öncesi dönem" de denmektedir. Mezopotamya, Çin, Eski Yunan ve Roma dâhil olmak üzere ilk uygarlıkları kapsayan bu dönemde önemli sayılabilecek pratik yenilikler yapılamasa da bu toplumlarda insanların kişisel yargıları, dini inançları, etik görüşleri ve çeşitli yasalarla farkında olmadan yürütülen bir sosyal sorumluluğun olduğu belirtilmektedir. Topluma karşı sorumlulukların olduğunu belirten ilk düşünür olan Eflatun, idarecilerin ekonomik konularda genel menfaati her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini ifade ederek önemli bir başlangıç yapmıştır. Aynı şekilde Aristo, ekonomik olayları etik açıdan ele alarak, mübadele edilen kıymet ve hizmetler arasında bir denklik olmasının gerekli olduğunu, fiyatların ve kazançların adaletli bir şekilde oluşmasını, faizin adaletsiz olduğu görüşünü savunarak sorumluluk anlayışının gelişimine katkıda bulunmuştur. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'te de özgürlük, tolerans, hoşgörü, eşitlik ve sosyal yönetim ilkelerine vurgu yapılmıştır. Kısaca Sanayi Devrimi'nden önceki dönemde sosyal sorumluluk anlayışı örf, adet, din ve kültürel yapıların baskıları ve gelişimleri sonucu şekillenmiştir (Özüpek, 2005: 17).
1100 ve 1950 yılları arasında yaşanan dünya savaşları ve sömürü faaliyetleri, çok küçük bir azınlık (örf, adet ve de dinine bağlı toplumlar) dışında diğer toplumlarda sosyal sorumluluk faaliyetleri durma noktasına gelmiş, kişisel ve ulusal hırslar insanlığı olumsuz etkilemiştir. 1789 Fransız Devrimi'yle başlayan hak ve özgürlükler 1950'lere kadar kısır bir gelişme göstermiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasından başlayarak küreselleşmenin ilk sinyallerinin görülmeye başlaması ile birlik
te ulus-devletin etki alanı dışında, ondan bağımsız ve onun etkinliğini sarsacak yeni güç merkezleri ve bir anlamda iktidar paydaşları türemeye başladı (Çalış ve Özlük, 2006: 9).
1950'lerden sonra dünyadaki taşlar kısmen yerine oturmuş ve geçmişte yapılan hatalardan özür dilercesine tüm dünyada yardım ve hayırseverlik çalışmaları başlamıştır.
3. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK (KSS)
KSS konusunu daha iyi anlayabilmek amacıyla KSS tanımını yapmadan önce etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama konularına kısaca değinilecektir.
3.1. Etik, Sürdürülebilir Kalkınma, Halkla ilişkiler ve Sosyal Pazarlama
Bu bölüm başlığı altında etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama kavramı incelenecektir.
3.1.1. Etik Kavramı
İşletme literatüründe, iş etiği şöyle tanımlanmakta: İşyerine ilişkin olarak neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmek ve doğru olanı yapmaktır. Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen bir kavram, iş etiği. Bugün dünya genelindeki onbinlerce şirket tarafından uygulanan kuralları büyük oranda Amerikalı iki öğretim üyesi, Wallace ve Pekel tarafından konulmuş. Buna göre iş etiği, özellikle şirketlerin büyük değişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönemlerde öne çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlendirilebilecek kararlar alınabiliyor. O nedenle, değişim ya da kriz dönemlerinde şirket çalışanları ve liderlerinin izleyebileceği değerleri oluşturacak iş etiği kurallarının doğru tanımlanması şarttır.
"Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen iş etiği kavramı, özellikle şirketlerin büyük değişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönemlerde öne
çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlendirilebilecek
kararlar alınabiliyor."
24
DOSYA
3.1.2. Sürdürülebilir Kalkınma
Sürdürülebilir kalkınma, toplumun refahı için kısa, orta ve özellikle uzun vadede gerekli olan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik ekonomik büyüme modelini tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, bugünün ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını yerine getirme olanağını engellemeyecek biçimde karşılanmasına yönelik kalkınma düşüncesini temel almaktadır. Uygulamada ise sürdürülebilir kalkınma, çevrenin korunmasına önem vermek suretiyle uzun vadeli bir ekonomik kalkınmanın koşullarını oluşturmayı öngörmektedir. Mart 1995 tarihinde Kopenhag'da gerçekleştirilen sürdürülebilir kalkınma konferansı, toplumsal dışlanmayla mücadele edilmesi ve kamu sağlığının korunmasının önemini vurgulamıştır. Amsterdam Antlaşması'yla sürdürülebilir kalkınma, Avrupa Birliği'nin hedeflerine eklenmiştir (www.ikv.org.tr).
Sürdürülebilir kalkınma, Türk İş Dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir. Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi anlamak zorundadır
Bunun yanında sürdürülebilir kalkınma programının bir parçası olarak da görebileceğimiz -Türkiye'nin de imzaladığı ve 2015 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenen- Binyıl Kalkınma Hedefleri şunlardır (www. undp.org):
• Mutlak yoksulluğu ve açlık sınırının altında yaşayan kişi sayısını yarıya indirmek,
• Herkesin ilköğretim eğitimi almasını sağlamak,
• Cinsiyet eşitliğini öne çıkarmak,
• Beş yaş altındaki çocuk ölümlerini üçte iki oranında azaltmak,
• Doğumdaki anne ölüm oranını dörtte üç oranında azaltmak,
• HIV/AIDS, sıtma ve tüberküloz gibi diğer salgın hastalıkların yayılmasını önlemek,
• Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak,
• Yardım, ticaret ve borç yükünü azaltma odaklı kalkınma için küresel işbirlikleri geliştirmek.
3.1.3. Halkla İlişkiler
Halkla ilişkileri "bir örgütün sunduğu hizmetin geliştirilmesi amacıyla yürütülen ve kamuoyunu etkilemeye yönelik tüm ilişki biçimlerini içeren planlı çabalar" olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım doğrultusunda işletmelerin amaçları her ne kadar kâr etmek yani bir yüzleri kâr ve verimliliğe dönük olsa da diğer yüzleri topluma dönüktür. Hele günümüz rekabet şartları, özel işletmeleri, yüzlerini topluma döndürmeleri konusunda oldukça zorlamaktadır. Ayrıca işletmelerin hedef kitlelerinin veya kamuoyunun da beklentileri ve değer yargıları bu yöndedir. İşte burada da halkla ilişkiler ve sosyal sorumluluk çalışmaları, dolayısıyla sosyal sorumluluk kampanyaları devreye girmektedir (Ciğerdelen, 2005: 543).
Toplumun beklentilerinin değişmesinin işletmelerin bu yeni kimliğini kazanmasında önemli payı olduğu bir gerçektir. Yönetim alt sisteminin bir parçası olarak ve toplumsal beklentileri işletme açısından yanıtlama işlevi ile halkla ilişkiler bu görevi üstlenmektedir (Özüpek, 2006: 5).
3.1.4. Sosyal Pazarlama
Sosyal pazarlama, geleneksel ve müşteri odaklı pazarlama tanımına (ürün, fiyat, yer ve promosyon gibi en temel kriterlere) ek olarak:
• Toplumsal paydaşlara hitap etme,
• Toplum içi ortaklıkları geliştirme,
• Verilecek değişim/gelişim hizmetinin konusuyla ilgili politikaları oluşturmaya ve yaygınlaştırmaya destek olma stratejilerini,
• Söz konusu projeye ek fon kaynaklarının sağlanması için gerekli faaliyetlerin üretilmesini dahi içeren bir süreçtir.
'Sosyal Pazarlama' kavramı 1970'li yıllarda Philip Kot- ler ve Gerald Zaltman tarafından geliştirilmiştir. Sosyal pazarlama anlayışı olarak ifade edilen ve işletmeye çok yönlü bir sorumluluk yükleyen bu anlayış, işletmenin amaçlarını kısa ve uzun dönem birey ve toplum ihtiyaçlarını karşılayarak gerçekleştirmelerini hedeflemektedir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 25
Birey ve toplum ihtiyaçlarının hızla değişerek gelişmesi, bu ihtiyaçları karşılama çabasında olan işletmelerin yönetimini, gelişen sosyal pazarlama anlayışının gereklerini benimseyerek yerine getirmeye zorlamaktadır.
Philip Kotler ve Alan Andreasen ticari pazarlama (Commercial Marketing) ve sosyal pazarlama [(social marketing) veya amaç-bazlı pazarlama (cause-related marketing)] arasındaki en temel farkı "pazarlamacının ve üretici/satıcının amaçlarındaki farklılıktır. Sosyal pazarlamacı sosyal, toplumsal davranışları etkilemeyi, değiştirmeyi geliştirmeyi amaçlar, herhangi bir üründen çıkarı olabilecek hizmet alacak bir hedef kitleden daha ziyade toplumun genelini düşünerek hareket eder." şeklinde açıklarlar.
Sosyal pazarlama mikro seviyede bireysel tüketimde, davranış biçiminde, hayat tarzında değişimi amaçlarken, kurumsal boyutta yönetim, üretim ve makro seviyede de sosyo-kültürel, ekonomik değişim için gerekli politikaların yaratılması ve uygulanmasını içerir. Her biri aslında birbiriyle ilintili ve birbirini tamamlarlar. Biri olmadan diğerinin çok etkili olabileceğini düşünmek
uzun vadede yanlış olur. Sosyal pazarlama süreci içerisinde birçok paydaş (stakeholder) yer alır ve birbirini etkiler. Amaç çok daha geniş kitlelere hitap eder, talep çeşitlilik gösterir, hedef kitleye ulaşmak daha zor, fon- bütçe daha sınırlı, tüketicinin ilişkisi-bağımlılığı daha kuvvetli, rekabet daha gizlidir (www.marketingturkiye. com).
3.2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS)
Tanımları
İlk tanım "Kısmen de olsa, şirketin dolaysız ekonomik veya teknik çıkarlarının ötesinde aldığı karar ve davranışlar" olarak Keith Davis tarafından 1960 yılında yapılmıştır. Bir başka tanım da Walton tarafından 1961 yılında "kurumsal girişimin sosyal sahnede boy göstermesiyle ortaya çıkan problemler ve kurum ile toplum ilişkisini düzenlemesi gereken etik prensipler" olarak yapılmıştır.
KSS'nin bir başka ilginç tanımı ise Steiner tarafından 1972 yılında "Belli bir zaman ve belli bir toplumda belli başlı kuruluşlar ve insanlar arasında genel geçer kabul edilen kurallar, görevler ve davranışlar bütünü" şeklinde yapılmıştır.
Bizim sosyal paydaş olarak adlandırdığımız bu grupların varlığı işletmenin devamlılığı ve başarısı için gerekli gruplar olarak tanımlanırken geniş bir tanımla işletme tarafından etkilenen ve işletmeyi etkileyen kişi veya gruplardır (www.kssd.org).
KSS sadece "sevap" değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca "hayırseverlik" değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik yaklaşımdır. "Lafta" değil, harekete dayalıdır. "Ek masraf" değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. "Kâr sonrası" yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan bir kalkandır (www.kssd.org).
Diğer taraftan aslında kapitalizmin mantığına da ters bir kavramdır. Sonuçta mal ve hizmet üretmek için kurulan bir işletmenin asli işlevinin dışında işlerle uğraşması kaçınılmaz olarak verimsizlik yaratır. Ayrıca muhafazakâr-liberal bakış açısından, bir işletmenin topluma karşı en büyük sorumluluğu kâr etmektir. Zira kâr, daha büyük sermaye birikimini, daha büyük ve verimli yatırımları, dolayısıyla daha çok ve kaliteli işi, yani çalışan kesimdeki refah artışını beraberinde
26
DOSYA
"Sürdürülebilir Kalkınma, Türk iş dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir Kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir.
Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi
anlamak zorundadır."
getirir. Ortodoks liberal görüşe göre, büyümeyle birlikte gelen bu refah artışı kaynaktan başlayıp toplumun en alt katmanlarına kadar sızar. Bu yüzden bu görüşe göre, şirket toplum için bir şey yapmak istiyorsa işini iyi yapmalı ve kâr etmelidir. Şirket sahibi hayırseverse, bunu kendi kişisel servetinden yardım konusunda uzmanlaşmış (isterse kendi kuracağı şirketten bağımsız) vakıflara maddi kaynak aktararak yapabilir.
KSS; markanın itibarı, bilinirliği ve tercih edilirliğine doğrudan etki eder. Proje yürüten bir şirketin, satılan üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının projeye aktarılacağını duyurması o ürünün tercih edilirliğini, çalışanlarının projede bizzat yer almalarını sağlaması ise çalışanların aidiyet duygularını artırır. Tüm bunların yanı sıra KSS, yardımseverliğin ötesinde bir kavramdır. Bir şirketin kurumsal sosyal sorumluluğunu yerine getirmesi demek, tüm paydaşlarına -çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, ortaklar, bulunduğu çevre, yatırımcılar vb.- ve çevreye karşı tamamen sorumlu olması ve tüm kararlarında bu unsurları göz önünde bulundurması anlamına gelmektedir.
AB Komisyonu KSS kavramını, işletmelerin kendi istekleri doğrultusunda sosyal ve çevresel konuları çalışmalarının ve çalıştıkları kişi ve kurumlarla ilişkilerinin bir parçası haline getirmesi olarak tanımlıyor (www. sedefed.org).
KSS (organizational social responsibility), herhangi bir organizasyonun (kâr amacına yönelik olarak oluşturulmuş bir şirket, kamu kuruluşları ya da hükümet dışı organizasyonlar) hem iç hem de dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı "etik" ve "sorumlu" davranmasını, bu yönde kararlar alması ve uygulamasını ifade eden bir kavramdır. Kurumsal sosyal sorumluluk yaygın olarak özel organizasyonlar için kullanılan bir kavramdır ve
literatürde yaygın olarak "şirket sosyal sorumluluğu" (corporate social responsibility) kavramı ile ifade edilmektedir. Şirket sosyal sorumluluğu, şirketlerin işletme faaliyetlerinde sadece kendi özel çıkarlarını (kârlarını) maksimize etmenin ötesinde işletme faaliyetlerinden doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenen tüm menfaat sahiplerinin (stakeholders) çıkarlarının da dikkate alınması ve korunması anlamına gelir (www.canaktan. org).
Birleşmiş Milletlerin KSS tanımına bakacak olursak; "Şirketlerin yalnızca müşterileri, tedarikçileri ve çalışanları ile ilgili değil, aynı zamanda şirket faaliyetlerini yürüttüğü toplum içindeki diğer grupların ihtiyaçları, amaçları ve değerleri ile ilgilidir." şeklinde ifade edilmektedir.
Günümüzde giderek yaygınlaşan bu uygulama organizasyonların amaçlarını ve değerlerini paylaştıkları bir sivil toplum kuruluşuyla işbirliğine girmesi ve ortak proje geliştirmesidir. Burada, yalnızca bir sivil toplum kuruluşunun projesine destek sağlamaktan yani sponsorluktan öte bir ilişki söz konusu olmaktadır. Organizasyon, sosyal katkı sağlayacak bir girişimi bir sivil toplum kuruluşu ile birlikte tasarlamakta, geliştirmekte ve bütün çalışanlarının gönüllü katılımını ve aktif çalışmasını sağlayacak düzeyde desteklemektedir (Barutçugil, 2004: 222).
1994'te Harward Business Review'da yayınlanmış temel bir makalede Craig Smith, "Yeni Kurumsal Hayırseverlik" kavramını, belirli sosyal konularda ve girişimlerde uzun süreli yükümlülük almaya, nakit yapılan katkılardan daha fazlasını sağlamaya hem işletme departmanlarından hem de hayır işleri bütçelerinden kaynak fonlar oluşturmaya, stratejik
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 27
birleşmeler gerçekleştirmeye ve tüm bunları aynı zamanda iş hedeflerinde de ilerleyerek yapmaya doğru bir değişim şeklinde anlatarak tanımlamıştır (Kotler ve Lee, 2006: 7).
3.3. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Tarihçesi
Kavramsal olarak KSS ilk kez 1953'te yayımlanan H. Bowen'in "İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları" (Social Responsibilities of the Businessman) adlı kitabında yer almıştır. Bowen; işadamlarının, toplumun değer ve amaçlarıyla örtüşen sosyal sorumluluk faaliyetleri ile ilgilenmelerini savunmuştur (www.canaktan.org).
Endüstrileşmenin üretimi artırmasıyla birlikte insanlar sadece kendi çıkarlarını karşılamakla kalmayıp, ticaret hayatına atılarak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya başlamışlardır. 1800'lerin sonlarında yaşanan bu gelişmeler hem Avrupa'da hem de Amerika'da sosyal bilinç ve sorumluluk kavramını da oluşturmaya başlamıştır. Sanayileşme ve büyük şirketlerin ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte sosyal sorumluluk alanı da daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. John D. Rockefel, Cornelius, Vanderbiit ve Andrew Carnagie gibi sanayi lideri olan aile şirketleri de bu dönemde kurulmuştur. Yine bu dönemlerde, baskı ya da uzlaşma ile verilen komisyonlar ve sabit fiyat anlaşmaları gibi anti rekabet uygulamaları da hükümetleri yasal reformlar yapmaya itmiştir. Bu firmalarla bağlantılı olarak gelişen ve artık kurumlarda da bir kavram olarak kullanılmaya başlanan sosyal sorumluluk anlayışının başlangıcına bir göz atmak gerekirse, ilk olarak Amerika'daki bazı şirketlerin haksız rekabete neden olmalarından ve bundan dolayı suçlanmaları sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir (Aydede, 2007: 15-23).
Şirketlerin KSS'ye giderek daha fazla önem vermeleri, tümüyle gönüllü bir şekilde olmadı. Çoğu şirket, geçmişte iş sorumluluklarının birer parçası olarak görmedikleri başlıklarda beklemedikleri toplumsal tepkilerle karşılaştıktan sonra bu başlığa eğildi.
1970'lerde özellikle Amerika ve Avrupa'daki akademisyenler kurumların sosyal muhasebesi (corporate social accounting) hareketini başlatmıştır. 1980'lerde borsa- nın önem kazanmasıyla, şirketlerin sosyal sorumluluk değerlendirme ve raporlamaları azalmış, 90'lı yıllarda
küreselleşme ve özelleştirme akımıyla birlikte kurum- ların, uluslararası kuruluşların kalite ve karşılıklı kazanç kavramları, sosyal ve bilgi paylaşma sorumlulukları tekrar önem kazanmaya başlamıştır (www.kss.blogcu. com).
3.4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri
İşletmelerin sosyal sorumlulukları ile ilgili çok sayıda
model bulunmaktadır. Bunların bazıları sosyal sorumlulukları tarihsel süreç içerisinde değerlendirirken, bazıları sosyal sorumluluğun unsurlarından, bazıları da sosyal sorumluluk alanlarından hareketle sosyal sorumlulu
ğu açıklamaktadırlar. Bu modellerden belli başlı olanlar şunlardır:
3.4.1. Dört Boyutlu Sosyal Sorumluluk Modeli
Archie B. Carrol'a göre sorumluluk dört boyutta incelenebilir (Özüpek, 2005: 76);
Ekonomik Sorumluluk
Ekonomik sorumluluklar, bütün işletmelerin ilk düzeydeki sorumluluğu olarak, toplumun gereksinim duyduğu ve istediği mal ve hizmetleri üretmek ve temin etmek için kaynakları uzun vadede verimli bir biçimde kullanması ve ürettiklerini kârlı bir biçimde satmasıdır.
Hukuksal Sorumluluk
İşletmenin ikinci düzeydeki sorumluluğu olan hukuki sorumluluk, tüm kanunlar ve düzenlemeler çerçevesinde işletmenin faaliyetlerini icra etmesi olarak ifade edilebilir. Ancak, kanunlar ve düzenlemeler bir örgüt ve onun üyelerinin yaptığı tüm eylemleri kapsayamaz. Başka bir ifadeyle hukuki sorumluluklar, yasal ve düzenleyici çerçeve içinde işletmenin ekonomik sorumluluklarını yerine getirmesidir.
Kuruluşlar eğer sosyal sorumluluklarını yerine getirmezlerse çeşitli istekleri olan halk, isteklerinin karşılanması için yerel ve merkezi yönetim organlarına başvuracaklardır. Yöneticilerin de bu ihtiyaçları karşılamak için çeşitli kanuni düzenlemelere gitmeleri halinde bu düzenlemelere uymak kuruluşlara hayli pahalıya mal olmaktadır (Okay ve Okay, 2001: 629-630).
28
DOSYA
"Kurumsal sosyal sorumluluk sadece "sevap" değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca "hayırseverlik" değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik
yaklaşımdır. "Lafta" değil, harekete dayalıdır. "Ek masraf" değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. "Kâr sonrası" yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan
bir kalkandır."
Etik Açıdan Sorumluluk
Sosyal sorumluluğun etik boyutu, kanuna bağlanmadığı halde, örgütsel üyeler, topluluk ve toplum tarafından beklenen veya yasaklanan davranış ve faaliyetleri ifade eder. Etik sorumluluklar, müşteriler, çalışanlar, hissedarlar ve toplumu kapsayan temel çıkar gruplarının bir endişesini yansıtan standartlar, normlar ve beklentileri şekillendirir (Güloğlu, 1998: 405-416).
Alışverişlerde birbirini aldatmamak, sözüne ve anlaşmalarına sadık kalmak, toplumun zayıf anlarında veya arz yetersizliği durumlarında fırsatçı politikalar gütmemek, mal ve hizmetleri hakkında yalan söylememek, sattığı malın niteliklerini tam olarak söylemek, malın kötü yönlerini müşterisinden gizlememek ve alacağı malın değerini düşürmek için kötülememek, alacağın tahsilinde ve borcunun ödenmesinde gereken fedakârlıkta bulunmak gibi toplumsal ve iş etiğine uymayan davranışlarda bulunan işletmeler, zaman içinde toplum nazarında küçük düşmekle cezalandırılırlar (Dinçer ve Fidan, 1997:37).
İş etiğinin önemli bir konusu da işletmenin, devlete ve yerel idarelere olan yükümlülüklerini yerine getirmesidir (Eren, 1997:207).
Sosyal sorumluluğun etik boyutu çok derin olup, sadece müşteri, rakip, toplum ve devletle sınırlı değildir. İşletme çalışanları, yöneticileri ve işletmenin sahipleri de işletmeden etik bekleyiş içinde olabilirler (Yumuşak, 1999: 13).
Gönüllü Sorumluluk
Dört boyutlu sosyal sorumluluk modelinde bulunan dört kategori de birbirinden ayrı ve bağımsız olarak düşünülmemelidir. Bunlar karşılıklı bağımlı olmakla kalmaz, eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi için yönetici üzerinde baskı oluşturur. Yönetici, aldığı ve uyguladığı tüm kararlarında sürekli olarak kâr amacını gözetmek,
yasalara ve etik değerlere uygun davranmak zorundadır (Özüpek, 2005: 76).
3.4.2. Davis'in Sosyal Sorumluluk Modeli
Keith Davis tarafından geliştirilen bu model, organizasyonun yanı sıra toplumun refahını koruyan ve iyileştiren işletmelerin niçin ve nasıl önlem aldıklarını ve neden yükümlülük sahibi olduklarını tanımlayan beş varsayım dizisinden oluşur. Bu varsayımlar aşağıdaki gibi ana başlıklar altında incelenmiştir (Özüpek, 2005: 82):
• Sosyal sorumluluk sosyal güçten kaynaklanır varsayımı, işletmenin azınlıkların istihdamı ve çevresel kirlilik gibi kritik sorunlar üzerinde önemli ölçüde bir güç ve etkiye sahip olduğu görüşünden kaynaklanır.
• İşletme, toplumdan girdi almaya açık olan ve toplumla ilişkili faaliyetlere yönelik açık bilgi veren iki uçlu bir açık sistem olarak faaliyet göstermelidir: Bu varsayıma göre, işletme toplumsal refahın sürdürülmesi ve iyileştirilmesi için yapılması gerekli olan şeylerle ilgisi olan toplumun temsilcilerini dinlemeye istekli olmalıdır.
• İşletme bir faaliyet, ürün veya hizmetin sosyal maliyet ve kazançlarını her yönüyle hesaplayarak onu ileri götürüp götürmeyeceğine karar vermelidir: Bu varsayıma göre, yalnızca teknik uygunluk ve ekonomik kârlılık, işletmenin karar verme sürecini etkileyen tek faktör değildir.
• Her bir faaliyet, ürün veya hizmet ile ilişkili olan sosyal maliyetler dolaylı olarak müşterilere yansıtılmalıdır: Bu varsayım, işletmenin sosyal olarak avantajlı olabilen ve ekonomik olarak dezavantajlı olan faaliyetleri tümüyle finanse etmesinin beklenemeyeceğini ifade eder. İşletme içinde sosyal açıdan cazip faaliyetlerin sürdürülmesinin maliyeti, sosyal olarak cazip faaliyetlerle doğrudan doğruya ilişkili olan ürün ve hizmetlerin fiyatlandırılması yoluyla müşterilere yansıtılmalıdır.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 29
• Vatandaş olarak işletme kurumları normal faaliyet alanlarının dışında kalan sosyal sorunlarla ilgilenme sorumluluğuna sahiptir. Bu son varsayım, işletmenin doğrudan ilişkili olmadığı bir sosyal sorunu çözmek için gerekli uzmanlara sahip olması halinde o sosyal sorunu çözmede topluma yardımcı olması gerektiğini savunur. İşletme, genel olarak iyileştirilmiş bir toplumdan artan ölçüde kâr elde edecektir. Bu yüzden işletmenin toplumu iyileştirmek için tüm vatandaşlık sorumluluğunu paylaşması gerektiği sonucunu çıkarır.
3.4.3. Sosyal Sorumluluk Alanlarının
Sınırlandırılması Modeli
R.D Hay, Gray ve J.E. Gates tarafından ortaya konulan modelde üç temel unsur bulunmaktadır. Yazarların üzerinde durduğu birinci unsur, işletmenin iç çevre, sosyal çevre ve ara çevre ile olan ilişkilerinde ortaya çıkan sosyal sorunların farkında olmalarıdır. İkinci unsur; işletmenin toplumdaki bu sorunların çözümünden, işletme yönetimi olarak yükümlü olduğunun bilincinde olmasıdır. Üçüncü unsur ise; işletme yönetiminin çeşitli alanlarda karşılaştığı bu sorunların çözümü için elindeki bütün kaynakları kullanmaya istekli ve kararlı olmasıdır. Yazarların ortaya koyduğu yaklaşımı kısaca "farkın- dalık, bilinçlilik, istek ve kararlılık" olarak ifade etmek mümkündür (Bayrak, 2001: 121-122).
İç çevre, "işletmeyi oluşturan araç, gereç ve çalışanların gerek kendi aralarında gerekse birbirleriyle olan ilişkileri dikkate alınarak aralarında düzenli bir yapı ve dolayısıyla sağlam bir bütün oluşturmalarıdır". İşletmelerin amaçlarına uygun olarak planlayacakları bu yapı içinde ortaya çıkan gruplar, bölümler ve kişiler arası ilişkilerin çıkar çatışmasına yol açmayacak şekilde karşılıklı sorumlulukla örülmesi gerekir (Bayrak, 2001: 122).
Sosyal çevreyle ise işletmenin sosyal çevresini tanıması, burada meydana gelen değişim ve gelişmeleri izlemesi ve bunlarla ilgili tahminlerde bulunarak dış sistemi doğrudan ve dolaylı etkileyen faktörlere yönelik düzenlemeler yapması ifade edilmektedir. Kültürel gelişme, medya ve üretim biçimleri açısından değerlendirilen bu değişmelerde, işletmelerin "işletme çıkarları" ile "toplumsal çıkarlar" çatışma yerine, uzlaştırmasına yönelik görevleri sosyal sorumluluk içinde değerlendirilmektedir (Buchholz, 1985: 2).
Ana çevre ise; işletme-sendika ilişkisi, etnik ve dini grupların yeri, aynı grup içerisinde yer alan bağımsız işletmeler arasındaki ilişkilerin düzenlendiği çevredir (Weidenbaum, 1986: 3).
Sonuç olarak bu yaklaşım, işletmenin her üç çevresiyle olan karşılıklı etkileşimi doğrultusunda değişen şartlar ve etkilerine yönelik sosyal yükümlülükleri olduğunun bilinmesinin ve bunları gönüllü olarak sağlamasının, işletmenin varlık amacına da hizmet edeceğini vurgulamaktadır.
3.4.4. Sosyal Performans Modeli
Bu model, sosyal yönden duyarlı olan organizasyonların sosyal performansı önemseyeceği mantığına dayanmaktadır. Modelde söz konusu edilen sosyal performans kavramı, toplumun değişen beklentilerinin analiz edilerek sosyal taleplerine cevap verebilmek için sistematik bir yaklaşım belirlemeyi ve sosyal sorunlara uygun çözümler geliştirmeyi ifade etmektedir (Stoner ve Freeman, 1989: 114).
Model, sosyal sorumluluğu üç aşamada ele almakta ve hedef, uygulama ve strateji açısından değerlendirmektedir:
Modelin birinci aşamasında sosyal sorumluluğun tanımı yapılmaktadır. Bu tanıma göre işletmelerin sosyal sorumluluğu, toplumun işletmelerden beklentilerinin bir bütünüdür. Bu aşamada, önceden kabul edilmiş ekonomik, etik ve yasal nitelikli beklentilere "işletmelerin kendilerini yorumlama biçimi"nin bir dördüncü unsur olarak ilave edildiği görülmektedir. Bu ilave modeli benimseyenler açısından ekonominin giderek sosyalleştiğini, iş hayatının sorumluluklarının arttığını, işletmelerin kendi çıkarlarının yanında toplumun refahını koruma ve geliştirmede önemli bir yükümlülüğe sahip olduğunu kabul etmekte ve bunu işadamının kendi rolünü kavraması olarak da değerlendirmektedirler. İşletme yöneticileri, sosyal sorumluluğun hedefini oluşturan değişkenlerin dikkate alınarak işletme yönetiminin ürün ve hizmete yönelik karar aşamalarının oluşturulmasını önermektedir. Böylece bu noktada esas anlayışın, ekonomik, yasal, etik sorumlulukları bütünleştirmek olduğunun bilincine varılacağına inanmaktadırlar (Erden, 1987: 70).
30
DOSYA
Sosyal Performans Modeli'nin ikinci aşaması; sosyal sorumluluğun uygulama alanlarının belirlenmesi ile ilgilidir.İşletmelerde sosyal sorumluluk kavramının ekonomik kaynakların etkin kullanımından iş etiğine, verimlilikten ücret politikasına, kaliteli mal ve hizmet üretiminden çocuklar için kreş açmaya, üc- retlendirmeden devlete vergi vermeye kadar çok geniş bir anlam ifade ettiği bilinmektedir.
Strateji aşaması, işletmelerin sosyal sorumluluk stratejilerini belirlemesi üzerinde durmaktadır. Strateji, organizasyonun misyon ve hedeflerini gerçekleştirmede çevreyle bağlantı kurma mekanizmasıdır. İşletmeler bu mekanizma aracılığıyla, yeni tutumların geliştirilmesini, yeni yaklaşımların öğrenilmesini, yeni politika ve eylem programlarının tasarlanmasını sağlarlar. Dolayısıyla işletmeler sosyal sorumluluk çerçevesinde strateji belirlerken, aynı zamanda karşı karşıya kalmış oldukları sorunların çözümünde nasıl bir davranış biçimi benimsediklerini de ortaya koymuş olmaktadırlar. İşletme stratejilerine göre yönetim, ya sorunlar karşısında pasif bir tutum sergileyerek çekimser kalabilmekte veya yasal düzenlemelerin oluşumları içerisinde beklemeyi tercih etmekte ya da daha dinamik bir şekilde sorunların çözümü için pratiğe geçirici kararlar alıp çözümde önleyici rolü üstlenmektedirler. Sosyal yönden duyarlı işletmelerin reaktif veya intibak stratejilerinden çok, sorunları öngörücü ve önleyici şekilde proaktif stratejiler seçerek geleceğe dönük bir strateji izledikleri görülmektedir.
3.4.5. Sosyal Duyarlılık Modeli
Mikro düzeydeki kuramcı Robert W. Ackerman, işletmenin sosyal çabalarının temel amacının sorumluluk değil, duyarlılık olması gerektiğini ileri süren ilk düşünürlerdendir. Ackerman, işletmelerin sosyal sorunlara ilişkin tepki geliştirmede genelde üç aşamadan geçme eğiliminde olduklarını ifade etmektedir (Stoner ve Freman, 1989: 113).
Sosyal Duyarlılık Modeli'ne göre, yönetimin amacı yalnızca işletme politikalarını belirlemek ve uygulamak değildir. Yöneticinin aynı zamanda işletmenin mal ve
hizmet üretimini niçin yaptığına tam ve doğru olarak karar vermesi gerekmektedir. Ancak belirli bir eylemi ortaya koymak için, sadece karar vermek de yeterli değildir. Bu nedenle, işletmenin sosyal taleplere vereceği tepkinin ya da cevabın niteliği önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. İşletmenin bütün yaşamı boyunca ortaya koyduğu düzenlemeler ve benimsediği davranış kalıpları, bu tepkilerin niteliğini ortaya koymada önemli ipuçlarıdır. İşletmenin sosyal sorunlarla ilgili olarak kendi bünyesinde oluşturduğu ya da geliştirdiği tepki ve davranış biçimleri "içsel duyarlılık" olarak ifade edilmektedir (Ackerman ve Bawer, 1976: 3).
Ackerman ve Bouner tarafından geliştirilen Sosyal Duyarlılık Modeli, işletmenin sosyal iç duyarlılığını gösteren üç aşama ile temsil edilmektedir. Bu aşamalar şunlardır (Frederick, Davis ve Post, 1998:111-112; Stoner ve Freman, 1989: 113):
Politika Aşaması
Bu aşamada işletmenin üst kademe yöneticileri mevcut sorunu öğrenir. Ancak söz konusu aşamada hiç kimse işletmeden sorunla ilgilenmesini beklememektedir. Üst düzeydeki bir yetkili, işletmenin konuyla ilgili görüşlerini yazarak ve başkalarına ileterek eylemde bulunur.
Öğrenme Aşaması
Bu aşamada, işletme yönetiminin sosyal sorunlarla ilgilenmesi, onları incelemesi ve çözüm yolları öner-
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 31
mesi için uzman personel çalıştırması veya dışarıdan danışmanlarla bağlantı kurmaya çalıştığı görülmektedir. İşletmenin toplumsal sorunların çözümünü yerine getirmeye söz verdiği bu aşamaya "Bağlantı Kurma Aşaması" da denilmektedir.
Örgütsel Yükümlülük Aşaması
Bu aşama yönetimin sorunların çözümü için harekete geçtiği aşamadır. "Eylem Aşaması" olarak da ifade edilen bu aşama, sosyal yönden duyarlı yönetim anlayışının bir süreç işi olduğuna ve bu sürecin zaman alacağına işaret etmektedir.
3.4.6. Preston ve Post'un Bütünleşik Sosyal
Sorumluluk Modeli
Ackerman'ın ifade ettiği gibi, işletmeler herhangi bir sosyal soruna uygun şekilde tepki göstermede yavaş davranmaktadırlar. En etkili tepki göstereni bile tepkinin 3. ve son aşamasına sekiz yılda ulaşmaktadır. 1960'lı yılların sonlarına kadar birçok sosyal aktivistin, işletmenin sadece hükümet tarafından teşvik edilirse sosyal sorunlarla ilgilenebileceği sonucunu çıkarmış olması gerçekten şaşırtıcıdır. Şirket duyarlılığı kavramına ilişkin makro yaklaşımın ilk nihai raporlarından birini ortaya koyan Lee Preston ve James Post'tur. Bu modelde Preston ve Post, işletme ve toplumun iki farklı biçimde birbirini etkilediğini ileri sürmektedir. Bu iki farklı durum aşağıdaki başlıklar altında incelenebilmektedir (Stoner ve Freeman, 1989: 113);
İşletmenin Birincil İlişkileri
Bir işletme ile müşteriler, işgörenler, hissedarlar ve kre- ditörler gibi pazar eğilimli olanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerdir.
İşletmenin İkincil İlişkileri
Sosyal sorunlara sebep olduğunda bir işletme ile kanun ve etik gibi toplumun pazar eğilimli olmayan yönleri arasındaki karşılıklı ilişkilerdir.
3.4.7. Üç Aşamalı Sosyal Sorumluluk Modeli
Bu model sosyal sorumlulukları tarihsel gelişim süreci içerisinde ele alarak açıklayan bir modeldir. 18. yüzyılın son çeyreğinde Sanayi Devrimi ile beraber çok önemli toplumsal değişiklikler de meydana gelmiş ve modern anlamda işletmeler ortaya çıkmıştır. Bu modele göre, gelişim açısından sosyal sorumluluk üç aşamadan geçmektedir (Bayrak, 2001: 123).
Kâr Maksimizasyonu Dönemi
18. yüzyıl Batı toplumunda, işletmenin yasal sınırlar içerisindeki tek amacının kârı maksimize etmek olduğu görüşü hakimdir. 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında da geçerli olan bu yaklaşımla o dönemlerin Batı top- lumlarının ekonomik bir bunalım yaşamaları sonucunda sadece ekonomik büyümeyi hedef aldıkları görülmüştür. İşletmelerde istihdam edilen çocuk işçiler, düşük ücretler, elverişsiz çalışma koşulları ve doğal kaynakların kullanımının artması gibi sorunlar yaşanmamış gibi kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak sanayileşmenin neden olduğu şehirleşme, kalitesiz üretim, ahlaka uygun olmayan reklam ve tanıtım gibi konuların yol açtığı sorunlarla ilgilenilmemiştir (Bayrak, 2001: 123).
Kâr Maksimizasyonu Dönemi'nde faaliyette bulunan işletmeler toplumun maddi refahını yükseltirken, çalışma koşullarında işçi sömürüsüne göz yummuş, doğal kaynaklar sıfır maliyetli kabul edilerek; hava, su, toprak kaynakları sorumsuzca kullanılarak kirliliğe yol açılmıştır. İşletmeler tek amaç olarak kâr artırımını görmüş, buna da âdeta toplumu sömürerek ulaşmaya çalışılmış, toplumun birtakım sosyal ihtiyaçları gözardı edilmiştir. Sahip oldukları ekonomik güç yanında siyasal gücü de getirmiş, işletmeler etik dışı davranışları üzerinde müthiş bir güce sahip olmuş ve bu sayede monopol güçlerini daha da arttırmıştır. Bu dönemde toplumun maddi refahı açısından büyük atılımlar gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, 1890'lardan sonra saydığımız
"İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin
çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez."
32
DOSYA
nedenlerden ötürü toplumda şirketlere karşı büyük tepki doğmuş ve bunun sonucunda protesto dalgaları yükselmeye başlamıştır. Bu isyan dalgaları, işletmelerin toplum içinde üstlenmesi gereken fonksiyonlarının ve sorumluluklarının yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur (Bayrak, 2001: 123).
Vekâlet Yaklaşımı
Çoğulcu toplum yapısının gelişimi ve sermayenin tabana yayılmasıyla birlikte işletme sahiplerinin çoğalmasıyla (hisse senedi aracılığıyla) 1930'lu yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu düşünceye göre, yöneticinin tek görevi kârı en yüksek düzeye çıkarmak değil, aynı zamanda çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler ve toplumun birbiriy- le çatışan istek ve beklentileri arasında denge kurmak yoluyla işletmenin uzun vadedeki varlığını sağlamaktır. Bu bakış açısından yönetici, işletmenin kâr temsilcisi olduğu kadar ona vekillik eden tüm yetki ve kararları onun namına veren bir mütevelli olarak da görülmektedir. Yöneticiler çıkar grupları arasında denge kurmada başarılı oldukça işletme bu yaklaşım açısından sosyal sorumluluklarını yerine getirmiş kabul edilmektedir (Bayrak, 2001: 125).
Bu yaklaşım 1920-1930'larda ekonomik ve sosyal alanlarda yaşanan yapısal değişimler sonucunda ortaya çıkmıştır. 1. Dünya Savaşı'nın patlamasıyla bir önceki dönemde başlayan sosyal hareketlilik ikinci plana atılmıştır. Savaşın bitmesinin üzerinden çok geçmeden 1929 yılında ekonomik buhran patlamış bu da piyasaların çökmesine, satın alma gücünün düşmesine ve buna bağlı olarak da işsizliğin artarak yaşam standardının düşmesine neden olmuştur. Sonuçta bu gelişmelerin toplumsal barışı tehdit etmesi üzerine bu güç boşluğunu devlet doldurmuş ve böylece liberal ekonomik sistemden karma ekonomik sisteme geçilmiştir. Devlet piyasalarda aktif olarak rol almaya ve işletmelerin sorumluluklarının neler olması gerektiğine direkt karar vermeye başlamıştır (Davis ve Bloomstrom, 1971: 61).
Bunların yanı sıra geniş çoğulcu toplumun ortaya çıkması da vekâlet yaklaşımının yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur. Çoğulcu toplumda hiçbir grup diğerleri üzerinde baskın güce sahip değildir, gruplar birbirlerini doğrudan ve dolaylı olarak etkiler. Çoğulcu ortamın gelişmesiyle, farklı güç gruplarının birbirlerinin faaliyet
lerini kontrol etmesi ve kısıtlaması mümkün olmuştur (Altun, 1999: 45).
Yaşam Kalitesi Yaklaşımı
Toplumun işletmelerden beklentilerini ve rolleri ile ilgili algılamaları, işletmelerin bu standartları karşılama yeteneklerine kıyasla daha hızlı artar. Bu açıdan işletmelerin fiili sosyal sorumluluk düzeyleri yükselmekle beraber toplumsal beklentilere cevap vermeleri gecikmeli gerçekleşir. Bu uyuşmazlıktan dolayı, işletmelerin sosyal sorumluluk bilincinin artmasına rağmen, toplumsal itibarları bu artışı daha düşük seviyeden takip eder. Sosyal sorumluluğun, kişinin tamamıyla bağımsız olabileceği sosyal sisteme yayılabileceği fikri veren sosyal sorumluluk kapsamıyla bağlantılı olarak yaklaşım, bu aşamada bireylerin yaşam standartlarını yüksek düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır (Özüpek, 2005: 76-95).
3.4.8. Philip Kotler'in 6 Seçenek Modeli
Philip Kotler sosyal sorumluluk kavramını altı seçenekli bir model kapsamında incelemiştir. Buna ilişkin ana başlıklar aşağıdaki gibidir (Kotler ve Lee, 2006: 23):
Sosyal Amaç Teşvikleri
Bu kurum, sosyal bir amaç üzerindeki ilgiyi ve farkında- lığı arttırmak ya da bir sosyal amaç için fon toplamaya, bağışta bulunmaya ya da gönüllü toplamaya destek vermek için fonlar, mal ve hizmet katkıları ya da diğer kurumsal kaynaklar sağlar.
Sosyal Amaç Bağlantılı Pazarlama
Bu senaryoda bir kurum, çoğunlukla kâr amacı gütmeyen bir organizasyon ile özel bir ürünün satışlarını arttırmak ve hayır kurumuna finansal destek oluşturmak için belirlenmiş karşılıklı çıkarlara dayalı bir ilişki yaratarak işbirliğine gitmektedir (Örneğin Comcast, Yüksek Hızlı İnternet Hizmetinin kuruluşu için Ronald McDonald Evi Hayır Derneğine belirli bir ayın sonuna kadar 4,95 dolar bağış yapmaktadır). Birçokları bunu, tüketicilerin gözde hayır derneklerine bedavadan katkıda bulunma fırsatı sağlamasından dolayı da bir kazan-kazan-kazan durumu olarak görmektedir.
Kurumsal Sosyal Pazarlama
Bir kurum halk sağlığını, güvenliğini, çevre ya da toplum refahını iyileştirmeyi amaçlayan bir davranış değiştirme kampanyasının geliştirilmesine ve/veya uygula-
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 33
maya konulmasına destek verir. Bir kurum, bir davranış değiştirme kampanyasını kendi başına geliştirebilir ve uygulamaya koyabilir (örn. ebeveynleri tütün kullanımı hakkında çocukları ile konuşmaya teşvik eden Philip Morris).
Kurumsal hayırseverlik
Bir kurum bir hayır derneğine ya da sosyal bir amaca, (çoğunlukla nakit bağışlar, hibeler ve/veya ayni hizmetler şeklinde) doğrudan katkıda bulunur. Bu girişim belki de tüm kurumsal sosyal girişimlerin içerisinde en geleneksel olanıdır ve on yıllardan beri tepkisel ve hatta geçici tarzda yaklaşılmaktadır.
Toplum Gönüllülüğü
Bu tür faaliyetler, tek başına bir çaba olabilir (örn, bir yüksek teknoloji şirketi çalışanları ortaokul gençliğine bilgisayar becerilerini göstermektedir) ya da kâr amacı gütmeyen bir örgüt ile ortaklık yaparak (bir plajın temizlenmesinde Okyanusları Koruma Kurumu ile çalışan Shell çalışanları) olabilir. Gönüllü faaliyetleri kurum tarafından düzenlenebilir ya da çalışanlar kendi faaliyetlerini seçebilirler ve ücretli izin ve gönüllü veri tabanı eşleştirme programları gibi araçlar yoluyla şirketten destek alabilirler.
Sosyal Açıdan Sorumluluk Taşıyan İş Uygulamaları
Bir kurum, toplumun refahını iyileştirmek ve çevreyi korumak üzere sosyal amaçları destekleyen isteğe bağlı yatırımlar ve iş uygulamalarını benimser ve yürütür. Girişimler organizasyon tarafından tasarlanabilir ve uygulamaya konabilir (örn. tüm okul içi pazarlamasını durdurma kararı veren Kraft) ya da diğerleri ile işbirliği içinde (çiftçilerin yerel çevrelerine verdikleri zararı aza indirgemelerini destekleyen Uluslararası Koruma Kurumu ile çalışan Starbucks) olabilir.
3.5. Şirketlerin Geleceği Açısından KSS'yi Önemli Kılan Nedenler
Sosyal sorumluluğun işletmelere sağladığı avantajlar şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 216):
• Daha iyi bir sosyal çevre yaratmak hem topluma hem de işletmeye yarar sağlar. Toplum açısından olaya bakılırsa, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesiyle daha iyi bir çevre ve daha iyi iş fırsatları yaratılmış olacaktır. İşletme açısından olaya bakılırsa, toplum tarafından
benimsenen bir işletme daha fazla işgücü kaynağı bulacak ve ürettiği mal veya hizmetlerine daha kolay tüketici bulacaktır.
• Sosyal hareketlere işletmenin gönüllü olarak katılması bu konuda hükümetin daha sıkı düzenleme ve müdahalesine yol açacaktır. Böylece işletmeler daha fazla esnekliğe ve bağımsızlığa kavuşacaklardır.
• İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez. İşletmenin sosyal katılımı desteklemesinde kamuoyunun görüşü önemli rol oynar. Çünkü verimlilik amaçları yaşamın kalitesiyle bir arada beklenmektedir.
• İşletmenin yenilikçi kapasitesi sosyal sorunlara uygulanabilirse, geleneksel anlamda işletmeye maliyetli gibi görünen birtakım faaliyetler işletmeye kâr getirebilir. Ayrıca önlemek, tedavi etmekten daha iyi olduğu için, bugünün sosyal sorunlarını belirlemedeki herhangi bir erteleme, gelecekteki sorunları büyütebilir. Bazen sosyal sorunlara tepki göstermek yerine önlem almak daha tutarlı ve daha az maliyetli olmaktadır. Bu nedenle işletmeler sosyal sorunlar ortaya çıkmadan önce önlemlerini alacak olursa hem tepkiler azalacak hem de önlem almanın maliyeti azalacaktır.
• Sosyal hareket, destekleyen bir halk imajı yaratır. Böyle bir imaj yaratan işletmeler tüketicileri, çalışanları ve yatırımcıları cezbedebilir. Daha iyi çevre, işletmenin gelecekteki refahı ve başarısı için daha yapıcı bir rol oynayacaktır.
• İşletmeler güçlü, beşeri ve maddi kaynaklara sahiptir, özellikle toplumun bazı sorunlarını çözmek için kendi kaynaklarını kullanan işletmeler toplumda prestij sağlarlar.
• İşletme çok fazla sosyal güce sahip ise, sosyal sorumluluk duyusunu da buna eşdeğer düzeyde genişletmelidir.
• Her yönüyle saygın ilişkileri hedefleyen işletme; iyileştirilmiş bir çevrede başarılı olabilir ve kazanç sağlayabilir. Sosyal olarak sorumlu davranış, çıkar gruplarının (özellikle hissedarların) uzun vadeli çıkarlarını en iyi şekilde gözetebilir.
34
DOSYA
• Sosyal sorumluluklarını yerine getiren işletmeler etik yükümlülüklerini tanımlayarak kamuoyunun değişen gereksinim ve beklentilerini karşılar ve işletmelerinin yol açtığı sosyal sorunları çözer.
3.6. KSS Piramidi
İşletme sosyal sorumluluğu dört alt sorumluluk alanından oluşmaktadır: Ekonomik, yasal, etik ve sağduyu sorumluluk alanları. İşletme sosyal sorumluluğunu oluşturan bu dört unsur bir piramit biçiminde algılanabilir. Bu sorumluluklar aşağıdaki ana başlıklar halinde incelenebilir (Ay, 2003: 37):
Ekonomik Sorumluluklar
Tarihi süreçte ele alındığında girişimciyi harekete geçiren kâr amacı zamanla maksimum kâra dönüşmüştür. İşletmenin temel sorumluluğu olarak ekonomik faaliyetlerini etkili kılmak görülmüş ve diğer sorumlulukları tartışılır durumda bırakılmıştır.
Yasal Sorumluluklar
Toplum işletmelerin faaliyetlerinden kâr sağlamalarını, hatta maksimum kâra ulaşmalarını kabul ederken, bu amacı koşulsuz olarak onaylamamıştır. Ekonomik faaliyetlerini sürdürürken, işletmelerin belli yasal ve denetim kısıtlarını da göz ardı edemeyecekleri vurgu
lanmıştır. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirirken uyması gereken ilke ve değerler yasa koyucular tarafından oluşturulmuş olmaktadır.
Etik Sorumluluklar
İşletmenin ekonomik ve yasal sorumluluklarının hak ve adalet kavramlarına ilişkin etik normları da içerdiği ileri sürülebilir. Etik sorumluluklar ise yasalarda yer almasa da toplumun işletmelerden beklediği doğru ve adil davranışlarını kapsamaktadır. Etik sorumlulukların içinde tüketicilerin, çalışanların, hissedarların ve toplumun hak ve adalete ilişkin algılamaları vardır. İşletme bu algılamaları da dikkate alarak faaliyette bulunmak, ekonomik amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür.
Sağduyu Sorumlulukları
Bu sorumluluk kategorisi işletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendirmesi veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetleri içermektedir. İşletmenin kaynaklarından bir kısmını sanatsal, eğitim ve toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa işaret etmektedir.
Yukarıda yer alan ana başlıklar piramidin bölümleri olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir;
Sağduyu sorumluluklarıİyi bir şirket vatandaşı olmak Toplum için kaynak yaratmak
Yaşam kalitesini arttırmak
Etik sorumluluklarAhlaklı olmak
Doğru, tam ve açık davranmaya zorlamak Zararlı olandan kaçınmak
Yasal sorumluluklarYasalara uyma
Yasa, toplumu doğru ve yanlışı sisteme bağlamalı Oyunu kurallarına göre oynamak
Ekonomik sorumluluklarKarlı olmak
Diğerlerinin üstünde bir şirket olmak
Şekil 5.2: KSS Piramidi (Kaynak: Ay, 2003: 37)
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 35
3.7. Şirketlerin Sosyal Sorumluluk Alanları
Sosyal birer varlık olan işletmelerin üstlenmesi gereken sosyal sorumlulukları şu şekilde özetleyebiliriz (Ataç, 1982: 105):
• Çalışanlara karşı her türlü maddi ve manevi tatmini sağlayarak onları motive etmek,
• Tüketiciye hizmet etmek ve korumak,
• Bireylerin refah ve mutluluğu için çalışmak,
• İşsizlik, sefalet, hastalık vb. sorunlara karşı kendini görevli sayarak çözüm için üstüne düşeni yapmak,
• Normal piyasa koşullarını sağlamak için uğraşmak,
• Servet ve gelir dağılımında toplumda adaleti sağlamak için üzerine düşeni yapmak,
• Doğal kaynakların rasyonel kullanımı ve korunmasını sağlamak,
• Çevre kirliliğine yol açmamak veya gerekli önlemleri almak,
• Çevredeki sanatsal, kültürel varlıkları ve faaliyetleri korumak ve desteklemek,
• Sadece ulusal sınırlar içinde değil, küresel çapta so
rumlu olduğunu bilmek ve bu sorumluluğun gereklerini
yerine getirmek.
Bu baskılar neticesinde daha önce işletmelerin aklına
dahi gelmeyen konular ve alanlar sosyal sorumluluk
kavramı içerisinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu
alanlar çok çeşitli faktörlere bağlı olarak toplumdan
topluma değişiklik göstermektedir. Ayrıca yapılan sos
yal sorumluluk çalışmalarının derecesi de toplumdan
topluma ve işletmeden işletmeye farklılıklar göstere
bilmektedir. Gene de temel olarak ele alınan alanlar ve
konular vardır. Bunlar da şöyle sıralanabilir:
3.7.1. Ekolojik Çevreye Karşı Sorumluluk
Geçtiğimiz yıllarda çevrenin korunması konusu, siyasal ve yerel düzenlemelere uyum veya geri dönüşüm ve enerji tasarrufu politikalarının çok ötesinde bir boyut kazanmıştır. Birçok kişi, çevre koruma örgütleri ve büyük şirketler artık çevre koruma çabalarının, daha az kaynak harcayan ürünlerin, proseslerin ve hizmetlerin geliştirilmesi ve sunulması, atık ve emisyonların azaltılması, sürdürülebilir bir küresel kaynak kullanımı programlarının oluşturulması yönünde çalışmaktadır.
"İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korunması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya çıkabilecek sorunlara karşı
önceden tedbir alınmalıdır. Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüviyetine sokmaktadır."
İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korunması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya çıkabilecek sorunlara karşı önceden tedbir alınmalıdır. Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüviyetine sokmaktadır (Ataç, 1982:105).
3.7.1.1. Çevre Yönetimi
Çevresel konularda gerekli bilgilerin üretilmesi için yeni yaklaşım ve tekniklerinin geliştirilmesine yönelik çalış
malar yoğunlaşmıştır. Çevresel Etki Değerlemesi (ÇED) olarak anılan teknik, bu çalışmaların bir ürünüdür. ÇED; herhangi bir faaliyette bulunmak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin, faaliyet henüz planlama aşamasındayken faaliyetin çevre üzerinde yapabileceği muhtemel etkileri önceden incelemek, saptamak, bunları bir rapora bağlamak ve bu etkilerin zararlı sonuçlarını nasıl gidereceklerini ilgili ve yetkili kamu otoritelerine bildirmek durumunda olmasını sağlayan ve sonuçların olumlu ve istenilen şekilde olması durumunda faaliyetin gerçekleşmesine izin veren bir planlama ve karar alma süre
cidir.
36
DOSYA
İşletmelerin çevre yönetimi eylemini güçlü kılabilecek destekler şu şekilde ortaya konabilir (Özüpek, 2005: 44-73):
• Yasal zorunluluklar,
• Yetkili kurumların politikaları ve çalışmaları,
• İşletmelerde oluşan çevre bilinci,
• İşletmelerde gelişen ekonomik etik ve sosyal sorumluluk.
3.7.1.2. Çevre Yönetiminin Şirket Yapısında
Yaptığı Yenilikler
Şirketlerin çevre sorumluluğu bilinciyle, örgüt yapılarında ve süreçlerinde yenilemeler yaptıkları görülmektedir. Bu yenilemeler aşağıda yer alan ana başlıklar halinde özetlenebilir (Özüpek, 2005: 44-73):
Ürün Sorumluluğu Bilincinde Artış
Birçok şirket, şirket ürünlerinin yaşam çemberleri boyunca sorumluluğunu üstlenme bilincini taşımaktadır. "Genişletilmiş Ürün Sorumluluğu" olarak adlandırılan bu yaklaşım, ürünleri geri toplama faaliyetlerini gerektirmektedir. Bu anlayış, şirketleri ve üretim mekanizmalarını ürünlerin geri toplanması ve yeniden değerlendirilmesi sürecini kolaylaştıracak şekilde yeniden tasarlamaya ve geliştirme programlarına zorlamaktadır.
Daha Az Malzeme Kullanma Bilinci
Şirketler ürünlerinin üretimi ve pazara sunulması sırasında kullanılan malzemelerinde gidilecek tasarrufun finansal getirilerinin farkına varmaya başladılar. Bu, bazı durumlarda aynı ürünü daha az malzemeyle üretme anlamına gelmektedir. Diğer durumlarda ise, ürünün bazı malzemelerinin geri dönüşüme sokulabilecek ve kullanım süresini uzatacak şekilde yeniden tasarlanması anlamına gelir.
Tedarikçi İlişkilerinin Değişimi
Birçok şirket, çevresel performanslarının doğrudan tedarikçileriyle bağlantılı olduğunun farkına varmışlardır. Bunun sonucunda birçok büyük şirket, satın aldıkları ürün ve hizmetlerin de çevreye karşı duyarlı olmasına dikkat etmeye başladılar.
Hizmet Sektörünün Çevre Duyarlılığının
Artması
Geleneksel olarak birçok çevre koruma çabası, öncelikle üretim şirketlerini hedef alır. Çünkü üretim şirketleri, hizmet sektöründe yer alan şirketlere oranla daha fazla doğal kaynak tüketirler. Günümüzde çevre koruma programları oluşturmuş hizmet üreten firmaların sayısı çok az da olsa, bu konuda artan bir ilgi görülmektedir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 37
Tüketicilere Karşı Sorumluluk
Tüketicilerin haklarının korunması, sosyal sorumluluk uygulamalarının en büyük bölümünü oluşturur. Tüketi- cilik, iş dünyasının karar verirken, tüketici istek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması yönündeki toplum talepleri, oldukça büyük sosyal ve ekonomik hareket haline gelmiştir. Tüketicilere karşı sorumluluk, müşterinin istediği mal veya hizmetin, istediği yer ve zamanda ödemeyi kabul edeceği fiyattan satılmasını kapsar. Reklamlarda dürüst davranmak, müşteriye malı tanıtmak ve tanıtılanları satmak, malların bakım ve onarı- mında müşteriye hizmet etmek işletmenin tüketicilere karşı sorumluluklarının bir kısmını oluşturur (Özüpek, 2005: 44-73).
3.7.2. Sosyal Çevreye Karşı Sorumluluk
İşletmelerin temel sorumluluklarından biri, toplumsal normlara, değerlere ve inançlara saygılı olmak ve onları dikkate alarak faaliyette bulunmaktır. İşletmelerin bunun dışında, içinde faaliyette bulunduğu toplumun bütün bireylerine en iyi şekilde yaşama ve çalışma imkânı sağlayacak şekilde bazı faaliyetlere katkı vermeleri ve topluma yarar sağlayarak toplumsal katma değeri yükseltmeleri, yeni iş anlayışının gereğidir. İşletmeler toplumların gereksinimlerini karşılamak için kurulurlar. Sosyal olarak sorumlu örgütler, önemli gereksinimlerini karşılamak için liderlik rolü oynayarak ve yardımda bulunarak kendi toplumlarında önemli bir farklılık yaratabilirler.
Toplum, işletme için liderlik rolü oynayarak ve yardımda bulunarak kendi toplumlarında önemli bir farklılık yaratabilirler. Toplum işletme için hayati önem arz etmektedir. Çünkü o hem üretici hem de tüketicidir. Dolayısıyla işletmeden bazı beklentileri vardır. Örneğin firmalar yerel topluluklar açısından kazanç getirecek sosyal olarak sorumlu faaliyetleri desteklemelidirler. İşletmelerin sosyal sorumluluklarından biri de çevresine istihdam olanağı sağlamasıdır. Bu sorumluluk, işletmenin faaliyet gösterdiği toplumda istihdam olanakları yaratıp işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunması olarak ifade edilebilir. Çalışanlar arasında dil, din, siyasi görüş, ırk, yaş, milliyet vb. farklılıklar gözetmeksizin işe girme olanakları sağlanmalıdır (Özüpek, 2005: 44-73).
3.7.3. Çalışanlara Karşı Sorumluluk
Şirketler amaçlarına çalışanları sayesinde ulaşırlar. Öte yandan, şirketin faaliyetlerinden doğrudan etkilenen en önemli kesimlerden biri çalışanlardır. Şirketin temel kaynaklarından biri olan insan, sosyal sorumluluk uygulamalarının ilk etapta göz önünde bulundurulması gereken boyutudur. Günümüzde değerler ve beklentiler giderek değişmekte, çalışanlar sadece ekonomik değerlerle tatmin olmamakta, manevi tatmin, kendini geliştirme ve hem kendilerine hem de yakınlarına ayırabilecekleri zaman açısından çalışma hayatını değerlendirmektedirler. Çalışanlar beklentileri ve amaçları doğrultusunda tatmin edilmediyse, onlardan verimli bir çalışma ve moral beklemek olanaksızdır. Çalışanların verimli bir şekilde çalışması isteniyorsa, onların motivasyonu giderek önem kazanmaktadır. Bu bağlamda çalışanlar ile ilgili olarak işletmelerin yapması gerekenler şöyle sıralanabilir (Özüpek, 2005: 44-73): İş güvenliği sağlanmalı, liyakat ilkesini uygulamalı, aile hayatına saygılı ve yardımcı olmalı, çalışanın özel hayatına saygılı olmalı, çalışanın iş hayatından tatmin olabilmesi için önlemler almalı ve gelişmeler aramalıdır.
3.7.4. Yatırımcılara Karşı Sorumluluk
Çağdaş işletmecilik ve sosyal devlet anlayışına göre; bir bireyin elinde bulunan tasarruf ve sermaye, sadece o bireyin değil toplumun malıdır. Öyleyse, birey bunu kendi yararına olduğu kadar toplumun yararına da kullanmak yükümlülüğündedir; onu harcayamaz, toplumun genel çıkarına aykırı amaçlar için kullanamaz. Böylece işletme yöneticileri sermayenin kullanımında birer emanetçi sıfatıyla ve sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etme durumundadırlar (Demirkan, 1991: 18).
3.7.5. Siyasal Sisteme Karşı Sorumluluk
Siyasal sorumluluk, bir şirketin herhangi bir parti veya siyasi lidere, seçim öncesi veya sonrasında desteklemesi, maddi yardımda bulunması ve o parti yahut lider lehine çalışması olarak algılamamalıdır. Ülkenin siyasal sorunları üzerine kafa yormak, bu sorunların çözüm yollarını aramak, çözüm için çeşitli çalışmalar yapmak siyasal sorumluk içinde değerlendirilebilir (Özüpek, 2005).
3.7.6. Sağlık ve Refahla İlgili Sorumluluk
Günümüzde bütün işletmeler, toplumun ekonomik ve sosyal refahına ve yaşam kalitesine katkıda bulun-
38
DOSYA
maya ve toplumun beklentilerine cevap vermeye, bu doğrultuda insanların refahını ve iyi niyetini geliştiren programları taahhüt etmeye davet edilmektedir (Carroll, 1991: 42). Birçok örgüt, toplumun sağlığı için yapılan yatırımın sadece sosyal yönden sorumluluk olmadığını, aynı zamanda işletme, çalışanlar ve toplumun tümünü içine alan herkes tarafından arzulanan önemli ve gerekli görülen bir sorumluluk olduğu inancını taşımaktadır. Sağlık ve sosyal refah projeleri işletmelerin toplumda olumlu bir izlenim yaratmasını sağlayacaktır. Bu durum işletmeyi hem çalışanlar açısından cazip kılacak hem de potansiyel yatırımcıları etkileyecektir.
3.7.7. Demokrasi ve İnsan Hakları ile İlgili
Sorumluluk
İşletmeler, konjonktürel ve siyasal hesaplarla, toplumsal bütünün iradesine aykırı örgütlü ekonomik gücü kullanarak siyasi hayata müdahale etmek yerine, temiz siyaset-temiz yönetim ideali ile insan haklarının gelişimine ve her düzeyde uzlaşma ve diyalogun vazgeçilmez kavramlar olarak hayat bulacağı, iç tutarlılığı ve yapıcılığı yüksek, zaaflardan arınmış bir demokratik zeminin oluşumuna katkıda bulunan ve düzene kavuşturan bir misyon kadar, demokratik altyapının oluşturulmasına katkıda bulunarak, demokrasinin ve katılımcı siyasal kültürün gelişmesine de güç kazandıracaklardır (Bayrak, 2001: 114).
II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hızlı ekonomik büyüme, iş dünyasını sık sık insan hakları temasıyla karşı karşıya getirmiştir. Bu alanda yaşanan son gelişmeler şu şekilde sıralanabilir (Zoroğlu, 2001:10-11);
• Şirketlerin kendi bünyelerinde ve yan sanayilerinde çalıştırdıkları personelin insan haklarında ve çalışma haklarından kaynaklanan çıkarlarını gözeteceklerini prensipleri arasına sokmaları,
• Tüm uluslararası faaliyetlerinde insan haklarına saygılı olmaya çalışmaları,
• Şirketlerin insan haklarına etkileri konusunda insan hakları örgütlerinin, tüketicilerin ve medyanın artan ilgisi,
• Bir ulusun tümünü ilgilendiren ticaret anlaşmalarının genellikle uluslararası insan hakları sözleşmelerini göz ardı etmeleri,
• Sermaye örgütlerinin yatırım yaptıkları şirketleri insan hakları standartlarına uygun davrandıkları yönünde rapor vermeye zorlamaları.
İş dünyasında insan hakları konusunun öneminin hızla artması, birçok etkene bağlıdır. Küreselleşme ve özelleştirme gibi makro ekonomik etkenler, soğuk savaş gibi politik etkenler, bilgi teknolojisi gibi teknolojik gelişmelerle örgütlenmenin artması, iş dünyasının insan haklarına bakışını önemli ölçüde değiştirmiştir (Özüpek, 2005: 44-73).
3.8. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Firmaya
Verebileceği Zararlar
Sosyal sorumluluğun işletmeye verebileceği zararlar şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 218-219):
• Sosyal sorumluluk programlarına kaynakları kanali- ze etmek, rekabetçi bir pazarın ilkelerini ihlal eder ve hissedarları ekonomik kazançtan yoksun bırakır. İşletmeler sosyal faaliyetleri gerçekleştirmek için kurulan müesseseler değildir. İşletmenin asıl hedefi kârı maksimize etmektir. Sosyal hareket, ekonomik verimliliği azaltmaktadır. Sosyal sorunlar hemen ele alınıp üzerinde durulacak hususlar değil, aksine serbest piyasa ekonomisi işleyişi ve baskılar içinde zamanla çözülebilecek sorunlardır. Bu nedenle her işletmenin sosyal amaç ve görevlerle uğraşması doğru değildir. Ayrıca sosyal sorumluluk yaklaşımı, piyasa ekonomisinin temel özelliklerinden biri olan "görünmez el ilkesi" açısından da eleştirilmektedir. Bireylerin kendi iradeleri ve istekleri
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 39
dışında topluma fayda sağlayacak sonuçlar yaratmaları, kapitalist sistemde "görünmez el ilkesi" olarak kabul edilir. Eğer kâr hedefinin yanı sıra sosyal hedeflere yönelirse bu durumda Pazar üzerindeki kontrolünü yitirir.
• Bazı araştırmalar, toplumun sosyal hareket yüzünden daha yüksek fiyatlar ödemek zorunda kaldığını göstermiştir. Çünkü sonuçta sosyal hareketlerin bedeli işletmenin sattığı mal ya da hizmetin fiyatına yansımaktadır.
• Sosyal yükümlülükler firmalar açısından maliyetli olabilir. Sosyal programların maliyeti, ürün fiyatına yansıdığı için uluslararası pazarda satış yapan şirketler, sosyal maliyetleri taşımayan diğer ülkelerin şirketleriyle rekabette dezavantajlı duruma düşebilirler ve böylece pazarlarını kaybedebilirler. Ayrıca bazı hissedarlar işletmelerden fonlarını çekebilirler ve bu yüzden işletme diğer çekici yatırımlardan vazgeçebilir.
• Çok sayıda işletme, sosyal sorunları başarılı bir şekilde çözmek için gerekli uzman personel ve becerilerden yoksun olabilir. İşletmelerin ekonomik konularla ilgili eğitim, deneyim ve becerileri sosyal sorunlara uygun olmayabilir.
• Sosyal amaçlarla meşgul olma, işletmenin verimliliğini etkileyebilir. İşletmelerin sosyal konulara dalmaları, onları esas misyonlarından alıkoyabilir.
• Sosyal kontrol ve hesap verme mekanizmalarının yetersiz olması, karmaşık ve tatmin edilemeyen sosyal beklentiler yaratacağından toplum ve işletme açısından maliyetli olabilir.
• Şirketlerin yapacağı KSS çalışmaları eğer halkı kandırmaya yönelik, sadece tanıtım amaçlı yapılıyorsa, bunun bilincine varılması şirket ismine zarar verebilmektedir.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Küreselleşmenin ve bilim dünyasının hızla gelişmesi dünya yaşamına farklı pozitif değerler katacak iken dünya üzerindeki düzenin gün geçtikçe kötüye gitmesi anlaşılabilecek bir durum değildir.
Bugünkü gelinen nokta ürkütücü boyuttadır. İhtiyaç sahiplerinin her geçen gün artması, zengin ve fakir arasında maddi olarak uçurumun gitgide büyümesi, toplumdaki kişi başına düşen gelirin kâğıt üzerinde artması fakat bu durumun yoksul halk üzerine yansımaması, küresel ısınma, canlı ölümleri, doğal hayatın bozulması gibi birçok olumsuz örnek dünyamızda yaşanan olumsuz olayları gözler önüne sermektedir.
Bu kötü örneklerin düzelebilmesi için firmalara düşen göreve verilen isim ise Kurumsal Sosyal Sorumluluktur. Kurumsal Sosyal Sorumluluk dediğimizde ilk olarak firmaların yaptığı sevgi ziyaretleri, okul, hastane, ibadethane yaptırma vb. hizmetler akla gelmekte. Fakat bugün KSS uygulamaları verilen hizmetin veya üretilen bir ürünün farklılaştırılması değil, şirketlerin "kurumsal vatandaşlık" anlayışı çerçevesinde sorumlu olduğu topluma ve diğer tüm paydaşlarına getireceği olumlu katkılar olarak tanımlanıyor.
Yani anlatılmak istenen, firmalar fabrika yeri seçiminden başlayarak, üretim ve pazarlamanın her aşamasında, işe alımlarda, çalışan hakları, sağlık ve güvenliği konularında, çevreye verdiği zararlarda, yaptığı sosyal projelerden ülke ekonomisi konularına kadar direkt veya endirekt kendisinden etkilenen her kesimin haklarını gözetmelidir. Çünkü eğer yapılmaz ise dolaylı yoldan da olsa firmanın geleceğini etkileyecektir.
İletişim ağının gelişmesi sayesinde artık her bilgiye kolay şekilde ulaşılabilmesi, firmaları bu bilinçle hareket etmeye zorlamaktadır. Bu konunun bilincine varan firmalar hızla KSS eğitimleri almakta, projeler düzenlemekte ve artık her konuda daha dikkatli hareket etmeye başlamışlardır.
Dünya örneklerine baktığımızda en iyi sosyal sorumluluk projesi gerçekleştiren ilk üç firmanın Vodafone, BP ve Shell olduğunu görüyoruz. Sermayeleri birçok ülkenin yıllık gelirinden fazla olan bu firmalar, gönüllü olarak bu projeleri yapmasalar bile halkla ilişkilerinin zedelenmemesi için bu projeleri gerçekleştirmişlerdir.
"Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması
sağlanmalıdır. "
40
DOSYA
Ülkemizde ise bu durum tahmin edileceği gibi dünya ortalamasının çok altındadır. Ülkemizdeki STK'lar, devlet, özel sektör arasındaki ilişkilerin daha etkili olması ve Sosyal Sorumluluk anlayışının tam olarak yerleşmesi için ortaya konulabilecek öneriler ise şöyledir:
• Yatırım yapmadan önce fizibilite etüdünü detaylı bir biçimde yapıp, üretim tesisini çevreye zarar vermeyecek ve verimli arazileri işgal etmeyecek şekilde yapması gerekmektedir.
• Üretim konusunda ilk önce hammadde alınan firmalardan, ürünlerini sattığı firmalara kadar sosyal sorumluluk politikalarının incelenmesi ve ülke içerisinde oto- kontrol mekanizmasının çalışması gerekmektedir.
• Üretimin her aşamasında çalışanların-çevrenin sağlığının ve güvenliğinin korunmasına dikkat edilmelidir.
• Üretilen ürün geri dönüşümlü ve çevreye zarar vermeyecek malzemeden yapılmalıdır.
• Mamulün satışının uygun ortamda yapılmasına dikkat edilmeli, ülke ekonomisine ve itibarına zarar vermeyecek şekilde pazarlanmasına dikkat edilmelidir.
• Mamulün satışında STK'larla işbirliği yapılarak her alınan ürün karşılığında belirtilecek olan bir projeye yardım aktarılacağı belirtilmelidir. Bu hem ihtiyaç sahiplerine yardım olarak ulaşacak hem de firma itibarına ve satışlarına yansıyacaktır.
• Çalışanların her türlü özlük hakları istisnasız olarak sunulmalı, çalışma saatleri içerisinde her türlü sağlık ve güvenlik önlemleri alınmalı, çalışma koşulları yeterli hale getirilmeli (hijyen, aydınlatma, temizlenme için duş imkânları vb.), servis ve çalışma saatleri uygun hale getirilmelidir. Fazla mesai yapma durumunda hakları verilmelidir. Sigortasız işçi çalıştırılmamalı, çalışanların kariyer yapma olanaklarına imkân vermeleri ve çalışanları motive edecek etkinlikler düzenlenmeli, özel günlerinde çalışanlar hatırlanmalıdır.
KAYNAKLAR
ACKERMAN, R. ve BAWER R., 1976. Corporate Social Respon
siveness: The Modern Dilemma, Boston Pubblishing Comp,
Virginia, 231s.
AKGEMCİ, T. , ÇELİK, A. ve ÖZGENER, Ş., 2001. "Sosyal De
netim Kavramına Genel Bir Yaklaşım (Değerlendirme)", İ.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 23-24
• Firmalar yasalara saygılı olmalı ve yasa ile yasaklanmış her türlü faaliyetten uzak durmalıdır.
• Firma yöneticileri ülkenin geleceği için çalışmakta olan STK'lara üye olmalı ve yönetiminde yer almadan, yeni üye kazanmasına kadar her türlü faaliyette destek olmalıdırlar.
• Firmalar yardıma muhtaç ve desteklenmesi gereken kişi ve kurumlara yönelik projeler içerisinde bulunmalıdırlar. Bu projelerin planlarını detaylı şekilde hazırlayıp, projenin yürütülmesinden denetlenmesine ve muhtaç kişilere ulaşmasına kadar her aşamasında bulunmalıdır. Firmalar nokta atışı projeler (kitap toplama kampanyaları, sevgi ziyaretleri), İngilizce'de "Green Washing" olarak geçen "çevresel beyin yıkama" projeleri ve halkla ilişkileri iyileştirme amacına yönelik projelerden uzak durmalıdırlar. Çünkü bu tür projeler yalnızca kısa vadede insanların ve STK'ların gözünü boyamaktadır. Projelerin bu maksatlarla yapıldığını fark eden kişi ve kuruluşlar firmanın geleceğini tehlikeye atabilmektedir. Bunların dışında "sorumlu vatandaşlık" anlayışının bir özelliği olarak etik bir davranış olmamaktadır.
• "Sürdürülebilirlik" kavramını, firmaların dolayısıyla yöneticilerin çok iyi tasvir etmesi ve uygulaması gerekmektedir.
• Yerel yönetimlerin, STK'ların ve halkın şirketleri bu konuda teşvik etmesi, iş yükünün hafifletilmesi, sosyal sorumluluk konusunda profesyonel destek verilmesi gerekmektedir. Yardımın tek taraflı olması düşünülemez.
Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması sağlanmalıdır.
AKTAN, C. , 2007, "Kurumsal Sosyal Sorumluluk", w w w , canaktan.orgyonetimkurumsalsosyalsorumkunjmsalsos- anasayfa.htm (12.06.2007)
AKTAN, C. , 2007, "Kurumsal Sosyal Sorumluluk Düşüncesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi" www.canaktan. orgyonetimkurumsalsosyalsorumkurumsalsosyalgirisimler. htm#_ftn22 (12.06.2007)
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 41
ALTUN, S.D., 1999. "İşletmelerde Sosyal Başarı Stratejileri ve DEMİRCAN, S., 2003. "Türkiye'de Sivil Toplum ve Avrupaİstanbul Boya İşletmelerinin Sosyal Sorumluluk Seviyeleri Üz Birliği", 12. Avrupa Kalite Kongresi, 12-15 Ekim İstanbul,erine Bir Araştırma", Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi ss.32-43.Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
DİCLE, A. , 1980. Endüstriyel Demokrasi Yönetime Katılma,ANONİM, 2007, "Kobiler İçin Sorumlu İşletmecilik" ODTÜ Yayınevi Ankara, 46 shttp://www.sedefed.org(13.02.2007)
DİNÇER Ö. ve FİDAN, Y., 1997. İşletme Yönetimine Giriş, BetaANONİM, 2007, "KSS Anket Sonuçları", www.kurumsalsosyal. Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 389s.comanketanketsonuc.aspxpid=9&choice=2 (09.03.2007).
ERDEN, D., 1987. "İşletmelerin Sosyal SorumluluğununANONİM, 2007, "Türkiye'deki Kurumsal Sosyal Sorumluluk Algılanması: Mühendislik İle İşletme ve iktisat ÖğrencilerininÖrnekleri", www.kurumsalsosyal.compid=140 (11.09.2006). Kıyaslanması", Amme İdaresi Dergisi, 20(2), ss.65-80.
ANONİM, 2007, "Kurumsal sosyal sorumluluk", EREN, E., 1997. İşletmelerde Stratejik yönetim ve İşletmewww.kurumsalsosyal.compid=720 (09.03.2007). Politikası, Der yayınları, İstanbul.ANONİM, 2007, "Kurumsal Sosyal Sorumluluk", www.kss.blogcu.com799418 (12.12.2006).
EREN, S. , 2005, "Sivil Toplum", www.tog.org.tr. (17.04.2007).
ANONİM, 2007, "Türkiye'de ve Dünya'da gönüllülük örnekleri",FREDERİCK,W., DAVİS, K, ve POST, J., 1998. Business Society:
http://www.insankaynaklari.com/ikdotnet/icerikdetay. Corporate Strategy, Publicity, Ethics, 6.Ed, McGraw-Hill Pub.
aspx?KayitNo=1522(10.05.2007). Com., NewYork, ss 56-59
ANONİM, 2007, "Sosyal Sorumluluk Nedir?", www.kssd.org2. FREEMAN, E., 2002. A Stockholder Theory of Modern Corpera-
doc (04.05.2007). tions in Laura p. Hartman. Perspectives in Business Ethics,2.Ed, McGraw-Hill Pub. Com., NewYork. 93s
ANONİM, 2007, "Paydaşlar ve Şirketlerde Sosyal SorumlulukAnlayışı", GAP, 2006, "Gap'ın Hedefleri", www.gap.gov.
trTurkishGgbilgigsurkal.html (15.08.2007).http://www.peryon.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=25&Itemid5 (04.05.2007). GÜLOĞLU, T. ve ES, M., 2006. "Sivil Toplum Kuruluşlarının
ATAÇ, D., 1982. "İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları", ErciyesYerel Yönetimlere Etkisi", 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss 145 154.
Üniversitesi İİBF Dergisi, 18 (1), ss. 34-47
AY, Ü. , 2003. İşletmelerde Etik ve Sosyal Sorumluluk, NobelKOTLER, P. ve LEE, N. , 2006. Kurumsal Sosyal Sorumluluk,
Kitapevi, Adana, 151s. Media Cat, İstanbul, 288s.
AYDEDE, C , 2007. Yükselen Trend Kurumsal Sosyal Sorumlu- OKAY, A. ve OKAY, A. , 2001. Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve
luk, Media Cat Yayınları, İstanbul, 172s. Uygulamaları, Der Yayınları, İstanbul.
BALKIR, G., 2006. "STK'larda Sosyal Performans ÖZÜPEK, N., 2005. Kurum İmajı ve Sosyal Sorumluluk, Tablet
Değerlendirmesi ve Çağdaş topluma Katkı: ÇYDD Örneği", 3. Kitapevi, Konya, 241s.
STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss.581-589. (04.05.2007).
BARUTÇUGİL, İ. , 2004. Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi, STONER, A.J.ve FREMAN, E., 1985. Management, 4.Ed, Pren-Kariyer Yayınları, İstanbul. tice-Hall Inc, New Jersey. Ss 56-59
BAYRAK, S., 2001. İş Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, Beta ŞİMŞEK, Ş., 1998. İşletme Bilimine Giriş, Nobel Yayın Dağıtım,Yayınları, İstanbul,197s. Adana, 198s.BUCHHOLZ, R., 1985. Essentials of Public Policy for Manage
TAŞLIYAN, M. ve ULU, S. , 2006. "Sivil Toplum Kuruluşlarındament, Prentice Hall Inc., Englewood Cliffs, New Jersey, 328s.
(STK) Örgütlenme ve İnsan Kaynakları: Toplum GönüllüleriCARROLL, V.,1991. "The Pramide of Corparate Social Respon Vakfı (Tog)", 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss. 80-91.sibility", Business Horizons, Temmuz-Ağustos, ss.16-27.
URAL, E.G., 2006. Stratejik Halkla İlişkiler Uygulamaları, BirsenCİĞERDELEN, T. , 2005. "Sivil Toplum Kuruluşlarında İnsan Yayınevi, İstanbul. Ss 45-67Kaynaklarının Yapısı ve Özellikleri", 2. Ulusal Sivil ToplumKuruluşları Kongresi Bildiriler Kitabı, Çanakkale Onsekiz Mart WEIDENBAUM, M., 1986. Business Goverment and The Public,
Üni. Biga İİBF, 15-16 Ekim, Çanakkale, ss. 541-551. 3.Ed, Prentice-Hall Inc., Englewood Cliff, NewJersey. Ss 44-45
ÇALIŞ, Ş.ve ÖZLÜK, E., 2006. "Uluslararası Sivil Toplum YUMUŞAK, M., 1999. "İşletmelerde Sosyal Sorumluluk
Kuruluşları: İhmal Edilmiş Bir Gerçeklik", 3. STK Kongresi, Kavramının Yönetim Fonksiyonlarında Etkisi ve Bir Uygulama",
Çanakkale-Biga, ss.9-19. Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, İzmit.
DAVIS, K., ve BLOMSTROM, R, 1971. Business Society and En- ZOROĞLU, E., 2001. "Türk Otomotiv Sektöründe Sosyal So-vironment Social Power and Social Response, 2.Ed., McGraw- rumluluk Uygulamaları", Yüksek Lisans Tezi, Sakarya SosyalHill Book Company, NewYork, 259s. Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
42
ı j / ja n
n û i i
ortağım
Npllıonaritria'tif/ e n ir .ıl iw4 jiBfı.ıntı le b e
Zjhrv.ıdpumpefiAxiallcolbonpumpenKolbcfifîumpen mi* genoigler AchseHiKndpumpenKipp- vnd UflftKhjVİKvv.'vıflik1,k iM iıg ıle ll«1 S s il l r l/ u ^ m .m h m L>ıı.ıu\rı,ıslı.ınK
Zubr'horipil? fuı knch^rMle F.dsrsKiıjp? Hydfaullscht* Steue-rgetuıuse Pneumaiısche Konlrollpn Medıanlsche Konlrotlen
^ ı r ^ :Povvvf Tolsc Offe Ş jılıl S h jft P TO s( il MI |!MII11|KAxi.il piston pump*B e r i l < ıx ı & p i s t o n p u m p s
H a n d p u m p s
V a l v e s - D is S r ib u lo f s
Complete hydraulic kitsA t i e v s o rif“-, l’o r in d u s tr ia l v H h k 'U ^
Mydr.fci.it •< c n n tm l t ın ıl P n e u m .ilu c o n t ro l»
M echan ica l con iriok
Pfrsr-di İrKJÎJPne«-d* İIK7.I ırıU 'gr.ılı
Pdmpe «• tagMnaggjPompe *i pis-1oni jss*.iIi Pompe a pîslrmi ad .isse indinato Pompe a m.mo V.ilvnJ i- v d h l r ı l iiiIiim
k i l 11 lr> ill In ı < onvpN 'ti
AncciSöff (¡wr wicoll industrial! Çenlfaline idrauJklw Comandi Pneumatic!Comandi Meccanici
T o m a s d e iu e rz a
T o m a s d c l l ie rz a tonal t fn u d i. is d r «tftjiM ru ıp -s H o m li. iv l it * j j i> N »rw \ | ) t i ^
K o îh İm v d t1 p istO iie* ek1 i ‘j i ‘ ir t i Im .id u B o m b a s d e n u n o
V a lv u la s - D r t l r i l ju k io fe s
K its h»dr«auJi<cos c o m p le te s
|M*«i v in h ic u lw in d u tir ia h :u|>
C c rt lıvd e s K ır lı-m İH ,*ı%C o rtJ ro lr* . fM-H^ıın/ıSıı on
C o r t f o l t t m e t^ n ir o s
Mn w'S th - m m iv e n n 'n l
P rk e i ck* m o w v rn w tf toLiSi*Pompes a o ^ m u ^ s Pompes a piston* ax ia u x Pompes <1 pistons A a w in c lin e Pom pes <i m ain V j l v f t - DiMribvl(!un>Kilv hyrJr.iulkques < rwnfsto*A ç c esw ii n s pour v ıM in u k s ir id u tin i'U Postes H yd r.iu ilques Com m anrles pneumafliques Com m andes m ica n iq u e s
Tom.kd.ks de forçaTom ad as de iorça totalB f l f iJ w s dn e n ^ w w ig r n s
EtomliiLv i u m p isU ın s «irkiliş
F to ııı lj. ıv i o m |3isi«ms «ii* I ' lx o in c lin a c lu
FİoınKıs manualsV a lvu la s e DlstribuidoffesKits h fd r ju lico s co m p M o sA*:es5or»os para wicukw induMriaiit n i l n i i s hitlfaUJİır ,ış
O jn lrr> li*s
C »i n i r o I p s mec -ı n i e os
www.kozmiili5an.com.tr
K O Z A N O G L U
K O Z M A K S A NHfDUıULlC PUHft A KWH WUlE-OFFs H*HUf*CTUBIHG IIHITED tO.M lD R O lM F O f i P f t V C A R A J t t B H v i P T O I W I A T 5 A M L T D .Ş T İ
OHs: 7. Sokak No:9 (06370) Oslim - ANKARA - TURKEY Tel: (+90312) 354 05 39 - pbx Fax : (+90312) 354 34 59 Fabrika: ASO 1. Organize Sanayi Bölgesi Erkunt Cad. No:6 Sincan - ANKARA- TURKEY Te l: (+90312) 267 39 71 (pbx) Fax : (+90312) 267 38 72
s
Değer Zinciri Bileşenleri ve Teknolojik YetkinlikMAHMUT KİPERTürkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Başuzman
BÜYÜTEÇ
GİRİŞ
Değer yaratan unsurlar, fiziksel ve maddi varlıklardan maddi olmayan varlıklara doğru hızla evrilmektedir. Bu gelişmeler sonucu teknolojinin tanımı da değişmiştir. Eskiden ya da klasik yaklaşıma göre bir kesimden diğerine aktarılabilen bir mal olarak görülen teknoloji, bilginin artan rolü ve bunun sonucu olan global ekonomideki değişime de bağlı olarak artık doğrudan bilgiye dayalı hale gelmiştir.
Bilgi ise, karmaşık ve genellikle maliyeti yüksek bir 'diğerlerinden öğrenme' sürecini de içeren, araştırma, teknoloji geliştirme ve inovasyon (ATGİ) süreçlerinde elde edilmektedir.
Günümüzde küresel teknoloji üretimi yaklaşık 15-20 ülkede yapılmaktadır. Bu ülkeler dünya toplam Ar-Ge faaliyetlerinin de yüzde 95'ini yaparken geri kalan yüzde 5, dünya nüfusunun yüzde 70'ini oluşturan kesim tarafından yapılmaktadır. Dünya ticaretinin yapısına bakıldığında da ABD, AB ve üç Asya ülkesinin bu ticaretin yaklaşık yüzde 75'lik kısmını kontrol ettiği görülmektedir (1).
Özetle, ülkelerin araştırma-teknoloji geliştirme ve inovasyon (ATGİ) yetkinlikleri ve buna bağlı şekilde bilim ve teknolojide ileri olmaları ile dünya ticaretindeki konumları arasında doğrudan ilişki kurmak mümkün görünmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında teknolojiyi; 'araştırma- geliştirme, tasarım, üretim, pazarlama, satış ve satış sonrası hizmeti kapsayan bir endüstriyel sürecin, etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için kullanılması gereken bilgi ve becerilerin tümü' şeklinde tanımlamak yanlış olmayacaktır (2).
Teknoloji sadece firmaların ve sektörlerin rekabet üstünlükleri için değil, aynı zamanda ülkelerin verimlilikleri açısından da yaşamsal bir öneme sahiptir ve yarattığı etkiler bakımından gelişmişlik ya da gelişme- mişlik düzeylerinde belirleyici rol oynamaktadır.
Ancak tek başına teknolojiyi her şeyi halleden sihirli bir güç olarak ele almak yanlış olur. Kavram geliştirmeden başlayarak, tasarım, tasarım doğrulama ve bu süreçleri de içine alan Ar-Ge ve inovasyon süreçleri, üretim süreçleri, pazarlama ve satış sonrası hizmetler ve tüm bu süreçleri destekleyen sermaye, fabrika sistemleri gibi
fiziksel varlıklar yanında insan kaynakları, yer alınan işbirlikleri, marka gibi entelektüel sermaye unsurlarının her birini değer yaratan stratejik bileşenler olarak ele almak gerekir.
Stratejik Bileşenler ve Bu Kapsamda Teknolojik
Yetkinlik
Roger Smith bir çalışmasında inovasyon liderliği için teknolojik yetkinlik, organizasyonel kapasite ve kurumsal kaynakların sıralı ve birbirini destekler şekilde bir arada olması gerektiğini belirtir ve bu bileşimi "balta analojisi" ile açıklar (3).
Buna göre; baltanın keskin ucu (edge) teknolojik yetkinliği temsil eder. Kesilecek olan unsuru pazar olarak tanımlarsak, bu keskin uç pazarda ilk çentiğin açılmasını sağlar. Keskin ucun inovatif ürünleri temsil ettiğini varsayarsak, balta ucunu daha keskinleştirmek için bileme yapan bileşenler olarak da Ar-Ge faaliyetleri, yeni malzeme uygulamaları ve son teknolojileri içeren altyapıları saymak mümkündür (Bkz. Şekil 1).
Şekil 1- Stratejik Bileşenler Baltası (Kaynak: Roger,S.)
Teknolojik yetkinliği; "teknolojik olanakların sahip olunan diğer araçlarla kombine şekilde ve sadece o kuruluşun sahip olduğu güç ve yetkinlik sağlayan fonksiyonlarla birlikte sürdürülebilir bir rekabet avantajı yaratmak üzere transferi, oluşumu ve yayılımı" olarak tanımlamak mümkündür (4).
Prahalad ve Hamel ise bir kuruluşun teknolojik yetkinliğini de içeren öz yetkinliğinden (core competence)
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 45
bahsetmekte ve bu kavramı; "bir organizasyonda değişik üretim yetkinliklerinin nasıl koordine edileceğine ve birçok teknoloji akışının entegrasyonunun ne şekilde sağlanacağına dair ortak öğrenme" olarak ifade etmektedir (5).
Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi, teknolojik yetkinlik önemli ancak tek başına yeterli değildir. Baltanın keskin ucu ile yani teknolojik yetkinlik vasıtasıyla ilk çentik açıldıktan sonra ancak ucun ardından gelen konik kısmın (wedge) yarma işlemi ile pazara daha yaygın penetrasyon ve böylece pazar payını artırmak mümkün olabilecektir. İşte bu bölüm "Organizasyonel Yetenekler" olarak tanımlanmaktadır. Bu kısım özellikle rakip ürünlerin yerinin alınması süreçlerinde çok gerekli olan imalat, lojistik, pazarlama işbirlikleri gibi pazara yayılma araçlarını temsil etmektedir.
Tüm bu süreçlerin daha da derinleşmesini ve kalıcı olmasını sağlayan baltanın en arkadaki destekleyici bölümü olan balyoz (sledge) kısmı ise fabrikalar, sermaye, sarf malzemeleri, kalite yönetim sistemi, insan kaynakları gibi daha geniş ve pazar büyümesini olanaklı kılan artcı sistemleri temsil etmektedir.
Daha önce değinildiği gibi balta analojisi ile vurgulanmak istenenlerden biri de teknolojik yetkinlik ya da diğer unsurların tek başına yeterli olmayacağıdır.
Örneğin baltanın keskin ucunu temsil eden teknoloji yetkinlik, arkasındaki güçler olmadan pazarda bir çentik açmayı becerebilse bile daha genişleyen ve derinleşen bir pazar payı için yeterli olmayabilecektir. Bu saptamayı doğrulayacak pek çok örneği Ar-Ge odaklı yüksek teknoloji girişimlerinden (start-up, spin-off) vermek mümkündür. Bu girişimlerin önemli bir bölümü mükemmel sayılabilecek teknolojik yetkinliğe sahip olmalarına rağmen yönetim, pazar araştırma, pazarlama, satış, müşteri ilişkileri, finansman gibi konulardaki eksiklikleri nedeniyle yeterli pazar penetrasyonuna erişememekte ve "ölüm vadisi"nde yok olup gitmektedirler.
Aynı şekilde teknolojik yetkinliği bulunmayan kuruluşlar da organizasyonel yetenek ve/veya kurumsal kaynaklarının gücü ile pazara ne denli sert darbeler vururlarsa vursunlar bunlar yüzeyde bir miktar iz bırakmakta ancak pazarın içine doğru bir çentik açılamadığı için daha içerilere nüfuz etmek mümkün olmamaktadır. Bu durumu doğrulayabilecek birçok örneği ülkemizden
de vermek mümkündür. Düşük maliyet avantajı ile ve mevcut üretim süreçlerinde yapılan ufak bazı iyileştirmelerle kuruluşlar, kendilerine ait ayırt edici teknolojik yetkinlikleri geliştiremedikleri için dünya pazarlarında önemli oyuncular olamamaktadır. Bu kuruluşların bir kısmı oldukça büyük şirketler olmalarına ve yönetim sistemleri, pazarlama/satış gibi konularda oldukça yetkin altyapıları bulunmalarına rağmen küresel liderler arasına girememektedirler. Ancak kendilerini oldukça yetkin konumda görmektedirler. Bu duruma "yetkinlik tuzağı (competence trap)" ya da "öz katılık (core rigidity)" denilmektedir (6). Bu durumdan kurtulmak için kuruluşun mevcut yetkinliklerini ve uygulamalarını sürekli değerlendiren, işe yaramayanları yenilemeye çalışan gözlemcilere ihtiyaç duyduğu söylenmektedir. Bu kişiler "unutmak için öğrenecekler" (learn to forget) (7), böylece kalıplaşmış, taşlaşmış ve artık iş görmeyen unsurlara karşı körleşmeyerek, kuruluşun zayıflıklarını ortaya çıkaracaklardır.
Özetlemek gerekirse yetkinlik, kapasite ve kaynakların birbirini destekler şekilde ve uygun bir düzende kullanılması ile yaratılan değer daha yüksek olacaktır.
Değer Zinciri ve Teknoloji Yetkinlik Çevrimi
İlk defa Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Michael Porter tarafından literatüre kazandırılan "Değer Zinciri Modeli" şimdiye kadar hem teoride hem de pratik çalışmalarda kendisine yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. İki ana kısımdan oluşan modelin birincil faaliyetlerini giren lojistik, operasyon (işlem), çıkan lojistik, pazarlama ve satış ve hizmetler oluştururken, destekleyici faaliyetlerini ise, firma altyapısı, insan kaynakları yönetimi, teknoloji geliştirme ve satınalma (tedarik) halkaları meydana getirmektedir. Porter'in çalışmasından sonra birçok araştırmacı ve akademisyen bu modelin çerçevesini, bir iş kolunun veya sanayinin eşsiz teknolojik ve ekonomik operasyonlarının tespit edilmesinde ve her operasyon arasındaki kritik bağlantıların belirlenmesinde kullanmış ve çeyrek asırdır örgütlerin stratejik planlamasında güçlü bir analiz aracı olarak bu modele başvurmuştur (8).
Değer zinciri (value chain), bir hizmet veya ürünün, kavramsal gelişim noktasından başlayarak birçok üretim sürecinden geçerek (fiziksel değişim ve birçok değişik üretici hizmetlerinin katkısını da içermek üzere)
46
BÜYÜTEÇ
nihai tüketiciye erişimine ve kullanım sonrasına dek bir parçası olduğu tüm operasyonları açıklayan, aynı zamanda, bir işletmede katma değerin nasıl ortaya çıkarıldığına yönelik bir modeldir (9).
Bu çerçevede teknolojik yetkinlik ölçümü için kavram geliştirmeden satış-pazarlama ve satış sonrası hizmetlere kadar olan faaliyetlerin değer zinciri analizi yani ne değer kattıklarının ortaya konulması gerekli görülmektedir. Diğer bir deyişle kavram geliştirme, tasarım, tasarım doğrulama ve bu süreçleri de içine alan Ar-Ge ve inovasyon süreçleri, üretim süreçleri, pazarlama ve satış sonrası hizmetler ve tüm bu süreçler için yönetim sistemlerinin özellikle;
a) Yaratılan katma değer / maliyet oranındaki fark,
b) Teknoloji içindeki gömülü bilgiye (tacit knowledge) sahip olma,
c) Zaman üzerine etkileri,
bazında analizi kritik önemdedir.
Daha önce değinildiği gibi, teknolojik yetkinlikten bahsederken teknolojinin diğer araçlarla kombine şekilde kullanılmak üzere transferi, kuruma mal edilmesi ve yayılımı gibi pek çok stratejik sürecin sonucunda edinilen gömülü bir bilgi setinden söz etmek yanlış olmaz.
Bu kapsamda teknolojinin derinliği arttıkça yaratılan katma değerin ivmesel bir artış gösterdiği aynı şekilde teknolojinin derinliği ile bilimsel bazlı bilginin doğrudan ilişkisi olduğu göz önüne alındığında özellikle araştırma-teknoloji geliştirme-inovasyon (ATGİ) süreçlerinin de katkısı ile temel teknoloji yetkinlik çevrimi basamakları olan;
a- Gereksinim duyulan teknoloji tanımı ve edinebilme (transfer edebilme),
b- Kopyalama ve tekrarlar,
c- Yaratıcı kopyalama,
d- Tasarım Yeteneği kazanma,
e- Teknolojiyi Özümseme,
f- Teknoloji Geliştirme,
g- Teknoloji Üretme,
h- Teknoloji satışı,
süreçlerinin mikro ölçekte (firma bazında), mezo seviyede (sektörel bazda) ya da makro seviyede (ulusal ölçekte) tasarlanıp, yönetilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bir önceki cümlede vurgulandığı şekilde bu süreç sadece kuruluşların sorunu değildir. Çünkü, teknoloji çevrimi; teknoloji, know-how ve kapital akışı gibi özellik ve süreçleriyle sadece teknolojiyi transfer eden firmanın sorunu gibi gözükse de ülke gereksinimi ve öncelikleri, teknoloji akışının toplumsal ve çevresel etkisinin ölçümü, ülke kaynaklarının kullanımı gibi nedenlerle topluma ait bir konu olarak da değerlendirilmekte ve sadece firmalarca alınan ticari bir karar olarak görülmemektedir. İlave olarak, çevresel etki gibi, maliyetini sadece firmanın üstlenmediği dışsal etkileri ile bu süreç, ulusal politikaların varlığını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. İşte bu nedenle ülkeler ulusal, bölgesel, sektörel strateji ve politikalar oluşturarak ve bunların hayata geçirilmesinin araçlarını kurarak araştırma, teknoloji geliştirme ve inovasyon eko-sistemi oluşturmaya çalışırlar.
Küresel Değer Zinciri içinde Türkiye
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2010 yılında yaklaşık 114 milyar USD ihracata karşılık 186 milyar USD ithalat gerçekleşmiş ve ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61,4 olmuştur. 2010 yılında sadece ara malı ithalatı 131,5 milyar USD olarak gerçekleşmiş ve tüm ihracatımız ara malı ithalatımızı karşılayamamıştır (10).
Büyük bölümü KOBİ olan yerli ara malı üreticilerini tehdit eden ithal girdilerdeki patlamaya karşılık, ithal girdinin tüketim malı ihracatına dönüşüm oranında da 6 puana yakın düşüş gerçekleşmiştir.
Ülkemizin üretici olarak rekabetçi olmayı hedeflediği hemen tüm öncelikli sektörlerde makine sanayiinin kritik etkisi nedeniyle önemli bir örnek olarak makine sektörüne baktığımızda halen büyük oranda dışa bağımlı olduğumuz görülmektedir.
Bu sektörde ithalat rakamı ihracatın iki katından daha fazla durumdadır. 2008 yılı verilerine göre makine sektörü yaklaşık 13 milyar USD ile cari açığın en yüksek olduğu 2. ithalat kalemidir. Gerek ithalat gerekse ihracatta düşüşün yaşandığı 2009 yılında ise ithalatımız
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 47
17,1 milyar USD, ihracatımız 8,1 milyar USD olmuştur. Türkiye'nin 2009 yılı itibariyle en fazla makina ve aksamları ithal ettiği ülke Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) olup, bunu Almanya, İtalya, Japonya ve İngiltere takip etmiştir. ÇHC, Almanya ve İtalya'dan gerçekleştirilen ithalat, makine ve aksamları ithalatımızın yaklaşık yarısına karşılık gelmektedir (11,12).
Tüm bu rakamları küresel değer zinciri analizi içinde değerlendirirsek karşımıza dikey uzmanlaşma denilen bir olgu çıkmaktadır.
Kasım 2009'da İstanbul'da gerçekleştirilen, "Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm: Küresel Dinamikler ve Türkiye Ekonomisi Konferansı"ndaki sunumunda o zamanki Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, küresel iş bölümüne ve gelişmiş-gelişmekte olan ayrımının diğer bir göstergesi olan 'dikey uzmanlaşma' olgusuna bağlı şekilde teknolojik gelişmelerin, firmaların üretim faaliyetlerini, farklı faktör yoğunluğuna sahip alt süreçlere bölerek, her süreci farklı bir ülkede gerçekleştirmelerine olanak verdiğine de vurgu yapmaktadır. Böylelikle, firmalar her süreci en avantajlı bölgede gerçekleştirebil- mekte ve maliyetlerini düşürebilmektedir.
Yapılan önemli bir vurgu da küresel üretim zincirlerinin çoğunlukla çok uluslu şirketler tarafından yönlendirilmesi ve doğrudan yatırımların bu süreçte oynadığı role ilişkindir. Bu yatırımlar genellikle gelişmekte olan ülkelerin ihracatını artırırken, yeni sermaye ve teknoloji ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Öte yandan, dikey uzmanlaşmayı gerektiren bu yeni ticaret sistemi, ekonomilerin ithalat bağımlılıklarını artırmaktadır. Küresel üretim zincirlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde çok uluslu şirketler için üretim yapan firmaların, bu şirketlerce belirlenen uygunluk ve kalite düzeyine ulaşabilmek için ara ve yatırım
mallarını, ana firmanın ticari bağlantılarının bulunduğu diğer ülkelerden ithal etmeleri zorunlu hale gelmektedir.
Bu küresel döngünün gelişmiş ülkeler lehine, gelişmekte olanlar aleyhine başka sonuçları da vardır. Örneğin, tasarımdan pazarlamaya kadar pek çok halkası olan değer zincirinde sadece üretim üssü olmayı kabul edersek, üretimin en büyük maliyet girdilerinden olan enerji bağımlılığına, yüksek enerji maliyetlerine ve çevresel sorunlara da boyun eğmemiz gerekecektir.
Özetlemek gerekirse gelişmiş ülkelerin ihracatları tasarım, teknoloji üretme, danışmanlık, pazarlama vb. entelektüel birikimin öne çıktığı ve değer zincirinde en katma değerli halkalar olan üstün nitelikli hizmet sektörlerine doğru kayarken, gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarında sanayi ürünlerinin ağırlığı artmakta, arttıkça da değer zincirinde yüksek katma değerli unsurları bünyesine alamadığı ölçüde ihracat-ithalat makası ithalat lehine giderek açılmaktadır ve üretim üssü olarak mevcut ürün ve üretim proseslerinde maliyet azaltıcı, verimlilik artırıcı önlemlerle çok daha ileri gitmek ve rekabetçi kalabilmek artık mümkün görünmemektedir.
Teknolojik Yetkinlik Analizlerinin Önemi
Bir önceki kısımda örnek olarak verilen makina sanayimizde aslında önemli bir yeteneğimiz olmasına rağmen açık farkla net ithalatçı olmamızın kuşkusuz pek çok nedeni vardır. Bunlardan önemli bir tanesi değer zinciri halkalarından ve entelektüel sermayenin en önemli bileşenlerinden "marka" konusunda küresel oyuncuları
mızın yok denecek kadar az olması, diğeri ise yüksek katma değerli diğer bir deyişle ileri teknoloji içeren makine bileşenlerinde ya da parçalarında dışa bağımlı olmamızdır.
Şayet makine sanayiinde bir ilerleme göstermek isteniyorsa Türkiye için kritik olabilecek
48
BÜYÜTEÇ
makina grupları için (örneğin ihracat ve ithalat değerleri yüksek olanlar) değer zinciri dikkate alınarak (kavram geliştirmeden satış-pazarlama faaliyetlerine kadar olan süreç) ortak parça ve sistemler ve bu kapsamda da yüksek katma değerli parça ve sistemlerde teknolojik yetkinlik analizlerinin yapılması ve analiz sonuçlarına göre stratejiler geliştirilmesi önemli görülmektedir.
Makine sanayi için verilen bu örnek, kritik sektör ya da alanlar için de uygulanabilir.
TTGV'nin Yetkinlik ve Kapasite Oluşturma Projeleri
TTGV'nin ATGİ süreçleri ile ilgili bugüne kadar geliştirdiği yetenek ve kabiliyetlerin bir sonucu olarak yeni yaklaşımlar kapsamında bazı kapasite ve yetkinlik geliştirme projeleri tasarlanmış ve uygulanmıştır. Bu kapsamda bölgesel ve sektörel inovasyon (yenileşim) kapasitesi geliştirme ve modelleme faaliyetleri çerçevesinde 2008 yılında Eskişehir'de başlatılan proje ile bölgesel yenileşim kapasitesi oluşturmaya, otomotiv yan sanayi ile yürütülen proje ile de kümelenme modeline örnek çalışmalar yürütülmüştür.
"Eskişehir İli İnovasyon Stratejileri için Kapasite Oluşturma Projesi" (ESİNKAP) ile Eskişehir Bölgesi için 'Bölgesel İnovasyon Stratejileri (BİS)' far- kındalık yaratılması, kapasite oluşturulması, firmaların Araştırma-Teknoloji Geliştirme-İnovasyon (ATGİ) kapsamında eşik atlaması ve ileride yapılacak kapsamlı BİS çalışmaları için birikim sağlanması ve potansiyel oluşturulması bakımından yararlı olacağı düşüncesiyle; Eskişehir Sanayi Odası koordinasyonuyla ve Eskişehir'deki pek çok kuruluşla işbirliği halinde teknolojik inovasyon ve çevre ağırlıklı bir bölgesel inovasyon çalışması için gerek duyulabilecek faaliyetler gerçekleştirilmiştir. 12 ay süren proje boyunca 10 farklı sektörden 120 firma ile ihtiyaç analizi hedefi ile Teknolojik ve Çevresel Yetkinlik Değerlendirmesi anket çalışması gerçekleştirilmiş, inovasyon süreçleri, Ar-Ge, çevre ve proje hazırlama konularında 4 farklı eğitimde 150 firma çalışanına eğitim verilmiş, 5 firma üzerinde detaylı ihtiyaç tespiti için çevre ve teknoloji alanlarında yetkinlik değerlendirme ve mikro eğitim çalışmaları yapılmış, 11 üniversite ve 60'ın üzerinde firmadan ulaşan toplam 70 proje ve 250 kişilik katılımla Ar-Ge Proje Pazarı etkinliği gerçekleştirilmiştir (13).
Buna paralel olarak yine aynı yıl Bursa ili ve çevresinde yerleşik otomotiv yan sanayi firmalarını hedefleyen "Otomotiv Firmaları için Kapasite Oluşturma Projesi" (OKÜMKAP) gerçekleştirilmiştir. OKÜMKAP ile otomotiv yan sanayinde Araştırma-Teknoloji-Geliştirme (ATG) kültürünün oluşması ve zaman içerisinde rekabet öncesi Ar-Ge'ye dayalı bölgesel ağ ve küme yapıların gerçekleşmesi ve uluslararası üreticilerin benzer yapılaşmaları ile işbirliği içerisinde olunmasını sağlayacak programlara katılımın zeminini oluşturma amaçlı çeşitli faaliyetler yürütülmüştür. Proje, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın (TTGV) önerisiyle; Bursa Valiliği, Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği (BUSİAD), Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Makina Mühendisleri Odası (MMO) Bursa Şubesi, Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB), Uludağ Üniversitesi (UÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü, Otomotiv Sanayii Derneği'nin (OSD) katılımıyla geliştirilmiştir. Atölye ve seminer çalışmalarına 25'i özel sektör kuruluşlarından, 5'i üniversite ve kamu kuruluşlarından toplam 30 "proje önderi" katılmıştır (14).
Bölgesel ve sektörel yenileşim kapasitesi geliştirme ve modelleme projeleri kapsamında TTGV tarafından yürütülen başlıca faaliyetler şunlardır:
• Yönlendirme Kurulu Oluşturulması
• Farkındalık Yaratma Çalışmaları
• İhtiyaç Analizi Yapılması - Anketler ve Mevcut Bölge/ Sektör Rapor Analizleri
• Paydaşlarla Ortak Görüş Oluşturulması
• İhtiyaç Odaklı Eylem Planı Yapılması
• Eğitimler Düzenlenmesi
- TTGV uzmanları tarafından proje yönetimi, proje değerlendirmesi, girişimcilik, proje finansmanı, iş planı hazırlanması, teknoloji yetenek değerlendirmesi, enerji verimliliği, temiz üretim vb. konularda eğitim programları gerçekleştirilmiştir.
- TTGV uzmanları tarafından karşılanamayacak firma ve sektör ihtiyaç alanları için üniversite ve/veya ilgili uzman kuruluşlardan eğitim hizmet alımı organize edilmiştir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 49
• Teknoloji/Çevre Gereksinim/Yetenek Değerlendirmesi Yapılması
• Proje Hazırlama Eğitimi Verilmesi
• Proje Pazarı Düzenlenmesi
• Kümeleşme Politikaları Konusunda Bilgilendirme
• Bölgesel Arayüz Oluşturulması
• Uygulama Değerlendirme Toplantısı Yapılması
• İzleme Faaliyetleri
TTGV elde ettiği teknoloji yetenek değerlendirmesi tecrübesi ile özgün bir "Yenilesim Kapasitesi Ölçümü ve Geliştirilmesi” (YENKAP) metodolojisi tasarlamıştır. Böylece kuruluşların sistematik bir inovasyon (yenilesim) yönetim sistemine sahip olmaları hedeflenmektedir. Ayrıca ihmal edilmiş ya da henüz dikkate gelmemiş yenileşim konularını keşfetmeleri sağlanarak onlara rakiplerinin -henüz- fark edemediği konularda öne çıkarak rekabet avantajı yaratılması amaçlanmaktadır. Firmaların yenileşim kapasitelerinin modüler bir sistemle hem kendi kendilerine (öz değerlendirme) hem de bağımsız ve yetkin bir dış değerlendirmeyle (uzman değerlendirmesi) değerlendirilmesini temel alan TTGV modeli; yenileşim çıktılarının ve bunların oluşmasını sağlayan diğer bir deyişle çıktıların içine gömülü durumdaki girdilerin analizini de esas almaktadır. Entelektüel sermayenin giderek artan önemine paralel şekilde fiziksel varlıklar ve maliyetler ile birlikte fiziksel olmayan unsurların değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle değerlendirme modelinde enformasyon ve iletişim sistemleri, teknoloji altyapısı, üretim malzemeleri, makine ve ekipmanları gibi fiziksel değerler yanında fikri haklar, Ar-Ge sistemi ve organizasyonel yetkinlik, insan kaynakları bilgi ve becerileri, ulusal ve uluslararası işbirliği ağyapılarına katılım gibi fiziksel olmayan ve bilgi asetleri olarak nitelenebilecek unsurların gelişme konularının belirlenmesi, gelişme planları yapılması ve bunların takibini de öngören Yenilesim Kapasitesi Değerlendirme ve Geliştirme Modeli desteğiyle firmaların süreç içinde yenileşime dayalı gelişme stratejilerini oluşturmak için gerekli bilgi ve yöntem donanımına sahip olacakları öngörülmektedir.
Bu metodoloji bazı destek programlarınca aranan "eğitim ve danışmanlık ihtiyaç analizi" aşamasında da kullanılabilmektedir.
Referanslar:
(1)www.inovasyon.org/getfile.asp?file=Teknoloji_ transfer_vers_%20web2
(2) Kranzberg, M., 1986, "The Technical Elements in International Technology Transfer: Historical Perspectives",155 (in) The Political Economy of International TechnologyTransfer, J. R. McIntyre and D.S. Papp, (eds.), QuorumBooks, New York, pp. 31-46.
(3) Smith Roger, Sep.-Oct.2008 "Aligning Competencies, Capabilities and Resources", The Journal of the Industrial Research Institute,
(4) H. Jiao, I.C. Chang, and Y. Lu, 2008,"The relationship on information technology capability and performance: An empirical research in the context of China's Yangtze River Delta Region" in 2008 Proceeding IEEE IEEM Conference, pp 872-876.
(5) Prahalad, C.K. and Hamel, G., May-June 1990 "The Core Competence of the Corporation", Harvard Business Review,
(6) Leonard-Barton, D. (Summer 1992). "Core capabilities and core rigidities: A Paradox in
new product development". Strategic Management Journal, 13, pp. 111-126.
(7) Prahalad, C. (May/June 1998). "Managing discontinuities: The Emerging challenges".
Research Technology Management, 41(3), pp. 14-22.
(8) Porter, M. (1985). Competitive Advantage: Creating and sustaining superior
performance. New York: The Free Press.
(9) Eraslan, İ.H., Helvacıoğlu, A.D., Bakan,İ., 2008 "Değer Zinciri Yöntemi ile Türk Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünün Değerlendirilmesi", Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi,
(10) TÜİK, İstatistiklerle Türkiye 2011
(11) Türk Makina Sanayi Raporu, Mart 2010, T.C Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sanayi Genel Müdürlüğü
(12) Dalgakıran, A.BTYK Sunumu, 15 Aralık 2009, Ankara
(13) http://www.esinkap.net/
(14) http://www.okumkap.org
SO
P fa tL s s o lı
Nurmak, en zorlu şartlarda bile ihtiyaç duyulan performansı kesintisiz ve
en üst seviyede sağlayabilen ürünleriyle sektörün tercih edilen
ve güvenilen markasıdır.İhtiyacınız yeri bir ekipman, mevcut ekipmanınızm tadilatı, özel amaçlı bir üstyapı ya da teknik yeterliliği üst seviyede olan bir servis noktası olabilir; her ne sebeple olursa olsun,
biz tüm bu ihtiyaçlarınız t tek ve güvenli bir kaynaktan sağlayabilmeniz için İş başındayız.
M.K U R M A K
ARAÇ USTU EKİPMANLAR MAK. OTO. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.V E H İ C t t M O U N T E D E Q U I P M E N T S m a c . m o . M , T R A D E L W - £ 0 - 1
iv f id ih O S B 2 2 . C a d . 691 S o k . N o : 3 4 + 3 6 O s t im - A N K A R A ; T u rk e y
T 0 I - + 9 0 3 1 2 3 9 5 0 9 4 7 F a x : + 9 0 3 1 2 3 9 5 3 4 5 8 WWW.nurmak.DOm.tr
NURMAK
» Madencilik Sanayii» Taşocakçılığı Sanayii» Muhtelif Gıda Sanayii» Un ve Unlu Mamülleri Sanayii» İplik Dokuma ve Örme Sanayii» Konfeksiyon ve Deri Sanayii» Orman Ürünleri Sanayii» Kağıt Ürünleri ve Baskı İşleri Sanayii» Petrol ve Kimya Sanayii» Kauçuk ve Kauçuk Ürünleri Sanayii» Petrol ve Kimya Sanayii» Kauçuk ve Kauçuk Ürünleri Sanayii» Plastik ve Plastik Ürünleri Sanayii» Cam ve Cam Ürünleri Sanayii» Yapı Elemanları Sanayii» Hadde ve Boru Sanayii» Döküm Sanayii» Demir ve Metal Sanayii» Alüminyum Sanayii» Fabrikasyon Metal Ürünleri Sanayii» Madeni Eşya Sanayii» Elektronik Sanayii» Elektrik Sanayii» Ev ve Ofis Aletleri ile Dayanıklı
Tüketim Malları Sanayii» Isıtma ve İklimlendirme Cihazları
Sanayii» Genel Amaçlı Makina ve Yedek Parça
Sanayii» Motorlu Kara Taşıtları, Tarım Aletleri
ve Yedek Parça Sanayii» Sanayi ve İnşaat Makinaları İmalat
Sanayii» İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri» Altyapı Müteahhitleri
ANKARA SANAYİ ODASI MESLEK KOMİTELERİ ORTAK TOPLANTISIAnkara Sanayi Odası Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, ASO Meclis Üyeleri ve 31 Meslek Komitesi üyesinin geniş katılımıyla13 - 15 Nisan 2012 tarihlerinde Antalya Venezia Palace Otel'de gerçekleştirildi.
Dört ayrı oturum halinde gerçekleşen toplantının 14 Nisan tarihinde düzenlenen 1. oturumunda "ASO Tarafından Gerçekleştirilen Yeni Türk Ticaret Kanunu'na İlişkin Saha Çalışması Hakkında Sunum, Tartışma ve Değerlendirme", 2. oturumda ise "Sektör Sorunlarının Tespitine İlişkin Değerlendirme ve İstişare" konuları ele alındı.
15 Nisan tarihinde yapılan 3. oturumda "Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki Gelişmelerin Türkiye'ye Yansıması ile Üyelerimize Dönük Vizyon Sağlayacak Ekonomik ve Siyasi Değerlendirmeler", 4. oturumda ise "Gelecekle Gelecekler, Mega Trendler, Farklı Nesilleri ve Nesil Farklarını Yönetmek" konularında iki konferans gerçekleştirildi.
Gala yemeği ile başlayan Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı'nda, tavla turnuvasında dereceye giren katılımcılara ödülleri ASO Başkanı Nurettin Özdebir tarafından verildi.
I. OTURUM
"ASO Tarafından Gerçekleştirilen Yeni Türk Ticaretw w
Kanunu'na İlişkin Saha Çalışması Hakkında Sunum,w w w m
Tartışma ve Değerlendirme"
Dört ayrı oturum halinde gerçekleşen toplantının 1. oturumunda Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürü İsmail Yücel, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişi Özkan Arslan, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Uzmanı Ahmet Can Balak, Ankara Üniversitesi İşletme Bölümü Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Korkut Özkorkut, Yeminli Mali Müşavir Murat Tokmak- kaya ve ASO Genel Sekreteri Dr. Yavuz Cabbar tarafından "Yeni Türk Ticaret Kanunu'na İlişkin Saha Çalışması Hakkında Sunum, Tartışma ve Değerlendirme" konulu bir sunum gerçekleştirildi.
Açılış konuşmasını yapan Nurettin Özdebir, Türk Ticaret Kanunu'nun bundan 50 yıl önce hazırlandığına dikkat çekerek, değişen koşullar karşısında kanunun yetersiz kaldığını vurguladı. Yeni Ticaret Kanunu'na bu nedenle gereksinim duyulduğunu ifade eden Özdebir, Türkiye'deki işletmelerin yüzde 98'inin küçük ölçekli olduğuna dikkat çekerek Kanun'un onlar açısından bazı konularda sıkıntı yaratacağını ifade etti. İşletmelerin öncelikli amacının kâr etmek olduğunu dile getiren Özdebir, "Ancak maalesef şöyle bir anlayış da var, 'Bu işletmeler, bu işleri yapıyorsa şu yükleri de kaldırabilirler' diye bir takım ek kadrolar, ek yükler üzerimize vaaz ediliyor. Serbest piyasa ekonomisi diyoruz, bunu yaparken yanında da asgari ücret tarifeler getiriyoruz. Meslek odalarının grupları da kendi mensuplarını korumak için koymuş oldukları asgari tarifelerle bizim pazarlık yapabilme şansımızın önünü kapatmış oluyorlar.'' diye konuştu.
Özdebir'in ardından Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin yaptığı konuşmada sınırları aşan bir emek, sermaye ve üretim olgusu ile beslenen ulusal ve uluslararası pazar ve ekonomilerin başkalaşımı nedeniyle çağın ticari gereklerine uygun yeni maddi hukuk kurallarına gereksinim duyulduğunu ifade
etti. Yaşanan gelişmeler sonucunda Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, İngiltere gibi Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile İsviçre ve ABD'nin ticaret hukukunu ilgilendiren kanunların 20. yüzyılın ikinci yarısında çok büyük değişikliklere uğradığını kaydeden Metin, ticaret kültüründe ortaya çıkan yeni yaygın uygulamaların ticaret sistemini de kökten etkilediğini söyledi.
Hedefin uluslararası piyasalarda etkin bir küresel oyuncu olmak, 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içerisinde yer almak olduğunu söyleyen Metin, bunun için gerekli adımlar atılmasının bir zorunluluk haline geldiğini, bu doğrultuda atılacak adımların en önemlisi olan Yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısının 11 yıl süren sistemli ve yoğun bir hazırlık sonucunda kanunlaştığını ifade etti.
Yeni Türk Ticaret Kanunu ile ekonominin en önemli aktörleri olan tacirleri her anlamda uluslararası piyasalara entegre etmek, karşılaştıkları ve karşılaşacakları muhtemel riskleri asgariye indirmek, şeffaflığı, verimliliği, girişimciliği ve rekabetçiliği ticari hayatın atar damarı yapmanın Yeni Ticaret Kanunu'nda mevcut olduğunu söyleyen Metin şunları kaydetti:
"En önemlisi, yeni Türk Ticaret Kanunu şirketlerimizi geleneksel yönetim anlayışından çıkarmayı amaçlıyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun ana ekseninde rekabet, rekabet edebilirlilik, profesyonelleşme, karşılıklı güven, şeffaflık ve kurumsallaşmayı şirketlerin yaşam felsefesi yapmayı amaçlayan bir değişim mantığı var. Bu kanunun bir diğer önemli özelliği; yatırımcıya güven veren ve şirketlerin kısaca ekonomimizin gelişimini sürdürmeyi hedefleyen, onlara mali ve finansal açıdan güç kazandırmayı kendi hukuki kurumlarında somutlaştırmasıdır."
Evrensel ticaret hukuk anlayışında yeni kanunun şeffaflık, adillik, hesap verilebilirlilik ve sorumluluk olmak üzere dört ana taşıyıcı kolonu bulunduğunu ve şeffaflık konusunun kanunun en çok tartışılan düzenlerinden birisi olduğunu söyleyen Metin, "Kurulan internet siteleri yatırımcıların dikkatini çekmek, şirketin mal ve hizmetlerini pazarlayabilmesi, ürünlerin kalitesinin bütün dünyaya duyurulabilmesi için hayati bir öneme sahip." dedi.
Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Metin, Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilen yeni düzenlemeler konusunda şunları kaydetti:
"Günümüzde geleneksel ticaretin yerini yavaş yavaş elektronik ticaret almakta, şirketlerimizin bu fırsatı iyi değerlendirmeleri
lazım. Bu konudaki endişe ise ticari sır kapsamında olan bilgilerin internet sitesinde yer alacağı hususu tabii ki haklı bir kaygı. Şirketlerimizin ticari sırları web sayfalarında ifşa etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hangi bilgilerin web sitesinde yer alacağı ikincil düzenlemelerle daha net bir şekilde belirlenecektir.
Bir diğer yenilik, tek ortaklı anonim ve limitet şirketlerdir. Şimdi tek kişi bir anonim veya limitet şirket kurabilecek.
Yeni kanun, uluslararası finansal raporlama standartları ile ticari defterlere yeni düzen getiriyor. Bu raporlar evrensel nitelikli ortak finansal raporlama standartlarını barındırmaktadır. Bugün Avrupa Birliği'ne dahil ülkeler bu standartları kendi ticari mevzuatlarına adapte etmişlerdir. Uluslararası ticaret alanına entegrasyonumuz için bu standartlar olmazsa olmazımızdır.
Bir diğer önemli yenilik, denetim. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile alanında uzman, mesleki yönden yeterli, sorumluluğun bilincinde bir denetim anlayışının uygulanması amaçlanmıştır.
Ticaret çevrelerinde en fazla tartışılan bir başka husus da pay sahiplerinin şirkete borçlanmalarının yasaklanmasıdır. Bu düzenleme ile pay sahiplerinin şirkete borçlanmasının yasaklanmasıyla ilgili ticari hayatta yaygın olarak kötüye kullanılmasına son verilmesi amaçlanmıştır. Bugüne kadar şirket ortakları şirketlerinden hep borç paralar aldı, bu paraları ortaklar büyük oranda kişisel harcamaları için kullandı. Bu paralar şirket kasalarına ya hiç geri dönmedi ya da uzun bir sürenin sonunda döndü. Sonuç olarak çekilen bu paralar şirket kaynaklarını zedeledi, şirket kasalarında kara delikler açıldı, yatırım harcamaları azaldı. Şirketlerimizin büyüme dinamikleri, yeni alanlara yatırım yapma potansiyelleri, istihdam potansiyelleri ağır yaralar aldı.
Kaynaklar alternatif alanlarda kullanılamadı, böylece sermayeyi koruyamayan şirketlerimizin ömürleri azaldı."
Türkiye'de faaliyet gösteren şirketlerin ortalama ömürlerinin 5-10 yılı geçmediğini belirten Metin, birçok gelişmiş ülkede şirket ömürlerinin yüzyıllar ile ölçülürken, Türkiye'de şirketlerin büyük bir heyecan ve hevesle kurulduğunu, ancak 5-10 yıl sonra kapandığını söyledi. Sermayesini koruyan ve arttıran, ticaret hayatının içerisinde yıllara meydan okuyan şirketlere ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Metin, "6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na tek başına bakılmamalıdır. Bakanlığımız tarafından yayımlanacak olan ikincil düzenlemelerin de kanunun uygulanışında büyük bir öneme haiz olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İkincil düzenlemelerimizle birlikte 6102 sayılı Kanun'un uygulamasına ilişkin olarak kamuoyunda ortaya çıkan endişelerin büyük bir bölümünün ortadan kalkacağını ümit ediyoruz. Sayın Bakanımızın da her defasında ifade ettiği gibi zorlaştırmak değil kolaylaştırmak için varız. Sloganımız 'en kolay ticaret, en güvenli ticaret'. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türk işletmelerini, Türk şirketlerini, dünya standartlarına taşıyacaktır." diye konuştu.
I. OTURUM
Ankara Sanayi Odası tarafından gerçekleştirilen yeni Türk Ticaret Kanunu'na ilişkin saha çalışmasının sunumu ASO Genel Sekreteri Dr. Yavuz Cabbar tarafından gerçekleştirildi.
Çözüm önerileri kısmı ile ilgili söz alan Yeminli Mali Müşavir Murat Tokmakkaya da yapılan saha çalışmasında birtakım bilgilere ve endişelere ulaşıldığını ve bu endişelerden yola çıkarak, özellikle sanayicinin nabzını tutacak birtakım öneriler getirmeye çalıştıklarını söyledi.
Mali bilgilerin internet sitesinde yayınlanma zorunluluğu ve borçlanma yasağının en çok endişe duyulan konuların başında geldiğini söyleyen Tokmakkaya, neler yapılabileceğine ilişkin şu bilgileri aktardı:
"Kurumsal yönetim ve iç örgütlenme enstrümanları ciddi, güzel, şirket kalitesini arttırır ancak bu, belli bir büyüklükteki firmalar için yapılabilir nitelikte. Firmalarımızın çoğu küçük, kurumsallaşmak için önlerinde daha uzun yıllar, uzun çalışmalar var. En büyük kaygı; iş yükü, zaman kaybı ve bu sistemi kurarken harcayacakları parasal maliyettir. Dolayısıyla, küçük işletmelerde bu yükleri hafifletmek için özellikle tüzüklerde ve alt mevzuatın diğer unsurlarında birtakım geçiş hükümleri ya da kademeli geçişler öngörülmelidir diye düşünüyoruz.
Ticari defterlerin sayısı arttırıldı, her birine açılış ve kapanış onayı getirildi. Dolayısıyla, yine küçük işletmeler için özellikle bu ticari defterlerin sayısı, onay zorunluluğu ve belgelerdeki bazı detay bilgilerin yaratacağı maliyet sıkıntısıyla ilgili öneriler getirdik. Çok fazla gereksiz bilgiye ne gerek var deniyor, bu bilgiler daha makul seviyelere indirilebilir diye düşünüyoruz.
Yeni muhasebe sistemi uygulama alanı konusunda sıkıntılar var. Yeni muhasebe sistemi dünyaya, uluslararası muhasebe sistemine entegrasyonu sağlıyor. Ancak, işletme defteri tutan çok küçük şahıs şirketlerinin yüzde 27'si dışarıda defter tutuyor, yani organizasyonu yok. Böyle bir gruba siz tam set olarak ya da KOBİ standardı olarak muhasebe sistemini uygu
la derseniz mevcut altyapıyla ya da muhasebecilerin eğitim seviyeleriyle hemen yıl başından itibaren uygulaması biraz zor görünüyor. Dolayısıyla bu konuda da birtakım önerilerimiz var. İşletme esası benzeri bir uygulamada her ne kadar Bakanlığa ve Kamu Gözetim Kuruluna yetki verildiyse de bu konu da hâlâ belirsizliğini devam ettiriyor.
Bağımsız denetim bilgiyi doğrulayan, teyit eden bir durumdur. İnsanlar bağımsız denetimden geçmiş bir muhasebe mali tablolarına güvenir. Dolayısıyla, güveni artıran bir unsurdur. Ancak bağımsız denetim herkes için zorunlu mu olmalı konusunda üyelerimizin birtakım sıkıntıları var. Çünkü mali külfet gelecektir ve gerçeğe uygun bir mali tablo çıkarma konusunda üyelerimizin sıkıntıları var. Dolayısıyla, bağımsız denetçiyle karşı karşıya kalmak istemiyorlar. Bağımsız denetçi de mesleğinde yeterince bağımsız denetçi olmadığı için onunla ilgili de birtakım sıkıntılar var. Zamanında yürürlüğe girer mi, girmez mi nasıl olacak konusunda bir takım önerilerimiz var. Özellikle hapis cezaları ya da adli para cezaları çok ağır bulunuyor. Bunlar konusunda birtakım öneriler getiriyoruz.
Anonim ve limitet şirketlerin şahıs şirketlerine dönüşmesi konusunda özellikle vergi kanunlarında birtakım sıkıntılar var. Görüştüğümüz pek çok kişi bu kadar ağır yükü ben kaldıramam, bu kadar formaliteyi ben yapamam, aman beni kurtarın, şirketten şahıs şirketine dönüşeyim isteğinde bulunuyorlar. Bakıyoruz kanuna, bunun yolları tıkalı. Vergi kanunlarında bununla ilgili değişikliklerin bir şekilde yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Sırayla her bir konuda çözüm önerilerimizi somutlaştırıyoruz. Bölünme hükümlerinde "sermaye şirketleri şahıs şirketlerine bölünemez" diyor. Bakın bölünme, çok önemli, güzel bir imkân ama yine şirketlere dönüşülüyor, limitet limitete bölünebiliyor. Ama sermaye şirketleri şahıs şirketlerine bölünemiyor. Şahıs şirketlerine dönüşümle ilgili vergisiz geçiş imkânı sağlanmalı, KDV ve kurumlar vergisi istisnası getirilmelidir.
Bazı mali bilgilerin internette yayınlanması konusunda özellikle yine küçük firmalarımız endişe duyuyor. Bunlar için kanun koyucu eğer bu sistemden çıkın diyorsa o ayrı mesele. Şu ana kadar hep kurumsallaşma özendirildi ama bundan sonra tamamen şahıs şirketine dönüşme özendiriliyor algısı yaratıldı. Dolayısıyla, küçük aile şirketi limitet şirketlerin ya da anonim şirketlerin kalması isteniyorsa, bunlarla ilgili birtakım istisnai durumlar getirilebilir. Küçük aile şirketlerinde kaldırılmalı ya da diğer ülke uygulamaları da izlenerek kademe kademe bir geçiş yapılabilir diye öneride bulunuyoruz. Yani, hemen kanunun yürürlük tarihinden itibaren bütün şirketler web sayfasında mali tablolarında bilgileri vermesin, buna gerek yok diye düşünüyoruz.
Borçlanma yasağı, bu çok önemli bir konu. Özellikle Ticaret Kanunu'nu yaratanlar, kanun koyucu kayıt dışılığı ya da ticaretin bazı ince durumlarını bilmeyebilir. Her firmada üç aşağı beş yukarı kayıt dışı birtakım giderler vardır ve bu giderler genellikle ortaklar cari hesabına aktarılır. Dolayısıyla, tüccarın yapmış olduğu harcamaların ortaklık cari hesabında gösterilmesinin çok büyük sakıncalarının olmadığını düşünüyoruz. Vergi kanunları buna çözüm getirmiş. Vergi kanunları "Eğer ortaklar cari hesabında bir para varsa, devlet bunu kabul etmiyor. Bu, kanunen kabul edilmeyen giderdir, dolayısıyla bunu yapmak istemiyorsan bir faiz hesapla, karşılığını ver, gelir tablona ekle, benim için sorun yok" diyor. Dolayısıyla, şirket ortaklarının şirketten pay çekmesine belli sınırlar getirilebilir. Ticaret Kanunu'nun üçüncü maddesi; "Tüccarların yapmış olduğu her türlü işlem ticaridir." diyor. Bu anlamda şirketler bile birbirine borç veremeyecek. Böyle olunca her türlü işlem ticari, para da ticari bir unsursa, paranın kullanımının da bedeli olmalıdır, bu da ticari olarak algılanmalıdır. Faiz geliri elde ettikten sonra burada bir sakınca
olmaması gerekir diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu olay ticari olarak görülmeli, borçlara faiz hesaplanmalı, gruba dair şirketlerde bu engelleme kaldırılmalı, bu borçlanmaya limit getirilmeli, özvarlığın belli bir oranında olmalı.
Vergi kanunlarında değerlemeyle, inşaat işleriyle, birleşme-bölünmeyle ilgili uyum çalışması yapılmadı. O kadar büyük farklılıklar var ki bu uyum çalışması yapılmazsa, bu farklılıkları her bir işlemin ardından düzeltmek mümkün değil. Muhtemelen hem vergi kanunları için bir defter hem de mevcut uluslararası muhasebe için olmak üzere çift defter tutulacak. Bu konuda Maliye Bakanlığı kafasını kuma gömmüş bekliyor. Kanun, yılbaşında yürürlüğe girecek ve hiçbir konuda bir değişiklik yok. Aslında pek çok değişiklik hemen yapılabilir, matraha da etkisi çok az olabilir. Ancak Maliye Bakanlığı bu konuda örgütlenmesini ve hazırlığını yapmış değil. İnsanların hata yapmasını bekliyor. Bu, karmaşa yaratılabilecek bir durumdur.
Diğer hususları ise şöyle sıralayabiliriz: Muhasebecilerin eğitimi yetişmedi, yetişmiyor. Uygulama tebliği ve hesap planı oluşturulmadı. Dolayısıyla, bu hesap planı konusunda hazırlıklar tamamlanmış değil, kimsenin haberi yok. Vergi kanunları değiştirilmedi. Muhasebe programları güncellenmedi. Plan olmayınca program da güncellene- miyor. Muhasebe programı güncellenmeyince, muhasebeciler hiçbir şekilde bu uygulamayı yapamayacaklardır. Kamu Gözetim Kurumu daha yeni örgütlendi. Kamu Gözetim Kurumu muhasebe standartlarından sorumlu bir kurumdur. Dolayısıyla, bu kurum muhasebeyle ilgili tek sorumlu hale dönüştü, ancak bu konuda şu anda en ufak bir çalışması yok, ne yapacağı da belli değil.
Cezalar konusu çok önemli. Ticari suça ticari nitelikte bir ceza verilmeli, parasal cezalara dönüşmeli, özellikle idari para cezasına dönüşmelidir. Cezaların alt ve üst limitleri
I. OTURUM
arası çok açıktır, bu daraltılmalı. Mahkeme başkanına daha az takdir yetkisi verilmelidir diye düşünüyoruz."
Daha sonra söz alan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişi Özkan Arslan, yeni Türk Ticaret Kanunu'nda temel kavram olarak ticari işletmenin esas alındığını, bunun tacirin tanımı açısından son derece önemli olduğunu söyledi. Sunumunda ticari işletmelerin tanımlarını istatistiki verilerle gerçekleştiren Arslan, "Şu genellemeyi yapabiliriz: Türkiye'de ticaret şirketi demek sermaye şirketi demektir. Sermaye şirketi demek de esas itibariyle limitet şirket demektir." dedi.
Konuşmasında mikro, orta ve büyük işletme tanımlarına da yer veren Arslan, bu ölçütlerin yeni Türk Ticaret Kanunu'nda gerek bağımsız denetim gerek finansal raporlama uygulamasında belirleyici olacağını belirtti. Arslan, kanunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı denetimi, bağımsız denetim, işlem denetimi ve özel denetim olmak üzere 4 tür denetim olduğunu, özel denetçilerin mahkeme tarafından, işlem denetimi ve bağımsız denetçilerin ise şirket genel kurulu tarafından atanacağını söyledi.
Arslan son olarak şunları kaydetti:
"Yükümlülüklere baktığımız zaman, bağımsız denetim sermaye şirketlerinde var, şahıs şirketlerinde yok. Borçlanma yasağı sermaye şirketlerinde var, şahıs şirketlerinde yok. İnternet sitesi sermaye şirketlerinde var, şahıs şirketlerinde yok. Ticari defter tutma yükümlülüğü ve defterlerin muhasebe standartlarına göre tutulması her ikisinde de var. Son bir eklemeyi yapmak istiyorum. Özellikle muhasebe sisteminin uygulanmasıyla ilgili sıkıntıların olabileceğine yönelik Türk Ticaret Kanunu'nun geçici 1. maddesinin 4. fıkrası, küçük işletmelerle ilgili olarak KOBİ TFRS'nin daha basitleştirilmiş halinin uygulanabileceği veya bundan tamamen muaf tutulabileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu yetki, Kamu Gözetim Muhasebe Standartları, Denetim Standardı Kuruluna geçmiştir. Bu uygulandığında ve esas ölçek olarak mikro veya küçük ölçek oluşturanlara da bir muafiyet sağlandığından, muhasebe standardının uygulanmasıyla ilgili bir sıkıntı yaşanmayacağını düşünüyorum."
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürü İsmail Yücel de Bakanlık olarak yaklaşık 4 aydır Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve TÜRMOB ile beraber Türk Ticaret Kanunu bilgilendirme tanıtım toplantıları düzenlediklerini, kanunla ilgili iş dünyasının görüş ve önerilerini dikkate alarak bir fotoğraf çekmeye çalıştıklarını söyledi. Yücel, bu önerilerle ilgili şu ana kadar en somut, en derli toplu sorun tespiti ve çözüm önerisi içeren çalışmanın Ankara Sanayi Odası tarafından yapıldığına işaret ederek katkılarından dolayı Ankara Sanayi Odasına teşekkür etti ve bu saha çalışmasını ikincil mevzuat çalışmaları kapsamında değerlendirmeye aldıklarını söyledi.
Yücel, iç tüzüğü Bakanlığın web sayfasında kamuoyunun görüşlerine açtıklarını, uygulamaya ilişkin borçlanma yasağı ve kâr avansı ile ilgili tebliğlerini de kısa bir süre içinde kamuoyunun görüşlerine açacaklarını belirtti. Bunların dışında uygulamaya yön verecek toplam 11 tane tebliğ hazırladıklarını ifade eden Yücel, 1 Temmuz tarihi itibarıyla yürürlüğe girecek şekilde çalışmalarını tamamlayabileceklerini kaydetti.
Yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısı çalışmalarının 11 yıl süren bir bilim komisyonu tarafından hazırlandığını kaydeden Yücel, "Biz de MÜLGA, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak o komisyonda bir üyeydik, Adalet Bakanlığının koordinasyonunda çalışıldı. Aslında o zaman da bizim yüzde 100 mutabakat sağlamadığımız, sağlayamadığımız birçok hükümler vardı, bu da son derece doğal." diye konuştu.
Doç. Dr. Korkut Özkurkut ise yeni Türk Ticaret Kanunu'nda asıl fırtınanın, limitet ve anonim şirket, yani sermaye şirketlerinde kopacağını söyledi. Kanunun anonim şirketleri sermaye piyasasına doğru yönlendirdiğini, bunun da şirketlerin hem imajlarını geliştireceğini hem de marka değerlerini artırabileceği için ve uluslararası rekabete açılabileceklerini ama en önemlisi çok ciddi bir finansman kaynağı temin edebilecekleri bir yapıyı ifade ettiğini belirten Özkorkut, "Bugün haksız rekabet dile getirildi. Tam tersi bu yapıya giren şirketler ve hepsinde bu yapının asgari düzeyde aranacak olması, aslında haksız rekabetin de bir anlamda ortadan kalkmasına yol açacak." dedi.
Makro düzeyde bakıldığında anonim şirketlerden boşalan alanın fiili olarak limitet şirketlerle doldurulduğunu belirten Özkorkut, kanunun limitet şirketleri bugünkü kapalı anonim şirket mantığına yönlendirdiğini ifade etti.
Finansal raporlama ve denetimin en önemli yenilik olduğunu ifade eden Özkorkut, istisnasız olarak her anonim ve limitet şirkette ölçeğine bakmaksızın farklı imkân ve yükümlülükler getirildiğini söyledi. Özkorkut şunları kaydetti:
"Bizim asıl korkumuz her zaman vergi. Dolayısıyla vergiye dair bir öneri tablosunun konulmuş olmasını da takdirle karşılıyo
rum. Aslında vergi idaresi devletin vergi, kayıp kaçağını önleyip gerçek anlamda vergi gelirine ulaşmayı amaçlıyor.
Finansal raporlama ve denetim konuları özellikle KOBİ'ler için aransın mı aranmasın mı diye tüm dünya tartıştı. 2009'da KOBİ TFRS uluslararası düzeyde hazırlandı. 1 Kasım 2010 tarihinde de Muhasebe Standartları Kurumu Resmi Gazete'de yayınladı. Dolayısıyla dünyadaki gelişmeye paralel, 1 yıl gecikmeyle Türkiye'de bu uygulamayı kazanmış olduk. Daha hâlâ zorunlu hale gelmedi. Düşünün 2009'da dünyada ortaya çıktı, biz 01.01. 2013'te yürürlüğe koyacağız.
Şimdi Avrupa Birliği dâhil dünya denetimi hâlâ tartışıyor ve Avrupa Komisyonu'nda bir çalışma başlattı, meşhur denetim direktifini değiştirme önerilerini hazırladı ve şunu diyor: Orta ölçekli işletmelere de denetim getiren üyelerimiz, üye ülkeler bunları da kapsama alalım. Ve bir madde daha eklemişler, küçükte arayacak olsalar da bunların denetime özgü esasları uygulamalarını sağlayacak bir anlayışı benimsemelerine müsaade edelim. Gelinen noktada, başta Avrupa artık küçüklerde de denetim dahi bu konunun aranması gerekiyor. Çünkü hep
ekonominin dinamiği KOBİ'lerdir diyoruz. Ama kurala geldiğinde aman 'KOBİ'lerim' diyoruz. Ancak şunu unutmamak lazım: KOBİ'nin elinden tutacağız da elinden tuttuktan sonra KOBİ'yi nereye götürmek istediğimizi de söylememiz lazım.
İnternet sitesi ile ilgili finansal raporlamada finansal tabloların ve ticari sırrın açıklanması maddesinin amacının ticari sırların bu sayfaya konulmak olmadığını somut olarak belirtmek lazım."
İnternet sayfası defteriyle ilgili bir sunum yapan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Uzmanı Ahmet Can Balak ise internet sitesiyle ilgili yanlış bir algının uyandığını, internet sitesinde kanunun 1524. maddesinin öngördüğü içeriklerle ilgili olarak bunların tamamının metin haline getirilip noterlikçe onaylanacağına ilişkin bir düzenlemenin aslında kanunda yer almadığını söyledi. Balak, "Kanunda yer alan ifade sadece bunların metin haline getirilip noterlikçe onaylanmış bir deftere yapıştırılacağı husu- sundadır." diye konuştu.
Toplantı, ASO Başkanı Nurettin Özdebir ve Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin'in kapanış konuşmalarının ardından sona erdi.
II. OTURUM
'Sektör Sorunlarının Tespitine İlişkin Değerlendirme ve İstişare'
ASO Başkanı Nurettin Özdebir'in moderatörlüğünde gerçekleşen ikinci oturumda 31 Meslek Komitesinden gelen soru ve öneriler ele alındı. Nurettin Özdebir'in yönettiği oturumda ASO Genel Sekreteri Doç. Dr. Yavuz Cabbar gelen tüm öneri, şikâyet ve sorunları tek tek okuttu. Ardından öneri ve sorunlarla ilgili yapılan girişimler ve bu girişimlerin hangi kamu kurumu nezdinde yapıldığı tek tek sonuçlarıyla birlikte açıklandı. Bu maddelerin görüşülmesi sırasında komite üyeleri de konuşarak katkıda bulundular.
III. OTURUM
"Ortadoğu ve kuzey Afrika'daki Gelişmelerin Türkiye'ye Yansıması ile Üyelerimize Dönük Vizyon Sağlayacak Ekonomik ve Siyasi Değerlendirmeler"
15 Nisan tarihinde yapılan "Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki Gelişmelerin Türkiye'ye Yansıması ile Üyelerimize Dönük Vizyon Sağlayacak Ekonomik ve Siyasi Değerlendirmeler" konulu üçüncü oturuma TEPAV Dış Politika Uzmanı Doktor Nihat Ali Özcan konuşmacı olarak katıldı.
Dr. Nihat Ali Özcan, 1 yıl önce dünya gündemine düşen Ortadoğu'daki Arap Baharı'yla ilgili geleceğe dair öngörüde bulunduğu konuşmasında, coğrafi konum itibarıyla meydana gelen tüm bu gelişmelerden doğal olarak Türkiye'nin de etkileneceğini söyledi.
Ortadoğu'da yaşanan olayların arkasında insanların ekmek ve özgürlük gibi iki temel nedeni bulunduğunu ancak o ekmeği verecek bir devletin varlığından söz edilemediğini belirten Özcan, bunun da özel sektörün çabaları ile gerçekleşebileceğini kaydetti.
Özgürlüğün ise bir maliyeti olduğunu ve hiç de kolay kazanılma- dığını ifade eden Özcan, sosyal ve ekonomik nedenler, zamanın ruhu ve başarısız ideolojiler ve psikolojik nedenler gibi temel parametrelerin sorgulanması gerektiğini belirtti.
Nihat Ali Özcan, sosyal ve ekonomik nedenlerin arkasında aslında2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada hızla gelişmeye başlayan nüfus artışının fakir ülkelerdeki yüksek oranla orantılı olduğunu belirterek şunları kaydetti.
"30 yılda bazı ülkelerin nüfusu 2, 3 katına çıktı. Bu hem genç bir nüfus ortaya çıkardı, yani nüfus kompozisyonunu bu tarafa doğru geliştirdi, aynı zamanda diğer faktörlerle de birtakım etkileşime girdi. Çünkü bu genç insanlar kırsal alanlardan şehirlere, şehirlerin varoşlarına gittiler ve yeni hayatlarında kısa vadede istediklerini kimse veremedi. Bu, ciddi olarak toplumda bir basınç yaratmaya başladı. Bunu aşanlar şu anda çok fazla bir siyasal, sosyal alt üst oluş yaşamadan süreci yönetiyor, olamayanlar ise
LTunus'tan itibaren başlayan bütün bu olayların en önemli nedenlerinden birisi."
Birtakım ideolojilerin ortadan kalktığını bunun da zamanın ruhuyla ilgili olduğunu söyleyen Özcan, herkesin ihtiyacına göre kafasında biçimlendirdiği demokrasi teriminin daha doğru algılanması gerektiğine işaret ederek şunları kaydetti:
"Eğer mesele ekmek meselesiyse, şunu kabul etmek lazım: Demokrasi çok disiplinli bir rejim değildir, demokrasi tartıştırır, demokrasi bağırttırır, çağırttırır, devamlı konuşturur. Ama demokrasinin insanları bir araya getirip ekmek üretebilmesi için belli bir olgunluk düzeyine gelmiş olması lazım. Belli bir olgunluk düzeyine gelmemiş toplumlarda demokrasinin pozitif tarafı kadar yıkıcı tarafı da vardır. Kore yola çıktığında Türkiye'nin milli geliri 400 dolarken Kore'nin milli geliri 320 dolardı. Şimdi ise Türkiye'de milli gelir 11 bin dolar, Kore'de 32 bin dolar. Basit bir neden? Kore 1960'ta bir darbeyle karşı karşıya geldi, 1960'ta Türkiye de bir darbeyle karşı karşıya geldi. Biz kendi tarihsel, sosyal, politik nedenlerimizden dolayı - iyi veya kötü, tercih meselesi- birbirimizle itişmeye devam ettik. Kore ise elindeki bütün imkânlarla büyük şirketler yarattı. Nasıl ki 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk batılılaşma hareketleri başladığında Avrupa'ya öğrenci gönderildi, Japonlar da gönderdi. Padişahın gönderdiği öğrenciler resim, müzik, siyasetle ilgilendiler, Türkçe- yi nasıl kurtarırız, ne olacak bu memleketin hali diye, Japonlar da gittiler mühendislik öğrendiler. 100 yıl sonra Japonların durumu ortada, biz ise hâlâ tartışmaya devam ediyoruz. Önümüzdeki 100 yılda da böyle devam edecek gibi gözüküyor. O yüzden, demokrasi iyi bir şey ama demokrasinin böyle bir yönü olduğunu da asla unutmayacağız. Bunu da aslında en iyi sanayiciler bilir. Yani demokrasiyi bir yerde tutturduğunuz zaman o insanların bir çalışma disiplini içerisinde olması lazım. Neden? Yetki ve sorumlulukları bir disiplin içinde götüremezseniz bir şey üretemezsiniz."
Türkiye ve İran haricinde Arap dünyasının tarihine bakıldığında başarı öykülerinin olmadığını söyleyen Özcan, kazanılan başarı öykülerinin psikolojik özgüveni arttırdığını ancak Ortadoğu açısından düşünüldüğünde var olmadığını ifade etti.
Özcan, 1. Dünya Savaşı'nda meşruiyetini yitirmiş yönetimlerin2. Dünya Savaşı'ndan sonra biçimlendirildiğini ancak bu kazancın oradaki halklar tarafından kabul edilebilecek boyutta olmadığını, kötü yönetim, rüşvet, yolsuzluk ve ağır bürokratik yapılar sonucunda yeni bir arayışın artık kaçınılmaz olduğunu kaydetti.
Teknolojik değişim, adil olmayan kaynakların dağılımı gibi tepkilerin ortaya çıkardığı Arap Baharı'nın en önemli sorununun 'liderlik sorunu' olduğunu kaydeden Özcan, "Ortadoğu'daki olay
lar doğası itibarıyla bir ayaklanma tarzında, yani ayakların baş, başların ayak olmaya başladığı bir alt üst oluş süreci. Böyle bir alt üst oluş süreci merkezi otoriteyi, devlet yapısını çökerttiği için, bundan sonraki süreçte yeni bir istikrar ortamının doğması yıllar alacak. Bütün bu yıkılanlar yerlerine yeni aktörleri, onlar da uzun vadede ciddi birtakım problemleri beraberinde yaşatacak." dedi.
Yeni düzenle ilgili bir iyimser bir de kötümser 2 farklı bakış açısı olduğunu söyleyen Özcan, "Demokraside sandığı ortaya koyduğunuzda son söz meydanlarda bağıranların olmayacak, son söz meydanlarda görünmeyenlerin olacak, o da ortaya başka bir karakterde bir hareketi de beraberinde getirecek." dedi.
Dr. Nihat Özcan Arap Baharı'nın Türkiye'yi nasıl etkileyeceği konusunda ise şunları kaydetti:
"Birincisi; her ülke için durumu yeniden gözden geçirmek gerekiyor, çünkü her ülkenin kendi tarihi, karakteristiği, ekonomik yapısı birbirinden farklı. İkincisi ise Türkiye ekonomisine ciddi birtakım etkileri var.
Birincisi, yani satın alma gücünün devam edebilmesi konusunda olumsuz etkileri olacak, çünkü pazarlarda ciddi bir daralma başlayacak. İnsanlar öncelikli olarak bir şeyi talep etmek yerine kendi varlıklarını sürdürebilmek için bir mücadeleye girişecekleri için ekonomik aktivitelerde ciddi bir azalma görülmesi de kaçınılmaz. Öte yandan, ucuz işgücü ve buralardan çok ciddi bir göç olgusu ortaya çıkacak ve finansal hareketlerde sorun var. Ve arkasından da Türkiye açısından en kötülerinden bir tanesi, kapanan ulaşım yolları. Mesela Suriye'yle Türkiye arasındaki problem ya da Suriye iç savaşa dönüştüğünde Suriye üzerinden Ortadoğu'ya giden bütün ulaşım yolları şu anda kapandı ve oldukça riskli. Irak yolunu kullanmaya çalıştığınızda İran'la olan problem nedeniyle Irak da bu sefer yollarını açmıyor. Oraya mal satacaksınız ancak rekabet edebilme kapasitenizi kaybediyorsunuz. Çünkü kara yolundan 8 saatte göndereceğiniz bir kamyonu ro-ro'ya yükleyip gönderdiğiniz zaman 1 ay olacak ve 1 ayda zaten rekabet gücünüzü kaybediyorsunuz.
Güvenlik alanında ciddi birtakım problemler ortaya çıkacak ve Türkiye'nin iç politikasına bir yansıması olacak. Çünkü Suriye ya da diğer ülkelerde merkezi hükümetin çökmesi demek, uzun vadede ciddi bir güvenlik problemini de beraberinde getiriyor demektir. Gördüğünüz gibi mülteci sorunu; şu anda Türkiye sınırlarında ciddi bir yığılma var ve Türkiye'nin içerisinde de ciddi anlamda tartışmaları beraberinde getirecek, Türkiye'nin dış politikalarına önemli yansımaları olacak."
Özcan, Suriye ne olur meselesiyle ilgili olarak ise, ordunun durumu, siyasi kadronun var olması, hükümetin karakteri ve tutumu, dış destek gibi temel parametrelere bakıldığında Suriye'nin çöküşünün zannedildiği kadar hızlı olmayacağını söyledi.
Dr. Nihat Özcan konuşmasının sonunda sanayicilere bazı tavsiyelerde bulunarak şunları kaydetti:
"Demokrasilerde siyasetçiler dış politikada karar verirken kendi iç politikalarında ve kendi vatandaşlarının, kendi baskı gruplarının da arzu ve isteklerini dikkate almak, ülkesiyle ilgili bir şey geliştirirken o ülkelere olan ticari veya ekonomik ilişkilerin kendi ülkesindeki üreticilerin, sanayicinin, endüstrinin veya ticaretle uğraşanları da nasıl etkileyeceğini göz önünde bulundurmak zorunda. O yüzden genel olarak liberal bir perspektifle şöyle derler: Demokrasiler birbiriyle savaşmaz, çünkü sonunda ticaret bir uzlaşma gereğidir, yani bir uzlaşma kültürü varsa alanla satan arasında uzlaşırlar, ticari aktivite bu şekilde yürür. Kavganın, toz dumanın yükseldiği yerde tabii ki bütün bunlar öncelikli olarak ticari ve ekonomik ilişkileri baskılar.
Bir ülkeyle ekonomik ilişki geliştiriyorsanız, o ülkenin politik yapısına dair bir fikrinizin olması lazım. Şimdi bir Almanya veya İngiltere ile ticari bir ilişkiniz varsa bir sorun çıktığında hukuk size yardım eder, yani oradaki hukuk sistemine güvenebilirsiniz. Ama eğer siz otoriter bir rejimle ticaret yapıyor, ilişki geliştiriyorsanız, oradaki ilişkinin doğasına uygun davranmak zorundasınız. Yani siyasi iktidarda hangi mezhepten, hangi etkin yapıdan kimler var, hangi aşiretten kimler var, ben orayla ticaret yaparken o aşiret, o mezhep ya da o etnik gruptan kim ile ilişki geliştirmeliyim ve ileride başım belaya girerse bu anlamda ondan paramı geri alırım diye bir kaygıya girmeniz lazım; bu bir.
İki; buraların Türk iş müteşebbislerine açık olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, risk olduğu için batılılar genelde yüksek risklere girmek istemezler, az kâr, fakat garanti ilişki isterler. Bu hem bir fırsattır hem de bir risktir. Bu anlamda bakarsanız, maalesef Arap Baharı tabii ki riskleri de fırsatları da barındırıyor. Şimdi Arap Baharı doğası itibarıyla önümüzdeki 5-10 yıl istikrar getirmeyecek, çünkü bu işin tabiatıyla ilgili bir konu. Dolayısıyla da riskin gittikçe herkes için yükseldiğini göz ardı etmemek lazım. Ama var olan fırsat alanlarını da sonuna kadar kullanmak gerekir diye düşünüyorum."
IV. OTURUM
"Gelecekle Gelecekler, Mega Trendler, Farklı Nesilleri ve Nesil Farklarını Yönetmek" ^
15 Nisan tarihinde yapılan dördüncü ve son oturumda ise Fütürist Ufuk Tarhan "Gelecekle Gelecekler, Mega Trendler, Farklı Nesilleri ve Nesil Farklarını Yönetmek" konulu bir sunum yaptı.
Ufuk Tarhan, 1983 yılında IBM ile çalışmaya başladığı süreçte teknoloji sektörünün kendisine çok şey kattığını ve fütürist olmasında büyük bir etken olduğunu söyledi. 1995 yılında yurt dışı seyahatinde iken "The Futurist" dergisinin gelecekle ilgili çalışmalarına ışık tuttuğunu ifade eden Tarhan, 2006 yılında girişimci olmaya karar verdikten sonra çalışmalarını daha da hızlandırdığını belirtti. Kendisini en iyi gelecek tasarımcısı olarak nitelendiren Tarhan, şirketlerin, iş yerlerinin, kurumların nereye gidelim sorusunu cevaplamaya çalıştıklarını söyleyerek, "Bugün artık çok hızlı, bugün artık çok çılgın. Üst düzey yöneticilerin, girişimcilerin, yatırımcıların günün mecburiyetinden, temposundan gözünü ayırıp gelecek için şunu da çalışayım diye uğraşabileceği bir zaman, bir alan yok. Çünkü gözünü ayırdığı anda rekabet hemen üstünden geçiyor. Dolayısıyla, burada danışmanlığın daha ileri düzeyi 'avatarlık' devreye giriyor." dedi.
3. çağda bilgisayar, internet ve GSM'nin tetiklediği bir dönüşümle buralara gelindiğini, şimdi ise dünyanın 4. çağı olarak adlandırdığımız dönemde fütürist bakış açısıyla geleceği tahmin değil tarif ederek, yeni kurgular, yeni tasarımlar, yeni atılımlar yaparak ilerlemenin mümkün olacağını belirten Tarhan, "4. çağda tetikleyicilerimiz nano ve genetik teknolojilerindeki gelişmeler ve değişimlerdir." dedi.
Tarhan, her şeyin baştan aşağı bir daha anlamlandırıldığı Siber çağ ve Hibrit çağında gelecek senaryoları yazmak, senaryoları çoğaltmak ve gelecek tasarımlarını somutlaştırıp revizyonlarla ilerlemenin mümkün olacağını söyleyerek şöyle konuştu:
"Gelecek 10 yıl, bütün dünya ve Türkiye için de sıkı bir türbü- lans çağı. En önemli türbülans da kafalarda, çünkü bu kadar şeyi hazmetmek, bununla yaşamak ve bununla bir şey yapmak için o paradigma değişikliğinin müthiş kuvvetli olması lazım. Yani kafalara reset yapmak, sistemi boşaltıp mümkünse fabrika ayarlarına dönmek gerekiyor. Çünkü eski bildiğimiz şeylerle ilerlememiz mümkün değil, dolayısıyla bu da çok zor bir şey. Bu 10 yıllık türbülans çağında Türkiye en parlak geleceği olabilecek ülkelerden biri, iyi bir coğrafyadayız. Gelecek 10 yıl Türkiye için bugüne kadar hiç olmadığından daha parlak görünüyor, yeter ki gereklerini yapabilelim."
Okuma-yazma devrimi gibi önemli bir etkisi olacak Fatih Projesi'ni de çok önemsediğinin altını çizen Ufuk Tarhan, bu proje ile özel okulların, şirketlerin, iş yapış biçimlerinin baştan aşağı ve çok hızla değişeceğini söyleyerek, "O yüzden işletmelerinize, işletmelerinizdeki yetenek tanımlarına, yetkinlik seviyelerinize, rekabet alanlarınıza bir daha, bir daha, bir daha bakmak durumundasınız ve herkes de zaten bunu yapıyor." dedi.
Ufuk Tarhan konuşmasının son bölümünde mavi dünya, turuncu dünya, yeşil dünya olmak üzere yeni dünyada 3 tane öbek- lenmenin olabileceğini söyleyerek şunları kaydetti:
"Mavi dünya; bugünkü kurumsal ya da büyük ölçekte üretim yapan kurumların dönüşeceği yeni hal. Artık dünyada her sektörde 4 ya da 5 tane marka ve işletme kalacak. Bunlar o kadar büyüyecekler ki devlet, millet gibi şeylerin önemi kalkmaksızın bütün dünyanın Ar-Ge üretim, tüketim disiplinlerini oluşturacaklar.
Turuncu dünya; web ekonomisinin hâkim olduğu, her şeyin dijital ortamda, neredeyse fiziksel hiçbir şeyin kalmadığı, hemen hemen bütün iş ve becerilerin dijital olarak geliştirildiği ve paylaşıldığı, daha çok webratörlerin, siberyonerlerin öbekleneceği, sabit ücretli maaş düzeni değil, kontratlı iş düzeneğinin maviler ve kendi aralarında kontratlarla iş yapacağı düzen.
Yeşil dünyada ise bir sürü insan çalışmıyor. Bir taraftan toplumsal huzuru sağlamak için o insanların yaşamasını sağlayacak düzeneklerin kurulması. İşsizlik sigortaları; dikkat edin, sosyal sorumluluk projesi olmayan şirketi dövüyorlar.
Dolayısıyla, yeni dünyada, yeni gelecekte bütün bu karmaşa içinde zannediyoruz ki fütüristler olarak öyle senaryolar kurgulayabiliyoruz ki bugünkü aklımız ve teknolojimizle, mavi, turuncu ve yeşil arasında bir yerlerde daha iyi bir gelecek yaratabiliriz, daha iyi şeyler yapabiliriz."
rem
arkr
elda
iin.c
om
Panelsan’danüretime güç veren ürünlerEndüstriyel çatı ve cephe kaplama panelleri, sandviç paneller ve EPS yalıtım levhaları alanında ileri üretim
teknolojilerini içeren bir makine parkına sahip olan Panelsan, altyapısını, sistem detaylarını, alternatif kaplama
sistemleri üzerinde uyguladığı projelerle geliştirmekte ve Türkiye’nin seçkin kurumlarınca tercih edilmektedir.
$ panelsan SANDVİÇ PANEL & EPScephe pan
IKEAveANATOLlUM AVM 22.000 m2 cephepan 1000T Gizli Vidalı sandviç panellerini kullandı.
Panelsan pan 1000T Gizil Vidalı ta ; yünü izoleli kaplama panellerinde form özelliği olarak vidalar
dışarıdan görülmemektedir. Paneller, yatay ve düşey döşemeye uygun olup, projesine göre istenilen boya
dnsi ve renk seçenekleriyle estetik görünüm sağlanabilmektedir. Kesintisiz panel üretim hattında üretilen
mineralyün izoleli paneller, otomatik olarak dilimlenerek, panel içine elyaf yönü dikolarakyerieştirilir. Böylece
panelin mukavemeti arttırılmış olur.
T u rg u t Özal B u lvarı M aşlak İş M erkez i No: 2 0 /14 İs k it le r - Ankara • T: 0.312.342 03 82 ■ F: 0.312.342 03 80
www.panelsan.com
ı
Yeni Ticaret Kanunu Farkındalık, Hazırlık ve Eksiklik Tespit ve Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi Projesi
PROJE
Türk ticari hayatının çözülemeyen sorunlarının giderilmesi, çağdaş ve evrensel bir ticaret hukuku sisteminin kurulması ve üyesi olunmak istenen Avrupa Birliği hukuk düzenine uyum sağlanması, şirketlerimizin kurumsallaşması, sürdürülebilirliği, rekabet gücünün artırılması, kamu güveninin oluşturulması ve şeffaflık açısından önemli değişiklik ve yenilikler getiren Türk Ticaret Kanunu, 14 Şubat 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak, 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren de kademeli olarak hayatımıza girecektir.
Ancak, Kanun’un yürürlük tarihi yaklaştıkça, medyada yayımlanan değerlendirmelerin de etkisiyle iş dünyasında endişe, korku ve telaş yaratan konular Kanun’un olumlu yanlarından daha fazla öne çıkmış, ASO üyeleri tarafından da benzer bir endişe, korku ve telaş son günlerde sıklıkla dile getirilmiştir. Ankaralı sanayicilerin yeni Ticaret Kanunu’nun getirdikleri hakkında farkındalık düzeylerini, hazırlık durumlarını, eksikliklerini, endişelerini ve eğilimlerini tespit etmek ve ASO’nun Yeni Türk Ticaret Kanunu hakkındaki kurumsal görüşünü somut verilere dayanarak belirleyebilmek amacıyla; ASO üye profilini temsil eden büyüklüklerde belli sayıdaki üye işyerlerinde 2011 Mart ayı başında bir istatistiki saha çalışması gerçekleştirilmiştir.
SUNUM PLANI• PROJENİN AMACI
• PROJE EKİBİ
• PROJE UYGULAMASI
• DEĞERLENDİRME ALANLARI
• ŞİKÂYET EDİLEN KONULAR
• TESPİTLER
• DEĞERLENDİRMELER
• EĞİTİM KONULARI
• SONUÇ ve ÖNERİLER
PROJENİN AMACI
Ankaralı sanayicilerinYeni Ticaret Kanunu'ndaki
• Değişiklik ve yenilikler hakkında farkındalığını,
• Hazırlık durumunu,
• Eksikliklerini tespit etmek,
• Ulaşılan sonuçların ardından eylem planı geliştirmek,
• İlgili makam ve kurumlara önerilerde bulunmak,
• Eğitim alanlarını belirlemek.
PROJE EKİBİ• ANKARA SANAYİ ODASI YETKİLİLERİ (2 kişi)
• ASO HUKUK DANIŞMANLARI (1 kişi)
• BAKER TİLLY-GÜRELİ ANKARA OFİSİ ( 2 kişi)
PROJE UYGULAMASI• ASO üye nüfusunu temsil eden sanayiciler kapsamında
• 4 farklı sektörden toplam 22 üye sanayici seçildi.
• Farklı konularda 91 sorudan oluşan kitapçık hazırlandı.
• Bizzat işyerleri ziyaret edilerek görüşmeleri yapıldı.
• Görüşmelerde ortak, yönetici ve muhasebeciler bulundu.
• Tasnif ve değerlendirmeler yapıldı.
• Sonuçlar yazılı rapor ve sunuma dönüştürüldü.
• ASO organlarında tartışıldı.
• ASO görüş ve değişiklik önerileri oluşturuldu.
• Bakanlık ve kurum temsilcileriyle paylaşıldı.
DEĞERLENDİRME ALANLARI• Genel Bilgi ve Farkındalık Durumları
• Şirketleşme, Sermaye ve Ortaklık Yapısı
• Şirket Yönetimi, YK Sorumlulukları, Kurumsal Örgütlenme
• Yeni Muhasebe Sistemi
• Bağımsız Dış Denetim Sistemi
• Bilgi Toplumu, Şeffaflık, Web Sayfası ve Bilgi Sunumu
• Eğitim & Eksiklik Giderme Konuları ve Yöntemleri
GENEL BİLGİ VE FARKINDALIK• Herkes Ticaret Kanunu'nun yeniliğinden haberdar.
• Kanun'un yürürlük tarihi % 68 oranında biliniyor.
• Kanun'u merak edip kısmen açıp bakanların oranı % 59.
• Bu konuda hazırlıklar muhasebecilerden beklenmektedir.
• Kanun hakkında bilgi, seminerlerden ve medyadan edinilmektedir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 65
OLUMSUZ GÖRÜLEN YANLAR OLUMLU GÖRÜLEN YANLAR % 32 hiçbir olumlu yan öne süremiyor
ŞİRKETLEŞME & ŞİRKET YAPISI• Borçlanma yasağını % 95'i biliyor. En fazla şikâyet
edilen konulardan birisidir.
• Sermayeyi güçlendiren yeni imkânlar az bilinmektedir (% 18-40).
• Tek ortaklı şirketlerden haberdarlar (% 95), ancak faydası bilinmiyor & ihtiyaç hissedilmiyor (% 72).
• Limited şirketlerdeki sermaye değişikliği genel olarak biliniyor, ancak taahhüt imkânının kalktığı bilinmiyor (% 36).
• Anonim şirketlerde taahhüt borcunu süresinde yerine getirmeyenlerle ilgili yaptırımlar bilinmiyor (% 36).
• Grup şirketlerine getirilen sorumluluklar bilinmiyor (% 5-50).
• Kolaylaştırıcı birleşme ve bölünme hükümleri bilinmiyor (% 22).
ŞİRKET YÖNETİM KURULLARI• Tek kişilik yönetim kurulları % 77 oranında bilinmekte.
• Ortak olmayanların Yönetim Kurulu üyeliği % 77 oranında bilinmekte.
• YK üyelerinin V ünün üniversiteli olması hususu aynı oranda bilinmekte ancak eleştirilmektedir.
• Yönetim kuruluna getirilen yeni belgesel ve bildirim sorumlulukları % 59 oranında bilinmekte; bilenlerce endişeyle karşılanmaktadır.
KURUMSAL YÖNETİM SİSTEMİ
Getirilen ve aşağıda sayılan yeni müesseselerfazlaca bilinmemekte, formalite, zaman kaybı, ekmaliyet olarak görülmektedir• Genel kurul toplantı yönergesi (% 27),
• Şirket örgütlenme yönetmeliği-şeması % 36,
• Faaliyet raporlaması (% 45),
• Sermaye artırım beyanı-izahnamesi (% 18),
• Kurucu beyanı ( % 18),
• Zarar halinde önleyici önlemler sunma (% 27),
66
PROJE
YENİ MUHASEBE SİSTEMİ
Muhasebecilerin eğitimi, muhasebe altyapısı yetersiz olduğu ve vergi kanunu değişiklikleri yapılmadığı için ertelenme zarureti var.• Muhasebe sisteminin değiştiğini % 95 biliyor.
• Ne zaman uygulanacağı % 22 oranında bilinmiyor.
• KOBİ için getirilen basit sistemden % 54 habersiz.
• Eski muhasebe sisteminin yeni muhasebe sisteminden farklarını hiç bilmeyenlerin oranı % 59.
• Muhasebecilerin sadece % 27'lik kısmı eğitim almış. Bunlar 1-6 saatlik seminerlerden oluşuyor.
• Şirket muhasebelerinin % 27'si dışarıda tutuluyor. Muhasebe alt yapıları yetersiz ve uyumsuz.
• Muhasebe hesaplarının sorunlu olduğunu söyleyenler % 63. Bu yüzden, gerçeğe uygun bilanço düzenlenmesi konusunda, bağımsız denetçiyle sıkıntılar çıkacağı düşünülüyor.
BAĞIMSIZ DENETİM
Bağımsız denetimin küçük aile şirketlerinde sıkıntı yaratacağı ve maliyet getireceği düşünülmektedir.• Bağımsız denetim geldiğinden % 77'lik kesim
haberdar.
• Bağımsız denetim türlerini ve olumsuz denetim raporunun sonuçlarını bilenler sadece % 36.
• Mart 2013'e kadar denetçi seçilmesi gerektiğini bilenler % 50.
• Büyüklüğe göre, hangi tür denetçiyle sözleşme yapılacağını bilenler % 41.
• Kamu Gözetimi, M. ve D.S. Kurumundan haberdar olanlar % 45.
• Kamu Gözetim Kurumunun bağımsız denetçileri kontrol edeceğini bilenler % 31.
• Belli işlemlerin kabulü için "İşlem denetçisi" onayının olacağını bilenler % 36.
• Şahıs ve şahıs şirketlerinin denetime tabi olmayacağını bilmeyenler var (işletme ve şahıs şirketi türlerine göre % 5-% 27).
BİLGİ TOPLUMU-ŞEFFAFLIK
WEB sayfasında yayınlanacak mali bilgiler en çok eleştirilen konulardandır• % 90 WEB sayfasına sahiptir.
• Herkes zorunluluktan haberdar.
• Ancak, zorunluluk başlama tarihini kesin olarak bilenler % 18.
• WEB sayfasındaki bilgilerin haksız rekabet yaratacağı ve haydutlara fırsat vereceğinden kaygı duyuluyor.
• Mali tablo verileri dışında yayınlanacak konular hakkında bilgi daha düşük seviyelerde.
CEZALARHapis cezalarının varlığı ve cezaların ağırlığı en çok eleştirilen konulardandır.
Ancak "hangi konularda ne tür cezalar var" fazla bilinmiyor. Hapis cezası gerektiren konuların bilinme oranları:
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 67
EĞİTİM İHTİYAÇLARIÜyelerin ASO'dan beklediği eğitim konuları
Marka & Diğer Gayrimaddi Kıymet Değerleme Seminerleri I
Devir, Birleşme, Bölünme İşlemleri hakkında Seminer I
Bağımsız Denetim Bilgilendirme Semineri I
Profesyonel Yöneticilerin Görevleri Hakkında Seminerler I
Faaliyet Raporu, Örgüt Yönetmeliği vb Belgeleri Hazırlama Seminerleri I
Örnek WEB Sayfası Oluşturma Seminerleri
Ana Sözleşme Değişiklikleri Hakkında Seminer
Muhasebe Elemanlarına Tam Muhasebe Kursu
Şirket Ortaklarının Hak ve Yükümlülükleri Semineri
Muhasebe Eksikliklerin Gidermeye Yönelik Kısa Sunumlar
0 % 10 %20 %30 % 40 %50 %60 % 70 %80 %90 %100 %
DANIŞMANLIK KONULARIASO'dan alınabilecek danışmanlık konuları
Ana Sözleşme Uyum Danışmanlığı
Muhasebe Eksikliklerini Giderme ve Uyum Danışmanlığı
Yüzyüze Kısa Ticaret Kanunu Sunumları
Marka Değerleme Danışmanlığı
Faaliyet Raporu, Örgüt Yönetmeliği Hazırlama Danışmanlığı
Devir, Birleşme, Bölünme İşlem Danışmanlığı
Örnek WEB Sayfası oluşturma Danışmanlığı
0 % 10 % 20 % 30 % 40 % 50 % 60 % 70 % 80 % 90 %
SONUÇ & DEĞERLENDİRME
• Tespit ve değerlendirmeler, Ankaralı sanayicilerin
nabzını tutmuştur.
• Halihazır hazırlık durumlarını fotoğraflamıştır.
• Ticari hayatları değişecek bütün Türk sanayici ve
tüccarların da dertlerine tercüman olmuştur.
• Ulaşılan tespitler somut ve istatistiki verilere dayalıdır.
• Yapılacak tartışmalarda, sunucuya sağlam deliller sunmaktadır.
• ASO Yönetimi, üyelerinin farkındalıklarını, eksiklerini, ihtiyaçlarını ve endişelerini edinmiş durumdadır.
• Eylem planı geliştirmek için dayanaklar hazırdır.
• Eğitim programı bu sayede hazırlanabilir.
• Olumsuz yanlar ve endişeler her türlü ortamda ve platformda öne sürülebilir.
68
PROJE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Değiştirilmesi Gereken Konular:
• Mali bilgilerin internet sitesinde yayınlanması zorunluluğu,
• Borçlanma yasağı,
• Kurumsal yönetim ve iç örgütlenme enstrümanlarının yükleri,
• Ticari defterin sayısı, onayları ve belgelerde detaylı bilgiler,
• Yeni muhasebe uygulama alanı ve yürürlük zamanı,
• Bağımsız denetim zorunluluğu,
• Ağır hapis ve adli para cezaları,
• Anonim ve limitet şirketlerin şahıs şirketlere dönüşmesinin engellenmesi ve karşılaşılabilir ağır vergisel yükler.
1. MALİ BİLGİLERİN İNTERNETTE GÖRÜNMESİ
• Küçük aile şirketlerinde kaldırılmalı ya da diğer ülke uygulamaları izlenerek uygulama tarihi zamana yayılmalı.
• Belli kesime ve devlete hesap veren aşağıdaki şirketlerde kademeli şekilde uygulanmaya konmalı.
o Belli sayıda ortağı olan şirketler
o Yabancı ortaklı şirketler
o Yatırım teşviki alanlar
o AR-GE yatırım projesi yürütenler
o Kredi kullananlar şirketler
o Yurt dışında faaliyeti olan şirketler
2. BORÇLANMA YASAĞI
• Şirketin pay sahiplerinin ve yöneticilerinin şirketten borç alması bir ticari işlem olarak görülmeli.
• Bu borçlara faiz hesaplaması gelmeli.
• Gruba dâhil şirketlerin birbirlerine borç vermesi,
kredilendirme ve verimli fon yönetimi mantığı gereği mümkün olmalı.
• Bu borçlanmalara limit getirilmeli (özvarlığın belli bir kısmı gibi).
• Avans kâr dağıtımı Limited şirketler için de mümkün olmalı.
• Avans kâr dağıtımı tebliğ taslağındaki sınırlam alar yasaya aykırıdır. Kaldırılmalı ya da hafifletilmelidir.
3. KURUMSAL YÖNETİM VE İÇ ÖRGÜTLENME YÜKLERİ
• Küçük şirketlerde İSO belgeleme yapısına benzer ideal bir sistemin uygulanma ihtimali ve işlerliği kolay değildir.
• Böylesi bir sistemin yaratacağı iş yükü ve zaman kaybı düşünülmeli.
• Bu belgelerin denetime tabi olma durumunda, denetçi baskısı ve cezai aşamalardaki subjektif uygulamalar şirketlerde problemler yaratabilir.
• Belli sayıda ve belli büyüklükteki şirketlerde tam set uygulanmalı.
• Az ortaklı şirket ve küçük şirketlerde en azından aşağıdaki belgelerin gerekliliği düşünülmeli (kaldırma ya da zamana yayılma).
o İç örgüt yönetmeliği,
o Genel kurul toplantı yönergesi,
o Faaliyet raporu onaylama ve yayınlama zorunluluğu,
o Risklerin erken teşhisi komitesi (denetçi isterse zorunlu).
4. TİCARİ DEFTERLER & BELGEDE DETAYLI BİLGİLER
• Ticari defterlerin sayısı çoğaltıldı. Bunların getireceği iş ve zaman kaybı küçük şirketleri yoracaktır.
• Bu defterlerin denetime tabi olma durumu, denetçi baskısı ve cezai aşamalardaki subjektif uygulamalara sebep olacaktır.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 69
• Şu ana kadar ihtiyaç duyulmayanlar, özellikle küçük firmalarda kaldırılmalıdır.
• Defterlerin açılış ve kapanış onayları mali külfeti noterlik sistemini ihya edecek mahiyettedir. Onay zorunlulukları azaltılmalı.
• Belgelerde yer alacak detaylı bilgiler, gereksiz belge büyüklüğüne sebep olacak, bunların değişmesi halinde, yeni basım maliyeti yaratacaktır. Bu bilgiler daha makul seviyeye çekilmelidir.
5. YENİ MUHASEBE SİSTEMİ
• Küçük işletmeler için KOBİ standardı dahi fazladır. İşletme esası benzeri bir uygulama getirilmelidir.
• Vergi kanunlarında değerleme, inşaat işleri, birleşme, bölünme, tür değişim gibi konularda uyumlaştırma yapılmalı
• Aşağıdaki sebeplerle uygulama süresi uzatılmalıdır:
o Muhasebecilerin eğitimi yetişmedi.
o Uygulama tebliği ve hesap planı açıklanmadı.
o Vergi kanunları değiştirilmedi.
o Muhasebe programı güncellemeleri yapılamadı.
o Kamu Gözetim Kurumu örgütlenmesini tamamlayamadı.
o TÜRMOB eğitimleri tamamlanmadı.
6. BAĞIMSIZ DENETİM
• Aşağıdaki sebeplerle yaygın uygulama imkânızayıftır.
o Şirket sayısı yaklaşık 600. 000, SPK lisanslı denetçi 3.500 adet
o Kamu Gözetim kurumu örgütlenmedi
o Denetçi lisanslama sistemi kurulamadı.
o Bilançolar gerçek durumla uyumlu değil. Bilanço hesaplarıyla ilgili eşzamanlı vergi affı gelmeli (stoklar, kasa, cari hesaplar).
o Bağımsız denetçilerin etik kuralları adil ve etkili uygulanmayabilir.
• Belli büyüklükteki şirketler için zorunlu olmalı.
• Zamanla belli işleri yapan şirketlerde de uygulanmalı (teşviklerden yararlananlar, yabancı ortaklılar, yurt dışı yatımı olanlar vb).
7. CEZALAR
• Hapis cezaları ağırdır.
• Ticari suça ticari nitelikte olan parasal cezalar verilmeli.
• Baskı uygulama aracı gibi kullanılabilir.
• Adli para cezaları da ağırdır. Para kazanma amacıyla kullanılıyor algısı vermektedir.
• Cezaların alt ve üst sınırları arası çok açıktır. Aynı konuda uygulamada farklı cezalar verilebilir, adaletsizlik yapılabilir.
• Cezalar mutlaka idari para cezalarına dönüştürülmelidir.
8. ŞAHIS ŞİRKETİNE DÖNÜŞÜM
• Nevi değişikliğinde şahıs şirketine dönüşüme izin verilmeli.
• Şahıs şirketi bünyesinde birleşme gerçekleşebilmeli.
• Sermaye şirketleri şahıs şirketlerine bölünebilmeli.
• Bu konularda vergi kanunlarında paralel değişiklikler yapılmalı.
• Vergisiz şahıs şirketine dönüşüm imkânı gelmeli.
9. VERGİSEL İHTİYAÇLAR VE ÖNERİLER
1. Şahıs şirketlerine dönüşümle ilgili vergisiz geçiş imkânı tanınmalıdır. KDV ve Kurumlar Vergisi
2. 31.12 2012 dönem sonu yeni muhasebe sistemine geçişte, 6111 benzeri bir hesap düzeltme imkânı tanınmalıdır.
3. Yeni muhasebe sistemiyle uyumlu vergisel düzeltmeler yapılmalıdır.
• Değerleme, amortisman, karşılıklar
• Yıllara sari işler, belge ve defter düzeni
70
ram
arit
rekl
am.c
om
30'dan fazla ülkede
DÜNYANINHARCINI TAŞIYORUZ!
/
Hazır beton ve inşaat sektörünün ihtiyaçları için yenilikçi ve zorlu koşullarda yüksek performans gösteren farklı tip ve modellerde
transmikser üretiyoruz.
NT GRUP TRANSMİKSER
Merkez W ŞubeSaray Mahallesi 195. Sokak No:1 (Eski İstanbul Yolu 27. km)
ASO KOBİ-İHRACAT ÖDÜLÜ İkitelli OSB Turgut Özal Cad. Pik Dökümcüler Koop.
Kazan/ANKARA B/4 Blok No: 9 İkitelli / İSTANBULT: 0 312 815 50 06 T: 0 212 485 48 90F: 0 312 815 41 94
S ISO 9001:2008 3
0
F: 0 212 485 83 90
[email protected] UDEM'S^csS '
OHSAS 18001 | [email protected]
'DANASO Yönetim Kurulu CumhurbaşkanıM
Abdullah Gül'ü Makamında Ziyaret Etti24 Nisan 2012
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir ve Yönetim Kurulu Üyeleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü 24 Nisan tarihinde Çankaya Köşkü'nde ziyaret etti.
Basına kapalı gerçekleşen ziyaret sonunda ASO Başkanı Özdebir yaptığı açıklamada, Türkiye - Suriye arasındaki gerginliğin savaşa neden olmayacağı ve yaşanan süreç ile ilgili kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi isteklerini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ilettiklerini söyledi.
Toplu sözleşme ve iş güvenliği yasaları ile ilgili
endişelerini de dile getirdiklerini ifade eden Özde-
bir, OSB'ler hakkında da Cumhurbaşkanı Gül'e bilgi
verdiklerini belirtti. Özdebir, "Havacılık ve uzay sa
nayii ihtisas OSB'si kurulacak. Odamız bu konuda
görevlendirildi. Bu konularla ilgili bilgi verdik." dedi.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a eşlik ettiği ABD
gezisinde bu ülkedeki yatırımcılara yeni teşvik
paketini anlattıklarını kaydeden Özdebir, "Oradaki
yatırımcılar, hep Türkiye - Suriye ilişkisini ve yaşa
nanlardan duydukları endişeleri dile getirdiler. Bu
konuda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi yani
Türkiye ile Suriye arasında savaş ihtimalinin olma
yacağı, geçici bir süreç olduğunun duyurulmasını
kendilerinden istedik." diye konuştu.
72
'DAN
Ankara Sanayi Odası 16. ASO Gündem Toplantısı Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın katılımıyla gerçekleştirildiAnkara Sanayi Odası 16. Gündem toplantısı 11 Nisan tarihinde ASO 1. Organize Sanayi Bölgesi'nde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın katılımıyla yapıldı.
11 Nisan 2012
Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, 2007 yılının ortalarında başlayan küresel krizin beşinci yılını doldurmasına rağmen hâlâ devam ettiğini ancak Türkiye'nin göstermiş olduğu performansla bu sene de dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi olduğunu söyledi. Türkiye'nin yatırımlar için cazip bir ülke olmasına rağmen cari açığın ülkemiz için hâlâ yumuşak nokta olduğunu belirten Özdebir, bunun iyi mi, kötü mü olduğunun da tartışılması gerektiğini ifade etti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki belki de en kapsamlı teşvik çalışmasının açıklandığını ifade eden Özdebir, teşviklerin mevcut üretim yapan firmalara haksız rekabet yaratmaması için dikkatli ve hassas kararlar verilmesi gerektiğini söyledi. Teşvik paketinde organize sanayi bölgelerinin ayrıcalıklı olarak belirtilmesinin kendilerini sevindirdiğini dile getiren Özdebir, "Çünkü sürdürülebilir sanayinin, çevreyle barışık sanayileşmenin
çıkış noktası olan OSB'lerin bu anlamda ayrıştırılmış olması, ayrıca desteklenmiş olması da bizleri son derece memnun etti." dedi.
Özdebir, teşvik mevzuatında; özel okulların teşvik edilmesi, kişileri ölçek ekonomisine yöneltecek yatırımların ve daha yüksek teknolojik ürünler üretilmesinin desteklenmesini önemli bulduğuna işaret ederek Hükümete teşekkür etti.
Teşvik mekanizmasının faydalı olabilmesi için birçok kurumun bir arada çalışması gerektiğine dikkati çeken Özdebir, bunların işlerliği sağlanmazsa teşviklerin kağıt üzerinde kalacağını söyledi. İndirimli KDV oranı üzerinden satış yapan firmaların yüzde 18 üzerinden aldıkları malları yüzde 8 üzerinden sattığını kaydeden Özdebir, "Ortalama 18 ay 20 ay gibi finansman yükü üzerlerinde kalmakta. Devletten bu kadar KDV alacakları varken kendileri kredi kullanmak zorunda kalıyorlar." dedi.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 73
Şu anda Meclis gündeminde olan Toplu Sözleşme Yasası ve İş Güvenliği Yasası üzerinde de ciddi endişelerin olduğunu söyleyen Özdebir, "İş yerlerimizin sendikaların savaş alanı haline gelmesini, iş huzurumuzun, iş barışımızın bozulmasını istemiyoruz. Aslında hepimiz aynı taraftayız, hep beraber sağlıklı bir ortamda çalışmamız lazım ama burada sorumlulukların da eşit paylaşılması gerekiyor." diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise Türkiye'nin ve daha özelde de Ankara'nın sanayileşmede ön plana çıkan bir şehir olduğunu söyledi. 2008'in sonlarına doğru kendisini hissettirmeye başlayan küresel ekonomik krizin maliyet açısından bugüne kadar dünyanın en büyük krizi olduğunu belirten Babacan, bu krizi aşabilmek için çok köklü reformlar yapmak gerektiğini vurguladı.
İş dünyasının yasal düzenlemeler konusunda daha etkin, daha yüksek bir sesle kendi görüşlerini ortaya koyması gerektiğini belirten Babacan, "Bu bir ihtiyaç'' dedi. Dünyada ve Avrupa'da yaşanan gelişmeleri anlatan Babacan, Türkiye'de kriz öncesinde ve kriz
döneminde alınan tedbirleri hatırlatarak bir ülkenin bankacılık sistemi düzgün çalışmıyorsa, zayıf bankaları varsa, o ülkenin sanayisinin güçlü olmasının mümkün olmadığını söyledi. "Bankanın durumu bozuksa, kendi derdine düştüyse ne kredi verebilir, ne teminat mektubu verebilir" diyen Babacan, "Dolayısıyla Türkiye, bu krizden hızlı toparlanarak çıktıysa, yüksek büyüme oranlarına ulaştıysa, sanayinin büyük katkısı var ama sıhhatli işleyen bankaların katkısının da unutulmaması lazım." diye konuştu. Babacan, Türkiye'nin kamu borç stoğunu düşük seviyeye indirmiş olmasının Türkiye'yi diğer ülkelerden ayrıştırdığına dikkat çekerek, kriz sırasında pek çok ülkenin, özellikle Avrupa'nın can suyu politikası uyguladığını söyledi.
Can suyu politikasının son derece tehlikeli olduğuna işaret eden Babacan, bunun popülizm içerdiğini anlattı. Güven kaybının ciddi ekonomik daralmaları da beraberinde getirdiğini kaydeden Babacan, yanlış zamanda, yanlış atılan adımların küresel krizi daha da derinleştirdiğini söyledi. Babacan, Türkiye'nin ise 3 yıllık Orta Vadeli Programı'nı açıkladığını hatırlatarak, net borcun milli gelirin yüzde 22'si olduğunu, güven ortamı bulunduğunu kaydetti ve şöyle konuştu: "Bu sebepledir ki güven ortamının verdiği hızla bankalarımız, kredi musluklarını açtı, iş dünyamız geleceğe güvenle yatırımını yaptı, halkımız harcamaya devam etti. Türkiye, 2010'da yüzde 9,2, 2011'de yüzde 8,5 büyüdü. Son iki yılda 3,6 milyon ilave istihdam artışı sağlandı. İstihdam artışı geçmiş yılların bir rekorudur. Gelir dağılımındaki düzelme devam etti. Sosyal destekler, vergi politikamız, asgari ücret alan bir kişi aslında vergi ödemiyor ve bir de rekabetin Türkiye'de daha iyi işliyor oluşu, bu çok önemli."
Türkiye'de artık ayrıcalıkların ortadan kalktığını, özel koruma alanları bulunmadığını, Anadolu'nun rekabette ön plana çıkışının da eski büyükleri belli sektörlerde konsantreye yönelttiğini anlatan Babacan, "Koruma yok, iltimas yok, özel alanlar kalmadı." dedi. Bunun aslında Türkiye'nin geleceği açısından son derece önemli olduğunu söyleyen Babacan, ülke içinde rekabet gücü kazanan her şirketin, yarın Avrupa şirketi, dünya şirketi olabileceğini kaydetti.
Babacan, Yeni Teşvik Sistemi'nin sadece yatırım teşviği olduğunu, her türlü teşviğin bu programın içinde olma-
74
ASO'DAN
dığını söyledi. Teşvik programının en önemli özelliklerinden bir tanesinin bölgesel gelişmişlik farklılıklarını azaltmak ve sosyo ekonomik olarak geride kalan illere daha çok teşvik vermek olduğunu kaydeden Babacan, amacın teşviklerin etkinliğini arttırmak, sonuç verici hale getirmek ve istihdam oluşturmak olduğunun altını çizdi. Babacan, önceki teşvik sisteminde bölge esası bulunduğunu hatırlatarak, aynı bölgedeki farklı illerin, "Biz o kadar gelişmiş değiliz, bizim bölgedeki falancail ortalamamızı yükseltiyor." dediğini ve bu nedenle, Yeni Teşvik Sistemi'nde, ile dönüldüğünü belirtti. Teşvik Sistemi kapsamında bir genel teşvik sistemi bulunduğunu ve burada ağırlıklı olarak gümrük vergisi ve KDV istisnasının söz konusu olduğunu kaydeden Babacan, bunun, her bölgede uygulanan standart ve genel bir teşvik olduğunu söyledi. Başbakan Yardımcısı Babacan, bölgesel teşvikte hem bölge faktörünün hem de sektörlerin devreye girdiğini kaydederek, her bölgede bir sektörler listesi olacağını, o bölgede,o listedeki sektörlerin yatırım yapması durumunda teşviklerden istifade edebileceğini kaydetti. Büyük ölçekli 10 kadar yatırıma biraz daha yoğunlaştırılmış teşvik uygulanacağını da belirten Babacan, "Yeni bir unsur ekledik, stratejik sektör, stratejik yatırım kavramını getirdik. Amaç, sadece ithal ikamesi değil. Yüzde 40'lık katma değer önemli." dedi.
"Ankara'nın alacağı teşvik, 2. bölgenin teşviği olacak'' diye konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, organize sanayi bölgeleri için ilave unsur getirildiğini ve organize sanayi bölgelerinin bir alt bölgedeki teşvikler
den faydalanacağını kaydetti. Yatırımlarla ilgili olarak, kurumlar vergisi matrahından indirimlerin söz konusu olduğunu da ifade eden Babacan, 6. bölgede artık net asgari ücret neyse işverenin maliyetinin o olacağını ve bunun 6. bölgedeki illerin istihdamını arttıracak önemli bir adım olacağının altını çizdi.
Türk Ticaret Kanunu'nda var olan problemleri Ekonomi Koordinasyon Kurulunda ele alacaklarını söyleyen Babacan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve diğer kuruluşlardan gelen görüşler doğrultusunda düzeltmeler yapacaklarını belirterek şöyle devam etti: "Problemlerin olduğunun farkındayız, o düzeltmeleri yapacağız. Ama bir erteleme düşünmüyoruz. '1 Temmuz'da başlamasın da daha sonra başlasın' demeyeceğiz. Bu değişiklik paketinin içerisinde belki geçiş süreçleri koyacağız, belki rahatlatıcı adımlar olacak ama bir erteleme söz konusu olmayacak."
Babacan, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı'nın şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olduğunu ama henüz görüşülmediğini söyledi. Babacan, bu aşamada hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nezdinde hem de komisyon nezdinde girişimlerde bulunmanın son derece önemli olduğuna dikkat çekti.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'de kayıtdışılı- ğın hâlâ bir gerçek olduğunu belirterek, "Girdi faturaları üzerindeki KDV'yi ödedi mi, ödemedi mi Maliye Bakanlığımızın kuşkuları var. Otomatiğe bağlamak, Türkiye'nin bugünkü kayıtdışılık ortamında problem olur diye düşünüyoruz." diye konuştu.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 75
ASO'da "Halka Arz Seferberliği Toplantısı Düzenlendi
4 Nisan 2012
Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği arasında imzalanan işbirliği protokolü kapsamında çeşitli illerde düzenlenen "Halka Arz Seferberliği" toplantıları 4 Nisan tarihinde Ankara Sanayi Odası toplantı salonunda yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye'nin, dünyanın gelişmiş ülkeleri hangi imkânlardan faydalanıyorsa bundan yararlanması gerektiğini belirterek, "Bunların başında sermaye piyasası geliyor. Bizler tutucu davrandığımız için 'Bizim olsun ufak olsun' felsefesiyle paylaşmayı bilmediğimizden bu yola itibar etmiyoruz." dedi. Özdebir, işletmelerin birtakım sorunları olduğunu belirterek, bunlardan bir tanesinin finansmana ilişkin olduğunu ifade etti. İşletmelerin bir sıçrama yapamadığı için kârlılık düzeylerinin düşük olduğunu vurgulayan Özdebir, burada yapılması gerekenin işleri büyütmek, rakiplerden farklı bir konuma gelmek, bunun için de sermayeye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Hisse senedi piyasasına açılabilmek için şirket kurumsallaşması gerektiğini dile getiren Özdebir, "Her ne kadar eleştirsek de Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda kurumsallaşmayı sağlayacak düzenlemeler var." dedi. Bir fırsat penceresinin daha açıldığını belirten Özdebir, Gelişen İşletmeler Piyasasının kurulduğunu ifade ederek, "Bu, piyasada özellikle KOBİ'lerin sermaye piyasasına açılmadaki kısıtlamaları ortadan kaldıran, kolaylaştıran bir yapıya dönüştürdü." dedi. Özdebir, "Para orada, kurumsallaşma orada, KOSGEB de bu işin maliyetini üstleniyor. Biz yola devam edecek miyiz, çağdaşlaşacak mıyız? Buna karar vermeliyiz." diye konuştu.
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vedat Akgiray da Türkiye'nin bugünkü hisse senedi pazarının, mevcudun3 katını karşılayabilecek potansiyeli olduğunu söyledi. İMKB'ye ilişkin insanların kafasında soru işareti olmasının yersiz olduğunu belirten Akgiray, "İMKB, iyi bir borsa. İMKB'deki değer değişimi ile Türkiye'nin değer değişimi paralel gidiyor." değerlendirmesinde bulundu. Firmaların, halka açılmanın uzun vadede kârlı olduğunu bilmeleri gerektiğine dikkati çeken Akgiray, "Geçen yıl borsa düştü. Kısa vadeli olarak 'Borsaya para yatırdım,
76
ASO'DAN
kaybettim' diyen akılsızdır." dedi. Hisse senedine yatırım yapmanın Türkiye için de dünya için de iyi olduğunu anlatan Akgiray, 2011 yılında yaklaşık 50 milyar liralık tahvil ihracı başvurusunun kayda alındığını da sözlerine ekledi.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise halka arzın firmalara kurumsallaşmayı getireceğini belirterek, "Bugün herkes şirketini kurarken kendi isminin devamını düşünür. İsminin devam etmesini, senden sonra defterin açık kalmasını istiyorsan işini kurumsallaştıracak- sın." dedi. Türkiye'nin ihracatının yüzde 92'sinin sanayi ürünlerinden oluştuğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, özel sektörün AB'deki kriz ve Türkiye'nin güneyindeki komşularında yaşanan çalkantılara rağmen bunu gerçekleştirdiğini ifade etti. Türk özel sektörünün istediklerinin paradan ziyade motivasyon olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, "Geçen yıl Türkiye yüzde 8,5 büyürken 1,3 milyon insana da istihdam sağladık. 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer almak istiyoruz. Bunu Türk özel sektörü sağlayacak." ifadesini kullandı.
KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan da halka arz meselesinin Türkiye için yeni olmadığını ama KOBİ'ler için yeni bir konu olduğunu belirtti. KOSGEB tarafından halka arzın geri ödemesiz desteklenmesi için Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ Destek programının hazırlandığını belirten Kaplan, şunları kaydetti: "Bu destek programı ile KOBİ'lerin halka açılma sürecinde piyasa danışmanlık, bağımsız denetim hizmet bedeli, sermaye piyasa
sı kurul kaydına alma ücreti, İMKB gelişen işletmeler piyasasına kabul ücreti ve merkezi kayıt kuruluşu masrafı, aracı kuruluşa ödenecek aracın komisyonu KOSGEB tarafından geri ödemesiz desteklenecek."
KOBİ'lerin halka arz maliyetinin 100-150 bin lira arasında değiştiğini ifade eden Kaplan, ''Toplamda bu maliyetlerin yüzde 75 ile yüzde 100 arasında desteklerimizle birlikte neredeyse tamamını KOSGEB tarafından desteklenecek hale getirdik.'' dedi.
Açılış konuşmalarından sonra SPK Başkanı Vedat Akgiray Başkanlığı'nda İMKB Başkanı M. İbrahim Turhan ve TSPAKB Başkanı Attila Köksal'ın da katıldığı "Büyüme ve Sürdürülebilirlik İçin Halka Arz" konulu panel düzenlendi.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 77
İngiliz Demiryolları Sektörü Ticaret Heyeti ASO'da
5 Mart 2012
Türkiye'de temaslarda bulunan İngiliz Demiryolları Sektörü Ticaret Heyeti, 5 Mart tarihinde Ankara Sanayi Odasında ASO üyesi sanayicilerle bir araya geldi. Toplantıya İngiltere Büyükelçisi David Reddaway ve TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman da katıldı.
Toplantının açılışında bir konuşma yapan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, demiryolu tarihinde önemli bir yeri olan İngiltere Krallığı'nın bilgi ve tecrübesinin Türkiye'ye aktarılmasında bu ziyaretin önemli bir or
ganizasyon olduğunu belirtti. Türkiye'nin karayolları
ve bölünmüş yollarda önemli bir mesafe aldığını belirten Özdebir, yıllardır ihmal edilen demiryolu ağında, 2003'ten sonra hızlı bir gelişme yaşandığını söyledi. 2023 hedeflerine ulaşmak için karayolu ağı dışında demiryolu ağının da gelişmesinin ve çevreyle uyumlu sürdürülebilir sanayileşmenin önemli şartlarından biri olduğunu ifade eden Özdebir, dünyadaki global ısınma nedeniyle yaşanan değişimi durdurmak için demiryolu taşımacılığının önemli olduğunu, çünkü karbondioksit emisyonunun yüzde 1 ile en az demiryolu ağında bulunduğunu kaydetti.
78
SO'DAN
İngiltere Büyükelçisi David Reddaway ise, Türkiye'nin şu anda demiryolları sektörüne yaptığı yatırımı büyük bir hayranlıkla takip ettiklerini belirterek, "Türkiye ile İngiltere arasındaki siyasi ortam çok sağlam olduğu için ikili ortaklıklarımız iyi bir şekilde gelişme kaydedecek." dedi. Reddaway, Avrupa'da en hızlı büyüyen demiryolu sektörünün İngiltere'de olduğunu, ülkelerinin üretim kapasiteleri, altyapı, mühendislik, hizmetler, müşavirlik açısından çok geliştiğini söyledi. Türkiye ile işbirliğine çok önem verildiğini kaydeden Reddaway, tecrübelerini paylaşıp, Türkiye'deki ortaklarla çalışmak için fırsat arayışlarında bulunulacağını anlattı. Türkiye ile İngiltere arasındaki siyasi ortamın çok sağlam olduğunu düşündüklerini dile getiren Reddaway, "Türkiye'nin AB'ye giriş konusunda en güçlü destekçisiyiz. Türkiye de aynı şekilde gelecekte çok şey başaracak." dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İngiltere ziyareti sırasında kırmızı beyaz ışıklandırma yapıldığını, Londra'da ilk defa bir ziyaretçinin ülkesinin bayrak renklerinde ışıklar yakıldığını ifade eden Reddaway, Türkiye ile İngiltere arasındaki işbirliğinin demiryolları sektöründe de yansıtılmasını ümit ettiğini kaydetti. Reddaway, Türkiye'nin şu anda demiryolları sektörüne yaptığı yatırımı büyük bir hayranlıkla takip ettiklerini ve bu durumun iki ülke arasındaki işbirliğini nasıl etkileyeceğinin de farkında olduklarını ifade etti.
TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman da Ankara merkez olmak üzere Türkiye'nin hızlı trenlerle dona
tılacağını ifade ederek, hızlı trenlerle hem yolcu hem de yük taşımacılığı için hatlar yapılacağını söyledi. Karaman, ülkedeki 11 bin kilometrelik demiryolu ağının yüzde 70'inin yenilendiğini, ağır bakım gerektiren yüzde 30'unun ise yenileme çalışmalarının yapılacağını ifade etti. Demiryollarının çift hatlı, elektrikli ve sinyalli hale getirileceğini anlatan Karaman, Türkiye'de hatların yarıdan çoğunun dizel çalıştığını, bunların elektrikli hale dönüştürüleceğini söyledi. Marmaray ve Bakü-Tiflis- Kars demiryolunu yaparak, Pekin'den Londra'ya uzanan İpek demiryolunu hayata geçirmek istediklerini kaydeden Karaman, "Böylece Asya-Avrupa demiryolu ulaşım koridoru daha etkin hale getirilecek. İpek demiryolunun doğu kapısı Pekin, batı kapısı Londra'dır. Tüm çalışmalarımız bu hat ana omurga kabul edilerek yapılıyor." diye konuştu.
DLH Altyapı Yatırımları Genel Müdür Vekili Metin Tahan ise bu toplantının İngiltere ve Türkiye arasındaki demiryolları sektöründe ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla düzenlendiğini belirterek, yolculukların konforlu, hızlı ve güvenli yapılmasının amaçlandığı günümüzde 2002'den bu yana her alanda olduğu gibi demiryolları sektöründe de büyük atılımların gerçekleştirildiğini kaydetti.
Konuşmaların ardından Uluslararası İş Geliştirme Direktörü Tim Gray da İngiltere'deki demiryolunun tarihi gelişimini anlattı.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 79
ASO Başkanı Özdebir "Liderlik Kampı 12 Toplantısında Konuştu
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir TOBB- ETÜ Endüstri ve Verimlilik Topluluğu tarafından 16 Mart tarihinde düzenlenen "Liderlik Kampı 12" toplantısında Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden gelen endüstri mühendisi öğrencilerine hitap etti.
Toplantıda ağırlıklı olarak endüstri mühendisliği öğrencilerinin bulunduğunu söyleyen Özdebir, bu bölümün öğrencilerinin bakış açılarının farklı olduğunu gördüğünü ifade ederek, "Böyle bir bölümü seçtiğiniz için sizleri tebrik ederim." dedi.
Özdebir, rekabetin yoğunlaştığı, bireyin öne çıktığı bir yapıya doğru gidildiğini vurgulayarak, firmaların süreçlerini yeniden gözden geçirdiğini, müşterinin arzusuna göre kendisini geliştirmek zorunda kaldığını söyledi. "İnovasyonu hayatın her sürecinde odağa koymalıyız" ifadesini kullanan Özdebir, "İnovasyon bir ürünün geliştirilmesi olarak algılanıyor ama sadece bu değil, üretim, pazarlama proseslerini, satış sonrası süreçlerin gelişti
16 Mart 2012
rilmesini de kapsıyor." diye konuştu. Bu noktada endüstri mühendislerine büyük görev düştüğünü dile getiren Özdebir, beşeri sermayenin niteliğini yükseltmek gerektiğini söyleyerek "Sizler bu ülkenin şanslı azınlığısınız." dedi. Ar-Ge'nin uzun bir süreç olduğuna işaret eden Özdebir, Ar-Ge'nin paraya dönüşme ihtimalinin konularına göre yüzde 10, yüzde 20 olduğunu belirterek, inovasyonda sürecin daha kısa olduğunu belirtti.
Özdebir, inovasyon sürecinde bilişim teknolojisinin, haberleşmenin öneminin büyük olduğuna işaret ederek, bilişim teknolojisinin çağı geliştirdiğini, toplumlarda dönüşüme yol açtığını ifade etti. Arap Baharı'nda sosyal medyanın önemli bir yeri olduğunu kaydeden Özde- bir, bilişim teknolojisine iyi hakim olunması gerektiğini söyledi. Dünyada rekabetin ağırlaştığını, verimliliğin hedef olarak konulması gerektiğini belirten Özdebir, verimliliğin sonsuz bir kavram olduğunu vurgulayarak, "En iyi, iyinin her zaman düşmanıdır diye bir atasözü var." dedi. Üniversite-sanayi işbirliğinin her iki taraf için de kazan-kazan olabilecek bir süreç olduğunu belirten Özdebir, bu sürecin çok fazla başarılamadığını ifade etti. Özdebir, üniversitedeki terminoloji ile sanayideki terminolojinin farklı olduğunu ancak üniversite-sanayi işbirliği sağlanırsa hem üniversitenin hem de sanayinin kârlı çıkacağını dile getirdi. Öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Özdebir, küçük ve orta ölçekli şirketleri desteklemek için neler yaptıklarının sorulması üzerine, en çok eğitime önem verdiklerini belirterek, KOSGEB ve TÜBİTAK destekleri konusunda eğitim verdiklerini ama eğitime katılımların eksik olduğunu söyledi.
Konuşmanın ardından Özdebir'e toplantıya katılımından dolayı plaket verildi.
80
Daha İyisi İçin Değişim...
HÎDROM EK
i
İ '
444 6 465 444 6 HMKMDftgri İ le tim Itolh
product de sign award
www.hidromek.com.trwww.facebook.com/hidromek.tr
Özdebir, Yenimahalle Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Öğrencileri ile Bir Araya Geldi
21 Mart 2012
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir,
Yenimahalle Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinin 21
Mart tarihinde düzenlediği toplantıya katıldı.
Özdebir toplantıda yaptığı konuşmada, meslek lisesine
gitme kararı veren öğrencileri ve velilerini tebrik ettiğini
söyleyerek, "Bu eğitimle beraber hüner sahibi, becerisi
olan, başkalarından farklı özelliği olan, elinden iş gelen
insanlar olacaksız.'' dedi.
Nitelikli bir işgücüne sahip olmadan küresel ölçekte re
kabet edilemeyeceğini, ekonomide verimlilik artışınının
sağlanamayacağını ve gelir düzeyinin yükseltileme-
yeceğini belirten Özdebir, mesleki eğitimin işgücünün
niteliğini yükseltmek için en önemli araç olduğunu söy
ledi.
Özdebir: "2023 hedeflerine ulaşmak için işgücünün niteliğini yükseltmek zorundayız.”
Türkiye'nin en önemli sorununun işsizlik olduğunu
belirten Özdebir, "İşsizliğin temel nedeni mesleksizliktir.
Dünya ile rekabet edebilmemiz için sizin gibi nitelikli
işgücüne sahip gençlere ihtiyacımız var. Türkiye'nin
önüne koyduğu 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için
işgücünün niteliğini yükseltmek zorundayız.'' dedi.
Dünya Bankasının eğitim konusunda yaptığı anketin
çok dikkat çekici olduğunu söyleyen Özdebir, "Anketin
sonucunda eğitim seviyemizin durumu çok vahim
görünüyor. OECD ülkeleri sıralamasında otuz beş
ülkeden otuz dördüncü sıradayız." diye konuştu.
Türkiye'de şu an eğitimden sonra en çok konuşulan
konunun cari açık olduğunu dile getiren Özdebir, "Biz-
ler üretiyoruz ve satıyoruz, karşılığında daha fazla mal
almak mecburiyetinde kalıyoruz. Yani ihracatımız itha
lat oranını karşılamıyor. Bunun için katma değeri daha
yüksek ürünleri üreterek bunları satmalıyız. Ülkemizde
üretilmeyen, ekonomik olarak üretilmesi gereken işleri
üretmemiz lazım. Bunları yapabilmek için beceri sahi
bi, nitelikli işgücüne sahip insanlara ihtiyacımız, yani
meslek lisesi öğrencilerine ihtiyacımız var. Sizler iyi
donanımlı yetişeceksiniz ki daha kaliteli işler yapalım.
134 milyon dolar ihracatımızı 500 milyon dolara yük
seltmek sizlerin işi. Bu ülkenin kaderi sizin gibi meslek
sahibi gençlerin elinde" diye konuştu.
Konuşmanın ardından Özdebir'e, okul Müdürü Mustafa
Daşçı tarafından plaket verildi.
82
SO'DAN
ASO Başkanı Özdebir TETÖP Platformununw
Düzenlediği Serginin Açılışını Yaptı23 Nisan 2012
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir Türkiye'deki çeşitli üniversitelerin Endüstriyel Tasarım Bölümü öğrencilerinin oluşturduğu Türkiye Endüstriyel Tasarım Öğrencileri Platformuna konuşmacı olarak katıldı.
Her yıl bir konuda çalıştay yapan TETÖP Platformu öğrencilerinin bu yılki konusu "Bebek Mobilyası" oldu. Ankara Sanayi Odasının desteğiyle ASO 1. Organize Sanayi Bölgesinde gerçekleşen çalıştay sonucunda çeşitli üniversitelerden 40 öğrencinin 5 gruba ayrılarak tasarladığı ürünler bir sergiyle tanıtıldı. Öğrencilerin 3 gün boyunca yoğun bir çalışma ile çocuğun gelişimi ve güvenliğini göz önünde bulundurarak geliştirdiği ve bebek mobilyasına farklı bir bakış açısı kazandıran Varias, Primitif, Bebeş, Minimo ve Lolo adında 5 proje büyük beğeni kazandı.
Çalıştayın kapanışında öğrencilere hitap eden ASO Başkanı Özdebir, Türkiye'de eğitim sisteminin büyük bir çöküş içinde olduğunu vurgulayarak, "YGS sonuçlarını hep birlikte gördük. 50 binden fazla öğrenci matematikten sıfır aldı, 700 bini düşük puan aldı. Bu tablo eğitim sistemindeki çöküşü çok net bir şekilde ortaya koyuyor." dedi. Ülkeye yapılacak en büyük kötülüğün anlamsız alanlarda eğitim vermek olduğunu belirten Özdebir, "Siz çok şanslı öğrencilersiniz.
Sizlerle güzel şeyler yapıldığını da gördüm. Eğitim
planlamasını yaparken Türkiye'nin geleceğine yönelik
yeni bölümler oluşturmalı, insan kaynağımızı boş yere
harcamamalıyız." diye konuştu
Endüstriyel tasarım alanının desteklenmesi ve
geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Özdebir,
"İnovasyon çok önemli. Ürettiğimiz ürünlerin niteliğini
yükseltmek zorundayız. Yüksek katma değerli ürünler
üretmek için de sizlere ihtiyacımız var. Yalnız mobilya
değil, her türlü üretim sizin alanınıza giriyor. Bilginizle,
eğitiminizle tasarlayacağınız ürünler, yaratacağınız
farklılıklar ülkemize katma değer olarak dönecektir."
dedi.
Özdebir: "Siz tasarlayın ben üretimine destek olacağım.”
Öğrencilere "Siz dünya ile rekabet edecek ürünler
tasarlayın ben üretimine destek olacağım" diye açık
çek veren Özdebir, bundan sonra gerçekleştirilecek
çalıştaylara da destek sözü verdi.
Özdebir, daha sonra tasarımı yapılan beş projeyi inceledi
ve bu projeleri mobilya üreticilerine ulaştıracağı sözünü
verdi.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 83
Ankara Girişimci Evi ve Atölyesi Projesi Açılış Toplantısı ASO'da Düzenlendi
24 Nisan 2012
Ankara Sanayi Odası ile TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulunun "Ankara Girişimci Evi ve Atölyesi" (Galeri En- gürü) projesi açılış toplantısı 24 Nisan tarihinde Ankara Sanayi Odasında yapıldı.
Toplantıya, ASO Başkanı Nurettin Özdebir, AK Parti Ankara Milletvekili Emrullah İşler, Kalkınma Ajansı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yaman, TÜSİAV Başkanı Veli Sarıtoprak, Ankara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Asım Balcı, TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Sevgi Daştan ve çok sayıda kadın girişimci katıldı.
ASO Başkanı Nurettin Özdebir yaptığı konuşmada, Türkiye'de kadınların sosyal ve siyasi alandaki ağırlığının arttırılması gerektiğini söyledi. Türkiye'de kadının işgücüne katılım oranının gelişmiş ülkelere göre düşük olduğuna dikkati çeken Özdebir, kadınların işgücüne katılım oranının artması için eğitim düzeylerinin arttırılması gerektiğini dile getirdi.
Yapılan çeşitli araştırmalara göre Türkiye'de karar alma mekanizmalarındaki kadın oranının yüzde 6, ABD'de de ise yüzde 46 olduğunu ifade eden Özdebir, "Demek ki bizim bu konuda katedecek daha çok yolumuz var." dedi. "Küresel düzeyde dünya ile rekabet edeceksek nüfusun yarısını oluşturan kadın girişimcilerin sayısını ve işgücüne katılım oranını artırmamız lazım" şeklinde konuşan Özdebir, bu anlamda kadınların girişimci olarak ekonomiye dâhil edilmesinin önemine değindi. ASO Başkanı seçildiğinde bütün kadın girişimcilere oda seçimlerine katılmayı önerdiğini anlatan Özdebir, kadın girişimcilere bu yıl yapılacak oda üyesi seçimlerinde aday olmaları yönünde çağrıda bulundu.
Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yaman da kalkınma ajanslarının ülke genelinde 26 bölgede faaliyet gösterdiğini söyledi. Kalkınma ajanslarının en önemli destek konularından birinin insanın bizzat kendisinin desteklenmesi olduğunu kaydeden Yaman, "Bu projelerden önemli kadın girişimcilerin çıkacağını umuyorum." diye konuştu.
Ankara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Asım Balcı da projeden heyecan duyduğunu ifade etti. Ajansın kurulduğu günden bu yana geçen 1,5 yılda desteklediği proje sayısının 180'i, destek tutarının da 27 milyon lirayı bulduğunu anlatan Balcı, ajans olarak proje desteklerini arttırarak sürdüreceklerini dile getirdi.
TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Sevgi Daştan ise projenin amacının Ankara'nın kültür boyutunu ön plana çıkartarak, turizm alanında özellikle kadın girişimcilik potansiyelinin geliştirilmesine katkı sağlamak olduğunu belirtti. Daştan, proje kapsamında başarılı olan girişimci adaylarına KOSGEB desteğinin sağlanacağını da sözlerine ekledi.
Konuşmaların ardından projeye ilişkin sunum yapıldı.
Proje kapsamında Altındağ ilçesi başta olmak üzere Ankara'nın çeşitli ilçelerinde yaşayan 18-30 yaş arası en az yarısı kadın 30 girişimci adayına el becerileri ve el sanatları eğitimi verilecek. Başarılı olan adaylara KOSGEB'ten destek almaları sağlanacak. Girişimci adayların eğitimi, Altındağ'daki "Galeri Engürü" adı verilen atölyede gerçekleştirilecek.
84
ASO'DAN
Özdebir ASO - Altınokta Körler Derneği İşbirliğince Düzenlenen Panele Katıldı
29 Mart 2012
Ankara Sanayi Odası ile Altınokta Körler Derneği Anka
ra Şubesi tarafından düzenlenen ''Kör ve Az Görenlerin
Özel Sektör Bağlamında Yaşanan İstihdam Sorunları ve
Çözüm Önerileri'' paneli 29 Mart tarihinde ASO 1. Orga
nize Sanayi Bölgesinde gerçekleştirildi.
Panele, ASO Başkanı Nurettin Özdebir, İş-Kur Ankara
İl Müdürü Talip Altuğ, Engelliler Konfederasyonu Baş
kanı Ömer Koç, Altınokta Körler Derneği Başkanı Suha
Sağlam, Altınokta Ankara Şubesi Başkanı Hasan Tatar,
dernek üyeleri ve bölgede yer alan çok sayıda sanayici
katıldı.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir panelde
yaptığı konuşmada, firmaların nitelikli elemana ihtiyacı
olduğunu belirterek, "Özürlü vatandaşlarımızı istihdam
edebilmek için ilk olarak meslek sahibi yapmak gerekir.
UMEM Projesi kapsamında 16 - 35 yaş arası insanları
meslek sahibi yapmak için kurslar düzenliyoruz. Bu pro
jede görme özürlü vatandaşlarımız kendilerine uygun
meslek seçsinler. Hangi mesleği yapabilecekleri konu
sunda talepte bulunsunlar, kurs düzenleyelim. Görme
özürlü vatandaşlarımızı da meslek, beceri sahibi yapa
lım. İşyeri de 'Bu insanları kanunen mecbur olduğum
için alıyorum' demesin. Özürlü vatandaşlarımız kendi
lerini ezik hissetmesin. Biz bu arkadaşları iyi eğitelim,
topluma yük olmayan meslek sahibi ve firmalar tarafın
dan istenen elemanlar haline getirelim." dedi.
Özdebir: "Toplum olarak engelli vatandaşlarımızın da ekonomik bağımsızlıklarını kazanarak onurlu yaşayabilmelerini sağlamak için çaba göstermeliyiz.”
Bir insanın onurlu yaşayabilmesi için ekonomik ba
ğımsızlığına sahip olması gerektiğini belirten Özdebir,
toplum olarak engelli vatandaşlarımızın da ekonomik
bağımsızlıklarını kazanarak onurlu yaşayabilmelerini
sağlamak için çaba göstermeliyiz diye konuştu.
Altınokta Körler Derneği Genel Başkanı Süha Sağlam
da konuşmasında en önemli sıkıntılardan birinin özel
sektörde engellilerin tercih edilmeyişi olduğunu
ifade etti. Engellilerin kendilerine fırsat verilmesi ve
desteklenmesi halinde verimli bir üretimin parçası
olduklarını göstermeye çalışacaklarını belirten Sağlam,
yıllardır Türkiye'de sanayicilerle iş adamlarını bir araya
getiren bir etkinlik hatırlamadığını ifade ederek panelin
önemine işaret etti.
Konuşmaların ardından Özdebir, görme engelli vatan
daşlara beyaz baston dağıttı.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 85
Özdebir, Hezarfen Medikal Ankara Projesi'nde Konuştu
10 Nisan 2012
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Türk Patent Enstitüsü konferans salonunda 10 Nisan tarihinde düzenlenen "Hezarfen Medikal Ankara Projesi" tanıtım törenine konuşmacı olarak katıldı. Törene
ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Kemal Madenoğlu, TPE Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, Ankara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Asım Balcı da katıldı.
Toplantının açılışında bir konuşma yapan ASO Başkanı Nurettin Özdebir "Hezarfen Medikal Ankara Projesi"ni çok önemsediklerini ifade ederek, projenin Türkiye'nin cari açığının bir kısmını oluşturan tıbbi cihaz ithalatını azaltacağını söyledi. Ankara'nın medikal malzeme üretiminde önemli aşamalar kaydettiğini belirten Özdebir, "Kendimize has üretimimiz var ama pazarlama sıkıntımız da var. Bu konuda satın alma kararı verenlerin yabancı markalara bağımlılığı oldukça fazla. Ülke olarak hâlâ eksiklerimiz bulunuyor. Yerli ürünlerin akreditas- yonlarının yapılması lazım." diye konuştu.
ASO Başkanı Özdebir Turkcell Mobil ŞirketW M
Ankara Toplantısına Katıldı14 Mart 2012
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Turk
cell Mobil Şirket Ankara toplantısına konuşmacı olarak katıldı. Sheraton Otel'de 14 Mart tarihinde gerçekleş
tirilen toplantıya, Ankara Ticaret Odası Başkanı Salih
Bezci, Turkcell CEO'su Süreyya Ciliv ve çok sayıda işa
damı katıldı.
Toplantının açılışında bir konuşma yapan ASO Başkanı
Nurettin Özdebir, mobil hizmetlerin globalleşmenin en önemli lokomotifi olduğunu söyledi. "Mobil teknoloji dünyamızı değiştirdi" diyen Özdebir, özellikle toplumun dezavantajlı kesiminin mobil iletişimle fırsat eşitliği yakaladığını kaydetti. Dünyada her 2 kişiye 1 cep telefonu düştüğünü söyleyen Özdebir, "Bu müthiş bir şey. Bu teknolojiyi kullanarak bulunduğun yerden her türlü bilgiye ulaşmak mümkün. Özellikle toplumun dezavantajlı kesimlerine yeni fırsatlar sunuyor." diye konuştu. Afrika ülkelerinde cep telefonu kullananların, maaşlarını çekebildiğini, harcama yapabildiğini örnekleriyle anlatan Özdebir, mobil şebekenin hayatı kolaylaştırmanın yanında yeni fırsatlar da sunduğunu belirtti. Özdebir, "Klasik ticaret metotlardan, mobil hizmetlerden yararlanarak ufkumuzu ona göre açmamız lazım." dedi.
Toplantıda Ankara Ticaret Odası Başkanı Salih Bezci ile Turkcell CEO'su Süreyya Ciliv de birer konuşma yaptılar.
86
SO'DAN
Etiyopya Sanayi Bakanı ASO 1. OSB'yi Ziyaret Etti 21 Mart 2012
Etiyopya Sanayi Bakanı Mekonnen Manyazewal ve beraberindeki heyet, 21 Mart tarihinde ASO 1. OSB'ye bir ziyaret gerçekleştirdiler. ASO Başkanı Nurettin Özdebir'in başkanlığında gerçekleşen ziyarette Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı yetkilileri de hazır bulundular.
Ülkelerinde OSB kurma planları ve hazırlıkları içinde olduklarını dile getiren Etiyopya Sanayi Bakanı Manyaze-
wal, Türkiye'de OSB'lerin kurulması, kurulurken dikkat edilen unsurlar, kimin tarafından kurulduğu ve firmaların nasıl seçildiği konuları üzerinde durdu.
Türkiye'de OSB'lerin kurulması, işleyişi ve çalışmaları konusunda OSBÜK tarafından hazırlanan mevzuatlar bulunduğunu ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı olduğunu belirten ASO Başkanı Özdebir, "ASO 1. OSB tamamen sanayicilerimizin girişimleri ve yatırımlarıyla kurulmuş olup, devletimizin katkısı söz konusu olmamıştır. Bölge Müdürlüğü olarak her türlü işimizi profesyonel bir kadro ile gerçekleştirip sanayicimize hizmet veriyoruz. Bölgemize yatırım yapmak isteyen sanayicilerimiz için en önemli kriter; faaliyet konusudur. Mesela rafineri ya da patlayıcı madde imalatı olmamasıdır ki o tür sektörler OSB'lerde bulunamaz. Bir diğer husus ise bölgeye daha çok istihdam, katma değer sağlayacak kuruluşlara öncelik sağlanmasıdır." dedi.
Hidromek ve Ulusoy Elektrik firmalarında incelemelerde bulunan heyet, birlikte yenilen öğle yemeğinin ardından Bölgeden ayrıldı.
Çin Heyeti ASO'yu Ziyaret Etti
31 Mart 2012
Türk-Çin İpek Yolu Ekonomik ve Kültürel İşbirliği Derneği ve beraberindeki iş adamları heyeti, 31 Mart tarihinde ASO Başkanı Nurettin Özdebir'i ziyaret etti.
ASO Sayman Üyesi Hasan Altun ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Doğanlar'ın da hazır bulunduğu ziyarette karşılıklı işbirliği imkânları görüşüldü.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 87
Ankara Sanayi Odası Akredite Belgesini Yeniledi
20 Mart 2012
Türkiye'nin ilk akredite belgesi alan odalarından Ankara Sanayi Odası TOBB'un ev sahipliğinde 20 Mart tarihinde düzenlenen törenle TOBB Oda Akreditas- yon Belgesi'ni yeniledi. ASO Başkanı Nurettin Özdebir,
2011 yılı akredite belgesini TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun elinden aldı.
Ankara Sanayi Odası, TOBB Oda Akreditas- yon Belgesi'ni ilk olarak 2002 yılında aldı. 2002 yılından beri çalışmalarına devam eden ASO, 10 yıldır Avrupa standartlarında hizmet veren oda olma niteliğini koruyor.
TOBB Oda Borsa Akreditasyon Sistemini'nin amacı şu şekilde ifade edilmektedir; "Türk Oda/Borsa Sisteminin Oda/Borsalarımız arasında kalite bilincinin yerleştirilmesi, Oda Sisteminin iş dünyası nezdinde saygınlığının ve hizmet türlerinin artırılması, hizmet
kalitelerinin iyileştirilmesi, oda sistemlerinin birbirine yakınlaşmasının sağlanması suretiyle Avrupa Oda/Borsa Sistemine uyumun sağlanmasıdır."
ASO Başkanı Özdebir Mobilya Fuarının Açılışına Katıldı
4 Nisan 2012
Bu yıl 40.'sı düzenlenen 2012 Ankara Mobilya ve Dekorasyon Fuarı, Ankara Ticaret Odası Fuar ve Kongre Merkezi'nde 4 Nisan tarihinde düzenlenen törenle açıl
dı. Açılış törenine Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Ankara Valisi Alâaddin Yüksel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, sektör temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Mobilya fuarının açılışında bir konuşma yapan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, mobilya sektörünün ciddi
bir uyanış içinde olduğunu, hükümetin sunduğu güven ortamının da bu uyanışa ciddi katkı sağladığını belirtti.
88
ASO'DAN
Özdebir "19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Uzanan Fırçalar Sergisi'ne Katıldı
14 Mart 2012
İş adamı ve koleksiyoner Erhan Peker, 14 Mart tarihinde Peker Sanat Galerisi'nde karma sergi düzenledi. İş ve sanat dünyasının buluştuğu serginin açılışına Ankara
Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve seçkin davetliler katıldı.
"19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan fırçalar" isimli karma resim sergisinde Peker Grup Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Peker'in koleksiyonunda yer alan ünlü Türk ressamların eserleri yer aldı. İbrahim Çallı, Ali Rıza Beyazıt, Şefik Bursalı, Adidin Dino, Nuri İyem, Avni Arbaş, Kayı- han Keskinok ve Adnan Turani gibi ressamların önemli
eserlerinin bulunduğu sergi 20 Nisan tarihine kadar
Ankaralı sanatseverler tarafından ziyaret edildi.
Uzun zamandır resimle ilgilendiğini söyleyen Erhan Peker, ünlü ressamların eserlerini ziyaretçilerine sun
maktan dolayı büyük bir mutluluk duyduğunu belirtti. Sergide resim sanatının duayenlerinin bir araya geldiğini ifade eden Peker, bunun kendileri için gurur verici olduğunu söyledi. Koleksiyonunda 200'ün üzerinde ressamın bine yakın resminin bulunduğunu kaydeden Peker, resimleri sergilemek için Peker Sanat Galerisi'ni
açtığını sözlerine ekledi.
ASO'nun Sanata Desteği Sürüyor6 Mart 2012
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle ASO'da Aynur Ocak resim sergisi düzenlendi. Mistik bir kadın hikâyesi temalı ve yağlı boyalardan oluşan Aynur Ocak resim sergisi Ankara Sanayi Odası Kültür Merkezi'nde açıldı.
ASO Başkanı Nurettin Özdebir tarafından açılan sergiye, ASO Başkan Yardımcısı Önder Bülbüloğlu, TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Sevgi Daştan ve çok sayıda sanatsever katıldı.Ressam Aynur Ocak ile birlikte sergiyi gezen ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Aynur Ocak'ın resimlerinden oluşan sergiye ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti belirtti. Özdebir; bu sergilerin sanayicinin güzel sanatlara olan ilgisini artırabilmek için yapıldığını söyledi. Aynur Ocak resim sergisinin dünya kadınlar günü arifesinde açılmasından duyduğu memnuniyetini dile getiren Özdebir, kadın elinin değdiği her şeyin güzelleştiğini ve farklılaştığını belirtti.ASO Kültür Merkezi'nde Mart ayı sonuna kadar açık kalan sergide, Aynur Ocak'ın 50 resmi sergilendi.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 89
Mehmet Güler Resim Sergisi ASO'da Açıldı3 Nisan 2012
Mehmet Güler resim sergisi 3 Nisan tarihinde Ankara Sanayi Odası Kültür Merkezi'nde açıldı.
ASO Başkanı Nurettin Özdebir tarafından açılışı yapılan sergiye TÜSİAV Başkanı Veli Sarıtoprak, ASO Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Doğanlar ve çok sayıda sanatsever katıldı.
Ünlü ressam Mehmet Güler ile birlikte sergiyi gezen ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Mehmet Güler resim sergisine ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti belirtti. Özdebir, Ankara Sanayi Odası olarak sana
ta ve sanatçıya destek vermeye devam edeceklerini de dile getirdi.
1977'den beri Almanya'nın Kassel kentinde yaşayan ve sanat çalışmalarını orada sürdüren Mehmet Güler, Türkiye, Avrupa ve Amerika'da olmak üzere toplam 167 resim sergisi açtı. Türkiye, Almanya ve İtalya'da12 ödüle layık görünen Güler'in yapıtları müzelerde, resmi kurumlarda ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
ASO Kültür Merkezi'nde Nisan ayı sonuna kadar açık kalan sergide, Mehmet Güler'in 28 resmi sergilendi.
URGE Tanıtım Toplantısı ASO'da Düzenlendi17 Nisan 2012
Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesinin Desteklen
mesi Projesi (URGE) tanıtım toplantısı 17 Nisan tarihin
de ASO'da düzenlendi. İMECO Danışmanlık Şirketi ile ortaklaşa gerçekleştirilen toplantıda ASO Genel Sekreteri
Doç. Dr. Yavuz Cabbar tarafından projenin genel hatları
konusunda bilgi verildi.
Toplantıda İMECO Firması yetkilileri Dr. Hakan Bütüner
ve Mert Usanmaz ise, devlet destekleri hakkında bilgi
ve şirketler bu desteklerden nasıl faydalanır, ihtiyaç
analizi ve pazar araştırması nasıl yapılır gibi konularda
katılımcı üyelere bilgi verdiler.
90
İsmimiz Referansımızdır■ .................................................. i i a i a i m m ......................— — ■■
Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Bölümü / İstanbul
Tekfen OZ/ İstanbul
ÇUHADARÜĞLU 58 yılın tecrübesiyle; Alüminyum Doğrama, Cephe Kaplama Sistemleri, Özel Sistem Serileri, Kompoze Cephe Kaplama Sistemleri, Otomatik Kapılar, Alüminyum Aksesuarları, Kapı Pompa ve Mekanizmaları, Alüminyum, Yangına ve Patlamaya Dayanıklı Güvenlik Ürünleri, Isı ve Ses Yalıtımlı Kapı ve Pencere Sistemleri, Alüminyum Korkuluk Sistemleri alanlarında hizmet vermektedir.
ASO BÜLTENRESMİ G A Z E T E Ö Z E T L E R İ (13 NİSAN 2 0 1 2 - 0 6 HAZİRAN 2 0 1 2 )
13 Nisan 2012 Tarihli ve 28263 Sayılı Resmî Gazete
• Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• Klimaların Üretiminde Kullanılan Kompresörlerin İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ
14 Nisan 2012 Tarihli ve 28264 Sayılı Resmî Gazete
• Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 117)
• Beşeri İlaçların Fiyatlandırılması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
17 Nisan 2012 Tarihli ve 28267 Sayılı Resmî Gazete
• Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• TÜV Teknik Kontrol ve Belgelendirme Anonim Şirketinin Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (No: SGM-2012/10)
• Akrilonitril İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ
19 Nisan 2012 Tarihli ve 28269 Sayılı Resmî Gazete
• İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2012/9)
• Türk Gıda Kodeksi Gıda ile Temas Eden Seramik Malzemeler Tebliği (No: 2012/30)
• Türk Gıda Kodeksi Rejenere Selüloz Filmlerden Üretilmiş, Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeler Tebliği (No: 2012/31)
20 Nisan 2012 Tarihli ve 28270 Sayılı Resmî Gazete
• Etilen Glikol İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ
• Tüketici Ürünlerinin Güvenlik Risklerinin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ
• Toplu Sözleşme Görüşmelerinin Yapılma Usul ve Esasları ile Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, Kamu Personeli Danışma Kurulu ve Kurum İdari Kurullarının Teşkili, Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik
21 Nisan 2012 Tarihli ve 28271 Sayılı Resmî Gazete
• İthalatta Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (No: 2012/7)
25 Nisan 2012 Tarihli ve 28274 Sayılı Resmî Gazete
• Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik
27 Nisan 2012 Tarihli ve 28276 Sayılı Resmî Gazete
• İthalatta Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (No: 2012/6)
• İthalatta Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (No: 2012/8)
28 Nisan 2012 Tarihli ve 28277 Sayılı Resmî Gazete
• Yapı, Tesis ve Onarım İşleri İhalelerinde Kullanılan Müteahhitlik Karneleri ve İş Bitirme Belgelerinin 2012 Yılına Ait Değerlendirme Katsayıları Hakkında Tebliğ
3 Mayıs 2012 Tarihli ve 28281 Sayılı Resmî Gazete
• Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Tehlikelere Dair Görev Yönetmeliği
4 Mayıs 2012 Tarihli ve 28282 Sayılı Resmî Gazete
• 2012/2995 Dahilde İşleme Rejimi Kararında Değişiklik Yapılması Hakkında Karar
• Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalarda Bulunabilecek Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği
5 Mayıs 2012 Tarihli ve 28283 Sayılı Resmî Gazete
• Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 6)
6 Mayıs 2012 Tarihli ve 28284 Sayılı Resmî Gazete
• 2012/3021 Fikir ve Sanat Eserlerinin Çoğaltılmasına Yarayan Teknik Cihazlar ile Boş Taşıyıcı Materyallerin İmalat veya İthalatında Yapılacak Kesinti Oranlarının Belirlenmesine İlişkin Karar
• 2012/3025 Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
92
7 Mayıs 2012 Tarihli ve 28285 Sayılı Resmî Gazete
• 2012/3138 Belirli Elektrikli Aletlerin İthalatında Korunma Önlemi Uygulanmasına İlişkin Karar
• 2012/3139 Bazı Mallarda Uygulanan Özel Tüketim Vergisi ile İlgili Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar
8 Mayıs 2012 Tarihli ve 28286 Sayılı Resmî Gazete
• Tıbbi Cihaz Yönetmeliği ve Vücut Dışında Kullanılan (İn Vitro) Tıbbi Tanı Cihazları Yönetmeliği Kapsamında Türk Standard- ları Enstitüsünün Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ
10 Mayıs 2012 Tarihli ve 28288 Sayılı Resmî Gazete
• 2012/2934 Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin Yüksek Danışma ve Kredileri Yönlendirme Kurulu Tarafından Yabancı Ülkelere Yönelik Nakdi ve Gayrinakdi Resmi Destekli İhracat Kredileri ile İki Yıl ve Daha Uzun Vadeli Sigorta İşlemlerine İlişkin Olarak 2012 Yılı Programında Belirlenen Ekli Türk Eximbank 2012 Yılı Ülke Limitleri Listesinin Onaylanması Hakkında Karar
12 Mayıs 2012 Tarihli ve 28290 Sayılı Resmî Gazete
• Kızartmada Kullanılmakta Olan Katı ve Sıvı Yağlar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği
• Kızartma Amacıyla Kullanılan Katı ve Sıvı Yağların Kontrol Kriterleri Tebliği (Tebliğ No: 2007/41)'nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ
• Gümrük Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Yatırım Teşvik) (Seri No: 11)
• Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ (Sayı: 2005/1)'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı No: 2012/4)
14 Mayıs 2012 Tarihli ve 28292 Sayılı Resmî Gazete
• Uluslararası Gözetim Şirketi Statüsüne İlişkin Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2012/26)
16 Mayıs 2012 Tarihli ve 28294 Sayılı Resmî Gazete
• İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2012/11)
• İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2012/12)
• Yem Katkıları ve Premikslerin Üretimi, İthalatı, İhracatı, Satışı ve Kullanımı Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2002/66)'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2012/37)
• Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 118)
17 Mayıs 2012 Tarihli ve 28295 Sayılı Resmî Gazete
• İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına Dair Tebliğin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Tebliğ
• İthalatta Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (No: 2012/9)
18 Mayıs 2012 Tarihli ve 28296 Sayılı Resmî Gazete
• 2012/3026 2011-2012 Pazarlama Yılında Nişasta Kökenli Şekerler İçin Şeker Kurulu Tarafından 244.400 Ton Olarak Belirlenen Kotanın % 35 Oranında Artırılması Hakkında Karar
• 2012/3141 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun Geçici 67'nci Maddesi ile 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 15'inci ve 30'uncu Maddelerinde Yer Alan Bazı Tevkifat Nispetleri Hakkındaki Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
• 2012/3172 4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'na Ekli (I) Sayılı Listenin (A) ve (B) Cetvellerinde Yer Alan Bazı Mallarda Uygulanan Özel Tüketim Vergisi Tutarlarına İlişkin Karar
22 Mayıs 2012 Tarihli ve 28300 Sayılı Resmî Gazete
• Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği
• İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2012/10)
• Özel Tüketim Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 23)
25 Mayıs 2012 Tarihli ve 28303 Sayılı Resmî Gazete
• Karayolları Trafik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Mal ve Hizmet Alımları ile Yapım İşleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
29 Mayıs 2012 Tarihli ve 28307 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer
• Gümrük Genel Tebliği (Gümrük Tarife Cetveli İzahnamesi) (Seri No: 2)
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 93
30 Mayıs 2012 Tarihli ve 28308 Sayılı Resmî Gazete
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 10'uncu Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3'üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre 2008 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (Sıra Numarası: 2008/1)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 10'uncu Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3'üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre 2009 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (Sıra Numarası: 2009/1)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu Kapsamında Yapılacak Yetkilendirmeler, Sertifikalandırmalar, Raporlamalar ve Projeler Konusunda Uygulanacak Usûl ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Sıra Numarası: 2009/2)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmeliğin 7'nci Maddesine Göre Yetki Belgesi ve Sertifika Bedelleri ve Sertifika Bedellerinin Yetkilendirilmiş Kurumlara Ödenecek Bölümü Hakkında Tebliğ (Sıra Numarası: 2009/3)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 10'uncu Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3'üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre 2010 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (Sıra Numarası: 2010/1)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmeliğin 7'nci Maddesine Göre Yetki Belgesi ve Sertifika Bedelleri ve Sertifika Bedellerinin Yetkilendirilmiş Kurumlara Ödenecek Bölümü Hakkında Tebliğ (Sıra Numarası: 2010/2)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• Yetki Belgesi ve Sertifika Bedelleri ile Sertifika Bedellerinin Yetkilendirilmiş Kurumlara Ödenecek Bölümü Hakkında Tebliğ (Sıra Numarası: 2011/1)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 10'uncu Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3'üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre 2011 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (Sıra Numarası: 2011/2)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
• Girdi Bildirim ve Toksikolojik Veri Tablolarında Yer Alan Verilerin Değerlendirilmesine İlişkin Kurul Kararı
• 2012/3188 İthalat Rejimi Kararına Ek Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar
• 2012/3230 Kibrit İthalatında Korunma Önlemi Uygulanmasına İlişkin Karar
1 Haziran 2012 Tarihli ve 28310 Sayılı Resmî Gazete
• Anonim Şirket Esas Mukavelelerinde İmtiyaz Tesis Eden Hükümlerin Uyarlanmasına İlişkin Tebliğ (No: İç Ticaret 2012/1)'in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: İç Ticaret 2012/2)
3 Haziran 2012 Tarihli ve 28312 Sayılı Resmî Gazete
• Sanayi Şûrası Yönetmeliği
• Sanayi Şûrası Yönetmeliği
• Oda Muamelat Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• Odalarda Mesleklerin Gruplandırılması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
6 Haziran 2012 Tarihli ve 28315 Sayılı Resmî Gazete
• İthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı İdaresine İlişkin Tebliğ (No: 2012/2)
• Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalarda Bulunabilecek Veteriner İlaçlarına Ait Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitlerinin Belirlenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2011/20)'in Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2012/39)
• Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanunla İlgili Genel Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 70)
DUYURULARMısır'da Yatırım
Mısır çelik piyasasındaki potansiyel yatırım imkânlarına ilişkinKahire Ticaret Müşavirliğimizden elde edilen bilgiler aşağıdayeralmaktadır.
- Mısır'da 2008 yılında başlayan ekonomik krizden etkilenen
94
sektörlerin başında metalurji gelmektedir. Yerli demir-çelik firmaları bu süreçte olumsuz etkilenirken, Türk firmaları fiyat dalgalanmalarından yararlanmaktadır.
- Mısır'da fazla kapasiteye sahip olan elektrik ark ocaklı demir çelik firmaları için önemli bir potansiyel bulunmakta ve çelik sektöründe, El Ezz Steel Bars ve Ezz El Dhaklia firmaları monopol oluşturmaktadır.
- Çelik sektöründe faaliyet gösteren birtakım firmalar, satın alma veya birleşme için büyük potansiyel taşımakta olup, kütükten inşaat demir üretiminde başı çeken firmaların yaşadıkları birtakım sorunlar nedeniyle bunların satın alınması ve kapasitelerin arttırılması yoluna gidilebilir. Bu kapsamda,Ezz Steel firması da göz önünde tutulmalıdır.
- Ülkemiz firmaları ayrıca, yılda yarım milyon ton sıvı çelik kapasitesine sahip firmaları satın alabilir ya da yıllık 2 milyon ton kapasiteli yeni bir fabrika ruhsatına sahip olabilir.
- Mısır'da demir-çelik yatırımı yapılmasının nedenleri, düşük enerji fiyatları, iç talep yüksekliği, Sudan ve Libya gibi komşu ülkelere ihracat olanağıdır.
Hırvatistan Turizm Sektöründeki Yatırım Projeleri
Hırvatistan Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Turizm Bakanlığının resmi internet sitesinde yayımlanan, turizm sektöründeki yatırım projeleri ve özelleştirmeye hazır şirketlerin bilgilerini kapsayan Yatırım Projeleri Kataloğuna http://www.mint.hr/UserDocsImages/120427-catalogue- invest-web.pdf bağlantısından ulaşılabilmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti'nden Yapılan Kimyasal Ürün İthalatı
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden alınan bir yazıda, ülkemiz firmalarının, Çin Halk Cumhuriyeti'nde yerleşik firmalardan yaptıkları kimyasal ürünlerin ithalatında Pekin Ticaret Müşavirliğine, Şanghay Ticaret Ataşeliğine ve Ekonomi Bakanlığına son dönem zarfında artan sayıda şikâyet başvurusu ulaştığı bildirilerek, bahsekonu şikâyetlerin (ağırlıklı olarak Tienjin limanı çıkışlı), Çinli firmalar tarafından gönderilen ürünlerin, sözleşme hükümlerine uymadığı ve genellikle konteynırlardan su veya benzeri madde ile farklı maddelerin çıktığı yönünde olduğu belirtilmektedir.
Anılan ticari işlemlerde firmalarımızın mağduriyetinin önlenmesi amacıyla Çinli firmalar ile bir sözleşme imzalanmasının,
sözleşmenin onay işlemlerinin tamamlanmasının, sözleşmede ürün tanımının son derece açık ve net yapılmasının ve tahkim müessesine ilişkin sürecin tanımlanmasının yanı sıra, ürünün fabrika çıkışı ve son yükleme öncesinde mutkala (gözetim firmaları aracığıyla) gözetiminin yapılması ve ayrıca, ürünün ülkemiz gümrüklerinde millileştirilmesi sürecinde numuneler üzerinden test yapılmasının zorunluluk arz ettiği ifade edilmektedir.
Yazıda devamla, alınan numunelerin, sözleşmede belirtilen ürün dışında eksik, ayıplı veya farklı ürün olması durumunda, mutkala raporlamak, durumun hukuki kanallardan Çinli firmaya bildirilmesi ve gerekli hukuki sürecin başlatılması gerektiği bildirilmektedir.
Bu çerçevede Pekin Ticaret Müşavirliğine intikal eden, Türk firmalarımıza yönelik taahhütlerini yerine getirmeyen, kimyasal alanında faaliyet gösteren 23 Çinli firmanın listesi, Çinli firmalar ile kurulacak ticari işlemlerde yararlanılmak üzere bilgi notu, sözleşme örneği, danışmanlık firmaları listesi, hukuk firmaları listesi ve Çin'de yerleşik tercümanlar listesi Odamız Araştırma ve Yönlendirme Müdürlüğü'nden (Tel: 417 12 00 / 1212) temin edilebilir.
TÜBİTAK Özel Sektör Ar-Ge Destek Programı
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden alınan bir yazıda Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından özel sektör odaklı yeni bir destek programının yürürlüğe girdiği bildirilmektedir. TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından yürütülecek olan 1511 kodlu destek programı kapsamında özel sektöre yönelik Ar-Ge desteklerine önemli yeniliklerin getirilmesinin hedeflendiği bildirilmektedir.
1 Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu program ile belirlenen öncelikli alanlarda hedef ve ihtiyaç odaklı, izlenebilir sonuçları olan yeni bir ürün üretilmesi, mevcut bir ürünün geliştirilmesi veya iyileştirilmesi, ürün kalitesi veya standardının yükseltilmesi veya maliyet düşürücü nitelikte yeni tekniklerin, yeni üretim teknolojilerinin geliştirilmesi konularında yapılacak Ar-Ge projelerinin desteklenmesi amaçlanmaktadır.
Öncelikli olarak enerji, gıda, otomotiv, bilgi iletişim teknolojileri ve makine imalat teknolojileri sektörlerine yönelik verilecek destekler çağrı esaslı olup, konu ile ilgili detaylı bilgilere www. tubitak.gov.tr adresinden ulaşılabilmektedir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 95
FUARLARMy Karachi Oasis of Harmony Fuarı
Konu: Gıda, kozmetik, bebek bezleri, hijyen ürünleri
13-15 Temmuz 2012
Karaçi, Pakistan
İletişim: T.C. Karaçi Başkonsolosluğu Ticaret Ataşeliği
Tel: (+92-21) 3587 89 99
Faks: (+92-21) 3587 03 57
Web: www.kcci.com.pk
E-posta: [email protected]
Uluslararası Mücevher Fuarı
Konu: Mücevher ve değerli taşlar
23-27 Ağustos 2012
Bombay, Hindistan
İletişim: GJEPC INDIA
Tel: 0091-99111-85378
Web: www.iijs.org
E-posta: [email protected]
Halı ve Zemin Kaplamaları Fuarı
Konu: Halı, zemin kaplama ürünleri
30 Ağustos - 02 Eylül 2012
CNR EXPO, İstanbul
İlgili Kişi: Esra Öztürk
Tel: 0212 465 7474
E-posta: [email protected]
Çin-Avrasya Expo
Konu: Çin ve Avrasya ülkelerinden ürünler
1-5 Eylül 2012
Urumçi, Çin
İletişim:
Tel: 0086 287 98 90
Faks: 0086 287 98 90
Web: www.caeexpo.com
E-posta: [email protected]
59. Şam Uluslararası Fuarı
Konu: Genel Fuar
4-14 Eylül 2012
Şam, Suriye
İletişim: The Public Establishment for International Fairs & Exhibitions
Tel: 00963 944561905
Faks: 00963 566 72 68
Web: www.peife.gov.sy
E-posta: [email protected]
Oil Spill Hindistan Fuarı
Konu: Petrol Fuarı ve Konferansı
13-15 Eylül 2012
Goa, Hindistan
İletişim: Iten Media Pvt.Ltd.
Tel: 0091-11-46577363
Faks: 0091-11-26928611
Web: www.oilspillindia.org
E-posta: [email protected]
Hindistan Gıda Fuarı
Konu: Gıda
17-19 Eylül 2012
Yeni Delhi, Hindistan
İletişim: Diversified Communications- India
Tel: 0091-99111-85378
Web: www.finefoodindiaexpo.com
E-posta: [email protected]
ISAF FUARLARI / Marmara Tanıtım Fuarcılık
20-23 Eylül 2012 İstanbul Fuar Merkezi, Dünya Ticaret Merkezi, Yeşilköy, İstanbul
- 16. Uluslararası ISAF Security Fuarı
- 16. Uluslararası ISAF Fire Fuarı
- 1. ISAF Safety and Health Fuarı
- 1. ISAF IT Security Fuarı
-1. ISAF Smart Houses Fuarı
İletişim: Burçak Tüzer
Tel: 0212 503 32 32
E-posta: [email protected]. tr
TEXMED 2012 Uluslararası Giyim ve Tekstil Fuarı
Konu: Hazır giyim, kumaş ve malzeme, moda gereçleri ve hizmetleri, genç tasarımcılar bölümü
3-5 Ekim 2012
Karem, Tunus
İletişim: Ankara Tunus Büyükelçiliği
Web: www.texmed-tunusia.com
5. Etiyopya Odası Uluslararası Ticaret Fuarı
Konu: Genel ticaret, turizm, girişimcilik, tarım
12-18 Kasım 2012
Addis Ababa, Etiyopya
İletişim: The Public Establishment for International Fairs & Exhibitions
Tel: 00251 115 52 33
Faks: 00251 921 54 02
Web: www.ethiochamberinternationaltradefair.com
E-posta: [email protected]
10TH ENGINEERING ASIA 2013
Konu: Makine, aksesuarları, hammadde temini ve ilgili sektörler
12-14 Şubat 2013
Karaçi, Pakistan
İletişim: Ecommerce Gateway Pakistan (Pvt) Ltd.
Tel: (92-21) 111-222-444, 3453 6321
Faks: (92-21) 3453 6330
Web: www.engineeringasia.net
E-posta: [email protected]
96