93
1. GİRİŞ VE AMAÇ Üst solunum yolu infeksiyonları arasında en sık grip ve soğuk algınlığına rastlanmaktadır. Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, soğuk algınlığı ise rinovirus, koronovirus, adenovirüs gibi çeşitli virüslerin yol açtığı infeksiyonlardır. Soğuk algınlığında semptomlar yavaş yavaş gelişir ve hastalık genellikle burun, boğaz, sinüsler ve üst göğüs bölgesini etkiler. Gripte ise ateş 38°C’ den daha yüksektir, öksürük, tüm vücutta ağrıyan kaslar, bitkinlik, üşüme-titreme, bulantı ve kusma gibi daha ağır bir tablo vardır. Grip ve soğuk algınlığı öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan damlacıkların hava yolu ile, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ile ve hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile bulaşmaktadır. Grip ve soğuk algınlığı havaların soğuduğu ve nem miktarının düştüğü dönemlerde sık görülmektedir. Grip sonbahar mevsiminin sonlarında başlayıp ilkbahar aylarında daha sık olarak görülmektedir. Grip ve soğuk algınlığı immun sistemi kuvvetli kişilerde genellikle

Miraç Laçin Uluğ

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Miraç Laçin Uluğ

1. GİRİŞ VE AMAÇ

Üst solunum yolu infeksiyonları arasında en sık grip ve soğuk algınlığına

rastlanmaktadır. Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, soğuk algınlığı ise rinovirus,

koronovirus, adenovirüs gibi çeşitli virüslerin yol açtığı infeksiyonlardır. Soğuk

algınlığında semptomlar yavaş yavaş gelişir ve hastalık genellikle burun, boğaz, sinüsler

ve üst göğüs bölgesini etkiler. Gripte ise ateş 38°C’ den daha yüksektir, öksürük, tüm

vücutta ağrıyan kaslar, bitkinlik, üşüme-titreme, bulantı ve kusma gibi daha ağır bir

tablo vardır. Grip ve soğuk algınlığı öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan

damlacıkların hava yolu ile, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ile ve hasta kişilerin

ağız-burun akıntıları ile bulaşmaktadır. Grip ve soğuk algınlığı havaların soğuduğu ve

nem miktarının düştüğü dönemlerde sık görülmektedir. Grip sonbahar mevsiminin

sonlarında başlayıp ilkbahar aylarında daha sık olarak görülmektedir. Grip ve soğuk

algınlığı immun sistemi kuvvetli kişilerde genellikle bir hafta içinde iyileşir. Ancak,

kronik akciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği, diabetes mellitus, kronik nefrit,

sigara kullanımı, yaşlılık, prematüre bebek, malnütrisyon, kemoterapi, tüberkuloz,

malignite, gebelik, anemi gibi durumlarda daha ağır bir şekilde seyretmektedir. Grip ve

soğuk algınlığı toplumda sık görüldüğünden dolayı, iş gücü kayıplarına ve dolayısıyla

büyük ekonomik kayba sebep olmaktadır.

Grip ve soğuk algınlığı için kullanılan çeşitli antiviral ve semptomatik tedaviye yönelik

kimyasal ilaçlar kullanılmaktadır. Bu kimyasal ilaçlarla tedavide oseltamir, zanamivir,

Page 2: Miraç Laçin Uluğ

2

amantadin ve rimantadin gibi çeşitli antiviral ilaçların yanında semptomların tedavisine

yönelik analjezik-antipiretik, antitussif, ekspektoran, mukolitik ve dekonjestan

Page 3: Miraç Laçin Uluğ

3

özelliklerinde ilaçlar kullanılmaktadır. Bu kimyasal ilaçların yanında geleneksel ve

bilimsel kullanıma dayalı bitkilerden de yararlanılmaktadır. Bitkisel ilaçların, kimyasal

ilaçlara göre genellikle toksik etkilerinin daha az olması ve profilaktik olarak

kullanılmaları önemli üstünlükleridir. Grip ve soğuk algınlığında tedavi amacı ile

kullanılan bitkisel ilaçlar, çok sayıda bulunmaktadır. Bu çalışma yapılırken, bu

bitkilerden etkinlikleri klinik ve deneysel çalışmalarla kanıtlanmış olanlar ve en sık

kullanılanlar seçilerek, eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve

bilimsel bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır. Bu çalışmada daha çok tercih edilen ve

piyasada rahatlıkla preparatlarına ulaşılabilen ökaliptus (Eucalyptus spp.), kirpi otu

(Echinacea spp.), geven otu (Astragalus spp.), zencefil (Zingiber officinale Roscoe) ve

Güney Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides) bitkileri araştırılması amaçlanmıştır.

Bu bitkilerin etki mekanizmalarını ortaya koyan deneysel çalışmalar, grip ve soğuk

algınlığı hastaları üzerinde plasebo kontrollü klinik çalışmalar ve in-vitro ortamda

yapılan antimikrobiyal çalışmaların incelenmesi hedeflenmiştir. Klinik ve deneysel

çalışmalarla etkinlikleri ispatlanmış ve klinik kullanıma girmiş olan bu bitkilerin

endikasyon, kontrendikasyon, yan etki ve ilaç etkileşimleri gibi özellikleri çeşitli

farmakognozi kitapları, farmakopeler ve monografların derlenmesi amaçlanmıştır.

Page 4: Miraç Laçin Uluğ

4

2. GENEL BİLGİLER

2.1. GRİP

2.1. Grip Nedir?

Grip, influenza A, influenza B ve influenza C virüslerinin neden olduğu bulaşıcı viral

bir infeksiyondur (Şekil 2.1). Grip sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. En fazla

görüldüğü aylar Ekim - Mart aylarıdır. Grip burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı ve kas

ağrıları gibi belirtilerle seyreden bir hastalıktır. Hastalar genellikle 1-2 hafta içinde iyileşirler ancak

bazı hastalarda hayatı tehdit edici komplikasyonlar gelişebilir. İşgücü kaybı açısından

bakıldığında grip en yüksek ekonomik kayba yol açan hastalıkların başında yer

almaktadır (http-1, 2010).

Gribin etkeni influenza virüsü olup, bu virüs Orthomyxoviridae ailesinden, zarflı,

negatif polariteli, tek sarmallı, 8 parçalı RNA virüsüdür. Nükleokapsid ve matriks

proteinlerine göre influenza A, B ve C olmak üzere üç antijenik tipe ayrılmaktadır.

İnfluenza virüslerinin yapısında hemaglütinin (HA) ve nöraminidaz (NA) olarak

adlandırılan zarf glikoproteinleri vardır. HA, virüsün hücreye bağlanmasında rol alır.

NA ise müsin tabakayı parçalayarak hem hücreye bağlanmayı kolaylaştırır hem de

konak zarındaki sialik asidi parçalayarak virüsün hücre dışına salınımını kolaylaştırır.

Hayvan ve insan influenza A virüsleri HA ve NA glikoproteinlerine göre alt tiplere

ayrılır. Sadece insan influenza B ve C virüslerinin HA ve NA alt tipleri yoktur.

İnfluenza A’ da daha çok olmak üzere influenza virüslerinde antijenik değişimlere sık

rastlanmaktadır. Bu antijenik değişimler nükleik asitte küçük nokta mutasyonlar halinde

Page 5: Miraç Laçin Uluğ

5

Şekil 2.1. Influenza Virüsü

(antijenik drift) veya nükleik asitte bir hayvan ve bir insan influenza virüsünün aynı

hücreyi enfekte etme durumunda yeniden karılma şeklinde (antijenik şift)

olabilmektedir. Bunun sonucunda da, antijenik drift epidemilere, antijenik şift ise

pandemilere yol açmaktadır. İnfluenza A epidemi ve pandemilere, influenza B

epidemilere, influenza C ise küçük çaplı salgınlara ve hafif seyreden infeksiyonlara

neden olmaktadır (http-1, 2010).

Grip Nasıl Bulaşır?

Gribin başlıca bulaşma yolları, öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan damlacıkların

hava yolu ile bulaşması, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-

burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar ile bulaşmaktadır. Hasta kişilerden etrafa saçılan

virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme yeteneğinde olması bulaşıcılığı daha da

arttırmaktadır. Hasta bir kişinin bir ortama girip çıkması bile o ortamda bulunan kişileri

hastalığın bulaşması açısından risk altına sokmaktadır (http-1, 2010).

Grip Belirtileri

Grip, 40°C’ a kadar olan ateş, üşüme, titremeler, ilk iki gün şiddetli baş ağrısı, öksürük, boğaz ağrısı, şiddetli kas

ağrıları, gözlerde batma hissi, fotofobi, şiddetli burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, boğaz kuruluğu,

şiddetli kuru öksürük, bir hafta sürebilen iştahsızlık, bazen haftalarca süren halsizliğe neden olmaktadır. Genellikle bu

semptomlar çok hızlı ortaya çıkmakta ve ortalama yedi gün sürmektedir. Çocuklarda bu semptomlara ek olarak mide

bulantısı ve kusma görülebilmektedir (http-1, 2010).

Grip Epidemiyolojisi

Zamana ait özellikler: Bazı bölgelerde grip, her mevsim görülmekle beraber,

genellikle mevsimsel değişim söz konusudur. Havaların soğuduğu ve nem miktarının

düştüğü dönemlerde hastalık görülme sıklığı artmaktadır. Hastalık toplumda genellikle

sonbahar mevsiminin sonlarında başlayıp ilkbahar aylarına kadar sık olarak

Page 6: Miraç Laçin Uluğ

6

görülmektedir. Hastalığın zamana göre değişim göstermesinde çevresel faktörler önemli

rol oynamaktadır. Kalabalık ve havalandırmanın iyi olmadığı kapalı alanların

kullanımının daha çok havaların soğuduğu dönemlerde olması, hastalığın mevsimsel

olma özelliğine etki yapan önemli çevresel etkenlerdendir (Erbil Y, 2006).

Yer özellikleri: Grip, tüm dünyada yaygın olarak görülmektedir (Erbil Y, 2006).

Kişi özellikleri: Her yaşta görülebilen influenza infeksiyonları, bebek ve çocuklar ile

yaşlılarda daha öldürücü seyretmektedir. Ayrıca kişilerin kronik hastalıklarının olması

(kronik akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıklar, koroner kalp hastalıkları, diabetes

mellitus, kronik nefrit, parkinson, multipl skleroz, maligniteler, anemi) sigara kullanımı

ve gebelik influenza enfeksiyonu için hastaneye yatış ve ölüm olaylarında risk faktörleri

arasındadır (Erbil Y, 2006).

Konakçı seçimi: İnfluenza virüsleri insanlardan başka domuz, kuş, at ve deniz

memelilerinde hastalık yapmaktadır. Son yıllarda kuş gribi ve domuz gribinin yeni bir

pandemiye yol açmasından korkulmaktadır (Erbil Y, 2006).

2.2. Soğuk Algınlığı

Soğuk Algınlığı Nedir?

Soğuk algınlığı; çeşitli virüslerin yol açtığı ve üst solunum yollarında bazı yakınmalarla

seyreden hafif seyirli bir hastalıktır. Özellikle mevsimlerin değiştiği aylarda ani ısı

değişiklikleri nedeniyle soğuk algınlığı görülme sıklığı da artar. Soğuk algınlığına etken

olan bir çok faktör bulunmaktadır (Tablo 2.1.) (Erbil Y, 2006).

Soğuk Algınlığı Nasıl Bulaşır?

Yaygın kanaatin aksine soğuk algınlığı genellikle damlacık infeksiyonu tarzında bulaşmaz. En önemli bulaş direkt

temas yoluyladır. Soğuk algınlığı olan insan burnuna dokunur ya da eline öksürür. Bu yolla derisinde binlerce virüs

partikülü birikir. Bunlar kapı koluna, alışveriş sepetine vs dokunduklarında arkalarında bol miktarda virüs bırakırlar.

Sonra oraya dokunan insan virüsleri alır. Bundan sonra soğuk algınlığı oluşması için gereken tek şey bir düzine kadar

virüs partikülüdür. İnsan elini burnuna ya da gözüne götürürse virüslerin çoğalmaları için ideal ortam olan ılık, nemli

bir çevreye virüsleri bırakırlar. Sonra virüsler boğaz adenoidlerine taşınır, burada hücreyi istila ederek çoğalırlar.

Hücre parçalandığında yeni hücreleri infekte ederler. Bu olay çok hızlıdır. Yeni virüsün hücreye girmesiyle yeni virüs

partiküllerinin ortama salınması sadece 12 saatte olur. Semptomlar da 10 saat içinde hızla gelişir. Soğuk algınlığı olan

biriyle el sıkıştıktan sonra yarım günden daha az bir zaman içinde yeni hasta ortaya çıkar (Irwin RS &

Madison JM, 2001).

Soğuk Algınlığı Belirtileri

Page 7: Miraç Laçin Uluğ

7

Semptomlar genellikle vücudun virüse karşı reaksiyonu ile ortaya çıkar. Damarlardan dışarıya sıvı sızdırmasına

neden olan ve müköz bezlerin salgılarını artıran kimyasallar salgılanır. Sonuç olarak burun pasajları şişer ve

sekresyonlarla tıkanır. Soğuk algınlığı semptomları 36- 72 saatte pik yapar. Soğuk algınlığında, kuru, kaşınan ve

ağrılı boğaz, burun akıntısı, hapşırma, seste boğuklaşma, burunda tıkanma ve dolgunluk, öksürük, hafif baş ağrısı,

hafif ateş, genel olarak kendini iyi hissetmeme gibi semptomlar görülür. Semptomlar üç günden sonra düzelmeye

başlar ve genellikle yedi gün içinde de yok olurlar. Ama iki haftaya kadar uzadığı da olabilir. İnsanların yaklaşık

dörtte birinde semptom ortaya çıkmaz. Muhtemelen bu kişilerde virüse karşı immün sistem cevabı farklıdır (Irwin

RS & Madison JM, 2001).

Soğuk Algınlığı Epidemiyolojisi

Tüm dünyada, yetişkinler yılda ortalama 2-4 kez, küçük çocuklarda yılda 6-7 kez

görülmektedir. Ayrıca çocukların %10–15’ i yılda en az 12 defa soğuk algınlığı

geçirmektedir (Irwin RS & Madison JM, 2001).

Soğuk Algınlığı Etyolojisi

Soğuk algınlığına etken (Tablo 2.1) olan birçok faktör bulunmaktadır (Erbil Y, 2006).

Tablo 2.1 Soğuk algınlığı etkenleri

Virus Grubu Antijenik tip sayısı Görülme sıklığı (%)

Rinovirusler 100 tip ve 1 subtip 30-40

Koronovirüsler 3 veya daha fazla tip 10-15

Parainfluenza virüs 4 5

RSV 2 5

İnfluenza virüs 3 25-30

Adenovirüs 47 5-10

Diğer virüsler (rubeola, rubella, varicella , enterovirüsler vs.)

2.3. Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar

Soğuk algınlığını ile grip birbirlerinden farklıdır (Tablo 2.2). Soğuk algınlığında

semptomlar yavaş yavaş gelir ve genellikle sadece burun, boğaz, sinüsler ve üst göğüs

bölgesini etkiler. Öksürük ve sistemik semptomları yoksa influenza tanısından

uzaklaşmak gerekir. Genel olarak grip daha ağır seyreder. Ateş 38°C’ dan daha

Page 8: Miraç Laçin Uluğ

8

yüksektir. Tüm vücutta ağrıyan kaslar, bitkinlik, üşüme-titreme, bulantı ve kusma gibi

daha ağır bir tablo vardır (Curley FJ ve ark., 1988).

Tablo 2.2. Grip ve Soğuk algınlığı semptomlarının farkları

Belirti ve Semptomlar İnfluenza Soğuk Algınlığı

Başlangıç Ani Dereceli

AteşKarakteristik, yüksek 3-4 gün

devam ederNadir

Öksürük Kuru Kuru

Başağrısı Belirgin Nadir

Miyalji Sık, ciddi Hafif

Halsizlik 2-3 hafta sürebilir Çok hafif

İleri derecede bitkinlik Erken ve belirgin Görülmez

Göğüste sıkıntı Sık Hafif-orta

Tıkalı burun Bazen Sık

Hapşırma Bazen Olağan

Boğaz ağrısı Bazen Sık

2.4. Grip ve Soğuk algınlığında ilaçla tedavi

2.4.1. Antiviral Tedavi

İnfluenzaya karşı yakın zamana kadar kullanılan ilaçlar amantadin ve rimantadin idi.

Son yıllarda hem influenza A ve hem de influenza B virusuna etkili, oseltamir,

zanamivir vs. gibi viral nöraminidaz inhibitörü ilaçlar kullanıma girmiştir. Tedavi için

kullanılabilen influenza ilaçları, influenza olduğunda ciddi komplikasyon riski olan

kişilerde kullanılmalıdır. Bu kişiler yaşı 65’ i geçenler, 65’ den düşük yaşta olup da

astım ve diğer kronik obstrüktif akciğer hastalıkları dahil kronik solunum yolu

hastalıkları olanlar, tedavi altındaki hipertansiyon hariç önemli kardiyovasküler

hastalığı olanlar, diabetliler ve immunosüpresif hastalığı olanlar ya da immünosüpresif

ilaçla tedavi olanlar kullanmalıdır (Kayaalp O, 2005).

Nöraminidaz inhibitörleri

Page 9: Miraç Laçin Uluğ

9

Nöraminidaz inhibitörleri grubun da konak hücre zarında ki sialik asid analogu olan iki

ilaç, oseltamivir ve zanamivir bulunur. İnfluenza virusunda bulunan nöraminidaz

enziminin güçlü ve selektif inhibitörleridir. Virüsün hem A ve hem de B tipi ne karşı

etkilidirler. Konak hücre içinde çoğalan ve olgun hale gelen virion, konak hücre

membranındaki glikoproteinlerin sialik asid grubuna bağlanır, bu bağlanma viral

membrandaki nöraminidaz tarafından kırılmadığı takdirde virüs hücreden çıkıp etrafa

dağılamaz. Nöraminidaz inhibitörü ilaçlar, moleküllerinin sialik aside benzemesi

nedeniyle nöraminidaza kendileri bağlanırlar. Sonuçta virüs konak hücre membrandaki

sialik asit grubuna bağlanamadığından hücreden çıkıp diğer hücreleri infekte edemez.

Nöraminidaz influenza virusunun hava yolunda mukus tarafından inaktive edilmesini de

önler ve olasılıkla hava yolu mukozasına virüsün yerleşmesini kolaylaştırır. Enzimin

ilaçlarla inhibisyonu bu durumuda önler. Tedaviye semptomların başlamasından

itibaren 48 saat içinde başlanılmalıdır. İlaçların yararları kısıtlıdır ve hastalığın süresini

1-2 gün kısaltırlar. Öte yandan influenzaya tutulduğunda ciddi komplikasyon riski

altındaki hastalarda hastaneye yatırma gereğini veya mortaliteyi ne derece azalttıkları

halen incelenmektedir. Sonuçta virüs konağının solunum yolları mukozasına kolayca

yerleşemez (Kayaalp O, 2005).

Zanamivir

Ağızdan verildiğinde yeterli antiviral etki gözlenmez. Bu sebeple intranazal kullanılır.

Zanamivir, sialik asid yapısındadır. Nöraminidaz enzimini bloke ederek virüsün hücre

dışına çıkışını engeller (Antony J Trevor ve ark., 2005). Tedaviye, semptomların

başlamasından en geç 48 saat içinde başlanılmalıdır ve 5 gün devam edilmelidir.

Zanamivir’ in hastalık süresini ortalama 2.5 gün kadar kısalttığı bulunmuştur (Süzer Ö,

2005). Zanamivir gastrointestinal bozukluklar ve nadir olarak bronkospazm ve ciltte

döküntü yapabilir (Kayaalp O, 2005).

Oseltamivir

Oseltamivir, sialik asid analogu olan bir aktif maddenin etil esteri olan bir ön-ilaçtır.

Karaciğerde enzimatik dönüşümle hızlı şekilde aktif maddeye dönüşür. Aktif maddenin

eliminasyon yarılanma ömrü ilacın günde iki kez verilmesine olanak verecek kadar

uzundur (Antony J Trevor ve ark., 2005). Oseltamivir ile tedaviye semptomların

başlamasından en geç iki gün içerisinde başlanmalıdır çünkü influenza virüsü 24-72 saat

içerisinde çoğalmaya başladığı için. influenza A ve B infeksiyonlarının profilaksisi ve

Page 10: Miraç Laçin Uluğ

10

tedavisinde oseltamivir yararlı bulunmuştur (Süzer Ö, 2005). Oseltamivirin en sık

görülen yan tesirleri bulantı ve kusmadır (Kayaalp O, 2005).

Amantadin

Amantadin sadece influenza A virusunun çeşitli suşlarına (Asya nezlesi virusu gibi)

karşı profilaktik etkili olan sentetik bir ilaçtır. Bu virüse yakından benzeyen influenza B

virusuna karşı etkili değildir Antiviral etkisini, virüsün konak hücre membranına

sokulmasını ve içeri girdikten sonra soyunmasını inhibe etmek suretiyle yapar (Uçar A,

2001). Amantadin, esas olarak profilakside faydalıdır. Profilaktik olarak uygulanan

hastaların yaklaşık %70-90’ ında influenza A virüsü enfeksiyonu önlediği gözlenmiştir

ancak infekte hastalarda semptomlar görüldükten sonra ancak semptomları hafifletici

etkisi vardır (Dökmeci İ, 2000).

Ribavirin (tribavirin)

Ribavirin, purin (guanozin) nukleozid analogudur: in vitro olarak hem RNA virüslerine

ve hem de DNA virüslerine etkili geniş spektrumlu bir antiviral ilaçtır. Ancak klinikte,

özellikle bebekler ve çocuklarda tehlikeli pnömoni ve bronşiolit yapan respiratuar

sinsisyel virüs infeksiyonlarında ve Lassa ateşi tedavisinde oral, i.v. ve aerosol şeklinde

uygulanır (Bökesoy TA ve ark., 2000). Antiviral etkisi iki mekanizmaya dayanır; viral

mRNA’ nın konakçı hücrenin ribozomuna bağlanımını inhibe ederek, hücrede viral

protein sentezini durdurarak ve viral DNA ve RNA sentezinde kullanılan guanosin

monofosfat’ ın sentezini inhibe ederek etki gösterirler. (Uçar A, 2001).

Ribavirin önemli bir sakıncası, sık olarak hemoliz yapması ve anemiye neden olmasıdır.

Kemik iliğini baskılayabilir, fetusu öldürebilir veya malformasyonlar yapabilir, bu

nedenle gebelerde kullanılmamalıdır (Bökesoy TA ve ark., 2000).

2.4.2. Semptomatik tedavi

2.4.2.1. Analjezik-Antipiretik Tedavi

Parasetamol (Asetaminofen)

Parasetamol’ ün etkisi aspirinin analjezik etkisine, yaklaşık olarak eşittir. Antipiretik

etkisi de onunkine yakın güçtedir; fakat aspirinden farklı olarak, antiinflamatuvar

etkinliği oldukça düşüktür ve bu tür etkinlik gerektiren endikasyonlarda kullanılmaz.

Parasetamol benzeri diğer analjezik ilaçlardan farklı olarak, hipotalamus ve omurilik

Page 11: Miraç Laçin Uluğ

11

gibi peroksidlerden fakir ortamda, prostaglandin sentezini inhibe edebilir;

parasetamolün antipiretik ve analjezik etkilerinin, sırasıyla, hipotalamus ve omurilik

arka boynuzunda prostaglandin sentez ve salıverilmesini inhibe etmesi ile ilişkili olduğu

ileri sürülmüştür. Ağız yolundan alındığında parasetamol çabuk absorbe edilir ve etkisi

erken başlar; plazma düzeyi 1/2-1 saat içinde maksimumuna erişir. Parasetamol ‘ün

büyük kısmı karaciğerde glukronik asidle ve sülfatla konjüge edilir ve böbreklerden bu

şekilde itrah edilir. Parasetamol suda fazla çözünen ve stabil kalan bir madde olduğu

için, onu sıvı farmasötik şekiller içinde vermek mümkündür. Bundan dolayı,

parasetamol özellikle bebek ve çocuklar için hazırlanan eliksir, şurup, süspansiyon vb.

şekillerdeki sıvı analjezik müstahzarların yapımında kullanılır. Parasetamol erişkinlere

ve adolesanlara ağızdan 500-1000 mg dozunda verilir. Gerekirse bu doz 4-6 saatte bir

tekrarlanır. Günlük maksimal dozu genellikle 4 g olarak kabul edilir, bazı kaynaklarda 3

g ve hatta 2.6 g olarak belirtilmiştir. Parasetamol yemek sırasında veya yemekten sonra

alınırsa, biyoyararlanımı belirgin şekilde azalır, onun için aç karna alınması tercih edilir.

Parasetamol oral dozuna eşit dozlarda rektal yoldan da verilebilir. Parasetamol aşırı

dozda alındığında, öldürücü akut karaciğer nekrozu yaptığı bilinen az sayıdaki

ilaçlardan biridir. Hepatotoksisite nedeni, parasetamolden karaciğerde oluşan bir

oksidasyon ürünü olan N-asetil-p-benzokinonimin’ dir. Parasetamol seyrek olarak ciltte

ürtiker ve diğer alerjik döküntülere neden olabilir; nadiren larenks ödemi, bronkospazm,

methemoglobinemi ve hemolitik anemi yapabilir (Kayaalp O, 2005).

2.4.2.2. Antitussif Tedavi

Öksürük refleksini santral ve/veya periferik etkileri ile kısmen inhibe eden ilaçlardır.

Öksürük, hava yollarını ve alveolleri koruyan ve savunan bir refleks olduğu için,

hastalarda çoğu kez bunun tamamı ile yok edilmesi değil, fakat sıklık ve şiddetinin

azaltılması, böylece hastayı rahatsız etmeyen duruma getirilmesi hedeflenir. Bütün

antitussif ilaçlar ağızdan kullanılırlar.

Antitussifler, öksürük refleksini dört mekanizma ile deprese ederler;

Öksürük merkezinin inhibisyonu:

Spazmolitik etki sonucu akciğerlerdeki öksürük reseptörlerinin duyarlılığının

azaltılması:

Periferik yani akciğer ve diğer yerlerdeki afferent sinir uçlarının inhibisyonu;

Page 12: Miraç Laçin Uluğ

12

Öksürük refleks yayına ait afferent sinir yolağında sinaptik aşırımın

zayıflatılmasıdır (Kayaalp O, 2005).

Opioidler

Opioidlerden antitussif ilaç olarak, bağımlılık yapma ve solunum merkezini deprese

etme yeteneği düşük olan ( örn: kodein, dionin, dekstrometorfan hidrobromür ) bazı

ilaçlar kullanılır.

Kodein

Kimyaca metilmorfin’ (morfin 3-metil eter) dir. Morfin’ in fenolik OH grubunun

metillenmesiyle oluşur. Morfin’ in bu şekilde metillenmesi onun analjezik etkisini ve

bağımlılık yapıcı (öforizan) etkinliğini önemli ölçüde azaltır, fakat antitussif etkinliğini

fazla zayıflatmaz. Antitussif etkisi, analjezi için gereken dozlardan daha düşük dozlarda

ortaya çıkar. Konstipasyon, sedasyon ve uyuşukluk hali kodein alanlarda görece sık

görülen yan tesirlerdir (Biricik S, 1999). Kodein antitussif olarak ağızdan bir kerede

10-20 mg (baz eşdeğeri) dozunda verilir, 4-6 saatte bir tekrarlanır (Kayaalp O, 2005).

Dionin

Dionin, morfinin yarı-sentetik bir türevidir. Kimyası etilmorfin hidroklorürdür.

Antitussif etki gücü kodein’inkine aşağı yukarı eşittir. Kodein gibi karaciğerde morfine

dönüşür. Analjezik etkisi de vardır. Antitussif olarak kodeininkine eşit dozda kullanılır

(Kayaalp O, 2005).

Dekstrometorfan hidrobromür

Sentetik bir morfinan türevidir; yapıca morfine benzer. Narkotik analjezik bir ilaç olan

levorfanol’un D-şekli olan dekstrorfan’ ın metoksi türevidir. Sentetik antitussif ilaçlar

içinde klinik bakımdan etkililiği kanıtlanmış iki ilaçtan biridir (Biricik S, 1999).

Öksürük-baskılayıcı tipteki reseptörleri etkileyerek öksürük merkezini inhibe eder.

Antitussif etki gücü kodeininkine eşittir veya daha fazladır ve bu etkisi biraz daha uzun

sürer. Eşit antitussif etki yapan dozlarda bu iki ilaç santral sinir sisteminde benzer

derecede depresyon yapar; fakat dekstrometorfanın, kodeinden farklı olarak analjezik ve

konstipasyon yapıcı etkisi yoktur (Uçar A, 2001).

Folkodin

Page 13: Miraç Laçin Uluğ

13

Yarı-sentetik bir opiyattır. Kimyaca morfoliniletilmorfin’ dir. Folkodin’ in 10 mg’ ının

antitussif etkisi, 15 mg kodeininkine aşağı yukarı eşittir, fakat daha uzun devam eder.

Günde 3-4 kez, 5-10 mg dozunda ağızdan verilir. Boğmaca öksürüğüne karşı da etkili

olduğu bildirilmiştir. Yan tesir insidensi kodein’inkinden belirgin derecede azdır

(Kayaalp O, 2005).

Diğer Antitussif Tedavi

Bu gruptaki ilaçlar sentetik ilaçlardır ve genellikle periferik etkileriyle (spazmolitik

ve/veya lokal anestezik etki) öksürük refleksini inhibe ederler. Difenhidramin

hidroklorür, levopropoksifen, levodropropizin ve klofedianol hidroklorürun spazmolitik

etki yanında öksürük merkezi üzerinde inhibitör etkileri de vardır (Süzer Ö, 2005).

Levodropropizin

Havayolu mukozasındaki afferent C sinir lifi uçlarından P maddesi ve diğer nörokinin

niteliğindeki nöromodülatörlerin salıverilmesini inhibe ederek öksürük yapan uyarılara

karşı bu uçların duyarlığını azaltır. Öksürük merkezini etkilemez. Klinik etkililiği

bakımından yeterince denenmiş, kodein ve türevlerine eşit ve dekstrometorfana göre

daha etkili bulunmuştur. Günde 3 kez 60 mg dozunda kullanılır. Bulantı ve disepsi

yapabilir. Opioid ilaçlara göre daha seyrek somnolans yapar (Kayaalp O, 2005).

Difenhidramin hidroklorür

Difenhidramin hidroklorür, antihistaminik (histamin H1-reseptör blokörü) bir ilaçtır.

Ayrıca öksürük merkezini inhihe etmek suretiyle antitusif etki yapar; bu bakımdan

antihistaminik ilaçlar içinde en etkili antitussif ilaçtır. (Uçar A, 2001). Difenhidramin,

santralde öksürük merkezinin afferentlere olan duyarlılığını azaltmak suretiyle etkisini

gösterir (Biricik S, 1999).

Klofedianol hidroklorür

Opioid tipte bir ilaç olmamakla beraber yapıca metadona benzer. Öksürük refleksini

kısmen santral ve kısmen de periferik spazmolitik ve lokal anestezik etkileri ile baskılar.

Günde 3-5 kez, 20-30 mg alınır (Uçar A, 2001).

Levopropoksifen

Page 14: Miraç Laçin Uluğ

14

Analjezik etkili bir ilaç olan dekstropropoksifen’ in levo izomeridir; yapıca metadona

benzer. Spazmolitik etkisi vardır. Ayrıca öksürük merkezini inhibe eder (Kayaalp O,

2005).

2.4.2.3. Ekspektoran ve Mukolitik Tedavi

Ekspektoran (mukokinetik) ilaçlar, solunum yollarında birikmiş balgamı sulandırıp

yapışkanlığını azaltmak suretiyle balgamın öksürükle dışarı atılmasını kolaylaştıran

ilaçlardır. Mukolitik ilaçlar ise, mukus içindeki mukoproteinlerin yapısını kimyasal

olarak bozan, bu şekilde balsamın viskositesini ileri derecede düşüren ilaçlardır (Uçar

A, 2001). Ekspektoran ilaçların etkili olabilmeleri için hastanın onlarla birlikte mümkün

olduğu kadar bol su alması gerekir. Buna uyulmadığı takdirde ilaç etkisiz kalabilir. Su,

bronş salgısını artırarak etki yapan iyi bir ekspektorandır. Hastanın bulunduğu odanın

havasının kuru olması, ekspektoran ilaçların etkinliğini azaltabilir; bu nedenle bazı

durumlarda havaya su tanecikleri püskürten oda nemlendiricileriyle odanın havasının

nemlendirilmesine de başvurulabilir. Kombine öksürük müstahzarlarının içinde bulunan

antihistaminik ilaçların (klorfeniramin ve mepiramin gibi), bronş mukozasını

kurutmaları nedeniyle ekspektoranların etkisini engelleyebilecekleri de hatırda

tutulmalıdır (Kayaalp O, 2005).

İpeka (ipekakuanha)

İpeka, Cephaelis ipecacuanhae bitkisinin kurutulmuş kök ve rizomlarından elde edilen

bitkisel bir drogdur. İçindeki aktif maddeler emetin ve sefaelin alkaloidleridir. İpeka

preparatları içindeki bu alkaloidlerden dolayı, ufak dozlarda ekspektoran ve yüksek

dozda verildiklerinde ise kusturucu etki yaparlar. Ağızdan alınan ipekanın yapmış

olduğu ekspektoran etki, mide mukozasını stimüle etmesi sonucu, refleks olarak bronş

bezlerinin salgısını artırmasına bağlıdır. Türk Farmakopesindeki ipeka şurubu, 100 g’ da

yaklaşık 22 mg total alkaloid içerir ve erişkinlerde 4 ml dozunda günde 3-4 kez

kullanılır. Yaklaşık 7 kat daha fazla alkaloid içeren A.B.D. Farmakopesindeki ipeka

şurubunun bir kerelik ekspektoran erişkin dozu 0.5-1 ml’ dir. Kompoze ipeka şurubu bir

kerede 20 g dozunda verilir. 6-12 arasındaki çocuklarda yukarıdaki preparatlar yarı-

dozda kullanılırlar. 6 yaşından küçük çocuklarda, ipekanın kardiyotoksisitesinin bu yaş

grubunda belirginleşmesi nedeniyle, ipeka kullanılması tavsiye edilmez (Kayaalp O,

2005).

Terpin

Page 15: Miraç Laçin Uluğ

15

Terebentinin dihidrate kristalize türevidir. Ağızdan 4 saatte bir 0.2 g dozunda kullanılır;

bir kerelik dozu 6-12 yaş arasındaki çocuklarda 100 mg ve iki yaş üstünde kullanım

dozu 50 mg’ dır. Etki mekanizması ipekanınki gibidir (Kayaalp O, 2005).

Gliseril Gayakolat (gaifenezin)

Gayakol’un gliserolla yaptığı esterdir. Bronş salgısını, bezler üzerindeki direkt etkisi ile

stimüle eder. Ekspektoran olarak erişkinlerde günde 4 kez 200 mg dozunda verilmesi

tavsiye edilir (Biricik S, 1999).

Bromheksin klorür

Hindistan’da yetişen Adhatoda vasica bitkisinin alkaloidi olan vazisinin sentetik

yollarla üretilen bir türevidir. Kimyasal bakımdan organik brom bileşiğidir. Bromheksin

klorür, balgam yapışkanlığını azaltır, bronş salgısını artırır ve balgamın viskositesini

azaltır. Bromheksin ve onun metaboliti olan ambroksol halen kullanılmakta olan en

güçlü mukokinetik ilaçlardır. Bu iki ilaç mukusun yapısını da bozar, bu nedenle

mukolitik özellikleri de vardır (Biricik S, 1999; Kayaalp O, 2005).

Ambroksol

Bromheksinin bir metabolitidir; ondan daha etkili bir ekspektorandır. Ambroksol

mukusu sulandırır ve salgılanmasını normalleştirerek etki gösterir. Erişkinlere

ekspektoran olarak ağızdan günde 45-120 mg dozunda 2 veya 3 kerede bir verilir

(Süzer Ö, 2005; Uçar A, 2001).

Asetilsistein

L-Sistein’ in N-asetil türevidir. Mukolitik etkisi, kendi molekülünde bulunan serbest

sülfidril (-SH) grubu ile, balgamın mukoprotein moleküllerindeki disülfür (-S-S-)

köprülerini kırmasına ve onları depolimerize etmesine bağlıdır. Kronik bronşit

olgularında, özellikle, yerleşmiş mukus tıkaçları varsa kullanılır (Bökesoy TA ve ark.,

2000). Ağız yolundan günde 3 kez 200 mg dozunda verilir. Ağızdan verildiğinde

mukolitik etkinliği inhalasyonla verilmesine göre zayıftır (Kayaalp O, 2005).

Karbosistein

Kimyaca S-karhoksimetilsisteindir. Etki mekanizması asetilsistein ile aynıdır.

Page 16: Miraç Laçin Uluğ

16

Ağız yolundan günde 3 kez 750 mg dozunda alınır. 5-12 yaş arasındaki çocuklarda

başlangıç dönemindeki bir kerelik doz 250 mg, 2-5 yaş arasindakiler de 62.5 mg’ dır

(Kayaalp O, 2005).

2.4.2.4. Dekonjestan Tedavi

Burun mukozasındaki damarları büzmek suretiyle, mukozada konjestiyona bağlı

şişkinliği gideren ilaçlardır. Böylece burun tıkanıklığını gidererek hava geçişini

sağlarlar; sinusların deliği kapanmışsa onu açıp drenaja ve sinusların havalanmasına da

olanak verirler. Orta kulak iltihabın da tıkanmış östaki borusunu açmak amacıyla

antibakteriyel tedaviye yardımcı olarak ve seröz otit tedavisin de tek ilaç olarak

kullanılırlar. Nazal dekonjestanlar burun ile ilgili olarak, soğuk algınlığı ve diğer

solunum yolu infeksiyonlarına eşlik eden akut rinitte, saman nezlesi (mevsimine bağlı

alerjik rinit, polinozis), perenial rinit (mevsimle ilişkisi olmayan alerjik rinit), sinuzit ve

diğer rinit şekillerinde kullanılırlar. Saman nezlesinde antihistaminik ve nazal

dekonjestan verilebilir. Ancak yukarıda belirtilen hastalıklarda nazal dekonjestan

verilmişse, antihistaminiğe gerek yoktur. Dekonjestan olarak kullanılan ilaçlar lokal

kullanılan dekonjestanlar ve sistemik (oral) kullanılan dekonjestanlar diye iki gruba

ayrılırlar (Tablo 2.3). Efedrin ve fenilefrin dekonjestan olarak hem lokal ve hem de

sistemik kullanılabilir (Kayaalp O, 2005).

Tablo 2.3. Dekonjestan tedavi

Dekonjestan tedavi

Lokal dekonjestanlar

İmidazolin türevleri

Alifatik aminler

Sistemik dekonjestanlar

Psödoefedrin hidroklorür

Fenilpropanolamin (rasemik norefedrin)

hidroklorür

Page 17: Miraç Laçin Uluğ

17

Lokal dekonjestanlar

Burun mukozasına veya konjonktivaya lokal olarak uygulanırlar. Bazıları lokal

anestezik solüsyonlarına da katılır. Lokal dekonjestanlar genellikle saf alfa-mimetik

etkinlik gösterirler ve çoğu, direkt etkili ilaçlardır. Lokal dekonjestanlar kimyasal

yapılarına göre ikiye ayrılırlar (Kayaalp O, 2005).

İmidazolin türevleri

Yapıca ve etkileri yönünden antihipertansif olarak kullanılan bir ilaç olan klonidin’ e

benzerler. Sadece alfa-reseptörleri ve özellikle bunların α-2 alt-tipini etkilerler.

Elektriksel olarak stimüle edilen adrenerjik sinir ucundan noradrenalin salıverilmesini

azaltırlar. Nafazolin, tetrahidrazolin, ksimetazolin, oksimetazolin ve indanozolin bu

grupta yer alır (Kayaalp O, 2005).

Alifatik aminler

İndirekt sempatomimetik etkinlik gösterirler. Bu grupta siklopentamin, tuanminoheptan,

metilheksamin ve propilheksedrin bulunur. Son üç ilaç baz şeklinde iken uçucu sıvıdır

ve inhalatör içinden inhalasyon yoluyla kullanılır (Kayaalp O, 2005).

Alifatik aminlerin lokal yan etkileri; burun mukozasında, ilaç uygulandıktan sonra

iğnelenme yanma ve kuruma yaparlar. Mukozada büzülme geçtikten sonra “rebound”

konjesyon oluşur. Devamlı kullanılmaları burun mukozasında kronik şişmeye ve

mevsimle ilişkisi olmayan alerjik rinittekine benzeyen iltihabi duruma neden olur. Bu

nedenle sürekli lokal dekonjestan uygulamaya 5 günden daha uzun devam

edilmemelidir ve daha uzun sürekli uygulama gerekirse oral dekonjestanlara

geçilmelidir. Alifatik aminlerin sistemik yan etkileri; Palpitasyon, taşikardi, solukluk,

sinirlilik, bulantı, baş dönmesi ve bazen ruhsal eksitasyon görülebilir. İmidazolin türevi

dekonjestanlar, klonidin benzeri etkileri nedeniyle bradikardi, uyuşukluk, uyuklama,

aritmi, hipotansiyon ve aşırı dozda komaya neden olabilirler. Nazal dekonjestan

solüsyonları burundaki bakterilerle çabuk kontamine olduklarından hastalık geçtikten

sonra ileride tekrar kullanılmak üzere solüsyon şişesi saklanmamalıdır. Hipertiroidizm,

hipertansiyon, diyabet, koroner hastalığı olan veya trisiklik antidepresan ilaç alan

hastalarda dikkatli bir şekilde kullanılmalıdırlar. MAO inhibitörü ilaç alanlarda

kullanılmamalıdırlar (Kayaalp O, 2005).

Sistemik dekonjestanlar

Page 18: Miraç Laçin Uluğ

18

Ağız yolundan verilerek sistemik dekonjestan etki oluşturmak için sıklıkla kullanılan iki

ilaç psödoefedrin ve fenilpropanolamin’ dir. Efedrin, fenilefrin ve metoksamin de bu

amaçla kullanılabilir. Sistemik dekonjestanları oral uygulamanın üstünlükleri ise burun-

boğaz mukozasının her tarafında (sinüslerin içi dahil) yaygın bir dekonjesyon yapmaları

ve dekonjestan etkinin daha uzun sürmesidir. Ayrıca uzun süreli kullanım halinde burun

mukozasında devamlı tahrişe bağlı kronik şişme lokal uygulama durumuna oranla daha

az olur. Öte yandan oral uygulama halinde sempatomimetik ilaçların sistemik yan

tesirleri daha sık ve daha güçlü olarak ortaya çıkarlar (Kayaalp O, 2005).

Psödoefedrin hidroklorür

Efedrin’ in stereoizomeridir. Efedrin gibi Ephedra. türlerinde doğal olarak bulunur. İlaç

olarak, sentetik üretilen rasemik ve dekstro şekilleri kullanılır. Efedrin gibi hem direkt

ve hem de indirekt sempatomimetik etkinlik gösterir (Süzer Ö, 2005). Tek başına veya

öksürük şurupları içinde, burun mukozasında ve solunum yollarının diğer kısımlarında

dekonjesyon yapmak için ağızdan 60 mg dozunda 6 saatte bir verilir. Alınan yanıt

yetersizse aralık 4 saate indirilebilir. 6-12 yaşındaki çocuklarda 30 mg, 2-5

yaşındakilerde 15 mg dozunda yukarıdaki aralıklarla verilir. 2 yaşından küçüklere

genellikle tavsiye edilmez. Bronkodilatör etkinliği zayıf olmakla beraber bronşiyal

ödemi azalttığından bu amaçla da kullanılabilir (Süzer Ö, 2005; Kayaalp O, 2005).

Fenilpropanolamin (rasemik norefedrin) hidroklorür

Fenilpropanolamin, santral sinir sistemini efedrine oranla daha az stimüle eder ve beta-

reseptörler üzerindeki etkinliği daha zayıftır. Fenilpropanolamin, vazokonstriktör etkisi

nedeniyle sistemik yolla soğuk algınlığının semptomlarının giderilmesinde dekonjestan

olarak kullanılır. Hipertansiyonlularda da kan basıncını yükseltme eğilimi artar (Süzer

Ö, 2005). Nazal dekonjestan olarak 6-8 saatte bir 25 mg dozunda ağızdan uygulanır;

günlük doz 100 mg’ ı aşmamalıdır. 6-12 yaş arasındaki çocuklarda günde 3 kez 20-25

mg verilir. 8 yaşından küçük çocuklarda tavsiye edilmez. Belirtilen dozun iki katını (50

mg) günde 3 kez vermek suretiyle 400 denek üzerinde 12 hafta süre ile yapılan bir

incelemede hipertansif yan tesir % 0.5 oranında görülmüştür (Süzer Ö, 2005; Kayaalp

O, 2005). Terapötik indeksi düşük olduğundan, aşırı dozda alındığında akut

hipertansiyon insidensi artar ve ayrıca aritmilere neden olur. Hipertansif ensefalopati,

intraserebral kanama ve buna bağlı ölüm bildirilmiştir. Olasılıkla böbrek iskemisine

Page 19: Miraç Laçin Uluğ

19

bağlı olarak seyrek de olsa akut böbrek yetmezliği yapabilir. Diyabet, glokom ve prostat

hipertrofisini kötüleştirebilir (Kayaalp O, 2005).

2.5.BİTKİSEL TEDAVİ

2.5.1. Ökaliptus (Eucalyptus spp., Şekil 2.2)

Şekil 2.2. Eucalyptus spp.(yaprak-çiçek)

Genel Bilgiler

Ana vatanı Avustralya kıtası olan, Myraceae familyasına ait Eucalyptus spp.

Avustralya'nın ağaç florasında egemendir. Çoğu Avustralya'ya özgü olan, 700' den fazla

türü mevcuttur; bazı türler de Yeni Gine ve Endonezya' da bulunur. Ökaliptus ağacının

kültürü, tropikal iklim koşullarına yakın bölgelerde örneğin; Güney Avrupa olmak

üzere, Kuzey Afrika ve Amerika’ da yapılmaktadır. Ülkemizde Güney Doğu Anadolu

ve Batı Anadolu bölgeleri başta olmak üzere birçok bölgede ökaliptus ağacının kültürü

yapılmaktadır (http-2, 2010).

Uzun ve iri gövdeleri sayesinde diğer ağaç türlerinden farklı olarak yetişkin bir

ökaliptus ağacı bünyesinde 200 ile 1000 litre su bulundurabilir. Bu özelliğinden dolayı

da bazı bataklık alanlara dikilerek o bataklık kurutulabilir. Bataklıklar kurutularak sıtma

hastalığına neden olan sivrisineklerle mücadele etmek içinde yetiştirilmesinden dolayı

ökaliptus ağaçlarına “sıtma ağacı” ya da “kinin ağacı” da denmektedir. Bu ağaçlar

kesilip yerine başka bir bitki ekildiğinde ekilen bitki yetişmez (Luzar J, 2007).

Ökaliptüs, sepal taşımayan mor renkli çiçekleri Haziran-Temmuz arasında açar (Şekil

2.3). Ökaliptus, dünyanın en uzun boylu ağaçlarından olup 100 metrenin üzerinde boya

sahip olduğu bilinmektedir (Şekil 2.4). Yapraklar gençlerde oval, sapsız, açık yeşil, 16

Page 20: Miraç Laçin Uluğ

20

cm boyunda ve 9 cm enindedir. Yaşlı olanlarda ise yapraklar daralır, 13 cm boyunda ve

4 cm eninde, uzunca saplı, orak şeklinde, derimsi ve koyu yeşildir. Meyvesi ise küçük

ve çok miktarda tohum taşıyan oval şekilli kapsüldür (Williamson M, 2002).

Kimyasal Bileşenleri

Ökaliptusun etkisinden sorumlu olan bileşenlerin başında uçucu yağlar gelir. Şizolizigen

salgı ceplerinde bulunan uçucu yağlar, buhar distilasyonu ile droğun taze

yapraklarından elde edilir. Ana bileşeni %70’lik oranı ile 1.8-sineol (ökaliptol)’ dür.

Ana bileşenlerinin yanında limonen (%4-12), α-pinen (%2-8), α-felandren (>%1.5), β-

pinen (>%0.5) ve kafur (>%0.1) bulunur (Kemper HE, 2003).

Şekil 2.3. Eucalyptus spp. (çiçek)

Page 21: Miraç Laçin Uluğ

21

Şekil 2.4. Eucalyptus spp. (gövde)

Kullanım Dozajları ve Uygulama Yolları

Dahilen Kullanım

Uçucu yağ olarak kullanımda, oral yolla kullanıldığında günlük doz 0.3-0.6 ml ve her

doz için önerilen 0.05-0.2 ml’ dir. Kapsül olarak kullanımda, doz miktarı 100-200 mg’

dır ve günde 2 ya da 5 defa kullanılabilir. 30 ml ökaliptus yağının dahilen kullanımı

ölüme yol açabilir. Bazı kayıtlarda 4-5 ml ökaliptus yağının 12 yaş altı çocuklarda

öldürücü etkisine rastlanmıştır. 1.9 g ökaliptusun oral yolla alınması 10 yaşındaki bir

çocukta ölümle sonuçlanmıştır. Özellikle çocuklarda, doz aşımından dolayı ökaliptus

zehirlenmesi ile hastaneye gelen birçok vakaya rastlanmıştır. Ökaliptusun neden olduğu

toksik semptomlar kendini hızlı şekilde belli eder. Karın ağrısı, mide bulantısı, kusma

ve ardından solunum yolu problemleri, bronkospazm, bilinç kaybını takiben koma ile

sonuçlanır. Tedavide aktif kömür ya da sorbitol kullanılabilir Çocuklarda fazla miktarda

alımda gastrik lavaj genel anestezi altında endotrakeal entübasyonla yapılmalıdır

(Kemper HE, 2003).

Haricen Kullanım

İnhalasyon yolu ile kullanıldığında 150 ml kaynar suya 12 damla ökaliptus yağı

damlatılır ya da 1 litre sıcak suyun içine 15 ml ökaliptus yağı damlatılarak %1.5’ luk

solüsyon hazırlanır. Günde 3 defa buğu banyosu yapılır.

Merhem içeriğinde %1.3 h/a (hacim/ağırlık) ökaliptus yağı bulunur ve 12 yaş üstü

çocuklara kalın tabaka halinde günde 3 defa göğüs bölgesine sürülür.

Ağız gargarası %91 mg/ml ökaliptus yağı içerir ve günde 2 defa 20 ml ile ağız

çalkalanır (Kemper HE, 2003).

2.5.2. Kirpi Otu (Echinacea spp., Şekil 2.5)

Page 22: Miraç Laçin Uluğ

22

Şekil 2.5. Echinacea.purpurea (çiçek)

Genel Bilgiler

Echinacea spp. türleri Asteraceae familyasından Kuzey Amerika'nın, eski çağlardan

beri ilaç olarak kullanılan endemik bitkileridir.

Echinacea cinsi 1968' de McGregor tarafından yayınlanan taksonomik incelemeye göre

9 tür içermektedir (McGregor RL, 1968).

E. angustifolia DC var. angustifolia

var. strigosa McGregor

E. atrorubens Nutt.

E. laevigata (Boyton & Beadle) Blake

E. pallida (Nutt.) Nutt.

E. paradoxa (Norton)Britton var. paradoxa

var. neglecta McGregor

E. purpurea (L.) Moench

E. simulata McGregor

E. sanguinea Nutt

E. tennesseensis (Beadle) Small

Tıbbi olarak değerlendirilen türler; E. angustifolia, E. pallida, E. purpurea türleridir.

Echinacea bitkisini ilaç olarak tedavide ilk kullanan 1870' lerde Nebraska'da Alman

asıllı Dr. H.C.F. Meyer olmuştur (Şekil 2.6). Bitkinin kullanılışını yerlilerden öğrenen

Meyer, E. angustifolia köklerinden hazırladığı tentürü, "blood purifier" ilacını

romatizma, migren, ağrı, yılancık, yaralar, hazımsızlık, bitki zehirlenmeleri, zehirli yılan

Page 23: Miraç Laçin Uluğ

23

sokması, sifilis, gangren, malarya, difteri, hemoroit gibi bir çok hastalığın tedavisinde

kullanmıştır (Hobbs C, 1994).

Şekil 2.6. Meyer’s Blood Purifier

Meyer' in ilacı 1887'de Dr. John King ve Ecz. John Uri Lloyd'un dikkatini çekmiş ve

böylece Echinacea üzerindeki ilk bilimsel çalışma King ve Lloyd tarafından yapılmıştır.

Birçok ilaç firması tarafından infeksiyona karşı Echinacea preparatları çıkartılmış ve bir

dönem en gözde ilaçlar olmuş. Önceleri E. angustifolia kökleri kullanılırken, daha sonra

E. pallida kökleri de kullanılmaya başlanmış ve 1916'da her iki tür de National

Formulary of US' de offisinal olarak yer almıştır. İki türü ayırt etmek çok zordur.

Kökleri makroskopik ve mikroskopik olarak aynıdır (Hobbs C, 1994).

1939'da Dr. G. Madaus tarafından Avrupa'da artan ihtiyacı karşılamak için Amerika'dan

E. angustifolia tohumları getirtilmiş ve kültüre alınmıştır. Ancak daha sonra bu

tohumların E. purpurea 'ya ait olduğu anlaşılmış ve böylece E. purpurea türü de tedavi

alanına girmiştir (Mat A, 2002).

Kimyasal Bileşikleri

Echinacea türlerinden bugüne kadar aşağıdaki bileşikler izole edilmiştir (Blumenthal

M ve ark., 2000).

Echinacea angustifolia Echinacea pallida fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.8).

kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.5). Echinacea purpurea

kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.6).

Echinacea angustifolia fotoğrafı aşağıda sunulmuştur. (Şekil 2.7).

Page 24: Miraç Laçin Uluğ

24

Şekil 2.7. Echinacea angustifolia

Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.4).

Tablo 2.4. Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri

Echinacea angustifolia

Herba: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, chlorogenic acid, isochlorogenic

acid, verbascoside, echinacoside) (echinacoside ilk defa 1950’de E.

angustifolia köklerinden elde edilmiştir, en fazla E. angustifolia

köklerinde bulunmaktadır)

•Flavonoitler, alkilamidler (Her üç tür de vardır, en az E. angustifolia’ da),

polisakkaritler, uçucu yağ ( %<0.1)

Radix: •Kafeik asit türevleri (echinacoside, chlorogenic acid, isochlorogenic acid,

cynarin) (Echinacoside %0.3-1.7; cynarin bu drog için karakteristiktir)

•Polisakkaritler, glikoproteinler, alkilamidler (izobutilamidler) , Uçucu

yağ (%<0.1)

Echinacea pallida fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.8).

Page 25: Miraç Laçin Uluğ

25

Şekil 2.8. Echinacea pallida

Echinacea pallida kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.5).

Tablo 2.5. Echinacea pallida kimyasal bileşenleri

Echinacea pallida

Herba: •Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, echinacoside, verbascoside,

chlorogenic acid, isochlorogenic acid)

• Flavonoitler, alkilamidler (izobutilamidler), uçucu yağ (%<0.1)

Radix: •Kafeik asit türevleri (echinacoside, isochlorogenic acid, 6-O-

caffeoylechinacoside, chlorogenic acid) (Echinacoside miktarı E. angustifolia

köklerindekine yakındır, iki kökü ayırt edici madde: 6-O-caffeoylechinacoside)

•Poliasetilenler (kolaylıkla okside olur, drogun kalitesi saklama koşullarına göre

değişir), polisakkaritler, glikoproteinler, uçucu yağ ( % 0.2-2.0)

Page 26: Miraç Laçin Uluğ

26

Echinacea purpurea fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.9).

Şekil 2.9. Echinacea purpurea

Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.6).

Tablo 2.6. Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri

Echinacea purpurea

Herba: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, chlorogenic acid)

(Cichoriic acid en fazla bu bitkide vardır, çiçeklerde % 1.2-3.1)

• Alkilamidler (izobutilamidler)(en fazla bu türde bulunur)

• Polisakkaritler, flavonoitler, uçucu yağ ( %0.08-0.32)

Page 27: Miraç Laçin Uluğ

27

Radix: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, chlorogenic acid)

(echinacoside % 0,6-2,1)

•Alkilamidler (izobutilamidler), Polisakkaritler, glikoproteinler, uçucu yağ

(% 0.2)

•Pirolizidin alkaloitleri (% 0.0065) (1984'de bulunmuştur) (Tussulagin ve

isotussilagin - doymamış halka sistemi taşımadığı için hepatotoksik

değildir).

Kullanım Dozajları ve Uygulama Yolları

Tedavide sadece oral kullanımı kaydedilmiştir.

Dekoksiyon şeklinde hazırlanacak ise, 1-2 çaykaşığı Echinacea kökü bir fincan

miktarındaki suyla hazırlanır ve günde 3 sefer kullanılır. Maksimum 8 hafta boyunca

devam edilir.

Tentür şeklinde hazırlanacak 1:5 oranında hazırlanan tentürden 1-4 mL, günde 3 sefer

kullanılır. Maksimum 8 hafta boyunca devam edilir.

Ayrıca kullanıma hazır tablet formlarınının kendi prospektüslerinde belirtildiği şekilde

kullanılır (WHO Monographs, 1999).

2.5.3. Geven Otu (Astragalus spp., Şekil 2.10)

Şekil 2.10. Astragalus membranaceus

Page 28: Miraç Laçin Uluğ

28

Genel Bilgiler

Geven (Astragalus), baklagiller (Fabaceae) familyasından yetiştiği bölgelere göre

farklılaşan 2000 kadar türü bulunan otsu ve küçük çalı bitkileridir (Şekil 2.11). Tıpta

özellikle ana vatanı Çin olan, Çin Geveni kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).

Tedavide kullanılan Astragalus, Uzak Doğu'da bilhassa Kore ve Çin' de yetişen

Astragalus membranaceus ve A. mongolicus (A. membranaceus var. mongolicus )

köklerinden elde edilir (Yeşilada E, 2008).

Astragalus türlerinin (Fabaceae) Türkçe genel adı ''Geven'' olarak bilinmektedir.

Ülkemizde 450 kadar geven türü bulunmasına karşılık, tedavide kullanılan türler

ülkemizde bulunmaz. Türkiye'de yetişen sadece birkaç türden (A. kurdicus, A.

microcephalus, A. gummifer, A. aureus, A. brachycalyx) kitre zamkı (Tragacanth) elde

edilmekte ve bu üründen ilaç teknolojisinde yardımcı olarak (tablet bağlayıcı vb.)

yararlanılmaktadır. Bunun dışında kalan bazı türlerin hayvan yemi olarak kullanıldığı,

bilinmesine karşılık, bazı türlerinin yüksek selenyum içeriği nedeniyle evcil

hayvanlarda zehirlenme yaptığı, hatta bu hayvanların eti ve sütü ile insanları da

etkileyebileceği bilinmektedir. Bu nedenle, Türkiye' de yetişen geven türlerinin

Astragalus membranaceus yerine kullanılması kesinlikle düşünülmemelidir (Yeşilada

E, 2008).

Kimyasal Bileşenleri

Ana kimyasal birleşenleri triterpen glikozitler (astragalozitler I-X ve izoastragalozitler I-

IV) ve polisakkaritlerdir (astragalan, astraglukan AMEM-P). Ayrıca amino asitler,

betain, kolin, betasitosterol, bitki asitleri (hekzüronik asit, Amon-S), flavonoitler (2'.4'-

dihidroksi-5.6-dimetoksiizoflavon, A-C), runmatakenin, şeker içerirler (WHO

Monographs, 1999; Yeşilada E, 2008).

Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları

Tedavide sadece oral kullanımı kaydedilmiştir. Kullanım kuru kökün direk yenmesi

şeklinde ise günde üç sefer 1-4 g, tentür şeklinde kullanılacaksa günde üç defa 2 damla

şeklinde kullanılır (WHO Monographs, 1999)

Page 29: Miraç Laçin Uluğ

29

Şekil 2.11. Astragalus membranaceus (çiçek)

2.5.4. Zencefil (Zingiber officinale Roscoe, Şekil 2.12)

Genel Bilgiler

Şekil 2.12. Zingiber officinale Roscoe

Page 30: Miraç Laçin Uluğ

30

Zingiber officinale Roscoe, Zingiberaceae familyasına mensup, Güney Asya' da doğal

olarak yetişen çok yıllık bir bitki olup pembe çiçekleri ile orkideye benzemektedir.

Günümüzde Çin, Hindistan, Nijerya, Avustralya, Jamaika ve Haiti'de kültürü

yapılmaktadır (Brunenton J, 1995).

Bu ülkelerden Çin ve Hindistan dünya üretiminin büyük bir kısmını sağlamaktadır.

Bitkinin iki farklı tipi piyasada bulunmaktadır. Bunlardan biri beyaz zencefilin kabuğu

soyulmuş rizomları olup en çok Jamaika da üretilmekte diğer tipi ise siyah zencefilin

kabuklu rizomları olup Çin’ de üretilmektedir (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001).

İlk Türk Kodekslerinden Düstur-ül Edviye' de droğun siyah ve beyaz zencefil şeklinde

kaydedildiği görülmektedir. Ayrıca Şerafettin Mağmumi' nin 1910 tarihli Kamus'u

Tıbbi adlı eserinde, zencefilin, toz tentür ve ekstre halinde iştah açıcı ve uyarıcı bir

madde olarak kullanıldığı belirtilmektedir (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001).

Kimyasal Bileşenleri

Zencefil rizomları % 4.7-7.5 oranında oleorezin taşımaktadır. Uçucu olmayan kısmında;

gingeroller ([6]-gingerol, [8]-gingerol, [10]-gingerol), dehidrastasyon ürünleri, şogaoller

([6] şogaol, [10]-şogaol), sabit yağlar ve mumlar bulunmaktadır.

Zencefil, %1-3.3 oranında uçucu yağ içermektedir. Bu uçucu yağın %30-70' ini

seskiterpenler oluşturmaktadır. Seskiterpenlerden; β-bisabolen, (-)zingiberen, β-

seskifellandren (+)-ar-curcumen, monoterpenlerden de geranial ve neral bulunmaktadır.

Diğer bileşikler; karbonhidratlar, nişaşta (%40-60), proteinler (%9-10), lipitler (%6-10),

lesitin, vitaminler (niacin, vit A), mineraller, aminoasitler içermektedir (Blumenthal M

ve ark. 2000).

Zingiber officinale Roscoe kökü aşağıdaki fotoğrafta sunulmuştur (Şekil 2.13).

Page 31: Miraç Laçin Uluğ

31

Şekil 2.13. Zingiber officinale Roscoe (kök)

Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları

Zencefil tedavide sadece oral kullanımı ile yer almaktadır. Rizom veya kurutulmuş

ekstresi günde bir kere 2-4 g, toz rizom; günde 3 kere 0.25-1.0 g, infüzyon ve

dekoksiyonu; günde 3 kere 0.25-1.0 g 150 ml kaynamış suda, tentürü; günde 3 kere

1:5(g/ml), 1.25-5.0 ml, standardize zencefil ekstresi 250 mg’ lık kapsülden iki tane,

beklenen semptomun başlangıcından 30 dakika önce alınmalı, sonra her 4 saatte bir 2

kapsül alınmalıdır. (PDR, 2000).

Kemoterapinin sebep olduğu bulantı için günde 1.5 mg, romatoit artrit ve osteoartritde

günde 1-2 gr kullanılmaktadır. Piyasada 100mg, 400mg, 420mg, 460mg, 470mg,

500mg, 550mg, 1000 mg’ lık kapsülleri, çiğnenebilen tabletleri (67.5 mg), yağı (%100)

ve çay poşetleri bulunmaktadır (Blumenthal M. ve ark., 2000; PDR, 2000).

2.5.5. Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides, Şekil 2.14)

Genel Bilgiler

Page 32: Miraç Laçin Uluğ

32

Şekil 2.14. Pelargonium sidoides (gövde)

P. sidoides, özellikle anavatanı olan Güney Afrika’ nın kıyısal bölgelerine yayılmıştır.

(Van der Walt JJA & Vorster PJ, 1988).

P. sidoides, derin kırmızı çiçeklere, alternat dizilişli ve kalp şeklinde yapraklara sahiptir

(Şekil 2.15). Bitkinin kökü uzun yıllar boyunca Güney Afrika’ da halk ilacı olarak

kullanılmaktadır (Bladt S & Wagner H, 2007).

19. yüzyılın sonlarına doğru, bitkinin köklerinden üretilen “Steven’s Consumption

Cure” adındaki preparatla İngiltere’ de tüberküloz tedavisinde bir popülerliğe sahip

olmuştur. İlk olarak 1920 yılında, Dr. A Sechehaye, P. sidoides ile tedavi ettiği 800

tüberküloz hastası ile tedavi-vaka çalışmalarını yayınladı (Bladt S & Wagner H,

2007 ).

P. sidoides kökünün kimyasal birleşenleri, 1972 yılında Alman araştırmacılar tarafından

keşfedildi. Araştırma ilerledikçe verimi mükemmel hale getirecek özel bir ekstraksiyon

yöntemi geliştirdiler. Üç yaşındaki bitkilerin köklerinde optimal aktif bileşen olduğu

tespit edildi. Şu anda P. sidoides, Güney Afrika tarımında uzmanlaşmış çiftçilerin elinde

ekolojik tarım yöntemleri ile yetiştirilmektedir (Kolodziej H, 2007).

Kimyasal Bileşenleri

Page 33: Miraç Laçin Uluğ

33

P. sidoides ekstresi öncelikle polifenoller (kateşin ve gallokateşin), protein, mineral,

düşük konsantrasyonlarda 7-hidroksikumarin türevleri içerir (Kolodziej H & Schulz V,

2003). Bu 7-hidroksikumarin türevleri, bilinen ve antikoagülan olarak kullanılan

kumarin türevlerinden, antikoagülan aktivite olarak farklıdır (Koch K & Biber A,

2007).

Şekil 2.15. Pelargonium sidoides(çiçek)

Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları

P.sidoides’ in tedavide sadece oral kullanımı yer almaktadır. Bu oral tedavide

P.sidoides kök ekstresi, yetişkinler ve 12 yaşından büyük çocuklar için 7-10 gün

süresince, günde 3 sefer 1.5mL, 6-12 yaş aralığındaki çocuklar için 7-10 gün süresince,

günde 3 sefer 1 ml, 2-5 yaş arasındaki çocuklar için 7-10 gün süresince, günde 3 sefer

0.5 ml kullanılmaktadır (http-3, 2010).

Page 34: Miraç Laçin Uluğ

34

3. TARTIŞMA VE SONUÇ

Ökaliptol ile yapılan bir çalışma, ökaliptölün terapötik konsantrasyonlardaki monosit

ve lenfositlerdeki sitokin aktivitesini inhibe ederek hava yollarındaki hipersekresyonu

kontrol altına aldığını göstermiştir. Mast hücreleri, eozinofiller ve T-lenfositlerinin

aktivasyonu ile hava yollarının hipersekresyonu sonucu ortaya çıkan astım hastalığında

relapsların azaltmasında ökaliptolün etkisinin sitokin inhibisyonu yolu ile olabileceği

düşünülmüştür. Ökaliptol astım hastalığındaki salgı artışını kontrol altına aldığından

astımda faydalı bulunmuştur (Juergens RU ve ark., 2004).

Ökaliptol’ ün mukolitik, bronkodilatör ve antienflamatuvar etkisi, kronik obstruktif

akciğer hastalığı (KOAH) olan 242 hasta üzerinde yapılan çift körlü, plasebo kontrollü

bir çalışmada araştırılmıştır. KOAH hastalarına tedavi amacı ile verilen ilaçlarının

yanında 200 mg ökaliptol ya da plasebo günde 3 defa 6 ay boyunca verilmiştir. Akciğer

fonksiyon testinden alınan sonuçlarda ökaliptol kullanan hastalarda akciğerlerin

fonksiyonunun daha iyi olduğu, dispne oluşum sıklığının azaldığı kaydedilmiştir. Sonuç

olarak, ökaliptol kullanımı KOAH hastalığının neden olduğu krizleri azaltarak yaşam

kalitesini arttırmıştır. (Worth H & Schacher C, 2009).

Sağlıklı gönüllerin kanlarından alınan monositler üzerine yapılan bir çalışmada,

ökaliptol’ ün lipopolisakkarit (LPS) ve interlökin-1β (IL-1 β)’ nın inflamasyon sırasında

meydana getirdiği mediyatör oluşumu üzerine etkisi araştırılmıştır. Ökaliptol’ ün,

lipopolisakkaritin uyardığı araşidonik asit oluşumunu engellediği gösterilmiştir.

Ökaliptol aynı zamanda lökotirien B4’ ü, IL-1β‘ yı ve tromboksan B2’ yi de inhibe

ederek antiinflamatuvar etki göstermektedir. Ökaliptolün, tümor nekroz faktör α’ yı ise

yüksek oranda inhibe ettiği gösterilmiştir (Kemper HE, 2003).

İnflamasyon sırasında meydana gelen biyokimyasal reaksiyonlar reaktif oksijen

türlerinin oluşmasına sebep olmakta, ökaliptusun uçucu yağı ise oluşan bu reaktif

oksijen radikalleri üzerine etki göstererek, lökosit aktivasyonunu engelleyip

antiinflamatuvar etki göstermektedir. Yapılan bir çalışmada, %0.1’ den yüksek

konsantrasyonda ökaliptus uçucu yağının, eten oluşumunda rol oynayan reaktif oksijen

radikallerini engellediği, dolayısıyla eten oluşumunu da inhibe ederek antiinflamatuvar

Page 35: Miraç Laçin Uluğ

35

etki gösterdiği rapor edilmiştir. Ökaliptolün bu antiinflamatuvar özelliğinden dolayı üst

solunum yolu infeksiyonlarında kullanımı uygun bulunmuştur (PDR, 2007).

Monoterpen oksit olan ökaliptol’ ün akut olarak trinitro benzen sülfonik asit ile

indüklenen kolit üzerine etkisi araştırılmıştır. Deney sonunda kolonik kısımlar

incelendiğinde, miyeloperoksit aktivitenin artması ve glutatiyonun azalmasından dolayı

aşırı inflamasyon ve ülser oluşumu görülmüştür. Ökaliptol uygulanan kolonik

parçalarında ise diğerlerine kıyasla inflamasyon ve ülserde azalma olduğu görülmüştür.

Ökaliptol, miyeloperoksidaz aktivitesini de inhibe etmiştir. Bu bulgular ökaliptol’ ün

antiinflamatuvar etkisi nedeniyle gastrointestinal inflamasyonu ve ülser oluşumunu

engelleyebileceğini ortaya koymaktadır (Santos FA, 2004).

Monoterpen bileşimi zengin olan uçucu yağlar mukolitik özelliklerinden dolayı

geleneksel olarak halk arasında solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılmaktadır.

Fakat solunum yollarının irritasyonuna ve akut bronkospazma yol açabilme riski

nedeniyle sınırlı şekilde kullanılabilmektedir. Uçucu yağların bu yan etkisinin aksine,

doymuş monoterpen içeren ökaliptus uçucu yağının ana bileşeni olan ökaliptol’ ün

toleransı daha yüksektir. Dolayısıyla ökaliptus uçucu yağı halk arasında bronşit, astım

ve soğuk algınlığında rahatlıkla kullanılabilmektedir (Kemper HE, 2003).

Eucalyptus olida, Eucalyptus straigeriana ve Eucalyptus dives türlerinina antibakteriyal

etkisi üzerine bir çalışma yapılmıştır. Uçucu yağ bileşenleri birbirinden değişik olan bu

üç türde, farklı bileşenlerden dolayı farklı antibakteriyel etki gözlenmiştir. Ancak, genel

olarak, Gram(+) bakterilere (Enterecoccus faecalis, Staphylococcus aureus) karşı

gözlenen inhibitör etki, Gram(-) bakterilerden (Escherichia coli, Pseudomonas

aeruginosa) daha fazladır. En yüksek antibakteriyal etki E. Staigeriana ve S. aureus’ a

karşı gözlenirken en dirençli bakteri P. aureginosa olarak belirlenmiştir. C. albicans’ a

karşı ise E. Staigeriana’ nın Nystatin®’ den yaklaşık 2 kat fazla etki gösterdiği

belirlenmiştir (Gilles M ve ark., 2009). Ökaliptolün antimikrobiyal etkisi nedeniyle üst

solunum yolları infeksiyonlarında etkili olabileceği düşünülmüştür.

Ökaliptus türlerinden E. citriodora, E. tereticornis ve E. globulus’ un uçucu yağlarının

analjezik etkisi üzerine bir çalışmada fareler 55°C sıcaklığa maruz bırakılıp ağrı

yanıtları araştırılmıştır. E. citriodora, E. tereticornis ve E. globulus’ un uçucu yağları

intraperitonal yolla 10 mg/kg ve 100 mg/kg derişimde uygulanmış ve en fazla analjezik

etki doza bağlı olarak E. tereticornis de gösterilmiştir (Silva J ve ark., 2003).

Page 36: Miraç Laçin Uluğ

36

Ökaliptus ağacına ya da ökaliptol’ e karşı hipersensitivite reaksiyonu olanlarda

kullanılmamalıdır. Ökaliptol kullanımı esnasında eritem, ürtiker ve kaşıntı gibi alerjik

reaksiyonlar görülebilir. Gastrointestinal, safra yolu inflamasyonunda ve karaciğer

fonksiyon bozukluklarında oral olarak kullanılmamalıdır. Bebeklerde ve 12 yaş

altındaki çocuklarda larenjeal spazma ve solunum durmasına neden olabileceği için

burna ya da yüze uygulanmamalıdır. Ökaliptol’ ün hipoglisemik aktivitesinden dolayı

antidiyabetik ilaç kullanan hastalarda dikkatli olunmalıdır. Eğer antidiyabetik ilaçlarla

birlikte kullanılacak ise kan glukoz seviyesi izlenmeli ve hipoglisemik semptomlar takip

edilmelidir. Ökaliptus yağının, karaciğer mikrozomal enzim aktivitesini indüklediği

gözlenmiştir. İn-vitro olarak yapılan çalışmada, karaciğer doku kültürü kullanılarak

bileşiminde bulunan terpenlerin karaciğer AOX enzimlerini (CoA oksidaz) arttırdığı

kanıtlanmıştır. Ökaliptus yağı kullanan kişilerde karaciğer enzimlerinin seviyesi ve

birlikte kullanıldığı ilaçların metabolizması izlenmelidir. Ökaliptus kullanımı

hamilelikte ve emziren kişilerde yeterli çalışma olmadığı için tavsiye edilmemektedir

(Kemper HE, 2003). Ökaliptus yağı nadir olarak mide bulantısı, kusma mide ağrısı ve

yanması, özofajit ya da diyareye neden olabilir (Blumenthal M, 2000).

Sonuç olarak, ökaliptus sekresyon ve ödem azaltıcı, antibakteriyal, antiinflamatuvar,

antioksidan, analjezik ve mukolitik etkisi ile üst solunum yolları hastalıklarında

iyileşmeye yardımcı olmaktadır. Ökaliptusun solunum yolları hastalıklarında profilaktik

kullanımı ile ilgili bir çalışmaya rastlanamamıştır. Hamile ve laktasyondaki kadınlar,

diyabetik hastalar, 12 yaş altı çocuklar ve hipersensivite reaksiyonu olan kişiler dışında

rahatlıkla soğuk algınlığı ve gripte semptomları iyileştirme ve hayat standardını arttırma

amacıyla kullanılabilir.

Echinacea (kirpi otu) türleri immünostimülan, antiinflamatuar, antibakteriyel,

antiviral, antifungal, antikanser ve sikatrizan etkilere sahiptir. Bu etkilerden sorumlu

bileşiklerin polisakkaritler, glikoproteinler, alkilamidler ve kafeik asit türevleri (cichoric

acid, echinacoside) olduğu düşünülmektedir. Günümüzde çeşitli Echinacea preparatları

dahilen soğuk algınlığı, öksürük, bronşit, grip, profilaksi ve tedavisinde, üriner sistem

enfeksiyonları tedavisinde, haricen ise yara ve yanıkların tedavisinde kullanılmaktadır

(Afife M, 2002).

E. angustifolia ve E. purpurea radix ekstresi ile yapılan çift kör, plasebo kontrollü

randomize bir çalışmada 302 gönüllü (18-65 yaş) hastaya 12 hafta süreyle günde 2 defa

Page 37: Miraç Laçin Uluğ

37

50 damla şeklinde ekstreler verilmiştir. Hastalığa yakalanma süresi E. angustifolia

grubunda 66 gün, E. purpurea grubunda 69 gün ve plasebo grubunda 65 gün olarak

saptanmış ve Echinacea ekstrelerinin hastalığa yakalanma riskini % 10-20 azalttığına

karar verilmiştir (Melchart D, 1998). Bu çalışma Echinacea türlerinin profilaktik olarak

kullanılabileceğini göstermiştir.

Soğuk algınlığı bulunan 559 hastaya E.purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’ inden

hazırlanan sulu-alkollü ekstresi, 7 kez yoğunlaştırılmış E. purpurea’ nın %95 herba ve

%5 radix 'den hazırlanan sulu-alkollü ekstresi ve E.purpurea radix ekstresi verilmiştir.

E. purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’ inden hazırlanan sulu-alkollü ekstresi ve

konsantre preparatı, E. purpurea radix ekstresi ve plaseboya göre anlamlı şekilde etkili

bulunmuştur. Soğuk algınlığı akut tedavisinde E. purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’

inden hazırlanan sulu-alkollü ekstresi standart preparatının semptomatik ilaçlara etkili

bir alternatif olduğu ve yan etkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Brinkeborn

RM & Degenring FH, 1999).

E.purpurea sıvı ekstresi veya plasebo, Almanya' da yapılmış çift kör bir çalışmada

soğuk algınlığı ve solunum yolları enfeksiyonu olan 108 hastaya, 8 hafta süresince

günde iki kez 4 ml verilmiştir. Echinacea grubu 4.5 günde iyileşirken, kontrol grubu 6.5

günde iyileşmiştir. Sonuç olarak Echinacea ekstresi hastalığın sıklığı, süresi ve şiddeti

üzerinde plaseboya göre anlamlı bir azalma göstermiştir (Grimm W, 1999).

E. purpurea ve E. pallida kök ekstreleri Almanya' da 15 ayrı merkezde akut soğuk

algınlığı şikayeti ile başvuran 263 hastaya verilmiştir. Tedavi 7-9 gün sürmüş ve ilaç

grubunda iyileşme ikinci günde başlamış, dördüncü günde anlam kazanmıştır. Kontrol

grubundan daha kısa sürede iyileşme görülmüş, ilacın etkili ve güvenli olduğuna karar

verilmiştir (Henneicke-von Zepelin H, 1999).

ABD’ de York College of Pennsylvania' da yapılan bir çalışmada, soğuk algınlığı veya

grip erken belirtileri ile başvuran 95 hastaya 1-5 gün süreyle günde 5-6 fincan

Echinacea Plus Tea verilmiştir. Çalışmanın sonucunda, tedavi grubu ile kontrol grubu

arasında anlamlı bir fark gözlenmiştir. Soğuk algınlığı ve grip başlangıcında Echinacea

çayı içilmesinin, semptomları plaseboya göre daha kısa sürede iyileştirdiğine karar

verilmiştir (Lindenmuth GF, 2002).

E. purpurea’ nın taze topraküstü kısımlarının preslenmiş özsuyu Almanya' da soğuk

algınlığı ilk belirtileri ile başvuran 80 yetişkin hastaya verilmiş, ilaç alanlar 6 günde

Page 38: Miraç Laçin Uluğ

38

iyileşirken plasebo alanlar 9 günde iyileşmiş ve yan etki görülmemiştir. Sonuç olarak

E.purpurea' nın iyi tolere edilen ve soğuk algınlığı semptomlarını hafifletmede

plaseboya göre daha etkili bir ilaç olduğu saptanmıştır (Schulten B ve ark., 2001).

Ocak 1966-Temmuz 1999 arasında yapılan klinik çalışmalar taranmasıyla yapılmış bir

çalışmada ise, Echinacea' nın soğuk algınlığı semptomlarının şiddeti, süresi ve sıklığını

azaltıcı etkisinin kesinleşmemiş olduğu, ancak Echinacea' nın güvenli bir preperat

olduğu iddia edilmiştir (Giles JT ve ark., 2000).

Echinacea’ nın progresif sistemik hastalıklar (multipl skleroz, tüberküloz, lökoz,

kollajenoz, AIDS) ve oto immün hastalıklar (diabetes mellitus, lupus, romatoit artrit)

durumunda kullanılması kontrendikedir. Ancak bu uyarıların teorik gözlemlere

dayandığı, bu hastalıklarda kullanıldığında bir ters etki kaydedilmediği belirtilmektedir

(Mat A, 2002). Echinacea, kullanırken hamile kalan ve hamilelik sırasında kullanan

kadınlar izlenmiş ve kontrol gruplarıyla karşılaştırılarak bebekte malformasyon riski

araştırılmıştır. Echinacea kullanımının bebekte malformasyona yol açmadığı sonucuna

varılmıştır (Gallo M ve ark., 2000). Echinacea’ nın yan etkileri olmadığı

kaydedilmiştir. Ancak atopisi olan bir hastada Echinacea aldıktan sonra anafilaksi

görüldüğü rapor edilmiştir. Allerjisi olanların kullanmaması tavsiye edilmektedir

(Mullins RJ, 1998). Echinacea kullanımında bugüne kadar ilaç etkileşimi

görülmemiştir. 2001' de yayınlanan bir çalışmada bitkisel ilaç kullanımının çok

yaygınlaşması üzerine, en çok kullanılan bitkisel ilaçların (Ginkgo, Hypericum,

Ginseng, Allium, Echinacea, Serenoa repens, Piper methysticum) ilaçlar ile etkileşimi

üzerinde literatür taraması yapılmış ve Echinacea preparatlarının (her üç türünün)

ilaçlar ile etkileşim yaptığına dair hiçbir klinik rapor bulunmamıştır (Izzo AA & Ernst

E, 2001).

Sonuç olarak, Echinacea türleri soğuk algınlığı ve gripden korunmada profilaktik olarak

kullanıma girmiştir. Yapılan klinik çalışmalarla, Echinacea türlerinin bu hastalıkların

sıklığı, süresi ve şiddeti üzerinde azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir. Echinacea

türlerinin hamile ve çocuklarda güvenle kullanılması, ilaç etkileşimlerinin olmaması,

yan etkilerinin yok denecek düzeyde olması grip ve soğuk algınlığında hem hastalıktan

korunma ve hem de tedavide bu bitkinin klinik kullanıma girmesini sağlamıştır.

Astragallus spp. (geven otu), grip ve soğuk algınlığı tedavisinde özellikle bağışıklık

sistemini güçlendirmek için kullanılmaktadır. Ayrıca kronik ishal, ödem, anormal uterus

Page 39: Miraç Laçin Uluğ

39

kanamasında, diyabet ve kardiyotonik ajan olarak da kullanılmaktadır. A.

membranaceus, halk arasında ise klinik çalışmalarla desteklenmeden nefrit, kronik

bronşit ve cüzzamda da kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).

Yapılan bir in vitro çalışmada, A. membranaceus’ dan izole edilen 10 mg/ml

polisakkaritin, blastosist oluşum evresinde lenfosit ve makrofaj sayısını arttırdığı

gözlemlenmiştir (Bombardelli E & Pozzi R,1991). Bir başka çalışmada A.

membranaceus polisakkaritlerinin IL-2 aktivitesinde artış yaparak lenfositlerin bağışık

yanıttaki rolünü artırdığı gösterilmiştir (Chu DT & Wong WL, 1988a). Farelere

intravenoz şekilde uygulanan bitkiden elde edilen polisakkarit fraksiyonu,

siklofosfamidin yol açtığı immünesüpresyonu tersine çevirmiştir (Chu DT & Wong

WL, 1988b). Bu çalışmalarla A.membranaceus’ un bağışıklık sistemini güçlendirici

etkisi kanıtlanmıştır ve A.membranaceus’ un soğuk algınlığı ve grip proflaksisi için

yararlı olduğu sonucuna varılmıştır.

A. membranaceus’ un dekoksiyonunun, 1-2 hafta boyunca günlük ya da gün aşırı

şeklinde gastrik lavaj yöntemiyle farelere uygulanması sonucu, farelerin

rediküloendotelyal sistemlerindeki fagositik aktivitenin arttığı gözlemlenmiştir. Farenin

rediküloendotelyal sistemindeki fagositik aktivite karbon parçacıkları enjeksiyonu ile

bozulmasına rağmen A. membranaceus dekoksiyonu verildikten sonra fagositik

aktivitenin tekrar arttığı görülmüştür (WHO Monographs, 1999).

A. membranaceus ekstresi ile 1000 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada, ekstre oral yada

burun spreyi olarak kullanılmış ve soğuk algınlığı geçirme sıklığı ya da soğuk

algınlığının süresini kısalttığı bulunmuştur. İki ay boyunca ağızdan alınan bitki ile nasal

sekresyondaki IgA ve IgG seviyelerinde artış gözlenmiş ve bu artışın hastaların soğuk

algınlığına yakalanma riskini düşürdüğü belirlenmiştir (Chang HM & But PPH, 1996).

A. membranaceus kökü ekstresinin kullanımının insanlarda immünostimulan etkiye

sebep olduğu belirtilmiştir. 20 gün boyunca, günde 15.6 g A. membranaceus kökü yiyen

kişilerde anlamlı bir biçimde serum IgM, IgE ve cAMP konsantrasyonlarında artış

gözlenmiştir (Chung C, 1979).

A. membranaceus kökü ekstresinin intramüsküler enjeksiyonu ile 152 adet Coxsackie B

viral miyokardit hastasında 3-4 ay süre ile yapılan çalışmada, hastalardaki doğal katil

hücrelerinin etkinliğinin, α ve β interferon seviyelerinin ilaç uygulanmadan önceki

değerlerine göre belirgin bir şekilde arttığı tespit edilmiştir (WHO Monographs, 1999).

Page 40: Miraç Laçin Uluğ

40

Viral rahatsızlıklarda doğal katil hücrelerin ve interferon salınımının artması A.

membranaceus’ un hastalığın tedavisinde yardımcı olacağını göstermiştir.

A. membranaceus’ un, tansiyon düşürücü etkisi bulunduğundan, özellikle ilaç kullanan

tansiyon hastalarında ani düşüşlere yol açabileceğinden kontrendikedir. Ayrıca

immünosupresan (siklosporin vb.) ilaç kullananlar, otoimmün yetmezliği olan hastalar

tarafından dikkatle kullanılması önerilmektedir. A. membranaceus’ un teratojenik etkisi

üzerine bir bulgu bulunmamasına rağmen gebelerde gerekmedikçe kullanılmaması

önerilmektedir. A. membranaceus’ un yan etkileri ile ilgili bilgi bulunmamaktadır

(WHO Monographs, 1999).

Sonuç olarak, A. membranaceus’ un özellikle bağışıklık sistemini güçlendirici

etkisinden dolayı hem profilaktik hem de hastalığın iyileşme süresine yardımcı olarak

grip ve soğuk algınlığında kullanılması tavsiye edilmiştir. Tansiyon hastaları, bağışıklık

sistemi baskılayıcı ilaç kullanan kişiler ve gebeler haricinde kullanımında bir sakınca

görülmemiştir.

Zingiber officinale Roscoe (zencefil) grip ve soğuk algınlığında sıklıkla

hastalıkların semptomlarını azaltmaya yönelik olarak

kullanılmaktadır. Ayrıca iştah arttırıcı olarak, migren ve romatizmal

kas ağrılarında bir narkotik antagonist ve antiinflamatuar ajan olarak

kullanılır (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001). Zencefilin bulantı profilaksisinde

klinik kullanımı kanıtlanmıştır. Hareketle ilgili kusma durumlarında, ameliyat sonrası

bulantılarında, gebeliğe bağlı bulantılarda ve deniz tutmalarında kullanımı

önerilmektedir (ESCOP, 2003). Zencefil halk arasında, halk ilacı olarak katarakt, diş

ağrısı, uykusuzluk ve basurda kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).

Zencefil ile yapılan bir çalışmada, zencefilin inflamasyon mekanizması araştırılmıştır.

Bu araştırmaya göre, siklooksijenaz ve 5-lipooksijenaz tarafından metabolize edilen

araşidonik asitin oksijenlenmesini arttırarak, bu iki güçlü inflamasyon mediyatörünün

birikmesine yol açar (Srivastava KC & Mustafa T, 1984). Antiinflamatuar

özelliğinden dolayı, üst solunum yolu enfeksiyonlarında oluşan inflamasyonu

dağıttığından, bu rahatsızlıklarda kullanımı uygun bulunmuştur.

Zencefil’ in ödeme karşı olan etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada, farelerde

yapay olarak oluşturulan ödemde, zencefilin etkileri izlenilmiş ve siklooksijenaz

Page 41: Miraç Laçin Uluğ

41

aktivitesi inhibisyonu sonucu zencefilin ödeme karşı etkili olduğu olduğu gözlenmiştir

(Suekawa M ve ark, 1986). Böylece soğuk algınlığı ve gripte solunum yollarında

oluşan ödemi önlediği belirtilmiştir.

Zencefil ile Çin’de yapılan bir çalışmada romatizmal ve kronik sırt ağrısı olan 113

hastaya, ağrılarının yoğunlaştığı noktalara %5-10 zencefil ekstresi enjekte edilmiş ve

hastalarda ağrılarda tam veya kısmi bir rahatlama gözlemlenmiştir. Ayrıca eklem

şişliklerinde azalma ve eklemlerinde hareket kabiliyetinin arttığı belirtilmiştir (WHO

Monographs, 1999). Sonuç olarak grip ve soğuk algınlığının en önemli

semptomlarından biri olan ağrıyı azaltarak etkili olabileceği düşünülmektedir.

Zencefil ekstresinin antioksidan etkisi üzerine farelerde yapılan bir çalışmada

antioksidan enzimlerin, glutatyon ve katalaz peroksidazlarlarla aktivitesinin

devamlılığını sağlayarak lipid peroksidasyonunu düşürdüğü gözlemlenmiştir. Zencefil

ekstresi verilen farelerde kan glutatyon sevilerinde anlamlı bir artış olmuştur. Buna

benzer bir etki doğal bir antioksidan olan askorbik asitin enjeksiyonunda görülmüş ve

sonuçlar karşılaştırıldığında zencefilin, askorbik asit kadar etkili bir antioksidan olduğu

ortaya çıkmıştır (Ahmed RS ve ark., 2000). Zencefilin, serbest radikallere karşı etki

göstererek dolayısıyla bağışık yanıtı güçlendirerek serbest radikallerin vücuda zarar

vermesini ayrıca grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanma riskini

azaltabileceği belirtilmiştir.

Zencefil rizomunun deniz tutması üzerine olan etkisi yapılan bir çalışmada incelenmiş

ve 19 g toz zencefil kullanan denizcilerde, bulantının azaldığı saptanmıştır, Ayrıca baş

dönmesine karşı olan etkiside Grontvet ve Hentzer tarafından ispatlanmıştır (Grontved

A, 1986). Zencefilin grip ve soğuk algınlığında özellikle çocuklarda oluşabilen bulantı

için de yararlı olabileceği düşünülmüştür.

Zencefil, antikoagülan etkisi nedeniyle, antikoagülan ilaç kullanan kişilerin doktor

tavsiyesi ve kontrolünde kullanmaları gerekmektedir. Safra taşı olan kişiler ve

trombokzan sentezini inhibe ettiği için hemoraji riski olan hastaların doktor kontrolünde

kullanmaları gerekmektedir (German Commission E Monograph, 1988). Zencefil ile

gebelerde yapılan çift-kör rastgele bir teratojenite çalışmasında, gebelikte bulantı

tedavisi olarak 4 günde bir ağızdan 250 mg zencefil verilmiş ve hastalar tedavi

edilmiştir. Tedavi alan gebelerin, doğum sonrası çocukları gözlem altına alınmış ve

hiçbir teratojenik etki gözlenmemiştir (Fischer Rasmussen W ve ark., 1991).

Page 42: Miraç Laçin Uluğ

42

Zencefilin bugüne kadar normal dozda kullanımında belirlenen ciddi bir yan etkisi

yoktur (PDR, 2000). Zencefilin, hipersensivite reaksiyonu sonucu dermatite sebep

olduğu, çok yüksek dozda alındığı zamanda ise sinir sistemi depresyonu ve kardiyak

aritmiye sebep olduğu rapor edilmiştir (PDR, 2000).

Sonuç olarak, grip ve soğuk algınlığında zencefil antioksidan özelliğiyle profilaktik,

antiinflamatuvar ve analjezik etkileri sebebiyle semptomları gidermede

kullanılmaktadır. Gebelerde ve çocuklarda kullanılabilmesi, normal dozlarda

kullanımında hiçbir yan etkiyle karşılaşılmamış olunması kullanımı açısından büyük bir

avantajdır. Ancak antikoagülan özelliğinden dolayı bu tarz ilaç kullanan insanlarda

dikkatsiz kullanılması ciddi rahatsızlıklar hatta ölüme bile yol açabilmektedir. Bu

nedenlerle uyarılar dikkate alınarak, belirtilen dozlarda grip ve soğuk algınlığından

korunma ve tedavide kullanılabilir.

Pelargonium sidoides (Güney Afrika sardunyası) grip ve soğuk algınlığı tedavisinde

özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek profilaksi amacıyla, ayrıca hastalığın

şiddetini ve süresini azaltmak amacıyla da kullanılmaktadır.

P.sidoides üzerine yapılan farmakolojik çalışmalar, terapötik etkisinin multifonksiyonel

olduğunu ortaya koymuştur (Kolodziej H ve ark., 2003). P.sidoides’ in

immünostimulan etkisi klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bağışıklık sistemini

güçlendirici etkisinden dolayı özellikle bronşit, sinüzit, anjin, rinofarenjit gibi akut ve

kronik solunum yolları enfeksiyonlarında kullanılmaktadır (Kolodziej H ve ark., 2003).

Fagositoz sonrası makrofajların parçalanmaları üzerine yapılan bir in-vitro çalışmada;

P. sidoides’ in hücre koruyucu özelliğe sahip olduğu ve makrofajların fagositozunu

arttırdığı bulunmuştur. Ayrıca, nötrofilik granülositlerden antimikrobiyal peptidlerin

(defensin) salınımını arttırdığı ortaya konulmuştur (Brown D, 2009). Makrofajları

koruyucu ve fagositozu arttırıcı etkisiyle, doğal bağışıklık sistemini güçlendirmekte bu

da grip ve soğuk algınlığına yakalanma riskini azaltmaktadır.

P. sidoides’ in immunostimulan olarak etki gösterdiği bir diğer araştırmada

kanıtlanmıştır. Bu etki, tümör-nekroz faktör α ve nitrik oksit salınımına, interferon β

sentezini arttırmasına ve doğal öldürücü hücrelerin aktivesini arttırmasına bağlıdır

(Kolodziej H ve ark., 2003). Bu etkileri sayesinde vücutta bağışıklık sistemi

güçlenmekte sonuç olarak hem grip ve soğuk algınlığına yakalanma riski azaltmakta

hem de hastalıktan iyileşme hızı artmaktadır.

Page 43: Miraç Laçin Uluğ

43

P. sidoides ile ilgili olarak 2008 yılında “Cocrane Rewiev” tarafından şu ana kadar

yapılan çalışmaların bir meta-analizi yapılmıştır. Bu analizde, üst solunum yolları

enfeksiyonlarında (ÜSYE)’ nda Umca Özü (Eps 7630) un etki ve güvenilirliği 3800

hastada kontrollü çift-kör çalışmaları ile, 5400 hastada ise çok girişimsel-merkezli, açık

etiket çalışmaları ile kanıtlanmıştır (Timmer A ve ark., 2008).

P. sidoides’ in sulu ekstresinin (Umca Özü (Eps 7630) yakın özellikteki) soğuk

algınlığındaki etkisi randomize, plasebo kontrollü olarak test edilmiştir. 18-55 yaşları

arasında, 24-48 saat boyunca soğuk algınlığı semptomları gösteren kişilerle 7 gün

boyunca süren çalışma sonucunda bu semptomların plasebo grubuna göre anlamlı bir

biçimde azaldığı ya da bittiği gözlemlenmiştir (Lizogub VG, 2007). Bu çalışmayla

sadece profilaktik olarak değil soğuk algınlığına yakalandıktan sonra da etkili olduğu

kanıtlanmıştır.

P. sidoides’ in, 2009 yılında 103 sinüzit hastası üzerinde yapılan çok merkezli, rastgele,

çift-kör, plasebo kontrollu bir çalışmada sinüzit tedavisindeki etkinliği araştırılmıştır

(Bachert C, 2009). Sonuç olarak P. sidoides’ in sinüzit semptomlarını giderici etkisi

olduğu görülmüş, hastalığın süre ve şiddetini azalttığı belirtilmiştir.

P. sidoides’ in kanama süresi üzerine olan etkilerinden dolayı kanama eğiliminin

yüksek olduğu hastalarda, yeterli çalışma bulunmadığı için ağır karaciğer ve böbrek

rahatsızlıkları olanlarda ve hamilelik ile emzirme dönemlerinde kullanılmamalıdır. P.

sidoides’ in gebelik kategorisi C’ dir. Yeterli veri bulunmadığı için gebelik ve

laktasyonda kullanımı önerilmemektedir. P. sidoides’ in ekstresinin etanol içermesi

nedeniyle araç ve makine kullanımında dikkatli olunmalıdır (http-3, 2010). Umca Özü

(Eps 7630), 1994-2006 yılları arasında Almanya’da yaklaşık 304 milyon günlük doz

satılmıştır. Umca Özü (Eps 7630) kullanan 189.000 hastanın yalnızca birinde yan etki

rapor edilmiştir. Bu yan etkiler; % 0.27 görülme oranında aşırı duyarlılık reaksiyonları,

%0.13 oranında gastrointestinal bozukluklar ve 0.05 oranında diş eti kanaması

görülmesidir (Brown D, 2009).

Sonuç olarak, P. sidoides bağışıklık sistemini arttırıcı etkilerinden dolayı soğuk algınlığı

ve gripte özellikle profilaktik olarak kullanılması tavsiye edilmiştir. Ancak yapılan

çalışmalar grip ve soğuk algınlığında yakalanıldığında bu bitkinin hastalığın süre ve

semptomlarının şiddetini azaltıcı etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Gebeler ve kanama

eğilimi artmış (antikoagülan ilaç kullanan vs.) kişiler dışında kullanımında hiç bir

Page 44: Miraç Laçin Uluğ

44

sakınca yoktur. Şu ana kadar belirtilen bir yan etkisi bulunmadığından çocuklar ve

yetişkinlerin özellikle profilaktik olarak grip ve soğuk algınlığında P. sidoides ekstresini

kullanabileceği düşünülmüştür.

Klinik ve deneysel çalışmalarla etkinlikleri ispatlanmış ve klinik kullanıma girmiş olan

grip ve soğuk algınlığında kullanılan bu bitkilerin endikasyon, kontrendikasyon, yan

etki ve ilaç etkileşimleri gibi özellikleri çeşitli farmakognozi kitapları, farmakopeler ve

monograflardan derlenmiştir. Grip ve soğuk algınlığında kullanılan bu bitkilerden

etkinlikleri klinik ve deneysel çalışmalarla kanıtlanmış olanlar ve en sık kullanılanlar

seçilerek, eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak

oluşturulmuştur.

Medicine and Some Herbal Drugs Used in Flu and Cold

ABSTRACT

Flu and cold are most frequently coincided upper respiratory infections. The flu is viral

infection that is caused by influenza viruses and cold is a viral infection that is caused

by various viruses such as rhinovirus, coronavirus, and adenovirus. These diseases are

generally contaminated via air and the people whose immune system is strong recover

in a week but for the ones who have chronic illnesses, the course of the disease can be

heavier. As flu and cold are frequently coincided in the society, these diseases causes

loss of work power, and since huge economic lost. In the treatment of flu and cold;

medicines that are oriented to various antiviral and symptomatic treatments are used.

Beside these medicines, plants are utilized for both prophylactic and treatment aims. In

this study, it has been targeted to generate a sound, trusted, and scientific resource that

pharmacists can reach collectively by choosing the most frequent used plants in the

Page 45: Miraç Laçin Uluğ

45

treatment of flu and cold. In the study the features of eucalyptus (Eucalyptus spp.),

Echinacea (Echinacea spp.), Wild Liquorice (Astragalus spp.), Ginger (Zingiber

officinale Roscoe) and South Africa Geranium (Pelargonium sidoides) plants including

their indications, contra-indications, side effects, medicine interactions, affection

mechanisms have been investigated. The experimental studies, which set forth the

affects of these plants, the placebo controlled clinic studies made on the flu and cold

patients, and the anti-microbial studies made in in-vitro environment, have been

collected. In conclusion a sound, trusted and scientific resource that one can reach to the

detailed information about the medicines and some herbal products used in flu and cold

events have been submitted for the service of not only the pharmacists but also all of the

health personal.

Keywords: Flu, cold, Eucalyptus spp., Echinacea spp., Astragalus spp., Zingiber

officinale Roscoe, Pelargonium sidoides

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

ECZACILIK FAKÜLTESİ

GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA

KULLANILAN İLAÇ VE BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER

Hazırlayan

Miraç Laçin ULUĞ

Page 46: Miraç Laçin Uluğ

46

Yöneten

Doç. Dr. Hatice Özbilge

Eczacılık Fakültesi

Bitirme Ödevi

2010 Haziran

KAYSERİ

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

ECZACILIK FAKÜLTESİ

GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA

KULLANILAN İLAÇ VE BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER

Hazırlayan

Miraç Laçin ULUĞ

Danışman

Page 47: Miraç Laçin Uluğ

47

Doç. Dr. Hatice Özbilge

Eczacılık Fakültesi

Bitirme Ödevi

Haziran 2010

KAYSERİ

Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı tarafından

…………. nolu proje ile desteklenmiştir.

İÇİNDEKİLER

İÇ KAPAK……………………………………………………………………….…..….I

KABUL ONAY SAYFASI………………………………………………..……..…..…

II

TEŞEKKÜR……………………………………………………………….……..

….....III

ÖZET……………………………………………………………………….……..

…....IV

ABSTRACT……………………………………………………………….….……..….V

İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………..…VI-

VII

TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ………………………………………………..

……....VIII

Page 48: Miraç Laçin Uluğ

48

KISALTMALAR………………………………………………………………………

IX

1. GİRİŞ VE AMAÇ…………………………………………………………….………

1

2. GENEL

BİLGİLER…………………………………………………………………..3

2.1. Grip…………………………………………………………………………3

2.2. Soğuk algınlığı…………………………………………………………...…5

2.3. Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar.……………………………....7

2.4. Grip ve Soğuk algınlığında tedavi………………………….…….……….7

2.4.1. Antiviral tedavi …………………………………….…….

……..7

2.4.2. Semptomatik tedavi…………………………………….……….9

2.4.2.1. Analjezik-Antipiretik tedavi.………………………...9

2.4.2.2. Antitussif tedavi……………………………………...10

2.4.2.3. Ekspektoran ve Mukolitik Tedavi……………….…12

2.4.2.4. Dekonjestan Tedavi……………………..……..……..14

2.5.Bitkisel tedavi………………………………..…………….……...........

…..17

2.5.1. Ökaliptus (Eucalyptus spp.)………….……..……..…….17

2.5.2. Kirpi Otu (Echinacea spp.)……………….….….....……20

2.5.3. Geven Otu (Astragalus spp.).…………….….……...…...25

2.5.4. Zencefil (Zingiber officinale Roscoe)…..…….….….…..27

2.5.5. Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides)…....29

3. TARTIŞMA VE SONUÇ……………………………………………………..…..

….31

4. KAYNAKLAR…………………………………………………………….…....

…….42

ÖZGEÇMİŞ

Page 49: Miraç Laçin Uluğ

49

Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE danışmanlığında Miraç Laçin ULUĞ tarafından hazırlanan “Grip ve soğuk algınlığında kullanılan ilaç ve bazı bitkisel ürünler” konulu çalışma jürimiz tarafından Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.

…/…/2010

JÜRİ İmza

Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE (Danışman)

Prof. Dr. Müberra KOŞAR

Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA

ONAY:

Bu bitirme ödevinin kabulü Fakülte Yönetim Kurulunun ......................... tarih ve ................ sayılı kararı ile onaylanmıştır.

…/…/2010

Dekan

Page 50: Miraç Laçin Uluğ

50

4. KAYNAKLAR

1. Ahmed RS , Seth V, Banerjee BD. Influence of dietary ginger (Zingiber

officinales Rosc) on antioxidant defense system in rat: comparison with ascorbic

acid.Indian J Exp Biol. 2000; 38: 604-606

2. Antony J. Trevor, Bertram G. Katzung, Susan Masters. Çeviri: Prof. Dr. Melih

Altan. Katzung & Trevor's Farmakoloji Examination & Board Review, Nobel

Tıp Kitabevi, Ankara, 2005, s: 431-443

3. Bachert C, Schapowal A, Funk P, Kieser M. Treatment of acute rhinosinusitis

with the preparation from Pelargonium siodoides EPs® 7630: a randomized,

double-blind, placebo-controlled trial. Rhinology. 2009;47: 51-58

4. Bladt S, Wagner H. From Zulu medicine to the European phytomedicine

Umckaloabo®. Phytomedicine. 2007;14 : 2-4

5. Blumenthal M, Goldberg A, Brinckmann J. (Eds), Herbal Medicine, Expanded

Comission E Monographs, American Botanical Council, USA, 2000

6. Bombardelli E, Pozzi R. Polysaccharides with immunomodulating properties

from Astragalus membranaceus. Europe patent, 1991: 441:278

Page 51: Miraç Laçin Uluğ

51

7. Bökesoy TA, Çakıcı İ, Melli M. TFD Farmakoloji Ders Kitabı. Gazi Kitapevi,

Ankara, 2000, s:513-611

8. Brinkeborn RM, Degenring FH. Echinaforce and other Echinacea fresh plant

preparations in the treatment of the common cold. A randomized, placebo-

controlled, double-blind clinical trial. Phytomedicine 1999; 6: 1-5

9. Brunenton J. Pharmacognosy, Phytochemistry, Medicinal Plants. Lavosier

Publishing, Paris, 1995

10. Brown D. Pelargonium sidoides Extract (EPs 7630): Alternative Treatment of

Acute Upper Respiratory Tract Infections, Natural Medicine Journal :1(4),

December 2009

11. Chang HM, But PPH, eds. Pharmacology and applications of Chinese materia

medica, Vol.1 1996

12. Chu DT et al. Fractionated extract of Astragalus membranaceus, a Chinese

medicinal herb, potentiates LAK cell cytotoxicity generated by a low dose of

recombinant interleukin-2. Journal of clinical laboratory immunology, 1988a,

26:183–187

13. Chu DT, Wong WL, Mavligit GM. Immunotherapy with Chinese medicinal

herbs II. Reversal of cyclophosphamide-induced immune suppression by

administration of fractionated Astragalus membranaceus in vivo. Journal of

clinical laboratory immunology, 1988b, 25:125–129

14. Chung C.Institute of Basic Medical Sciences, The Chinese Academy of Medical

Sciences. Immunity parameters and blood cAMP changes in normal persons

after ingestion of Radix Astragali. 1979, 59:31 34

Page 52: Miraç Laçin Uluğ

52

15. Curley FJ, Irwin RS, Pratter MR et al. Cough and the common cold. Am Rev

Respir Dis 1988; 138, s:305–311

16. Dökmeci İ. Farmakoloji (Kısaltılmış Temel Bilgiler). Nobel Tıp Kitabevleri,

Ankara, 2000, s: 437-43

17. Erbil Y. ÜSYE Tanı ve Tedavi. Lange Dahiliye, Nobel Tıp Kitabevleri, 2006, s: 15-125

18. ESCOP Monographs. The Scientific Foundation of Herbal Medicinal Products,

ESCOP, 2nd edition, 2003

19. Fischer-Rasmussen W. Ginger treatment of hyperemesis gravidarum, European

journal of obstetrics, gynecology and reproductive biology, 1991, 38:19–24

20. Gallo M, Sarkar M, Au W, Pietrzak K, Comas B, Smith M, Jaeger TV, Einarson

A, Koren G. Pregnancy outcome following gestational exposure to Echinacea: A

prospective controlled study, Arch.Int.Med, 2000, 160, 3141-3143

21. German Commission E Monograph. Zingiberis rhizoma, Bundesanzeiger, 1988,

85:5

22. Giles JT, Palat CT, Chien SH, Chang ZG, Kennedy DT. Evaluation of

Echinacea for treatment of the common cold, Pharmacotherapy 2000, 20, s: 690-

697

23. Gilles M, Zhao J, Agboola S. Chemical composition and antimicrobial

properties of essential oils of three Australian Eucalptus spp. Food Chemistry.

2009: 119; s: 731-737

24. Grimm W, Müller HH. A randomized controlled trial of the effect of fluid

extract of Echinacea purpurea on the incidence and severity of colds and

respiratory infections, Amer.J.Med, 1999, 106, s: 138-143

25. Grontved A, Hentzer EJ. Otorhinolaryngol Relat.Spec, 48(5), 1986 282-286

Page 53: Miraç Laçin Uluğ

53

26. Henneicke-von Zepelin H, Hentschel C, Schnitker J, Kohnen R, Köhler G,

Wüstenberg P. Efficacy and safety of a fixed combination phytomedicine in the

treatment of the common cold (acute viral respiratory tract infection): results of

a randomized, double-blind, placebo controlled, multicentre study

Curr.Med.Res.Opin. 1999, 15, 214-227

27. Hobbs C. Echinacea, a literature review, HerbalGram 1994,30, s: 33-48

28. http-1 :Centers for Disease Control and Prevention http://www.cdc.gov/flu/ : Mayıs 2010

29. http-2 : Wikipedia. http://tr.wikipedia.org/wiki/Okalipt%C3%BCs : Mayıs 2010

30. http-3 :http://www.abdiibrahim.com.tr/alfurunler.asp?harf=U : Mayıs 2010

31. Irwin RS , Madison JM. Department of Medicine, University of Massachusetts

Medical. 1999, 214-265

32. Izzo AA, Ernst E. Interactions between herbal medicines and prescribed drugs,

A systematic review, Drugs 2001,61,2163-2175

33. Juergens RU, Engelen T, Racke K, Stöber M, Gillissen A, Vetter H. lnhibitory

activity of 1,8-cineol (eucalyptol) on cytokine production in cultured human

lymphocytes and monocytes. Pulmonary Pharmacology and Therapeutics, 2004;

17; s: 281-267

34. Kayaalp O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji. Hacettepe-Taş

Kitapçılık, Eylül 2005

35. Kemper H.E. E/S/C/O/P monographs. Second edition. New York; 2003:150-156

Page 54: Miraç Laçin Uluğ

54

36. Koch K, Biber A. Treatment of rats with the Pelargonium sidoides extract EPs®

7630 has no effect on blood coagulation parameters or on the pharmacokinetics

of warfarin. Phytomedicine, 2007, 14(Suppl 1):40-45

37. Kolodziej H, Kayser O, Radtke OA et al. Pharmacological profile of extracts of

Pelargonium sidoides and their constituents. Phytomedicine, 2003, 10(Suppl

4):18-24

38. Kolodziej H, Kiderlen AF. In vitro evaluation of antibacterial and immuno-

modulatory activities of Pelargonium reniforme, Pelargonium sidoides and the

related herbal drug preparation EPs® 7630. Phytomedicine, 2007, 14(suppl

1):18-26

39. Kolodziej H, Schulz V. EPs 7630: From traditional application to modern

phytodrug. Deutsche Apotheker Zeitung, 2003, 143:55-64

40. Konuklugil B, Özçelikay G. Zencefil' in tarih boyunca önemi ve günümüzdeki

kullanımı, 2001

41. Lindenmuth GF. The efficacy of Echinacea compound herbal tea preparation on

the severity and duration of upper respiratory and flu symptoms: a randomized,

double-blind placebo controlled study, J.Altern.Complement, Med, 6, 327-334

2002

42. Lizogub VG, Riley DS, Heger M. Efficacy of a Pelargonium sidoides prepa-

ration in patients with the common cold: A randomized, double-blind, placebo-

controlled clinical trial. Explore. 2007;3:573-584

43. Luzar J. The Political Ecology of a “Forest Transition”, Eucalyptus forestry in

the Southern Peruvian, Ethnobotany Research & Application, 2007

44. Mat A. Echınacea Türleri, Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiriler,

Eskişehir, Mayıs 2002, 29-31

Page 55: Miraç Laçin Uluğ

55

45. McGregor RL. The taxonomy of the genus Echinacea (Compositae), The

University of Kansas Sci. Bull, 1968, 48, 113-142

46. Melchart D, Linde K, Fischer P, Kaesmayr J. Echinacea for preventing and

treating the common cold" Cochrane Database Syst.Rev, 2000

47. Melchart D, Walther E, Linde K, Brandmaier R, Lersch C. Echinacea roots

extracts for the prevention of upper respiratory tract infections: A double-blind,

placebo-controlled randımized trial, Arch.Fam.Med, 1998, 7, s: 541-545

48. Mullins RJ. Echinacea associated anaphylaxis, Med. J. Aust, 1998, 168,170-171

49. PDR for herbal medicines. Fourth edition, Thomson Healthcare Inc., Montvale,

2007: s: 293-297

50. Santos FA, Silva RM, Campos AR, Araujo RP, Lima Junior RCP, Ray VSN.

1,8-cineolea monoterpene oxide attenuates the colonic damage in rats on acute

TNBS-colitis, 2004

51. Schulten B, Bulitta M, Ballering-Brühl B, Köster U, Schäfer M. Efficacy of

Echinacea purpurea in patients with a common cold. A placebo-controlled,

randomized, double-blind clinical trial, Arzneimittel-Forschung, 2001, 51, 563-

568

52. Biricik S. Farmakoloji, Tusdata, Ankara, 1999 s:240-241

53. Silva J, Abebe W, Sousa SM, Duarte VG, Machado M, Matos EJ. Analgesic and

anti-inflammatory effects of essential oils of Eucalyptus. Journal of

Ethnopharmacology, 2003:89: S: 277-283

54. Srivastava KC, Mustafa T. Ginger (Zingiber officinale) in rheumatism and

musculoskeletal disorders. Medical hypotheses, 1992, 39:342–348

Page 56: Miraç Laçin Uluğ

56

55. Suekawa M, Yuasa K, Isono M. Pharmacological studies on ginger: IV. Effects

of (6)-shogaol on the arachidonic cascade. Folia pharmacologia Japan, 1986,

88:236–270

56. Süzer Ö. Süzer Farmakoloji, Klinisyen, Ankara, 2005 s: 407-498

57. Timmer A, Günther J, Rücker G, Motschall E, Antes G, Kern WV. Pelargonium

sidoides extract for acute respiratory infections (Review), Cochrane Database

Syst Rev., 2008

58. Uçar A. Farmakoloji, Atlas, Ankara, 2001 s:277-363

59. Van der Walt JJA, Vorster PJ. Pelargoniums of Southern Africa, Capetown,

South Africa, 2001

60. WHO monografs on selected medicinal plants : Volume 1, Geneva, 1999

61. Williamson M. Elizabeth. Major herbs of Ayurveda. First edition, Copyright

licensing Agency: London, 2002, 134-140

62. Worth H, Schacher C, Dethlefsen U. Concomitant theraphy with cineole reduces

exacerbations in COPD: a placebo-controlled double-blind trial. BioMed

Central, 2009

63. Yeşilada E. Astragalus membranaceus kökleri, İmmünomodülatör etkili bir

Uzak Doğu ilacı. Fitomed-Türkiye, 2008, 2 (5), 45-46

64. Yılmaz C. Farmakoloji, Tusem, Tıbbi Yayıncılık, Ankara, 2009 s:352-436

Page 57: Miraç Laçin Uluğ

57

4. KAYNAKLAR

Ahmed RS, Seth V, Banerjee BD. Influence of dietary ginger (Zingiber officinales Rosc) on antioxidant defense system in rat: comparison with ascorbic acid.Indian J Exp Biol. 2000;38: 604-606

Antony J. Trevor, Bertram G. Katzung, Susan Masters. Çeviri: Prof. Dr. Melih Altan. Katzung & Trevor's Farmakoloji Examination & Board Review, Nobel Tıp Kitabevi, Ankara, 2005, s: 431-434

Bachert C, Schapowal A, Funk P, Kieser M. Treatment of acute rhinosinusitis with the preparation from Pelargonium siodoides EPs® 7630: a randomized, double-blind, placebo-controlled trial. Rhinology, 2009; 47: 51-58

Bladt S, Wagner H. From Zulu medicine to the European phytomedicine Umckaloabo®. Phytomedicine. 2007; 14 :2-4

Blumenthal M, Goldberg A, Brinckmann J. (Eds), Herbal Medicine, Expanded Comission E Monographs, American Botanical Council, USA, 2000

Bombardelli E, Pozzi R. Polysaccharides with immunomodulating properties from Astragalus membranaceus. Europe patent, 1991: 441: 278

Bökesoy TA, Çakıcı İ, Melli M. TFD Farmakoloji Ders Kitabı. Gazi Kitapevi, Ankara, 2000, s:513-611

Brinkeborn RM, Degenring FH. Echinaforce and other Echinacea fresh plant preparations in the treatment of the common cold. A randomized, placebo-controlled, double-blind clinical trial. Phytomedicine, 1999; 6: 1-5

Brunenton J. Pharmacognosy, Phytochemistry, Medicinal Plants. Lavosier Publishing, Paris, 1995

Brown D. Pelargonium sidoides Extract (EPs 7630): Alternative Treatment of Acute Upper Respiratory Tract Infections, Natural Medicine Journal, 2009; 1:1-6

Page 58: Miraç Laçin Uluğ

58

Chang HM, But PPH, eds. Pharmacology and applications of Chinese materia medica, China, Vol.1 1996

Chu DT. Fractionated extract of Astragalus membranaceus, a Chinese medicinal herb, potentiates LAK cell cytotoxicity generated by a low dose of recombinant interleukin-2. Journal of clinical laboratory immunology, 1988a; 26: 183–187

Chu DT, Wong WL, Mavligit GM. Immunotherapy with Chinese medicinal herbs II. Reversal of cyclophosphamide-induced immune suppression by administration of fractionated Astragalus membranaceus in vivo. Journal of clinical laboratory immunology, 1988b; 25:1 25–129

Chung C.Institute of Basic Medical Sciences, The Chinese Academy of Medical Sciences. Immunity parameters and blood cAMP changes in normal persons after ingestion of Radix Astragali, 1979; 59: 31 34

Curley FJ, Irwin RS, Pratter MR. Cough and the common cold. Am Rev Respir Dis, 1988; 138, 305–311

Dökmeci İ. Farmakoloji (Kısaltılmış Temel Bilgiler, Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara, 2000; s: 437-438

Erbil Y. ÜSYE Tanı ve Tedavi, Lange Dahiliye, Nobel Tıp Kitabevleri, 2006; s: 15-125

ESCOP Monographs. The Scientific Foundation of Herbal Medicinal Products: ESCOP, 2nd edition, NY, USA, 2003

Fischer-Rasmussen W. Ginger treatment of hyperemesis gravidarum. European journal of obstetrics, gynecology and reproductive biology, 1991; 38: 19–24

Gallo M, Sarkar M, Au W, Pietrzak K, Comas B, Smith M, Jaeger TV, Einarson A, Koren G. Pregnancy outcome following gestational exposure to Echinacea: A prospective controlled study, Arch.Int.Med. 2000; 160, 3141-3143

German Commission E Monograph, Zingiberis rhizoma. Bundesanzeiger, Germany, 1988, 85: 5

Giles JT, Palat CT, Chien SH, Chang ZG, Kennedy DT. Evaluation of Echinacea for treatment of the common cold, Pharmacotherapy, 2000; 690-697

Gilles M, Zhao J, Agboola S. Chemical composition and antimicrobial properties of essential oils of three Australian Eucalptus spp. Food Chemistry, 2009: 119; 731-737

Grimm W, Müller HH. A randomized controlled trial of the effect of fluid extract of Echinacea purpurea on the incidence and severity of colds and respiratory infections, Amer.J.Med., 1999; 106: 138-143

Grontved A, Hentzer E. Vertigo-reducing effect of ginger root. A controlled clinical study, Otorhinolaryngol Relat Spec, 1986; 48: 282-286

Page 59: Miraç Laçin Uluğ

59

Henneicke-von Zepelin H, Hentschel C, Schnitker J, Kohnen R, Köhler G, Wüstenberg P. Efficacy and safety of a fixed combination phytomedicine in the treatment of the common cold (acute viral respiratory tract infection): results of a randomized, double-blind, placebo controlled, multicentre study Curr.Med.Res.Opin, 1999; 15: 214-227

Hobbs C. Echinacea, a literature review. HerbalGram, 1994; 30: 33-48

http-1 : Centers for Disease Control and Prevention http://www.cdc.gov/flu/ : Mayıs 2010

http-2 : Wikipedia. http://tr.wikipedia.org/wiki/Okalipt%C3%BCs : Mayıs 2010

http-3 : http://www.abdiibrahim.com.tr/alfurunler.asp?harf=U : Mayıs 2010

Irwin RS, Madison JM. The diagnosis and treatment of cough, The New England Journal of Medicine 2001; 343: 1715-1721

Izzo AA, Ernst E. Interactions between herbal medicines and prescribed drugs: A systematic review, Drugs 2001; 2163-2175

Juergens RU, Engelen T, Racke K, Stöber M, Gillissen A, Vetter H. lnhibitory activity of 1,8-cineol (eucalyptol) on cytokine production in cultured human lymphocytes and monocytes, Pulmonary Pharmacology and Therapeutics, 2004; 17: 281-267

Kayaalp O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Hacettepe-Taş Kitapçılık, Ankara, 2005

Kemper H.E. E/S/C/O/P monographs, Second edition, New York, USA, 2003; 150-156

Koch K, Biber A. Treatment of rats with the Pelargonium sidoides extract EPs® 7630 has no effect on blood coagulation parameters or on the pharmacokinetics of warfarin. Phytomedicine, 2007; 14: 40-45

Kolodziej H, Kayser O, Radtke OA. Pharmacological profile of extracts of Pelargonium sidoides and their constituents. Phytomedicine, 2003; 10: 18-24

Kolodziej H, Kiderlen AF. In vitro evaluation of antibacterial and immunomodulatory activities of Pelargonium reniforme, Pelargonium sidoides and the related herbal drug preparation EPs® 7630, Phytomedicine, 2007; 14: 18-26

Kolodziej H, Schulz V. EPs 7630: From traditional application to modern phytodrug, Deutsche Apotheker Zeitung, 2003; 143: 55-64

Konuklugil B, Özçelikay G. Zencefil' in tarih boyunca önemi ve günümüzdeki kullanımı, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dergisi, 2001; 1: 1-16

Page 60: Miraç Laçin Uluğ

60

Lindenmuth GF. The efficacy of Echinacea compound herbal tea preparation on the severity and duration of upper respiratory and flu symptoms: a randomized, double-blind placebo controlled study, J.Altern.Complement, Med, 2002; 327-334

Lizogub VG, Riley DS, Heger M. Efficacy of a Pelargonium sidoides preparation in patients with the common cold: A randomized, double-blind, placebo-controlled clinical trial, Explore, 2007; 3: 573-584

Luzar J. The Political Ecology of a “Forest Transition”: Eucalyptus forestry in the Southern Peruvian, Ethnobotany Research & Applications, 2007; 325-356

Mat A. Echınacea Türleri, Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiriler, Eskişehir, 2002; 29-31

McGregor RL. The taxonomy of the genus Echinacea (Compositae), The University of Kansas Sci. Bull, 1968; 48: 113-142

Melchart D, Linde K, Fischer P, Kaesmayr J. Echinacea for preventing and treating the common cold" Cochrane Database Syst.Rev, 2000

Melchart D, Walther E, Linde K, Brandmaier R, Lersch C. Echinacea roots extracts for the prevention of upper respiratory tract infections: A double-blind, placebo-controlled randımized trial, Arch.Fam.Med. 1998; 7: 541-545

Mullins RJ. Echinacea associated anaphylaxis, Med. J. Aust. 1998; 170-171

PDR for herbal medicines. Fourth edition. Thomson Healthcare Inc.: Montvale, France, 2007; 293-297

Santos FA, Silva RM, Campos AR, Araujo RP, Lima Junior RCP, Ray VSN. 1,8-cineolea monoterpene oxide attenuates the colonic damage in rats on acute TNBS-colitis, Food and Chemical Toxicology, 2004; 579-584

Schulten B, Bulitta M, Ballering-Brühl B, Köster U, Schäfer M. Efficacy of Echinacea purpurea in patients with a common cold. A placebo-controlled, randomized, double-blind clinical trial, Arzneimittel-Forschung, 2001; 51: 563-568

Biricik S. Farmakoloji, Tusdata, Ankara, 1999; s: 240-241

Silva J, Abebe W, Sousa SM, Duarte VG, Machado M, Matos EJ. Analgesic and anti-inflammatory effects of essential oils of Eucalyptus, Journal of Ethnopharmacology, 2003; 89: 277-283

Srivastava KC, Mustafa T. Ginger (Zingiber officinale) in rheumatism and musculoskeletal disorders, Medical hypotheses, 1992; 39: 342–348

Suekawa M, Yuasa K, Isono M. Pharmacological studies on ginger: IV. Effects of (6)-shogaol on the arachidonic cascade, Folia pharmacologia Japan, 1986; 88: 236–270

Page 61: Miraç Laçin Uluğ

61

Süzer Ö. Süzer Farmakoloji, Klinisyen, Ankara, 2005; s: 407-498

Timmer A, Günther J, Rücker G, Motschall E, Antes G, Kern WV. Pelargonium sidoides extract for acute respiratory infections (Review), Cochrane Database Syst Rev. 2008

Uçar A. Farmakoloji, Atlas, Ankara, 2001; s:277-363

Van der Walt JJA, Vorster PJ. Pelargoniums of Southern Africa, Capetown, South Africa, 2002; pp: 213-265

WHO monografs on selected medicinal plants : Volume 1 Geneva: 1999

Williamson M. Elizabeth. Major herbs of Ayurveda. First edition. Copyright licensing Agency, London, 2002; pp: 134-140

Worth H, Schacher C, Dethlefsen U. Concomitant theraphy with cineole reduces exacerbations in COPD: a placebo-controlled double-blind trial, BioMed Central, 2009; 1: 1-7

Yeşilada E., Astragalus membranaceus kökleri, İmmünomodülatör etkili bir Uzak Doğu ilacı. Fitomed-Türkiye, 2008; 45-46

Yılmaz C. Farmakoloji, Tusem Tıbbi Yayıncılık, Ankara, 2009; s:352-436KISALTMALAR

DNA Deoksiribonükleik asit

Eps-7630 Umca Özü

HA Hemaglutinin

IL İnterlökin

IgA İmmunoglobulin A

IgE İmmunoglobulin E

IgG İmmunoglobulin G

IgM İmmunoglobulin M

KOAH Kronik obstruktif akciğer hastalığı

LPS Lipopolisakkarit

MAO inhibitörleri Mono amino oksidaz inhibitörleri

NA Nöraminidaz

ÜSYE Üst solunum yolları enfeksiyonu

RNA Ribo nükleik asit

RSV Respiratuar sinsitial virus

Page 62: Miraç Laçin Uluğ

62

GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA KULLANILAN İLAÇ VE

BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER

ÖZETÜst solunum yolu infeksiyonları arasında en sık grip ve soğuk algınlığına

rastlanmaktadır. Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, soğuk algınlığı ise rinovirus,

koronovirus, adenovirüs gibi çeşitli virüslerin yol açtığı viral infeksiyonlardır. Bu

hastalıklar genellikle hava yolu ile bulaşır ve immun sistemi kuvvetli kişilerde bir

haftada iyileşirken, kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyredebilmektedir. Grip ve

soğuk algınlığı toplumda sık görüldüğünden dolayı, iş gücü kayıplarına ve dolayısıyla

büyük ekonomik kayba sebep olmaktadır. Grip ve soğuk algınlığı tedavisinde çeşitli

antiviral ve semptomatik tedaviye yönelik ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçların yanında

hem proflaktik hem de tedavi amacıyla ek olarak bitkilerden yararlanılmaktadır. Bu

çalışmada, grip ve soğuk algınlığı tedavisinde en sık kullanılan bitkiler seçilerek,

eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak

oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışmada ökaliptus (Eucalyptus spp.), kirpi otu

(Echinacea spp.), geven otu (Astragalus spp.), zencefil (Zingiber officinale Roscoe) ve

Güney Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides) bitkilerinin endikasyon,

kontrendikasyon, yan etki, ilaç etkileşimleri, etki mekanizmaları gibi özellikleri

araştırılmıştır. Bu bitkilerin etkilerini ortaya koyan deneysel çalışmalar, grip ve soğuk

algınlığı hastaları üzerinde plasebo kontrollü klinik çalışmalar ve in-vitro ortamda

yapılan antimikrobiyal çalışmalar derlenmiştir. Sonuç olarak, grip ve soğuk algınlığı

vakalarında kullanılan ilaç ve bazı bitkisel ürünlerle ilgili detaylı bilgilere

ulaşılabilecek, sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak sadece eczacıların değil tüm

sağlık personelinin hizmetine sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Grip, soğuk algınlığı, Eucalyptus spp., Echinacea spp., Astragalus spp., Zingiber officinale Roscoe, Pelargonium sidoides

ÖZGEÇMİŞ

Miraç Laçin ULUĞ, 07.04.1986 tarihinde Ankara’da doğdu. İlköğrenimini

Demirlibahçe İlköğretim Okulu’ nda gördü. Ortaöğrenimine Ankara Atatürk Anadolu

Page 63: Miraç Laçin Uluğ

63

Lisesi’nde devam etti. Şu anda, Erciyes Üniversitesi Mustafa Kılıçer Eczacılık Fakültesi

öğrencisi olarak öğrenim hayatına devam etmektedir.

Şu anda Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu Başkanlığı görevini yürütmektedir.

TABLO LİSTESİ

Tablo 2.1. Soğuk algınlığı etkenleri………………………………….…….……..6

Tablo 2.2. Grip ve Soğuk algınlığı semptomlarının farkları……………….…….7

Tablo 2.3. Dekonjestan tedavi…………………………………………………..15

Tablo 2.4. Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri…………………………22

Tablo 2.5. Echinacea pallida kimyasal bileşenleri………………………………23

Tablo 2.6. Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri……………………………24

ŞEKİL LİSTESİ

Şekil 2.1. Influenza virüsü……………………………………………………….4

Şekil 2.2. Eucalyptus spp. .(yaprak-çiçek)………………………………………17

Şekil 2.3.Eucalyptus spp. (çiçek)………………………………………………..18

Şekil 2.4. Eucalyptus spp. (gövde)……………………………………………....19

Şekil 2.5 Echinaceae purpurea (çiçek)………………………………………….20

Şekil 2.6. Meyer’s Blood Purifier………………………………………………..21

Şekil 2.7. Echinaceae angustifolia………………………………………………22

Şekil 2.8. Echinaceae pallida…………………………………………………….23

Şekil 2.9. Echinaceae purpurea………………………………………………….24

Şekil 2.10. Astragalus membranaceus...................................................................25

Şekil 2.11. Astragalus membranaceus (çiçek)……………………………………26

Şekil 2.12. Zingiber officinale Roscoe……………………………………………27

Şekil 2.13. Zingiber officinale Roscoe (kök)……………………………………..28

Şekil 2.14. Pelargonium sidoides (gövde)……………………………………….29

Şekil 2.15. Pelargonium sidoides (çiçek)………………………………………...30

Page 64: Miraç Laçin Uluğ

64

TEŞEKKÜR

Tez çalışmalarım boyunca yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, ilgi ve anlayışını

eksik etmeyen, değerli tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE’ ye sonsuz

saygı ve şükranlarımı sunarım.