Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Personel Daire Başkanlığı Hizmetiçi Eğitim Koordinatörlüğü
2014
A) Güvenlik Kavramı Güvenlik, sözlükte genel anlamda; “Bir kimsenin, bir topluluğun, bir
şeyin tehlikelerden uzak olma, güven içinde bulunması durumu” şeklinde tanımlanmıştır.
İnsanın var oluşundaki özgüvenlik ihtiyacı, toplumların sosyal teşkilatlanmasına paralel olarak toplumun korunması ihtiyacını ortaya çıkarmış ve toplumların korunması değişik biçimlerde karşılanmıştır. Toplumların devletleşme düzeyine ulaşmasından itibaren bu defa devletin korunması gündeme gelmiş ve bu ihtiyaç, organize edilmiş silahlı güçlerle sağlanmaya çalışılmıştır. Bu süreçte güvenlik, daha ziyade silahlı kuvvetleri ilgilendiren bir alan olarak görülmüş ve devletler askeri güçlerinin savaş kabiliyetini artırmaya yönelmişlerdir.
A) Güvenlik Kavramı Güvenlik kavramı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra evrensel boyut
kazanmaya başlamış; bir sosyal bilim kavramı olarak bilimsel çalışmalara ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra konu olmuştur.
Güvenlik, tanımlaması güç bir kavramdır. Öncelikle, güvenlik kavramından ne anlaşılması gerektiği, güvenliğin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği konusunda dünyada görüş birliği sağlanamamıştır. Bununla birlikte, uluslararası temel anlaşmaların ortaya çıkış sebepleri, ortaya konuşlarındaki ilkeler ve bütünün yorumundan, güvenlik olgusunun sadece savaş, silahlı çatışma, kuvvet kullanma hallerinde değil, başta ekonomik, çevre, sağlık, sosyal ve eğitim olmak üzere bir bütün olarak ele alındığı görülmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nın 55’inci maddesi bu hususu teyit eder mahiyettedir. Antlaşmanın bu maddesine göre, uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası, ekonomi, sosyal, kültür, eğitim ve sağlık konularıyla yakından ilişkilidir.
A) Güvenlik Kavramı Diğer taraftan “Avrupa'da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Son Senedi”nin
başlangıç bölümü ile devletler arasında işbirliğine ilişkin bölümünde, ayrıca BM Genel Kurulu'nun 1987 yılındaki Silahsızlanma ve Kalkınma Konferansı’nda da benzeri ifadelere yer verilmiştir:
"Güvenlik, tüm uluslar için başta gelen bir önceliktir. Güvenlik, aynı
zamanda hem silahsızlanma hem de kalkınma için temel oluşturmaktadır. Güvenliğin sadece askerî yönü yoktur; aynı zamanda siyasi, ekonomik, insani ve çevresel boyutları bulunmaktadır.”
BM Antlaşması ve diğer uluslararası düzenlemeler çerçevesinde güvenlik kavramının, genel bir çerçeveye oturulamayacağı ve ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal her konunun güvenlik boyutunun olduğu; ayrıca insanların ve toplumların en temel güdüsü ve en ilkel ihtiyacı olan güvenliğin karşılanamaması halinde toplumların özgürlük ve refah arayışlarını gerçekleştirmelerinin mümkün olamayacağı anlaşılmaktadır.
B) Milli Güvenlik Kavramı ve Kapsamı Korunma isteğiyle ortaya çıkan ve koruma dürtüsüyle kurumsallaşma
eğilimine giren güvenlik, fonksiyonel olarak; personel-kişi güvenliği, sektör güvenliği ve kamu güvenliği ile milli güvenlik gibi çeşitli alanları ihtiva etmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce milli güvenlik, yalnız “milli savunma” olarak düşünülürken; bu savaştan sonra tehditlerin artık devletlerin tüm milli güç unsurlarına yöneltildiği ve devletlerin güvenliğinin milli savunmadan daha geniş bir anlam kazandığı anlaşılmıştır. Milli savunma kavramı, Soğuk Savaş Dönemi’nde İkinci Dünya Savaşı’ndan elde edilen tecrübeler ışığında “topyekûn güvenlik” veya günümüz deyimiyle “milli güvenlik” kavramına dönüşmüştür. Bu dönemde, milli güvenlik, milli savunmadan daha geniş bir yelpazede ele alınmaya başlanmış, ancak askeri tehditler önemini sürdürmüştür.
B) Milli Güvenlik Kavramı ve Kapsamı Ancak, bugün dünyada milli güvenliği sadece askeri tehditlerle sınırlı
tutan anlayış bulunmamaktadır. Küreselleşmenin yarattığı dinamik ortamın da etkisiyle ulusal ve uluslararası güvenliğe yönelik tehditler farklılaşmış ve bu durum Soğuk Savaş Dönemi’ndeki askeri güce dayalı klasik güvenlik kavramını değiştirmiştir. Milli güvenlik, her geçen gün kapsamı sürekli genişleyen bir kavram haline gelmiş; kavramdaki bu gelişim, bir devletin ve ulusun var oluşu ile eşdeğer anlam kazanarak, devlet yönetimlerinde hâkim unsur olmuştur.
Milli güvenlik, bazen “kamu düzeni ve emniyeti” olarak anlaşılmaktadır. Ancak, bu şekilde anlaşıldığında, milli güvenlik; adeta genel asayiş hizmetine indirgenmiş olmaktadır. Oysa milli güvenlik, asayiş hizmetinin de üzerinde, güvenliğin en üst yapısı ve toplam güvenliğin bir şemsiyesi konumundadır.
B) Milli Güvenlik Kavramı ve Kapsamı İçeriği iç ve dış güvenlik ile savunma
konularından oluşan milli güvenlik kavramı, öncelikle teknik olarak kamu düzeninden farklıdır. Bu çerçevede milli güvenlik; yalnız halkın değil, devletin ve anayasal düzenin devamını da sağlayan hukuki, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yönleri bulunan; zaman ve yer açısından uzun süreli, devamlı, içten ve dıştan tehlike ve eylemleri içeren; belirli bir bölgeyi ilgilendiren faaliyetlerden ziyade devletin tüm varlığını ilgilendiren, hatta yalnız belli bir bölgede olsa bile tüm halkı etkileyen ve yerleşik düzeni bozan veya ortadan kaldıran nitelikteki hareketleri kapsayan bir olgudur.
B) Milli Güvenlik Kavramı ve Kapsamı
Milli güvenlik kavramı ile ekonomi ve maliye bilimi arasında yakın bir ilişki ve bağ bulunmaktadır. Milli güvenliğin sağlanması, öncelikle bir ülkenin kaynaklarının en iyi bir şekilde saptanması ve kullanılması ile olanaklıdır. Diğer taraftan, dünyada, 1970 yılından itibaren bazı ülkeler ekonomilerini, milli güvenliklerini sağlamak amacıyla aktif ve etkili bir şekilde kullanmaya başlamışlardır. Bu kapsamda, devletler, milli güvenlik amacıyla birbirlerine ekonomik ambargo uygulama, ticaret ambargosu koyma, malları boykot etme ve ulaşım araçlarını kendi ülkelerine sokmama gibi önlemler almışlardır.Böylece, ekonomi bir ülkenin milli güvenliğini doğrudan tehdit edebilecek bir hale gelmiş, beraberinde ekonominin güvenliği ve güvenliğin ekonomisi gibi yeni kavramlar ortaya çıkmıştır.
Milli güvenlik kavramının hukuki yönü de bulunmaktadır. Milli güvenlik kavramının hukuki yönüne ait en önemli gösterge, bu kavramın Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında bir sebep olarak kabul edilmesidir. Öte yandan, milli güvenliğin sağlanması ve korunmasına ilişkin olarak Bakanlar Kurulu ile Milli Güvenlik Kurulu (MGK)'nun sorumlulukları Anayasa ve kanunla belirlenmiş; milli güvenlik kavramının tanımı, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nda yapılmıştır.
B) Milli Güvenlik Kavramı ve Kapsamı
Bu tanıma göre “Milli Güvenlik";
Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını ifade eder.
Milli güvenliği sağlamak, her devletin öncelikli görevidir. Bu görev, toplumun gelişmesine ve ilerlemesine özgürce devam edebilmesi için devletin her türlü tehdide karşı korunmasını gerektirir. Bu nedenle, her devlet, milli menfaatlerine yönelik kendi tehdit/ risk algılamalarına göre bir “milli güvenlik siyaseti” tespit etmek ve ileriye yönelik genel içerikli plan ve programlar uygulayarak milli güvenliğini sağlamak zorundadır. Milli güvenlik siyasetini saptamak, bir uzmanlık işidir. Milli güvenlik siyasetinin saptanması ve izlenmesi, tabiatıyla hükümetlerin sorumluluğundadır. Bu itibarla, millî güvenlik kavramının diğer bir yönü de siyasi olmaktadır.
C) Türkiye Cumhuriyeti’nin Hayati Önemi Haiz Milli Değerleri
Milli güvenliğe ilişkin 2945 sayılı Kanun’da yer alan tanımdaki anayasal düzen, milli varlık, bütünlük, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatler ile ahdi hukuk, Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması ve kollanması gereken hayati önemi haiz milli değerleridir.
Bu milli değerler, esasen Türkiye Cumhuriyeti’nin milli menfaatlerinin de temelini teşkil etmektedir. Bu çerçevede, millî güvenlik kavramının millî menfaatler ile özdeşleştiğini belirtmek mümkündür.
1) Anayasal Düzen
Anayasa’nın temel ilke, esas ve hükümlerine göre kurulmuş düzendir. Anayasal düzenin kapsamında; egemenlik, siyasal bağımsızlık, devletin mevcudiyeti, rejimin hayatta kalması unsurları bulunmaktadır. Anayasa'nın 1 ’inci, 2’nci ve 6’ncı maddelerinde özet olarak; “Devletin şeklinin, Cumhuriyet olduğu; Cumhuriyetin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu; egemenliğin, kayıtsız şartsız Millet’e ait olduğu” belirtilmiştir.
2) Milli Varlık
Devletin hayatiyetini, hükümranlık alanlarını (vatan topraklarını), ekonomik kıymetleri, insan varlığını, kültür, tarih, ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel, teknolojik, askeri ve diğer sistem ve birikimlerin tümünü kapsamaktadır.
3) Milli Bütünlük
Siyasi bütünlük ve toprak bütünlüğü gibi maddi değerler ile birlikte milli şuur, milli birlik ve beraberlik ruhu gibi manevi değerleri de içermektedir. Başka bir ifadeyle, mitli bütünlük, Türk vatandaşlarının, milli sınırlar içinde kederde ve sevinçte bir bütün olarak hareket etmesi ve milli tarih ve kültür bilinciyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne sahip çıkmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu bölünmezlik tartışılamaz. Üniter devletimizin esasını "Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek dil ve tek bayrak" teşkil etmektedir. Milli bütünlüğün sağlanması ve korunması, bu değerlerin milleti teşkil eden bütün fertler tarafından benimsenmesi ve ortak tavırlar şekline getirilmesiyle mümkündür.
4) Milletlerarası Alanda Siyasi, Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Dahil Bütün Menfaatler
Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer devletlerle ilişkilerinde, uluslararası hukuk çerçevesinde siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün hak ve menfaatlerini ifade etmektedir.
5) Ahdi Hukuk
Devletler Genel Hukuku’na göre; bir devletin var olması, bağımsızlığı, hükümranlık hakları ile sınırlarına ilişkin bir veya birden fazla devletle yaptığı karşılıklı beyan ve kabulleri ihtiva eden antlaşma ve anlaşmalarla gerçekleşen hukuku içermektedir. Lozan Antlaşması ve Montrö Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve hükümranlığını belirleyen ahdi hukuku için iki önemli örnektir.
A) Milli Menfaat ve Milli Hedefler
Milli menfaat, Devletin bekası ve milletin refahını sağlamak için ulaşılması ve korunması gereken amaçlardır. Bu tanıma göre millî menfaat kavramı, yalnız devletin bekasını değil, aynı zamanda milletin refahını da kapsamaktadır. Beka, bir devletin siyasi ve toprak bütünlüğünün, ahdi hukukunun ve anayasal düzeninin iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle hayatiyetini devam ettirmesidir.
Milli menfaat kavramı ile ilgili bir kavram da milli hedeflerdir. Milli hedef; elde edilmesi halinde milli menfaatlere ulaşmayı sağlayan sonuçlardır. Bu sonuçlar, somut eylem veya kazanımları içermektedir.
Devletlerin milli menfaatleri ve milli hedefleri; genellikle tarihi, dini, siyasi, ekonomik, kültürel gibi nedenlerle aynı değildir. Bu durum, devletler arasında milli hedeflere ulaşılması gayretlerinde, çeşitli yapı ve özelliklerde tehditler oluşmasına ve kullanılmasına sebep olmuştur.
B) Tehditler
Milli güvenlik tanımındaki ikinci unsuru da “tehditler” teşkil etmektedir, Tehdit; Bir devletin milli menfaatlerinin, yurt içi ve yurt dışından bir grup/örgüt veya devlet / devletler grubunun gerek niyet, gerek imkân-kabiliyet, gerekse faaliyet ve girişimleri itibariyle doğrudan maruz kaldığı en yüksek dereceli tehlike algılamasıdır. Tehdit algılamaları, genel olarak “niyet, imkân-kabiliyet ile davranış-eylemler" çerçevesinde ve tehlikelerin uzaklık-yakınlık derecesine göre “risk, potansiyel tehdit, tehdit” kavramları biçiminde şekillenmektedir.
Risklerin her an potansiyel tehdide, potansiyel tehditlerin de tehdide dönüşmesi söz konusu olabilir.
B) Tehditler
Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, askeri tehdit büyük ölçüde ortadan kalkmış, ancak bunun yerini; terörizm, bölgesel ve ülke içi kriz ve çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması, balistik füze sistemleri, siber terörizm, deniz haydutluğu/korsanlık, sınır aşan örgütler gibi çok boyutlu ve asimetrik tehditlerin, yeni güvenlik ortamına hakim sorunlar almış bulunmaktadır.
Diğer taraftan, sosyal ve ekonomik sorunlar, küresel ısınma / iklim değişikliği, kıtlaşan enerji, su ve gıda kaynaklarının paylaşımında artan rekabet, salgın hastalıklar gibi sorunlar, tabii afetler, 21’inci yüzyılda güvenliği etkileyen sorunların çeşitliliğini ortaya koymaktadır.
B) Tehditler
Dünyadaki küreselleşme olgusunun olumsuz etkileri ile teknolojideki hızlı gelişmeler, tehdit kapsamının sürekli olarak genişlemesine neden olmaktadır. Bu kapsamda, tehditler; doğrudan veya dolaylı olarak gelişebilmekte, boyut değiştirebilmekte, bazı durumlarda da tanımsız ve belirsiz hale gelebilmektedir.
BM Genel Sekreteri tarafından görevlendirilen Akil Adamlar Grubu’nun, 02 Aralık 2004 tarihli “Daha Güvenli Bir Dünya: Ortak Sorumluluğumuz” başlıklı raporunda; “Dünyanın, BM’nin kurulduğu dönemde öngörülemeyen tehditlerle karşı karşıya olduğu; tehditlerin artık hiçbir sınır tanımadığı; birbirleri ile bağlantılı olduğu ve ulusal düzeyde olduğu gibi küresel ve bölgesel düzeylerde ele alınmayı gerektirdiği ” vurgulanmaktadır.
B) Tehditler
Raporda, ayrıca “Büyük çaplı ölümlere veya yaşam şansının azalmasına yol açan ve uluslararası sistemin temel birimi olan devleti zayıflatan terörizm, ülkelerarası ve iç çatışma, nükleer, radyolojik, kimyasal ve biyolojik silahlar, sınır aşan organize suçlar, açlık, bulaşıcı hastalık ve çevre sorunları dâhil ekonomik ve sosyal tehdit/risklerin uluslararası güvenliğe tehdit oluşturduğu” belirtilmektedir.
Öte yandan, Avrupa Birliği (AB)’nin 12 Aralık 2003 tarihli Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde kabul edilen ve güvenliği ekonomik gelişmelerden küresel ısınmaya kadar pek çok konu ile ilişkilendiren “AB Güvenlik Stratejisi Belgesi”nde; “Avrupa’nın, terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, bölgesel çatışmalar, kötü yönetim ve organize suç gibi daha çeşitli, daha az görülebilir ve daha az tahmin edilebilir yeni risklerle karşı karşıya olduğu” ifade edilmektedir.
B) Tehditler
Bu ifadeler, gerek 11 Eylül ve sonrasında yaşanan terörist saldırılar, gerekse terörizme karşı yürütülmekte olan uluslararası mücadele, uluslararası güvenliğe yönelik tehditlerin siyasi, sosyal ve ekonomik pek çok boyut kazandığını, bu nedenle yürütülecek mücadelenin de çok boyutlu olması gerektiğini göstermektedir.
Millî güvenliğe yönelik tehditler ile risklerin sağlıklı bir şekilde tespit edilebilmesi için istihbarat sisteminin yönlendirilmesine ve elde edilen bilgiler çerçevesinde bir “Tehdit Değerlendirmesi” yapılmasına ihtiyaç vardır.
C) Tehditlere Karşı Tedbir Alma
Milli güvenlik tanımındaki üçüncü unsur, “tehditlere karşı tedbir alma“dır. Yukarıda belirtilen tehdit değerlendirmelerinin asıl işlevi de, belirlenecek tehdit/risklere karşı alınacak tedbirleri içeren “Milli Güvenlik Siyaseti”nin tespitine yön vermesidir.
Milli güvenliğin ölçüsü, tehditlerin varlığı ve devletin bu tehditlere karşı toplumu koruyabilme yeteneği ile orantılıdır. Bu yetenek, “Milli Güç”tür.
İnsanlar, çalışma hayatlarında hedeflerine ulaşabilmek için bir güç sarf etmek zorundadırlar. Bu güç, maddi olabileceği gibi manevi nitelikte de olabilir. Bireylerin hayatında geçerli olan bu ilke, devlet hayatında da geçerlidir. Devletler de, milli hedeflerini elde edebilmek için mevcut imkân ve kabiliyetlerini seferber ederler. Devletlerin kullandığı imkân ve kabiliyetlerin tümüne “Milli Güç” denilmektedir. Milli güç, millet tarafından oluşturulur ve millete aittir.
Muhtelif dokümanlarda milli güce ilişkin değişik tanımlamalar yapılmıştır. Bütün tanımlarda ortak husus, milli gücün maddi ve manevi nitelikte olmak üzere birden fazla unsurdan oluştuğudur. Ancak, tanımlarda yer alan milli güce ait maddi ve manevi unsurların nasıl tasnif edileceği konusunda tam bir anlayış birliğine varılmış değildir. Bununla birlikte, halen milli güç unsurlarının; coğrafi, siyasi, ekonomik, askeri, demografik, psiko-sosyal ve kültürel (sosyo-kültürel), bilimsel ve teknolojik güç olmak üzere toplam yedi grupta toplanması genel kabul görmektedir.
Bu kapsamda “Milli Güç”; “Devletin milli menfaatlerini sağlamak ve milli hedeflerini elde etmek için kullanabileceği coğrafi, siyasi, ekonomik, askeri, demografik, psiko-sosyal ve kültürel, bilimsel ve teknolojik güç gibi güçlerden oluşan maddi ve manevi unsurların toplamıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır.
Milli güç, milli güvenlik siyasetinin de ana kaynağıdır. Milli hedefler, ancak milli gücün doğru ve tam olarak değerlendirilmesiyle sağlıklı bir şekilde tespit edilebilir. Yüce Atatürk’ün en önemli liderlik özelliği, milli mücadelenin başlangıcında milli gücü doğru olarak tespit ve değerlendirmesidir.
A) Siyasi (Politik) Güç
Siyasi güç, milli gücü yöneten, geliştiren ve aynı zamanda onlardan destek alan bir milli güç unsurudur. Siyasi güç, ekonomik ve askeri güç unsurları başta olmak üzere diğer milli güç unsurları tarafından yeterince desteklenmedikçe uluslararası platformda etkili ve başarılı olamaz, amaçlarına ulaşamaz. Siyasi güç, statik konumda bulunan milli güç unsurlarına dinamik nitelik kazandırır. Siyasi güç; iç politik güç ve dış politik güç olmak üzere iki grupta mütalaa edilebilir.
A) Siyasi (Politik) Güç
İç politik güç; Anayasal düzen ve yasalar (hukuk sistemi), siyasi partiler ve siyasi iktidar, devlet yapılanmasından (bürokrasi) oluşur.
Dış politik güç ise; iki ve daha çok ülke arasındaki menfaat çatışmasını yöneten, bir yandan milli hedeflere ulaşmak; öte yandan, diğer ülkelerin kendisi ile ilgili hedeflerini gerçekleştirmesini önlemek amacıyla yürütülen diplomasinin kullandığı güç ve elde ettiği verimdir. Ulusal zeminde birlik ve bütünlüğünü sağlayan devletler, uluslararası ilişkilerde de kendini daha çok kabul ettirir ve saygı görür.
B) Askeri Güç Askeri güç, çağdaş anlamıyla bir devletin “Harp Gücü”dür.
Devletin, varlığını güven içerisinde bulundurabilmesi, aktif bir gücün varlığını ve gerektiğinde kullanılabilmesini zorunlu kılar.
Askeri güç, yalnız çatışma anlarında değil barışta da sürekli olarak kullanılmaktadır. Bu kapsamda, askeri güç, barışta ve gerginlikte düşmanı caydırmak; savaşta ise, dış tehdide karşı ülkeyi savunmakla görevlidir.
Bir ülkenin jeopolitik ve jeostratejik konumu önemli ve komşu ülkelerde istikrarsızlık hakim ise barışı sağlamak ve korumak için kuvvetli bir askeri güce sahip olmak kaçınılmazdır.
C) Ekonomik Güç
Bir devletin, sahip olduğu yeraltı ve yer üstü kaynaklarını, sermaye birikimini, her türlü mal ve hizmet üretimi kapasitesini, ulaşım/iletişim alt yapısını, üretici iş gücü kapasitesini, ekonomik sistemini, uluslararası ekonomik ilişkilerini kapsamaktadır.
Ekonomik güç; toplam ve kişi başına düşen milli gelir, büyüme hızı, enflasyon, mali istikrar, ekonomik gelişmişlik sırası, dış kredibilite notu, ithalat/ihracat hacmi gibi parametrelerle ölçülmektedir.
C) Ekonomik Güç Doğal kaynakları zengin olsa bile, bu kaynakları bağımsız olarak
çıkarma, işleme, ihraç edebilme potansiyelinden yoksun bulunan bir ülkenin, güçlü bir ekonomiye sahip olması nasıl mümkün değilse, güçlü ekonomisi olmayan bir ülkenin teknolojisini geliştirmesi ve üretimi kendi öz teknolojisine dayalı askeri bir güç oluşturması da aynı ölçülerde mümkün olmamaktadır. Ekonomisi güçlü olmayan, sürdürülebilir refahı yakalayamayan ya da refah payını artıramayan ülkelerin bireylerinin moral ve ulusal değerlerinin her türlü özveride bulunacak bir düzeyde seyretmesi mümkün olmamaktadır.
Ekonomik güç, günümüzde diğer milli güç unsurlarını doğrudan etkilemekte ve bir devletin milli gücünün büyüklüğü konusunda belirleyici bir nitelik taşımaktadır.
Ç) Coğrafi Güç
Milli güç unsurlarının mekânsal boyutunu oluşturur. Diğer milli güç unsurlarının mekânsal boyut içindeki yerini, etkileşimini ve etkinlik düzeyini yansıtır.
Bir ülkenin dünya üzerindeki yeri, yüzölçümü, coğrafi yapısı, yaşanabilir ve tarıma elverişli toprak oranı, iklimi ve jeopolitik konumu, coğrafi güç unsurunun milli güce katkısını belirleyen niteliklerdir.
Ç) Coğrafi Güç
Bir ülkenin dünya üzerindeki gücü, o ülkenin milli güç unsurları ve coğrafyasıyla yakından ilgilidir. Ülkelerin sahip oldukları coğrafyalarını izledikleri politikaların bir boyutu haline getirmeleri, o devletlerin dünya üzerindeki konumlarına ilave bir güç kazandırmaktadır.
Günümüzde her ne kadar teknolojik gelişmelerin coğrafi gücün önemini azalttığı öne sürülüyor ise de, bu durumun her ülkeyi aynı ölçüde etkilediğini söyleyebilmek mümkün değildir.
D) Demografik Güç
Demografik güç; devletin ülkesi üzerinde yaşayan insan topluluğunun nicelik ve nitelik açısından diğer milli güç unsurlarının oluşumunda ve desteklenmesinde kullanılmasıdır.
Demografik güç analiz edilirken; toplam nüfus, yaş grupları, nüfusun eğitim ve öğretim düzeyi, yetişmiş insan gücü vb. değerlendirilmektedir.
D) Demografik Güç
Büyük bir nüfus, güçlü bir devlet için şarttır; ancak tek başına büyüklüğün göstergesi değildir. Nüfus, potansiyel bir güçtür ve bu bakımdan değer taşımaktadır. Eğitimli ve üretken insan sayısı ne kadar fazla olursa, devletin de demografik olarak o kadar güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Nüfusun çokluğu, ancak gelişim düzeyi bakımından eş değer veya yakın durumdaki devletler arasında bir güçlülük faktörü oluşturmaktadır.
Her milletin kendine özgü ve bireylerin çoğunluğunda yaygınlaşmış olarak görülen birtakım genel nitelikleri mevcuttur. Bir milletin genel nitelikleri, demografik yapısının dinamik yönünü oluşturmaktadır.
E) Psiko-Sosyal ve Sosyo-Kültürel Güç
Psiko-sosyal ve kültürel güç, toplumu millet yapan birlik ve bütünlük ile bunları sağlayan tarihi birikimleri, halkın morali, eğitim ve kültür düzeyi ile dil, din, gelenek ve görenekleri gibi manevi yapısındaki psikolojik, bilimsel unsurlardır.
Psiko-sosyal ve kültürel gücü; “Bir toplumun kültür yoluyla oluşan ve milli varlığını geliştirme ve korumada itici ve yönlendirici rol oynayan düşünce, inanç ve davranışlarının tümüdür.” şeklinde de tanımlamak mümkündür.
E) Psiko-Sosyal ve Sosyo-Kültürel Güç
Moral değerler olarak; aile sevgisi, vatan ve bayrak sevgisi, devlete bağlılık, dini değerler, gelenek ve göreneklere bağlılık, ulus bilinci, milli gücü olumlu yönde etkileyen öğelerdir.
Psiko-sosyal ve kültürel gücün, millet hayatındaki önemi göz ardı edilemez. Bu nedenle, toplumda milli değerlerin yerleştirilmesi ve kitlesel gücün oluşturulması önem taşımaktadır. Sağlam bir kültüre ve temele sahip devletler, tarihi süreçte yerlerini korumayı başarmışlardır. Başka kültürlerin etkisi altında kalan milletler ise zaman içerisinde tarih sahnesinden kaybolmuşlardır.
F) Bilimsel ve Teknolojik Güç Bilimsel ve teknolojik güç; bir ülkenin gelişmişlik düzeyi
açısından büyük önem taşır. Günümüzde devletler için çağdaş düzeyde bulunmakla, çağdaş bilimsel ve teknolojik düzeyde bulunmak eş anlamlıdır.
Bir ülkenin; üretimde kendi teknolojisini kullanıp, kullanmadığı; teknolojik gelişmişliğin genel sanayi ve askeri sanayi sektörlerine yansıması; teknoloji transferi yapacak kapasiteye sahip olup, olmaması; milli gücün değerlendirilmesi ve oluşumunda önemli faktörler arasında yer alır. Bilimsel ve teknolojik güç; ülkelerin ekonomisine, sosyal yapısına ve askeri gücüne giderek daha çok etkili olmaktadır.
F) Bilimsel ve Teknolojik Güç Teknolojideki gelişmişlik ve üstünlük, coğrafya ve nüfustan
kaynaklanan olumsuzlukların giderilmesinde de önemli bir işleve sahiptir.
Milli güç unsurları, her ne kadar başlı başına birer güç niteliği taşıyorlarsa da varlıkları, etkinlikleri ve süreklilikleri bakımlarından birbirlerine bağımlı durumdadırlar. Örneğin; coğrafyanın bir güç teşkil etmesi için üzerinde insanların yaşaması, onlar tarafından değerlendirilmesi gerekir. İnsanlar ancak bir coğrafya üzerinde bulunduklarında sayılarına, dağılım ve yoğunluklarına göre bir “Demografik Güç” oluşturabilirler. Ancak, bu topluluğun millet olabilmesi için müşterek bir “Psiko-sosyal ve Kültürel Güç”e sahip olmaları gerekir.
F) Bilimsel ve Teknolojik Güç Diğer taraftan, millet, siyasi bir varlık olarak teşkilatlanmamış ise
devlet olunamaz. Her devlet yaşamak için içte ve dışta etkinlik taşıyan bir “Siyasi Güç”e, kendini savunacak bir “Askeri Güç”e, kaynaklarını değerlendirecek bir “Ekonomik Güç”e ve her bakımdan ilerlemesini sağlayacak “Bilimsel ve Teknolojik Güç”e sahip olmak mecburiyetindedir.
Ekonomik güç, uygun siyasi kararlara dayandırılmadığı, dış tehditlere karşı yeterince savunulmadığı ve çağdaş düzeydeki bilimsel ve teknolojik güce sahip olunmadığı takdirde varlığını yitirir. Ekonomik gücün başarısıyla elde edilen nimetler halka yeterince intikal etmediğinde “Psiko-Sosyal Güç” zayıflamaya, “Kültürel Birikim” geçim sıkıntıları ve iç politika çatışmaları içinde kaybolmaya başlar.
F) Bilimsel ve Teknolojik Güç Askeri güç, uygun siyasi kararlara bağlı olarak düzenlenip
kullanılmadığı, güçlü ekonomi ile desteklenmediği, bilimsel ve teknolojik yönden çağdaş düzeyden uzaklaştığı, personelinin moral ve motivasyonu zayıf olduğu ve coğrafyanın isteklerine göre kurulup, konuşlandırılmadığı takdirde bir güç olmaktan çıkar, güçsüzlük haline gelir.
Bu bağlamda, milli güç unsurları, bir sistemin ayrılmaz parçalarıdır. Bir zincirin gücü, en zayıf halkasının gücüne eşittir. Milli güç unsurlarından herhangi birisinde oluşabilecek bir yetersizlik, “zincirin en zayıf halkası" kuralı uyarınca, toplam milli gücü zayıflatmaktadır.
F) Bilimsel ve Teknolojik Güç
Devletlerin değişmeyen görevi, ülkelerine beka ve refah sağlamak ve geliştirmektir. Devletler bu görevi, milli güç unsurlarını uygun ve uyumlu şekilde kullanarak, milli menfaatlerinin öngördüğü milli hedefleri elde etmek suretiyle gerçekleştirir. Bu hedefler ise, beka ve refah arasındaki en uygun dengeyi sağlamayı mümkün kılabilecek gayretleri yönlendirilebilmekle elde edilebilir.
Bir devlet, varlığını sürdürebilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için milli gücünü sürekli geliştirmeli, etkinleştirmeli ve kullanmalıdır.
Her devlet, iç ve dış tehditler olarak şekillenen, bekası ve güvenliği ile milletin refahına yönelen tehditlere karşı, kendi tehdit algılamalarına göre tedbirler almak zorunda kalmıştır. Alınacak tedbirler, ivediliği ve gizliliği olan; ayrıca, ayrıntılı araştırma ve değerlendirme isteyen ve özel ihtisası gerektiren hususlardır.
Diğer taraftan, bu tedbirlerin, her türlü siyasi/ideolojik etkilerden uzak tespit edilmesi ve bütün bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından eşgüdüm içerisinde uygulanması gerekmektedir.
Bütün bunlara ilave olarak; milli güvenliğin sağlanmasında, gizlilik ihlali, gerileme, zafiyet, engelleme gibi hususlar, telafisi devlete ve millete çok pahalıya mal olan milli kayıplara yol açabilir.
Bu ihtiyaçlar, devlet yönetimlerinin milli güvenliğin sağlanması için bir Özel bir sisteme sahip olmasını gerekli kılmıştır. Bu özel sistem, “Milli Güvenlik Sistemi”dir.
Milli güvenlik sistemlerinin oluşturulmasında; devletlerin coğrafyası, jeopolitik konumu ve sosyo-kültürel yapılarına bağlı olarak oluşan tehdit algılamaları ile anayasal düzenleri, önem taşımaktadır. Bu nedenle, her devlet, milli güvenliği ile ilgili kuruluşlarını bu ölçütlere göre oluşturmuştur.
Milli güvenlik sistemi; bugün en ileri demokrasilerde bile karmaşık ve çok yönlü devlet hizmetlerinin eksiksiz bir koordinasyon ve işbirliği halinde devletin ve milletin yasal nizamı ve refahı ile bölünmez bütünlüğünün her çeşit iç ve dış, potansiyel ve fiziki, dolaylı ve dolaysız, tabii ve suni tehdit ve tehlikelere karşı korunmasının ve hayatiyetinin dinamik olarak devamının zorunlu bir unsuru sayılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin milli güvenlik sistemi, Anayasa’nın 117’nci ve 118’inci maddeleri ile oluşturulmuştur. Türkiye'nin milli güvenlik sisteminin temel kurumlan, “Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği”dir.
A) Milli Güvenlik Kurulu
1) Tarihi gelişimi İstiklal Savaşı sırasında, milli güvenlik ile
ilgili sorunları görüşmek üzere Atatürk tarafından “Harp Encümeni” teşkil edilmiştir. Müteakiben, Büyük Atatürk'ün emirleriyle 1933 yılında “Yüksek Müdafaa Meclisi” kurulmuştur. MGK'nın tarihi gelişimini, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren dört dönem halinde incelemek mümkündür.
a) Yüksek Müdafaa Meclisi Dönemi (1933-1949) 1933 yılında bir kararname ile kurulan Yüksek Müdafaa
Meclisi’nin görev alanı; millî seferberlik olarak tespit edilmiştir.
b) Milli Savunma Yüksek Kurulu Dönemi (1949-1962)
1949 yılında çıkarılan bir kanunla teşkil edilen Millî Savunma Yüksek Kurulu’na, milli seferberlik konularına ilave olarak Millî Savunma Politikası'nın hazırlanması görevi verilmiştir.
c) 1961 Anayasası’na göre Milli Güvenlik Kurulu Dönemi (1962-1983) 1961 Anayasası ile MGK; anayasal bir kurum haline getirilmiş
ve Millî Güvenlik Politikası'nın hazırlanması görevi verilmiştir.
c) 1982 Anayasası’na göre Milli Güvenlik Kurulu Dönemi (1983- …) 1982 Anayasası ile MGK’nın üyeleri ve görevleri yeniden
düzenlenmiş, bu çerçevede 2945 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
2) 1982 Anayasası’na göre Milli Güvenlik Kurulunun Kuruluşu, Görevleri ve Çalışma Esasları
a) Kuruluşu 1982 Anayasası'nın 117’nci maddesinde; milli güvenliğin
sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumlu tutulmuştur.
Bakanlar Kurulunun milli güvenliğin sağlanmasındaki sorumluluğunu yerine getirmesinde; kendisine yardımcı olacak bir kuruluşa ihtiyaç vardır. Bu maksatla; Anayasa’nın 118’inci maddesi ile “Milli Güvenlik Kurulu” teşkil edilmiştir.
a) Kuruluşu
1982 Anayasası’nın 118'inci maddesi ve 2945 sayılı Kanun’a göre; Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları ile Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı’ndan teşkil edilmiştir.
Gündemin özelliğine göre, kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler de çağrılıp görüşleri alınabilmektedir. Kurulun toplantılarına MGK Genel Sekreteri de katılmakta, ancak oy hakkı bulunmamaktadır.
b) Görevi
“Milli Güvenlik Kurulu; 2’nci maddede belirtilen milli güvenlik ve Devletin milli güvenlik siyasetine ilişkin tanımlar çerçevesinde Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili konularda tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder; bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir.”
Anayasa, madde 118
b) Görevi
“Milli Güvenlik Kurulu; Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir.“
2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu
c) Çalışma Esasları
Kurul, iki ayda bir toplanır. Gerektiğinde, Başbakan’ın teklifi üzerine veya doğrudan Cumhurbaşkanı’nın çağrısı ile de toplanır.
Kurul toplantıları, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında yapılır. Cumhurbaşkanı’nın katılmadığı zamanlarda Kurul’a Başbakan başkanlık eder.
Kurulun gündemi, Cumhurbaşkanı tarafından düzenlenir. Gündemin hazırlanmasında Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın önerileri dikkate alınır. Kurul üyesi bakanlar ile diğer bakanların gündeme girmesini istedikleri konular, Başbakan'ın da görüşünü alarak MGK Genel Sekreteri tarafından Cumhurbaşkanı’na sunulur.
c) Çalışma Esasları
Kurul, kararlarını çoğunlukla alır. Eşitlik halinde, Kurul Başkanı’nın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır.
Kurul kararları, Cumhurbaşkanı’na ve Bakanlar Kurulunda görüşülmek üzere Başbakanlığa MGK Genel Sekreterliği tarafından gönderilir.
Milli Güvenlik Kurulu kararları, Başbakan tarafından Bakanlar Kurulu gündemine öncelikle alınmak suretiyle görüşülür ve gerekli kararlar alınır.
3) Milli Güvenlik Kurulunun Devlet Sistemindeki Yeri
T.C. Anayasası, bütün devlet yapısı için ana çerçevedir. Devlet, yasama, yürütme ve yargı olmak üzere 3 temel organdan oluşmaktadır.
Yürütmenin içinde Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu yer almaktadır. Bakanlar Kurulu ise, Başbakan ve Bakanlardan meydana gelmektedir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlara bağlı ve yürütmeye yardımcı kurul ve kuruluşlar mevcuttur. Bu kuruluşlardan birisi olan Milli Güvenlik Kurulu, yürütme için milli güvenlik alanında yardımcı ve danışma işlevi gören bir kuruldur.
3) Milli Güvenlik Kurulunun Devlet Sistemindeki Yeri
Milli Güvenlik Kurulunun devlet sistemindeki yeri ve görevi dikkate alındığında; Milli Güvenlik Kurulunun teşkilinden amaçlanan temel hususun, siyasi olarak tarafsız bir kimliğe sahip bulunan Cumhurbaşkanının başkanlığında, milli güvenliğin sağlanmasında temel sorumlulukları bulunan Başbakan ve ilgili bakanlar ile bu konuda özel ihtisas ve bilgi birikimine sahip Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı’nın anayasal bir platformda bir araya gelmeleri olduğunu anlamak mümkündür. Böylece, karşılıklı fikir alışverişi ile milli güvenliğe ilişkin sorunların en üst seviyede görüşüldüğü ve tartışıldığı bir ortam yaratılmıştır.
B) Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 1) Tarihi Gelişimi Büyük Atatürk’ün emirleriyle, 1933 yılında kurulan Yüksek
Müdafaa Meclisinin çalışmalarında yardımcı olmak üzere ilk defa “Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliği” teşkil edilmiş ve Milli Güvenlik Kurulunun tarihi gelişimine paralel olarak önce “Milli Savunma Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği”, müteakiben bugünkü “Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği” adını almıştır.
2) Kuruluşu MGK Genel Sekreterliği, Anayasanın 118’inci maddesinin son
fıkrasında yer alan; “Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevleri kanunla düzenlenir.” hükmü gereğince çıkarılan 2945 sayılı Kanun'la kurulmuştur.
MGK Genel Sekreterliği, Başbakan’a bağlı bir teşkilattır. MGK Genel Sekreterliği; Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları, Genel Sekreterlik Bürosu, Hukuk Müşavirliği, Ana Hizmet Birimleri ile Personel ve İdari işler Dairesi Başkanlığından oluşur.
Genel Sekreter, Başbakan’ın teklifi ve Cumhurbaşkanı'nın onayı ile atanır. Söz konusu atamanın Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasından yapılmasının öngörülmesi halinde Genelkurmay Başkanı’nın olumlu görüşü alınır.
3) Görevleri 2945 sayılı kanunda MGK Genel Sekreterliğinin görevleri şöyle
düzenlenmiştir.
a) Milli Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetlerini yürütür.
b) Milli Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir.
A) Jeopolitik Jeopolitik, milli güvenlik siyasetinin belirlenmesi amacıyla,
• bir ulusun, uluslar topluluğunun veya bölgenin jeopolitiğin değişmeyen (coğrafi konum, sınırlar ve coğrafi bütünlük, saha genişliği ve sahip olunan stratejik kaynaklar, coğrafi özellik) ve değişen (sosyo-kültürel, ekonomik, politik ve askeri değerler ile zaman) unsurlarını dikkate alarak güç değerlendirmesini yapan,
• etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen,
• değerlendiren hedefleri ve hedeflere ulaşma şart ve aşamalarını araştıran bir bilimdir.
Kısaca,bir ülkenin milli güvenlik siyasetinin coğrafyasına göre planlanmasıdır.
B) Jeostrateji Milli güvenlik stratejisinin tayini ve stratejinin yürütülmesi
üzerine coğrafi faktörlerin yapacağı etkileri inceleyen bir bilimdir. Özetle, stratejinin coğrafyanın isteklerine göre düzenlenmesini sağlayan bir bilim dalıdır.
C) Coğrafi, Jeopolitik ve Jeostratejik Konum Bir ülkenin uluslararası ilişkilerdeki göreceli ağırlığı ve gücü pek
çok faktörden etkilenmektedir. Bunların en başında ilgili ülkenin coğrafi ve jeopolitik konumu gelmektedir. Bir ülkenin coğrafi konumu ile jeopolitik konumu birbirinden farklıdır.
Coğrafi konum, fiziki coğrafyaya göre ülkenin bulunduğu yeri ve bulunduğu durumu açıklar. Coğrafi konum, ülke sınırlarında değişiklik olmadığı müddetçe değişmemektedir.
C) Coğrafi, Jeopolitik ve Jeostratejik Konum Jeopolitik konum ise, coğrafi konumun değeri ile birlikte dünya
ve bölge güç merkezlerine, dünya politik yapısına, siyasi bölünmeye göre ülkenin veya bölgenin bulunduğu yeri ve bulunduğu durumu açıklar. Jeopolitik konum, ülke içinde, ülkenin bulunduğu bölgede veya küresel düzeyde meydana gelen olaylar nedeniyle değişebilmektedir.
Bir başka şekilde ifade ile jeopolitik konum, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve askeri gücündeki değişim gibi iç faktörlerin yanında, küresel ve bölgesel değişikliklerden etkilenmekte, onlara bağlı olarak değişim gösterebilmektedir.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi Türkiye, jeopolitik ve jeostratejik konumu itibarıyla;
• Dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip Orta Doğu ve Hazar
Havzası,
• Önemli deniz ulaştırma yollarının kavşağı durumunda bulunan Akdeniz Havzası,
• Tarihte her zaman önemini sürdürmüş olan Karadeniz Havzası ve Türk Boğazları,
• SSCB ve Yugoslavya'nın dağılması sonucu yapısal değişikliklere uğrayan Balkanlar,
• Etnik çatışmalar yanında, zengin doğal kaynaklara sahip Kafkasya ve Orta Asya’dan oluşan coğrafyanın merkezinde bulunmaktadır.
• Üç kıtayı birbirine bağlayan ve çok önemli bir jeostratejik konuma sahip olan Türkiye, aynı anda bir Avrupa, Asya, Balkan, Kafkas, Orta Doğu, Akdeniz ve Karadeniz ülkesidir.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi Türkiye'nin jeostratejik önemini pekiştiren diğer temel özellikleri
arasında;
• Demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sahip ve piyasa ekonomisini kabul etmiş, çağdaş değerler ve yönetim anlayışını benimsemiş bir ülke olarak Batı’nın tüm kurumlarıyla bütünleşmeyi hedeflemiş olması,
• 1990’lı yıllardan itibaren büyük değişmelere sahne olan Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle tarihten gelen kültür birliğine ve her alanda gelişen ilişkilere sahip olması,
• Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğal gazının Batı’ya ulaştırılması için belirlenen ana güzergâh olması,
• Orta Doğu’nun önemli bir bölümünü besleyen su kaynaklarına sahip olması,
• BM ve NATO’nun barışı koruma, bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik girişimlerine iştirakleri ve bazılarında üstlendiği öncü rol ile Avrupa Güvenlik Mimarisi üzerinde önemli bir ağırlığa sahip olması,
• Nitelik ve nicelik olarak Avrupa’da ve bölgesinde güçlü bir Silahlı Kuvvetlere sahip olması bulunmaktadır.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi
Jeoekonomik ve jeokültürel açıdan da kuzey-güney ve doğu-
batı ekseninde önemli bir kavşak noktası konumundaki Türkiye, sahip olduğu konum itibarıyla 20’nci yüzyılın sonlarından itibaren dünyada yaşanan köklü ve hızlı gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Jeopolitik kavramının, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan dinamikler çerçevesinde yeniden tanımlandığı bu dönem; Türkiye'ye hem farklı sorumluluklar yüklemiş, hem de yeni fırsat ve ufuklar açmıştır. Ülkemiz, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Avrasya’da ve Akdeniz - Orta Doğu havzasında merkezi bir duruma gelmiş, politika, güvenlik ve ekonomi alanlarında önemi artmıştır.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte, SSCB’de ve komünist rejimlerde
yaşanan çözülme Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde jeopolitik boşluk alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1991'den sonra Bosna-Hersek, Kosova ve Kafkasya’da meydana gelen olaylar bu boşluğun bölgesel ölçekteki yansımalarını teşkil etmiştir. Türkiye, yaşanan gelişmelerin coğrafi, kültürel, tarihi ve sosyo-ekonomik ve güvenlik yansımalarından etkilenmiştir.
Türkiye tarihi, coğrafi ve kültürel açılardan doğunun olduğu kadar, batının da bir parçasıdır. Türkiye'nin altı asır boyunca Avrupa ile mevcut ortak tarihi bunun en belirgin kanıtıdır. Batı'nın köklü demokrasileri ve pazar ekonomileri ile doğunun ümit vadeden genç demokrasilerini, Karadeniz ile Akdeniz’i, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanları ve farklı kıtaları birbirine bağlayan Türkiye, İslam ve diğer dinler arasında da bir dostluk ve iş birliği köprüsüdür.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi
Türkiye ayrıca, Hazar ve Orta Asya doğal kaynaklarının Batı’ya
ulaşmasında doğal bir köprü rolü üstlenmektedir. Dünya doğal enerji kaynaklarının yüzde 70’i Türkiye’nin etrafında yer almaktadır. Hazar petrollerinin Batı'ya taşınmasını öngören Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi, petrol nakil güzergâhı bakımından en istikrarlı ve güvenli ortamı sunmakta ve çevrenin korunması bakımından da en az riski taşımaktadır.
Akdeniz ve Karadeniz'i birbirine bağlayan, Çanakkale Boğazı ile İstanbul Boğazı’ndan oluşan Türk Boğazları, yüzyıllardır ekonomik, coğrafi ve stratejik özellikleri nedeniyle dünyanın en önemli deniz yollarından biri olma niteliğini sürdürmüştür.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi
Türk Boğazları stratejik ve ekonomik açıdan, sadece Türkiye’nin
Karadeniz’deki limanlarıyla Ege ve Akdeniz’de bulunan limanlarını birbirine bağlamakla kalmayıp, Karadeniz’e sahildar ülkelerin başta Akdeniz olmak üzere dünyaya açılan penceresi olmak bakımından önem arz etmektedir.
Türkiye, yakın çevresinde sorunlar, çatışmalar ve istikrarsızlıklar yaşayan bölgelerin barış ve istikrarının sağlanması yönünde yoğun çaba göstermektedir. Soğuk Savaş sonrası şartlar içinde dünyanın en duyarlı bölgelerini oluşturan Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz Havzaları, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeler, Türkiye'nin bu bölgelerdeki rollerine ve etkinliklerine yenilik ve hareketlilik getirmiştir. Bu coğrafyadaki oluşumlar, dünyanın ve Avrupa'nın geleceğinde belirleyici rol oynayacaktır.
Ç) Türkiye’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Değeri ve Önemi
Türkiye, kaynaklarının zenginliği, demografik yapısı, hukukun
üstünlüğüne ve insan haklarına saygıya dayanan demokratik, laik rejimi, ekonomisinin dinamizmi, üretim kapasitesi, endüstrisinin rekabet gücü ile bir cazibe merkezi olarak içinde bulunduğu coğrafyanın barış, istikrar ve refah yönünde değişiminin itici gücüdür.
Türkiye'nin Atlantik-Avrupa ve Avrasya kuşakları içinde özel bir konumu vardır. Batı toplumu ile bütünleşme hedefi güden Türkiye, demokratik, laik ve çağdaş yapısı ile bölgesinde örnek bir ülke durumundadır. Türkiye, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da Türkçe konuşan 200 milyonluk bir coğrafyanın da merkezinde bulunmaktadır. Türkiye, tarihten ve coğrafyadan kaynaklanan özellikleri itibarıyla, çevresindeki tüm halklar ve devletler için anlam ifade eden bir siyasî, ekonomik ve beşerî tecrübeye sahiptir.
A) Birleşmiş Milletler
Uluslararası barışı ve güvenliği sağlama alanında atılan ilk
önemli adım, 10 Ocak 1920'de kurulan Milletler Cemiyeti teşkilatıdır, İkinci Dünya Savaşı'na giden süreçte işlevlerini kaybeden Milletler Cemiyeti’ni 24 Ekim 1945 tarihinde kurulan Birleşmiş Milletler (BM) takip etmiştir.
BM, 200 civarında üyesiyle dünyadaki tek evrensel örgüt niteliğini halen korumaktadır. BM’nin 51 kurucu üyesinden biri olan Türkiye, BM Yasası’nda belirlenen amaç ve ilkeleri korumak ve yüceltmek için çaba sarf etmektedir.
A) Birleşmiş Milletler Bu kapsamda, Türkiye, Kore Savaşı’ndan bu yana barış ve güvenliğin
korunması ve sosyo-ekonomik alanlarda katkı sağlanması amacıyla BM Barış Güçleri’ne, BM barışı koruma faaliyetlerine ve insani ve teknik yardım etkinliklerine önemli ve somut katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, Türkiye, önemli jeopolitik konumu çerçevesinde dahil olabildiği bölgelerde var olan anlaşmazlıkların çözümüne ve yenilerinin ortaya çıkmasının önlenmesine katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
BM, Soğuk Savaş sonrası dönemde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kafkas ülkeleri başta olmak üzere yeni üyelerin katılımı, iki kutuplu sistemin sona ermesi ve 11 Eylül 2001 sonrası değişen güvenlik parametreleri çerçevesinde geçmiştekinden daha fazla önem kazanmış; ancak buna paralel olarak BM’nin yeniden yapılanması, çalışma biçimleri ve etkinleştirilmesi konularında reform talepleri gündeme gelmiştir.
A) Birleşmiş Milletler Bu kapsamda, Türkiye, Kore Savaşı’ndan bu yana barış ve güvenliğin
korunması ve sosyo-ekonomik alanlarda katkı sağlanması amacıyla BM Barış Güçleri’ne, BM barışı koruma faaliyetlerine ve insani ve teknik yardım etkinliklerine önemli ve somut katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, Türkiye, önemli jeopolitik konumu çerçevesinde dahil olabildiği bölgelerde var olan anlaşmazlıkların çözümüne ve yenilerinin ortaya çıkmasının önlenmesine katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
BM, Soğuk Savaş sonrası dönemde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kafkas ülkeleri başta olmak üzere yeni üyelerin katılımı, iki kutuplu sistemin sona ermesi ve 11 Eylül 2001 sonrası değişen güvenlik parametreleri çerçevesinde geçmiştekinden daha fazla önem kazanmış; ancak buna paralel olarak BM’nin yeniden yapılanması, çalışma biçimleri ve etkinleştirilmesi konularında reform talepleri gündeme gelmiştir.
A) Birleşmiş Milletler
Türkiye, BM'de etkin bir konum sağlayabilmek amacıyla;
BM'nin organları ile iş birliği, bu organların başkanlığına adaylık, yürütülen barışı koruma operasyonlarına katkı ve BM çatısı altında etkin diplomasi gibi yöntemlerle önemli bir gayret içerisindedir.
B) Diğer Uluslar arası Güvenlik Kuruluşları
1) Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO) Türkiye, 1952 yılında NATO’ya üye olmuştur. İttifak, Avrupa-
Atlantik bölgesinin barış ve istikrarının korunması ve geliştirilmesindeki temel araçtır. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde İttifak’ın güney kanadını korumuş, Batı Avrupa’nın ve NATO’nun güvenlik ve savunmasına önemli katkılarda bulunmuştur.
1) Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO) Ayrıca, Türkiye, bir yandan İttifak’ın güvenliğine katkıda bulunurken,
diğer yandan kendisine yakın bölgelerde iş birliğinin pekiştirilmesi yönündeki geleneksel güvenlik politikasını sürdürmüştür.
Soğuk Savaş sonrasında NATO, küreselleşme sürecine de bağlı olarak, değişen koşullara yönelik yeni tehdit analizleri ile kapsamlı bir dönüşüm sürecine yönelmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, konvansiyonel tehdit büyük ölçüde azalmış; terörizm, bölgesel istikrarsızlıklar, kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarının yayılması, ayrılıkçı etnik milliyetçilik, aşırı dinci akımlar, örgütlü suçlar, uyuşturucu ve insan ticareti, yasa dışı göç gibi güvenliğe yönelik asimetrik risk ve tehditleri ortaya çıkmıştır.
1) Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO) NATO; Barış İçin Ortaklık Programı çerçevesinde yeni ülkelerle
üyelikler gerçekleştirmiş; gelişmiş siyasi ve askeri ortaklık yapıları kurmak üzere Rusya ve Ukrayna ile iş birliği geliştirmiş, Akdeniz Diyalogu ve İstanbul İşbirliği Girişimi gibi mekanizmalar oluşturmak suretiyle yeni güvenlik ortamının ihtiyaçları doğrultusunda açılımlarını sürdürmektedir.
Bu bağlamda, muhtemel kriz bölgelerine müdahale edebilmek için daha önce teşkil edilmiş olan ve Türkiye’nin de katkı sağladığı “Acil Mukabele Gücü”nün 2006 yılı Riga Zirvesi’nde operasyonel hale getirilmesi kararı, NATO'nun etkin yapı ve işleyişine yönelik reform girişimlerinin önemli bir göstergesi olmuştur.
2) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) biçiminde daimi
konferans olarak 1975 yılında kurulmuştur. 55 katılımcı ülkeyle, Avrasya-Atlantik coğrafyasındaki en geniş bölgesel güvenlik örgütü olma özelliğini taşımaktadır.
AGİT, bölgesel güvenlikte “kapsamlı güvenlik” yaklaşımının tipik bir örneğini sergilemektedir. Bu bağlamda, teşkilat faaliyetlerinde, siyasi-askeri, ekonomi-çevre ve insani boyutlar arasındaki dengeye özel önem verilmektedir. Ayrıca, “güvenliğin bölünmezliği” ilkesi temelinde, katılımcı ülkeler, güvenliklerini artırma gayretlerinde, diğer katılımcı ülkelerin güvenliklerine zarar verecek hareketlerden sakınmayı taahhüt etmişlerdir.
2) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Küreselleşme sürecinde, ortak güvenliğin, yalnızca katılımcı
ülkeler arasında iş birliğinin artırılması yoluyla sağlanabileceği anlayışını yansıtan “iş birliğine dayalı güvenlik” kavramı da AGİT içinde geliştirilen diğer bir temel ilkeyi oluşturmaktadır.
AGİT’in “önleyici diplomasi” alanındaki araçlarını, erken uyarı, çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve bunlarda başarısız olunduğu takdirde, çatışma sonrası rehabilitasyon teşkil etmektedir. Bu çerçevede, AGİT, Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya'daki "Alan Misyonları” yoluyla, güvenliğin üç boyutunu da içeren önemli görevler yerine getirmektedir.
3) İslam İşbirliği Örgütü (İİÖ) Teşkilatın eski adı İslam Konferansı Örgütüdür. Katılımcı 57 ülke
ile, BM’den sonra dünyanın en geniş tabanlı uluslararası örgütü olan İİÖ, kurumsal yapısındaki eksiklikler ve ülkeler arasındaki geniş görüş ayrılıkları nedeniyle, bugüne kadar etkili politikalar üretememiş ve uluslararası alanda etkin düzeye ulaşamamıştır.
Genel olarak örgüt, uzun yıllar kısıtlı sayıda üyeye sahip kalmış ve İşlevsiz olmaktan ileriye gidememiştir. Soğuk savaş sonrası üye sayısı hızla artmakla birlikte, örgüt etkinlik konusunda bir ilerleme sağlayamamıştır. Bunun en önemli sebebini, üye ülkelerin aynı din çatısı altında birleşmiş olmalarına karşın, farklı dini, kültürel ve siyasi yapılardan oluşmaları teşkil etmektedir.
4) Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT) Soğuk Savaş sonrası dönemde hem bölgesel iş birliği hem de
Türkiye’nin yakın kara ve deniz havzalarına dönük politikası açısından ciddi bir stratejik açılım potansiyeli doğmuş; bunu dinamik bir unsur haline dönüştürmek üzere 1992 yılında Türkiye’nin öncülüğüyle 11 kurucu üye (Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan) ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT) kurulmuştur.
4) Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT) Bölgesel iş birliği örgütü olarak KEİT’ten, üye ülkelerin coğrafi
yakınlıklarından ve ekonomilerinin birbirini tamamlayıcı niteliğinden yararlanılarak, aralarındaki ekonomik, ticari, bilimsel ve teknolojik iş birliğini geliştirmeleri ve Karadeniz havzasının bir barış, istikrar ve refah bölgesine dönüştürülmesi amaçlanmaktadır.
Küresel ve bölgesel ölçekli gelişmeler nedeniyle KEİT, arzu edilen siyasi ve iktisadi iş birliği ortamını tesis edememektedir. Bu teşkilatın varlığını korumasında en önemli işlevi, Türkiye yerine getirmekte ve yeniden yapılanması konusunda önemli adımlar atmaktadır.
4) Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT) KEİT’in yanında tüm sahildar ülkelerin (Bulgaristan, Gürcistan,
Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye) katılımıyla 2001 yılında kurulan “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu” da Türkiye’nin inisiyatifiyle kurulan bir yapıdır. Karadeniz Deniz işbirliği Görev Grubu’nun görevleri arasında arama ve kurtarma harekâtı, insani yardım operasyonları, mayın karşı önlemleri, çevrenin korunmasına yönelik harekâtlar, iyi niyet ziyaretleri ve benzeri görevler yürütmektedir.
Karadeniz Uyum Harekâtı ise, Karadeniz’in güvenliğine katkı sağlamak maksadıyla 2004 yılında Türkiye’nin girişimiyle başlatılmış ve genel olarak Batı Karadeniz’de ve özellikle İstanbul Boğazı yaklaşma sularında güvenli bir deniz ortamı yaratılması amaçlanmıştır. Bu maksatla teşkil edilen görev grubu, bölgede terör ve yasa dış göç faaliyetlerinin caydırılması ile organize suç ya da terörist faaliyetlere karıştığından şüphe edilen ticaret gemileri hakkında bilgi toplamak üzere harekât icra etmektedir.
A) Tanımlar 1) Seferberlik Devletin tüm güç ve kaynaklarının, başta askeri güç olmak
üzere, savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı; hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı haldir.
A) Tanımlar 2) Genel Seferberlik Ülkenin tümüne yönelik bir tehdidin karşılanması, mevcut
bütün güç ve kaynakların kullanılabilmesi için ülkenin bütününde uygulanan seferberliktir.
A) Tanımlar 3) Kısmi Seferberlik Ülkenin bir veya birden fazla bölgesinde uygulanan ve bütün
güç ve kaynakların kullanılmasını gerektirmeyen seferberliktir.
A) Tanımlar 4) Seferberlik Hali Seferberlik faaliyetinin başlatıldığı gün ve saatten, kaldırıldığı
güne kadar devam eden durumdur.
A) Tanımlar 5) Savaş Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve
milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askeri güç olmak üzere Devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir.
A) Tanımlar 6) Savaş Hali Savaş ilanına karar verilmesinden, bu halin kaldırıldığının ilan
edilmesine kadar devam eden süre içinde, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı durumdur.
A) Tanımlar 7) Sefer Görev Emri Seferberlik ilanında sefer görev emri verilen personel ve
araçların gideceği yerin ve katılacağı birliğin seferberlik numarası yazılı, sürekli olarak personelin yanında veya araçta bulundurulan belgedir.
B) Seferberlik ve Savaş Hali Hazırlıkları 1) Bakanlar Kurulunun Görev, Yetki ve Sorumlulukları Barış döneminde seferberlik ve savaş hali için yapılacak
hazırlıklara ilişkin Bakanlar Kurulunun görev, yetki ve sorumlulukları aşağıda belirtilmiştir:
1) Bakanlar Kurulunun Görev, Yetki ve Sorumlulukları
• Mevcut teşkilatlanmayı da dikkate alarak 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu uyarınca yapılacak hazırlıkları yürütmek üzere gerekli teşkilatı kurmak ve çalıştırmak,
• Seferberlik ve savaş hazırlıklarını ülke çapında koordineli olarak yaptırmak,
• Seferberlik ve savaş hali ile ilgili hazırlıkların denenmesi ve eğitimi amacıyla gerçek kişilerle, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarının personel, mal ve hizmetlerine, kanunlarda gösterilen sınırlar içinde ve tüzükte belirtilecek esaslar dâhilinde, yükümlülüklerin uygulanmasını ve bu hazırlıkların tatbikatlarda denenmesini sağlamak,
1) Bakanlar Kurulunun Görev, Yetki ve Sorumlulukları
• Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmaların gerektirdiği hallerde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına, Genelkurmay Başkanı’nın görüşlerini de dikkate alarak karar vermek,
• Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında kullanılmasına karar verildiği hallerde, bu kuvvetlerle ilgili esasları tespit etmek,
• Seferberlik ve savaş halinin henüz ilan edilmemiş olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun baş gösterdiği gerginlik ve buhran dönemlerinde, ihtiyaç duyulacak araç, mal ve hizmetlere ilişkin kamu kurum ve kuruluşlarına ait imkânların Genelkurmay Başkanlığının talebi üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri harekât kontrolüne verilmesini sağlamak.
2) Bakanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları
• Bakanlıkta seferberlik ve savaş hali için yapılacak hazırlıklarla ilgili teşkilatı kurmak ve çalıştırmak,
• Bakanlığın kuruluşunda veya kontrolünde bulunan kaynakları saptamak ve bunlara görevler vermek,
• Kendi bakanlığındaki seferberlik ve savaş haline ilişkin faaliyetlerin, ilgili diğer bakanlıklar ve Türk Silahlı Kuvvetleri seferberlik hazırlıkları ile koordineli olarak uygulanabilecek şekilde planlamasını yapmak.
3) Gerçek ve Tüzel Kişilerin Görev ve Sorumlulukları Tüm gerçek kişilerle, kamu ve özel kurum ve kuruluşları; 2941
sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu ile diğer kanunlarda ve tüzükte seferberlik ve savaş hazırlıklarına ilişkin olarak kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirmek ve tüzükte, belirtilecek mülki ve askeri makamlar tarafından istenilen her türlü bilgileri vermek zorundadır. Bu yoldan temin edilen bilgiler seferberlik ve savaş planlaması dışında, başka maksatlarla kullanılamaz.
4) Koordinatörlük Görevi Seferberlik ve savaş hazırlıklarının en üst düzeyde
yapılmasında ve uygulanmasında; Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin işlemlerde Milli Savunma Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev alanı dışında kalan işlemlerde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve bu işlemlerin ortaklaşa yürütülmesinde Başbakanlık, koordinatörlük görevini yapar.
C) Genel ve Kısmi Seferberlik İlanı Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması
veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması hallerinde, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra genel veya kısmi seferberlik ilanına karar verir. Kararda seferberlik uygulanmasının başlayacağı gün ve saat belirtilir. Bu karar, derhal Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağırılır. Kısmi seferberlik ilanı halinde, seferberlik ilan edilen bölgeler dışında görev verilecek personel, mal ve hizmetlere de yükümlülük uygulanabilir.
Ç) Seferberlik Uygulaması
1) Bakanlar Kurulunun Görev ve Yetkileri
• Seferberlik için yapılan hazırlıkların uygulanmasına başlamak,
• Kısmi seferberlik ilan edilen hallerde, diğer bölgelerde uygulanacak yükümlülükleri belirlemek,
• Gerektiğinde sıkıyönetim ilanına karar vermek ve sıkıyönetim ilan edilen bölgelerin tamamı veya bir kısmında daha önce olağanüstü hal ilan edilmiş ise, sıkıyönetim ilanı ile birlikte olağanüstü hal uygulamasına son vermek.
Ç) Seferberlik Uygulaması
2) Seferberlik İlanının Duyurulması İlan edilen seferberliğin yürürlüğe girdiği tarih, saat ve
seferberliğin genel veya kısmi oluşuyla kısmi seferberliğin kapsayacağı yerler belirtilerek Bakanlar Kurulu kararıyla duyurulur.
Ç) Seferberlik Uygulaması
3) Seferberliğin Kaldırılması Seferberliğin kaldırılması hakkında da ilanına ilişkin usuller
uygulanır. Seferberlik uygulamasına, kaldırılması kararının verildiği gün saat 24.00'te son verilir.
D) Savaş İlanı
1) Savaş İlanı Savaş ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karar
verilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar verebilir.
D) Savaş İlanı
2) Savaş Halinin Kaldırılması Savaş halinin kaldırılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisince
karar verilir. Savaş hali uygulaması, savaş halini sona erdiren kararda belirtilen gün ve saatte son bulur.
KATILIMINIZ İÇİN
TEŞEKKÜR EDERİZ.
Personel Daire Başkanlığı Hizmetiçi Eğitim Koordinatörlüğü
2014
MİLLİ GÜVENLİK BİLGİLERİ
Milli Güvenliğin Tanımı:
Devletin Anayasal Düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletler arası alanda siyasi, sosyal, kültürel ekonomik menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanmasıdır.
KAPSAMI:
Anayasal Düzen: Devletin anayasası ile belirtilen rejimini ve her türlü hak ve menfaatlerini,
Devletin Milli Varlığı: Fertlerin ait olduğu millet şuurunu
benimsemesi, devletine sahip olmasını, Milletin milli Bütünlüğü: Milli sınırlar içinde kaderde ve
sevinçte bir bütün olma, Milletler arası siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik
menfaatleri; devletin diğer devletlerle, devletler arası alanda yer alan yüksek menfaatlerini,
Devletin Ahdi Hukuku: Devletin diğer devletlerle yaptığı
anlaşmalarla teminat altına aldığı bütün haklarını ifade eder.
MİLLİ GÜVENLİĞİN AMACI
Milli Güvenlik Şuuru
Kazandırmaktır. Bu sebeple; Mili Menfaat, Milli hedeflerin ve
Tehditlerin farkındalığını oluşturmak, Milli güç ve unsurlarını öğretmek,
Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasındaki yeri ve görevini öğretmek,
Silahlı Kuvvetlerde veya Sivil
Savunma organlarında aktif görev alabilecek bilgiler vermek,
Çağdaş harbin psikolojik, politik,
ekonomik ve sivil savunma konuları üzerinde bilinmesi ve yapılması gereken görev ve sorumlulukları öğretmektir.
Siyasi (Politik) Güç
Askeri Güç
Ekonomik Güç
Coğrafi Güç
Demografik Güç
Psiko-Sosyal ve Kültürel Güç
Bilimsel ve Teknolojik Güç
MİLLİ GÜVENLİK KURULU Tanımı: Milli Güvenlikle ilgili kararların
alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında Bakanlar Kuruluna danışmanlık etmek üzere teşkil edilmiş bir kuruldur.
Görevleri: Devletin Milli Güvenlik siyasetinin tayini, uygulaması ile
ilgili kararların alınması, koordinasyonun sağlanması
görüşlerin tespiti
Devletin Milli siyaseti doğrultusunda tespit edilen milli
hedeflerin ve hazırlanan milli plan ve programların
gerçekleştirilmesine ilişkin tedbirleri belirler.
Milli güç unsurlarının ve ülkenin siyasi, sosyal, iktisadi,
kültürel ve teknolojik durum ve gelişmelerini sürekli takip
ederek değerlendirir.
Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve
bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması
konusunda zorunlu gördüğü tedbirleri almak.
Anayasal düzeni koruyucu, milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı Türk milletinin Atatürkçü düşünce, inkılap ve ilkeleri doğrultusunda, milli ülkü ve değerler etrafında birleştirecek tedbirler almayı yurtiçi ve yurtdışı tehdide karşı koymayı sağlayan stratejiler ve planlar oluşturmak, uygulama esaslarını belirlemek.
Olağanüstü hallerde sıkıyönetim, seferberlik veya savaş ilanı için görüş bildirmek.
Olağan hal ile savaş halinde, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ve vatandaşlara düşecek topyekün savunma, milli seferberlik ve diğer konularda hizmet ve yükümlülükler ile bu hususta yapılacak planları tespit etmek.
Devletin milli güvenlik siyasetinin öngördüğü hususlar ve topluma yönelik hizmetler ile topyekün savunma hizmetlerinin gerektirdiği mali, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer konulara ilişkin tedbir ve ödeneklerin kalkınma planı, yıllık bütçeye konulması
Tespit ettiği yukarıdaki görüşler tedbirler ve esaslar kurul kararı halinde Bakanlar Kuruluna bildirir.
Organları
Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı’nın
başkanlığında, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Milli
Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz, Hava
Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Komutanından oluşur.
Kurul toplantılarına üyeler dışında gündemin özelliğine göre
ilgili bakan ve kişiler de çağrılarak bilgi ve görüş alınabilir.
Cumhurbaşkanı katılmadığı zamanlar, Milli Güvenlik
Kurulu Başbakan başkanlığında toplanır.
Jeopolitik Nedir? Bir devletin, devletler
grubunun veya bölgedeki
devletlerin mevcut coğrafi
platform üzerinde güç
değerlendirmesi yapan
etkisi altında kaldığı o günkü
dünya güç merkezlerini
inceleyen, değerlendiren,
hedefleri ve bu hedeflere
ulaşmak şart ve aşamalarını
araştıran, ortaya koyan bir
ilimdir. Jeopolitik, devlet,
politika, ekonomi ve bütün
dalları ile coğrafyadır.
Jeopolitik’in Ana Unsurları
Değişmeyen Unsurlar;
• Ülke (bölgenin) hudutları, dünya üzerindeki yeri
• Coğrafi karakteri (ada, kıta, kenar, kıta içi devleti)
• Arazi (coğrafi bütünlük ve fiziki yapı)
Değişen Unsurlar;
• Sosyal-kültürel değerler (nüfus, nüfus yoğunluğu)
• Ekonomik değerler (doğal kaynak, emek sermaye
yönetimi)
• Politik değerler (siyasi rejim, partiler, ittifaklar vb.)
• Askeri değerler
Türkiye’nin Jeopolitik / Stratejik Değeri Genel Değeri : Türkiye dünya güç merkezleri için bir
hedef olma niteliği taşır.
Bölgesel Değeri: Akdeniz’in egemenlik kapılarından
biri olan Marmara Denizi ve Boğazlar Bölgesini elinde
bulundurması, Ortadoğu, Basra Körfezi ve Ege dahil
Doğu Akdeniz’i kontrol edecek bir coğrafyaya sahip
olması
Sosyo Ekonomik Değeri: • 70 milyon nüfus, zengin yer altı-yerüstü kaynakları
• Güçlü ekonomik potansiyel, gelişen teknolojik gücü
• Besin ihtiyaçlarını kendi üreten,
• Dünya güç merkezleri arasında ekonomik ve ticari ilişkileri
irtibatlandıran ulaşım yolu üzerinde bulunması,
• Bölge Devleti niteliği taşımaktadır.
Türkiye’nin Jeopolitik Durumundan
Kaynaklanan Tehdidin Yapısı
Türkiye’nin bulunduğu bölgenin sosyo ekonomik ve
demografik yapısı karışıktır. Komşu 6 ülkede etnik
bakımdan farklı ırklar bulunmakta, farklı diller
konuşulmaktadır.
Üç kıtanın birleşme noktasındadır. Bölgedeki ülkeler
farklı ideolojiler ve siyasi rejimler tarafından
yönetilmektedir.
Sürekli Tehdit;
• Türkiye deprem kuşağı gibi “tehdit kuşağı” üzerindedir.
Bölgesel Tehdit;
Anadolu’nun coğrafi konumu;
Anadolu coğrafyasının sağladığı eşsiz kaynaklar sayesinde
ona sahip olanlar gücünü ve bütünlüğünü koruduğu
sürece Akdeniz, Ege, Karadeniz ile bu denizlerin
havzalarını elinde bulundurmuş Ortadoğu, Kafkaslar ve
Balkanlar’ın egemenliğini nüfusu altına almıştır.
Komşu Ülkelerin Türkiye Üzerindeki Emelleri;
• Rusya Federasyonu
Çar I. Petro’dan beri süregelen “sıcak denizlere açılma” da önemli
bir engel olan öncelikle Türk boğazlar bölgesini, doğu ve
güneydoğu bölgelerini ele geçirerek, Ortadoğu ve çevresi petrol
bölgelerine ve Doğu Akdeniz havzasına hakim olmaktır.
• Bulgaristan
Bulgaristan’ın milli hedefi Karadeniz’den Adriyatik’e, Tuna’dan
Ege’ye yayılmak, İstanbul ve Trakya’yı ele geçirmektir.
• Suriye
1946 yılında bağımsızlığına kavuşan Suriye’nin Hatay dahil olmak
üzere Doğu Toroslar’a kadar uzanan topraklarımızda gözleri
bulunmaktadır.
• Irak Ciddi bir tehdit görünümünde olmamakla birlikte, gerek
etnik yapısının özelliği (ülkede 1 milyonun üstünde Türk vardır.) gerekse tarihten kaynaklanan duygularla güçlü Türkiye istenmemektedir.
• İran Etnik yapısından kaynaklanan özelliği sebebiyle (ülkede 13
milyondan fazla Türk bulunmaktadır) Irak’la aleyhimize örgütlenen bazı etnik grupları destekleme gayretleri Türkiye’ye yönelik sinsi faaliyetlerdir.
• Yunanistan Megola idea, Kıbrıs’ı, Boğazları, İstanbul’u tüm ve Orta
Anadolu’yu içine alan büyük Yunanistan’ın kurulmasıdır. Girit’in işgali, Batı Anadolu’nun işgali teşebbüsü, Ege adalarının alınması Kıbrıs’ta Enosis teşebbüsleri ve son olarak Ege Denizi’nin bir Yunan gölü haline getirilmesi teşebbüsleri bu genel politikanın hedefleridir.
İç Tehdit Unsurları Hakkında Temel
Bilgiler
Ülkemizde yıkıcı unsurların ortak ve nihai amacı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milleti ile
olan bütünlüğünü parçalamak, Atatürk ilkeleri
doğrultusunda oluşmuş bulunan çağdaş anlayışı yıkmak
ve kendi görüşlerinin etkin olduğu bir düzen kurmaktır.
Amaçlar
• Aşırı Solcu Unsurların Amacı
Mevcut düzenin sağladığı bütün imkanlardan
yararlanarak veya mevcut düzeni silahlı ayaklanma
ve terörist eylemler ile yıkarak iktidarı ele geçirmek
ve komünist ve sosyalist rejime geçmektir.
• Bölücü Unsurların Amacı Bölücü unsurlar Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da kendilerince belirlenmiş olan yerlerde bağımsız bir devlet kurulmasını amaçlamaktadır.
• Irkçı Unsurların Amacı Bir doktrin olarak kabul ettikleri görüşler doğrultusunda
devletin yeniden teşkilatlandırılması yoluyla devletin soysal, siyasi ve ekonomik yapısında değişiklik yaparak kadro oluşturmasından sonra devlet gücünün yerine kendileri geçerek bu kadroyu iktidar yapmak ve ideolojik düşüncelerini devlete hakim bir fikir haline getirmektir.
• İrticai Unsurların Amacı Devletin ekonomik sosyal, siyasi ve hukuki temel
nizamlarını, dini esas ve inançlarına dayandırmaktır. Bu sebeple hilafetin tekrar geri getirilmesi, bütün İslam ülkelerini bir bayrak altında toplamayı amaçlar.
Harbin Tarihçesi
Çatışmalar ilk insanların ortaya çıkışı ile başlar. Günümüzde bilim ve teknolojinin tüm imkanlarının kullanılmasıyla gelişmiştir. Kullanılan güçler, olayın başlangıç ve bitişi arasında geçen süre, meydana geldiği saha çeşitli değişikliklere uğramış, ancak kişi ya da toplumlar arasındaki anlaşmazlıklar son bulmamıştır.
• Genel Olarak Sebepleri;
Daha zengin olma ve daha
büyük toprak edinme isteği
Ağır coğrafi şartlar altında
göç etme isteği
Kendi inanç ve yaşam tarzını
başkalarına zorla kabul
ettirme
Bağımsızlığın elde edilmesi
amacıyla
Harbin Gelişimi
Çağımızın harpleri ile daha önceki harpler arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bunlar;
• Eskiden harpler en çok iki üç devlet arasında yapılırken bugün bütün dünyayı etkiler duruma gelmiştir.
• Eskiden harpler derinlik ve genişliği az iken bugün kıtaları hatta dünyayı etki içine almıştır.
• Eskiden harpler, harp ilanı ile başlarken, bugün baskın ve yıldırım harbi şekline bürünmüştür.
• Teknikte meydana gelen gelişmeler harplerin sürelerini de etkilemiştir. Harbin gelişimi açısından en önemli değişim bugünün harplerinin “Top yekün Harp” olmasıdır.
Harbin Çeşitleri
• Soğuk Harp (Politik,
Teknolojik,
Ekonomik ve Askeri
Gücün Caydırıcılık
etkisi)
• Silahlı Harp (Sınırlı,
Genel)
• Özel Harp (Gayri
Nizami Harp,
Ayaklanmalara Karşı
Koyma, Psikolojik
Harp)
Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti)
Birinci dünya savaşından sonra dünyada sürekli ve gerçek barışı sağlamak üzere 18 Ocak 1919’da Paris’te yapılan konferansta “Milletler Cemiyeti” kurulması kararlaştırılmıştır.
10 Ocak 1920’de resmen kurularak merkezi Cenevre oldu. Cemiyetin asli üyeleri I. Dünya savaşının galip devletleriydi. Sonradan gelen kurulun uygun gördüğü diğer devletler ve 1932’de Türkiye cemiyete katıldı. Üye sayısı 1920’de 45’e, daha sonra 59’a çıktı.
Milletler cemiyetine bağlı olmak üzere “La Haye” adalet divanı kuruldu. Cemiyet 1946’da bir kararla görevini Birleşmiş Milletlere devretti.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı
Milletler Cemiyeti denemesinin başarısızlıkla
sonuçlanmasına rağmen savaşı önleyebilecek bir
teşkilatın kurulması fikri canlılığını kaybetmemiş, II.
Dünya Savaşı’ndan sonra 24 Ekim 1945’te Birleşmiş
Milletler Teşkilatı kurulmuş ve çalışmalarına
başlamıştır.
Birleşmiş Milletler Teşkilatının Amaçları
• Geleceğin nesillerini savaş felaketinden korumak
• İnsan hak ve hürriyetlerinin büyük ve küçük
milletlerin hak eşitliğini vurgulamak
• Devletler hukuku kaidelerine saygı göstermek
• Daha iyi hayat şartları sağlamak
• Birbirleriyle dost olmak, barışın sağlanması için kuvvetleri birleştirmek
• Ekonomik ve sosyal kalkınmayı kolaylaştırmak
Birleşmiş Milletler Teşkilatının Organları
• Genel Kurul
• Güvenlik Konseyi
• Ekonomik ve Sosyal Konsey
• Vesayet Konseyi
• Milletler Arası Adalet Divanı
• Sekreterlik
Genel Kurul
Teşkilat üyesi bütün devletlerin temsil olunduğu en
geniş organdır.Her üye devlet genel kurulda en çok beş temsilci bulundurabilir; Ancak her üye devletin sadece bir oy hakkı vardır.
Güvenlik Konseyi Birleşmiş milletler teşkilatının en önemli
organıdır.Konseyin 15 üyesi mevcut olup , bunlardan 5’i(A.B.D , İngiltere , Çin , Fransa , Sovyetler Birliği)sürekli üyedir.Diğer 10 üye genel Kurul
tarafından 2 yıl süre ile seçilir.Süresi biten üye
yeniden seçilemez. Güvenlik Konseyinin sürekli üyelerine, oyunu
olumsuz kullanmak suretiyle bir kararın alınmasını önlemek yetkisi tanınmıştır.Milletlerarası barış ve güvenliğin korunması sorumluluğu Güvenlik konseyine verilmiştir.
Ekonomik Ve Sosyal Konsey Savaşı yaratan nedenlerin en önemlilerinden
ekonomik ve sosyal sebeplerin ortadan kaldıracak
tarzda teşkilatlandırılmıştır.Genel Kurulun denetimi
altında çalışan ve Genel Kurulun denetimi altında
çalışan ve Genel Kurul tarafından 3 yıl süre için seçilen
54 üyeden oluşur.Konsey sosyal, fikir, eğitim, sağlık
alanlarında milletler arası meseleler üzerinde
incelemeler yapar, konseye tekliflerde bulunur ve
konferanslar tertipler.
Vesayet Konseyi Kendi kendini idare edecek duruma gelmemiş
Milletlerin idaresini sağlamakla görevlendirilmiştir.
Milletler Arası Adalet Divanı
Birleşmiş Milletlerin yargı organıdır. Barışın bozulmasına
yol açabilecek milletler arası mahiyetindeki uyuşmazlıkların
düzeltilmesi ve çözülmesini adalet ve devletler hukuku
prensibine uygun olarak barış yoluyla gerçekleştirmekle
görevlidir.Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi tarafından
seçilen 15 bağımsız yargıçtan oluşur. Yargı ve danışma olmak
üzere iki çeşit yetkisi vardır. Divanın yargı yetkisi kural
olarak isteğe bağlıdır. Devletler arasında çıkan
uyuşmazlıklar taraflar anlaştıkları takdirde divan
uyuşmazlığa bakabilir. Ancak bazı durumlarda taraflardan
birinin başvurusu üzerine divan uyuşmazlığa bakabilir.
Sekreterlik
Genel sekreter milletler arası barış ve güvenliğin
korunmasını tehlikeye sokacak her hususta güvenlik
konseyinin dikkatini çekebilir.
Seferberlik: Devletin bütün güç ve kaynaklarının , başta askeri güç olmak üzere , savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerinin uygulandığını, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandığı haldir. Genel Seferberlik: Ülkenin tamamına yönelik bir tehdidin ortadan kaldırılması amacıyla mevcut güç ve kaynakların kullanılabilmesi için ülkenin bütününde uygulanan seferberliktir. Kısmi Seferberlik: Ülkenin bir veya birden fazla bölgesinde uygulanan ve bütün güç kaynakların kullanılmasını gerektirmeyen seferberliktir.
SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ
Seferberlik Hali:
Seferberlik faaliyetlerinin başlatıldığı gün ve saatten,
kaldırıldığı güne kadar devam eden durumdur.
Savaş:
Devletin bekasını temin etmek , milli menfaatlerini
sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, baştan
askeri güç olmak üzere Devletin maddi tüm güç ve
kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan
kullanılması gerektiren silahlı mücadeledir.
Savaş Hali:
Savaş ilanına karar verilmesinden, bu halin
kaldırıldığının ilan edilmesine kadar devam eden süre
içinde, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya
tamamen sınırlandığı durumdur.
SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ HAZIRLIKLARI Bakanlar Kurulunun Görev , Yetki ve Sorumlulukları
• Mevcut teşkilatlanmayı da dikkate alarak 2914 sayılı seferberlik ve savaş hali kanunu uyarınca yapılacak hazırlıkları yürütmek üzere gerekli teşkilatı kurmak ve çalıştırmak
• Seferberlik ve savaş hazırlıklarını ülke çapında koordineli olarak yaptırmak
• Seferberlik ve savaş hali ile ilgili hazırlıkların denenmesi ve eğitimi amacıyla gerçek kişilerle, kamu ve özel kurum ve kuruluşların personel, mal ve hizmetlerine. Kanunlarda gösterilen sınırlar içinde ve tüzükte belirtecek esaslar dahilinde, yükümlülüklerin uygulanmasını ve bu hazırlıkların tatbikatlarda denenmesini sağlamak.
• Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların gerektirdiği hallerde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına, Genelkurmay Başkanının görüşlerini de dikkate alarak karar vermek.
• Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında kullanılmasına karar verdiği hallerde, bu kuvvetlerle ilgili esasları tespit etmek
Gerçek ve Tüzel Kişilerin Görevleri Tüm gerçek kişilerle, kamu ve özel kurum ve kuruluşları;
bu kanun ile diğer kanunlarda ve tüzükte seferberlik ve savaş hazırlıklarına ilişkin olarak kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirmek ve tüzükte belirtilecek mülki ve askeri makamlar tarafından istenilen her türlü bilgileri vermek zorundadır. Bu yoldan temin edilen bilgiler seferberlik ve savaş planlanması dışında başka maksatlarla kullanılamaz.
GENEL KISMİ SEFERBERLİK İLANI
Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi ,
ayaklanma olması, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli
ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin
bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren
davranışların ortaya çıkması hallerinde
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu, milli Güvenlik kurulunun da görüşünü aldıktan
sonra gün ve saat belirtilir. Bu karar derhal Resmi
Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayına sunulur.
SEFERBERLİĞİN KALDIRILMASI
Seferberliğin kaldırılması hakkında da seferberliğin
ilanına ilişkin usuller uygulanır. Seferberlik
uygulanmasına, seferberliğin kaldırılmasına kararının
verildiği gün saat 24:00te son verilir.
OLAĞAN ÜSTÜ YÖNETİM USULLERİ
Olağanüstü Hal: Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik
durum halleri ile Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması durumudur.
Olağanüstü Halin İlanı: Olağanüstü halin ilanını gerektirecek bir durumun ortaya
çıkmasıyla birlikte Cumhurbaşkanın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik kurulunun görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edilebilir.
Olağanüstü hal kararı resmi gazetede yayımlanır ve
hemen T.B.M.M’nin onayına sunulur. Meclis olağanüstü
hal süresini değiştirebilir.
Olağanüstü hal kararının hangi sebeple alındığı,
bölgesi ve süresi, Türkiye Radyo ve Televizyonuyla
veya diğer araçlarla ilan edilir.
Yükümlülükler: Olağanüstü hal ilan edilmesi durumunda; felakete
uğrayanların kurtarılması, meydana gelen hasar ve
zararın telafisi için ihtiyaç duyulan ve hemen
sağlanamayan para ve her türlü taşınır ve taşınamaz
mallar ve yapılması gerekli işler; para, mal ve çalışma
yükümlülüğü yoluyla sağlanır.
SIKIYÖNETİM
Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya
temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen
ve olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha
vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş
hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi
ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı
kuvvetli ve fiili kalkışmanın veya ülkenin ve milletin
bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren
şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebebiyle,
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu M.G.K’nın görüşünü aldıktan sonra, süresi altı
ayı aşmamak üzere yurdun bir veya birden fazla
bölgesinde veya bölümünde sıkıyönetim ilan edilir.Bu
karar derhal Resmi Gazetede yayımlanır. Aynı gün
T.B.M.M’nin onayına sunulur.
Sıkıyönetim süresinde Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu sıkıyönetim
halinin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde
kararname çıkarabilir.
Sıkıyönetim her defasında dört ayı aşmamak üzere
uzatılması, T.B.M.M’nin kararına bağlıdır.Savaş
hallerinde bu dört aylık süre aranmaz.
Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde hangi
hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl
yürütüleceği, idare ile olan ilişkileri, hürriyetlerin nasıl
kısıtlanacağı veya durdurulacağı ve savaş ve savaşı
gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde
vatandaşlar için getirilecek yükümlülükler kanunla
düzenlenir.
Sıkıyönetim komutanları Genelkurmay Başkanlığı’na
bağlı olarak çalışırlar.
SİVİL SAVUNMA
Sivil savunma, düşman taarruzlarına, doğal afetlere, büyük
yangınlara karşı halkın can ve mal kaybının en düşük düzeye
indirilmesi, hayati öneme haiz her türlü resmi ve özel tesis
ile teşekküllerin korunması ve faaliyetlerin sürdürülmesi,
savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami süratte
desteklenmesi ve cephe gerisi moralin muhafazası amacıyla
alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve
faaliyetleri ihtiva eder.
SİVİL SAVUNMA GÖREVLERİ:
Savaşta halkın mal ve can güvenliğinin sağlanması
Doğal afetlerde mal ve can kurtarma
Büyük yangınlarda mal ve can kaybını azaltma
SİVİL SAVUNMA MÜKELLEFİYETİ
Askerlikle ilgisi olmayan , kendisine Milli Savunma
ile ilgili herhangi bir mükellefiyet verilmemiş 15 yaşını
bitirmiş,65 yaşını bitirmemiş kadın ve erkek bütün
yurttaşlar sivil savunma hizmet teşkilatında kendilerine
verilecek görevleri yapmakla mükelleftir. Bu
mükelleflerin miktarı mahallin ihtiyacına göre Sivil
Savunma idaresince tespit olunur.
SİVİL SAVUNMA TEŞKİLATI Sivil Savunma Teşkilatı İçişleri Bakanlığına bağlıdır.
MERKEZ TEŞKİLATI
• Sivil Savunma Genel Müdürlüğü
• Sivil Savunma Koleji
• İkaz ve alarm merkezleri
TAŞRA TEŞKİLATI
• İl ve İlçe Sivil Savunma Müdürlükleri,
81 İlde İl Savunma Müdürlüğü,
262 İlçede İlçe Sivil Savunma Müdürlüğü,
143 İlçede İlçe Sivil Savunma Memurlukları kurulmuştur.
• Sivil Savunma Mahalli Kuvvetleri
İl ve İlçe Sivil Savunma Teşkilleri ve Korunma Kılavuzları
Acil Kurtarma ve Yardım Ekipleri
Kamu ve Özel Kurum ve Kuruluş Sivil Savunma Teşkilleri
• Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlükleri
11 ilde Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik
Müdürlüğü ile 70 ilde İl Müdürlüğü bünyesinde Sivil Savunma
Arama ve Kurtarma ekipleri oluşturulmuştur.
İL İLÇE SİVİL SAVUNMA TEŞKİLLERİ VE KORUNMA KILAVUZLARI
İl ve İlçe Sivil Savunma Teşkilleri vatandaşlar arasından yükümlülük esasına göre seçilir ve servisler olarak teşkilatlanır ve bu esasa göre görev yapar.
Kurulan servisler şunlardır. ANA SERVİSLER;
• Karargah Servisi
• Kurtarma Servisi • İlk Yardım ve Ambulans servisi • Sosyal Yardım Servisi
YARDIMCI SERVİSLER;
• Emniyet ve Trafik Servisi
• Hastaneler Servisi • İtfaiye Servisi • Teknik Onarım Servisi
KORUNMA KILAVUZLARI
İl ve İlçelerdeki Korunma Kılavuzlukları: şef
kılavuzlukları, baş kılavuzluk ve kılavuzluk olarak
kademelerine ayrılır.
Cadde ve sokak kılavuzları o yerde oturan iyi
tanınmış ve çevresini tanıyan subay, ast subay, polis,
zabıta memuru veya diğer memuriyetlerde bulunmuş
kimselerden seçilir.
KAMU VE ÖZEL KURUM VE KURULUŞ SİVİL
SAVUNMA TEŞKİLLERİ
Kendi kuruluşu içinde Sivil Savunma hizmetlerini
yerine getirilmesi için kurumun kendi personel, araç
ve gerecinden oluşur.Kurulan servisler şunlardır.
Kontrol Merkezi ve Karargah Servisi
Kurtarma Servisi
İlkyardım Servisi
İtfaiye Servisi
Sosyal Yardım Servisi
Emniyet Kılavuz servisi
Teknik Onarım Servisi
HALKIN SİVİL SAVUNMA YÖNÜNDEN YAPACAĞI İŞLER ALACAĞI TEDBİRLER
Cadde ve sokak kılavuzunu seçmek
Bina koruma personelini seçmek
Yangınlara karşı önleyici ve söndürücü tedbirler almak
Yiyecek ve içecek maddelerinin korunma ve
yedekleme
Gizleme ve karartma tedbirlerine hazırlamak
Sığınak veya Sığınma yerleri hazırlama
SİVİL SAVUNMANIN KORUYUCU VE KURTARICI
TEDBİRLERİ Tehlike Haberinin Alınması ve Yayılması(ikaz- alarm)
• Sarı İkaz ( Taarruz ihtimali var demektir.15 saniye aralıklı üç
dakika süren devamlı siren sesi ile duyurulur)
• Kırmızı İkaz ( Radyoaktif serpinti tehlikesi var demektir.3
dakika süren dalgalı siren sesi ile verilir.)
• Radyoaktif Serpinti İkazı ( Radyoaktif serpinti tehlikesi var
demektir.3 dakika süren kesik kesik siren sesi ve radyo ile
duyurulur.)
• Beyaz İkaz ( Tehlike geçti demektir.Siren kullanılmaz. Megafon
ve hoparlör ve medya araçlarıyla verilir.)
Tahliye ve Seyrekleştirme
Hassas bölgede bulunan halkın ve milli
servetlerin kısmen boşaltılarak bölge dağıtılmasına
SEYREKLEŞTİRME , tamamen veya kısmen daha
emniyetli bölgelere taşınmasına TAHLİYE denir.
Sığınak ve Sığınak Hizmetleri
• Genel Sığınaklar
Devletçe yaptırılan ve fazla sayıda insanın
yerleşebileceği sığınaklardır.
• Özel Sığınaklar
Halk tarafından yapılan apartman altlarındaki
sığınma yerleridir
• Gizleme –Karartma
• Yedekleme
MİLLİ GÜVENLİK BİLGİSİ
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
TAKDİM PLANI
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KURULUŞ VE
TEŞKİLATI
* TSK’ nın Kuruluşu ve Görevi
* Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarının Görevleri
* Jandarma Genel Komutanlığının Görevleri
* Sahil Güvenlik Komutanlığının Görevleri
Teşkilat
Bir görevin yerine getirilmesinde, düzenli bir iş
bölümü oluşturacak şekilde birbiri ile ilgili bulunan
fertlerin, diğer fertlerle ve gruplarında diğer
gruplarla ilişkilerini içerir. Bu tanımlama sadece
askeri birlik ya da karargah için değil, tüm kurum
ve kuruluşlar için geçerlidir.
Kuruluşu
Türk Silahlı Kuvvetleri, Genel Kurmay
Başkanlığı’na bağlı; Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan oluşmaktadır.
Bu ana unsurlara bağlı olan çeşitli alt birlikler de
Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen görevlerin yerine
getirilmesinde önemli rol oynar.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görevi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi, Türk yurdunu
ve nitelikleri Anayasa ile belirlenmiş Türkiye
Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak
ve kollamaktır.
Aynı düşünce ve kararlılıkla
görevini devam ettirecektir.
Bu görevin ana unsurları, vatanın ve ulusun
bütünlüğüne ve anayasanın öngördüğü temel
ilkelere karşı yönelen tehdidin zamanında ve doğru
olarak belirlenmesi, bu tehdidi karşılayabilecek bir
kuvvet yapısının oluşturulması, hazırlık durumunun
devamı ve tehdidin gerçekleşmesi halinde, kanunlar
çerçevesindeki sorumluluklar içerisinde tehdidin
ortadan kaldırılmasıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görevi
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarının Görevleri
TSK MUHAREBE EDER GİBİ EĞİTİM YAPAR
Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen barış ve
sefer görevlerini en iyi şekilde başarmak ve her
seviyedeki birliklerini her an savaşa hazır durumda
bulundurmaktan sorumludurlar.
Jandarma Genel Komutanlığının
Görevleri
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanunu gereğince Jandarmanın sorumluluk
alanlarında genel olarak görevleri; Mülki, Adli,
Askeri ve Diğer görevler olmak üzere dört ana
başlık altında toplanmaktadır.
Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak,
korumak ve kollamak, kaçakçılığı engellemek,
takip ve soruşturmak, suç işlenmesini önlemek
için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza
infaz kurumları ve tutuk evlerinin korumaları ile
tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini
yapmaktır.
Mülki Görevler
Adli Görevler
İşlenmiş suçlarla ilgili olarak, suç delillerinin
belirlenme ve toplanması, hazırlık soruşturması
yürütülmesi, sanık ve tanıkların adli makamlara
gönderilmesi gibi kanunlarda belirtilen işlemleri
yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine
getirmektir.
Askeri kanun ve nizamların gereği olarak yerine
getirilmesi gereken görevlerle, Genelkurmay
Başkanlığı tarafından verilen görevleri yerine
getirmektir. Jandarma Birlikleri, Genelkurmay
Başkanlığı tarafından gerekli görülen hallerde
sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde gerekli
olan bölümü ile Kuvvet Komutanlıkları emrine girer,
kalan bölümü ile Jandarma Genel Komutanlığı
emrinde normal görevlerine devam eder.
Askeri Görevler
Diğer Görevler
Mülki, Adli ve Askeri görevler dışında kalan ve
diğer kanun ve kural hükümlerinin yürütülmesi ile
bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya
verilen görevleri yapmaktır. Jandarma, genel
olarak, görev ve sorumluluk alanı polis görev alanı
dışı olup, bu alanlar il ve ilçe belediye sınırları
dışında kalan yerler ile polis teşkilatı bulunmayan
yerlerdir.
Sahil Güvenlik Komutanlığının Görevleri
Sahil Güvenlik Komutanlığı, 9 Temmuz 1982
tarihinde kabul edilen 2692 sayılı yasa ile silahlı bir
güvenlik kuvveti olarak kurulmuştur. Aynı yasa
gereği, 1985 yılına kadar Jandarma Genel
Komutanlığına bağlı olarak görev yapmış, 1985
yılından itibaren de barış döneminde görev ve
hizmet yönünden İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştır.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, olağanüstü
durumlarda Genelkurmay Başkanlığının isteği
üzerine, savaş halinde ise doğrudan Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı emrine girecektir.
Sahil Güvenlik Komutanlığının Görevleri
* Karasularımızı, iç sularımızı ve boğazlarımızı
korumak ve güvenliğini sağlamak,
* Denizlerimizde can ve mal güvenliğini sağlamak
* Denizlerimizde, kanunlara aykırı eylemleri
önlemek, suçluları yakalamak, yakalanan kişi ve
suç vasıtalarını adli makamlara teslim etmek,
* Karasularımıza giren mültecileri, silah ve
mühimmattan arındırmak ve bunları ilgili
makamlara teslim etmek,
Sahil Güvenlik Komutanlığının Görevleri
* Türk arama kurtarma sahasında, denizdeki arama
kurtarma görevlerini koordine ve icra etmek,
* Deniz kirliliğine mani olmak,
* Emredildiğinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
emrinde ülke savunmasına katkıda bulunmaktır.
Sahil Güvenlik Komutanlığının Görevleri