26
C. GÜRKAN Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 1 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan Post-Kameralizme Mali Düşünce Ceyhun GÜRKAN Özet Modern maliye teorisinde ortaya çıkan sorunlar disiplinleşme, teknikleşme ve uzmanlaşma olarak tanımlanabilir. Bu sorunları aşma yolunda maliye teorisi alanında esas olarak iki yönelim belirmiştir. Bunlar mali sosyoloji ve mali siyaset gibi disiplinlerarası çalışmalar ile modern maliye teorisinin klasik kökenlerindeki düşüncelere yönelik araştırmalardır. İbni Haldun’un ve kameralizmin maliye düşüncesi modern maliye teorisinin bu iki yöneliminin kesişiminde günümüzde en çok dikkati çeken maliye teorileridir. Bu çalışma İbni Haldun’u ve kameralizmi odağa alarak klasik maliye teorilerinin günümüz modern maliye düşüncesine etkisini ve bu klasik teorilerin günümüzde nasıl yorumlandığını incelemektedir. Anahtar Kelimeler: İbni Haldun, Kameralizm, Von Justi, Post-Kameralizm, Mali Sosyoloji The Classical Origins of Modern Fiscal Theory: Fiscal Thought from Ibn Khaldun to Post-CameralismAbstract Problems arising in modern fiscal theory can be defined as disciplinarization, technicism and specialization. In the field of fiscal theory, two tendencies have generally appeared to overcome these problems. These are interdisciplinary studies like fiscal sociology and fiscal politics, and investigations into the classical thoughts underlying the modern fiscal theory. In the junction of these two tendencies of modern fiscal theory, the fiscal thought of Ibn Khaldun and cameralism take the most attention today. This paper focuses on Ibn Khaldun and cameralism and examines the influence of classical fiscal theories on modern fiscal thought and how these classical theories are interpreted today. Yrd.Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, SBF, Maliye Bölümü, [email protected]

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun'dan “Post

  • Upload
    lamkiet

  • View
    289

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 1

Modern Maliye Teorisinin Klasik

Kökenleri: İbni Haldun’dan

“Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

Ceyhun GÜRKAN

Özet

Modern maliye teorisinde ortaya çıkan sorunlar disiplinleşme, teknikleşme ve

uzmanlaşma olarak tanımlanabilir. Bu sorunları aşma yolunda maliye teorisi

alanında esas olarak iki yönelim belirmiştir. Bunlar mali sosyoloji ve mali siyaset

gibi disiplinlerarası çalışmalar ile modern maliye teorisinin klasik kökenlerindeki

düşüncelere yönelik araştırmalardır. İbni Haldun’un ve kameralizmin maliye

düşüncesi modern maliye teorisinin bu iki yöneliminin kesişiminde günümüzde en

çok dikkati çeken maliye teorileridir. Bu çalışma İbni Haldun’u ve kameralizmi

odağa alarak klasik maliye teorilerinin günümüz modern maliye düşüncesine

etkisini ve bu klasik teorilerin günümüzde nasıl yorumlandığını incelemektedir.

Anahtar Kelimeler: İbni Haldun, Kameralizm, Von Justi, Post-Kameralizm,

Mali Sosyoloji

The Classical Origins of Modern Fiscal Theory:

Fiscal Thought from Ibn Khaldun to “Post-Cameralism”

Abstract

Problems arising in modern fiscal theory can be defined as disciplinarization,

technicism and specialization. In the field of fiscal theory, two tendencies have

generally appeared to overcome these problems. These are interdisciplinary studies

like fiscal sociology and fiscal politics, and investigations into the classical thoughts

underlying the modern fiscal theory. In the junction of these two tendencies of

modern fiscal theory, the fiscal thought of Ibn Khaldun and cameralism take the

most attention today. This paper focuses on Ibn Khaldun and cameralism and

examines the influence of classical fiscal theories on modern fiscal thought and how

these classical theories are interpreted today.

Yrd.Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, SBF, Maliye Bölümü, [email protected]

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

2 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

Key Words: Ibn Khaldun, Cameralism, Von Justi, Post-Cameralism, Fiscal

Sociology

JEL Classification Codes: A19, B30, B50, H19, H29, H39, Z19

Giriş

Modern maliye düşüncesinin ya da modern sosyal bilim disiplini olarak kamu

maliyesinin ne zaman gelişmeye başladığına yönelik tarihsel bir sorunun

yanıtlanması şüphesiz güçtür. Diğer nedenlerin yanında bu güçlük, maliye

disiplinine özgü bir durumdan, daha doğru bir ifadeyle bir eksiklikten

kaynaklanmaktadır. İktisat, sosyoloji, siyaset bilimi ve hukuk gibi belli başlı sosyal

bilim disiplinlerinin kendilerine özgü bir düşünce tarihi çalışma alanı gelişmişken

maliye disiplinine ilişkin düşünce tarihi alanı görece yetersiz kalmıştır. Örneğin,

modern iktisadi düşüncenin kurucu kitaplarından kabul edilen David Ricardo,

Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri (1997 [1821])‟nde devlet ve

ekonomi arasındaki vergi ilişkisini modern iktisadın yöntemleriyle ve

soyutlamalarıyla çözümler, ancak bu kitabı maliye düşüncesine özgü bir tarihsel

düşünce odağıyla inceleyenlerin sayısı çok azdır (örneğin Dome, 2004: 117-143).

Kıta Avrupası‟nda, özellikle İtalya‟da ve Almanya‟da olduğu gibi maliye disiplini

Türkiye‟de de iktisadın yanında bağımsız bir sosyal bilim olarak gelişmiş, ancak

modern maliye teorisinin tarihsel kökleri ve genel olarak maliye düşünce tarihi

üzerine bir inceleme alanı yeterince ilerlememiştir. Bu konudaki en kapsamlı örnek

olarak hâlâ Fadıl Hakkı Sur‟un 1949‟da yayınlanan “Maliye Tarihine Kısa Bir

Bakış” başlıklı yazısı kabul edilebilir. Diğer taraftan Batı‟da 16-18. yüzyıl arası

erken modern siyasal teorinin ve iktisat düşüncesinin geliştiği yazına bakıldığında

kamu maliyesinin bu yazında son derece önemli bir yerde, hatta kimi teoriler

açısından son derece merkezi bir konumda durduğu görülür. Örneğin, klasik politik

iktisadın erken dönem kurucu ismi William Petty‟nin en önemli kitabı

Vergilendirme ve Harçlar Üzerine Bir Deneme (1899 [1662])‟dir. Bu erken dönemin

klasik politik iktisatçıları ve siyaset bilimi düşünürleri ekonomiyi büyük ölçüde

devlet, toplum ve birey arasında bir mali problem olarak düşünmüştür (Gürkan,

2007: 222). Dolayısıyla bu durum maliye düşüncesinin tarihsel kökenlerini araştırma

doğrultusunda hatırlanması gereken bir tarihsel gerçektir.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen modern maliye teorileriyle birlikte

maliye düşüncesinin kökenlerine dair ilgi giderek artmıştır. Kamusal tercih

teorisinin (public choice theory) bunda payı büyüktür, çünkü bu teori Thomas

Hobbes (1993 [1651])‟un siyasal düşüncesinde Leviathan olarak tanımladığı devlet

modelini II. Dünya Savaşı sonrası dönemde gelişen Keynesçi sosyal refah devletinin

bir eleştirisi olarak yeniden yorumlamış ve geliştirdiği anti-Leviathan devlet modeli

(Brennan ve Buchanan, 2000) ile modern maliye teorisinde bir kırılma yaratmıştır.

Ayrıca James Buchanan (1966; 1987)‟ın 1880-1940 arasında gelişmiş İtalyan

neoklasik maliye teorileri ile Knut Wicksell (1958)‟in 1896‟da yayınlanan “Adil

Vergilendirme Üzerine Yeni Bir İlke” başlıklı yazısına getirdiği yorum kamusal

tercih kuramının sözleşmeci (anayasal) maliye teorisinin temellerini oluşturmuştur.

Dolayısıyla günümüzün maliye teorisinde ağırlıklı yeri olan kamusal tercih teorisi

modern maliye düşüncesinin klasik ve neoklasik kökleri üzerinde yükselmiştir.

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 3

20. yüzyılda modern maliye teorisinin klasik ve neoklasik kökenleri üzerine ilgi,

maliyeye özgü bir disiplinlerarası yaklaşımın arayışından çıkmıştır. Daha erken

tarihlerde 1880‟den itibaren neoklasik maliye düşüncesinde marjinal fayda teorisini

fedakârlık yaklaşımı içerisinde kullanan ve geliştiren Britanya neoklasik maliyesine

karşı neoklasik maliyenin Avusturya, İsveç ve İtalyan ekollerince getirilen eleştiriler

(Kayaalp, 2004) maliyede farklı disiplinlerarası yönelimleri doğurmuştur. Bunlar

zaman içerisinde mali sosyoloji (Goldscheid, 1958 [1917]; Schumpeter, 1991

[1918]) ve mali siyaset (O‟Connor, 1973: 3) olarak adlandırılmıştır. Mali sosyoloji

ve mali siyaset yanında ayrıca maliyenin karar süreçlerinde bireysel ve kolektif

davranışların ve isteklerin çözümlemesine ağırlık veren ve özellikle 1980 sonrası

davranışçı iktisat ekollerinden beslenen maliyeciler “mali psikoloji” (Buchanan,

1975: 391; Congdon, Kling ve Mullainathan, 2011; Madra ve Adaman, 2010;

Schmölders, 2006: 157-210) olarak adlandırdıkları bir diğer disiplinlerarası çalışma

alanı geliştirmiştir. Maliye disiplinine özgü bu tür disiplinlerarası yaklaşımların

özgün taraflarından biri modern maliye teorisinin neoklasik iktisat ile yaşadığı

dönüşümden kaynaklanan teorik sorunları aşmaları ve bunun için maliye

düşüncesinin tarihsel kökenlerinden beslenmeleridir.

Dolayısıyla 20. yüzyılda ve günümüzde kamu maliyesi disiplininin teorik

sorunlarının başında görülen teknikleşmenin, uzmanlaşmanın ve disiplinleşmenin

karşısında bu sorunları aşmak için iki eksende çaba gösterilmiştir. Bunlardan ilki

diğer sosyal bilim disiplinleriyle kamu maliyesini ilişkilendirerek disiplinlerarası

çalışma alanları yaratmak; ikincisi, maliyenin klasik sosyal ve siyasal teorideki

düşünsel zenginliğinden yararlanmak ve bu klasik düşünceleri yeniden

yorumlamaktır. Aslında bu iki çaba birbiriyle bağlantılıdır. Örneğin, mali sistemin

politik ve sosyal kurumlarını göz ardı ederek marjinal fayda yaklaşımının

soyutlamalarını ve analitik araçlarını kullanan ortodoks maliye yaklaşımlarını

eleştirip, aşmak isteyen kamusal tercih kuramı ve Schumpeterci mali sosyoloji

çizgisi maliyeyi bu klasik kökleri ile yorumlamıştır. Bu yorumlamalar aslında başlı

başına bir tartışma konusudur. Örneğin, kendilerini mali sosyoloji ve mali siyaset

gibi disiplinlerarası alan içinde gören kamusal tercih teorisine ve Schumpeter‟in

teorisine yakın bulan maliyeciler İbni Haldun‟u mali sosyolojinin öncüsü olarak

kabul edip, benimsedikleri kuramsal ve kavramsal çerçeveye uygun şekilde

yorumlarlar. Dolayısıyla modern maliye teorisinin klasik köklerine yönelik bir

araştırma aslında içinde bir başka tartışma alanını da barındırır. Diğer bir ifadeyle

tarihsel düşüncelerin nasıl yorumlandığı da bir başka tartışmalı ve önemli konudur.

Özetle bu çalışma, 19. yüzyılın son çeyreğinde iktisat düşüncesinde kırılma

yaratan marjinalizmin ve neoklasik maliye teorisinin maliye düşüncesi üzerinde yol

açtığı -başta teknikleşme, uzmanlaşma ve disiplinleşme olmak üzere- teorik

tıkanmaları maliye düşünce tarihine ve disiplinlerarası çalışma alanlarına yönelerek

aşma doğrultusundaki çabaların bir incelemesidir ve genel olarak bu çabaya eleştirel

perspektiften bir katkı sunma amacını taşımaktadır. Bu amaç doğrultusunda

çalışmamız İbni Haldun‟un Mukaddime‟de geliştirdiği, bugün maliye teorisinde

mali sosyoloji olarak adlandırılan yaklaşımının ve Alman maliye geleneği olan

kameralizmin toplum ve devlet teorisinin modern maliye teorisinde uyandırdığı ilgi

ve bu ilginin sonucunda ortaya çıkan yeni yorumlar üzerine bir inceleme

sunmaktadır. Bu bağlamda ilk olarak klasik sosyal ve siyasal teoride maliye

düşüncesinin üzerinde durduğu ortak temalara ilişkin kısa bir değerlendirme

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

4 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

sunulacaktır. Ardından İbni Haldun‟un Mukaddime‟de kamu maliyesine sosyolojik

yaklaşımı ve düşünürün 20. yüzyıl modern maliye teorisi açısından önemine ve

yorumlanma biçimlerine dair karşılaştırmalı bir inceleme yapılacaktır. Ardından

modern maliye teorisinin sorunlarını ve tıkanıklıklarını aşmak için kameralizmin

mali sosyoloji ve kamusal tercih teorisi perspektifinden yeni yorumları ele alınıp,

eleştirel bir bakışla değerlendirilmesi yapılacaktır. Son olarak genel

değerlendirmemizi sunacağız.

1. Klasik Sosyal ve Siyasal Teoride Maliye Düşüncesinin Temel Özellikleri

Modern maliye düşüncesinin tarihsel gelişimine baktığımızda günümüze değin

uzanan şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz: (i) 15-18. yüzyıl arası (özellikle 1750‟ye

kadar olan dönemde) erken klasik politik iktisat teorisinde ve klasik sosyal-siyasal

teoride maliye düşüncesi, (ii) Britanya klasik politik iktisadında maliye teorisi

(1767-1873), (iii) 1880-1940 arası neoklasik maliye ekollerinin hakim olduğu

dönem; Alman maliye teorisi ve mali sosyolojinin öncüleri, (iv) modern maliye

teorisinin kapitalizm, devlet ve kapitalizmin krizleri bağlamındaki gelişimi (özellikle

J.M. Keynes, J.M. Buchanan, R. Musgrave ve J. O‟Connor), (v) 1980 sonrası

dönemde maliye teorisinde yeni interdisipliner yaklaşımlar.

Maliye teorisine ilişkin günümüze değin yaptığımız bu sınıflamada 15-18. yüzyıl

arası maliye düşüncesinin 20. yüzyıl ve günümüz maliye teorilerine olan etkisi son

derece önemlidir. Belirttiğimiz üzere bu etki modern maliye teorisinin içinde

bulunduğu bir dizi kuramsal sorunla ilgilidir. Bu bağlamda klasik sosyal ve siyasal

teorideki maliye düşüncesi modern maliye teorisinin kuramsal, kavramsal ve

metodolojik yönlerine kapsamlı bir sosyal bilim perspektifi kazandıracak bir

potansiyeli içermektedir.

Klasik sosyal ve siyasal teorideki maliye düşüncesine baktığımızda modern

maliye teorisi açısından önem kazanan ve incelenmesi gereken belli başlı şu

düşünürleri görürüz: Mali sosyoloji bakımından İbni Haldun, kamusal tercih teorisi

açısından Thomas Hobbes ve kameralizm, sözleşme teorisinden hareketle alternatif

ve eleştirel bir maliye teorisi için Jean-Jacques Rousseau. Rousseau‟nun 1755‟te

yayımlanan Ekonomi Politik (2005) adlı kitabının yaklaşık üçte ikisi kamu maliyesi

ve vergilendirme üzerinedir. Bu bakımdan eser, maliye teorisinin modern politik

iktisada doğru gelişiminde bir dönüm noktasıdır. Rousseau 1750‟ye dek yönetim

sanatı (art of government) yazını ve merkantilist doktrin içinde gelişmiş kamu

maliyesini modern ekonomi politiğe uygun bir şekilde yeniden dizayn ederek bir

dönüşüm yaratmıştır. Rousseau, ekonomi politiği ulusal iktisadi zenginliğin üretimi

ve bölüşümü gibi makroekonomik bir açıdan ziyade kamu ekonomisi ve yönetimi

bakımından tanımlamış, kamu maliyesinin toplum sözleşmesine uygun tasarımını da

genel bir kamu idaresi bağlamında gerçekleştirmiştir. Politik iktisadı ve kamu

maliyesini makroekonomik bir çözümlemeye taşıyan 18. yüzyılın klasik politik

iktisatçılarını Rousseau derinden etkilemiştir. Bunların arasında Fizyokratları, David

Hume‟u ve Adam Smith‟i başlıca isimler olarak sayabiliriz. Modern politik iktisadın

bu öncü isimleri çalışmanın kapsamında yer almasa da modern maliye teorisinin

iktisat teorisi açısından klasik köklerindeki başlıca iktisatçıları temsil etmektedir

(Alada, 2007; Dome, 2004; Gunnar, 1953: 156-190; O‟Brien, 1975: 240-271;

O‟Brien, 2007: 125-132). 18. yüzyılın klasik politik iktisatçılarının kamu maliyesine

ilişkin düşüncelerinin günümüz küresel piyasa ekonomisinin kriz koşullarında

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 5

yeniden yorumlanmaya ve düşüncelerinden beslenmeye son derece açık olduğunu

belirtelim. Özellikle David Hume‟un 1752‟de yayınladığı “Devlet Borcu Üzerine”

(1970) kısa yazısı son derece önemlidir; çünkü Hume bu yazısında devlet borcu, kriz

ve kamu maliyesi üzerine kendisinden sonra gelen klasik politik iktisatçıları

etkilemekle kalmamış, aynı zamanda günümüzdeki finansal kriz ve kamu maliyesi

ilişkisini tarihsel bir ekonomi politik perspektiften yorumlamanın imkânını da

sunmuştur. Bunlardan başka klasik siyasal düşüncede Jean Bodin (Wolfe, 1968) ve

Charles Montesquieu (2004 [1748]: 203-215; Tütengil, 1956) eserlerinde maliye

düşüncesine eğilmekle beraber bu düşünürlerin günümüz maliye teorisi açısından

diğer isimler kadar önemli olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Fransız mali sistemine

ilişkin çözümlemeleri ve buradan hareketle siyasal egemenlik teorilerinde maliyeye

yer veriş biçimleri ve yöntemleri hem maliyenin klasik kökenlerini anlamak hem

dönemin maliye teorisinin konu alanlarını görmek hem de dönemin Fransa

maliyesinin tarihsel koşullarını anlamak için önemlidir.

Klasik sosyal ve siyasal teoride maliye düşüncesine bir bütün olarak

baktığımızda temelde bazı tarihsel gelişmelerin mali düşünceler üzerinde belirleyici

olduğunu görürüz. Bu gelişmeler dönemin sosyal ve siyasal teorilerinde kamu

maliyesi söz konusu olduğunda karşımıza çıkan temel dinamikler ya da teorilerde

odağa alınan konulardı. Dönemin teorilerinde karşımıza çıkan bu temaları şöyle

sıralayabiliriz: Ticaretin ve para ekonomisinin gelişimi; devlet maliyesinin kredi-

borç ilişkisi aracılığıyla parasal ilişkiler içine girmesi; savaş harcamalarıyla birlikte

devletlerin nakdi paraya ihtiyacının artması ve bunun sonucu devlet borcunun artışı;

verginin ayni vergiden çıkıp, devlet ve toplum arasında parasal bir ilişkiye dönmesi;

parasallaşan mali sistem içerisinde verginin özellikle köylü sınıflar üzerinde bir

sömürü aracı olarak kullanılmasından doğan vergi eleştirileri; devlet borcu artışının

ve vergi sömürüsünün rantier (aylak) sınıflar yaratması ve lüks tüketimin artışı; bu

bağlamda maliye düşüncesinde keskin bir vergi, lüks tüketim ve ihtiyaç ekonomisi

eleştirisinin ortaya çıkarak bunların karşısında “ahlak ekonomisi” savunularının

gelişmesi; maliyenin özel mülkiyet ve bireysel özgürlükler açısından ele alınması;

ticari, parasal ve üretimsel kapitalizmin gelişimiyle şekillenen modern toplumun ve

bireyin eleştirisi; ticari ve parasal kapitalizmin eleştirisi olarak ilkel toplumların

yüceltilmesi ve maliye yönetimine dair ilkelerin eski toplumların incelenmesiyle

yeniden inşası; kamu maliyesinin istatistiksel bir çalışma alanı içinde ele alınması

(politik aritmetik), bu bağlamda maliyenin istatistiki bilgiler üretimi ile teknik bir

yönetim sanatı (art of government) haline gelmesi; adil vergilendirmenin ilkelerinin

arayışı; mali adalet arayışı ve maliye ilkelerinin egemenliğin doğası gibi siyasetin

felsefi bir bağlamına oturması; son olarak kamu maliyesinin sivil toplumun kökeni

ve doğası üzerine tartışmalarla beraber düşünülmesi.

Dönemin sosyal-siyasal ve ekonomi politik düşüncesinde ortaya çıkmış maliyeye

ilişkin yukarıda sıraladığımız bu temalara bakıldığında kamu maliyesine ilişkin

düşüncelerin ne denli geniş bir iktisadi, siyasal, sosyolojik ve felsefi tartışma

bağlamına oturduğu görülür. 20. yüzyılda ve günümüzde teknikleşme, uzmanlaşma

ve disiplinleşme olarak tespit ettiğimiz üç temel sorun karşısında modern maliye

teorisinin düşünsel tarihindeki zenginliğinden yararlanabileceği bu geniş bağlam son

derece önemlidir. Sosyal bilimler üzerine bir manifesto olan Gulbenkian Komisyonu

Raporu‟nda vurgulandığı gibi: “1500-1850 döneminde de bugün sosyal bilim

dediğimiz alan içinde ele alınan merkezi sorulardan pek çoğuyla -siyasal kurumların

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

6 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

işleyişi, devletlerin makroekonomik politikaları, devletlerarası ilişkileri düzenleyen

kurallar, Avrupalı olmayan sosyal sistemlerin betimlenmesi gibi- ilgili olarak bir

literatür oluştuğuna kuşku yoktur… Ancak bütün bu dönemin düşünürleri henüz,

bugün sosyal bilim dediğimiz şeyden hayli uzak oldukları gibi söz konusu yazarlar

da kendilerinin sonradan ayrı disiplinler olarak kabul edilecek alanlarda çalıştıklarını

düşünmüyorlardı” (Gulbenkian Komisyonu, 2003: 20-21). Ancak belirttiğimiz üzere

modern maliye teorisinin kendi teorik sorunlarını ve tıkanmalarını aşması için bu

dönemin düşüncelerini geniş bağlamlarında görmesi ve değerlendirmesi gerekir.

Aksi takdirde, aşağıda örneklerinden de göreceğimiz gibi yanlış yorumlamalar

ortaya çıkar ve bu durum maliye teorisinin içinde yeni teorik açmazları ve

olumsuzlukları beraberinde getirir.

İncelememiz esas olarak İbni Haldun‟un ve kameralizmin 20. yüzyıl ve günümüz

modern maliye teorilerinde nasıl yorumlandığı ve yeni teorik yaklaşımların

geliştirilmesinde oynadıkları rol üzerinedir. Dolayısıyla çalışmamızın hareket

noktası erken modern dönem mali düşünceler olsa da incelememiz maliye teorisinin

günümüze değin uzanan gelişimine bir değerlendirmeyi de İbni Haldun‟un ve

kameralizmin maliye düşüncesi bağlamında yapmaktadır.

2. İbni Haldun’un Sosyolojik Maliyesi ve Modern Maliye Teorisi Açısından

Önemi ve Yorumu

Modern sosyal bilimin ve bu bağlamda maliye teorisinin başlangıç noktası olarak

16. yüzyıldan itibaren gelişen Batı düşünce tarihine odaklanmanın şüphesiz tarihsel

açıdan kaçınılmazlığı vardır. Ancak bu tarihsel gerçeğe körü körüne bağlılığın başka

bir gerçeği gözden kaçırma ya da yadsıma potansiyeli de vardır: Bilginin tarih

içerisindeki birikimli gelişimi ve başka coğrafyalardaki bilgi üretiminin insanlığın

ortak bilgi ve bilim havuzuna olan katkısı. Vurgulamaya çalıştığımız nokta H. Ünal

Nalbantoğlu‟nun sözleriyle “bilim için tek bir felsefî-metafizik modelin, örneğin

fizikalist Batı modelinin pek de geçerli olmadığı, tarih içinde başka toplumsal-

kültürel çerçevelerde denenmiş bilgi üretme yol ve yordamlarının bugüne dek göz

ardı edildiği gibi bir çırpıda bir yana bırakılamayacağı”dır (Nalbantoğlu, 2009: 346).

Bilginin tarihine ilişkin Nalbantoğlu‟nun bu vurgusunun maliye düşüncesinin eski

ve modern tarihi üzerine incelemelerde de göz önünde bulundurulması gerekir.

Örneğin, 20. yüzyılın önemli maliyecisi Edwin Seligman (2001: 26-42) maliye

düşünce tarihi üzerine derslerinde maliye düşüncesini Eski Hint uygarlığındaki

Manu Kanunlarından başlatır. Hindistan‟da MÖ 1500‟lerde yaşamış hukuk bilgini

bir kişi olan Manu, Hindistan toplumu için hukuk kuralları/kanunlar inşa etmiş ve bu

kanunlar MÖ 1500-1200 arası devlet yönetimleri tarafından benimsenmiştir. Manu

(2009)‟nun kitabındaki Hint toplumsal yaşamını düzenleyen kanunlarına

baktığımızda yer yer vergilere değindiğini görüyoruz. Buna göre hükümdarın

tebaasından aldığı vergiler hükümdarın ücreti olarak tanımlanır. Manu Kanunlarına

göre bu ücret, hükümdarın tebaasını korumasının karşılığında alınmaktadır. İnsanlar

hükümdarın koruma erkinden elde ettiği fayda karşılığında bu vergi biçimindeki

ücreti hükümdara ödemek zorundadır. Bu bakımdan burada modern maliye

teorisindeki fayda yaklaşımının vergiye ilişkin devlet korumasına ödenen fiyat

biçimindeki kurucu ilkesi karşımıza çıkmaktadır. Seligman, maliye düşünce tarihi

üzerine incelemesinin devamında Hindistan‟da Maliye Bakanı Kautilya (MÖ 350-

MÖ 283)‟nın mali problemlerle ilgili Arthasastra adında büyük bir eser yazdığını

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 7

aktarmaktadır. Kautilya, kitabında vergilerin ekonomiyi düzenleme amacıyla

kullanılabileceğini, vergi toplama tekniklerini ve vergi kaçırmanın önlemlerini ve

cezalarını, devletin ekonominin bütünü üzerindeki komutasını ve devletin iktisadi

faaliyetlerinin ne şekilde gerçekleşmesi gerektiğini açıklamaktadır (Basu, 2011: 17-

21). Maliye düşüncesinin Eski Yunan‟dan itibaren Batı‟daki tarihsel gelişiminden

önce arada en önemli temsilcisi Konfüçyüs olan eski Çin uygarlığı vardır ve maliye

düşüncesinin ahlaki ve felsefi temellerde inşa edildiği bir literatürün varlığını bu

noktada akılda tutmak gerekir.

Dolayısıyla Doğu coğrafyasındaki eski uygarlıkların bilgi ve düşünce dünyasının

incelenmesi eski ve modern düşünce arasındaki süreklilikleri ve ayrımları görmek

açısından son derece önemli bilimsel dayanakları üretir. Maliye düşüncesinin tarih

içerisinde Batı‟da ve Doğu‟da bir bütün olarak hangi düşünsel kırılmalarla

şekillendiğini tespit etmek modern maliye teorisinin eski düşüncelerden nasıl

farklılaştığı ve eskinin hangi dayanakları üzerinde yükseldiğini çözümleyebilmek

için gereklidir. Bu nedenle yalnızca kamu maliyesinin Batı düşünce tarihi üzerine

değil, farklı coğrafyaların bu konudaki bilimsel bilgi dünyasına da eğilmek gerekir.

Bu noktada modern maliye düşüncesinin başlangıç ismi olarak kabul edilebilecek

Tunuslu düşünür İbni Haldun (1332-1406) karşımıza çıkar.

İbni Haldun‟un Mukaddime (C.I, 1954; C.II, 1968 [1378])‟de geliştirdiği

uygarlık/kültür teorisi (umrân bilimi) devletin mali otoritesinin ve mali sisteminin

önemli bir konumda yer aldığı bir toplum ve tarih felsefesidir. Düşünür Arap, Orta

Doğu ve Kuzey Afrika toplumlarının yapısını ve devletlerinin tarihini inceleyerek

devletler ve toplumların evrimi üzerine bir dizi genellemelere ulaşır. Buna göre

toplumların esas olarak göçebelik (bedevilik), kabile yaşamı ve kentsel devlet

(Tolan, 1993: 3) aşamalarından geçtiğini ve devletlerin insan ömrü gibi 120 yıllık

hayatı olduğunu ileri sürmüştür (İbni Haldun, 1968: 431-436). Devletin gelişim

sürecini beş aşamada (İbni Haldun, 1968: 444-447) 120 yıllık bir süre içerisinde

çözümleyen İbni Haldun‟un tarihsel bilgiye en büyük katkısı tarihe sosyolojik bir

içerik kazandırmasında yatar (Tolan, 1993: 3). İbni Haldun‟un tarihsel sosyolojik

yaklaşımı kamu maliyesini devletlerin aşamalı dönüşüm süreci içerisinde merkezi

bir konuma yerleştirmesinden ötürü bugün mali sosyoloji olarak adlandırılan

disiplinlerarası çalışma alanının öncü ismi olarak kabul edilmesine yol açmıştır.

14. yüzyılın bir düşünürünü modern maliye teorisi açısından yorumlamak bir dizi

güçlüğü beraberinde getirir. Her şeyden önce 14. yüzyıl düşünürünün görüşleri ile

20-21. yüzyıl düşünceleri arasındaki sürekliliği ve süreksizliği iyi görmek gerekir.

Oysa birçok modern iktisat, tarih, siyaset ve sosyoloji düşünürünü öncelediği kabul

edilen İbni Haldun‟un iktisadi ve mali düşünceleri tartışılırken bunların belirli

modern yaklaşımların kuramsal, kavramsal ve normatif tutumlarının içerisinden

yorumlandığını görmekteyiz. Örneğin, İbni Haldun‟un devletin ve en sonunda bir

bütün olarak kent uygarlığının çöküşüne yol açan sürecin devletin ekonomiye

müdahalesi olduğunu vurgulamasından hareket eden kimi yazarlar düşünürün klasik

anlamda bir liberal ekonomi savunusu yaptığını ileri sürmüştür. Örneğin, Ahmet

Arslan şunu söylemektedir: “Ekonomik görüşleri itibarıyla İbni Haldun‟un bugünkü

anlamında tam bir liberal, özel teşebbüsçü olduğunu söyleyerek sözlerimize

başlayalım… İbni Haldun devletin ekonomik hayata herhangi bir müdahalesine

karşıdır” (Arslan, 2009: 127). Bu görüşe paralel düşecek biçimde, düşünürün

devletin müdahalesi vurgusunun esasen devlet idaresindeki yöneticilerin kişisel

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

8 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

çıkarları olarak yorumlayıp, devletin ve kent uygarlığının çöküşünü kamusal tercih

teorisi açısından değerlendirenleri ve bu iki teori arasında paralellik kuran yazarları

da görmekteyiz. İleride ele alacağımız gibi İbni Haldun‟u heterodoks bir iktisadi

yoruma uygun biçimde, özellikle Joseph A. Schumpeter‟in vergi devletinin ve

kapitalizmin krizi tezleriyle yorumlamak da mümkündür (Andic ve Andic, 1985).

Diğer tarafta, İbni Haldun‟un iktisadi ve mali hayatı çözümlemesinde sınıflar arası

karşıtlıkları ve sömürü ilişkilerini görmesi, bu bağlamda artı-değeri sezinlemesinden

ötürü (Hassan, 1982) ve ayrıca maddeci bir tarih anlayışıyla toplumların diyalektik

ve sosyolojik analizini yapmasından dolayı (Öncü, 1993; Öncü ve Candan, 2010)

düşünür sosyal, iktisadi ve mali teorinin eleştirel ekonomi politik kampına da

konumlandırılmaktadır. Bu farklı yorumların hepsinin İbni Haldun için geçerli

olabileceğini düşünenler ise düşünürün farklı modern düşüncelerin ve kavramların

birçoğunu önceleyen heterodoks ekonomi politik bir düşünce sistemi geliştirdiğine

işaret etmiştir (Mouhammed, 2007).

Şüphesiz İbni Haldun‟un çok boyutlu tarihsel ve sosyolojik düşünce sistemine

dair bir inceleme bu yazının kapsamını fazlasıyla aşar. Ancak düşünürün

Mukkadime‟de kamu maliyesine ilişkin öne sürdüğü görüşlerinin modern maliye

teorisi açısından öneminin nereden kaynaklandığını esas olarak iki başlık altında

çözümleyebiliriz: Metodolojik bir çerçeve olarak sosyolojik maliye yaklaşımı, ikinci

olarak İbni Haldun‟un maliye düşüncesinin modern maliye teorileri açısından

yorumu.

İlk olarak İbni Haldun‟un devlet, kamu maliyesi ve özel ekonomi arasındaki

ilişkiyi sosyolojik açıdan çözümlemesinden ötürü analizi günümüz maliye teorisine

metodolojik bir katkı olarak yorumlanmış ve düşünür, mali sosyolojinin öncüsü

olarak kabul edilmiştir (Andic, 1965; Andic ve Andic, 1985). İbni Haldun mali

olayların altında yatan kültürel-siyasal-iktisadi-mali kurumları ve dinamikleri geniş

kapsamlı bir toplumsal örgütlenme ve uygarlık/kültür teorisinde ele almıştır. Buna

göre devlet ve toplum/ekonomi arasındaki ilişkiyi karşılıklı sosyolojik ilişki içinde

çözümlemiştir. Diğer bir deyişle düşünürün teorisinde devlet yalnızca pazar

ekonomisine müdahale eden bir idari kurum değildir. Devletin mali örgütlenmesi

toplumsal ekonominin değişimi üzerinde belirleyici bir rol oynar ama aynı zamanda

toplumsal iktisadi örgütlenme ve toplumun değer sistemi de devletin mali yapısını

belirler. Devletin mali sistemi ve otoritesi sosyal değerler ve siyasal ilişkiler bütünü

içinde şekillenmektedir. Bu bakımdan İbni Haldun‟un Mukaddime‟de kamu

maliyesi üzerine çözümlemesi kapsamlı bir toplumsal örgütlenme ve uygarlık/kültür

teorisi içerisinde yer alır.

Bilindiği üzere sosyolojinin temel soruları modern toplum yapısının ve toplumsal

değişimin dinamiklerinin neler olduğudur. İbni Haldun‟un sosyolojisinde iki temel

toplumsal örgütlenme yer alır. Bunlar bedevi (göçebe) toplumlar ve kent

toplumlarıdır. Bedevi (ilkel/göçebe) toplum işbölümünün olmadığı, barınma,

korunma ve beslenme gibi temel yaşamsal ihtiyaçlar ölçüsünde iktisadi bir ürünün

yaratıldığı, geçimlik bir maddi ekonomiye dayanır. Bu bağlamda İbni Haldun,

bedevi toplumdan kent toplumuna ya da yerleşik topluma geçişi işbölümünün ortaya

çıkışı, ihtiyaçların artışı ve çeşitlenmesi, ticari alışverişin başlaması ve üretimsel

fazlanın yaratılmasıyla ilişkili görür. Kent toplumu ya da yerleşik toplum geçimlik

ekonominin sona erip, iktisadi artığın yaratılarak maddi zenginleşmenin başladığı,

ticaretin geliştiği ve buna paralel olarak asabiye (dayanışma/biz bilinci) ile diğer

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 9

kültürel bağların, duygudaşlık ve politik bağlılıkların yeni değerlere göre değiştiği

bir yapı ve süreçtir. Bu süreç düşünüre göre kent uygarlığı ve ekonomisi ile devletin

birlikte gelişip yok olduğu beş aşamadan (kuruluş, yönetici otoritenin güçlenmesi

(istibdat), duraklama ve rahatlık, durgunluk, israf ve çöküş) oluşan yaklaşık 120

yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır (Arslan, 2009: 84-138; İbni Haldun, 1968:

431-447; Öncü, 1993: 74-75). Bu toplumsal evrimde kent, pazar ekonomisi ve

devlet iç içedir. Tarihçi Fernand Braudel (2002: 556)‟in dediği gibi kentler devletleri

yarattığı gibi devletler de kentleri yaratmıştır.

Bedevi toplumda ihtiyaçların artışı ile üretimsel ve ticari hayatın iktisadi ürün

fazlası yaratacak şekilde gelişmesi işbölümüne dayanan giderek daha karmaşık bir

yerleşik toplumsal örgütlenme sürecine doğru bir geçişe neden olur. Pazar

ekonomisi ve kentsel-devlet bu gelişkin yeni toplumsal örgütlenmenin temel

kurumlarıdır. Kamu maliyesi kurumu da iktisadi-sosyal gelişimin ve bölüşümün bir

meselesi olarak kent toplumunda ortaya çıkar ve devletin evrimsel gelişim sürecinde

önem kazanır. İbni Haldun kamu maliyesini bedevi toplumdan son derece farklı

sosyolojik ve iktisadi bağlarla kurulan şehir uygarlığındaki pazar ekonomisinin ve

kentsel devletin ilişkisi içerisinde ele alır. Kentsel devlet ve kent uygarlığı ticaret ve

işbölümüne dayanan, emek nüfusunun temel üretim faktörü olduğu bir üretim

ekonomisidir. Dolayısıyla bedevilikten kent uygarlığına geçiş, satılmak için mal

üretilen devlet otoritesi altında pazar ekonomisine doğru bir geçiştir. “Devlet en

büyük pazar ve bütün pazarların anası, gelir ve masrafların kaynağıdır” (İbni

Haldun, 1954: 83). İbni Haldun‟un kamu maliyesi üzerine görüşlerinin sosyolojik

bir karakter kazanmasının nedeni ise mali otoritenin kent uygarlığındaki toplumsal

yapıyı ve değerleri nasıl ve ne yönde değiştirdiğine odaklanmasıdır. Bu bakımdan

İbni Haldun teorisinde modern sosyolojinin toplumsal değişimin nasıl başladığı ve

ne yönde gelişebileceği biçimindeki temel sorularına yanıtlar geliştirir. Düşünür,

kent uygarlığının toplumsal dönüşümlerinde kamu maliyesinin oynadığı role dikkat

çekmesinden ötürü mali sosyoloji açısından yorumlanabilecek bir toplumsal değişim

teorisi geliştirmiştir. Düşünürün devletin mali krizi, toplumsal değerler sisteminin

krizi ve toplumsal dönüşüm arasında kurduğu güçlü ilişkisellik, modern maliye

teorisinin teorik tıkanmaları karşısında mali sosyoloji adı altında arayışında olduğu

disiplinlerarası bakışın ve yöntemin öncü ismi haline gelmesine neden olmuştur.

İbni Haldun‟un maliyeye özgü bir yöntemsel tartışma bağlamının dışında

modern maliye teorisi açısından ilgi çekmesinin ikinci nedeni düşünürün kamu

maliyesine, devlete ve ekonomiye dair görüşlerinin farklı modern teorik bakışlarla

yorumlanabilmesidir. Örneğin, daha önce işaret ettiğimiz gibi kimi yazarlarca İbni

Haldun kent uygarlığının beş aşamalı bir süreçten geçerek en sonunda çöküşe

geçmesinin başlıca nedeninin devletin pazar ekonomisine müdahale etmesini

söylemesinden ötürü klasik anlamda tam bir liberal olarak yorumlanmıştır. Ya da

devlet yöneticilerinin kişisel çıkarları ve savurganlığıyla refah döneminin bitmesini

vurgulamasından ötürü düşünür, kamu maliyesinde davranışsal maliye ekolünü

temsil eden kamusal tercih teorisi bağlamında da yorumlanabilmektedir.

Mukaddime‟de bu tezleri destekleyen pasajlar bulmak mümkündür. Örneğin, İbni

Haldun göçebe yaşamdan kentsel-devlet uygarlığına ve pazar ekonomisine

geçildikten sonra devlet yöneticilerinin kişisel çıkarları için devlet harcamalarını ve

vergileri arttırdığını açıkça belirtir: “Gelenek, itiyat ve refah çok olduğu için

bunların devlet yöneticilerinin ihtiyaçları çoğalır. İhtiyaçlarını kapatmak için tebaaya

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

10 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

yeni ve ağır vergiler yükletirler… Pazarlarda satılan eşya, mal ve her nesneden

vergiler alınır, her çeşit vergiler ihdas olunur, devletin, ricalin israfı, refah ve bolluğa

alışması arttıkça ihtiyaç ve masraflar derece derece artar ve çoğalır” (İbni Haldun,

1954: 65). Devamında düşünür şunu ekler: “Devlet yıkılmaya yüz tuttuğu devirde

pazarlarda satılan her şeyden vergi alır… İdare edenlerin ihtiyaçları ve masrafları

fazlalaşır; kendisinin, havassının ve devlet ricalinin ihtiyaçları ve bağışları çok

olduğu için hükümdar haraç ve vergileri o nispette artırır, toplanan vergiler

ihtiyaçları ve masrafları kapatmadığından vergileri daha da çoğaltır… Devlette zevk

iptilâsı arttığı gibi askerin ücret ve aylıkları da o nispette artar” (İbni Haldun, 1954:

67-68). En sonunda devletin lüks tüketime yönelik harcamalarının artışı ekonomiyi

aşırı vergi yükü altına sokar ve ekonomik üretkenlik ve ticari kapasite düşer. Bunun

sonucunda devletin vergi geliri azalır ya da toplanan vergi geliri artan harcamaları

artık karşılayamaz. Vergi geliri düşen ve harcamalarını karşılayamayan hükümdar

iktidarını koruyabilmek için gittikçe daha otoriter bir hale gelir ve askeri

harcamalarını artırır (İbni Haldun, 1954: 76-77). Gelirini artırmak için de aynı

zamanda pazar ekonomisine girerek ticaret yapmaya başlar. İbni Haldun için bu

durum kent uygarlığının çöküşüne doğru giden yolda belirleyici bir aşamadır. Şöyle

yazar: “Hükümdar, emir ve zorbaların çiftçilikle meşgul olmaları zararlıdır. Çünkü

bunlar çiftçilik ve ticaretle meşgul olurlarsa satılmak üzere şehirlerine getirilen

mahsul ve ticaret mallarını istedikleri gibi fiyat biçerek satın alırlar. Vakti gelince de

idarelerinde olan tebaalarına istedikleri gibi yüksek fiyatlarla satarlar. İdareleri

altında bulunan tebaalarına, değerinden fazla fiyatla mal ve eşya satmanın zararı,

yurt ve şehirlerine getirilen mal ve ticaret eşyasını, istedikleri fiyatla, zorla satın

almaktan daha zararlı olup, tebaanın yaşayışını altüst eder, ekonomik durumlarını

büsbütün bozar… Hükümdarlar bu yolla zorla mal satın alarak zorla tebaalarına

satmanın, vergileri ve umumiyetle devletin gelirini eksilterek devleti büyük zararlara

soktuğunu anlamazlar” (İbni Haldun, 1954: 73-74). Ayrıca, ekonomik hayatın alt üst

oluşunun altında hükümdarın ve yöneticilerin lükse düşkünlüğü de vardır: “Hayatın

süs ve zevki gittikçe arttığı için masraflar da o nispette fazlalaşır, bunun bir sonucu

olarak tebaa ve ahaliden daha çok nispette para çıkartmaya muhtaç olurlar ve ihtiyaç

derecesi artar, devlet yıkılıncaya, izi ve eseri ortadan yok olup gidinceye kadar onun

israf ve ihtiyaçları artmakta devam eder” (İbni Haldun, 1954: 94-95).

İbni Haldun‟un devlet ve pazar ekonomisi arasında kurduğu bu karşıtlık modern

iktisadın analitik araçlarıyla ve kavramlarıyla ifade edildiğinde arz-talep soyutlaması

ve fiyat teorisi bağlamında yorumlanabilmektedir. Buna göre pazarda fiyatları

belirleyen unsur arz ve taleptir. Eğer pazarda mal fazlası (bolluk) varsa o zaman

fiyatlar düşer; fiyatların düşmesi süreç içerisinde ticari kazançların ve kârların

azalmasına bu da vergilerin düşmesine neden olur. Eğer pazar ekonomisinde aşırı

darlık varsa kıtlık yaşanır, fiyatlar artar ve bu, tüketicilerin alım gücünü düşürüp,

refahını azaltırken akabinde tüccarların ve üreticilerin kazancını düşürür. Sonuç yine

devletin vergi gelirinin düşmesidir. Dolayısıyla devletin vergi geliri pazarın arz ve

talep dengesine bağlıdır. Devletin refah döneminde vergi geliri en çoklaşır ve bu

durumun sürekliliği mali otoritenin arz-talep dengesini koruyacak optimal bir

vergilendirme politikası uygulamasıyla mümkündür. Ancak kent ekonomisinde arz

ve talebin ortaya çıkardığı bu denge kalıcı bir denge değildir. Devlet, kuruluş

aşamasında az vergi salar ve böylece üretimde maliyetleri yükseltmez. Dolayısıyla

bu aşamada verginin gelir etkisi yüksektir. Refah döneminde optimal bir vergi geliri

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 11

vardır. Refah döneminden sonra duraklama ve israf/çöküş aşamaları gelir ve bu

dönemlerde devlet daha çok vergi salsa da toplam vergi geliri düşer, çünkü

ekonomide insanlar çalışmaktan vazgeçer. Dolayısıyla dördüncü ve beşinci

aşamalarda verginin ikame etkisi ortaya çıkar (Falay, 1978: 44-59). Bu bağlamda

İbni Haldun‟un beş aşamalı uygarlık teorisinin şematik bir ifadesi arz yönlü iktisadın

vergi politikasının bir gösterimi olan Laffer eğrisini andıran bir grafiğe benzer.

İbni Haldun‟un kent uygarlığının pazar ekonomisinin çöküşünün çözümlemesi

ayrıca modern iktisadın çevrim teorisi açısından da yorumlanabilmektedir. Buna

göre kent ekonomisinin üretim kapasitesini, arz ve talep mekanizmasını

istikrarsızlaştıran ve iktisadi-mali krize yol açan iki dinamik, nüfus ve kamu

maliyesi çevrimleridir. Çevrimler teorisi ekonominin dinamik bir işleyişi olduğu

gerçeğini ifade eder. Buna göre İbni Haldun‟un çözümlemesinde ekonominin

dengelerinin değiştiği, örneğin vergilemede optimum düzeylerin uzun dönemde

varolamayacağı ve ekonomik faaliyetin çevrimlerden oluştuğu düşüncesi vardır.

Böylelikle düşünür ekonomiyi statik bir model içinde değil, dinamik bir değişim

süreci içinde görür. Bu da düşünürü ekonominin ve kamu maliyesinin çevrim içinde

geliştiğine dair bir düşünceye yöneltmiştir. İbni Haldun‟un görüşleri bu çerçeveye

göre yorumlandığında iki tür çevrim tanımlanır: Nüfus çevrimi ve kamu maliyesi

çevrimi. Nüfus çevrimine göre devletin ve toplumun iktisadi ve mali gelişmişlik

düzeyi ile nüfusun büyüklüğü arasında pozitif bir ilişki vardır. Çünkü İbni Haldun‟a

göre üretimin temeli emektir ve nüfus, toplumsal emek miktarı olarak üretimin çıktı

düzeyini belirleyen temel üretim faktörüdür. Ekonominin gelişmesine bağlı olarak

artan nüfus, kente dışarıdan göçle beraber daha da artar. Ancak kentin altyapı ve

gıda üretimi artan nüfusu besleyemez. Sonuç iktisadi gelişimin durması, üretimin

düşmesi, vergilerin temel kaynağı olan ticari kazançların düşmesi ve kent

ekonomisinin krize girmesidir. Nüfusun belirleyici olduğu bu ekonomik gelişme

döngüsünün içinde aynı anda bir başka çevrim daha vardır. Kamu maliyesi

ekonominin azgelişmişlik ve gelişmişlik döngüleri arasındaki salınışının ikinci

çevrimini oluşturur. Vergiler ve kamu harcamaları ekonominin içindeki mali çevrimi

yaratır. Kent ekonomisinin başlangıç, gelişim, duraklama ve çöküş aşamalarında

vergiler ve kamu harcamaları kalkınma sürecini besleyen bir çevrimden ekonominin

üzerinde mali baskı ve sömürü uygulayan bir çevrime doğru gelişir. Sonuç, devletin

mali otoritesinin kentin pazar ekonomisinin gelişim dinamiklerini ortadan kaldırması

ve kent uygarlığının bir bütün olarak krizi ve çöküşüdür (Boulakia, 1971: 1113-

1117; Falay, 1978: 42-48; Mouhammed, 2007: 97-99; Weiss, 1995: 30-34).

Ancak İbni Haldun‟un kent uygarlığına ve pazar ekonomisine ilişkin

çözümlemesi yukarıdaki çerçeveyle yani neoklasik iktisadın kavramlarına, analitik

çerçevesiyle ve araçlarıyla sınırlandırılırsa iktisadi ve mali görüşlerinin sosyolojik

boyutu göz ardı edilebilmektedir. Oysa modern maliye teorisi açısından İbni

Haldun‟un çözümlemesinin önemi, belirttiğimiz üzere mali konulardaki sosyolojik

yönüyle bir metodoloji ve perspektif sunmasından kaynaklanır. Özellikle neoklasik

iktisadın araçlarıyla ve serbest piyasa ekonomisi perspektifiyle hareket edildiğinde

İbni Haldun‟daki devlet ve pazar ekonomisi ilişkisi keskin bir ikilik içinde ele alınır.

Diğer bir ifadeyle kent uygarlığının çöküşü yalnızca devletin ekonomiye müdahalesi

ile açıklanır. Oysa İbni Haldun kent uygarlığının krizini salt mali ve iktisadi sistem

üzerinden devlet-pazar ekonomisi karşıtlığı ile çözümlemez; bunun yerine mali

sistemin dönüşümünü toplumun kültürel yapısı, değer sistemi ve politik ilişkileriyle

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

12 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

beraber inceleyerek sonuca ulaşır. Diğer taraftan eğer İbni Haldun‟un sosyolojik

maliye çözümlemesi, laissez-faire iktisadının bakışıyla sınırlandırılmadan ama

liberal bir ekonomi bakışına uygun ve sosyolojik yönünü ihmal etmeden heterodoks

bir ekonomi politik yaklaşım içerisinden yorumlanmak istenirse buna en uygun

çerçeve kimi görüşleriyle kamusal tercih teorisine de yaklaşan (Mitchell, 1984a;

1984b) Joseph A. Schumpeter‟in vergi devletinin krizi ve kapitalizmin çöküşü

tezidir.

Schumpeter 1918‟de yayınladığı “Vergi Devletinin Krizi” (1991) başlıklı

yazısında mali konuların özellikle kriz dönemlerinde kapsamlı bir çözümlemesi için

bağımsız bir çalışma alanı olarak mali sosyoloji yaklaşımını önermektedir.

Schumpeter‟in vergi devletinin krizi üzerine çözümlemesi 1942‟de yayınladığı

Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi (1950) çalışmasıyla beraber düşünüldüğünde

Schumpeter‟in vergi devleti, kapitalizm ve kriz analizi İbni Haldun‟un kent

uygarlığının çöküşü tezini ve teorisini sosyolojik çerçevesi içerisinde

yorumlamamıza imkân tanır. Her iki düşünür de pazar ekonomisiyle uyumlu devleti

vergilendirme kapasitesi sınırlı bir vergi devleti olarak tanımlar ve vergi devletinin

krizini ve çöküşünü, harcamaların vergi gelirlerini aşmasının ötesinde, toplumsal ve

kültürel değerlerin, toplumun politik kanaatlerinin ve tavırlarının dönüşümüyle

beraber ele alır. Schumpeter kapitalizmin, yani İbni Haldun‟un tanımladığı

anlamdaki rekabetçi pazar ekonomisinin krizinin bir boyutunu devletin aşırı

vergilendirme gibi rekabetçi ekonomide iktisadi gelişmeyi “yaratıcı yıkım” süreci

içerisinde gerçekleştiren girişimcilerin kâr elde etmesini engelleyen mali

politikalarına bağlar. Ancak yine İbni Haldun gibi Schumpeter de bu müdahaleci

mali politikaların başlı başına kapitalist uygarlığın çöküşüne neden olamayacağını,

kapitalist toplumun bütününde kapitalizmin temel iktisadi, hukuki ve kültürel

kurumlarına toplumun bakışının değişmesinin, toplumsal bağlılıkların (örneğin,

burjuva aile formunun bozulması gibi) yapısındaki değişimlerin temel bir rol

oynayacağını düşünmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında Schumpeter‟e göre

kapitalizmin ve vergi devletinin uzun dönemdeki muhtemel çöküşü, devletin

rekabetçi ekonomiye aşırı tahripkâr mali müdahalesinden, kapitalizmin başarılı

işleyişinden kaynaklanan bürokratik rasyonalizasyonun ekonomiden siyasete ve

kültüre dek yayılmasından, toplumun devletten artan sosyal harcama talepleri ve

ortaya çıkan bütçe açıkları ile buna paralel kapitalizmin bireyci değerlerine ve

ideolojisine karşı toplumda kolektif bilincin ve davranışların yayılmasından

kaynaklanacaktır. Böylece Schumpeter‟in vergi devletinin krizi ve kapitalizmin

çöküş teorisi kapitalizmin ve pazar ekonomisinin ekonomi politiğini mali sosyolojik

bir çerçevede değerlendirmemize imkân tanır. Bu bağlamda İbni Haldun‟un

heterodoks ekonomi politik çerçevedeki en uygun ve bu bağlamdaki modern maliye

teorisi açısından daha kapsamlı bir sosyolojik yorumu Schumpeter‟in tezleri

üzerinden geliştirilebilir.

Schumpeter‟in yaklaşımının standart maliye teorilerden farkı kapitalizmi çelişkili

bir toplumsal sistem olarak ele almasıdır. İbni Haldun da kent ekonomisinin ve

uygarlığının çöküşünü çelişkiler üzerinden analiz eder. Ancak bu çelişkiler

Schumpeter‟in yaklaşımından bir ölçüde farklıdır. İbni Haldun‟un kent uygarlığında

gördüğü çelişkinin bir yönü toplumsal sınıflar arasındaki siyasal çelişkiler ve güç

ilişkileridir. Aslında İbni Haldun devleti kent hayatının bir biçimi olarak

gördüğünden devlet (mülk) toplumsal servetin bir toplamını temsil eder. İbni Haldun

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 13

için servetler ve gelirler arasındaki eşitsizlik kent uygarlığının ve kentsel devletin

(mülkün) bir özelliğidir. Bu noktada Schumpeter ve İbni Haldun arasında bir fark

belirir. Schumpeter, vergi devletinin ve kapitalizmin krizini esas olarak kapitalizmin

hem başarısını sağlayan hem çöküşünün tohumlarını eken bürokratikleşme ve

rasyonelleşme çelişkisiyle açıklarken İbni Haldun‟daki çelişki aynı zamanda sınıflar

arasındaki bir sömürü ilişkisi bağlamındaki sınıfsal çelişkidir. İbni Haldun‟daki bu

çerçeve, düşünürü eleştirel ekonomi politik çerçevedeki maliye teorisi açısından

yorumlamamıza imkân tanır. Şöyle yazar: “Sosyal hayat yaşayan şehir ve ülke

ahalisinden her sınıf ve tabakanın kendisinden aşağı derecedeki sınıflara hükmü

câridir” (İbni Haldun, 1954: 376).

Eleştirel ekonomi politik çerçeveden yorumlanan maliye teorisine göre vergi

devletinin krizinin temel referansı devletin ekonomiye müdahalesi değil, esas olarak

toplumsal değerlerin ve kültürel yapıların dönüşümüyle birlikte sınıfsal çelişkilerdir.

İbni Haldun bu çerçeveye uygun tespitler yapmıştır. Ümit Hassan, İbni Haldun

üzerine kapsamlı çalışmasında düşünürün toplumsal hayatın üretiminde emeğin

merkezi rolünü tespit ettiğini, devletin politik örgütlenmesinin emeğin temel üretim

faktörü olduğunu ve maddi hayatı üreten iktisadi gelişmeye bağlı olduğunu, siyasal

ve iktisadi yapının toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizlik ve sömürü ilişkisi

içerdiğinin farkında olduğunu vurgular. Kendi sözleriyle: “Bu görüşleri İbni

Haldun‟un bir artı-değer teorisi sezinlemesine kapı açmaktadır. İbni Haldun‟un

geçim yollarını incelediği ve „tabiî geçim yolları tabiî olmayan geçim yolları‟

ayrımını yaptığı bahislerde de sömürü mekanizmasını ortaya koymuş olduğu

irdelenebilir” (Hassan, 1982: 15). İbni Haldun böylelikle emeğin fazla ürününün

karşılığı ödenmeden sahiplenildiğini vurgulamış olmaktadır. Düşünür, kârlardaki ve

gelirlerdeki gelişmeye içkin olan emeğin sömürüsüne dayanan bu eşitsizliğe işaret

etmek için kârı riba ve gasb olarak ikiye ayırır. Riba ticari alışverişte ucuza alarak

pahalıya satmaktan doğan kazancı, gasb ise üretken emeğin ürününün karşılığı

ödenmeden ele geçirilmesini tanımlar (Falay, 1978: 40). İbni Haldun‟un

düşüncesinde mülk (devlet) bu eşitsiz gelir dağılımının ve üretken emeğin ürettiği

artı-değerin varlıklı ve iktidar sahibi sınıflarca karşılığı ödenmeden ele

geçirilmesinin bir formudur. İbni Haldun için devlet (mülk) zaten kent uygarlığının

formudur (Arslan, 2009: 101-91). Dolayısıyla mülk, kent uygarlığında siyasal

egemenliğin toplumsal biçimi olduğundan bu biçimin içeriğinin çözümlenmesi

gerekir. Bu bağlamda İbni Haldun‟da egemenlik yalnızca devletin tebaa üzerindeki

siyasal, askeri ve bürokratik tahakkümünü tanımlamaz, aynı zamanda egemenlik ve

otorite şehir umrânınında servetin ve toplumsal ürünün bölüşümünün eşitsizliğini

yaratan sınıflar arası bir güç ilişkisidir. Bu çerçeveden bakıldığında İbni Haldun‟un

eleştirel ekonomi politik yaklaşımla bir sosyolojik maliye teorisi geliştirdiğini

söyleyebiliriz.

Bu eleştirel perspektife göre vurguladığımız üzere kent uygarlığının ve pazar

ekonomisinin çöküşü devletin ekonomiye aşırı vergilendirmeyle ve fiyat sistemini

bozacak ticari girişimleriyle müdahale etmesine bağlanmaz; çöküş, kent uygarlığının

toplumsal yapısına içkin yapısal özelliğinden ileri gelmektedir. Diğer bir ifadeyle

devletin ekonomiye müdahalesinin içinde gerçekleştiği kent uygarlığının kültürel,

ahlaki ve politik yapısı dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla günümüzde giderek ağırlık

kazanan yorumların aksine, düşünürün yaklaşımında devletin mali krizi yalnızca

devletin ekonomiye müdahalesinden kaynaklanmaz. Düşünürün pazar ekonomisi ve

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

14 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

devlet arasında kurduğu ilişki teorisinin bütünü içinde değerlendirildiğinde, devletin

ve mali politikaların içinde şekillendiği politik, iktisadi, ahlaki ve kültürel özellikleri

ile kent toplumunun en baştan deyim yerindeyse bir kriz toplumu olduğu görülür.

Bu bağlamda İbni Haldun‟u özel teşebbüscü ya da serbest piyasa ekonomisini

savunan öncü bir laissez-faire iktisatçısı olarak görmek bir hatadır. İbni Haldun‟da

bunu destekleyen vurguların olduğunu ileri süren görüşler aslında bu saptamaların

düşünürün kent ekonomisinin optimal bir düzeyde nasıl çalışabileceğine dair pozitif

bir çözümlemesi olduğu gerçeğini gözden kaçırır. İbni Haldun‟un devletin ticarete

girmemesinin nedeni olarak da ticaretin kötü bir ahlakı geliştirmesi ve bundan dolayı

devlet yöneticilerini bu kötü ticari ahlaktan uzak tutmak istemesidir. Ticari

ekonominin kültürel ve ahlaki değerlerine yönelttiği eleştiriyi göz önüne aldığımızda

İbni Haldun‟un koşulsuz savunduğu bir serbest ekonomi modelinden bahsettiği

anlaşılmamalıdır. Tam tersi İbni Haldun kent uygarlığını toplumsal değerleri

bakımından (lüks tüketim, gösteriş kültürü vs.) eleştirmektedir (İbni Haldun, 1968:

310). Düşünür, vergi devletinin ve kent toplumunun çöküşünde bunun devlet

yönetimi açısından nedenlerine bakarken bu çöküşün aynı zamanda bir bütün olarak

kent toplumunda ticaretin gelişmesiyle beraber tüm toplumsal yapıya yayılan kötü

değerlerle ve adetlerle de ilgili olduğuna işaret eder. Ticaretin ve paranın

yaygınlaşmasıyla kentli insanların arasında lüksün, yalancılığın, düzenbazlığın,

sömürünün, tefeciliğin, adaletsizliklerin ve haksızlıkların giderek yaygınlaştığını

belirtir. Düşünür için bunlar kent kültürünün değerleridir ve çöküş aslında devletin

ekonomiye müdahalesiyle yaşanan bir çöküş olmanın ötesinde bu değerlerin bir

bütün olarak kent toplumunda yarattığı yıkımla da ilgilidir. Bu bakımdan İbni

Haldun için vergi devletinin çöküşü yalnızca devlet yönetiminin piyasaya

yöneticilerinin kişisel çıkarları doğrultusunda müdahalesiyle ilgili değil, bir bütün

olarak ticari kent toplumunun içinde bulunduğu kültürel ve ahlaki yozlaşmayla

ilgilidir. Ancak İbni Haldun‟un ticari ekonomiye yönelik eleştirisini yalnızca ahlaki

ve kültürel bağlamda değerlendirmemek gerekir. Belirttiğimiz üzere İbni Haldun

kent uygarlığının pazar ekonomisindeki eşitsiz ilişkilerine de dikkat çeker.

Dolayısıyla ilişkiselliği yalnızca devletten topluma doğru kurmak ve yıkımın tek

sebebi olarak devlet müdahalesini ve devlet yöneticilerinin kişisel çıkarlarına

yönelik davranışlarını göstermek İbni Haldun‟un bir bütün olarak kent uygarlığına

ve pazar ekonomisinin işleyişine yönelik eleştirisinin bütünselliğini ve kapsamını

göz ardı eder. Önemli olan devletin kent uygarlığını ve pazar ekonomisini ortadan

kaldıran devlet yöneticilerinin hatalı mali politikaları ve kötü yönetim ahlakı değil,

bu politikaların, yabancılaşmanın, kötü ahlakın ve yozlaşmış kültürün nasıl bir

toplumsal iktisadi düzenden çıktığını görmektir. Diğer bir deyişle devlet ve toplum,

bireyler ve sınıflar arasındaki toplumsal ilişkilerin cereyan ettiği sosyal ve siyasal

çevrenin bütününü -kent uygarlığını- tahlil etmek gerekir. İbni Haldun‟un

düşüncesine uygun bütünsel ve realist bir mali sosyoloji perspektifi bunu gerektirir.

Bu bağlamda toplumsal değişimi inceleyen bir filozof olarak İbni Haldun

açısından ilkel yaşam tarzı ve geçimlik ekonomisi ile bedevi toplum, sahip olduğu

insani ve sade toplumsal değerleri, güçlü asabiyesi ile kent uygarlığının yalnızca

karşı kutbunda yer almaz, aynı zamanda düşünür için kent uygarlığından sonra

başlayacak yeni bir toplumsal aşamanın umudunun da sembolü gibidir (Öncü, 1993:

76). Yücelttiği ilkel toplumun değerleri kent uygarlığının çöküşünden sonra yeni

toplumsal aşamanın temeli olacaktır. Jean-Jacques Rousseau‟da ve von Justi‟de de

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 15

olduğu gibi ilkel toplum, tüm insan toplumu için doğru bir yönetimsel felsefeyi

temsil eder. İbni Haldun açısından ideal mali düzen, ihtiyaçların artmadığı sade bir

yaşamdır. Kent toplumu için de geçerli olan doğru mali örgütlenmeyi bir şairden

aldığı dizelerle dile getirir: “Çoğa rağbet ve meylettirirsen, gönül, çoğa ve bola

meyleder; az ile kanaate alıştırırsan, az bir nesne ile de kanaatlenir” (İbni Haldun,

1954: 82). İbni Haldun için bedevi topluma dönüş fikri hem tarihsel olarak Arap,

Orta Doğu ve Kuzey Afrika toplumlarında gözlemlediği bir somut durum hem de

ilkel toplumun sahip olduğu erdemli değerlerden ötürü kent toplumunun bir eleştirisi

olarak karşımıza çıkar. Bedevi toplum döngüsel zaman anlayışı içinde düşünürün

yeni bir başlangıca yönelik iyimser bakış açısını da temsil eder.

İbni Haldun kendinden sonra gelen Batı‟daki düşünürleri uzun bir süre

etkilememiştir. Batılı düşünürler tarafından önemi 19. yüzyılda geç bir dönemde

anlaşılmıştır (Mouhammed, 2007: 89-90). Ancak Osmanlı devlet yöneticileri için de

İbni Haldun 16. yüzyıldan itibaren son derece önemli bir düşünürdü. Düşünürün

Mukaddime (İbni Haldun, 1968: 94-95)‟de Aristoteles‟e referansla tanımladığı

adalet çemberi Osmanlı devlet felsefesinin temeliydi. Düşünürün devletin çöküş

teorisi ve işaret ettiği adalet çemberi İmparatorluğun özellikle kriz zamanlarında

yeniden hatırlanan ve formüle edilen bir yönetim felsefesiydi (Okumuş, 2005;

Somel, 2001). Günümüzde de ekonomilerin ve toplumların özellikle kamu maliyesi

üzerinden çıkan son krizlerini anlamada İbni Haldun‟un eleştirel ekonomi politik ve

sosyolojik çözümlemelerinin yorumlanması gerektiğinin önemi son derece açıktır.

3. Kameralizmden “Post-Kameralizm”e Maliye Teorisi

1917-1918 tarihlerinde Goldscheid ve Schumpeter‟in, İbni Haldun‟da görüldüğü

biçimiyle mali sosyolojiye dikkatleri çekmesinden sonra uzun bir süre maliye

teorisinde disiplinlerarası yaklaşımlar ve arayışlar sessizliğe gömülmüş ya da en

azından hâkim konumdaki Anglo-Sakson maliye teorisinde ilgi görmemiştir.

Richard Goode, 1970‟de yayınladığı 20. yüzyıl maliye teorisi literatürü üzerine

inceleme yazısında maliye teorisinde yaşanan bu değişimleri değerlendirmektedir.

Goode (1970) incelemesinde, 1930 ile 1968 tarihlerinde yayınlanmış Sosyal

Bilimler Ansiklopedisi‟nde yer alan kamu maliyesi alanında yazılmış makaleleri

karşılaştırmaktadır. Ansiklopedi yayınlandığı dönemde sosyal bilimlerin önde gelen

isimlerinin makalelerinden oluşmasından dolayı disiplinlerin o dönemdeki genel

özelliklerini ve sosyal bilimlerin bütünü içerisindeki konumunu anlama yolunda

önemli ipuçları vermektedir. Goode yazısında yaklaşık kırk yıllık arayla yayınlanmış

iki ansiklopedideki maliye yazılarını karşılaştırdığında çarpıcı sonuçlara ulaşmış ve

20. yüzyılda kamu maliyesi disiplininin uğradığı dönüşümleri sergilemiştir. Yaptığı

karşılaştırmaya göre ortaya çıkan en çarpıcı sonuç, kamu maliyesinin giderek diğer

disiplinlerle ilişkisini koparması ve giderek daha teknik bir disiplin haline gelerek

farklı sosyal bilim disiplinlerinde çalışanların anlamasını zorlaştıracak biçimde bir

uzmanlık alanına dönmüş olmasıdır. Goode kamu maliyesinin geldiği yeni aşamada

hukuki, idari, politik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel yönlerinin önemli derecede ihmal

edilmiş olduğunu ve maliye teorisinin daha çok modern iktisada (economics)

yaklaştığını tespit etmiştir (Goode, 1970: 29, 31-32).

Maliye disiplinin hâlihazırdaki durumuna bakıldığında Goode‟nin tespitlerinin

hâlâ geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sosyal bilimlerde gözlemlenen

disiplinleşme, teknikleşme ve uzmanlaşma eğilimleri o tarihten bu yana maliye

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

16 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

alanında da güçlenerek devam etmiştir. 1945 sonrası dönemde kamusal tercih

teorisinin maliyenin ve siyaset biliminin beraber düşünülmesine yönelik bakışı ve

mali sosyolojinin 1990‟lardan sonra yeniden ilgi görmeye başlaması bu gidişatın

karşısında belirli ölçüde alternatif bir teorik konum ve tartışma alanı açabilmiştir. Ne

var ki kamusal tercih teorisinde siyasete getirilen ekonomist tanım ve yaklaşım,

özünde siyaseti teknik bir analizin sınırları içinde tutmaya devam etmiştir. Diğer

tarafta James O‟Connor (1973: 3), “Devletin Mali Krizi” başlıklı çalışmasında “mali

siyaset” (fiscal politics) olarak tanımladığı yaklaşımdan hareketle kapitalizmin ve

Keynesyen sosyal refah devletinin krizini çözümlemiş ve çözümlemesinde eleştirel

ekonomi politik perspektiften maliye teorisinde yeni bir teorik tartışma alanı

açmıştır. Goode de yazısında bu tür alternatif teorik bakışlara ihtiyaç duyulduğunu

belirterek incelemesinin son cümlesinde şu saptamada bulunur: “Kamu maliyesinin

iktisadi, siyasal, hukuki ve yönetimsel unsurlarına dair çok yönlü ve bu unsurları

birleştirici bir tavra ihtiyaç vardır. Bu birleştirici bakış kameralistlerin eski

geleneğine dönüşte ifadesini bulabilir; ancak modern araştırmacılar açısından bu çok

yönlülüğe yalnızca eski problemleri yeniden düşünerek ve yeni teknikler

kullanılarak ulaşılabilir” (Goode, 1970: 34). Goode bu saptamasıyla 15-18. yüzyıl

arası Alman İmparatorluğundaki bölgesel devletlerde gelişmiş bir yönetim sanatı

olan kameralizmin modern maliye teorisi açısından önemine dikkat çekmiştir.

Goode, çok-disiplinli yapısıyla kameralizmin yeniden değerlendirilmesiyle modern

maliye teorisinde ihtiyaç duyulan kapsayıcı sosyal bilim bakışı için işlevsel

olabileceğini ileri sürmekteydi. Nitekim kameralistler hem akademik bilgi üretimi

bakımından hem de pratikte devlet yönetimi alanında sosyal bilim, doğa bilimleri ve

uygulamalı bilimler alanında eğitim almış düşünür, yazar ve bürokrat yönetici

kimselerdi.

Maliye teorisinin 20. yüzyıldaki disiplinleşme-uzmanlaşma-teknikleşme olarak

özetlediğimiz teorik açmazları karşısında Goode‟nin kameralizme dönüş çağrısı mali

sosyoloji ve kamusal tercih teorisi alanında bir karşılık buldu ve Goode‟ye referansla

maliyenin bu teorik sorunlarının aşılması için “post-kameralist” bir yönelime ihtiyaç

olduğu ileri sürüldü (Backhaus ve Wagner, 2004; Wagner, 2012). Böylece modern

maliye teorisinin disiplinlerarası bir yapıya kavuşturulması gerektiğini vurgulayanlar

maliye disiplinine özgü yeni bir yöntemsel, kuramsal ve kavramsal paradigma

geliştirebilmek için maliye düşüncesinin klasik kökenlerine dönmüş oldu.

Jürgen G. Backhaus ve Richard E. Wagner mali sosyoloji ve kamusal tercih

teorisi alanında çalışmalar yapan, kameralizmi ve mali sosyolojiyi kamusal tercih

teorisi perspektifinden yorumlayan maliye kuramcılarıdır. Yazılarında yer alan post-

kameralizm çağrısının altında esas olarak şu neden yatar: Adam Smith‟in klasik

politik iktisadından başlayıp 1880‟den sonra özellikle Francis Y. Edgworth‟un

neoklasik maliye teorisi ile devam eden Anglo-Sakson maliye teorisi maliye

düşüncesinin teorik konu alanını daraltmıştır. Bu teorik akımda mali olayların ve

karar süreçlerinin idari, politik ve sosyolojik çerçevesi maliye teorisinin dışında

kalmış, bireylerin çıkarcı-çatışmacı siyasal davranışları ve motivasyonları analiz

edilmeyerek kamu maliyesinin politik içeriği analiz dışına itilmiş, bütçenin harcama

tarafı vergi geliriyle ilişkilendirilmemiş ve felsefi bir bakış açısıyla kamusal alan-

devlet ilişkisi toplumsal uyuma yönelik normatif bir yaklaşımla görülüp, devlet

sosyal refah maksimizasyonu amacıyla kamusal çıkara uygun davranan “hayırsever

despot” olarak kavramsallaştırılmıştır. Yazarlara göre Anglo-Sakson maliye

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 17

teorisinde devlete yönelik bu kavramsallaştırmada mali karar süreci, tıpkı eski

mutlakıyetçi devletler çağındaki maliye düşüncesinde olduğu gibi hükümdarın gelir

maksimizasyonu amacına dönük seçimleriyle gerçekleşmesine benzer. Oysa James

Buchanan‟ın Anglo-Sakson maliye teorisine getirdiği eleştirilerin izinden giden bu

yaklaşım Backhaus ve Wagner için modern parlamenter demokrasilerdeki mali

süreçleri gerçekçi bir şekilde açıklayacak devlet modeli ve mali çerçeve inşa

edememektedir. Diğer bir deyişle Britanya klasik ve neoklasik maliye teorisi, ilk kez

1896‟da Wicksell (1958: 82-83)‟in vurguladığı gibi ekonomiye müdahale eden,

çıkar maksimizasyonunu vergilemede en az toplumsal fedakârlık ile sağlamayı

hedefleyen topluma dışsal ve apolitik bir eski-zaman hükümdarlık teorisiyle devlet

modeli geliştirmiştir. Ancak bu modelde bireylerin mali karar sürecindeki etkileşimi

ve bu etkileşimin politik arenası olarak devlet göz ardı edilerek mali sistem ve karar

süreçleri modern parlamenter demokratik çerçeve içinde yer alan devlet ve toplum

için gerçekçi bir çözümleme yapılamamıştır. Modelde sosyal refah maksimizasyonu

ve devletin gelirini en az toplumsal fedakârlık ile en çoklaştıracak normatif

vergileme ilkeleri inşa edilmiştir. Backhaus ve Wagner için Buchanan (1987)‟ın

izinden giderek modern parlamenter demokratik sistemlerde mali yapıyı ve süreci

pozitif bir bilimsel açıklama çerçevesinde gerçekçi bir şekilde açıklayabilecek

maliye teorisi kişisel çıkar, metodolojik bireycilik ve politik mübadele

varsayımlarına temellenen ve bireyler arası etkileşimi temel alan kamusal tercih

teorisinin perspektifidir. Anglo-Sakson maliye teorisine anayasal maliye

perspektifinden getirdikleri eleştirinin ilk adımlarının 1880-1940 arasında İtalyan

maliye teorisinde (Eusepi ve Wagner 2013; Wagner, 2003) ve kameralizmde

(Backhaus ve Wagner, 1987; Backhaus ve Wagner, 2005; Backhaus, 2002) atıldığını

iddia etmektedirler. Yazarlar bu iddialarının doğrultusunda Goode (1970)‟nin

çağrısıyla Alman düşünce maliye geleneği kameralizmi yeniden yorumlamışlardır.

Bu bağlamda yazarların kameralizm yorumundan çıkan post-kameralizm

kavramı modern maliye teorisini tarihsel kökenlerine referansla yeniden inşa

etmenin arayışının bir ifadesidir. Yazarların düşüncesine göre modern

demokrasilerde mali sistemi ve karar süreçlerini açıklayacak teorik bakış esas olarak

iki yönelime ve düşünceye sahip olmalıdır. İlk olarak kameralizmde olduğu gibi

çok-disiplinli bir maliye teorisi gereklidir. İkincisi toplumsal alanda bireyler arası

etkileşimi konu edinen ve bu ilişkileri çözümleyen, bu doğrultuda Anglo-Sakson

maliye teorisindeki “müdahaleci” devlet modelinde görüldüğü biçimiyle devlet ve

ekonomi arasında dışsal bir ilişki kurmayan, bunun yerine “katılımcı” bir devlet

modelinden hareket edilmelidir (Backhaus ve Wagner, 1987: 15; Backhaus ve

Wagner, 2004). Buna göre modern demokratik toplumların mali sistemini ve karar

süreçlerini açıklayacak devlet modeli ekonomiye sosyal refah amacıyla ve normatif

vergi ilkeleri ile müdahale eden değil, katılan devlet modelidir. Ancak bu katılımcı

devlet modelinin modern toplumlara uygun biçiminin bireyler arası (politikacı,

bürokrat ve seçmen) politik mübadelenin (katalaksi) bir yansıması olarak

kavramsallaştırılması gerekir. Bu kameralizmin toplumsal-tarihsel koşullarından

ötürü eksik olan yönüdür. Toplumsal koşulları gereği kameralist devletler Alman

İmparatorluğunun parçalı bürokratik bölgesel yönetim sisteminde ekonomiye bir

ticari firma gibi katılıp rekabet eden, ekonomik alanda ticari girişimleriyle gelir

maksimizasyonunu hedefleyen bir ticari-bürokratik devlet modeliydi. Diğer bir

deyişle yönetici prens, bürokratları ile devlet çıkarını ve dolayısıyla devletin

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

18 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

maliyesinin gelirini maksimize etmeye çalışırken seçimleri yapan esas ve tek kişidir.

Bu bağlamda kameralizm, mutlakıyetçi çağın maliyeye özgü bir hükümdarlık

teorisidir. Kameralist düşünür von Justi‟nin bu bağlamda devlete getirdiği

mekanistik tanım, kameralizmin tipik devlet bakışını özetler. Şöyle yazar: “Uygun

biçimde kurulmuş devlet kesinlikle tüm çarkları ve dişleri birbiriyle tam olarak

uyumlu bir makineye benzer ve hükümdar -bir deyim kullanmak gerekirse- tüm

hareketi başlatan ustabaşı, ana yay ya da ruh gibidir” (Aktaran Parry, 1963: 182).

Hükümdar devleti bürokratik kameralist danışmanları ile birlikte bir ticari şirket gibi

çalıştırıp, rekabetçi bir ekonomik ortama dahil eder. Bireylerden vergi almak yerine

tarihsel koşulların zorunluluğundan dolayı (örneğin vergi tabanının yetersiz olması)

devlet, ekonomiye girişimci olarak katılarak gelirini elde eder. Backhaus ve Wagner,

kameralist maliye düşüncesinin de tarihin bu koşullarına göre şekillendiğini ileri

sürerek kameralist maliye teorisinin devleti Anglo-Sakson maliyede ve Britanya‟nın

fedakârlık teorisinde (Kayaalp, 2004) olduğu gibi ekonomiye müdahale eden değil,

katılan bir devlet olarak kurguladığını ileri sürmektedir. Buna göre yazarlar

açısından mali karar süreçleri devletin ekonomiye katılımı esnasında bürokratlar ve

yönetici hükümdarlar arasındaki etkileşimden doğduğunu vurgulayarak kameralist

maliye düşüncesi reel politik bir mali düşünce geliştirmiştir. Bu bağlamda Backhaus

ve Wagner, genel kanının aksine, kameralist sistemin ve düşüncenin mali karar

sürecini kamusal çıkara dayanan soyut organik devlet-toplum düşüncesine referansla

tanımlanmaması gerektiğini ileri sürer. Yazarlara göre Alman İmparatorluğundaki

kameralist düşünce geleneği devlet ekonomisini işletme ekonomisi gibi çözümleyen,

devleti bir ticari firma gibi gören, dolayısıyla devlet ve toplum arasındaki ilişkiyi

felsefi organik devlet modeli içinde değil, esas olarak uygulanabilir realist politika

önerileriyle ele alan bir maliye düşüncesidir (Backhaus ve Wagner, 1987: 6-7;

Backhaus, 2002: 622-623). Organik devlet-toplum anlayışında ve düşünce

sisteminde devlet, ekonomiye dışarıdan müdahale eden bir devlettir. Oysa burada

kameralist devlet, diğer devletlerle kaynaklar için rekabet eden ve bu doğrultuda

ekonomide ticari girişimleriyle yer alan devlettir. Yazarlar devleti topluma dışsal

kılan, ekonomik süreçlerde etkileşimi konu edinmeyen ve böylece devleti sadece

toplumun üstünde bağımsız bir yapı olarak gösteren kameralist teorilerin olduğunu

ama bunların analitik argümanlar olarak devlet ve maliye çözümlemesinde yer

almadıklarını ileri sürerler (Backhaus ve Wagner, 2005: 320-321). Özellikle yazarlar

18. yüzyılın ikinci yarısından sonraki kameralist düşünce için bunun tamamıyla

doğru bir tespit olduğunu belirtirler.

Dolayısıyla Backhaus ve Wagner için kameralist mali düşünce katılımcı devlet

modeliyle belli ölçüde etkileşime (yani devletlerarası rekabet ve hükümdar-

bürokrasi arasındaki etkileşime) referansla çözümleme yapan bir maliye geleneği

olması nedeniyle buradan Anglo-Sakson maliye teorisi geleneğinin karşı kutbu

olarak kamusal tercih teorisine doğru bir sürekliliğin kurulabileceğini ileri sürerler.

Bu süreklilik yazarların gözünde o denli güçlüdür ki 18. yüzyılın ikinci yarısındaki

en önemli kameralist von Justi‟nin vergilendirmeye ilişkin görüşlerini Smith (2006

[1776]: 927-930)‟in vergilendirme ilkelerinin tam karşısında yorumlarlar. Yazarlar

Smith‟in vergilendirme ilkeleri gibi vergilendirmenin nasıl yapılması gerektiğine

dair değil, von Justi‟nin tıpkı kamusal tercih teorisinin hedeflediği gibi sivil

özgürlüğü, bireylerin refahını ve sermayesini korumak için devletin vergilendirme

gücünü sınırlandırıcı vergi ilkeleri olarak inşa ettiğini ileri sürerler. Smith vergi

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 19

ilkeleriyle Leviathan devletin yol açacağı zararları azaltmanın ve bu Leviathan ile

beraber yaşamanın yollarını ilkeleriyle gösterirken yazarların von Justi‟ye

getirdikleri yoruma (Backhaus ve Wagner, 2004: 5-6; Wagner, 2003: 6-8) göre

kameralist düşünür, organik ve müdahaleci devlet bakışıyla hareket etmemiş,

vergilemeye ilişkin güçlü itirazı ile Leviathan devleti en baştan sınırlandırmayı ve

mali otoritenin toplumda vergilendirmeyle yol açacağı zararı bütünüyle yok etmeyi

amaçlamıştır. Von Justi‟ye getirdikleri bu yorum, kameralist düşünürü kamusal

tercih teorisinin normatif politik amaçlarıyla uyuşturmaktadır.

Backhaus ve Wagner‟e göre kameralizmde eksik olan vurguyu tamamlamak

gerekir ve bu bağlamda modern toplumun kamu ekonomisini gerçekçi bir biçimde

çözümlemek için yapılması gereken bireyler arası politik etkileşimden hareket etmek

ve bunu tanımlayan politik mübadele (katalaksi) varsayımını modele dahil etmektir.

Kameralizmin tarihsel koşullarından dolayı modern toplumların politik ve sosyal

çerçevesine uygun olmayan yönü etkileşimin toplumsal politik alandaki bireyler

arası politik mübadele olarak tanımlanmamasıdır. Diğer bir deyişle kameralizmde,

mutlakıyetçi çağın devlet yapısına uygun biçimde mali karar sürecinde devletin

karar merkezi olduğu ve etkileşimin devletlerarası bir rekabet çerçevesi ve bürokrat-

yönetici prens arasındaki yapı içinde sınırlı kaldığı bir mali sistem ve düşünce

geliştirilmiştir. Devlete ve mali karar sürecine ilişkin bu çerçeve kolektif seçim

süreciyle mali kararların ortaya çıktığı modern parlamenter demokrasilerdeki

toplumların mali sistemini açıklayacak doğru bir mali-politik çerçeve değildir.

Wicksell‟in bu konuda ilk çabayı başlattığını ve İtalyan maliye teorisinin

1880‟lerden 1940‟a dek bu çabayı daha da ileriye götürdüklerini düşünmektedirler.

Dolayısıyla yazarlara göre Anglo-Sakson geleneğe karşı geliştirilmesi gereken teorik

bakış, Kıta Avrupası maliye geleneklerine ve kameralizmin çok-disiplinli teorik

yapısına temellendirilmelidir (Backhaus ve Wagner, 2005). Yazarlara göre eski ve

yeni Kıta Avrupası maliye geleneklerinin bireyler arası etkileşim ve katılımcı devlet

modeli vurgusu, modern toplumun parlamenter demokratik yapısına göre politik

mübadele ilişkisi çerçevesinde kamusal tercih teorisi perspektifi ile yeniden inşa

edilmelidir. Yazarlar kameralizmin bu iki temel özelliğini -etkileşimi vurgulayan

katılımcı devlet modelini ve çok disiplinliliği- koruyup daha gelişkin bir teorik yapı

içinde modern topluma uygun formülasyonunun yapılması gerektiğini modern

maliye teorisi açısından vurgularlar. Bu çabayı da kameralizme referansla “post-

kameralizm” adı altında ifade etmektedirler.

Backhaus ve Wagner‟in kameralizme getirdiği yorumda ve kamusal tercih

teorisiyle kameralizm arasında kurdukları süreklilik ve paralellikte eleştiriye açık

noktalar vardır. Yazarların tezlerinin özünü toparlayarak bu tezlere ve yorumlara

eleştirimizi burada kısaca özetleyelim. Backhaus ve Wagner, kameralizmi

merkantilizm ile birlikte ele alır ve iki iktisadi doktrinin ve politikanın benzerlikleri

ve farklılıkları üzerinden kameralizmi yorumlar. Buna göre kameralist ve

merkantilist düşüncenin karşı karşıya olduğu iktisadi ve toplumsal yapı ve kısıtlar

son derece farklı olsa da iktisadi hayatı ele alış biçimleri o derece farklı değildir.

Backhaus ve Wagner için “merkantilizm nasıl belirli bir kurumsal düzende rasyonel

kişisel çıkar arayışının bir yansıması ise kameralizm de aynı biçimde görülebilir”

(Backhaus ve Wagner, 1987: 6). Buna göre yazarlar kişisel çıkar güdüsünün

kameralist düşüncenin ilkelerini biçimlendirdiğini ve şimdi bu güdüye odaklanarak

kameralist düşüncenin mahiyetinin anlaşılabileceğine düşünürler. Kameralizmin

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

20 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

maliye düşüncesini bir tür işletme iktisadı olarak tanımlarlar ve hükümdarın

kameralist ilkelerde bir işadamı, kamu ekonomisini de bir ticari firma gibi ele

aldıklarını öne sürmektedirler. Bu bağlamda kameralizmin organik devlet-toplum

anlayışıyla sınırlandırılmaması ve bu organik bakışın kameralizmin özünü

yansıtmadığını belirterek bunun bir örneği olarak da kameralizmin son büyük

temsilcilerinden von Justi‟nin vergilendirme ilkelerine işaret etmektedirler.

Backhaus ve Wagner‟in yorumuna göre von Justi devletin vergilendirme gücünü

sivil özgürlükler ve bireylerin refahını azaltmaması için kısıtlayıcı hatta tamamen

ortadan kaldırıcı ilkeler inşa etmiştir. Sonuçta yazarlar von Justi‟yi ve kameralizmi

benimsedikleri kamusal tercih teorisinin ve anayasal maliye perspektifinin öncüsü

olarak yorumlarlar.

Ancak bu tanımlamalar ve yorumlar kameralizmin teorik bakışını doğru biçimde

yansıtmaz. Yazarların yorumundan çıkan kameralizm, benimsedikleri kamusal tercih

teorisinin temel kavramlarıyla ve kuramsal çerçevesiyle yorumlanmış bir

kameralizmdir. Her şeyden önce kameralist düşüncede yazarların iddia ettiği gibi

kişisel çıkar devlet yönetimi ve toplumsal ilişkilerde belirleyici değildir. Yine

yazarların iddia ettiği gibi kameralizmin organik bakışının belirleyici bir analitik

argüman olarak teoride yer almadığını söylemek de çok mümkün değildir. Bir bütün

olarak bakıldığında kameralist düşüncede insanın doğası bireysel ve faydacı değil,

toplumsaldır. Birey, devletin çıkarları uyumlaştırıcı düzenleme alanının dışına

çıktığında toplumsal uyumu bozar ve kaosa neden olur (Gürkan, 2007: 238; Gürkan,

2008: 637-638; Herlitz, 1993: 97-99; Tribe, 1988: 30). Kameralistler için birey

ancak devletin düzenlediği toplumsal alanda özgürleşebilir. Devletin ekonomide yer

alması devletin gelirini en çoklaştırmak içindir ama devletin varlığı da kamusal çıkar

ve toplumsal harmoniye göre anlamlandırılır. Dolayısıyla pratik işleyişte devlet bir

işletme gibi çalışmasına ve kameralistlerin devletin işletmelerinin verimliliğine dair

uygulanabilir iktisadi ilkeler inşa etmesine karşın bu ilkelerin düşünsel temelinin

organik devlet-toplum bakışından uzak olduğu söylenemez. Bu argümanımızı

Backhaus ve Wagner‟in von Justi‟ye getirdikleri yorumu eleştirerek açıklığa

kavuşturabiliriz.

Belirttiğimiz üzere yazarlara göre von Justi devletin vergilendirme gücüne dair

sivil özgürlükler ve bireysel refahı korumak için sınırlandırıcı ilkeler inşa etmiştir.

Oysa Backhaus ve Wagner‟in anayasal maliye perspektifinden yorumladıkları von

Justi‟nin vergilendirme ilkelerinin yer aldığı System des Finanzwesens (Kamu

Maliyesi) (1776) adlı kitabında geliştirdiği devlet eleştirisi yine organik devlet-

toplum bakışından uzak değildir. Helge Peukert (2006: 483) von Justi‟nin moral

iktisat ve vergi teorisini incelediği yazısında kameralist düşünürün aslında kamusal

tercih teorisinin karşısında bir teori geliştirdiğini belirtir. Peukert (2006: 482-478)‟in

haklı olarak belirttiği üzere diğer bütün kameralistler gibi von Justi için de kişisel

çıkar ve piyasa mekanizması toplumsal uyumu, dengeyi ve refahı sağlayacak iktisadi

güdü ve kurum değildir. Von Justi‟nin iktisat ve maliye teorisinde faydacı–bireysel

mutluluk yerine toplumsal mutluluk ve refah merkezde olup, bunlar devletin ve

toplumun ortak amaçlarıdır (Peukert, 2006: 480-482). Von Justi‟nin kitabındaki

tezini Peukert şöyle özetler: “Kitabın en önemli argümanı hükümdar ile toplumun

geri kalanı arasındaki çıkar uyumu tezidir” (Peukert, 2006: 483). Von Justi‟nin eski

uygarlıklardan esinlenerek ideal olarak tasarımladığı ve verginin alınmadığı ütopik

vergilendirme teorisinin dışında uygulamaya dönük politikalarında ve kurumlar

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 21

üzerine düşüncelerinde de kamusal tercih teorisinin temel varsayımları olan kişisel

çıkar ve rasyonel insan (homo economicus) son derece sınırlı bir yer bulmuştur

(Peukert, 2006: 484-485).

Backhaus ve Wagner‟in kamusal tercih teorisi ve anayasal maliye

perspektifinden yorumladıkları ve bu yaklaşımları bütünlediğini düşündükleri von

Justi‟nin kitabındaki vergiye ilişkin argümanlarına baktığımızda Peukert‟in

tespitlerinin ve eleştirilerinin dikkate alınması gerektiğini görürüz. Von Justi‟nin

kitabının dördüncü bölümü “Vergiler ve Harçlar Üzerine Genel İlkeler” başlığını

taşımaktadır. Von Justi (1965 [1766]: 379)‟ye göre devlet, insanların toplumsal

ortak refah amacıyla kendilerinin üzerine yerleştirdiği en yüksek otoritedir. Devlet

kendisini meydana getiren bu amaç doğrultusunda büyük harcamalar yapmak

zorundadır. Devletin yapması gereken bu harcamalar devletin korunması için gerekli

kurum ve kuruluşlar, yurttaşların refahını artıran harcamalar (polis harcamaları),

diğer devletlerle siyasal-diplomatik ilişkileri ve uluslararası dengeyi sürdürebilmek

içindir. Ancak von Justi, çağının devletlerinin artan harcamalarının lüks ve maddi

refaha katkısı olmayan gösterişçi tüketimleri arttırdığını ve bu harcamaların

yurttaşların vergilendirilerek finanse edildiğini tespit ederek devlet harcamalarına ve

vergilendirmeye büsbütün karşı çıkar. Bunun karşısında tıpkı İbni Haldun‟un bedevi

toplumları yüceltmesi gibi von Justi de eski uygarlıkların değerlerini ve mali

sistemlerini insanlığın erdemli günleri olarak övmektedir. Bu toplumlar erdem ve

ahlak üzerine öyle bir siyasal örgütlenme kurmuşlardı ki devlet çalışanları maaş

talep etmiyor ve kamu kuruluşlarını kendi özel çıkarları için işgal edip

kullanmıyorlardı. Justi‟ye göre eğer bu uygarlıklar bize çok uzak, gerçekleşmesi

imkânsız, anlaşılmaz ve hayal gibi görünüyorsa bunun sebebi kendi çağımızda

yaşadığımız ve içinde bulunduğumuz bozulmuşluktur (von Justi, 1965: 380-381).

Von Justi, devlet yöneticilerinin harcama eğilimlerinin toplumun bütününde lüks

tüketimi arttırdığını, vergilerin bu hayali istekleri finanse ederken toplumun refahını

azalttığını, bu nedenle vergilerin istismara en açık devlet geliri olduğunu ileri

sürmüştür (von Justi, 1965: 385). Bu nedenle vergilerin devlet maliyesinin esas

geliri olarak görülmemesi, devletin kendi işletmelerinden, imtiyazlarından ve

topraklarından elde edilen gelirlerinin maliyenin temeli olması gerektiğini

düşünmüştür. Vergilere yönelik bu radikal eleştiri uygulamaya dönük inşa ettiği

vergilendirme ilkelerini de etkilemiştir. Buna göre Backhaus ve Wagner‟in de ileri

sürdüğü gibi von Justi, vergi konusunda devletin gücünü idealde tamamen

kaldırmak, uygulamada ise sınırlandırmak istemiştir. Ancak bu durum, yazarların

iddia ettiği gibi von Justi‟nin kameralizmini organik bakışının dışına taşımaz çünkü

von Justi‟nin vergilerin tehdit ettiğini söylediği sivil özgürlükler kameralist düşünür

için liberal teoride olduğu gibi başlı başına bir değer taşımaz. Yani özgürlük bireyin

kendi kendine sağlayabileceği bir bireysel varoluş değildir. Devletin düzenleme

alanında birey toplumsal uyuma ve refaha katkısıyla özgürleşebilir. Von Justi 18.

yüzyılın ikinci yarısındaki bir düşünür olarak Batı‟daki özgürlükçü akımlardan

etkilenmekle beraber bireysel özgürlük fikri hâlâ polisin düzenleme alanı içindedir.

Bu anlamda vergi, sivil özgürlüklere ve bireysel refaha bir tehdit olmakla beraber

esas olarak toplumsal uyuma bir tehdittir. Kameralist düşüncede devlet-toplum

arasındaki uyum ile bireysel özgürlük-refah bu dönemde henüz güçlü bir şekilde

birbirinden ayrılmış değildir. “Von Justi bireylerin mutluluğu ile devletin refahını

ayrı düşünmeyen, birbirine sıkıca bağlı olduğunu kabul eden klasik kameralist

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

22 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

anlayıştan ayrılmadığı için özel ekonomik alana belli bir derecede de olsa sivil bir

anlam yüklemiyordu. Böylece, von Justi her şeyi polisiye düzenlemelere tâbi

kılmaya devam ederek kameral bilimler ile polis bilimlerini birbirinden

ayırmamıştır” (Gürkan, 2007: 234).

Sonuç olarak Backhaus ve Wagner‟in çıkar ve etkileşim gibi kamusal tercih

teorisinin temel kavramları ve kuramsal çerçevesiyle kameralizme ve von Justi‟ye

getirdikleri yorumlarda işaret ettiğimiz noktalar modern maliye düşüncesinin klasik

kökenlerini araştırırken günümüz teorilerinin kavramsal ve kuramsal yapısıyla eski

düşünceleri incelemenin sorunlu yorumlara yol açabileceğini göstermektedir. Ancak

yazarların birey soyutlaması etrafında kurdukları etkileşim ve kişisel çıkar

kavramları daha geniş bir sosyo-ekonomi-politik düzleme taşınırsa bir analitik

argüman gücü kazanabilir. Bunun için örneğin prenslerle, orduyla ve bürokrasiyle

ittifak halindeki feodal aristokrat sınıflar arasındaki çıkarcı ekonomi-politik ilişkiler,

köylüler üzerinde bürokratik ve askeri zor uygulanarak vergilerin bu sınıf üzerinde

nasıl bir mali sömürü rol oynadığının ve köylü sınıfından çekilen artığın toplumsal

planda yönetici sınıflar, askeri-bürokratik sınıflar ve feodal aristokratlar arasında

nasıl bölüşüldüğünün, kameralist işletmelerdeki ücret-kâr ilişkisinin tarihinden

hareketle kameralizmin toplumsal tarihindeki gerçek siyasal güç ve mülkiyet

ilişkilerinin çözümlenmesi gerekir. Böyle bir çözümleme kameralizmin

söylemindeki organik devlet-toplum bakışının toplumu nasıl disipline ettiği,

kameralist maliye yönetim sanatının bunda nasıl bir rol oynadığı ve sınıfsal ya da

kişisel çıkarlar için nasıl hizmet gördüğü eleştirel ve tarihsel bir sosyolojik maliye

perspektiften açıklanabilir. Aksi takdirde kameralizme dair salt belirli bir modern

maliye teorisinin tarihsel kökenlerine yönelik araştırmada yanıltıcı yorumlar ortaya

çıkması çok muhtemeldir.

Sonuç

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren modern maliye teorisinde en fazla ilgi

gören ve yeniden yorumlanan klasik teoriler arasında İbni Haldun‟un uygarlık teorisi

ve kameralizm yer almaktadır. Bu teorilerin modern maliye teorisindeki yeri ve

önemi kuramsal, kavramsal ve metodolojik yönlerinden kaynaklanmaktadır. Modern

maliye teorisinde bu teoriler daha çok mali sosyoloji çerçevesinde

yorumlanmaktadır. Ancak bu yorumların kendileri de bir tartışma konusudur. Klasik

teorilere yönelik farklı yorumlar arasındaki tartışmalar bu farklı yorumların

incelenmesi ve klasik teorilerin günümüz maliye düşüncesi ve politikaları için

geçerliliği üzerine çalışmalar modern maliye teorisinin ilgi alanını genişletmesi

bakımından önemlidir.

15-18. yüzyılın klasik sosyal ve siyasal teorilerine yönelik incelemeler bugün

modern maliye teorisinin sorunlarına bir yanıt geliştirebilir. Bu amaç ve çaba

doğrultusunda maliye düşünce tarihine yönelik ilgi zaten çok-disiplinli bir okuma ve

düşünme merakını gerektirmektedir. Bu bağlamda modern maliye teorilerinin

kökeninde yatan klasik sosyal ve siyasal teoriler ile klasik politik iktisadın maliye

düşüncesinin incelenmesi ve doğru yorumlanabilmesi için iktisat ve maliyenin

ötesinde İbni Haldun‟da ve von Justi‟de gördüğümüz üzere sosyal bilimin etik,

sosyoloji, siyaset ve tarih gibi alanlarına ilginin uyandırılması gerekmektedir.

Dolayısıyla maliye teorisinde kapsamlı bir sosyal bilim bakışın bir yolu bugün pek

çok araştırmacı için eski sayılan düşüncelerin teorik dünyasına nüfuz etmek ve

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 23

yeniden yorumlamaktan geçmektedir. Bu konudaki çabaların ve tartışmaların artışı

ile klasik teorilere yönelik ilginin uyanması maliye biliminin disiplinleşme-

teknikleşme-uzmanlaşma olarak işaret ettiğimiz teorik tıkanıklarını ve sorunlarını

aşma yönünde önemli bir katkı sağlayacaktır.

Kaynakça

Alada, D.A. (2007), “Öncü İktisat Düşünürleri Yeni Liberalizme Karşı (mı)?”,

Toplum ve Bilim, 108, 167-185.

Andic, S. (1965), “A Fourteenth Century Sociology of Public Finance”, Public

Finance, 20 (1-2), 22-44.

Andic, F.M. ve Andic, S. (1985), “An Exploration into Fiscal Sociology: Ibn

Khaldun, Schumpeter, and Public Choice”, Finanzarchiv, 43(83), 454-469.

Arslan, A. (2009), İbni Haldun, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Backhaus J.G. ve Wagner, R.E. (1987), “The Cameralists: Public Choice

Perspective”, Public Choice, 53, 3-20.

Backhaus, J.G. ve Wagner, R.E. (2004), “Society, State and Public Finance: Setting

the Analytical Stage”, J.G. Backhaus ve R.E. Wagner (der.), Handbook of Public

Finance içinde, Boston: Kluwer Academic Publishing, 1-13.

Backhaus, J.G. ve Wagner, R.E. (2005), “From Continental Public Finance to Public

Choice: Mapping Continuity”, History of Political Economy, 37 (Suppl. 1),

314-332.

Backhaus, J.G. (2002), “Old or New Public Finance: A Plea for the Tried and True”,

Public Finance Review, 30(6), 612-645.

Basu, R.L. (2011), Kautilya’s Arthasastra (300 B.C.): Economic Ideas,

http://www.smashwords.com/books/download/65088/1/latest/0/0/kautliyas-

arthasastra-300-bc-economic-ideas.pdf

Boulakia, J.D.C. (1971), “Ibn Khaldun: A Fourteenth-Century Economist”, The

Journal of Political Economy, 79(5), 1105-1118.

Braudel, F. (2002), The Structure of Everyday Life, S. Reynolds (çev.), Londra:

Phoenix Press.

Brennan, G. ve Buchanan, J.M. (2000), The Power to Tax: Analytical Foundations

of a Fiscal Constitution, The Collected Works of James M. Buchanan Vol. 9,

Indianapolis: Liberty Fund.

Buchanan, J.M. (1966), “„La Scienza delle Finanze‟: Maliye Teorisinde İtalyan

Geleneği”, A.Nemli (çev.), Maliye Teorisi ve Politik İktisat: Seçilmiş Makaleler

içinde, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 21-66.

Buchanan, J.M. (1975), “Public Finance and Public Choice”, National Tax Journal,

28(4), 383-394.

Buchanan, J.M. (1987), “The Constitution of Economic Policy”, The American

Economic Review, 77(3), 243-250.

Congdon W.J., Kling, J.R. ve Mullainathan, S. (2011), Policy and Choice: Public

Finance through the Lens of Behavioral Economics, Washington: The Brookings

Institution.

Dome, T. (2004), The Political Economy of Public Finance in Britain, 1767-1873,

Londra/NY: Routledge.

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

24 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

Eusepi, G. ve Wagner, R.E. (2013), “Tax Prices in a Democratic Polity: The

Continuing Relevance of Antonio de Viti de Marco”, History of Political

Economy, 45(1), 99-121.

Falay, N. (1978), İbni Haldun’un İktisadi Görüşleri, İstanbul: Güryay Matbaacılık.

Goldscheid, R. (1958), “A Sociological Approach to Problems of Public Finance”,

R. Musgrave ve A.T. Peacock (der.), E. Henderson (çev.), Classics in the Theory

of Public Finance içinde, Londra: MacMillan, 202-213.

Goode, R. (1970), “Public Finance in the International Encyclopedia of the Social

Sciences: A Review Article”, Journal of Economic Literature, 8(1), 27-34.

Gulbenkian Komisyonu (2003), Sosyal Bilimleri Açın: Sosyal Bilimlerin Yeniden

Yapılanması Üzerine Rapor, Ş. Tekeli (çev.), İstanbul: Metis Yayınları, 7-36.

Gürkan, C. (2007), “Kameralizm: Modern Yönetim ve Maliye Düşüncesinin Doğuşu

ve Gelişimi”, Toplum ve Bilim, 110, 216-246.

Gürkan, C. (2008), “Kameralizm: Merkantilizm ve Fizyokrasi ile Bir Karşılaştırma”,

F. Başkaya ve A. Ördek (der.), Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü

içinde, Ankara: Özgür Üniversite, 625-650.

Hassan, Ü. (1982), İbn Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ankara: Sevinç

Matbaası, 136-160.

Herlitz, L. (1993), “Conceptions of History and Society in Mercantilism, 1650-

1730”, J. Heilbron, L. Magnusson ve B. Wittrock (der.), The Rise of the Social

Sciences and the Formation of Modernity: Conceptual Change in Context, 1750-

1850 içinde, Londra: Kluwer Academic Publishers, 88-124.

Hobbes, T. (1993), Leviathan, S. Lin (çev.), İstanbul: YKY.

Hume, D. (1970), “Of Public Credit”, Writings on Economics, E. Rotwein (der.),

Wisconsin: The University of Wisconsin Press, 90-107.

İbni Haldun (1954), Mukaddime Cilt I, Z.K. Ugan (çev.), Ankara: Maarif Basımevi.

İbni Haldun (1968), Mukaddime Cilt II, Z.K. Ugan (çev.), Ankara: Milli Eğitim

Basımevi.

Justi, J.H.G.V. (1965), “Public Finance” (System des Finanzwesens)”, A. Monroe

(der.), Early Economic Thought: Selections from Economic Literature Prior to

Adam Smith içinde, Cambridge: Harvard University Press, 379-399.

Kayaalp, O. (2004), The National Element in the Development of Fiscal Theory,

New York: Palgrave-Macmillan.

Manu (2009), The Laws of Manu, G. Bühler (çev.), Bibliolife, http://www.sacred-

texts.com/hin/manu.htm

Madra, Y.M. ve Adaman, F. (2010), “Public Economics after Neoliberalism: A

Theoretical-Historical Perspective”, Euro. J. History of Economic Thought,

17(4), 1079-1106.

Mouhammed, A.H. (2007), “On Ibn Khaldun‟s Contribution to Heterodox Political

Economy”, History of Economics Review, 46, 89-105.

Michell, W.C. (1984a), “Schumpeter and Public Choice, Part I”, Public Choice,

42: 73-88.

Michell, W.C. (1984b), “Schumpeter and Public Choice, Part II”, Public Choice,

42: 161-174.

Montesquieu, C. (2004), Kanunların Ruhu Üzerine, F. Baldaş (çev.), İstanbul: Seç

Yayın Dağıtım, 203-215.

C. GÜRKAN

Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013 25

Myrdal, G. (1953), “The Theory of Public Finance”, The Political Element in the

Development of Economic Theory içinde, Londra: Routledge&Kegan Paul Ltd.,

156-190.

Nalbantoğlu, H.Ü. (2010), “Joseph Needham ve „Batı‟nın Bilimi”, Arayışlar:

Düşünce, Bilgi, Sanat içinde, İstanbul: İletişim, 341-359.

O‟Brien, P. (1975), “Classical Public Finance”, The Classical Economists içinde,

Oxford: Clarendon Press, 240-271.

O‟Brien, P. (2007), History of Economic Thought as an Intellectual Discipline,

Cheltenham: Edward Elgar.

O‟Connor, J. (1973), The Fiscal Crisis of the State, New York: California State

University.

Okumuş, E. (2005), “Osmanlılar‟da Siyasal Bir Kurum Olarak Adalet Dairesi”,

Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 5, 45-51.

Öncü, A. (1993), Sosyoloji ya da Tarih: İbn-i Haldun ve Mukaddime Üzerine Bir

Deneme, Ankara: Öteki Yayınevi.

Öncü, A. ve Candan, N. (2010), “Asabiyet & Mülk & Devlet İlişkileri: İbni

Haldun‟dan Günümüze Değişimin Yönü”, R.D. Özbay v.d. (der.), Birinci İktisat

Tarihi Kongresi Tebliğleri-2 içinde, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 2010-67,

İstanbul: Altan Basım Ltd., 264-281.

Parry, G. (1963), “Enlightened Government and Its Critics in Eighteenth-Century

Germany”, The Historical Journal, 6(2), 178-192.

Petty, W. (1899), A Treatise of Taxes and Contributions, C.H. Hull (der.), The

Economic Writings of Sir William Petty, Vol. 1 içinde, Cambridge: Cambridge

University Press, 1-97. http://files.libertyfund.org/files/1677/0605-01_Bk.pdf

Peukert, H. (2006), “Justi‟s Moral Economics and His Sytem of Taxation (1766)”,

Journal of Economic Behavior & Organization, 59, 478-496.

Ricardo, D. (1997), Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri, T. Ertan (çev.),

İstanbul: Belge.

Rousseau, J.-J. (2005), Ekonomi Politik, İ. Birkan (çev.), Ankara: İmge.

Schmölders, G. (2006), The Psychology of Money and Public Finance, B. Frank ve

E. Kirchler (der.), I. Grant ve K. Gren (çev.), New York: Palgrave-Macmillan.

Schumpeter, J.A. (1991), “The Crisis of the Tax State”, R. Swedberg (der.), Joseph

A. Schumpeter: The Economics and Sociology of Capitalism, N.J-Princeton:

Princeton University Press, 99-140.

Schumpeter, J.A. (1950), Capitalism, Socialism, and Democracy, New York:

Harper&Brothers Publishers.

Seligman, E. (2001), Edwin Seligman’s Lectıre on Public Finance, 1927-1928, W.J.

Samuels (der.), Londra: Elsevier.

Smith, A. (2006), Milletlerin Zenginliği, H. Derin (çev.), İstanbuk: İşbankası Kültür

Yayınları.

Somel, S.A. (2001), “Osmanlı Reform Çağında Osmanlıcılık Düşüncesi (1839-

1913)”, T. Bora ve M. Gültekingil (der.), Cumhuriyet’e Devreden Düşünce

Mirası: Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi (Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce

Cilt 1) içinde, İstanbul: İletişim, 88-116.

Sur, F.H. (1949), “Maliye Tarihine Kısa Bir Bakış”, Ankara Hukuk Fakültesi

Dergisi, 6(2-4), 246-278.

Tolan, B. (1993), Sosyoloji, Ankara: Adım Yayıncılık.

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun’dan “Post-Kameralizm”e Mali Düşünce

26 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

Tribe, K. (1988), Governing Economy: The Reformation Discourse 1750-1840,

Cambridge: Cambridge University Press.

Tütengil, C.O. (1956), Montesquieu’nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri, İstanbul:

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi.

Wagner, R.E. (2003), “Public Choice and the Diffusion of Classic Italian Public

Finance” Il Pensiero Economico, 11(1), 271-282, http://mason.gmu.edu/

~rwagner/Diffusion%20of%20Italian%20Public%20Finance.PDF

Wagner, R.E. (2012), “The Cameralists: Fertile Sources for a New Science of Public

Finance”, J.G. Backhaus (der.), Handbook of History of Economic Thought:

Insights on the Founders of Modern Economics içinde, Londra: Springer,

123-135.

Weiss, D. (1995), “Ibn Khaldun on Economic Transformation”, International

Journal of Middle East Studies, 27(1), 29-37.

Wicksell, K. (1958), “A New Principle of Just Taxation”, R.A. Musgrave ve A.T.

Peacock (der.), J. Buchanan (çev.), Classics in the Theory of Public Finance

içinde, Londra: MacMillan, 72-118.

Wolfe, M. (1968), “Jean Bodin on Taxes: The Sovereignty-Taxes Paradox”,

Political Science Quarterly, 83(2), 263-284.