2
MUAMELAT MUAMELAT ibadetler ka lan da r d aha çok L mal hükümleri ifade eden terim. _j "Hukuki bir sonuca yönelik irade beya- muamele kelimesinin ço- lu olan muamelat terimine geli- paralel ve göre manalar ibadetler kalan yani hukukun ifade eden muamelat dar mamelek hukukundan medeni hukuk, özel hukuk ve hukuka varan milnalarda kul- Kerim'de ve hadisler- de amel kökünden kelimeler yo- biçimde yer da muamele ve muamelat Kur'an'da geçmez; birkaç ha- diste "müsakat akdi" muame- le kelimesine (Buhar!. "Me gazi", 40; ibn Mace. "Rühün", 14 ). Birrivayette de hukuki belirtmek üzere muamelat kelimesi geçer (Nesa!, "Ey- man", 47) . Kur'an ve Sünnet dini bilgiler in ortak ol an dinin inanç ve ahlak boyutunu müstakil disip- liniere sadece amel boyutunu ko- nu edinen bir ilim halini biri fü- ru. usul olmak üzere iki ana çizgi- de füru ile ilgili bi- rikimin tasnif edilmesi gündeme gelince ibadet hükümlerini öne alan bir sistema- tik ve geleneksel hale gelen bu son dönem eser- leri ne kadar korun Ancak ibadet dahil konu ekolleri hatta ekol içinde tam birlik hükümlerin genel- likle dine olan ihtimam gerekçesiyle da ilgili izahlar (me- sela bk. Teymi yye . el-Fetaua'L·kübra, 467-468; ibnü'l-Hümam. 247; seddin er-Remll. 58-59; Bu h Ot! . Müntehe'L·iradat, 3; Mustafa es-Süy0- t1. 25 ; Abi din. IV, 500-501 ). Füru birkaç bölüme ran ana da hü- kümlerle ilgili genel inceleme ve anla- öncelikle ibadat- mua- melat (Mat) iki mütalaa edilmesi genel kabul gören bir 318 husustur. Allah'a veeibelerini düzenleyen ve özü itibariyle manevi hedefleyen ibadetler ta'lil ve ictihad faaliyeti muamelata nisbetle daha kalmakla birlikte ta'lile olan bu taabbüdi linde nitelenen ibadet kökün- den türeyen taabbüdi kelimesi, kendisine ve insan içer- mahiyetini ve biçimini bütünüyle anlamaktan aciz bu- dini düzenlemeleri ifade eder e z-Zencan!. s. 4). Bu ikili fertlerle ve toplumla düzenleyen an- gelen m uarneJat ta'lil ve ictihad faaliyeti bir yer tutmakla birlikte bu çerçevede kalan taabbüdi hükümlerin da kabul edilir. Yine bu Allah veya bunun semeresi olan uhrevi elde etmek fiiller na, muamelatta ise genellikle dünyevi bir elde etme bulun- bunu sadece uhrevi- dünyevi müeyyide ölçüsüne göre bir görmek de isabetli olmaz. Zira muamelat çerçevesinde yer dünyevi fiilierin uhrevi boyutu da yani bu ikinciler çift karakterlidir. Genel- likle hukuki sorumluluk ka- zai (dünyevT) , manevi sorumlul uk diyani (uhrevT) boyutunu bir mürnin sadece kazai diyani bo- yutunu da sürdürür bk. i BADET). Öte yandan Hanefi- ler, ibadet hükümleriyle ne kil de yerine bildirmenin, hu- kuki konusundaki hükümlerle de dünyevi göstermenin hare- ketle, dünyevi nitelikteki müeyyide- lerde ibadat-muamelat yaparak gereklilikleri (rükün ve mayan ibadetleri mutlak biçimde geçer- siz sayat ken muamelatta bu gereklilikle- ri önem derecesine göre bir tabi tutup giderilemeyen giderilebilenleri fasid olarak nite- lerler. ile ust11-i ta incelenen Allah kul ise bir ki, ibadet hü- kümler Allah Fakat muamelat giren birçok hüküm- de de daha çok kamu ve kamu dü- zeni olmak üzere Allah söz konusudur (bk. HAK). ibadat-m uarneJat ikili en sahip olan muamelat çoklu tasniflerde da- ha dar belirtir. Mesela ibadat , münakehat ve mufarekat, ukübat, mua- melat aile hukuku ve ceza hukuku kalan hukuki ve hükümlerini; ibadat, ukübat, muamelat tasnifte ceza hu- kuku kalan hukuki ve hükümlerini ifade eder. Bu çoklu muamelat için çizi- len asgari çerçeve mamelek hukukudur. Buna göre borçlar hukuku ve ticaret hu- . kuku ve miras hukuku ise biçimde içinde yer Aile hukuku muamelata dahil edilip edilmemesi hususunda dört Sünni mezhep iki gruba Bunlar- dan ve Hanbeliler'e göre aile hu- kuku muamelat Hanefiler ve Malikller ise aile hukukunu da muamelata dahil ederek bu medeni hukuk, hatta özel hukuka denk bir çerçevede Bununla birlikte Hanefiler ve Malikller'in de m uarneJat te- rimini yer yer sadece "mamelek hukuku" görülür. Mua.me- bu kapsamdaki hukuki sa- dece biri mesabesindeki muamele (hukuki teriminin ötesinde bir anlam ve çerçeveye sahip yani bu hukuki sadece mundan kadarki bütün ilgili dikkat edil- melidir. Bu sebeple müellifler hukuki için "uküdü'l-muamelat". mua- melat için "ahkamü'l-muamelat" Klasik doktrinde ülkesi gayri müslimlerin (zimmi) ve onlara yasen müste'menlerin tabi hu- kuku tesbit da m uarneJat kav- belirleyici rol üstlenir. Nitekim müs- muamelat tabi ol- ah de uygulana- belirten ifadeler Hanefi literatü- ründe geçer ve yer yer bu ge- rekçelendirme sadedinde "Çün- kü bu konuda müslim-gayri müslim, h ür- köle lindeki muamelat ile din kural olarak etkili insan olma ortak göre bir bir iç hukukun (Serahsl, el·Mebsüt, 94 ; v. 269). Hanefi- ler'in sebebine da insan bu yak-

MUAMELAT - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MUAMELAT MUAMELAT ( ..:;.ı~Wı.JI) Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, dar anlamıyla daha çok L mal varlığına

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MUAMELAT - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MUAMELAT MUAMELAT ( ..:;.ı~Wı.JI) Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, dar anlamıyla daha çok L mal varlığına

MUAMELAT

MUAMELAT ( ..:;.ı~Wı.JI)

Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını,

dar anlamıyla daha çok

L

mal varlığına ilişkin hükümleri ifade eden terim.

_j

"Hukuki bir sonuca yönelik irade beya­nı" anlamındaki muamele kelimesinin ço­ğu lu olan muamelat terimine fıkhın geli­şimine paralel şekilde ve bakış açılarına göre farklı manalar yüklenmiştir. Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, yani hukukun tamamını ifade eden muamelat dar anlamıyla mamelek hukukundan medeni hukuk, özel hukuk ve iç hukuka varan değişik milnalarda kul­lanılmıştır. Kur'an-ı Kerim'de ve hadisler­de amel kökünden türemiş kelimeler yo­ğun biçimde yer alırsa da muamele ve muamelat Kur'an'da geçmez; birkaç ha­diste "müsakat akdi" anlamında muame­le kelimesine rastlanır (Buhar!. "Me gazi", 40; ibn Ma ce. "Rühün" , 14 ). Birrivayette de bazı hukuki işlemleri belirtmek üzere muamelat kelimesi geçer (Nesa! , "Ey ­man" , 47) .

Başlangıçta Kur'an ve Sünnet kaynaklı dini bilgilerin ortak adı olan fıkıh, dinin inanç ve ahlak boyutunu müstakil disip­liniere bırakıp sadece amel boyutunu ko­nu edinen bir ilim halini aldığında biri fü­ru. diğeri usul olmak üzere iki ana çizgi­de gelişimini sürdürmüş, füru ile ilgili bi­rikimin tasnif edilmesi gündeme gelince ibadet hükümlerini öne alan bir sistema­tik benimsenmiş ve geleneksel hale gelen bu yaklaşım tarzı son dönem fıkıh eser­lerine kadar korun muştur. Ancak ibadet konularının tamamının başa alınıp alın­

maması dahil konu sıralamasında fıkıh ekolleri arasında, hatta aynı ekol içinde tam birlik sağlanamamıştır. İbadetlere ilişkin hükümlerin başa alınması genel­likle dine olan ihtimam gerekçesiyle açık­lanmışsa da diğer konuların sıralanış mantığıyla ilgili izahlar farklılık taşır (me­sela bk. İbn Teymiyye. el-Fetaua'L·kübra, ı v. 467-468; ibnü'l-Hümam. vıı . 247; Şern­seddin er-Remll. ı. 58-59; Bu h Ot!. Şerf:ıu Müntehe'L·iradat, ı. ı 3; Mustafa es-Süy0-t1. ı . 25; İbn Abi din . IV, 500-501 ).

Füru kitapları , fıkhı birkaç bölüme ayı­ran ana başlıklar taşımasa da fı khi hü­kümlerle ilgili genel inceleme ve anla­tımlarda bunların öncelikle ibadat- mua­melat (Mat) şeklinde iki kısımda mütalaa edilmesi gerektiği genel kabul gören bir

318

husustur. Kişinin Allah'a karşı veeibelerini düzenleyen ve özü itibariyle manevi arın­mayı hedefleyen ibadetler alanında ta'lil ve ictihad faaliyeti muamelata nisbetle daha sınırlı kalmakla birlikte ta'lile kapalı olan bu alanın tamamı değil taabbüdi şek­linde nitelenen kısmıdır. ibadet kökün­den türeyen taabbüdi kelimesi, yaratıcı­nın sırf kendisine bağlılığı sınama amacı­nın baskın olduğu ve insan aklının, içer­diği yararın mahiyetini ve gerçekleşme biçimini bütünüyle anlamaktan aciz bu­lunduğu dini düzenlemeleri ifade eder (Şehabeddin ez-Zencan!. s. 4). Bu ikili ayı­rımda "kişinin diğer fertlerle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen fıkıh kuralları" an­lamına gelen m uarneJat alanında ta'lil ve ictihad faaliyeti ağırlıklı bir yer tutmakla birlikte bu çerçevede kalan bazı taabbüdi hükümlerin varlığ ı da kabul edilir. Yine bu ayırımda, ibadatın sırf Allah rızasını veya bunun semeresi olan uhrevi karşılığı elde etmek maksadıyla yapılan fiiller olduğu­na, muamelatta ise genellikle dünyevi bir karşılık elde etme amacının baskın bulun­duğuna bakılarak bunu sadece uhrevi­dünyevi müeyyide ölçüsüne göre yapılmış bir ayırım şeklinde görmek de isabetli olmaz. Zira muamelat çerçevesinde yer alıp dünyevi yaptırım bağlanan fiilierin ayrıca uhrevi yaptırım boyutu da vardır, yani bu ikinciler çift karakterlidir. Genel­likle hukuki sorumluluk muamelatın ka­zai (dünyevT) , manevi sorumluluk diyani (uhrevT) boyutunu oluşturur. Duyarlı bir mürnin işin sadece kazai değil diyani bo­yutunu da düşünerek hayatını sürdürür ( ayrıca bk. iBADET). Öte yandan Hanefi­ler, ibadet hükümleriyle kulluğun ne şe­kilde yerine getirileceğini bildirmenin, hu­kuki işlemler konusundaki hükümlerle de kulların dünyevi yararlarını göstermenin amaçlanmış olduğu noktasından hare­ketle, dünyevi nitelikteki bazı müeyyide­lerde ibadat-muamelat ayırımı yaparak şerl gereklilikleri (rükün ve şartlar) taşı­mayan ibadetleri mutlak biçimde geçer­siz sayatken muamelatta bu gereklilikle­ri önem derecesine göre bir ayınma tabi tutup eksikliği giderilemeyen işlemleri

batıl, giderilebilenleri fasid olarak nite­lerler. İ badat-muamelat ayırımı ile ust11-i fıkıh ta incelenen Allah hakkı- kul hakkı ayırımı arasında ise sınırlı bir ilişki vardır. Şöyle ki, sırf ibadet niteliği taşıyan hü­kümler münhasıran Allah hakkıdır. Fakat muamelat alanına giren birçok hüküm­de de daha çok kamu yararı ve kamu dü­zeni anlamında olmak üzere Allah hakkı söz konusudur (bk. HAK).

Fıkhın ibadat-m uarneJat şeklindeki ikili ayırımında en geniş anlamına sahip olan muamelat kavramı çoklu tasniflerde da­ha dar alanları belirtir. Mesela ibadat, münakehat ve mufarekat, ukübat, mua­melat şeklindeki ayırırnda aile hukuku ve ceza hukuku alanı dışında kalan hukuki ilişkileri ve hükümlerini; ibadat, ukübat, muamelat şeklindeki tasnifte ceza hu­kuku alanı dışında kalan hukuki ilişkileri ve hükümlerini ifade eder. Bu çoklu ayı­

rımların tamamında muamelat için çizi­len asgari çerçeve mamelek hukukudur. Buna göre borçlar hukuku ve ticaret hu­

. kuku doğrudan, eşya ve miras hukuku ise dalaylı biçimde muamelatın içinde yer alır. Aile hukuku ilişkilerinin muamelata dahil edilip edilmemesi hususunda dört Sünni mezhep iki gruba ayrılır. Bunlar­dan Şafiiler ve Hanbeliler'e göre aile hu­kuku muamelat kapsamında değildir.

Hanefiler ve Malikller ise aile hukukunu da muamelata dahil ederek bu kavramı medeni hukuk, hatta özel hukuka denk bir çerçevede kullanırlar. Bununla birlikte Hanefiler ve Malikller'in de m uarneJat te­rimini yer yer sadece "mamelek hukuku" anlamında kullandıkları görülür. Mua.me­latın, bu kapsamdaki hukuki ilişkilerin sa­dece kaynaklarından biri mesabesindeki muamele (hukuki i şlem) teriminin çoğulu olmanın ötesinde bir anlam ve çerçeveye sahip olduğuna, yani bu hukuki ilişkilerin sadece doğumu aşamasıyla değil doğu­mundan sonbuluşuna kadarki bütün aşa­malarıyla ilgili bulunduğuna dikkat edil­melidir. Bu sebeple bazı müellifler hukuki işlemler için "uküdü'l-muamelat". mua­melat alanı için "ahkamü'l-muamelat" tamlamalarmı kullanırlar.

Klasik doktrinde İslam ülkesi vatandaşı gayri müslimlerin (zimmi) ve onlara kı­yasen müste'menlerin tabi oldukları hu­kuku tesbit açısından da m uarneJat kav­ramı belirleyici rol üstlenir. Nitekim müs­lümanların muamelat alanında tabi ol­dukları ah karnın zirnınilere de uygulana­cağını belirten ifadeler Hanefi literatü­ründe sıkça geçer ve yer yer bu kuralı ge­rekçelendirme sadedinde yapılan , "Çün­kü bu konuda kadın-erkek, müslim-gayri müslim, h ür- köle eşit konumdadır" şek­lindeki açıklamalardan muamelat ile din farkının kural olarak etkili olmadığı, insan olma ortak paydasına göre belirlenmiş bir alanın , bir başka anlatımla iç hukukun kastedildiği anlaşılır (Serahsl, el·Mebsüt,

ıv. ı 94; İbnü ' l -Hüm am. v. 269). Hanefi­ler' in muamelatın meşruiyet sebebine ilişkin izahlarında da insan eksı;ınli bu yak-

Page 2: MUAMELAT - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MUAMELAT MUAMELAT ( ..:;.ı~Wı.JI) Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, dar anlamıyla daha çok L mal varlığına

laşımın örneklerine rastlanır (mesel.3 bk. AbdülazTz ei-BuharT, ll , 358-359).

Hukukun yargılama boyutu için akdı­ye, muhasemat veya mürafaat gibi ayı­rımlar yapılmamışsa da muamelat kav­ramı ilgi alanına giren konuların hem maddi hukuk hem usul hukuku boyutu­nu kapsar. Mamelek hukuku çerçevesin­de muamelatı yargılama usulü boyutuyla birlikte bir bütünlük içinde işleyen Me­celle bunun en tipik örneğini teşkil eder. Mecelle'nin yargılama hukuku kapsa­mına giren bölümleri incelendiğinde bun­ların bütün bir yargılama usulü değil yine sadece muamelata ilişkin usul hukukun­dan ibaret olduğu görülür. Rehin, şüf'a gibi eşya hukuku, hacr ve ikrah gibi şahıs­lar hukuku konularının burada yer alması yine mamelek eksenlidir.

BİBLİYOGRAFYA :

Bu ha ri." Megazi", 40; ibn Mace, "Rühün", 14; Nesai, "Eyrnan", 47; Debüsi, Ta/i:vimü'l­edille fi uşüli'l-fı/i:h (nşr. Halil Muhyiddin ei­Meys). Beyrut 1421/2001, s. 61, 67; Serahsi, el-Mebsü!, IV, 193, 194; V, 38; VII, 200; IX, 56, 107, 124; X, 7, 86; XII, 51, 213; XIV, 168, 173; XVI, 85-86; XX, 24; XXI, 88; XXVI, 84; XXVIII, 93-94; XXX, 167-168, 209-210; a.rnlf., Şer­f:ıu's-Siyeri'l-kebir(nşr. Se lahaddin ei-Münec­cid). Kahire 1971-72, 1, 306; V, 1820, 1854, 1870, 1883; Gazzali, Şifii'ü'l-galil,Beyrut 1999, s. 16; a.mlf .. el-Müstaş{a, Beyrut, ts. (Darü 'l­fikr). ll , 264-265; Kasani, Beda'i' (nş r. Ali M. Muawaz- Adil Ahmed AbdülmevcQd), Beyrut 1418/1997, IV, 211; VII, 7, 50, 147; ibn Kuda­me, el-Mugni, Jbaskı yeri ve tarihi yok! (Daru ih­yai't-türasi' I-Arabi), ı, 401; Şehfıbeddin ez-Zen­cani, Tai)ricü 'l-fürü' 'ale'l-uşül (nşr. M. Edib Sa­lih), Dımaşk 1962, s. 4-6; izzeddin ibn Abdüs­selam, el-Feva'id fi'i)tişari'l-ma/i:aşıd: el-Ka­va'idü'ş-şugra (nşr. iyaz Halid et-Tabba'). Dı ­

maşk 1416/1996, s. 41, 106; a.mlf., Kava'idü'l­af:ıkiim, Beyrut 1410/1990, s. 10-11, 19, 253-260, 316-325; ibn Teymiyye, Mecmü'u fetava, XXXII, 231; a.mlf., el-Fetava'l-kübra, Beyrut 1408/1987, IV, 467 -468; Abdülaziz el-Buhar!, Keş{ü '/-esrar, istanbul 1307, 1, 258-260, 31 O, 358; ll, 358-359; ibn Cüzey, el-Kavaninü'l-fıi!:­hiyye, Beyrut, ts. (Darü'l-kalem). 1, 8; Bedred­din ez-Zerkeşl, el-Menşür fi'l-l!:ava'id (nşr. Tey­sir Faik Ahmed Mahmud). Küveyt 1402/1982, lll, 364; Alaeddin et-Trablusl, Mu'inü 'l-f:ıükkam, Kahire 1393/1973, s. 121-122; ibnü'J-Hümam, Fetl;ıu'l-l!:adir, Beyrut, ts. (Darü'l-fikr), V, 269; VII, 247; Süyütl, el-Eşbiih ve'n-ne?ii'ir, Kahire 1378/1959, s. 216; Şemseddin er-Remll, Nihii­yetü'l-mul;ıtac, Beyrut 1404/1984, 1, 58-59; Buhütl, Keşşa{ü 'l-/i:ınii', ı, 23; lll , 312; a.mlf., Şerl;ıu Müntehe'l-iradat, Beyrut, ts. (Aiemü'l-kü­tüb), 1, 9-1 O, 13; Muhammed b. Abdullah ei-Ha­raşi, Şerl;ıu Mul].taşarı ljalil, Beyrut, ts. (Daru Sadır). V, 218; Ali b. Ahmed ei-Adevl, ljaşiye­tü'l-'Adevi, Beyrut, ts. (Darü'l-fikr). ll, 398; Mu­hammed b. Ahmed ed-Desükl. ljaşiyetü'd-De­sü/i:i, Kahire, ts. (Daru ihyai'l-kütübi'I-Arabiyye), lll, 232, 411; Mustafa es-Süyütl, Metalibü üli'n­nühii fi şerl;ıi Gayeti'l-müntehii (nşr. M. Züheyr eş-Şaviş),Jbaskı yeri yokJ1415/1994, 1, 25; lll,

512; ibn Abidln, Reddü'l-mul;ıtar(nşr. Ali M. Muavvaz- Adi l Ahmed AbdülmevcQd) . Beyrut 1415/1994, 1, 79; IV, 500-501; Ahmed Ebü'I­Feth, Kitabü'I-Mu'amelat {l'ş-şeri'ati'l-İslamiy­ye ve'l-l!:avanini'l-Mışriyye, !baskı yeri yok! 1913, 1, 24-26; Mustafa Ahmed ez-Zerka. el­Fı/i:hü'l-İslami fi şevbihi'l-cedid, Dımaşk 1967, lll, 15-31, 84-111; Ali el-Hafif. Al;ıkamü'l-mu'a­melati'ş-şer'iyye, jbaskı yeri ve tarihi yok] (Da­rü 'l-fikri 'I-Arabi). s. 4; Hasan Hacak. İslam Hu­kukunun Klasik Kaynaklarında Hak Kavra­mının Analizi (doktora tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 94-122; M. Bernand, "Mu<amalat", E/2 (ing.). VII, 255; "Ehlü'z-zirn­rne", Mv.F, VII, 127; "Ta<lil", a.e., XII, 318-320.

r

L

li! BiLALAYBAKAN

MUAMELE ( 4Mıl.....ıJI)

Hukuki bir sonuca yönelik irade beyanı_

__j

Sözlükte "iş, çaba, çalışma" anlamın­daki amel kökünden türetilen muamele "karşılıklı etkileşim sağlayan işlem" de­mektir. Sosyal ilişkiler bağlamında mua­mele kelimesi başkalarına karşı gösteri­len davranış biçimini belirtmek için kulla­nılır. Hukuk alanında başına "hukuki" sıfa­tı getirildiğinde hukuki sonuç doğurma­ya yönelik irade beyanını ifade eder. Fıkıh literatüründe yer yer aynı manaya gel­mek üzere yalnız muamele kelimesine yer verilse de ( Karafl, el-Furak. lll, 226-

227) hukuki muameleyi belirten temel kelime "tasarruf"tur. Fakat bu, çok defa hukuka aykırı fiilieri de içine alacak bir üst kavram şeklinde kullanıldığından hu­kuki muameleyi tam olarak "et-tasar­rufü'l-kavll" terkibi karşılar (Kasanl. VII. 170-171; Nevevl. IX, 159; Subhl Mahme­sil.nT, I, 33; ll, 7-8).

Hukuki muamelenin temel unsuru ira­de beyanıdır, fakat her irade beyanı hu­kuki muamele değildir. Bir irade beyanı­nın hukuki muamele sayılması için huku­ki bir sonuca yönelik olması gerekir. Hu­kuki sonuçtan maksat kişinin mal varlığı veya şahıs varlığı haklarından birini etki­lemesidir. Hukuki sonuç doğurmaya yö­nelik irade açıklamasının hukuken mute­ber olması iki temel şartı taşımasına bağ­lıdır. Bunlardan biri işlemi yapanın o iş­lem için yeterli ehliyete sahip bulunması­dır ki buna muamele ehliyeti denir ve eda ehliyetinin bir yönünü oluşturur. Diğer şart ise işlemi yapanın o işleme konu ola­cak hak üzerinde işlem yapma yetkisini taşımasıdır ki buna da muamele yetkisi veya tasarruf yetkisi adı verilir. Kişi, ya söz konusu hakkın sahibi olduğu için ya

MUAMELE

da bizzat hak sahibi tarafından (vekalet) veya kanun tarafından (velil.yet ve vesa­yet ı yetkili kılındığı için tasarruf yetkisini elde eder. Hak sahibi kişi eda ehliyetini taşıdığı halde iflas, terekenin üçte birini aşan vasiyet gibi durumlarda üçüncü şa­hısların haklarını koruma düşüncesiyle tasarruf yetkisinden mahrum kalabilir. Bu şartlarda yapılan bir muamele mevkuf sayılır; geçerliliği hak sahiplerinin muva­fakatine bağlıdır (ayrıca bk. iCAZET; İZİN;

MEVKUF) .

Hukuki muameleler taraf sayısı. muha­taba yöneltilmesi gerekip gerekmediği, etkisini hayatta veya ölüm sonrasında göstermesi gibi açılardan taksim edilmiş­tir. İki tarafın karşılıklı irade beyanına muhtaç olanlarına iki taraflı hukuki mu­amele ve daha özel olarak akid adı verilir. Akidler de değişik bakımlardan çeşitli gruplara ayrılır (bk. AKİD) . Bazı hukuki muameleler ise tek taraflı irade ile mey­dana gelir; bunlar mahiyetleri bakımın­dan inşai nitelikte olanlar ve olmayanlar şeklinde iki gruptur. Vakıf kurma, boşa­ma, şüf'a hakkından feragat gibi bir hak­kın kurulması, sona erdirilmesi veya dü­şürülmesine yönelik irade açıklamaları in­şai nitelikte muamelelerdir. Bazı fakih­ler, tek taraflı irade ile meydana gelen bu tür hukuki muameleler için de akid teri­mini kullanır. Bir hakkın kurulması, sona erdirilmesi veya düşürülmesine yönelik olmamakla birlikte kendisine birtakım hukuki sonuçların bağlandığı dava. ikrar, inkar, davacının iddiasını düşürmek ama­cıyla yemin gibi irade açıklamaları ise in­şa! olmayan muamelelerdir (Mustafa Ah­med ez-Zer ka, 1, 288-291) . Geçerliliği için muhataba yöneltilmesi gerekip gerekme­diğine göre de muameleler tasnif edilir. Ekseri muameleler yöneltilmesi gereken grubuna girerken mesela cuale (mükatat vaadi) gibi bazıları bu türden değildir. Hu­kuki etkisini ilgililerin hayatında göster­mek üzere yapılanlara sağlar arası hukuki muamele, vasiyet gibi etkisini ölümden sonra göstereniere de ölüme bağlı hu­kuki muamele denir.

Mameleke doğrudan tesiri açısından da hukuki muameleler ayınma tabi tutulur. Mamelekin aktifine dokunmaksızın sa­dece pasifini arttırana iltizaml muame­le, mamelekin aktifini doğrudan azalta­nına da tasarruf muamelesi adı verilir. Muamelelerin iltizaml-tasarruf şeklin­deki ayırımı her hukuk sistemi için aynı derecede önemli değildir. Mamelekle il­gili bir diğer muamele türü ise kazandırıcı muameledir. Bu muamelenin etkisi karşı

319