21
Abdullah BÜYÜK SANA ANCAK MÜSLÜMAN İSMİ YAKIŞIYOR “O, inandığı değerlere tam bağlı, dâima uyanık ve maddî-manevî bütün sınırlarda nöbettedir.” MURÂBIT MURÂBIT İMAM GAZALİ’DEN DEVLET ADAMLARINA ÖĞÜTLER Sâhir AKÇA Yusuf YAVUZYILMAZ RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 15 SAYI: 59 Ekim - Kasım - Aralık 2018 ISSN 1305 - 5356

MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Abdullah BÜYÜK

SANA ANCAK MÜSLÜMAN İSMİ YAKIŞIYOR

“O, inandığı değerlere tam bağlı, dâima uyanık ve maddî-manevî bütün sınırlarda nöbettedir.”

MURÂBIT

MURÂBITİMAM GAZALİ’DEN DEVLET ADAMLARINA ÖĞÜTLER Sâhir AKÇA

Yusuf YAVUZYILMAZ

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 15 SAYI: 59 Ekim - Kasım - Aralık 2018 ISSN 1305 - 5356

Page 2: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

EditördenEditörden

Bakmaz mısınız ey insaf ehli! Yoksa bakamıyor musunuz? Utandınız mı? Yoksa çâresizliğinizden

mi? Aslında siz de bilirsiniz ki, “Allah (cc) bes, bâkî heves/ ya da, Allah (cc) var, gâm yok/ Yâni, Allah (cc) bize yetişir, başka şeye ihtiyacımız yok” derdi er kişilerimiz! Biz şimdi niye söylemiyoruz veya söy-leyemiyoruz, söylesekte dil ucuyla söylüyoruz bu Allah’tan gayrisini ciddiye almadığımızı ilân eden kallâvi sözü? Şimdi ne olduda insafımız kurudu, nemelâzımcı olduk? Ya da korkular mı sardı bizi, hislerimiz mi köreldi?Aslında anlıyorum ben bu korkuyu! Bu korku öyle sıradan bir korku değil. Bu, içimize sinmiş, bizi ele geçirmiş bir korku. Ölüm filan korkusu değil bu. Nasıl olsa herkes öleceğini biliyor, çünkü gördüğü, tanıdığı veya tanımadığı, sevdiği veya sevmediği in-sanlar hep ölüyor hergün. Allah Rasulü (sav)’in üm-metini ikaz ettiği bir neticenin korkusu olsa gerek bu. Dünyalık! Yâni, fâni olan şu dünya nîmetlerinden elimize geçirdiklerimizi kaybetmek korkusu! Bu ge-nelde maddî olmakla beraber, ilginç bir şekilde ma-alesef manevî de olabiliyor!Şu ülkede çok sayılmayacak bir zaman öncesin-de, evlerde elektriğin, suyun, yolun, vs. olmadığı veya zor elde edildiği günleri bizler çok iyi hatırlarız, çünkü yaşadık. Bugün baktığımızda dünyada üreti-lipte elimize, cebimize, evimize, ülkemize girmedik teknik ve teknolojik şeyler kalmadı. İş, iş adamlığı, para, makam-mevki/ câh, kılık-kıyafet, ev, araba, vs. herbir şeyler mevcut. Ne yazık ki, sineler boş, gönüller boş; sinelerde boş yürekler taşımıktayız! İmkânlarımızdan, elde ettiklerimizden veya ele ge-çirdiklerimizden az bir şeyimiz eksilse, basıyoruz yaygarayı; öldük, bittik, ne olacağız, nereye gidi-yoruz? Korkmayın, korkmayın! Bir şey olmaz. “Az veren candan, çok veren maldan” demişler. Yâni, “Varlıklı olmayan kimsenin yardım veya hediye olarak az şey vermesi büyük fedakârlıktır; Varlıklı kimse birçok şey verebilir. Oysa bu, onun için bir

fedakârlık sayılmaz.” demektir.Bu Anadolu toprakları neler yaşadı, neler yaşıyor ve daha neler yaşayacak, kim bilir? Ne acılar, ne kanlar-katliamlar, ne cânilikler, ne hoyratlıklar ve ne hainlikler gördü. Bunun yanında ne güzel, ne muh-lis, ne cömert insanlar da gördü, bağrına bastı, on-lara yâr oldu ve şimdi hepsi de bağrında yatırıyor ve âkıbetlerini bekliyorlar. Bu mümbit, bu bereketli, bu muhsin topraklar şimdi de kimlere yurt, vatan olup bağrına basıyor, kimlere yurt oluyor? Şöyle sağımıza-solumuza bakıverdiğimizde Kaf-kaslardan, Balkanlardan, Türkistandan gelmiş bir dizine sayabileceğimiz kavimlerle kardeşçe yaşıyo-ruz da, günümüzün muhâciri veya yurdunu terket-mek mecburiyetinde kalmış veya bir şekilde yurdu-nu terketmiş insanlara niye kem bakıyoruz, onları öteliyoruz? Hele bir düşünelim, nasıl bu diyarlar bize sâhip çıktı, bizi sardı-sarmaladı ve bize Ribat oldu da Allah’ın izni ile yok olmamıza sed oldu? Önce kendi hâlimizi, geldiğimiz memleketlerin ahvâlini ve getirildiği-düşürüldüğü durumları, acıla-rımızı, çektiklerimizi, yaşadıklarımızı, yaşatıldıkları-mızı bir düşünelim ve mazlumlara Ribat olmuş bu diyarın bize yaptığı “Ana”lığı ve kıymetini unutma-dan, onun hamiyetperverliğine hâlel getirmeden, biz de o mazlum ve mustazafları kardeş bilelim, yaralarını, dertlerini sarıp-sarmalıyalım ve onlara merhem olup bu Ribat diyarının muhafızları oldu-ğumuzu hissettirelim. Bu Ribat diyarının Murabıt’ları olabilmek elbette ko-lay değildir. Bu Murâbıt’lar, maddî-manevî tüm de-ğerleri kuşatılmış, bütün sınırlarından düşmanların, hainlerin sızma hareketlerine karşı, îmanlı, bilinçi, şuurlu, kavî ve her daim teyakkuzda olmalı; belki bu son Ribat diyarının korkmaz, sarsılmaz, taviz vermez, sözünden dönmez, erdemli, ahlâklı, öğre-nen ve yaşayan birer neferi, birer bekçisi, yâni birer hakîki Murabıt’ları olabilelim.

Sâhir AKÇA

Merkez: Şeker Mh. Ahmet Yesevi Cd. Arı İş Merkezi No. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264 718 20 15 F: 718 54 [email protected] www.safakari.com

SON DAİRELER

KAÇIRMAYInFIRSATI

3

Page 3: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

RİBAT EĞİTİM VAKFI Adapazarı Şubesi Adına

Sâhibi ve SorumluYazı İşleri Müdürü:

Gökhan ERKAN

Yayın Kurulu:Gökhan ERKAN

Sâhir AKÇAYusuf E. ERDEM

Abdussamed ERKANMithat AYKAÇ

Genel Yayın Yönetmeni:Sâhir AKÇA

Reklâm Sorumlusu:0537 571 93 510532 314 33 58

İrtibat Adresi:Kemalpaşa Mh. 340. Sk.

(17 Ağustos Şehitliği Karşısı) No:57 Serdivan / SAKARYA

[email protected]

İrtibat: 0537 571 93 510546 611 98 36

Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 277 4 000

Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri

sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

İsim zikredilerek iktibas yapılabilir.

BASIM TARİHİ: Ekim 2018ISSN 1305 - 5356

iÇiNDEKiLER6

8 10

26

16

Abdullah BÜYÜK

Hamza TEKİN

FAALİYETLERİMİZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

37

30

32Kudret ÇİMEN

NUREDDİN TOPÇU ve İSYAN-HAREKET-İRADE

36 Atila EMANETTEFEKKÜR İKLİMİ

SANA ANCAK MÜSLÜMAN İSMİ YAKIŞIYOR

GEÇİMDESABIRLI OLMAK

ÖZLÜ SÖZLER

Sahir AKÇA

MURÂBIT

24NESİLLERİN MİRASİ Yasin MÜSLİM

GEZİ-YORUM Kübra YAKAR

Halil ATALAY

23. HADİS

12 ALDATMA, ALDANMA

Öğr. Gör. Özlem BAĞCI

22ÖZÜ SÖZÜ DOĞRU OLMAK Ömer Fâruk AKPINAR

Hazırlayan: Muhammed Ali KARAOĞLU

İMAM GAZALİ’DEN DEVLET ADAMLARINA ÖĞÜTLER

14TESELLİGÂH ÇAĞRISIHaticenur CANLI

4 5

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ

YIL: 15 SAYI: 59 Ekim-Kasım-Aralık/ 2018

Page 4: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

“(De ki: Biz) Allah’ın (İslâm) boyasıyla boyanmışızdır. Allah’dan daha güzel boyası olan kim? Biz ancak O’na kulluk edenleriz.” (Bakara, 138)Küfür boyası ile değil, Allah (cc) boyası ile boyan-mak, boya vurulan varlığa bir ad takmak: Müslü-man. Küp içinde olanı dışa sızdırır. İç ile dış birdir. İç îmanla rayına oturur, sâhibi olur mü’min. Dış içe uygun bir boya ile boyanır, olur Müslim/ Müslüman. Müteradif/ eş anlamlı, tek mânâlı bir durum. İslâm’ın boyası ile boyanmayan mü’min de sayılmaz.Mü’min sudan îmana, sun’i boyaya tenezzül etmez. Allah boyasıdır onun rengi. Kelimenin sonu cıvık, tutarsız, kararsız olan “cı-cu, çalık-culuk, vs.” ekleri ile biten isimler, mü’mine yakışmaz. Aşı vurulmak istense tutmaz, içi onu reddeder. Ona boyayı Al-lah vurmuştur, boyaya uygun isim de konulmuştur. Allah boyasından daha güzel boyası olan olur mu? Başkaları da boya vuruyor, rengi soluk, bozuk, mo-dası geçmiş; kapitalist, sosyalist, liberalist, faşist, komünist, anarşist, sağcı, solcu, vs. Duyanın fikrini bulandırıyor. İnsanları bir paçavra boyar gibi bulaşık bir suya sokup çıkarmaktan ibaret olan, sudan bir dinin, îmanın ne kıymeti olur? Din ve îman bizim boyamız ise, maddî ve manevî tüm temizliklerimizi, ziynetle-rimizi aslî-fıtrî kaynağımızdan alırız. “…O (Allah) daha önce (ki kitaplarda) ve bu (Kur’an’)da size Müslim ismini verdi…”(Hac, 78) Şu Müslümanlara ne oluyor ki, Allah’ın taktığı ismi

beğenmiyorlar da gayr-i Müslimlerin imâlı olan isimlere koşuyorlar? Dikkat edin, size takılan İslâm adını unutturup, başka sıfatlar, isimler takarak fikir-lerinizi, inançlarınızı parsellemek isteyenlere yem olmayınız. Önceleri sana üfürükçü, softa, yobaz dediler. Aşı tutmayınca şimdi ise, şucu, bucu gibi köksüz, şahsiyetsiz, İslâm’ın isim süzgecinden geçmemiş isimler takıyorlar. Ama inşâAllah bu isimler de aşı tutmayacaktır. Mesele biz Müslümanlar olarak Al-lah’ımızın bize taktığı bu mübârek isme lâyık olabi-liyor muyuz?Müslümanın inandığı İslâm, gönlü ve karakteriyle kişinin kendisini eşsiz olan bir ve tek Allah’a tes-lim etmesidir. İslâm, ya vahittir (birdir) ya sıfır. Kesir (buçuk) kabul etmez. İnsan da zâhirde ya kâfirdir ya da Müslüman. Bu iki ismin bileşkesini alarak yeni bir tip ortaya koyamaz. Her ne kadar böylele-rine münâfık dense de, onlar aslında kâfirlerden de daha beterdir.Şimdi bu mübârek kelimeye lâyık olanların sıfat-larını Allah’ın kitabından öğrenelim: “Emânetlere hıyânet etmezler, verdiği sözleri yerine getirirler” İnsan, 7; “İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirme-ye çalışırlar” Bakara, 177; “Namus ve iffetlerini ko-rurular” Mü’minun, 5; “Boş ve çirkin konuşmalara rastladıklarında kulak vermeyip geçerler” Furkan, 72; “Sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler” Zümer, 8; “Boş ve faidesiz şeylerden yüz çeviricidirler” Mü’minün, 3; “Kâfirler gibi sırf dün-

SANA ANCAK MÜSLÜMAN İSMİ YAKIŞIYORŞu Müslümanlara ne oluyor ki, Allah’ın taktığı ismi beğenmiyorlar da gayr-i Müslimlerin imâlı olan isimlere koşuyorlar? Dikkat edin, size takılan İslâm adını unutturup, başka sıfatlar, isimler takarak fikirlerinizi, inançlarınızı parsellemek isteyenlere yem olmayınız.

Abdullah BÜYÜK

yalığı istemezler” Bakara, 202; “Namazlarında çok samimi ve ihlâslıdırlar” Mü’minun, 9; “İnfaklarında (harcamalarında) israf ve cimrilik yapmazlar” Fur-kan, 67; “Zekatlarını verirler” Mü’minun, 4; “Allah yolunda bol bol harcarlar” Hac, 35; “Kınayanların kınamasından korkmazlar” Maide, 54; “Kâfirlere karşı izzetli, mü’minlere karşı çok merhametlidirler” Fetih, 29; “Zâlim olanlara karşı kalplerinde bir meyil olmaz” Hud, 113; “Yeminlerini bozmazlar” Nahl, 63; “Yalnız ‘inandık’ demekle işi bitirmezler” Ankebut, 2; “Gece ibâdetlerine devam ederler” Furkan, 65; “Yalan yere şâhitlikleri yoktur” Furkan, 72; “Allah’ın âyetlerine karşı kör ve sağır gibi davranmazlar” Fu-kan, 75; “Namuslu erkek ve kadın mü’minlere iftira atmazlar” Ahzab, 58; “Yüzlerinde secde izleri var-dır” Fetih, 48.İşte sizlere Kur’an ölçüleri. Âyetlerden de anlaşıla-cağı gibi, bir bütün olan İslâm’ın tümünü kim alır-sa, işte o Müslümandır. Kim de onun bir kısmını alır ve bir kısmını almazsa, İslâm ile câhiliyeyi birbirine karıştırmıştır. İnançlarda, ibâdetlerde, ahlâkta, siyasette, eğitim-öğretimde, ti-carette, evlenmede… Evet, bü-tün meselelerde İslâm ve câhiliye vardır. Her iki tarafı idare etmek isteyen, iki tarafında gönlünü yapmak isteyen insan, arada kal-mıştır. Kimse sâhiplenmez onu. “Gerek erkekten, gerek kadından kim, mü’min olarak iyi amel (ve hareket) de bulunursa hiç şüphe-siz onu (dünyada) çok güzel bir hayat ile yaşatırırz” (Nahl, 97) Bugün Müslümanların bazısı Allah boyasının yanın-da başka boyacılara da başvurmaktadırlar. Nefis boyası, şeytan boyası, dünya boyası… gibi. Allah’ın bütün emirlerine teslim olmaksızın Müslümanlık yoktur. Tüm işlerinde yüzünü ve kalbini Allah’a tes-lim eden Müslümandır. Müslüman artık, Allah bo-yasını taşıyan insanlarla ölünceye kadar aynı çer-çevede yaşamak mecburiyetindedir. Muaviye b. Hayda (ra) Hz. Peygamber (sav)’e şöyle dedi: “Allah için, Allah’ın seni bize neyle gönder-diğini soruyorum.” Hz. Rasul (sav): “İslâm ile” bu-yurdu. “İslâm’ın alâmetleri nedir? Dedim.” Rasul (sav): “Kendimi Allah’a teslim ettim demen ve on-dan başkasıyla ilgini kesmen, namazı kılman, zekâtı vermendir. İslâm’a girdikten sonra Müslüman, müş-rikten ilişkisini keser ve müşrikler topluluğundan ta-mamen ayrılarak Müslümanlar topluluğuna katılır.” (Said Havva, İslâm)

Müslüman îmanî elementlerin âdete birleşimidir. Şu misale dikkatinizi çekerim: “Su” tâbirini ele alalım. Çayın, derenin akıttığı sıvı maddeye su deriz. Ama kimya ilmini okuyanlar, suyu H2O olarak tarif eder-ler. Yâni su iki hidrojen ve bir oksijenden meydana gelen sıvı bir maddedir. Müslüman tâbiri de aynıdır. İslâm dinine mensup herkes hakkında söyleriz. Adam katildir, hırsızdır, müfteridir, içkicidir, zinakârdır, faizcidir, vs. yine Müslüman derler. Bir ömür boyu alnını secdeye koymamıştır, Ramazan ayı günlerini keyifle, yemek-le geçirmiştir, adama yine Müslüman derler. Oysa meseleyi gerçek yönü ile ele almak lâzım: Müslümanlığın da bir formülü vardır. Nasıl ki suyu 2 hidrojen 1 oksijenin meydana getirdiği gibi. Şimdi suyun içinden oksijeni veya hidrojeni alsak ona yine su diyebilir miyiz? İslâm’ın beş temel şartı da, İslâm’ın teşekkülü için zarurî olan unsurlarıdır. Bunlardan birini çıkarırsa-

nız ortada İslâmiyet kalmaz. Ha-yatını ve davranışlarını İslâm’ın formülüne uydurmayan bir in-sana Müslüman dememiz, isim kıtlığındandır. Temiz suya kirli su karıştığında onun bir değerinin kalmadığı gibi, yaşayışına nefsî, şeytanî, küfrî katkılarda bulunan bir adamdan da hayır gelmez. İs-ter ben de sizin gibi Müslümanım desin, sen kalbe bak desin. Onlar ancak kendilerini aldatmışlardır.İslâm temel ve binadan meyda-na gelmiştir. Temel, İslâm’ın beş şartıdır. Bina ise, İslâm’ın tüm hü-

kümleridir. Müslüman da bu binada yaşayıp binayı muhafaza eden insandır. Açık olalım ve kendimizi kandırmayalım. Eğer Müslüman olduğumuzu söy-lüyorsak, Müslüman olduğumuza inanıyorsak, o zaman İslâm’ı asgari ölçüde nefsimizde yaşamalı-yız ki, o isme lâyık olalım. Eğer yaşamıyorsak nok-sanız. Yaşamayanlara bizler başka isim vermeyiz. İslâm’ın dilinde durumuna bakarız; fâsıktır, fâcirdir, günahkârdır… gibi. Onlardan kurtulma reçetelerini ise yine İslâm’ın ağzından naklederiz: “O hâlde siz de (başka değil) ancak Müslümanlar olarak can ve-rin.” (Bakara, 132)

Yeni gelecek nesil, bir-birlerine buğzeden, bir-

birlerinin gıybetini yapan Müslümanları mı göre-cekti? Gelecek nesle,

bu şeytanî yaşayışlarını veraset malı gibi intikal ettirenler, hesap günü

Yaratanına hangi gerek-çelerini sunacaklar?

76

Page 5: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

GEÇİMDE SABIRLI OLMALIAilede erkek sıkıntı içinde boğulup kalmamalıdır, eşi tarafından yapılan sıkıntılı davranışların içinde hapsolup kalmamalıdır. Tüm davranışlarında başka hayır yolları ve çıkış kapıları aramaktan geri durmamalıdır. Eşinde ki güzel huyları, yaptığı iyi şeyleri de yok kabul etmemelidir.

Hamza TEKİN

Ailede erkek sıkıntı içinde boğulup kalmamalı-dır, eşi tarafından yapılan sıkıntılı davranışların

içinde hapsolup kalmamalıdır. Tüm davranışlarında başka hayır yolları ve çıkış kapıları aramaktan geri durmamalıdır. Eşinde ki güzel huyları, yaptığı iyi şeyleri de yok kabul etmemelidir.

Efendimiz (sav) buyurmuş ki: “İnanan bir erkek ina-nan bir kadını hor görmemeli, bir kötü huyu olup hoşlanmıyorsa muhakkak başka memnun kalaca-ğını iyi bir huyu vardır.” Hoşlanmama hissi gâlip gelerek kişiyi sardığında, ondan artık aslâ hoşlan-madığını sanır. Ama bilinmelidir ki bu gibi hisler çok kere yanlış, yalan ve yanıltıcıdır. Böyle bir zanna ka-pılarak kişi hayır sebeplerinden ve faydalı kazanım-lardan mahrum kalır.

Bundan dolayı Mevlâ Hazretleri buyurur: “Ey İna-nanlar! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helâl değildir. Apaçık hayâsızlık etmedikçe onla-ra verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın. Onlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlan-mıyorsanız, sabredin, hoşlanma-dığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.” (Nisa, 19)

Bazı insanlar var ki güzel geçimin ince davranışın değerini bilmez-ler. Nice kadın ve erkeği incelik ve güzel huyları şımartır. Katılık, kabalık, sertlik ortaya çıktığında, kadını ve erkeği engelleyen ve frenleyen şeyler ortadan çekiliyor ve birlikte yaşa-ma heyecanı sönüyor. Kadını eğitmek için sertlik ve kabalığa başvurmak başka bir çâredir ki, ona her-kes başvurmaz. Kadın görevini yapmayıp baş dikti-ğinde yapılacak başka şeyler vardır. Onlar yapılarak kadın fıtrî hâline döndürülmeye çalışılıp problemler çözülür.

Birbirine bağlı huzurlu bir aile ortamında güzel dostluklar ve sevgiler gelişir. Yaşama, hayat güzel bir hâl alır, güçlenir, güç bulur. Emin, emânete riayet edecek erkeklerle bu güzel aile oluşur, bu karak-terdeki erkekler kendilerine denk, ev kuracak evlât yetiştirecek hanımlarla evlenirler.

İslâm’ın, aile yapısına önem vermesine şaşmama-lıdır. Hayır ve nimet içinde ömür boyu sürecek bir yaşama için İslâm’ın bu konuda emir ve tavsiyeleri çoktur.

Allah (cc)’ın Kitab’ında ve Rasûlün Sünnet’inde aile fertleri arasındaki bağın güçlenmesi için emirler ve tavsiyeler vardır. Ana baya, uzak veya yakın akra-baya nasıl davranılacak fermanlar bulunur. Ailenin selâmetine önem vermek toplumun selâmetinin tek yoludur.

Ama ne yazık ki, aile içindeki bağların koptuğu bir toplum hiçbir zaman düzelmeyecek ve düzeltile-meyecektir. Rabbimiz, büyük bir toplumun oluşma-sı içim aile içindeki bu nimetin büyüklüğünü bize açıklamaktadır:

“Allah size kendinizden eşler var eder. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. Size temiz şeyler-den rızık verir. Öyleyken bâtıla inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl, 72)

Karı ve koca arasındaki, evlâtlar ile çocuklar arasın-daki ilişkiler, ailede bulunan kız ve erkek kardeşler arasındaki ilişki ve geçim sâdece onları ilgilendiren bir durum değildir. O ilişkiler ümmetin ve milletin

yaşadığı zamanı ve geleceğini de ilgilendirmektedir.

Bundan dolayıdır ki eğer şeytan aile arasındaki bağı ve irtiba-tı çözerse bu sâdece bir aile ve hâneyi dağıtıp yıkmayacak, sınırlı bir şer olarak kalmayacak, belki ümmet topluluğu uzun sürecek bir şerrin içine yuvalanacaktır.

Ailenin dağılmasının ve araların-daki bağların parçalanmasının şeytanın en arzu et-tiği ve onun gözünü aydın kıldığını beyan eden şu nakli ve rivâyeti iyi düşünmek gerekir:

Cabir (ra), Efendimiz (sav)’den nakletmiş. Hazreti Rasul (sav) buyurmuşlar ki: “Şeytan tahtını su üzeri-ne kurarak müfreze ve savaşçılarını etrafa gönderir. Bu şeytanlardan hangisi daha çok fitne çıkarmışsa Şeytan ondan daha fazla memnun kalıp kendine yakın kılar. O elamanlarından biri gelerek ben şöyle şöyle yaptım der, Şeytan önemli bir şey yapmamış-sın diye karşılık verir. Sonra başka biri gelerek, ‘ben bir aileye tebelleş oldum ve karı ile koca arasını ayı-rana kadar uğraştım’ der. Şeytan buna sevinerek evet, işte sen tam benim istediğimi yapmışsın diye-rek onu has adamı yapar.” (Müslim)

Sağlam bir îman dayanağını ve temelini

bu kâinatı düşünmekten alır. Bu evrene bakış ne kadar doğru ve düzgün

olursa îman o kadar değerli olur.

8 9

Page 6: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Allah, zâlimleri ve onlara tâbi olanları, kalem ve mürekkep verenleri, on-lara yanlışları hatırlatmayanları, idarecilerini uyarmayanları, zulümlerin-de ve zulme ortak olmalarından dolayı sorumlu tutacaktır. Kesinlikle bi-lesin ki, memurların hiçbiri işini önemsemiyor ve görevini yapmıyor. Hem kendinizi ve hem de memurlarınızı hesaba çekiniz.

Selçuklu Sultanlarından Sultan Sencer’e yazdı-ğı mektubunda, İslâm düşüncesinin ve siyâset

felsefesinin merkezî bir değeri olan adâlete vurgu yapmaktadır. Halkın içinde bulunduğu olumsuz durumun yöneticiler tarafından göz önüne alınma-sı gerektiğini hatırlatmaktadır: “…Bugün bir saat adâletin yüz yıllık ibâdete denk olduğu bir zaman-dır. Çok sıkıntı çeken Tus halkı-na merhametli davran. Burada yaşayan halkın ürünleri kuraklık ve soğuktan yok oldu. Yüz yıllık ağaçlar kurudu. Köylüler aç ve açıkta kaldılar. Buna rağmen on-lardan vergi almaya kalkarsanız, aramakla bulamayacağınız kuy-tu yerlere iltica ederler, dağlara çıkar ve belki de helâk olup yok olurlar” (1)

Gazali (rha) bir diğer mektubunu İbrâhim es-Sabbah (rha) hakkında Fahrü’l Mülk’e yazmıştır. Mektubunda âlimlerin bir toplumdaki varlığının öne-mine vurgu yapmaktadır. Bundan dolayı âlimlerin hile yapanlara karşı korunmasını öğütlemektedir. Gazali, ayrıca halkın ekonomik sorunlarına vurgu yapmakta ve onların korunmasını istemektedir: “…Dua’dan sonra en hayırlı olan şey, halkın ihtiyaçla-

rının giderilmesi için bilginlerin yöneticilere yaptığı uyarılardır. Cürcan şehri, uzun zamandan beri ken-disine uyulacak bir âlimden mahrumdur. Şimdi ise oraya büyük bir âlim, İbrahim es- Sabah (rha) gitmiş bulunmaktadır. O âlim yöreyi, ilmiyle ve takvâsıyla canlandırmıştır. Verdiği derslerde ve yaptığı öğüt-lerde ünü her tarafa yayılmıştır. O yörede Ehl-i Sün-

net yeniden dirilmiştir. Bu bilginle 20 yıldan beri Tus’da, Nişabur’da, Şam’da ve Hicaz’da beraberli-ğimiz vardır. Kendisine binden fazla öğrenci uğramıştır. İlmi, dü-rüstlüğü ve takvâyı kendisinde toplayan onun gibi insanlar çok az bulunur. Böyle bir insanın bu-lunduğu şehir imar edilmiş sayılır. O yörede, O’nun âleyhine faaliye-te geçen din düşmanları ortaya

çıkmıştır. Çeşitli hile ve desiselerle onun hakkında sana yanlış bilgiler ulaştırılmıştır. Bu bozguncuların sözlerine itibar etmeyiniz. Kendisini hizmete ada-yan bu büyük âlimi himâyenize alınız. Hizmetini ye-rine getirmede ona maddî yardım ediniz. Köylülerin meyve ağaçları kurumuş, sırtlarına giydikleri deri gömleklerden başka bir şeyleri kalmamıştır. Onlar-dan vergi almayasın. (2)

İMAM GAZALİ’DEN DEVLET ADAMLARINA ÖĞÜTLER

Yusuf YAVUZYILMAZ

Gazali, bir diğer mektubu da Fahru’l Mülk’e yaz-mıştır: “…Senin şehit baban, Kirman vâlisinin hayır işlerine başladığını duyunca vücudunun her tara-fı titrerdi. Bu titreyiş, hayırdan hoşlanmadığından değildi. Bugüne kadar hiç kimse onu iyilikte ge-çememiştir. İyi şeylerde yarışmak dinin tasvip et-tiği durumlardandır. Dinî konular dışında kıskançlık yasaklanmıştır. Peygamber (sav) Efendimiz; ‘Haset, kazandığı malını Allah yolunda harcayan ve ilmiyle amel eden kişi için meşru kılınmıştır.’Ey Melik! Bilesin ki bu şehir kıtlık ve zulüm sebebiyle yok olmak üzeredir. Sen ‘İsferayin’ ve ‘Demirgan’da olduğun sırada insanlar seni sayıyorlardı. Tüccarlar, gıda maddelerini normal olarak piyasaya sürüyor-lardı. Sizler o yerden ayrıldıktan sonra alafdarlar/ hayvan yemi tâcirleri ellerindeki hayvan yemlerini, fırıncılar imâl ettikleri ekmekleri, bakkallar ve ma-navlar gıda maddelerini satma-maya başladılar. Sonuçta yöre-de karaborsacılık patlak verdi. Zâlimlerin cesaretleri arttı. Hır-sızlık olayları çoğaldı, stokçuluk arttı. Hırsızlık yaptıkları zannıy-la suçsuz ve günahsız insanlar cezâ evlerine kondular. Şehrin gerçek durumu budur. Bunun dışında sana ulaştırılan bilgilerin tamamı yanlış olup onlara itibar etmeyesin. Emrin altında çalışan memurların durumlarını dikkatli bir şekilde incele. Bunu yaptığın da olayların gerçek yüzünü fark edeceksin. Halkına merhametli ol. Gece ortasında dua eden der-vişlerin dualarından kork. Müm-kün oldukça problemlerini bizzat kendin hâllet. Aksi takdirde sıkıntı ve sorumluluklar tamamen üzerine kalır. İçerisine bulunduğun sıkıntıların ilâcı üzüm suyu değil, göz suyudur. Nitekim Allah (cc) hayrı ya-rattığı gibi ona lâyık olan kişiler de yaratmıştır. Hayır için yaratılan ve elinde hayrı kolaylaştırdığı kişilere müjdeler olsun. Şerri yarattığı gibi onu işleyecek ki-şileri de yaratmıştır. Şer için yarattığı ve elinde şer-ri kolaylaştırdığı kişilere yazıklar olsun. İçerisinde bulunduğun sıkıntıların ilâcı üzüm suyu değil, göz suyudur. Sevenlerin tamamı bununla meşguldür. Başında bin türlü belâ ve musîbet olan kimsenin zevk-ü sefâya dalması, bunlardan gâfil olması aslâ bağışlanamaz. Bilesin ki, Tus halkının duası hayır-da ve belâda tecrübelidir. Daha önceki meliklere de çok nasihatlerde bulundum. Bunlardan bazıla-rı nasihat kabul etmediler. Onların bu davranışları bütün insanları hayrete düşürdü. Unutma ki zâlime,

bir başka zâlim müptela olur. Sonra da Allah her ikisinden de intikam alır. (3)

Öyle görülüyor ki, İmam Gazali (rha), halkın sorun-larını yöneticilere ulaştırmayan bürokraside çalışan görevlilerden şikâyet etmekte ve yöneticiyi uyar-maktadır. Suçsuz insanların cezâlandırıldığını, bu-nun da adâlet ilkesini zedelediğini bildirmektedir.Gazali’nin yazdığı bir diğer mektup da vezirlerden Mücir’üd-Din’dir. Gazali bu mektubunda şu ifadele-re yer vermektedir: “…Bilesin ki senin karşı karşıya kaldığın durumla bugüne kadar hiçbir vezir karşı-laşmadı. Bu durumu sen istemiş de değilsin. Hiçbir vezir döneminde bu denli yıkım ve zulüm olmadı. Allah, zâlimleri ve onlara tâbi olanları, kalem ve mü-rekkep verenleri, onlara yanışları hatırlatmayanları, idarecilerini uyarmayanları, zulümlerinde ve zulme ortak olmalarından dolayı sorumlu tutacaktır. Ke-

sinlikle bilesin ki, memurların hiç-biri işini önemsemiyor ve görevini yapmıyor. Hem kendinizi ve hem de memurlarınızı hesaba çekiniz. Din ve dünya saadeti, içinde bu-lunduğunuz durumdan ayrılma-nızla mümkündür. Özellikle de bu belde halkı için zulüm ortamını ortadan kaldırmaktan daha ya-rarlı bir davranış yoktur. İnsanla-rın dertleri çoğalmış ve yaraları kemiğe dayanmıştır. Halk, ver-gileri kuruşuna kadar ödemiştir. Fakat bunlar devlete ulaşmamış-tır. Bu vergiler, seviyesiz yardım-cılarınızın ve zâlim yöneticilerini-zin ceplerine girmiştir. Geçmişten ümit kesilmiştir. Geleceğe yöne-

lik gayretler sarf edilmelidir. Bu konuda halkın ümidi devam etmektedir…Vesselâm (4)

İmam Gazali (rha), ayrıca yöneticilerin sorunları çö-zümü için âlimlerle bir araya gelip istişârede bulun-malarını tavsiye etmektedir.Gazali, bu eleştirilerle hem halkın sorunlarından yöneticileri haberdar etmeye, hem de yöneticilerin hatalarını açıkça söyleyip uyarmayı hedeflemiştir. Mektuplardan anladığımız kadarıyla Gazali, uyarı-larında tam bir aydın-âlim duyarlılığı ile davranmış, sâdece eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda çö-züm önerilerini de sıralamıştır.Gazali, entelektüel alandaki çalışmalarının yanı sıra, ülkenin ve insanların sorunlarıyla da yakından ilgilenmiştir. Devlet yöneticilerine yazdığı eleştirel ve uyarıcı mektuplar da bunun en önemli göster-geleridir.

Eğitim tarihinde en belirgin olan şey, her

devletin kendi ideolojik tutumuna göre bir eğitim

modeli geliştirmek istemesidir.

Anadolu Türklüğüne dayalı olarak kurulan yeni devletin ve ideolojisinin,

Anadolu toprakları üzerinde varlığının

meşruiyetini sağlamaktır. Bunun dışında önemli

bir amaç da yeni ulusal kimliği, İslâm’ın dışına taşıyarak, İslâm öncesi Türk tarihi ile irtibatlandırmaktır.

Gazali, Fezailü’l- Enam, Aktaran Fahrettin Korkmaz, Toplumsal Olaylar Karşısında Gazalinin Tutumu, İslami Araştırmalar Dergisi, Gazali Özel Sayısı, cilt:13, sayı:3-4.10 11

Page 7: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

İstiklal Mah. Kirişhane Cad. No: 86 Serdivan / SAKARYA Tel: 0264 333 11 11 Gsm: 0555 849 34 06

Doğruluk ve dürüstlük, gerçek mü’min olmanın göstergesi, işâreti, alâmetidir.

Çocuklara Öykülerle 40 HADiS

ALDATMA, ALDANMA

23.HADiS

"Aldatan kimse benden değildir." (1) Doğruluk ve dürüstlük, gerçek mü’min olmanın gös-tergesi, işâreti, alâmetidir. Peygamber Efendimiz (sav), aldatma, haksızlık, düşmanlık ve sömürüye yol açan her türlü alım-satım işini yadırgamış ve yasak-lamıştır.Hadisimizin söylenmesine sebep (sebeb-i vürud) olan olay şudur:Rasûlullah (sav) Pazar yerinde bir buğday yığınına rastlamış, elini onun içine daldırmış ve parmaklarına ıslaklık dokunmuştu. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): “Bu nedir, ey buğday sâhibi?” diye sordu. Adam: “Ona yağmur suyu dokundu yâ Rasûlallah!” diye cevap verince, Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Halkın görmesi için ıslak tarafını üste koysaydın ya, aldatan kimse benden değildir.”Çocukların kandırılıp aldatılması da yalan hükmünü taşıdığından bir suç ve günah sayılmıştır. Abdullah bin Amr anlatır: “Bir gün annem beni çağırdı. Rasûlullah da evimizde oturuyordu. Annem bana: “Gel yavrum, sana bir şey vereceğim, dedi. Rasûlullah (sav) anne-me: “Ona ne vermek istedin?” diye sordu. Annem: “Ona bir hurma vermek istiyordum” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Ha-berin olsun, şâyet ona bir şey vermeyecek olsaydın sana bir yalan (günahı) yazılırdı.” (2)Sevgili can dostlar, doğruluk ve dürüstlükten bahset-meye devam eden öğretmen, “İnsan başkasını değil, aslında kendisini aldatır” dedi. Bunun üzerine söz alan Ali: “Nasıl olur hocam! Bu hafta annemle paza-

ra gittik. Beş kilo patates parası verdik, pazarcı dört kilo tartmış. Şimdi o amca bizi aldatarak fazla para kazanmış oldu. Ama biz de bir daha ondan alış-veriş yapmayacağız” dedi. Öğretmen güldü ve şöyle dedi:“Gördün mü Ali? Bir daha o amcadan alışveriş yap-mayacağız” diyorsun. Zavallı adam, bir kilo patates için yıllarca alışveriş yapabileceği bir müşteriyi kay-betti. Aldata aldata iflas edecek! Hem ben, sürekli alışveriş yapacağım insanlara şunu derim: “Beni al-datırsan bir defa paramı alırsın, düz-gün ticaret ya-parsan sürekli paramı alırsın, devamlı senden alışve-riş yaparım.”Ali, “Müşteri velî nîmetimdir” diye dükkânlara asılan levhaları hatırladı ve bunun anlamını düşündü, so-nunda; müşterilerini aldatanların aslında müşterile-rinden önce kendilerini aldattıklarını anladı.Ali: “Peygamberimiz aldatıcılara, yalancılara, hilekârlara, sahtekârlara boşuna aldatan benden de-ğildir” demiyor dedi ve şunları ilâve etti : “Arkadaşlar! Peygamberimiz (sav): ‘Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin ve güvende olduğu kim-sedir.’ (3) buyuruyor. Ve onun “Muhammedü’l- Emin” (Güvenilir-Emin Muhammed) diye bilindiğini unutma-yalım.Müslüman aldatacak kadar hain, aldanacak kadar ahmak olamaz. Evet, insan başkasını değil, kendini aldatır. Aldatmayalım, aldanmayalım. Çünkü; “Aldat-ma, Müslüman’a helâl değildir.” (4)

1. Müslim, İman 164. Tirmizi, Büyu 74. İbni Mace, Ticârât 36.2. Ebu Davud, Edep 80. Ahmed, Müsned 3/ 447, 21 452.3. Buhari, İman 4-5. Müslim, İman 64-65. Ebu Davud, Cihad 2. Tirmizi, Kıyamet 52.4. İbni Mace, Ticârât 42.

Halil ATALAY

12

Page 8: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

TESELLİGÂH ÇAĞRISI

Âlemlerin Rabbi tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Nebi, biz O'nu her yönüyle

örnek alabilelim diye içimizden seçilmiştir. Bu se-beple hem ibâdeti, hem hüznü, hem sevinci bizim için büyük hikmetler taşımaktadır. O'nun değer ver-diği taş dahi bizim için kıymetlidir. O'nun hayatının izlerinden bize ulaşan en büyük değerlerden biri de peygamberler beşiği olan Kudüs'tür. Efendimiz'in Kudüs ve Mescid-i Aksa ile olan hikâyesi şöyle başlamaktadır;

Gençliğini taze bir güven içinde geçiren Efendimiz'in “İkra” ile ta-mamlanan rûhu, bu rûhu hazme-demeyen müşrik güruhuyla kar-şılaşmış, İkra ile başlayan nübüvvet iklimi büyük bir mücâdele ile devam etmişti. Mücâdelenin en büyük yoldaşlarından biri Ebu Talib'ti. Her ne kadar nefsi bu cedelde gâlip gelmiş olsa da, o evlâdı gibi gör-

düğü yeğeninin ayağına taş değmesin diye uğraşan yüce bir gönle sâhipti. Gönlü bu yola revan olmuş bir isim de Hz. Hatîce idi. O gönlünü hem İslâm'a hem Efendimiz'e açmıştı. Sevgisiyle Nebi'ye, maddî varlığı ile de Müslümanlara rızık olmuştu. Allah (cc)

şimdi ise Efendimiz'i yaşadığı tüm zorluklarda yanında olan ilk eşi ve amcasının yokluğuyla im-tihan ediyordu. Aynı sene içeri-sinde vefat etmeleri Efendimiz'in yüreğinde büyük bir ağırlık oluş-turmuştu. Tüm bunların üzerine akrabalarına sığınmak umuduyla gittiği Taif'ten taşlanarak çıkarıl-mış ve kendi memleketi Mekke'ye peygamber olmasına rağmen

ancak bir müşriğin himâyesinde girebilmişti. İşte Mescid-i Aksa tüm bu hüzünlerin üzerine Rabbisi-nin ona bir tesellisi olmuştu. Ve biz bu hikâyeden anlıyoruz ki; “Aksâ böyledir, hüzünleri gideren bir teselligâh...”

Âlemlerin Rabbi tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Nebi, biz O'nu her yönüyle örnek alabilelim diye içimizden seçilmiştir. Bu sebeple hem ibâdeti, hem hüznü, hem sevinci bizim için büyük hikmetler taşımaktadır.

Rabbi kulunu bir gece vakti yürüttü Aksa'ya.

Yürüdüğü yollar Mekke'nin gündüzleri gibi karanlık olsa da, Aksa'nın rûhu ışıklar

saçıyordu.

1El-İslâm ve Hacetülinsaniyyeti İleyhi, isimli kitap.

Haticenur CANLIRabbi kulunu bir gece vakti yürüttü Aksa'ya. Yürü-düğü yollar Mekke'nin gündüzleri gibi karanlık olsa da, Aksa'nın rûhu ışıklar saçıyordu. Çünkü kan da akrabaları ona yüzçevirken din de atası, kardeşle-ri, yoldaşları O’nu orada bekliyorlar ve O'na kucak açıyorlardı.

Toprağın bereketini hicretiyle başlatan Hz. İbrahim (as); "gelin" diyordu. "Sizi kucaklayacak olan mu-kaddes arz burası."

Gözyaşlarıyla yitiğini arayan Hz. Yakup (as) bize sesleniyordu; "Aldırmayın kimseye, yalnızca inanın. Sizin olanı çalsalar da bir gün ka-vuşacaksınız. Yeter ki Rabbi'niz-den ümidi kesmeyin. Çünkü an-cak kafirler Allah'tan ümit keser."

Toplumdaki hayasızlıkların önü-nü kesemeyen Hz. Lut (as)’da var orada. Diyor ki; "Siz elinizden ge-leni yapın. Hakkı bilin ve uygula-yın. Şâyet böyle olursa Rahman yönünüzü Kudüs'e çevirecektir."

Ve bir ses de Hz. Musa (as)'dan; "Kurtuluş Kudüs'tedir. Her ne ka-dar inkarcılar seni bitirmek için arkandan gelse de ve her ne kadar vefasız olsa da yanındakiler, Rah-man seni bu bereketle kurtaracaktır."

Ve Hz. Davud (as) genç yaşında attığı sapan taşının kuvvetiyle sesleniyor; "Rabbi'nin gücü karşısında Câlut'un ordusunun ne önemi var. Ey son Nebi! Ey İslâm olanlar! Elinizdeki taşı sıkıca tutun ve öylece savurun. Korkmadan, inancınızı sarsmadan. Çün-kü kuş sesleri ancak böyle ulaşır size. Çünkü gâlib olan yalnızca Allah'tır."

Şükrün örneği Hz. Süleyman (as)’da orada. Mabedin hâkimi Süleyman (as) 'Kudüs bizimdir' diyebilmenin en ihtişamlı delilidir. Sesleniyor bize; "Aksa yaralı da olsa, Nebi'nin ziyaret ettiği dö-nemdeki gibi dökülmüş de olsa taşları, burası Rahman'ın rahmet ettiği, insanların ve cinlerin hiz-met ettiği kutsal mekândır. Bu değerin bilincine varın ve öyle

hizmet edin Kudüs'ün ruhuna."

Saçları beyazlamasına, kemikleri zayıflamasına rağmen kendinden sonra gelecek ümmetin imanı-na varis olarak bir oğul isteyen Hz. Zekeriyya (as)’da sesleniyor; "Mirasınıza sâhip çıkın! Ne yaşınıza ba-kın ne de imkânlarınıza. Çünkü Rabbin için her şey kolaydır. Sen yeter ki ihlâsınla ona tâlip olmayı bil ve Allah'a tevekkül et."

Ve Hz. Meryem de orada. İmran'ın temiz ve pâk kızı. O konuşmuyor. Çünkü biliyoruz ki büyük bir nimetle imtihan olan ve hıçkırıkları hurma dallarını sarsan

Meryem (as)'ın sesini, Rabbi sus-ma orucuyla duyurdu. Kudüs'ün sessizliği bile böyledir. “Ey Nebi! Ey hakîkati arayanlar! En büyük acısında dahi can vardır bu şeh-rin. Sen ki temiz tut rûhunu, adan Allah için, O ne seni yalnız bıraka-caktır, ne de davanı.”

Hz. İsa (as) göklerden konuşuyor. İlk sözleri olan "Ben Allah'ın ku-luyum" demesi hiç kesilmemişti. Tüm yaptıklarına karşı halkın için-

deki hainler onun peşini bırakmamış ve öldürecek azgınlığa gelmişlerdi. Ama o hiç bir zaman Abdul-lah olmayı başka bir şeye tercih etmedi ve Allah ter-temiz kulluğuyla O'nu yanına aldı.

Ey Nebi! Şimdi sen de Rahman'ın yanındasın. Tüm kulluğunla. Arzın kapısı olan Kudüs'ten geçerek geldin. Rabb burayı seçti. Çünkü Kudüs acılar şâhididir. Ama sonu umuttur, kavuşmadır, hüküm-darlıktır, kurtuluştur. Bunu bil ve üzülme diye getirdi

Seni buraya. Senden sonra bu dini omuzlayanlar da bilsin diye. Kudüs bizim elimizdeyken de mukaddestir, zâlimin elindeyken de. Son peygamber, ümmeti de bu kadim toprağa ayağını değdir-sin diye yürüdü sabahı bekleme-den, bir gece vakti.

Çünkü Kudüs teselligâhtır.

Gelin! Hem Kudüs'e teselli olun, hem Kudüs'te teselli bulun.

Gelin! Nebi gibi, sabahı bekleme-den..

"Kurtuluş Kudüs'tedir. Her ne kadar inkarcılar

seni bitirmek için arkandan gelse de ve

her ne kadar vefasız olsa da yanındakiler, Rahman

seni bu bereketle kurtaracaktır."

"Rabbi'nin gücü karşısında Câlut'un

ordusunun ne önemi var. Ey son Nebi! Ey İslâm olanlar! Elinizdeki taşı sıkıca tutun ve öylece savurun. Korkmadan, inancınızı sarsmadan.

Çünkü kuş sesleri ancak böyle ulaşır size. Çünkü

gâlib olan yalnızca Allah'tır."

1514

Page 9: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

ERKEK ÖĞRENCİLER YAZ PROGRAMI:Erkek öğrencilerimiz için 25 Haziran - 03 Ağus-tos 2018 tarihleri arası 6 hafta olarak uyguladı-ğımız Yazokulu Eğitim Programımızda, Kur’an-ı Kerim ve Tecvid, İlm-i Hâl, Ahlâk, Peygamberi-mizin Hayatı, İnanç Esasları gibi dersler öğretil-miştir. Yazokulumuzda 80 civarındaki öğrencilerimiz konferans-sohbet, futbol, piknik, havuz vs. deği-şik programlar ile eğlenerek öğrendiler.Ayrıca öğle yemeği ve isteyen öğrencilerimize servis hizmetleride çok faydalı olmuştur.Başta yavrularını bize güvenerek emânet eden aileler olmak üzere, programımızı hazırlayan, eğitim veren, yemeğimizi hazırlayan, yardımcı olan, servislerimizi yapan, yâni emeği geçen bütün kardeşlerimizden Allah (cc) râzı olsun, hepsine teşekkür ediyor ve Rabbimizden hayırlı ve bereketli ömürler niyaz ediyoruz.

16 17

Page 10: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

KIZ ÖĞRENCİLER YAZ PROGRAMI: Yıllardır süregelen “Öz”lenen Nesil” Yaz Kampı Programımız bu yıl kız öğrencilerimiz için 18 Haziran–20 Temmuz 2018 tarihleri arasında, dopdolu programıyla gerçekleştirdik. Öğren-cilerle birebir iletişim hâlinde kaliteli bir eğitim, geniş imkânları, konforlu mekânları ve geleceği inşa ettiğinin bilinciyle eğitim veren tecrübeli elemanlarımızla kurslarımızı bu sene de hamdol-sun tamamladık.65 öğrenci ile gerçekleştirilen kursumuzda öğrenciler 5 gruba ayrılarak; Kur’an-ı Kerim, Tecvid, Ezber ve Mahreç Dersleri işlenmiş olup, toplu derslerde ise 2 gruba ayrılarak; İlmihâl, Akaid, Siyer, Örnek Şahsiyetler, Değerler Eği-timi, Esmâ’ul Hüsnâ ve Dua, Kişisel Gelişim,

İslâm Coğrafyası ve Hayâl Atölyesi Dersleri işlenmiştir.Belirlenen öğrencilerle haftada bir gün “yatılı program” uygulanmış ve bu gecelerde de Özlem Bağcı, Kudret Çimen, Harun Burucu hocala-rımızla çeşitli söyleşiler düzenlenmiştir. Ayrıca şehrimizde yaşayıp okuyan yabancı öğrenci arkadaşlarımızla kültür alışverişinde bulunduğu-muz güzel bir gece de yaşanmıştır. Pasta yarış-ması, kanaviçeden ayraç yapımı, bilgi yarışma-ları ve Sakarya Park pikniği ile zenginleşen kurs programımız verimli ve eğlenceli bir beş haftanın sonunda düzenlediğimiz kapanış programı ile sona ermiştir.

Bu yıl ilk kez “Kız Öğrenci Kurslarımız” da Vakfı-mızın Serdivan Merkez Hizmet Binasında yapıl-mış olup, 2 gurup şeklinde gerçekleştirilmiştir: 1: Program (Yatılı): 18 Haziran–20 Temmuz 2018 tarihleri arası 8. ve 11. sınıf Lise kız öğrencileri için; Kur’an-ı Kerim–Tecvid–Talim–Ezber, İnanç ve İbâdet Esasları, Hz. Peygamberimizin Hayatı ve Sünnet, Değerler Eğitimi Dersleri verilmiş olup; ayrıca Sahabe Gecesi, Şiir Gecesi, Pasta Yarışması, Münazara Gecesi vs. gibi faaliyetler ile de programımız eğlenceli bir eğitim hâline getirilmiştir.2. Program (Gündüzlü): 18 Haziran–20 Tem-muz 2018 tarihleri arası İlk ve Orta Öğretim kız öğrencileri için; Kur’an-ı Kerim–Tecvid–Mahrec–Ezber, Akaid, İlm-i Hâl, Siyer, Kavram Analizi Dersleri verilmiş olup; ayrıca Bilgi Yarışması, Şiir Gecesi, Örnek Şahsiyetler, Pasta Yarışması, Münazara, İslâm Coğrafyası, Edebî Portreler, Tabiatta Tefekkür, Piknik vs. faaliyetler ile de programımız eğlenceli bir eğitim hâline getiril-miştir.

18 19

Page 11: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

KURBAN ORGANİZASYONU

YENİ EĞİTİM DÖNEMİ

Kurban Bayramı münasebetiyle, Vakıf Şubesimiz bünyesinde faaliyet göste-ren Âlim Çocuk Kur’an Kursu yararına, Kurban kesimi organizasyonu yapılmış, ayrıca deri, kelle ve et bağışları toplan-mıştır. Rabbim bütün kardeşlerimizin kurbanlarını ve bağışlarını kabul etsin, emeği geçen tüm kardeşlerimizden de râzı olsun.

İnşâAllah, her yıl olduğu gibi bu dönem de “Eğitim Programlarımız ve Sohbet-Konferanslarımız” Ekim ayı ile başlayıp, Mayıs ayı sonu itibariyle tamamlanacaktır.Eğitim Birimi görevlisi kardeşlerimizin hazırlayacağı erkekler, hanımlar, genç kız ve genç erkekler için “Özel Eğitim Programlarımız”, “Gençler İçin Programlarımız”, “Konferans ve Sohbet Programlarımız” ile, İnşâAllah bereketli geçmesini temenni ettiğimiz bir eğitim dönemi olur.

ÂLİM ÇOCUK KUR’AN KURSU

SOHBET ve KONFERANSLAR

Üç senedir devam eden “4-6 Yaş Arası Kreş Eğitimi Programımız”, 24 Eylül 2018 tarihi iti-bariyle Vakıf Merkez Binamızda başlamıştır. Rabbimiz hem yavrularımız, hem aileleri, hem eğiticileri ve hem de Vakfımız için hayırlara ve-sile eylesin.

2018-2019 Eğitim Yılında Plânlanan Aşağıdaki Faa-liyetleri ile Çarşı Vakıf Binasında Aktif Olarak Hizmet Verecektir.- Önlsans İlâhiyat 1. ve 2. Sınıf Arapça Eğitimi- İlitam Arapça Eğitimi- Pratik Arapça- Safvetü't-Tefâsir Tefsir Dersleri- Haftalık Tefsir Dersleri- Aylık Sohbetler- Çekirdek Çocuk Kulübü- Genç Gömlek Gençlik Platformu Dersleri- Dikiş Kursu

2018-2019 Dönemi Cuma Programlarımıza inşâAllah 05.10.2018 tarihi itibariyle, Konya Müftüsü Prof.Dr. Ali AKPINAR Hocamızın sunacağı “Kur’an’ın Gönül ve Düşünce Dünyamızı İnşâsı” konulu Konferansı ile başlıyoruz. Sakaryalı hemşehrilerimiz tüm programlarımıza aileleriyle beraber davetlimizdirler.

SAKARYA AİLE DERNEĞİ

20 21

Page 12: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Allah’a ve Rasûlüne itaatin, kişiyi büyük bir başarıya ulaştıracağının bildirilmesi de oldukça manidardır. Demek ki Yüce Yaratıcı karşısında kulluk bilincine ve sorumluluk şuuruna sâhip olmak, dili yalandan koru-mak ve doğruların adamı olmak, Allah ve Rasûlüne itaatin bir gereğidir. Bu gereği ye-rine getirenler ise başarıya ulaşan, kurtuluşa eren ve ateş ehlinden farklı olduklarını ortaya koyan kim-selerden olacaktır.Kulluk bilincinin farkında olmak kişiyi, her türlü kötülükten alıkoya-caktır. Böylece dili yalandan, kalbi şirkten arî olduğu gibi ahlâkı kötü hasletlerden, amelleri de çirkin iş-lerden uzak olacaktır. Bunun için Efendimiz, onun “tertemiz” oluşu-na dikkat çekmiş, ardından onun saflığına halel getirecek hususla-rın başında gelen, günaha götüren kötülüğü (ism); kaderine rıza göstermeyerek Kur’ân ve Sünnetle sı-nırları çizilen haddi aşmayı (bağy); yalan, hile ve de-siselerle insanları aldatmayı (ğıll); kendini beğenme, kibir ve kıskançlık ürünü olan hasedi saymıştır. Dil bilginleri de “mahmûmu’l-kalb” ifadesini, kalbin her türlü kusur, kin, nefret, haset, hile ve aldatmadan arî olması şeklinde tarif etmişlerdir. Takvâlı ve her türlü pislikten arındırılmış kalp, Allah inancı ve sevgisi ile dolu olacaktır. Başka bir deyişle Allah inancı ve sevgisi ile yoğrulan kalp, kişiye takva ve tertemiz bir şahsiyet kazandıracaktır. Hadis şarihlerinden Tîbî, “mahmûmu’l-kalb” ifadesinin Hucurât Sûresinin üçüncü ayetindeki “Onlar, Allah’ın gönüllerini takvâ konusunda sına-dığı kimselerdir.” buyruğunu hatır-lattığını belirtmiştir. Alî el-Kârî ise aynı terkibi, “kalbi muhabbetullah ile dolu olan, iç dünyasını diğer muhabbetlerden arındırmış kim-se; kalb-i selîm sâhibi kişi” şeklin-de yorumlamıştır. Rabbin “Teslim ol!” isteğine “Âlemlerin Rabbine teslim oldum!” yakarışıyla cevap veren ve sâdece âlemlerin Rab-bini kendisine dost kabul ettiğini haykıran İbrahim (as) peygamber, doğrulukla ve doğrularla birlikte anılmak için niyazda bulunduktan sonra hesap gününde sâdece kalb-i selîm ile yâni arınmış bir kalple Allah’ın huzuruna varmanın fayda vereceğini, cennetin de Allah’a karşı gelmekten sakınan takvâlı kimselere yaklaştırılacağı-

nı ifade etmiştir. Zira kalp, kötü inanç ve düşünceler-den sâlim olmayınca hakîkati göremez. Yâni hakkına rıza göstermeyerek başkalarına kötülük, isyan, aldat-ma ve hased besleyen kimsenin gönül dünyası, ger-çeği göremeyecek kadar gaflete batmıştır. Bu gaf-

let, o kimsenin hakka ulaşmasını engelleyeceği için kendisine daha fazla zarar verecektir. Hâlbuki ne-fisleri yaratıp şekillendiren ve hem kötülüğü hem de kötülükten sa-kınma yeteneğini ona ilham eden Rabbimiz, “Nefsini kötülüklerden arındıran (maddî manevî kirler-den temizleyen) kimse kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de elbette hüsrana uğramıştır.” bu-yurarak kullarına arınmayı tavsiye etmiştir.Şu hâlde, Kur’ân ve Sünnetin he-

deflediği ideal mü’minlerden olmak isteyen kimse, kalbini, nefsini ve davranışlarını kötülüklerden temiz-lemelidir. İnsanları tezkiye etmekle de vazifelendirilen Kutlu Elçi’nin, üstün, hayırlı kimselerin özelliklerini sa-yarken dilin ve gönlün temiz olmasını zikretmesi, kalp temizliğini de takvâ ve güzel ahlâk ile detaylandırma-sı, işte bu hedefe yönelik bir rehberliktir. Nitekim O, bir başka hadisinde de insanların cennete girmesini en çok sağlayan şeyin takva ve güzel ahlak olduğu-nu belirtmiştir.

O hâlde hayırlılardan olmak iste-yen mü’min, doğru sözlü ve temiz kalpli olmaya, yâni özüyle sözüy-le doğruluk ve istikâmet sâhibi olmaya gayret etmelidir. Kalbini şirk bataklığı ve günah kirlerinden, gönlünü her türlü kötülükten, kötü düşünceden arındırmalı; sıdk ve takvâ ile donanmalı, üstünlüğün ancak sadakat ve takvâ ile elde edileceğini unutmamalıdır. Baş-kalarına vereceği zararın yanı sıra, iç huzursuzluğu ve vicdan azabı ile de kendisini sıkıntıya soka-cak olan hakkına râzı olmayarak başkasının elindekine göz dikme, onların haklarına saldırarak haddi aşma, kötü emellerine ulaşabil-me adına türlü hile ve yalanlara

yönelme, bunlarla da amacına varamayınca hased, nefret vb. çirkin duygular besleme gibi takvâsını ve sâfiyetini bozacak, şahsiyetini zedeleyecek husus-lardan uzak durmalıdır. Nihayetinde selim bir kalp ve gönül huzuru ile Rabbin huzuruna varmalıdır.

ÖZÜ SÖZÜ DOĞRU OLMAK İnananlardan doğru sözlü olmalarını, her zaman doğruyu söylemelerini ve doğrularla beraber olmalarını emreden Rabbimiz, doğru (s)özlüler için bağışlanma ve büyük bir ecir hazırladığını müjdelemektedir: “Doğ-ru sözlü erkek ve doğru sözlü kadınlara Allah, bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır (Ahzâb, 33/35).

Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştırarak insan-ları hak dine davet etmek (tebliğ), onlara Rabbin

Kelâmını öğretmek (ta’lîm) ve açıklamak (tebyîn) gö-revlerinin yanı sıra insanları şirk ve her türlü günahtan, kötülükten arındırmak (tezkiye) için de gö(revle)nde-rilen Allah Rasûlü (sav), giriştiği tevhid mücâdelesi ile cehâlet çağı yaşayan çorak bir toplumda saadet neslini yeşertmiştir. O, îman etme ve kulluk vazifeleri-ni yerine getirmeleri konusunda telkin ve teşviklerde bulunduğu ümmetini, örnekliğini kendi yaşantısıyla ortaya koyduğu evrensel ahlâk ilkeleri ile kötüden ve kötülükten arındırmaya çalışmıştır. O’nun bu doğrultudaki pek çok söz ve uy-gulamasını kendisinden nakledi-len hadislerden öğrenmekteyiz. Sözgelimi Abdullah b. Amr (ra)’dan sahîh bir isnadla rivayet edildiğine göre bir keresinde insanların en faziletlisinin kim olduğu kendisi-ne sorulunca Allah Rasûlü: “Kalbi temiz ve sözü doğru herkes (in-sanların en faziletlisidir.)” buyur-muştur. Kendisine “Doğru söz-lülüğü biliyoruz, peki kalbi temiz olmak nasıl olur?” diye sorulunca da temiz kalpli kimseyi,“takvâlı ve saf, tertemiz olandır; kendisinde kötülük, haddi aşma, al-datma ve hased bulunmayandır.” diye tarif etmiştir. Müslüman kimliğinin en başta gelen hasletlerinden biri dürüstlük ve doğru sözlülüktür. İnsanlara rol mo-del olan Hz. Peygamber (sav)’in, henüz kendisine va-hiy gelmeden Rabbimizin de sıfatlarından biri olan “el-Emîn” lâkabıyla nitelenmesi bunu göstermek-tedir. Yine İslâm’ın ilk yıllarında ticaret için Şam’da bulunan Ebû Süfyân’ın, Bizans kralı Heraklius’un ‘Peygamber olduğunu söyleyen adam size neyi em-

rediyor?’ sorusuna, şirkten sakınma ve namazdan sonra sıdkı, yâni doğru sözlülüğü, dürüstlüğü say-ması bunu desteklemektedir. İnananlardan doğru sözlü olmalarını, her zaman doğruyu söylemelerini ve doğrularla beraber olmalarını emreden Rabbimiz, doğru (s)özlüler için bağışlanma ve büyük bir ecir ha-zırladığını müjdelemektedir: “Doğru sözlü erkek ve doğru sözlü kadınlara Allah, bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır (Ahzâb, 33/35). Aynı şekilde ya-landan kaçınmayı ve doğru sözlü olmayı emreden,

şaka yaparken bile doğruluktan ayrılmamayı tavsiye eden, doğru-luk ve dürüstlükte ideal bir örnek-lik sunan Peygamber Efendimiz ise doğruluğun, (hem dünyada hem âhirette) iç huzuru ve gö-nül rahatlığı vereceğini belirtmiş, doğruluğun iyiliğe yönelteceğini; iyiliğin de cennete götüreceğini bildirmiş, yalanı nifak alâmetlerinin başında saymıştır. Hadiste Efendimizin, insanların en faziletlisi sorusuna cevaben

zikrettiği hususlardan diğeri “kalp temizliği”, “gönül saflığı”dır. Allah Rasûlü, ashabının sorması üzerine bununla tam olarak neyi kastettiğini de açıklamış-tır. Buna göre temiz kalplilik, öncelikle takvâlı olmayı gerektirir. Nitekim Rabbimiz, özellikle îman edenle-re hitap ettiği âyetlerin ikisinde doğruluk ile takvâyı birlikte zikretmiş:“Ey îman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin!” (Ahzâb, 33/70) “Ey îman edenler! Allah’a karşı sorumluluğu-nuzun farkında olun ve (özü-sözü) doğru olanlarla birlikte bulunun.” (Tevbe, 9/119); takvâlı ve doğru sözlü kimselerin işlerini âsân kılacağını ve günahları-nı bağışlayacağını müjdelemiştir. Âyetin devamında

İbnMâce, Zühd, 24; Ezherî, Tehzîbü’l-lüğa, 7/11; Taberânî, Müsnedü’ş-şâmiyyîn, 2/217; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 4/205; 5/264; İbnManzûr, Lisânü’l-arab, 2/1269.Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 6; Müslim,

Cihâd, 74.Ahzâb, 33/70.Tevbe, 9/119.Ahmed b. Hanbel, Müsned, 37/417.EbûDâvud, Edeb, 7; Tirmizî, Birr, 158; Nesâî, Cihad, 19.

Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 3; Müslim, İmân, 253.Tirmizî, Kıyâmet, 60.Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105.

Ö.Faruk AKPINAR

Kulluk bilincinin farkında olmak kişiyi, her türlü

kötülükten alıkoyacaktır. Böylece dili yalandan,

kalbi şirkten arî olduğu gibi ahlâkı kötü hasletlerden, amelleri de çirkin işlerden uzak

olacaktır.

Şu hâlde, Kur’ân ve Sünnetin hedeflediği

ideal mü’minlerden olmak isteyen kimse, kalbini,

nefsini ve davranışlarını kötülüklerden temizlemelidir.

Hayırlılardan olmak isteyen mü’min, doğru sözlü ve temiz kalpli olmaya, yâni özüyle sözüyle doğruluk ve

istikâmet sâhibi olmaya gayret etmelidir.

Takvâlı ve her türlü pislikten arındırılmış kalp, Allah inancı ve

sevgisi ile dolu olacaktır. Başka bir deyişle Allah

inancı ve sevgisi ile yoğrulan kalp, kişiye takva ve tertemiz bir

şahsiyet kazandıracaktır.

Buhârî, İmân, 24; Müslim, İmân, 107-108.Ahzâb, 33/71.İbnFâris, Mu’cemumekâyîsi’l-lüğa, 2/156; Ezherî, Tehzîbü’l-lüğa, 7/11; İbnManzûr,

Lisânü’l-arab, 2/1269.Alî el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, 9/410.Alî el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, 9/410.Bakara, 2/131.

Şuarâ, 26/77.Bkz. Şuarâ, 26/77-90.Bkz. Şems, 91/7-10.İbnMâce, Zühd, 29.22 23

Page 13: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

NESİLLERİN MİRASİ

Kabullenmekte direndiğimiz sorunlar, varlığını sıklıkla hatırlatıyor yaşadığımız dönemde. Sü-

reçleri yanlış yorumlamada üzerimize yok. Bu yalın karmaşada çözüme yönelik birikimler ve hedefler kalıyor mu hafızada, işte orası muamma.

Anların yıpratıcı bir akış ve merkezden uzak ga-yelerin istikrarsızlığı çoğul felâketlerin habercidir.

Belki de insan zaman içinde aynı performansla yaklaşamadığı tüm girift hâller için bu tek düzeliğe sığınıyor. Di-rayetini canlandırıp, yenileri geç-miş ve gelecekle kurgulayıp yön vermek ve hassas eşiği uyan-dırıp kabul edilir bir beklentide tutabilmek bir çoğumuza nasîp olmaz.

Direncin şahsî hesaplardan arındırılıp ucuz mantıktan kur-tarılması, yeterince karşılık bul-maması söz konusu olmamalı. Yaşamımızı saran mekânların bizde bıraktığı anlam dolu içe-riği görmezden gelinmek üzere plânlamamalı.

Söyleniş tarzından çok söylendiği yere göre anlam boyutunu yitirmiş nice cümleler vardir. Zihnî algı-larda zamana yayılmış sürtünmelerin oluşturduğu çatlaklar ortaya çıkacaktır. Akabinde kültürün tam ortasında yazılı olmayan bir kabul ile kabul göre-cektir. O vakit hangi mücâdele verilirse verilsin ya-şattığı tahribat zerre tâmir olmayacaktır.

Uzun bir yolun tarihî rehberliğinden öğrendiğimiz ırsî/miras âkıbetler mevcuttur. Doğru manevrala-rın yanlış sâbitliklere açmış olduğu mücâdele se-rüveni maalesef hep en az miktarda hayırlı sonuç verebilmiștir.

Belirlenmiş yanlış ve hatalara verilen tepkiler kemikleșmiș gerçeklerin toplum nezdinde karşılı-ğını olumsuz var edecektir. Bu en sâdesinden bir

çıkmaz durumdur.

Taraflı tarafsız endişelerin hük-mü vicdanlarda karşılık bulmasa da bu kadim miras hak ettiği yer-de durmaya devam edecektir.

İnsanlığın günden güne mem-leket karakteristiği taşıyan has-sas değerlerinden soyutlanıp uzaklaştırılarak Batı'nın verdiği komutlara uygun adım itaat eder hâlde oluşundan dertliyizdir en çok. Sosyal hayatımız içindeki arızalarımızı tespit etmekte dahi onların analizlerine muhtaç ko-numda olduğumuzu görüp ha-

yıflanırız. Ama tıpkı galat-ı meşhur gibi sanki etin kemikle hayatî işbirliğiymişçesine ve inadına bu süreç devam eder. Belki de bunca söylendiğin-den, neden bunca dertlenmemiz gerektiğinin ayır-dı kaybolmuştur. İlgili cümleler profesyonelleşmiş ve kalıba dönüşmüştür. Kelimeler manayı ve za-manı karşılamaya yetmemeye başlamıştır.

Bilgiyi aktaranlar, asılların temsilinden ibâret. Nak-

Direncin şahsî hesaplardan arındırılıp ucuz mantıktan kurtarılması, yeterince karşılık bulmaması söz konusu olmamalı. Yaşamımızı saran mekânların bizde bıraktığı anlam dolu içeriği görmezden gelinmek üzere plânlamamalı.

ledicilerden uyarlayanlar çoğaldıkça da asıllar gölgededir artık. Kulaktan dolma kolaycılığının ve suyunun suyuna itibarın artışı, gidişat çekiştirme-lerini de beyhudeliğe mahkûm ediyor.

Toplumdaki her tür şiddet meselesi, nesiller ara-sı kopuşlar, bireyin toplumdan bağımsız kalma kroniği, aile içi huzursuzluk, artan boşanmalar ve yalnızlaşan çocukluklar, çekirdek aile saplantısı, kimlik bunalımı, ekonomik, sosyal ve siyasî men-subiyetlerden doğan parçalanma, inanç fikrini ge-riye süren moda hayat tarzları, aidiyet sorunu gibi hepimizin doğrudan ilişkili olduğu dertlerin tespi-tinde ve çâre arayışındaki dağınık tutum, tekrarla-rın bıkkınlığının beslediği birer çözümsüzlük aynı zamanda.

Çünkü öyle bir an geliyor ki, tekrarlarla süregiden tartış-malar anlamını tamamen yi-tiriyor.

Zaman, taşları aşındırma-ya muktedir. Çünkü içi-ne hapsettiği tabii akışı sâhipleniyor. Bu yüzden taş-tan bile olsa her yapı ayakta kalabilmek için yenilenmek zorunda.

Yaklaşımlarımızı yenilemek zorundayız biz de.

Nesillerin muhatapları değiştikçe problemleri de değişiyor. Batıcı propagandistleri bile demode sayan, marjinalliği devre dışı bırakan küresel de-formasyonun yaşandığı bir çağdayız. Korumak istediğimiz ne varsa, olumlu olumsuz bütün mu-hataplarını tanımak, bilmek, anlamak zorundayız. Bilinmeyenler kayıp hânesine yazılır ve bu yüzden mücâdelede karşınızda bir muhatap bulmamız mümkün olmaz. Bu kör döğüşü yeri gelir kendi kendimizi düşman hânesine yazar.

Madem değerler hâkimdir temenniye, bereketi el-bet güzel olandır. Nasıl yaşamaktan kolay kolay bıkmıyor ise insan, problemlerini bıktırıcı çözüm-süzlüğe terk etmemeli. Yanlışlar elbet kırıldığı yan-lış yoldan döner. Devran seyrini değiştirir, netice maksadını bulur.

Zaman, taşları aşındırmaya muktedir. Çünkü içine hapsettiği tabii akışı sâhipleniyor. Bu yüzden taştan bile olsa her yapı ayakta kalabilmek için yenilenmek zorunda.

Uzun bir yolun tarihî rehberliğinden

öğrendiğimiz ırsî/miras âkıbetler mevcuttur. Doğru manevraların

yanlış sâbitliklere açmış olduğu mücâdele serüveni maalesef hep en az miktarda hayırlı sonuç verebilmiștir.

• Ofset

• Dijital Baskı

• Ambalaj

• Oluklu Kutu

• Baskılı Koli Bantı

• Sürekli Form

• Promosyon

• Kupa

• Plaket

www.burakofset.com

[email protected]

0264 277 40 000264 281 68 50

Yahyalar Mh. Çeşme Meydanı Cd. No.4 ADAPAZARI / SAKARYA

Yasin MÜSLİM

24

Page 14: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Murâbıt; ibâdete düşkün kişi; kendini ibâdete veren derviş; Kuzey Afrika dervişlerine verilen ad (Bunlar “Murâbıtlar” adında bir devlet de kurmuşlar ve H. 448/ M.1056–H. 541/ M. 1147 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir. Devletlerinin sınırları Mısır’ın siyasî hu-dutlarından Kuzey Afrika’nın tamamı ve Endülüs’ün tamamı idi); Düşman saldırılarına karşı durmak için sınır boylarına/ Ribatlara yerleşen mücâhid, asker. (Ribat: Mekân, mahâl ismi olup, maddî ve manevî birçok manâlarda da kullanılmıştır. Ordugâh, Ka-sır, Sınır Karakolu, Müstahkem Mevkî, Sınır Tekke-si, Kervansaray gibi maddî yerler yanında, gönlü sevgiliye-sevdiğine bağlayan sevgi, bir namazdan sonra başka bir vakit namazını bekleme, birinin kalbine sabır-sebat vererek kuvvetlendirme, cesur, kuvvetli-metin kalpli olma, korku anında temkinli-cesur olup kaçıvermeme gibi manevî anlam-larda da kullanılmıştır. Yâni, Ribat bir mekân olurken, Murâbıt ise o mekânı, îmanı ve amelleri ile dolduran, değerlendiren olmuş oluyor. Bu konudaki makalemiz için Adabültenimizin 31. sayısına bakılabilir.)

Murâbıt, bu bağlamda bir şey-le, -İslâmî manâda söylersek- îmanın gerekleriyle irtibat kuran iç ve dış düşmanlara karşı hazır-lıklı olan kimse demektir.

Murabıt, sürekli uyanıktır. O sı-nır boylarında, Müslümanları za-yıflatmak ve mağlup etmek için fırsat kollayan insanlara, düş-manlara karşı hazırlıklıdır. Müslü-manlar ve İslâm için nöbet bek-lemektedir, cihad için hazırdır. O aynı zamanda îmanını her türlü isyan, günah ve ha-rama düşmek, şeytana aldanmak gibi iç düşmanla-ra karşı koruma konusunda dikkatlidir.

İbâdetine devam ederek, Rabbi ile irtibatını/ bağını sürekli diri tutarak îmanını ve takvâ hayatını koru-maya çalışır. O, îmanını diri tutmanın çalışmasını yapar. Nefsine ve onun aşırı isteklerine karşı dik-katlidir. Bir ibâdeti yapınca diğerini yapmak üzere bekler, îmanının başında olgun, donanımlı ve techi-zatlı bir nöbetçidir.

Bu tariflerden Murâbıt kavramının iki anlamda de-ğerlendirildiği görülmektedir:

Birincisi: Müslümanların maddî-manevî sınırlarında nöbet veya benzeri bir iş için beklemek. Bu tıpkı bedendeki nefsi korumak gibidir. Böyle bir kimse zorlukta sürekli ayaktadır, tehlike anında çobanın sürüyü koruduğu gibi nefsini düşmanlarından ko-rur. Bu murâbıt, Allah yolundaki mücâhid gibidir.

İkincisi: Yüreğin kuvvetlendirilmesi, kalbe cesa-ret verilmesi anlamındadır. Rabbimiz bu konuda Kun’an-ı Kerîm’de beş âyetle bizlere İlâhî mesajını vermektedir:

Kasas, 10: “Musâ’nın annesi (bütün ümidini kay-bedip) gönlü bomboş (içi yanarak) sabahladı. Eğer

biz, (vaadimize) inananlardan olması için kalbini (sabırla) pe-kiştirmeseydik, neredeyse on(un kendi oğlu olduğun)u açıklaya-caktı”; Kehf, 14: “Onların kalp-lerini (sebat ve metânetle hakka) bağlamıştık da o zaman (putlara/ put heykellere tapmayı reddede-rek, kral Dekyanus’un önünde takiyye yapmayarak) ayağa kal-kıp: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan baş-kasına aslâ İlâh diye yalvarmayız. (Onun sözünü Rabbimiz Allah’ın sözünden üstün tutmayız. Böy-le yapmazsak) o zaman haktan uzak, (pek saçma) bir söz söyle-miş oluruz” dediler”; Enfal, 11: “O zaman, (Allah) katından (verilen) bir güven olmak üzere sizi hafif bir uyku bürüyordu. Sizi tertemiz yapmak, (bulunduğunuz yerde suyun olmayışından dolayı) şey-tanın pisliğini (vesvesesini) gider-mek, kalplerinizi (ümitle Allah’a) bağlamak, ayakları(nızın altın-

daki kumları) pekiştirmek (ve sebatınızı sağlamak) için üzerinize gökten su indiriyordu”; Enfal, 60: “(Ey îman edenler!) O (düşma)nlara karşı gücünüz yetti-ği kadar (her türlü) kuvvetten ve bağlı (besili) atlar-dan (harp araçlarından) hazırlayın ki, onunla Allah’ın düşmanı, sizin düşmanınız ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği diğer (düşman) kim-seleri korkutasınız. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey(in karşılığı) size eksiksiz ödenir, aslâ haksız-lığa uğratılmazsınız”; Âl-i İmrân, 200: “Ey îman edenler! (Nefsinizin arzularına, çeşitli zorluklara, her türlü düşmanlarınıza karşı) dayanın, sabır ve sebat yarışına girin, Murâbıt olun (nöbet hâlinde imiş gibi

“Ey îman edenler! Eğer siz Allah’a (O’nun dini olan İslâm’a, yayılması ve hayata geçmesine) yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sâbit/ sağlam tutar (güç ve sebat verir)” Muham-med, 7; “Ey îman edenler! Allah’ın (dininin/ Kur’an’ın hayata hâkim olmasının) yardımcıları olun…” Saf, 14.

İşte Sünnetullah budur. Dükkânında, alış verişinde Allah ve Rasûlünün emirlerini dinleme-yen bir tâcirin Rabbinden helâl kâr, kazanç istemeye hakkı yok-tur. Evinde, aile efradı arasında Allah ve Rasûlünün hükümlerini uygulamayan bir babanın kızına ve oğluna hayırlı bir nasîp iste-meye hakkı yoktur. Yaşadığı mülk üzerinde menfîleri müsbetleştir-mek için zerre kadar ictimâi mevzulara eğilmeyen-lerin başlarına, idarelerine hayırlı sâhipleri istemeye hakkı yoktur. “Allah’ın dediği olur” yazısını levhalat-

tırıp duvara asıp, sonra da Allah’ın dediklerine fır-sat vermeyen bir insanın Allah’tan bir şey istemeye hakkı yoktur…

“Ya iyiliği emr ve kötülükten nehyedersiniz yahut Allah Teâlâ sizin kötülerinizi size musallat eder. Sonra iyileriniz dua etmeğe kalkışır, fakat duaları kabul olmaz.” (Hadis, Taberanî)

“Allah’tan başka her kime iti-mad ediyorsan, o senin ilâhın olur. Kimden korkuyor ve kimden kurtuluş diliyorsan, onu ilâh seç-mişsin demektir. Zarar ve men-faati kimden biliyorsan, o senin ilâhındır. Ey kalbi ölü olanlar! Ey sebepleri Allah’a ortak koşanlar! Ey güç ve kuvvetlerinin putlarına tapanlar! Ey geçim kaynaklarını,

mallarını ve memleketlerinin sultanlarını putlaştı-ranlar. Kim zarar ve menfaati Allah’tan değil de baş-kasında görüyorsa, o, onun kuludur.” (Abdulkâdir Geylâni, Fethur-Rabbâni)

MURÂBIT Dükkânında, alış verişinde Allah ve Rasûlünün emirlerini dinlemeyen bir tâcirin Rabbinden helâl kâr, kazanç istemeye hakkı yoktur. Evinde, aile efradı arasında Allah ve Rasûlünün hükümlerini uygulamayan bir babanın kızına ve oğluna hayırlı bir nasîp istemeye hakkı yoktur. Yaşa-dığı mülk üzerinde menfîleri müsbetleştirmek için zerre kadar ictimâi mevzulara eğilmeyenlerin başlarına, idarelerine hayırlı sâhipleri iste-meye hakkı yoktur.

Murabıt, sürekli uyanıktır. O

sınır boylarında, Müslümanları

zayıflatmak ve mağlup etmek için fırsat

kollayan insanlara, düşmanlara karşı

hazırlıklıdır. Müslümanlar ve İslâm için nöbet

beklemektedir, cihad için hazırdır. O aynı

zamanda îmanını her türlü isyan, günah

ve harama düşmek, şeytana aldanmak gibi

iç düşmanlara karşı koruma konusunda

dikkatlidir.

İslâm, kişiyi Allah’a bağlayan ve kurtuluşa

götüren bir dindir. Herkes kendi

sorumluluğunu kendisi taşır, ancak İslâm en iyi şekilde, bir Müslüman

cemaat arasında, cemaatle, onlarla

beraber yaşanabilir.

Sâhir AKÇA

2726

Page 15: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

bekleyin, cihada hazırlıklı olun) ve Allah’tan korkun (emirlerine uygun yaşayın) ki kurtuluşa eresiniz.”

Âl-i İmrân, 200. âyette geçen sabretmek ve müsâbere yapmak (sabretmekte direnmek) Ribat yapmak; bir yönüyle cihadla, bir yönüyle de îmanı korumakla, ibâdette sabretmek ve Allah’tan hak-kıyla çekinmekle ilgilidir.

Râbıta, Ribat, Murâbıt, bu kavramlar daha çok birer cihad kavramlarıdır. Bu hem dış düşmanlara kar-şı hem de îmanın iç düşmanlarına karşı bir cihad anlayışını belirtir. Sabır; nefsi kendisinde bulunan zorluklara katlandırmaktır. Musâbere ise; nefsi hem kendisindeki, hem de kendi dı-şındaki zorluklara katlandırmak-tır. Meselâ; hastalık nefsin ken-dindendir. Hastalığa dayanmak sabırdır. Allah yolunda çalışmak ise nefsin dışındaki bir zorluk-tur. Nefsin o zorluğa katlanması ise ‘musâbere’dir. Âyette ki hem sabredin, hem de sabretmekte direnin, yâni ‘musâbere’ edin bu anlamdadır. (Allahu a’lem.)

Ribat, bir anlamda nefsi gü-zel şeylere yöneltmektir. Güzel işlerin başında Allah yolunda mücâdele için hazırlık yapmak, Allah yolunda cihad etmek ve nö-bet beklemek, nefsi namaza ve diğer ibâdetlere bağlamaktır.

Ribat yapmanın faziletini Pey-gamber (sav) Efendimiz bizlere bildirmiştir: Câbir b. Abdullah (ra) diyor ki: Peygamberimiz (sav) bize şöyle dedi: “Size yaptığınız zaman hatalarınızı gide-recek, günahlarınızı örtecek bir şeyi (ameli) haber vereyim mi? Dedik ki: “Evet.” Buyurdu ki: “Zorlu-ğuna rağmen abdestinizi imkân ölçüsünde alınız, mescidlere doğru adımlarınızı artırınız, bir namaz-dan sonra da diğer namazı bekleyiniz. İşte böyle yapmak sizin için Ribat’tır (bunu yapan murâbıttır). Bunu üç defa söyledi.” (Müsli, Nesâî)

“Bir gündüz ve gece Ribat yapmak/ Allah yolun-da nöbet beklemek (Murâbıt olmak), bir aylık nâfile oruç ve namazdan daha hayırlıdır. Ölse bile bu iş-lediği amelin sevabı kesilmez. Bununla rızıklanır, fit-necilerden korunur. Kabir azabından da emin olur.” (Buharî, Müslim, Nesâi)

“Kim Allah (cc) yolunda bir murâbıt olarak ölürse, kendisine işlemekte olduğu sâlih amelinin seva-bı (sanki ölmemiş gibi verilmeye) devam edilir. …”

(İbn-i Mâce)

“İki göz vardır ki onlara ateş değmez. Allah korku-sundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekle-yen/ murâbıtlık yapan göz.” (Tirmizi)

Fıkıhçılar da; “Ribat, Müslümanları kâfirlere karşı korumak için sınırlarda beklemektir (Bu bekleyenler de Murâbıtlardır). Sınır ise, halkın düşmandan kor-kusu olduğu her yerdir” demişlerdir.

İslâm, kişiyi Allah’a bağlayan ve kurtuluşa götüren bir dindir. Herkes kendi sorumluluğunu kendisi ta-şır, ancak İslâm en iyi şekilde, bir Müslüman cema-at arasında, cemaatle, onlarla beraber yaşanabilir.

Nitekim Kur’an’ın birçok âyetinde mü’minlerin birlik olmaları em-rediliyor, onların kardeş olduk-ları vurgulanıyor. Müslümanların cemaat olmalarının, Kur’an’a topyekûn sarılmalarının din ve dünya açısından sayısız faydala-rı vardır ve bunun önemi de gü-nümüzde daha iyi anlaşılmakta. Böylece Müslümanlar cemaat hâlinde kuvvetli olurlar ve düş-manlarının zararını rahatlıkla sa-varlar.

Rabbimiz, mü’minlerin her konu-da, özellikle Allah’ın dinini koruma hususunda birbirlerine kuvvetli bağlarla bağlanmalarını, birbirle-rine ‘rabt’ olmalarını, birbirleriyle ‘Râbıta’ kurmalarını, ‘irtibat’larını

koparmamalarını istiyor. Bu bağ, sabır, tahammül, birbirlerinin ayıbını ve eksiğini örterek, farklı görüş-leri hoş görerek ve birbirlerinin zayıf taraflarını ka-patarak olmalıdır.

Târihî olaylar ve bugün içerisinde yaşadığımız ger-çekler, İslâm ümmetinin çektiği acılar karşısında bu “Râbitû/ birbirinize bağlanın, kenetlenin, irti-batlı olun” emri ne kadar da yerindedir. Mü’minler îman ettikleri Kitab’ın hükümlerini ve Peygamber-lerinin Sünnetini yerine getirirlerse/ yaşarlarsa, ger-çek manâda Müslüman olurlar. Çünkü mü’minler, Kur’an’ın ve Rasûlün emirlerine uyarak îmanlarını ve İslâmî hayatlarını sabrederek, sabırda yarışarak korurlar. Bunun için kalplerinin, ailelerinin ve İslâm vatanının kapılarında gereği gibi ve bir nöbetçi gibi beklerler. Onların gönülleri de dâima îmanlarıyla ve Kur’an’la irtibatlıdır.

Rabbim, biz îman edenleri en kısa zamanda böyle güzel hasletlere sâhip olan ve yaşayanlardan eylesin.

Abdullah BÜYÜK, Murâbıta Notlar, Hüseyin K. ECE, İslâm’ın Temel Kavramları, Ahmed KALKAN, Kavram Tefsiri,D. Mehmet DOĞAN, Büyük Türkçe Sözlük.

Peki, öyle ise; Murâbıt kimdir, nasıl inanmalı ve nasıl yaşamalıdır?

Îman bekçiliği, namus ve iffet bekçiliği, amel ve takvâ bekçiliği yapan; “Her zaman ve her mekânda” inancı uğruna hazır bekleyen ve cihad üzere bulu-nan; Çalışmadan, mücâdele ve mücâhede etme-den, cihad etmeden, dinini, îmanını, neslini muha-faza etmiş var mıdır? Allah’a yardım etmeden, yâni O’nun dinine yardım etmeden Allah (cc) yardım eder mi? Bu şuurla hareket eden ve bu aşkla yaşa-yan; Kelimelerine, kavramlarına, ıstılahlarına sâhip olan, Kitap ve Sünnetten gelen kelimeleri muhafaza eden, o kelime ve ıstılahların içerisine Hakk tarafın-dan bir güç, bir tesir konduğuna inanan;

Her sabah namazından sonra okuduğu Haşr Sûresinin son üç âyetine eğilen, niçin bun-ların o zamanda okunmasının sünnet olduğunun hikmetine inen, hayatın içerisine girerken, o âyetlerin zırh gibi, kalkan gibi tevhidini koruduğuna inanan, sahte ilâhların reddedildiği gü-nün sonunda, Bakara Sûresinin son iki âyetinin okunmasının, tekrar devreye girmesinin sırrını çözmeye çalışan;

Tevhid inancını korumak için, Hakk’ın dışında kalan güç ve kuvvete göz dikmeyen, çünkü gerçek güç ve kuv-vetin Allah’a mahsus olduğu inancında olan, müs-tekbirlerin istek ve arzularını gerçekleştirmek için kullandıkları “süper güç” putunun bir efsane, bir hayâl, bir şekil olduğuna inanan;

Mülkün temeline “adâleti” değil, zulmü yerleştirmek isteyenleri, mustaz’afların sömürücülüğünü yapıp, ense ve mideye ağırlık veren tufeylileri, eli kolu bağ-lı Müslüman halkı katledenleri lânetlenmiş olarak kabul eden, Allah (cc)’ın lânetine muhatap olmuş kimselerden, kuvvetlerden insanlık, adâlet ve mer-hamet beklemeyen;

Aklını putlaştırmayan ve aklını putlaştıranları da putlaştırmayan, dogmatik fikirli insanların sözleri-ni âyet ve hadislerin süzgecinden geçiren, âyet ve hadislerle tenakuz durumunda olan fikir ve sözlere “hayır” diyen, bunun için de İslâm’ı öğrenen, değer-

lendirmelerini ilâhi ölçülere göre yapan ve her türlü ilmin İslâm’da olduğuna inanan;

İnsanları İslâm’a davet eden, hedef olarak şahısları değil, İslâm’ı gösteren ve ancak şahısların kullandığı vasıtaları tavsiye edebilen ve eğer vasıtaları hedef makamında tutarsa, insanları putçuluğa çağıracağı şuurunda olan, Allah’tan başkasına dayanmayan, ihtiyacını muhtaç olanlara söylemeyen ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah’tan isteyen ve eğer ihti-yacı başka bir insan tarafından karşılanıyorsa, bilir ki o insanın kalbine infak muhabbetini verenin de yine Allah (cc) olduğunu;

Kelime-i tevhidi ve ihata ettiği/ kuşattığı esasla-rı mülkün/ cihanın her tarafına yayma çabasında

olan, yaşayarak yaşatmakla mükel-lef olduğunu unutmayan, İslâm’ın yaşanılması için gönderildiğine inanan, amelî/ fiilî boşlukların kavlî/ sözlü lâfızlarla doldurulamayacağı-na tam inanan, Müslüman’ın inancı ile ihtilafa düşmesinin korkunçlu-ğunu bilen ve konuştuğu şeylerin de kalbinde bulunan ve o mevzula-rın faili/ yaşayanı olan yiğit erlerdir; Murâbıt’lar.

Böyle inanıp böyle yaşadığı ve böy-le olduğu için de kendisine hizipçi gözü ile bakabilirler. Bunlara pek, hiç iltifat etmeden, bilir ki, zâhirî

kargaşalık ve tefrika gibi görünen her şey, büyük bir hakîkatin tekrar dünya gündemine ve üzerine gelmesinin sancılarıdır. Murâbıt da bilir ki, ihtilaf gibi gözüken mevzu, namaz, abdest, güneş suyu ile ısıtılan suyun durumu vs. gibi meseleler değildir. Dünya Müslümanlarının tamamını alâkadar eden, gerçek kulluğun sırrını çözen bir va’d-i İlâhî’dir.

Bir Müslüman olarak bütün bu güzel hasletlere sâhip olan ve bu güzellikleri de amele dökerek ha-yatına aksettiren, yâni fiilen yaşayan güzel insanlar-dır Murâbıt’lar. Kim böyle güzel, asil, övülmüş, Allah ve Rasûlü’nün takdir ve tasvibini almış kişi olmak istemez; bir mü’min olarak? Kim o güzel amelleri işleyip, gönlünü o manevî iklimlere açmak istemez; bir mü’min olarak?

Öyle ise sevin Murâbıt’ım, vazifen mübârek olsun.

Tevhid inancını korumak için, Hakk’ın dışında kalan güç ve kuvvete göz dikmeyen, çünkü

gerçek güç ve kuvvetin Allah’a mahsus

olduğu inancında olan, müstekbirlerin

istek ve arzularını gerçekleştirmek için kullandıkları “süper

güç” putunun bir efsane, bir hayâl, bir şekil olduğuna inanan;

Murâbıt da bilir ki, ihtilaf gibi gözüken

mevzu, namaz, abdest, güneş suyu ile ısıtılan suyun durumu vs. gibi

meseleler değildir. Dünya Müslümanlarının

tamamını alâkadar eden, gerçek kulluğun sırrını çözen bir va’d-i

İlâhî’dir.

28 29

Page 16: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Hareket Dergisi’nin kurucusu, sosyolog, mütefekkir ve yazar... 40 yıl boyunca

mektebi mabed addetmiş, ‘yerli ve millî’ bir eğitim modeli geliştirmeye çalışmış bir öğretmen. Yıllarca okumuş, yazmış ve yaz-dığı gibi yaşamış bereketli bir fikir adamı… Nureddin Topçu’nun adı geçince, zihnimin çağrışımları böyle. Her ne kadar onun döne-minde yaşamamış olsak da, kitapları vasıta-sıyla kendisini tanıma ve onun has fikirleriyle tanışma bahtiyarlığına eriyoruz.

Maarif, ahlâk ve iradeye adanmış bir ömür var karşımızda. Maarif, mektep ve din eği-timi ile alâkalı olarak “Okuyacaksınız, oku-tacaksınız. Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede, ilmin en büyük ibâdet olduğu-nu halka öğreteceksiniz.” Sözü her muallim ve din eğitimcisinin ilke edinmesi gereken ulvî bir esas olarak, hafızalarımızda yerini al-mıştır sanırım. Hayatı boyunca yapaylık ve kopyacılıktan uzak kalmış, gayr-i ahlâkî tavır ve davranışlara ilkeli bir duruş sergilemiş ve bütün meselelere ahlâk üzerinden yaklaş-mıştır Nureddin Topçu.

NUREDDİN TOPÇU ve İSYAN-HAREKET-İRADE Mektepte iktidarsızlık, mabette riyakârlık, devlette mesuliyetsizlik ve ailede itimatsızlık felaketlerinin gerçek sebebinin kalbimizdeki îmansızlık olduğunu ‘hakikat’ diliyle öğretir.

Kudret ÇİMEN

Uzman VaizeSakarya İl Müftülüğü

Hem söylemde hem eylemde cesurdur Üstad. Ya-şadığı dönemdeki dinî-siyasî hareketler üzerine ‘İslâm’ı sömüren siyaset’i, ‘kin ile dinin asla birle-şemeyeceğini’, ‘dini sâdece birtakım kat’i emirlerin bütünü olarak görenlerin dini anlamadıklarını’ dö-nemin idrakine haykırır. Onu ve fikirlerini üç kav-ramla anlatmak mümkün olsaydı, eskilerin tabiriyle; ‘üçtür, üçü de güçtür’ cinsinden üç kelimeyle özetlerdik sanırım: ‘İsyan, Hare-ket ve İrade.’

O’na göre isyan, insanın kendi dışına çıkma gayretidir. ‘İnsanın kendi dışına çıkma gayreti, son-radan kazandığı bütün eğilimle-rine bütün uzvî alışkanlıklarına karşı mücâdele etmekten ibarettir.’ Topçu’ya göre bu mücâdelenin adı isyandır. Ve isyan, konforizmin karşıtıdır. İnsanın isyanı her şeyden önce kendi tabi-atına, kendi iç kuvvetlerine, dar ve bencil arzularına karşıdır. Bunu başarabilen, şerre ve batıla, yanlışa, haksızlığa, adâletsizliğe, anarşizme, düşünmemeye isyan eder. Bu isyanın sınırını ise İlâhi İrade belirler.

Hareket ise, ‘varlığımızın her an yenilenmesi ve kendi kendisini, daima sonsuzluğa yönelme is-teğiyle yeniden yaratmasıdır.’ İnsanın hareketleri îman ve irade şeklinde kendini gösterebilir ancak. Îman ve irade ile donanmış bir hareket adamı, kendine ve topluma samimidir, fedakâr ve ızdırap adamıdır. Izdı-rap adamı olabilmek için öncelik-le karakter adamı ve kalp adamı olmak gerekir. Hareket adamının hikmete ulaşabilmesi istek, engel ve acılarla mümkündür. Istırap is-temektir, istemek de acı çekmek. Izdırap ‘insanı, ilâhi varlığın eşiği-ne ulaştırarak belki bir gün bu kapıyı açtıracak olan kutsal kuvvettir.’

Haz, hareketin önündeki en büyük engellerden biri-dir. Hareketin gayesi haz olamaz.

Hareket adamı, liberalizm, sosyalizm, komünizm ve nasyonalizm gibi yaklaşımları hareket felsefesi içe-riğinde tanımlar ve bu yaklaşımlardan farklı olarak

‘adâlet’ ve ‘hak’ kavramını temellendirir.

Üstad’a göre irade, ‘tabiatla cemiyetten alınan te-sirleri, kendimizde kuvvet yaparak onunla dışımız-daki dünyaya karşı koymaktır’. İrade hayatımızın idare edicisidir. Bir varoluş, belki içsel bir çabadır. Benliğin sonsuzluğu istemesidir.

İrademizin şâhidi de ızdıraptır. Güzel ruhlara ızdırap gerekir diyor Üstad. Büyük hareketler, büyük ızdırapların eseridir. Örneğin, Hz. Peygamber (sav)’in Yahudilerden çektiği ızdırap onun Peygamber-lik derecesini yükseltmiştir.

Izdırap aslında rûhun kendisiyle başbaşa kalmasıdır. İnsanların çoğu ruhlarıyla başbaşa kalmak-

tan çekinirler ve kendilerini cemiyetin içine atarlar. Üstada göre ‘fert topluluğa, kendi hasta hâline şifa aramak için koşmuş, dağılan kalabalıkta her ferdin içini yoklamış, fertleri bomboş ve perişan bulmuş-tur. Ve fert, kendi hastalığıyla geri dönmüştür.’

İradeyi, ‘İnsanda İrade’, ‘Millette İrade’, ‘Devlet-te İrade’, ‘Sanatta İrade’ ve ‘Dinde İrade’ şeklinde kısımlara ayırır Üstad Topçu. Bunları anlatırken de iradenin şaheserleri ve büyük irade hareketlerinden sık sık örnek verir. Mektepte iktidarsızlık, mabette

riyakârlık, devlette mesuliyetsizlik ve ailede itimatsızlık felaketlerinin gerçek sebebinin kalbimizdeki îmansızlık olduğunu ‘hakikat’ di-liyle öğretir.

Alkış beklemez, nümayiş istemez ve gösterişi sevmez Üstad. İster ki, iradenin timsali olan gençler, ruhlarını harekete geçirsinler, ruhlarından zerre feda etmesin-ler, madde dünyasında servet-lerini başkalarına tahakküm için

kullanmasınlar, Yunus’un, İbrâhim Hakkı’nın ilâhi samimiyetine bağlansınlar…

‘İnsan öyle bir ağaçtır ki meyve vermese kuruyor’ diyor Üstad. Bu sebeble olsa gerek, kalemi coşkun bir ırmak gibi…

İrademizin şâhidi de ızdıraptır. Güzel ruhlara

ızdırap gerekir diyor Üstad. Büyük hareketler,

büyük ızdırapların eseridir

iradenin timsali olan gençler, ruhlarını

harekete geçirsinler, ruhlarından zerre feda

etmesinler, madde dünyasında servetlerini başkalarına tahakküm

için kullanmasınlar,

30 31

Page 17: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Yolculuğumuzun ilk rotası bir Selçuklu şehri olan Sivas. Şehre varmamız, dinlenip yol yorgunluğunu üzerimizden atmamızın ardından, kaldığımız yerden Sivas’ın caddelerini arşınlamak üzere yollardayız. Gece çökmesine rağmen şehrin caddeleri aydınlık ve hareketli. Karnımızı doyurduğumuz bir semt lo-kantası yol yorgunu olduğumuzu anlamış olacak ki, bir demlik bakır çaydanlığı masamıza hediye gön-deriyor. Biz ikrama mı çay nimetine mi daha çok sevinsek bilemeden mis kokulu çayı yudumluyoruz muhabbet eşliğinde. Konaklayacağımız yere dön-

düğümüzde vakit gece yarısını bulmuş bile. Ertesi sabah odaya vuran güneş ışığıyla güne uyanarak Sivas’ın tarih kokulu caddelerini arşınlamaya baş-lıyoruz. Birbirine çok yakın bir biçimde inşa edilen Çifte Minare, Buruciye Medresesi, Şifaiye Medre-sesi ve Gök Medrese Selçuklu mimarisinin ince ve naif taş işçiliğiyle bezenmiş yapılar. Dönemin ilim ve bilim üretilen bu medreseleri; yurdunun yöresi-nin göstermekten kaçındığı ilgi ve alâkayı bekliyor. Şimdilerde hediyelik eşya dükkanlarına çevrilen Şifaiye Medresesi’nde Sivas köylerinde dokunan

GEZİ-YORUM Tatil denince günüm insanının deniz, yüzmek, yemek, içmek diye tanımladığı kavramdan biz nasipsiz kalmışız. Şükür kalmışız ki; sâhillerinde mendil sermeye yer kalmayan hınca hınç tatil beldelerinin aksine, yoluyla, şehriyle gâyet sükûnetli yerler düşmüş nasibimize.

Kübra YAKAR

kilim ve halıları büyük bir hayranlıkla seyrediyoruz. Medresenin ortasında yer alan fıskiyeli havuzun hemen yanı başında çaylarımızı yudumlayıp, bu güzel Anadolu şehrine veda ediyoruz. İstikamet Erzincan. Sivas’ın sararmış yeşile hasret dağlarına inat Erzincan’a doğru yeşil, bir anda art-maya başlıyor. Yemyeşil meyve ağaçlarının sağlı sol-lu salındığı bir yoldan Çağlayan-Girlevik Şelâlesi’ne doğru yol alıyoruz. Şelâleye vardığımızda yeşilin ve suyun berrak tonu bizi kendisine hayran bırakı-yor. Etrafta şen şakrak kahkahaların duyulduğu bu mevki, gizli kalmış bir cennet gibi. Şelâle’den çıktık-tan sonra Erzincan’ın merkezinde yer alan Buğday Meydanı’na gidiyoruz. Dut’un, kayısı’nın, elma’nın, badem’in kurutulup satıldığı bu meydan sanki eski zamanlardan kalmış gibi. Erzincan’ın doğal maden suyu olan eşki/ekşi suyunun da tadına baktıktan sonra rotamızı Erzurum’a doğru çeviriyoruz. Nere-deyse gece yarısına yakın ulaştığımız Erzurum bizi tüm canlılığıyla karşılıyor. Yol yorgunu olmamız dolayısıyla ko-naklayacağımız yere ulaşıp sabahında daha tez davranabilmek için istirahate çekiliyoruz. Erzurum’un meşhur Cum-huriyet Caddesi’ni birbirine yakın şekilde inşa edilen tarihi yapıtlarını gezmek üze-re yola çıkıyoruz. Tevafuk olacak ki dev-let büyüklerimizden hatırı sayılır bir isim tam da bizim gezeceğimiz mekânlarda zi-yaretlerde bulunuyor. Allah’tan program-ları plânladıklarından kısa sürüyor ve biz sâkin gezi rotamıza kaldığımız yerden de-vam ediyoruz. Yakutiye Medresesi, hemen yanı başında Lala Mustafa Paşa Camii, Er-zurum Ulu Camii, Çifte Minare Medresesi, Üç Kümbetler ve tarihi Erzurum evleriyle bu şehir bizleri adeta büyülüyor. Gümüş dükkanlarının yer aldığı tarihi Taş Hanı’nı da ziyaret ettikten sonra bu kadim şehre veda ederek Ağrı-Doğu Beyazıt’a doğru yola çı-kıyoruz. Ağrı merkezde uğrayabileceğimiz eşi dostu, İsak Paşa Sarayı’nın ziyaret saatleri dışında gezilemeyeceğinden dolayı es geçiyoruz. Ağrı Dağı’nın karla kaplı zirvelerini seyrederek İsak Paşa Sarayı’nın yer aldığı dağlık bölgeye doğru aracımızla tırmanmaya başlıyoruz. Manzara müt-hiş. Güneşin batmadan önceki kızıllığını İsak Paşa Sarayı’nın Doğu Beyazıt’a bakan yüksek demir pencerelerinden seyrederek bu 18. yy. tarihî eserini gezmeye devam ediyoruz. Çıkışta kuvvetli rüzga-rın esintisine inat sarayın olduğu dağdan zirveleri çay eşliğinde seyre dalıyoruz. Gök yüzünün elinden

Ne zaman hayatın akışı sıradanlaşıp tekdüze hâle gelse, Allah’ın inayeti ve rûhun arzusu birleşip,

yaşama yeni anlamlar katma ve iç sükûnete eriş-me isteğiyle yeni yolculuklar başlar. Tabiatıyla, ta-rihiyle, kültürüyle dosta düşmana parmak ısırtan memleketim, yeni yerlerini keşfedip, yeni hayatlara dokunulmak için hep orada bekler bizi. Haritanın üzerinde donmuş bir silüet olan köyler, kasabalar, şehirler; toprak olup basılmayı, nehir olup akmayı, insan olup dokunmayı beklerler usulca. Birkaç za-man öncesinden yol güzergâhı belirlenip yolculuk hazırlıkları da tamamlanınca heyecan ve umut peşi sıra gelir. Çocukların seyehati anlamlı bulmaları ve yol boyun-ca artan bir merakla etrafı seyre dalmaları için yol-ların hikâyeleri biriktirilir belleklerde. Kâh gülerek, kâh sabırsızlanarak bir duraktan diğer bir durağa varmanın ve plânlanan yerleri keşfetmenin sevinci

sarar herkesi. İnsanoğlu, ilginç bir varlık. Hayâlinin kuvvetiyle gerçek dünya birleşip karşısında belirin-ce kula, şükür ve hamd sözcüklerini söylemekten başka bir şey kalmaz.Herkesin gönlüne sürur veren duygular farklıdır. Bize düşense, insanın neredeyse unutup boş ve-receği, bir yakınının düğün-derneği olmadan uğ-ramayı aklına bile getirmeyeceği diyarları görmek, gözlemlemek. Tatil denince günüm insanının deniz, yüzmek, yemek, içmek diye tanımladığı kavramdan biz nasipsiz kalmışız. Şükür kalmışız ki; sâhillerinde mendil sermeye yer kalmayan hınca hınç tatil bel-delerinin aksine, yoluyla, şehriyle gâyet sükûnetli yerler düşmüş nasibimize. Gecenin ilerleyen saat-lerine rağmen yolculuk heyecanıyla kapanmayan göz kapakları, sabahın ilk ışıklarıyla açılıp ‘virabis-millah’ dualarıyla karışır.

32 33

Page 18: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

tutmuş bu yüce dağlar bizlere her ne kadar zengin göz ve gönül ikramında bulunsa da uzun yolların bizi beklemesinden dolayı Doğu Beyazıt’ın merke-zine doğru yol alıyoruz. İran’la sınır komşusu olan bu güzel ilçe bize memleketin zengin kültür ve dil mirasının bir numunesini sunuyor. Alacakaranlık bastırıyor ki yolculuk güzergâhımızın üçüncü ayağı olan Kars’a doğru hareket ediyoruz. Sonradan endişeye mahâl bırakmayacak kadar gü-

venli olduğunu anladığımız bu Doğu Be-yazıt, Iğdır ve ardından Kars yolu gece karanlığında bizlere fazlasıyla ürkütücü geliyor. Çocukların ağzında dualar ve ufak kalp çırpıntılarıyla 3 saatlik yolu alıp Kars’ın ışıklarını uzaktan görmeye başlı-yoruz. Kalacağımız yer eski Kars’ın içe-risinde yer alan, önünden Aras Nehri’nin Kars Çay’ının aktığı, Kars’ın 40 yıllık Rus işgali döneminde yapılmış, hastane, do-ğum evi, cephanelik olarak kullanılmış bir bina. Geceleyin uyanıp uyanıp suyun akışına kulağımı verdiğim bir gecenin sa-bahında henüz çoluk çocuk uyanmadan Kars’ın tarihini keşfetmek üzere sabah yürüyüşüne çıkıyorum. On İki Havari Ki-lisesi (Kümbet Camii), Tarihi Taş Köprü, Muradiye Hamamı ve Kars Kalesi ilk zi-yaret güzergâhım. Dönüşte zengin Kars kahvaltısını mideye indirip enerji birik-tirildiği bir moladan sonra gidilecek yer Ani Antik Kenti. 4000 yıllık geçmişiyle 5 hektarlık bir alana kurulan ve pek çok din ve medeniyete ev sâhipliği yapan bu Antik kentin yanından kıvrım kıvrım Aras nehrinin bir kolu olan Arpasaray uzanı-yor. Ermenistan ile aramızı ayıran bu çay Antik kente inanılmaz bir güzellik katıyor.

M.Ö. 3000’li yıllarda yerleşime başlanan bu kent 8. yy’a kadar Hurriler, Urartular, Kimmerler, İskitler, Karsaklar ve Araplar gibi pek çok medeniyete ev sâhipliği yapıyor. Ani Antik Kenti’ni gezip dönüşte Çıldır Gölü’nde gö-lün kıyısını takip eden yol istikametinde mola ver-dikten sonra Artvin’e doğru yola koyuluyoruz. Yol boyunca kaz, koyun, keçi ve büyük baş hayvan sü-rüleri kesiyor yolumuzu. Uçsuz bucaksız yollardan arı kovanlarıyla sağlı sollu bezenmiş yayla yolların-dan kalacağımız yer olan Şavşat’a doğru gidiyoruz. Bu kez kalacağımız yer eski bir ahbabımızın yayla evi. Şavşat’ın Meydancık köyünde bizleri büyük bir muhabbetle karşılayan bu dostlarımız bize yol yorgunluğumuzu unutturuyor. Bahçesinin mahsul-leriyle hazırladığı akşam yemeği, ardından yakılan

semaver çayıyla taçlanıyor. Muhabbetin demi alınıp hoş sohbetle geçirilen gecenin ardından yün yor-ganlarımıza sarılarak istirahate çekiliyoruz. Sabah ışıkları tahta evin aralıklarından içeriye sızmaya başlıyor ki dinlenmiş bir biçimde gözlerimi aralı-yorum. Mutfaktan gelen kokular eşliğinde gözümü pencereye çeviriyorum ki ne göreyim? Yer gök çam. Yeşilin binbir tonu karşımda duruyor. Sabahın 7’si olmasına rağmen ev halkı ayakta. Radyodan gelen sabah ajansı eşliğinde çaylarını içiyorlar. Kahvaltı-nın ardından gece bastırıp, hava karar-dığı için kaçırdığımız pek çok güzelliği gezmeye başlıyoruz. Ev sâhibinin ekip-biçtiği tarlanın içinden şırıl şırıl bir dere akıyor. Böğürtlenler, olgunlaşmış erikler, taze fındıklar, salatalık, domateslerden tadarak temiz hava ve yeşilin tadını çı-karıyoruz. Karadeniz köylerinde dağınık ve birbirine çok da yakın olmayan ev dü-zeni burada da mevcut. Kaldığımız eve en yakın yerdeki akrabaları bizi büyük bir muhabbetle karşılayıp hemen kahve yapı-yorlar. Bahçelerindeki kovandan aldıkları taze petek bal ve boyoz eşliğinde içecek-lerimizi yudumluyoruz. Bu muhabbet dolu insanlara veda edip rotamızı Borçka/Karagöl’e doğru çeviri-yoruz. Sisin bastırmasıyla belli belirsiz gö-züken göl, masalsı bir havaya bürünüyor. Bitki örtüsü olağanüstü çeşitlilikte. Gölün etrafında yapılan yürüyüş parkurlarında kısa bir gezintinin ardından Rize/Ayder’e yöne-liyoruz. Niyetimiz Ayder’i kısa bir ziyaretin ardından dönüş için hareket geçmek. Fakat Ayder’e geldiğimiz ikindi vakti bize yaptığı davetkâr ikramlarla kararımızı değiştirmemi-ze sebep oluyor. Bir önceki ziyaretimizde ev sâhipliklerinden memnun kaldığımız ahşap pansi-yonun yolunu tutuyoruz. Yol boyunca tulum eşliğin-de horon tepen gençler bize ilginç zamanlar yaşatı-yor. Karadeniz türküleriyle inleyen sokaklar bizlere bu zengin atmosfer için yapılacak şükrün ikramını sunuyor. Yerleştiğimiz yerden çıkıp bir süre daha Ayder havası aldıktan sonran istirahat için odamıza çekiliyoruz. Ertesi sabah henüz çocuklar uyanma-dan gezimizin bu son ayağını biraz daha temaşa edebilmek için yürüyüşe çıkıyorum. Karşımdan gürül gürül akan bir suya nâzır sabah kahvemi yu-dumlarken, yolcunun duasının değerine mahsuben bir sonraki seyahatin yakınlaşması, göze deva gön-le şifa yeni yerleri keşfetmek ve yeryüzünün değişik mekanlarında Rabbin rızasını aramak için naz ve niyazda bulunuyorum...

34 35

Page 19: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

Hazırlayan: Muhammed Ali KARAOĞLU

ÖZLÜ SÖZLER

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır!”

“İnsanı vaktinden önce yıpratan bir şey varsa,

o da tembelliktir.”

“Rahat zahmette; zahmet rahattadır.”

“Her şey akla muhtaçtır, akıl da eğitime.”

“Bir yerde gören göz yoksa, orada güzelliklerle çirkinlikler

birbirine eşittir.”

“-Bizi güçlü yapan, yediklerimiz değil

hazmettiklerimizdir, -Zengin yapan,

kazandıklarımız değil tasarruf ettiklerimizdir,

-Bilgili yapan, okuduklarımız değil öğrendiklerimizdir,

-İtibarlı yapan, başkalarına öğüt

vermemiz değil, onları uygulamamızdır.”

“ İyiliğin şartı beştir: Tez olmalı, gizli olmalı, gözde büyütülmemeli, sürekli olmalı ve yerini bulmalı.”

“Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım

tekrarlanır”

“Akıllı kişi, farklı şeyler arasındaki benzerlikleri; benzer şeyler arasındaki

farkları görür.”

İmam Gazâlî

İnsanlar; kendilerinden önceki yaşanmış değerleri, şahsiyetleri, eserleri, liyâkatsiz ve edepten yoksun

hâlde, bilmediği tanımadığı tabloya bakarcasına, baktığı sürece maddî- manevî bir değer ifade ede-cek kazanım elde edemez.Bitkilere verilen, orantısız ilâçlama veya yanlış güb-re, zamansız bakımlar nasıl bitkilerin yaşama sey-rindeki verim alma, fayda üretme, ihtiyacı giderme, tokluk hissiyatını gidererek dinginlikten, sağlam-lıktan, gıdaya dönüşecek üründen ziyâde, çürük, kurtlu veya hiç olmama gibi bir sebebin parçası oluyorsa, insanda yaşama seyri boyunca yaşadığı, tecrübe ettiği, öğrendiği dolaylı veya dolaysız öğ-retildiği konuların hattı içinde ya doğru kavramların tarafından hak olan hakîkate yol alıyor, ya da doğru bildiği eğrilerle, virajı alamadığı yollarda bir çukura, bir yamaca savrularak hayatın nasırlaşmış günleri içinde tozlana tozlana kendinden habersiz bitap düşüyor. İnada binen, ben bilirim, ben doğruyum, böyle olmalı, herkes aynı, çoğunluk davranışı bu istikâmette güdülemesi ile dış tesettürün içe bakan yüzünde ahlâkî, kültürel çıplaklığı yaşıyor, farkında değil. Öyle sistemli kaideler vardır. İçinden mi-marlar, bilim adamları, felsefeci duayenler çıkarır, 10 yılda bin yıla miras bırakır. Bir de öylesi sistem-siz, yapay tutunmaya, samimiyetsiz anlayışlar var-dır. 100 yılda 10 yıllık miras bırakamazlar. Son 20 yıl insanlar, az bilgi-çok para, az iş-yüksek mevkii, makam sâhibi, az meslek- çok sorumluluk alma güdüsü/ iştahı, maalesef gelecek kuşakla-ra doğru orantıda bir eser, bir miras bırakabilecek erdemliğe sâhip değiliz. Allah (cc) âyetlerinde; “(Ey Rasûlüm) Sen, onların milletlerine/ dinlerine uyun-caya kadar Yahudi ve Hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmayacaktır…” (Bakara, 120) ve “Ey îman edenler! Eğer küfre sapanlara itaat eder (ve İslâm’a

uymayan yaşayış şekillerini benimser)seniz, sizi ök-çeleriniz üzerinde gerisin geri (küfre) çevirirler de (dünya ve âhirette) ziyana uğrayanların durumuna düşersiniz” (Âl-i İmrân, 149) derken biz neyin pe-şindeyiz. Batı’nın alışkanlıklarını, batı’nın kendisin-den daha fazla konuştuğumuz sistematik kültürü, örf-âdetleri ve töresi olmayan topluluklar hâline dö-nüşümüz, şirin gözükmek, modern olmak, az bilgi ile medyayı ele geçirip akademisyen olma tutumu-muz, câhilin cehâletinde azacak insan iken, batı’nın öğreti değerlerinde bir şebeği andırmaktan başka işe yarayan yanımız var mı?Kısacası hakîkat, haktır. Hak, ilmin merkezidir. Kişi-lere, yörelere, memleketlere göre değişmez. Doğru, hakîkati ifa etmiyorsa, doğrudan hakîkate erişmi-yorsa varsayımdır, faraziyedir. Her varsayım kabul edilebilir bir değer değildir. Şimdi bu andan itibaren hakîkati, hakkı insanların gündelik çıkar ve menfaatlerini gözet-meksizin anlatmalıyız…yaşamalıyız… Kendimize bir kimlik, bir pasaport gibi işlemeliyiz. İşlemeliyiz ki, Selahattin Eyyûbi’nin Kudüs rûhu, Malazgirt Za-feri rûhu, İstanbul’un Fethi rûhu, Mısır Seferi rûhu, kısacası ecdadımızın binlerce kilometreleri at sır-tında Hakk’ın nurunu, Hakk’ın kelâmını/ “i’lây-ı kelimetullah”ı insanlığa eksiksiz ulaştırma gayreti ile müşerref olup, onlara mazhar olalım. Belki on-lar gibi sefere çıkamayız, ordular kuramayız ama onların manevî mekânlarını, eserlerini edebe uy-gun, ahlâkî yetkinliğin bina edilmiş hâllerinde ziya-ret eder ve ettirirsek onların manevî tasarruflarının üzerimizde salâhiyet bulmasını sağlamış oluruz.İnsan gibi hareket edip, yerken edepsiz bir hayvan gibi, nereye, ne zaman, ne şekilde gireceği belirsiz yaratığa dönüşmemeliyiz. Dönüştürülmemize izin vermemeliyiz…

TEFEKKÜR İKLİMİİnsanlar; kendilerinden önceki yaşanmış değerleri, şahsiyetleri, eserleri, liyâkatsiz ve edepten yoksun hâlde, bilmediği tanımadığı tabloya bakarcasına, baktığı sürece maddî- manevî bir değer ifade edecek kazanım elde edemez.

Atila EMANET

(Darb-ı Mesel)

Hz. Ali (kv)

Hz. Ali (kv)

M. Akif ERSOY

İbn-i Sina

Aliya İzzetbegoviç(Srebrenica Katliamı’na atfen 11 temmuz 1995)

Francis Bacon

Hâfız-ı Şirâzî

“İnsanlar için cennet,

yerler ve mekânlar değil,

hâllerdir...” Muhyiddin ibn-i Arabî

“Dünya üç şeyle Cennet olur: Elden, dilden ve gönülden vermekle; Allah’ın

kullarını ta’n etmeyip affetmekle; zâlime

zulmetmeyip hidâyet yolunu göstermekle.”

Nurettin TOPÇU

Nuri PAKDİL

“Okumadığın karanlıktasın.”

Sezai KARAKOÇ

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir

karar vardır.”

36 37

Page 20: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

www.salcano.com

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Salcano_A4_ilan.pdf 1 12/12/17 22:57

SALKO BİSİKLET SAN. ve Tic. LTD. ŞTİ.İslambey Mh. S.Mehmet Cd. No:26Arnavutköy / İSTANBULTel: 0212 597 08 06 - 07 Fax: 0212 597 08 11www.salcano.com [email protected]

CCS DEKORASYON İNŞAAT SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİŞeker Mh Ak Sk No:135/A SAKARYA Gsm: 0545 454 27 31 Tel: 0264 291 27 31 / [email protected]

www.ccsdekor.com

Page 21: MURÂBIT - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/59.pdfNo. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54 Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264

0264 278 74 68Semerciler Mh. Dr Nuri Bayar Cd. No: 30

Adapazarı / SAKARYA