Upload
abdullah-muceddidi
View
438
Download
12
Embed Size (px)
Citation preview
Kuºeyri, er-Risaletül Kuºeyriyye, II, 735.1
Muhammed Buhari, Meslek’ül Arifin, vr. 17a-19a.2
Erzengi, ªerhi Risale-i Azizan, s.5.3
Mir Abdülevvel, Mesmu’at, s.47.4
Tarikatlarda zamanla geliºen intisap adabý ve merasimine örnek olarak bk. Osman Türer, “Biat”, DÝA, VI, 124-5
125. Safi, age, I, 43-44.6
1
TASAVVUFTA HACEGAN EKOLÜ(12–17. ASIRLAR)
NAKªÝBENDÝYYE’DE TASAVVUFÝ EÐÝTÝM
1.ÝNTÝSAP
Tasavvufi eðitim intisap ile baºlar. Ýntisap ve bey’at terimleri, bir ºeyhe baðlanýp
mürid olmayý ve onun rehberliði ile tasavvufi eðitime baºlamayý ifade eder. Bir manevi
otoritenin himayesinde bulunma arzusu ve onun ruhi tecrübe ve tavsiyelerinden istifade ileAllah’a daha yakýn bir kul olma düºüncesi bazý insanlarý intisaba yöneltmiº, toplumlardazaman zaman ortaya çýkan içtimai ve siyasi kargaºalar da bu yöneliºi hýzlandýrmýºtýr.
Sufiler eskiden beri tasavvufi eðitimle yol gösterici tecrübeli bir rehberin (mürºid) lüzumukonusunda vurgu yapmýºlardýr. Ebu Ali Dekkak (ö.405/1012): “Yetiºtireni ve dikeniolmadan kendi kendine yetiºen bir aðaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Tedrici bir
surette tarikatýn adabýný öðretecek bir üstada sahip olmayan müridin durumu da böyledir.
Hacegan ve NakºbendiyyeO heva ve hevesine tapar, kurtuluº yolu da bulamaz.“ demiºtir.1
mensubu bazý sufiler de mürºide intisabýn önemine temas etmiºlerdir. Haceganºeyhlerinden Muhammed b. Ahmed Buhari Meslek’ül-arifin adlý eserinde ºeyhe intisabýn
lüzumunu on madde halinde sýralamýº, özetle hacca giden kervanýnýn bile kýlavuzsuzgitmediðini, nefsi terbiye yolu olan tasavvufi eðitimde de ºeytan ve nefsin tuzaklarýbulunduðunu, bunlarý rehbersiz aºmanýn zor olduðunu ifade etmiº, ayrýca Hz. Musa’nýn
peygamber olmasýna raðmen, Hz. ªu’ayb’a on sene hizmet ettikten sonra Allah ile
Ali Ramiteni’nin sözlerini ºerh edenkonuºabilecek seviyeye geldiðini söylemiºtir.2
Muhammed b. Nizam Harizmi Erzengi bu yola rehbersiz girenin yolunu kaybedeceðini
Bahaeddin Nakºebend’in de Üveysi eðitime önem vermesine raðmen,belirtmiºtir.3
yaºayan bir ºeyhe intisap etmenin gerekli hatta daha önemli olduðunu vurgulamak
gayesiyle: “Diri bir kedi, ölü aslandan daha iyidir” dediði nakledilir.4
Ýlk dönem Nakºî metinlerinde intisabýn adabý konusunda fazla bilgi bulunmaktadýr.5
Zira bu dönemde adet ve merasimlere önem vermeyen Melâmet neº’esi tarikatýn genel
prensibiydi. Ancak intisap esnasýnda zikir telkininin usulüne dair Sa’dettin Kaºgari ºubilgileri vermiºtir: “Önce ºeyh kalp ile La ilahe illallah Muhammedü’r-rasulullah der.Mürid kalbini uyanýk bir ºekilde ve ºeyhinin kalbinin karºýsýnda tutar. Gözlerini yumar,
dudaklarýný kapatýr, dilini damaðýna yapýºtýrýr, diºlerini birleºtirir, nefesini tutar (içinehapseder), ºeyhine muvafakat ederek tazimle ve kuvvetle kalp ile zikretmeye baºlar, dil ile
deðil. Zikrin tesiri kalbe ulaºmasý için üç defa tekrarlamadan nefesini salmaz”.6
Ýntisap öncesi hazýrlýk döneminde ºeyhin ve müridin bazen istihare yaptýklarý yani bu
Çerhi, Risale-i Ünsiye, s.13; Mir Abdülevvel, age, s. 47.7
Rüºdi, Melfuzat, s. 59.8
Buhari, Enisü’t-talibin, s.236-2389
Safi, age, I, 141.10
Safi, age, II, 603-604.11
Erzengi, age, s. 210 vd12
Muhammed Buhari, Meslekü’l-arifin, vr. 16a.13
Rüºdi, Melfuzat, s.59.14
Kiºmi, Nesamet’ül-kuds, s. 131,132, 134-135.15
Mir Abdülevvel, Mesmu’at, s.11-12; Rüºdi, Melfuzat, s. 22,29.16
2
iºin hayýrlý olup olmadýðýna dair manevi bir iºaret bekledikleri görülmektedir. Ya’kup
Çerhi intisap etmek niyetiyle geldiði zaman Bahaeddin Nakºbend onu hemen müridliðekabul etmemiº ve: “Biz manevi bir iºaret olmadan kimseyi kabul edemeyiz, bakalým bugece ne iºaret gelecek” diyerek istihare yapacaðýný ifade etmiº, ertesi sabahta manen kabul
Baki Billah’ýn ise intisap için gelen müridlerdenyönünde iºaret geldiðini müjdelemiºtir.7
Ancak mürid olmak isteyen kiºi istekli veistihare yapmalarýný istediði bilinmektedir.8
kabiliyetli ise istiharelere ihtiyaç kalmazdý. Ubeydullah Ahrar’ýn Ya’kub Çerhi’ye intisabýbu türdendir.
Ýntisap öncesinde bazen ºeyhler mürid adayýný imtihan eder, böylece hem adayýn
zaaflarýný gidermeye, hem de bunlarý kendisine göstererek onu ikaz etmeye çalýºýrlardý.Rivayete göre, Semerkand’dan Buhara’ya gelip Bahaeddin Nakºbend’e intisap etmekistediðini söyleyen ªeyh Sekka-yý Semarkandi isminde bir ºahsa, âdeti olmadýðý halde
Nakºabend: Bize bir hediye ver ki seni müridliðe kabul edelim, demiºti. Adam hiç parasýolmadýðýný söyleyince Nakºibend onun elbisesinin altýnda dört dinar olduðunu, bu yoldailk ºartýn cömertlik olduðunu ancak kendisinin cimrilik huyu olduðu için müridliðe kabul
edemeyeceðini söyledi. Adam dört dinarý çýkarýp Nakºibend’e uzattý. Ancak ºeyh buparalarý almayýp orada oynamakta olan küçük bir çocuða vermesini söyledi. Çocuk buparalarý bir kenara atýnca adamýn utancý ve üzüntüsü bir kat daha arttý. Mecliste
Bahaeddin Nakºiend’in zenginbulunanlarýn ricasýyla Nakºibend onu müridliðe kabul etti.9
bir aile çocuðu ve medrese talebesi olan Alâeddin Attar’a Buhara çarºýlarýnda elma
Ubeydullah Ahrar’ýn Mir Abdülevvel’e yedi sene iltifat etmemesi, sonrasattýrmasý,10
hep bu imtihan uygulamalarýna örnek teºkilmüridliðe kabul edip ayrýca damat edinmesi 11
etmektedir.
Ýntisap öncesi mürid adayýna sorulan muhtemel sorulardan biri de iºi ve mesleði idi.
diyen Hacegan ºeyhlerinin“Bizim yolumuzda hýrka deðil, hýrfe (meslek) önemlidir”12
baºkalarýna yük olmamalarý için iºsiz insanlarý müridliðe kabul etmedikleri bilinmektedir.13
Bakibillah ise bu konuda ilginç bir metod bulmuºtu. Ýntisap için tekkeye gelenlerin
samimiyetini ölçmek için bir süre onlardan uzak durur ve yemek vermezdi. Bu sayedemaddi düºüncelerle tekkeye gelenler ayrýlýr, samimi olanlar kalýr ve mürid olurdu.14
Ýlim tahsiline önem veren bazý Nakºibendi ºeyhleri tasavvufi eðitime yönelmek için
medrese eðitimini býrakmayý düºünen gençlere müsaade etmez, tahsilini bitirdikten sonra
tasavvufa yönelmelerini veya ikisini birlikte yürütmelerini tavsiye ederlerdi.15
Rivayete göre Bahaeddin Nakºibend kendisine intisap etmek isteyen ancak kalbi
birçok dünyevi ºeye takýlý ve mizacý kaba olan bazý kimselere gidip bir kýza âºýk olmalarýnýonun aºkýyla letafet kazanýp diðer dünyevi alakalardan sýyrýldýktan sonra gelmelerinisöylerdi. Dünyevi baðlarý teke inen kiºi ondan kurtarýp ilgisini Allah’a yöneltmenin daha
kolay olduðunu düºünürdü. Pek yaygýn olmayan bu uygulamayý Baki Billah’ýn hoºgörmediði nakledilir.16
Muhammed Erzengi, Hacegan’ýn intisap konusunda diðer tarikatlardan farklý
Safi, Reºahat, II, 594.17
Muhammed Bakýr, Makamat, s. 62.18
Muhammed Buhari, Meslek’ül-arifin, vr. 32a.19
Safi, Reºahat, I, 266.20
Abdurrahman Cami, Seriºte-i Tarýk-ý Hacegan, Beyazýt Devlet Ktp., Veliyyüddin. Nr. 3229, vr. 17b; Safi,21
Reºahat, I, 44.
3
olduðunu, diðer tarikatlara intisabýn “irade”, Hacegan’a intisabýn ise bey’at olduðunu ifade
eder. Ona görei irade mürid kendi iradesini ºeyhin iradesine teslim eder ve gassalinelindeki meyyit (ölü) gibi ºeyhine teslim olur. Oysa Hacegan ºeyhlerine intisap edenmüridler sadece bey’at etmiº olduklarý için böyle bir teslimiyet söz konusu deðildir. Diðer
tarikatlarda iradesini bozan mürid “mürtedd-i tarikat” (tarikattan çýkmýº, kovulmuº, mürid-i mürted) diye adlandýrýlýr. Oysa Hacegan’a bey’at eden mürid istediði zaman rahatçatarikattan ayrýlabilir. Hacegan tarikatýnda mürtedd-i tarikat kavramý yoktur.17
Ýntisap, tasavvufi eðitimin baºlangýcý ve mürid adayýnýn niyet izharý olmakla birlikte,
onun bu eðitimde baºarýlý olabilmesi için kendisine tavsiye edilen görevleri ºevk ve azimleicra etmesi gerekir. Doktora gidip reçete alan ancak bu reçeteyi uygulamayan hastanýniyileºmesi mümkün olmadýðý gibi, vazifelerini yapmayan müridin de tasavvuf yolunda
ilerlemesi mümkün deðildir. Bu konuda Bahaeddin Nakºibend ºöyle der: “Zikir telkini, birkimsenin eline çakmak taºý vermek gibidir. Bundan sonra iyi bir netice oluºmasý için amel
etmek müride aittir.18
II. ZÝKÝR
Allah’ý hatýrlamak için yapýlan zikir, tasavvufi eðitimin en önemli unsurlarýndan
biridir. Zikir sayesinde Allah’ýn kendisiyle birlikte olduðunun ve sürekli kendisinigördüðünün bilincine eren salikin erdemli ve ahlaklý davranýºlarýnda artýº olmasý kuvvetlemuhtemeldir. Ayrýca Allah’ýn isim ve sýfatlarýný tefekkürle zikreden sufide zamanla Allah
sevgisinin artmasý da beklenir. Sufiler ruhi tecrübe ve tasavvufi içtihatlarla zikrin adedi,zamaný ve yapýlýº ºekli konularýnda yeni ve bazen birbirinden farklý uygulamalargeliºtirmiºlerdir.
Nakºibendîlik, bazý istisnalarý olmakla birlikte genel prensip olarak hafi zikri yani
sessiz zikretmeyi esas almýºtýr. Hafi zikir uygulamasý bu tarikatta, h. VI ve VII: asýrlardaHacegan’ýn kurucusu Abdülhalik Gucdevani ile baºlamýºtýr. Hýzýr’ýn Gucdevani’ye su
havuzuna dalýp orada zikretmesini tavsiye ettiði rivayet edilir.19
Nakºibend’in müridlerinden Muhammed Parsa, Herat âlimlerinin sorusu üzerine
cehri zikrin caiz olduðuna dair bir fetva/risale yazýp göndermiº, Abdurrahman Cami de
Nakºibend’dencehri zikirdeki bazý faydalarýn hafi zikirde olmadýðýný söylemiº ise de20
sonra takriben iki asýr boyunca bu tarikatta hafi zikir prensibine baðlý kalýnmýºtýr. AhmedKasani ile baºlayan Kasaniyye kolu hafinin yaný sýra cehri zikri de uygun görüp
uygulamaya baºlayýnca tarikatta yeniden iki farklý ekol oluºmuºtur. Zira UbeydullahAhrar’ýn halifelerinden Muhammed Zahid ile baºlayan kolda hafi zikir prensibi ýsrarlauygulanmýº ve bu gelenek sonralarý Müceddidiyye koluna devredilmiºtir.
Ýlk dönem Nakºibendî kaynaklarýndan anlaºýldýðýna göre, hafi zikir alçak sesle
yapýlan zikir deðil, hiçbir ses olmaksýzýn, dil ve dudak kýpýrdamadan yapýlan zikirdir.Nitekim bazý Nakºibendî ºeyhleri zikir usulünü tarif ederken dudaklarýn kapatýlýp dilin
Dudaklarýný kapatan salik burnundandamaða yapýºtýrýlmasý gerektiðini ifade etmiºlerdir.21
nefes alarak zikre devam edebilir. Ancak birçok Nakºibendî ºeyhi nefesi tutarak
zikretmenin daha faydalý olduðunu tecrübe etmiº ve müridlerine bunu tavsiye etmiºlerdir.Çiºtiyye tarikatýnda da olan nefesi tutarak zikir uygulamasýnýn (habs-i nefes)Nakºibendiyye tarikatýnda ne zaman baºladýðý kesin olarak bilinmemekle birlikte,
Parsa, Makamat-ý -i Attar, vr. 160b.22
Parsa, Kudsiyye, s.29.23
Ubeydullah Ahrarar, Fýkarat, vr.41b-42a24
Ebul Kasým, er-Risaletü’l Bahaiyye, vr. 61b-62a.25
Bedreddin Keºmiri, Siracü’s-salihin, s. 157–158.26
Safi, Reºahat, I, 129–13027
Muhammed Buhari, Meslekü’l-arifin, vr. 32a.28
Kiºmi, Zubtetü’l –makamat,s. 17.29
4
Abdülhalik Gucdevani’nin suya dalarak zikretmesi rivayeti ile suyun altýnda nefes almanýn
mümkün olmadýðý birlikte düºünüldüðünde, bu uygulamanýn Hacegan dönemi ile birliktebaºladýðý söylenebilir.
Nakºibend’in halifelerinden Attar habs-i nefese önem verir ve bunu müridlere tavsiye
ederdi. “ La ilahe illallah” kelime-i tevhidinin bir nefeste üç, dokuz veya on sekiz keresöylenebileceðini ifade eden Attar, on sekiz kere söylediði halde tesirini hissedemeyen
Bahaeddin Nakºibend bu zikrinmüridin nefesini tazeleyerek tekrar baºlamasýný önerirdi.22
sayýsýný en fazla yirmi bir olarak verir ve tesirini ºöyle açýklar: La (yoktur) derken kendi
beºeri vücudunu yok sayar, illallah (sadece Allah vardýr) derken ulûhiyet cezbelerinin
Sa’deddin Kaºgari ve Ubeydullah Ahrar gibi sufiler nefesinetkilerinden bir iz görür.23
göbek altýnda hapsedilmesi gerektiðini ifade eder.24
Zikir esnasýnda uygulanan metotlardan biri de, kalbi etkileyip zikre iºtirak etmesini
saðlamak için hapsedilen nefesi (enerjiyi) kalp üzerine vurmak (darb) ve o bölgeyeyoðunlaºmaktýr. Bazý sufiler kelime-i tevhidi demire, kalbi de taºa benzeterek, kalpte
mevcud olan aºk ateºinin ortaya çýkabilmesi için demirin taºa vurulmasý gerektiðini
Bedreddin Keºmiri (X./ XVI. Asýr) nefesi tutup kalbe vurarak yapýlansöylemiºlerdir.25
zikrin her aºamasý için ayrý hikmetler tesbit etmiºtir. Ona göre, nefesi göbek altýndahapsetmenin üç hikmeti ve faydasý vardýr: 1. Beden içindeki nefes daðýnýktýr, hapsedince
toplanýr. 2. Ýçteki (kalpteki) düºünceler de nefes gibi daðýnýktýr, nefesi hapsedince onunlabirlikte düºünceler de toplanýp bir noktada yoðunlaºýr. 3. Nefes ve kalp toplanýpyoðunlaºýnca zikir mideden deðil, kalpten icra edilir hale gelir. Dudaklarý kapatýp dili
damaða yapýºtýrmanýn da üç hikmeti vardýr: 1. Kalp, nefesin hararetinden etkilenir ve zikrebaºlar. 2. Hapsedilen nefes dýºarý çýkmaz. 3. Üç vuruºlu zikir doðru bir ºekilde yapýlabilir.Üç vuruºlu zikirde “La” kýlýcý ile kalbi etkileyen maddi ve manevi baðlar kesilir. 2. Yukarý
çekilen nefes sað tarafa geçer. “ilahe” derken nefesi sað tarafa yönlendirmenin üç hikmetivardýr: 1. Sað taraftaki nefes, kalbin karºýsýnda beºeri vücudu (benliði) yokluða çevirir. 2.Beºeri vücudu yok ettikten sonra hakiki ma’budu isbata yönelir. 3. Bütün mahlûkatý
yokluða karýºmýº olarak mülahaza eder. “Ýllallah” derken hapsedilen nefesi saðdan sola,kalbin üzerine vurmanýn da üç hikmeti vardýr: 1. Kalp, vurulan nefesten etkilenince,bedendeki diðer organlar da etkilenir. 2. Masiva yok olunca kalp Hakk’ý isbatta huzurun
mazharý ve mekâný olur. 3. Kelime-i tevhid zikri ile kalpte ilahi nurlar ve sýrlar görülmeye
baºlar.26
Bahaeddin Nakºibend’in müridlerinden Siraceddin Külal Pirmesi’nin Sa’deddin
Kaºgari’ye öðrettiði bir zikir metodu da ºöyledir: Arapça “La” (Lamelif) harfinin bir ucu
göbekte, alttaki yuvarlaðý sað meme üzerinde, diðer ucu da kalbin üzerinde olarakdüºünülür. “Ýlahe” kelimesi sað memede La’nýn alt yuvarlaðýna, “Ýllallah Muhammedün
rasulullah” da kalbe yani La’nýn diðer ucuna takýlý olarak düºünülür.27
Hacegan’da ve Nakºibendliðin ilk dönemlerinde tasavvufi eðitime çoðunlukla
Bakibillah’ýn bazý müridlerinekelime-i tevhid zikriyle baºlandýðý anlaºýlmaktadýr.28
kelime-i tevhidi (nefy’u isbat: La ilahe illallah), bazýlarýna ise ism-i zat ve ism-i celal
denen “Allah” zikrini tavsiye ettiði bilinmektedir.29
Çerhi, Risale-i Ünsiyye, s. 24.30
Taceddin Nakºbendi, Cami’ul-fuad, vr.19a.31
Safi, Reºahat, I, 66.32
Parsa, Kudsiyye, s.34.33
Mahammed Kadi, Silsiletü’l-arifin, vr.9b-10a.34
Safi, age, II, 502.35
Ahrar, Fýkarat, vr.39.36
Ahmed Sirhindi, Mebde’ ve Me’ad, s. 18-2037
el-Bakara, 2/152.38
5
Zikrin icra ºekli gibi zamaný ve mekâný da önem arz etmektedir. ªuurlu bir zikir
yapýlabilmesi için Nakºibendîler gürültüden uzak, tenha ve loº mekânlarý tavsiye ederler.Salik günün her vaktinde kalben Allah’ý hatýrlamak ve huzur-i ilahide olduðu ºuurunusürdürmekle mükellef ise de, muayyen evradýný icra etmek için zaman olarak “sabahtan
Günlük muayyen zikri icraönce” ve “akºamdan sonra” diye iki vakit belirlenmiºtir.30
ederken salikin oturuº ºekli de önem arz etmektedir. Bazý tarikatlarda baðdaº kurarak zikirçekmek tavsiye edilmiº ise de Nakºibendîler genellikle diz üstü oturmayý tavsiyeetmiºlerdir. Ancak sonraki asýrlarda diz üstünün yaný sýra farklý oturuº ºekillerinin de
benimsendiði görülmektedir.31
Müridlerin karakter ve kabiliyetleri dikkate alýnarak zikrin miktarý ve mahiyeti
belirlenirdi. Ali Ramiteni, kuº bakýcýsý nasýl her kuºun yiyebileceði miktarý bilip ona göreyem veriyorsa mürºid konumundaki kiºinin de müridlerin kabiliyetini bilip ona göreterbiye etmesi gerektiðini söyler32
Zikirde en önemli husus, onu ºuurla ve anlamýný düºünerek yapmaktýr. “La ilahe”
(baºka ilah yoktur) derken bütün mahlûkatýn fani olduðunu düºünüp hepsini yok saymakve zihindeki düºünceleri temizlemek gerekir. “illallah” (sadece Allah vardýr) derken deAllah’ýn kadim varlýðýnýn ebedi olduðunu sevilip yönelecek yegâne varlýk olduðunu
düºünmek gerekir.33
Ubeydullah Ahrar’dan nakledildiðine göre, Yesevi ºeyhlerinden Ýsmail Ata
müridlerine zikir telkin ettikten sonra ºu tavsiyede bulunurdu: “Bu dünyayý gökyüzü gibi(boº) düºün. Sen varsýn ve Hak Teala var. Öyle zikret ki, tevhid nurlarýnýn galebesiylesadece Hak Teala kalsýn, sen ortadan çýk”. Hace Ahrar bu sözleri söyler ve ondan irfan
kokusu geldiðini söylerdi.34
Ubeydullah Ahrar’a göre zikirden maksad, kalpte gizli olan Allah sevgisini ortaya
çýkarmak, kalbin muhabbet ve tazimle sürekli Allah ile birlikte olmasýný saðlamaktýr. Zikirkeser gibidir. Onunla dünyevi düºünceler (havatýr) dikenini kalp yolundan keserler.35
Zikirden maksad, Hak’tan gayrý her ºeyi kalpten temizlemektir. Zikrin hakikatý, kalpten
gafleti uzaklaºtýrmaktýr.36
Sufiler, kalbin yaný sýra bütün vücudun zikre iºtirak edebilmesi için önce ruhun
derinliklerindeki farklý boyutlarýn (letaif) zikre katýlmasý gerektiðini anlamýº ve bu konudausuller geliºtirmiºlerdir.
III: LETAÝF
Bahaeddin Nakºibend’in (ö.792/1389): “Meºayýhtan her birinin aynasýnda iki yön
vardýr. Bizim aynamýz ise altý yönlüdür” ºeklindeki sözünü Ahmed Sirhindi, “aynadanmaksad arifin kalbi, iki yön ruh ve nefs, altý yön ise altý letaiftir (kalp, ruh, sýr, hafi, ahfa ve
, böylece letaifin altýlý tasnifinin o dönemlerde de bilindiðini imanefs)” diyerek açýklamýº37
etmiºtir.
ayetiyle ilgili olarak ºeyhi Bahaeddin Muhammed Parsa: “...Ben de sizi zikredeyim”38
Parsa, Kudsiyye, s. 37.39
El-A’la, 87/14.40
Çerhi, Tefsir-i Ya’kub-i Çerhi, s.189.41
Nakºbendiyye’de Ýbn-i Yemin diye bilinen kiºi Kasaniyye’den Mevlana Eke ªibirgani (ö. 1004/1595-96)42
olduðuna göre, bu zat onun oðlu olabilir.
Hüseyin b. Ýbn-i Yemin, Mir’atü’l bedayi, vr. 45b-46b.43
Baki Billah, Külliyat-ý Baki Billah, s.111.44
Taceddin Nakºbendi, Camiu’l-fuad, vr. 19a.45
Muhammed Ekrem b. Muhammed Ali Berasevi, Menahicu’s-salikin, s.81-82.46
Abdullah Ýmami Isfahani, Kelimat-ý Kudsiyye-i Abdullah Ýmami-yi Isfahani, Süleymaniye Ktp., Tahir Aða47
Tekkesi, nr. 276, vr. 36a-36b.
6
Nakºibend’in “Hak Teala’nýn kulunu zikretmesi, kuluna deðiºik mertebelerde zikretmeyi
nasib etmesidir”dediðini, bu mertebelerin de dil, kalp, sýr ve hafi zikirleri olduðunu ifadeetmiºtir. Ayrýca bazý sufilere göre sýrrýn, ruh ve kalpten daha üstün olduðunu, bazýlarýnagöre ise kalpten üstün ama ruhtan aºaðý mertebede bulunduðunu aslýnda sýrrýn ruh ile
Ya’kub Çerhi de “temizlenen kurtuluºakalbin ayný ve onlarýn özü olduðunu söylemiºtir.39
ayetinde dil, kalp ve sýr zikirlerine iºaret olduðu kanaatindedir.ermiºtir” 4140
letaif konusunda ºöyle der: Muhakkýklar Hüseyin b. Ýbn-i Yemin Hüseyni42
demiºlerdir ki, kalp, ruh, sýr ve hafi insanýn idrak edici latifesinin isimleridir... Bazý
mertebelerde ona kalp derler, beºeri kayýtlardan kurtulup daha saf olduðu diðer mertebedeona ruh derler, saflýk artýnca sýr derler, olgunlaºýnca hafi derler... Letaifteki farklýlýk özitibariyle deðildir, aksine hepsi özde birdir. Farklýlýk vasýflarda ve hallerdedir. Meºayýhtan
çoðunun görüºü budur. Bazýlarýna göre ise, letaifteki farklýlýk özdedir; yani her latife
diðerinden bizzat farklýdýr.43
Bakibillâh (ö.1012/1603) da Alaüddevle Simnani ve Muhammed Parsa gibi insanda
Müridiletaife bulunduðunu söyleyip isimlerini saymýº, ancak detaylý bilgi vermemiºtir.44
Taceddin Nakºibendî (ö. 1050/1640) ise bu konuda daha fazla bilgi vermektedir. Ona göre,kalp zikri esnasýnda zikredenin kalbinde hem Hak Teala, hem de halk birlikte bulunur, ruh
zikrinde Hakk’ýn huzurunda olduðu düºüncesi kâinata galip gelir, sýr zikrinde sadeceHakk’ýn huzurunda olduðunu hisseder, kâinatý algýlayamaz, hafi zikrinde ise kendini de
Muhammed Ekrem b. Muhammedhissedemez ve sadece mezkûr (zikredilen hak) kalýr.45
Ali Berasevi Taceddin Nakºbendi’nin zikir usulünden bahsederken her letaife “Allah”
zikrinin teker teker yerleºtirileceðini ve ardýndan bütün bedenin zikre iºtirakininsaðlanacaðýný anlattýktan sonra, bu usulde letaifin yerlerini ºöyle kaydetmiºtir: (Birincilatifenin ismi kaydedilmemiº, muhtemelen nefs) Göbeðin biraz üzerinde, nuru sarý; kalp
latifesinin yeri sol memenin altý, nuru beyaz; sýrrýn yeri kalp ve ruh arsýnda, nuru yeºil;hafinin yeri altýnda saçýn bittiði yere yakýn, nuru siyah; ahfanýn yeri beyin (baºýn üst
tarafý), nuru yine siyah46
IV. TEVECCÜH VE MURAKABE
Müceddidiyye öncesi Nakºibendilikte teveccüh (yönelme) ve murakabe (kontrol
etme) kavramlarý birbirine yakýn anlamlarda kullanýlmýºtýr. Attar’ýn müridlerindenAbdullah Ýmami Isfahani teveccühün vicdani (kalbi) bir iº olduðunu ve herkesin kendiisti’dadýna göre farklý ºeylerin zuhur ettiðini söylemiº ve ayrý teveccüh usulü zikretmiºtir:
1. Salikin, Allah’ýn kendisini daima gördüðünü düºünmesi ve hem uzuvlarýný, hem dedüºüncelerini kötülükten korumasý, 2. Allah’ýn kalpteki düºünceleri bildiðini düºünerekkalbini kötü düºüncelerden ve masivadan korumasý, 3. Kendisini ve âlemi yok, Hakk’ý da
hakiki varlýk olarak düºünmesi, 4. Harici ve zihni iki varlýk bulunduðunu düºünüp hervarlýkta zuhur eden hakiki varlýðýn Allah olduðunu düºünmesi, 5. Tek varlýk görüp zat-ý
ilahiden gayrisini görmemesi47
Muhammed Sa’di Buhari, Ceeratü’º-ºevk, 36a.48
Muhammed ªerif Hüseyni, Tuhfetü’s-salikin, vr. 216a-b.49
Muhammed Kadi, Silsilet’ülo-arifin, vr. 129b.50
Ahmed Kasani, Risale-i Býttýhiyye, Ýstanbul Ün. Ktp., FY, nr. 649, vr. 174b-175a.51
Hüseyin b. Ýbn-i Yemin, Mir’atü’l-bedayi, vr. 48b.52
Celal Vaiz Herevi, Risale-i Rahnüma-yý Ukde Güºay, s. 288.53
Cami Serriºte, vr. 18b-19a. 54
Sa’deddin Kaºgari, Risale der Teveccüh, Millet Ktp., A.E. Farsi, nr. Vr. 15 55
Parsa, Kudsiyye, s. 36.56
Baki Billah, Külliyat-ý Baki Billah, s. 80.57
Cami, Nefahat, s. 407.58
7
Ahmed Kasani teveccühü, her tarafta Allah’ýn hazýr ve mevcud olup seni görmekte
Bazý sufiler teveccühün yapýlýº ºekli olarakolduðunu düºünmendir, diye tarif eder.48
ºunlarý kaydetmiºlerdir: Salikler kalplerini Cenab-ý Hakk’ýn tecellisine hazýrlar, onunkendilerine ºah damarýndan daha yakýn olduðunu düºünürler, bu hal kendilerini istila eder,denize düºüp boðazýna kadar suya batan ve denizden baºka bir ºey göremeyen kiºi gibi
Ubeydullah Ahrar’a göre teveccüh ve murakabeden maksad, saliki ilahi ahlak ileolurlar.49
donanmaya hazýr hale getirmektir. Binaenaleyh yaratýlýº itibariyle güzel ahlaklý olan kiºilerkendiliðinden derviºtirler.50
Nakºibendî kaynaklarýnda dört ayrý teveccüh türüne rastlanmaktadýr. 1. Allah’a
teveccüh (kalben yöneliº), 2. Kalbe teveccüh, 3. Müridin ºeyhine teveccühü, 4. ªeyhinmüridine teveccühü.
Allah’a teveccüh: Mürid gayret edip kalbini ve düºüncesini Allah’a yöneltir,
düºünce yoluyla “Allah” ismini tekrarlar, yönden münezzeh olarak her yerde onun hazýrolduðunu düºünür ve Allah’ýn cezbesi kalbe ulaºýr. Zaten cezbesiz teveccüh mümkün
Hakk’ý tenzih ve teºbihten uzak olarak düºünmeye çalýºýr.deðildir. 5251
Kalbe teveccüh: Bu teveccühün iki farklý uygulamasý vardýr. Salik, “Allah” ismini
kalbine yazýlmýº olarak düºünür, o yazýya nazar ve teveccüh eder, bu vesileyle huzur-ý
Ya da “Allah” isminin manasýný yazý ve lafýzdan,ilahide olduðunun ºuuruna ulaºýr.53
Arapça ve Farsça’dan uzak mutlak olarak düºünüp bütün gücüyle kalbine yönelir. Öncelerizorlanarak bu teveccühü yapar, zamanla kolaylaºýr ve alýºkanlýk haline gelir. Bu teveccühzor gelirse ºu yolu izleyebilir: Allah ismini, bütün varlýðý kuºatan geniº bir nur olarak
Kaplumbaðanýndüºünür, o nuru gözünün önüne getirir ve bütün gücüyle kalbine yönelir.54
gözünü yumurtasýna dikip nazar ediºi gibi, mürid de kalbine nazar ve teveccüh etmelidir.Kaplumbaða bir an gözünü ayýrýrsa yumurtanýn bozulacaðýný düºünür ve bütün gücüyleona nazar eder. Ya da tavuðun bir süre ayrýlýrsa bozulacaklarýný düºünerek yumurtalarý
üzerinde ýsrarla duruºu gibi, salik de daima kalbine teveccüh edip onu gafletten ve dünyevi
Nakºbendiyye’nin kelimat-ý kudsiyyedüºüncelerden korumalýdýr ki neticeye ulaºabilsin.55
denen seyr u süluktaki on bir prensipten “nigah daºt” ve “vukuf-i kalbi” de havatýrdanmuhafaza edip ona hâkim olmak için teveccüh anlamýndadýr.56
ªeyhe teveccüh: Bu yaºayan veya vefat etmiº ºeyhlere teveccüh ºeklinde iki türde
görülmektedir ve gayesi ya feyz almak, ya da manen yardým istemektir (istimdad)Bakibillâh: Rabýta ve teveccüh esnasýnda zikirlerden bir zikir yansýma yoluyla mürºidin
Alâeddin Attar’ýn müridlerinden Abdullahkalbinden salikin kalbine doðar, demiºtir.57
Ýmami Isfahani de Alaiyye kolunun teveccüh usulü olarak hem ºeyhe hem de kalbe
teveccühü içine alan ºu metodu tarif etmektedir: “Mürid önce intisab ettiði ºeyhininyüzünü hayaline getirir (rabýta), bir hararet ve manevi hal zuhur edince o hayali býrakýr yada bir kenarda muhafaza eder ve onun neticesi olan hal ile tüm gücünü kullanarak kalbine
Bunlar feyz için ºeyhe teveccühe örnektir.teveccüh eder.”58
Parsa, Makamat-ý Attar (drl. Ebu’l-Kasým), vr. 161 a-b.59
Ebu’l-Kasým, er-Risalet’ül-Bahaiyye, vr. 34b-35a.60
Safi, Reºahat, I, 69-70.61
Safi, ae, I, 76.62
Safi, ae, I, 78.63
Safi, ae, I, 145.64
Bu teveccühün örnekleri için bk. Abdullah Dihlevi, Mekatib-i ªerife, Ýstanbul 1992, s.152-153; Rauf Ahmed65
Müceddidi, Dürrü’l-ma’rif, Ýstanbul, 1997, s.9-10.
Yusuf Hamedani, Rütbetü’l-hayat, s. 55.66
Abdullah Dihlevi, Mekatib-i ªerife, s. 142-146.67
8
Vefat etmiº bir ºeyhin ruhaniyetine teveccühün de birçok örnekleri görülmektedir.
Bahaeddin Nakºbend ve Ubeydullah Ahrar’ýn tasavvufi eðitimin baºlarýnda bazý türbeleriuzun süre ziyaret etttikleri bilinmektedir. Alauddin Attar, evliyanýn mezarlarýný ziyarettenmaksadýn, Allah’a teveccüh olduðunu mezardaki zatýn ruhunun Allah’a tam bir teveccühe
Ancak teveccüh için türbeye gitmek ºart deðildir. Uzaktanvesile olacaðýný ifade etmiºtir.59
teveccüh de yapýlabilir. Bahaeddin Nakºbend’in Üveys Karani ve Hakim Tirmizi’ninruhaniyetlerine teveccühü bu türdendir.60
Müride teveccüh: Bir ºeyhin feyz aktarmak ve olgunlaºtýrmak gayesiyle manen
müridine yönelmesidir. Rivayete göre, Ali Ramiteni’ye bir gün önemli bir misafir gelmiºti.Ancak evde yiyecek bir ºey yoktu. Sýkýntýyla evden çýkan Ramiteni müridlerinden birinin
kendisine yemek getirdiðini gördü ve bu duruma çok sevindi. Misafiri uðurladýktan sonrabu müridi çaðýrýp kendisinden bir ºey dilemesini istedi. Mürid, kendisi gibi kamil bir insanolmak istediðini söyleyince ramiteni ona teveccühte bulundu ve k ýsa sürede kemale
Muhammed Baba Semasi meydanda güreº eden Emir Külal’e nazar ve teveccühulaºtýrdý.61
edince Külal’in içine bir aºk ateºi ve cezbe düºtü, ºeyhin peºinden gidip intisap etti.62
Bahaeddin Nakºibend de ºeyhi Emir Külal’in oðlu Emir Burhan’a teveccüh edip feyz
Alauddin Attar buaktarmýº ve tasavvufi yönden olgunlaºmasýna yardýmcý olmuºtur.63
teveccühün tesirinin devam edebilmesi için müridin gayret etmesi ve ºeyhinin emirlerineuymasý gerektiðini, aksi takdirde birkaç gün sonra bu tesirin yok olacaðýný ikaz
Bu örneklerde görülen, müridi olgunlaºtýrmak için onun kalbine feyz aktarmaetmektedir.64
ºeklindeki teveccühtür. Müceddidiyye döneminde ise yeni ve daha detaylý bir teveccühusulü geliºmiºtir. Bu, ºeyhin müridini karºýsýna alýp bedenindeki letaifine teker tekerteveccüh ile feyz aktarmasý ve bu sayede onun letaifini zikreder hale getirmesidir.65
Nakºibendliðin ilk dönemlerinde teveccüh ile yak ýn anlamda kullanýlan bir diðer
kavram da “murakabe” dir. Bu dönemde murakabenin çoðunlukla kalbe teveccüh ediponu korumak ve kontrol etmek anlamýnda kullanýldýðý görülmektedir. Teveccühte hedefalýnan nesne (obje) farklý olabilir, murakabede ise hedef kalptir.
Kalbi murakabe, Allah’ýn daima kendisini ve kalbini gördüðünü düºünen salikin
zahiri ve batýni hallerini kontrol etmesi, dünyevi düºünceler (havatýr) istila etmemesi içinkalbini muhafaza etmesi (nigah daºt), Allah ismini düºünerek kalbine yönelmesi, geçenzaman ve iºlerinin muhasebesini yapmasý, içinde bulunduðu zamaný boºa geçirmemesi ve
nefes alýp verirken gaflette olmamasý gibi anlamlara gelir.66
Müceddidiyye öncesinde genelde kalbe teveccüh etmek ve onu muhafaza etmek
anlamýnda kullanýlan murakabe, Müceddidiyye döneminde daha sistematik hale getirilerekbazý ayetlerin ve tasavvufi kavramlarýn derinlemesine tefekkürü ºeklinde bürünmüº ve
yeni bir anlam kazanmýºtýr.67
Ahmed Kasani, Adabu’s-salikin, vr. 45a.68
Necmeddin Kübra, Risale ile’l-haim (nºr. Tevfik Sübhani), Tahran 1364/1985, s. 57-58.69
Sühreverdi, Avarifu’l-ma’rif, s.411. 70
Ebu’l-Kasým, age, vr. 38b.71
Cami, Nefahat, s. 402.72
Cami, ae, s.407.73
Cami, Serriºte, vr, 19b-20a.74
Safi, age, II, 432.75
Safi, ae, II, 499.76
Ahmed Kasani, Adabü’s-salikin, vr. 52a-b.77
Safi, ae, II, 587.78
Rüºdi, Melfüzat, s. 32.79
9
V. RABITA
Lugatta iki ºeyi birbirine baðlayan ip, alaka, bað, münasebet, ilgi ve sevgi ilemensubiyet gibi anlamlara gelen rabýta, tasavvuf terimi olarak kâmil bir mürºidin suret vesiretini; yani hem yüzünü hem de ahlak ve davranýºlarýný düºünmektir. Necmeddin Kübra68
(ö. 618/1221) kalbi ºeyhe baðlamanýn (rabt etmenin) önemini vurgulamýºtýr. ªihabeddin69
Ömer Sühreverdi (ö. 632/1234) de bu konuda ºöyle demiºtir: “Müridin ºeyhine nazarederek bütün dikkatini onda toplamasý ve Cenab-ý Hak’tan ºeyhi üzerine gelen tecellileri
seyre dalmasý (rabýta), onun semada kendi kendine hareket etmesinden daha hayýrlýdýr. 70
Rabýtanýn yapýlýº ºekli: Muhammed Parsa, Hicaz yolunda ºeyhi Bahaeddin
Nakºibend’in kendisine rabýta yapmasýný ve suretini (yüz ºeklini) hayalinde tutmasýný
istediðini nakleder. Bu rivayet, “ºeyhin suretini düºünme” ºeklindeki rabýtanýn Bahaeddin71
Nakºibend döneminde baºladýðýný göstermektedir. Hasan Attar’ýn müridlerinden birinindaima ºeyhinin suretine rabýta ettiði ve bu sayede ºeyhindeki cezbe sýfatýnýn kendisine
sirayet ettiði rivayet edilir. Hasan Attar ve Abdullah Ýmami Isfahani de Alaiyye kolunda72
teveccühün yapýlýº ºeklini anlatýrken önce ºeyhin suretini düºünmek gerektiðini, gelen feyzile hararetin tesiri zuhur edince kalbe teveccüh edileceðini kaydetmiºtir. Abdurrahman73
týrken rabýta yapýlacak ºeyhin müºahede makamýna ulaºmýº, zatiCami ayný teveccühü anla
tecellilere mazhar görüldüðünde Allah hatýra gelen kamil bir zat olmasý gerektiði üzerinde
Ya’kub Çerhi Ubeydullah Ahrar’a Hacegan tarikatýnýn eðitim usullerinidurmuºtur.74
öðretirken sýra rabýtaya geldiðinde ona bu usulü müridlere anlatýrken onlarý hayrete
Çünkü rabýtadüºürmemesini ve sadece kabiliyetli müridlere anlatmasýný tavsiye etmiºtir.75
idraki zayýf müridlerce yanlýº anlama ve uygulamalara sahne olabilirdi.
Rabýta ile alakalý rivayetlerde ºeyhin suretinin düºünüleceði ifade edilmiº, ancak
detaylý bilgi verilmemiºtir. Bu konuda ilk detaylý bilgiye Ubeydullah Ahrar’da
Çünkürastlanmaktadýr. Ona göre rabýtada ºeyhin iki kaºýnýn arasýný düºünmek gerekir.76
Rivayete göre Hace Ahrar ikinci oðluburasý feyz mahalli olarak telakki edilmektedir.77
Muhammed Yahya’ya rabýtayý tavsiye etmiºti. O günlerde babasýnýn bir sohbet meclisindeoturan Muhammed Yahya’ya rabýtada acaba yüzüne mi yoksa gözüne mi teveccüh
etmeliyim diye düºünürken Hace Ahrar ona bak ýp iºaret parmaðý ile iki kaºý arasýnýgöstermiº, meclis daðýlýp yalnýz kaldýklarýnda da rabýtada ºeyhin iki kaºý arasýný düºünmek
gerektiðini açýkça ifade etmiºtir.78
Rabýtanýn Gayesi: Rabýta birkaç gaye ile icra edilir. 1. Kalbi dünyevi düºüncelerden
temizlemek ve korumak. 2. Mürºidin ruhaniyetinden feyz almak ve onun vasýtasý ileAllah’ý hatýrlamak. 3. G ýyabýnda mürºid ile manevi beraberlik ve muhabbet tesis etmek, bu
Esasen rabýtanýn en önemli gayesi bu son maddesayede onun halini müride yansýtmak.79
olan muhabbettir. Mürid, ºeyhinin davranýºlarýný taklid edebilmesi ve onun manevi halini
kendi üzerine yansýtabilmesi için ºeyhini sevmelidir. Çünkü ancak seven kiºi sevdiðini
Sühreverdi, Avarifu’l-ma’arif, s. 411.80
Yusuf ªevki Trabzoni, Hediyyetü’z-zakirin ve huccetü’s-salikin, Bulak 1303/1886, s.4, 10.81
Bu konuda ayrýca bk. Ýbrahim Hilmi el-Kadiri, Medaricü’l-hakika fi’r-rabýta inde ehli’t-tarika (nºr Adil82
Mahmud el- Behiy-Abdüsselam Muhammed Sa’id), Ýskenderiye 1381/1962, s.18.
Bu eleºtirilere örnek olarak bk. Hafýz Seyyid Hoca, Risale fi ibtali’r-rabýta, Marmara Ün. Ýlahiyat Fakültesi83
Ktp., Genel; nr 6941, ek-8.
Nafile oruçlar hakkýnda bk. Baki Billah, Külliyat-ý Baki Billah, s. 82.84
Muhammed Nezir Rancha, “Dü Eser-i Gayr-i Çapi-yi Mevlana Ya’kub-i Çerhi”, s. 40-41.85
10
taklid eder ve ona benzemek ister. Sühreverdi bu konuda ºöyle demiºtir: “Sevgi ve ülfet,
ºeyh ile mürid arasýnda bir vasýtadýr. (köprü ve rabýtadýr) bu sevginin gücü nisbetinde(ºeyhten müride) manevi hal sirayeti olur. Çünkü sevgi karºýlýklý tanýºmanýn, tanýºma dakaynaºmanýn alametidir. Kaynaºma, müridi ºeyhin haline ya da bazý hallerine çeker
(ºeyhinin davranýºlarýný taklid eder, onunla aynileºir)”80
Bu Bazý Nakºibendi’ler rabýtayý “ºeyhe tam bir muhabbet” diye tarif etmiºlerdir.81
tarif ile insan psikolojisi birlikte düºünüldüðünde, rabýtada ºeyhin suretini düºünmek içinözel bir gayrete gerek olmadýðý ve muhabbetin yeterli olduðu anlaºýlýr. Zaten sevensevdiðini ister istemez düºünür. Bu insan tabiatýnýn bir gereðidir. Öte yandan insan, yapýsý
itibariyle bir ºeyleri sevip ünsiyet etmeye ve gönlünü baðlamaya (rabt-ý kalb etmeye)meyillidir. Bu açýdan bakýldýðýnda dünyada rabýtasýz insan yoktur. Ancak bazýlarýnýnrabýtasý ulvi ºeylerdedir, bazýlarýnýnki ise basit dünyevi ºeylere.82
Rabýta eºini seven bir adamýn evdeki hanýmýný gýyaben birkaç dakika düºünmesi gibi
basit ve psikolojik bir hadise olup itikatla bir alakasý olmamasýna raðmen özellikle XIX.
Asýrdan itibaren insan psikolojisini yorumlayacak kültürel altyapýya sahip olmayan bazý
Bukiºiler tarafýndan bir iman-küfür meselesi ºekline sokulup eleºtirilere tabi tutulmuºtur.83
eleºtirilere cevap vermek isteyen bazý Nakºibendîler de zaman zaman zorlama yorumlarladelil getirmeye çalýºmýºlardýr.
VI. GÜNLÜK EVRAD
Evrad, vird kelimesinin çoðulu olup Allah’a yaklaºmak için belirli zamanlarda ve
belli miktarda yapýlan nafile ibadet, dua ve zikri ifade eden bir tasavvuf terimidir.Nakºibendîliðin ilk dönemlerinde yazýlan eserlerde müridin günlük ibadetleri ve zikirleri
anlatýlýrken nafile namazlar üzerinde ýsrarla durulmuº, nafile oruçlar üzerinde ise fazla
Çünkü Nakºibendîlik prensip olarak riyazata ve az yemeye diðer tarikatlardurulmamýºtýr.84
kadar önem vermemiºtir. Bu dönemde her gün belli miktarda Kur’an okumayý kendinevird edinen sufilere de rastlanmaktadýr. Nitekim Ya’kub Çerhi’nin Kur’an’dan hergün belli
cüzleri okuyarak haftada bir hatim yaptýðý rivayet edilmektedir.85
Salikin günlük ibadet hayatý sabah namazýndan önce teheccüd namazýyla baºlar.
Uyanýnca önce abdest alýnýr ve iki rek’at abdest ºükür namazý kýlýnýr. Ardýndan 40 defatesbih (Sübhanallah...) ya da 100 defa tevbe-istiðfar okunur. Sonra teheccüd namazýna
baºlanýr. Teheccüd namazý çoðunlukla ikiºer rek’at halinde 12 rek’at olarak kýlýnýr. Bazýkaynaklarda 12 rek’attan sonra iki rek’at da oturarak kýlýndýðý, bunun bir rek’at yerinesayýldýðý ve toplam 13 rek’at ettiði ifade edilmektedir. Teheccüdden sonra sabah namazý
vaktine kadar zikir ile meºgul olunur. Bu zikrin sayýsý ve mahiyeti kaynaklardabelirtilmemiºse de, muhtemelen istiðfar ve kelime-i tevhid gibi zikirlerden oluºuyorolmasýdýr. Sabah namazý vakti geldiðinde iki rek’atlýk sünnet evde kýlýnýr. Bazý
kaynaklarda ilk rek’atta Kafirun, ikinci rek’atta ise Ýhlâs suresinin okunmasý tavsiyeedilmiºtir. Sabah namazýnýn sünnetinden sonra 70 defa istiðfar okunur ve camiye gidilir.Bazý kaynaklara göre sabah namazýnýn sünnetinden sonra 100 defa ºu tesbih okunur:
“ Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi’l-azim ve bihamdihi, estaðfirullah, la havle ve lakuvvete illa billah, el-Evvelü ve’l-Ahiru ve’z-Zahiru ve’l-Batýn, biyedihi’l-hayr, yuhyi ve
Muhammed Buhari, Meslekü’l-arifin, vr. 99a-100b, 106b-108a.86
Mustafa Müstakim Niyazi, Süluk-i Kavim ve Sýrat-ý Müstakim, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1478, vr.87
173b.
Abdullah Salahi Uººaki, Ýzhar-ý Esrar-ý Nihan ez-Envar-ý Hatm-i Hacegan, Süleymaniye Ktp., Pertev Paºa, nr.88
633, vr. 2a-2b.
Abdülmecid Hani, es-Sa’adetü’l-ebediyye fima cae bihi’n-Nakºbendiyye, Ýstanbul 1983, s. 17-17.89
Hani, age., s. 18.90
Uººaki, age., vr. 2b.91
11
yumit, ve hüve ala külli ºey’in kadir.” Ardýndan 41 defa “ Ya Hayyü ya Kayyüm, ya la
ilahe illa ente” denir. Sabah namazýnýn farzý camide cemaatle kýlýndýktan sonra orada zikreve murakabeye devam edilir. Güneº doðduktan bir süre sonra iki rek’at iºrak iki rek’at daistihare ya da eman namazý kýlýnýr. Bazý kaynaklarda iºrak namazýnýn her iki rek’atýnda
Fatiha’dan sonra beº defa Ýhlâs suresinin, bazýlarýnda ise Fatiha’dan sonra her iki rek’attada Zümer suresi 69. ayetinin okunmasý tavsiye edilmiºtir. ݺrak ve istihare namazlarýndansonra zikir ve murakabeye bir süre daha devam edilir. Kasaniyye koluna mensup olan
Nakºibendiler’de ise iºrak namazýndan sonra bir süre Mesnevi okunur. Güneº biraz dahayükselip toprak ýsýnmaya baºlayýnca 12 rek’at daha duha (çaºt) namazý kýlýnýr. Bazýkaynaklarda bu namazýn ilk iki rek’atýnda Fatiha’dan sonra ªems ve Leyl sureleri, ikinci
iki rek’atýnda Duha ve Ýnºirah sureleri, kalan sekiz rek’atýnda ise Fatiha’dan sonra her ikirek’atta beºer defa Ýhlâs suresinin okunmasý tavsiye edilmiºtir. Ýlk dört rek’atýnda Duhasuresinin okunmasýný tavsiye edenler de olmuºtur. Duha namazýndan sonra öðle namazýna
kadar salik dünyevi iºi ile meºgul olur.
Öðle namazýnýn cemaatle kýlýnmasýna özen gösterilir. Namazdan sonra dört rek’at
fey-i zeval namazý kýlýnýr. Ya da Fetih suresi okunur, dünyevi meºgaleye devam edilir.
Ýkindi namazýndan sonra 70 defa istiðifar okunur. Kasaniler’de bu istiðifar yüksek sesleicra edilir. Sonra Nebe suresi okunur. Akºam namazýndan sonra iki, dört veya altý rek’atevvabin namazý kýlýnýr. Bazý kaynaklar her rek’atta Fatiha’dan sonra beº ihlâs okumayý
tavsiye ederler. Akºam ile yatsý arasýnda mümkünse mescidde kýlýnýp evrad ve ezkar ilemeºgul olunur. Yatsý namazýndan sonra Mülk suresi okunur, ardýndan bazý kaynaklara göre
sohbet yapýlýr, bazýlarýna göre ise konuºulmaz.86
VII. HATM-Ý HACEGAN
Nakºibendiyye tarikatýnda uygulanan ve genellikle toplu olarak icra edilen zikir
ºekillerinden biri de hatm-i Hacegan’dýr. Kaynaklarda bu ayine hatm (bitirmek)denmesinin birkaç sebebi kaydedilmektedir: 1. Olmasý istenen iºin bu zikir ve dua
; 2. Fatihasayesinde bitip (hatm) hallolacaðý düºüncesiyle hatm-i Hacegan adý verilmiºtir.87
suresinin Kur’an’ýn tümünü kapsadýðý kabul edilmektedir. Bu zikirde Fatiha suresiyle
baºlar ve biter. Dolayýsýyla bu zikiri yapanlar adeta Kur’an’ý hatmetmiº (baºtan sona
; 3. Sohbetokuyup bitirmiº) gibi telakki edilmiº ve adýna Hatm-i Hacegan denmiºtir88
meclisinden ayrýlmak isteyen ºeyhler meclisi bu zikirle sona erdirdikleri için adýna hatm-i
Hatm-i Hacegan tamlamasýndaki Hacegan ifadesi bu zikrin tarikattaHacegan denmiºtir.89
Hacegan döneminden itibaren uygulanmakta olduðunu ima etmektedir. Nitekim bazý
kaynaklarda Hace Abdülhalik Gucdevani’ye nisbet edilen bir hatm-i Hacegan terkibinden
Bazý kaynaklarda ise bu zikrin Hacegan dönemi öncesinde Bayezid Bistami,bahsedilir.90
Ebu’l-Hasan Harakani ve Yusuf Hemedani gibi ºeyhler tarafýndan da uygulanmakta
Nakºibendîliðin ilk döneminde yazýlan eserlerde hatm-i Haceganolduðu öne sürülmüºtür.91
konusuna yer verilmemiº bu ayinin tarikatta sonralarý önem kazandýðýný göstermektedir.
Anlaºýldýðý kadarýyla hatm-i Hacegan önceleri “istenen bir iºin olmasý ya da bir
musibetin giderilmesi” gayesiyle ihtiyaç duyulduðunda yapýlan dua mahiyetinde bir ayinidi. Ancak XVIII. Yüzyýldan itibaren periyodik hale getirilmiº ve çoðunlukla ikindi
ªirazi, Taraiku’l-hakaik, III, 687.92
Hani, age., s. 1893
Sahibzade Muhammed Es’ad, age., s.23-24.94
Na’imullah Behrayiçi, Ma’mulat-ýMazhariyye, s. 81.95
Köstendilli Süleyman ªeyhi, age., vr. 109b.96
Sahibzade, age., s. 25.97
Mir Abdülevvel, Mesmu’at, s.96.98
Buhari, Enisü’t-talibin, s. 142.99
Taceddin Nakºbendi, Cami’ul-fuad, vr. 26b.100
Safi, Reºahat, I, 112–113.101
Safi, age., I, 152.102
Mir Abdülevvel, age., s. 15.103
12
namazýndan sonra icra edilir hale gelmiºtir.92
Abdülhalik Gucdevani’ye nisbet edilen ve meºhur olan hatm-i Hacegan terkibi ºudur:
7 Fatiha suresi, 100 Salâvat, 79 Ýnºirah suresi, 1001 Ýhlâs suresi, 7 Fatiha suresi, 100
Bahaeddin Nakºbend’e nisbet edilen bir baºka hatm-i Hacegan terkibisalâvat ve dua.93
ºöyledir: 15 istiðfar, rabýta, 100 salâvat, 500 Ya hafiyye’l-eltaf edrikni bi-lutfike’-hafi 100salâvat, sonra meclistekilerden biri aºr-ý ºerif okur. Bakibillah’a nisbet edilen hatm-i
Hacegan terkibi ise ºudur: 15 istiðfar, rabýta, 7 Fatiha, 100 salâvat, 500 Ya Baki ente’l-Baki, 7 Fatiha, 100 salâvat, sonra meclistekilerden biri aºr-ý ºerif okur.94
Hatm-i Hacegan tek baºýna yapýlabilir ise de çoðunlukla toplu olarak icra edilir. Çok
sayýda sure ve salâvatýn okunmasý fazla zaman alacaðýndan bunlar zikre katýlanlara belli
Zikri ºeyh veya onun izin verdiði kiºi idare eder. Hatm-imiktarlarda taksim edilir. 95
Hacegan diðer tarikatlardaki toplu zikirlerin aksine alçak sesle (hafi) icra edilir. Ancak
XVIII. Asýrdan itibaren bazý Anadolu Nakºîlerinin hatm-i Hacegan’ýn sonunda bir miktar
Muahhar kaynaklarda Gucdevani’ye nisbet edilencehri zikir yaptýklarý da bilinmektedir.96
terkibe “hatm-i hacegan-ý kebir”, Bakibillah’a nisbet edilen terkibe de “hatm-i Hacegan-ýsaðir” adý verilmiº ve zikre katýlanlar on kiºiden az ise hatm-i Hacegan-ý saðirin icra
edileceði kaydedilmiºtir.97
VIII: SOHBET
Sohbet genel anlamda insanlarla bir arada bulunmayý (celvet, ihtilat), özel anlamda
ise dini-tasavvufi konularýn konuºulmasýný ifade eden bir terimdir. Nakºibendiyyetarikatýnda insanlardan bir süre de olsa uzaklaºýp halvete çekilmek kabul edilmediði için
bunun tersi olan insanlarla bir arada bulunmak (celvet) yani genel anlamda sohbet önem
;kazanmýºtýr. Abdülhalik Gucdevani “Halvet kapýsýný kapat, sohbet kapýsýný aç”98
Bahaeddin Nakºibend de “Yolumuz sohbet yoludur, halvette ºöhret ºöhrette de afet
derken sohbeti genel anlamda ve halvetin zýddý olarak kullanmýºlardýr.vardýr”99
Nakºibendîler Hz. Peygamber’in ve ashabýnýn eðitim metodu olduðu için özel
anlamdaki sohbete yani sufiler arasýnda dini-tasavvufi konularýn konuºulmasýna da ayrý bir
Sohbetin önemine vurgu yapmak için Muhammed Parsa’nýnönem atfetmiºlerdir.100
Alâeddin Attar da“Namazýn kazasý olur ama sohbetin kazasý olmaz” dediði nakledilir.101
bu konuda ºöyle demiºtir: “Sohbet sünnet-i müekkedir. Mürid her gün veya iki günde birºeyhinin sohbetine katýlmalýdýr. Eðer bulunduðu yer uzak ise her ay ya da iki ayda bir
zahiri ve manevi hallerini mektup yazarak bildirmelidir.”102
Bazý Nakºibendî kaynaklarýnda sohbetin adabý ve ºartlarýna temas edilmiºtir. Bunlar
özetle ºunlardýr: Sohbette sessizce oturmak ve yüksek sesle konuºmamak, ºeyhi (ya dasohbet yapan kiºiyi) iyi dinlemek, ºeyhten maddi bir ºey istememek, ºeyhe rabýta etmek,sohbette alýnan feyzi daimi hale getirmek için çalýºmak ve sohbette akla gelen dünyevi
Bazý ºeyhler yeni intisap eden müridi öncedüºünceleri (havatýr) zihinden çýkarmak.103
Buhari, Enisü’t-talibin, s. 141.104
Çerhi, Risale-i Ünsiyye, s. 27.105
Mir Abdülevvel, Mesmu’at, s.9.106
Muhammed Kadi, Silsilet’ül-arifin, vr. 66a.107
Buhari, age., s.142.108
Buhari, age., s.142.109
Buhari, age., ss. 100-106.110
13
halifelerinden birinin sohbetine gönderir, yeni mürid o meclise bir süre devam eder,
böylece gönlü ºeyhinin sohbetine hazýrlanmýº olurdu.104
Gafil ve ahmak insanlarla sohbetten uzak durulmasý özellikle tavsiye edilmektedir.
Bu konuda Abdülhalik Gucdevani’nin “Gafil insanlarla sohbet etmekten, aslandan kaçargibi kaç!”, Ali Ramiteni’nin de “Ýyi arkadaº, iyi iºten daha önemlidir” dedikleri
Ubeydullah Ahrar’ýn rivayetine göre, bir gün Bayezid Bistami’ninnakledilir.105
sohbetinde beklenen feyz hâsýl olmayýnca meclis araºtýrýlmýº, gafil bir insanýn asasýnýntekkede kaldýðý fark edilmiº, o asa dýºarýya çýkarýlýnca feyizli bir sohbet yapýlmýºtýr. Aynýdurum Ahmed Yesevi’nin sohbetinde meydana gelmiº, tekkede bir gafilin ayakkabýsýnýn
kaldýðý fark edilip dýºarý çýkarýldýktan sonra feyizli bir sohbet yapýlabilmiºtir.106
Tasavvufi eðitimde önemli bir yeri olan sohbetin asýl gayesi, insanýn huzur-i ilahide
Sohbetin faydalarýndan bazýlarý ºunlardýr: 1. ªeyhtenolduðunun bilincine ulaºmasýdýr.107
müride doðru hal sirayetine feyze neden olur. Cezbe yoluyla tasavvufi eðitimini sürdürmüºolan bir ºeyhin bu hali sohbete katýlan müridlerine de yansýyacaktýr. Ali Ramiteni birhadisten esinlenerek: Mürºid ile sohbet, misk satan kiºi ile sohbet etmek gibidir. Miskçi o
kiºiye sattýðý miskten vermese bile dükkânýn güzel kokusu ona siner, demiºtir. Mürid, önceºeyhini taklit ile baºlar, sonra taklit hakikata dönüºür ve güzel sýfatlar müridde yerleºir.Ahmed Kâsâni de: Bugün bu taifenin sohbetinde bir anda hâsýl olan feyz, uzun yýllar amel
etmekle bile elde edilemez, demiºtir. 2. Sohbet sayesinde müridin gönlü dünya sevgisinden
4. Kalpteuzaklaºýr. 3. Müridin akl-ý ma’dý artar, dini ve manevi konulara meyleder.108
Allah sevgisi oluºur ve artar. Bahaeddin Nakºibend’in bu konuda ºöyle dediði nakledilir:“Bizim sohbetimize gelenlerden bazýsýnýn gönlünde muhabbet tohumu vardýr, ancak
dünyevi alâkalarýn dikenleri arasýnda bu tohum geliºememiºtir. Bu durumda bizimvazifemiz o dikenleri temizlemektir. Bazýlarýnýn gönlünde ise muhabbet tohumu yoktur.Burada vazifemiz tohum oluºturmaktýr.”109
IX: HÝZMET
Karºýlýk beklemeden yardýmcý olmak anlamýndaki hizmetin tasavvufi kültürün içinde
önemli bir yeri vardýr. Nakºibendilik’te de hizmet konusu tasavvufi eðitimin usullerindenbiri olarak önem arz etmektedir. Kaynaklarda dört tür hizmete rastlanmaktadýr: 1. Sufilerinhalka hizmeti, 2. Hayvanlara hizmeti, 3. Müridin ºeyhe hizmeti, 4. ªeyhin müridlere
hizmeti.
Halka Hizmet: Bahaeddin Nakºibend’in müridlik döneminde bir süre yollarda halka
zarar verecek ºeyleri temizlemekle meºgul olduðu bilinmektedir. Kasr-ý Arifan’da mescid
bina edilirken harç olarak kullanýlan çamuru baºý üzerinde mescidin damýna kadarçýkarýyordu. Deºt-i Kýpçak’tan bir ordu gelip Buhara’yý kuºattýðý zaman halk hisara girmiº,kalabalýk sebebiyle bazý evlerin üstü tuvalet olarak kullanýlmýºtý. Bahaeddin Nakºibend de
sohbetine iºtirak eden iki gence gidip evlerin üstünü temizlemelerini söyledikten sonrakendisinin bir zamanlar Buhara’daki tüm medreselerin tuvaletlerini temizlediðini ifadeetmiºtir.110
Ubeydullah Ahrar Semerkand’daki Mevlana Kutbeddin Sadr Medresesi’nde
bulunduðu sýrada tifo hastalýðýna yakalanýp baygýn yatan ve altýný kirleten birkaç hastanýn
Safi, Reºahat, II, 407.111
Kiºmi, Nesematü’l-kuds, s. 244.112
113
Bahaeddin Nakºbend’in bir köpeði doyurmasý sebebiyle kalp gözünün açýldýðý, sonraki asýrlarda da bu köpeðin
neslinin Buhara’da Nakºbend’in türbesi civarýnda yayýldýðý ve türbeyi ziyaret edenlerin “Bunlar ªah-ý Nakºbend’in
köpekleridir” diyerek hürmet gösterip onlarý doyurduklarý rivayet edilir. Bk. Hamdi Tekelli, Gazzizade Abdüllatif’in
Hayatý, Eserleri ve Vakýatý, Uludað Üniversitesi Sosyal Bilimlet Ens., Bursa, 2000 (Yayýnlanmamýº doktora tezi),
s. 245.
Buhari, age., s.101-102.114
Buhari, Enisü’t-talibin, s. 123.115
Abdülhalik Gücdevani, Vasaya, vr. 13a.116
Buhari, age., s. 105, 378.117
Mevlana ªihabeddin, Agahi-yi Seyyid Emir-i Külal, s. 35-36, 47.118
Safi, Reºahat, II, 411-412.119
Kiºmi, Nesemat’ül-kuds, s. 213.120
Ebu’l-Kasým, er-Risaletü’l-Bahaiyye, vr. 64a.121
14
bakýmýný üstlenmiº, kendisi de hastalanmasýna raðmen onlarýn elbiselerini yýkamaya
devam etmiºti. Herat’ta bulunduðu sýrada hamama gelenlere hizmet eder, sonra da ücret
Türkistan bölgesinde kýtlýk baº gösterip halk Taºkent’evermesinler diye kaçýp giderdi.111
geldiði zaman Ubeydullah Ahrar müridlerinden Muhammed Kadi’yý insanlarý doyurmaklagörevlendirmiºti. Muhammed Kadi her gün yedi koyun kesip 700 ekmek piºirir ve
köylerden gelen birçok kavun ile birlikte bu yiyecekleri fakirlere daðýtýrdý. Hace Ahrar onaºöyle demiºti: ªeyhlerimiz, istikbalinden ümitvar olduklarý kiºileri hizmet ile meºgulederlerdi.112
Hayvanlara Hizmet: Bahaeddin Nakºbend müridlik döneminde ºeyhinin tavsiyesi
ile bir süre hayvanlara hizmet etmiº, onlarýn bakýmý, týmarý, hastalýklarýnýn tedavisi gibi
Hayvanlarýngörevleri üslenmiºti. Yollardaki köpeklere de bu ºekilde yardýmcý olurdu.113
da Allah’ýn mahlûku olduðunu ve onlarýn üzerinde rububiyyet nazarýnýn bulunduðunudüºünerek bu hizmetleri ifa ederdi. Bir dostu evine misafir olunca ona her türlü hizmeti
yaptýðý gibi, binek hayvanýna da gereken alâkayý gösterirdi. Bu konuda Ali Ramiteni’nin“Dostumun gelmesine vasýta olan bu hayvandýr” diyerek dostundan önce binek hayvanýnýnbakýmý ve gýdasýyla meºgul olduðu söylenir. Ahmed Kasani de müridlerine tavsiyelerde
bulunurken, hizmette insanlar arasýnda ayýrým gözetmedikleri gibi, insan ile hayvanarasýnda da ayýrým yapmamalarýný söylemiºtir.114
M üridlerin ªeyhe Hizmeti: Bazý sufiler meºayýha hizmeti nafile ibadetten üstüngörüyorlardý. Abdülhalik Gücdevani müridlerine tavsiyelerinde:”Meºayýha bedenen115
hizmet et!” demiºtir. Bahaeddin Nakºibend de ºeyhi Emir Külal’in tekkesindeki fýrýna116
sýrtýyla odun taºýmýºtýr. Bazý müridlerin tekkeye koyun ve kaz gibi hayvanlar hediye117
ederek hem ºeyhe, hem de tekkeye gelen diðer insanlara maddi destek saðladýklarý
bilinmektedir. Ancak Bahaeddin Nakºibend ve halifeleri baºkalarýndan hizmet118
görmekten çekinirlerdi. Çünkü insan iyilik gördüðü kiºiye ilgi ve muhabbet duyar. Oysagönlünü ve sevgisini Allah’a yönelten kiºinin bu yöneliºini bozmamasý gerekirdi.119
Reºahat müellifi Fahreddin Ali b. Hüseyin Safi, abdest almak isteyince kýz kardeºinin oðluibriði su ile doldurup hazýrlamak istemiº, ancak Safi: “Hacegan yolu hizmet etmektir,hizmet edilmek deðil” diyerek buna müsaade etmemiºtir. Ayrýca ºeyhe hizmette edebe120
riayet ve samimiyet hizmetin kendisinden daha önemli görülmekteydi. Rivayete göre121
Bahaeddin Nakºibend iki müridini odun toplamaya göndermiº ve taºýmalarý için ikimerkep vermiºti. Bunlardan biri Hace Nakºibendin kendi merkebi idi. Müridler odunu
yükleyip getirirlerken Hace’nin merkebindeki odunlar yere düºtü. Müridlerinden biri buduruma kýzýp avamýn geleneðine uyarak hayvanýn sahibine sövdü. Sonra bu durumapiºman oldu. Hâce Nakºibend yolda müridlerini karºýladý ve “Öfkeyle ve uygunsuz söz
söyleyerek getirilen odunlarý yakmak doðru deðildir” diyerek merkebindeki odunlarýn
Buhari, age., s. 377.122
Buhari, age., s. 181.123
Safi, Reºahat, II, 411-412.124
Mir Abdülevvel, age., s. 16, 89. 125
Kasani, Adabu’s-salikin, vr. 53b-54a.126
Kuºeyri, er-Risaletü’l-Kuºeyriyye, II, 644.127
15
atýlmasýný emretti.122
ªeyhin Müridlerine Hizmeti: Bahaeddin Nakºibend’in evine bir ziyaretçi ya da
misafir gelince ona her türlü hizmet ve ikramý yapardý. Bir defasýnda hastalanmýºtý.Buhara’daki müridleri ziyaretine geldiler. Hasta haline raðmen onlarý güler yüzle karºýladý,
birkaç müridiyle gidip koyun getirdiler. Koyunlardan biri Nakºibend’in omuzunda idi.Onlarýn piºirilmesi ve müridlerin ikramý iºin de bizzat kendisi de bulundu. Ubeydullah123
Ahrar da yaðmurlu bir günde müridleri ýslanmasýn diye içinde bulunduðu çadýrýn
temizliðinden ºüphe ettiðini bahane ederek oradan çýkmýº, müridlerini çadýra sokup obölgeden uzaklaºmýºtý. Ayný ºeyi sýcak bir günde yapmýº, sahrada müridleri güneº altýndakalmasýn diye onlarý gölgeliðe sokup kendisi güneº altýnda terlemiºti.124
Samimiyetle yapýlan hizmetin insana uzun süre ibadet ile elde ettiðinden daha fazla
manevi mertebeler kazandýracaðý bilinmektedir. Ubeydullah Ahrar bu konuda ºöyle der:
“Zamanýn gereði ne ise onunla meºgul olmak gerekir. Zikir ve murakabe, bir müslümanýrahatlatacak olan hizmet bulunmadýðý zaman yapýlýr. Bir insanýn gönlünü kazanmayavesile olacak hizmet, zikir ve murakabeden daha önde gelir. Bazýlarý nafile ibadetle meºgul
olmak hizmetten daha önemlidir zannederler. Hizmetin semeresi gönüllerde muhabbet vehuzurdur. “Kalpler, kendisine iyilik eden kiºiye sevgi duyan bir yapýda yaratýlmýºtýr.” Sözübunu açýklamaktadýr. Nafilelerin neticeleri, mü’minlerin sevgilerinin neticeleriyle asla bir
olamaz... Ben bu yolu sufilerin kitaplarýndan öðrendim, halka hizmetle elde ettim.”125
Ahmed Kasani de hizmetin önemini ve faydasýný ºöyle ifade etmiºtir: Dünya hizmetyeridir, ahiret ise kurbet yani Allah’a yakýnlýk yeri. Kurbet, hizmet nisbetinde olacaktýr. 126
X. SEMA
Sema, güzel sesle okunan Kur’an, ilahi veya kasideyi dinlemek anlamýndadýr.
Okunan ºeyin mana ya da bestesiyle vecde gelip sallanma ve dönme gibi hareketler
yapmaya raks adý verilir. Ýlk sufilerden Cüneyd Baðdadi insan karakterinin güzel sesemeyilli olduðunu ºöyle açýklamaktadýr: Allah Teâlâ ilk misakta ruhlara “Ben sizinRabbiniz deðil miyim?” diye hitap edince, bu sözün ve sesin güzelliði ruhlarýn içine doldu.
Dünyada güzel bir ses duyduklarý zaman ilk güzel sesi hatýrlayarak heyecanlandýlar.127
Bazý sufiler sema meclislerinde okunan ilahilere musiki aletlerinin eºlik etmesini vemusikinin tesiriyle vecde gelip raks etmeyi bir eðlence yeri gibi algýlanmamasý gerektiðini,semada besteyi deðil okunan sözlerin manasýný dinleyip düºünmek gerektiðini, hatta yeni
müridler için semanýn caiz olmadýðýný söylemiºlerdir.
Buhara bölgesinde kurulan Hacegan ve onun devamý olan Nakºibendiyye tarikatýnda
önceleri cehri zikir gibi sema da prensip olarak kabul edilmemiº, ancak sonralarý semayý
benimseyip uygulayan bazý Nakºî kollarý ortaya çýkmýºtýr. Baºlangýçta semanýn kabuledilmeyiºinde, hem medreseleriyle meºhur olan Buhara’da âlimlerle iyi iliºkiler kurmak veçatýºmamak düºüncesi, hem de Hacegan ve Nakºibendiyye’de var olan melâmet düºüncesi
etkili olmuºtur. Müceddidiyye öncesi Nakºibendîliðin tarihine bakýldýðýnda semakonusunda üç grup sufi görülmektedir. 1. Semayý kabul etmeyenler. 2. Semayý kabul edipuygulayanlar. 3. Orta yolu tutanlar.
Semayý Kabul Etmeyenler: Abdülhalik Gucdevani müridlerine tavsiyelerde
bulunurken ºöyle demiºtir: “Sema meclisinde çok oturma, zira nifak zuhur eder ve
Abdülhalik Gucdevani, Vasaya, vr. 14b.128
Mevlana ªihabedin, Agahi-yi Seyyid Emir-i Külal, s. 57-58.129
ªa’rani, et-Tabakatü’l-kübra, I, 135-6130
Kasani, Risale der Sema, vr. 12a-12b.131
Baki Muhammed ªikari Buhari, Makamatü’l-arifin, vr. 208 a-b.132
Baki Muhammed ªikari Buhari, Cezebatü’l-arifin, Özb. FAªE Ktb., nr. 1344/II, 133-154.133
Kiºmi, age., s. 137-8.134
Muhammed Kadi, Silsiletü’l-arifin, vr. 50a-51a.135
16
semanýn çoðu gönlü öldürür. Ama semayý inkâr etme, sema edenler çoktur. Sema ancak
kalbi diri ve nefsi ölü olan kiºiye caizdir. Bu halde olmayan kiºiye sema helal ve mübah
Bahaeddin Nakºibend’in ºeyhi Emir Külal’in cehri zikir yaptýðý bilinmekleolmaz.128
birlikte semaya karºý olduðu ºu sözlerinden anlaºýlmaktadýr: “Sema meclisindebulunmayýn ve sema edenlerle oturmayýn. Onlarla sohbet kalbi öldürür. Çünkü onlar hal
ehli deðildirler. Hal sahibi o kimsedir ki, sema anýnda býçakla kesseler haberi olmaz.129
Hacegan tarikatýnda Mahmud Encirfaðnevi’den sonra hafinin yaný sýra cehri zikir deuygulanmýº, ancak bu dönemde musiki ve semaya fazla iltifat edilmemiºtir.
Semayý Kabul Edip Uygulayanlar: Gucdevani’nin ºeyhi Yusuf Hamedani’nin sema
Semai ýsrarla savunan ilk Nakºbendi isehakkýnda olumlu ºeyler söylediði nakledilir.130
Ahmed Kasani’dir. Kasani, Risale der Sema adlý eserinde semanýn faydalarýndanbahsetmiº, ilk sufilerin sema hakkýndaki görüºlerine yer vermiºtir. Onun sohbet
Ayrýca Kasaniyyemeclislerinde musiki dinleyip (sema) vecde geldiði bilinmektedir.131
koluna mensup diðer bazý ºeyhlerin de semaý uygulayýp savunduklarý bilinmektedir.
Müftülerden biri sema konusunda Payende Muhammed Ahsiketi ve halifelerindenBahaeddin Zendenevi’ye itiraz ve tenkitler yöneltince Ahsiketi semaýn caiz olduðuna dair
Ahsiketi’nin müridlerinden Baki Muhammed ªikari Buhari’ninbir mektup yazmýºtýr.132
Cezebatü’l-aºýkin adlý eseri de sema ve cehri zikri savunmak gayesiyle kaleme alýnmýºtýr.
Alaedin Abizi’nin neslinden olup ªeyh Agravi diye bilinen Gýyaseddin Hani’nin (ö.133
X/XVI. Asýr) de sema ettiði bilinmektedir.134
Orta Yolu Tutanlar: Ubeydullah Ahrar ile Bakibillah sema meclisi kurmamýºlar,
ancak semanýn fayda, zarar, adabý ve ºartlarý konusunda orta yolu tutarak fikiryürütmüºlerdir. Ubeydullah Ahrar’a göre semanýn faydalarý ºunlardýr: 1. Riyazat vemücadele ehli sufilerin bazen az yemek ve az uyumak gibi zahmetlerden dolayý
gönüllerinde bir usanma ve yorgunluk hâsýl olur. Bazý ºeyhler müridlerindeki bu bezginliðiortadan kaldýrmak ve onlara ºevk vermek için güzel seslerin dinlenmesini (sema) uygunbulmuºlardýr. 2. Tasavvufi eðitim içinde bazen müridi nefsin sýfatlarý perdeler, istila eder
ve salik sonraki makama çýkamaz. Bu durumda güzel ses dinlemek müridin muhabbetduygularýný harekete geçirir, yani bir hal zuhur eder ve salikin manevi yolda önü açýlmýºolur. Semanýn zararlarý ise ºunlardýr: 1. Bu günlerde (Ahrar’ýn döneminde) sema meclisine
gelenler daha ziyade nefsin hazlarýna ulaºmak, lezzetli yemekler yemek, raks ve eðlenceiçin geliyorlar. Böyle bir mecliste manevi ilerleme mümkün olmadýðý için oradan uzakdurmak daha iyidir. 2. Bugünkü sema meclislerinde zalimlerin yemeði ile kadýn, çocuk ve
gafil insanlar da bulunur. Dünyevi duygulardan henüz kurtulamamýº bir müridin böylemeclislerden sakýnmasý vaciptir.135
Ubeydullah Ahrar musiki aletleri konusunda ºöyle demektedir. Bazý tarikat
büyükleri, ney ve rebeb gibi fasýklarýn meclisinde kullanýlmayan çalgý aletlerini dinlemeyi
caiz ve güzel görmüºlerdir. Çünkü Allah sevgisi ruhlara yerleºmiº ve üstü örtülmüºtür.Ýnsan güzel bir ses duyunca ruhunun üzerindeki perde kalkar ve örtülmüº olan sevgi açýðaçýkar. Ýbadet ve riyazatlarýn gayesi de bu sevgiyi ortaya çýkarmaktýr. Meºayýh bu gaye ile
sema etmiºlerdir. Ancak semanýn bazý ºartlarý vardýr. Sema, nefsine uyan, günah iºleyen
Mir Abdülevvel, age., s. 93.136
Safi, age., II, s. 497.137
Mir Abdülevvel, age., s. 105.138
YUSUF-U KEN’AN
Marmara Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü temel islami ilimler Bu bilgiler:
nabilim dalý tasavvuf bilim dalý Necdet Tosun’un doktora tezi ( Ýstanbul 2002 )’
den özet olarak alýnmýºtýr.
17
insanlarýn, güzel yüzlü gençlerin bulunduðu mecliste olmamalýdýr. Ayrýca güzel ses
Bazý sufilerin ney sesini tercihdinlemenin gayesi nefsin hevasý ve isteði olmamalýdýr.136
etmelerinin sebebi asýl gayeye bakmalarýndandýr. Asýl gaye, insanýn beºeri kayýtlardan vebaðlardan kurtulmasýdýr. Ney sesini dinlerken bu durum meydana gelir. Bu sebeple neyitercih etmiºlerdir. Bazý imamlar ise neyi heva ve bid’at ehli insanlarýn da kullanmakta
olduðunu düºünerek onlara benzememek için ney dinlemeyi terk etmiºler ve gönlü,
Bid’at ehlinin alameti olandaðýnýklýktan kurtarmak için baºka metodlar kullanmýºlardýr. 137
ºeylere muhalefet etmek önemlidir. Mesela bir sünneti bid’atçýlar kendi alametleri haline
getirirlerse ona muhalefet etmek sünnet olur.138