Upload
dinhtu
View
237
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Nörolojik Sorunu Olan Çocuk
Yrd. Doç. Dr. Ünal ULUCA
Embriyolojik Gelişim İnsan embriyosunun gelişiminde toplam 23 adet
evre olup, her bir evre ortalama 2-3 gün sürmektedir.
Embriyolojik evre ortalama 60 gün sürmekte ve sonunda 30 mm uzunluğuna erişen embriyo fetal döneme girmektedir.
İşte bu embriyolojik dönemde sadece zigottan öncelikle ana hatları ile ekdoderm, endoderm ve mezoderm tabakaları oluşur. Vücudun bütün organları bu tabakaların biri veya ikisinden kaynaklanır.
Embriyolojik Gelişim
Santral sinir sistemi; 2. embriyolojik haftanın başında ana
hatları ile 3 tabaka oluşmuş iken, 8. haftanın sonunda, santral
sinir sistemi ana hatları ile oluşmuş ve hatta internal kapsül,
putamen gibi özel yapılar seçilir hale gelmiştir.
İşte bu ana hatları ile sistem parçalarının oluştuğu dönemde
meydana gelebilecek aksaklık, konjenital bozukluklara neden
olmaktadır.
Embriyolojik Gelişim
İkinci haftanın başında oluşan 3 tabakadan ektoderm deri ve sinir sistemini
Mezoderm, iskelet, kas sistemleri ve bağ dokusunu
Endoderm ise sindirim, solunum ve genitoüriner sistemlerini oluşturur
Nöral Tüp Gelişimi Üçüncü embriyolojik hafta içerisinde, embriyonun
dorsal (sırt kısmı) orta hattında bulunan ekdodermkalınlaşmaya başlar ve nöral tabakayı (neuralplate) oluşturur.
Bu tabakanın her iki lateral (yan) sınırı yükseltiyaparak ortalarında boylu boyunca uzanançukurumsu oluk oluşumuna neden olurlar. İşte butabaka lateralinde oluşan yükseltiler nöral katlantı(neural fold), ortadaki oluk ise nöral oluk (neuralgroove) olarak adlandırılır.
Nöral Tüp Gelişimi İşte bu oluşan nöral oluk, lateralinde yükselti olarak
bulunan nöral katlantıların mediale (ortaya) doğruyaklaşarak birleşmesi ile silindir şeklinde kapanır venöral tüpü (neural tube) oluşturur.
Nöral tüp oluşumu 4. embriyolojik haftanınortalarında tamamlanmıştır.
Daha sonra bu nöral tüp, rostral (gaga şeklindeyapı) kısımda farklılaşarak beyin ve beyinciğioluşturacak, diğer kısımlar ise spinal korduoluşturacaktır.
Nörülasyon işlevinde nöral plağı oluşturan hücrelerin içinde adeta bir kas gibi çalışan AKTİN ve MİYOZİN liflerinin kasılması sonucunda, nöral plak ortası çukurlaşır. Nöral oluk dediğimiz yapı ortaya çıkar. Katlanma devam ederken nöral oluk kenarları (Nöral Krista) karşılıklı gelir, karşılıklı gelen hücreler FİBRONEKTİN adı verilen (Heparin sülfat, Kondroidin Sülfat vb..) hücre yapıştırıcılar tarafından yapıştırılaral nöral tüp ortaya çıkar.
İki ucu açık olan bu tüpün öndeki açıklığı ANTERİOR NÖROPOR, hamileliğin 24-25. günlerinde, POSTERİOR NÖROPOR adını verdiğimiz arkadaki açıklıkta 25-26. günlerde kapanır. Nöral tüp kapanma anomalileri genelde bu süreçteki hatalı gelişmelerden oluşur.
Sinir Sisteminin Anatomisi
Sinir sisteminin merkezi ve periferik olmak üzere iki bölümü
vardır.
Merkezi sinir sisteminin mezensefalon, pons ve bulbustan oluşan
parçasına beyinsapı adı verilir.
Merkezi sinir sistemi ile onu çevreleyen zarlar kemik ile örtülüdür.
Beyin, yassı kemiklerden oluşan kafatası boşluğunda, medulla
spinalis ise vertebral kanalda yerleşmiştir. Merkezi sinir sistemini
çevreleyen üç zar vardır. Bu zarlar, dıştan içe doğru giderek
incelir ve sırayla dura mater, araknoid ve pia mater adlarını alır.
Pia mater ile araknoid arasında, içinde beyin-omurilik sıvısının
dolaştığı boşluğa subaraknoid aralık adı verilir. Kalın ve
esnemeyen bir zar olan dura materin kafa boşluğuna doğru iki
uzantısı vardır. Bunlardan tentorium cerebelli kafa
boşluğunu üst ve alt olmak üzere ikiye böler. Supratentoryal
bölgede serebral hemisferler, arka çukur adı da verilen
infratentoryal bölgede ise beyinsapı ve serebellum yer alır. İki
serebral hemisfer arasındaki dura mater uzantısına falx cerebri
adı verilir.
Serebral hemisferlerin dış yüzüne bakıldığında beyin
yüzeyinin çok sayıda girinti (sulcus) ve çıkıntıdan (gyrus)
oluştuğu görülür. Serebral hemisferler, ortasında falx
cerebri'nin yer aldığı bir yarık (fissura longitudinalis
cerebri) ile birbirinden ayrılır. Yarığın alt bölümünde iki
hemisfer arasındaki bağlantıyı sağlayan yoğun lif
demetlerinden oluşan corpus callosum yer alır. Corpus
callosum, iki hemisfer korteksindeki benzer noktaları bir
ayna imajı gibi birbirine bağlar.
Fissura longitudinalis serebri
Her bir hemisfer dört loba ayrılır. Bu loblar kendilerini örten
kemiklerin adını alır.
Serebral hemisferlerin herhangi bir bölgesinde yapılan bir kesitin
çıplak gözle incelenmesinde en dıştaki ince bir tabakanın beynin iç
kısımlarına göre daha kırmızı-kahverengi olduğu görülür. Bu tabaka,
gri maddeden oluşan beyin korteksidir. Korteksin kalınlığı 1.5-4.5
mm arasında değişir. Beyin korteksinde 10 milyardan fazla nöron
olduğu hesaplanmıştır. Bazı bölgesel değişiklikler göstermekle
birlikte, beyin korteksi altı tabakadan oluşur. Korteks altındaki beyaz
madde içinde bazı gri madde adacıkları bulunmaktadır. Nucleus
caudatus ve nucleus lentiformis gibi gri madde yapılarına bazal
ganglionlar adı verilir
Substantia alba’da gri maddedeki nöronların uzantıları
yer alır. Sinir sistemi içinde impuls iletimini sağlayan bu
lifler projeksiyon, asosiyasyon ve komisural olmak üzere
üç gruba ayrılır. İki hemisfer korteksindeki benzer
bölgeleri birbirine bağlayan corpus callosum komisural
liflerden oluşur. Asosiyasyon lifleri aynı hemisferin
değişik kortikal alanlarını birbirine bağlar. Projeksiyon
lifleri ise inen (motor) ve çıkan (duyusal) sinir liflerinin
yaptığı sisteme verilen addır.
Beyin kesitinde, nöral yapıların derinliğinde ventrikül adı verilen ve
epandim hücreleri ile örtülü boşluklar göze çarpar.
Toplam dört tane ventrikül vardır. Bunlardan iki tanesi hemisferlerin
içine sağlı sollu yerleşmiş olan yan ventriküllerdir. Beyin-omurilik
sıvısının (BOS) büyük bölümü yan ventriküllerdeki koroid
pleksuslardan salgılanır. Yan karıncıklar interventriküler foramenler
ile (Foramen Monro) diensefalonun ortasında yer alan üçüncü
ventriküle açılır. Üçüncü ventriküle geçen BOS aquaductus Sylvii
aracılığı ile ponsla serebellum arasındaki dördüncü ventriküle,
buradan da foramen Magendie ve Luschka yoluyla beyin ve m.
spinalisi çevreleyen subaraknoid aralığa geçer
Diensefalon beyinsapının rostralinde, serebral hemisferlerin derinliğinde
yer alır. Diensefalondaki en büyük ve önemli nöral yapı çok sayıda
nukleustan oluşan talamustur. Talamus üçüncü ventrikülün iki yanında
bulunan yumurta şeklinde bir yapıdır.
Beyinsapı serebellumun önünde yer alır ve sinir lifi demetlerinden
oluşan üst, orta alt olmak üzere üç çift serebellar pedünkül aracılığıyla
serebelluma bağlanır. Beyinsapı içinde inen (motor) ve çıkan (duyusal)
liflerin yaptığı traktuslar ile kranyal sinir çekirdekleri bulunur.
Mezensefalon beyinsapının en üst bölümünü oluşturur. Üçüncü (N.
Oculomotorius) ve IV. (N. Trochlearis) kranyal sinirlerin nukleusları
buradadır.
Pons, beyinsapının en geniş parçasıdır. Beşinci (N. Trigeminus), VI. (N.
Abducens), VII. (N. Facialis) ve VIII. (N. Stato-Acusticus) kranyal sinir
çekirdekleri ponsta yer alır.
Ponsun alt sınırı ile foramen magnum arasında kalan
beyinsapı parçasına bulbus adı verilir.
Serebellumun ortada vermis ve iki yanda serebellar
hemisferler adı verilen üç parçası vardır. Kesitine
bakıldığında, serebral hemisferlerde olduğu gibi, dışta
daha koyu renkte serebellar korteks, altında beyaz madde
ve bunun içinde gri madde çekirdeklerinin bulunduğu
görülür.
M. spinalis foramen magnum seviyesinde bulbusun alt
ucundan başlar ve lomber birinci vertebra korpusunun
altında sonlanır. Bu sonlanım bölümüne conus medullaris
adı verilir.
Omurilik vertebral kanal içinde yer alır ve intrakranyal
oluşumlar gibi meninksler ile örtülmüştür. M. spinalis'in
L1-L2 vertebralar arasında sonlanmasına karşın
çevresindeki subaraknoid aralık ikinci sakral vertebraya
kadar uzanır. Omuriliğin transvers kesintinde ortada, ön
bölümleri daha geniş olan kelebek şeklinde bir gri madde
kitlesi dikkati çeker. Beyaz madde dıştadır ve gri
maddeyi çepeçevre sarar. Burada sinir liflerinin yaptığı
fasikuluslar yer alır. Gri maddenin ortasında epandim
hücreleri ile çevrili canalis centralis bulunur.
M. spinalisin ön ve arka radiksleri intervertebral
foramenler hizasında birleşerek spinal sinirleri yaparlar.
Omurilik boyunca herhangi bir segmenter bölünme
olmadığı halde sağlı sollu 31 çift spinal sinir dıştan
bakıldığında m. spinalise segmenter bir görünüm verir.
Bu nedenle omuriliğin 31 segmenti olduğu kabul edilir.
Bunların 8'i servikal, 12'si dorsal, 5'i lomber, 5'i sakral,
1'i de koksigealdir.
SİNİR FİZYOLOJİSİ
Difüzyon potansiyeli ve oluşumu
Çeşitli iyonların konsantrasyon farklılığından kaynaklanır ve birmembrandan iyonların diffüze olabilirlik dereceleri ile ilgilidir
Bir taraftan diğer tarafa geçen iyonlar, bir elektriksel gerilim(potansiyel) oluştururlar, bir elektriksel potansiyel enerjimeydana gelir ve iyonların daha fazla difüze olmasını engellerler
Böylece, bir denge durumu oluşur.
Gibbs-Donnan Dengesi
Bir membranın iki tarafı arasında elektriksel potansiyel farkıoluşabilir ve bu potansiyel farkı korunabilir. İyonlar, membranınbir tarafından diğer tarafına aktarılabilir ve elektrik yüklerininayrılması ile membranın iki tarafı arasında elektriksel potansiyelfarkı yaratabilirler. Bu iş için iyonların devamlı aktif taşınmasıgereklidir.
Ayrıca, membranın bir tarafında membranı geçen veyageçemeyen iyonlar varsa, gene bir potansiyel farkı oluşabilir vekorunabilir. Eğer membranı geçebilen partiküller sadece pasifolarak hareket edebiliyorlarsa, oluşan iyon konsantrasyonudağılışına Gibbs-Donnan dengesi adı verilir. Membranıgeçemeyen iyonlar (-) yüklü ise, bu tarafta negatif olmak üzerebir potansiyel farkı oluşur.
Pek çok hücrede de ağırlıklı olarak Na+ ve Cl- , zarpotansiyelini belirler. Bu durumda, her iki iyon için dengepotansiyeli –90 mV olduğundan, zarın dinlenmepotansiyeli de –90 mV dur.
Çoğu hücrelerin zarları K+ a geçirgendir. Hücre içindeyoğun olan K+ hücre dışına çıkar ve hücre katyonkaybettiğinden iç kısmı negatif yükle yüklenir.
İyon kanalları Zardaki proteinler açılıp
kapanabilirler, böylece iyonlarıniçeri ve dışarı geçmelerine izinverirler.
K+ dışarıya akışına, Na+, içeriyeakmasına izin verir.
Na+ geçirgenliği artarsa, Na+ zar potansiyelini daha çoketkileyecek ve hücre depolarize olacaktır.
Na+/K+ pompası hücre içindeyüksek K+ , dışında yüksek Na+
konsantrasyonunu korur
Zar dinlenme potansiyeli:-90mv+
ProteinsCL- K+
Na+
Na+K+
Axoplasm
Aktif taşınmada Na+ /K+ pompasının rolü.
Hücre Depolarizasyonu
Hücreler elektrikseldir; hücre içi negatif, hücre dışı pozitiftir. Sinir hücreleri uyarıldığında, Na+ kanalları açılır. Her açılan
Na+ kanalı gerilime bağlı olanların da açılmasını tetikler. Eşik potansiyele ulaşıldığında, bütün sodyum kanalları
açıktır ve hücre pozitif yüklenir (eşik değer sinir hücreleriiçin –50 mV dur).
Bu durum, hücre depolarizasyonudur Depolarizasyon, hep ya da hiç yasasına uyar. Depolarize olan hücrelerde oluşan aksiyon potansiyelleri,
bilgilerin elektriksel nitelikte taşınmasına hizmet ederler.
Repolarizasyon
Yüklerin değişimi: K+ kanalları açılır ve K+ iyonları hücre
dışına çıkar.
Hücre bir an için hiperpolarize olmuştur.
İyonlar Na+/K+ pompaları ile önceki yerlerine
pompalanırlar.
Postsinaptik uçta,
Nörotransmitterler, reseptörlere bağlanırlar.
Membran Na+ kanallarının (depolarization) veya K+, Cl-kanallarının (hiperpolarizasyon) açılması ile cevap verir.
Nörotransmiter görevini yaptıktan sonra ne olur?
Sinaptik aralıkta bulunan enzimler (asetilkolin esterazenzimi), nörotransmiterleri (asetilkolin) yıkarlar veya,nörotransmiterler (serotonin, dopamin) veziküllere aktifolarak geri alınırlar.
İki tanınmış nörotransmitter, norepinefrin (PSS ve MSSsinirleri) ve asetilkolin (kaslara giden sinirler) vardır.
Tanı Yöntemleri
Lomber Ponksiyon: menenjit, ensefalit ve subaraknoid kanamanın tanılarının kesinleştirilmesinde kullanılır.
L 3-4 veya L 4-5 vertebraların arasından yapılır.
Kafatası Röntgeni: Kırıkları, kalsifikasyonları, kranyosinositozu, konjenital anomalileri, kemik defektlerini ve kafa içi basınç artışını gösterebilir.
Beyin Tomografisi (BT): Hidrosefali, kistik lezyonlar,
subdural kolleksiyonlar, serebral atrofi, kalsifikasyonlar,
hematom, tümör, ödem ve demyelinize alanları göstermede
yararlıdır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG): Tümör, ödem,
demyelinize alanların incelenmesinde kullanışlıdır.
Elektroensefalografi (EEG): Epilepsinin tanımlanmasında ve
takibinde, beyinde irritasyon yapan lezyonların
tanımlanmasında yarar sağlar.
NÖROLOJİK FONKSİYON BZUKLUĞU OLAN ÇOCUĞUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Öykü Aile Öyküsü Fizik Muayene Kan değerleri Radyolojik değerlendirme Diğer değerlendirmeler ve konsültasyonlar
Kafa İçi Basınç Artışı Beynin hacminin artması beyin kan hacminin artması beynin ve
omurilik sisteminin içinde bulunduğu beyin omirlik sıvısının hacminin
artması sonucu beyinde sıkışmadan dolayı oluşan durumdur.
Baş ağrısı bu hastalığın en sık görülen belirtisidir.
Kusma KİBAS’ta daha geç dönemlerde ortaya çıkar ve çocuklarda
erişkinlerden daha sık ortaya çıkar. Beyin kanamaları, tümör gibi
nedenlere bağlı olarak oluşan basınç artmasında kusma oranı daha
yüksektir. Kusma ani ve bulantı olmadan fışkırır tarzda olur.
Bilinç bozukluğu,çift görme ,beyin sıvısının
artmasına bağlı olarak göz sıvısının zarar
görmesiyle oluşan durumlar diğer belirtilerdir.
Nedene yönelik tedavi yapılmalıdır. Örneğin;
neden tümörse çıkartılmalı, enfeksiyonsa
tedavi edilmelidir.
KOMA Tamamen şuur kaybı ile karakterize olup genellikle ağır bir
hastalığın terminal safhasıdır. Hastada şuurla birlikte algı ve
motor fonksiyonlar kaybolmuştur. Fakat dolaşım ve solunum
gibi hayati fonksiyonlar, devam etmektedir.
Koma; Diabet, üremi, beyin kanaması, epilepsi, menenjit,
kafa travmaları, alkol zehirlenmesi, barbitüratlarla
zehirlenmeler, morfin ve türevleri ile zehirlenmeler,
bromürlerle zehirlenmeler, karbon mohoksit zehirlenmesi,
beyin tümörleri, yüksek ateşle seyreden bazı hastalıklar
esnasında görülebilir.
Tedavide
1- Komanın sebebi biliniyorsa etyolojik tedavi yapılır.
2- Acil tedavi: Solunum yolları serbestleştirilir, hasta başı yanda
olmak üzere yatırılır. Dilin geriye kaçması ihtimali daima
düşünülerek kontrol altında bulundurulur. Hatta gerekirse dil bir
pensle dışarıya çekilir, bu vaziyette tutulur. Zaman zaman ağız
aspire edilir. Solunumda düzensizlik ve durma olursa resusitasyon
gerekebilir. Oksijen inhalasyonuna geçilir. Şok ile mücadele edilir.
3- Genel tedbir ve kontroller: Hastanın yatış vaziyeti sık sık
değiştirilir. İdrar kontrol edilir, çıkmamış ise sonda ile alınır. Hasta
paranteral yolla beslenir. Enfeksiyon riskinden ağız, boğaz ve
genital bölge temizliğine azami dikkat edilir.
Beyin Ölümü Beyin ölümü; tüm beyin, beyincik ve hayati merkezlerin yer aldığı
beyin sapı denilen özel beyin bölgesinin fonksiyonlarının geri
dönülmez şekilde kaybolduğu ve mutlak ölümle sonuçlanan bir
süreçtir. Beyin ölümü tablosundaki hastanın sadece kalbi
atmaktadır, bir başka deyişle sadece nabzı ve kalp atımları
alınabilmektedir. Dışardan izlenebilen tek yaşam işareti kalp
atımlarıdır. Diğer yaşamsal fonksiyonları tıbbi destek ve solunum
cihazıyla sağlanmaktadır. Öyle ki bu hastaların kendiliğinden
solunumları da olmadığı için yaşam destekleri kesilir kesilmez
kaybedilirler.
Beyin ölümü; beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının geri dönülmez ve
mutlak ölümle sonuçlanan bir süreç olduğuna göre, bu tanımlamada en
ufak bir şüphe olmamalıdır. Bu konuda, ülkemizde kanunla belirlenmiş,
yerleşmiş, benimsenmiş ve çağdaş kuralların varlığı ise sorumlu
anabilim dallarından (Nöroloji, Nöroşirürji, Kardiyoloji ve Anestezi-
reanimasyon ) bu konuda eğitimli uzmanlar kurulunun görevlendirilmiş
olması, herhangi bir hataya meydan bırakmamalıdır. Mutlaka her
hastaya yapılan, solunumun tümüyle kaybolduğunu gösteren “solunum
yokluğu (apne) testi” nin yanısıra, gerektiğinde yapılan doğrulayıcı
testler klinik olarak konulan beyin ölümü tanısını desteklemekte ve kayıt
altına alınmasını sağlamaktadır.
Kafa Travması
1-44 yas arasinda TRAVMA ölüm sebeplerinde birinci, tüm
yaslarda ise üçüncü sirada yer almaktadir. Travma sonucu
ölümlerin %50' den fazlasinda kafa travmasi prognozu
(muhtemel sonucu) belirler. Genel vücut travmalarında ise
kafa travmasi en sik görülen tiptir. Ölümcül trafik kazalarinda
%75 beyin hasari görülmektedir.
Kafa travmasi günlük hayatimizda sıkça karşılaşılan ancak
hastalar ve yakınları tarafından çok iyi bilinmeyen bir
yaralanmadır. Doğru ve zamanında yapılan müdahale ile
yaralanmanın vücuda verebilecegi zararlar önlenebilir veya en
aza indirilebilir. Yaralanma konusunda iyi bilgilendirilmeme
çoğu kez hastalarda ve yakınlarında gereksiz endişelere ve
yapılan önerilere tam uymamaya neden olmaktadır. Kafa
travması sonrası müdahale ve tedavisinde hasta-hekim
isbirliği oldukça önemlidir.
Daha çok genç populasyonda; ortalama yas 30
civarinda görülmekte, erkekler 2 kat daha fazla
travmaya maruz kalmaktadırlar. Motorlu Araç
Kazalarında en sık (%49) oranda görülür. Çocukluk
yas grubunda daha çok düşme sonucu ve daha az
siddetlidir. Kafa travmalarinda intrakranial hematom
(beyin kanamasi) %2 iken, Kafa travmasi sonucu
bilinç kaybi %50' dir.
Paroksismal Bozukluklar
Bu olaylar bilinç kaybı, otonomik değişiklikler,
davranış değişliklikleri, tekrarlayan motor ve
fizyolojik hareketlerin bulunması gibi
özellikleri ile epileptik konvülsiyonların
görünüşlerine bir veya birkaç yönüyle
benzerlik gösterirler.
Senkop (Bayılma): Senkobun birçok nedeni vardır. En
sık periferik vasküler direncin azalması sonucu gelişen
senkoplar görülür. Çoğu vakada olayın başlangıcında
sıklıkla baş dönmesi, güçsüzlük, çevrenin uzaklaşıyor
olması hissi vardır ve tonus kaybı ile birlikte yavaş bir
şekilde yere düşerler. Epilepsilerde görülen ve kortikal
inhibisyonu yansıtan idrar inkontinansı çok sık görülmez
Benign Neonatal Miyoklonus: Başlıca kolları tutan daha
çok non-REM uykusu esnasında görülen tekrarlayan izole
ya da diziler halinde miyoklonik jerkler olarak tanımlanır.
Bu hastalarda yavaş bir dokunuşla sıklıkla miyoklonusda
azalma görülür.
Erken İnfantil Benign Miyoklonus: Erken bebeklik döneminde görülen aksiyal kaslarda ve daha belirgin olarak boyun (sefalik miyoklonus) tutulumu olan kısa, arka arkaya gelen tonik ve miyoklonik kasılmalardır. Kaslarda fleksiyon, ekstansiyon veya abduksiyon görülebilir. Bu olayların çoğu uyanıklık esnasında olur, EEG normaldir ve uzun dönemde prognoz iyidir, tedavi önerilmez
İrkilme Atakları: İnfant ve erken çocukluk döneminde görülen ve sık olmayan benign bir bozukluktur. Başlangıcı hayatın 4-6. aylarındadır ve bu durum 6-7 yaşlarına kadar sürebilir (2). Bebeğin işitsel, görsel, dokunsal yada diğer herhangi bir uyarana karşı ani bir korku reaksiyonu şeklinde gecikmiş ve uzamış bir Moro yanıtı tarzındaki reaksiyonudur.
Epileptik Olmayan Konvulsiyonlar /Psödonöbet /
Psikojenik Nöbetler: Epileptik nöbetlere benzeyen
ancak epileptik ataklarla ilişkisi olmayan istemsiz
olaylardır. Konversiyon veya somatizasyon gibi
psikiyatrik bozukluklarda daha sık görülür.
Hiperventilasyon Sendromu: İstemli
hiperventilasyon ile oluşturulan semptomlarla
tanımlanabilir. Daha çok adölesan yaşta ve kızlarda
görülür.
Hiperekpleksia: Aniden taktil, işitsel (gürültülü
sesler) veya görsel uyaranlardan sonra korkma,
ürkme refleksinin abartılı olmasıdır.
Sandifer Sendromu: Bu sendromda boyun ani
ekstansiyon veya spazm ile torsiyone olur ve baş
yana doğru bükülür. Bu hareketler distoni ile
karıştırılabilir. Anormal boyun hareketlerine ve
pozisyonuna rağmen boyun kas tonusunda artma
olmaz.
Konvülziyonlar Kasların irade dışı, amaçsız, genellikle bilinç kaybı ile birlikte
olan tonik veya klonik kontraksiyon nöbetlerine konvülziyon
denir. Konvülziyonlardan bahsederken bir hastalık şekli değil,
bir semptom olarak belirtilmelidir. Nöbetler genelde beyinde
şiddetli motor aktivite ve bilinç düzeyinde değişiklikler
meydana getiren anormal bir elektriksel aktivite odağından
kaynaklanır. Tüm nöbetler epilepsiye bağlı değildir. Pek çok
ciddi hastalık nöbetlere sebep olabilir. Özellikle önemli olan
daha önce hiç nöbet aktivitesi olmayan hastada nedeni
belirlemektir.
Klonik kasılma: Kasların hızla birbirini takip
eden ve kısa süren kasılmalarıdır. Örneğin
konvülsiyonlar bütün vücuda yayılan klonik
kontraksiyonlardır.
Tonik kasılma: Çok şiddetli ve uzun süreli
kontraksiyonlardır. Örneğin tetanusta olduğu
gibi.
Status Epileptikus
Jeneralize tonik ve klonik, 30 dakikadan daha uzun süren
epileptik nöbetler ile arada bilinç seviyesinde açılma
olmaksızın üç veya daha fazla epileptik nöbetin bulunmasıdır.
Epileptik nöbetler o kadar sık tekrarlanır ki, bir önceki nöbet
tamamlanmadan diğer epileptik nöbet başlar. Toraksın
kasılması spazmodik apne yapar. Hastada ventilasyon
bozulur. PaCO2 yükselir, beyin ödemi meydana gelebilir.
Status epileptikusun nedenleri:
1-Antikonvülsan ilaçların kesilmesi,
2-Enfeksiyonlar,
3-Metabolik hastalıklar,
4-Anatomik intrakranial patoloji. Hastaların %50-70
kadarında rapor edilmektedir. Bunlar tümör,
serebrovaskülr olay, enfeksiyon, diğer anatomik
nedenler ile posttravmatik nedenlerdir.
5-Lokal anesteziklerin toksik dozda kullanımı,
6-Enfluran’ın %2 ve daha yüksek konsantrasyonları
epileptik desarj yapabilir.
Status Epileptikusun reanimasyonunda temel ilkeler:
1-Hava yolunun açık tutulmasına dikkat edilmelidir.
2- Şuuru açılıncaya kadar hasta travmadan korunmalıdır.
3- İV. damar yolu açılır. 4- İV. sıvı verilir. 5- Nöbet aktivitesine karşı ilaç tedavisi.