Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
o
HACI BEKTAŞ VJELI ~
- Araştırma Dergisi
BAHAR '2000 / 13
" 1
ii•
MUALLİM NACİ 'NİN
TERCÜMELERİNDEN
PEYGAMBER VE EHL-İ BEYTLE
İLG İ L İ M ÜNACAT VE NA'TLAR
H. YILMAZ
"(.;,ı%i Üııi\ L'r~iıe:;i Türk l<li l ıürü ve HJcı l3ekı,ı~ \/1:'1 i Ar<ı~ıı rnı.ı Merkezi Uzmanı"
SUNUŞ
Araştırma Merkez imiz tarafından üç
ayda bir yayınlanmakta o lan dergimizde Osmanlı Arşiv Belgelerinden ve Arapça kaynaklardan konumuzla ilgili eser ve
belgeleri sürekli olarak yayınlaınaktayız. Bu sayıda Araştırma Merkezimizde bulunan basma eserlerden Muallim Naci'nin Arapça ve Farsça'dan tercüme ettiği konumuzla ilgili bazı çevirilerini sadeleştirerek yayınlıyoruz.
Mual l im Naci, 1850 yılında istanbul'da doğdu. Tanzimat devri şair ve ya
zarlarındand ı r. Hareketi i geçen çocukluk yı llarından sonra tahsil hayatına İstanbul
ve Varna'da devam etti. Derslerinin dışında Arapça ve Farsça ile ilgilendi. Asıl adı Ömer olcın Mucıl l inı Naci, Giritli Aziz
Efendinin "Muhayyelfü" ındcıki "~ ı ssa-i Naci Billah ve Şahide" hikayesindeki Naci'yi
çok beğendi ve bLı isnıi ke::ndisine mah las olcı rak seçti. Aruz dersleri a l ;ın ıvluallinı
Naci bu ta rzı;la şi ir l er yazdı. Tercünıan-ı
Hakikat, Saadet ve Mürüvvet gazetelerinde çal ı şt ı. Ş i irleri sayesinde şöhretin zi rve
sine çık t ı. F<ıtih'le mütev.:ızi bir evde oturan Naci, geçird iği bir ka lp krizi sonucu
1893 yılıııda öldü.r
Türk edebiyatının Tanzimat sonrası
döneminde adı etraiıııda büyük gürültüler kopan simalarından biri olan Muallim
Naci, eski-yeni mücadelesinde uzun süre eskinin bayrakt.:ırı olarak takdim edilmiştir. O, eski edebiyatı iyi bilmekle beraber
yeni edebiyatın örnek aldığı Fransız ede
biyatına dcı ytıbancı k.ılnıanııştır. Onun eski zevk ve geleneğe bcığlı ka l masında
düzenl i bir ttıhsi l görmeyişi, kendi kendi
rri yetiştirmek zorunda ktılışı , Fransızca'yı
geç öğrenmesi ve dolayısıy la Batıdaki yeni akıınlarcltın haberdar o lmaması gibi se
bepler öne sürülmüştür.
Ncıci'nin en kuvvetli yan ı şüphesiz ş i
irler i neledir. Şi ircle gerçekten ve tabiili kten uzak l aşmamak şart ı yla hayal ve mübala
ğaya taraitcırdı. Şiirleri cl ı şıncla edebi tenkit, dil, edebiyat tarihi, piyes ve tercüme
konu larıncl;ı eser vermiştir. Manzum, mensur telif ve tercüme olarak irili ufaklı
elliye yakın eseriıı sahibidir.
Mucılliın Naci, Hazreti Ali'nin bazı
sözlerinin asıllarından tercümeler yapmıştır. Bunl;ır arasında bu sayıda yayınladığımız münacat ela vardır. Yaptığımız
araştırmalarda, Muallim Naci'nin bu tercümelerini, hayatının değişik dönemlerin-
de öğrenmiş o lduğu Arapça, Farsça ve Fransızca'yı geliştirmek için yaptığını görmekteyiz. Örneğin, Fransızca'yı geç öğrenmiş ve öğrend iklerini geliştirmesi için kayınpederi Ahmed Mithat Efendi ona bu dilde tercümeler yapmasını tavsiye etmiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki Arapça'dan yapt ığ ı bu çeviriler de ayn ı amaçla yapıl
mış çevirilerdir. Bunun dışında bir sebep olduğunu düşünmek sanırız yanlış olacaktır.
Münacat, sözlük anlamı olarak bir kimsenin kulağına bir şey fısıldamak; Allah'a yalvarmak, yakarmak, niyaz ve dua etmek manalarına gelmektedir. Edebiyatta ise, Allah'a yalvarmak, yakarmak, niyaz ve dua etmek gayesiyle nazmedilen manzumelere veri len isimdir. Manzum olan lar ı genellikle kaside biçim inde yazıl ı r. Nadiren nıensur(clüzyazı) münacatlar da vardır. Mensur olanlarına, Tazarruname adı da verilmiştir. Bu tür, İslam iyetin doğuşundan sonra ortaya çıkmış, İran edebiyatına daha sonra da Türk edebiyatına girmiştir.
Münacatlarda ana konu şudur; Allah Tea la en büyük güç, kuvvet, kudret ve azamet sahibidir. Buna karşılık kullar, fakr u zaruret içinde ve küçüktürler. Bu durumda ku lların her zaman Allah'a yalvarmaları· ve dua etmeleri gerekmektedir.
Yaptığımız bu tercümelerden okuyucularımızın istifade edeceği kanaatindeyiz. Tercümelerde geçen bazı cümleler, yazının türü ve eser sahibinin Allah'la olan ilişkisinden dolayı yadırganabilir.
Ancak, kul ile Allah arası ndaki i li şkin in ,
en samimi iki kişi arasındaki ilişkiden daha yakın ve daha candan olduğu hatırlandığında bu cümlelerin hiç de yad ırgan
maması gerektiğini düşünmek herhalde
yanl ı ş olmayacaktır.
İMAM ALİ'N İN BİR MÜNACAT! "Ey kerem ve cömertlik sahibi ! Ey ye
gane secde ettiğim yaratıcım! Senin her şeye gücün yeter. Kullarından isted iğini
büyük ihsanlara nail, dilediğini ele her türlü nimetinden mahrum ve perişan edersin ...
Ey benim yaratıcım! Benim sığınacağ ım tek kişi sensin. Kolayl ıkta da zorlukta da sana sığınır sana ya l varırım.
İlahi! Günahım büyük biliyorum ama senin afvın ondan daha büyük değil .mi?
Beni zarara uğratacak veya dergahın
dan kovacak olsan, ben kimden ümitvar olabilirim? Kim benim rnerhametçim olur? Bir zamandan beri nefsimin arzu larını yerine getirmekten başka bir şey yapmadım. Ancak, işte şimdi tüm yaptıkla
rımdan pişman oldum.
Ya Rab! Gerçekten sen hal imi görüyor, ne kadar aciz olduğumu biliyor, sana yalvarışımı duyuyorsun. Beni senden ümit kesenlerden eyleme. Senin rahmetine inancım tanıdır. Gönlümden senin sevgini eksik etme.
Senin yüksek huzurunda boynu bükük bir biçareyim. Beni azab ı ndan azad etmez misin?
Dünya alemi sona erdiğinde beni sözümde sabit kıl. Bana azap etmek istersen et. Bin yıl azap görsem, cehennemden çıkmasam yine senden ümidimi kesmem. Mal ve mülkten, evlat ve eşten yardım olmayacağı gün senden affedi lmemi isterim.
Rehberim sen olursan hiçbir zaman yolumu kaybetmem. Sen bana yol göstermezsen ebediyyen sapkınlıktan kurtu lamam.
Ey Allahım! Afvın eğer iyilik sahiplerine ise, kötülük sahiplerinin affedicisi kim olacak?
Ben senden layıkı ile korkan ve sana kul olanlardan olamadım, günahkarım.
Bunun içindir ki affına herkesten çok
muhtacım .
Tekrar ederim ki günahım büyüktür.
Ancak senin avfın elbette ondan daha büyüktür.
Senin nelere kadir olduğunu hatırla
dıkça kalbim teselli buluyor. Kendi günahlarımı gözümün önüne getirdikçe pişmanl ığ ım dahc1 da artıyor.
Senin şanına yakışan benim gibi bir günahkarı affetmek deği l midir?
Ali'yi senin kapından başka bir yerden
yard ım istemeyecek bir huyda yarattın. O her ne umarsa ancak senden umar.
En büyük korkum şudur : Beni kapından uzaklaştırıp, kovacak olursan ne ya
. parım? ...
Ey alemlerin Rabbi! Görüyorsun ve biliyorsun ki gafi ller topluluğu uyuyor. Senin sevginde son dereceye kadar sebat edeceğine yemin etmiş olan has ku l ları n
ise, i şte şu karan l ı k gecede senin yüce huzurundan geri çeviremeyeceğin kadar candan ve halisane dualarla ve yalvarışlarla meşguldürler.
Herkes senin nimetlerinden yararlanmak ve senin cennetine girmek arzusundadır.
Benim eskiden yapmış olduğum kötülükler beni o kadar rahats ız etmektedir ki ancak sana olan ümidim beni rahatlatı
yor, gönlümü ferahlatıyor.
Ey peygamberler gönderen Allah! Ha
şimi sülalesinden gönderdiğin peygamber aşkına, seni daima üstün tutan iyiler hür-
metine beni Hz. ı\t\uhanımed'in yolundan gidenlerle haşreyle.
Beni şefaatçi peygamberimin yanın
dan da ayırma .... "
İMAM ZEYNELABİDİN'İN Bİ R MÜNACAT!
o
"Ey karan ı ı k gecelerde kendisinden yardım isteyeni geri çevirmeyen! Ey her türlü bela ve musibetleri lütfiyle uzak l aştıran! Kutsal Beytullah'ın etrafında oturan ve orada bulunanlgr, uyudular uyandılar. Ey hayatının başlangıcı ve sonu olmayan noksan ve tamam s ı fatla rdan münezzeh ve beri olan! Sen uyumadın.
Ey Al lah ım! Üzüntü ve ı zdırapl a san.a ya l varıyorum. Şu muhterem Harem, şu
Beyt-i mükerrem hakkı için benim piş
manlık göz yaşlarıma merhamet et.
İsyankarlar senden affedilmelerini istemeyecekler de kimden isteyecekler? .... "
Kerbela'da Yezid'in hain saldırısına
maruz kalan imanı Ali' ni n çocukları aras ı nda şahadeti ertelenen ya l n ız imanı
Zeynelabidind ir. Kendisi temiz bir soya mensup olmasın·dan başka bi r çok insani sıfatla rı da kendinde top lamasından dolayı babası Hüseyin efendimizin şehadetinden sonra müslümanların gönüllerinde onun sevgisi bir kat daha artmıştı.
Ehl-i beytin müslümanlara emaneti olan bu yadigarı, Hazreti Hüseyin efendimizin yeryüzünde gezen bir görüntüsü gibiydi. O Allah'a yak ı n olan havassın dönecekleri ve s ığınacak l ar ı tek s ığınak , avamın yani sıradan müslümanların ise
yegane dayanakları idi. Emevl halifelerinden Abdülmelik za
manında Ka'beyi ziyarete gitmiş olan Halifenin oğlu Hişam, tavaf esnasında Hace-
rü'l-Esved'i selamlamak istediği halde kalabalıktan taşa yaklaşamamıştı. Halkın
kendisini tan ıyarak yol açmasını beklemek için bir köşeye çekilmeye mecbur olmuştu. Bu arac!a Hazreti Zeyne'l-Abidin sade bir elbise giymiş olduğu halde oraya gelerek tavaia başlad ı. Hacerü' l-Esvecl'e doğru yönelince yüzündeki Hüseyni nur orada bu l unanları etkilediğinden herkes edebince kenara çeki leli. Büyük imam ta'zinı ve hürmet ile taşı selamladı. İleride
oturmuş bekleyen su ltanın oğlu Hişam'a
baz ı k i şi l er, "sen Halifenin oğlu olduğun halde taşı selamlamaya fırsat bulamadın.
Şu zat ise istediği gibi ziyarete muvaffak oldu. Halk ona aşırı derecede hürmet edi
yor, acaba bu kimdir?" diye sorunca Hişam, orada bu l unanların imama teveccühlerini engellemek için gerçeği saklayarak "bilmiyorum" cevab ını verdi. Ancak, böyle haset dolu bir cevap onun amacına
u l aşmasına yetmedi. Bütün bu olaylar o lurken orada tesadüfen bulunan meşhur
Arap şairi Fa~a.zdak Hişam'a karşı:
~ 4.1.11 ..ı4&- ~ vıl l..Lıı
rhf I JAt.bll ~I ~11..Lıı
Haza ibno lıayri ibadillahi küllilıim
Haza'ı-ı,ıkiyyO'n-nakiyyü't-talıirü'l-alenı
Ve leyse kavlüke men hadi biclairilıi
El-Arabii te'ri(O men enkerte ve'l-acem
"Bu zat insanların en faziletlisi olan son peygamberin torunudur.
O içi dışı bir olan Alfah'ın nıüttaki bir kulu, Arapfarın efendisidir.
Senin bu kimdir? (diye cahilane) soruşundan ona hiçbir zarar gelmez.
(Hasedinden dolayı) tanımadığın bu kişiyi
bütün Araplar (da) Arap olmayanlar (da) pek iyi tanır"
Anlamındaki beyitleri okuyarak gerçeği ortaya koymuştur. Bunun üzerine Hişam bu keskin di ll i şairi haksız olarak hapse attırmıştır. Aslında Farazdak, laüba-11 bir şairdir Hatta zaman zaman fas ı k l ık
ve sapkınlıkta haddi bile aşt ığ ı olmuştur.
Ancak, onun bile böyle bir durumda gerçeği söylemekten kaçınmaması, doğrusu
büyük bir davran ı ş, şairane bir kahramanlıktır. Farazdak'ın şillik le suç lanmasına
sebep ele ga liba bu olaydır. Eğer şill i k Ehli Beyt'in hakkını itiraf gibi bir fazileu ise, her şair insaflı birer şildir."
SULTAN BİRİNCİ SELİM'İN BİR
MÜ NACA Ti
"Ey su ltanla rı n yardımcısı yüce yaratıcı! Her padişahın arkasındaki destek ve
güç sensin. Bu kudret ve büyüklük ancak sana mahsustur.
Kullarından rızana ters düşen harekette bulunanları sen zeli l eder aşağılara indirirsin. istediklerini de yüceltir aziz edersin.
Gerçekte padişahl ı k senden başka
kimseye yakışmaz. Bir padişah her halde uyanık ve ileri görüşlü olmalıdır. Kainatın
esrarın ı en iyi bilen ise ancak sensin.
Bin türlü tecelli ile ulCıhiyyet sırl arını
ortaya koyan her kötülükten ve eksiklikten uzak olan zatın varlığının ispatı için
dünyadaki her şey şah i tt i r. Her şehadet ::.enin yüceliğine delalet etmektedir.
Ey bağ ışlzıyan ve ac ıyan Allah ' ını! siyim, rahmetine muhtacım. Beni affın l a
nıükı'\fa t lancl ı r. Cihan senin avfına ve ihsan ı na muhtaçtı r. Sana karşı kim günahsız
l ı k idd iasında bu lunabi lir? Madem ki beni sen in yolunda yürü
mek ve sana ibadet içi n yarattın, o halele bana bu yolda yürümek 1çin güç kuvvet ve aziııı ver.
Günahımın çokluğundan zaman zaman utanıyor, senin huzuruna çıkmaktan ar ediyorum. O kadar ağ lıyorum ki yüzüm kan l ı yaş ı mdan tanınmaz hale geliyor. h ını dağları inletiyor. Ben ancak gözyaşlarım ı n arkas ı na s ığı nıyor, senden yardım bekl iyorum. Pişmanlığ ım tüm ç ı p lak
lığ ı ile ortaya çı kıyor. Bağış l anmanı için böylesine siyJh yüzlü, bağ ışlanmamı ister bir clurunıcla o l manı sana hal imi anlatmak
için yeter mi acaba?
Ben ki senden vücud bu ldum. Ey Rabbim! Senden başka ben im kimim var ki? Ey yüce Allah' ım! Sana nasıl yalvarmak gerekiyorsa öyle yalvarırım, lü~ien ben i bağışlanan ku ll arın arasına al, beni mahcup ve zel il etme, senin rahmetin geniş, bağışın boldur. Beni ele bağışla, senden ay ırma."
NA'T -1 SU LTAN SELİM Burada Sultan Bi rinci Selim' in pey
gambere söy lediği mensur bir na't-ı şerifi sizlere sunuyoruz :
"Gönül! Can ancak peygambere iltifat ile safa bu lur. Bütün kainat, ruh ları n ruhu olan o padişahın gölgesinde vücud bulur.
İ k i alemden hiç birisine tenezzü l etmeyen ruhum, Allah'a şükür ler olsun ki
Hazreti Mustaia gibi bir su l tanın aşkı ile dolu olmakla yücelere u laşmaktad ır.
Kevser şarabı, bizlere bir lütuf olarak gönderilen Hazreti peygJnıberclen bi r s ı
z ı ntı onun hürmetine verilen bir ikramd ı r.
Bize bahşedilen bu hayal ise, o rahmet deryasının feyz kadehinden bizlere sunulan bi r katredir.
Beli bükülmüş fe lek, nas ı 1 belini doğrultabil ir? Hesap gününe kadar şefaatçi le
rin en büyüğü efendimizin ihsanına mazhar olarak bekleyip duracaktır. Bu makamda durması ni~ıet lere şükredip clurnıasıııclan cl ır.
Ebu Cehil niçin hak sözü inkar etnıekteycli? İy i bakı l ırsa anlaşı l ı r ki bu biz im hakkı gösteren, hakkı anlatan sözlerimiz, Cenab- ı EbO'l-Kas ı ın'ııı ilhanıından başka
bi r şey deği ld ir. O zaman ela hak sözü din lemed iler şimdi de.
"ı'v\ulıanınıecl" ismi celil ini hiçbir vakit lıa t ı rı ıııdan ç ı karmam. Onu lisaııını la dahi daima yad eyled iğim halele ruhani alemin ulularının dil lerinin sı'.isi.i ve Kur'anı n ayetlerinin açıklayıcıs ı ııın ismi olan bu ulu kelimeyi şu aciz lisanım ile anmaktan çekiniyor ona hürmet ve sayg ımdan dola
y ı u tanıyorum.
Ey padişah! Bü tün ünınıetleri~ i büyük ecre ve şefaatına nail eyle, şu zavallı ve çaresiz Selim'in kalbini ele aşk şarab ında n
lıessedar eyle."
FİGAN-NAME!
Burada M irza Sad ık ' ın bir figaıınamesiııi yukarıdaki örneklere uygunluğu açı
sından yayın l amayı uygun bu lduk.
"Nice yıld ı r dertle doluyum. Gönlümdeki köhne ümidin bana verdiği sahte
mutluluktan utanıyorum. Her insan bir nasibe, her dertli bir tabibe tesadüf eder. Ey her şeye hükmeden, ey herkese acıyan Al lah'ını! Ben nasipsiz mi yarat ıl
dım?...Ölüyorum. Bana deva olacak, ac ı mı dindirecek bir tabip yok mudur? O karanı ık gecelerimde sana yalvarmaktan başka bir amelim olmadı. Ettiğim bu kadar niyazın ve halisane yalvarışlarımın bir eserini görmeyecek miyim? Bu meşekkat ve acı dolu gecelerim aydınlık ve saadet dolu bir sabaha dönüşmeyecek mi?
Nice yıldır gecelerim gündüzlerim hep dert ve yalvarmakla geçer. Gece bitip nasıl bir hüzünlü güne yaklaşmakta olduğumu düşündükçe bağrını kan oluyor. Gündüz bitip nasıl bir acı dolu geceye doğru gittiğimi hayal edince gözlerimden kan l ı yaşlar ak ıyor.
ilahT! Ettiğim ahlar, feryatlar heder olup gidecek midir? Çektiğim mihnet ve sıkıntıların mükafatını görmeğe layık görülmüyor muyum? Bu uzun ümit ile beraber bu sonsuz sıkıntıyı çekip gidecek miY.im? Ya ümidimi yok et yok olayım, ya şu çektiklerimi çektirme mutlu yaşayayım.
Ya rab! Şu ateş gibi yanan ahıma , bu perişan halime bir kere bak da bana merhamet et. Seni sevenlerin nasıl perişan bir şekild~ yaşamakta olduk l a rın ı görmez mi-
. 7 sın ..
Ulühiyyetini bileli gönlümde sakladığım muhabbete, sana arz ettiğim kulluğa karşı mükafat yerine ceza mı görmeliyim?
Bir vefakar köpek bile cömert bir kişinin hizmetinde kocayınca evvelkinden daha fazla tazim ve hürmet görür. Vefasında sebat gösterdikçe onu uzaklaştır
mak sahibinin aklından bile geçmez. Ben senin ulu dergahında uzun zamandan be-
· ri sebat gösterdiğim halde ş imdi bana kapılar kapalı mı tutuluyor? h! Dergahında köpekten daha aşağı bulunmaktayım.
Keşke başka bir kapıya bağ l anabilmiş olsaydım!
Bir kul ubOdiyyette pir olunca - Pek o kadar değerli olmasa bile- onu lutf i le azad ederler, ucuzca satıvermezler. Dostu düşmana kurban etmek var mıdır?
Ey benim gibi bu yolun yolcuları olanlar! Halime bakın da ibret alın. Biz bir takım arkadaşlar idik ki bir gülün yaprakları gibi birbirimize sarılmış, yüreklerimiz kan ağlayarak hırkanın altına ç~kilmiş
idik. Kan.aatta bize g ı bta ederlerdi. Kendi ha limizle meşgu l idik. Kimsenin iyisiyle kötüsüyle uğraşmazdık. Meğer rüzgar öyle bir pusuya yatmış ki estiğinde bizi perişan etti. Her birimizi bir tarafa attı. Birbirimizi o kadar bağlıyken şimdi çöl rüzgarının savurması ile birbirimizden ayrıldık. Kafesteki bü lbül gibi d ışarının hasretini çekip sevgilinin özlemiyle yanıp tutuş
maktayız.
Benimle aynı kaderi paylaşanlar acaba ş imdi nerededirler? Nerede olduklarını bari bilseydim ne olurdu ... Nedir bu canı
mı acıtan ayrılık? Nedir bu bağrımı yakan ateş? Bunlar kalemle tarif edilebilir şeyler midir?
J I.) j l bylı bylı ~I~ 4.4w
J'ıi 1 ;,f .l.J.l t:.Y1ı r-'fa. t;
"Sine lıalıem şerha şı:rha ez ı'irfık Ta begıJyem şerh-i dil-i iştiyak"
"Özlem derdini anlatmak için ayrılıktan
parça parça olmuş bir yürek isterim"
Gözleri vatanlarında kalanlar, hayatın lezzetini bi lmeyenler, vücutlarından usa-
nanlar, ey arkadaşlar! Söyleyin beninı gi
bi bir avare gördünüz mü?
Gece olunca karıncalar yuvalarına sı
ğınır, kuş l ar tüneklerine tünerler. Her mahluk kendine bir yer bulur. Ben ne avere günahkarım, gönlüm hüzünle dolu.
Gözyaşını kan o lduğu halde nerede olursa olsun başımı kanadımın altına sokup
yatıyorum. Bilmem acı veren kaderim beni ne zamana kadar böyle ezip duracak?
Seher vaktindeki yakarışlarını bir türlü
bu derdime tesir etmiyor. Sevgilinin gözünden düşdüm mü acaba? Eğer böyle
ise, ac ı masız zaman ile daha çok işimiz var.
Ey Allah'ım! Henüz senin lütfundan
ümidimi kesmedim. Ömrünü senin aşkına adamış bir kulun değil miyim? Elbette bir gün olur iltifatına mazhar, mükafatına nai l olurum.
Dipnotlar
Al l ah'<ı k<ırşı y<ıpıl<ııı yalv<ırış, yak<ır ı ş,
niyaz. Q
2 Mirza Muhammed Sadık, hayatı sıkıntılarla geçen, yüreği yanık, İranlı bir şairdir. Şairin eserlerinde diğer şa i rlerde olmayan değişik bir söyleyişi vardır. Mirza, zaman zaman gazel söylemekle , biri ikte onun yapısı
mesnevi tarzına daha uygundu. Mirza'nın Nadir Şah' ın oğlu Ramazan Kulı Mirza ile bir sohbeti sırasında yanl ı ş anlaşı l ması
üzerine iki gözü kör edilmiştir. Şair 1184 (1770) tarihinde ölmüştür.