56
ŞUBAT / FEVRIER 2013 No: 79 Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tan önemli açıklamalar “Siyasal Partiler Kanunu, Anayasa’dan daha önceliklidir” “Anayasa ve yasayı yapmaktan çok, uygulaması önemlidir” Selek’e ömür boyu hapis S.18 Beraat beklerken ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılan Pınar Selek için Strasbourg Üniversitesi dayanışmasını ders boykotu ile gösterdi S.20 P.24 La sociologue Pinar Selek a été condamnée à une peine de prison à vie incompressible BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN! objektif actu Haber için +336 81 48 55 39 Reklam için +336 86 20 43 38 Yazışmak ve paylaşmak için [email protected] A la Découverte des Peuples de L' OMO avec VIP Productions P.14 - 15 S.26 Kayseri Market 10. yılını kutluyor... S.27 Strasbourg - İzmir uçuşları başlıyor Psikolog Erdinç Üstündağ’ın kitabı yayımlandı Sağlık için bal S.5 S.37 Mustafa Yılmaz İstanbul Restaurant 14 Şubat’ta tekrar sizlerle S.29

objektif gazete

Embed Size (px)

DESCRIPTION

objektif gazete şubat sayısı

Citation preview

Page 1: objektif gazete

ŞUBAT / FEVRIER 2013 No: 79

Anayasa Mahkemesi BaşkanıHaşim Kılıç’tan önemli açıklamalar

“Siyasal Partiler Kanunu, Anayasa’dan daha önceliklidir”“Anayasa ve yasayı yapmaktan çok, uygulaması önemlidir”

Selek’e ömür boyu hapis

S.18

Beraat beklerken ömür boyu ağırlaştırılmış hapiscezasına çarptırılan Pınar Selek için StrasbourgÜniversitesi dayanışmasını ders boykotu ile gösterdi

S.20

P.24

La sociologue Pinar Selek a été condamnéeà une peine de prison à vie incompressible

BİZİ SOSYAL MEDYADANTAKİP EDİN! objektif actu

Haber için +336 81 48 55 39Reklam için +336 86 20 43 38

Yazışmak ve paylaşmak iç[email protected]

A la Découverte des Peuplesde L' OMO avec VIP Productions

P.14 - 15

S.26

Kayseri Market 10. yılını kutluyor...S.27Strasbourg - İzmir

uçuşları başlıyor

Psikolog ErdinçÜstündağ’ın

kitabı yayımlandı

Sağlık için bal

S.5

S.37

MustafaYılmaz

İstanbulRestaurant14 Şubat’tatekrar sizlerle

S.29

Page 2: objektif gazete
Page 3: objektif gazete
Page 4: objektif gazete

4

MUSTAFA KAYA

AKP İKTİDARI 10 YILDA NE YAPTI?Değerli okurlarımız bu yazımda sizlere Akp ik-tidarının 12 Eylül 1980’den sonra en çok ce-zaevlerini doldurduğunu anlatmayacağım,öğrencileri, avukatları nasıl tutukladığını anlat-mayacağım, Kürtleri, Alevileri ve diğer azınlık-ları nasıl ötekileştirdiğini anlatmayacağım,Türkiye’nin birçok yerinde yaptığı özelleştirme-lerini, ülke topraklarını birilerine peşkes çekti-ğini anlatmayacağım.Bu yazımda sizlere Akp iktidarının rant gelirle-rine değineceğim. Devletin arpalıklarını kendiyandaşlarına nasıl peşkes çektiğini, nasıl mil-yarderler yarattığına değineceğim. Önce arazirantı ve inşat sektörü aracılığı ile kendi ser-maye sınıfını yarattı. İktidara gelir gelmez 2-Bişine girdi. Hani şu orman vasfını kaybetmişarazilerin devlet eli ile satılarak imara açılmasıuygulanmasına. Oysa toprak kendi kendi vas-fını kayıp etmez. Bu vasfı kayıp ettirenler or-manları yok eden insanlardır. İşte iktidar oinsanları cezalandırmak yerine ödüllendirdiçünkü kendileri ve tabanları bu suçun ortakla-rıdırlar. Sözüm ona bu arazilerin satışından 20milyar TL gelir elde edeceklerdi.Ama Akp’nin imar hamlesi 2-B ile sınırlı kal-madı, sadece dar gelirlilere konut yapmak içinkurulan TOKİ’nin faliyet alanı genişletildi. Bukurum kamu müteahhidi oldu, bütün kamu ku-rumlarının inşaatları, son derece gözde yer-lerde kamu arazileri TOKİ aracılığı ile yandaşmüteahhidlik şirketlerine pay edildi. Bu sürededolar milyarderi mütahidler yaratıldı.Akp’nin iktidara geldiği yıllarda sadece dörtadet olan İstanbul’daki büyük alış veriş mer-kezlerinin bugünkü sayısı yüzü geçmiştir; ülkegenelinde hızla artmaktadır. Akp’nin ülkeyi in-şaat demiri ile ve betonla örmesi hızla devamediyor. Bu adımları izleyen kentsel dönüşümyasası 3. Boğaz Köprüsü ile çılgın kanal İstan-bul projesinin yarattığı arazi rantını yine kendiyandaşlarına paylaştıracaktır. Bankaların vedevletin yüksek faiz ile yurt dışından aldığıborçları onar yıllık gelirimiz karşılığında krediolarak kullanıyor, diğer bir deyim ile geleceği-mizi satıyoruz. Üreterek, fabrikalar kurarak, is-tihdam sağlayarak geliri zenginleşmektensetoprak rantı yoluyla Akp’nin sermaye sınıfı ya-ratma projesine kurban ediliyoruz. Bankalarınverdiği kredi kartları ile vatandaşlarımızın borçbatağına saptanmasına vesile olan Akp iktidarısırasında vatandaşlarımız borçlarını ödeyeme-diğinden dolayı icralık olmuşlar, cezaevi, inti-harlar vb olaylara sebebiyet vermişlerdir.DİĞER BİR YAPTIĞIAkp kendisini iktidara getiren dindar vatandaş-larımızın gözünü boyamayı da ihmal etmedi.İktidara geldiğinde Türkiye’de cami sayısı75941 iken, 2003’te 504, 2004’te 706, 2005’te626, 2006’da 831, 2007’de 488, 2008’de 957,2009’da 538, 2010’da 1348, 2011’de 709 camidaha yapıldı. Böylece ülkemizdeki cami sayısıAkp’nin iktidarda olduğu 2002 sonlarından buyana her yıl ortalama 750 adet arttı. On yıldatoplamda 750 okul, hastane, sağlık ocağı, kon-ferans salonu yapmayan iktidar her yıl 750cami yaparak Türkiye’yi minarelerle ördü.Biz insanların yaptıkları ibadete saygı duyuyo-ruz, lüks konutlarda oturmasına karşı değilizama para getiren inşaatla oy getiren cami ol-masını da göz ardı edemeyiz. Yorumu sizokurlara bırakıyoruz. Sevgi ile kalın…

ÖZGÜRKÖŞE

ARİFKOPUZ

Çalışma veSosyalGüvenlikAtaşesi

Fransız İş PiyasasıDeğerli vatandaşlarım,Bu ayki yazımda sizlere, Fransa İşPiyasasında yaşanan gelişmelerhakkında bazı bilgiler vermek isti-yorum.Fransız İstihdam Kurumu’nda(Pole Emploi) Strateji DeğişikliğiFransız İstihdam Kurumu (PoleEmploi) Yönetim Kurulu, 08 Kasım2012’de aldığı bir kararla 2013 yı-lında işsizlik sigortası uygulamala-rında bazı değişikliğe gitmiştir. Sondönemde, Fransa’da işsizlik ra-kamlarında ortaya çıkan kaydadeğer artış nedeniyle Fransız İstih-dam Kurumu yeni bir planı uygula-maya sokarak strateji saptamıştır.Uygulamaya başlanacak olan de-ğişikliğin en önemlisi, iş arayanla-rın istihdam edilmelerinikolaylaştırmak üzere yapılan aylıkzorunlu görüşmelere son verilerekbunun yerine iş arayanların dahakolay istihdamını sağlayacak özelkoşullarını dikkate alarak ihtiyaçla-rına göre cevap verecek bir meka-nizmasının uygulanmasınageçilmesidir. Bu mekanizma;• Taşıdıkları nitelikler bakımındankendilerini daha kolay istihdamedebilme şansı olanlara verilendestekler,• Taşıdıkları nitelikler bakımındanistihdam edilmede desteğe ihtiyacıolanlara sağlanacak olan yardım-lar,• Taşıdıkları nitelikler bakımındanistihdam edilmesi güç olanlaradaha fazla destek sağlanması,şeklinde öngörülmüştür.Fransız İstihdam Kurumu’ndagörev yapan danışmanlarca iş ara-yanlara verilecek olan hizmetlerbu üç şekle uygun olarak değer-lendirecektir. Mevcut düzenle-meyle bir danışmanın otalama 161işsize hizmet vermesi istenirken,hizmetin niteliği ve kalitesinin dahada arttırılması için yeni düzenlemeile bir danışmanın en çok 60 işsizinsorunlarına çözüm üretmesi öngö-rülmektedir.Yabancıların Kaçak ÇalıştırılmasıHakkında DüzenlemeYabancıların kaçak olarak çalıştı-rılmasını önlemek üzere alınantedbirler çerçevesinde 04 Tem-muz 2012 tarihli ve 11-18840 sayılıyüksek mahkeme kararında, işyer-lerinde kaçak olarak istihdam edi-len, Avrupa Birliği’ne üye ülkevatandaşı olmayan yabancıların işakidlerinin işveren tarafından tektaraflı olarak feshini uygun bul-muştur. Hâkime göre, çalışma veoturma izni olmayan bir yabancı-nın iş akdine son verilmesinin ob-jektif bir dayanağı bulunmaktadır.Kaçak olarak işçi istihdam eden bir

SUATSARAYDEMİR

[email protected]

Ligler ve TransferlerLigimizin 2.nci yarısı başladı. G.Saray baş-ladığı yerden devam ediyor, Antalya çö-küşte, Elazığ kurtulma amacında ve geçenyazımda dediğim gibi Trabzonspor kan de-ğişikliğine gitti ve Tolunay Kafkas takımınbaşına getirildi Şenol hocanın istifa etme-siyle. Ama Şenol Güneş büyük bir değerolarak Türk futboluna hizmetine devam ede-cektir çünkü onun gibi insanlara ihtiyacımızvar. Kupa’da A grubunda F.Bahçe liderliğigarantilerken, Sivasspor ikinciliği garanti-ledi. B grubunda ise büyük olasılıkla ligdekötü giden Trabzonspor lider ve Eskişehirs-por ikinci olacak. Yani yarı finaller Eskişehir-F.Bahçe ve Sivasspor-Trabzonspor olacakgibi. Yani bir F.Bahçe-Trabzonspor finaliolabilir ama bunun için yarı finali geçmeklazım.Geçelim ligimizin bazı transferlerine. Evetnihayet Wesley Sneijder Inter’denG.Saray’a geldi. Hepimiz gelişini gördük, gi-dişi nasıl olacak acaba? İnşallah aynen olur.Ben Sneijder’i takip ediyordum yaklaşık 5senedir, hele 2010 Dünya Kupası’nda çokiyi performans göstermişti, kumaşı çok iyi birfutbolcu, teknik kapasitesi çok yüksek,duran toplardaki ustalığı belli, Hollanda eko-lünde yetişmiş, yani disiplinli bir futbolcu.Ama bütün bunları sahaya yansıtmasıgerek.Ben şimdi Avrupa’da G.Saray’ın Schalke’yigeçmesini bekliyorum, geçmezse bir hayalkırıklığı olur ve bu transferler boşa olmuş gibiolacak, en azından çeyrek finale gidebilirtemsilcimiz, inşallah diyorum.Tabii Didier Drogba’yı unutmadım, yaşlı gö-zükse de bu oyuncu daha birkaç ay önceChelsea’nin Şampiyonlar Ligi’nde kupa kal-dırmasinda en büyük rolü oynamıştı. Buoyuncu kendine çok iyi bakıyor ve birkaçmaç için olsa da katkıda bulunacaktır.Bunun ötesi, bu oyuncuların ligimize gel-mesi, ligimizin kalitesini, reklamını yükselti-yor. Ama bir şey soruyorum kendime, buparaları nereden buluyor G.Saray? AcabaTürk Telekom Arena Stadı’nın altında definemi buldu bunlar, yoksa petrol kaynağı mıvar? Ya şaka yapıyorum ama büyük paralarbunlar!!!F.Bahçe, 6 ay önce klüpten giden Emre Be-lözoğlu ile anlaştı. İstanbul Büyük Şehir’denPierre Webo’yu aldı, Henri Bienvenu İspan-yol Real Zaragoza’ya gitti.Beşiktaş Dentinho ile anlaştı, İBB’den Gök-han Süzen’i aldı.PTT 1. Lig’de de sansasyonel bir transfergerçekleşti; daha önce G.Saray’da top koş-turan Abdulkader Keita Şanlıurfaspor ile an-laştı!!! Avrupa’da, eski F.Bahçeli Lugano,hiçbir katkı yapmadığı Paris SG’den Ma-laga’ya gitti. Anelka Çin’den İtalya devi Ju-ventus’a transfer olurken, G.Saray’ın rakibiSchalke 04 Lyon’dan Brezilyalı oyuncu Mic-hel Bastos’u aldı ve Milan, kadrosunaManc-hester City’den Marco Balotelli’yi kattı.Bunlar tabii ki bu yazıyı yazdığım tarihekadar gerçekleşen bazı transferler.Şimdi G.Saray ve F.Bahçe’nin Avrupa’daTürkiye’mizin bayrağını yüksekte tutmasınıve sizin sağlıklı, mutlu, huzurlu kalmanızı di-liyorum.

FUTBOLJEKTİFişveren İş Kanunu’na göre yasa-lara uygun olmayan yollarla işçiistihdam ettiği için kaçak çalıştır-dığı yabancıya 3 ay ücreti kadartazminat ödemekle yükümlüdür.Geleceğe Yönelik (Contrat d’Ave-nir) İş Sözleşmeleri HakkındaYeni Düzenleme25 Eylül 2012 yılında Fransız Se-natosuna sunulan bir yasa tasa-rısı ile genç işsizleri ve yaşlılarıistihdam piyasasına kazandırmakiçin geleceğe yönelik (Contratd’Avenir) yapılan iş sözleşmele-rinde düzenlemeye gidilmiştir.Sözkonusu yasa geçtiğimiz gün-lerde her iki Parlamentoda daonaylandıktan sonra yürürlüğegirmiştir.Ekonomik kriz neticesi ülkederekor düzeyde işsizlik oranınaulaşan Fransa’nın (3 milyon işsiz)genç işsizleri ve yaşlıları iş piya-sasına kazandırmak, işten çıkar-maları durdurmak ve işsiz nüfusuazaltmak için yaptığı düzenleme-ler çerçevesinde geleceğe yöne-lik iş sözleşmelerini yenidenuygulamaya koymuştur.Daha önce Jospin Hükümeti dö-neminde başlatılan devlet yar-dımlı iş sözleşmeleri SarkozyHükümeti zamanında durdurul-muş olup, Hollande Hükümetininseçim sırasında verdiği sözleri ta-kiben 150 bin işsizi istihdam et-meye yönelik devlet yardımlı işsözleşmeleri bütçe açıklarına rağ-men sınırlı olarak tekrar uygula-maya sokulmuştur.Kriz döneminde işsizlikten en çoketkilenen genç ve yaşlı nüfusun işpiyasasına kazandırılması hedef-lenmiş olup, öncelik (16-25) yaşgrubundaki işsiz gençlere veril-miştir. Sözkonusu sözleşmeyi im-zalayan gençlere asgari ücretüzerinden brüt maaşının %75’inidevlet ödeyecektir. Yani 01 Tem-muz itibarıyla, 1425,67 Euro’nun%75’i olan 1069,25 Euro bu söz-leşmelerle gençleri işyerlerindeistihdam edecek olan işverenleredevletçe ödenecektir. İşveren-lerce yapılacak olan sözleşmeler6 ayla 36 ay arasında düzenlene-cektir. Bu süre içinde işverenleristihdam ettikleri gençleri meslekieğitime tabi tutmakla yükümlendi-rilmiştir. Mesleki eğitim sayesindeyetişen gençler bir meslek sahibiolarak gelecekte daha rahat birbiçimde iş piyasasındaki yerlerinialacaklardır. Bu tip sözleşmelerişletmeler, dernekler, resmi ku-rumlarca yapılabilecek olup,ancak bazı şirketlere verilecekyardım miktarı %35’e kadar düşe-bilecektir.İş sözleşmesi, haftalık 26 saat ça-lışma karşılığında mesleki bir pro-jenin hayata geçirilmesine katkısağlamayı amaçlamaktadır. “Ge-leceğe yönelik sözleşme” süresibelirli iş akdi olup, sözleşmeyetaraf olan işverenlere bazı muafi-yetler getirmektedir.Sevgi ve saygılarımla

Page 5: objektif gazete

5

Mustafa Yılmaz 55 yaşında, Giresunlu ve1974 senesinden bu yana Fransa’da yaşı-yor. Evli ve üç çocuk babası.Kendisinden,son olarak girişimde bulunduğu bal işinidinleyip sizlere aktarmadan evvel, dahaönce neler yaptığını öğrenmek istiyoruz.

Fransa’da ilk dönem“Fransa’ya ilk geldiğimde beş yıl bağda ça-lıştıktan sonra iki sene askerlik yaptım Tür-kiye’de. Döndükten sonra yine birsüreliğine üzüm bağlarında çalıştıktansonra, inşaat sektörüne geçtim. Sonra-sında Tır ehliyetimi alarak uzun yol şoför-lüğü yaptım. Akabinde iki adet betonkamyonu satın aldım ama, Türk olduğumiçin, o işi bize yaptırmadılar ve kamyonlarısatmak zorunda kaldım. Fransa ile Türkiyearasında nakliyat konusunda Protokol An-laşması olmadığı için diyerek bunamecburbıraktılar beni. Biz de o zamanlar büyükle-rimizin “Fransız vatandaşı olmak gâvur ol-makla eşdeğerdir” demelerine uyarakvatandaşlık almamıştık (sonradan aldım).”

Özlem Döner devri“Bu arada 1986-87’lerde Barr kasabasındabir ev almıştık, ki ilk ev alanlardan birisiyim,kamyon işinden iyi para kazanırken banabıraktırınca, tepeden dibe düşmüş oldum

ve firmayı 1993’te kapattım. Bu arada BarrCamisi’ne gelen Hoca bana dedi ki, “Tica-retin zararını yine ticaret kapar, sen yine ti-carete atıl”. O zamanlar da yine ekonomikkriz dönemleriydi; ben de evi satıp 1996’daburaya, Wasselone’a geldim ve bu döner-ciyi ( ÖzlemDöner ) satın alarak buraya ta-şındım. O tarihten bu yana dönerciyisürekli işleterek, bir anlamda dönercilerarasında rekor kırmış olduk...Yüz metrekarelik bu yerimizde döner vediğer ızgara çeşitlerinin bulunuyor; en id-dialı olduğumuz alan ise beş yıldır yaptığı-mız pizza; bunu okuyucularınıza özelliklevurgulamak isterim. Odun ateşinde pişir-diğimiz 38 çeşit pizzamız var ve kullandı-ğımız malzemeler tamamen helal; bukonuda kendim de zaten çok titizim.Sabah 11.00 – gece 22.30 arası ve hafta-nın 7 günü açığız; evlere de servis yapıyo-ruz.”

Bal zamanı“Ben, âcizane, Tümsiad’ın üyesiyim; buAndon balı işini yapan ve aynı zamandasanatçı İsmail Türüt’ün amcasının oğluolan arkadaş da Tümsiad üyesi olduğun-dan, orada tanıştık, bana bu işi önerdi, bende kabul ettim ve birkaç aydır bu bal işinide yapıyorum.

Gelelim bu balın niteliklerine.. Önceliklehemen şunu belirteyim ki, bu süzme çiçekbalıdır ve öyle ekmek üzerine boca edilipyenilecek bir bal değildir. Sabahları aç kar-nına ve akşamları bir çay kaşığı kadar dilüstüne konulup yedi saniyede eritilecek;tüketilme şekli bu.Nelere iyi geldiğini de açıklayayım: Bronşit,kan dolaşımı, alzheimer, erkeklik gücüvb... Biz bunu Saverne’de yatan bir hastaarkadaşımızda denedik ve çok başarılı so-nuçlar elde ettik. Tabii ki sadece hastaolanlar yiyecek diye bir şey yok, sağlıklı in-sanlar için de önemli bir besinkaynağı bu.Biz bunu yarım kiloluk özel am-balajlı cam kavanozlarda pera-kende olarak halkımızınfaydalanmasına sunuyoruz; fiyatıda 125 €’dur. Sipariş ve diğer hu-suslar için vatandaşlarımız bana03 88 87 48 56 veya 06 81 28 0590 numaralı telefonlardan ulaşa-bilirler. Daha da ayrıntılı bilgi için,üretici firmanın andonbali.com si-tesini ziyaret edebilirler. Balı-mızla ilgilenenmarket ve benzeriişyerleri olursa, toptan satış içinde kendileriyle görüşebiliriz.

Bu balı üreten arıların da, Rize’nin yüksekdağlarında çok özel bir koruma altında ol-duklarını da söylemek gerekir. Bizim balasektörde Rize Anzer balının kardeşi de di-yorlar... Ürünümüz, T. C. Tarım ve Köyiş-leri Bakanlığı Rize İl Kontrol LaboratuarıMüdürlüğü Muayene ve Analiz bölümün-den raporludur.Son olarak tüm vatandaş-larımızı sağlıklı bir yaşam için ballarımızdantatmaya davet ettiğimi belirtiyorum

”( Özlem Döner / 62, rue du Général deGaulle 67310 Wasselone )

Sağlık İçin Bal Yemelisiniz!Wasselone’dan Mustafa Yılmaz Anlatıyor...

Page 6: objektif gazete
Page 7: objektif gazete
Page 8: objektif gazete

8

Questions-réponses pour la consultation du 7 avril 2013Unité, efficacité et proximité pour une Alsace plus forteQuelles seront les compétences de la Col-

lectivité Territoriale d’Alsace ?

La Collectivité Territoriale d’Alsace repren-

dra l’intégralité des compétences qui sont

aujourd’hui obligatoirement assurées par

le Conseil régional et les Conseils géné-

raux.

Mais l’exercice de ces compétences sera

plus cohérent et plus efficace. A titre

d’exemple, en matière de transports, la

Collectivité Territoriale assumera l’ensem-

ble des questions de transports, aussi bien

le transport ferroviaire régional (TER), au-

jourd’hui pris en charge par la Région, que

le transport routier interurbain, aujourd’hui

pris en charge par le Département.

La Collectivité Territoriale assurera la

même qualité de services du nord au sud

de la Région.

Ce sera le cas, par exemple, pour les in-

terventions sociales en faveur de la fa-

mille, de l’enfance en difficulté, des

personnes âgées et des personnes handi-

capées, qui sont aujourd’hui assumées

par les Conseils généraux et qui seront de-

main reprises par la Collectivité Territoriale

d’Alsace.

Demain, ce ne sera plus l’addition de poli-

tiques « départementales » et de politi-

ques «régionales », mais bien de

véritables politiques pour l’Alsace : culture,

économie, sport, tourisme, environne-

ment. En plus de la somme des compéten-

ces du Conseil régional et des Conseils

généraux, la nouvelle Collectivité Territo-

riale d’Alsace pourra également se voir

confier d’autres compétences par la loi,

dans le cadre de l’Acte III de la décentrali-

sation ou par des attributions spécifiques :

comme la langue régionale, l’orientation

des jeunes, la coopération transfrontalière,

une part de compétence règlementaire ou

encore d’autres compétences dont l’exer-

cice au niveau local présente un intérêt.

Que deviendront les trois assembléesactuelles?Les trois assemblées du Conseil régional

et des deux Conseils généraux formeront

une seule assemblée dénommée l’Assem-

blée d’Alsace, qui sera composée des

conseillers d’Alsace.

Aujourd’hui, le nombre total de conseillers

régionaux et de conseillers généraux est

de 122 (47 conseillers régionaux + 31 con-

seillers généraux du Haut-Rhin + 44 con-

seillers généraux du Bas-Rhin).

La proposition est de réduire le nombre

des élus entre 10 et 20 %.

L’Assemblée d’Alsace a vocation à délibé-

rer sur les grandes décisions intéressant

l’Alsace.

Pourquoi séparer l’exécutif et le délibé-ratif?Le regroupement des compétences et des

moyens des trois assemblées et l’exercice

des compétences nouvelles permettront la

création d’une collectivité plus puissante

qui interviendra dans des secteurs très

élargis. C’est pourquoi le projet de nou-

velle Collectivité Territoriale d’Alsace pré-

voit une distinction entre le « pouvoir

délibératif », qui décide des grandes orien-

tations, et le « pouvoir exécutif », qui exé-

cute les décisions prises.

La séparation de l’exécutif et du délibératif

présente aussi de meilleures garanties

pour la démocratie locale, comme c’est le

cas dans toutes les grandes collectivités

en Europe.

Dans la future Collectivité Territoriale d’Al-

sace, le président de l’Assemblée d’Alsace

aura pour mission principale d’organiser

les travaux de l’Assemblée et d’assurer la

bonne tenue des séances plénières.

Le président de l’exécutif, qui sera aussi le

président de la Collectivité Territoriale d’Al-

sace, sera chargé de préparer les décisi-

ons de l’Assemblée et de les mettre en

œuvre lorsqu’elles sont adoptées.

Que deviendra le CESER dans la nou-velle organisation ?Le Conseil économique, social, environne-

mental régional (CESER) constitue aujo-

urd’hui la deuxième assemblée de la

Région Alsace. à côté du Conseil régional,

qui est composé d’élus, le CESER est une

assemblée consultative, qui représente la

société civile et les socioprofessionnels.

Le CESER sera toujours présent dans la

nouvelle organisation et rendra des avis

sur les projets et le budget de la Collecti-

vité Territoriale d’Alsace, son rôle actuel

sera étendu à l’ensemble des sujets inté-

ressant l’Alsace.

Quel sera le mode d’élection des con-seillers d’Alsace ?L’Assemblée d’Alsace sera composée des

conseillers d’Alsace ; ceux-ci seront élus

selon un scrutin mixte qui combinera scru-

tin cantonal pour certains d’entre eux et,

pour certains autres, élection sur liste à la

représentation proportionnelle comme

pour les conseillers régionaux

actuellement. Ce mode d’élection garan-

tira l’équilibre entre la représentation des

territoires et la représentation des expres-

sions politiques.

Il s’agit de concilier l’efficacité de l’action

publique, la parité et l’équilibre dans la rep-

résentation des différentes sensibilités po-

litiques.

Quel sera le nom des conseillers etcombien seront-ils ?Les conseillers qui composeront la future

Assemblée d’Alsace seront appelés « con-

seillers territoriaux d’Alsace » ou « conse-

illers d’Alsace ». Il est proposé de réduire

de 10 à 20 % le nombre d’élus, leur nom-

bre sera donc inférieur au total actuel des

122 conseillers régionaux et conseillers

généraux.

Comment seraorganisé le référendum?S’il appartient aux Conseils généraux et au

Conseil régional de déterminer les moda-

lités d’organisation du référendum, la loi

confie aux maires le soin d’organiser le

scrutin dans chaque commune. En cas de

carence de l’autorité municipale, le préfet

procède aux réquisitions d’usage.

Par ailleurs, l’état, ayant la pratique de l’or-

ganisation des consultations électorales, a

proposé aux Départements et à la Région

d’organiser matériellement le référendum

pour leur compte. C’est donc l’état qui en

est l’opérateur. Comme pour les scrutins

électoraux, il appartient aux

maires de veiller à la bonne tenue du ou

des bureaux de vote, et de s’assurer de la

régularité des opérations de vote, de dé-

pouillement et de transmission des résul-

tats.

Concrètement, l’organisation du scrutin ré-

férendaire ne diffère pas sensiblement

d’un scrutin électoral.

Quel sera le coût du référendum ?Les dépenses liées à l’organisation du ré-

férendum sont à la charge des Départe-

ments et de la Région.

La fourniture des documents électoraux

(bulletins de vote, dossier d’information sur

le projet soumis

à consultation)

est ainsi une

dépense obli-

gatoire.

Ces collectivi-

tés doivent

également rem-

bourser aux

communes les

dépenses en-

gagées par

elles pour l’installation des bureaux de

vote et des panneaux d’affichages régle-

mentaires. Chaque commune bénéficiera

ainsi d’une dotation de 38,11 euros par bu-

reau de vote et de 9 centimes d’euro par

électeur.

Compte tenu de ces dépenses et des plus

de 1 200 000 électeurs inscrits, on estime

le coût pour toute l’Alsace à 1 euro par ha-

bitant. Ce montant est à comparer avec les

30 millions d’euros d’économies réalisées

sur 5 ans par la seule fusion des agences

et la mutualisation de la communication...

Quelle place pour la société civile?La création de la nouvelle collectivité n’est

pas l’affaire des élus et des hommes poli-

tiques. Les représentants de la société ci-

vile ont été et continueront à être associés

à la démarche.

• Le CESER a rendu un avis favorable en

2010 sur la fusion des trois collectivités;

• un groupe projet, qui réunissait non seu-

lement des conseillers régionaux et des

conseillers généraux, mais également des

membres des autres assemblées et des

représentants du CESER, s’est réuni ré-

gulièrement pour mettre au point le projet;

• un groupe de représentants de la société

civile va être constitué ; il sera chargé

d’expliquer le projet et de répondre aux

questions que se posent légitimement les

électeurs alsaciens.

Les démarches entreprises aussi bien par

différents organismes dans le secteur ban-

caire, mais aussi dans celui de la repré-

sentation des salariés ou des dirigeants

avec le MEDEF et la Chambre d’Agricul-

ture, font le choix de la régionalisation pour

leur organisation interne.

Que se passera-t-il après le 7 avril?Après l’expression d’un vote favorable lors

du référendum, une loi sera préparée par

le gouvernement avec les collectivités

concernées et sera soumise au Parlement

pour être adoptée ; cette loi déterminera le

statut particulier de la Collectivité Territo-

riale d’Alsace ; la loi devrait être votée fin

2013-début 2014 et, en tout état de cause,

un an avant la date des élections prévues

en 2015.

C’est une chance historique pour l’Alsace

que de se déterminer sur sa propre orga-

nisation. Au niveau national, le projet de

Collectivité Territoriale d’Alsace est suivi

très positivement et avec beaucoup d’at-

tention.Si nous manquons l’opportunité qui

nous est aujourd’hui offerte, il faudra atten-

dre longtemps avant qu’une telle occasion

ne se représente.

Page 9: objektif gazete
Page 10: objektif gazete

10

FARUK BEYAZ

ffaarruukk..bbeeyyaazz@@hhoottmmaaiill..ffrr

Ara Dönem Transferlerinde Yaşananlar2013 ocak ayının transfer döneminde en sansas-yonel transferi bana göre Galatasary klübü yaptıve Hollandalı ünlü orta saha oyuncusu WesleySNEIJDER’i getirmekle dikkatleri üzerine çekti.DROGBA’nın durumu netlik kazanmadığından bukonu öteki yazılarda yer alacaktır.SNEIJDER’i getirmek için gece gündüz Milan’dakamp kuran Başkan Ünal AYSAN’ı tebrik etmekistiyorum. Sonuçta adam dünyaca ünlü bir yıldızgetirdi hem de astronomik bir rakamla. Yanılmı-yorsam 4 yıllığına Cim bom’un kasasından bon-servis ile birlikte toplam 28 milyon euro gibi birrakam çıkacak.Cimbom bu transferle kendine yeni bir karizmaçizdi, rakiplerini geride bıraktı.Fenerbahçe eski oyuncularını kiralık geri getirmeside bu transfer döneminde öne çıkanlardı. Beşik-taş’ın golcü Mamadou Niang’ı aynı Fenerbahçegibi kiralaması ilginç geldi bana. Benim futbol an-layışımda, Türkiye’ye gelmiş, sonra gitmiş biroyuncu sana katkıya değil tatile gelen oyuncudur.Maalesef bir türlü klüplerimiz istikrarlı kadro kura-mıyorlar; her klübün hemen hemen 6 veya dahafazla yabancısı var; kardeşim her zaman diyoruzalt yapıdan oyuncu çıkarmadığın müddetçe Av-rupa ligleriyle mücadele edemeyiz. Bu sene de altyapıdan topçu çıkmadı pek. Çıkanlar ya kiralık gittiveya 18 kişilik listeyi doldursun diye kadroda yeralıyor ama forma şansı bulamıyor.Bunlar yaşanırken bir de büyük iki teknik adam is-tifa etti; Ertuğrul SAĞLAM Bursaspor’u şampiyonyapmış bir adam, Şampiyonlar Ligi’nde mücadeleettirmiş, Türkiye Kupası oynatmış takımına, yöne-timin yanlış stratejisi yüzünden kendisi ayrılmakmecburiyetinde kaldı.Şenol GÜNEŞ Trabzonspor’un şampiyonluğundakalesini koruyordu, 6 defa şampiyon olunmuş ka-lecilik döneminde. Trabzon’un derdinden ondandaha iyi anlayan yoktur. Kendisi Trabzonspor’ayüzde yüz değil, yüzde iki yüzünü verdi. Şimdiçokları diyecek ki ya ne yaptı Trabzonspor için?Hiçbir transferden haberi yoktu, mevcut yönetimorganize, gruplaşmış; artık Trabzon’da Trabzon-por değil, falancı filancı gruplaşması var. Bununen güzel örneklerinden bir tanesi, eski teknikadam Hugo Bross istifa etikten sonra basın açık-lamasında dedi ki, Trabzonspor’un şampiyonolmak istiyorsa kendi içindekileri Adolf Hitler gibiyakması lâzım. Adam başarılı bir hocaydı, bir şeybiliyordu ve söyledi basın toplantısında. Bu grup-laşma bordo mavililere çok ama çok zarar veriyor,belki farkına varmadılar belki de farkındalar, amaolsun bir gün adalet yerini bulur yazıları gördüminternette.Benim demek istediğim şudur: Şenol Güneşadam gibi adamdı, onun da elinde Sneijder ol-saydı, o da büyük işler yapardı, elindeki malzeme-ler yetersizdi. Futbolda hocam paramız yok, biziidare et dersen kaybedersin, daha çok beklersinizşampiyonluğu.Futbol endüstriyelleşmiş, sektörde sen de onlarakafa tutacaksın, bütçelerini onlara göre ayarlayıptasarlayacaksın. Gelişi güzel klüp yönetilmez; yokefendim yabancılar gelmek istemiyor, şehre alışa-madılar demeyeceksin, sen de şehrine göreoyuncu alacaksın, para bastırıp getireceksin, ge-tirmesen kaybedersin elindeki ansiklopedi gibi ho-cayı… Kendisiyle telefonda birkaç kez görüştüm,çok değerli bir insandı, yeni hayatında başarılar di-liyorum. Saygılarımla…

Belki çok eskilerde yapmışımdır bu

zevksizliği de; epeydir klasik kot pan-

tolon üstüne kot mont giyinen bi herif

diğilim.. böyle bi karakterim, bu şekil bi

tabiatım yok, şimdi açık konuşayım,

dinliyonuz mu has yeğenlerim..

bu pazar pek güzel idi hava, gelin gibi

kız gibi, bahar gibi yaz gibiydi aynen..

giresun havası böyle bişidir, bütün

kuzey yarımküre karla kaplıyken misal,

bizler nerdeyse incecük tişörtle geze-

riz kış günü..

Allah nazarlardan esirgesin şehrimi,

pırıl pırıl bi güneş dışarıda, masmavi bi

deniz balkonumun altında, delirdim ar-

kadaş.. hormonların gümbürtüsü ba-

şıma vurdu ya la, durduk yerde,

fesüpanAllah..

sevinç içinde, krem renkte bi keten

pantolon giyindim önce, kaaverengi

spor bi pabuca büründüm ardından

aynı renk çoraplar ilen, uygun bi köy-

nek çektim en son naçiz vücuduma,

kot montumu sırtıma geçirip fırladım

evden..

karadeniz rüzgarını hesap etmemişim

tabii.. daha sokağa çıkar çıkmaz,

büyük bi üşümeyle eve geri dönmek

zorunda kaldım a kız, aha bu yaşta..

bi herif olarak, donduğumu asla belli

etmem eşime.. zili çalıp;

-''hava tahavvüllerinde gayet müs-

tesna bi şekilde tezahür eyleyen nega-

tifiyyat, sinir uçlarımda gayri safi

tedirginliklere sebebiyet verdi eyy

serv-i revanım, bana bi kazak getirir

misin dolabımdan'' falan, bişiler dedim

kısaca..

sevgili eşimin; ''noolmuş acaba, ne

dedi ki bu şimdi bana'' anlamındaki

şaşkın bakışlarıyla döndüm yeniden

sokaklara..

bu kez, sarı-marı ekoseli bi kazak da

vardı üzerimde artık..

**** ****

nerden bilecektim..

bulutlar, sahile inmemi bekliyomuş

meğer.. giresun bulutudur canını sev-

düğüm, bütün kuzey yarım küre kurak-

lıktan kırılsa da aylarca, durmadan

şimşek çakar bizim ufukta..

üç beş dakika geçti geçmedi, bi arpa

boyu yol aştım aşmadım, bi esinti gibi

bişi oldu birden.. gökten bişiler düşü-

verdi bikaç damla gibi peşinden, bi ka-

rardı gibi oldu hava az biraz,

yürüdükçe ben..

bi hışım döndüm yine eve derhal..

açık renkte pantolonla millete kendimi

güldüremem.. daha, torunla-

rım bile kurtulamaz bu milletin

dilinden;

-''aaaa, şu karakış günü beyaz

giyinmişin torunu diğil mi''..

evden lacivert kadife pantolonumu

giyip alel acele, dolmuşa bindim bu

kez..

**** ****

47 yıllık kaderim gereği kaptan şüfer

beyle muhabbet haalindeyim, malum..

ne kadar lüzumsuz derdi var ise dinli-

yom işte, bir bir.. oturmuş bulunduğum

şoför yanı mevkii itibarıyla her konuda

haklı bulmak durumundayım o'nu..

kaptanımızın, kainatın gelmiş geçmiş

en düzgün adamı olduğunu onayladı-

ğımı diğer tüm yolculara da duyurmak

zorunda oluşum bi yana, herşeyi ta-

mamen abartıp, kaptanın hafif bi kü-

fürle geçiştirdiği kimi mevzularda ismi

geçen hiç tanımadığım heriflere direkt

ana avrat sövmek mecburiyetindeyim

de..

yeter ki sağ salim ineyim durağımda..

ama aklım çoraplarımda ulan.. çok

uyumsuz oldum yahu.. herkes banamı

bakıyo nedür..

indiğimde, bi yerlerden lacivert bi

çorap mı alayım öylesine, ne edeyim..

yok yok, anamgilin oralarda, müsait bi-

yerde ineyim ben en iyisi.. bissürü

yedek giysilerim oluyo onda..

bi çaresine bakarız besbellim..

**** ****

hangi işim rasgitmiş ki..,

kapıyı açar açmaz basıyo fırçayı canım

annem;

-''ula oğlum, sen hiç büyümeyecen mi,

güneşi gördün mü yaz geldi sanıyon,

çocukken de böyleydin, aha bu ha-

vada kot mont mu giyilir.. verem ola-

can, çıkar çabuk, al giy şu eniştenin

paltosunu''..

eniştem dediği, ablamın eşi..

palto dediği, kürkten hallice-kaşmirden

etraflıca, kilo olarak bana yakın, pek

kalınca, acayip bişi..

siyah da üstelik..

hiç uymuyo üstümdekilere.. durum

iyice karıştı ula, gökkuşağı gibi oldum..

nasıl çıkacam sokağa..

-''bari şu siyah kotumu ver anne, bu-

raya bıraktıydım'' diyom..

-''tamam, al şu siyah süet botlarını da

giy, ayakların da donmuştur senin''..

-''peki anne''..

iyi de;

çorap halaa kaaverengi anasını sati-

yim, nasıl olacak bu..

**** ****

taksi çağırdım, napiyim..

bi an evvel işyerime gelsem..

yürüyüşe mürüyüşe çıkıyom ya hani

aklıma estiği vakit, yedek giysilerim

oluyo hep işyerimde.. gerektiğinde, en

yakın telefon kulübesinde gidip, bi sü-

permen edasıyla değişiyom üstümü-

başımı.. sonra uçarak gidiyom

gideceğim yere, dönüşte yürüyom..

geldim nihayet..

vardı Allah'tan bikaç parça giysim iş-

yerimde, poşetler içinde, özenle katla-

yıp koyduğum..

beyaz adidas ayakkabı, beyaz patik

çorap, kırmızı beşiktaş forması, sarı

baksır don, turuncu idman yeleği, fıstık

yeşili yelek, lacivert ceket..

ne giyinip de neyi düzeltecem ula..

**** ****

gece oldu..

bütün lambalar yandı, sütçü evine

gitti..

müşteriler gelip gelip gidiyo bu arada..

bense hiç kalkmıyom yerimden, çorap-

larımı görmesin deyu hiç kimse.. rol

yapıyom, hastayım diyip.. aslında

domuz gibiyim, kıh kıh..

ne zaman giydim ulan ben bu frağı..

eve döner dönmez çöpe atıyom kaa-

verengi çoraplarımı..

MİZAH YAZISI

SSAABBAAHH EEVVDDEENN ÇÇIIKKAARRKKEENN GGİİYYDDİİĞĞİİ KKIIYYAAFFEETTLLEEAAKKŞŞAAMM EEVVEE DDÖÖNNDDÜÜĞĞÜÜNNDDEE ÜÜZZEERRİİNNDDEE OOLLAANNLLAARRIINN

HHİİÇÇ İİLLGGİİSSİİ OOLLMMAAYYAANN AADDAAMM

Page 11: objektif gazete

11

Page 12: objektif gazete

12

Dr.CİHAN BİRCAN

Médecin urgentisteCH Marie-MadeleineFORBACH

Les urgences et les personnes âgées-1Le scandale de cette patiente de 94 ans exclue de sa maison de retraite pourimpayé met en avant le problème de la personne âgée en France. Derrière cha-que façade se cache parfois des choses que l’on n’aime pas forcément dévoilerau grand jour. Que ce soit le caractère vrai d’une personne ou l’aspect cachéd’une société, ceci peut se révéler particulièrement embarrassant.Dans ce pays, on se vante d’être à plusieurs échelles un exemple pour diversessociétés à travers le monde, mais il existe toujours le revers de la médaille quela population ne réalise pas forcément tant certaines pratiques sont ancréesdans les mœurs. En France, la situation des personnes âgées est un bon refletde l’évaluation (et l’évolution) du dévouement familial. Pour faire simple, le paysdans lequel nous vivons n’a jamais eu autant besoin de place en maison de ret-raite ! Le déficit est tel que certaines personnes attendent plusieurs mois avantd’entrer dans ces structures et parfois décèdent bien avant d’y franchir le seuilde leurs portes. Pour certains de nos aînés, ces établissements sont indispen-sables car ils vivent à la fois seul et dans la dépendance des tâches quotidien-nes. Cependant, il existe de nombreuses personnes qui pourraient être pris encharge par leurs enfants. Ceci est une réalité.Il est vrai que pour l’avoir vécu sur le plan personnel, la tâche est loin d’êtrefacile mais ceci est un devoir moral. Comment peut-on supporter que nos enfantsnous envoient en maison de retraite alors qu’on a passé une grande partie denotre existence à s’en occuper ? Je croise beaucoup de patients aux urgencesqui séjournent dans ces établissements et qui prennent des médicamentspsychotropes à visée antidépressive. Souvent, certains y sont « déposés » parla famille pour divers motifs mais d’aspect non vital afin que nous puissions «placer » ces personnes, ce qui nous éloigne de la vocation de notre service.Dans certains cas, c’est même bien pire.J’avais examiné un patient de 80 ans qui était venu me consulter un soir car ilétait tombé de sa hauteur et présentait une plaie en regard de la tête. Aprèsl’avoir examiné, suturé et constaté que son état ne nécessitait pas d’hospitali-sation mais plutôt une surveillance de 24h à domicile, je demandais à sa fille dele garder pour la nuit. Devant son père, elle me répondit sans hésiter par la né-gative. Le prétexte était tout aussi surprenant : il n’y avait pas de lit pour lui ! Lecanapé ? Le fait d’improviser un lit de fortune pour UNE seule nuit ? Elle n’y avaitpas pensé ou plutôt ne voulait pas y penser ! En général dans ce genre de si-tuation, le personnel médical s’abstient de faire des commentaires aussi vraissoient-ils mais je ne me suis pas empêché de rétorquer :« Mais il s’agit tout de même de votre père… »Finalement, après avoir négocié durant 10 min avec cette dame (ce qui est uncomble en soi), ce patient a pu sortir du service des urgences, avec cette scènegravée dans sa mémoire…Il est vrai que notre culture et notre religion sont un rempart contre ces pratiques.Sans faire preuve de démagogie, il est de notre devoir, à la fois moral et humainde nous occuper de nos aïeux. N’oublions pas que nous vieillissons chaque se-conde. Un jour viendra où nous serons sûrement confronté à la vieillesse et àses conséquences.

FADİMEDEMİRPsychologue àStrasbourg

[email protected]

La crise d’angoisseaiguë ou attaque de paniqueLa crise d’angoisse aiguë, dénomméeattaque de panique, peut survenir dansde nombreux syndromes différents,sans réelle spécificité, comme dans lesdépressions, certaines psychoses, desétats d’intoxication, et surtout dans dif-férents troubles anxieux et phobiques.Elle peut également survenir de ma-nière isolée et ponctuelle, sans consé-quen ce ni répétition. Mais les attaquesde panique peuvent également consti-tuer le signe central d’une pathologiesévère et chronique, dénommé troublepanique. L’objectif de l’examen d’unpatient présentant, ou ayant présenté,une crise d’angoisse est donc de poserle diagnostic d’attaque de paniquemais surtout de tenter d’en déterminerle contexte et dans certains cas lacause, afin de décider du traitement àcourt et long terme le plus adapté.SémiologieLes attaques de panique correspon-dent à la survenue brutale d’une sen-sation de peur intense quis’accompagne de symptômes psychi-ques, physiques et comportementaux.Avec une intensité maximale atteinteen quelques secondes ou quelquesminutes, et surtout sur l’impression deperte de contrôle totale que ressententles patients qui y sont confrontés.Symptômes psychiquesLes principaux symptômes psychiquessont la peur, l’angoisse, voire une ré-elle terreur ou panique. Ils peuvents’accompagner, dans les formes sévè-res, d’une impression violente de dé-personnalisation (« je ne sais plus quije suis, mon corps se transforme ») oude déréalisation (l’environnement semodifie, dans ses formes ou ses cou-leurs par exemple). L’esprit est assiégépar des pensées catastrophiques :peur de s’évanouir, d’étouffer, d’avoirun accident cardiaque, et surtout deperdre le contrôle de soi (« devenir fou») ou de mourir. La concentration surune tache devient impossible, et la mé-moire peut être fortement perturbée.Symptômes physiques et comporte-mentauxLes signes physiques peuventprendre différents formes, les plus fré-quents concernent la respiration (sen-sation d’étouffement ou de blocagerespiratoire…) et le rythme cardiaque(palpitations, tachycardie), à côté desymptômes généraux : étourdisse-ment, vertiges, sensation de dérobe-ment des jambes, sueurs, bouffées dechaleur ou frissons, tremblements, se-cousses musculaires, douleurs ougênes thoraciques ou abdominales,nausées, vomissement, diarrhée, im-périosité mictionnelle, paresthésies.Les signes physiques augmentent l’an-goisse du patient, craignant un infarc-tus ou un autre accident fatal.Le comportement du patient peut être

aussi très variable : agitation désordon-née, fuite immédiate d’un lieu considérécomme dangereux, ou au contraire inhi-bition plus oumoinsmarquée, jusqu’à lasidération totale. Les crises d’angoisses’accompagnent peu de manifestationsspectaculaires et théâtrales, les sujetsanxieux ayant le plus souvent tendanceà dissimuler autant que possible leurgêne aux yeux des autres.Évolution de la criseLe plus souvent, l’intensité des symptô-mes augmente très rapidement au dé-part, atteint unmaximumpuis un plateauqui peut durer quelquesminutes ou plus,puis le calme revient progressivementavec persistance pendant un certaintemps d’une grande fatigue ou d’unegrande émotivité (larmes, instabilitéémotionnelle). La durée totale des crisespeut varier de quelques minutes à uneheure, voire un peu plus, avec une mo-yenne autour de 20 à 30 minutes.DiagnosticLes attaques de panique peuvent êtrede différents types :- complètement spontanées (sans fac-teur déclenchant et donc imprévisible),- secondaires à des peurs préalables ouà un état psychologique particulier (an-xiété phobique ou humeur dépressivepar exemple),- déclenchées par des événements trau-matisants intenses, etTraitementEn cas de trouble anxieux chronique(trouble panique, etc.), une prise encharge spécifique au long cours doit êtremise en place. Elle combine en généralun suivi psychothérapeutique et un trai-tementmédicamenteux préventif, le plussouvent un antidépresseur sérotoniner-gique.Traitement psychothérapeutiqueParmi les psychothérapies structurées,les thérapies cognitivo-comportementa-les ont été les plus étudiées. Elles visentà clarifier les circonstances de survenuedes troubles, identifier les pensées irra-tionnelles afin de les évaluer et de lesmodifier par la réorganisation des attitu-des inadaptées. Tout en étant soutenupar le thérapeute, le patient est respon-sabilisé et actif.Traitements médicamenteuxLes benzodiazépines ont un effet anxi-olytique rapide sur les signes somati-ques d’anxiété.Mais elles exposent au risque de som-nolence dès le début du traitement et dedépendance à l’arrêt. Le sevrage prog-ressif des benzodiazépines, quelle quesoit leur ½ vie, est recommandé, mêmeaprès un traitement de courte durée.Les antidépresseursCertains médicaments antidépresseursinhibiteurs de la recapture de la séroto-nine (IRS) et de la noradrénaline(IRSNA) sont également prescrits dansle troubles paniques. Leur efficacité con-tre l’anxiété n’est pas immédiate, il fautau moins deux à trois semaines pour enressentir les effets bénéfiques. Unedurée de traitement d’au moins six moissemble nécessaire pour une guérisondurable. L’arrêt du traitement se faitprogressivement pour éviter d’éventuelseffets indésirables liés à cet arrêt.

Fadime DEMİRPsikolog

5, boulevard du PrésidentPoincaré

67000 StrasbourgTél :03.69.73.41.02

Mail : [email protected]

Strasbourg Psikoloji Fakültesi mezunuHerkes için:Anksiyete, depresiyon, panik atak, aşırı korku…Terapi uzmanıYaşlılar için: beyin üzerine psikolojik araştırmalar ve test geçirmeler

Çocuklar için : yardım terapisi ve zeka testiÇocuk zeka testi (6-16 yaş arası) :okullarda ve

çocuklarla ilgilenen kuruluşlarla geçerlidirBireysel danışma - Aile danışmaTürkçe ve fransızca konuşuluyorBütün raporlar, testler ve yazılarFransız kuruluşlarında geçerlidir

Page 13: objektif gazete
Page 14: objektif gazete

14

Aux confins de l’Ethiopie, àtrois jours de piste d’Ad-dis-Abeba, à plus de

mille kilomètres de Khartoum età des siècles de la modernité,Philippe Frey (ethnologue,écrivain, aventurier) part à larencontre des peuples oubliés.Un film de Philippe FREYSynopsisAux confins de l’Ethiopie, dansla vallée de l'Omo, l'une deszones les plus reculéesd'Afrique, Philippe Frey part à larencontre des peuples oubliés.Il nous emmène dans un péripleprenant la forme d'un extraordi-naire kaléidoscope des tribusencore présentes et pour cer-taines, quasi jamais ap-prochées. Ce sera le cas de latribu Chaka, ultime but de cevoyage, où l'on découvrira lespremières images de son in-croyable rituel : l'ablation de larotule à chaque nouveau né dela tribu.

L'ETHNOLOGUE EXPLO-RATEURNé le 23 février 1958, PhilippeFrey est actuellement un desrares scientifiques vulgarisa-teurs. Expert principalement desdéserts et des populations qui yvivent, il est l'auteur de plusieursgrandes premières. Il a ainsiparcouru les plus grandsdéserts de la planète, le plussouvent seul, à pied et au cap…alors que chacune de ces éten-dues hostiles était réputée in-franchissable (y compris par leslocaux).Surtout, il connaît les secrets desurvie des derniers nomades,

qu’il s’agisse du désert oud’autres zones reculées. Il en-seigne en particulier aux spatio-nautes de l’ISU (InternationalSpace University) les différentestechniques de survie extrêmedes peuples de la terre. PhilippeFrey sera à la fois notre guide etnotre regard. Présent dans lecadre lors de l'exploration et desrencontres avec les habitants ilsera aussi le responsable de l'-expédition. Fort de son expéri-ence du terrain, de saconnaissance approfondie desmoeurs des différents peuplesafricains et de sa vision scien-tifique des comportements,nous observerons l'étrange réal-ité quotidienne de la brousse.En retour, il sera aussi l'objet dela curiosité des habitants desvillages isolés et construira dansles échanges une relation dans

laquelle le spectateur pourra sereconnaître.En complément de sa présencedans le cadre, Philippe Frey in-terviendra en voix off dans lefilm finalisé pour introduire lesséquences et nourrir les imagesde son aura éclairante.Les deux vertus qui le carac-tériseront seront la curiosité et la

capacité à l'étonnement. Danstoutes les situations, il favoris-era l'échange pour éviter toutevision stéréotypée.ContextePhilippe Frey connait l’Ethiopie.Il s’y rend chaque année à ladécouverte des peuples no-mades du désert et de la sa-vane. Pourtant, ce n’est qu’aubout de cinq ans « seulement »qu’il a entendu parler desChaka. Il a ensuite fallu les lo-caliser autrement que par deson-dit, puis consulter googleearth soigneusement pour es-timer les distances et la logis-tique. Le matériel est importantégalement : il faut par exempledeux thuraya -ou téléphonespar satellite- pour se retrouverentre les équipes.Et l’aventure commence !En janvier dernier,Philippe Frey a failli êtretué ou retenu en otagepar des rebelles Afar enEthiopie. A peine cinqjours après son pas-sage sur le volcan ErtaHalé dans le Rift, ungroupe de cinqvoyageurs a été mi-traillé à l'endroit où il setrouvait. Deux ans plustôt, sur la piste d’accèsà l’Erta Halé, Aséfa,l’ami cuisinier dePhilippe, a sauté surune mine qui a égale-ment tué son voisin devoiture. Certes, ce n’estpas au même endroit,mais Dépression Afar etVallée de l’Omo sontsituées dans le même

rift !Dans l’équipe éthiopienne, oncompte Sagaï, le chauffeur, quia accompagné Philippe Freydans presque tous ses déplace-ments éthiopiens. Puis Markus,un jeune guide de l’Omo.Philippe et Markus se sont con-nus dans des circonstancesparticulières : l’ethnologue alourdement chuté de nuit enmoto dans l’Omo en janvierdernier. Bilan : trois côtescassées. C’est Markus qui l’arelevé par hasard et l’a longue-ment massé à la graisse dezébu chaude pour réajuster lesos brisés (ce qui fait horrible-ment mal). Mais c’est là, juste-ment, que Markus a appris àPhilippe qu’il connaissait par-faitement l’accès aux Chaka.Comme quoi le hasard…

VIP Productions présenteA LA DECOUVERTE DES PEUPLES DE L'OMO (1)

« Johann Schiltberger a eu un destin ex-ceptionnel, lié à celui de l’Orient.A quinze ans, ce jeune écuyer bavarois estépargné par Suleyman, lors de la bataillede Nicopolis. Ce désastre marquera la findes Chevaliers teutoniques et de l’arméeeuropéenne. Enrôlé par les Turcs en tantque janissaire, Johann parcourt la Syrie,l’Irak, l’Egypte et les déserts d’Arabie. Cap-turé par l’armée des steppes de Tamerlan,on le mène à Samarcande et jusqu’auxportes de la Chine. Le vieux tyran boiteuxmeurt soudainement de dépit amoureux…et Johann est récupéré une nouvelle foispar le fils du chef des hordes mongoles dela steppe. Il est alors chargé de reformer la

grande Horde d’Or, qui n’exis-tait plus depuis Gengis Khan.Premier non-musulman à pé-nétrer à La Mecque et à Mé-dine, dernier croisé à avoirtouché le Saint-Sépulcre,Schiltberger parviendra à s’éc-happer et à regagner la Ba-vière près de trente ans plustard. Il aura côtoyé des princes-ses des Mille et une Nuits, descourtisanes et des reines amazones…Maisretrouvera-t-il Maria, son amour de jeu-nesse? »

Philippe Frey a découvert en Allemagne

un manuscrit original de quatre-vingt-seize pages, jamais traduiten français. Les pages jaunis re-latent la vie de ceMarco Polo al-lemand qui finira chef de lagarde de l’empereur Albrecht III.Il s’en est inspiré pour rédiger unroman d’aventures haletant, aucœur d’un Orient mystérieux,politique et violent, imprégné demœurs colorées et de femmes

merveilleuses. Personne après lui ne par-courra plus le monde du Levant durantprès de quatre cent ans.(Chez Editions Mazarine, 2007, 513pages, 20,90 €)

Philippe FREYIl est né à Strasbourg le 23 février 1958.Docteur en ethnologie, il enseigne égale-ment dans les universités de Strasbourg etde Mulhouse. Il est l'auteur de nombreuxouvrages. Il a traversé tous les déserts dumonde, à pied ou à dos de chameau oucheval. Il a traversé plusieurs fois le Sa-hara, aussi bien du nord au sud qued'ouest en est. Il a fait l'expérience de pri-sons dans des endroits les plus reculés duglobe pour avoir traversé certaines zones.Il a plusieurs fois risqué sa vie.

Un roman de Philippe Frey: « Le Dernier Tartare»

Page 15: objektif gazete

15

Belgeselciler olayı, gerçekliği,kendi doğallığı, çıplaklığı, güze-liği, sorunları ile bugün bize gös-

termeye çalışıyorlar. Belgeseller bizidoğaya daha yakın ediyor. Biz evimizdeoturup televizyon izleyerek, dünyanın herbir ucuna gerçek hayatla seyahet etmişoluyoruz. Hayatı olduğu gibi görüyoruz.Teknoloji ilerleyişi, animasyon, 3D filim-

leri bugün, hayatın bir parçası haline gel-miştir. Belki de bugün belgesellerinafişleri bütün dünya sinemalarında asıl-mıyor. Ama gerçeği söylemek gerekirse,en çok izlenen televizyon programları dabelgesel programlarıdır. Demek ki,bugün bu toplumun gerçek hayatı olduğugibi görmeye ihtiyacı var.Bugün Strasbourg’ta belegesel filmleryapan Muammer YILMAZ’la görüştük.

BBiirraazz kkeennddiinniizzddeenn bbaahhsseeddeerr mmiissiinniizz ??Muammer Yılmaz. VIP Productions so-rumlusuyum. Fotoğraf, video, düğün or-gazisyonu, televizyon programları,belgesel, stüdyoda – dışarıda fotoğraf işiyaptıklarımızdan. En çok fotoğraf vevideo yapıyoruz.

NNee zzaammaannddaann bbeerrii bbuu iişşii yyaappııyyoorrssuunnuuzz??13 yıldır.

AAnnllaaddıığğıımm kkaaddaarrııyyllaa şşiimmddii üüzzeerriinnddee ççaallıışş--ttıığğıınnıızz AAffrriikkaa iillee iillggiillii bbeellggeesseell iillkk iişşiinniizzddeeğğiill.. ÖÖyyllee mmii??Evet. Bir belgeseli İstanbul’da yaptık.Orada ben kameraman olarak çalıştım.

İstanbul sinemalarında, birçok televizyonkanalında bu belgesel yayımlandı. Birkaççalışmamız da oldu TRT için.

AAffrriikkaa iillee iillggiillii bbeellggeesseell ...... BBuu bbeellggeesseellüüzzeerriinnddee ççaallıışşmmaayyaa nnaassııll kkaarraarr vveerrddiinniizz??Philippe Frey bana Afrika’dan, oradakiinsanlardan bahsetti. Dünyanın oucunda, Etiyopya’da, sanki bu dünyadantecrid olunmuş, teknolojisinden kopmuş,beş bin yıl öncesi gibi yaşıyorlar. Hiçbirşeyleri yok. Bu insanların sadece inek-leri, toprakları, ağaçtan evleri var. Işık, te-lefon, mutfak, banyo, lavabo, sigara,kağıt... bunların hepsi onlara yad. Phi-lippe bunlardan söz açtı, benim de ak-lıma bir fikir geldi: belgesel yapmak vebunu herkese sunmak. Ve böyle bir ayorada, o insanların topraklarında kaldık,onları tanımaya çalıştık, onları dünyayagöstermek için hayatlarını kamerayaaldık. 4 toplum gördük.

PPhhiilliippppee FFrreeyy??Dünya çöllerini tek başına geçmiş bir

adam. Sahra’yı yalnız yürümüş, devele-riyle birlikte. 9 ayda 9 bin km yol yürü-müş. Develeri ölmüş. Doğaya bağlı birinsan haline gelmiş.

44 ttoopplluumm ggöörrddüüğğüünnüüzzüü ssööyylleeddiinniizz.. OOnn--llaarrllaa bbiirrlliikktteeyykkeenn eenntteerreessaann nneelleerr oolldduu??Evet 4 toplum gördük. “Hamer” toplumu.Erkekleri çok büyük, ineklerin üstünde 3kez atlandıktan sonra evlenebiliyorlar,ama, bundan önce bütün köylerin kızlarıtoplanıyor dans ediyorlar. Sonra erkekleruzun, ince çubukla kadınları vuruyorlarve arkaları kanlar içinde kalıyor. Bu onla-

rın adetlerinden. “Dasanedj”, “Nyagat-hom” dereden gittik o toplumlara. Bu top-lumlarda süslenmeyi seven insanlaryaşıyor. Boyunlarına yüzlerine rengarenk

kolye takıyorlar. Beyaz insan görmedik-leri için çocuklara selam verince bizdenkorkuyorlardı. En son “Mursiler”i gördük.Çok tanınmış toplum artık. Kadınları alt

dudaklarını keserekkapak koyduruyorlar.Bu toplumları gezer-

ken dereden gittik, bir-çok hayvan gördük,doğanın gözelliklerininşahidi olduk, bunu dabelegeselde göster-meye çalışacağız.

SSiizz nneeyyii aannllaattmmaayyaa,, dduu--yyuurrmmaayyaa ççaallıışşttıınnıızz??Bugün, teknolojinin debulunduğu dünyanınöbür ucunda böyleinsan lar yaşıyor vebunların bir gün kayıpolma ihtimalı var. Birhafızası olsun. Bugünönemli, yarın daha daönemli olacak. Bubüyük bir olay ve çokbüyük bir ders. Çünkü,biz burada ne kadarrahat, bollukla yaşıyo-ruz, onlarınsa sadecedoğaları var. Demek ki,sadece doğayla yaşa-

yabilirsin. Ve bu azlıklarına bakmayarakonlar çok mutlu. Bu hayatı çekmek, gös-termek ve paylaşmak çok güzel.

NNee zzaammaann vvee nneerreeddee sseeyyiirrcciilleerree ssuunnuullaa--ccaakk??26 dakikalık iki bölümden ibaret. Alsace20 kanalında gösterilecek. Yeni döndükve üzerinde çalışıyoruz. Zamanı bellideğil daha.

HHaannggii eekkiippllee ççaallıışşttıınnıızz??Philippe’le çalıştık. Söylediğim gibi odünyayı tanıyor. Organizasyonu yaptı,oraya kadar götürdü. Teknik olarak bençabaladım. Ama tabii ki yanımızda şoför,tercüman, rehber, aşçı, yardımcı... Yanibayağı bir ekiptik.

--SSoonn oollaarraakk ggeelleecceekk ppllaannllaarrıınnıızz nneeddiirr vveebbuu iişşiinn ddeevvaammıı ggeelleecceekk mmii??Chaka toplumu var. Onları bir kere çek-mişler. Onların da yaşam tarzlarını seyir-

cilere sunmak istiyoruz. Bu toplumun çokgarip bir özelliği var, genç yaşlarda diz-lerini kırıyorlar ve öyle yürüyorlar.Bütçemiz oldukça bu işi devam ettirmeyi

düşünüyoruz. Belgesellere bakarak çokşey öğreniliyor ve belgesel doğayı ol-duğu gibi size gösteriyor.Aynı zamanda 1 yıldır kısa metrajlı filmlerde yapıyoruz. İleride amaç, bir film yap-mak. Kolay değil. Bunu hayal ediyoruz.Hedefimiz budur.Bu güzel sohbete için teşekkür ediyo-rum. Ve size gelecek işlerinizde başarılardiliyorum.Belgesel filmler bizim yaşadığımız dün-yanın gerçekleri. Ve zaman akıp gitse,yıllar birbirini izlese bile bu belgesellerkalıyor. Onları zamanla izledikce neyindeğiştiğini, neyin kayıp olduğunu, akanhayatı görüyorsun. Belgesel yaşamınkendisidir.

(Ph. Frey ile Muammer Yılmaz’ın çektikleri bel-

geselin ilk bölümünü gazetemizde okuyabilirsi-

niz.)

Muammer YILMAZ’la Doğadan Bir Parça

SSööyylleeşşii:: MMeehhiinn SShhaammkkhhaalloovvaa

Page 16: objektif gazete
Page 17: objektif gazete
Page 18: objektif gazete

18

Türkiye’de işlemeye başlayan va-tandaşların Anayasa Mahkeme-si’ne bireysel başvuru hakkı

konusunda AİHM’de görüşmeler yapmaküzere 23-26 Ocak 2013 tarihleri arasındaStrasbourg’a gelen Anayasa MahkamesiBaşkanı Haşim Kılıç ve beraberindekiyargıçlar, 25 Ocak akşamı rezidanstaBaşkonsolos Serdar Cengiz’in konuğu ol-dular.Milletvekilleri, Muavin Konsoloslar, Ata-şeler, çatı dernekleri yetkilileri ve basınmensuplarının da katıldığı resepsiyonda,Haşim Kılıç temasları hakkında basınabilgi verip soruları yanıtladı.Soru-yanıt bölümünden önce, Kılıç, kı-saca şu açıklamayı yaptı: “Biliyorsunuz birsüreç başladı Türkiye’de; Anayasa Mah-kemesi’ne bireysel başvuru hakkı. Biz debu konuyla ilgili olarak geldik burdakiAİHM’nin Başkanı’yla ve Türkiye bölü-müne bakan mahkemenin Başkanı veüyeleriyle bu süreci, uygulamada yapılan-ları ve yapılamayanları, dertlerimizi-sorun-larımızı görüştük.İyi bir buluşma oldu, onlarla karşılıklı gö-rüşlerimizi paylaşma imkânı doğdu; buTürkiye için çok önemli çünkü yeni başla-dığımız bu süreci başarıyla götürebilmek,etkin bir denetim kurabilmek ve dolayı-sıyla da AİHM nezdinde etkin görevyapan bir mahkeme izlenimi yaratabilmekçok önemli; amacımız da bunu yakala-mak.Bu konuda doğrusu iyi gidiyoruz; kararlı-yız, azimliyiz, hızlı bir irade sergiliyoruz;evrensel değerlerle örtüşen kararlar ver-mek, o değerleri Türkiye’ye de taşımak vekendi insanımızın, halkımızın özgürlükalanlarını genişletmek, çağdaş standart-ları onlara sunabilmek en büyük arzumuz-dur.”Daha sonra basın mensuplarıyla soru-cevap bölümüne geçildi..

EEnn yyüükksseekkmmaahhkkeemmiinniinn bbaaşşkkaannıı oollaarraakk,, üüll--kkeemmiizziinn AAİİHHMM’’ddee ççookk ssaayyııddaa ddoossyyaassıı ooll--mmaassıı vveeyyaa iiççeerrddeekkii ttuuttuukklluullaarrıınn ççookklluuğğuuggiibbii kkoonnuullaarr ssiizzii tteemmaassllaarrıınnıızzddaa zzoorrllaaddıı mmıı??Tabii biz kalabalık, 75 milyonluk, çokgüçlü, büyük bir ülkeyiz. Türkiye son yıl-larda gerek siyasal, gerek ekonomik,gerek sosyal alanda çok büyük atılımlaryapan bir ülke; bunun getirdiği sıkıntılar,olumsuz boyutlar var, bunu kabul etmeklâzım. Ancak şunu da gözardı etmemekgerekiyor: bu gelişmelere paralel olarakda, insanlarımızda hak arama özgürlüğükonusunda bir bilinç oluştu; bu bilincin et-kisiyle de buradaki dava sayısı biraz artı-yor tabii. Aynı şey bizde de söz konusu;bizde de dava sayıları yavaş yavaş art-maya başladı; bundan da aslında fazlagocunmamak lâzım.Bugün hatta Mahkeme yetkilileriyle degörüştüm, eğer nüfus oranlaması olarakdikkat edilip değerlendirilirse, öyle baş sı-ralarda değil, orta sıralarda yer alıyoruz.Dolayısıyla çok moral bozulmaması gere-kir, ben bu konuda oldukça iyimserim; bizbunları çözeceğiz ve bu Mahkeme’ninönünde olan dosya sayımızda önümüz-deki yıllarda ciddi şekilde bir eksilme ola-caktır diye düşünüyorum.

Önemli olan bizim buradaki anlayışı Tür-kiye’ye taşıyabilmek; sonra da hem Ana-yasa’nın hem de yasaların içini budeğerlerle doldurabilmektir; bunu yaptığı-mız sürece insanımız tabii ki burayagelme ihtiyacı duymayacaktır. Bana görebu ölçülerle, bu kararlılıkla gidersek,merak etmeyin problemlerin hepsi çözü-lecek...

GGöörrüüşşttüüğğüünnüüzz kkiişşiilleerr üüllkkeemmiizzddeekkii ddeemmoo--kkrraattiikk aaççııllıımmllaarrıı ttaakkddiirr eeddiiyyoorrllaarr mmıı,, bbuunnuuhhiisssseeddiiyyoorr mmuussuunnuuzz??

Tabii, gerek Mahkeme Başkanı olsun,gerek diğer üyeler olsun, Türkiye’deki ge-lişmeleri büyük bir heyecan ve dikkatle iz-lediklerini, çok olumlu sonuçlaravaracağımızı ve bundan dolayı kendileri-nin de rahatlayacaklarını dile getirdiler.Bundan biz de büyük bir gurur duyduk;hattâ Mahkeme Başkanı bugünkü basıntoplantısında bundan da bahsetti.

ŞŞuu aann ççookk ggüünnddeemmddee oollaann PPıınnaarr SSeelleekkddaavvaassıı hhaakkkkıınnddaakkii ddüüşşüünncceelleerriinniizz nneelleerr--ddiirr??

Tabii, dosyanın içeriği ile buraya gelen bil-giler arasındaki o bağı biraz iyi incelemeklâzım. Dosyanın içinde ne var bilmiyoruz,yargıdan farklı kararlar çıkıyor ama burayayansımaları olumsuz olabilir. Ben bir yargımensubu olarak, devam etmekte olan birdavayla ilgili bir değerlendirme yapmayıçok doğru bulmuyorum. Belki siyasiler bukonuda daha doğru veya daha rahat birdeğerlendirme yaparlar. Dava belki so-nuçta bizim mahkemeye gelecek, onu dagözardı etmemek gerekir; dolayısıyla şim-diden bir değerlendirme yapmak bizi zordurumda bırakabilir.

YYeennii AAnnaayyaassaa yyaazzıımmıı ççaallıışşmmaallaarrıı hhaakkkkıınn--ddaakkii ggöörrüüşşlleerriinniizz nneeddiirr??

Biz de sizler gibi merakla ve umutla bek-liyoruz. Şunu ifade edeyim; Türk ka-muoyu ilk defa, hele hele sivil toplumörgütleri bu hazırlık döneminde çok başa-rılı bir iş çıkarttı; Anayasa hazırlıklarıyla il-gili belki hiçbir döneme kısmet olmayanbir yığınak yapıldı Komisyon’da. O kadarçok alternatif, o kadar çok çözüm yoluönerildi ki, ben bunu sivil toplum örgütle-rinin büyük bir başarısı ve zaferi olarak ni-

teliyorum.Bunun sonucu ne olur bilmiyorum, obaşka bir husus, ama Anayasa ve hak veözgürlükler konusunda çok dinamik ve bi-linçli bir sivil toplum örgütü yapısının Tür-kiye’de varlığını görmek bence çok dahaönemli. Ben çok umutluyum; bazı sıkıntılıkonular mevcut, her partinin cebinde kır-

mızı çizgiler duruyor, bunları henüz dahatartışmadılar. Gerçi sorun olmayan konu-larda şu an daha rahat görüşüp konuşu-yorlar ama, öyle sekiz-on madde var ki,bunlar konuşulurken bu farklılıklar dahaderin şekilde ortaya çıkacak. Hep beraberbekliyoruz...

BBiilliiyyoorrssuunnuuzzDDaannıışşttaayy bbaaşşöörrttüüllüü aavvuukkaattllaa--rrıınn dduurruuşşmmaallaarraa kkaattııllaabbiillmmeessii kkoonnuussuunnddaabbiirr kkaarraarr vveerrddii ggeeççeennlleerrddee;; bbuunnuu yyeennii AAnnaa--yyaassaa iiççiinn bbiirr iişşaarreett oollaarraakk yyoorruummllaayyaabbiilliirrmmiiyyiizz??

Ben bu tür özgürlük konularının anayasa-larda genel olarak verildiğini ama bununiçini dolduracak olanların yargı mensuplarıolduğunu düşünüyorum. Bizim bu husus-taki sıkıntımız Anayasa’daki eksiklikler yada yanlışlıklar değildir bence; Anayasa’yıuygulayan yargıçlarımızın, bunu yorumlar-ken ve hayata geçirirken evrensel değer-lerle tanışmamış olmaları ve o değerleri

içselleştirememiş olmalarıdır, sıkıntımızkaynağı budur.Yoksa bunlar aslında çok basit, rahatlıklahalledilebilecek konulardır. Biz de bunuburada kaç gündür konuşuyoruz zaten;Anayasa’nın 90. maddesinde çok önemlibir değişiklik yapıldı, bunun hükümleriniyargıçlarımız, ceza hâkimlerimiz çok ra-hatça uygulayabilirler. Ama maalesef bukonuda çok büyük bir dirençle karşı kar-şıya kalındı, yargıçlarımızın çok gönüllü veistekli davranmadıkları görüldü.

NNeeddeenn aaccaabbaa??Tabii bunu biraz da başka yerlerden bek-ledi kürsü hâkimleri ama bence ülkemiz-deki yargıçlar sözünü ettiğim evrenseldeğer ve hükümleri rahatlıkla uygulayabi-lirler. Ben olayın çözümünü hâkimlerimi-zin kafalarında ve yorumlarında,takdirlerinde görüyorum; eğer o konudaburadaki anlayışa uygun çözümler ürete-bilirsek, geriye baktığımızda ne kadar an-lamsız ve gereksiz işlerle uğraştığımızıhep beraber görürüz.Bütün bunlar sadece sosyal alanda etkilerve tortular bırakmıyor; bence ekonomikalanda bıraktığı tortu ve olumsuzluklar, si-yasal veya sosyal alanda bıraktıklarındançok daha büyüktür; bunu hep birlikte ya-şadık, gördük. Ülkemizde öyle zamanlaroldu ki, yatırımcılar uzaklara kaçmayabaşladı. Umarım artık bu tür olumsuzluk-larla karşı karşıya kalmayız...

YYuurrtt ddıışşıınnddaa yyaaşşaayyaann vvaattaannddaaşşllaarr bbuu ttaarr--ttıışşmmaallaarrddaa hhiiçç ggüünnddeemmee ggeellmmiiyyoorr;; bbuunnuunnaassııll ddeeğğeerrlleennddiirriiyyoorrssuunnuuzz??Bu konuyu sayın Büyükelçimiz kuşkusuzdaha yakından bilip takip ediyordur; bende gelmeden Yüksek Seçim Kurulu Baş-kanı ile görüşmüştüm, özellikle seçmehakkınızın kullanılmasıyla ilgili çok güzelçalışmalar var. Şu anda altyapısı oluştu-rulan bu konudaki eksiklikleri her zamaniçimizde hissettik, hattâ mektupla oy kul-lanma hususunda yapılan bir düzenle-meyi Anayasa Mahkemesi iptal etmişti.Şimdi artık Anayasa Mahkemesi kararınada daha uygun çözümler üreterek en kısazamanda sizlere sunacaklar diye düşünü-yorum. Bu konuda kendinizi yalnız hisset-meyin lütfen...

SSiizzccee yyeennii bbiirr AAnnaayyaassaa’’yyaa ggeerreekk vvaarrmmııyyddıı,, yyookkssaa yyaappııllaaccaakk bbiirrkkaaçç ddeeğğiişşiikklliikkyyeetteerrllii oollaabbiilliirr mmiiyyddii??Ben başından beri hep şunu savundumve dile getirdim: eğer Anayasa’yı yorum-layan, ondan haklar çıkaran, üreten veAnayasa’yı hayata geçiren yargıçlarımızevrensel değerlerle, ölçülerle hareketedecek olurlarsa bence sorun doğmaz.Yani bizim sıkıntımız uygulamayla ilgilidir,bu konuda yoğunlaşmak gerekmektedir.İnanıyorum ki Anayasa’nın yorumunda,yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç duyulmayacakyorumlarla sorunlarımızı aşarız.Bir anayasacı olarak, sizce yeni bir Ana-yasa mı öncelikli yoksa Siyasal PartilerYasası, seçim barajı gibi konular mı?Bence Siyasal Partiler Kanunu çok dahaönceliklidir; bunu tüm samimiyetimle ifadeediyorum...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Strasbourg’taydı“Bence Siyasal Partiler Kanunu, Anayasa’dan daha önceliklidir...”

Page 19: objektif gazete
Page 20: objektif gazete

20

Hukuk fakültesinin önüne geldi-ğimde hiç kimseyi görmedim,düşündüm doğru yere mi gel-

dim? Etrafıma bakındığımda MuharremKoç’un elinde Pınar Selek’in fotoğraflıposterle geldiğini görünce doğru yerdeolduğumu anladım. Bir an içinde Hukukfakültesinin önüne insanlar akmaya baş-ladı. Herkesin elinde “Justice pour PınarSelek” yazılı kağıtlar vardı. Pınar Selek’inkendisi de o izdihamın içinde idi ve göz-lerinde heyecan görünüyordu. Herkesonunla olduğunu göstermeye calışı-yordu.24 Ocak 2013 günü, Strasbourg Üniver-sitesi Pınar Selek’le dayanışmasını vedesteğini ifade etmek için bir saat bo-yunca iş bıraktı. Pınar Selek’le daya-nışma kollektifinin de desteğiyleStrasbourg Üniversitesi destek komitesive 100’den fazla kişi saat 11’de Hukukfakültesinin önünde bir dayanışma mi-tingi gerçekleştirdi.Miting başlanmadan önce Pınar Selek buolayla ilgili konuştu : “ Birazdan buradabir dayanışma gösterisi başlayacak.Benim haberim yoktu. Birkaç gün öncehaberim oldu. Mahkeme şimdi başlamış,Ama, ben burada yalnız değilim. En azın-dan şunu gördüm ki, direnmeye devamettiğin zaman çok şeyleri değiştirebilirsinve gerçekten son yaşanan skandal Tür-kiye’de kimse tarafından kabul edilmiyor.Ne Türkiye’de, ne de burada. Tabiibenim için şu an önemli olan pek çokaraştırmacının, pek çok üniversitedeki ar-kadaşımın yanımda olmasıdır. Herkesgibi. Üniversite rektörü açıklama yaptı,rektör yardımcısı şu an İstanbul’da vepek çok hoca ve öğrenci şu an benim ya-nımda. Bu güzel bir duygu. Dayanışmaolmasa direnmek zaten zor.”İstanbulda mahkeme başlamıştır. Stras-bourg`da da Hukuk fakültesi önündePınar Selek`le dayanışma ve ona desteğigösteren miting başlamıştır. İlk sözü alanJouanneau Solenne oldu.Birkaç kişi toplum karşısında konuştuk-tan sonra, herkes üniversitenin büyükanfilerine: Patio1, Amphi1’ee geçti. Butoplantıda, öğrenciler, hocalar ve bir sıraorganizasyonda çalışanlar, üniversiteyeyönelik bilgilendirme ve destek toplantısıile ilgili konuşmalar yaptılar. Burada birçok kişi Pınar Selek`e destek olduklarını,adalete inandıklarını ve Pınar’ın 4.cü veson kez beraat edeceğini dile getirdiler.Ben de birkaç kişiden bu olaylarla ilgilifikrini sordum...SSaammiimm AAkkggöönnüüll:: “Gerçekten bu bir ada-let skandalı. 14 – 15 senedir yargının Tür-kiye’de bir genç kadın üzerinde kendigücünü ispat etmek için kurgulu bir mah-keme kurması, üç beraate rağmen hâlâbu işin uzun bir biçimde devam etmesigerçekten çok üzücü ve Türkiye için en-dişe verici bir durum. Fakat biz hiçbirzaman umudumuzu kaybetmedik. Yargıer ya da geç daha önce döndüğü gibi buhatadan dönecek ve dördüncü beraativerecektir. Sonuçta Pınar bilimsel araş-tırma özgürlüğünün, insan haklarını sa-vunmanın sembolü olarak eminimTürkiye’ye gidip çalışmalarına Türkiye’dedevam edecektir. Elbette Fransa’da ol-

ması bizim için büyük bir onur, fakat Tür-kiye’nin Pınar’a ve Pınar gibilere çok ih-tiyacı var.”MMuuhhaarrrreemm KKooçç:: “Her şeyden önce herke-sin beklediği gibi artık Pınar’ın yakasınıbırakmalırını bekliyoruz. Pınar’ın özgürlü-ğünün iade edilmesi gerekiyor. 15 yıldanberi uğramış olduğu haksızlığın sona er-mesini bekliyoruz.”PPaassccaall MMaaiillllaarrdd:: “Toute la communautéuniversitaire de Strasbourg est mobiliséeen soutien à Pinar Selek. Les étudiants,tous les élus, les personnels et la prési-dence. Nous demandons que Pinar soitenfin et définitivement acquittée et réha-

bilitée, qu'elle puisse rentrer libre dansson pays pour y conduire les recherchesqu'elle souhaite y faire, et vivre avec lessiens.Le verdict politique qui sera prononcéaujourd'hui n'a plus aucune valeur auregard du droit international. Si l'Etatturc s'obstine dans cette farce poli-tico-judiciaire il est possible qu'il soitcondamné un jour par la Cour Euro-péenne des droits de l'Homme. ”Bu toplantı bittiğinde herkes büyük birumutla salonu terk etti... Yarınki basıntoplantısında – açıklanmasında her-kes Pınar Selek`in beraatini kutlaya-cağına emindi. Hiç kimse aksininolacağını aklına bile getirmiyordu.25 Ocak 2013 günü saat 12’deARES`te basın açıklaması vardı. Her-kes şoktaydı, hiç kimse böyle bir sonuçbeklemiyordu. Beraat, olumlu cevap bek-liyordu herkes. İstanbul Ağır Ceza Mah-kemesi’nde görülen Mısır Çarşısı’ndakipatlamayla ilgili davada ağırlaştırılmışmüebbet hapis cezasına çarptırıldı PınarSelek.

Müebbet hapis cezası Pınar Selek`i veherkesi şoke etti, çünkü herkes 24 Ocakduruşmasında davanın sona ereceğinibüyük umutla bekliyordu.İşte izlenimler...BBuurrccuu YYııllmmaazz:: “Açıkçası, zaten uzunsüren bir dava oldu bu ve hatta bir nok-tasında artık takip etmeyi insan unutuyor.Bir noktada uyanıp, hâlâ evet, böyle birolay var diye hatta kendinize de kızıyor-sunuz. Olanlar inanılmaz, artık adaletin –Türkiye’deki adaletin, kesinlikle hanionun üzerine diyecek bir şey bulamıyorinsan gerçekten. Kelimeler de yetersizkalıyor, zaten her zaman yetersiz ama şu

an o kadar saçmasapan bir durum var kiortada, bunun üzerine aslında bir şey di-yemiyorum gerçekten. Ama burada ol-duğu kadarıyla da Pınar Selek’in burdakikonuşmalarına mümkün olduğu kadar

katılıyorum. Kişisel olarak da onun duru-şundan hep etkilendim, uzaktan, gazete-lerden, basından okudum kadarıylazaten her zaman doğru bir yerde durdu-ğuna inanıyordum. Onu görerek ve ko-nuşurken gördüğüm zaman da onun buumudu gerçekten bir anlamda inanılmazgeliyor bana. Ve herkese güç olacak bu.Onun da dediği gibi aslında... Yani as-lında burada kazanan kişi yine biz vePınar Selek. Bu kadar büyük destek hemöğrencilerden, hem üniversitelerden, bu-ranın üniversitelerinden, birçok kurum -kuruluştan, aslında çok değerli. Umarımbu durum çözülecek. Bunu umut ediyo-ruz, bunu istiyoruz!”Ayşe Yılmaz: “Hepimiz çok sarsıldık. Hiçbeklemiyorduk ve ummuyorduk. Bukadar zalim olmasını beklemiyorduk enazından. Ağırlaştırılmış müebbet çok ağırgeldi hepimize. Ama, Pınar umutlu, bizde umutluyuz ve umudumuzu bırakmıya-cağız ve asla vazgeçmeyeceğiz. Pınaryalnız değil!”PPıınnaarr SSeelleekk:: “Haberi ilk aldığımda, çokyakın birini, yakınımı kaybetmiş gibiydim.Bu kolay bir şey değil tabii ki. Ama bu

şoku şimdi atlatmaya çalışıyorum, biryandan da ne yapmam gerektiğini dü-şünmeye çalışıyorum. Fakat şunu söyle-mek isterim ki, güçlüyüm çünkü yalnızdeğilim. Haklıyım. Eninde sonunda bunuatlatacağım, buna inanıyorum. Sabahtanberi kendi kendime tekrarlıyorum, mah-kumiyetle ağırlaştırılmış ceza. İlk defaceza alıyorum, ceza almadım şimdiyekadar, hep beraatti. O yüzden biraztuhaf. Hâlâ o şoku atlatabilmiş değilim.”Basındaki siyasi sığınma istediği yönün-deki iddialara Pınar Selek`in cevabı:“Benim öyle bir söylemim olmadı. Ben ül-keme dönmek istiyorum. Bunun için herşeyi yapacağım. Ama tabii ki böyle bir

şeyle yüzleşmek zorunda kalabilirim.Hâlâ inanamıyorum. Yargıtay kararınakadar mücadele edeceğim. Tabii ki, bu-rada konuşacağım her şeyi de şansa bı-rakmak istemiyorum. Dün benim böylebir açıklamam olmadı. Fakat bütün çev-remdekilerin, rektörün, komitedeki arka-daşlarımın ilk aklına gelen bu olmuş,hemen böyle bir söylemde bulundular.Onlar da doğru yapıyor. Yani şu mesajıveriyorlar, her durumda arkasındayız.”15 yıl süren davanın sonunda PınarSelek, gözleri dolarak, şunları dile getirdi:“Ben bitsin istiyorum. Keşke bu kadar bü-yümeseydi. Ben bu sürecin sembolü ol-mayı da seçmedim. Yolun sonuna kadargötüreceğım ama... Ben bitecek zanne-diyordum dün açıkçası. Ve herkes benibekliyordu bir iki gün sonra. Böyle kararbeklemiyordum!”Böyle bir sonucu hiçkimse beklemiyordu.Adalet er ya da geç yerini bulacak! VePınar Selek sonunda ilk aşkı olan İstan-bul’a dönecek! İstanbul onu her zamanbekliyor!...

MMeehhiinn SSHHAAMMKKHHAALLOOVVAA

Araştırma için özgürlük, Pınar Selek için özgürlük!

Page 21: objektif gazete
Page 22: objektif gazete

22

ARİF KARABACAK

EURO - SOSYOLOJİ

arif-karabaacak10@hotmailcom

KENDİSİNE AYAKBAĞI OLAN İNSANUzun kış gecelerinde, kafamdaki gündemideğiştirip, rahatlamak için, bazı akşamlaroturup film izliyorum. En son izlediğim yenibazı filmler var ki, tevafuk oldu, beni damar-dan vuran özgürlük filmleri... Steven Spiel-berg’in Lincoln’u, Tarantino’nun Django’suvs. Quentin Tarantino çok az film yapıyor,yaptığı filmler hep ayrı türden. İkinci DünyaSavaşı filmi Soysuzlar Çetesi, Kung-fu filmiKill Bill, posiye-suç filmi Jackie Brown, veen son Western filmi Django. Bir Westernyapmamıştı, böyle bir film bekliyordum ken-disinden. O öyle yapılmaz böyle yapılır der-cesine, her türün en iyi en kült filmleriniyapıyor Tarantino. En son Django’yu izle-dim. Sürükleyici, etkileyici bir özgürlük mü-cadelesi izleyiciyi öyle bir sarıyor ki,bırakamıyorsunuz. Benim merakım, feno-men aktör Samuel L. Jackson filmin nere-sinde diye beklerken, filmin sonuna doğrumüthiş bir rolle karşıma çıktı. Özgürlük pe-şindeki bir zenci köleye, engel olmaya çalı-şan bir zenci köle. Dustin Hoffman’ınoynadığı Küçük Dev Adam filminde bir Kı-zılderili Şefi, zenciler için şöyle bir tanım ya-pıyor: ‘’siyah beyaz adam’’... Tam da butanıma ve Merhum Melcolm X’in ev kölesitanımına uyan bir adam. Melcolm X bir tvprogramında ev kölesini şöyle tarif ediyor:“Tam dört yüz yıl Amerikalı siyahlar olarakşiddete maruz kaldık, sadık millet olarak ya-şadık, tarla kölesi ve ev kölesi olarak… tarlakölesi tarlalarda yaşadı çalıştı, efendisininverdiği kadar yedi, izin verdiği kadar din-lendi…ev kölesi ise, efendisinin artıklarınıyedi ve eski elbiselerini giyindi, evleri yan-dığında yangına ilk koşan oydu, efendisihasta olduğunda patron hasta mıyız? dedi…” ( Bir tv tartışma programında gerçek birkonuşmadır, Melcolm X filmine de bu repliğiaynen almışlar.)Başka bir filmden benzer başka bir trajedidaha...Yönetmenliğini Rachid Boucha-reb’in yaptığı, Outside The Law diye bir filmvar, Türkçe’ye Kanunsuzlar olarak çevril-miş. (Başrol oyuncularından Cezayir kö-kenli Fransız aktör Jamel Debbouze’ninsonradan hristiyanlığa geçtiğini duydum veüzüldüm.) Bu filmde de, Cezayirli üç kar-deş, Cezayir’in bağımsızlığı için, Fran-sa’daki Cezayir’lileri örgütlüyorlar. Polisbunlarla baş edemeyince, Hurki’lerden olu-şan kırmızı el adında özel bir polis gücü ku-rarak, Cezayir’lileri birbirine kırdırıyorlar. İşinilginci, bu örgütü takip eden en yüksek rüt-beli polis şefi de bir Hurki.Bugün Flistin’lilere karşı en acımasız dav-ranan İsrail askerlerinin, Arap asıllı Yahu-di’ler olduğunu duyduğumda çokşaşırmıştım.Kraldan fazla kralcı, mutlu evkölesi, siyah beyaz adam, zenci köleyi kö-leleştiren zenci köle, ne kadar garib ve trajikdeğil mi? Amerika’da kölelik kaldırılınca,bazı köleler, efendilerinin evini terk etmemişve gönüllü olarak köleliğe devam etmişler.Benzer örnekler İslam tarihinde de var.İnsan köleleşince, onurunu kaybediyor veböyle kalmaktan memnun oluyor. Hattabizim toplumda ‘’sen eşek olursan sırtınabinen çok olur ‘’diye de bir söz vardır.

C. Allah K. Kerim’de, ‘’Biz onlara zulmetme-dik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler‘’ (Hud Suresi, 101) buyurur. Başka birayette ise, ‘’Şüphesiz ki bir millet kendisinideğiştirmedikçe Allah onu değiştirmez.’’(Rad suresi ,11) buyrulur. Peygamber Efen-dimiz de bir hadislerinde, ‘’Nasılsanız öyleidare edilirsiniz ‘’ buyurmuşlardır. Bakarasuresinin 279.cu ayetindeki, ‘’Ne zulmedinne de zulme uğrayın ‘’ ibaresi ile Peygam-ber Efendimizin Veda Hutbesindeki ‘’Nezulmedin, ne de zulme uğrayın ‘’ ifadesi,ikisi de faizin haramlığı bağlamında vaaze-dilmiş olmakla beraber, hayatın tamamınayönelik genel bir ilkedir aslında. Haccac-ıZalim’e bir adam, ‘’Çok zulüm yapıyorsun,biraz Hz. Ömer gibi adil ol’’ dediği zaman,Haccac şu cevabı vermiş: “Siz Ömer zama-nındaki insanlar gibi olsaydınız, hiç şüphe-siz ben de Ömer gibi olurdum.” Gerek K.Kerim’de, gerek Hadis-i Şeriflerde, gereksetasavvuf edebiyatında, insanın kendiseneverdiği zararı kimsenin veremeyeceği, insa-nın en büyük düşmanının kendi nefsi ol-duğu, insanın yaptığı günahların,kötülüklerin ve cahilliklerin kendisine birzulüm, tekamülüne engel teşkil ettiği en çokişlenen konulardandır. Allah insanı özgüryaratmıştır. Din insanların şahsiyet sahibiolmasını, Allah’tan başkasına kulluk etme-meyi ve köleleri serbest bırakıp özgür birey-ler haline getirmeyi emreder ve hedefler. Builkeler bireysel anlamda böyle olmakla be-raber, sosyal anlamda da böyledir ve top-lumlar için de geçerliliği vardır. Zatensosyoloji denilen şey bireysel psikolojilerintoplamının ortalamasıdır.Geçtiğimiz ay Türkiye’den bir misafirimizvardı. Türkiye’de bir bakanlıkta yüksek rüt-beli bir bürokrat kendisi. Kayınpederi burda,onu ziyarete gelmişler aile olarak. Ziyaret-leştik, sohbet ettik. 2000’li yıllarda uzun süreçalıştığı bakanlıkta AB ile ilgili birimde çalış-mış. Bu vesile ile birçok Avrupa ülkesinemesleki-resmi gezilere katılmış. Dedi ki,‘’Hocam AB nezdinde, Avrupa’daki Türktoplumumuzun kötü bir imajı var. Şimdilikbunu resmen gündeme getirmiyorlar. Tür-kiye Kopenhag kriterlerinin tamamını kanun-laştırıp uygulamaya koysa bile, en sonAvrupa’daki Türkleri bahane edecekler. BiziAB’ye almamak için Avrupa’daki Türk’lerikart olarakmasaya sürecekler.’’ Şimdi, Tür-kiye’nin AB’ye girmesi bence AB’ye yapılanbir organ naklidir. Bünyenin yaşamasını sür-dürmek için. Ben Türkiye’nin AB’ye girmesikonusunda çok ısrarcı ve çok taraftar deği-lim. Zira Türkiye kendisi ayrı bir bünye vebedendir. Bunu şu anki Papa 16. Benedictde söylüyor. (JosephRatzinger, Avrupa/Da-yandığı Düşüncelerin Dünü ve Bugünü,Gendaş Yay.)Bendenizmüsaadenizle, kendi alanımla ilgiliolarak, o arkadaşımızın dediğinin bir adımilerisini söyleyeyim. İslam dininin özeldeAvrupa, genelde dünya ölçeğinde, hüsn-ükabul görmesinin ve yabancı toplumlaraulaşmasının önünde bir sürü etken var. Amabu etkenlerin en büyüğü demiyorum, enönemlilerinden birisi bizatihi müslümanlar-dır. Mahallenin delisi olarak bu kadarını söy-leyeyim, gerisini tartışalım.

OCAĞIN SÖNSÜN OCAK !Türkçede bir deyimdir ; Ocağın sön-sün. İnsanlara yaptığı kötülükler veverdiği zararlardan dolayı yaşaması-nın yeni olumsuzluklara neden olma-ması için bir kişinin ölmesi, yok olmasıiçin yapılan bir bedduadır. İslamiyetöncesi inanışlarda (Türk ve Mezopo-tamya kültürlerinde) kutsal sayılan ate-şin sönmesi büyük uğursuzluksayılırdı. Bu nedenle birinin ocağınınsönmesini, yuvasının yok olmasını is-temek edilebilecek en büyük beddua-lardan biridir.Türkiye’de Ocak ayında yaşananolumsuzlukları arda arda sıraladığı-mızda, ocağın sönsün Ocak demekgeliyor içimden. Neden mi ? Ocakayında Türkiye’de sosyal, kültürel vepolitik yaşama katkılarıyla kitleleremalolmuş çok insanımızı kaybettik, bir kıs-mını ise katlettik. Aklımıza gelenleri sı-ralayalım :Mehmet Ali Birand, Uğur Mumcu, Mu-ammer Aksoy, Hırant Dink, MetinKaçan, Toktamış Ateş, Ahmet MeteIşıkara, Lefter, Necati Cumalı, ŞenayYüzbaşıoğlu, Berkant, İsmet Hür-müzlü, Alev Sururi, İsmet Kür, SavaşAkova, Ferdi Beğen, Burhan Doğan-çay. Sanatçı, yazar, üniversiter, res-sam, gazeteci, araştırmacı vesporculardan oluşan kendi alanlarındaseçkin insanlar. Hepsi de ülkesindekiinsanların daha mutlu olmasının, hoş-görülü ve demokratik bir Türkiye öz-lemi ve çabasının birer neferi.Unutmuş ya da hatırlamayacağınızıdüşündüğüm birkaç isim :Uğur Mumcu, olaylara bakışı ve araş-tırmalarıyla günümüzde de adındansöz ettiren arştırmacı gazeteciliğin ön-cülerinden. 20 yıl önce arabasınabomba konularak katledildi, katillerihâlâ yakalanamadı.Profösör Muammer Aksoy, 1990 yı-lında katledildi, katilleri yakalanamadı.Hrant Dink, Ermeni kökenli aydın veyazar. İstanbul’u ve Hrant’ı tanımayanve Trabzon’dan getirilen, Yasin Hayalisimli bir genç tarafından katledildi.Yargılama sonucu sadece katledenceza aldı. İstihbarat birimlerince ge-rekli yerlere verilen bilgilere rağmenseyirci kalan sorumlular ve katili kulla-nanlar, katliamdan sonra katil ile ha-tıra fotoğrafları çekenler hakkındasoruşturma yapılmaması kamuoyununvicdanını rahatsız etti. Sonuçta Cum-hurbaşkanı’ın girişimi ile dava yenidenaçılıyor.İsmet Kür, yeni kuşağın pek tanımaya-cağı öğretmen ve yazarlarımızdan,yazar Pınar Kür’ün annesi.Şenay Yüzbaşıoğlu, Sev Kardeşimadlı şarkısıyla, Berkant ise Samanyoluadlı parçasıyla tanınan güzel sesli vedönemlerine damgalarını vuran şarkı-cılarımızdanlar.

Metin Kaçan, Ağır Roman adlı kitabıylaünlenen yazarımız.Alev Sururi, 1970-90’lı yıllarının ünlü ti-yatro ve sinema sanatçılarımızdan.Burhan Doğançay, dünyaca ünlü res-samlarımızdan.Kendi alanlarında verimli ve güzel ça-lışmalarıyla ülkemize katkıda bulunanbunca insanı elimizden alan bu aya nedenir ki ? Ocağın batsın Ocak !PINAR SELEK VE HUHUK FELA-KETİ !24 Ocak’ta Pınar Selek yeniden yargı-landı, çıkan karar « Hukukî Olay » ola-rak dünya basınına yansıdı.Özetleyecek olursak ; sosyolog PınarSelek yaptığı araştırmalarda birçokKürt militanla görüşür ve araştırma-sında ise bunlarn adlarını vermeden «X, Y,.. » gibi tanımlar. Bu konuların çokhassas olduğu 1988’de İstanbul MısırÇarşısı’ndaki patlamada da ölü ve ya-ralılar olur. O dönemin emniyeti PınarSelek’i de gözaltına alır, amaç görüş-tüğü Kürt militanlar hakkında bilgi al-maktır. Bu konuda aradığı desteğibulamayan emniyet, Selek’i Mısır Çar-şısı’na bomba koymakla suçlar.Olayla ilgili olarak mahkeme 8 değişikkuruma olay yeri inceleme ve araş-tırma raporu yaptırtır. 7 tanesi araştır-maları ve bulguları sonucu patlamanıngaz kaçağından çıktığını belirtir, Emni-yetinki ise patlayıcı madde kökenli ol-duğunu yazar. Bu araştırmalar veolayda gözaltına alınanların ifadelerisonucu Pınar Selek iki sene suçsuzyere cezaevinde yattıktan sonra be-raat eder . Hem de sonradan yapılanbaşvurulara rağmen üç defa beraat.Geçtiğimiz 24Ocakta yenidenmahke-mesi oldu. Ne gariptir ki üç sefer be-raat veren mahkeme bu sefer ömürboyu hapis ve yakalama kararı verdi.Bu ne tezat ? Yeni gelişme ve delil ol-madan, aynı verilere dayanarak beraatverenler, bu sefer böylesine ağır birceza veriyorlar. Adaletin zedelenmesi,hukukun ayaklara düşürülmesi böyleolur! Bu konuda Avrupa’da ciddi sefer-berlik var, mahkemeye de çok sayıdagözlemci gönderilmişti. Avrupa basınıve kamuoyu Türkiye’deki bu kararı «ilkel bir demokrasi » örneği olarak gö-rüyor. Kimsenin Türkiye’yi bu konumadüşürmeye hakkı olmamalıdır. Son yıl-larda, birçok konuda adîl bir adaletinolmadığı konusunda kamuoyunda çokciddi kuşkular vardı. Bu da tuzu, biberioldu.Başbakan bile Türkiye’deki yargıla-malar ve adaletin işlemesi konusundakuşkularını dile getiriyorsa biz ne diye-lim ?

Türkiye her konuda olduğu gibi bu ko-nuda da uluslararası kriterler ve insanhaklarına saygıyı temel almalıdır, ça-bamız bu yönde olmalıdır ki, ülkemizhak ettiği yeri alsın.

ALİ BAŞARAN

YAZIYORUM

EEğğiittiimmccii -- YYaazzaarr

aalliibbaassaarraann@@vvooiillaa..ffrr

Page 23: objektif gazete
Page 24: objektif gazete

24

Réfugiée, mais pas exilée. Lors d’une con-

férence de presse donnée samedi à Stras-

bourg où elle réside et travaille, Pinar Selek

a démenti vouloir demander l’asile politique

en France, même si sa condamnation as-

sortie d’un mandat d’arrêt pourrait mener à

une demande d’extradition par la Turquie.

"Je me battrai pour retourner dans mon

pays, même si je risque d’être arrêtée", a-

t-elle dit. Son père et avocat, Alp Selek, a

dès l’annonce du verdict déclaré qu’il ferait

appel de cette décision. La quatrième dans

ce procès où la sociologue a déjà été ac-

quittée trois fois ! La procédure, déjà pas-

sablement chaotique, continue donc.

Retour sur ce marathon judiciaire.

Le 9 juillet 1998, une violente explosion à

l’entrée du célèbre Marché aux épices d’Is-

tanbul, également connu sous le nom de

Bazar égyptien, fait 7 victimes mortelles et

quelque 120 blessés. A l’époque, la "gu-

erre" bat son plein entre l’Etat turc et la ré-

bellion kurde. La police, tout naturellement,

dirige ses soupçons vers le PKK, et arrête

un premier suspect, Abdülmecit Öztürk.

Celui-ci, "sous la torture" dira-t-il plus tard,

en audience, lâche le nom d’une "com-

plice" qui n’est autre que Pinar Selek. Po-

urquoi donne-t-il le nom de la sociologue ?

Parce que celle-ci travaille alors sur le profil

de ceux qui s’enrôlent dans la rébellion, et

dans ce cadre a rencontré des dizaines de

militants séparatistes.

Le don d’énerver les enquêteurs

Elle est donc, à son tour, rapidement arrê-

tée, et longuement torturée, dira-t-elle par

la suite. La police lui demande de livrer les

noms de tous ceux, au sein du PKK, avec

qui elle a eu des entretiens dans le cadre

de son travail de recherche. En vain, car

Pinar Selek ne donne aucun nom, ce qui a

le don d’énerver les enquêteurs. Car l’en-

quête sur l’explosion du Marché aux épices

n’avance pas.

Pinar est même remise en liberté en dé-

cembre 2000, après que deux rapports

d’experts aient conclu à une explosion ac-

cidentelle, due à une fuite d’une bouteille

de gaz alimentant un réchaud à döner-

kebab.

La 12e cour pénale d’Istanbul prononce

donc logiquement, en juin 2006, un verdict

d’acquittement. Mais le procureur fait

appel. L’affaire est relancée et la cour de

cassation invalide le jugement. Pinar Selek

est à nouveau jugée pour sa participation

à cet attentat qui n’en est pas un, mais à

nouveau acquittée, encore à l’unanimité

des juges.

Mais, suite au nouvel appel du procureur,

la cour de cassation est à nouveau saisie;

elle invalide ce second acquittement, cette

fois sur le fond. Le troisième jugement ne

se terminera pas autrement que les précé-

dents : un nouvel acquittement est pro-

noncé, toujours à l’unanimité des membres

de la cour, en février 2011.

L’acharnement de la justice turque

En décembre dernier, suite à un nouvel

appel du procureur et dans l’attente d’une

réunion de ce dossier avec d’autres affai-

res en cours devant une cour de cassation

pour un verdict définitif, la 12e cour pénale

décide bizarrement d’invalider son précé-

dent verdict. Une situation qui constitue un

véritable "déni de justice", selon les avo-

cats. Dès lors, les dés semblent jetés, et

sans surprise la cour se prononce cette fois

pour la culpabilité de Pinar Selek.

‘‘Pour la première fois, je suis jugée cou-

pable", commente-t-elle, "c’est comme si

j’apprenais la nouvelle de ma mort’’.

Devenu un symbole de l’acharnement dont

est capable la justice turque, le procès de

Pinar Selek se poursuit donc.

Jérôme Bastion / La Libre - 28/01/2013

IInntteerrvveennttiioonn SSoolleennnnee JJoouuaannnneeaauu** –– 2244 jjaann--

vviieerr 22001133

Comme beaucoup de sociologues à tra-

vers le monde, Pinar Selek a choisi de tra-

vailler sur et avec ceux que la société

opprime.

Spécialiste de l’exclusion, chercheuse en-

gagée, militante antimilitariste et féministe,

dans les années 1990, Pinar se mobilise

activement pour la reconnaissance et les

droits des personnes auprès desquelles

elle enquête : les enfants des rues, les

trangenres, les prostituées, les Kurdes.

En juillet 1998, la police turque l’arrête. Elle

exige de Pinar les noms des militants kur-

des qu’elle a récemment interviewes dans

le cadre d’un projet d’histoire orale sur la

guerre au Kurdistan.

Pinar refusera de donner ces noms. La rai-

son de ce refus ? elle ne veut pas bafouer

l’une des règles fondamentales de la déon-

tologie scientifique des sociologues : le

respect de l’anonymat des enquêtes. Pour

ne pas trahir la confiance de ses enquêtes,

pour ne pas les mettre en danger, elle va

durant sept jours endurer la torture : les

coups, les électrocutions, la torture par

suspension dite du « crochet palestinien »,

etc.

Quelques semaines plus tard, alors que

Pinar est toujours en prison, le procureur

de la Cour de Sureté l’accuse d’être mem-

bre du PKK et d’être responsable d’un at-

tentat qui n’existe pas : l’explosion du 19

juillet 1998 sur le Marché aux épices d’Is-

tanbul, explosion dont les experts vont très

rapidement établir qu’elle a en réalité été

causée par une fuite de gaz.

Qu’importe... La justice turque s’acharne et

maintien l’accusation. Apres deux ans et

demi de prison, Pinar est libérée en 2000.

En 2006, 2008 et 2011 le tribunal l’acquit-

tera des faits qui lui sont reproches. Cha-

que fois, cependant le pouvoir turc

s’acharne a contester son innocence : Le

procureur – qui requiert au nom de l’Etat –

fait appel de chaque acquittement.

L’acte des persécutions politiques et judi-

ciaires contre Pinar est atteint le 22 novem-

bre 2012. La 12e Cour criminelle d’Istanbul

qui a par trois fois acquitte Pinar, annule

son acquittement du 9 février 2011 pour

vice de forme, alors que le juge jusque la

en charge de cette affaire est alors en con-

gés maladie.

Cette décision est juridiquement infondée.

La 12eme Cour en agissant ainsi se subs-

titue, en effet, illégalement, a la Cour sup-

rême de Turquie.

Le 13 décembre 2012, nouvelle audience.

Les mêmes chefs s’inculpation sont repris

a l’encontre de Pinar et la peine requise

reste la même : la perpétuité ; pour un at-

tentat qui n’a jamais existe.

Les avocats de Pinar plaident l’illégalité de

la procédure et demandent le dessaisisse-

ment des juges de la Cour. Une novelle au-

dience est programmée le 24 janvier 2013,

afin de laisser a la Cour le temps d’accom-

plir la procédure de récusation déposée

par la défense.

Le24 janvier c’est aujourd’hui. Pendant que

je vous parle, le procès de Pinar est en

cours a

Pourquoi? Pourquoi me dites – vous un tel

acharnement contre Pinar ?

Il y a quinze ans, il s’agissait sans doute de

punir une jeune femme turque de sa curio-

sité scientifique pour la question kurde. Il

s’agissait de la faire taire, en lui faisant

comprendre que, même en matière de rec-

herche sociologique, y a des lignes rouges

que l’on franchi pas impunément. Mais

parce que Pinar ne s’est pas tue, parce

qu’elle a refuser de courber l’échine, elle a

du affrontée une persécution judiciaire et

politique a la mesure du courage qui a été

le sien depuis 1998.

Quinze ans plus tard, Pinar est devenue un

symbole pour les milliers de personnes qui

la soutiennent de part et d’autre du Bosp-

hore : universitaires, étudiants, écrivains,

journalistes et représentants du monde as-

sociatif. Et l’Etat turc croit sans doute qu’il

perdrait la face a reconnaitre son inno-

cence. Acquitter Pinar est pourtant le seule

décision juste et honorable aux yeux de la

communauté scientifique internationale.

Pour beaucoup de membres de la commu-

nauté universitaire de Strasbourg, au sein

de laquelle Pinar réalise une thèse de sci-

ence politique depuis 2011, le soutien a

Pinar Selek s’est rapidement impose

comme une évidence.

Ce soutien au départ informel s’est récem-

ment concrétisé par la création du Comite

de Soutien Universitaire a Pinar Selek, co-

mite qui bénéficie d’ailleurs du soutien de

la Présidence de l’UDS, qui a elle aussi

pris faite et cause pour Pinar par la voix

d’Alain Beretz.

Pinar est innocente des faits qui lui sont

reproches : la justice l’a établi. En refusant

de donner les noms de ses enquêtes, elle

n’a fait qu’agir en sociologue. Défendre

Pinar, c’est donc défendre la liberté d’exp-

ression et le droit a une recherche libre, in-

dépendante et engagée!

Pinar est libre et doit le rester !!! Pinar n’est

pas seule et... je lui en fait la promesse au

nom du Comite... Elle ne le sera jamais !!

*( Maître de conférences en Science Poli-

tique )

MMoottiioonn dduu ccoonnggrrèèss ddee ll''UUnniivveerrssiittéé ddee SSttrraass--

bboouurrgg eenn ssoouuttiieenn àà PPiinnaarr SSeelleekk

(le 22 janvier 2013)

Le Congrès de l’Université de Strasbourg

réunissant ce jour les élus des trois conse-

ils centraux (CA, CS et CEVU) apporte son

soutien à Pinar Selek, sociologue turque et

doctorante à l’Université de Strasbourg,

persécutée par les autorités de son pays.

Il exprime son attachement indéfectible la

liberté d’expression, à principe d’une rec-

herche libre et indépendante et au progrès

des sociétés humaines qu’elles garantis-

sent. Le Congrès s’associe aux manifesta-

tions de solidarité en faveur de la

sociologue, et en particulier aux actions du

Comité de soutien de l’Université de Stras-

bourg. Il demande aux autorités turques

d’abandonner toute poursuite judiciaire à

l’encontre de Pinar Selek et de reconnaître

enfin son innocence. Il mandate les mem-

bres de la délégation de l’Université de

Strasbourg pour porter cette motion le 24

janvier à Istanbul et la rendre publique

aussi bien l’audience judiciaire que dans

les différentes manifestations de soutien à

Pinar Selek. AAddooppttéé àà ll’’uunnaanniimmiitté.

La sociologue Pinar Selek a été condamnéeà une peine de prison à vie incompressible

Page 25: objektif gazete

00

Page 26: objektif gazete

26

ALBERA MEYNİOĞLU

Yurtseverlik ve MilliyetçilikÇok uzun yıllar evvel güzel Türkiye'mde yaşarken, ben de çoğunluk gibioldukça milliyetçi biriydim diyebilirim.İlkokuldan taaa üniversitenin son sınıfına kadar, milliyetçilik dediğimiz oduyguyu sürekli olarak körüklendiren sloganlarla büyüdüm herkes gibi.Okul girişinde, sınıfta, öğretmenler odasında, resmî dairelerde, televizyonkanallarında vs. hep bu çizgide sloganlarla beslendim ister istemez.“Türküm, doğruyum, çalışkanım.”“Ne mutlu Türküm diyene !”“Türk, öğün, çalış ve güven !”...............Bu durum bugün değişti mi ?Değişmedi tabii ki… Ayni cümleleri stadyumlarda, meydanlarda, akla gele-bilecek her yerde duymak ve okumak hâlâ mümkün. Sanki Türklüğümüzebu şekilde dört elle sarılmazsak, Türklügümüz her an elden gidecekmişgibi.Nedir milliyetçilik ?Sözlükte yapılan tanımı ele alacak olursak, milliyetçilik (ulusçuluk ya danasyonalizm), kendilerini birleştiren dil, tarih veya kültür bağlarından birüstyapı oluşturabilmiş sosyal birikimlerin adı olan millet (veya ulus) olaraktanımlanan bir topluluğun yaşama ve ilerleme ülküsünün, toplumların veinsanlığın gelişmesini sağladığına inanan görüştür.Tanınmış Fransız tarihçisi ve yazarı Jacques Bainville (1879 Vincennes-1936 Paris) milliyetçiliği “Devletin zaafiyeti sebebiyle zorunlu ve gerekliy-miş gibi gösterilen bir savunma yöntemi” olarak tanımlıyor. Yanlış da değil.Tarihe bir göz atacak olursak, Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu halkınıtopyekûn bir şekilde düşmana karşı bir mücadeleye hazırlamak, yurdu istilâetmiş düşmanın önünde gayret ve cesaretini arttırmak için bundan dahamakûl ve geçerli bir yol yoktu, diyebiliriz.Bu durum, bisiklete binmeyi öğrenen çocuğu “Başaracaksın, senden dahagüçlü, daha yeteneklisi yok !” gibi sözlerle azmettirmeye benziyor azbuçuk. Çocuk bisiklete binmeyi öğrendiğinde de, netice itibarıyla bu işinyalnızca azimli bir çalışmaya ve kişisel iradeye bağlı bir şey olduğunu kav-rayacaktır.Normal olan da bu.Eğer doğal olan bu analize varamazsa, o çocukta gelişebilecek olan -ken-dine âşık olma, kendini mükemmel bulma anlamına gelen- narsisik duy-guların haddini hududunu varın siz düşünün.Savaş biteli 90 yıl oldu. Neredeyse bir yüzyıl...Aynı ideolojik aletleri kullanmaya 90 yıl sonra yine devam ediyoruz.Günümüz itibarıyla düşmanın çehresi, kullandığı silahlar ve savaş yöntem-leri tamamiyle değiştiği halde biz, hâlâ o tek dişi kalmış canavar her an ka-pımıza dayanacakmış endişesi içinde milliyetçi duyguların galeyanı içindeyaşamaktayız. Bizimle aynı dil, kültür ve tarihi paylaşmayan kişi ve halklarıred etmeye ve dışlamaya devam ederek, toplumumuzu sonu gelmeyen biriç kavga ve kargaşa içinde yaşamaya mahkûm etmek pahasına................Peki, ya yurtseverlik ?Gâyet olağan ve insanî olarak tanımlayabileceğimiz bu duygu milliyetçilik-ten çok daha farklı bir şey. Kabul etmeliyiz ki bir insan için, üzerinde doğupbüyüdügü toprakları sevmesi ve gözetmesi kadar normal bir şey olamaz.Yurtsever, milliyetçinin aksine yabancı düşmanlığı yapmaz. Kendisi gibiolmayanları sürekli bir şekilde muhalif olarak görmez. Yurdunun ferahlığıiçin -aynı tarihî ve kültürel geçmişe sahip olmasalar bile- kendisi gibi o top-raklarda yaşayan insanlarla elele çalışır. Modern yurtseverlikte bir yeri yurtolarak algılayıp sevmek için o topraklarda doğmuş olmak kuralı aranmazbile. Yapılan antroplojik araştırmalar, bir yerde belli bir süre yaşadıktansonra yurtseverlik duygusunun doğup gelişebileceğini ortaya koymuş.Alzas'lı felsefeci ve doktor Albert Schweitzer (1875 Kaysersberg, Fransa-1965 Lambaréné, Gabon) milliyetçiliği, asaletini kaybetmiş bir yurtseverlikolarak tanımlamış. 1928'de Alman Goethe ödülünü, 1952'de de NobelBarış ödülünü alan Albert Schweitzer'in felsefesi Hayata Saygı ilkesine da-yanır ve şiddeti kesinlikle reddeder. Dolayısıyla eserlerinde diğer milliyet-çilikler gibi Batı milliyetçiliğini de çok ciddi bir şekilde eleştirmiştir.Nihayet, ünlü bilim adamı Albert Einstein (1879 Ulm, Almanya-1955 Prin-ceton, ABD) “Milliyetçilik bir çocuk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır.”demiş.Fikrimce, bu hastalığı iyileştirebilmenin tek yolu -dili, dini, kökeni vs. neolursa olsun- insana değer vermekten geçer. Birbirlerinden tamamiylefarklı olan bireylerin aynı yurtta uyum içinde yaşamaları ve aynı yönde iler-lemeleri yalnızca bu şekilde mümkün olabilir. Sevgiyle kalın.

SİZDEN BİRİ ASİYEDEMİRELDRACH

Bu yıl Ocak ayında Fransa’da bizim içinönemli olan iki olay yaşandı: Birincisi; Pa-ris’te katledilen üç Kürt kadın. İkincisi; PınarSelek duruşmasındaki hukuk skandalı.2013 yılı Ocak ayının ilk başlarında, barış ge-lecek umuduyla olan bitene pür dikkat kesil-dik.Ülkemiz de yapılan müzakereler bağlamındaatılan adımlara sevinirken, omuzlarımızı büs-bütün çökerten, kah utandıran, kah acındıranolaylar… Bir yandan, yaşam şartları ile şekil-lenmişiz; öte yandan, hamurlarımız milliyet-çilikle yoğrulmuş adeta onulmaz bir hastalıkgibi. Hal böyle olunca, endişeden körük gibiinip kalkan yüreğimizde acılar ete kemiğebürünüyor. Büyüdükçe büyüyor, sevincimizi,coşkumuzu, özlemlerimizi paylaşamıyoruz.Paris’te üç kadının öldürülmesi; geçmişe dairhataları önleyemediğimiz gibi, bu gidişatı daönleyememenin ezikliği adeta bir kamburgibi sırtımızda duruyor. Ölenlerden FidanDoğan, Strazburg’dan. Yurdunu kaybetme-nin acısının yanına bu uğurda ikinci evladınıkaybetme acısını da katan kederli aile, çök-müş, gözleri sık sık dalan, sesi titreyen acılıbir anne…Bu konuda, yorum yapmanın benim bilgiminsınırlarını zorladığını düşünüyorum; dolayı-sıyla elimde yeterli bilgi de olmayınca, ken-dimi yetkili bulmuyorum. Fransa hükümetininbir an önce bu cinayetin gerçek faillerinibulup adalete teslim etmesini, ayrıca ölen üçkadının acılı ailelerine başsağlığı diliyorum!PPıınnaarr SSeelleekk ddaavvaassıı

24 Ocak güneşsiz kasvetli soğuk bir hava,Pınar Selek ile Strazburg Üniversitesi önün-deyiz. Üniversite tarihinde ilk kez bu amaçlayapılan bir eyleme sahne oldu. Öğretim üye-leri, belediye temsilcileri, sendikalar, hukuk-çular, sivil toplum örgütleri ve çok sayıdaFransız. Orada müthiş bir dayanışma vardı.Ertesi gün 25 Ocak, aşağı yukarı yine aynıyoğunlukta oluşan bir kalabalık, 24 Ocak’takiduruşmaya katılmak üzere, Strazburg’dan İs-tanbul’a giden heyet ve birçok űlkenin gaze-

[email protected]

Endişeden körük gibiinip kalkan yüreğimiz !

teci ve yazarları ile hep birlikte bu kezbasın toplantısındaydık.Mısır Çarşısı’nın Pınar Selek davasınadöndüğünü öne süren Selek, en son ola-rak 9 Şubat 20011’de beraat kararı çıkma-sına rağmen, kararın uygulanmamasınınvahim olduğunu belirtirken, yüzündeki çiz-gilerden bugüne kadar, bu uğurda çektiğiacılar adeta okunuyordu.Öte yandan verilen kararın bir hukukskandalı olduğunu söyleyen Avrupalılarkendilerini, hukuk çerçevesi içinde işleyenbir demokrasiye sahip olduklarından do-layı şanslı saydıklarını vurguladılar. Bubağlamda istediğini yapamamak, söyle-mek istediğini söyleyememek duygusu-nun insanda biriktirdiklerinin ölçüsünükaçırıp, kendinden beklenmeyen tepkiseldavranışları ortaya çıkardığını düşündüm…Zira, büyük bir üzüntüyle ifade etmek is-terim ki, araştırmaları yüzünden mahkumedilen insanlarla dolu bir űlkeye sahibiz.Ne var ki, umutsuzluklara ve gurbete düş-tüğümüzde yüreğimizde taşıdığımız sılahasretiyle birbirimize el uzatacağımıza, tu-tunacağımıza birbirimizi aşağı doğru çeki-yoruz. Bunu bir türlü aklım almıyor. Neyazık ki, insanlığın tüm renkleri nefrete ba-tırılmış fırçalarla boyanmış; milliyetçilik,adeta onulmaz bir hastalık gibi bulaşmışiçimize…Şöyle bir durup kendimize soralım: 30yılda yitip giden 40 binleri aşan insanımız;gelecekte daha ne kadar öleceğiz?Mahpuslarda yatırdığımız ve ezdiğimiz,ardından gurbete mahkum ettiğimiz in-sanların acılarını dindirmek için ne kadarsamimi duygular besliyoruz? Bu kafa-mızda daima bir soru işareti olarak kal-malı…Yazıma son vermeden önce, vicdan sa-hibi bir insan olarak yeter artık diyorum!İnsanlığa dair ne varsa paylaşalım, öz-deşleşelim, herkesi kucaklayalım, seve-lim, yüreğimizden insan sevgisi fışkırsın,nefretle ‘’milliyetçilik’’ fışkırmasın! Çokyazık! 2013 yılının Ocak ayını da acıylageçirdik. Bari yılın diğer aylarında silahla-rın değil, insanların konuştuğu bir yıl dile-yelim hep birlikte. Geleceğe dair yeni birtınıyla, yepyeni bir sayfayı açacak adaletli,evrensel hukuk değerlerini temel alacakbir ülkenin umuduyla kalalım şimdilik…

Fransa-Almanya sınırındaki Kehl şehrinde bu-lunan Avrupa Psikoloji Merkezi’nden PsikologErdinç ÜSTÜNDAĞ’ın ilk kitabı olan « AradığımKitap İşte Bu » yayımladı.Bilimsel bir çalışma olan kitabın içeriğinde, Psi-koloji, Aile Evlilik Psikolojisi, Milletvekillerininve Siyasetin Psikolojisi, Sanatçılarin Psikolojisigibi çok çeşitli konular detaylıca işlendi.Avrupa Yakası Yayınları tarafından, Kişisel Ge-lişim türünde yayımlanan 328 sayfalık kitap,2013’ün Ocak ayında piyasaya sunuldu.« Siz sorgular mısınız?Ben sorgularım. Herkese de sorgulama yap-masını öneririm. Hem de ner konuda… Kararvermeden önce mutlaka. Sorgulamada, ger-çekler bütün çıplaklığıyla kanşınıza dikiliverirçünkü. » diye başlayan kitabında, Erdinç ÜS-TÜNDAĞ, akıcı ve herkesin anlayacağı bir dilleokuyucularına çeşitli konularda bilgiler veriyor.Biz de kendisini kutlayıp, başarılarının devamını

dilerken, yazarının isteği üzerine kitabında ken-disine destek veren kisilerin isimlerini aşağıdasıralıyoruz.H. Avni Karslıoğlu - T.C. Berlin Büyükelçisi, Öznur Çalık - AKP

Malatya Milletvekili ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komis-

yonu Başkanvekili, Mehmet Atalay - Basın İlan Kurumu Genel

Müdürü, Kemal YURTNAÇ - Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplu-

luklar Başkanı, Memet Kılıç - Yeşiller Partisi Federal Milletvekili

ve Parti Meclis Grubu Göç Politikaları Sözcüsü, Prof. Dr. Ahmet

Baysar - İnönü Üniversitesi, Kemal Şahin - Şahinler Holding Yö-

netim Kurulu Başkanı, Prof. Dr. Faruk ŞEN – TAVAK (Türk-

Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı), Erdinç ( Eddy )

Sözer - VFB Stuttgart Takımı Antrenörü, Martin Wagner - Eski

Alman Milli Takım Oyuncusu, Dr. Köksal Yeğin - Fransa Türk

Tabipler Birliği Başkanı, Dr. Ahmet Acer

- Fransa Türk Tabipler Birliği Başkan Yar-

dımcısı, Dr. Talat Altuncu, Çingiz Aziz

oğlu İsgenderov - Dövlet qulluğunun baş

müşaviri, İqtisad elmleri üzre felsefe dok-

toru.

(Erdinç Üstündağ’a ulaşım için: Avrupa

Psikoloji Merkezi - Tel +49 7851 496

1503 - www.kekeleme-psikoloji.d )

PSİKOLOG ERDİNÇ ÜSTÜNDAĞ’IN İLK KİTABI ÇIKTI

«ARADIĞIM KİTAP İŞTE BU»

Page 27: objektif gazete
Page 28: objektif gazete

28

BASRİ ÇİÇEK

ÇOCUKLAR DUYMASINBu sayıda sizleri başka bir konu ile buluşturmayaçalışacağım. Tam da sayın Başbakanımızın üççocuk isteğini beşe çıkartmış olduğu bir za-manda. Avrupa'da, bu istekleri karşılayacak çiftsayısında artış yok. Aksine azalma yönünde birmeyil var. Daha açık söyleyelim. Evlenen çift sa-yısından çok boşanmalar var. Daha üç beş ayönce düğününe davet edildiğimiz gençlerin ayrı-lışlarını görmek benim şahsen içimi acıtıyor.Türkler’in evlerine yemek için aldıkları karpuzubile en az birkaç kez elleyerek veya fıtıklayarakaldıklarını düşünürsek, senin aklın nerdeydi diyesormazlar mı adama.Evleneceğin kişinin göz rengine değil, gözlerininiçine bakacaksın. Gözler kalbin aynasıdır. Kişininiç dünyasını yansıtır derler. Tabii bu konununmastırını yaptıysan. Hadi diyelim bir yanlış yaptın.Sonuçta bu işten kim kârlı çıkıyor? Ben söyleye-yim mi? Sadece düğün organizatörlüğü yapankişiler. Zarar gören taraf en fazla varsa çocuk veakabinde aileler. Bırakın maddi zararı bir kenara,manevi zarar, vicdan azabı, anne ve babalarınüzüntüleri ne olacak, değer mi bunca sıkıntıya?Sizlere TUİK'in yaptığı bir araştırmanın sonuçla-rını vereyim. Türkiye ve Avrupa’daki Türkler ara-sındaki boşanma oranları neredeyse yüzdeonlara tekabül ediyor. Avrupalı kızlarımız ge-nelde Avrupalı kadınlar gibi düşünerek iyi eş ye-rine kariyer, başarılı evlilik yerine bağımsızlıkdüşünüyorlar. Tanınmamak için Almanya'dakilerFransa'da, Fransa'dakiler Belçika, Almanya'davur patlasın çal oynasın eğleniyorlar. Bu daçevre baskısı. Yine de boşanma oranlarına ba-karsak dünyada en az boşanma başta Endo-nezya, peşine Türkiye geliyor. Araplarıaraştırmamışlar çünkü oralarda çok eşli ( bir er-keğe en az dört hanım durumu ) olmak serbest.Kaynak internet.Bir de konuyu dava yönünden ele alırsak, hepsiboşanma hukukuna tabi olup "Boşanma dava-ları" olarak genellense de, her boşanma kendineözeldir. Birbirine benzemez. İstersek her dava-dan bir roman veya kitap çıkarabiliriz.Evlenecek gençlerimize tavsiye edebileceğim ikikitap aklıma geldi. Sinan AKYÜZ'ün ETEKLİ İK-TİDAR’ı ile SEDA AKGÜL'ün KİŞİLİK Mİ? DİŞİ-LİK Mİ? adlı kitapları. Sebep sonuç ilişkileriniincelersek. Elde edilen sonuca göre çözüm, ki-şilerin kendi iç dünyalarında oluşturdukları eşmodelinin, kendilerine uygun olup olmadığını,gerçeklik paylarının olup olmadığını iyi tespitetmek ve yaşamlarında farklı duygusal yatırımalanları oluşturmak olmalıdır.Sonunda sudan sebepler yaratarak yaptığınızolumsuz düşünceler zamanla yığılarak bir göl ha-lini alıp sizi içinde boğarsa hiç şaşırmayın. Enazından ayrılsanız dahi yaşanmışlıkların hatırına,varsa çocukların sağlıklı büyümelerini sağlamakhatırına, hüzünlerinizi ve acılarınızı sağlıklı yaşa-mak zorunda olduğunuzu unutmayın. Siz genede Sibel Üresin hanımı dinlemeyin. Sayın Baş-bakanımıza güvenin, beş çocuk yapın, nasıl olsaiki ton makarna beş ton kömür her seçim dönemivaatleri içinde var…NOT: Her akşam kış mevsiminde karbonmonok-sit zehirlenmesinden dolayı ölüm olayları duysakbile kalitesiz kömür dağıtılmaya devam ediliyor.Ölen vatandaşlarımız ve çocuklar kalitesiz şe-kilde öldürülüyorlar. Ayrıca Avrupa'da çocuk pa-rası, ev yardımı da cabası…

ÇİÇEK PASAJI

[email protected]

ŞAHİSMAİLKAYA

[email protected]

HHEERR ŞŞEEYYİİNN BBAAŞŞII SSAAMMİİMMİİYYEETTDeğerli dostlarım, her şeyin başı samimi-yet diyerek kısa da olsa bugün samimiyeteksikliğinin toplumu ve değerleri ne halegetirdiğinden bahsetmek istiyorum.Bugün iki insandan bahsetmek istiyorum.Bu insanların fikirleri ve zikirlerinin çoğubenim dünyama uymaz ve de kabuletmem de mümkün değil. Ancak bu iki in-sanın dürüstlüğü ve hayatı boyunca inan-dığı davadan dönmemeleri ve tavizvermeden hayatlarını sürdürmeleri beniçok etkilemiştir. Sözüm ona benim gibiyarım yamalak Müslüman geçinenleremüthiş bir örnek olup, ciddi tokatlar vur-muşlardır.Bunlardan biri Deniz Gezmiş, diğeri deNazım Hikmet’tir..Hepimiz biliyoruz ki bir yerlere gelmek,bedel ödemekten geçer, bedel ödeme-yenler, sorumluluk almayanlar, davasımeselesi ne olursa olsun, kıyıdan köşe-den sahip çıkanlar, hiçbir zaman başarılıolamamışlardır.Mesela Deniz Gezmiş’e asılırken bir hocaefendi, bir imam getirmişler ve sormuşlarson görev olarak asılırken bir imam, birhoca ister misin diye; o da demiş ki haya-tım boyunca, benim ne imamla, imanla,hocayla, camiyle işim olmadı asılırken debenim bunlarla işim olmaz demiştir. Şudavası için samimiyete bak. Bizim Müslü-manlar olsa azıcık bir zorluk, darlık, baskıgördüler mi hemen kıvırma, bazı şeyleriinkar etmeye, oradan kaçmaya başlar-lar...İkinci örnek de hayat tarzı, fikri ve zikribana uyamayan vatanperver şair NazımHikmet. Bütün davası komünizim olmuşve hayatının sonuna kadar da bu davadanve çizgiden dönmemiş sapmamış bir şair.Bakın ne diyor bir şiirinde ben uzun uzunyazmak istemiyorum.Haydi çocuklar kırlara çıkın çiçeklenin, ar-dından güneşlenin, sergilenin, kuvvetle-nin diyor..Yani LENİN diyor yazdığı şiirlerin soncümlelerinde. LENİN de biliyorsunuz kikomünistlerin babalarından.Yani şu Nazım Hikmet’teki samimiyetebakın kardeşim, inandığı davanın adamınıbile şiirlerin sonuna yazmış, bu nasıl birinanç ve dava.Ben tekrar ifade temek istiyorum.Ne Nazım Hikmet ne de Deniz Gezmişbenim fikir ve zikir dünyama hitap etmez,yiğidin de hakkını da vermek lazım.Ben burada bu insanların samimiyetlerin-den, davalarına olan inançlarından bah-setmek istedim.Bizim Müslüman kardeşlerimiz azıcıkdara düşüp sıkıştırmayla, zorluklarla karşıkarşıya kalsalar, binlerce takla atarlar veben böyle demek istemedim, şöyledemek istedim diye bir sürü yalan uydu-rurlar..Şu halimize bakın, bizlerde sami-miyet olsaydı, herkes bedel ödeseydi,milletçe ve toplu olarak bu hale düşermiydik, diye sormak istiyorum sizlere.Bedel ödenen bir yaşam ve dünya dilek-lerimizle. Hoşça kalın, dostça kalın...

MehinShamkhalova

MutlulukBazen ne istediğimizi bilmeden yürürüz. Bundan ağrı verici bir şeyyok. Bir insan nereye gideceğini bilmiyorsa, hangi yoldan gittiğininhiçbir önemi yoktur. Saatlerle bir masa arkasında oturup elimizdekalemle hiçbir şey yazmayabiliriz ve ömürüz beklemekle, ne istedi-ğimizi bilmeden geçer. Bu zaman kalpler kırarız, kendi kalbimizi kı-rarız. Bekleriz, ama, neyi beklediğimizi bilmeden hayatımızı hiçederiz. Bundan kötü ne olabilir ki?!İnsan 15 - 20 yaş aralarında hayata daha güzel gözlerle ve umutlabakar, "Ben her şeyi yapabilirim" der. Zaman geçtikçe istediklerineçatsa bile yine de bir yerde durmuş oluyor.İnsan gençlik dönemlerinde daha az şey görmüş oluyor. Tecrübe-sizlik ve o işi başaracağından emin oluşu, onu daha güzel yerleregideceğine inandırır. Ama, zamanla, birkaç kez yanıldığını gördükde,artık kendine eskisinden daha şüpheli yanaştığından, “Ben bunu ya-pabilir miyim” gibi sorularla beynini kurcalayıp durur ve artık bir yerdekendini kaybetmiş olur. “Ben mutluyum” diye düşünür, ama yine de“Niye? Neden?” diye kendi sorularında boğulur.Tabii ki, bu herkeste öyle değildir. Bu yazıyı okuyup "Neden böyleyazmışlar ki? Hiç de öyle değil" diyen de olabilir. "Ben mutluyum vene koşul olursa olsun mutlu olacağım" diyor. Öyle insanlar farklı ol-duğu gibi onların mutluluk anlayışı da farklı.Mutlu olmak için insan ilk önce kendine dalmalı, bunu derk etmelidir.Her insan bir deryadır ve biz kendi deryamıza daldıkça, kendimizikeşfetmiş oluruz ve bu insandamutluluk yaratır. Ancak dikkat etmekgerekir ki, kendimi keşfedeceğim düşüncesine kapılıp bu deryanınderinliğine gömülmeyesin. Çünkü bir şey hakkında çok düşünürsen,yalnış kararlar da alabilirsin, bu da insanda mutsuzluk yaratır. Veinsan artık kendinin önemli biri olmadığı düşüncesine kapılır. Bu in-sanı mutsuzluğa, strese, depresyona, gözyaşına, kaybetmeye sü-rüklüyebilir…Neticede yine benim fikrimce mükafaat daha büyük,çünkü, kendini tanıyacaksın, keşfedeceksin.Bazen insanlar bir yolu tutar gider, başka yolları denemeyi aklına bilegetirmez. Korkar, riskten kaçar. Korkmak özlüğünde kaybetmekdemek. Başarılı olmak istersen eğer, riskleri de göze almalısın. He-define ulaşmak için insan zorluklardan geçmeli. Bu yolda yanlışlaryapsa bile sonunda kendini geliştirmiş olacaktır. Yenilikten, keşfet-mekten, yeni hislerden korkmak lazım değil. Yeni bir yolda yeni birbeni görmekten bile korkma lazım değill. İnsan 15 yaşında da deği-şebilir, 45 yaşında da. Ama, bunu istemesi gerekir.Mutluluk - her bir insan için mutluluğun anlamı farklıdır. Her bir insanmutluluğu farklı şeylerde, farklı hadiselerde görebilir. Birinden sor-dum, senin için mutluluk ne, “Mutluluk belki de birçok insanın hisedebilmeyeceği hasret kaldığı bir histir. Ne kadar mutlu olmaya ça-lışsak da yine de tam olarak mutluyum diye haykıramıyoruz. Mutlukçok az oluyor, acı çekmek ise çok. Ama o küçük mutluluk beni ha-yata daha büyük umutla bağlıyor ” dedi.İnsan vardır ki, gözünü açıyor, sabahı görüyor, "Ne mutlu bana,bu-günü de gördüm " diyor. İnsan da vardır ki, "Yine mi sabah? Yorucubir gün beni bekliyor, yine mi bir uzun gün geçireceğim" diyor…Hiçbir insan ben de senin gibiyim diyemez. Biz insanlar görünüşçebirbirimize benziyor olabiliriz, ama hiçbirimiz aynı şeyi düşünüp , aynışeye aynı derecede mutlu ve ya mutsuz olamayız.Bana göre, benim yazılarımı okuyup anlamak bir mutluluk, kimisinegöre mutluluk çocuğunun yüzünde doğan küçük masum bir gülüm-seme, kimisine göre de mücadele mutluluk…Mutluluk bir ömür boyu sürmez, çünkü biz insanlar mutluluğumuzabile şüphe ve korkuyla yanaşırız. Onun hazzını bile çıkarmayı bilme-yiz.“Ben mutluyum ve mutlu olacağım. Değişeceğim!” demekten kork-mayın. Bu bizim elimizde. Her şeydenmutlu olmaya ve herkesi mutluetmeye çalışalım. Mutluluk yalnız benim, senin üzerinde değil, ger-çekten mutlu olmak istiyorsan, ilk önce yanındakini mutlu etmeyeçalış. Çünkü onun mutluluğu, yüzünün gülüşü sana geçer.Ve "Ben mutlu olucağım" diye her şeyi kaybetmeyin. Kendiniz olun!Bununla beraber kendinizi mükemmelleştirin ve büyütün. Her gün ,her saat. Şimdiden buna başlayabiliriz. Hâlâ zamanımız var…Mutluluk ani bir his. Bunu unutmayalım, çünkü bazen hayatta okadar mutlu olmaya can atıyoruz ki, günlük hayatımızda olan o küçükmutluluk hislerini göremiyoruz. Mutlu insan, her yaşadığı andan veküçük mutluluklardan kendine büyük mutluluk yaratan insandır.Gülümsemeyi unutmayın…

Page 29: objektif gazete

00

Page 30: objektif gazete

30

Bilimsel olarak baktığımızda Hızır’ın kimliği vekişiliği ile ilgili birçok tanımlama ile karşılaşabi-liriz. Hızır sadece belli dinler içerisinde yer almışkişilik kazanmış ab-ı hayat suyunu içerek ölüm-süzlüğe ulaşan bir şahıstan ibaret değil, insa-noğlunun varlığı ile başlayan çok tanrılı dinleriçerisinde de yer alan bir gücün genel adıdır.Mitolojik olarak bakıldığında efsaneleşen bir ha-yatı bütün peygamberlerin yoldaşı, veliler ve ne-bilerin sırdaşı olan Hızır bir insan olarakkarşımıza çıkmaktadır.Hızır inancı başta Alevi toplumu olmak üzerepek çok kültürde kutsaldır. Alevilikde özel biryeri vardır Hızır ayının ve Hızır orucunun. Heminançsal açıdan hem de sosyal açıdan insanlarbirbirine kenetlenir ve sosyal dayanışma artar.Zaten Alevilik’te her ritüel toplumsaldır, insanlarbireysellikten mümkün olduğunca uzaklaşıpHalk'la bir olmaya çalışır.Yolda dağda, bayırda, her yerde zor ve dar gün-lerde sıkıştığımızda yardımımıza gelen, ona olansevgimizle bedenimiz bütünleşen, bizleri kötü-lük ve fenelıklardan koruyan bu güç Alevilerinbir parçası haline gelmiştir.Hızır orucu bazı yöresel farklılıklar olmasına kar-şın genelde ard arda 3 gün süre ile tutulur. Hızırorucunun son günü Miaz (Niyaz, Lokma) pişirilirdağıtılır. miyazların üzerine Hızır'a ithafen bar-daklarla şekil yapılır. Kurban kesilir, bu kurban

SEYİT GEZEKKONUK YAZAR

HIZIR VE İNANCI (1)

kesiminin Müslümanlıktaki kurbankesimiyle ilgisi yoktur. İnsanlarınmanevi olarak Hızır'a yaklaşması vekurban etlerinin fakire fukaraya,komşuya dağıtılması ile sosyal da-yanışmayı arttırması sağlanır.Mezarlar ziyaret edilir, mezarlardamumlar yakılıp dualar edilir. Evdeçerağ (Mumdur ancak özel olarakziyaretlerdeki ipliklerden temin edi-lir) yakılır ve ev, aile fertleri nurlan-dırılır. Müsahipler birbirlerini ziyareteder ikrarlarını unutmazlar, geçmişbir senenin muhasebesi yapılır, kar-şılıklı hediyeler alınıp verilir. Mumyakma genelde perşembe gecesiyapılır.Ayrıca Hızır orucunda İlyas (Xeylas)günü genç kızlar ve erkekler yatma-dan niyaz yiyip su içmezler, gecerüyalarında kim su ikram ediyorsaonunla ilerde evlenileceği inancıvardır (ama sırf ben evleneceğim ki-şiyi göreceğim diye oruç tutulmaz).Hızır ayının en büyük önemi sosyaldayanışmanın ön plana çıkartılması,inanç bakımından insanların huzurakavuşması ve insanların kenetlen-mesidir. Şunu unutmayalım ki ezel-den beri dağıttıkça çoğalan tek şeyvardır, o da sevgidir. İçinizdeki sev-giyi ne kadar çok dağıtırsanız okadar çok sevilirsiniz.Bazı inançlara göre Hz Ali ve Fat-

ma’nın oğulları Hasan ve Hüseyinhastalanır. Durumu Peygambereanlatırlar. O sırada bir Vahy iner veçocuklarının iyileşmesi için üç günoruç tutmaları söylenir Ve Hızır’ınevlerine geleceğini bildirir. Üç günoruç tuttuklarında, her gün için birkişinin oruç zamanı evlerine bir yar-dıma muhtaç kişi kılığında gelmesiile kendi rızklarını onlara verirler. Üçgün sonra Hz. Ali Hz. Muhammed’egider ve Hızır’ın gelmediğini amaçocukların iyi olduğunu söyler. Hz.Muhammed kendisine üç gün bo-yunca birilerinin gelip kendilerini zi-yaret ettiğini ve kendilerininanlamadığını söylediğinde Hz. Ali ogelen yabancıların Hz. Hızır oldu-ğunu anlar. Hızır oruçları da bura-dan gelir.Diğer bir inanca göre de Nuh pey-gamberin gemisi tufanda çok zoranlar yaşarken üç gün süren fırtınaile baş edemeyeceğini anlayan ge-midekiler, “Yetiş ya Hızır” diyerekyalvardıklarında Hızır’ın geldiği veyardım ettiği için Hızır için üç günoruç tutulur.Hızır Anadolu halkları için herzaman yardıma koşan ulu bir dev-riştir, bir peygamberdir. Hızır’ın İranhükümdarı Efridun zamanında ya-şadığı ve ölümsüzlük suyu için hü-kümdar tarafından görevlendirildiği

ve getirmezse bütün halkı öldürece-ğini söylemesi ile Hızır suyu ara-maya çıkar ve bulur. Alıp gelirkensuyu yalnız halkı için değil de tüminsanlığa yardım etmek için kendisiiçer ve ölümsüzlüğe ulaşır. O gün-den sonra da darda kalanın, zordakalanın, yardıma muhtaç olan her-kesin yardımına koştuğu inançlararasındadır.Bazı önemli kaynaklar ise Hızır’ıpeygamber mertebesine koyarken,kimileri de onun Velî veya Nebî ol-duğunu yazarlar. Hz. Muhammedbir hadisinde şöyle buyurmuştur:“Hızır’a bu adın verilmesinin nedeni,kuru bir yerde post üstünde oturur-ken hemen arkasında yeşil otlar be-lirmesindendir”. Kimi anlatımlaragöre ise, Hz. İlyas ile kardeştir. Birikarada diğeri de denizde insanlarınyardımcısı olmaktadır.Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tanaktardığı bir hadiste Peygamberşöyle demiştir:“Hz.Musa’ya, insanların en bilginikimdir diye soruldu? O da, ‘benim’karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’demediği için Musa’ya vahyedipşöyle azarladı: Denizlerin birleştiğiyerde bir kulum vardır ki o sendenbilgilidir. Yorumcular bu kul’un Hızırolduğu görüşündedirler.( Devam edecek )

Bölgedeki hemen her Türk vatandaşının

yolu, hele ki yolculuklarını uçakla yapı-

yorsa, mutlaka Recep Aras’la kesişmiştir.

Biz de, Nisan ayında başlayacak Strasbo-

urg-İzmir uçuşları öncesinde, Recep

Aras’tan bu uçuşları ve kendi öyküsünü

dinleyelim dedik...

İzmir Uçuşları

“Uzun zamandır hasretle beklenen Stras-

bourg- Türkiye uçuşlarını, büyük mücade-

leler sonrasında Sun Express yetkililerini

iknâ ederek, Strasbourg-İzmir uçuşu ola-

rak, çevredeki diğer acenta arkadaşlarla

birlikte koydurmayı başardık.

Uçuşlar 1 Nisan – 26 Ekim 2013 tarihleri

arasında, yani yaz sezonu dediğimiz dö-

nemde gerçekleşecek ve her Çarşamba

günü saat 18’de Strasbourg / EntzheimHa-

vaalanı’ndan olacak.

Eğer vatandaşlarımız bu uçuşlara rağbet

edip belirli bir doluluk oranı sağlarlarsa, fir-

manın bir de Strasbourg- İstanbul uçuşu

koymayı planladığını söylemek isterim. Kı-

sacası, aktarmalı da olsa, insanlarımız bu

uçuşlara talep yarattığı sürece hem bunla-

rın iptal olma riski olmaz, hem de İstanbul

uçuşlarının konulması ihtimali artar.

Bu uçuşların fiyatları da, bu seneki diğer

uçuş noktalarının fiyatlarına bakarak, ol-

dukça normal düzeyde diyebiliriz. Yine de,

talebin artmasıyla doğru orantılı olarak, fi-

yatların da daha düşmesi gündeme gelebi-

lir.

Halkımızın bizi mahçup etmeyeceğine ve

uçaklara talep yaratacağına olan inancı-

mızla herkese şimdiden teşekkür etmek ve

saygılarımızı iletmek isteriz...”

Recep Aras’ın Öyküsü

Recep Aras’ı İzmir uçuşları vesilesiyle bul-

muşken, sizlere onun ticarî hikâyesini de bir

anlatalım dedik; işte kendi ağzından Recep

Aras...

“1963 Erzurum-İspir doğumluyum. 1991’de

Almanya’ya ayak bastığım günden bu yana

bu turizm sektörünün içindeyim. Önce

Dadaş Reisen’da başladım, sonra ayrılıp

kendi yerimi Aras Reisen adıyla kurdum.

Beş senedir de Kehl-Bahnhof’taki bu yeri-

mizdeyiz. THY’nın resmî acentasıyız.

Vatandaşlarımıza sunduğumuz hizmetleri

sayarken, öncelikle havaalanı taşıma ser-

visinden söz etmek daha yerinde olur.

Zaten Dadaş’ta çalışırken, bu alanda bir ih-

tiyaç olduğunu görünce, biraz biraz bu işi

yapmaya başlamıştık. Kendi acentamızı

açınca da, eşimi kursa gönderip lisans ala-

rak, resmî olarak bu işe giriştik. Şu an için

ikisi minibüs, biri taksi, üç arabayla bu işi

sürdürüyoruz ve bileti bizden almayan va-

tandaşlarımıza da hayır demiyoruz. Top-

lamda da acentamız beş elemanla çalış-

maktadır. Servislerimiz başta düzenli sefer

halinde Stuttgart ve Basel ile ayrıca Frank-

furt olmak üzere talep olan her havaalanına

işlemektedir. Servis ücretlerimiz de sabittir;

kişi başına 30 € olan bu ücret, kalabalık aile

ya da grup olması durumunda daha da

düşmektedir. Eğer firmalarla anlaşma sağ-

layabilirsek, bu servisi yakında hepten üc-

retsiz hale getirme çabası içersindeyiz;

dilerim bu müjdeyi insanlarımıza vermek

kısmet olur. Bu olursa, her gün saat 8’de

Stuttgart’a, saat 11’de Basel’e şeklinde dü-

zenli sefer durumuna getirmiş olacağız.

Tabii ki, servis dışında, Avrupa’nın her ye-

rinden Türkiye’nin ve istenirse dünyanın

her yerine uçak biletleri ile yine dünyanın

her tarafına paket turlarımız mevcuttur.

Uçuşlar için başta THY, Pegasus, Öger ve

Sun Express olmak üzere çeşitli şirketlerle,

paket turlar için de dünyanın belli başlı

büyük firmalarıyla çalışıyoruz. Bunların dı-

şında, bir de,Western Union ile para hava-

lesi hususunda halkımıza hizmet

verdiğimizi belirtmek isterim.

Sorunuz üzerine şunu da söylemeden ge-

çemeyeceğim; Türk vatandaşlarının bize

bu kadar teveccüh göstermesinde bence

başlıca etken, çok çalışmamız ve dürüst ol-

mamızdır. İnsanlar gece gündüz demeden

bize ulaşabiliyorlar, onlara her konuda eli-

mizden gelen yardımı yapıyoruz, kolaylıklar

sağlıyoruz, acı-mutlu günlerinde yanlarında

olmaya çabalıyoruz.

Şimdiki halde bu büroda en iyi hizmeti sun-

maya devam etmeyi düşünüyoruz; gele-

cekle ilgili başka bir planımız yoktur.

Halkımızı iki konuda uyarmak da isterim: bi-

letlerini internetten alanlardan kimilerinin

sonradan çok şikâyetçi olduklarını ve

çözüm için bize başvurduğuna şahit oluyo-

ruz; bence en iyisi güvendiği acentaya

gelip, yüzyüze görüşerek bilet almaktır. İn-

terentten ucuz diye alınan biletin, alanda iki

katına çıktığını da çok gördük; vatandaşla-

rımız bu konuda çok dikkatli olsunlar lütfen.

Bir de, artık herkesin bildiği gibi, biletlerin

erkenden alınmasında çok fayda bulunu-

yor. Kimi zaman rağbet olmayan bir uçuşta

ücretin düştüğü olsa da, genelde önceden

almanın getirisi çoktur; artık serbest fiyat-

borsa gibi olduğundan, fiyat düşebilir diye

beklemenin bir anlamı yoktur.

Son söz olarak şunu söylemek isterim: Yıl-

ların tecrübesiyle tüm vatandaşlarımızı

acentamıza bekliyoruz; eminiz ki memnun

olacaklardır...”

Aras Reisen’in SahibiRecep Aras Anlatıyor...

Page 31: objektif gazete
Page 32: objektif gazete
Page 33: objektif gazete
Page 34: objektif gazete

34

Epinal, Le Thillot ve Remiremont Türk-Fransız dernekleri, ‘Ezan ve Kur’an-ıKerimGüzel Okuma ve Bilgi Yarışması’düzenledi ve ev sahipliği yaptı. Çevreşehirlerden gelen300’e yakın davet-linin yer aldığıprograma Din Ata-şesi Fazlı Arabacıve StrasbourgBaşkonsolosu Ser-dar Cengiz katıldı.Salle de Spectacledu Plateau de la Justice Sinema Salo-nu’nda düzenlenen programa Epinal,Le Thillot, Remiremont, Neufchateau,Sarre Union, Folschvillers, ValentigneyTürk derneklerini temsilen 35 öğrencikatıldı.Ezan yarışma sonucunda birinci Sarre-Union‘dan Veysel Çil, ikinci Neufchate-au’dan Ali Temur, ÜçüncüRemiremont’dan Doğukan Eskin oldu.Kur’an-ı Kerim yarışmasında birinci Ne-ufchateau’dan Ali Kılıç, ikinci Remire-mont’dan Yunus Eskin, üçüncü iseEpinal’den Mehmet Çelebi oldu. Bilgiyarışmasında birinciliği Neufchateauekibi, ikinciliği Folschvilller ekibi, üçün-cüsüğü Remiremont ekibi kazandı.“Bu öğrencileri yetiştiren anne ve baba-lara teşekkür ediyorum”Din İşleri Ataşesi Fazlı Arabacı, prog-ramı organize eden din görevlileri Bay-ram Ediş, Bahri Gölükçü ve MuhittinEvciman’a teşekkür ettiği konuşma-sında “Bir toplumu tarihinden, dilinden,dininden kültüründen koparırsanız, otoplum varlığını kaybeder. Burada buküçük yarışmacı kardeşlerimiz sizlerinönüne çıkmakla her şeyden önce me-

deni cesaret kazanmış oldular.Toplumun önünde kendilerini ifade ede-bileceklerini gösterdiler. Hayatlarında,önlerine çıkabilecek olan engelleri aşma

konusunda yol haritasıolarak dini bilgilerininve tarih bilgilerinin neolduğunu ve muha-keme güçlerini, an-lama kapasiteleriniortaya koymuş oldu-lar. Buminik kardeşle-rimiz sahnede bir

arada, beraberce, kollektif bir şuurla ha-reket ederek kendi tarihlerini, dillerini,dinlerini ve kültürlerini, hep beraber Av-rupa’da, nasıl devam ettirebilecekleriniortaya koymuş oldular. Bu açıdan, buçocuklarımızın bizzat kendilerini tebrikeder, bunları yetiştiren anne ve babalarıve hocalarına huzurunuzda tebrik edi-yorum” diye konuştu.“Hepsi pırıl pırıl”Programın kapanış konuşmasını yapanStrasbourg Başkonsolosu Serdar Cen-giz, “Fazlı Bey’le birlikte Strasbourg’dan,150 kilometre uzaktan geldik. Güzel birgün geçirdik. Öğrencilerimizin perfor-mansları çok iyiydi. Hepsi pırıl pırıl. Sonana kadar başa baş bir mücadele oldu.Son derece etkilendim.” ifadelerini kul-landı. Cengiz, Selimiye Epinal Der-neği’ne, dernek başkanlarına, jüriüyelerine ve velilere teşekkürlerinisundu.Epinal İlahi Grubu ve Remiremont Der-viş Semazen Ekibi’nin sahne aldığıprogramda dereceye giremeyen öğren-cilere de hediye ve yarışmaya katılanbütün öğrencilere katılım belgesi verildi.(( ZZaammaann ggaazzeetteessiinnddeenn aallıınnmmıışşttıırr ))

Saint Dié Türk Fransız Dostluk Cemiyeti Faaliyet ve Haberleri / Saint Dié des Vosges – Mustafa GÜÇLÜ

ÇİĞ KÖFTE PARTİSİ DÜZENLENDİSaint Dié Türk Fransız dostluk Cemi-yeti’nde etsiz çiğ köfte partisi düzenlendi.TFDC tarafından düzenlenen etkinliklereyeni seçilen cemiyet başkanı Nuri Taş,Din görevlisi İsmet Gencer, Türk öğret-meni Abdullah Yücel ve üyeler katıldı.Çiğ köfte partisinde gençlerle birarayagelme fırsatı bulmaktan dolayı mutlulu-ğunu dile getiren Nuri Taş, maksat yeniyönetimi ve vatandaşları kaynaştırmakdiye konuştu.Din görevlisi İsmet Gencer, Türk öğret-meni Abdullah Yücel ise, bu tür etkinlik-lerin birlik ve beraberliğin sağlanması

açısından önemli olduğunu kaydettiler veetkinliğe katılanlara teşekkürlerini iletti-ler.

Cemiyette hizmette hız kesilmiyor, Kı-lınç kardeşler hiçbir zaman hizmettesınır tanımıyor. Her zaman bir yenilikgetiriyor. Semaver odunda çay keyfihizmeti sunmaya başladılar. Cemiyetegelen vatandaşlar semaver odundayapılan çay lezzeti başka oluyor dedi-ler. Ayrıca hafta sonları da kestane ke-babı yapıyorlar ve herkesin beğenisinitopluyorlar. Mikail Kılınç cemiyettebaşkanlık yapmış olduğundan, « Va-tandaşlar değişik hizmet bekliyor, biz

de bunu sunmaya gayret gösteriyoruz» dedi.

CEMİYET LOKALİNDE KESTANE VE ÇAY KEYFİ

Geçtiğimiz günlerde Saint Dié cemiyeti-nin Kadın Kollarının yeni yönetimi seçildi.Yeni yöetim Pazartesi kahvaltılarınıdevam ettiriyor. Her pazartesi sabahı50’ye yakın katılımoluyor. Kahvaltınınamacı bayanlar arasıbiraraya gelip daha iyitanışmak ve kaynaş-mayı arttırmak.Kahvaltılar samimi birortamda geçiyor ve bayanlar birbirleri ile

daha yakından tanışıp sohbet etme fırsatıbuluyorlar.Pazartesi 04 Şubat günüsabah kahvaltısını Sümbül Sözcü rah-metli kocası Abdulmuttalib Sözcü adına

vermiştir. Allah rahmeteylesin ve Allah kabuletsin.Kadın Kolları her 15güne Cuma GünleriCuma namazındansonra lahmacun satışı

yapmaktadır, ilgililere duyulur.

KADIN KOLLARI HİZMETTE HIZ KESMİYOR

NURİ TAŞ YİNE PODYUMDASaint Dié Cemiyet başkanı olan Nuri Taş yineObernai’de düzenlenen 3 üncü Bas-Rhin karateşampiyonasında podyuma çıkmayı başardı.Nuri Taş karatenin kata bölümünde üçüncüoldu. Geçtiğimiz sayılarımızda derecelerindenbahsetmiştik ve her zamanki gibi başarılarınıtekrarlıyor.Objektif ailesi olarak Nuri Taş’ı tebrik ediyoruzve başarılarının artmasını diliyoruz.

EPİNAL’DE YARIŞMA’DA BULUŞTULAREpinal’de düzenlenen Ezan ve Kur’an-ı Kerim Güzel Okuma ve Bilgi Yarışması’nda kazanan yarışmaya katılan 35 öğrenci ve yüzlerce davetli oldu.

MMuussttaaffaa KKEEPPEENNEEKK--EEppiinnaall

Page 35: objektif gazete
Page 36: objektif gazete

36

Akademisyen ve gazeteci, Prof. Dr. Toktamış Ateş birsüredir tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Çapa TıpFakültesi Hastanesi'nde organ yetmezliği nedeniyle 19Ocak 2013 tarihinde 68 yaşında hayatını kaybetti.

2008 yılında bir süreliğine Objektif Gazete’de de yazılarıyayımlanan Toktamış Ateş, 18 Ekim 2008 tarihinde ga-zetemizin düzenlediği bir programa katılmak üzereStrasbourg’a gelirken, Bulgaristan’da çıkan bir vize so-runu nedeniyle bu seyahatini yarı yolda bırakarak geridönmek zorunda kalmıştı.

Çapa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı doktoruElif Caymaz, Ateş'in ölümüyle ilgili olarak "Ağır bir nöbetve sonrasında sistemik damar hastalığı vardı. Çokluorgan yetmezliği nedeniyle kalbi durdu. Sonrasında dakaybettik" dedi.

Caymaz, uzun zamandan beri hastanede te-davi görmekte olan Ateş'in saat 02.00 sırala-rında hayatını kaybettiğini belirtti.

TOKTAMIŞ ATEŞ KİMDİR?1944 İstanbul doğumlu olan Toktamış Ateş,orta öğrenimini Avusturya Ortaokulu’nda, liseeğitimini ise Vefa Lisesi'nde yaptı. 1967 yılındaİstanbul Üniversitesi'nin İktisat Bölümü'nü biti-ren Ateş, 1982'de profesör oldu.

İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra ders vermekiçin çeşitli dönemlerde ABD (Iowa) ile Alman-ya'da (Berlin - Münih) bulundu. Ateş son olarakkurucuları arasında yer aldığı Bilgi Üniversite-si'nde ders veriyordu.30’dan fazla kitap yayınlayan Ateş, 10 yılı aşkın bir süre

boyunca Cumhuriyet gazetesinde yazmıştı. Ateş, sonolarak Bugün gazetesi’nde yazarlık yapmaktaydı.

Toktamış Ateş Hoca’yı Sonsuzluğa Uğurladık

Almanya’nın Stuttgart şehrinde faaaliyet-lerini yürütmekte bulunan Alevi ToplumuAlevitische Gemeinde (ATAG) e. V. der-neği, kurumun yöneticisi ve aynı za-manda yazar olan, Alevilik ve Alevilerhakkında çokça kitap yayınlamış olanRemzi Kaptan ile yapmış olduğu 28Kasım 2012 tarihli bir söyleşiyi sizlerlepaylaşmamız üzere bize gönderdi. Aşa-ğıda bu söyleşinin ilk bölümünü sunuyo-ruz.

Alevilik konusu son yıllarda gündemdekalmaya devam eden bir konudur. Bizlerde Alevilik-Aleviler, cemevleri, Aleviliğinibadet anlayışı ve daha birçok konu hak-kında dernek çalışmaları ile beraber kitapve yazılarıyla Alevilik konusunda yetkinbir isim olan Remzi Kaptan ile bir söyleşiyapacağız.İlk sorum şu: Alevi kelimesi ne anlamageliyor ve bu kavram nasıl oluşmuştur?Alevi terimi son yıllarda özellikle Türki-ye’de tartışma konusu olmuştur. Oysa, te-rimin anlamı ve kökeni gayet açıktır. Alevi,`Hz. Ali`ye bağlı olan, Hz. Ali`yle ilgili` an-lamındadır. Daha geniş ele alındığındaHz. Ali'nin yolunda giden, onun ilke ve dü-şüncelerini benimseyen kimsedir Alevi.Alevilerin toplu halde yaptıkları ibadetleriolan cem hakkında bilgi verebilir misiniz?Sorunuzdan da anlaşıldığı gibi, cemAlevi-lerin toplu halde yaptıkları ibadetin adıdır.Kavram olarak Cem, Arapça bir kelimeolup toplanma, birikme, bir araya gelmemanasına gelmektedir.Cemin kaynağı Kırklar Cem'idir.Cem ibadetini diğer inançlardaki ibadet-lerden farklı kılan en önemli unsur;Cem’de bulunanların aynı zamanda top-lumda hesap vermekle yükümlü olmaları-dır. Cem’de bulunanlar bir birlerindenRazı Olmak zorundalar.Cem’de bulunan bir kişi başka bir kişiyedargınsa, bu iki kişinin dargınlıkları gide-rilmeden, barışmaları sağlanmadanCem'e başlanmaz.Cem; huzuru arayanların, düzeni mükem-mel şekilde kurup kurumlaştırmak iste-

yenlerin, kendini bilmek isteyenlerin, arı-nıp aklanmak isteyenlerin, ölüp yenidendoğmak isteyenlerin, sırrı hakikate ermekisteyenlerin, var olmak için yok olmayıgöze alanların, semah dönüp gökyüzüneağanların... yaptıkları ibadettir.Alevilikteki Dört Kapı Kırk Makam oldukçaönemli ve kapsamlı bir konu. Bu konuhakkında bize kısaca bilgi verebilir misi-niz? Dört Kapı Kırk Makam ile amaçlanannedir?İnsan-ı kamil olmanın yolu Dört Kapı KırkMakamdan geçerDört Kapı ve bu kapılardaki Onar Makamkişiyi, insanlık bilincinin zirvesine ve onunötesine taşıyan aşamalardır. Dört KapıKırk Makamla amaçlanan, insanın hamervahlıktan çıkıp insan-ı kamil olmasıdır.İnsan-ı kamil, olgun insandır. Yaşamı, ev-reni, dünyayı ve bütün bunlarla ilintili ola-rak ne varsa onların bilincine varmış, sırrıhakikate ulaşmış olanDört Kapı Kırk Makamı teorik bilgiler veyafelsefi bir takım açıklamalar olarak anla-mak eksik bir algılama olur. Yine bunlarıezberleyerek bazı sonuçlara ulaşmayı is-temek yetersiz ve kaba bir yaklaşım olur.Dört Kapı Kırk Makamla amaçlanana

ulaşmak, teoriden ziyade pratikte yoğun-laşarak, hizmet ederek, yolun gerekleriniyerine getirerek kısacası ruhen, aklen,kalben, bedenen, bütün duygu ve düşün-celerinde yaşayarak, bütün hücrelerindean be an his ederek, kendini bir bütün ha-linde adayarak ancak mümkün olabilir.Alevilerde eline, beline, diline sahip ol il-kelerinin çok önemli olduğunu biliyoruz.Bunları biraz açıklar mısınız?Herhalde dünyada anlamı bu kadar derinve kapsamlı olan ama aynı zamanda sa-

dece üç sözcük olan başka bir kavramyoktur. Bazılarının onlarca kitaba, yüz bin-lerce sözcüğe sığdıramadığını Hacı Bek-taş Veli üç sözcükle anlatmış. ELİNE,BELİNE, DİLİNE SAHİP OL.İnsanın bu üç organı toplumu ve insanıgeliştirdiği, özgürleştirdiği gibi aynı za-manda insanı ve toplumu düşkünleştirir,yozlaştırır. Ulu Hünkâr bütün bu gerçek-likten yola çıkarak Alevi inancında sağlambir ahlâk sistemi kurmuştur.EL: İnsanın eli her türlü iyiliğin ve yine kö-tülüğün uygulayıcısıdır. İnsan eline sahipolmadı mı katil, hırsız olur. İnsan elinesahip oldu mu üretir.Üreten ve yaratan, çaba sarf eden, emekharcayan insan da güzel insandır. Güzelinsan da kendisinden başlayarak toplumahizmet edendir. Toplumsal huzuru, barışısağlayandır.BEL: İnsan kendi hayvani güdülerinehâkim olmadı mı her türlü sapıklığı yapar.Sapıklık, toplumsal çürümeye, ahlâksız-lığa götürür.DİL: Dil insanlar arasında iletişimi sağla-yan organdır. Bir insan dilini iyilik için dekullanabilir kötülük için de. İnsan dilini ya-landan, riyadan, sahtelikten korumalı veyalana, sahteliğe alet etmemeli, yani di-line sahip olmalı. Duyduğu olumsuzluklarıdüzeltmeli, yalandan kaçmalı, kilit vurmalı.Dilini iyi, güzel insanı ve dolayısıyla top-lumu huzura kavuşturacak şekilde kullan-malı.

Bir insan Eline, Beline, Diline sahip ol-duğu müddetçe iyi bir insandır. Elinesahip olmakla; kendisini her türlü şiddet-ten, hırsızlıktan, cinayetten korumuş olur.Beline sahip olmakla; çocuğuna iyi birbaba, eşine ise iyi bir eş olur. Diline sahipolan ise kendisini her türlü yalandan, sah-telikten korumuş olur. Eğer insanlık bu il-keleri asgari bir şekilde uygulasa her türlüyozluğun ve yobazlığın sonu gelir.( Alevi Toplumu Alevitische Gemeinde(ATAG) e. V. - Tauben Str. 20 - 70199Stuttgart / www.alevitentum.de )( Devamedecek )

“Alevilik Hak ve Hakikat Yoludur” (1)Alevitische Gemeinde Derneği Yöneticisi Remzi KAPTAN ile Söyleşi

Page 37: objektif gazete

37

İzmir’i aktarma merkezi yapma kara-rıyla operasyonlarını genişleten Su-nExpress, İzmir’deki uçuş ağına yurt

dışından Strasbourg’la beraber Bremenve Lefkoşa’yı da ekliyor.Türk Havayolları ile Lufthansa’nın ortakkuruluşu SunExpress, üç yeni şehirle,Strasburg, Lefkoşa ve Bremen, İz-mir’den yurt dışına uçtuğu destinasyonsayısını 21’e çıkarıyor. İzmir’den, yurt içi/yurtdışı en fazla noktaya uçuş geçekleş-tiren havayolu SunExpress, İzmir’i HUB(Aktarma Merkezi) yapma kararıyla be-raber, uçuş ağına yeni destinasyonlarkatmaya devam edecek.SunExpress, Mart sonunda başlayacakyaz tarifesinde İzmir’den dış hatlardaFransa’da Strazburg’a, Almanya’da Bre-men’e ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri-yeti’nde ise Lefkoşa ErcanHavalimanı’na da uçacak. SunExpressLefkoşa’ya iki, Bremen ve Strazburg’aise haftada bir kez sefer düzenleyecek.SunExpress Genel Müdür YardımcısıHacı Say, “Bu yaz başlayacağımız, yurtiçinde Batman, yurt dışında ise Stras-burg, Bremen ve Lefkoşa (Ercan) ile be-raber, İzmir’den uçtuğumuz destinasyonsayısını 35’e çıkaracağız. İzmir’den en

çok noktaya direkt uçuş yapmamızın yanısıra artık Anadolu’nun 14 şehrinden Av-rupa’da 21’yi aşkın havalimanına bağ-

lantı veriyoruz.” dedi.İzmir artık Türkiye ile Avrupa’yı bağlıyorSay, “İzmir’den en çok noktaya direkt

uçan havayolu şirketiyiz ve İzmir’i Tür-kiye ile Avrupa arasında bir aktarma mer-kezi yapmakta kararlıyız. İzmir çıkışlıhaftada 73 direkt tarifeli uçuşumuzunyanı sıra ülkemizin 14 kentinden 388bağlantılı seferle İzmir’i Türkiye ve Av-rupa arasında bir aktarma merkezi halinegetiriyoruz” dedi.Say şöyle konuştu: “İzmir’den yapacağı-mız aktarma ile hem Anadolu kentlerin-den hem de uçacağımız yurt dışıdestinasyonlarımız Strasburg, Bremenve Ercan’a İzmir üzerinden bağlantı ve-receğiz.”Adana, Antalya, Batman, Diyarbakır, Er-zincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbulSabiha Gökçen, Kars, Kayseri, Malatya,Samsun, Trabzon ve Van’dan gelen yol-cular, İzmir’de aktarma yaparak Amster-dam, Basel, Berlin-Tegel, Düsseldorf,Dortmund, Frankfurt, Hamburg, Hanno-ver, Köln, Strasburg, Bremen, Lefkoşa,Münih, Stuttgart, Viyana ve Zürih’e gide-bilecek.

SunExpress biletlerinizi www.sunexp-ress.com veya 444 0 797'den, bilet satışofislerinden veya acentalardan teminedebilirsiniz.

SunExpress İzmir-Strasbourg Uçuşlarını Nisan’da Başlatıyor

YAYGIN DAĞITIM AĞI İLEHER ZAMANSİZİNLE...

Page 38: objektif gazete
Page 39: objektif gazete
Page 40: objektif gazete

40

SEÇİMBir adım ötede zihnin cennetine de, cehenne-mine de giden yol.. Yürüme mesafesindesanki, öyle yakın…Bu ürkütücü ve mucizevi yakınlığın farkına var-dığımızda önümüzdeki yoldaki kendi gücü-müzü ve yolun anlamını daha iyi anlıyoruz.Kendimizi hırpalayacak, kıvrandıracak, hattayok edecek damar da bizim, yenileyecek,keşfettirecek, kan pompalayacak olan da..Acı ve endişe dolu kahır çorbasından da içe-biliriz, dinginlik, huzur ve sükunetle dem tut-muş ferahlık çorbasından da..İçimiz güçlendikçe dışımızdaki dünyayı etki-leme gücünü yakalayabiliriz, ya da maruziyet-lerimizin altında ezilip, bedbahtlık veküskünlüğü hücrelerimize kadar hissedip,hasta edebiliriz kendimizi..Savaşmayı anlamsızlaştırabilir, ölümü bir neviyaşarken de prova edebiliriz. Yılgınlığımızı veyüreksizliğimizi ümitsizlikle nakşedip, naif birçabasızlığın içine girebiliriz. Böylece tembelli-ğimizi ve vazgeçmişliğimizi dünyanın anlam-sızlığıyla açıklayıp, bir nebze için avunabiliriz.Ve kös kös oturabiliriz beklentisizliğin durağansığınağında; ah o ümitsizliğimiz!, yenilgimizinen içli ve fiyakalı süsü olur böylece.. Oysa işi-miz sadece yaşamak, yaşamak, yaşamak..Bir yerlerde yaşam her gün ve her gün yeni-den doğuyor, belki şimdi bir bebek ağlıyor veilk sütünü emiyor annesinden canhıraş saldı-rıyor yaşamın ilk kaynağına, bir hastanın ya-şamı film şeridi gibi geçiyor gözünün önündenve Yaradan’a kavuşuyor apansız, ya da birçiçek soluyor vazgeçerek dünya aleminden,bir gemici bir limana demir atıyor isteksiz, birfırt daha çekiyor sigarasından tüketerek kalanumutlarını, bir kuğu suya değişini seyreyliyorbedeninin süzüm süzüm süzülüyor nazikçe,bir karlı dağdan eriyip düşüyor bir kar tanesi,bir tohuma karışıp can katıyor , bir yağmurdamlası terkedilen gencin gözyaşına karışıyoracıya şifa niyetine, bir böcek yavrusunu besli-yor gizli gizli kuytularda, bir ırmağın kenarındaküçük bir kızın ayağı suya değiyor ürpererek,belki bir kadın kocasından ilk tokadını yiyorşaşkın, aynada kendine bakıp baba evini öz-lüyor kalbi bin parça, bir çocuk müziği duyuyorilk kez hayret ve keşfetmenin esrikliğinde, birşair son kıtasını yazıyor şiirinin gönlü artık ya-tışmış, bir sarhoş unutuşun uykusuna teslimediyor yorgun ve bitik zihnini, bir sporcu zede-liyor bedenini üstelik hedefe bu kadar yaklaş-mışken, bir ergen ilk sigarasını tüttürüyor ilksevdasının yükü omzunda, bir evlat babasınıuğurluyor son yolculuğuna sözleri yitik, birinsan deliriyor belki tam da şu an, deliliğin obilinmez diyarına sürükleniyor varlığı dilleri lâlolmuş, belki de şu an en muazzam kelimelerhayat buluyor bir kitabın satırlarında, bir gençkız en sevdiği elbiseyi giyip sevdiği delikanlıyakoşuyor adımlarında aşkın telaşlı dansı.. . Veakla hayale gelmeyen binlerce türevi yaşa-mın. Sürüyor, sürüyor... Yani yaşamak işi budiyarda hep devam ediyor..Siz peki yaşamın hangi ucundan tutmak ister-diniz, bunca çeşitlilik barındırırken yaşam?Yoksa siz yaşamak ipinin ucunu çoktan kay-bettiniz mi? Bilmem. Galiba seçim biraz dasizin, biraz da bizim..Ne dersiniz?

KARŞI KÖŞE

BaharAKBULUT

[email protected]’été dernier, je suis partie avec uneamie visiter Istanbul, j’ai découvertune ville pleine de magnificence etchargée d’histoire. En écoutant de lamusique traditionnelle turque, je merevois traversant les salles du Palaisde Topkapi et son impressionnantecollection de joyaux. En voyant cela,on voyage quelques années en ar-rière pour retrouver le luxe du tempsdes sultans…Topkapi surprend d’uncôté par la simplicité de son architec-ture, et d’un autre attire par la superbevue sur la Corne d’Or et la mer deMarmara.

Je revois la Mosquée Bleue d’Ahmet1er avec ses six minarets qui tendentvers le ciel. Architecture très inhabitu-elle pour la France, mais qui ne man-que pas de charme, bien au contraire! Nous avons alors mis un voile surnotre tête, enlevé nos chaussures etsommes entrés, l’intérieur de la Mos-quée est à couper le souffle : chaqueparcelle de mur a été décoré, les pla-fonds sont immenses ce qui donneune impression de grandeur ; la lu-mière tamisée invite à la prière, il nefaut perdre de vue que c’est avant toutun lieu de culte…même s’il est quelquepeu transformé en lieu touristique.Malgré la grandeur et la beauté decette Mosquée, c’est Sainte Sophiequi m’a le plus marquée, mélangeétonnant entre une église et une mos-quée. On aperçoit encore les ancien-nes fresques du temps de l’èrechrétienne, elles sont d’ailleurs enpartie rénovées. Par dessus, sontvenu s’ajouter des décorations typi-quement musulmanes, l’intérieur res-semble d’ailleurs bien plus à unemosquée qu’à une église. Néanmo-ins, ce mélange laisse une impressionmagique, rare endroit de mélange dereligion qui s’accorde

Le palais de Dolmabahçe quand à lui,plus récent, s’étend sur le bord duBosphore. L’intérieur est d’un luxebien plus marqué que le palais de

Topkapi, c’est un tout autre genre dePalais, tout en majesté. La pièce lesplus impressionnante est sans nuldoute la salle de bal avec son im-mense dôme, orné du plus grand lus-tre que je n’ai jamais vu ! On s’attendà voir surgir un sultan, vêtu de somp-tueux vêtements, ou encore Atatürklui même. Le harem, victime de clic-

hés occidentaux n’était pas du tout telque je l’imaginais. C’est en réalité unvéritable palais, composé de chambreet salon « à la française », ce qui n’estpas du tout l’image que l’on se faitd’un harem.

Mis à part les monuments, nousavons découvert une culture turquetrès différente de la notre. J’étais éton-née de découvrir une ville très dyna-mique, une population jeune, enpleine effervescence. Les gens éta-ient incroyablement accueillants, cha-leureux, prêts à tout pour nous fairevisiter Istanbul. Une facette de leurculture était particulièrement touc-hante : le chant. Le chant fait partieintégrante de la culture turque, chanttraditionnel bien sûr, que l’on a eu lachance d’entendre. Instant magique.

Nous avons fais l’expérience d’allerau hammam, c’était vraiment éton-nant, ce n’est pas quelque chose decourant en France. Nous avons dé-niché un petit hammam de quartierpour éviter la foule touristique. Un vé-ritable hammam, authentique, c’étaitune expérience inoubliable.

Tout cela n’aurait pu être possiblesans nos amis turcs, qui nous ont faitdécouvrir leur culture. Ce qui nous in-téressait était de vraiment « s’intégrer» dans la culture turque pendant dixjours, en mangeant des plats traditi-onnels, essayant de parler quelquesmots turcs, de découvrir des chants etdanses traditionnelles. J’en garde untrès bon souvenir, j’y retourne d’aille-urs l’été prochain…

Rébecca RONCERET

Istanbul

Page 41: objektif gazete

Satılık fond de commerceSnack - Restauration rapide à Schiltigheim, cuisine toute

équipée, en bon état, rue passante.Prix: 25 000 € à débattre

Tél: 06 69 21 29 69

kuaför (bayan-erkek)Kehl’de çok iyi çalışır durumda, müşterisi hazır

Devren satılıktır.Tel: 0049 07851 63 66 480cep: 0049 17 68 68 23 535

Turizm Acentasında çalışacakAlmanca ve Fransızca bilen tecrübeli bayan eleman aranıyor.

Garson aranıyorKhel’deki İstanbul Restaurant için garson aranıyor.

Ciddî olarak ilgilenenler için tel: 0049 176 63 60 49 17

DÜĞÜN TEBRİĞİAli DİNGER - Binnaz ARSLAN

19.01.2013 St. Dié“Tüm yaşantınız boyunca

en güzel günleri, enneşeli anları ve sevginin doruklarını

beraber yaşamanızı dilerim...Mutluluklar…”

Mustafa GÜÇLÜ

DOĞUM3 Ocak 2013 günü kızımız

ECRİN MİNEdünyaya gözlerini açtı.

Faruk & Elif BEYAZ ve tüm Beyaz Ailesi

GÖZAYDINLIĞIMulhouse’tan Elif ve Faruk Beyaz çiftinin kızları

ECRİN MİNE3 Ocak 20013 tarihinde dünyaya geldi.

Beyaz Ailesi’ni kutluyor, yavruya uzun ve sağlıklı bir ömür diliyoruz.Objektif Gazete

TÜRK ailesinin değerli ferdiBayburt'lu Celil TÜRK25 Aralık 2012 tarihinde hayata gözlerini yumdu.Nedorf'ta oturuyordu, evli ve iki çocuk sahibiydi,ailesi Türkiye'deydi.

Sağlık problemleri nedeniyle geldiği Stras-bourg’ta, Hautepierre Hastahanesi’nde 64yaşında vefat etti.

28 Aralık 2012 günü Strasbourg Eyüp SultanCamisi’nde cenaze namazı kılındı.

31 Aralık 2012 günü İstanbul'da defnedildi.TÜRK aiesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabırdiliyoruz.

Objektif Gazete

BAŞSAĞLIĞI

Kehl’deki Yağmur Butik’in sahipleriNurhan Çaylı, Ayhan Kaya ve Hanife Altıntaş ileReyhan Çakmak ve Murat Demir’insevgili anneleri, Ömer Demir’in hayat arkadaşıAsiye DEMİR Hanımefendi

13 Ocak 2013 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.

Tüm sevenlerine ve kederli ailesine başsağlığıve sabır diliyoruz.

Ekmekci ailesi – Objektif Gazete

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

Page 42: objektif gazete
Page 43: objektif gazete
Page 44: objektif gazete
Page 45: objektif gazete
Page 46: objektif gazete
Page 47: objektif gazete
Page 48: objektif gazete

10, rue Contades67300 SchiltigheimTel: 03 88 85 83 66www.objektifgazete.fr

* Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi/Journal mensuel d’infos,

d’annonces et de publicités.

* İmtiyaz sahibi/Edité par:ACTIF SARL

* Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:Tuncer KIRÖMEROĞ[email protected]

* Grafik-Dizayn: Murat ATEŞ

* Dağıtım/Distribution: ACTIF SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCYve çevresi Mustafa GÜÇLÜTel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi:Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi:ŞahismailTel : +49 1797 843 183

SAVERNE-SARREGUEMINES-HAGUENAU - BISCHWILLERLUNEVILLE-BOUXWILLER-WISSEMBOURG ve çevresiKemal ERGÜLTel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

*Baskı adedi/Tirage: 10000

*Baskı/Imprimé par:Imprimerie des

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymayasöz vermiştir.

/Objektif promet à respecter les principes et leslois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fo-toğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

/Toute reproduction de nos articles, textes d’an-nonces ou publicités parues dans notre journal est

libre sous l’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: FEVRIER 2013

BANKA BİLGİLERİIBAN: FR76 1760 7000 0170 2167 5415 462

SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR

SIRET No : 539 864 06600011

ŞUBAT /FEVRIER2013N° 79

Page 49: objektif gazete
Page 50: objektif gazete
Page 51: objektif gazete
Page 52: objektif gazete
Page 53: objektif gazete
Page 54: objektif gazete
Page 55: objektif gazete
Page 56: objektif gazete