5
oilevi de toplumu da 6 j) H. viCDAN yahut sekülarizme, dünya ha- kadar ciddiye almak ve onu ih- mal etmemek daha soft ve daha tolere edi- lebilir, yani pozitifbir anlam yüklenmesine vurgulamak ve boyunca sekülarizme mukabil be- lirtmekte fayda görüyorum. Bize göre de seküla- rizm, Sosyal Bilimler (Ömer Demir- Mustafa Acar, s.314) gibi; dinsel olan veya dinsellik atfedilen bütün ve ilkeleri toplumsal iten, sadece bu kabul edip, öte dünyadan temeli- ne insan merkezci ve biçi- midir, Elbette böyle bir bu dünyaya hapset- mek demektir; onu kendi kendine yeten, özerk · bir Sekülarizm, bütün tasavvur insan ve ve kendi" kendini besleyerek ilerleyen bir süreçtir. idame ettirmesini ise tevb.idin yani borçludur. Bizim burada üzerinde durmak bir duru-

oilevi de toplumu da - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D02895 › 2009_13 › 2009_13_TEKINHV.pdfİlk, orta, uzay, atom vs. hangi çağ olursa olsun za ... kestirmeden konfoo·a

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • oilevi de toplumu da 6 6 deni~> j) leştiren

    dünvevileşme

    H. viCDAN TEKİN

    Dünyevileşmeye yahut sekülarizme, dünya ha-

    yatını gerektiği kadar ciddiye almak ve onu ih-mal etmemek şeklinde daha soft ve daha tolere edi-lebilir, yani pozitifbir anlam yüklenmesine katılına

    dığımızı vurgulamak ve yazı boyunca dünyevileşme kavramını sekülarizme mukabil kullanacağımızı be-lirtmekte fayda görüyorum. Bize göre de seküla-rizm, Sosyal Bilimler Sözlüğü'nün (Ömer Demir-Mustafa Acar, s.314) aldığı gibi; dinsel olan veya dinsellik atfedilen bütün değer ve ilkeleri toplumsal

    yaşarnın dışına iten, sadece bu dünyayı yaşanabilir kabul edip, öte dünyadan ilişkisini koparına temeli-ne dayalı, insan merkezci düşünme ve yaşama biçi-midir, dünyevileşmedir.

    Elbette böyle bir anlayış, insanı bu dünyaya hapset-

    mek demektir; onu aşkın karşısında kendi kendine yeten, özerk ·bir varlık saymaktır. Sekülarizm, bütün tasavvur dünyasını, insan aklının işleyiş ve kodlarını dönüştüren ve kendi" kendini besleyerek ilerleyen

    bir süreçtir. Varlığını idame ettirmesini ise tevb.idin parçalanmasına, yani şirke borçludur. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz apaçık bir şirk duru-

  • mundan ziyade, tevhidin gayesi olan bütünselliğin

    sayısız parçalara aynimasından doğan kaosun dav-

    ranışlanmLZa ve tutumlarunıza yan~ımalan ve ulaş-ı

    tığı boyutlar olacaktır. !

    İslam 'ın Dünyevileşmeye Yaklaşımı

    İnsanlık tarihinde dinden uzaklaşma, dünyaya aşın meyletme ve sınır tawmaz bir dünyevileşme duru-

    mu, dönem dönem diğer zamanlardan daha çok be-

    lirginlik arzetse de daima tecrübe edilegelmiştir.

    Evrensel ölçekte bir değerlendirme yapılacak olursa,

    dünyevileşme karşısında gerek seyrini gerekse onu

    besleyen zihniyet ve araçlan sorgulaması ve karşı

    duruş sergilernesi bakımından yegane engelin İslam olduğu görülecektir. Yalnız bugün değil, tarih bo-yıınca ne zaman dünyaya meyil ve düşkünlük sınır

    larını zorlayıp taşma göstermişse, bu süreç insanın

    kendisini, içinden Allah'ın çıkartıldığı çözümsüz bir

    denklemin ortasında bir başına ve çaresiz bıraktığı

    bir ibret tablosuyla sonuçlanmıştır. İşte bu kaos hali, tezahilileri farklı şekillerde ortaya çıkabilen her tür-

    lü sapma ve kötülüğe kaynak teşkil edebilecek bo-

    yutta büyük bir tehlikedir.

    Kur'an-t Kerim, fert ya da toplumlann dünyevileş

    melerini birtakım sebeplere dayaodırmaktadır. Bun-

    lardan biri ve belki de en başat rolü oynayan neden

    bilgisizliktir. Burada kastedilen bilgisizlik; insanda

    "cahiliye" semptomlarını giderecek tiirde bir bilgi-

    den mahrum olma durumudur." Bizi anmaktan yüz

    çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey iste-

    meyeniere aldırma (sen de onlardan yüz çevir) On-' ların ulaştıklan bilgi seviyesi budur." (Necm/29,30)

    Bir başka ayette Allah Teala insanın, ona ahiretteki

    veresiyeye dünyadaki peşini tercih ettiren aceleci

    fıtratına dikkatleri çekmektedir. "Hayır hayır! Sizler

    çabuk olanı (bu dünyayı) seversiniz. Daha sonrakini

    (ahireti) bırakırsınız. (hiç düşünmüyorsunuz)" (Kı

    yamet/20)

    Dünyevileşineye insanoğlunu sürükleyen sebepler-

    den bir diğeri, dünya nimetlerinin gösteriş ve aldatı

    cılığına, şeytanın iğvasına kapılmaktır: "Dünya ha-

    yatı sizi aldatmasın, çok aldatıcı olan şeytan da sakın

    sizi Allah hakkında (lutuf ve bağışlamasına ümitlen-

    dirip) kandırmasın."(Fatır /5)

    Yine Kur'an-Kerim'in Kasas Suresi'nde Karun'un

    sahip olduklarına irnrenen kimselerden "dünyaya göz dikenler" şeklinde negatifyargıyla sözederken,"

    vahiyden kendilerine bilgi verilenlerin" Karun'un

    varlığına imrenenleri kınayarak Allah katındaki mü-

    kafa ta talip olmalarına sitayişle baktığını görüyoruz.

    Burada da dünyaya pirim verip vermeme durumu-nun ilimle birebir ilintisi gözlerden kaçmıyor. Zaten

    kıssa ilk kategoridekilerin pişman olup ibret almala-

    oyla devam etmektedir.

    Benzer ayetlerde bayatın hepsi bu dünyadaki kadar

    olduğu gibi, hesabı yok sayan bir dünya görüşünün

    reddedildiğine şahit oluruz. Artık sözünü ettiğimiz

    bu algılama biçiminin izleriyle, doğurduğu sonuçta-

    n, bireyselleşme ve sekülarizm marifetiyle giderek

    adi ortaklıklara, limited şirketlere evrilme seyri gös-

    teren 'aile' müessesesi üzerinden takip etmeyi dene-

    yebiliriz.

    !Evrensel ölçekte bir değerlendirme yapilacak olursa, dünyevileşrne kaırşasmda gerek seyrini gerekse onu besleyen zihniyet ve araçları sorgulaması ve f

  • Ünsiyet kurmak suretiyle yeryüzünde esenliği tesis etmek üzere inşa edilmesi, aşk, fedakarlık, neslin de-

    vamı esaslannı hedeflernesi gereken aile, bugün başta eğitim ve değerlerin aktanını olmak üzere kendi-sini vazgeçilmez kılan asil işlevlerini başka kurum-lara de\rretmiştir. Şüphesiz geleneksel aile yapılanmasında bu işievlerin eksiksiz yerine getirilebildiğini iddia edemeyiz. Ancak günümüzde bilhassa ço-cuklara dini eğitim vermenin önündeki engeller /ya-saklar göz önünde bulundurulacak olursa değerlerin aktanınının neredeyse imkanının kalmadığını söyle-

    yebiliriz.

    Aynı zamanda hazcı, ahlak dışı, pragmatist yaşam tarzı televizyon veya internet üzerinden normalleşti

    rilmeye çalışılırken, bunlar aracılığıyla temini umu-lan bir kültürlenmenin ne ölçüde sağlıklı olabileceği sorgulanmalıdır. Bir toplumda hiç olmazsa bir bo-

    yutuyla aileyi ilgilendirmeyen bir g~lişme/değişme söz konusu olamaz. Ekonomik değişiklikler, kent-leşme, teknolojik gelişmeler, iletişim, çeşitlenen ve

    artan suçlar, işsizlik gibi sosyal ve kültürel bütün faktörler aileyi doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla bir değişim süreci olan dünyevileşmenin de genç-lerin eş seçiminden çocuk sahibi olmalanna, birbir-

    leriyle kurduktan ilişki tarzına ve önceliklerine tesir

    etmesi de kaçınılmazdı.

    "iyi"nin anlami "hayır"h olandan ayriidağmda bir genç kuz için yakanlaranın öngördüğü

    "hayırh kasmet" (!); hali vakti yeriDllde, yaBuşakh, iş güç sahibi, prestijli bir

    delikaniaya !~astedebilir.

    Ailenin İnşası Aşamasında Dünyevileşmenin izleri

    Nikah, aileyi kurmanin ve onu sosyal ve hukuki ba-kımdan korumanın tek meşru yoludur. Biz burada nikahı, beraberlik için olmazsa olmaz saymayan

    yaklaşıriılan, seviyeli(!) birliktelikler, eşcinsel ilişkiler gibi bütün sapmalan dışanda tutarak, nikahla te-

    sis olmuş ailelerde yaşanmakta olan, onlan sosyolo-jik anlamda çözülmeye doğru götüren sekülarizas-yon üzerinde dutmaya çalışacağız.

    Dinin, ahlaki ve milli değerlerin ve maruf olan örfiin bem muhafaza edilmesi hem de sonraki nesillere ak-tanlmasını sağlaması açısından alternatifi olmayan

    86 ESK iYENi iLKBAHAR 200'1 SAYI 13

    ailenin yüklenmiş olduğu mana ve önemi göz önün-de bulundurduğumuzda, oradaki doku uyuşmasının,

    hadierin tanınarak taratıann hukukuna riayet edil-mesinin bu müessesenin devamı ve sıbhati bakımın

    dan ne kadar önemli bir anlam ifade ettiği anlaşıla

    bilir. Allah Teala; "Kaynaşmanız için size kendi cin-sinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet

    peyda etmesi O'nun varlığının delillerindendir." (Rurn/2) buyurmaktadır. Yine ArafSuresi 189. ayet-

    te "Sizi bir tek candan (Adem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O'dur."

    buyrulmaktadır. Aslında bu ayetlerden bir anlamda,

    iş olsun diye, genci başı bağlansın diye izdivac yap-maya zorlamanın maksattan uzaklaşmak olduğu, ev-

    liliğin gönül meselesi olduğu sonucunu çıkarmak

    mümkündür: Yaratıcının evliliğe yüklediği anlam ve murat ettiği maksat ile bizim kurduklarımız arasın

    daki mesafe, ona bulaşan dünyevileşmenin boyutla-

    nnı göstermesi açısından oldukça önemlidir.

    Gençlerin eş seçme konusunda yönelimlerini etkile-yen birçok faktörden söz edebiliriz. Aldıklan eğitim,

    yetiştirildikleri ailenin yapısı, medyanın etkisi ve ekonomik nedenler bunlar arasındadır. "İyi"nin an-lamı "hayır"lı olandan aynidığında bir genç kız için

    yakınlannın öngördüğü "hayırlı kısmet" (!); hali vakti yerinde, yakışıklı, iş güç sahibi, prestij li bir de-

    likanlıyı kastedebilir. Halbuki hassasiyetler aşınmamış olsaydı, genç kız tecrübesizliğinden dolayı bu niteliklere kıyınet verse bile, ebeveyni ona eşi ola-

    cak kimsede, Allah'tan korkmak, dürüstlük, çalış

    kanlık, adalet, fedakarlık ve gönlünün ısnması gibi öncelikleri araması yönünde telkinde bulunabilirdi.

    Evvelki ay Feminenleşen Dünyada Değişen Kadın

    Erkek Rolleri konulu bir seminerimin ardından İlahiyatta okuyan bir I?zımızın "çulsuz"un biriyle asla evlenemeyeceğini dekiare etmesi bize oldukça dü-

    şündürücü gelmiş ve bize kalırsa yaygınlaşan onca sapkın tutum ve kötü alışkanlıklar varken evlilik için ilk kırmızı çizgi gencin varlıklı olmamasına karşı çi-

    zilmemelidir diye düşündürmüştür.

    Şimdi aşağıdaki şu öğütlere bir göz atalım:

    "Sakın bir çulsuza gönlünü kaptırma", "görüştüğün

    varlıklı, statü sahibi biriyse, bir an önce onu kafesle-menin yoluna bak", "İki çıplak bir hamama yakışır" ... Erkeği spansor olarak gören bu yaklaşımlarla ku-

    rulacak bir evlilikte uhrevi boyutu da, aşkı da gör-mek imkansız gibidir. Diğer taraftan, sadece bedeni-

  • ne ve dış görünüşüne odaklanmış olan kadının biraz da güzelceyse kendisinden menkuJ bir eşya gibi bah-

    sederek "kendisini taşıyabilecek"jbir erkek beklenti-sini dillendirdiğine sık sık rastlayabilmekteyiz.

    Öncelikierin bu şekilde belirlenmesi genci evlene-

    ceği kişinin kendisine statü atlamak için bir sıçrama tahtası olup olamayacağı üzerine hesaplar yapmaya itebilir. Dolayısıyla kız yada erkek için evlilik konu-

    sundaki tek rezerv noktası maddi yetersizlik olabilir.

    Dahası bazı durumlarda genç kızlar, askerlik, iş kur-ma ve kariyerini sağlarolaştırma aşamalannı atlayıp kestirmeden konfora ulaşabilmek için babası, hatta

    dedesi yaşında zengin bir erkeğin yuvasını yıkmayı, bazen de ikinci eş olmayı göze alabilmektedir. Ben-

    den sonrası tufan" şeklinde düşündürten bu pragma-tist anlayış da yine dünyevileşmenin bir neticesidir. Bu arada eşierin bilinç altlannda saklı tuttuklan üs-tünlük yanşıyla kurulmuş, çift cepbeli bir evlilik ku-

    rumunun, eşierden herbirinin diğerini kendisini ta-

    mamlayan öteki yan veya dini kriteriere göre .diğeri-. nin örtüsü olarak değerlendirmelerini gerektirecek sa-hih bir aile profiline ne denli uzak olacağı ortadadır.

    Elbette böyle anlamsız bir üstünlük yarışı olsa olsa

    zalimler ortaya çıkarabilir. Hayatının maksadı, her ne şekilde ve her kime uygularursa uygutansın zul-mün karşısında yer almak ve onu hertaraf etmek için

    gayret sarfetmek olan Müslümanların en yakınındakilere zulmedebildiğini sıklıkla görebiliyoruz. Er-

    kek salt fiziksel üstünlük avantajını, emniyetlerinin sağlanması keı;ıdi sorumluluğunda bulunan aile efra-dını ezmek· için kuUanabilmektedir. Yahut kadın,

    onu bizz~t kendisine yabancılaştıran, enerjisini tüke-tip erkeksileştiren saçma bir yanşm içinde kendisi-ni bulabilmektedir.

    İlahi taksimd~ sınırlan çizilmiş olan hadiere riayet etmek, bu zulmü ve kendini bilmezliği ortadan kal-

    dırabilec~k tek çaredir. İnsanoğlu, hayata bakış açısına, se!qilarizmin izlerini kazımayı amaçladığı aş

    kın boyutu yeniden dahil etmeden, zulmün önüne geçemez. Çünkü tevazu, nimet, emanet, rızık, bere-ket, fedakarlık ve adalet gibi, Allah' a sevimli, şeyta

    na sevimsiz gelen meziyetlerin sekülarize olmuş bir sistemde paha eder değerleri bulunmamaktadır.

    Çocuklara Yaklaşımda Sekillarizmin Yansımaları

    Çocukları, neslin devamını temin eden, Allah'ın bi-rer emaneti ve kendileriyle imtihan edildiğimiz çok

    önemli varlıklar olarak değerlendirrnek gerekmekte-dir. Allah'ın çocuk nasip edip etmemesindeo, bu ço-cukların sağlıklı ya da engelli olmalanna, yine onla-n yetiştirme biçimine kadar her yönüyle çetin ve ol-dukça uzun bir sınav ... Her arıne-baba doğal olarak güzel, sıhhatli, zeki çocuk veya çocuklara sahip ol-mayı arzular. Ancak bugün sekülarizm, ebeveynlere asli sorumluluğunun çocuğu Allah katında "salih bir kul" olarak sınavı kazanabiieceği ha~ başanya yönlendirmek olduğunu unutturmuş durumdadır.

    Dahasi bazı durumlarda genç kuzlar, askerlik, iş kurma ve kariyeırini sağiarniaştırma aşamalarm1 atlay•p kestirmeden konfoo·a ulaşabilmek için babasa, hatta dedesi yaşmda zengin bir erkeğin yuvasma y•kmay•, bazen de ikind eş olmaya göze alabilmektedir.

    Artık anne-babanın hatta toplumun gözünde en iyi

    çocuk, en yüksek notlan alabilen, iyi bir okul kaza-nan çocuktur. Bu uğurda gencin dindar kimliğini gizlernesi istenebilir, hatta gencin birtakım tavizler

    vermesi (tesettürlü ise onu terketmeye zorlanması gibi) dindar (görünüşte) bir aileyi rahatsız eden on-tolojik bir mesele olmaktan çıkabilir. Düoyevi kri-teriere göre bu "başanlı" çocuğun prestijli ekstra bir yeteneği de varsa (resim ya da spor yapmak, bir ens-

    truman çalmak gibi) işlem tarnamdır. Kıskananlar çatlasın!

    Değil mi ki çocuğu öğreten /eğiten ve kültürleyen kurum ve kuruluşlar da mevcuttur; geriye ebeveynin evladına, onu bugünün lugatiode "iyi" kılacak im-

    kanları temin etmekten gayrı hangi yükümlülük kal-mıştır?

    Çocuğun Ebeveyne Yaklaşımında Dünyevileşmenin izleri

    Çocuğun kendi konumuna ve eşyaya yüklediği an-lam elbette yetiştirilme tarzıyla ilintili olacaktır. An-

    cak neyin değerli olduğuna ilişkin kalıpların yalnız aileden edinilıİıediği de aşikardır. İyi ve başaniı ola-nın yukanda da sözünü ettiğimiz yeni kurgusuna gö-

    re, kendisiyle gurur duyuiabilen anne-baba profili-nin de değişmesi kaçınılmaz olmuştur. Çok kazanan ve bol harçlık verebilen, çocuğuna sınırsız özgürlük

    SAYI 13 ILKBAHAR 2009 ESKIYENI 87

  • tanıyan bir baba, iyi bir babadır. Aynı kriteriere gö-re, güzel yemekler yapan, mümkünse prestijli bir işte çalışan, bakımlı (çocuğun onunla görülmekten utanrnayacağı) ve özverili bir anne başanlı sayıl

    maktadır. Çocuğun her gün televizyonda izlemekte olduğu rol modeller genellikle onda bu yönde yargılar oluşmasına sebep olacak bir zihinsel zernin hazır

    layacak veya pekişınesine yardımcı olacak türdedir. Ariiıe-babadan eviadını uhrevi büsrandan kurtaracak bir donanım sağlamak üzere gereken değerleri aktar-

    ması konusunda bir gayretin beklenmediğini göre-biliriz. Dayatılan modern anne-baba profili, entelek-tüel (!), kızının ya da oğlunun flört hayatını, gençlik deneyimlerini (?) paylaşabilecek genişlikte liberal

    olması şeklindedir. Yeni trendin güzellerneler düz-düğü "arkadaş gibi" anne veya babalar ... Herhangi bir dini yahut ahlaki değerle ilgili olarak hassasiyet göstermek ya da sınırlamalar getirmek ebeveyni

    çağdışı kılmaya yetecektir.

    Velhasıl ana-baba yaşhh!darmda ayakbağa olmazlar, hatta mümkünse ~ol< da fazDa

    yaşlanmazlarsa makbule ge~er. !Hiele maddi imkanlara bulunmayan ihtiyarlara sahip

    ~•kalması ihtimali ~ok azdır. Düııııyaya meyil ve bireyselleşme pekiştik~e halekaniyet duygusu

    erimekte; alacağma şahin kesilen, mükellefiyetierinden ftca~an ferileırin sayoDaıra

    giderek arimaktadar.

    Aynca anne-babanın ileriki yaşlarında muhtaç duru-ma (maddi veya fiziksel olarak) düşmeleri felaket sayılacaktır. Zaten mevcut zihniyet yapısı, ihtiyar eb~veyne ne mimari ne de sos.yal bakımdan kucak açacak koşullara haiz değildir. Velhasıl ana-baba yaşlılıklannda ayakbağı olmazlar, hatta mümkünse

    çok da fazla yaşlanmazlarsa makbule geçer. Hele maddi imkanlan bulunmayan ihtiyarlara sahip çıkılması ihtimali çok azdır. Dünyaya meyil ve bireysel-

    leşme pekiştikçe hakkaniyet duygusu erirnekte; ala-cağına şahin kesilen, mükellefiyetierinden kaçan fertterin sayılan giderek artmaktadır. Tam da bu noktada, eğitimin ' mi, yoksa eğitimin ıslahının mı şart olduğunu tartışmanın zamanının geldiğini, hatta

    bu konuda oldukça geç kalındığını düşünüyoruz. Dünyevileşme, ailedeki esenlik ve emniyet hissini

    88 ESKIYENI ILKBAHAR 2009 SAYI 13

    parçalamaktadır. Aileler çoğunlukla, bir arada ama yalnız, birbirine yabancı, güvensiz fertlerden oluşan,

    mukavemetini ve muhkemliğini yitirmiş, aslında fii-len zaptolunmuş kaleler görünümündedir. Aşk, yeni değerler karşısında tedavülden kaldınlrnış, çıkariara kurban edilmiştir veya sürgüne gönderilmiş bir malı

    kurudur.

    Çizdiğimiz tablonun hayli karamsar olduğunun far-kındayız. Sekülarizrnin bütün bu tahripkar ve müte-caviz saidınianna rağmen Batı ile mukayese edildi-

    ğinde bizde aile yapısının hala bazı direnç noktalan-nı kaybetrnemeye çalıştığını sevinerek söyleyebili-

    riz. Ancak burada yapmaya çalıştığımız; dünyaya aşın düşkünlüğün getirebileceği sonuçlara dikkat çekmektir. Aynı zamanda, ailenin onu vazgeçilmez kılan işlevlerini yeniden kuşanmasının gereğini ve evliliğin, semeresi ahirette toplanacak uzun soluklu bir ibadet olduğunu vurgulamaktır. Aksi halde bu iv-meyle giden sekülarizm, hem her türlü sapma ve kö-tülüklerin kaynağı olmaya devam edecek hem de in-sanlığın sonunu getirecektir. Naziat suresi 37. ve 39. ayetlerde Allah Teala, "Artık kim azarsa ve dünya hayatını tercih ederse, gideceği yer cehennemdir" buyurmaktadır. ·

    Kendisine, ailesine ve eşyaya aşina olan, ünsiyet kurmayı başaran insanlar olmayı gaye edinmek ve bunu gaye edinmiş olan bir yoldaş la yola koyulmak, aile ve toplum yapımızın dinamitlenrnesini durdura-bilecek tek yoldur. İşte o zaman Rasülullah'ın tari-

    fınde Müslümanı suyun üzerindeki çerçöp mesabe-s4tde önemsiz kılacak durumdan yakamızı kurtara-bilir "vehen" huyurduklan bu hastalığın aşısını keşfedebiliriz. Belki o zaman kanaat, tevekkül, fedakar-lık ve aşk sürgünden dönebilir, aileler cinnet mekanı cepheler ya da hapishaneler olmaktan çıkıp cennet

    misali bir hal alabilir. il

    Button46: Button47: