54
Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı da savunamazlar! Oligarşinin ordusu milli değil Amerikancıdır! Amerika, Ortadoğu politikaları doğrultusunda işbirlikçi orduyu yeniden düzenliyor! Ölüm oruçlarıyla, feda eylemleriyle, şehitlerine ve dirilerine onurlu davranılması için ölüme yatarak... vatanı, halkı, yoldaşları için bedel ödeyen sadece devrimcilerdir! www.yuruyus.com [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 280 7 Ağustos 2011 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) [email protected] www.yuruyus.com

 · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler.

Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor!Vatanımızı da, halkımızı da savunamazlar!

Oligarşinin ordusu milli değil Amerikancıdır!Amerika, Ortadoğu politikaları doğrultusunda işbirlikçi

orduyu yeniden düzenliyor!

Ölüm oruçlarıyla, feda eylemleriyle, şehitlerine ve dirilerine onurlu

davranılması için ölüme yatarak...vatanı, halkı, yoldaşları için bedel ödeyen

sadece devrimcilerdir!

www.yuruyus.com

[email protected]

Haftalık Dergi / Sayı: 2807 Ağustos 2011

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

info

@yu

ruyu

s.com

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Page 2:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Öylesine onurlu bir davadır ki, halk için, vatan için, devrim için canını fedaetmek... Ali Yıldız onlardan biriydi. Bu onurlu dava için yaşamını feda etti.

Oligarşinin katilleri onu katletti. Ama öyle korkak, öyle alçaklar ki,ölülerimizden dahi korkuyorlar. Ali’yi bir toplu mezara gömdüler.

“Demokratikleşme” masalları anlatanlar... AKP’ye bel bağlayan-lar... Dersim’e gidin. Demokrasiyi değil, zulmü göreceksiniz. Hüs-nü Yıldız’ın direniş çadırına bakın: Ölüsünü almak için ölen birinsan var. Kardeşinin ölüsünü almak için hayatını ortaya koyanbir ağabey. Ve orada bir de toplu mezarları açmayan, kayıplarıkaybetmeye devam eden bir iktidar, AKP iktidarını göreceksi-niz.

İşte ülkemiz gerçeği bu: Vatanı için, halkı içinmücadele eden devrimciler katledilip toplu me-zarlara gömülüyor. Bu nasıl bir düşmanlık-

tır ki, bu nasıl bir düzendir ki; ailesine birmezar dahi çok görülüyor. Bir ana, ev-

ladının mezarına sahip olmak için açlıkgrevi yapıyor. Bir ağabey: İki çocuk ba-

bası Hüsnü Yıldız, kardeşinin ölüsünü top-lu mezardan çıkartmak için kendi canını or-

taya koyuyor.

Demokrasi mi diyorsunuz? En küçük bir hak,en meşru bir talep bile bedelsiz olmuyor. Bakın dire-

niş çadırına: Demokratik mücadele denilen şey nasıl zorlu birşey; halkın cenazesini almak için bile ölmenin gerektiği koşullar sözkonusu.

Herkese, her şeyi sorgulatan soylu bir direniş var o çadırda. Nasılonurlu bir dava ki, insanlar canını feda ediyor. Nasıl onurlu bir yaşamki, bir ağabey kardeşinin ölüsü için kendi canından vazgeçiyor. Ba-kın direniş çadırına; Bencilliğin, çürümenin, yozlaşmanın zerresi yok ora-da. Bunca çürümenin, yozlaşmanın olduğu bir dönemde insanlığın en soy-lu değerleri savunuluyor ve yaşatılıyor. İnsanların dirisinin bile değeri yok-ken, bir cenazeyi almak için ne büyük bedeller göze alınıyor. Bu şehidimiz AliYıldız’ın onurudur. Ona sahip çıkan Hüsnü Yıldız’ın onurudur.

Bu soylu direnişi sahiplenmek, insan olmaktır!

Sahibi: Halit GüdenoğluSorumlu Yazıişleri Müdürü: Eda ARIAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4 EuroAlmanya: 4 EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6 Frank

Hollanda: 4 Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4 EuroAvusturya: 4 Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

1999 yılındaki 17 Ağustos depreminde kay-bettik onları. 1981’de İzmit’te doğan Elif, aslen Malat-ya’lıydı. 17 Ağustos’ta İzmit NATO yolunda-ki evlerinin enkazı altında kaldılar. İzmit’teDLMK içinde mücadele eden, aynı zamandaKurtuluş dergisinin dağıtımcılığını yapan birdevrimciydi... Aydın, halkının mücadelesine

gönül vermiş bir devrimci, bir sanatçı adayıydı. Bağcılar KaranfillerKültür Merkezi Müzik Topluluğu üyesiydi.

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

13 Ağustos 1993 tari-hinde İstanbul polisi-nin PERPA iş merke-zinde bulunan bir işyerine düzenlediğibaskında katledildiler. Mehmet Salgın veHakan Kasa, Dev-rimci Sol Milis üye-siydiler. Nebi Akyü-rek Devrimci Sol ta-raftarıydı. Selma veSabri ise devrimcihareketle ilişkileri ol-mayan halktan insan-lardı.

Mehmet, 1972 Dersim Maz-girt doğumluydu. Kürt milliyetin-dendi. 1991’de Devrimci Sol saf-larına katıldı. Nurtepe’de mahalliçalışmalarda yer aldı. Hakan,1975 Kars doğumluydu. İstanbulAlibeyköy’de büyüdü ve DevrimciHareketle burada tanıştı. Son gör-

evi milis savaşçılığıydı.

13 Ağustos - 19 Ağustos

«İnancım... Bir zırh içindedir göğsümde... İşleyecek kurşun aramasakın... Henüz bulunmadı.” (Arslan Arı)

MehmetSALGIN

HakanKASA

NebiAKYÜREK

SabriATILMIŞ

SelmaÇITLAK

ElifKARAMAN

AydınYILDIRIM

Esma ve Eyüphan

Esma ve Eyüphan bir hainin ifadesi sonucu deşifre olmuş-tu. Belirgin tipleri olduğundan daha da dikkatli olmaları ge-rekiyordu. Esma'nın saçları çok uzundu. Memleketinde vede aile çevresinde saç kestirmenin hoş karşılanmadığını an-latmıştı. Biraz kısaltmaya karar verdik. Üzüldüğünü düşü-nüyordum. Farketmiş olacak ki bana döndü ve "görevimiz,savaşımız neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır." deyip devametti. Kişisel zevk ve beğenilerin dayatılmaması gerektiğinianlatıyordu. O'nu daha yakından tanıdıkça söylediklerini na-sıl yaşama geçirdiğini görmüştüm.

Esma ve Eyüphan'ın gelişleri ile birlikte daha da canlanmış-tı.

Boş bir sokakta yürürken kısık bir sesle marş söyleme-ye başladılar. "Kızıldere onbeşler, Bedrettinler yaşıyor..." Par-çanın yeni bir parça mı olduğunu sordum. Bana "şaka mıyapıyorsun yoksa ilk kez mi duyuyorsun" diye sordukların-da "evet" dedim. Söyledikleri bizim Devrimci Sol Mar-şıʼymış. Hepimize tek tek öğretmeye karar vermişlerdi. Öğ-rendikçe ağız dolusu bağıra bağıra söyleme isteğimize en-gel olmaya çalışıyorduk. Eyüphan, şehit düşerken düşma-nın yüzüne marşımızı haykırabileceğimizi, işte o zaman bü-tün sesimizi rahatlıkla kullanabileceğimizi belirterek, hepi-mizin marşımızı öğrenmesi gerek diyordu. En yeteneksizi-miz dahi fırsat buldukça mırıldanıyor, olası bir çatışmada mar-

şımızı silah olarak kullanmanın hazırlığını yapıyorduk.

Komutanımız şehit düşmüştü. Acımızı, düşmana olan ki-nimizi daha da bileyerek bastırmaya çalışıyorduk. Yoksa duy-gusallığa kapılarak ağlayıp sızlamak savaşçı gibi davran-mayıp kinimizi gözyaşlarımızla eritmek bize uygun düşmez-di. Eyüphan bu konudaki çabasıyla moral bozukluğuna vekaramsarlığa düşülmesine izin vermiyordu. Komutanımızı,artık daha fazla çalışarak yaşatabileceğimizi söylüyordu.

Mütevazılık adeta Esma'nın adıyla bütünleşiyordu. Ka-dın yoldaşlara yapılan, yapılabilecek işkencelerden bunla-ra karşı da hazırlıklı olmamız gerektiği üzerine sohbet eder-ken, basından okuduğum bir örneği anlattım. Tecavüze uğ-rayan bir yoldaşımız eşiyle beraber basın açıklaması yap-mıştı. Adı galiba Esma'ydı. Hatırladın mı? "Hatırladım" de-mekle yetindi. Kendisini kendisine anlattığımın farkında biledeğildim.

Esma'ya baktıkça geleceğin yeni insanını, sosyalist in-sanını görüyorduk. Halkımızın olumlu tüm özelliklerini bağ-rında taşıyordu. Küçük iş, büyük iş demeden her işe coş-kuyla sarılması, dürüstlüğü, içtenliği, fedakarlığı, yoldaşla-rına bağlılığıyla hep en önde koşanımız oldu.

Hapishanede haberleri dinliyorum. Çatışmada üç kişi kat-ledilmiş. Evin duvarına kanla örgütün adı yazılmış. Sesin ku-laklarımda çınlıyor. "Hiçbir şey yapamazsak, o anda zararveremezsek kanımızla örgütümüzün adını yazarız. Sevinç-leri korkuya dönüşsün it sürülerinin" demişti. Şehit düşerkendüşmana daha fazla nasıl zarar verebiliriz diye düşünüyor-du. O duyguyla savaşıyordu.

Anıları Mirasımız

Adana'da Şakirpa-şa ÖzgürlüklerDerneği Kurucuüyesi olan Meh-met, 18 Ağustos2010'da denizdeboğularak yaşamı-nı yitirdi.

MehmetKÖNGÜL

Halkını aydınlatan, öğrencilerine zulme, sömürüye karşıçıkmayı öğreten bir öğretmendi. Devrim için devrimci ha-rekete gönül vermişti. Ağustos 1980’de, Kırşehir’de bu-lunduğu Çarıklı Çiftliği’ne polis-jandarma tarafından dü-zenlenen baskında polis ve jandarmanın açtığı ateş sonucukatledildi.Barbaros

KADIOĞLU

Erzurum doğumlu. Şehi-dimiz Mürsel Göleli'ninannesi olan Kudi Göleli,TAYAD’ın mücadelesi-nin emektarlarından bi-riydi. 13 Ağustos2010'da tedavi gördüğü

hastanede yaşamını yitirdi.

Kudi GÖLELİ

Ölümüzü almak için ölmek zorunda kalıyoruz!

Page 3:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

İ ç i n d e k i l e r

4 Bağımsızlık ve demokrasiiçin yalnız devrimcilersavaşabilir vebedel ödeyebilir...

6 AKP-ordu çatışmasında yenibir aşama! İşbirlikçilerinçatışmasından demokrasiçıkmaz!

8 “Kim ki dağlaraçıkmayı göze alamıyorsahayatı boyuncakuytuluklarda yaşamayamahkumdur”...

11 TAYAD’lı Aileler açlıkgrevi eylemleriyle

şehitlerine sahip çıkıyorlar

12 Ali Yıldız’ın annesi SakineYıldız ve abisi Hüsnü

Yıldız ile röportaj

14 Munzur Festivali’ndetoplu mezarların açılması

talebimizi haykırdık!

16 Çayan Direnişi’nden:Yola gelmeyeceğizıslah olmayacağız...

Emperyalizme karşı yalnızcadevrimciler direnebilir

18 Öğretmenimiz: Yoldaşolmaktan başka yol yoktur.Yoldaş olmak bir çift gözgibi olmaktır

20 Dayı, hep yaşayan veyaşayacak olanlarınsoyundandır...

22 Dayı’nın mirasıyla yürüyoruz

24 Çürüyen kapitalizmintablosudur Çözüm devrimde,devrimciliktedir!

24 Parlamento kan emici

patronlarla dolu...

27 Bu parlamento halktan yanaolabilir mi?

28 Halk komiteleri kurmalıyız(8. Bölüm)

31 Devrimci Okul: Demokratik

mücadele (1. Bölüm)

35 Savaşan Kelimeler:

“Talihsiz açıklama”

36 Hak ihlalleri raporuhazırlamak, ihlallere karşımücadele etmeksorumluluğu yükler

37 Devrimci Memur Hareketi:Nasıl bir “meclis”istiyoruz?

ÜlkemizdeGençlik

Dersim TAYAD’lı Ailelerden Çağrı

ALİ YILDIZ’IN CENAZESİNİ İSTİYORUZ!TOPLU MEZARLAR AÇILSIN!

Her Cuma saat 18.00'de Yürüyüş dergisi çalışanlarının

serbest bırakılması için, Sakarya Caddesi’ndeyiz!

Ankara Halk Cephesi

Cenazemizi istiyoruz!

Yer : Dersim Yeraltı Çarşısı ÜstüDireniş Çadırı Önü

Tarih : Her PazartesiSaat : 18:00

Yer: MehmetAkif ErsoyPiknik Alanı

Tarih:4 Eylül 2011

Saat:08:00

İletişim:0212 238 81 46

38 Gençlik Federasyonu’ndan:Soyguncular ve ölüm orucu direnişimiz

39 Gençliğin Gündeminden: LYS sonuçları

çürümüş eğitim sisteminin bir sonucudur

40 Gençlikten haberler...

41 Röportaj: Komplocu AKP’nin polisininkaçırdığı devrimciler yaşadıklarınıanlatıyor

44 Açlık ve yoksulluğun gölgesinde birRamazan: Yoksula ibadet zengine ziyafet

46 Derneklerimizi, düşüncelerimizi

savunmaya devam edeceğiz

47 Dünyadan, ülkemizden kısa kısa...

48 Tecritten haberler

49 Halk Düşmanı AKP: Yoksulluk ve AKP

50 NATO “yanlışlıkla” vurmaya

devam ediyor

51 Yeni değinmeler...

52 Avrupa’da Yürüyüş

53 Avrupa’daki Biz: ‘Demokrasi beşiği’

Avrupa’da ırkçılık sınır tanımıyor!

54 Nasıl Bir Yaşam: Ramazan ayındadireniş çadırlarını ziyaret edelim

55 Yitirdiklerimiz...

Page 4:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

AKP-ordu çatışmasında somutlanan oligarşi içi çatış-ma, Genelkurmay Başkanı’nın 29 Temmuz’da isti-

fa etmesiyle yeni bir görünüme büründü. “İstifa ettiren de-ğil, istifa eden Genelkurmay” çatışmada yeni bir aşama-yı ifade ediyordu. Peki bu sonuç neyi ifade ediyor?

– Ülkemizin daha demokratikleştiğini mi?

– Ordunun ülkemiz siyasi yaşamındaki rolünün sona er-diğini mi?

Bu iki noktada, yalan ve yanılgı atbaşı gidiyor. Egemensınıflar, yanıltıyor. Oligarşi içi çatışmayı ve emper-

yalizme bağımlılık olgusunu doğru tahlil edemeyenler ise,yanılıyor. Ülkemiz sınıflar mücadelesinde, son yıllardakibirçok siyasi savrulmanın ve sapmanın temelinde, AKPve TSK’ya ilişkin yanlış değerlendirmeler yatmaktadır. Buyanlış değerlendirmelerin sahipleri, AKP’den bir demo-krat, TSK’dan ise bir ulusalcı çıkarmaya çalıştılar. İkiside temelsizdi.

AKP’ye ve orduya yönelik bu “zorlama” yaklaşımlar,demokrasi ve bağımsızlık konusundaki çok daha te-

mel ve vahim bir yanlışın sonucudurlar. Bu noktada AKP-ordu çatışmasındaki yanlışları madde madde sıralamak-ta yarar var:

1- Demokrasiyi ve bağımsızlığı savunmak bir bü-tündür. Demokrasiyi savunup bağımsızlığı savun-

mamak, bağımsızlığı savunup demokrasiyi savunma-mak mümkün değildir. Orada mutlaka bir çarpıklık var-dır.

2- AKP, “demokrasiyi” savunuyor görünüyor, amaemperyalizme bağımlılığı pekiştirerek sürdürüyor.

Emperyalizme bağımlılığı savunan hiçbir iktidar, demok-rat olamaz ve demokrasiyi getiremez. TSK generalleri za-man zaman “Avrasya” seçeneği ve benzeri deyişlerle san-ki Amerikan ve Avrupa emperyalizmin düzenine karşı çı-kıyorlarmış gibi görünüyor ve belli kesimler de buna ina-nıyor; oysa o ordu, faşizmin ordusudur. Halkına karşı zul-mün ordusudur. Zulüm, emperyalizmin sömürüsü içindir.Sonuç, faşizmi savunan hiçbir gücün bağımsızlığı savu-namayacağıdır.

3- Ordunun etkisizleştirilmesi oto-matikman demokratikleşme mi

demek? Hayır! Faşizm bir bütün olarak“yürütme” gücüne dayanır. Ordu, polis,jandarma, hükümet, MİT, hepsi yürüt-menin parçalarıdır. Ordu daha faşist,AKP daha az faşist değildir. Mevcut du-rum, faşist güçler arasındaki güç den-gelerinin bir tarafından öteki tarafakaymasından ibarettir.

4- MGK’da, YAŞ’da faşist ordu mubelirleyici olsun, faşist hükümet mi,

“iç güvenlik”te ordu mu daha etkin ol-

sun, polis mi... tartışması, halkın tartışması değildir.Bunlar halk ve devrimciler için kırk katır mı, kırk satır mıtercihine benzer. Biz hepsine karşı, halkın devrimci ikti-darından yanayız.

5- Ordu tamamen etkisizleştirilecek mi?.. Hayır. Pres-tiji yok edilmiş, toplum üzerindeki tüm etkisi sıfırlanmış

bir ordu, emperyalizmin ve oligarşinin işine gelmez. Em-peryalizm ve oligarşi, prestiji tamamen yok edilmiş bir or-duyu Afganistan’a veya başka yerlere gönderemez. O or-dunun saflarında devrimcilere, Kürt ulusal mücadelesinekarşı savaştıramaz. Etkisizleştirilmiş bir orduyu iç savaşordusu olarak kullanamaz... Bu anlamda, bugünkü bir araaşamadır. Emperyalizm ve AKP orduyu kendilerine tambiat edecek hale getiriyorlar. Bu açıdan pürüzler yok edil-diğinde, orduyu yine güçlendireceklerdir. Bugün “mu-halefetin” en kolayını yapıp orduya vuruşlar yapanlara, ya-rın ilk karşı çıkacak olan AKP olacaktır. Bunun pratiği-ni test etmek için YÖK’e bakın. YÖK’e karşı her türlüeleştiriyi yapan AKP; ele geçirdikten sonra, onu daha dagüçlendirdi ve kimseye laf söyletmiyor.

6- Hiç unutulmaması ve dikkatlerden kaçırılmamasıgereken şudur: AKP ile ordu arasında, emperyalizm-

le ilişkiler konusunda temel bir ayrılık yoktur. Emperya-lizmle bağımlılık, ikisi için de tartışılmazdır. Güncel an-lamda, BOP’ta Türkiye’ye yüklenmek istenen rol konu-sunda da aralarında bir ayrım yoktur. Emperyalistler içinçıkarılması gereken yasalardan, emperyalistlerin, özellikleOrtadoğu ülkelerine yönelik politikalarının hayata geçi-rilmesine kadar her adımda AKP istenileni yapmaktadır.Gerektiğinde bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından İran, Su-riye gibi ülkeler tehdit edilmekte, gerektiğinde Davutoğ-lu Ortadoğu başkentlerini dolaşmakta, gerektiğinde de Ge-nelkurmay-AKP ittifakıyla emperyalizme asker veril-mektedir. (Generallerin istifasında “ulusal” bir yan bul-maya çalışanların yanıldığı da işte bu noktadır.)

7- AKP’nin generaller karşısındaki tavrı, “ordu kar-şısında kahramanca direnen demokrat Tayyip” se-

naryosundaki gibi değildir. Generallerin istifasının da“Amerikancı AKP’ye kafa tutan ordu” ta-nımlamalarıyla ilgisi yoktur. AKP’nin or-duya karşı efelenmesi, sırtını emperya-lizme yaslayan bir kabadayılık, ordunungeri çekilişi ise, emperyalist cephedeyaslanacak bir yer bulamayanların geri çe-kilişidir.

8- “Bir daha artık geri dönüş müm-kün değil” diye düşünenler yanılıyor.

Bütün mesele emperyalizmin ve oligar-şinin ihtiyaçlarına bağlıdır. Yarın em-peryalizmin, çıkarlarını ancak bir darbeyleveya güçlü bir orduyla savunabileceği ko-şullar ortaya çıkarsa, o darbeci ordu bir

“Bir daha artık geridönüş mümkün değil” diye

düşünenler yanılıyor.Bütün mesele emperyalizmin veoligarşinin ihtiyaçlarına bağlıdır.

Yarın emperyalizmin,çıkarlarını ancak bir darbeyle

veya güçlü bir orduylasavunabileceği koşullar ortaya

çıkarsa, o darbeci ordu birgünde geri döner, “askerivesayet” yeniden kurulur.

Bağımsızlık ve demokrasi için yalnız devrimciler savaşabilir ve bedel ödeyebilir

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

4

Page 5:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

günde geri döner, “askeri vesayet” yeniden kurulur. Kır-mızı anayasalar, Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri yenidenyazılır, Yüksek Askeri Şura’da koltukların yeri yenidendüzenlenir!

9- Dolayısıyla, bugünkü şekillenme, oligarşik diktatörlükve sömürge tipi faşizm açısından kurumsal bir deği-

şikliğe tekabül etmez. Ülkemizde yukarıdan aşağıya ku-rumsallaştırılmış olan faşizm, ordusu, hükümetleri, poli-si, MİT’i, jandarmasıyla, işbaşındadır. Bu ordu ulusal birordu değil, emperyalizmin yeni-sömürgelerde oluşturduğuhalka karşı bir iç savaş ordusudur. Niteliğinde bir değişiklikyoktur.

10- Oligarşi içi çatışmadan demokrasi ve bağımsız-lık çıkmaz. Devrimcilerin, ilericilerin, demokratların,

halkın görmesi gereken budur. “Bakın dün olsaydı dar-be yapar, muhtıra verirlerdi, bugün istifa ediyorlar, bu,demokratikleşmede ne kadar yol katettiğimizi gösterir” di-yenler, halk düşmanı demagoglardır. Şimdi “demokra-tikleşme” alkışçılığı yapanlar; bugüne kadar bu sistemi bizedemokrasi diye savunan siz değil miydiniz? Biz bu sis-tem demokrasi değildir dedikçe, sistemin demokrasi ol-duğunu kanıtlamaya çalışan sizdiniz. Devrimciler, faşiz-me karşı, oligarşik diktatörlüğe karşı silaha sarılmayı sa-vunurken, siz faşizm yok demokrasi var diyenler değil miy-diniz?.. Peki şimdi demokrasi dediğinizin demokrasi ol-duğunun kanıtı ne?.. Yarın MGK’daki veya Yüksek As-keri Şura’daki koltukların yeri başka güç dengelerine göredeğiştiğinde bu defa da “Tayyip Erdoğan’ın orada tek ba-şına oturması, gerici diktatörlüğün resmiydi, değişmesi iyioldu” demeyeceğiniz ne malum?

11- Türkiye Halkları! Bunların demokrasi dediğinede, faşizm dediğine de inanmayın. Bunlar için ger-

çekler önemli değildir, bunlar için yalnız çıkarları vardır.Gerçekler yalnız halk ve devrimciler için önemlidir ve ger-çekleri söyleyenler de yalnız devrimcilerdir.

12- Türkiye halkları! Bizi yönetenleri iyi tanıyalım.İşte “koskoca” generaller, silah arkadaşlarını bile

savunmaktan acizler. Bir protestoyu bile gerçekleştirebi-lecek cüretten yoksunlar. İstifa bile edemeyip, üç kuruşmaaştan vazgeçmeyip emeklilik isteyenler, silah arka-daşlarını savunamayanlar, bu halkı, bu vatanı emperya-listlere karşı savunabilirler mi? Asla savunamazlar. İşteAKP’liler, işte işbirlikçiler! Emperyalizm sırtlarını sı-vazlamadığı zamanlarda, generallerin karşısında el pen-çe duruyordu onlar da. Onlar da ne inançlarını, ne va-tanlarını savunamazlar.

Emperyalizme karşı bağımsızlık için, faşizme karşı de-mokrasi için direnebilecek ve savaşabilecek, özgür-

lük ve adalet uğruna, halkı ve yoldaşları uğruna bedel öde-yebilecek yalnız devrimcilerdir. Ülkemizi yöneten bu kor-kak, bu alçak, bu işbirlikçi takımını, efendileriyle birlik-te ülkemizden kovmak, ülkemiz ve geleceğimiz için ya-pacağımız ve yapmamız gereken en iyi şeydir.

"İNSANLAR EĞER ŞEHİTLERİNE VEÖLÜLERİNE ONURLU DAVRANILMASI İÇİN

MÜCADELE EDERLERSE,

BÜTÜN DÜNYADAKİ İNSANLAR İÇİNMÜCADELE ETMİŞ OLURLAR"

CENAZEMİZİ ALACAĞIZ VEBUNUN İÇİN DE HER TÜRLÜ

MÜCADELEYİ KARARLILIKLAVERECEĞİZ!

28 Temmuz Perşembe günü Halk Cephesi, Dersim Çe-mişgezek'teki toplu mezarda olduğu belirlenen gerilla AliYıldız'ın cenazesinin verilmesi talebiyle İstanbul Şişli Ca-mii önünde yol kesme eylemi yaptı. Şişli merkezde saat13.00’te bir araya gelen Halk Cepheliler, Şişli Camii ileZiraat Bankası arasındaki yolu trafiğe kapattılar. Halk Cep-hesi üyesi 7 kişi, yolu trafiğe kapatarak “Dersim'deki Top-lu Mezara Gömülü Ali Yıldız'ın Cenazesini Ailesine Ve-rin. Bu Zulme Son Verilsin” yazılı pankart açtı.

Halk Cepheliler, eylem sırasında yaptıkları konuş-malarla, Ali Yıldız'ın ağabeyinin, kardeşinin cenazesininverilmesi için Dersim’de çadır açarak başlattığı açlık gre-vini ölüm orucuna dönüştürdüğünü; faşist devletin, dev-rimcileri katletme politikası doğrultusunda halka korkusalmak için cenazelerini dahi ailelerine vermeyerek top-lu mezarlara gömdüğünü anlattılar. Eylemde “Cenazemiziİstiyoruz, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz, Ali YıldızÖlümsüzdür” sloganları atılırken, 30 dakika boyunca tra-fik kilitlendi. Bu sırada bir grup sivil faşist Halk Cephe-si üyelerine saldırdı. Saldırı sırasında faşistlerden birinin,bir kadın eylemciye tokat atması üzerine, yoldan geçenkadınlar onları sert bir dille uyardılar. Faşistler eylemi da-ğıtmak için her şeyi yaptılar ama Halk Cepheliler, yap-tıkları eylemi bitirmeyeceklerini ve bu eylem bitmedenhiçbir yere gitmeyeceklerini dile getirdiler. Saldırıyıgerçekleştiren faşistlerin, elinde telsiz olan sivil polislerlegörüştükleri de görüldü.

Daha sonra faşistler tarafından kaldırıma itilen HalkCepheliler, tekrar eylem için yola bedenlerini barikat yap-tılar. Eylem iradi olarak bitirilirken; geç kaldıkları için ey-lem yerine gelemeyen polisler, “Bu eylemi nasıl fark et-mezsiniz?” diyerek bütün sinirini onlardan çıkaran amir-lerinin hışmına uğradılar.Bu arada, yolun açık olduğu is-tikamette yer alan otomobillerin, özellikle de taksicilerinkornaları ile eyleme destek verdikleri görüldü. Yineaynı yolda giden belediye otobüslerinden eylemcilere elsallayan yolcular oldu. Halk Cepheliler sloganlar atarakeylem yerinden ayrıldı.

7 Ağustos2011

Yürüyüş

Sayı: 280

5

Page 6:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

29 Temmuz’da Genelkurmay Baş-kanı ve üç kuvvet komutanı (Hava,Deniz ve Kara Kuvvetleri) istifa et-tiler.

İstifalar, oligarşi cephesinde ki-mileri tarafından demokratikleşmeninbir ifadesi sayılırken, kimileri tara-fından da generallerin “tarihe notdüşmesi”, “ayağa kalkması” olarakdeğerlendirildi. Generallerin istifala-rı ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üze-rine tartışmalar sürüyor.

Genelkurmay Başkanı ve KuvvetKomutanları, “tutuklu silah arka-daşlarının haklarını savunamadıkla-rı” gerekçesiyle istifa etmişlerdi.

İstifalar ve YAŞ’taki pazarlıklar,oligarşi içi çatışmanın kıran kıranasürdüğünü gösteriyor. Bu son çatış-mada baskın çıkan, bariz bir biçimdeAKP’dir. Emperyalizmin darbe yap-mak, muhtıra vermek için izin ver-mediği ordu, dişleri sökülmüş bircanavar gibidir. Bu yüzden deAKP’nin dayatmaları karşısında isti-fa etmekten başka yapacak bir şey bu-lamadılar. AKP'nin iktidarını sağ-lamlaştırmak için oligarşi içinde yap-tığı operasyonların geldiği noktada,ordu, oligarşi içi iktidar kavgasındabelli ölçülerde geriletilmiştir.

AKP-Genelkurmay çatışması ger-çekte demokrasi ile diktatörlüğünbir çatışması mıdır? AKP demokrasiyisavunmak için mi Genelkurmay ile budenli çatışmaktadır?

Elbette bu, demokrasiyi savunmaçatışması değildir. Tamamiyle bir çı-kar çatışmasıdır. Halka karşı çıkmakonusunda, halkın taleplerini bastır-ma, halk kitleleri üzerinde her türlüzor aygıtını kullanma konusunda bu-güne kadar çatıştıklarını gören duyanyoktur. Her türlü baskı yasasının çı-karılmasında, katliamların yapılma-sında AKP ile Genelkurmayın birbi-rine ters düştüğü olmamıştır. Ne za-manki AKP kendi çıkarlarını dayattıve asker içinde kendi gücünü artırmakiçin hamlelere başladı; o noktadaaraları bozuldu. Ve ne zamanki AKPgücünü artırmak ve kendi kadroları-nı ordu içinde yerleştirmek istedi, o

zaman çatışmaları iyice büyüdü ve bu-günkü noktaya kadar geldi.

En son yaşanan özel harekat po-lislerinin sayısının artırılması ve kel-le avcısı polislerin dağa gönderilme-si konusunda bile bazı kesimlerinisöylemine rağmen ordunun bir tepkisi,karşı çıkışı olmamıştır. Tersine, bu po-lislerle birlikte katliamlar gerçekleş-

tirmiş olan generaller, buna çokolumlu baktıklarını açıklamışlar-dır. Çünkü burada yapılacaklar halkakarşı yapılacaktır, oligarşinin tümkesimlerinin ortak çıkarları koruna-caktır. Böyle olunca aralarında hiçbirsorun çıkmamaktadır. Katliamcı-lıkta ve kan dökücülükte AKP'nin bunoktada onlardan geride kalmadığıyıllardır defalarca kanıtlanmıştır.

Savunulan, emperyalizmin ve iş-birlikçilerinin çıkarlarıdır. AKP bupolitikalarında emperyalistlerin des-teği ve onayı almış olduğu içindir kibu iç çatışmada bu kadar cüretli dav-ranabilmektedir.

İşbirlikçilikte hiçbir sınır tanıma-yan AKP iktidarı, başından beri ABve ABD emperyalizminin desteğinialarak iktidarını sürdürmektedir.

AKP iktidarı döneminde emper-yalist tekeller ve işbirlikçilerinin ka-saları fazlasıyla dolmuştur. Halkın her

geçen gün yoksullaşmasına, ege-menlerin kasalarının dolmasına kar-şın, büyük krizler, ayaklanmalar, is-yanlar yaşanmaması, bu yanıyla em-peryalistler adına görece istikrarlıbir yönetimi devam ettirmesi AKP'ninemperyalist efendiler nezdindeki iti-barını da artırmıştır.

Askerinden siyasetçisine hiç kim-senin emperyalist efendilerinin dedi-ğinin dışına çıkmadığı bilinir. Em-peryalizm, oligarşi içi çatışmada dayerine göre “ağırlık” koyarak, buçatışmada saf tutmuştur. Orduya dar-be, muhtıra izni verilmemesi ve or-dunun konumunun belli bir hizaya çe-kilmesi de emperyalizmin bir politi-kasıdır.

Avrupa Birliği, istifalardan he-men sonra yaptığı açıklamada, “isti-faların Türkiye'nin giderek daha de-mokratik bir ülke haline geldiğini gös-terdiğini” söyleyerek AKP’ye des-teğini ortaya koydu. Aynı şekildeABD de bu meseleyi Türkiye’ninbir iç meselesi olarak gördüğünü veTürkiye'deki kurumların kendilerinegüvenlerinin tam olduğunu açıklı-yordu...

Emperyalist efendilerin bu açık-lamaları sonrasında burjuva medya-nın ve tabii ki burjuva muhalefetinolaya yaklaşımı da bu çerçeveyegöre şekillendi.

Bu arada düzen güçlerinin nasıl biranda birbirlerini satabildiklerine birkez daha tanık olundu. Düne kadar as-kerle yatıp askerle kalkanlar, askerinen keskin savunucusu olanlar biranda demokrasi havarisi kesilerekyapılanın “sivil otoritenin güçlen-mesi” olduğunu ve aslında çok daolumsuz olmadığını söylemeye baş-

AKP-Ordu Çatışmasında Yeni Bir Aşama;İşbirlikçilerin Çatışmasından Demokrasi Çıkmaz!

Masanın başındakiGenelkurmay Başkanı

koltuğunu yana kaydırmayı,demokratikleşme diye

sunanlar, ya kör cahillerdirya da yalanda, demagojide

ve zulmü aklamakta gözünükarartmış halkdüşmanları...

6

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 7:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

ladılar. Çünkü artık açıktı ki, asker değil,

AKP idi emperyalist efendilerin göz-desi. Ve tüm burjuva basın-yayın or-ganları da sahibine göre hareket etmekzorundaydı... Hatta bırakalım burju-va basın yayını, askerin en keskin sa-vunucusu olarak nam salmış muhalefetpartisi CHP bile keskin bir karşı çıkışıgerçekleştiremiyordu. Öyle ya sırtınıdayadığı asker bile dik duramadıktansonra CHP ne yapabilirdi!

İşbirlikçi ordu, emperyalizme yaslanamadan dikduramaz!

En güçlü olduğu zamanda ABD'den icazet alarak darbeler tezgahlayanve onların izni olmadan tuvalete bilegidemeyen ordunun dik durmasınısağlayacak tüm payandaları gitmiştir.Onlar ki, tezgahladıkları darbelerdeemperyalistlere "bizim çocuklar yap-tı" dedirtecek kadar emperyalizme sa-dık ve tabiydiler. Onlar tarafından eği-tilmiş ve onların çıkarlarını her şeyinüstünde tutarak bugüne kadar gel-mişlerdir. Ancak bugün emperyalist-lerin çıkarları gereği, bir anlamda yal-nız bırakılmış durumdadırlar. Em-peryalistlerin yeni gözdesi mevcut du-rumdaki ihtiyaçlarına daha uyguncevap verebilen “sivil” bir iktidardır;AKP'dir. AKP bugün emperyalistle-rin çıkarlarını tıpkı ordu gibi, her şe-yin üstünde tutarak, emperyalizmdenaldığı desteği de pekiştirmektedir.

Kısacası AKP'nin gücünün kay-nağı emperyalizme karşı işbirliğininulaştığı boyuttur.

Peki bunca yılın darbeler yapan,muhtıralar veren, astığı astık ordusunane oldu?

On yıllardır bu ülkede “belirleyi-ci” bir güç konumunda olan ordununbugün geldiği durum, emperyalizminve oligarşinin ihtiyaçlarıyla ilgiliyeni bir düzenlemedir. Orduyu bir çiz-giye getiren, AKP’nin gücü değil, em-peryalizmdir.

Öte yandan ordunun “kimsedenicazet almayan, vatanın yılmaz bek-

çisi olduğu ve herkese karşı gerekti-ğinde tek başına duran bir kurum ol-duğunu” söyleyenler bugün nerede-ler acaba?

Açıkça görülüyor ki, ordu em-peryalistlerden bağımsız hareket ede-mez durumdadır ve bu, ülkemizdekiişbirlikçi ordunun gerçeğidir.

En üst düzey komutanları bir birtutuklanırken ve gelinen noktadaAKP iktidarının iyice pervasızlaşıpgörev başındaki generalleri dahi tu-tuklaması söz konusu iken ordununüst düzey komutanlarının tepkisi sa-dece bir istifa olmuştur.

“Kahraman ordu”nun kahraman-lığı da bu kadardır!

Hani ordunun bağımsızlıkçılığı?Hani laikliği savunması? Sonkale”nin komutanlarının haline bakın!

Genelkurmay Başkanı Koşaneryazdığı veda mesajında şunları söy-lüyor:

"Şu anda 173‘ü muvazzaf, 77‘siemekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jan-darma çavuş, hürriyetlerinden yoksunolarak tutuklu bulunmaktadır.

Tutuklamaların evrensel hukukkaidelerine, hakka, adalete ve vicdanideğerlere uygun olarak yapıldığını ka-bul etmek... mümkün değildir. Budurum, birçok defa yetkili makamla-ra iletilmesine... rağmen soruna ya-sal çerçevede bir çözüm bulunmasımümkün olmamıştır. (...)

Yetkili makamlar nezdinde yapı-lan girişimlerin dikkate alınmamasıGenelkurmay Başkanı olarak perso-nelimin hak ve hukukunu korumasorumluluğumu yerine getirmemeengel olduğundan..."

Hak, hukuk, adalet çiğneniyor; ko-mutanların yaptığı ne? İstifa! Bu ka-dar... Emperyalizmin ve işbirlikçile-rinin baştacı ettiği AKP iktidarına kar-şı direnmeyi de beceremiyorlar!

Direnmek için emperyalizme detavır almaları gerek. Ama o yürek, obeyin onlarda yok.

Dönüp bugüne kadar katlettikleri,işkencelerden geçirdikleri, haksız,hukuksuz tutuklattırdıkları devrim-cilere baksınlar... Bayrampaşa'da ko-

ğuşlarda kuşatıp alçakça katlettikle-ri devrimcilerin arkadaşları için yap-tıklarına baksınlar. Arkadaşını sa-vunmak, yoldaşını, silah arkadaşınısavunmak, ölümünedir devrimciler-de.

Peki oligarşinin ordusunda na-sıl? Durum ortada. Onlar efendileri-nin icazeti olmadığı sürece süt dök-müş kediden farksızdırlar. Silah ar-kadaşlarına bile sahip çıkamayacakkadar aciz ve zavallıdırlar. Sızlanan,yalvaran, sitem eden, yaltaklananomzu kalabalık generallerin or-dusuyla kim onur ve gurur duyabilir,söyleyebilir misiniz?

19 Aralık 2000'de hapishanelerkatliamını başlatanlar, karşılarındaboyun eğen devrimciler değil; yol-daşları için yaşamlarını feda eden dev-rimcileri gördüler... "Katliam ope-rasyonunu durdurun yoksa bedenle-rimizi ateşe veririz" diye çok önce-sinde ilan etmişlerdi. Ve öyle de yap-tılar. Ahmet İbili Ümraniye’den çak-tı kibriti... Sonra birçok hapishanede,Ali Ateş, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz,Hasan Güngörmez, İrfan Ortakçı,Fidan Kalşen, Murat Özdemir, Ali İh-san Özkan, Berrin Bıçkılar, YaseminCancı, Halil Önder yoldaşları için, be-denlerini ateşe vererek kendilerinifeda ettiler.

Bir başka operasyonda, Küçükar-mutlu'da ölüm orucunu sürdüren di-renişçilere karşı yapılan operasyon-ların durdurulması için İbrahim Erler,Nail Çavuş, Eyüp Samur ve Muhar-rem Çetinkaya bedenlerini ateşe ver-diler... İşte halkın kurmayları ve sa-vaşçılarının yoldaşları için yaptıkla-rı bunlardır...

Üç beş gün F Tiplerinin hücrele-rine atılınca, ağlayıp sızlamaya baş-layan omzu kalabalıklar, tırnaklarınıbile feda edemezler tabii.

Bu, halk için mücadele eden dev-rimcilerle halk düşmanlarının ara-sındaki farktır. Vatanseverlerle işbir-likçiler arasındaki farktır.

Emperyalizme ve işbirlikçilerinekarşı direnebilecek tek güç devrim-cilerdir. Emperyalistlerin ve işbir-likçilerinin ağzına bakan, onlardan ne-malananlar değil...

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

7

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 8:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Dersim’deki direniş çadırı 50’ligünleri geride bırakırken; Türkiyeve Avrupa’da destek eylemleri, açlıkgrevleri yapılmaya devam ediyor.Tek bir cenazemizi bile düşmana bı-rakmama kararlılığımız, inancımızTürkiye ve Avrupa’nın pek çok ye-rinde ortak bir güç yaratıyor. Bu güçbizim devrimci ruhumuzdur. Bu ruh-ta ortaklaşıyoruz. Oradan besleniyo-ruz. Hepimiz biliyoruz ki, o çukurdanalacağız Ali’mizi.

Bizim büyük bir aile olmamızısağlayan en önemli nokta bu. Bili-yoruz, inanıyoruz, güveniyoruz. Hemkendimize hem de yoldaşlarımıza.İnanırsak, istersek yapamayacağımızhiçbir şey olmadığını biliyoruz çün-kü. Bunu defalarca kez kanıtladık. Birkez de Dersim’den güçlendirceğiz buinancı. Bu yüzden “Hepimiz Birimiz,Birimiz Hepimiz” için sloganı dahabir gür haykırılmalı.

Direniş devam ederken; direniş ça-dırının ziyaretçileri de eksilmiyor, ar-tıyor. 28 Temmuz’da, direnişin 49. gü-nünde oldukça fazla ziyaretçisi oldu.Maya-Der’liler karanfillerle geldi-ler. Toplu mezarların açılması için TA-YAD’lı Aileler tarafından toplanan6225 imza, TBMM’ye postalandı.Eylem, Palavra Caddesi’nde yapılan15 dakikalık oturma eylemiyle biti-rildi. 49. gün 1000’e yakın imza top-landı.

Direnişin 51. gününde, CHP Der-sim Milletvekili Kamer Genç ziyaretetti çadırı. Pınar Sağ, Av. Taylan Ta-nay, gazeteci Nuray Mert ve Grup Yo-rum da ziyaretçiler arasındaydı.

31 Temmuz günü saat 12.00’de,toplu mezarlarla ilgili düzenlenenpanele çadırımızdan TAYAD’lı Aile-ler katıldı. ÇHD İstanbul Şube Baş-kanı Av. Taylan Tanay da konuşma-cı olarak katıldı. Panel sonrası, sanatçıaydın ve yazarların destek verdiği birbasın açıklaması yapıldı. Kardeş Tür-küler ve Seyfi Yerlikaya sanatçılar adı-na açıklama yaptılar.

CHP Dersim Milletvekili HüseyinAygün de ziyaret etti çadırı. İdil Ti-yatro Atölyesi’nin hazırladığı “BuDağlara Bahar Gelecek” isimli tiyat-ro oyunu izlendi çadırda. Oyun top-lu mezarları anlatıyor. Perde kapan-madan, ölüm orucundaki abi, karde-şi için, “Boğazımdan asla bir lokmageçmeyecek seni alana kadar.” diyor.Bütün meydan alkışlıyor tiyatro oyu-nunu. Hüsnü Yıldız, annesi, kızkar-deşleri ve kızı hep birlikte izliyoroyunu. Yarım saat süren oyunu 450kişi izledi.

ESP Amed Parti Meclisi, HozatBelediye Başkanı Cevdet Konak veÇHD’den Av. Ali Şafak da çadırımı-zı ziyaret edenler arasındaydı.

53. güne girildiğinde sabahki ilkziyaretçi ÖDP Genel Başkanı AlperTaş oldu. Haklı mücadelemizi des-teklediklerini ve bu konuda parti ola-rak üzerlerine düşen görevi yerine ge-tireceklerini söylediler. Almanya SolParti Milletvekili Hamide Akbayır daikinci konuk oldu. Süreci anlatınca,“Bunu elimden geldiğince paylaşa-cağım.” dedi.

Güler Zere’nin babası HaydarZere de çadırı yalnız bırakmadı.

6225 imza,6225 insanın“toplu mezarlar açılsın”haykırışı TBMM’ye gönderildi

TAYAD’lı Aileler, 28 TemmuzPerşembe günü yaptıkları eylemle,devletin toplu mezarlar politikasınakarşı sessiz kalmayacaklarını bir kezdaha haykırdılar. Saat 16.00’da ÖlümOrucu direniş çadırı önünde toplananTAYAD’lılar, üzerinde Ali Yıldız’ınfotoğrafının olduğu, “Ali Yıldız’ınCenazesini İstiyoruz” yazılı pankartaçtılar.

Topladıkları imzaların fotokopi-lerini kitlenin yan tarafında uzun birsıra halinde taşıyan TAYAD’lılar ey-lem boyunca, “Ali Yıldız Ölümsüz-dür”, “Devrim Şehitleri Ölümsüz-dür”, “Şehit Namırın”, “KahrolsunFaşizm Yaşasın Mücadelemiz”, “Ana-ların Öfkesi Katilleri Boğacak”, “Be-del Ödedik Bedel Ödeteceğiz”, “Ce-nazelerimizi İstiyoruz Alacağız”,“Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz”,“Yaşasın Devrimci Dayanışma” slo-ganlarını attılar.

TAYAD’lılar ve Maya-Der’li Ba-rış Anneleri ile Hüsnü Yıldız’ın enönde pankartı taşıdığı eylem, direnişçadırı önüne kortej oluşturulmasıylabaşladı. Sloganlarla yürüyüşe geçenkortej postane önünde vardığında,burada TAYAD’lı Aileler adına ya-pılan açıklamada Hüsnü Yıldız’ınÖlüm Orucu direnişine vurgu yapı-lırken; toplanan 6225 adet imzanınpostaneden gönderileceği belirtildi.TAYAD’lılar Aileler eylemden sonratekrar direniş çadırına doğru yürü-

“KİM Kİ DAĞLARA ÇIKMAYI GÖZE ALAMIYORSA, HAYATI BOYUNCA KUYTULUKLARDA YAŞAMAYA MAHKUMDUR!” 

8

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

BAĞCILAR NURNBERG

Page 9:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

meye başladılar. Yürüyüşün ardındandörtyola gelindiğinde burada oturmaeylemi yapan TAYAD’lılar yolu 15dakika trafiğe kapadılar. Eylem, atı-lan sloganlar ve alkışlarla bitirildi.

Karanfiller Kültür Merkeziyürüyüş düzenledi

İstanbul’da, Karanfiller KültürMerkezi, 30 Temmuz günü AkşamPazarı’nda, Ali Yıldız’ın cenazesinintoplu mezardan çıkartılması talebiy-le yürüyüş düzenledi. Günler önce-sinden yapılan hazırlık çalışmalarıkapsamında mahalleye pankartlarasıldı ve ozalitler yapıldı. Esnaflar do-laşılarak, devletin katliamcı yüzüteşhir edildi ve bildiriler dağıtıldı.

Halk Cepheliler, “Toplu MezarlarAçılsın Ali Yıldız’ın Cenazesini İsti-yoruz Halk Cephesi" pankartı açarak,çevrede bulunanlara, kahvelere ve es-nafa ajitasyonlarla çağrılar yaptılar.Çağrıyı destek vererek, yürüyüşe ka-tılanlar oldu.

Akşam Pazarı’ndan Tokat Ma-hallesi’ne doğru yapılan yürüyüşte“Ali Yıldız Ölümsüzdür!”, “AnalarınÖfkesi Katilleri Boğacak!” sloganla-rı Ali Yıldız için daha gür bir sesle atı-lıyordu. Mahalle halkı, evlerinin ve işyerlerinin önüne çıkarak Halk Cep-heli’leri alkışladılar.

Tokat Mahallesi’ne gelindiğindebasın açıklaması yapıldı. Açıklamada,Ali Yıldız’ın cenazesini mutlaka alı-nacağı vurgulanırken; abisi HüsnüYıldız’ın açlık grevini ölüm orucunaçevirdiği, devletin bunları görmez-den, duymazdan geldiği anlatıldı.

Tarım Fırını’nın önünde yapılanaçıklamadan sonra “Bize Ölüm Yok!”,“Haklıyız Kazanacağız!” marşlarıcoşkuyla söylendi. Kitle alkışlarlayürüyüşe devam ederek; YıldırımBeyazıt Caddesi’ne çıktı. 70 kişininkatıldığı eylem Karanfiller KültürMerkezi önünde bitirildi.

Hüsnü Yıldız’ınsesi Viyanasokaklarındaydı

Ölüm Orucu’ndaki Hüsnü Yıl-dız’ı desteklemek amacıyla, Avus-

turya’nın başkenti Viyana’nın kala-balık alışveriş merkezi olan Maria-hilfer Caddesi’nde 27 Temmuz Çar-şamba günü saat 19.00 ile 20.00 ara-sında bir eylem düzenlendi.

“Toplu Mezarlar Açılsın. Ali Yıl-dız’ın Cenazesi Ailesine Verilmeli -Avusturya Anadolu Federasyonu”pankartı ile Almanca ve Türkçe “Sa-kine Yıldız Oğlunun Cenazesini İs-tiyor”, “Hüsnü Yıldız 48 GündürÖlüm Orucunda” yazılı dövizlerin ta-şındığı eyleme demokratik kitle ör-gütleri ve dernekler de destek verdi.1 saat süren eylemde imza masasıaçıldı ve konuyu anlatan Almanca�bil-diriler dağıtıldı, Almanca konuşma-lar yapılarak, 40 imza toplandı. Kam-panyanın, Hüsnü Yıldız’ın taleplerikarşılanana kadar düzenli destek ey-lemleriyle devam edeceği duyurula-rak saat 20.00’de eylem bitirildi.

Nurnberg'de açlık greviyapıldı

Ali Yıldız`ın cenazesinin ailesineiade edilmesi ve toplu mezarlarınaçılması talebiyle Almanya’nın Nürn-berg şehrinde 30-31 Temmuz 2011günlerinde açlık grevi yapıldı.

Açlık grevi yapan TAYAD Komiteüyesi 3 kişi, ziyaretçilere, Türki-ye’deki katliamları ve toplu mezarlargerçeğini anlattı. Ali Yıldız’ın cena-zesini almak için ailesinin ve avu-katlarının yürüttüğü hukuki mücade-le ile ağabey Hüsnü Yıldız’ın ÖlümOrucu’na başlama süreci anlatıldı.Konuyla ilgili Türkçe ve Almanca bil-diriler dağıtıldı, imza toplandı.

Açlık grevinin sonunda Dersim di-reniş çadırı telefonla aranarak HüsnüYıldız’ın sağlık durumu ile ilgili bil-gi alındı. Ali Yıldız’ın cenazesinimutlaka alınacağına olan inanç vur-gulanarak destek açlık grevi sonaerdirildi.

Stuttgart’dadestek açlık grevi sona erdi

Almanya’nın Stuttgart şehrinde,Stuttgart Halk Kültür Evi çalışanları,30-31 Temmuz tarihleri arasında 10kişinin katılımıyla 2 günlük açlık

grevi eylemi yaptılar. Eylemi, Ali Yıl-dız’ın nezdinde toplu mezarların açıl-ması ve ağabeyi Hüsnü Yıldız’ınonurlu Ölüm Orucu direnişine destekolmak için gerçekleştirdiklerini açık-ladılar.

30 Temmuz günü Stuttgart şehirmerkezinde “Ali Yıldız’ın Cenazesi-ni Alacağız” pankartıyla stant açarak,bildiriler dağıtarak, imza topladılar.

31 Temmuz günü ise, StuttgartHalk Kültür Evi’nde biraraya geli-nerek, 2 günlük açlık grevi bitirildi.Direniş devam ettiği sürece, destekeylemleri ve kamuoyunu bilgilen-dirme eylemlerine devam edecekle-rini açıkladılar. Açlık grevi, “YaşasınHüsnü Yıldız’ın Onurlu Ölüm OrucuDirinişi”, “Ali Yıldız’ın CenazesiniAlacağız” sloganlarıyla sona erdi.

Aydınlar vesanatçılartoplu mezarlarınaçılmasını talep ettiler

Dersim’de 31 Temmuz günü saat15.00’te, Yeraltı Çarşısı üzerinde bu-lunan direniş çadırının yanında, aydınve sanatçılar tarafından, Hüsnü Yıl-dız’a destek için basın açıklaması dü-zenlendi.

“Ali Yıldız’ın Cenazesini İstiyo-ruz” pankartının taşındığı; “Ali Yıl-dız Ölümsüzdür!”, “Yaşasın ÖlümOrucu Direnişimiz!”, “Cenazeleri-mizi İstiyoruz Alacağız!” sloganları-nın atıldığı eylemde yapılan açıkla-mada, “Bizler bu ülkenin aydın ve sa-natçıları olarak Hüsnü Yıldız’ın çağ-rısına ses vermeyi bir görev olarak gö-rüyoruz. Toplu mezar denilen bu al-çaklığın ve vahşetin bir an önce sonaermesini, toplu mezarların açılması-nı, cenazelerin ailelerine teslim edil-mesini istiyoruz. Bu çağrıya ses ver-

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

9

Yürüyüş

Sayı: 280

STUTTGART

Page 10:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

meyen tüm yetkililer şunu bilmelilerki, sessiz kaldıkları her an yeni bir ci-nayeti adım adım işlemeye devam et-miş oluyorlar.� Zira Hüsnü Yıldız bu-gün Ölüm Orucu’nun 53. gününde vegünler hızla ilerliyor. Hüsnü Yıl-dız’ın isteği kardeşine sadece birmezar yapabilmek, bu da bir insanınen insani taleplerinden biridir. Bu ta-lep derhal yerine getirilmeli ve top-lu mezar açılmalıdır.” denildi.

Eyleme; Sırrı Süreyya Önder, Pı-nar Sağ, Temel Demirer, RuhanMavruk, Mehmet Esatoğlu, Nu-rettin Güleç, Seyfi Yerlikaya, Grup

Munzur, Sibel Özbudun, Suavi vebirçok aydın-sanatçı da imzalarıyladestek verdi.

Eylem, Grup Yorum’un “Bir Mev-sim” ve “Haklıyız Kazanacağız”marşlarını söylemesiyle sona erdi.

Tutsaklarimızı hergün,her yerde, her an,gördüğümüz herkeseanlatacağız! Onların halkınaduyduğu sevgiyi,Alman devletinin ise halkadüşmanlığını teşhir edeceğiz!

Almanya’nın başkenti Berlin’de,Anadolu Federasyonu tarafından, Al-manya’daki özgür tutsakların ser-best bırakılması için her hafta aynıyerde kurulan imza masası, 26 Tem-muz Salı günü de kuruldu.

Kreuzberg Halk Pazarı önünde,16.00-18.00 saatleri arasında açıktutulan masada, Almanya’daki dev-

rimci tutsakların fotoğraflarının ol-duğu pankartla, “Dersim'de TopluMezara Gömülen Ali Yıldız'ın Ce-nazesini Ailesine Verin” yazılı pankartasıldı. Dersim’deki Ölüm Orucu ça-dırının fotoğraflarından oluşturulan birpano da sergilendi. Almanyalı, Tür-kiyeli ve birçok değişik ülke insanlarıilgiyle dinlediler anlatılanları. Bazı-ları, şaşırdıklarını gizleyemeyerek,“Almanya’da mı tutuklu bunlar?�Al-manya’da böyle şeyler oluyor mu?”diye sordular.

Masada, Grup Yorum marşlarıeşliğinde, 2 saat boyunca imzalartoplandı ve Türkçe-Almanca “Tecri-te Yüzbin Kere Hayır” başlıklı bildi-riden 150 adet dağıtıldı. Dersim'dekidirenişle ilgili birçok insan masayayaklaşarak ilgi gösterdi. Bu insanlarlasohbet edilerek, direniş hakkında bil-gi verildi. “Cenazemizi İstiyoruz”başlıklı bildirinin, Türkçe ve Alman-cası dağıtıldı.

PINAR ÖĞÜNÇ,1 Ağustos 2011,Radikal

TSK’da üst kademe-nin, görülen lüzum üzerine emeklilik hayatlarını başlat-tığı gün Hüsnü Yıldız Dersim’de tam 50 gündür açlık gre-vindeydi. Bugün olmuş 53.

Belki duydunuz, Hüsnü Yıldız kardeşi Ali’nin peşinde.Canlısının değil, kardeşinin kemiklerini istiyor. Bilmi-yorum bu talep biraz gözünüzde canlandı mı?

(...) İki çocuk babası Yıldız kardeşini en son 1996’dagördüğünü anlatıyor telefonda. 14 kilo kaybetmiş, ara-da tansiyonu düşüyor, düşünerek konuşuyor ama “Ken-dimi kötü hissetmiyorum” diyor.

(...) Tunceli, Çemişgezek, Elazığ ve Malatya Cum-huriyet Başsavcılıkları’na yapılan başvuruların sonundaelde var sıfır. ‘Usulüne göre defnedilmiştir’ bile dendi-ğine göre toplu mezarı reddeden yok ama görevsizlik vetakipsizlik sarmalında şu an iç hukuk yolları tükenmiş va-ziyette.

(...) Görüntülü kayıt alınacak Şu anda önlerindeki takvim şöyle: 15 Ağustos’a ka-

dar AİHM’den bir tepki, TC devletine hitaben yazılmışbir mektup bekleyecekler. Sonra Adalet Bakanı’yla tek-rar görüşme talepleri olacak. ... Ama 20 Ağustos’a ka-dar bir yere varamazlarsa işte o zaman bir heyet Çe-

mişgezek’deki toplu mezarı açmaya başlayacak. Evet, bubir ilk olacak. Tanay anlatsın:

“Arkeologlar, antropologlar, avukatlar ve adli tıp uz-manlarından oluşan bir heyet kuruyoruz. Adli Tıp Uz-manları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer ve Türkiyeİnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ylagörüşüyoruz. Srebrenitsa başta olmak üzere birçok yer-de BM denetiminde toplu mezar kazım işlemlerine ka-tılan insanlar bunlar. ... Çaremiz kalmadığında kendimizaçacağız. Çıkanları tek tek özel torbalara koyacağız. Heran fotoğraflanacak ve görüntülü kayıt alınacak. Sonra daÇemişgezek Savcılığı’na gidip ‘Buyrun’ diye başvura-cağız. Devlet orada insan yattığını kabul ediyorsa çı-karmak da zorunda. Hepsi hâlâ kayıtlarda sağ görünüyor.Asker müdahale edebilir, gözaltına alınabiliriz amaönemli değil. Siyasal ve hukuki meşruiyet açısından şüp-hem yok. Ama bu kişisel işim değil. Tüm yolları tüket-meyi, toplumsal mutabakat sağlamayı istiyoruz. O tarihde 20 Ağustos’tur.”

(...) Türkiye’de şu ana kadar usulüne uygun olarak açı-lan toplu mezar yok. Doğru açıldığında bulunacak ko-vanların, giysi parçalarının ve hatta eksik uzuvlu, kemikliölülerin anlatacağı çok şey var...

Basından AİHM ve Adalet Bakanı'ndanses çıkmazsa, toplu mezarı açmak

için devlet beklenmeyecek...

10

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

BERLİN

Page 11:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Dersim’de, toplu mezarların açıl-ması talebiyle Hüsnü Yıldız tarafın-dan sürdürülen Ölüm Orucu eylemi-ne destek vermek amacıyla İstanbul,Ankara ve Antakya’da TAYAD’lıAileler tarafından açlık grevi ve otur-ma eylemleri yapıldı.

Ankara Yüksel Caddesi’nde 26Temmuz günü başlatılan eyleme po-lis iki kez saldırmış ve toplumda 10TAYAD'lıyı gözaltına almıştı. Amapolis istediği sonucu alamadı. TA-YAD'lılar oturma eylemini daha dakitlesel bir şekilde sürdürdü. Gözal-tıların ardından açıklama yapan TA-YAD'lılar, “Ülkemizde işgalci deni-lerek gözaltına alındık, toplu mezar-lar gerçeğini anlatmaya devam ede-ceğiz. Programımız iki günlüktü amabize müdahale oldukça burada otur-maya devam edecğiz.” dediler.

Oturma eylemi tekrar imza topla-yarak ve bildiriler dağıtılarak devametti. Gözaltına alınan ve ardındanserbest bırakılan TAYAD’lıların da ka-tıldığı eylem 27 Temmuz günü ya-pılan basın açıklamasıyla bitirildi.Hüsnü Yıldız’ın Ölüm Orucu direni-şine değinilen konuşmada, gözaltıla-rın TAYAD'lıları yıldıramayacağı ifa-de edildi.

TAYAD'lı Semiha Eyilik, gözal-tında yaşananlarını anlatan bir ko-nuşma yaptıktan sonra eylem slo-ganlarla bitirildi.

Ankara’da yapılan eyleme,KESK, BES, Kaldıraç ile bazı dev-rimci yapılar destek verdiler. CHPAltındağ Gençlik Kolları’ndan dadestek vermeye gelenler oldu.

Bu mücadele sadece bizimlekazanılacak bir kavga değildir

TAYAD’lı Aileler İstanbul’da Tak-sim Galatasaray Lisesi önünde de 30Temmuz - 1 Ağustos tarihleri ara-sında 3 günlük destek açlık grevi yap-tılar.

“Dersim’de Toplu Mezarlara Gö-

mülü Olan Ali Yıldız’ın Cenazesi Ai-lesine Geri Verilsin! Bu Zulme SonVerin TAYAD’lı Aileler” yazılı pan-kartın açılmasının ardından basınmetnini okuyan Hüseyin Kaşkır, dün-yada ve Türkiye'de hiçbir yasanın top-lu mezarda bulunan Ali Yıldız'ın ce-nazesinin alınmasını engelleyeme-yeceğini belirtti.

Şair Ruhan Mavruk’un şiirokumasıyla birlikte üç günlük oturmaeylemine başlandı. Ali Yıldız’ın ab-lası Nurcan da eyleme destek ver-meye geldi. Megafonu eline alarakhalka seslenen Ali’nin ablası; “Kar-deşim Ali'yi katleden devlet 14 yıldırcenazesini bir çukura, toplu mezaraatarak bizden sakladı. Gerçek günışığına çıktı. O günden itibaren an-nemin, babamın, bizlerin ziyaretedebileceğimiz bir mezar taşı olsundiye adliye adliye dolaştık. Ama dev-letin tüm kapıları yüzümüze kapa-tıldı. Mezarımız bize teslim edilme-di. Soruyorum sizlere; bir mezarherkesin hakkı değil mi? Bir imzaatarak duyarlılığınızı gösterebilirsi-niz.” diye konuştu.

Eylemin 2. gününde DevrimciMemur Hareketi, Artı-İvme dergisiçalışanları, Dev-Genç’liler, mahalle-liler, İdil Kültür Merkezi çalışanları,Emekli-Sen, kayıp yakınları, TecriteKarşı Mücadele Platformu açlık gre-vi ve oturma eylemi yapan TA-YAD’lıları ziyaret ettiler.

3. günde ise internetten yayın ya-pan çok sayıda TV, TAYAD’lılarla rö-portaj yaptı. Hüsnü Yıldız'ın oğlu vekızkardeşi Nurcan da röportaja ka-tıldılar. Eylem, 1 Ağustos günü Ga-latasaray Lisesi önünde yapılan basınaçıklamasıyla sona erdi.

“Dersim’de Toplu Mezarlara Gö-mülen Ali Yıldız’ın Cenazesi Ailesi-ne Verilsin. Bu Zulme Son Verin. TA-YAD’lı Aileler” pankartının açıldığıeylemde konuşan TAYAD Yönetimkurulu üyesi Mehmet Güvel, neden

açlık grevi yaptıklarını anlattı. “Bu-gün bu açlık grevine son vereceğiz.Fakat eylemliliklerimiz devam ede-cek.” diyen Güvel’in ardından TA-YAD’lılar adına açıklama yapan Na-gehan Kurt “AKP yalan ve dema-gojilerle bu sorumluluktan kurtula-maz.” diye konuştu.

Açıklamanın ardından BDP Di-yarbakır Temsilcisi kısa bir konuş-ma yaparak TAYAD’lılara destekle-rini sundu.

Eylem, “Yaşasın Ölüm Orucu Di-renişimiz”, “Toplu Mezarlar Açıl-sın”, “Hüsnü Yıldız Ölümsüzdür”,“Ali Yıldız Ölümsüzdür” sloganlarıile bitirildi.

“Toplu mezarlar açılsın” sloganıAntakya’da da yükseldi

TAYAD’lı Aileler Antakya’da da2 günlük açlık grevi ve oturma eyle-mi yaptılar. 30 Ağustos günü Antak-ya Büyük Parkı’nda başlayan ey-lem, 1 Ağustos günü saat 13.00’te ya-pılan basın açıklamasıyla son buldu.

“Dersim’de Toplu Mezarlarda Gö-mülen Ali Yıldız’ın Cenazesini Aile-sine Geri Verin Bu Zulme Son Verin”pankartı ve Ali Yıldız’ın fotoğrafla-rının taşındığı basın açıklamasında,“Toplu mezarlarda gömülenlerdenbiri de bizim evladımız olabilirdi. AliYıldız’ın ailesine yapılan bu zulmedur diyelim.” denildi.

16 kişinin katıldığı eylem, “Ana-ların Öfkesi Katilleri Boğacak”, “Top-lu Mezarlar Açılsın”, “Ali Yıldız’ınCenazesini İstiyoruz”, “KahrolsunFaşizm Yaşasın Mücadelemiz” slo-ganlarının atılmasıyla bitirildi.

TAYAD’lı Aileler Açlık GreviEylemleriyle ŞehitlerineSahip Çıkıyorlar

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

11

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 12:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

1987 yılında Çemişgezek’de oli-garşinin ordusu tarafından katledilenDHKP-C gerillası Ali Yıldız’ın top-lu mezardan çıkartılması için açlıkgrevi yapan annesi Sakine Yıldız veağabeyi Hüsnü Yıldız ile yaptığımızröportajı yayınlıyoruz.

***

Yürüyüş: Ali şehit düşeli 14 yıloldu. Uzun yıllar ondan hiç haberalamadınız, Ali'den haber alamadı-ğınız yıllara ilişkin bize duygularınızıanlatır mısınız?

Sakine Yıldız: Nasıl anlatayım.Ben ne yaşamadım ki. 5 sene dep-rasyon ilaçları aldım. Yaşadıklarımıbir ben bilirim bir Allah. Eşimlegider otururduk. O maç izleyerekzamanını geçirmeye çalışırdı. Kimsebu kadın niye burada diye sormu-yordu. Sohbaharda ateşim çıktığı içinrüzgara karşı oturuyordum aslında bende eşimin yanında. O telefon eder diyetelefonu yastığımın altında taşıyor-dum. Bazen eşimi teselli ederdim. Benağlarken eşim beni teselli ederdi.(ağlamaya başlıyor) çok şeyler yaşa-dık…

Yürüyüş: Ali'nin cenazesininÇemişgezek'te bir toplu mezaragömüldüğünü öğrendikten sonrane düşündünüz? Burada açlık gre-vi yapmaya nasıl karar verdiniz?

Sakine Yıldız: Birden bilmiyorumnasıl birden bire insanın üzerinesoğuk rüzgar eserya aynı öyle oldu.Ben adama söyleyim mi söylemeyim

mi diye düşündüm. Alabilir miyiz ala-maz mıyız diye düşündük hemen.Çocuklar bize bir şey anlatmıyorlar-dı yaşıyor mu yaşamıyor mu diye.Hüsnü ve çocuklar üzülmesin diyegören olmuş vb. diyerek konuşuyor-lardı. Ama öyle değilmiş.

Yürüyüş: Ali Yıldız'ın cenazesi-nin toplu mezardan çıkartılması içinDersim dışında birçok ilde ve hattayurtdışında da açlık grevleri ve çeşit-li eylemler yapılıyor. O eylemleriyapanlara ne söylemek istersiniz?

Sakine Yıldız: Ben diyorum ki, oinsanlar öyle şeyler yapmış. Allah razıolsun. Devletin haberi var mı bilmi-yorum. Kafamda böyle bir soru var.Avukatlar gelsin ben de savcıya git-mek istiyorum. Sen bir müslümansanbir vicdan duygusu varsa, çocuğumgitmiş verin benim cenazemi birkeniki olmasın. 80 yaşımda eşimi bırak-mışım bir buçuk aydır buradayım.

Yürüyüş: Bize Ali'nin yaşamıhakkında bilgi verir misiniz? Nerede,hangi okulda okudu, devrimcilikyapmadan önce ne iş yapıyordu?

Sakine Yıldız: Ali Örnektepe’deilkokulda okudu. Anadolu Lisesisınavına girdi kazandı ama gitmedi.Liseyi Kuştepe’de okudu. Çok çalış-kandı. Eve bize çok düşkündü. Biz ozaman gecekonduyu sökmüştük,müteahite vermiştik, kızın yanındakalıyorduk. Müteahit kaçıp gitmişti.Çok üzülmüştük ortada kalmıştık.Ali “üzülme ana” deyip her günokuldan sonra çalışırdı. Çok güçdurumdaydık. Baba emekli olmasınarağmen bankada temizliğe gidiyordu.Ali “baba yoruluyorsun” diyerekCumartesi, Pazar temizliğe giderdi.

Yürüyüş: Bize Ali'yi anlatır mısı-nız, nasıl bir kişiydi Ali?

Sakine Yıldız: Çok duygusal birinsandı. Bir yola giderken karıncayı

yolun kenarına alırdı. Bu nasıl bu yoladüştü anlamadım. Demek ki o şeyle-re kendini feda etti. Kaset dinliyordu.İçinde biriktirmiş bunları. (devrimciduyguları mı diyoruz, evet diyor.)Birsüre Gazi’de bir süre Gülsuyu’ndakaldı. Bir akrabanın nişanı vardı.Onların evinde bıçak, kaşık yok dedigötürmek istedi. Bizden koydummeğer başka bir evde yaşıyormuş ora-ya götürmüş.

Bir gün Gazi’de eşimin yiğeninindüğünü oluyor. Biz kınaya gittik.Çocuklar da ertesi gün düğüne gele-cekler. Ali düğüne gelmedi, sevmez-di bu tarz şeylere gitmeyi. Eve geldik.Bir baktım ki eşyalarını değiştirmiş,banyosunu yapmış. Eyvah dedim git-miş. Gidiş o gidiş oldu. Bir daha gör-medim.

Bizim bir komşu vardı. Ona git-meden “güzel bir çay yap abla”demiş. Meğer o çayı ayrılık için iste-miş. En son çıkarken “bana bir şeyolursa sakın üzülmeyin” deyip çıkmış.Bunları daha sonra öğrendim.

Gazi’de bir tane kız var. Kız sevi-yor Ali’yi. Ali konuşmalarında da kızıkoruyor. Ali gittikten sonra kız bizegeldi. Bizim kızlarla samimi oldu. Birgün bana anlattı. Annesi “Nurten senniye evlenmiyorsun Ali’yimi bekli-yorsun, Ali gitti” demiş. O kız halaevlenmedi.

Yürüyüş: Ali Yıldız'ın yoldaşla-rına ne söylemek istersiniz?

Sakine Yıldız: Biliyorum iyiinsanlar onlar ben bir anneyim nediyeyim ki. Hırsızlık yapmadı, terbi-yesizliği olmadı, kötülüğü olmadı oinsanların yoluna gitti. O kötü olsay-dı yüzüm tutmazdı burada olmaya.

Yürüyüş: Ali'yi katleden ve top-lu mezara gömen devlete ne söyle-mek istersiniz?

Sakine Yıldız: Elini vicdanınakoysun başbakan. Seçim öncesi anne-

Röportaj

‘Versin cenazemi! 14 sene çektim!..Çektirmesinler daha. Elim onların yakasında.İsterim ki bir mezar taşı, ziyaretine gideyim.’

12

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 13:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

ler gözyaşı dökmesin diyordu. Versinbenim cenazemi ben de o annelerdenbiriyim. Elim onun yakasında. Versincenazemi. 14 sene çektim.Çektirmesinler daha. Elim onlarınyakasında. İsterim ki bir mezar taşı,ziyaretine gideyim. Vicdanı varsaversin.

***

Kardeşimigömdüğünüzçukuru açın.Açın bütüntoplu mezarlarısorumlularıyargılayın

Yürüyüş: Ali şehit düşeli 14 yıloldu. Uzun yıllar ondan hiç haberalamadınız, Ali'den haber alama-dığınız yıllara ilişkin bize duygula-rınızı anlatır mısınız?

Hüsnü Yıldız: Kardeşlerimin enbüyüğü bendim kardeşlerimle iliş-kilerimiz hep iyi ve sorunsuz olmuş-tur. Gerçek sevgi ve bağlılık vardı.Birbirimizi incitecek kıracak söy-lemlerimiz asla olmadı. Ali en küçü-ğümüzdü ve hayatımızda fizikenyoktu. Hep bir eksik lokma yedim,keder gözüm ve yüzümden asla düş-medi. Yaşadığım her şeyi Ali gözet-liyor diye düşündüm. Bazen onaihtiyacım olduğunuda düşünürdüm.O yoktu ve yıllar sessiz, onsuz geçi-

yordu. Bir yakınımı hastaneyegötürmüştüm. Kuyrukta düştü aliaklıma karşımda organlarınızı bağış-layın. Ali’ye bütün organlarımı vere-bilirdim yanımda olması için.Tereddütsüz bağışladım organları-mı. Yaşadığımız ayrı geçen yıllardaözlem hep büyüyordu.Yaşadıklarımız, yaptıklarımız hepeksik kaldı.

Yürüyüş: Ali'nin cenazesininÇemişgezek'te bir toplu mezaragömüldüğünü öğrendikten sonrane düşündünüz? Burada açlık gre-vi yapmaya nasıl karar verdiniz?

Hüsnü Yıldız: Daha öncede söy-lemiştim, üzüntüm vardı hem deçok fazla. Bunun yanında sevincim-de vardı. Kabus ve habersiz zaman-lardan sonra kavuşmuştuk. Şaşkınlıkvardı belirli şekilde.

Yürüyüş: Ali Yıldız'ın cenazesinintoplu mezardan çıkartılması içinDersim dışında birçok ilde ve hattayurtdışında da açlık grevleri ve çeşit-li eylemler yapılıyor. O eylemleriyapanlara ne söylemek istersiniz?

Hüsnü Yıldız: Bu gün bana yarınsana özdeyişi bugün için sessiz kalan-lara söylüyorum. Yurt içi ve dışındaeylem yapa, emek harcayan, acıyıbizimle hisseden açlığa bizimle yatan-ları saygı ve sevgiyle kuçaklıyoruz.Sıcacık seslerini duydukca kendimidaha güçlü hissediyorum. Bizim dire-nişimize katkı sunan bütün dostlarımızberaberinde insanı ve hayatı biçim-lendiriyorlar. Onlar saygındırlar, onur-ludurlar, direniş onlarla daha güzel.

Yürüyüş: Bize Ali'nin yaşamıhakkında bilgi verir misiniz?Nerede, hangi okulda okudu, dev-rimcilik yapmadan önce ne iş yapı-yordu?

Hüsnü Yıldız: Sivas ZaraBelentarla (dewa paşa) köyüne kayıt-lı bir Alevi, Kürt-Zaza ailenin bire-yi olarak 1973 yılında İstanbul’dadoğdu Ali. İlkokulu Örnektepe’deliseyide Kuştepe’de okudu. Çalıştığıbir iş yoktu ama en küçüğümüz

olmasına rağmen en çalışkanımızdı.

Yürüyüş: Bize Ali'yi anlatır mısı-nız, nasıl bir kişiydi Ali?

Hüsnü Yıldız: Hani derler ya her-kes severdi onu. İşte o tanıma enuygun kişilerden biriydi. Mahalleyoksul Anadolu’nun göç izlerini taşı-yordu. Örnektepe mahallenin adı.Yoksulluğa, açlığa karşı insan olarakvar olma mücadelesi veriyordu. Bukente geliş aslında atalarının yaşadığızulüm sürgünlerinin bir benzeriydi.Yoksulluk, işsizlik, yokluk süresiz-liğinde bütün Anadolu kentleri gibiİstanbul’a akmıştı. Böylesi koşullardaeğitime başladı. İki ablası okuya-mamış abisi de yüksek okulu para-sızlıktan gidememişti. Her gecekon-du duvarında bir örgütün sloganıveya bir devrimci önderin resmi ası-lıydı. Liseye kadar etrafında olanla-rı adlandırmaya çalışan Ali lise bit-tiğinde aktif bir devrimci olmuştu.Etrafında bir sürü gençle sürekli birsohbet halindeydi. Teorisi çok yük-sek, okuyan, okuduğunu hayatın pra-tiğine dökmek istediğini görüyorduk.Zayıf, uzun, düzgün bir fiziği vardıağırbaşlı, saygılı illaki çok sevilenkimliğini hep korudu.

Yürüyüş: Ali Yıldız'ın yoldaşla-rına ne söylemek istersiniz?

Hüsnü Yıldız: Ali’nin yoldaşla-rı bilsinler ki, Ali’yi asla ve asla ogömüklükte bırakmayacağım. Sadecebu dağlarda özgür ruhu kalabilir.Onun dışında kendisinden kalan herhatırayı alacağız. Aldığımızda Ali veyoldaşları birlikte gülümseyeceklerbize. Sözümüz var bu konuda.

Yürüyüş: Ali'yi katleden ve top-lu mezara gömen devlete ne söyle-mek istersiniz?

Hüsnü Yıldız: Kardeşimin cena-zesini verin. Kardeşimi gömdüğünüzçukuru açın. Açın bütün toplu mezar-ları, sorumluları yargılayın. Devletdediğiniz egemenlerin çıkarına hiz-met eden aygıtınızda bırakmacağımızkardeşimiz yoktur.

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

13

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 14:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Bu yıl 11’ncisi düzenlenen Mun-zur Kültür Ve Doğa Festivali 28-31Temmuz tarihleri arasında yapıldı.“Dağların Anahtarı, Evliyaların Di-yarı, Özgürlüğün Ve Ateşin KadimToprakları, Arınmaya, Yaşatmaya VeÖzgürleşmeye Dersim’e Geri Dön!”şiarıyla düzenlenen festival, dört günboyunca Dersim merkez ve ilçelerdekonser, panel, tiyatro ve film göste-rimleriyle gerçekleştirildi.

Festivalin 1. günü olan 28 Tem-muz’da Dersim Atatürk Stadyumu’ndayapılan açılış konserinde BelediyeÇocuk Korosu, Sena Dersim, KomaGulen Xerzan, Grup Yorum, Grup Ar-jen ve Grup Şiar sahne aldılar.

Daha 20 gün önce aynı stadda 10bin yüreğe seslenen Grup Yorum’uDersimliler yine bağırlarına bastılar.Yaklaşık 8 bin kişi yine o alandaydı veYorum’un sahneye çıkmasını bekle-dikleri “Grup Yorum” anonsu yapıl-dığında anlaşılıyordu. 8 bin kişi büyükbir coşkuyla karşıladı Grup Yorum’u.

Tam bu esnada Halk Cepheli’ler de,Ali Yıldız’ın fotoğrafının olduğu “AliYıldız’ın Cenazesini İstiyoruz” yazı-lı pankart ve flamaları ile yürümeyebaşladılar. İnsanlardan, “Geliyorlarher zamanki gibi” sesleri yükseldi. Pan-karttaki şehide saygıyı yerlerindenkalkarak ve alkışlarıyla gösteren halk,“Ali Yıldız Ölümsüzdür”, “Cenazemiziİstiyoruz Alacağız” sloganlarına eşliketti. Ali Yıldız’ın fotoğrafının olduğupankart en önde yürüdükçe, kitle ade-ta yarılarak pankarta yer verdi. Ve pan-kart sahnenin en önüne kadar büyük birsaygı eşliğinde geldi.

Grup Yorum, “Dersim’de DoğanGüneş” türküsüyle başladığı yarım sa-atlik konserini Çavbella şarkısıylasonlandırırken; Dersim’de sürmekteolan Ölüm Orucu eylemiyle ilgili debir konuşma yaparak, direnişin ta-leplerini destekleme çağrısında bu-lundu.

Halk Cepheliler de konserde stand-ları ile yer aldılar. Standta, Hüsnü Yıl-

dız’ın Ölüm Orucu eylemiyle ilgili ha-zırlanmış olan bildiriden 2 bin adet da-ğıtılırken; çok sayıda imza toplandı ve40 tane de Yürüyüş dergisi halkaulaştırıldı.

Festival, Dersim�merkezin dışın-da Pertek ve Ovacık ilçelerinde de ya-pıldı. 29 Temmuz’da ilçelerde devameden festivale Halk Cephesi de aç-tıkları stantlarla katıldılar. Stantlarda,Boran, Haziran ve Tavır yayınlarındançıkan kitaplar ve Yürüyüş dergisinintanıtımı ve satışı yapıldı. “Ali Yıldız’ınCenazesini İstiyoruz” başlıklı bildi-rilerin dağıtıldığı festivalde, çok sa-yıda imza da toplandı.

Festivalin Ovacık ayağında, EylülÇay Bahçesi’nde, İdil Tiyatro Atöl-yesi’nin hazırlamış olduğu “Bu Dağ-lara Bahar Gelsin Diye” isimli oyunsergilendi. Akşam saat 19.00’da isekonser düzenlendi. Konsere YÇKMHalk Oyunları, Nurettin Güleç, Meh-met Ekici, Ermeni Van Project HalkMüziği, Erdoğan Emir, Grup Yorum,Arzu ve Mikail Aslan katıldı. Halay-lar çeken, türkülere eşlik eden Ovacıkhalkı, Grup Yorum'un sahne almasıy-la birlikte daha da coştu. Saat 22.30’daGrup Yorum’un sahneye çıktığı sıra-da Halk Cepheliler de, “Ali Yıldız’ınCenazesini İstiyoruz” pankartıyla vesloganlarla sahne önüne kadar biryürüyüş düzenlediler. Yürüyüş bo-yunca “Ali Yıldız Ölümsüzdür!”,“Cenazelerimizi İstiyoruz!”, “KatilDevlet Hesap Verecek!”, “YaşasınÖlüm Orucu Direnişimiz!”, “Mahir-den Dayıya Sürüyor Bu Kavga!”,“Umudun Adı DHKP/C!”, “Titre Oli-garşi Parti Cephe Geliyor!”, “ÖnderYoldaş Dursun Karataş!” sloganlarıatıldı. Halkın büyük desteği ve ilgisi-nin olduğu yürüyüşe yaklaşık 200kişi katıldı.

Festivalin 3. günü olan 30 Tem-muz’da ise, Halk Cepheliler Hozat’tayapılan festival programına katıldılar.Açılan stantta kitap ve dergi tanıtımve satışı yapılırken; bir yandan da AliYıldız’ın cenazesinin toplu mezardan

çıkartılması için imza toplandı.

Hozat’ta saat 20.00’de düzenlenenfestival programında ilk olarak sah-neye İdil Tiyatro Atölyesi çıktı. “BuDağlara Bahar Gelsin Diye” oyunu-nu sergileyen tiyatro ekibi, Hozathalkına duygulu anlar yaşattılar. Oyunsırasında ağlayanlar oldu. Sahnede ti-yatro oyunu oynandığı sırada, sahneönünde Halk Cepheliler, Ali Yıl-dız’ın fotoğrafının olduğu pankartıaçarak “Ali Yıldız Ölümsüzdür”,“Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz”,“Cenazemizi İstiyoruz Alacağız” slo-ganlarını attılar. Hozat halkı slogan-lara eşlik ederek ve alkışlayarak des-tek verdi. Oynanan tiyatro oyununuyaklaşık 7 bin kişi izledi. Tiyatrodansonra sırasıyla Kardeş Türküler, Mi-kail Aslan, Grup Şiar, Arzu, HozanBeşir, Kemale Amed, Gökçen Kah-raman ve Mustafa Bakır sahne olarakkonserlerini verdiler.

Festivalin son günü olan 31 Tem-muz’da ise, Dersim merkezindekiKışla avlusunda saat 12.30’da “Ka-rakollaşma, Kayıplar ve Toplu Me-zarlar” adlı panel düzenlendi. SıtkıGüngör, Av. Taylan Tanay, Raci Bili-ci ve Cafer Demir’in konuşmacı ola-rak katıldığı panelde, ülkemizde vedünyada yaşanan saldırılar, kayıplarve toplu mezarlar konusu ele alındı.Toplu Mezarlar konusunda konuşanAv. Taylan Tanay, “Hüsnü Yıldız’ınyapmış olduğu bu eylem aslında bizebüyük bir fedakârlığı ve vefayı gös-teriyor. Kardeşinin cenazesini almakiçin kendi bedenini açlığa yatırıyor vebu eylem bir ilktir. Bir mezarı aileyeçok görüyorlar. Aslında anayasada daolan bir haktır bu, herkes mezar hak-kına sahiptir.” dedi.

Tanay, yoldaşlarının Che’nin me-zarını 30 yıl boyunca aradıklarını venihayetinde bulduklarını anlatarak, AliYıldız’ın mezarının da alınması ge-rektiğini söyledi. Panelistlerin ko-nuşmasının ardından sahneye Maya-Der anneleri ve Ali Yıldız’ın annesiSakine Yıldız çıktı. Sakine Yıldız, oğ-

MUNZUR FESTİVALİ’NDE TOPLU

MEZARLARIN AÇILMASI

TALEBİMİZİ HAYKIRDIK!

14

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 15:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

lunun cenazesini ve tüm toplu me-zarlarının açılmasını istediğini söyledi.

10 Bin kişi “Dersim’debaraj istemiyoruz” dedi.

Festivalin son günü, binlerce Der-simli baraj istemediklerini haykırdı.

Saat 19.00’da Seyit Rıza Parkı’ndatoplanan Dersim halkı, sloganlar eş-liğinde Gole Çetu’ya kadar yürüdüler.“Munzur’dan Hasankeyf’e Direnen-ler Kazanacak” pankartıyla yürüyenhalk, Yeraltı Çarşısı üzerinde bulunandireniş çadırının önüne geldiğinde“Ali Yıldız Ölümsüzdür”, “Devrim

Şehitleri Ölümsüzdür”, “Katil DevletHesap Verecek” sloganları attılar veHüsnü Yıldız’a destek vermek için ikidakikalık oturma eylemi yaptılar. Di-reniş çadırından da alkış ve sloganla-ra karşılık verildi. Oturma eylemindensonra yürüyüş tekrar devam ederekGole Çetu’ya k dar sürdü.

Uzun namlulu silah-lar, daha çok savaşta kul-lanılır diye bilinir. Oysa

ki ülkemizde uzun namlulusilahlar yoksul mahallelerdeyaşayan insanların evlerineyapılan baskınlarda kullanılı-yor. “Güvenlik” gerekçesiylenamlular insanların kafalarınadayanıyor.

Kar maskelerini, emperya-list işgale karşı savaşmak içindeğil, halktan kendilerini giz-lemek için takıyor özel harekatpolisleri.

Sokak ortasında insanlarıkaçırıyor, onları yerlere yatırıpüzerinde tepiniyor ve bunu da“güvenlik” ile açıklıyorlar.

Yüzlerce polisin güvenliktertibatı aldığı, çevik kuvvetdestekli, kar maskelerinin,uzun namlulu silahların, heli-kopterlerin kullanıldığı ope-rasyonlar yapılıyor; bu ma-halleler neden böyle bir saldı-rıya maruz bıkakılıyorlar?

Görünen gerekçe “hakla-rında soruşturma başlatılaninsanları gözaltına almak veevlerini aramak”. Bu insanla-rın suçları ise “basın açıkla-masına katılmak, mitinge git-mek, kırmızı bayrak taşımak,dergi okumak.”

Evet evet sadece bu kadar.Polislerin rahatlıkla gelip ba-sın açıklamalarını izlemesi,kayda alması mümkün. Bura-da bir tehlike yok, güvenlik ön-lemine gerek yok. Ama basınaçıklamasına katılan insanlarıgözaltına alırken bir savaş ter-tibatı almak gerekli öyle mi?

Yüzbinlerce insanın bir ara-ya geldiği meydanlarda mi-tingler hiçbir olay çıkmadanyapılabiliyor oysa ki. O kırmızıbayrakların binlercesi hiçbirgüvenlik sorunu yaratmıyor.

Bir ev aramasında kullanı-lan teçhizat ve polis kuvveti,mesela Sivas katliamını en-gellemek için kullanılmıyor.Madımak ateşe verilip 35 insanölürken, mahallelerdeki birtek operasyonu yapan poliskadar polis yok ortada!

19 Aralık katliamında kul-lanılan asker ve polis sayısınınKıbrıs harekatında kullanılan-lar kadar olduğu açığa çıktı.Hapishanelerdeki tutsaklarısevk için(!) böyle bir sefer-berlik düzenleyen, Skorsky he-likopterleri uçuran düzen; Ma-raş'ta katliam sürerken heli-kopterler uçurmamıştı; karmaskelerini takıp uzun nam-lularını göstermemişlerdi kat-liamcı güruha. Jandarmalar,özel harekat timleri, hiçbirigönderilmemişti.

Bugün de, linç grupları ale-nen örgütlenip silahsız savun-masız insanların üstüne yü-rürken yine göremiyoruz çevikkuvvet polislerini. Bu cani gü-ruhların insanları dövmesi, öl-dürmesi, dükkanları yağmala-ması yeterli bir tehdit değil miyoksa?

Neden arama kararları ye-rine getirilmez Sivas katillerisöz konusu olduğunda? Halkdüşmanları neden yakalana-mazlar?

Neden 1 Mayıs 77 katlia-

mının, Maraş’ın, Sivas’ın, Ga-zi’nin katilleri "bulunamaz"?Basın açıklaması yapana, kitapokuyana "terörist" diye hü-küm veren polis, halka karşı iş-lenen suçları ve suçluları niyesaptayamaz? Adalet neden za-manın aşımına uğrar?

Linç güruhlarının saldırıla-rını “vatandaş hassasiyeti” diyehoşgörenler, yoksul gecekondumahallelerindeki halkı, vatan-daş olarak görmüyor, onlara şa-fak baskınlarını reva görüyor-lar. Sabah işlerine gitmek içinyola çıkanlar sokak başlarındamaskeli maskesiz polislercedurduruluyor, silahlarla kor-kutuluyorlar.

Penceresinden bakana, bal-kona çıkana dönen silahlar,"hassas vatandaşlar" karşısın-da susuyor.

Ey adalet! Uzun namlulu si-lahlarını halkın üzerine çevi-ren, insanlara sokak ortasındaişkence yapanlar hakkında birşikayet dilekçesi vermek hak-kı bile tanınmazken, sen nere-desin?

Ey Türkiye Mahkemele-rinin Yargısı, Adaleti!Tozlu raflardan, dosya arala-rından, soruşturma izinlerin-den, talimat ifadelerinden sıy-rılıp gelecek misin bir gün? Nezaman zamanaşımlarını aşıpinsanlık utançlarının hesabınısoracaksın?

Bilmez misin ki adalet hal-kın ekmeğidir. Yoksa umursa-maz mısın halkın açlığını,önemsemez misin halkın ada-let özlemini?

Yoksa gerçekte korktuğunbu mudur?

Gözaltı ‘Operasyonu’ Halkın Hukuk

Bürosu

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

15

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 16:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Pervasızlar Çünkü KorkuyorlarPervasızlar Çünkü Kökümüzü Kurutmak İstiyorlar

NAFİLE! YOLA GELMEYECEĞİZ, ISLAH OLMAYACAĞIZ!

16

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Çayan Direnişi’nden İstanbul Çayan Mahallesi, Hüse-

yin Aksoy Parkı’nda her cuma günüyapılan programa 29 Temmuz günüde devam edildi. Grup Yorum Koro-su ve sanatçı Ercan Aydın bu haftanınprogramında yer aldılar.

Dev-Genç’lilerin ve Çayan halkınınkolkola girerek çektiği halaylar vebirlikte atılan sloganlarla süren prog-ramın ardından kortejler oluşturuldu.Yakılan meşalelerle Hüseyin AksoyParkı’ndan Dilan cafe’nin önüne kadaryüründü. Dükkanlarından çıkan halk,eyleme destek verdi. Pankartının ar-kasında toplanan 150 kişi, “KaçırmaTerörüne Son!”, “Baskılar Bizi Yıldı-ramaz”, “Kahrolsun Faşizm YaşasınMücadelemiz”, “Keyfi Tutuklama Zul-müne Son” sloganlarını haykırdılar.

Dilan cafe önünde yapılan basınaçıklamasında, “AKP halk düşmanı-dır. Mafyacılığı, işkenceciliği halkaolan düşmanlığındandır. Korktuğunoktada pervasızca saldırıp, perva-sızca işkence uyguluyor. Amacı biziıslah etmek, yola getirmektir. Yolagelmeyeceğiz, ıslah olmayacağız!”denildi. Sloganlarla tekrar HüseyinAksoy Parkı’na yürünerek eylem bu-rada sona erdirildi.

Çadirimizi dağıttılaryeniden kurduk.Devrimcileri kaçırıptutukladılar yerlerineyenileri geldi. Bu halkbitmez, bitiremezsiniz!

Çayan Mahallesi’ndeki direniş ça-dırı 80’li günleri geride bıraktı. Dü-zenin tüm saldırılarına, tüm yozlaş-tırma çabalarına karşı çadır bir merkezolmaya; öğretmeye, okul olmaya de-vam ediyor. Birlik olmak insanların be-yinlerini dinçleştiriyor. Hukuksuz-luklara karşı mücadele etmek, halkakendi gücünü gösteriyor. Sahiplendikçe

büyüyor bu kar topu. Çığ olup yıka-cağız önümüzde duranları... Kaçır-malar, gözaltılar, işkenceler, tutukla-malar bizi bitiremiyor, bitiremez. Hal-kın kökünü kurutabilir misiniz?

Çadırda, direniş günlüğü tutul-maya devam ediliyor. Direnenler, di-renişlerini kendileri anlatıyor

:

Polis saldırırsa diyekömürlüğünden malzemeverenler oldu

74. günümüzde herkesin kulağı te-lefonda. Çayan, kaçırılan evlatlarınınakıbetini merak ediyor. Bugün hep-sinin mahkemeye çıkarılacağını öğ-renir öğrenmez, gidebilenler mahke-me önüne gidiyor, kalanlar da heye-canla çalacak telefonu bekliyor. İlkolarak Yusuf'un tutuklandığı haberigeliyor... Sonra bu havayı güzel bir ha-ber bozuyor ve diğer gözaltıların ser-best kaldığını öğreniyoruz. Zılgıt-larla halaya duruluyor bu kez.

Kısa bir süre sonra mahallenin ka-tiller sürüsü tarafından ablukaya alın-dığını öğreniyoruz. Belki boy gösterisi,belki saldırı hazırlığı... “Biz yine de ted-birimizi alalım” diyoruz ve parkın et-rafını barikatlarımızla örüyoruz. Kısabir süre sonra mahallelerden desteğegelen arkadaşlarımız oluyor. Halkcamlardan limon yağdırıyor işkence-cilere beddualar eşliğinde. Kömürlü-ğündeki malzemeleri de barikat içinvermekten geri durmuyorlar.

Bu kuşatmanın bizimle ilgisi ol-madığını öğreniyoruz. Terör estir-meye gelen düşman çekiliyor ma-halleden. Uykusuz ama direnişin dirituttuğu bedenlerimiz gece boyu tetikteolmaya devam edecek. Çünkü düş-manımızı tanıyoruz...

Dev-Genç’liler sloganlarıylaçadırı ziyaret ettiler

Direnişimiz 75. gününde Dev-Genç’liler yine sloganlarla inletiyor-

lar Çayan’ı. “Yaşasın Dev-Genç, Ya-şasın Dev-Genç’liler!”, “Çayan Fa-şizme Mezar Olacak!” sloganlarıylageliyorlar. Bir anda kalabalık bir hal-ka etrafında toplanıyoruz onlarla bir-likte. “Dün akşam ne oldu?”, diye so-ruyorlar merakla. Anlatıyoruz.

Bugün Taksim’de TAYAD’lı Aile-ler, 3 günlük açlık grevine başladılar.

Her Cuma olduğu gibi bu hafta dasaat 20.00’de programımız olacak.Bunun için 25 kişi sesli çağrıya çıkı-yor, programın el ilanlarını dağıtıyor.“Mahir’den Dayı’ya” sloganıyla adımatıyorlar Hüseyin Aksoy Parkı’na.Program saatinde başlıyor. Ardındanmeşaleli yürüyüş yapıyoruz.

“Çadır kurulduğundan berikahveye daha az gittim”

77. günde, sabahtan beri ziyaret-çimiz çoktu. Pazar günü olması ve in-sanların yegane "dinlenme" günü ol-duğundan evdeydi halkımız bugün. Ogünü de bizimle geçirmek istiyorlar.Mahalleden bir abimiz, önceden kah-veden çıkmadığını, çadır kuruldu-ğundan beri üç defa kahveye gittiği-ni anlatıyor. Yediden yetmişe, her yaş-tan ziyaretçimiz var. Çocuklar çadı-rımızı hiç boş bırakmıyorlar.

Bir teyze evine kahvaltılık alış-verişi yapmış. Kendine ne almışsaderneğe de almış. Açlık grevinde ol-mayan arkadaşlar yesin diye. Teyze-nin oğlu askerde ölmüş. “Oğlum ora-da ölmeseydi, bu yolda ölürdü o da”diyor, gözleri doluyor.

Akşama doğru Sarıgazi ve Gül-suyu’ndan arkadaşlar gelince iyice ka-labalıklaştı çadır. Sohbetimize, tür-küler eşlik ediyordu.

Yusuf Aslan kaçırılıptutuklanırken, kardeşidireniş çadırında onunyerini almıştı

“Direniş çadırında 78. gün. Bugün

Page 17:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

iş günü olduğundan herhalde, sabah bi-raz durgun geçti ama akşam saatleri-ne doğru Çayan halkı onlarca kişiyletekrar yanımızda. Benim ilk açlıkgrevim. 2. günümdeyim ve hiç de der-gide okuduğumuz kadar basit değilmiş,irade gerektiriyor gerçekten. Ama ar-kadaşlara verdiğim sözü tutmanın se-vinciyle yarın öğleden sonraya kadaraçlık grevini sürdüreceğim.”

“Evet iki haftalık bir aradan son-ra Çayan'a, açlık grevi çadırımıza, di-reniş çadırımıza geldim. Bu iki haf-tada düşmanın bizden, örgütlülüğü-müzden ve güç olmamızdan ne kadarkorktuğunun göstergesi olan saldırı-lar yaşandı. Bizi tanımayanlar, tutukluolan arkadaşların resimlerine bakıpumutsuzluğa kapılabilir ya da son sal-dırılardan sonra çadır nasıl açılacak,insanlar artık gelirler mi diye düşü-nebilir. Oysa bu iki haftada sahip-lenmenin güzel örnekleri yaşandıÇayan'da. Saldırılardan sonra Hüse-yin Aksoy Parkı'na geldiğimde ger-çekten o saldırı havasını hiç hisset-medim. Biz her zaman olduğu gibi

‘Halkız biz yeniden doğarız ölüm-lerden’... Aynen öyle, yıkarlarsa ye-niden kurarız, hem de daha iyisini,daha güzelini, hep birlikte....

Gün boyu mahalleden arkadaşlarsürekli gelip gittiler. Hep birlikteÇayan tutsaklarına mektup yazdık,dergi okuduk... Okmeydanı'ndan tu-tuklanan Ceyhun Bay'ın babası ve kız-kardeşi geldi, onlarla sohbet ettik.Yine geçen hafta sokak ortasındakaçırılarak gözaltına alınıp tutuklananYusuf Aslan'ın kardeşi geldi.

Devrimcileri kaçırarakyıldıramazsınız.Kaçırsanız da, katletseniz dekarşınızda direnendevrimcileri görmeyedevam edeceksiniz.

22-27 Temmuz tarihleri arasında,kontrgerilla yöntemlerinden biri olankaçırma yöntemine başvuran AKP’ninpolisi 9 devrimciyi kaçırarak gözal-tına almıştı. Gözaltına alınanlardanSevgi Daylan, F. Özgür Aydın ve Yu-

suf Aslan tutuklanmıştı. Halk Cephesi, 1 Ağustos günü İs-

tanbul Taksim’de Galatasaray Lisesiönünde bir eylem düzenleyerek, ka-çırmaları protesto etti. “DevrimcileriKaçırarak Yıldıramazsınız! Direnişi-mizi Vatanımızın Her Yerine YayacakKomploları Boşa Çıkaracağız! HalkCephesi” pankartının açıldığı eylem-de, yapılan konuşmada, son 6 ayda ma-hallelerde derneklere yapılan baskın-lardan, tutuklanan yüzlerce insandanbahsedildi. Yaşanan kaçırmalar anla-tılarak, komploların boşa çıkar ve di-reniş vatanın her köşesine yayılacağısöylendi.

Açıklamanın ardından kaçırıla-rak gözaltına alınan ve daha sonramahkemede serbest bırakılan ÖzlemKütük, Gazi Nefes, Emel Keleş,Pembe Özlem Olgun, Yasemin Ka-radağ ve Çiğdem Yakşi konuşmalaryaptılar. Gözaltına neden ve nasılalındıklarını, gözaltında neler yaşa-dıklarını anlatarak; asla teslim olma-yacaklarını, komploları boşa çıkara-caklarını söylediler.

İzmir Devrimci İşçi Hareketi (DİH), İzmir’de 6 ayönce yapılan operasyonda tutuklanan DİH üyesi TalipŞeker'in tutukluluk halinin hukuksuz bir şekilde devamettirilmesiyle ilgili olarak 2 Ağustos Salı günü saat18.30’da Kemeraltı Girişi'nde bir eylem yaptı.

Talip Şeker'le birlikte 4 devrimcinin daha sahte bel-gelerle tutuklanmasının protesto edildiği basın açıklamasına20 kişi katıldı. "Belgelerle Tutuklananlar Serbest BırakılsınTalip Şeker Yanlız Değildir - DİH” pankartının açıldığıeylemde, DİH adına açıklamayı Rezzan Özoğlu yaptı.

Özoğlu, İzmir Özgürlükler Derneği, Yamanlar Öz-gürlükler Derneği, Doğançay Yardımlaşma ve DayanışmaDerneği ile bazı evlere 6 ay önce yapılan baskınlardanalınarak tutuklanan devrimcilerle ilgili olarak, "Bu ar-kadaşlarımız bu ülkenin devrimcileri ve vatanseverle-ridir. IMF politikalarına hayır deyip; işsizliğimizden, yok-sulluğumuzdan, toplu mezarlardan, yozlaşmadan sorumluolan yerli işbirlikçi AKP'nin politikalarına hayır dedik-leri için, parasız eğitim, parasız sağlık ve barınma hak-larımız için mücadele eden devrimcilerdir... Arkadaş-larımıza sahip çıkma bilinci ile 3 Ağustos Çarşamba günü10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak olan duruşmayatüm halkımız davetlidir." diye konuştu.

Gençlik Federasyonu’nun 15-25 Temmuz tarihleri ara-sında düzenlediği Geleneksel Yaz Kampı’na katılan 16 ya-şındaki Cem Ali Ulu’nun ailesi polis tarafından aranaraktehdit edildi. Ulu’nun kampta olduğu sırada aileyi arayanpolis, “Çocuğunuz şu an nerede biliyor musunuz? Komü-nistlerle kampa gitti, durumu hiç iyiye gitmiyor, başına kötüşeyler gelecek, biz sizinle gelip görüşeceğiz.” dediler.

İzmir’in Doğançay Mahallesi’nde oturan Cem Ali Ulu,Doğançay Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin de zi-yaretçilerindendir. Gençlik Federasyonu’nun yaptığı al-ternatif yaz kampı, polisin uykularını kaçırmış olmalı ki;aileleri arayıp tehdit edebilmektedir.

Doğançay Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Ulu ai-lesine yönelik bu polis tehditiyle ilgili olarak, 2 Ağustos’tabir açıklama yaptı. Açıklamada, “Siz gençleri yozlaştırmayaçalışıyorsunuz; biz ise gençlerin kendi sorunlarına sahipçıkmasını, ahlaklı, namuslu olmasını ve uyuşturucuya kar-şı mücadele etmesini istiyoruz. Bizler İzmir polisine diyo-ruz ki; bu çürümüş sistemin yoz kültürüne, pisliğine karşımahalle gençleriyle birlikte mücadele edeceğiz. Baskıla-rınızla bizleri yıldıramazsınız.” denildi.

Açıklama, Cem Ali Ulu’nun başına gelebileceklerdenİzmir polisinin sorumlu olacağı belirtilerek bitirildi.

Devrimci İşçi Hareketi:"Sahte Belgelerle TutuklananArkadaşımıza Sahip Çıkacağız"

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

17

Yürüyüş

Sayı: 280

Polis Gençleri Yozlaşmaya;Biz İse Yozlaşmaya KarşıMücadele Etmeye Çağırıyoruz!

Page 18:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Tarihe güzellikler resmeden usta-mız der ki, yoldaş olmak bir çift gözgibi olmaktır. Bir çift göz düşünün, biriağlarken birisi güler mi. Gülmez, gü-lemez. Yoldaşlık böyle bir şeydir,yoldaşın hasta ise sende hastasındır.Yoldaşın üzgünse sende üzgünsündür.

Yoldaş olmak büyük bir şeydir.Çok büyük bir şeydir.

Yoldaş olmak birbirinin her-şeyi olmaktır.

Yoldaşının doktoru olmaktır.

Yoldaşının öğretmeni ol-maktır.

Yoldaşının avukatı olmaktır.

Tarihçi olmaktır bazen

Şair olmaktır, hatta ressamolabilmektir yoldaşı için.

Bir öykü, bir yoldaşlıköyküsü anlatacağız bugün.

Ağaç?Ve memleketimin, çocuk-

luğumun selvi ağacının mırıl-danışlarıyla, şimdi cezaevindekişu selvi ağacının ürperişleribirbirinin tıpkısı...

«... Dağa çıktığımda on altıyaşındaydım. Evimi zin avlu-sunda ev halkı uğurlamıştı beni.Şafak vaktiydi. Dedem, babam,anam, iki küçük kız kardeşim. Oan içimde bir duygu, dayanılmazbir istek. Savaş bir an önce bit-sin, geri döneyim yuvamıza, bir ıslıkçalayım gecenin karanlığı içinden,fırlasın bizimkiler pencereye gece-likleriyle mahmur, sonra da fırlasın lardışarı, şu ayrıldığımız avluda buluşa-lım, kavu şalım birbirimize... Çocuk-luk işte, ne denir... Ama besledim içim-de bu duyguyu hep. Geri de döndümhani. Geceyi bekledim. Gittim dehani evimize. Ama yerinde yeller esi-yordu evimizin! Yok olmuştu evi -miz, yer yarılmış da içine gömülmüştüsanki evi miz. Yanlış mı geldiydim yok-sa... Yakın sokaklara daldım, dolaştım.Tanıdık yerler. Tanıdık insanlar.

Tanıdık adımlar. Bir köşebaşı, bir dönemeç, on adımdaha avlumuzda olmalıyım.Ama gene de bulamıyor dumevimizi. Savaş altüst etmişher şeyi. Sordum bi rine:

«Bu ev ...un evi değil mi?»

«İdi» diye karşılık verdi bir kom-şu kadın.

«Ne oldu peki?»

«Canım, işte şu gördüğün! Bom-bardıman...»

Kavramıştım durumu!

«İyi ama, ya bu evde oturanlar?»

«Sorduğuna bak! Yıkıkların al-tında elbet... Altın da kaldılar... Açlıkinsanlarda güç mü koduydu ki kazıpda kurtarasın... Kimin nesisin sen?»

«Hiç, Tanrı yolcusu, nine!»

«Uzaklaştım oradan.

«O geceyi garda boş bir vagondageçirdim. Er tesi sabah yıkılan evi-mizin yerine gidip bir servi fidanı dik-tim, sonra yine ayrıldım oradan.Ama aklım hep ordaydı. İkindi üze-ri diktiğim fidanı sulamak için birdaha gittim oraya. Kesmişlerdi ser-

vi fida nını, çukuruna da pislemişlerdi.Yıkık evin temel taşlarına da ağzaalınmayacak pis şeyler yazmışlardı.Bu sözlere layıkmış içinden hainçıkaran bir aile, yazanlara göre! De-dikleri hain de benmişim!

«Yaşlı bir kadın beni tanımıştı.Evine alıp olup bitenleri anlattı.

«Bütün bunları yapanlar komşu-larınız evladım; koca herifler!(...)Hain dediler sana, anladın mı şimdi?Evinizin yıkıntısından artakalanlarıdevşirmeye çalıştım. Senin için sak-ladım onları, döndüğünde bir şeyler

bulasın istedim onlardan...» (?)«Beni gece yarısına doğru, bu anıeşyalarının üstüne eğilmiş sayık-lar durumda bulmuşlardı. Bu eş-yalarla birlikte beni de toplayıp gö-türmüşlerdi. Son ra da asıl serüvenbaşladı. Sorgular, yargılanmalar.Çamaşır teknesi, kırmızı bluzkolu, kız kardeşimin tırnağı cina-

yetlerimin kanıtları oldu. Sonrada ölüme mahkûm edilip kur-şuna dizildim!»

«Ne? Kurşuna mı dizildin?»diye soruyorum genç arkadaşaheyecanla.

«Evet. Anlattığım bu öykü,sınıf arkadaşım Yorgi'nin öy-küsü...

Yorgi'nin monologları sü-rekli, heyecanlıydı: 'Hapistençıkacağım, gidip servi fidanınıyeniden dikeceğim, başında nö-bet tutacağım, serpilip büyü-mesini sağlayacağım, bu olun-caya kadar da dişlerimle, bıça-ğımla onu koruyacağım...' Böy-

le sayıklardı hep. Neredeyse ben deçıldıracaktım onunla birlikte az kalsın.Stavro Usta kurtardı beni. Tanır mısınStavro-Usta'yı? Eskilerdendir.»

Bana şöyle dediydi o zaman: “Ce-zaevindeki deliler dışarıdakilere ben-zemez evladım. İyileşebilirler. Nevar ki onların ruhuna götürecek bir pa-tika bulabilesin kendine, bir yere ta-kılı kalmış ruhlarına. Ruhları dış dün-yadan kopmuştur onların tümüyle.Aradaki duvarı yıkmak için bütün is-tekler, bütün dertler elbirliği etmiş,durmadan dürtüklemekte. İşte bu he-yecan, bu bunalımdan başka bir şey

YOLDAŞ OLMAKTANBAŞKA YOL YOKTUR

YOLDAŞ OLMAK BİRÇİFT GÖZ GİBİ

OLMAKTIR

ÖğretmenimizÖğretmenimiz

18

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 19:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

değildir onların deliliği. Yok doktoru-muz. Biz kendimiz, evladım, her şey ol-mak zorundayız. Doktor, öğretmen, tarihçi,hatta ozan bile. Ressam bile. Bak, eğer onaservisinin resmini çizersen rahatlayacak gi -bime gelir. Belki de tedavisi buradan baş-lamış olacak. Ona karşı duyduğun sevgi-nin gerçekliği, derin liği de bundan belli ola-cak. Boş ver bu işteki bilgisizliğine, har-cayacağın emeği de düşünme. Ancakböyle yaparsan başarırsın. Boş zamanla-rında resim yapmaya çalıştığını görüyorumzaten. Ha, ne dersin? Var mısın?”

«Varım!» dedim, o anın, o garip ger-ginliğinin etkisiyle duraksamadan.

Sonra arkadaşımın başından geçenle-ri, selvi ağacı öyküsünü, ağacın kendisi-ni bütün ayrıntılarıyla düşündüm günler-ce; uğradığı haksızlığı ölçtüm, biçtim... Sa-bit kalemle çizdiğim ilk servi ağacı ta vukbacaklarına benzemişti. Sonra bunlardanbinlercesini çizdim. İnat bu ya. Zorunlu-luk da var bir yandan. Sanki benim ken-di yüreğimin içinde bir servi ağacı bitmişti,soluğum tıkanıyordu. Bu ağacı tasarladı-ğım biçimde kağıt üzerine dökebilirsemferahla yacağımdan emindim. Sonra da işteşu gördüğün resim çıktı ortaya. Gerçek birressam bilmem ne der buna. Ama ne der-se desin, umurumda değil. Bir zorunluluksonucu olarak yaptım ben onu...

Stavro Usta resmi görünce kucaklayıpöptü be ni.

«Ben yokken gösterme ona,» dedi,«belki başka bir şey daha yapmak gere-kecek.»

Bir gün buraya çağırdık arkadaşımı.Uydurma bir de kahve pişirdik. İçmek is-temedi. Bunun böyle olacağını biliyorduk.Kendisi servi ağacını andıran renklerdenya da kokulardan nefret ediyordu. Geneo bilinen monologuna başlamıştı. Bir ara-lık, utancından olsa gerek, kahve finca-nını dudaklarına getirecek oldu.

«Bu da kokuyor!» dedi.

«Ne kokuyor?» diye sordu StavroUsta.

«Selvi kokuyor...»

«Kokan kahve değil, servinin kendi-si zaten. Petro, oğlum, göster arkadaşınayaptığını...»

Kâğıt ruloyu açıverdim önüne. Ye-rinden fırladı ürkerek. Sonra derin deringözlerimin içine baktı, sonra sordu: «Sen

mi yaptın bunu?»

«Ben yaptım.»

«Tıpkısı!» diye bağırdı hayretle.

Sonra üstüme atlayıp beni kucakladı.Birlikte ağladık. Gözyaşına, hıçkırığakanmış, doymuştu. Sesi kısılmıştı. Uzunbir süre sonra kendine geldiğinde: «Me-ğer ne çok seviyormuşsun beni!» dedi.«Sev beni, beni sev Petro, e mi!»

Resmi alıp kendi hücresine götürdü.Tam yirmi dört saat gizli gizli açıp sey-retti. Ertesi gün hücresinden çıktığındayüzü sapsarıydı, ama sevinçli görünü-yordu. Resmi bulup almasınlar diye sak-lamam için bana getirmişti.

«Ama canım isteyince gelip görece-ğim, bu koşulla,» dedi. «Çok rahatlatıyorbeni!»

«Bu resim arkadaşımın ruhunu tam birhuzura kavuşturmuştu. Ben de rahatla-mıştım. Daha da fazlası. Gerçek bir res-sam olmak istiyordum şimdi. Bir ressamisterse neler yapmaz! Ha? İşte o gündenbu yana hep aynı yoldan yürüyerek tümdertlerimi kağıt üzerine dökmeye çalışı-yorum. Bunun bana çok iyi geldiğini gö-rüyorum. Daha sağlam, daha kararlı kı-lıyor bu iş beni. Daha çok sevebiliyorum.Daha beter kin besleyebiliyorum. Bilmemgerçek ressam lar aynı şeyi duyarlar mı?Ama bu böyle değilse, ressam olmak is-temem. Tam şu yaptığımı istiyorumben.»

?«Bu olaydan bir ay sonra, iyileştiğinigörünce, götürüp kurşuna dizdiler...»

«Onu öyle seviyor, öylesine anıyorumki. Sanki hiç ayrılmadı aramızdan. Hiç-bir şey kaybolmadı ken disinden. Ondanolan her şeyi kendi benliğimde duyuyo-rum...»

KALBİMİZİN BEYNİMİZİN ENGÜZEL KÖŞESİNDEKİ YOLDAŞLA-RIMIZI O GÜNE TAŞIRKEN BİR ÇİFTGÖZ OLACAĞIZ

Birbirimizin gözlerinin içine bakaraksavaşacağız.

Yolu yok aşacağız bu cehennemi.

Kendi cennetimizi yaratacağız. Ken-di devrimimizi yapacağız.

Yoldaşlık dışında yol yok biliyoruz.

Sen öğrettin bize bu yolu.

Seni yoldaşca selamlıyoruz.

TutsaklardanÇAYAN’A,

ÇAYAN’DAN Tutsaklara

“Tutsaklıklarpahasınatutsaklarımıza sahipçıkacağız.” derkenyalan söylemiyorduk

Çayan’daki direniş çadırı-mıza tutsaklardan mektuplargeliyor, direnişin 76. günün-de. Nurtepe tutsaklarından,Tekirdağ’dan, Kandıra’danmektuplar geliyor. Heyecan-la okunuyor. Mektuplar ma-sanın üstüne konuluyor, hergelen okuyor. Yusuf Aslan’a,Çayan tutsaklarından mek-tup gelmesi duygulandırıyorbir anayı. Şimdi o da özgürtutsak. Mektubunu herkesokuduktan sonra, Yusuf’a ha-pishaneye gönderelim denili-yor.

Gözaltından çıkanlar çadırıziyaret ediyor. Gören herkes,komşular, yoldan geçenler,haber alanlar Çayan’a geliyor,evlatlarını kucaklıyorlar.

TUTSAKLARIMIZ MEKTUPLARIYLA ÇAYAN'DALAR

Direnişin 79. günü, Çayanve Okmeydanı tutsaklarımıza15 tane mektup gönderdik. Bi-zim dönmemizle ziyaretlerde başladı. Sincan F Tipi'ndekiözgür tutsaklar da geldi yanı-başımıza... En içten, en sıcaksesleriyle panomuzun bir kö-şesini de onlara ayırıyoruz.

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

19

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 20:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

“Bazı insanlar hiç ölmez.” Fidel Castro’nun bir sözüydübu. Che’yi anlatırken söylemişti. Dayı da o insanlardan-dır. O ölümsüz insanlardan. Ölümsüzlük, ilk anda akla gel-diği gibi, sadece manevi anlamda onlara yüklenen bir mis-yon değildir. Ölümsüzlük, somuttur. Onların tarihi yazmayave yapmaya devam etmelerini ifade eder.

Dayı şehit düştüğünde, “Partimizin beyni, Cephemi-zin yüreği olarak hep bizimle olacaksın.” dedik. “Sen biz-sin, biz de seniz” dedik. “Aldığımız her solukta / Attığı-mız her adımda / Yine sen olacaksın” dedik. Her biri, sa-dece duygularımızı değil, bir somutluğu ifade ediyordu.“Dayı yaşıyor” demek, “Dayı işte burada” demek, bizimiçin başından itibaren soyut sözler olmadı. Bu sözlerin an-lamı, Dayı’nın bir siyasi hareketi var eden her şeyde veher anda varlığını sürdürmesi demektir.

Teorimizde, stratejimizde, pratiğimizde, gelenekleri-mizde, Dayı’nın var olmaya devam etmesi demektir. Eko-nomik-demokratik, ideolojik ve politik mücadelemizde Da-yı’nın varlığı demektir. Eğitimimizde, eylemimizde, kül-türümüzde ve ahlakımızda, hukukumuzda, adaletimizde,örgütsel işleyişimizde, kadrolaşmamızda ve kitle çalış-mamızda... Dayı’nın varlığı demektir.

Burada sayılan ve sayılmayan hiçbir konu yoktur ki,onlara dair bir konuşma, bir değerlendirme, bir eğitim ya-pılırken, Dayı’nın adı, sözü geçmemiş olsun.

Söylediğimiz direniş türküsünde, haykırdığımız slo-ganlardadır Dayı. Bunun için illa o türkünün, o sloganıniçinde “Dayı” kelimesinin geçmesi de gerekmez. Dayı, butarihle o kadar bütünleşmiştir ki, her şeyin, kelimelere ih-tiyaç duymayacak kadar içindedir.

Castro, yukarıdaki sözünün devamında şunları söylü-yordu: “... o kadar güçlü, kudretli, yoğun bir varlıkları var-dır ki öldüklerini, yok olduklarını düşünmek imkansızdır...”

İşte bu yüzden, her Cepheli için hala yaşıyor gibidir

Dayı. Ve bu cümlede “gibisi” fazladır.

Dayı şehit düştüğünde, bu hareketin dağılacağı veyadeğişeceği gibi beklentilere girenlerin görmediği, anla-madığı bu gerçekti. Dayı, bu hareketin her hücresindedir.Her Cepheli’nin beyninde ve yüreğindedir.

Karşılaştığımız her sorunda, her engelde, düşmanın hersaldırısında, Dayı ne demişti bu konuda, benzer durum-larda nasıl davranmıştı diye soruyoruz hep. Mesela, bu-günlerde Halk Komiteleri üzerinde duruyoruz. Komiteleredair bir perspektif sunarken, komiteleri kurarken yine ya-nıbaşımızdadır, yine kılavuzumuzdur. Çıkış noktaları-mızdan biri, onun 3 Haziran 1995’de Kurtuluş’ta yazdı-ğı “Halk Ko mi te le ri ve Halk Mec lis le ri” başlıklı yazısıdır.

Önümüze koyduğumuz her hedefte, her yeni görevdeyine o vardır. Hedeflerimiz de ondan devraldığımız mi-rasın bir parçasıdır.

Kızıldere’ye gittiğimizde klavuzumuzdu yine. İnönü’de55 bin kişi toplandığında oradaydı. Bakırköy’de 150 binkişi “Tam Bağımsız Türkiye” sloganı etrafında toplandı-ğında aramızdaydı. Aramızda, yanımızda ve elbette önü-müzde; kılavuzumuz olarak her zamanki tarihsel yerinde.

Bize gerçekçiliği öğreten de, büyük hayaller kurmayı öğ-reten de odur. Daha Kurtuluş Grubu’nun oluşumundan baş-layarak, gerçekçiliğimizle hayallerimiz, nesnellikle iddiala-rımız hep yan yana oldu.

İktidar perspektifini beynimize yerleştiren, dilimize sözolarak veren, Dayı’dır. Bakın, “İktidar perspektifi” kavramınıbaşka hiçbir siyasi hareketin literatüründe bu biçimde ve buyoğunlukta göremezsiniz.

Bize, herhangi bir başarıyla, zaferle yetinmemeyi, şu veyabu sol gruptan iyi ve ileride olmakla yetinmemeyi, kendimizihep iktidar hedefiyle değerlendirmemiz gerektiğini öğretende odur.

Dayı’nın en büyük başarısı, bu büyük hayale, bu bü-

Birlikte yürümeye, birliktebüyümeye devam ediyoruz!

Dayı Hep Yaşayan ve YaşayacakOlanların Soyundandır

Dayı Hep Yaşayan ve YaşayacakOlanların Soyundandır

20

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 21:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

yük ideale, birlikte mücadele ettiğitüm kadroları ve militanları, taraftar-ları ortak edebilmiş olmasındadır. Biz,oligarşik diktatörlüğü yıkıp iktidarıalabileceğine, devrimci halk iktidarınıkurabileceğine inananların hareketiyiz.Ve işte iktidar hedefli bu savaşın her anın-da Dayı’yla beraberiz.

Dayı, bu büyük hayaline bizi ortak ederken,bizi aynı zamanda en büyük saldırılara, en olumsuzkoşullara, kuşatmalara, tek başına kalmalara da hazırla-yandır.

Çünkü Dayı, hiç abartısız diyebiliriz ki, kuşatmaları yar-manın, yeniden ayağa kalkmanın, yenilgilerden zaferlerçıkarmanın ustasıdır. Kızıldere sonrası böyledir. 12 Ey-lül cuntası sonrası böyledir. Sosyalist sistemin yıkılıp yokolduğu dönem böyledir. Darbe ihaneti dönemi böyledir.İşte bu büyük irade gücü, hep bizimledir. O, yenilmeyen,vazgeçmeyen, boyun eğmeyen, ıslah olmayı asla kabuletmeyen irade, Dayı demektir. Bakın işte, oligarşinin sal-dırıları karşısında aylardır “ıslah olmayacağız”, “boyuneğmeyeceğiz” diye meydan okuyoruz. Her “boyun eğ-meyeceğiz” sözünde, her “ıslah olmayacağız” sözündeDayı vardır gerçekten de. Dayı’nın önderliğinde gerçek-leştirilen direnişler vardır.

Onun komutanlığında çok büyük savaşlar verdik. Büyükideolojik çatışmalara girdik. En olumsuz koşullarda sosya-lizm bayrağını en yükseklerde tutmanın, Marksizm-Leninizm’isarsılmaz bir inançla savunmanın onurunu yaşadık. Sosya-lizm bayrağını dalgalandırdığımız her anda, Marksizm-Le-ninizm’i savunduğumuz her anda, Dayı hep bizimledir. Da-yı’nın neden her zaman ve daima bizimle olacağının açık-laması da buradadır. Her zaman, her koşulda, her şeye kar-şın, onun mirasından milim şaşmadan sosyalizm bayrağınıdalgalandırmaya Marksizm-Leninizm’i savunmaya devamedeceğimize göre... birlikte yürümeye, birlikte büyüme-ye devam edeceğiz demektir.

“Emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı de-mokrasi, kapitalizme karşı sosyalizm” şiarımızda yaşamayadevam ediyor Dayı. “Dünyayı bir kez de Türkiye'den sar-sacağız” diyenlerle birlikte yaşıyor. Kuşatmalar altında tes-lim ol çağrılarını “Asıl siz teslim olun” diye cevaplayanlar-la yaşıyor. Tecrit altında direnen ve üretenlerle yaşıyor. Met-ris’te Dayılar’ın yarattığı gelenekle direnip şehit düşen En-gin Çeberler’de yaşıyor. Dayı’nın “tarihimizin gerçek sahi-bi” olarak, “en değerli varlıklarımız” olarak adlandırdığı şe-hitlerimizin cenazesini almak için direnenlerde yaşıyor.

Cepheliler, Dayı’yla birlikte yürümeye, Dayı’yla birlik-te büyümeye devam edeceğiz. Bu büyük yürüyüş, bu birlikteyürüyüş, “Dayı biziz” diyebildiğimiz ölçüde, “Dayı biziz” di-yebilmemizin önündeki engelleri kaldırabildiğimiz ölçüde çokdaha güçlü bir biçimde hayat bulacaktır. Dayı’yla birlikte yü-rüyüşümüzü, devrim yürüyüşümüzü hızlandırmamızın yoluda buradan geçecektir.

Dayı bizimle, biz Dayı’ylayız. Zafere birlikte varacağız.

41 yıllık devrimci yaşam!

Şehit düşmesine kadar geçen 38 yıllıkdevrimci yaşamının özeti, “benim çocu-

ğum, annem, öğretmenim ve özgurluğum... gecem,gunduzum, yaşamım, sevgilim, herşeyim” dediği dev-rimci hareketin yaratılmasıdır. Bütün yaşamı, son nefesinekadar bu hareketi büyütmeye adanmıştır. Öğrendi ve öğ-retti. Savaştı, savaştırdı. Hareketin önderi, kurmayı veemekçisi oldu. Bir hareket yarattı ve büyük, zengin vegüçlü bir miras devretti.

25 Mart 1952’de Ela zığ’ın mer kez köy le rin den Kür -dem lik (Ce viz de re) kö yün de başladı yaşamı. Devrim-ci yaşamının başlangıcı ise, 1970 ön ce sin e, li se yıl la rın auzanır. O dönem başlayan sem pa tisi, 1970’de İs tan bulÜni ver si te si Or man Fa kül te si’ni ka za na rak İs tan bul’agel mesiyle örgütlü bir devrimciliğe dönüştü.

Kızıldere’nin ardından adım adım THKP-C’yi sa-vunan ve yeniden yaratmayı hedefleyen bir misyonu üst-lenmeye başladı. THKP-C sem pa ti zan lı ğı ile baş layanbu dönem, inkarcılara, sinsi tasfiyecilere karşı THKP-C’yi sahiplenen Devrimci Gençliğin önderliğine uzan-dı.

İs tan bul genç li ği nin mü ca de le si ni ör güt lü bir gü cedö nüş tü re cek olan İYÖKD’ün (İs tan bul Yük sek Öğ re -nim Kül tür Der ne ği’nin) ku ru luş ve mü ca de le sü re ci, Da-yı’nın İs tan bul dev rim ci genç li ği nin ön de ri ko nu mu nayük sel me si sü re ci dir.

Sonrasında “Kur tu luş Gru bu’nun ve daha sonra dainkarcılardan koparak Devrimci Sol’un kurulmasına ön-derlik etti. O artık, devrimci hareketin önderi Dayı’dır.Bu tarihte, kısa sürede dosta düşmana kendisini kabulettiren ve örgüt ismi olarak 17 yıldır kullanılmamasınakarşın hala dillerde ve gönüllerde varlığını sürdürenDEVRİMCİ SOL vardır. Bu tarihte, HALKIN ADALETİvardır. Bu tarihte ATILIMLAR vardır. Bu tarihteÖLÜM ORUÇLARI vardır. Bu tarihte tarihsel DevrimciSol davası ve HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ vardır. Vebu tarihin her anı, Dayı’nın emeği ve önderliğiyle şe-killenmiştir.

1994’te Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephe-si’nin kuruluşuna önderlik ederek, büyük bir tarihsel mis-yonu yerine getirmiştir.

11 Ağustos 2008’de şehit düşmesine kadar, Türkiyeve dünya devrimci hareketine, zaferler armağan etmiş,gelenekler ve direniş destanları kazandırmıştır.

Dünya ve Türkiye halkları onu unutmadı, unutma-yacak; o Türkiye devrim mücadelesinin her anında veaşamasında, devrimimizin kılavuzu olarak yaşamaya de-vam ediyor. Üç yıl oldu onu şehit vereli. Ama onun dev-rimci yaşamı ve devrimci kavgası hala devam ediyor.

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

21

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 22:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Saldırılar, gözaltılar, işkenceler, tu-tuklamalar altında mücadeleyi sür-dürüyoruz. Oligarşinin aralıksız sürenfaşist terörüne karşı her birimiz “yeriboşalanların” yerlerini doldurmayaçalışıyoruz. En zor dönemlerde bileçözümsüz kalmamışızdır. Dayı, hiç-bir sorun karşısında çözümsüzlüğü ka-bul etmemekti. Yaşamı, bunun yaratı-cı örnekleriyle doludur.

Bize öylesine güçlü gelenekler, öy-lesine köklü değerler bırakan şehit-lerimizin varlığı, önderimizin büyükmirası sorunlarımızın çözümünün deanahtarıdır.

Devrimci hareketin önderindenbize şüphesiz ki, yolumuzu aydınla-tan, en zor zamanlarda bize kılavuz-luk yapacak ilkeler, çok büyük bir mü-cadele mirası kalmıştır. Dayı’nın mi-rası, ufkumuzu büyütürken, elbette so-rumluluklarımızı da artırmıştır.

Karşımıza çıkan her işte bu büyükmirası düşünmeli, bunun bir şans ol-duğunu düşünmeliyiz.

Onun bize bıraktığı o büyük mi-rası içinde her şey öylesine dolu,öylesine anlamlıdır ki, bu durum işi-mizi daha da kolay bir hale getirmiştir.

Onun 38 yıl boyunca titizlikleördüğü, her parçasında büyük biremek, sabır ve kararlılık olan o büyükmirası bizi güçlü ve yenilmez kıl-maktadır. Dayı’nın mirası, çok zenginbir mirastır. Her koşulda, her du-rumda, yolumuzu aydınlatacak bir şeyvardır o mirasın içinde. Bugün yolu-muza o kararlılıkla devam ediyoruz.

Onun bizlere bıraktığı o büyük mi-rasın içinde, köşe taşlarını oluşturanyanlar vardır; onlardan ikisi, “bü-yük düşünmek ve her zaman, her ko-şulda iktidar perspektifiyle bak-

mak”tır.

Bazı şeyler döneme göre şekil-lense de, her dönem hiç değişmeyeniktidar perspektifiyle bakmamız vebüyük düşünmemiz gerektiğidir. Dayıher zaman bilimsel düşünmemizi,ve iktidar hedefimizi hiç yitirmeme-mizi belirtmiştir.

Büyük düşünmek devrimi düşünmektir

Dayı’nın mirası içinde en önem-li öğretilerinden birisi de kuşkusuzyöntem olarak her sorunda, hemen he-men karmaşık her meselede, aşıl-maz denen zorluklarda, devrimin so-runları karşısında büyük düşünmeyiöğretmiş olmasıdır.

Asıl olarak da, günlük sorunlariçinde boğulmamak, ayrıntılara sap-lanıp kalmamak, stratejik hedefi göz-den kaçırmamaktır büyük düşüne-bilmek. Bu aynı zamanda hep ileriyedoğru bakmak, “yapılanları yeterligörmemek”tir. Daha büyük şeyler is-temek, daha büyük hedefler önümü-ze koyabilmektir.

Bu devrimi istemektir. Devrimidüşünmek, bunun için hedefler ko-yabilmek, her adımda iddialı olabil-mektir. Aynı zamanda, “küçük ba-şarılarla” yetinmemektir. Tersinedaha büyük hedefler koyarak, dahabüyük bir kitle hareketi, daha büyükörgütlenmeler yaratabilmektir.

Devrimci hareketin önderi, bizehep devrimi işaret ederken, yaşamın“küçük ayrıntıları”nın önemsiz ol-duğunu söylemedi tabii. Yeri geldi,yaşamın o en “küçük ayrıntıları”nında büyük bir ciddiyetle ele alındığı-nı gördük.

Mesele en başta misyonumuzunfarkında olabilmektir. Tek tek ağaç-larla uğraşırken, gözümüzde ormanıkaybetmemek, ormanı görebilmektir.Zira, her gün yaşamın ihtiyaçlarına ce-vap vermek için onlarca yeni iş üret-mek gerekiyor.

Bunlara cevap verirken, günlükpratiği örgütlerken, tam da burada bü-yük düşünmek, tüm bunları neden,niçin ve nasıl yaptığımız sorularınısorarak, asıl hedefimize doğru iler-leyebilmektir.

Ayrıntılardan çıkıp, mücadeleninsorunlarına, halkın yaşadıklarına,yaptıklarımıza, yapamadıklarımızadaha geniş bir pencereden bakabil-mektir aynı zamanda büyük düşün-mek.

Hele günümüzde sol’un önemli öl-çüde devrim iddiasını yitirdiği, küçükhesaplarla hareket eden birçok siya-si hareketin ufkunun iyice daraldığıkoşullarda Dayı’nın bize sunduğuufuk bu açıdan önemlidir. Dayı so-runları nasıl ele almamız gerektiğinişöyle ifade ediyordu;

“Uf ku muz ge niş le me li dir. Dev rimid di amı zı da ha güç len dir me li yiz.Kü çük bur ju va ay dı nın, yıl gın la rınkö tüm ser lik le ri, hal ka ve dev ri meolan inanç sız lık la rı bi ze gö re dü şün -ce ler ve dav ra nış bi çim le ri ol ma ma -lı dır.”

Ufkumuzun genişlemesi, daha ge-niş bakabilmektir. Daha büyük dü-şünmek, daha iddialı olabilmektir.Devrimci mücadelede kötümserlik-lere, yılgınlıklara yer olmadığını bi-lebilmek, buna göre hareket edebil-mektir.

Bize her koşulda büyük düşünmeyi ve iktidar

perspektifiyle bakmayı öğretti

Devrimci hareketin önderi hercümlesi iktidar bilinci ile yazılmış,

yargılayan savunmayı gösterirken...

Dayı’nın mirasıyla

yürüyoruz!

22

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 23:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Dayı ve iktidar iddiasıDayı’nın 38 yıllık devrimci yaşa-

mının hemen her anında, yazdıkla-rında, yarattığı her pratikte, oluştu-rulan her örgütlenmede iktidar id-diasını, iktidarı hedefleyen perspek-tifini görürüz. Dayı demek, bu ne-denle devrimde iddialı olmak, iktidariddiası taşımaktır.

Onun her eylemi, her düşüncesi,her adımı bu iddiayı taşır. Nitekim,THKP-C’nin Kızıldere’de siyasalzaferine karşın yaşadığı fiziki yenil-gi sonrası sürece müdahale ederken,bu perspektif ile hareket etmiştir.

“Kur tu luş Gru bu mis yo nu nun asılöne mi, THKP dü şün ce si ni ... sağ danve sol dan ke mir mek is te yen çe şit liopor tü nist le re kar şı THKP-C mi ra sı -nı sa vu nan, THKP-C’nin ide olo jik gö -rüş le ri, mü ca de le si kı la vuz lu ğun dadev rim ci ik ti dar bi lin ci ni oluş tu ran,id dia lı, ken di ne gü ve nen ve ko şul larne olur sa ol sun, dev ri min ro ta sın dansap ma ya cak olan Mark sist-Le ni nistha re ke ti mi zin ... şe kil len di ği ilk adımol ma sın dan dır.” (Kon gre Ra po ru)

Diyebiliriz ki, Dayı, THKP-C’ningörüşlerini sahiplenir, savunurken,sağ ve sol sapmalara karşı mücadeleederken hep iktidar perspektifi, ikti-dar bilinci ile hareket etmiştir.

Parti-Cephe’nin tasfiye edilmeyeçalışılması karşısında da onun tavrı,her zaman iktidar perspektifi ile ha-reket edecek, devrim diye iddiasıolan savaşçı bir parti yaratmaktır.Tasfiyeciliğin iktidar mücadelesinibir yana bırakması, partileşme süre-cini tasfiyeci görüşleri için kullanmasıkarşısında da tasfiyeciliğe tavır alı-narak, Devrimci Sol oluşturulur.

“Dev rim ci Sol ve THKP-C bir li -ği ide olo ji de, po li ti ka da, pra tik te,esas ola rak da hal kı mı za ve dün yahalk la rı na kar şı du yu lan so rum lu luk -ta, bu so rum lu lu ğun ya rat tı ğı ruh salşe kil len me de, öz ve ri de, ka rar lı lık ta,ik ti dar bi lin cin de ve ge rek ti ğin deya şa mı nı fe da et mek ten çe kin me mek -te ifa de si ni bu lur.” (Kon gre Ra po ru)

Devrimci Sol ile birlikte artıkyeni bir süreç başlatılmıştır. Bir bü-tün olarak bu süreç, Parti-Cephe’nin

devrimci düşüncelerinin pratikle bü-tünleştiği bir süreçtir. İktidar pers-pektifi ile hareket edilerek, yeni ge-lenekler yaratılır.

Emperyalizme ve oligarşiye kar-şı süren mücadelede, hep uzlaşmazolunmuş, iktidar hedefli mücadeledaha anlaşılır ve daha somut bir halegetirilmiştir.

Devrimci Sol döneminde, dev-rimci hareket büyük sınavlardan geç-miştir. 12 Eylül faşist cuntası yaşan-mış, Devrimci Sol, büyük bir cüret-le cuntaya karşı savaşmış, teslim ol-mamıştır. Cuntanın azgın faşist terö-rüne, katliamlarına, toplama kamp-larına karşın, iktidar hedefli müca-delesini asla terketmemiştir.

1990’lı yıllarda sosyalist siste-min yıkılmasıyla estirilen karşı-dev-rimci rüzgarlara karşı yine aynı bakışaçısıyla sosyalizmin savunulmasınaönderlik etmiştir.

Bunların her biri devrimci hareketaçısından büyük sınavlardı. İşte Da-yı’nın mirası böylesine güçlü ve kök-lü bir mirastır. Cuntalara, karşı-dev-rim rüzgarlarına karşı iktidar hedefi-ni yitirmeyen bir mirastır bu.

İktidar perspektifi, zaferin koşuludur

Dayı tüm bu saldırılar karşısındahiçbir zaman devrimin asıl hedefinigözden kaybetmemiş, o nedenle şunoktanın altını özellikle çizmiştir;

“Stra te jik he def ne dir? Kuş ku suzhe pi miz bi li yo ruz. Stra te jik he de fi mizan ti-em per ya list, an ti-oli gar şik dev -rim dir, ya ni dev rim ci halk ik ti da rı -

dır. Bü tün ça ba mız, bü tün fa ali yet le -ri miz, ça lış ma tar zı mı zın esas la rı,bü tün alan ve böl ge le rin, bi rim le rin,tek tek kad ro la rın, özel gö rev üni te -le ri nin prog ram la rı bu stra te jik he -de fe ki lit len mek zo run da dır.” (Kon -gre Ra po ru)

Dayı’nın gösterdiği bu hedef, Par-ti-Cephe’nin kuruluşu ile birlikte ar-tık bizim için çok daha somut bir he-def haline gelmiştir. Dayı bize öyle-sine köklü bir miras bırakmıştır ki, bumiras bize zaferin, devrimci halk ik-tidarının mümkün olduğunu göstere-cek güçtedir.

Dayı, iktidar hedefli mücadele iledevrimci halk iktidarının zorunlu vemümkün olduğunu göstermiştir. Mi-rasını belki en güzel şu sözler anlat-maktadır;

“Dev rim de id dia lı bir par ti veonun kad ro la rı bu bü yük id dia nın so -nu cu ola rak önü ne çı ka cak her tür -lü en ge li aşa cak, düş ma nın tüm ma -nev ra la rı nı, dar be le ri ni bo şa çı kar -ta cak gü ven de, coş ku da ve inanç ta ol -ma lı dır. Bu yük sek de ğer le re sa hipolun du ğun da, ol maz lar la do lu, ade -ta dev rim id di ası nı yi tir miş, mis kin -li ğin, tem bel li ğin boy ver di ği ve bir -bir le ri ni et ki le ye rek, he men her şe yinol maz lar la, ge rek çe ler le nok ta lan -dı ğı id di asız lık at mos fe ri, ye ri ni bü -yük bir coş ku ya ve yük se li şe bı ra ka -cak tır.” (Em per ya liz me ve Oli gar şi -ye Kar şı Kur tu luş, Sa yı: 18, 10 Ha -zi ran 1995)

Dayı’nın mirasını büyütecek, he-deflerini gerçekleştirerek, halkları-mızın gerçek kurtuluşunu onun yolgöstericiliğinde sağlayacağız.

“Par ti li ol mak, da ha yük sekbir ik ti dar bi lin ci, da ha ge liş miş

bir sa vaş tı. Bu nun için Par tisi la hı na sa hip ol mak is ti yor duk. ...Par ti, da ha bü yük bir ide olo jik gü venve bu gü ven le sa va şın da hayük sel til me si, halk kit le le ri ninumut la rı nı bü yüt me si, ik ti da rınya kın laş ma sı de mek tir.”

(Kon gre Ra po ru)

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

23

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 24:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Birleşmiş Milletler (BM) Güven-lik Konseyi geçtiğimiz günlerde yap-tığı özel bir toplantı ile "küresel ısın-manın uluslararası güvenlik boyut-larını" tartıştı. Konseydeki 15 üye de"iklim değişikliğinin dünya barışınave güvenliğe tehdit olduğunu" kabulederken, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun şu açıklamada bulundu: "Gide-rek kötüleşen hava koşulları hemzengin hem de fakir ülkeleri tehdit edi-yor. Güvenlik boşluklarının doğma-sına neden oluyor. Bu yüzden küreselısınma uluslararası barış ve güven-liği tehlikeye sokuyor."

Çevrenin kirletilmesi, küresel ısın-ma, iklim değişiklikleri ve tüm bun-ların sonucunda kuraklık ve açlık...

Doğal yaşam, doğal çevre, doğalürünler, kaynaklar tükeniyor.

Çevreyi kim neden kirletiyor?

Küresel ısınma takdiri ilahi mi?

İklim değişikliklerinin nedeni ne-dir?

Bir yanda kuraklık, bir yanda sel-ler... Dünyamız zenginlik içindeyoksulluk yaşıyor... Varlık içindeyokluk. Bolluk içinde açlık. Kimdirbu tablonun sorumlusu?

Bu tablonun sorumlusu yoksulhalklar, ezilen dünya halkları değildir.Bu tablonun sorumlusu sosyalist sis-tem değildir.

Dünyanın efendisi olmakla, ge-lişmiş, çağdaş olmakla övünen, dün-yadaki hemen her konuda; ekonomik,siyasal, kültürel, sosyal, çevresel vb.karar verici ve müdahale edici olanemperyalist-kapitalist sistem, yaşanankirlenmenin, açlığın, kuraklığın, ik-limsel değişikliklerin baş ve tek so-rumlusudur.

Kirlenmenin, açlığın önüne geç-

mek için sözde onlarca resmi, yarı-resmi kurum ve uluslararası sözleş-meler vardır. Dünya Gıda ve TarımÖrgütü (FAO), Dünya Sağlık Örgü-tü (WHO), Kyoto Sözleşmesi, Bir-leşmiş Milletler Çevre Programı(UNEP), Birleşmiş Milletler Kalkın-ma Programı (UNDP), Dünya GıdaProgramı (WFP).

Amaç, "dünyayı yaşanılır kıl-mak"! Oysa bu, görünürdeki, göster-melik amaçtır. Sömürücü, asalak,yağmacı yüzlerini gizlemek istiyorlarbunlarla. Kendi sözleşmelerine uy-mazlar, kendi hukuklarını da tanı-mazlar. Kendi kurumlarını yok sa-yarlar. Çünkü söz konusu olan tekel-lerin kârlarıdır. Açgözlü, doymakbilmez emperyalist tekeller, halkları,doğayı düşünmezler. Halkları ilikle-rine kadar sömürenler, doğayı kirlet-mekte ve bitirmekte sakınca gör-mezler. Onlar tonlarca yiyeceği imhaederlerken bize "böcek yiyin" di-yenlerdir.

BM Gıda ve Tarım Örgütü tara-fından verilen bilgiye göre, Somali,Afganistan ve Haiti, dünyada en çokaçlık çeken ülkelerin başında geliyor.

BM Raporunda, Somali’de halkınyüzde 75’inin, Afganistan’da yüzde70’inin, Haiti’de ise yüzde 62’sinin“yetersiz beslendiği”, (yani açıkçasıAÇ olduğu) belirtiliyor. Rapora göre,dünyada 826 milyon kişi, neredeyseher altı kişiden biri aç. Bunların 792milyonu yeni-sömürgelerde yaşıyor.

Sürekli açlık Asya, Afrika, GüneyAmerika ve Karayipleri vururken,dünyada açlık tehdidiyle karşı karşı-ya olan nüfusun üçte ikisinin Ban-gladeş, Kongo, Etiyopya, Çin, Hin-distan, Endonezya ve Pakistan'da ya-şadığı belirtiliyor.

Dünyada her 6 saniyede bir ço-cuk ölüyor.

Dünyamızda 1 milyarın üzerin-de aç insan var.

Ve hemen bugünlerden bir haberEtiyopya, Somali, Eritre ve Cibuti’de

son 60 yılın en yakıcı kuraklığı 12milyon insanın yaşamını tehdit ediyor.

Kapitalizmin tarihiırkçılığın tarihidir; ırkçılıkgibi kapitalizmin de aklidengesi bozuktur

Irkçılık kapitalizmin ürünüdür.Halklara karşı bir tehdit ve düşman-lıktır. Bunun böyle olduğu Norveç'inbaşkenti Oslo'da yaşanan katliamla birkez daha ortaya çıktı. 22 Temmuzgünü Oslo'da hükümet binalarına ya-pılan bombalı saldırı ile İşçi Partisi'ninÜtoya Adası’ndaki gençlik kampınadüzenlenen saldırıda 76 kişi katledildi.Dünyanın en sakin, en zengin ülke-lerinden biri olan Norveç bu saldırıylaönce büyük bir şaşkınlık ve sarsıntıyaşadı.

Saldırganın kimliği kısa süredenetleşti. Saldırgan ırkçı, faşist biriy-di. Saldırıyı planlayarak yapmıştı ve"Avrupa'yı islamdan kurtarmak içinyaptığını" söylüyordu...

Irkçı faşistin "akli dengesinin bo-zuk olduğu" söylentisi atıldı hemen or-taya. Bu faşizmi, ırkçılığı ve bunda so-rumluluğu olanları gizlemek için or-taya atılmış bir söylentiydi.

Irkçılık nedir?

Irkçılık; ırklar arasındaki fizikselfarklılıkların insanların yetenekle-rinde farklılıklar yarattığını ve bazıırkların ötekilerden üstün olduğu-nu savunan görüş ya da ön yargıdır.Bu görüş, insanları derilerinin rengi-ne göre beyaz, siyah, sarı, esmer vekızıl olarak ayıran sınıflandırmaları te-mel alır.

Kapitalizmin tarihi ırkçılığın tari-hidir dedik. Irkçılığın gelişimine ba-kıldığında bu gerçek görülecektir.

Irkçılık; işgal ve sömürgeciliğinmeşrulaştırılmasıdır bir bakıma. Be-yaz Avrupalı’nın, başka kıtalardakeşfettiği toprakları ele geçirmesi vebu topraklardaki yerli halkları köle-

Açlık Kirlilik

Kuraklık Katliamcılık

Irkçılık SavaşlarFaşizm

ÇÜRÜYEN KAPİTALİZMİN TABLOSUDUR ÇÖZÜM DEVRİMDE, DEVRİMCİLİKTEDİR!

24

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 25:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

leştirmesi, beyaz ırkın üstün-lüğü düşüncesiyle birlikte geliş-ti.

Yankiler, Amerikan Kızılde-rilileri’ni katlederek bir ırkı ade-ta yok ettiler. Bunu yaparkenkendilerini üstün ırk olarak gö-rüyorlardı. Böylelikle Kızılderi-li topraklarına el konulması veKızılderililer’in acımasızca sö-mürüsü gerekçelendirilmiş(!) olu-yordu. Yankilerin Afrika'dan baş-lattıkları köle ticareti de aynı zeminedayanıyordu. Siyahların köleleştiril-mesi, ancak siyah ırkın aşağılanma-sıyla, yani ırkçılıkla olanaklı olabilirdi.

1933’de Almanya’da Adolf Hitlerliderliğindeki Naziler iktidara geldi.Naziler, H. S. Chamberlain'in “Ariırk” kuramına sarıldılar. Bu düşün-ceye göre “Ari” yani "saf" Alman ırkı,aşağı ya da saf olmadığı düşünülenırktan insanlarla karışması duru-munda zayıflayacak ve yok olacaktı.Almanlar, Nazi ideolojisi doğrultu-sunda Ari ırkın üstünlüğüne ve saflı-ğına inandırılmaya çalışıldı. Bütün Al-manların bu ırktan olduklarının pro-pagandası yapıldı. Bunun sonucutoplama kamplarıydı. Bu “ırk”tanolmayan ve bu ırkın saflığını bozmapotansiyeli taşıyan milyonlarca Ya-hudi, Çingene ve komünist bu kamp-lara doldurularak katledildi.

Ne dünyada köleliğin “resmen”kaldırılması, ne de Hitler ve Musso-lini faşizminin yenilgiye uğratılmasıırkçılığı ortadan kaldırmadı. Kapita-lizm koşullarında kaldırması da ola-naksızdı. Çünkü ırkçılığın kaynağı ka-pitalizmdi. Irkçı düşünceler, ırkçıpolitikalar, ırkçı örgütlenmeler varlı-ğını korumaya devam etti.

Güney Afrika, ırkçılığın yakın ta-rihteki en açık örneğidir. Bir avuç be-yaz azınlık, büyük siyah çoğunluğauyguladığı Aperthaid politikasıylaiktidarını yıllarca sürdürdü. Siyahhalk, aşağılandı, ayrımcılığa tabi tu-tuldu ve direndiğinde katledildi. Gü-ney Afrika ırkçı yönetiminin baş des-tekçileri Amerikası, İngilteresi, ile em-peryalistlerdi.

Irkçılık bugün emperyalist-kapi-talist ülkelerde devlet destekli bir

politika olarak varlığını sürdürüyor.Bugün ırkçılık deyince ilk akla gelenAmerika ve Avrupa’dır. Amerika'dasiyahlara uygulanan ırkçılık fiilensürüyor. Beyaz Avrupalı, "kara kafa-lıları", siyahları, sarıları, çekik göz-lüleri düşman olarak görüyor. Avru-pa'da bir çok Neonazi örgüt bulunu-yor. Devlet bunları teşvik ediyor, ön-lerini açıyor, ırkçı faşist partiler yasalolarak seçimlere girebiliyor, hükümetoluyorlar.

Emperyalist-kapitalist ülkeler ken-di ülkelerinde ırkçılığı geliştirmeklekalmıyorlar, ırkçılığı dünyanın dört biryanına da yayıyorlar.

Halkları kışkırtmayın siz zararlı çıkarsınız

Faşizm ve ırkçılık, kapitalizmingayrı-meşru çocuğudur. Irkçı bir fa-şist, dünyanın en zengin, en sakin ül-kesini işte böyle bir anda savaş ala-nına çevirir. Katliamı gerçekleştiren32 yaşındaki ırkçı faşist Anders Beh-ring Breivik, Hitler özentisidir, Hit-ler’in çocuğudur.

Avrupa ektiğini biçiyor. Bu zeminikendileri yaratmıştır. Halkları birbi-rine karşı kışkırtmışlardır; siyah-be-yaz, Hristiyan-Müslüman, Avrupalı-Asyalı... İşte bakın Avrupa emperya-lizminin yarattığı bazı sonuçlara:

* Avrupa Parlamentosu seçimle-rinde faşizmi açıkça savunan ırkçı par-tilerin oylarında önemli artış yaşan-dı. Avrupa'da sağcılık yabancı düş-manlığıyla, göçmenlere karşı ol-makla, ırkçılıkla neredeyse eş anlamlı.

* Hollanda'da Özgürlük Partisi(PW) seçim propagandalarında ya-bancı düşmanlığını işledi. Avusturya'da

Özgürlük Partisi (FPÖ) seçimle-re "Türkiye ve İsrail'e hayır!"sloganıyla girdi. İngiltere'dekiİngiliz Milliyetçi Parti (BNP),"Avrupa'da Türkiye'ye kapılarıkapatın", "Türk işçilere hayır" slo-ganlarıyla yürüttü seçim kam-panyasını. Bulgaristan'da ATAKAPartisi, mitinglerinde "aşağılıkTürkler" sloganını kullanarakAvrupa Parlamentosu'na millet-vekili soktu. İtalya'da ırkçı KuzeyBirliği (KBP), Belçika'da Fla-

man Menfaati Partisi (VB), Fran-sa'daki Milli Cephe ve Fransa Hare-keti, seçim kampanyalarını ırkçı slo-ganlarla yapıyorlar.

* İsviçre'de ırkçı-faşist parti SVP(İsviçre Halk Partisi)'nin temel poli-tikası, yabancılara ve göçmenleredüşmanlık.

* Irkçı partiler gelişmelerini ya-salardan güç alarak sürdürüyorlar.Özellikle 1990'lardan itibaren Avru-pa'da ırkçılığın, ırkçı faşist partilerinyükselişi görülüyor. Göçmenlerle il-gili ırkçı birçok yeni yasa çıkarıldı.Yasalar yabancı düşmanlığını res-mileştirip kışkırtıyor.

Hitler’i ortaya çıkaran da, onun ço-cuğu Breivik'leri büyüten de emper-yalist-kapitalist sistemdir.

Kapitalist sistem, onun gayri meş-ru çocuğu ırkçılık ve faşizm, yeniBreivik'leri çıkarmaya devam ede-cektir. Bizzat kendi halkına yönelenırkçı faşist katliamlar, yabancılarayönelik katliamlar, yabancılara ait işyeri ve evlerin kundaklanması, ikin-ci sınıf vatandaş uygulamaları, arta-rak sürecektir.

Dünya halkları yaşananları elbet-te sorgulayacak, ırkçılığın, faşizmin,katliamların, açlığın kaynağını, ger-çek sorumlularını bulacaktır.

Kapitalizm; böler, parçalar,yok eder... Sosyalizm;birleştirir, yaşatır, çözer

Irkçılık kapitalizmle başladı.

Faşizm kapitalizmin ürünüdür.

Kapitalizm akıldışıdır. Akli den-gesi bozuk, psikopat işkenceciler,

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

25

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 26:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

katliamcılar, manyaklar yetiştirir.

Savaşların, iç savaşların kaynağısorumlusu kapitalist sistemdir; kapi-talizm halkları öldürüyor.

İklim değişiklikleri, küresel ısın-ma kapitalizme özgüdür; kapitalizmdoğayı öldürüyor.

Dünyada 1 MİLYARI aşan sayıdainsan açlık çekiyor. Tekeller kasala-rını doldururken, halkların sömürü-sünden milyar dolarlarını büyütürkenAfrikalı çocuğun karnı da açlıktan bü-yüyor. Aç bırakıyor kapitalizm.

İnsanlığı öldürüyor kapitalizm.Azgın, çürüyen, vahşi kapitalizminyol açtığı savaşlarla, ırkçılıkla, kış-kırtmalarla, kırdırmalarla... göç yol-larında, açlıktan, susuzluktan, afet-

lerden ölüyor insanlarımız. Açlığa, yoksulluğa çare buluna-

mıyor!.. Göçler durdurulamıyor! Afet-ler önlenemiyor! Halklar arası düş-manlıklar azaltılamıyor! Çünkü ka-pitalizm hüküm sürüyor.

Kapitalizm: ÖLDÜRÜR

Kapitalizm: AÇ BIRAKIR

Kapitalizm: PARÇALAR

Kapitalizm: ÇÜRÜTÜR

Kapitalizm: ÇÖZÜMSÜZLÜK-TÜR

Kapitalizm: AZGINCA SÖMÜ-RÜR

Kapitalizm: AKILDIŞIDIR

Kapitalizm: YOK OLACAKTIR

İnsanın insan tarafından sömü-rülmesine, özel mülkiyete son vere-

cek olan sistem sosyalizmdir.

Yalnız sosyalizm ulusal, mezhep-sel, ırksal farklılıklara son verir, halk-ları insanlığın ORTAK NİHAİ AMA-CINDA birleştirir. Önyargıları vedüşmanlıkları ortadan kaldırır, en-ternasyonalizmi geliştirir.

Sosyalizm: YAŞATIR

Sosyalizm: DOYURUR

Sosyalizm: BİRLEŞTİRİR

Sosyalizm: ÇÖZER

Sosyalizm: HERKESE EMEĞİ-NE GÖRE VERİR

Sosyalizm: GELECEKTİR

Sosyalist değerleri devrimcilertaşır. Sosyalist değerleri ölümünedevrimciler savunur, büyütür. Çö-züm devrimde, devrimciliktedir.

“Abu Dabi emirlik ailesinden Şeyh Hamad Bin Ham-dan El Nahyan adını 1 kilometre boyundaki dev harfler-le çöle yazdırdı. Şeyhin sahibi olduğu El Futaysi Adası’nayazılan 3.2 kilometre uzunluğundaki isim uzaydan da gö-rülüyor.” (Haber Türk, 21 Temmuz) Şeyh Hamad BinHamdan El Nahyan’ın toplam serveti, 22.5 milyar dolar.

***Lüks otellerin Ramazan'da iftar menüsü belli oldu:

185 TL. Ve Ramazan boyunca iftar saatinde boş yer bu-lunmuyor. Bu otellerdeki “iftar” fiyatını karşılamak için655.5 TL asgari ücretle çalışan bir işçinin 9 gün çalışmasıgerekiyor.

***Günlerdir bütün gazete ve televizyonlarda haber ya-

pılıyor: Afrika’da Somali, Cibuti, Uganda, Kenya veEtiyopya’da, eğer gerekli yardım yapılmazsa 2.5MİLYONU ÇOCUK, 12 MİLYON KİŞİ ÖLECEK!

“BM, dünyaya sürekli acil yardım çağrısı yaparken, İn-giliz yardım kuruluşu Ofrax 12 milyon insanın açlıktan öl-memesi için 800 milyon dolarlık bir yardımın şart olduğunu,olası bir insanlık felaketini önlemek için de 1 milyar dola-rın gerektiğini duyurdu.” (Yeni Şafak, 22 Temmuz)

Tekrar ediyoruz: 2.5 MİLYONU ÇOCUK, 12 MİL-YON İNSANIN AÇLIKTAN ÖLMEMESİ İÇİNACİLEN 800 MİLYON DOLAR yetiyor.

800 MİLYON DOLAR! Evet, sadece bu kadar. Durumun aciliyeti ortada. Her gün binlerce insan aç-

lıktan ölüyor. Yardımın bir dakika bile geciktirilmeme-si gerekiyor. Yapılan haberlere, düzenlenen yardım kam-panyalarına bakılırsa, tekeller ve sözde ‘yardım’ kuru-luşları, açlığı kendi reklamlarını yapmak ve açlığın so-

rumlularını gizlemek için kullanıyorlar. Emperyalistler her yıl açlığa ‘çözüm’ bulmak için gör-

kemli ‘zirveler’ yapıp kararlar alıyorlar. Sonuç sıfır. Bu-güne kadar aldıkları tek bir karara uymamışlardır. Oysa12 milyon insanın ölmemesi için gerekli olan 800 mil-yon doları o toplantılara katılan tek bir tekel verebilecekdurumdadır.

Bakın şu rakamlara: Emperyalist ülkelerde kedi, köpek gibi ev hayvan-

larının bakımı için harcadıkları para 40 milyar dolar! Güzellik salonlarına harcanan para ise 160 milyar

dolar! Ve 12 milyon insanın açlığını önleyecek para bulu-

namıyor!.. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açık-lamasına göre “tüm dünyadaki açlığı yok etmek için 44milyar dolara ihtiyaç var.” Oysa sadece Şeyh Hamad BinHamdan El Nahyan’ın tek başına serveti 22.5 milyar do-lardır. Peki kimdir Afrika’da 12 milyon insanı açlıktan öl-düren? Elbetteki kuraklık değil, zenginlerin sömürüsü-dür. Açlık hep böyle sürüp gitmeyecek, bir gün dayana-cak kapılarınıza açlar. Yıkacaklar sırça saraylarınızı. Veaçlıktan kurtulacak tüm açlar.

Korkun açlardan... Bir gün sırça saraylarınızı yıkacaklar!

26

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 27:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Sıkça tekrarlıyoruz; bu parla-mento emperyalistlerin ve işbirlikçioligarşinin parlamentosudur. Parla-menterleri de ezici çoğunluğuyla on-ların temsilcileridir. Parlamenter ol-mak, yoksulun harcı değildir. Oli-garşinin parlamentosunda bu yüz-den genel olarak işçi yoktur, köylüyoktur, kamu emekçisi yoktur, olanıda oligarşinin partileri tarafından “fi-nanse” edilmiştir; demokrasicilik vit-rinini doldursun diye. Parlamenter-lerin en sık rastlanan özelliklerindenikisi de şudur: Amerikancılıkları vepatronlukları. Bu sayımızdaAmerikan yetiştirmelerinden vepatronlardan örnekler vereceğiz.

***

İşte parlamentonun has burjuva-ları, sömürücü patronları...

- Bursa AKP MilletvekiliHüseyin Şahin : İş adamı

- Çankırı AKP MilletvekiliHüseyin Filiz: İş adamı

- Konya AKP MilletvekiliHüseyin Üzülmez: İş adamı

- Konya AKP Milletvekili Ker-im Özkul: Sanayici.

- Kayseri AKP MilletvekiliMustafa Elitaş: Sanayici

- Antep AKP MilletvekiliAbdullah Nejat Koçero: Sanayi-ci

- Bursa AKP MilletvekiliÖnder Matlı: Sanayici

- Mersin AKP MilletvekiliMehmet Zafer Çağlayan: Sanayici

- Ağrı AKP Milletvekili FatmaSalman Kotan:Sanayici

- Konya AKP MilletvekiliMustafa Kabakçı: İş adamı

- Gaziantep AKP MilletvekiliMehmet Sarı: Sanayici ve iş adamı

- Kocaeli AKP MilletvekiliMehmet Ali Okur: İş adamı

- Bursa AKP Milletvekili ÖnderMadlı: Sanayici

- Giresun: AKP MilletvekiliMehmet Geldi: Müteahhit

- İstanbul AKP MilletvekiliNureddin Nebati: İş adamı

- Düzce AKP Milletvekili FevaiArslan: Tüccar

- Sivas AKP Milletvekili AliTuran: Dış Ticaret

- Antep AKP MilletvekiliMehmet Erdoğan: İş adamı

- Elazığ AKP Milletvekili FarukSeptioğlu: Ticaret

- Diyarbakır AKP MilletvekiliCuma İçten: Ticaret

- Diyarbakır AKP MilletvekiliMehmet Galip Ensarioğlu İnşaatMüteahhit

- Kütahya AKP MilletvekiliHasan Fehmi Kinay : İktisatçı İşadamı

- Denizli AKP MilletvekiliNihat Zeybekçi: İş adamı

- Denizli AKP MilletvekiliMehmet Yüksel: Ticaret

- Antalya CHP MevlütÇavuşoğlu: İş adamı

- Antalya CHP Sadik Badak:İş adamı

- İzmir CHP MilletvekiliErdal Aksünger: İş adamı

- Ankara CHP MilletvekiliSinan Aygün: Müteahhit

- Adana CHP MilletvekiliAli Demirçalı: Müteahhit

- Adana CHP MilletvekiliÜmit Özgümüş: Sanayici

- Manisa CHP MilletvekiliHasan Ören: Sanayici

- Samsun CHP MilletvekiliAhmet İhsan Kalkavan: GemiAcentesi

- Adana CHP Milletvekili ÜmitÖzgümüş: Sanayici

Bunlar, doğrudan patron olanlar.Burjuvalar. Ama ötekiler de, bir-incisi, burjuvazininhizmetindedirler; bugüne kadartam olarak burjuvazinin içindedeğillerse de, parlamenterlikdönemlerinin sonunda hemen hep-si tam sınıf atlayıp, burjuvalaşıyorlarzaten.

Antalya Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül:

AKP’nin kurduğu ilk hükümet olan 58. hükümetten61. hükümete kadar Milli Savunma Bakanlığı yaptı. Oli-garşinin sadık kadrolarındandır. Oligarşinin ordusununhalk düşmanı tüm kararlarında onun da doğrudan so-rumluluğu vardır. Amerika’da yetiştirilmiş işbirlikçiuşaklardandır. Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde mül-ki idare amirliği konusunda master yapmıştır. Mil-letvekili olmadan önce Emniyet Genel Müdürlüğü, Ko-caeli, Ankara, İzmir valilikleri, yaptı. Faşist YÖK’ün Ku-rucu Üyelerinden olup Sayıştay Başkanlığı yapmış bir halkdüşmanıdır.

Maraş Milletvekili Mehmet Sağlam:

Oligarşinin Amerikan yetiştirmesi faşist kadroların-dandır. Yüksek lisans ve doktorasını "kamu yönetimi"alanında ABD'de New York Üniversitesi'nde tamam-ladı. 12 Eylül faşist kurumlarından YÖK’ün İhsanDoğramacı’dan sonraki başkanlığını yaptı.

20. dönem'de TBMM Milli Eğitim KomisyonuBaşkanlığı ve Türkiye AB Karma Parlamento Komisy-onu Eş Başkanlığı yaptı. 54. hükümette Milli EğitimBakanlığı görevini yürüttü. 23. dönemde Milli Eğitimleilgili komisyonun başkanlığını yaptı.

Faşist, gerici, emperyalizmin hizmetinde bir eğitim sis-teminin oturtulmasından; YÖK başkanlığı döneminde bin-lerce öğrencinin okuldan atılmasından sorumludur.

Parlamentodaki Amerikan yetiştirmelerinden iki örnek

Oligarşininparlamentosunda

kimler var?

Bu parlamento halktan

yana olabilir mi?

Parlamento Kan Emici Patronlarla Dolu

Mehmet Yüksel

Nihat Zeybekçi

H. Fehmi Kınay

Mevlüt Çavuşoğlu

Hasan Ören

A. İhsan Kalavan

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

27

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 28:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Yazı dizimizin 7. bölümünde,Halk Meclisleri’nin ne olduğunu,görevlerini, nasıl kurulduğunu anla-tıp, bir tüzük örneğini yayınladık. Busayımızda ise Halk Komiteleri’nin veMeclislerinin devrimde oynayacağırolü ve devrim sürecinde birer halkokulu işlevi üstlenmesini ele alacağız.

***

Taban Örgütlenmeleri Olmazsa Devrim de Olmaz

Bilinir ki, iktidar mücadelesi vedevrim bir iddia, iddiadan öte karar-lılık ve cürettir. Ancak iktidar müca-delesi için tek başına bunlar yeterli de-ğildir.

Halkı örgütlemeksizin verilecekbir iktidar mücadelesinin başarı şan-sı yoktur. Bugüne kadar hem ülkemizhem de dünya devrimci pratiğinde hepbu gerçeği gördük.

O nedenle ısrarla taban ör-gütlenmelerinden söz ediyo-ruz. İktidar mücadelesinin ge-lişmesi ve devrimin başarısıancak taban örgütlenmelerininkurulup yaygınlaştırılması ilemümkündür.

Taban örgütlenmeleri herdevrimin temel örgütlenme-lerinden biri olduğu gibi, bugün demücadelemizin en temel sorunların-dan birisi olarak karşımızda dur-maktadır. Mücadelemizin hızlı birseyir izlemesi bu konuda atacağımızsomut adımlara bağlıdır.

Geçen sayıda örnekleri ile so-mutladığımız Halk Meclisleri dündekalan bir öneri ya da geçmişte oluş-turulan örneklerden ibaret değildir. Ta-ban örgütlenmeleri bugün daha yakıcıbir biçimde kendisini hissettirmekte-dir. Yoksul halkın yaşamını sürdür-düğü gecekondu mahallelerinde bu ih-tiyaç dünkünden daha fazladır.

Taban örgütlenmeleri halka gü-venin somutlanmasıdır ve halkın dev-rimci iktidarı iddiasıdır.

Oligarşinin her fırsatta yok saydığı,sürü yerine koyduğu ve aşağıladığıhalk “hep yönetilmek” durumunda-dır. Hayatı üreten, yaşamı sürdürenhalk hep çalışacak, burjuvazi de onunadına yönetecektir.

Halk günlük sorunlardan başınıkaldıramaz hale getirilmiş, kendisineve yaşamı üreten milyonlara güven-sizleştirilmiştir.

Burjuvazi halka güvenmez. Çün-kü aslında halktan korkar. İdeolojik,kültürel olarak da halkı aşağı görür,onun yönetebileceğine, onun doğrukararlar verebileceğine inanmaz.

Bunun tersine, devrimciler halkagüvenir. Halkın örgütlenerek kendi ka-deri hakkında söz söyleyebileceğine,kendi kendini yönetebileceğine ina-nır. Taban örgütlenmeleri, burjuvazi-

nin “sürü” yerine koyduğu halkınkendi örgütlülüklerini yaratmasıdır.

Halk taban örgütlenmeleri ile po-litikayı öğrenirken, kendi gücünün far-kına da varacaktır. Devrimciler hal-kın yaratıcılığıyla, tarihsel tecrübe-leriyle en karmaşık sorunların üste-sinden geleceğine hep inanmışlardır.

Taban örgütlenmelerinde ısrardevrimde, iktidar iddiasında ısrar-dır. Taban örgütlenmelerini oluştur-mak devrimi büyütmektir.

Sol, Halk Örgütlenmelerine Uzak Durmuştur

Sol, bugüne kadar Halk Komite-leri ve Meclislerine ve bütün olarak

taban örgütlenmelerine çarpık bir bi-çimde yaklaştı. Reformizm, her fır-satta bıktırırcasına tekrar ettiği “kit-le” edebiyatına, “Söz, yetki, kararhalka verilmelidir” sloganına karşı,gerçekte ise halkın söz, yetki, kararhakkına inanmaz.

İnanmadığı içindir ki, halka söz,yetki, karar sağlayacak örgütlenme-lere karşı çıkıp, onlardan uzak durmayolunu seçmiştir.

Sol öylesine çarpık bir anlayış sa-vunmaktadır ki, ağzından “kitleler”idüşürmez ama kitlenin iradesine degüvenmez. Kitlelerin tarih yazacağı-na, politika üreteceğine ve yönetebi-leceğine inanmaz.

“Kitle”, bu yanıyla onların ağ-zında sadece kullanılacak bir kav-ramdır. Soyut teoridir ve pratik kar-şılığı yoktur. Legal particiler ise, za-

ten düzen partileri gibi halkıseçimlerden seçimlere hatır-larlar.

Halka bakışları, seçimlerve oy ile sınırlıdır. Ondanöte reformizmin kitleleri ör-gütleme iddiası, sorumluluğuyoktur. Halk düzen partileri-ne, faşist, dinci düşüncelerin

etki alanına kolayca terkedilir.Reformizmin, halkın devrimci-

leşmesi diye de bir amacı, çalışmasıyoktur. Bunu esasen istemez de. Hal-kın devrimcileşmesi demek, refor-mizmin mücadele kaçkını kimliğinindeşifre olması, halk nezdinde teşhir ol-ması demektir. Halkın taleplerini kar-şılayamayan bir anlayış, hızla halkındışına düşecektir.

Halkın iradesine güvenmeyenlerin,halk örgütlülükleri yarattıkları hiçbiryerde görülmemiştir. Oportünizm,bırakın halk örgütlülükleri, taban ör-gütlülükleri yaratmasını, kendi dış-larında yaratılmış örneklere de katıl-mamış, katkıda bulunmamışlardır.Üstelik bunu yaparken de, devrimci-

Sekizinci Bölüm: HalkKomiteleri ve Meclisler

İktidar İddiasıdır

28

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

“Örgütlenmek, daha çokörgütlenmek ve halk kitlelerinindoğrudan söz ve karar sahibioldukları halk örgütleriniyaratmak ve halkı savaştırmak,

savaşı halklaştırmak bugünküvazgeçilmez sorunumuzdur.” (Dayı)8

Page 29:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

29

Yürüyüş

Sayı: 280

lerin önderliğinde şekille-nen taban örgütlenmelerihakkında, kuşkular yarat-maya, ucuz spekülasyon-lar sürdürmeye çalışmıştırhep.

Oportünizm, halkın ör-gütlülüğüne ve gücünegüvenmediği için, halkörgütlenmelerine uzakdurmuştur.

Halk Meclisleri kurulmadan önceCephe, tüm sola öneri götürerek HalkMeclisleri’ni birlikte oluşturmayı,önermiş, bu doğrultuda uzun tartış-malar sürdürülmüştür.

Oportünizm en başta böyle bir ör-gütlülüğe karşı çıkarak, öneriyi red-detmiştir. Hatta öneriyi “reformist-lik” olarak görenler yanında “siviltoplumculuk” olduğunu keşfedenlerbile çıkmıştır.

Ufukları dar, devrim mücadele-sinden uzak oldukları için de, tabanörgütlenmelerinin önemini kavramışdeğillerdir. Bu durum mücadelede ta-şıdıkları iddiasızlığın bir sonucu-dur.

Devrim ufku olmayanların ufkuhaliyle derneklerle sınırlıdır. Taban ör-gütlenmeleri deyince onların aklınahalk gelmez. Taban örgütlenmelerininönemini ve mücadelede oynadığırolü de o nedenle doğru değerlendir-memiş, bakış açıları grupçuluğun sı-nırlarını aşmamıştır.

Bir bütün olarak bakıldığında bunedenle solun yoksul mahallelerdevarlığı hissedilmez bile. Lafta “halk”,“kitle” sözlerini ağızlarından düşür-memişler ama halkın taleplerine kar-şı hep kayıtsız kalmışlardır.

Sol esasen iktidar mücadelesine,devrim iddiasına doğrudan bağlı böy-le bir konuda bugüne kadar diyebili-riz ki, doğru tek bir önermede bu-lunmamış, kendisine yapılan önerileride değerlendirme gereği duymadangrupsal çıkarlar nedeniyle reddet-miştir.

Halka güvensiz olan bu anlayışlardoğal olarak kendi düşüncelerine vekendi güçlerine de bir o kadar gü-vensizdirler. Hele bugünkü tablo solaçısından halktan kopmaları yanıyladaha da vahimdir.

Halk Komiteleri Ve Meclisleri Halkın Okuludur

“Bence Halk Meclisleri'nin enönemli işlevi, bunların birer okulolmalarıdır. Elbette mevcut okul sis-teminin inkarı anlamında okullardansöz ediyoruz. Meclislerin, gundelikpratik sorunlardan hareket etmeleridoğal ve gereklidir. İnsanlar her za-man pratik sorunlarını çözmek uzerebiraraya gelirler. Fakat, insanlar so-runlarının bu duzen içinde çözulme-yeceğini de ancak bu tur örgutlüluklersayesinde anlayabilirler.” (Doç. Dr.Fikret Başkaya, Halk İçin Kurtuluş,sayı: 7, 23 Kasım 1996)

Cephe’nin Halk Meclisleri’ni tar-tışmaya açtığı dönem, bu tartışmala-ra katılanlardan biri olan Fikret Baş-kaya, Halk Meclisleri’nin okul olmaişlevine dikkat çekiyordu.

Sözü edilen okullar, tabelası olan,belli saatlerde gidilen, ders geçme vesınavlar sistemi olan bir okul değil-dir elbette. Taban örgütlenmeleri,yani Halk Komiteleri ve Meclisler, ku-rulabildiği her yerde birer okul işlevigörmüştür. Açık ki, halk kitleleri dü-zenin kurumları olan okulları bitire-rek eğitim almış sayılmaz. Kitlelerineğitimi, mücadele ve örgütlülükleriçinde gerçekleşebilir ancak.

Halkın okullarında eğitim, hem ya-şamın hem de mücadelenin içindedir.Düzen tarafından koyu cehalete ter-kedilen, eğitimsiz bırakılan milyon-larca yoksul, işsiz için alternatif eği-timin merkezleri, halk komiteleri vemeclisleridir.

Burada kendi yaşadıklarından yolaçıkan emekçiler, yoksullar, işsizler, es-naflar, ev kadınları, en azından günlüksorunlar karşısında ne yapacaklarındanbaşlayarak gündelik politikayı öğre-nirler. Bu, kendilerine olan güvenlerinide pekiştirecektir.

Devleti tanıyacaklar-dır. Devletin kim için ge-rekli olduğunu deneyle-riyle, yaşadıklarıyla gö-receklerdir. Talepleri kar-şılanmayacak, üstüne üst-lük o talepleri dile getir-dikleri için de baskıylakarşılaşacaklardır.

Birleştiklerinde, ken-di güçlerini görecek, örgütlülüğün gü-cünü, yarattığı etkiyi pratik içinde ya-şayacaklardır. Niye örgütlü olunma-sı gerektiği sorusu onlar nezdindedaha açık hale gelecektir.

Bu süreç, içinde düzenin sorgu-lanmasını, bu düzenin kendi düzen-leri olmadığının görülmesini de ge-tirecektir. Halk böyle bilinçlenecek,böylece mücadelenin içinde dahafazla yer alacaktır.

Halk Komiteleri ve Meclisler, hal-kın taleplerini ancak örgütlü oldu-ğunda kazanabileceğini, kendini “güç-süz” olarak gören halka gösterecektir.

Halk Meclisleri’nin işleyişi de bu“okul”daki eğitimin bir parçasıdır.Halk Meclisleri mahallede, ülkede vedünyada yaşanan her şeyle ilgilene-bilir. Bu onun gelişimine bağlıdır,Neyle, ne kadar, nasıl ilgileneceği esasolarak Halk Meclisleri’nin kendi ira-delerinin ürünü olmalıdır. Devrimci-ler politikaları, gündemleri doğrul-tusunda meclislere önerilerde bulu-nabilirler. Ancak bu bir dayatmaya dö-nüşmemelidir. Halk Meclisleri, halkınkendi mücadele deneyleriyle bilinç-lenip siyasallaşacağı, siyasallaştıkçaiktidar hedefine yöneleceği zemin-lerdir. Ve bu anlamda kuşkusuz ken-di içinde belli bir evrim yaşayacaktır.Bu nedenledir ki, Halk Meclisle-ri’nin işleyişi noktasında son dereceözenli olunmalıdır. Bazen bu mec-lislerden istemediğimiz, ya da bize ye-tersiz gelen kararlar da çıkabilir. An-cak yine uymalı, uyulmasını sağla-malıyız. Meclisler bu pratiğin içindegelişecek, netleşecek, güven ve ini-siyatif kazanacaktır. Oynayacağı bü-yük rolü böyle böyle üstlenecektir.

Okuma-yazma bilmeyen, düze-nin “cahil” deyip aşağıladığı kadını,erkeği, yaşlısı, genciyle halk politikayapmayı öğrenecektir. Ülkemizin her

Page 30:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

sorunu onları ilgilendirecektir. Her ge-lişmeye ilişkin giderek politikalarüreten, seslerini duyuran, düzeniniki yüzlülüğünü teşhir eden tabanörgütlenmeleri ile mücadeleye katı-lacaktır halk yığınları.

İşte tüm bunları öğretmesi ya-nıyla halk komiteleri ve meclisler hal-kın 24 saat eğitim gördüğü, öğren-diklerini yaşama geçirdiği birer okulolmuştur.

Nitekim, devrimci hareket buokullar aracılığıyla yoksul mahalle-lerde halkı eğitmiş, örgütleyerek mü-cadeleye katmıştır. Bu aynı zamandayoksul halkın süren mücadeleyi ken-di mücadelesi bilerek sahiplenmesi,mücadeleyi geliştirmesi ile de ayrı bir

boyut kazanmıştır.

Halk Komiteleri VeMeclisler İktidarSavaşının Birer Aracıdırlar

Halk komiteleri ve meclis-leri halkın iktidar bilincini ka-

zanmasında büyük bir adım ve bizzatiktidar savaşının birer aracıdırlar. Onedenle işlevleri sadece belli dö-nemlerle sınırlı değildir.

Halk Komiteleri ve Meclisleriesas olarak halkın kendi yaşadıkla-rıyla, kendi mucadele deneyleriyle öğ-reneceği, öğrenip örgütleneceği, bi-linçlenip siyasallaşacağı, siyasallaş-tıkça iktidar hedefine yöneleceği ör-gütlenmelerdir.

Düzenin ezdiği, yoksullaştırdığıiradesizleştirdiği, söz ve karar hak-kından mahrum bıraktığı emekçi yı-ğınlar, mücadele içinde neyin çözulupneyin çözulemeyeceğini, söz karar

hakkının nasıl kazanılacağını yaşa-yarak görecektir. İşte o zaman yönü-nü iktidar mücadelesine dönerek, omücadelenin sürdürücüsü olacaktır.

Taban örgütlenmeleri geniş emek-çi yığınları bu haliyle düzene karşımücadeleye sevk edecek, iktidar mü-cadelesini güçlendirecektir.

Elbette bu tür örgütlenmeler ken-di içinde dönem dönem çeşitli deği-şimlere uğrasa da, ya da araya çeşit-li nedenlerden dolayı kesintiler girsede taban örgütlenmeleri iktidar sava-şının olmazsa olmaz birer parçası ha-line gelmiştir.

Bugün yoksul mahallelerde ta-ban örgütlenmelerini geliştirmek, ik-tidar mücadelesini güçlendirecek birrol oynayacaktır.

Bu tür örgütlenmeler doğrultu-sunda güçlü adımlar attığımızda, ik-tidar mücadelemiz de daha güçlü birbiçimde sürecektir. Bu, aynı zaman-da iddiamız ve hedefimizdir.

Bitti...

1- Dini inanç ve milliyet ayrımıgözetmeksizin butun duyarlı insan-larımızın dayanışma içinde olmasıamaçlanmıştır. (...)2- Mahallemizde kanıksatılmaya ça-lışılan panzerli polis trafiği ve surek-li keyfi baskı ve gözaltılara karşı (...)baskı grubu oluşturulması amaçlan-mıştır.3- Ekonomik ve sosyal yapıdakieşitsiz böluşumden kaynaklı olarak,alt yapı hizmetleri, eğitim, sosyalguvence, sağlık, yol, su, elektrik, iş-sizlik ve sigorta, konut, beslenme vs.gibi yakıcı sorunları dayanışma için-de uzun vadede iyileştirme amaç-lanmıştır.4- Sistemin ve medyanın özentisin-den etkilenen butun insanlarımızınsosyal ve kulturel zaafiyeti ile ilgi-lenilecek, uyuşturucu, ahlakiduşkunluk, kumar, alkolizm ve diğerbutun yozlaşmaya karşı halkımızınsadakat ve benzeri guzellikleri önde

olmak uzere mucadele edilecektir.

5- Kadınlarımızın sorununa el atıla-cak, ev kadını, çalışan kadın, çocuklukadın, metropole uyum, cinsel metagibi gösterilmek istenen kadın so-runları yanında ayrıca sosyal yapı dagözetilerek(...) kadın örgutlenmesi-ne özel önem verilecektir.

6- Kollektif uretim ve tuketim, pay-laşma ve dayanışma kulturu yaratmaçerçevesinde organizasyonlar kuru-lacaktır. Bu organizasyonlar ile; kâramacı gutmeyen, işsizliğe kısmençözum olabilecek şimdilik en ilkelhaliyle kooperatif veya kooperatifbenzeri çok ortaklı şirketler yoluylaemek yoğunluklu işletmeler olacak-tır. (...) (Halk Ekmek vb. gibi)7- Eşitsiz dağılım ve politik neden-lerden kaynaklı alt yapı ve benzeri ek-sikliklerin uzerine gidilecek, park

alanları, pazar yerleri, devlet hastanelerivb. gibi ihtiyaç olan butun sorunlar (...)çözume kavuşturulmaya çalışılacaktır.8- Mahallemizin olanakları çerçeve-sinde bir spor kompleksi çalışması baş-latılacak, insanlarımızın sağlıklı bir şe-kilde spor yapması sağlanacaktır. (...)

9- İlk ve orta öğretimin iyileştirilmesi,yeni okullar açılması, eğitmen sayı-sı ve kalitesinin yukseltilmesi, para-lı eğitimin önune geçilmesi amacıy-la çalışmalar başlatılacak, aile birlikve dernekleri bu doğrultuda faalhale getirilecektir.

10- Sağlık sorununa karşı şimdilikolanaklarımız ölçusunde ucretsizsağlık taramaları yapılmaya çalışı-lacak, daha sonra ise bunun surekli-leştirilmesine çalışılacaktır.

11- Mahallemiz ihtiyaçlı insanlarınındaha az maliyet ile gerçekleştirile-bilecek toplu nikah, toplu sunnet vebenzeri dayanışma gerektiren sosyalfaaliyetleri için özel gunler veya ay-lar tayin edilecek el birliği içinde enaz maliyetle bu sorunların çözulme-si yoluna gidilecektir.” (Halk İçinKurtuluş, sayı: 1, 12 Ekim 1996)

Gazi HalkMeclisi’ninGörevleri

30

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 31:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Sevgili arkadaşlar merhaba. Buhaftaki konumuz demokratik müca-dele.

Özellikle ülkemiz gerçeğinde ol-dukça kapsamlı tartışılabilecek bir ko-nudur bu... Demokratik mücadeleninsiyasi mücadeleyle içiçe geçen kop-maz bağları, faşizmle yönetilen bir ül-kede yaşıyor olmamız, demokratikmücadelenin de niteliğini belirliyor.

Adım adım yaratılan örgütlülük-lerle, haklarımız için ödediğimiz be-dellerle, bazen geriye düşen bazen ile-riye giden hak ve özgürlüklerle.... tambir mevzi savaşı veriyoruz.

Demokratik mücadele düz bir hatizlemiyor. Günün ihtiyaçlarına, ken-di dışımızdaki koşullara, halk örgüt-lülüklerinin gelişme düzeyine göre...demokratik mücadelede kullandığımızaraçlar, yöntemler, örgütlülükler de-ğişebiliyor.

Ancak hiçbir dönem değişmeyentek bir gerçek var: Direnme ve mü-cadele hattını terketmemek.

Bu hattı terkedersek ne olur?

Cevabı basittir. Hayatı gözlemle-yerek cevabı bulabiliriz: Kaybederiz!

İşimizi, ekmeğimizi, haklarımızı,onurumuzu... ve daha pek çok değe-rimizi kaybederiz. Önce kendi yarat-tıklarımızı, haklarımızı kaybetmeyebaşlarız... Sonra sıra bizden önceki-lerin yarattıklarını kaybetmeye gelir.

Herkes mutlaka bir şekilde de-mokratik mücadelede yer almak veörgütlü mücadele etmek zorundadır.Özünde bu, sınıf mücadelesine tarafolmak demektir.

Son dönemlerde burjuva basında"işten atılan ya da ayrılmak zorundabırakılan gazeteciler" bile bunun ör-neğidir. Hiçbir zaman sınıf mücade-lesinde ezilenlerden yana taraf ol-mamışlardır. Oysa faşizm her zamanmevzilerini genişletmeye çalışır. Öyle

bir noktaya gelir kiartık kendisi gibi dü-şünmeyen herkes fa-şizmin "genişlettiğialanın" içinde kal-mak zorundadır.

Ya faşizmin boğ-masına izin verilecek

ya da mücadele edilecektir. Toprak-larını zehirleyen maden şirketineönce "evet" diyen, sonra onlara kar-şı mücadele etmeye başlayan Kütah-yalı köylüler bu gerçeğin ifadesi-dir... Bursa’da göçük altında ölen iş-çilerin ailelerinin başlattığı mahkemeönü direnişi de...

Kısacası; demokratik mücadeledeustalaşmak ve faşizm karşısında dahaileri mevzilere ilerlemek zorundayız.

��Demokratik MücadeleNedir?

Demokratik mücadele en geneldeekonomik, demokratik, sosyal ve si-

yasal haklar uğruna mücadeledir. De-mokratik mücadele bu yanıyla, çı-karları devrimden yana olan tüm sınıfve tabakaların, bu tür hak ve talepleruğruna mücadele içinde eğitilmesi vebilinçlendirilmesidir. Mücadele sü-reçleri içerisinde hakları uğruna ör-gütlenme, hak alma ve haklarını ko-ruma bilincinin oluşturulmasında de-mokratik mücadelenin önemli ve vaz-geçilmez bir yeri vardır.

��O, SınıflarMücadelesinin BirOkuludur

Silahlı mücadele temelinde sür-dürülen devrimci mücadele, en darkadro hareketinden en geniş kitle

hareketlerine, politik mücadeleninçeşitli biçimlerinden (barışçıl ve si-lahlı) ekonomik-demokratik mücadelebiçimlerine kadar varan bir zenginlikkazanmak zorundadır.

Bir Marksist-Leninist örgütlen-me halk hareketi olma iddiası taşı-yorsa, DEVRİMİN KİTLELERİNESERİ OLACAĞI bakış açısını hiçkaybetmez. Halkın nabzını tutacağıyerlerde çalışır, kurumlaşır.

Demokratik mücadele bu yanıylaHALK DENİZİNİN EN GENİŞ Bİ-ÇİMDE KUCAKLANMASIDIR.Çünkü bir halk hareketi, demokratikmücadele ve örgütlenmeyle halkıntüm değer ve zenginliklerini, tarihseldeney ve birikimlerini devrimci mü-cadeleye kazanmanın yollarını daaçmış olur.

��Demokratik Mücadele ‘Demokratça’ Mücadele Değildir

Demokratik mücadele tek başınaele alındığında bir çalışma tarzı gibigörünebilir. Gerçekte ise devrim veörgüt anlayışıyla içiçe geçmiş birçalışma tarzıdır.

Demokratik mücadelenin hedefve araçlarının devrimci nitelikte ol-masının önemi buradan gelir. Dev-rimci örgüt, devrim hedefinde ısrarlı vebu hedefe kilitlenmiş durumda isedemokratik mücadele de buna göre şe-killenir. Demokratik alanda çalışmakya da legal mücadeleyi örgütlemek saltkendi başına ele alındığında ve iktidarperpsektifinden koparıldığında bir ör-gütlenme açısından amaç niteliğinedönüşebilir. Demokratik mücadeleyiamaç haline getiren bir örgütlenmeözünde düzenin icazet sınırları içindekalıyor demektir.

Mücadele anlayışı da düzen sı-nırları içinde şekillenir; hak arama ara-yışını da bu sınırlar belirler. Hatta bufaaliyet kısa zamanda bir kitleselleş-meyi de beraberinde getirebilir.

İşte asıl tehlike de buradadır.

Oluşan kitlesellik koftur. Baskı vezor karşısında hemen dağılmaya mah-kumdur. Ülkemiz solunda bunun ör-nekleri çokça vardır.

FAŞİZME BOYUN EĞMEYECEĞİZ

DemokratikMücadeleyi Büyütelim

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

31

Yürüyüş

Sayı: 280

Ders: DemokratikMücadele (1)

Page 32:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Bazı hak ve talepleriçin yapılan eylemleri ta-kip etmişizdir. Bir bölge-nin "doğal güzelliklerininkorunması", "düşünce veifade özgürlüğü önündekikimi engellerin kaldırıl-ması"... gibi sayısız talepiçin çok kitlesel eylemleryapılmıştır.

Eylemlerin tek tek ta-leplerine bakıldığında hiçbiri yanlışdeğildir. Talepler halkımızın düzen-le olan çelişkilerinin birer ifadesidir.Devrimcilerin görevi bu taleplere sa-hip çıkmaktır elbette...

Sorunun temel ayrım noktaların-dan birisi burada başlar. Eğer de-mokratik mücadele, bu haklı taleplerile düzenin değiştirilmesi gerektiğiarasında bağ kurmuyorsa yol ala-maz. Bu bağın adı KİTLELERİNSİYASALLAŞTIRILMASIDIR.

Devrim yapma iddiasındaki bir ör-güt için demokratik örgütlenme eğerkitlelerin siyasallaşmasına katkıdabulunuyorsa anlamlıdır.

Demokratça bir yaklaşımla eko-nomik taleplerin dışına çıkmayan,mücadelesini düzen sınırlarını zorla-madan yapmaya çalışan ve kendisinisadece "hak mücadelesi" ile sınırla-yan bir anlayışın kitleleri devrimcimücadeleye kanalize etmesi mümkündeğildir. Böyle bir demokratik ör-gütlenme, sadece düzenin sınırlarıiçinde, düzenin teşhirini amaç edinir.

Salt düzeni teşhir ederek hiçbir hakmücadelesinde kalıcı sonuçlar eldeedemeyiz. Sorunun tek çözümü DÜ-ZENİ ORTADAN KALDIRMAK-TIR. Sorunumuz demokratik müca-deleyi, devrimci bir halk muhalefetiyaratma hedefine uygun bir tarzda ör-gütlemektir.

��Demokratik Mücadele Devrim İçin Mücadeledir.

Demokratik mücadelede amaçvar olan gelişmelere müdahale etmek,tepki örgütlemek, oligarşiyi politikayaptığı zeminde önce sıkıştırmak veasıl hedef olarak da o zemini ortadankaldırmak olmalıdır.

Çalışmalar, eğer devrimci çalış-mayı içeren tarzda ele alınmazsa,tüm örgütlenmelerin bir "vitrin" ol-maktan öteye geçememesi, gelişme-lere "seyirci" kalması kaçınılmazdır.Reformist sol içinde bunun bolcaörneği vardır.

Bizimse bir devrim emekçisi ola-rak faaliyet yürütme geleneğimiz;çalışma tarzını devrimci ilkelereoturtma anlayışımız vardır.

Tek başına sendikalarda olmak,dernekler, meslek odaları, birliklerkurmak önemli değildir. Önemli olanhayatın her alanını devrimci birtarzda örgütlemek, yaratılan kitle-selliği iktidar bilinciyle donatmak, herdüzeyde devrimci mücadeleye hizmeteder hale getirebilmektir.

Hareketimizin stratejik hedefianti- emperyalist, anti-oligarşik halkdevrimidir. Bu stratejik hedefe varmakiçin SİLAHLI MÜCADELEYİ TE-MEL, DİĞER ekonomik, demokratik,ideolojik mücadeleyi BUNA BAĞLIOLARAK ele alırız.

BU YOLDA TÜM MÜCADELEARAÇ VE BİÇİMLERİ SİLAHLIMÜCADELE TEMELİNDE ŞE-KİLLENDİRİLİR. Dolayısıyla le-gal,illegal tüm çalışmalar stratejikhedefe bağlı kalıp, asıl olarak silah-lı mücadeleyi geliştirmeye, boyut-landırmaya motive olmalıdır.

��Bizim Gibi Ülkelerde

Demokratik Mücadelenin Kapsamı Nedir? Nasıl Şekillenir?

Ülkemiz faşizmin kurumlaştığı, bukurumlaşmanın yaşamın her alanınave her düzeyine yansıdığı bir ülkedir.

Kitlelerin en basit hak arama mü-

cadelesine bile tahammül-süz, açığa çıkan tepkileribastıran, yasal düzenlemelerve kurumlarla bunun yolla-rını tıkayan iktidar, halkıezmek ve sindirmek ister.Halk bir kez başını kaldır-dığında sonucun nereye va-racağını iyi bilen iktidar buanlamda azgın terörünü el-den bırakmaz.

Aynı zamanda tepkileri düzen sı-nırları içine hapsetme kaygısındaolan iktidarlar, uzun yıllardır "de-mokrasicilik" oyunu da oynamakta-dırlar... Allanıp pullanıp gelen hükü-metler, sözde ‘alternatifler"’ içerendüzen partileri, sendikalar, kurulma-sına izin verilen sosyalist, komünistpartiler, hep bu oyunun parçası olarakgündeme geliyor.

Yeri geldiğinde aba altında saklı tu-tulan sopaların açığa çıkarılmasında vekullanılmasında tereddüt edilmiyor.Kimi zaman kısmi tavizler veriliyor.Yapılanların hepsi devrime kadar bakikalacak olan faşist rejimin varlığını ko-rumak adınadır; verilen her taviz, atı-lan her adım sistemin bekası adına atı-lır. Bu anlamda unutulmaması ve kit-lelere kavratılması gereken nokta, sis-temin faşist karakteri ve onun ancakdevrimle alt edilebileceğidir.

Bizim gibi ülkelerde demokratikmücadele devrimcilerin omuzların-dadır. Ülkemizde köklü bir sınıf ha-reketi ve mücadele geleneği yoktur.Halk kitlelerinde devletin güçlülüğüimajının da beslediği politik pasiflikhali belirleyici önemdedir. Demokrasibilinci geridir. Halkın değişik ke-simleri kendi kurumlarını oluştur-mamış, varolanlarsa tepeden inme ola-rak yerleştirilmişlerdir.

Bu tablo içinde demokratik mü-cadelenin önemi ortadadır ve halk kit-lelerinin kendi taleplerine kendili-ğinden sahip çıkmaları beklenemez.Hak ve özgürlükler mücadelesinin,devrimciler tarafından iradi olarak ör-gütlenmesi, tepkilerin açığa çıkarıl-ması ve bu tepkilerin siyasallaştırı-larak devrimci mücadeleye aktarıl-ması ülkemizin gerçeğidir.

Kısacası; demokrasi mücadelesi-

Salt düzeni teşhir ederek hiçbir

hak mücadelesinde kalıcı sonuçlar

elde edemeyiz. Sorunun tek

çözümü DÜZENİ ORTADAN

KALDIRMAKTIR. Sorunumuz

demokratik mücadeleyi, devrimci

bir halk muhalefeti yaratma

hedefine uygun bir tarzda

örgütlemektir.

32

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 33:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

kinme, örgütlü olmanın "bireyi" yokettiği düşüncesi, bu kesimlerin çaba-larının "sonuçsuz", muhalefetlerininde "silik" kalmasına neden olmakta-dır.

Demokratik mücadeleyi düzeninicazet sınırları içinde sürdürmek is-teyen kesimler az değildir. Salt "pro-testo" eden bu anlayış, demokratikmücadeleyi "dostlar alışverişte gör-sün" misali yapar hale gelmişlerdir.Çünkü bedel ödenmesi gerektiğini bil-dikleri için "ileriye" gitmezler. Bu bi-linçli bir tercihtir. Faşizmin değişmezkuralı burada da işler: Sen mevzileri-ni geliştirmiyorsan o senin mevzile-rini alacaktır.

Bu kesimler bir süre sonra "yasalhaklarını" bile ellerinde tutamaz halegelirler. Geçmişte faşizmin "hoşgör-düğü" mücadele yöntemleri de artıkbedel istemeye başlamıştır.

Kaçınılmaz olarak onların yarat-tığı bu durum tüm mücadele veren ke-simleri etkilemeye başlar. Onlarınicazetçi tarzı tüm devrimci mücade-lenin gerilemesine ve daha fazla be-del ödenmesine de neden olur. Bu ke-simler mücadelede sonuç alacak cü-reti gösteremedikleri için bizim debunu göstermemizi istemezler. Çün-kü bu durum kendilerinin teşhiridir.

��Demokratik Alanda Çalışmak Ya da Çalışmamak Subjektif Bir Tercih Sorunu Değildir

Demokratik mücadelede kitleler herşeyden önce sınıf gerçekleri ile yüz-yüze gelirler. Ezen-ezilen, sömüren-sö-mürülen gerçeği, bu mücadele içindekavranır ve bir bilinç oluşur. Halk, bumücadele içinde, örgütlülüğün, da-yanışmanın, demokrasinin ne olup neolmadığını anlar, hak aramanın ge-rekliliğini kavrar. En basit hakların dahinasıl kazanıldığını kendi deneyleriniyaşayarak öğrenirler. Kitleler, kitleörgütlülüklerinde kendilerini ifadeederler ve burada siyasallaşırlar.

Yani legal alanda çalışmak, demo-kratik mücadeleyi örgütlemek, bizim ni-yetimize bağlı değildir. Bu, SINIFMÜCADELESİNİN GEREĞİDİR.

��‘Yasallık’ Demokratik

Mücadeleye Hizmet Etmelidir

Sadece yasallığın sınırları içinehapsolmak, demokratik faaliyetin kı-sır kalmasına neden olur; iş yapamazhale gelir, hareketsiz, pasif durumadüşer. Yapılması gereken nedir?

Birincisi; demokratik mücadele-yi yasallığı bir kenara bırakan tarzda,meşruluk temelinde örgütlemektir.Hak alma mücadelesi örgütlü ve fii-li olarak meşru temelde gelişmekdurumundadır.

Geçmişte memur sendikalarınınkurulma süreci bunun somut örneği-dir. Önce sendikalaşma memur kitlesitarafından tartışılmış, sonra fiili ola-rak kurulmuştur. Sendikalar verdik-leri mücadeleyle kendilerini yasal-laştırmışlardır.

Türkan Albayrak'ın direnişi debuna örnektir. Türkan Albayrak, atıl-dıktan sonra işine dönmek için mah-keme kararını beklememiştir. Direnmişve yasayı kendi lehine uygulatmıştır.Kuşkusuz mücadele etmemiş olsaydıyasal hakkını da kazanamayacaktı.

Mücadelemizin tek ölçüsü; HALKİÇİN, CEPHE İÇİN, DEVRİM İÇİN-DİR. Ayrıca, ülkemizde yasaları ya-pan egemenler olsa da, halkın yara-rına çıkarılan yasaların çıkmasında dabizim canımız, kanımız pahasına ver-diğimiz mücadele vardır.

Bizim sınırımız asla yasalar değil,haklılığımız, meşruluğumuzdur. Budüzenin yasalarını değiştirmek değiltümden bu sistemi değiştireceğiz.Yıkacağız. Ama buna rağmen kendiyasalarını bile hiçe sayan da yine bur-juvazi, yani egemenlerdir. Mahir Ça-yan'ın da dediği gibi:

"Ancak şu gerçeği tekrar tekrarhatırlamak gerekir, burjuva demok-rasisine en saygılı davrananlar yal-nız ve yalnız Marksistlerdir.

'Dünya proletaryası, burjuva de-mokrasisi haklarını alabilmek için kanrevan içinde kalmıştır ve bu hakları-nı da elinde tutabilmek için, tabii kibütün gücüyle savaşacaktır.'

Sosyalistler burjuva yasallığını,

nin de öncüsü devrimcilerdir.

Faşizmle yönetilen böyle bir ülkegerçeğinde demokratik mücadele-nin ciddi bedeller gerektirdiği açık-tır. Yasal bir dergi dağıtımında bileEngin Çeber, İrfan Ağdaş gibi şehit-ler verebiliyoruz. Ya da Ferhat Ger-çek gibi insanlarımız vurulabiliyor.

Haklarını aradıkları için gazlarlasaldırılan, haklarında davalar açılantekel işçilerinden, topraklarına sahipçıkan köylülere, parasız eğitim iste-yen üniversite öğrencilerine kadar...hepimizin yakından bildiği gerçek-lerdir bunlar. Hakkını isteyen herke-sin karşısına devletin baskı ve terö-rü çıkacaktır. Bu bedeli ancak dev-rimciler ödeyebilir.

Ve ancak devrimcilerin öncülü-ğünde verilecek bir mücadeleyle so-nuç alınabilir.

Kanser hastası tutsak Güler Ze-re'nin tahliyesi bu tarza bir örnektir.Güler Zere'nin yasalarda bulunantahliye hakkını kullanması için bileaylarca süren bir demokratik kam-panya sürdürmek gerekmiştir.

O süreç adım adım emekle ve ira-deyle örülmüş, yaygın bir çalışmay-la neredeyse Güler Zere'nin adınıduymayan kalmamıştır.

��Saldırılar Ve Engeller Hep Olacaktır

Hak almaya giden yolu devrim-cilerin ısrar ve emeği düzleyebilir. En-gelleri bir kenara atacak olan emek,irade, cüret ve tabii ki bunlarınkaynağı olan ideolojik netlik sade-ce devrimcilerde vardır.

Kendisine "ilericiyim-yurtseve-rim-demokratım" diyenlerin pek çoğubugün düzeni ve onun sınırlarınızorlamayan tarzda bir "muhalefet"çizgisindedirler. Halkın sorunlarınave ezilmişliğine duyarlılıkları oldu-ğu söylenebilir. Fakat bu, özü itiba-riyle, sınıfsal bir duyarlılık değildir.

İdeolojik netlikten yoksundurlar.

Var olan duyarlılık, içinde karar-lılığı ve ısrarcılığı, sonuna kadar git-meyi barındırmamaktadır. Bu duru-ma eklenen örgütlü faaliyetten çe-

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

33

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 34:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

burjuvazinin bozması üzerine terke-derler. Engels'in 'önce siz ateş edinmösyö burjuvazi' sözü, Marksistlerinburjuva yasallığına saygısının açıkbelirtisidir. Bu nedenle devrimlerinobjektif şartlarını, devrimciler değil,baskı, cebir ve şiddet getirmek sure-tiyle burjuvazi hazırlar."

İkincisi; sınırlı da olsa faşizminsunduğu yasal gediklerden elverdiğinceyararlanmak, hızlı olabilmek, yakala-nan gedikten hareketle de- mokratikmücadeleyi yaygınlaştırmaktır.

��Devrimci Bir Kitle Hareketi Yaratmalıyız

Hakları uğruna mücadeleyi yasal-yasal olmayan tarzlarda iç içe geçi-rerek, her adımında ve her anında "ka-pitalizm ve devrim" olgusunu bey-

ninde, ruhunda hisseden, iktidar pers-pektifi olan bir kitle hareketi yaratmakdurumundayız.

Oligarşinin var olan demokratikkazanımları yarın ortadan kaldırabi-leceği gerçeğini hiç unutmamalıyız.Demokratik mücadelede kurumlaşmave kadrolaşma buna uygun bir nite-lik taşımalıdır.

Örgütlü, kitlesel gücümüz her ko-şulda ayakta kalabilmeli, değişen ko-şullara ayak uydurabilmelidir. Bunoktada "şu biçim ya da eylem de-mokratiğe göre, şu biçim değil" de-mek kendisini sadece yasallıkla sı-nırlayan bir yaklaşım olur. Demo-kratik mücadele kendisini her koşul-da demokratik kanalların tıkandığı du-rumlara hazırlamadır.

Hedef her zaman stratejik hedefi-

mizi yerine getirmek yani silahlı mü-cadeleyi büyütmektir. Dolayısıyla stra-tejik örgütlenmelerimize hizmet edenbir anlayışla, hiçbir araç ve yöntemi kü-çümsemeden, en küçük fırsatları dahideğerlendirecek şekilde örgütlenme-lerimizi yaymalı ve kitleselleşmeliyiz.

Amacımız adı var kendisi yokkurumlar yaratmak, işlevsiz, bürokrat,dört duvar arasına sıkışmış dernek gibiyerlerde gün geçirmek değildir. Ama-cımız, kitlelerin siyasi ve örgütlümücadelesini büyütmektir. Bu noktadayasal olan ve olmayan, barışçıl olanve olmayan tüm mücadele biçimleriiçiçe geçmek durumundadır.

Sevgili okurlarımız, dersimizinilk bölümünü burada noktalıyoruz.Haftaya aynı konuya devam etmeküzere şimdilik hoşçakalın.

Zaman nerede olursak olalım akıpgeçer. Bizim sorunumuz zamanın akıpgeçmesi değil, nasıl geçtiğidir. Çoğu-muz zaman sorunu yaşarız, zamanınyetmemesinden şikâyetçi oluruz. Gün24 saattir bunu daha fazla uzatamayız.O halde zaman sorunumuzu çözmeninbaşka yolunu bulmalıyız.

Bu sorunu çözmek zamanı doğrukullanmak demektir. Zamanı doğrukullanmak ise programlı olmak ve oprogramı uygulamak demektir. Güniçinde hangi işi ne zaman, ne kadar sü-rede yapacağız, gideceğimiz yere kaçsaatte varacağız, ne zaman döneceğiz,ne kadar kalacağız… Tüm bu ayrın-tıların belirli olmasıdır. Kendiliğin-dencilikten kurtulup iradi olmaktırzamanı doğru kullanmanın yöntemi.

“Yetiştiremedim, unuttum, zama-nın o kadar hızlı geçtiğinin farkınavarmadım...” bu konuda en çok kar-şılaştığımız, kullandığımız sözler-dir. Cepheli bu kelimeleri yaşamın-dan silmelidir. Bunu ise zamanı doğ-ru programlayarak başarabilir.

Zamanı doğru kullanmazsak neolur? En özet hali ile zamanı doğru

kullanmamak, işlerin bi-rikmesi ve bir süre son-ra da içinden çıkılamaz

bir hale girmesi demektir. Bunu ya-şamımızdan şöyle örnekleyebiliriz.Gün içinde yapmamız gereken 5 iş ol-duğunu düşünelim, ama bu işlerinhangisini, ne zaman, kiminle, ne ka-dar sürede yapacağımızı programla-mamışsak bazen tüm günümüz birişle ya da o günün 2-3 işi ile geçer vezamanın nasıl geçtiğinin farkındabile olmayız. Bu durumun 2-3 gündevam etmesi bile arkamızda dağ gibibir iş yığınının birikmesi demektir. Bi-riken işler moralimizi bozar, moti-vasyonumuzu düşürür. Bir sonrakiaşama ise ‘ben bu işi yapamıyorum’düşüncesidir.

Oysa doğru planlayıp o plana uy-duğumuzda işlerimizin hiçbiri yapıl-mayacak işler değildir. Bilmediğimiz,daha önce hiç yapmadığımız bir iş bileolsa, zamanı doğru kullandığımızda bil-mediklerimizi öğrenip işimizi yapa-biliriz. Ancak zamanımızı programla-maz, 3-5 saatten, 3-5 günden bir şey ol-maz rahatlığı ile davranırsak, giden za-manımız ve devrimciliğimiz olur.

Cepheli’nin 1 günü, 1 saati, 1 sa-niyesi bile önemlidir. Çünkü Cepheli sa-

vaşı kazanmanın veya kaybetmenin biran meselesi olduğunun bilincindedir.Randevusuna 5 dakika geç gittiğinde,sonra dediğinde ağır bedellerle karşı-laşabileceğini bilir Cepheli. Cephe-li’nin tarihi bunu öğretir. Bir işin za-manında yapılmamasının yoldaşlarınınşehitliğine, tutsaklığına, daha fazla ça-lışmasına mal olacağını bilir Cepheli.Bunları bildiği için de her anını, her saa-tini böyle bir hassaslık ile programlarve o programı hayata geçirir. ÇünküCephe bir savaş örgütüdür. Cepheli heran düşmanla karşı karşıyadır. Bu, kimizaman dış düşman, kimi zaman içdüşman suretindedir. Düşmanın sure-ti ne olursa olsun Cepheli zaman sila-hını düşmana doğrultandır. Boşa geçen,programsız geçen zaman, düşmanın si-lahını doldurur. Cepheli savaşta bunaizin vermez, onun için de her dakika-sını programlar.

Gün 24 saat, bunu uzatmak müm-kün değil; o zaman ne yapacak birCepheli?

Zaman bizi değil biz zamanıkullanacağız. Zaman Cepheli’ninemrinde, hizmetinde olacak. Zamansavaşın, zaman devrimin hizmetindeolacak...

Kendini Geliştirmeyen Düzeni GeliştirirCepheli Zamanın Dizginlerini Elinde Tutandır

34 EMPERYALİZME KARŞI

Page 35:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Gülsuyu-Gülensu Haklar Derne-ği, yozlaşmaya karşı düzenlediğihalk pikniklerinin 3’üncüsünü 24Temmuz Pazar günü düzenledi.

Gülsuyu Son Durak Ormanı’ndayapılan piknik için hazırlıklara baş-landı. Piknik programının yapılaca-ğı sahne hazırlanarak, ses sistemi ku-ruldu. Ardından, piknik alanına pan-kartlar asıldı. Stantlar kuruldu. TA-YAD'lı Aileler de özgür tutsaklarınürünlerini sergiledikleri stantlarıylapikniğe katıldılar. Pikniğe gelen ço-cuklara bir de “çocuk çadırı” kurul-du. Alanın girişinde “Hoşgeldiniz”pankartı yer alırken; piknik çalış-maları sırasında sivil polislerce ka-çırılarak tutuklanan Gülsuyu-Gü-lensu Haklar Derneği çalışanı SevgiDaylan için de “Sevgi Daylan SerbestBırakılsın” pankartı asıldı. Ayrıca,yozlaşmaya karşı mücadele ederkentutuklanan dernek çalışanlarının fo-

toğraflarının olduğu “Tutsaklar HerHalkın Onurudur Onlara Sahip Çık-mak Her Halkın Sorumluluğudur” ve“Tutsaklarımız Onurumuzdur” yazı-lı pankartlar da alandaki yerini aldı.

Toplu mezara gömülen halk sa-vaşçısı Ali Yıldız'ın fotoğrafının ol-duğu "Gerillamız, Halk KurtuluşSavaşçımız Ali Yıldız'ın Cenazesiniİstiyoruz” pankartı asılırken; sah-nenin arkasına ise “Yoksulluğa veYozlaşmaya Karşı Gücümüz Birli-ğimizdir” ve “Haklıyız Kazanacağız”pankartları asıldı.

Pikniğe gelenleri, görevliler “Hoş-geldiniz” diyerek karşıladılar ve eş-yalarını taşımalarına yardımcı oldular.Piknik, “Yozlaşmaya karşı halk pik-niğimize hoş geldiniz” denilerek baş-latılırken; ilk olarak, “Kenan ve Şen-gül Kardeşler” sahneye çıkarak, halktürküleri söylediler. Ardından HalkCephesi adına bir konuşma yapılarak,piknik çalışmaları sırasında tutuklananSevgi Daylan’ın serbest bırakılması ta-lebi tekrarlandı.

Konuşmanın devamında, AKP ik-tidarının yoksul mahallelere neden sal-dırdığı anlatılarak; saldırılara karşı halkkomitelerinde birlikte mücadele etmeçağrısı yapıldı. Açıklamadan sonra Pı-

nar Sağ sahneye davet edildi. Sağ, ken-disinin de Çayan Mahallesi’nde otur-duğunu söyleyerek; Özlem Olgun’unpolisler tarafından Çayan’dan kaçı-rılması olayını anlattı. Yaptığı ko-nuşma ve söylediği Türkçe ve Zaza-ca türküler pikniğe katılanlar tarafın-dan ilgiyle dinlendi.

Sonrasında kısa bir yemek arası ve-rildi. Hep birlikte yenilen yemektensonra halat çekme yarışması yapıldı.

Programın sonunda Grup Yo-rum’un sahneye çıkmasıyla birliktecoşku daha da arttı. Ali Yıldız’ın abi-si Hüsnü Yıldız’ın, direnişini bir üstboyuta taşıyarak Ölüm Orucu’nabaşladığını duyuran Yorum eleman-ları, konuşmalarının devamında de-mokratik mücadeleye yapılan saldı-rıları anlattılar. Daha sonra türkü vemarşlarını seslendirdiler.

Yozlaşmaya karşı mücadele eder-ken tutuklanan mahallenin gençleride Kandıra 2 No’lu F Tipi Hapisha-nesi’nden mesaj göndererek, “HalkPikniği’nde aranızda olmasak dasizlerle aynı coşkuyu yaşıyoruz. Biz-ler yoksulluğa, yozlaşmaya ve yı-kımlara karşı mücadelede, düşünce veörgütlenme özgürlüğümüzü savun-maya devam edeceğiz.” dediler.

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

35

Yürüyüş

Sayı: 280

Burjuva politikacıları, zaman zaman halk düşman-lıklarını ele veren açıklamalar yaparlar. Mesela Sivas kat-liamında ölenlerin isimleriyle katillerin isimlerini yan yanakoyarlar, sonra da bunu “insanilik” adına yaptıklarını söy-lerler. Burjuvazinin medyası ise hemen savunmaya ge-çer ve politikacının kendisi bile lafını geri almamışken,“talihsiz açıklama” derler.

“DİSK tarihe karışmış olur” der Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı... Hemen “talihsiz açıklama” diye atı-lır başlıklar...

“Talihsiz açıklama”dan kastettikleri, insanların ku-lağına “hoş” gelmeyecek açıklamalar yapmaktır. Sankisöz ağızdan kaçmıştır; sanki istenmediği, öyle düşünül-mediği halde söylenmiştir. Bilinçsizce söylenmiştir... Öylekonuşmaları tamamen şanssızlıklarındandır. Ah şu şansyok mu?

Bilinçsizlik durumu değildir bu. Aksine, ağızlarındankaçırdıkları aslında gerçek düşünceleridir. Onların

açıklarını kapatmaya çalışansa, yine onların medyasıdır. Halk düşmanı yüzlerini gösterdikleri anlarda söyle-

dikleri sözler, yaptıkları açıklamalar, şanssızlık eseri söy-lenmemiştir. Halkına düşman olmayan birisi “Ananı daal git” diyebilir mi bir köylüye mesela? Ya da işsizliği,geçim sıkıntısını protesto etmek için mitingde "satılık or-gan" diye döviz açan birine "burası sakatatçı dükkanı de-ğil" demenin neresi “talihsiz” bir açıklamadır?

“Talihsiz” olarak nitelendirilen açıklamaları ciddiyealıyoruz biz. Bu açıklamalar üzerinden hesap soruyoruz.Halkın karşısında kimse ağzına geldiği gibi konuşamaz.Hele de halkı soyanlar, terör uygulayanlar halka hesapvermekle yükümlüdürler.

Gerçek düşüncelerini ağızlarından kaçırmalarına dagerek yoktur üstelik; biz zaten biliyoruz. Ama bunların“talihsiz açıklamalar” olarak nitelendirilmesine izinvermeyeceğiz. Herkes ağzından çıkan sözden sorumlu-dur ve her söz, söyleyenin ideolojisini yansıtmaktadır.

Söyledikleri kafalarının yansımasıdır, söyledikleri yap-tıklarının dile gelmesidir. Halk düşmanları, yaptıklarınınve söylediklerinin hesabını verecek. Asla hoş görmeye-ceğiz, anlayış göstermeyeceğiz, hesap soracağız.

SavaşanKelimeler

“Talihsiz Açıklama”

Gülsuyu’nda Yoksulluğa Ve Yozlaşmaya Karşı Halk Pikniği’nin 3.’sü Yapıldı...

Yozlaşmaya Karşı Mücadelede Tutsak Düşenler de Oradaydı

Page 36:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF),2011 Temmuz ayından başlayarak“aleviRAPOR” başlığıyla hak ihlal-leri raporu yayınlamaya başladı. İlksayısı yayınlanan raporda, ABF’nin buraporu yayınlamaktaki amacı “nefretsuçlarını deşifre etmek...” olarakifade ediliyor.

“Türkiye’de hakları en çok ihlaledilenlerin başında ise Aleviler geli-yor.” denilerek, sıralanan hak ihlal-lerinden bazıları şöyle:

- Fethullah Gülen cemaatine aitFeza Gazetecilik tarafından İngilizceolarak yayınlanan “Turkish Review”adlı dergide, orduda ve yargıda Al-evilerin önemli noktalarda oldukla-rının yazılmış olması.

- Çankaya Cemevi Yaptırma Der-neği’nin kapatılması için açılan da-vanın savcısının Aleviliğin bir din,cemevinin de ibadethane olmadığınıbelirtmesi.

- CHP Manisa Milletvekili ŞahinMengü’nün, CHP’nin mezhep parti-si haline geldiğini söylemesi.

- Milli Eğitim Bakanı’nın, “KutluDoğum Haftası” nedeniyle yayınladı-ğı genelgede, eğitim kurumlarındaHz. Muhammed ile ilgili konferans veseminerlerin yayınlanmasını istemesi.

- Tayyip Erdoğan’ın 2011 seçim-leri öncesinde yaptığı mitinglerdeAlevi halka yönelik aşağılayıcı ko-nuşmalar yapması.

- Yine Erdoğan’ın Kemal Kılıç-daroğlu’nun Alevi olması üzerindensaldırıda bulunması.

Bunların dışında, Sivas Madı-mak’ta katledilenleri anmak için, Si-vas’ta gerçekleştirilmek istenen an-maya saldırılmasına, katillerin devlettarafından korunmasına da rapordayer verilmiş.

*

Alevi halka yönelik hak gaspları-nı tüm halka duyurmak, Alevi halkakarşı asimilasyon ve baskıları sürdü-renleri teşhir etmek açısından kuşkuyok ki, ABF’nin raporu, demokratikbir muhtevaya sahiptir.

Ancak raporun ele alınışında temelolarak üç noktada eksik bir yaklaşımsöz konusudur.

Birincisi: Alevi halka yönelikbaskı, inkar, asimilasyon politikala-rını “nefret suçları” olarak tanımlamakyanlış bir tutumdur. Bu tanım, Alevihalka yönelik baskıların sınıfsal ni-teliğini yok sayan bir tanımdır. Alevihalka yönelik saldırılar, Alevi varlı-ğını, kimliğini İNKAR eden, onlarıASİMİLE etmeye yönelen, inanç öz-gürlüğünü yok eden, böylelikle Alevihalkın direniş geleneğini yok edip on-ların daha kolay sömürülebilir bir kit-le haline dönüştürmeyi hedefleyen sal-dırılardır. Alevilere yönelik katliam-lar, saldırılar, “nefret”ten dolayı ya-pılmamıştır. Nefret, sadece bir so-nuçtur. “Nefret suçları” deyimi, sondönemlerde birçok konuda, saldırı-ların özünü gizleyen, asıl sorumlula-rı gizleyen bir kavram olarak kulla-nılmaktadır. ABF, bu çarpıtılmış kav-ramları reddetmelidir.

Bu çerçevedeki ikinci nokta “dip-lomatik”, “bürokratik” dilden uzakdurulmaladır. ABF’nin raporunda,Madımak önünde yapılmak isteneneylemle ilgili olarak, Sivas Valisi AliKolat’ın tavrı hakkında “anma et-kinliğini yasaklama olarak algılanmışve gerginliğin artmasına neden ol-muştur.” deniliyor. Eylemin yasak-landığını Aleviler yanlış “algılama-mış”tır. Yasaklanmıştır zaten. So-rumluları açıkça suçlamaktan, hesapsormaktan çekinmemelidir ABF. Butür raporlarda adeta kanıksanmış olan“diplomatik dile” prim vermemelidir.Halkın dilini kullanmalı, halkın öf-kesiyle yazılmalıdır.

İkincisi: “Hak İhlalleri, alabil-diğine dar bir çerçevede ele alınmış-tır. Alevi halka yönelik hak ihlalle-ri bunlarla mı sınırlıdır? Bu ülkede-ki keyfi gözaltı ve tutuklama terörüAlevi halkı hedeflemiyor mu? Soru-na sadece “Alevi olup olmama” açı-sından bakılsa bile, tutuklama terö-ründe tutuklananların çok önemli birbölümü de Alevidir. Toplu mezarla-

rın halkın tüm talebine karşın açıl-maması, Alevi halka yönelik bir hakihlali değil mi?.. Bu yanıyla rapor ala-bildiğine yetersizdir.

Raporda sayılanlar, daha çok Al-evi halkın özellikle inanç özgürlüğüneve Alevi kimliğine yönelik saldırı-lardır ve elbette bunların her biri, sis-temin niteliğini gösteren ve herbirinekarşı mücadele edilmesi gereken ih-laller, saldırılar, gasplardır. Ama ra-por, bunlarla sınırlı tutulamaz. Bu, darve sığ bir bakış açısıdır. Bu, Alevi hal-kın mücadelesini halkın diğer ke-simlerinin mücadelesinden koparanbir yaklaşımdır.

Üçüncüsü: Raporlar, müca-deleye hizmet etmelidir. Kavramlar,tanımlar önemlidir: Değerlendirme-lerimiz sınıfsal olmazsa, düşmanımızıiyi tanıyamayız. Düşman yanlış ta-nımlandığında, mücadele de yanlış he-deflere yönelir. Biz Alevi halka ger-çek düşmanlarını göstermeliyiz.

Halk düşmanlarının suçlarının se-bebini “nefret” olarak açıklamak,hak alma mücadelesini geriletir. ABF,yayınlamaya devam edeceğini açık-ladığı raporlarında bu yanı eksik bı-rakmamalıdır. Yoksa sadece şu şunudedi, bu böyle davrandı gibi listeler-le sonuç alamayız.

Bu raporlar bir amaca hizmet ede-cekse, bir duyurudan çıkartılarak,aynı zamanda bir eylem programı ha-line dönüştürülmelidir. İhlal edilen,gasp edilen, verilmeyen haklarımızıancak mücadele ederek kazanabiliriz.

Raporlar bir sorunu ortaya koymakiçin hazırlanırlar. Ortada hak ihlalivarsa, bu ihlali yapan bir de sorum-lu vardır. Ve bunu yapma nedenide... Bunları da ortaya koymalıdır birrapor. Bunlar yoksa rapor eksik de-mektir. Rapor yayınlamak hesap sor-maktır, mücadele etmektir. ABF’ninhazırladığı rapor, yaşanan hak gasp-larının hesabının sorulmasının aracıolmalıdır. Yoksa basit bir basın bil-diriminin ötesine geçemez...

Hak İhlalleri Raporu Hazırlamak, İhlallere Karşı Mücadele Etmek Sorumluluğu Yükler

36

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 37:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Geçtiğimiz ay, 1-3 Temmuz’da yapılan KESK 4. Ola-ğan Genel Kurulu’nda gündeme gelen “Meclis”, 1995’ler-den bu yana tartışılmış fakat en başta da bugün öneren-ler tarafından kabul edilmemiştir.

Meclis tarzı örgütlenmeyi kamu emekçilerinin gün-demine getiren Devrimci Memur Hareketi’dir. Devrim-ci hareketin önderliğinde Halk Meclisleri’nin kurulma-sıyla birlikte, memurlar de kendi alanlarında MemurMeclislerini önerdiler. Reformist, oportünist hementüm anlayışlar karşı çıktılar buna. Özellikle memur sen-dikalarında en sık duyulan itirazlar şunlardı: "Sendika-lar varken Memur Meclislerine gerek yok... MemurMeclisleri olursa sendikaya ne gerek kalacak?" Bu ge-rekçelerle kongrelerde meclis tarzı örgütlenme için ve-rilen önergeler hiç tartışılmadan reddedilmişti. Red-dedişlerindeki görünür nedenlerden biri, sendikalar vemeclisleri birbirine karşıt olarak algılamalarıydı. An-cak temel neden, reformizmin de, oportünizmin de muh-tevasıyla, biçimiyle gerçek taban örgütlenmelerindenuzak durmalarıdır. Kitlelerin söz ve karar hakkının ola-cağı, kitlelerin denetleyeceği ve hesap soracağı örgüt-lenmelerden kaçmalarıdır.

Bizim meclisleri önermekteki amacımız, kamu emek-çileri kitlesini daha geniş anlamda örgütlemek, politik-leştirmek, devrimcileştirmek, kendi güçlerini görmeleri-ni ve kendilerine güvenmelerini sağlamaktır. Önerilen mec-lis, işyerlerinden başlayarak kitleleri sendikaların karar almasüreçlerine katan ve kitlelerin sendikayla kucaklaşmasınısağlayan bir örgütlenme tarzıydı. Ki bütün bu özellikleriylede Memur Meclisleri, kamu emekçileri hareketinde veKESK’te yaşanan tıkanıklığın aşılmasının koşullarınıda içinde barındırmaktaydı. Halen de öyledir.

Bugün Meclis tarzı örgütlenmenin gündeme getiril-mesi “olumlu bir gelişme!” gibi görülmesine rağmen, ger-çekte Genel Kurul’da kararlaştırılan KESK Meclisi’ninoluşturulma biçimi ve içeriği, meclis tarzı örgütlenme-nin nasıl olmaması gerektiğine örnektir.

Meclis, birkaç siyasi hareketin dayatmasıyla “hadi ku-ruyoruz” denilip kurulamayacağı gibi, meclis üyeleri debu şekilde tepeden inme seçilemez. Bu meclis tarzı ör-gütlenmenin doğasına aykırıdır. Meclislerin (işyeri, ilçe,il ve merkez) temel ilkesi, kitlelerin –tabanın– söz ve ka-rar sahibi olduğu ve kendini ifade ettiği örgütlenmelerolmalarıdır. Eğer meclisin olmazsa olmazı olan bu ilkehayat bulmaz ise, orada bir meclisten söz edilemez.

Bugün sendikalarımızdaki en temel sorun; kitlesel-leşmenin, üye sayısının düşmesi, kamu emekçilerinin ör-gütlenmesinde tıkanıklıkların yaşanmasıdır. Bunun iki te-mel nedeni vardır:

Birincisi; KESK’e hakim olan mücadele çizgisi,ikincisi; eski örgütlenme tarzı ve anlayışıdır. Buralardaki

zaaf ve yanlışlar kamu emekçilerinin mücadelesini,kendini tekrar eden bir kısır döngüye sokmuştur. Sen-dikalardaki işleyiş, karar alma mekanizmaları, devrim-ci sendikacılıktan çok uzaktır. Hakim anlayış; kitleleri yal-nızca "kararları uygulayan" bir konumda görmektedir.Kamu emekçileri hareketi, en geniş kitlenin iradesini, ini-siyatifini açığa çıkaracak bir örgütlenmeye ihtiyaç duy-maktadır ve gerçek anlamıyla, devrimci bakış açısıylameclis tarzı örgütlenme, bu ihtiyaca cevap verecektir. Bunedenle Meclisler’i dün önerdik, bugün de öneriyoruz.

Reformizmin kendini tekrar eden eylem çizgisine, gü-ven vermeyen, yasak savmacı tutumuna rağmen, gerçek-leştirilen eylemlere katılım gösteriyor ki, kamu emekçilerikitlesi halen önemli dinamikleri barındırmaktadır. AmaKESK’e hakim olan reformizm, protestocu bir anlayışla,sonuç alacaklarına kendilerinin bile inanmadığı programlarçıkarmaktadır. Kitleler, bu karar alma süreçlerinin dışın-dadır. Kitlelerin düşünceleri bu kararlarda yoktur. Zamanzaman alınan kararların doğruluğu ve pratikte olumlu so-nuçlar vermesi bu sonucu değiştirmez.

Tabandan tavana doğru oluşturulan, kitlelerin karar sü-recine katıldığı meclislerde, mücadelenin daha güçlü sa-hiplenilmesi söz konusu olmayacak mıdır?

Bizim önerdiğimiz meclislerle, bugün KESK merkezikarar organı olarak oluşturulan KESK Meclisi, refor-mizmin önerdiği meclis, birbirinden temelden farklıdır.Reformizmin meclislerinde kitlelerin söz ve karar hak-kı yoktur. Devrimci bir amaç ve hedef yoktur.

Böyle olduğu içindir ki, adı meclis olsa da, mevcut sta-tükoların dışında bir önerme değildir. Bürokratik, kitle-leri yalnızca "kararları uygulayan" bir konumda gören an-layış, önümüze “meclis” olarak konulan bu modelde deaynen devam etmektedir. Bir örgütlenme biçimi, adınımeclis koymakla meclis olmaz. Oluşturulan KESK“meclisi”nin, yönetim kurullarının sayısının arttırılma-sından öteye geçmeyeceği pratikte ortaya çıkacaktır. Ni-tekim yapılan ilk meclis toplantısında farklı düşüncelerve öneriler bile ortaya çıkmamıştır. Tablo ortadadır.

Bugün Meclisler’i oluşturan anlayışların, işyerlerin-de tartışmadan sayısal çoğunluklarına dayanarak, ken-di ihtiyaçları temelinde gündeme getirdikleri Meclisler,kamu emekçilerinin ihtiyacı değildir. Var olan tıkanıklı-ğı aşmak bir yana, sorunları daha da derinleştirecektir.

Kamu emekçileri hareketinin ihtiyacı, öncelikle iş-yerlerinden tartışarak, işyerlerinde ve iş kollarında me-mur meclislerini oluşturarak, örgütlenmemizi büyüt-mek, mücadelemizi geniş kesimlerin sahiplenmesinisağlamaktır. Devrimci Memur Hareketi’nin önerdiğiMemur Meclisleri, kamu emekçilerinin iradesini açığa çı-kararak bunu sağlayabilecek tek örgütlenme biçimidir.

Devrimci MemurHareketi NASIL BİR MECLİS

İSTİYORUZ?

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

37

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 38:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Tam bir soygun sisteminde yaşı-yoruz. Düzen eğitimden, sağlığa hal-kın temel ihtiyaçları ve parasız ya-rarlanması gereken her türlü hakkıgasp ediyor. Sonra da adına “çağ-daşlık” diyor, “ileri demokrasi” diyor,bir sürü sıfatlar yakıştırıyorlar.

Gençliğin bu sömürüyü en çokyaşadığı yer eğitim alanı. Her sene ar-tan sınavlar, yeni olanaklardan ya-rarlanabilmek için ödenmesi gerekenek ücretler, har(a)çlar vb. paralarlatam bir soygun yaşanıyor.

Devrimci Gençlik tarihi boyuncabu sömürüye karşı her zaman genç-liğin akademik-demokratik müca-delesine önderlik etmiştir. Tabii ki dü-zen, kendisini şirin göstermek için çe-şitli konularda adımlar atmış, gös-termelik düzenlemeler yapmıştır.Bunlar tam bir vitrin süslemesidir.

Örneğin son YGS sınavında de-receye giren öğrenciler için özel vedevlet üniversiteleri sıraya girdi. De-receye giren ilk on öğrenciye bir yılboyunca 3 bin TL’ye kadar paraödeyen, yurt masraflarını karşıla-yan üniversiteler var. Bir yandan“azimle çalışırsanız ödüllendiririz.”,“bakın çalışan öğrenciler her ola-naktan faydalanıyor" diyerek reka-beti kızıştırırken, bir yandan da öğ-renciler karşısında şirin bir tablo

çizmeye çalışmaktadırlar.

Öyle ki devlet üniversiteleri bilebu rekabete girmiş durumda ve her-kes kendine en iyi öğrencileri alarak“marka” okul seviyesine ulaşmak is-tiyor. “Marka” okul bir kişi için 3 binTL para, diğer tüm öğrenciler içindaha fazla har(a)ç demek oluyor.

Peki gerçekten öğrencilere ödenenbu paralar sömürünün ne kadarınıoluşturuyor? ÖSYM sadece YGSsınavından 60 milyon TL para ka-zanmıştır. Ki sene içinde 35 defa dahabu meblağ ÖSYM’nin kasasına gi-riyor. İşte öğrenci sömürüsünün çar-pıcı tablolarından biri de budur.

Ödenen bu paraların ve şirinlikgösterilerinin sebebi, düzen için asılnokta, öğrenci gençliği okullarındatutmak ve derslerinden başka so-runlarla ilgilenmelerini engellemek-tedir. Öğrencilerin tek işi okumak ol-malı. Halkın ezilmesine, vatanın sa-tılmasına ses çıkarmamalıdır. Bununyapılabilmesi için gerekirse keseninağzı “ödüllendirmeler” için dahafazla açılabilir.

Gençlik mücadelesi, tarihi bo-yunca sadece kendi sorunlarıyla sı-nırlı bir bakış açısına sahip olmamış;bu halkın aydını olma misyonuyla,halkın her alandaki mücadelesinin

hep yanı başında olmuştur. "Toplu-mu ateşleyen dinamit fitili" olmuştur.

Bugün Dev-Genç’lilerin önündeyeni bir süreç duruyor. Devlet '90’lıyıllar boyunca yüzlerce devrimci-yurtsever insanı kaçırarak kaybetmişve cesetlerinin bulunamaması için on-ları toplu mezarlara gömmüş, halk-ta ve gençlikte korku yaymak ve sin-dirmek istemiştir.

Ali Yıldız, Dersim’de halkı ve va-tanı için savaşırken 1997 yılında şe-hit düşmüş bir devrimcidir. Cenaze-si kontrgerilla tarafından toplu bir me-zara konarak ailesine verilmemiştir.Bundan tam 11 yıl sonra cenazesi Çe-mişgezek'teki bir toplu mezarda or-taya çıktı. Ali Yıldız'ın ağabeyi Hüs-nü Yıldız, yasal yollarla cenazeninverilmemesi ve ailenin oyalanmasıüzerine hakkı olanı almak için ÖlümOrucu eylemine başladı.

Bu eylemin başarısı devletin yay-maya çalıştığı korku duvarlarında de-rin bir gedik açacaktır.

Öğrenci arkadaşlar!

Bu direniş hepimize aittir. Yaptı-ğımız her şey şehitlerimizi sahiple-memizle tarihimize yazılan yeni ge-lenekler olacaktır. Dev-Genç’liler,ulusal onurunu kaybetmemiş, halkı-nın özgürlüğünü isteyen tüm öğ-renciler, hepimizin yapabileceği birşey var. Yapılan eylemlere destek ve-relim! Açlık grevleri örgütleyelim!Kendimiz eylemler düzenleyelim!Direnişimizi dalga dalga tüm ülkeyeyayalım ve cenazemizi alalım!

SOYGUNCULAR VE ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİMİZ

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 20 Temmuz 2011tarihli, 40 sayılı ve "Öğrenci Kayıt ve Kabullerinde veDiploma Karşılığı Bağış Alınmaması" konulu bir genelgeyayınladı. Genelge İl Milli Eğitim Müdürlüklerine gön-derildi.Bakan Dinçer'in Genelge'deki talimatlarında;gerek merkezi sistemle gerekse sınavsız öğrenci alan Ba-kanlığa bağlı her tür ve düzeydeki resmi eğitim-öğretimkurumlarına öğrenci kayıt kabullerinde ve diploma ver-ilirken kesinlikle bağış talep edilmeyeceğini belirtti. Herdönem verilen bu göstermelik talimatlarla halkı kandır-mak isteyen hükümetler okullarda alınan bu haraçlardanbüyük rantlar elde etmektedir.

Bakan'dan bağışlarla ilgili göstermelik talimat!

5 Kasım 2011’de Gençlik Federayonu'nun Ankara’-da YÖK’ü protesto için düzenlediği eylem sırasında SSKİşhanı’na “YÖK’e Tecrite, Paralı Eğitime Hayır" yazılıpankartı asmak isterken gözaltına alınan MehmetAdıgüzel’e, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafın-dan ‘terör örgütü propagandası’ yaptığı iddiasıyla 10 ayhapis cezası verildi. Mahkeme verdiği cezayı erteleme-di. Bu cezayla beraber AKP iktidarının ve onun yargısınıngençliğe olan düşmanlığını bir kez daha görmüş oluyo-ruz. Parasız eğitim isteyen Ferhat ile Berna' yı tutuklayanAKP'nin yargısı hakkını arayan, bilinçli tek bir genci dahidışarıda bırakmak istemiyor.

YÖK'ü protesto eden MehmetAdıgüzel 10 ay hapis cezası aldı

Ülkemizde Gençlik

38 EMPERYALİZME KARŞI

Gençlik Federasyonu’ndan

Page 39:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Ülkemizde Gençlik

22 Temmuz Cuma günü, öğrencilerin bir yıl boyun-ca çalışarak ve emek harcayarak girdikleri Lisans Yer-leştirme Sınavı (LYS) sonuçları açıklandı. Sınav sonuç-ları eğitim sisteminin sorunlarını ve çıkmazlarını bir kezdaha ortaya çıkardı.

Eğitim-Sen bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada şun-ları dile getirmiştir: "2010 yılndaki LYS'de 784 bin aday180 puan barajını geçerken, bu yıl yapılan LYS'de barajıgeçenlerin sayısı, daha fazla adayın sınava girmesine kar-şın, yaklaşık 23 bin kişi azalarak 761 bin 921 kişiye ge-riledi. Ayrıca ÖSYM'nin yayınladığı sınav verileri de-ğerlendirildiğinde genel olarak başarı durumunda bir dü-şüş yaşandığı açıkça görülmektedir."

Yapılan araştırmada da görüldüğü gibi sınav sistemiher yıl değiştirilmesine rağmen, eğitimdeki başarı oranıgün geçtikçe azalmaktadır. Sınavlarda sıfır çekenlerin sa-yısı da her yıl katlanarak artmaktadır. İllerdeki başarı ora-nı kıyaslandığında, batı illerindeki başarı oranı doğu il-lerindekine oranla daha fazladır. Sınav sonuçlarındaki bueşitsizlik ve adaletsizlik her yıl apaçık ortaya çıkmakta-dır.

LYS, YGS ve KPSS gibi sınavlarda yoksul halkımı-zın yaşadığı yerlerde başarı oranı daha düşüktür. Bununen önemli nedenlerinden biri de eğitimin paralı hale ge-tirilmiş olmasıdır. Ülkemizde "eğitime ne kadar para har-carsan o kadar iyi yere gelirsin" mantığı vardır. Bu ne-denle sınav birincilerinin çoğunlukla zengin şehir ve okul-larından çıkması tesadüf değildir.

Öğrencilerin sınavı kazanmak için dershanelere ve özelkurslara gitmek zorunda bırakılmaları, bu soyguncu, sö-mürücü eğitim ve sınav sisteminin ayrılmaz bir parçası-dır. Bugün sınav sonuçlarına bakıldığında dershaneye yada başka bir özel kursa gitmemiş öğrencilerin sınavı ba-şarıyla geçmesi imkansız gibidir.

Ayrıca öğrencilerin sınava hazırlanırken yaşadıklarıpsikolojik baskılar da sınav sisteminin öğrenciler üzerindeyarattığı etkilerden biridir. Örneğin bu yıl yapılanLYS,YGS, KPSS gibi sınavlardaki şifre ve kopya skan-dalları, puanların hesaplanmasında yapılan yanlışlıklar;öğrencileri hem olumsuz yönde etkilemiş, hem de bir yılboyunca harcadıkları emeği boşa çıkarmıştır.

Ülkemizde "sınava endeksli" bir eğitim sistemi ol-duğu sürece bu sorunlar çözülmeyeceği gibi sorunlar güngeçtikçe de artmaya devam edecektir. Çünkü ülkemizdesınavlar öğrencinin bilgi ve becerisini ölçmek için değil,daha fazla öğrenci elemek ve daha fazla para kazan-mak için yapılmaktadır. Sınava kayıt olurken dahi öğ-renciler belli miktarda para ödemek zorunda bırakıl-maktadır. Her yıl binlerce öğrencinin girdiği sınavda sa-dece belirli sayıda öğrenci sınavı kazanmaktadır. Sına-vı kazanamayan binlerce öğrenci ise çok daha zor şart-larda eğitimini sürdürmeye çalışmaktadır.

Ülkemizde eğitim sistemindeki bu sorunların çözümü;sınav sisteminin değiştirilmesi gibi, mevcut eğitim sis-teminin kendi içinde yapılacak değişiklikler değildir. Eği-tim sistemindeki sorunların çözümünün tek yolu, eğitimsisteminde yapılacak köklü değişikliktir. Çünkü ülke-mizde verilen eğitim tüm halkın eğitimini değil, sadecebelirli sayıda insanın eğitimini amaç edinmiştir. Buyüzden yapılacak değişikliklerin temelinde eğitimin pa-rasız olması olmalıdır. Eğitim ve bilim, parasız ve tümhalkın çocuklarına açık olmalıdır. Ancak böyle bir eği-tim tüm öğrencilerin eğitimini ve gelişmesini sağlayabilir.

Elbette biz çok iyi biliyoruz ki; egemenlerin istediğidüzenlerine uygun kafalar yetiştirmek ve alabildiğince karelde edebilmektir.

Yoksa ne biz ne de ailelerimiz, halkımız onların umur-larında değildir.

GençliğinGündeminden

LYS SONUÇLARI ÇÜRÜMÜŞ EĞİTİMSİSTEMİNİN BİR SONUCUDUR

CHP'li Buca Belediyesi'nde taşe-ron çalışmaya karşı mücadele baş-lattıkları için işten çıkarılan işçiler-in eylemine katılan ve polisin mü-dahalesi sonucu gözaltına alınan 19yaşındaki gencin 7 yıl hapsi isteniy-or. 2010 yılı Kasım ayında CHP'liBuca Belediyesi'nde taşeron çalış-maya karşı işçiler seslerini duyurmakiçin oturma eylemi başlatmış ve

ardından il başkanlığınayürümek istemişti. An-cak polis yürüyüşesaldırmış, 15 kişi zorla,

dövülerek gözaltına alınmıştı. İşçileredestek için eyleme katılan 19 yaşın-daki Zennure Karaaslan hakkında 7yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.Davanın gerekçesi ise gencin gözaltısırasında “Katil polis, faşist polis, iş-kenceci polis" diye slogan atması.Faşizmle yönetilen ülkemizde hak-kını arayanlara saldırmak değil, des-tek vermek suç haline gelmiştir.

İşçiye destek veren gence 7 yıl hapis istemi!

Ağustos 1978; Faşist Şah reji-minin İran halkına uyguladığı baskı veterörü kınamak, gelişen, güçlenen İranhalklarının mücadelesini desteklemekiçin Dev-Genç Cağaloğlu'ndaki İranKonsolosluğu önünde korsan gösteriyaptı. Aynı saatlerde bir grup Dev-Genç’li de Harbiye'deki İran Hava Yol-ları'na bir saldırı eylemi düzenledi.

gençliğin tarihinden

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

39

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 40:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

Ülkemizde Gençlik

“ASLINDA BİZ 10 GÜN BOYUNCA İDEALİMİZDEKİ YAŞAMI YAŞADIK, YAŞATTIK BURADA...

SENEYE BAŞKALARINI DA BURAYA GETİRİP, BU GÜZELLİĞİ BAŞKALARINA DA YAŞATACAĞIZ!"

40 EMPERYALİZME KARŞI

Gençlik Federasyonu olarak, “Bir-likte Üretmek, Birlikte Eğlenmek,Paylaşımlarımızı ve Yozlaşmaya Kar-şı Sesimizi Büyütmek İçin” sloganıyla9. Geleneksel Yaz Kampı’nı 15-25Temmuz tarihlerinde Kocaeli Kan-dıra’da yaptık.

14 Temmuz gününden itibarendiğer illerden arkadaşlarımız gelme-ye başladılar. 15 Temmuz günü Anka-ra ve İzmir’den arkadaşların da gel-mesiyle eşyalarımızı arabaya yükle-yip yola çıktık.

Arkadaşlarımızın hepsi Anado-lu’nun farklı illerinden gelmişti: Edir-ne, Kırklareli, Balıkesir, Kocaeli,Sakarya, Manisa, Denizli, İzmir,Antalya, Adana, Ankara, Bitlis, Siirt,Diyarbakır ve daha birçok ilden…Türkü, Kürdü, Lazı, Arabı, Gürcüsü,Alevisi, Sünnisiyle Anadolu’nunbütün renklerini getirmişlerdi.

Otobüs yolculuklarında adettendirve vazgeçilmezimizdir birlikte türküsöylemek. Yolcular da Dev-Genç’liolunca haykırıyoruz marşlarımızı,türkülerimizi. Şehidimiz EyüpBeyaz’ın türkü defteri de elimizde.

Bir de iller arasındaki en kalaba-lık kim geldi yarışı var ki... Devrim-ci bir yarış. Sonrasında ise seneyedaha kalabalık gelineceğine dairiddialaşılıyor.

Kamp alanına bir gün öncedengiden birkaç arkadaşımız gidip çadır-ları kuracaklar, mutfağı temizleye-ceklerdi.

Hep birlikte yediğimiz yemeğinardından kamp programı üzerine soh-bet ettik. 10 günümüzün her anı plan-lı programlı olmalıydı. Düzenin “anıyaşa” mantığına, yemek- içmek, yat-mak ve yoz eğlencelerden ibaret olantatil anlayışına alternatif olarak yap-tığımız kampımız elbette farklı ola-caktı.

Sabah kalkış saatimiz 07.00’diy-di. Kahvaltı nöbetçisi arkadaşlar dahaerken kalkıp kahvaltıyı hazırlamayakoyuluyorlardı. Saat 08.00’de kahv-altılarımızı yaptıktan sonra çadırları-mızı temizliyorduk. Yemeğimizi öğlensaat 14.00’te, akşam ise 20.00’deyiyorduk. Kahvaltıda, öğle yeme-ğinde ve akşam yemeğinde üçer kişi-lik nöbetçiler oluyordu. Nöbetçi arka-daşlar yemeklerin hazırlanmasında vebulaşıklardan sorumluydular.

Deniz saatlerimiz, oyun saatleri-miz, program saatlerimizin hepsi bel-liydi. İlk gün mendil kapmaca oyna-dık. Oyunlarımızdaki rekabet düzen-deki gibi karşısındakini ezip geçerek,sadece kazanma hırsıyla yapılan birrekabet değil, devrimci bir rekabetti.Oyunlarımızdaki amacımız da birliktebir şeyler yapmaktı zaten.

Kamplarımızda gelenektir, songünler program düzenlenir. Bu yıl da6 grup olarak program hazırladık. Hergrup skeçler, şiirler, şarkılar türkülerhazırladı. “Sosyalizm yaratıcılığıgeliştirir” deniyor ya, grup etkinlik-lerinde yaptığımız kolektif çalışma-larımızda bunu somutladık. Hiç bek-lemediğimiz arkadaşlarımız progra-mın hazırlanmasında çalıştılar, rolaldılar. Bu elbetteki en başta kolek-tivizmin gücüydü. Kiminde güldük,kiminde hüzünlendik, kiminde isecoştuk. Hep bir ağızdan türküler söy-ledik, omuz omuza halaylar kurduk.Akşamları etkinliklerimize diğerkamp sakinleri ve kampın bulunduğuköydeki aileler ve geçler de katılı-yorlardı. Köyde namımız bir hayliyayıldı... Her gün programımızı soru-yorlardı, “Bugün ne yapacaksınız?”diye. Bu programlarımız sayesindeailelerle ve köylülerle kaynaşmışolduk.

Kamp yaptığımız yer, ailelerinde tatil için geldiği bir yerdi. Geçen

yılki kampta tanıştığımız bir ailemiz,biz olduğumuz için bu yıl da kampagelmişti. Artık her yıl nereye gider-seniz, biz de oraya geleceğiz dediler.Yine bu yıl tanıştığımız bir ailemiz de,“Seneye gideceğiniz zaman bize dehaber verin, bizde sizinle gelmekistiyoruz.” dediler.

Düzen babana bile güvenme der-ken, daha tanışalı 2 gün bile olmayaninsanlar bize güvenerek aileleriniteslim ediyorlardı. “Siz burada oldu-ğunuz için çok güvende hissediyoruzkendimizi” diyorlardı. Onlara bugüveni veren yaşam tarzımızdı.Düzendeki gençlerden faklı olduğu-muzu görüyorlardı. Kadın erkek ayrı-mı olmadan her işi birlikte yapıyor-duk ve doğallığında bir disiplinimizvardı. Bunlar insanları etkiliyordu.

Çok güzel geçen kampımız dasona erdi. Ancak bu güzellik sadeceburada kalmayacaktı. Anadolu’nunher karış toprağına yaymalıydık.Hepimize çok şey katmıştı bu kamp.Daha önce hiç yaşamadığı bir şekil-de yaşadı birçoğumuz. Örneğin hiççadırda kalmamış, elinde çamaşıryıkamamış birisi hepsini öğreniyor veyapıyor kampta. Sorsanız hiçte şika-yetçi deği. Bir arkadaşımızın sözlerikalıyor kulaklarımızda: “Aslında biz10 gün boyunca idealimizdeki yaşa-mı yaşadık, yaşattık burada.”

Kampımız bitiyor ama en yakınzamanda görüşmek üzere diyerekvedalaşıyoruz. Sarılırken anlıyoruz bu10 gün içinde birbirimize ne çokbağlandığımızı; farklı milletlerden,inançlardan, kültürlerden, dillerdenolsak da bu bağı oluşturan düşünce-lerimiz, inancımız ve ideallerimizlehepimizin yüzünde bir tebessüm,seneye yanımızda başkalarını dagetirmek, bu güzelliği başkalarınada yaşatmak düşüncesiyle biniyoruzotobüsümüze.

Page 41:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

41

Yürüyüş

Sayı: 280

Geçtiğimiz hafta polis tarafındankaçırılan 3 devrimci ile röportaj yap-tık. Pembe Özlem Olgun, Emel Keleşve Çiğdem Yakşi, nasıl gözaltınaalındıklarını, kaçırılmalarının nede-nini ve polisin tavırlarını anlattılar.

Pembe Özlem Olgun,29 yaşında, Nurtepe HaklarDerneği Çalışanı

“Asıl HazımsızlıklarıIsrarla SürdürdüğümüzDireniş Tavrımızdır.”

Yürüyüş: Sizi nasıl kaçırdılar?

Pembe Özlem Olgun: 22 Tem-muz Cuma günü Çayan Mahalle-si'ndeki direniş çadırında ziyaretegelen bir ailemizle sohbet ederken; sa-yısını tam olarak bilemiyorum ama sa-nırım 10 kişi kadar vardılar siyasi şubepolislerince zorla yerlerde sürükle-nerek ve dövülerek kaçırıldım. Hemenbir araca atıp götürdüler. O sırada göz-altına alındığımı gören mahalle hal-kı ve direniş çadırındaki arkadaşlartepki göstermişler. Bundan korkmuşolacaklar ki beni araca atar atmaz ikikoltuk arasına sıkıştırıp camdan gö-rülmemem için hepsi birden üzerimebasarak kalkmamı engellediler. Hız-la mahalleden çıkarak Eyüp yoluüzerinde beni ikinci bir araca zorlaatarak siyasi şubeye götürdüler.

Yürüyüş: Polisin tavırlarınasıldı?

P. Ö. Olgun: Beni kaçırmaya ge-len polislerin hepsi kasklı, güneşgözlüklü, çelik yelekli ve robocop gö-rünümlüydü. Yani dışardan bakıncakimin kim olduğunu anlamak müm-kün değildi. Ayrıca yanlarında uzun

namlulu silahlar vardı ve beni kaçır-dıkları sırada tepki gösteren arka-daşlara silahlarını doğrultmuşlar. Za-ten bana hiçbir şey söylemediler. Sa-dece "alın şunu" dediklerini duydumve ondan sonra beni saçımdan sü-rükleyerek, kollarımdan, bacakla-rımdan tutarak kaçırdılar. Kaçırılırkenslogan atmaya çalıştım ama ağzımıkapattılar. Yol boyunca da "Biz seninhayatını kurtardık, sen bize küfürediyorsun, bize dua etmen lazım" tar-zında şeyler söylediler. İsmini “Yusuf”olarak bildiğim başlarındaki amirle-ri, “Ya Pembe, çekirge bir sıçrar ikisıçrar, yine görüştük seninle” diyor-du.

Yürüyüş: Gözaltında nasıldavrandılar?

P. Ö. Olgun: Kaçırıldığım andanitibaren gerek psikolojik, gerekse defiziksel olarak işkenceye maruz kal-dım. Araçta söylediklerini belirtmiş-tim zaten. Bu tür söylemleri gözaltıboyunca da devam etti. Vatan Emni-yet Müdürlüğü’ne götürüldüğümde“ince arama” adı altında ahlaksızca,soyularak arandım. Ayakkabı taba-nımdan çorabıma, parmak araları-ma, saç diplerime ve kulak arkaları-ma kadar aradılar.

Diğer günlerde ise, zorla tükürükörneğine, parmak izine ve fotoğraf çe-kimine götürdüler. Bunların hepsini“mahkeme kararı var” diyerek zorla,döverek, kollarımızı bükerek, kafa-mızı yerlere vurarak, üzerimize otu-rarak, saçımızdan çekerek, küfürlereşliğinde yaptılar. Yani her “uygula-ma” tam bir işkenceye çevrildi. Hernereye götürüyorlarsa zorla, kolları-mızı bükerek, arkadan kelepçe taktı-lar. Kollarımız zorla sürüklenmektenve sürekli olarak bükülmeden kay-naklı çürük içinde kaldı, bilekleri-mizde ve omuzlarımızda ağrılar ve

şişlikler oluştu.

Bizi sürekli olarak tehdit ediyor veyalanlar söylüyorlardı. Bana yöneliksöylediklerinden aklımda kalanlarşunlar oldu:

"Ah savcılar bir izin vermiyorlarki sizi Belgrat'a götürüp kafanıza sı-kalım."

"Siz görürsünüz bundan sonra,zaten yasa da çıkacak, ondan sonragöreceğiz bakalım böyle ötebilecekmisiniz?"

"Siz kimsiniz ki, biz kimleri gör-dük kimleri. Sizin abileriniz geçti bu-ralardan, hepsinin ifadesi var. İster-seniz gösterelim."

"Bundan sonra görürsünüz öyledolaşmayı, zaten ortalardasınız, iste-diğimizde alırız sizi."

"Ne oldu, Okmeydanı, Gazi bitti;şimdi de Çayan oyunu mu başladı."

Buna benzer tehdit ve palavrala-rına maruz kaldık. Meğerse dertleribaşkaymış, bunu da hakkımızdakiiddiaları öğrenince anladık. Aslındatüm bu baskı ve işkence asıl olarakkendi korkularından kaynaklıdır. Hal-ka ve devrimcilere işkence yapan, kat-leden bir iktidarın, o iktidarın polisi-nin halktan ve devrimcilerden kor-kusunun tezahürüydü tüm pervasız-lıkları.

Yürüyüş: Sizi neden kaçırdılar,neden böyle bir yöntemebaşvurdular?

P. Ö. Olgun: Yasal olarak gös-terdikleri gerekçe şuydu; 10. AğırCeza Mahkemesi tarafından hak-kımda yakalama kararı çıkarılmış.Bunu ancak Beşiktaş Adliyesi'ne gö-türüldüğümde öğrenebildim. O za-mana kadar neden kaçırıldığımı bil-miyordum. Aynı gün 10. Ağır CezaMahkemesi'ne çıkarıldım. Hakkımdayol tutuklaması olduğu ve 25 Temmuz

Röportaj

Devrimcilerden Öyle Korkuyorlar Ki, Sokak Ortasından KaçırıyorlarDüzmece Senaryolarla Tutuklamak İstediler Ama Başaramadılar...

KOMPLOCU AKP’NİN POLİSİNİN KAÇIRDIĞI DEVRİMCİLER YAŞADIKLARINI ANLATIYOR

Page 42:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

42

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Pazartesi günümahkemeye çıkarı-lacağım söylendi vetutuklanarak Bakır-köy Kadın KapalıHapishanesi'ne gö-türüldüm. Halbukidaha önce avuka-tım aracılığıylamahkemeden ifadevermeyi talep etmiştim ama kabuledilmemişti. Sabit ikâmetgahım ol-masına ve ifade verme talebim ol-masına rağmen hakkımda yakalamakararı çıkartılmış.

25 Temmuz günü mahkemeye çı-karıldım ve serbest bırakıldım. Aynıgün hapishane çıkışında aranmamolduğu gerekçesiyle tekrar siyasişube polisleri tarafından gözaltınaalınarak Vatan Emniyet Müdürlü-ğü'ne götürüldüm. Vatan'a götürül-düğümde gözaltında başkalarının daolduğunu öğrendim. Onlar da be-nim gibi kaçırılarak gözaltına alın-mışlardı. Yine hiçbir gerekçe göste-rilmedi; hakkımızda neden aramakararı çıkartılmış, iddialar nedir, bun-ların hiçbiri açıklanmadan üç gün göz-altında tutulduk. Son olarak 28 Tem-muz Perşembe günü savcılığa ve ar-dından da mahkemeye çıkarılarakserbest bırakıldık.

Hakkımızdaki iddialar neydi? Ön-celikle hepimize ayrı ayrı dosya ha-zırlamışlar. Beni, Yasemin Karadağ'ı,Emel Keleş'i ve Çiğdem Yakşi'yi isetam bir komployla birleştirmişler.Güya Yasemin Karadağ'ın ağzınıniçinden İstanbul Emniyet Müdürlü-ğü'nün istihbaratını gösteren bir kro-ki çıkmış. Bunun üzerinden geçmişedönük araştırma yapmışlar ve mobe-se kayıtlarından Emel, Çiğdem ve be-nim Vatan Caddesi'nden geçerkengörüntülerimizi elde etmişler. Bizise tam o krokiye denk düşecek şe-kilde dolaşıyormuşuz orada ve bura-dan istihbaratı bizim elde ettiğimiz ka-nısına varmışlar! İşte bütün düzmecehikaye bundan ibaret. Buna çıkarıl-dığımız savcı ve hakim de o kadarikna ki, hakkımızda hazırlanan dos-yada onlarca asılsız iddia, "gizli tanık"ifadeleri, katıldığımız demokratikeylemler olmasına rağmen bunların

çoğu bize sorulmadı. Savcı özellikle neden Vatan Cad-

desi'nden geçtiğimiz üzerinde durdu.Biz artık tutuklanacağımıza kanaatgetirdik çünkü polis, savcı, hakimhepsi birden bizi tutuklamak için el-lerinden geleni yaptılar. Ancak ortadaiddialarının altını dolduracak somut birdelil olmadığından serbest bırakıldık.

Tabii bunlar olayın "yasal" süreç-leri... Asıl amaç ise halka ve devrim-cilere gözdağı vermekti. "Bakın biz is-tersek böyle uydurma gerekçelerle,komplolarla istediğimizi tutuklatı-rız." mesajını vermek istediler. Son biryılda mahallelerimizde estirilen tu-tuklama teröründen bağımsız değildirbizim yaşadıklarımız da. Bize yöne-lik hazırlanan dosyalara benzer id-dialarla yüzlerce devrimci tutuklan-dı. Bu saldırıları protesto etmek ama-cıyla biz de Çayan Mahallesi’nde"Keyfi Tutuklama Zulmüne Son"sloganıyla bir direniş çadırı açtık veaçlık grevine başladık. Ancak çadırı-mız açıldığından bugüne kadar da ikidefa yüzlerce polis tarafından bası-larak dağıtıldı, fotoğraf makinamıza,telefonlarımıza el konuldu, şekerle-rimiz, içeceklerimiz üzerinde tepin-diler, eşyalarımızı kullanılamayacakhale getirdiler.

Son olarak da bizi kaçırdılar di-reniş çadırımızdan. Asıl hazımsız-lıkları işte burada ısrarla sürdürdü-ğümüz direniş tavrımızdır. Saldırıla-rı devrimci kimliğimize, sosyalistdüşüncelerimize, hak ve özgürlüktalebimizedir. Yapabilecekleri en faz-la öldürmektir, ötesi yok. Biz bu ül-kede bağımsızlık, demokrasi ve sos-yalizm mücadelesinin bu koşullardaverildiğini bilerek, isteyerek ve her be-deli göğüsleyerek sürdürüyoruz mü-cadelemizi. Bu yüzden ne düzmecekomploları, ne gözaltı tutuklama te-

rörü, ne de katletme tehditle-ri bizi yıldıramaz, mücadele-mizden alıkoyamaz.

Emel Keleş, 24 yaşında,Ankara Haklar DerneğiÇalışanı

“Halktan DuyduklarıKorkuyla, KendiAraçlarını BeklemekYerine Taksiye AtıpKaçırdılar”

Yürüyüş: Sizi nasıl kaçırdılar?

Emel Keleş: 26 Temmuz günüAnkara Yüksel Caddesi'nde yürürkensivil polisler tarafından kaçırıldım. Biranda beş altı polis önümü kesti ve hiç-bir uyarıda bulunmadan beni yakapaça tutup kaçırmaya başladılar. Nekim olduklarını söylediler, ne de ne-den gözaltına alındığımı söylediler.

Yürüyüş: Polisin tavırları na-sıldı?

E. Keleş: Beni kaçıranların hep-si sivil polisti. Giyim kuşamlarındaayırdedici hiçbir özellik yoktu. Amaelbetteki tavırları çok belirleyiciydi.Beni ellerinden almaya çalışan in-sanlara saldırdılar. Kiminin kolundantutup savurdular, kimine "Sen kimsinulan, şerefsiz, biz polisiz karışmasen" diyerek hakaretlerde bulundular,küfür ettiler. Bunları yaparken dav-ranışlarına yansıyan tek şey korkuy-du. Yaptıkları şeyin gayrimeşruluğu,halktan duydukları korkuyu yüzeyeçıkardı. Öyle ki kendi araçlarını bir-kaç dakika beklemek yerine, beni birtaksiye atıp kaçırdılar. Kendi arala-rında konuşurken “Az kalsın linçolacaktık” diyorlardı. Yine kendi ara-larındaki bir sohbette, İstanbul'a uçak-la mı getirileceğim soruldu. Polisinverdiği cevap şu şekilde oldu: “Uçak-la götüremeyiz. Bu bizi teker tekeruçaktan attırır millete." Polisin halkdüşmanı tutumunu ama aynı zaman-

Çiğdem Yakşi Emel Keleş P. Özlem Olgun

Page 43:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

43

Yürüyüş

Sayı: 280

da halktan, devrimcilerdenduyduğu korkuyu çok çıp-lak gördüm.

Yürüyüş: Gözaltındanasıl davrandılar?

E. Keleş: Üç gün bo-yunca gözaltında kaldım veiki gün boyunca neden ora-da olduğumu bilmedim. So-kak ortasında kaçırılmamdan tutunda, gözaltı sürecinin bitimine kadar herşey hak gaspı ve işkenceydi. Parmak izialmak, tükürük örneği almak adı altındayerlerde sürüklendik, kollarımız çıka-rılana kadar büküldü. Doktorlar bile iş-kencenin ortağı oldular. Polisin bizi yer-lerde sürüklediğini görüp korkan in-sanlara, biz devrimciyiz, devrimci ol-duğumuz için gözaltına alınıyor, iş-kence görüyoruz diye anlatmaya ça-lıştım. Bunun üzerine aracın kapısınıkapatıp tekme tokat saldırdılar. Öylepervasızlardı ki halkın gözünün önün-de işkence etmekten çekinmediler.

Yürüyüş: Sizi neden kaçırdılar.Neden böyle bir yönteme başvur-dular?

E. Keleş: Bu soruyu AKP iktida-rının son bir yılındaki saldırılarına ba-karak cevaplamak mümkündür. Yoz-laşmaya, çeteleşmeye, yıkımlara kar-şı mücadele eden, demokratik ey-lemlere katılan insanların yaşadığıyoksul gecekondu mahalleleri polisablukasına alındı. Yoksul kondular ge-cenin dördünde uzun namlulu silah-larla basıldı, onlarca insan işkencey-le gözaltına alındı, tutuklandı. Son bir-kaç ay içinde sadece Halk Cephesi’neyönelik tutuklama sayısı 100’ü aşkınsayılarla ifade ediliyor. Ama bununkarşısında direnmeye devam eden,hak alma mücadelesine devam edeninsanlar var. Dersim’deki, ÇayanMahallesi’ndeki direniş çadırları AKPzulmünün karşısında baş eğmeyen,yola gelmeyen insanların dik duru-şunu temsil ediyor. Bu yüzden kontr-gerilla yöntemlerine başvuruyorlar.Kaçırarak korkutmak, sindirmek is-tiyorlar. Yarın bu da yeterli olmayın-

ca kaybetmelere, sokak ortasında in-fazlara başvurmayacaklarının garan-tisini kimse veremez. Ama hiçbiryöntem halkın haklı mücadelesininönünde engel olamayacaktır.

Çiğdem Yakşi, 22 yaşında,dernek çalışanı

“Bizden Korkuyorlar,Çünkü BulunduğumuzYerlerde Bir HareketlilikYarattık.”

Yürüyüş: Sizi nasıl kaçırdılar?

Çiğdem Yakşi: Küçükarmut-lu’dan Reşitpaşa’ya minibüsle gi-derken kaçırıldım. İneceğim yere ya-kın bir yerde polisler aracın önünü ke-serek minübüse bindiler ve hemenüzerime atladılar. Ne oluyor bile di-yemeden hemen siyah büyük bir ara-ca alındım. Araçta iki koltuğun ara-sına yüzükoyun yere yatırıldım ve Va-tan Emniyet Müdürlüğü’ne kadar buşekilde götürüldüm. Her şey saniye-likti, araca nasıl bindiler, nasıl gö-türdüler anlayamadım.

Yürüyüş: Polisin tavırları na-sıldı?

Ç. Yakşi: 3 polis, her zaman ol-duğu gibi bu gözaltında da psikolo-jik ve fiziksel saldırısını sürdürdü.Beni alan sivil polislerdi. Ama yolukesenleri, araçta bekleyenleri görmeimkânım olmadı. Sonradan öğrendi-ğime göre şoförün kafasına silah da-yamışlar. Vatan’a götürüldüğümdeince aramaya tabi tutuldum. Sanki

bende bir şey varmış,onu arıyormuş gibi dav-ranıyorlardı. Uydurduk-ları komploya uygundavranıyorlardı yani. Or-taya çıkan tablo ise onur-suz aramaydı yine. Par-mak izi, tükürük örneğibahaneleriyle saldırdı-lar, işkence yaptılar. “Ra-pora götürüyoruz” diye-rek kandırdılar ve tükü-

rük örneğine götürdüler, orada dok-tor eşliğinde saldırarak tükürük ör-neğini aldılar. Bir taraftan böyle iş-kence yaparlarken, bir taraftan da psi-kolojik olarak saldırıyorlardı. Özel-likle yaptıkları konuşmalarla bizidevrimcileri karalamaya, kafalardasoru işareti yaratmaya çalışıyorlardı.Devrimcilerin polisle işbirliği yaptı-ğını, bundan kaynaklı sürekli yaka-lanmalar olduğunu, önceden onlarabilgi geldiğini söyleyecek kadar aciz-diler işkenceciler.

Yürüyüş: Sizi neden kaçırdılar.Neden böyle bir yönteme başvur-dular?

Ç. Yakşi: Bizi kaçırmalarının entemel nedeni korkulardır. İşlediklerisuçlar arttıkça korkuları da artıyordüşmanın. Çünkü biliyorlar ki halkınadaleti elbet kapılarına dayanacak.Bundandır, dört yana saldırmaları, so-kaktan, araçlardan adam kaçırmala-rı, yazıp çizdikleri senaryolarla in-sanları tutuklatmaları.

Bizden korkuyorlar, çünkü bu-lunduğumuz yerlerde bir hareketlilikyarattık. Direniş çadırları kurduk,eylemler yaptık, kısacası bu sistemekarşı faaliyetler örgütledik. Polisin iş-kenceciliğini, devletin adaletsizliği-ni teşhir ettik, halka anlattık. Onlar“demokrasi geldi” naraları atarken;biz yaptıkları katliamları önlerine çı-kardık. Kaç kere saldırdılar meselaÇayan’daki çadırımıza ama her se-ferinde yeniden örgütledik çadırı,daha da büyüttük direnişi. İşte bu ha-zımsızlık, işte bu bir şey yapamama-nın verdiği korku bize saldırmalarınaneden oldu.

Page 44:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

44

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Oruç ayı Ramazan, bir kez dahakurulan devasa iftar sofralarıyla, ev-lere dağıtılan “yardım paketleri”yle,belediyelerin iftar sofralarındaki iz-dihamlarla tartışılacak.

Düzen göstermek istemese de tar-tışılan açlık ve yoksulluktur aslında.

Düzenin kurumları da bu gerçeğigörmezden gelemiyor, yok sayamıyor.Açlık ve yoksulluk görmezden geli-necek, yok sayılacak gibi de değildir.

Dünyada her yıl açlar ordusuna100 milyonun üzerinde insan katılı-yor ve bu rakam her geçen yıl birazdaha katlanarak büyüyor.

Dünyada aç nüfus sayısı 1.5 mil-yara dayanmış durumda. Ve yüzyı-lımız "açlık yüzyılı" olarak anılıyor.

Her yıl 12 milyon, her gün 30 bincivarında insan açlıktan ölüyor.

Aç nüfusun ve açlıktan ölümlerinen fazla olduğu kıta Afrika... BunuAsya ve Latin Amerika takip ediyor.Ve gazeteler günlerdir yazıp duruyorki; Afrika Somali’de 12 milyon insanaçlık nedeniyle ölümün eşiğinde!

Dünya böyle; ülkemizin durumuda bundan çok farklı değildir.

Asgari ücretin 655.5 TL olduğu ül-kemizde açlık sınırı 950 TL, yoksul-luk sınırı ise 2.700 TL.

2010 yılı rakamlarıyla ülkemizde10 milyonun üzerinde insanımız aç-lık sınırında yaşıyor. 40 milyon kişiise yoksulluk sınırında.

Ülkemizde 4 çocuktan 1'i açlıksınırında yaşıyor.

30 milyon insanımız temel ihti-yaçlarının yarısını veya tamamınıkarşılayamıyor. 10 milyonun üzerindeinsan, ekmeği bile bulamıyor.

İnsanlarımız çöplüklerde ekmekarıyor. Ucuz ekmek satan yerlerdekuyruklarda bekliyor. Parasızlıktanhastane köşelerinde ölüyor. Hiçbirşeyi doyasıya yiyemiyor.

İşte dünyanın ve ülkemizin kısaaçlık ve yoksulluk tablosu.

Bu tablonun farkında olan, dahadoğrusu bu durumun bizzat sorumlusu

olan düzen sadakalarla, bireysel ça-baları özendirerek gerçeğin üzeriniörtmeye çalışıyor.

Diyanet İşleri'nin yaptığı kam-panya da bunlardan biridir.

Diyanet İşleri Başkanı MehmetGörmez, Ramazan ayına girilirkenyaptığı açıklamada “Her Evden BirFitre ve Bir İftar Afrika’ya” adlı birkampanya düzenlediklerini bildirdi.Dünyanın en fakir kıtası Afrika’da 40milyonun üzerinde insanın kronikaçlıkla karşı karşıya kaldığına dikkatiçeken Görmez, şunları belirtmiş:“Bütün operatörlerden 'AFRİKA' ya-zıp 5601’e gönderilecek. SMS’ler 5TL karşılığında olacak.”

Görmez, 3 SMS göndermenin 1fitre ve 1 iftar edeceğini söylemiş.

Açlığa SMS’lerle çözüm! Düzenkurumları, halkların açlığıyla oynu-yor, onu sonuna kadar istismar ediyor.

Dayanışma Düzenin Kültürü

Değil, Halkımızın Kültürüdür Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu

Ramazan’da bir çağrısı daha vardı.Diyanet, “Gerçek mümin olmak isti-yorsanız ... bu sene Ramazan ayındakomşuluk ilişkilerini ayağa kaldırmakiçin bir seferberlik başlattık. ... Her-kes bir iftar sofrasını komşusu ile pay-laşsın" çağrısında bulundu.

Halkımız aç, yoksul. Dünya halk-ları açlıktan kıvranıyor. Açların sayısı1.5 milyara dayanmış... Açlığın, yok-sulluğun olduğu yerde hiç kuşkusuzaçlığımızı, yoksulluğumuzu bir par-ça hafifletecek şey dayanışmamızdır,yardımlaşmamızdır.

Dayanışma ve yardımlaşma halkkültürümüzün bir parçasıdır. Halkımızdara düşene yardım eder, el uzatır.Bunu da içten, halden anlayarak ya-par. Zorluk yaşayan zorluk içinde ola-nın halini bilir çünkü. Halkımızın yar-dımında, dayanışmasında gösterişyoktur. Gösteriş için yapılan şey yar-dım ve dayanışma olmaktan da çıkar.

Halkımızın dayanışması atasöz-

lerine deyimlerine de yansımıştır.

"Bir elin nesi var iki elin sesi var"

"Komşu komşunun külüne muh-taçtır"

"Yalnız taş duvar olmaz"

Bu sözlerde birlik vardır, dostlukvardır, dayanışma vardır, sahiplenmekvardır... Halkımız bunlardan güç alır.

Bunlar bizim kültürümüzdür.

Peki düzende ne vardır?

Düzenin kültürü de deyimlereyansımıştır:

"Her koyun kendi bacağındanasılır"... "Güvenme dostuna dostunsöyler dostuna"... “Gemisini kurtarankaptandır”

Bu sözlerde bize düzenin öğütle-diği güvensizliktir, yalnızlıktır, ben-cillik ve bireyciliktir. Çünkü düzenbunlardan güç alır. Düzen halkı yal-nızlaştırarak, güvensizleştirerek, bir-birinden uzaklaştırarak, bireycileşti-rerek zayıf, güçsüz düşürür. Böylecesömürüsünü devam ettirir.

Düzenin, onun savunucularınında dayanışmadan, yardımlaşmadansözettiği zamanlar olur. İşte Ramazanayı vesilesiyle bu sözleri onlar da ağ-zına alıyor. Bizden çalan düzen bize;“herkes bir iftar sofrasını komşusu ilepaylaşsın" diyerek komşumuzla pay-laşmamızı öğütlüyor.

Ancak bu söylemleri sahtedir.Düzenin paylaşımcılığı, yardımlaş-ması istismardır. Kapitalizmin kül-türüdür bu. İstismar sömürüdür. Ka-pitalizm sömürüdür. Duygularımızı,iyi niyetimizi, açlığımızı, yoksullu-ğumuzu, sevgimizi, dayanışmamızı,yardımlaşmamızı; dini, vatanı, bay-rağı, şehitleri; hemen her şeyi kul-lanır ve sömürür. Her şeyden fay-dalanmaya çalışır kapitalist düzen. KiAKP de bunda ustalaşmıştır.

Bizi sadakaya alıştıran düzen, da-yanışma ve yardımlaşmayı öğütlerkende bunu bireysel çabalarla sınırlar.

Bakın hemen her şeyimizden ça-lıyorlar. Vergisini verdiğimiz şeyler-den ikinci, üçüncü kez kesintiler ya-

Açlık ve Yoksulluğun Gölgesinde Bir Ramazan YOKSULA İBADET ZENGİNE ZİYAFET

Page 45:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

45

Yürüyüş

Sayı: 280

pılıp, ek vergiler alınıyor, temel hak-lar paralı hale getiriliyor. Her şey ti-carileştiriliyor. Kapitalizm yaralı par-mağa işemez derler. Kapitalizminvahşiliğini, acımasızlığını, aç gözlü-lüğünü, kâr amacını ortaya koyar busöz.

Böyle bir kültürde, böyle bir dü-zende gerçek bir dayanışmadan, in-sanca, karşılıksız bir yardımdan sö-zedilebilir mi?

İstanbul’da bir çok yerde iftar ça-dırları, sofraları kuruldu. Eski Gala-ta Köprüsü’nün üzeri büyük bir iftarsofrası haline getirildi. Binlerce kişiakın etti. Yine kargaşa, yine karma-şa. İnsanlarımızın açlığı ve dini inanç-ları gösteriş ve şatafat altında sömü-rülüyor.

Kapitalist düzen ve onun ülke-mizdeki iktidarı AKP, yarattığı sada-ka kültürüyle insanlarımızın utanmaduygularını dahi çalıyor. Adeta ar-sızlaştırılmak isteniyor insanları-mız.

Yerden mantar biter gibi bitenyardım dernekleri, yaygınlaşan iftarçadırları, yemek kuyrukları, kapılarabırakılan sadaka paketleri, hepsi AKPiktidarının ürünüdür. Tüm bu göste-rişin, reklamın, Ramazan ayının ade-ta ticarete dönüştürülmesinin, istis-marın adı da yardımlaşma ve daya-nışma oluyor...

Düzenin Açlığımıza Çözümü

Yoktur; Çözüm Kendi

Örgütlenmemizdedir Dayanışma, yardımlaşma zor gün-

lerde gereklidir. Dost düşman böyle-si dar günlerde belli olur bir bakıma.

Ancak işin bir de şu yanı vardır;bizi zora sokan kimdir, bizi darda bı-rakan kimdir? Daha açık ifadeyleaçlığımızın, yoksulluğumuzun nede-ni nedir? Kimdir bunun sorumlusu?

Sorumluyu bulursak çözümü desağlarız.

Dünyada milyarlarca insan, ülke-mizde milyonlarca insan aç. Neden?Yeterli gıda mı yoktur? Hayır, yeter-li gıda ve kaynak, fazlasıyla vardır.

Çalışmadan mı yemek istiyor hal-

kımız? Hayır. Çok zor koşullardaçalıştığı halde açtır, açıktadır insanı-mız. Kölece çalıştırıldığı halde eme-ğinin karşılığını alamaz. Çalışmak is-teyen milyonlarca insan ise işsizdir.İşsizlik de düzenin yarattığı, yarar-landığı ve kullandığı bir gerçektir. İş-sizlerin varlığı çalışan emekçiler içinbir tehdit unsurudur: ‘Fazla hak talepetmeyin bakın milyonlarca işsiz var’!

Çalışan da aç, yoksul. Çalışmayanda... Ama sermayesi olup da çalış-mayan küçük bir azınlık vardır ki on-lar çalışmadan kasalarını milyar do-larlarla doldururlar. Onlar asalaktır.Onlar burjuvalardır. Onlar kapitalistdüzenin temsilcileridir. Onlar yeni yet-me zenginlerdir, onlar islami serma-yedir. Onlar Sabancılar, Koçlar, Ec-zacılar, Zorlular ve onların yanına ka-tılan Albayraklar, Ağaoğlular, Ül-kerler’dir...

Diyanet Başkanı bir açıklama-sında da şunu söylemiş: Ramazan ayı"ziyafet değil ibadet ayıdır". Çokdoğru, müslüman halk için Ramazanayının anlamı ibadettir, dayanışmadır.Oysa düzen ve düzenin sahipleri içinbu böyle değildir. Ramazan halk içinibadet, zengin için ise ziyafettir. Bu-nun böyle olması tercihten öte bir so-nuçtur. Aç ve yoksul halkımız nasıl zi-yafet çekecek kendisine? Koşulu varmıdır bunun?

Dolayısıyla “ziyafet” çekenlerbelli zaten. Ki onların dinleri, iman-ları da yoktur... Onlar vatanları gibi,inançlarını da satmışlardır.

Din istismarı yapan, demokrasişovları yapan, müslüman halkın duy-gularını sömürenler, Ramazan ayın-da da NATO’nun Libya halkını bom-balamasına destek verenlerdir.

Yoksulluğumuzun, açlığımızın so-rumlusu emperyalistler ve onlarınyerli işbirlikçileridir.

İşbirlikçiler, demagoji, yalan, rek-lam ve şovlarla, açlığımızın, yoksul-luğumuzun gerçek sorumlusunun ka-pitalist düzen ve onların savunucularıolduğunu gizlemeye çalışırlar; kimikez ise işgallerle, ambargolarla, sa-vaşlarla pervasızca, göstere gösterehalkları aç bırakırlar.

Somali’de, Afrika’nın sadece bir

ülkesinde 12 milyonun ölüm kalım sa-vaşı verdiği bir ülke için yardım çağ-rısı yapılıyor. “Afrika için bir iftar birfiltre” diye. Halkımız Afrika’ya yar-dıma davet ediliyor. Bizden çalınan-larla yine bizi doyurmaya çalışıyor-lar. Bunu yaparken ne kadar iyilik-sever, hayırsever olduklarını da gös-teriyorlar.

Halkımız deyim yerindeyse sonlokmasını da paylaşır. Ancak sorun budeğildir. Sorun milyarların açlığıdır.Bu açlığın sorumlusunun kim oldu-ğu ve nasıl çözüleceğidir. Sorun bir if-tarla, bireysel çabalar ve sadakalarlaçözülemeyecek kadar köklüdür.

Kapitalist düzen açlığımıza çözümolamaz. Onun bize vereceği şey enfazla yılın bir ayında önümüze ko-yacağı bir iftar yemeğidir. Sadakadıraçıkcası vereceği. Çözümü düzendearamak aç kalmaya devam etmektir.

Çünkü düzen, milyarları aç yok-sul bırakarak sürebilen bir düzendir.Saltanatları milyarların açlığının,yoksulluğunun sürmesine bağlıdır.

Çözüm halkımızın kültürü olan;dayanışmada, yardımlaşmadadır. Da-yanışma ve yardımlaşma ancak ör-gütlü olduğunda sonuç alır, anlam ka-zanır, sorunu kısmi de olsa çözer.

Ülkemizde ve dünyada halk, bu-güne kadar her türlü sorununa çözü-mü kendi öz örgütlenmelerinde bul-muştur. Komiteler, Meclisler, çeşitlidayanışma örgütleri gibi halk örgüt-lenmeleri ve devrimci örgütlenmeler,halkın açlığı, yoksulluğu yanında di-ğer ekonomik, sosyal, kültürel, siya-sal sorunlarının da çözüm aracıdırlar.Bu örgütlenmeler sadece kısmi iyi-leştirmeler sağlamakla sınırlı kalma-mış, doğru devrimci bakışla, iktidarbakışıyla hareket ettiği oranda düze-ne alternatif örgütlenmeler halinegelerek sorunların kalıcı çözümününönünü de açmışlardır.

Halkımız çözümün, geçici rahat-lamalarda değil, açlığımızın, yok-sulluğumuzun sorumlusu olan sö-mürü düzeninin ortadan kaldırılma-sında, hakça, eşit bir düzenin sağ-lanmasında olduğunu görmesine bağ-lı olarak, kendi haklı savaşının için-de yer almış ve almaktadır.

Page 46:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

İzmir’de, 26 Ocak 2011 tarihindeİzmir Özgürlükler Derneği, YamanlarÖzgürlükler Derneği, Doğançay Yar-dımlaşma ve Dayanışma Derneği iledevrimcilerin evleri basılmış, 7 kişigözaltına alınmıştı. Gözaltına alı-nanlardan 5’i, haklarında herhangi birdelil olmamasına rağmen çıkarıldık-ları mahkemece tutuklanmıştı.

Aradan 6 ay geçmesine rağmen tu-tuklulukları devam eden Necdet Yıl-dırım, Ferit Mutlu, Talip Şeker, Fat-ma Alan ve Mehmet Sıddık Doğ-ru’nun yargılandığı davanın ilk du-ruşması 3 Ağustos günü İzmir Bay-raklı Adliyesi’ndeki 10. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü.

İzmir polisinin komplosu sonu-cunda tutuklanan 5 devrimcinin ser-best bırakılması için, İzmir HalkCephesi, Konak Eskisümerbank önün-de 29-31 Temmuz 2011 tarihleri ara-sında 3 günlük oturma ve açlık gre-vi eylemi düzenledi.

29 Temmuz günü yapılan ba-sın açıklamasıyla başlayan ey-lemde “Derneklerimizi, Düşün-celerimizi Savunacağız”, “Bas-kılar Gözaltılar Bizleri Yıldıra-maz”, “Sahte Belgelerle Tutukla-nan Devrimciler Serbest Bırakıl-sın” pankartı ile “Suçları Ameri-kan Askeri Üslerinin Kapatılmasını İs-temek”, “Suçları İşten Atılan Buca İş-çilerine Destek Olmak”, “Suçları Ba-sın Açıklamasına Katılmak”, “SuçlarıBirlikte Çay İçmek ve Tekel İşçileri-nin Eylemine Katılmak” yazan dö-vizler taşındı.

DHF, Partizan, İHD, BDSP veDevrimci Hareket’in destek verdiğibasın açıklamasının ardından HalkCepheliler 3 günlük oturma ve açlıkgrevi eylemine başladılar.

Eylemin ilk saatlerinde DİSK’ebağlı Genel-İş 5 No’lu Şube'den tem-silciler, Buca ve Karabağlar Beledi-yesi’nden işçiler Halk Cepheliler’ineylemine destek ziyaretine geldiler.78’liler Derneği, Çiğli Kafesan işçi-leri, Sosyalist Parti, Devrimci MemurHareketi, Devrimci İşçi Hareketi dedestek için eylem süresince ziyaretedenler arasındaydı. Onun dışındahalktan çok sayıda insan da destek ve-rerek, imza attılar.

3 günlük eylem süresince GrupYorum türküleri ve marşları hiç eksikolmadı. Şiir dinletileri verildi, halay-lar çekildi. Direnişin 3. günü Grup Gü-nışığı küçük bir konser verdi. Kon-serin ardından yapılan basın açıkla-masıyla, 3 gündür devam eden eylem32 kişinin katılımıyla bitirildi.

Halk Cephesi adına Selda Bu-lut’un yaptığı açıklamanın ardındaneylem sloganlarla bitirilirken; 5 dev-rimcinin yargılandığı davanın 3 Ağus-tos’ta görülecek olan ilk duruşması-na katılım çağrısı yapıldı.

Yürüyüş Susturulamaz8 aydır tutuklu bulunan Yürüyüş

dergisi çalışanlarının serbest bırakıl-

ması için Ankara Halk Cephesi tara-fından, Ankara Sakarya Caddesi'nde29 Temmuz Cuma günü bir eylemgerçekleştirildi.

Yapılan açıklamada, “Yürüyüşdergisi çalışanları aylardır hala tu-tuklular. Hala tecrit hücrelerindeler.AKP iktidarı ya benim istediğim gibiolursun, benim istediğim gibi yazar-sın, ya da seni F Tipleri’ne atarım, tec-rit hücrelerinde çürütürüm diyor.”denildi.

“Yürüyüş Dergisi Çalışanları Ser-best Bırakılsın”, “Yürüyüş HalktırSusturulamaz” sloganlarının atıldığıeylem, “Yürüyüş Dergisi ÇalışanlarıSerbest Bırakılsın” başlıklı bildirininve de Yürüyüş dergisinin dağıtımı ileson buldu.

Uğurlu DerhalSerbest Bırakılmalıdır

Antalya Özgürlükler Derneği de,Yürüyüş dergisi çalışanlarıyla bir-likte tutuklanan Antalya ÖzgürlüklerDerneği Başkanı Mehmet Ali Uğur-lu için 29 Temmuz’da Antalya Kış-lahan Meydanı'nda basın açıklamasıyapıldı. 25 kişinin katıldığı basınaçıklamasını dernek adına İzzettin Gü-

Kaan Ünsal, Halit Güdenoğlu,Naciye Yavuz, Musa Kurt,Cihan Gün, Remzi Uçucu,Mehmet Ali Uğurlu, Necla

Can ve Gülsüm Yıldız’a

Yürüyüş çalışanlarına ve üç devrimciye özgürlük!

Derneklerimizi, DüşüncelerimiziSavunmaya Devam Edeceğiz

46

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

ANKARA

İZMİR

Page 47:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

nay yaptı.

Günay yaptığı açıklamada; hapishanelerin, yıkımlara,uyuşturucuya, yozlaşmaya, çeteleşmeye karşı mücadeleeden devrimcilerle dolduğunu, bunun AKP terörü ol-duğunu söyledi.

8 aydır tutuklu olan Mehmet Ali Uğurlu ve Yürüyüşdergisi çalışanlarının yargılandığı dava dosyası üzerindekigizlilik kararına da değinen Günay, “Bir türlü kalkıp da9 insan yargı önüne çıkarılmadı. 8 aydır bir tarafta dos-ya hazırlanırken bir tarafta daha ne ile suçlandıklarınıdahi bilmeden tecritte hak ve özgürlükleri gasp edilendevrimciler. İşte AKP’nin adaleti!” diye konuştu.

Dernek başkanları Uğurlu’nun, kanser riski olan bircilt hastalığıyla da mücadele ettiğinin, hasta olmasınarağmen tecrit koşullarında yaşamak zorunda bırakıldı-ğının vurgulandığı açıklama “Başkanımız Mehmet AliUğurlu serbest bırakılana kadar her hafta Kışlahan Mey-danı'nda imza toplamaya, halka gerçekleri anlatmaya vebasın açıklamalarına devam edeceğiz” denildi. Halkınilgi gösterdiği eylem alkış ve sloganlarla bitirildi.

"Madem Devrimcisiniz Her Hafta Gelin!"Yürüyüş dergisi gerçekleri halka anlatmaya devam

ediyor. “Kürdistan Kürt Halkınındır” başlığıyla çıkan Yü-rüyüş dergisinin 278. sayısı, Antalya ve Mersin’de Yü-rüyüş okurları tarafından dağıtıldı. Antalya’da 27-28Temmuz günlerinde Sinan ve Güneşli mahallelerinde ya-pılan dağıtımlarda toplam 70 dergi halka ulaştırıldı. Yo-ğun sıcaklara rağmen 3-4 saat boyunca devam eden ça-lışmalar halk tarafından olumlu karşılandı. Yapılan der-gi satışı ve tanıtımı esnasında gerçekleşen sohbetlerde“Madem devrimcisiniz her hafta gelin” diyen insanla-rın devrimcileri ne kadar sahiplendiği gözlendi. Halkın,sıcaklarda dolaşan devrimcileri sık sık evlerine davet edipsoğuk bir şeyler ikram etmeleri ise devrimcilere olan sev-gi ve güvenlerinin göstergesiydi.

Mersin’de ise Şahintepesi ve Çiftyol mahallelerin-de Yürüyüş dağıtımı yapıldı. Şahintepesi’nde, 1 Ağus-tos’ta yapılan tanıtım ve satışlarda Kürt halkının kur-tuluşunun nasıl olacağı anlatıldı. Hüsnü Yıldız’ın, kar-deşi Ali Yıldız’ın cenazesini almak için başlattığı açlıkgrevini ölüm orucuna dönüştürdüğünün duyurulduğu ko-nuşmalar yapıldı. Yürüyüş okurları, 16.00-19.30 saat-leri arasında yaptıkları dağıtım sırasında 28 dergiyi hal-ka ulaştırdılar.

30 Temmuz günü de Çiftyol’da toplam 48 dergi da-ğıtıldı. Kürt milliyetinden esnafların yoğunlukta oldu-ğu Çiftyol’da, Yürüyüş yoğun ilgi gördü. Kimi birkaçdergi alarak yanındaki arkadaşlarına da dergi verirken;kimi komşularına seslenerek “Sen de bir tane al!” dedi;kimi ikramlar da bulundu. “Kürdistan Kürt Halkınındır”başlığını görenler, hemen dergiyi alırken gözleri sevinçtenparlıyordu. Yapılan tanıtım esnasında “Özellikle bu gün-lerde kolay kolay kimse çıkıp da ‘Kürdistan Kürt Hal-kınındır’ diyemiyor.” diyenler oldu.

�Sizinkisi ‘demokrasi’ değil; işbirlikçilik müzesi olurİşbirlikçi AKP , Yassıada'yı “Demokrasi ve Özgürlük”

adası yapma kararı aldı.

Yassıada’da ne olmuştu: 27 Mayıs 1960 Askeri dar-besiyle Demokrat Parti iktidardan indirilmiş ve Adnan Men-deres, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan Yassıada’da yar-gılanarak idam cezası verilmişti.

İşbirlikçi AKP, Yassıada’yı müze yaparak işbirlikçiliktarihlerini aklamaya çalışıyor. Tarihi yeniden yazmaya ça-lışıyor. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar gerçekler değiştiri-lemez. Demokrasi kim, Adnan Menderes kim? Menderes,ülkemizi Amerika’ya peşkeş çeken 1 numaralı işbirlikçidir.AKP, dünün Demokrat Parti’si, Tayyip Erdoğan da AdnanMenderes’idir. AKP, bu kararıyla aynı zamanda kendi uşak-lığını, işbirlikçiliğini meşrulaştırmaya çalışıyor.

�AKP, finansörlerini palazlandırıyorYiyorlar ve yediriyorlar... Finanse edilmişlerdi, şimdi

karşılığını veriyorlar. Ramsey, Adabank’ı aldı... Çalık çokkazananlar listelerinde daha yukarılara çıktı... Ülkerler,Albayraklar aldı başını gidiyor... Uzanlar’a ait Ada Bank,Remzi Gür’e satıldı. AKP çevresindekileri iktidar ola-naklarını kullanarak zengin ediyor. Tayyip Erdoğan’ın ço-cuklarına yurtdışında burs vererek okutan Remzi Gür debunlardan birisi. AKP, iktidar gücünü kullanarak devlet ola-naklarını tekellere açıyor ya da kapatıyor. Ve işbirlikçi bur-juvazi çıkarları için AKP’ye biat ediyor.

�Suriye’de ‘mübarek’ ramazan; Libya için bombalama zamanı!Suriye ordusunun Hama şehrindeki işbirlikçilere kar-

şı sürdürdüğü operasyonları bahane eden emperyalistlerCumhurbaşkanı Beşşar Esad ve Savunma Bakanı’nın daiçinde olduğu 35 yetkili hakkında “mal varlığı ve seya-hat kısıtlaması” gibi çeşitli yaptırım kararları aldı.

Amerikan Başkanı Obama’nın “Beşar Esad'ın tec-rit edilmesi için çalışacağını” açıklaması üzerine bizimişbirlikçiler de Esat hakkında açıklama yarışına girdiler.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Ramazan ayınadaha kanlı bir ortamda girilmesi asla kabul edilebilecekve sessiz kalınabilecek bir gelişme değildir” derken, Dış-işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Tüm müslüman alemiertesi gün Ramazan'a hazırlanırken, teraviye hazırla-nırken Esad'ın yaptığı kabul edilemez." diyordu.

Oysa birkaç hafta önce, İstanbul’da “Libya’ya Ra-mazan’da da bombalamanın devam etmesi” kararınıdestekleyip imzalayan da kendileriydi. NATO’nun üze-rine bombalar yağdırdığı Libya halkı için Ramazan’ın “mü-barekliği” geçerli değil mi?

dünyadan... ülkemizden KISA KISA

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

47

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 48:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Tecrite Karşı Mücadele Platformu(TKMP), F Tipi hapishanelerde yaşa-nan hak ihlallerini rapor halindehazırlamaya devam ediyor. TKMP,geçtiğimiz Haziran ayında ilkiniyayınladığı raporun ikincisi olanTemmuz ayı hak ihlalleri raporunu, 30Temmuz Cumartesi günü İstanbul’dayaptığı basın açıklamasıyla duyurdu.

Saat 13.30’da Taksim TramvayDurağı’nda bir araya gelen TKMPüyesi 40 kişi, “Tecrite Son!”,“Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!”,“Devrimci Tutsaklar TeslimAlınamaz!”, “İçeride, DışarıdaHücreleri Parçala!” sloganlarıylaeyleme başladılar.

Yapılan basın açıklamasında,Temmuz ayı boyunca F Tipi tecrituygulamalarının� oluşturduğu tabloda bir değişiklik olmadığı vurgulan-dı. Hak ihlallerinden bazıları ise şöy-le sıralandı:

“- “Örgütsel iletişim”, “örgütselamaçlı haberleşme” vb. gerekçelerletutsakların gönderdiği ve tutsaklaragelen çok sayıda mektup ve faks

keyfi bir şekilde verilmedi ya dakaralanarak okunamayacak halegetirildi.

- Tutsakların bu keyfi uygu-lamaları konu ettikleri dilekçe-ler�kaybedildi ya da�reddedilereksonuçsuz bırakıldı.

- Telefon hakkı ‘mesai bitti’vb. gerekçelerle gasp edilmek-tedir.

- Tutsaklar dergi, gazete, kitap vetalep ettikleri çeşitli ihtiyaçlardanyine keyfi gerekçeler oluşturularakmahrum bırakılmaktadır.

- Genel aramalarda tutsaklar hava-landırmaya zorla çıkarılmakta, eşya-lara el konulmakta ve hücreler dağı-tılarak yıldırma ve sindirme politikasıher fırsatta hayata geçirilmektedir.

- Tutsakların hücreleri zorla değiş-tirilmeye devam etmektedir. Bu key-fi uygulamalara karşı koyan tutsaklarhakkında soruşturmalar açılmakta vedisiplin cezaları verilmektedir.

- Tutsakların en sık karşılaştıkla-rı hak ihlallerinden biri de tedavi hak-

kının engellenmesidir. Hastalığı iler-lemiş ve durumu ağır olan tutsaklarölüme terk edilerek tahliye edilme-mektedirler. Hücrelerde yaşamını tekbaşına sürdüremeyecek durumdabulunan hasta tutsaklar tek kişilik hüc-relerde tutulmakta ve böylelikle ölü-me davetiye çıkarılmaktadır.”

Hak ihlallerini sıralayan TKMP,“Devrimci tutsakların tecrit hücrele-rinde her türlü baskı ve işkenceye, tümteslim alma saldırılarına karşı dire-nişinin yanında olduğumuzu bir kezdaha ilan ediyoruz.” diyerek bitirdi-ği açıklamasının ardından, Temmuzayı hak ihlalleri raporunu basınadağıtarak eylemini sonlandırdı.

TAYAD'lı Aileler, F Tipi hapishanelerde yaşanan tec-rite karşı yaptıkları eylemlerin sonuncusunu, 2 Ağustos Salıgünü İstanbul’da Cevahir Alışveriş Merkezi önünde yap-tılar. “Hapishanelerde 10 Yılda 1758 Ölüm. Tecrit CanAlmaya Devam Ediyor. Siz Neredesiniz?” pankartının açıl-dığı eyleme TAYAD'lılar giydikleri beyaz kefenlerlekatıldılar.

Yapılan basın açıklamasında, iktidarın direnişin kaza-nımı olan sohbet hakkını uygulamadığı vurgulanarak, “Bireksiklik değil, iradi bir tercih söz konusudur. İktidar soh-bet hakkının tutsaklar için önemini bilmektedir. Tecritteaçılan bir gedik olduğunun farkındadır. Çünkü sohbet hak-kının kullanılması tretman şartına bağlı değildir. Sohbethakkı tutsakların idarenin denetimine tabi olmadan, ira-delerini idareye teslim etmeden kullanabilecekleri tek hak-

tır. Diğer hakların tümü kağıt üzerinde varmış gibi görün-se de aslında yoktur. Çünkü hapishane idaresi bu hakla-rın bir kısmını ya da tamamını istediği zaman yasakla-yabilir. Nitekim yasaklamaktadır da. Bugün hapishanelerdeyılları bulan disiplin cezaları almış insanlar vardır. Budurum tecritin sonucudur. İktidar bu sonucu alabilmek içintutsakları tek başına tutmaya çalışıyor. Ama tutsaklar dire-niyor, biz de direneceğiz. And olsun ki bir gün bu topraklartecriti kaldırdığımızı görecek.” denildi.

Eylem, “Tecrite Son”, “Sohbet Hakkı Uygulansın”,“Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur” sloganlarıyla sonaerdi.

“AND OLSUN Kİ BİR GÜN BU TOPRAKLAR TECRİTİ KALDIRDIĞIMIZI GÖRECEK”

TKMP, F Tiplerindeki Temmuz Ayı Hak İhlallerini Açıkladı

TUTSAKLARIN YANINDA,DİRENİŞLERİNDE ONLARLA OMUZ OMUZAYIZ!

48

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 49:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Birleşmiş Millet-ler (BM), Mayısayında, İstan-

bul’da geri bıraktı-rılmış ülkelere ilişkin

bir konferans düzenle-mişti. BM, bu konferansı,

yoksul halklara yardım amacıyla yap-tığını söylese de, biz çok iyi biliyoruzki halkların açlığının ve yoksulluğu-nun sebebi olan, bu sonucu yaratanBM ve benzeri emperyalist kuruluş-lar, halkların hiçbir sorunu çözemez.Ama şu anda BM’nin yalanları değilde, emperyalizmin ülkemizdeki iş-birlikçilerinin halkı nasıl kandırmayaçalıştığı, halkı nasıl yoksulluğa, açlığamahkum ettiği üzerinde duracağız.

Dördüncüsü düzenlenen konfe-ransta yalanda sınır tanımayan işbir-likçi Başbakan Erdoğan bir konuşmayapmıştı ve konuşmasında; Türkiye'de2006 yılından itibaren, günlük har-caması 1 doların altında olan yoksulinsan kalmadığını söyledi. Peki,yoksul insan kalmadıysa açlıktanölen kimlerdi? Elbette buna cevap ve-remezler, vermezler. Ama işte biz sizebunun cevabını verelim. İşbirlikçiAKP’nin halkı nasıl açlığa, yoksul-luğa mahkum ettiğini görelim...

• 17 Ocak 2011, Samsun’un Tek-keköy İlçesi’nde 2,5 aylık Kübra be-bek açlıktan öldü.

• 30 Ocak 2011, Kayseri, BuğdayMahallesi’nde 8,5 aylık hamile 37yaşındaki Ayten Bulut yoksulluktanöldü.

• 30 Ocak 2011, Diyarbakır’da 15yaşındaki Mazlum Kuday yoksul-

luktan öldü.

• 30 Ocak 2011, Mersin-Silif-ke’de 1,5 yıldır işsiz olan 5 çocuk ba-bası Refik Göbekçi caddeye astığı ilanile böbreğini ve kanını satışa çı-kardı.

Ülkemizde bu saydığımız örnek-leri çoğaltmak mümkün. Evet, AKPkendi denetiminde olan Türkiye İsta-tistik Kurumu TÜİK’in resmi verile-rine dayanarak yoksulluğu azalttık-larını söylüyor. AKP’ye göre yok-sulluğun azalmasının en önemli ne-deni “sosyal yardım”lar. Bu ise baş-lı başına açlık ve yoksullukta AKP’ninçözümsüzlüğünün itirafıdır. Kendiresmi raporları bile yaratmaya çalış-tıkları sahte tabloyu parçalayıp atıyor:

- TÜİK’in verilerine göre 2004’deyaklaşık 7 milyon insanımız yeşilkart sahibiyken, 2009’da bu rakam 9,5milyon kişiye ulaştı.

- Bir lokma ekmeğe muhtaç in-sanlarımızın gittiği aşevlerine talepAKP iktidarı boyunca artmaya devametti. 2007’de yaklaşık 24 bin kişiaşevlerinde günlük yemek yerken,2008’de bu rakam ikiye katlanarak 53bin kişiye yükseldi.

- Aralık 2010 itibariyle Sosyal Yar-dımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndanyardım alanların sayısı 3 milyon 85 bin.

- Türk-İş’in her ay düzenli olarakyaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı”araştırmasına göre, Temmuz 2011’dedört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengelive yeterli beslenebilmesi için yapıl-ması gereken gıda harcama tutarı(açlık sınırı) 873 lira 80 kuruş, gıda

harcaması ile birlikte giyim, konut(kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eği-tim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar içinyapılması zorunlu diğer harcamalarıntoplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 2bin 843 lira 92 kuruş olarak belir-lendi. �

- 1 Temmuz – 31 Aralık 2011 ta-rihleri arasında geçerli, net asgariücret miktarı 658,95 TL olarak be-lirlendi.

- 2010 Aralık ayı itibariyle asga-ri ücretle çalışan kişi sayısı 4 milyon312 bin 811.Resmi veriler ortada.

Asgari ücret ile açlık sınırı ara-sındaki fark, yoksulluğumuzun artışhızını da gösteriyor. AKP sadaka veyalanlarla sürdürdüğü halk düşmanıiktidarını, sırtını emperyalizme yas-layarak sürdürüyor. Afrika’daki aç-lıkla mücadele çağrıları yapıyorlar ar-sızca. Cumhurbaşkanı AbdullahGül’den, Başbakanı’na kadar hepsi te-lefon mesajları yolu ile para gönder-me çağrıları yaparak, telefon şirket-lerinin “reklam yıldızı” oldular.

Afrika halklarını aç bırakanlar, oaçlığın nedenini görmemizi yalanla-rıyla engellemeye çalışıyorlar. Afri-ka’da açlığı yaratan emperyalizm,ülkemizde açlığı sürdüren AKP’dir.AKP, resmi internet sitesinde; “‘Kom-şusu aç iken tok yatan bizden değil-dir’ ilkesini dış ilişkilerinde benim-seyen AK Parti’nin yeni iktidar dö-neminde dış yardımlar artmaya de-vam edecek...” diye yazıyor. Biz dediyoruz ki: Halkı aç iken tok yataniktidar bizim değildir. Örgütlenecek,kendi halk iktidarımızı kuracağız.

DüşmanıHalk

AKP

Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Kınık beldesinde, 24Temmuz Pazar günü düzenlenen şenlikte Grup Yo-rum’un şarkılarını söyleyen sanatçılar sahneden indiril-di.

Halk Cepheliler’in de katıldığı şenlikte “Aleviyiz Hak-lıyız Kazanacağız - Devrimci Alevi Komitesi” pankartıaçıldı. Şenlik sırasında, demokrat gençlerin isteği üzeri-ne, Serkan ve Ali isimli yerel sanatçılar sahneye çıkarakGrup Yorum’un şarkılarını söylemek istediler. “Cemo”yusöyleyen sanatçılar; Belediye Başkanı ve şenliği organize

edenler tarafından önce sözlü, son-ra fiziki olarak müdahaleye maruzkaldılar. Ardından da sahnedenindirildiler. Belediye’nin bu tavrıüzerine Halk Cepheliler, Başkan’lagörüşerek, devrimci sanatın en-gellenmesini protesto ettiler. Dahasonra da Yürüyüş dergisi ve Grup Yorum’un konserDVD’sini halka tanıtarak, satışını gerçekleştirdiler.

Özellikle gençlerin ilgi gösterdiği dergi ve DVD da-ğıtımı sırasında Belediye Başkanı’nın faşist tutumu da teş-hir edildi. Her türlü yozlaşmaya izin verilirken; Grup Yo-rum’un şarkılarının yasaklanmasının bilinçli bir tavır ol-duğu, amacın halkı kendi değerlerine yabancılaştırmakolduğu anlatıldı.

Yoksulluk ve AKP

KINIK ŞENLİĞİNDE GRUP YORUM ŞARKILARINISÖYLETMEDİLER. TÜRKÜLERİMİZ,

MÜCADELEMİZİN SESİDİR! NE MÜCADELEMİZİ,NE DE TÜRKÜLERİMİZİ ENGELLEYEMEZSİNİZ!

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

49

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 50:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

50

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

"NATO, polisleri vurdu." 2 Ağus-tos tarihli burjuva basında yer alan buhaber bugüne kadar yaşanan pek çokbenzeri örneğin sonuncusudur. Haberegöre NATO savaş uçakları El Kaidemilitanı oldukları gerekçesiyle Afga-nistan'ın Nuristan vilayetinde bir po-lis noktasını vurmuş. Dört kişinin öl-düğü olayın ardından açıklama yapanVali Cemaleddin Badr Said, vuru-lanların polis, hedef alınan noktanınise Afgan bayrağı olduğunu bildirmiş.NATO ise vurulanların El Kaide mi-litanı olduğunda ısrarlı.

Elbetteki bu NATO’nun ne ilk nede son "yanlışlığı" olacaktır. Üstelikbu sefer yanlışlıkla vurdukları sıradanhalk da değil, kendi işbirlikçileridir.

Yanlışlıkla vurulan bazen kendi as-kerleri, bazen işbirlikçileri bazen dehalktan insanlar olur.

Sadece son bir yıl içinde basındageçen birkaç örneğe baktığımızdabunu görebiliriz.

- "45 sivili yanlışlıkla öldürdüler

Afgan hükümeti, geçen hafta gü-neydeki Helmand vilayetinin Sanginbölgesinde sivillerin sığındığı everoketin isabet etmesi sonucu en az 45sivilin öldüğünü açıkladı."

- "NATO, Afganistan'ın Kunareyaletinde 9 Afgan çocuğun NATO as-kerlerinin açtığı ateş sonucu öldü-rülmesi nedeniyle özür diledi."

- "NATO yine yanlışlıkla sivillerivurdu. Afgan yetkililer, NATO güç-lerinin Vardak vilayetindeki bir anayolda militanlarla çatışma sırasındaçapraz ateş arasında kalan 3 siviliyanlışlıkla öldürdüğünü bildirdi."

"Libya'nın doğusunda NATO'nundün geceki bir hava bombardıma-nında yanlışlıkla 9 muhalifle 4 sivi-lin öldürüldüğü bildirildi. Ölenlerin9'unun muhalif, diğerlerinin de am-bulansta bulunan biri sürücü 3 tıp öğ-rencisi olduğu belirtiliyor." Örnekleraçık ve çarpıcıdır. Üstün teknolojile-ri ile övünürler, nokta atışlardan, şaş-mayan isabetlerinden, akıllı ve gü-dümlü füzelerinden, insansız uçak-larından söz ederler. Öyle ki tekno-lojik güçleri karşısında hiçbir güç du-

ramaz onlara göre.

Peki böyle ise neden "yanlışlıkla"vururlar?

Afganistan’da 45 insan nasıl yan-lışlıkla vurulur örneğin? Üstün tek-nolojileri neden devreye girmez bugibi durumlarda?

Özellikle halkın ölümü söz konu-su olduğunda burada yanlışlıktançok bilinçli, iradi bir yaklaşımdan sözetmek daha doğrudur.

Savaşın dışındaki halk planlı proğ-

ramlı hedef alınır. Elbette temel biramaç vardır bu katliamlarda. Halkagözdağıdır, direniş dinamiklerini te-rörle, katliamla kırmaya çalışmaktır.

Emperyalistler bu saldırı ve kat-liamlarıyla korkuyu silaha dönüştü-rürler. Amaçlanan işgal ettiği ülke-lerde yarattığı bu durumla halkta, kor-ku yaratmaktır.

NATO işgal için girdiği her ülke-de bu yüzden ilk olarak halkı katle-der, onu korku ve terörle teslim al-maya zorlar, bu korkuyu yaratabildi-ği oranda o ülkede iktidarını pekişti-rir, kendini güvenli hisseder, dolayı-sıyla azgınca sömürüsünün önünüdüzlemiş olur.

Oluşan tepkiler karşısında ise ko-layı vardır: Özür dile olsun bitsin!

HALKIN MÜCADELESİNDENKORKULARI KENDİİŞBİRLİKÇİLERİNİ, KENDİASKERLERİNİÖLDÜRTÜYOR

Halkın dışında gerçekten yanlış-lıkla vurdukları hedefler de vardır. Ya-zının başında verdiğimiz örnek gibibenzeri onlarca örnek vardır.

İşte bir örnek:

"NATO, Libya'da Muammer Kad-dafi yönetimine karşı savaşan muhalifgüçleri yanlışlıkla vurduğunu açık-ladı.

Konvoyun, Muammer Kaddafigüçlerinin aktif olduğu bir bölgedebulunduğu, bu nedenle sivilleri vur-maya hazırlanan hükümet güçlerizannedildiği, gerçeğin sonradan an-laşıldığı belirtildi."

Kendi işbirlikçilerini bu şekildegerçekten de yanlışlıkla öldürüyorhalkı "yanlışlıkla" öldürmesinin asılnedeni terör yaratmakla, kendi işbir-likçilerini vurmasının nedeni de tamtersine korkusundandır. Yarattığı vehalklara yaşattığı terörün elbette birsonucu olacağı korkusundandır.

Gözü dönmüş paranoya halindeherkesi her şeyi düşman olarak gör-melerinin sonucu kendi işbirlikçilerini,kendi askerlerini de vuruyorlar. Kor-kularını daha da büyüteceğiz.

ÜSTÜN TEKNOLOJİ... HALK KORKUSU... KATLİAMCILIK

NATO "YANLIŞLIKLA" VURMAYA DEVAM EDİYOR

Afganistan’ın işkencecilerini AKP’ninpolisi, ABD’nin gözetiminde Sivas’ta“eğitmeye” başladı. İlk etapta 500 iş-kenceci Afgan polisi eğitilecek. Japonemperyalistleri de işbirlikçi polislerineğitimi için 3 milyon dolar verdi.

Oligarşinin sözcüsü AKP iktidarıher fırsatta “Afganistan’da halka kar-şı süren savaşa katılmadığını” açık-layıp, “imar işlerine katıldıkları” ya-lanı ile halkı aldatırken, yalanları da açı-ğa çıkıyor.

Afganistan halkının kırılamayan di-renişi sonucu açık işgali sürdüremeyenemperyalistler, gizli işgal için hazırlıklaryapıyor. Bunun için işbirlikçi Afganis-tan ordusunu ve polisini halka karşı eği-tiyorlar.

AKP iktidarı topraklarımızı emper-yalistlerin üssü haline getirdi. Şimdi deAfganistan halkını katletsin diye iş-kenceci yetiştiriyor.

Hayır, topraklarımız emperyaliz-min ezilen halklara saldırı üssü olamaz.Buna izin vermeyeceğiz!

Topraklarımız işbirlikçi orduların eğitim merkezi değildir!

Page 51:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

“Maddi üretim araçlarına sahip olan sınıf,bu nedenle manevi üretim araçlarına da sahiptir.”

Marks-Engels

söz

Devlet Komutansız Kaldı173'ü muvazzaf (mesleği askerlik olan subay), 77'si emek-

li olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzmanjandarma, çavuş, oligarşinin hapishanelerinde tutuklu. Çıkarçatışmaları nedeniyle yaşanan bu tutuklamalar orduyu ko-mutansız bıraktı! Neredeyse bütün komutanlar hapisteyken, Ge-nelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da AKP’nin bas-kıları sonucunda emekliliklerini istediler. İt dalaşı devam edi-yor... Onlar kendi aralarında çatışırlarken, devrimcilere karşısaldırılarsa aralıksız devam ediyor. Oligarşi adamlarını de-ğiştirebilir, birisi gider diğeri gelir ama faşizm süreklidir...

LEŞ YİYİCİ REMZİ GÜRHayvanların ölüsünü yiyen başka hayvanlara “leş yiyen” de-

nir. Akbabalar leş yiyicidir mesela. Başkası öldürür, o gelir pa-yına düşeni midesine indirir. O hayvanlar dünyasıdır. Burada sözkonusu olan ise, oligarşinin dünyası...

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Uzanlar’ın eski ban-kası Adabank’ı 75 milyon dolara Remzi Gür’e sattı. Gür, geçensene de Halis Toprak’ın Aslanlı Köşk’ünü ve Cem Uzan’a aittablo ve antika eserleri yine TMSF’den satın almıştı.

Remzi Gür kimdi diye hatırlatma yapmak gerekirse; asıl mes-leği terzilik. Sıfır sermaye ile yola çıktığını söylüyor. Tayyip’inçocuklarına Amerika’da okumaları için burs verdi. Tayyip Er-doğan ve ailesi tatillerini onun yazlığında yapıyor. Wikileaks bel-gelerinde Tayyip’in İsviçre’deki gizli hesaplarının onun üzerindenyürüdüğü açıklanmıştı. Türkiye’de 40 mağazası, 18 ülkede top-lam 41 mağazası ve 130’un üzerinde satış noktası var.

Gür, terzicilikten bankacılığa uzanan yolda epey bir leş ye-miş, yiyor...

TARIHE KARIS¸ACAK OLAN KIM?Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ga-

zetecilerle yaptığı bir toplantıda şu sözleri sarf etmiş: "İsta-tistikler yayımlandığı zaman 35 sendika devre dışı kalıyor.Türk-İş'in 15-16 sendikası kalıyor. Hak-İş, DİSK tarihe ka-rışmış oluyor."

DİSK’in tarihe karışması oligarşinin hayalidir. DİSKişçi sınıfının örgütüdür. İşçi sınıfının sesini çıkartmama-sını hayal eder oligarşi... Kıdem tazminatı hakkını çaldı-ğınız işçi sınıfının sendikaya üye olup olmaması önemlideğildir. Gün gelir, gasp ettiğiniz tüm hakların hesabını so-rar işçi sınıfı... Asıl tarihe karışanlar kim olacak, o zamanhep birlikte göreceğiz!

BEDAVA MEZAR BULSALARGİRECEKLER

Ülkemiz haramileri için lüks yata sahip olmak, ötedenberi prestij göstergesidir. Ama bugüne kadar yabancı ül-kelerin limanlarına kayıtlı halde tutup o ülkelerin bayrak-larını dalgalandırıyorlardı. Çünkü, lüks yatlara uygulananÖzel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi'ni(KDV) fazla bulup ödemek istemiyorlardı. DenizcilikMüsteşarlığı, ÖTV'yi sıfırlayıp, KDV'yi de yüzde bir'e çe-kince içlerinde Cem Hakko, Serra Sabancı, Ferit Şahenk,Hüsnü Özyeğin'in de bulunduğu 1237 yat sahibi yatları-na T.C. bayrağı çekmişler. Ne de olsa ÖTV, KDV masra-fı yok artık. Bu arada, halkın zorunlu ihtiyaç maddeleri içinvergiyi yüksek tutarken, burjuvaların lüks yatları içinverginin sıfıra çekilmesinin yorumunu da Lenin'e bıraka-lım: "Kitlesel tüketim nesnelerine düşen dolaylı vergiler,en büyük adaletsizliğe neden olurlar. Bunlar, bütün ağır-lıklarıyla yoksulların üzerine binerler. Ve zenginler için birayrıcalık oluştururlar. İnsan ne kadar yoksulsa, gelirinino kadar büyük bölümünü devlete dolaylı vergi biçimindeverir. Az mülk sahibi ya da mülksüz kitle, tüm kitlenin ondadokuzunu oluşturur. Vergilendirilmiş ürünlerin onda do-kuzunu tüketir ve dolaylı vergilerin onda dokuzunu öder."(Lenin, Aktaran: Halk Sınıfı, 2.Cilt, Syf: 328)

Çizgiyle

değinmelerdeğinmeleryeni

51

Page 52:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Berlin TAYAD Komite, 28 Temmuz Perşembe akşa-mı, “Tarihimiz, Şehitlerimiz Ali Yıldız ve Cemal KemalAltun'la İlgili Çalışmalarımız” başlıklı bir bilgilendirmetoplantısı düzenledi. Toplantının düzenlendiği AlmanAnti-faşist gruplarının LUNTE derneğinde, Kemal Altun'unBerlin'deki cenaze töreninden, Dersim’deki direniş çadı-rından fotoğrafların olduğu bir pano oluşturuldu.

TAYAD Komite adına yapılan konuşmada, Kemal Al-tun'un yaşamı, nasıl-neden öldüğü ve ölümünün yarattı-

ğı etkiler anlatılarak; ölüm yıl dönümünde yapılacak an-mayla ilgili bilgi verildi.

Konuşmanın devamında, şehidimiz Ali Yıldız'ın top-lu mezara gömülmesi, abisi Hüsnü Yıldız'ın Dersimmeydanındaki ölüm orucu direnişi, ailesi ve yoldaşlarının“Ali Yıldız’ın Cenazesini İstiyoruz” talebiyle sürdürdüklerieylemler hakkında bilgiler verildi. Toplantı sırasındaHüsnü Yıldız'la telefon bağlantısı kuruldu. Hüsnü Yıldız,Almanca olarak atılan “Yaşasın Enternasyonal Dayanış-ma” sloganı ve alkışlarla selamlandı. Hüsnü Yıldız, des-teklerinden dolayı herkese teşekkür ederken; “Mücadelenindini, dili, ırkı olmaz. Direnenler, mücadele edenler, her yer-de var olur ve birbirini bulur. Ben de oradaki bütün dost-ları selamlıyor, kucaklıyorum” dedi.

Hüsnü Yıldız, sağlık durumu ve ihtiyaçları sorularak;direnişin sesini her yere, herkese ulaştırma çabasında olun-duğu söylenerek, slogan ve alkışlarla uğurlandı.

Toplantı, Vakkas Söylemez isimli yerel sanatçının söy-lediği türkülerle bitirildi. Toplantıya katılanlara, Hüsnü Yıl-dız'ın, telefon, internet ve e-mail adreslerinden oluşan Al-manca kupürler dağıtıldı.

Anadolu Federasyonu'nun gele-neksel Aile ve Gençlik Kampı’nın7'ncisi 23-30 Temmuz günlerindeFransa, Montpellier’de yapıldı.

Avrupa’nın çeşitli ülkelerindenkatılan aileler ve gençler, kamp bo-yunca yapılan tüm çalışmalarda yeraldılar. Sabah 08.00’de toplu yürüyüşve sporla güne başlandı. Sabah kahv-altıları, kısa hikayeler ve gençler ta-rafından hazırlanan kamp haberleri ilekamp oldukça neşeli geçti.

Avrupa’da bencilliğin ve yozlaş-manın karşısında, unutulmaya yüz tu-tan değer ve geleneklerimiz, kamptada yaşatıldı. Kolektif yaşamın vepaylaşmanın ne kadar önemli olduğu,ailelerin birbirleriyle olan sohbetle-rinde vurgulandı.

Gençlerle yapılan konuşmalarda,kendi kültürlerini tanıma, Avrupa’nın

yoz kültürüne karşı, nasıl mücadeleedilmesi, nelerin yapılması gerektiğitartışıldı. Gençlerin günlük yaşamın-da, okulda, sokakta, kısaca Avrupa’dayaşadıkları sorunların kaynağının ne-ler olduğu, bu yozlaştırma, asimilas-yon politikalarına karşı nasıl mücadeleedilmesi gerektiği üzerine sohbetleredildi. Ayrıca Dev-Genç tarihi, mü-cadelesi anlatıldı. Gençler konuları il-giyle dinleyip, sorular sordular.

Kampta, aileler, gençler ve ço-cuklar, müzik ve koro çalışmaları yap-tılar. Kamp yapılan şehirde akşam ge-zileri düzenlendi. Futbol ve voleybolmaçları yapıldı.

Bir panel için orada bulunan Ata-ol Behramoğlu ile bir söyleşi düzen-lendi. Söyleşiye başlamadan önceBehramoğlu, “Sizlerin kamp yaptı-ğınızı söylediler. Ben de hiç düşün-meden aranızda olmak istedim.” dedi.Söyleşi de, F Tipi hapishanelerdeyaşanan Ölüm Orucu sürecinde ay-dınların tavrı ve şimdi Ölüm Orucueylemi yapan Hüsnü Yıldız'la ilgilisohbet edildi. Yaklaşık 1,5 saat sürensöyleşi, şiirle ve karşılıklı soru, cevaplıkonuşmalarla bitirildi.

Dersim'de, Ölüm Orucu’ndakiHüsnü Yıldız'la telefon bağlantısıkuruldu. Hüsnü Yıldız, kardeşinincenazesini alana kadar direnişi sür-düreceğini belirterek; kendisiyle da-yanışma içerisinde olan herkese se-lamlarını gönderdi.

Akşam yemeklerinden sonra top-luca yapılan sohbetlerde, Türkiye’dekigüncel siyasal gelişmeler, Avrupa’dayaşanan ırkçılık, hak alma bilinci vemücadelesi, Anadolu Federasyo-nu’nun geçmişten bu güne yaptığı ça-lışmaları, bundan sonra önüne koy-duğu hedefler, Anadolu Federasyo-nu’na yönelik saldırılarda tutuklanantutsakların sahiplenilmesi gerektiğianlatıldı. Bu çalışmaların ancak ör-gütlü ve birlikte mücadele ile başarı-ya ulaşacağı ifade edildi.

Son gün, kampın nasıl geçtiğiüzerine bir değerlendirme yapıldı.Daha sonra eğlence düzenlendi. Genç-lik, aile ve çocuk koroları türkülersöyledi. Skeçler oynandı. Müziğin se-sini duyan diğer tatilciler de eğlen-ceye katıldı. 7 gün süren Aile veGençlik Kampı, gelecek yıl görüşmekdileğiyle bitirildi.

Av ru pa’daAnadolu Federasyonu’nun Geleneksel Yaz

Kampı Fransa’da Yapıldı

Emperyalizmin Yoz Kültürüne Karşı, Kendi

Halk Kültür Ve Geleneklerimizi Büyüteceğiz!

"Mücadelenin Dini, Dili, Irkı OlmazDirenenler Her Yerde Var Olur Ve Birbirini Bulur"

"Mücadelenin Dini, Dili, Irkı OlmazDirenenler Her Yerde Var Olur Ve Birbirini Bulur"

52

Yürüyüş

7 Ağustos2011

Sayı: 280

EMPERYALİZME KARŞI

Page 53:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

Geçen haftaki sayı-mızda Norveç’teki fa-şist katliamı yazmıştık.

Peki bir şey değiştimi bu süre içerisinde?Örneğin, nasıl bu halegeldik diye sordular mı?Hayır!

Her zaman olduğugibi, katliamın asıl sorumluları çıktı-lar ve koro halinde üzüntülerini(!)açıkladılar. Yaşanan katliamı münfe-rit (örgütsüz, tek başına yapılmış) birolay olarak gösterdiler. Sorumluluğutek başına bir faşiste mal ettiler.

İyi de bu tür katliamlar ilk kez ya-şanmıyor ki! Avrupa ülkeleri, dev-rimcilere yönelik bir konu olduğundahızla toplanır, hemen ortak kararlaralırlar. Kendi içlerinden birisi yaptı-ğında ise aynı tavrı göstermiyorlar.

Norveç’te yaşanmamış dahi olsa,buna benzer onlarca ırkçı saldırı Av-rupa’nın diğer ülkelerinde yaşandı, ya-şanıyor. Neden Norveç önlem alma-dı? Alamaz, çünkü bu ırkçı saldırıyıgerçekleştiren ideoloji zaten kendiideolojileridir. Katliam, onların ırkçı,işgalci ideolojilerinin sonucudur.

Norveç, NATO ile birlikte AF-GANİSTAN’da işgale katılmış, kat-liamlar gerçekleştirmiştir. Bu katli-amlarda yüzlerce insan ölmüştür. 76kişiyi katleden faşist ırkçı adam, sa-dece kendisine bırakılan mirası sür-dürmüştür, arada bir fark yoktur yani.

Bu sonuç onların eseridir. Olan, on-larca gence olmuştur. Onlar yalandaniki göz yaşı döker giderler. Peki, o ço-cukların geride bıraktığı aileleri, sev-dikleri... Norveç halkı şu soruyu sormalıkendine: Böyle bir katili kim yarattı?Çocuklarınızın asıl katilleri onlardır!

Göz göre göre gelen katliamdanNorveç devletinin haberi olmamış veönlem almamışlardır. Faşist katil, kat-liamın hazırlıklarını uzun bir süreiçinde rahatça yapmış, katliamı nere-deyse gözümüzün içine sokarak ger-çekleştirmiştir.

İnterpol, Norveç’i uyarmış; “sizinülkenizden şu kişi binlerce ton güb-re aldı” diye. Adamın ismini dahi ver-miş. Ama Norveç hiçbir önlem al-mamış. Bir Norveçli’nin böyle bir kat-

liam yapacağını düşünmemiş. BirNorveçli yapmaz, ancak bir Müslümanya da bir göçmen yapabilir değil mi?

Hayır, çocukları açık açık ancakbir faşist katledebilir.

Bir çocuğa ancak ırkçı, faşist biridüşman olabilir. Şu cümlelere bir ba-kın: “Şu andan itibaren söyleyeceği-niz her şey aleyhinize delil olarak kul-lanılabilir. Avukatınızla görüşme hak-kına sahipsiniz.”

Bu cümleleri Hollywood filmle-rinden hatırlarsınız. Bu cümle em-peryalist demokrasinin simgesi gibi-dir. Ama bu filmlerde bir de şöyle birsahne vardır: Kahraman polisler hepyasaları çiğneyerek sonuca ulaşırlar.Çünkü bu yasalar çok fazla demo-kratiktir, bunlarla bir yere varılmaz.

Norveç’teki katilin haklarını çiğ-nememek için ellerinden geleni yap-tılar. Adam neredeyse poz veriyor.

Peki, 11 Eylül’den sonra, eylemiyapanlara, destekleyenlere neler yap-tılar? Olay Amerika’da oldu. Ama bü-

tün Avrupa demokrasisi,“kılıcını” göstermeyebaşladı.

ABD’de FBI’ya sü-resiz gözaltında tutmayetkisi verildi. Almanyayeni güvenlik paketinikabul etti. Yabancılaryasasını sertleştirdi. Sü-resiz gözaltında tutma

dahil, polise geniş yetkiler tanındı.“Teröre karşı mücadele” adı altındaAvrupa’da hızlı bir şekilde onlarca“güvenlik” yasası çıkarıldı. Bunlarınharicinde bir de yasal olmayan, key-fi onlarca saldırı gerçekleştirdi Avru-pa polisi.

Norveç’teki katliamdan sonra birkez daha şu ortaya çıktı ki, görüntü-deki demokrasi maskesinin altındaHitler, Mussolini faşizminin yüzüvardır.

Bu ırkçı, faşist katilin fikir baba-sının kim olduğunu Hitler’in şu söz-leriyle aktaralım:

“Acil amacınız herhangi bir hat-ta ulaşmak değil. Polonya’yı, canlıtüm güçlerini yok edeceksiniz! Acı-mayı kalbinizden silin, çıkarın! Vah-şice, vicdansızca saldıracaksınız!Güçlü olan haklıdır!”

Buradaki mantık ile Norveç’tekiaynıdır. Çoluk çocuk dinleme, faşist ol-mayan herkesi katlet. Tankın topun davarsa önüne çıkan her şeyi yok edebi-lirsin. Naziler kendilerinden olma-yan herkese düşmandırlar. Yine bakınAmerika’ya, bakın Avrupa’ya, “Ya biz-den yanasınız, ya da bizim düşmanı-mızsınız” diyerek Ortadoğu halklarınınüzerine bomba yağdırıyorlar. Kendiülkelerinde de buna uygun yasalarla göç-menleri baskı altına alıyorlar.

Sonuç olarak böyle bir katili ya-ratan bu sistemdir. Bizim ülkemizdede emperyalistlerin demokrasisinehayran olan çoktur, şimdi iyi baksın-lar bu demokrasiye. Acaba bu de-mokrasi maskesinin altındaki ırkçıNazi hukukunu ve zihniyetini göre-cekler mi?

Umarız görürler… Çok açık söy-lüyoruz: BU KATLİAMIN SO-RUMLUSU AVRUPA EMPERYA-LİZMİ’NİN KENDİSİDİR.

AVRUPA’dakiBİZ

‘Demokrasi Beşiği’ Avrupa’daIrkçılık Sınır Tanımıyor!

Emperyalistler Yalanları İleHalkları Kandırmaya Devam

Ediyor!

Avrupa Ders Aldı mı?Avrupa, Norveç’teki ırkçı katli-amdan ne öğrendi? Gazetelerdegünlerdir “Almanya’da neo nazile-re operasyon.. Avrupa’nın nihayetaklı başına geldi... Ders oldu...”şeklinde haberler yayınlanıyor.

Niye? Çünkü Almanya başta olmaküzere birkaç Avrupa ülkesi ırkçıgruplara karşı birkaç soruşturma,birkaç gözaltı operasyonu yapmış-lar... Bunlar göstermeliktir. Bunlarhalkları aldatmaya yöneliktir. Amaç,ırkçılığın gelişip güçlenmesinde biz-zat emperyalist devletlerin oynadı-ğı rolü gizleyebilmektir. Dahası,ırkçılığı teşvik etmeyi sürdürecek-lerdir. Bundan da kimsenin kuşkusuolmasın.

YALNIZ DEVRİMCİLER DİRENEBİLİR!

7 Ağustos2011

53

Yürüyüş

Sayı: 280

Page 54:  · Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı

13 Ağustos 1992 günü Ankara’dabulundukları üs kuşatıldığında çatı-şarak ve kanlarıyla duvaraDevrimci Sol/SDB yazarak şehitdüştüler. Arslan ARI 1963 Bursa Gemlikdoğumludur. Yoksul bir köylü aile-sinin çocuğuydu. Gürcü milliyetin-

dendir. Mücadeleyle 12 Eylül öncesi lise yılların-da tanıştı, 1991 Mayıs’ından itibaren mücadele-seni SDB savaşçısı olarak sürdürdü. Nurhayat,1969 doğumludur. İşçiydi; konfeksiyon atölye-lerinde, tuğla fabrikalarında çalıştı. 1990’daörgütlü ilişkiler içinde yeraldı. Nurhayat cesareti,kararlılığı, ataklığı ve yetenekleriyle 1992 başla-rından itibaren SDB savaşçısı oldu. Eyüphan,

1966 Sivas doğumluydu; Zaralı bir Kürt ailesinin çocuğuydu.emekçiydi. 1988’de devrimci mücadeleyle tanıştı. 1990’da eşiEsma Polat ile birlikte gözaltına alındı, işkencenin en alçakça-sını eşiyle birlikte göğüsledi. Esma’nın Adana’da şehit düşme-si onu mücadeleye bağlayan yeni bir bağ oldu.

1957, Karabük doğumluydu. Aslen Artvin-Ho-palı’dır. Örgütlü yaşamla 1976 yılında tanıştı.Dev-Genç’li oldu. Cunta sonrası 1981’de tutsakdüştü. Özgür tutsak geleneğimizin yaratılmasındapayı olanlardandı. 2000’de F Tipi hapishanelerle gündeme getirilenteslim alma saldırısına karşı Ümraniye Hapishane-si’nde ölüm orucuna başlayan tutsaklardan biriydi.

19 Aralık katliamını yaşadı. Katliamın ardından sevk edildiğiKandıra F Tipi hücrelerinde direnişini sürdürdü. Tahliye edildi,ölüm orucunu dışarıda da devam ettirdi. Kuşatma altındaki Kü-çükarmutlu’da 14 Ağustos 2001’de şehit düştü.

OsmanOS MANAĞAOĞLU

KAYIP13 Ağustos 1993’de İstanbul Okmeydanı'ndakiPERPA iş merkezinde gerçekleştirilen ve 5 kişi-nin katledildiği operasyon çerçevesinde gözaltınaalındı ve kaybedildi. Polis, gözaltına aldığını ka-bul etmezken, o günden sonra bir daha haber alı-namadı.

ErdoğanŞAKAR

13 Ağustos 1992’de Ankara Malte-pe’de üslerini kuşatan faşizmin cel-latlarına karşı direnerek şehit düştü-ler. Vehpi SDB komutanı, NurtenSDB üyesiydi.Vehpi Melek 1962 Dersim Hozatdoğumludur. Kürt bir işçi ailesininçocuğu olan Vehpi, ortaokul-lise yıl-

larından itibaren devrimci mücadelenin bir parçası oldu ve şehitdüştüğü 13 Ağustos tarihine kadar da bu mücadeleden kopmadı. Erzurum/Hınıslı Kürt bir ailenin kızı olan Nurten, devrimcimücadeleyle tanışmadan önce tüm yaşamı, tüm ev kadınlarınınmahkum edildiği türde bir yaşamdı. 1989-90 yıllarında tanıştı-ğı devrimci mücadele onun yaşamını, kişiliğini değiştirdi.Kendini, yaşamını dönüştürerek kavgaya girdi.

VehbiMELEK

NurtenACAR

ArslanARI

EyüphanPOLAT

NurhayatBEYHAN

Ramazan ayı başladı. Yine halkımızın bir bölümü orucunututacak, ibadetini yapacak, iftar sofraları kuracak gücü yet-tiğince. Dini inancının gereklerini yerine getirecek.

Öte yandan, AKP halkın dini duygularını sömürmeye de-vam ediyor. Halkı soyarak kazandıklarını sadaka gibi dağı-tıyorlar iftar çadırlarında. Çadırlar halka bir lütuf değildir. Bi-zim paralarımızla kuruyorlar o çadırları. Sonra da utan-mazca, kalem kalem sayıyorlar, şu kadar kilo pirinç, bu ka-dar kilo tavuk eti... yedirdik diye.

Halka sadakayı reva görenlerin nasıl lüks içinde yaşa-dıklarını da biliyoruz. Bizden çalarak iftar çadırlarına har-cadıkları paralar, onlar için günlük harcamalardır. Müslümanolmak adaletli olmaksa, AKP adaletin yanından bile ge-çemez. Müslüman olmak namuslu olmaksa, AKP’nin adı-nı kullanmamız bile yanlış olur. O zaman ibadetlerimiziAKP’nin kullanmasına izin vermemeliyiz.

İftar çadırlarını neden kurarlar? Evinde yemeği olmayan-lar gelip de iftarlarını yapsın diye. Bu demektir ki, evinde açyatan insanlar var bu ülkede. Çözüm iftar çadırları mıdır peki?İşsiz bıraktıkları, vergilerle sırtlarına bindikleri halkı bu çadırlarlamı doyuracaklar? Her Ramazan’da yaptıkları şovlar göster-meliktir, göz boyamak içindir. Buna izin vermemeliyiz.

Mahallelerimizde kendi iftar sofralarımızı kurabiliriz al-ternatif olarak. Gücümüzün yettiği kadarını birleştirirsek, çokgüzel sofralar kurabiliriz. Paylaşım arttığında daha da güç-lü hissedilecektir inançlar...

Devrimciler olarak din konusuna bakış açımız farklı birşeydir, halkımızın inançlarına bakışımız farklı. Halkımızıninançlarına saygı duyarız ve ibadetlerini yerine getirmeleriiçin gerekli koşulların yaratılmasını savunuruz. İftar yemekleride veririz, iftar sofralarına konuk da oluruz. Biliriz ki o sof-ralar bize açıktır.

Oruç, inancın sınanmasıdır; inancı için gereken iradeyigösterip gösterememesidir. Aç olanların durumunu anlamak,günlük dertlerden uzaklaşıp kendimizi gözden geçirmek... Aç-lık ve oruç, devrimcilerin de bildiği kavramlardır. Bizim oruç-larımız ölümünedir üstelik. İnançlarımız için biz de açlığayatırırız bedenlerimizi. Geçen sayımızda açlık grevinindevrimciler için anlamını ve neden yapıldığını anlatmıştık.

Şu anda Dersim’de devam eden ölüm orucu direnişimizvar. Çayan Mahallesi’nde bir açlık grevi çadırımız var. Bi-zim iftar çadırlarımız yok ama direniş çadırlarımız var.

Ramazan’da ibadetlerini yerine getiren halkımızı direnişçadırlarına bekliyoruz. İnançları için ölüm orucu yapan,açlık grevi yapan devrimcileri, sahiplenmeliyiz. Ramazan’ınanlamını bu şekilde zenginleştirebiliriz... Direniş çadırları-na gidemiyorsak bile kart gönderebiliriz. Kardeşinin cena-zesini almak için bedenini ölüm orucuna yatıran Hüsnü Yıl-dız’a destek vermek, toplu mezarların açılması için bir imzavermek, dini inançlarımızı yerine getirmenin önünde engeldeğildir. Aksine bizi sömürenlere karşı birlik olmalı, örgüt-lenmeli ve hesap sormalıyız.

Ramazan Ayında DirenişÇadırlarını Ziyaret Edelim

54