32
www.ortakzemin.com EDÝTÖR DEN 1 64 MUHAMMED EMÝN YILMAZ -- ÝSTANBUL Dergiyi baþtan sona her iki sayýsýný da inceledim. içerik olarak çok iyi bir trend yakalanmýþ. ileriki sayýlarda inþallah gevþeme olmadan çizginizi devam ettirirsiniz. Tasarýmý da göz ardý etmeden içeriði dolu olarak ileriki sayýlarýnýzý bekliyoruz. Ýlk iki sayý için yüreðinize, kalemlerinize saðlýk... MAHMOUD ÝSLAMOV-- KAYIP ÞEHÝR Derginizin 2. sayýsý görünüm olarak 1. sayýya göre daha güzel olmuþ. Ýçerik ilk sayýdaki gibi güzel ve temel deðerler. Ýnþallah 3. sayýnýzýn daha güzel olacaðýný umut ediyor ve bekliyoruz. Allah gayretinizi ve samimiyetinizi artýrsýn. FURKAN ÖZKAN -- ÝSTANBUL Selamünaleyküm derginizi bir vesileyle okudum. Çok güzel konulara deðinmiþsiniz, tasarým çok sade ve ciddi ancak dergilerinizi internette okuma imkâný olursa sevinirim. ALLAH (C.C) yar ve yardýmcýnýz olsun. Ayný zamanda bütün Müslümanlara ayrým yapmadan söz hakký tanýmanýz belki diðerlerine de örnek olur. RÜMEYSA SAKÝN -- ÝZMÝR Derginizi okudum çok baþarýlý ve bir o kadar da samimi buldum. Özellikle dizi yazýsý kýsmýndaki kendimle hesaplaþma bölümü beni çok etkiledi kaç defa okudum ve arkadaþlara da okudum. Ben bir anne olarak neler kaçýrdýðýmýzýn farkýna vardým. Eþimle kendimizi tekrar gözden geçirdik ve çok duygulandým anlatamam. Dünyanýn telaþlarý bizi ne kadar yabancýlaþtýrýyor bunun farkýna vardým. Yazarýnýzýn kitaplarý var mý mail adreslerini eklerseniz sevinirim. Baþarýlar dilerim. MAHMUT KARA -- Þ.URFA Kardeþler elinize saðlýk çok kibar olmuþ. Özellikle konu bütünlüðü harika, klasik dergi anlayýþýnýn çok dýþýnda bizsel konularýnýz çok hoþ. Dizgi ve tasarým çok güzel muvaffakiyetler. ÖZKAN BÝLGÝN -- K.MARAÞ Selamünaleyküm. Ortak zemin gibi bir iletiþim platformunu ümmetin hizmetine sunan emektar kardeþlerime saygýlar, sevgiler. Tebrik ediyor çalýþmalarýnýzýn devamýný diliyorum. Ortak zemin ümmetin zemini olma yolunda ilerliyor. Sevgi barýþ ve kardeþlik duygularýmýzý pekiþtirmeye vesile olmasýný diliyorum. Farklýlýklarýmýz zenginlik kaynaðýmýzdýr. Ýhtilafýmýz dahi Rahmet-i Rahman'ý celb etmelidir. Görüþmek dileðiyle… Allah'a emanet olunuz. Selamlar DUYGU HAMUT -- GAZÝANTEP Dergi için emek verip bu iþe yüreðini koyan herkesi tebrik ediyorum. Tasarým ve yazý olarak her sayýda gittikçe güzelleþen bir çizgi izliyorsunuz. Eminim ki böyle de devam edecek. SADIK ÝÇER -- AÐRI Derginiz çok güzel olmuþ. Baþarýlarýnýzýn devamýný Cenab-ý Allah'tan diler. Daha nice sayýlara ulaþmanýzý temenni ediyorum. Yalnýz söylemem gereken bir þey daha var lütfen baskýlarýnýz renkli olsun daha da cezb edici olur diye düþünüyorum. Allahýn selamý üzerinize olsun. MUSTAFA KARA -- K.MARAÞ Selamlar bu zamanda hizmetin bir baþka boyutu olan yayým çalýþmalarýna yaptýðýnýz rýzayý ilahi adýna olan bu çalýþmalarýnýzdan dolayý Rabbim yardýmcýnýz olsun. Her hizmet ve gayretin bir karþýlýðý vardýr. Yapýlan fayda nisbetinde samimiyet ve niyeti halise nisbetinde Rabbimizin katýnda mükâfatýnýz olacaktýr. Dergimizde malumu ilam kabilinden ziyade herkesin anlayamadýðý çözemediði veya olaylara bakacak ölçü ve bakýþ açýlarý kazandýrma adýna olursa daha güzel olacaðýný düþünüyorum. Selamlar. DENÝZ BOSTANCI --ANKARA Birinci sayýyý inceledim gerçekten de çok güzel bir konu seçimi üzerinde çok güzel yorumlar yapýlmýþ. Emeði geçenlerin kalemine saðlýk. SÝZDEN GELENLER ORTAK ZEMÝN Üç Aylýk Kültür Ve Düþünce Dergisi YIL: 1 SAYI: 3 Ocak – Þubat – Mart 2008 Fiyatý: 2.50 YTL ISSN: 1307- 6558 Sahibi Ve Yazý Ýþleri Müdürü Ýbrahim KORKUT Genel Yayýn Yönetmeni Selami YÜKSEL Yayýn Kurulu Hasan HALHALLI Ahmet ÇELÝK Muhammed YASÝN M. Emin KORKUT Selami GÖRGÜN Ramazan KURT Ahmet PAYAM Hukuk Danýþmaný Av. Süphan ERKAN Reklâm ve Abone Enver YALÇIN Yayýn Türü Bölgesel & Süreli Yayýn Grafik & Tasarým Performans AJANS www.performansajans.com Baský ve Tarih Nokta ofset Matbaacýlýk 0.342 215 27 20-21 Ocak 2008 Ýrtibat adresi Þekeroðlu Mh. Eskisaray Cad. Þekerci Durdu Ýþ Haný Kat:1 No: 115 Þahinbey / Gaziantep Tel ve Faks:342 231 42 62 [email protected] Posta Çeki Hesabý Ýbrahim korkut Hesap No: 544 97 32 Yazýlarýn Tüm Sorumluluðu Yazarlarýna Aittir. Yayýn Kurulu Yazýlar Üzerinde Deðiþiklik yapabilir. Rahman ve Rahim Allah'ýn adýyla… Yeni bir sayý ile yeniden karþýnýzdayýz. Ahlaki çözülmenin ve yozlaþmanýn had safhaya ulaþtýðý þu dönemde, Ýslam ahlakýnýn özelliklerini ve güzelliklerini bütünüyle yansýtma adýna fikri bir zeminde yolculuða devam ediyoruz. Bu yolculuk esnasýnda gündelik hayatýmýzý meþgul eden birçok mesele hakkýnda mümkün mertebe söz söylememeye çalýþýyoruz. Bu “neler oluyor hayatta” sorusunun cevabýný bilmediðimizden yada bu konularda herhangi bir fikrimizin olmadýðýndan deðildir. Gayemiz, zihinlerimizi etrafýmýzdaki kirlilikten biraz olsun uzak tutmak ve kendi gündemimizi oluþturmak ve gündemimizi meþgul eden olaylarýn arkasýndaki eksikliðe, derinlerde yatan sebeplere Ýþaret etmektir. Çünkü hayatta attýðýmýz her adýmýn hesap gününde bir noktaya vardýðýný biliyoruz. Bu bilinçten dolayý, bu sayýmýzda kapak dosyasý olarak Haþir, ölümden sonra diriliþ konusunu etraflýca iþlemeye çalýþtýk. Ahiret bilincinin zihinlerde yer ettiði müddetçe ahlaki seviyenin hayli düzeleceði kanýsýndayýz. Haþr ile yeniden diriliþe kapý aralayabilirsek ne mutlu bize… Hac ve Kurban yazýsýyla Osman Tunç aðabeyimiz Hacc'ýn ve kurbanýn eþsiz güzelliðini gözler önüne sermekte. Bir dizi yazý bölümünde Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamýzýn yazýsýnýn ikinci bölümünü yayýnlýyoruz. Hukuki bilinç oluþturma gayesiyle meydana getirdiðimiz Hak ve hukuk köþemizde Prof. Dr. Ahmet Aðýrakça hocamýzýn 'Ýnsan Haklarý Ve Birlikte Yaþama' baþlýklý yazýsýný göreceksiniz. Yine Ýslam dünyasý köþesinde 'Diyar-ý Musa Mýsýr' baþlýðýyla Mýsýr'ý yaþayan, Ýslam tarihi uzmaný arkadaþýmýz Cuma Karan'ýn kaleminden okuyacaksýnýz. 'Toplum Ve Aile'de Mehmet Zeki Aydýn hocamýzýn 'Çocuk Tehdit Edilmemelidir' baþlýklý yazýsýný istifadenize sunuyoruz. 'Ýz Býrakanlar' da bu sayýda Ömer b. Abdulaziz'i iþledik. Yine 'Düþünce-Deneme-Yorum' sayfalarýmýzda çeþitli konulardaki yazýlarý, özelliklede Nevzat Eminoðlu'nun 'Bediüzzamandan Kardeþlik Çözümü' baþlýklý yazýsýný istifadenize sunuyoruz. Kýsacasý dergimiz bu sayýsýnda da dopdolu bir içerik ve özellikte… Þu unutulmamalýdýr ki; Ortak Zemin dergimiz yalnýzca okuma ve yazmaya yönelik kültürel bir uðraþ deðildir. Sorumluluklarýmýzý hatýrlatýcý, Salih amellere çaðýrýcý, hakký ve sabrý tavsiye edici bir kaygýnýn ürünüdür. Bundan dolayýdýr ki; bireyselleþmenin, bencilleþmenin ve dünyevileþmenin insanlarýmýzý acýmasýzca öðüttüðü tükettiði bir dönemde; ORTAK bir ZEMÝN'de koruyucu, kurucu, kuþatýcý, kucaklayýcý bir ruhla; mensubiyet idrakini, aidiyet þuurunu, düþünce haysiyetini, ve kýble hassasiyetini diri tutmamýz gerekiyor. Rabbimizden niyazýmýz bu diriliþ ruhunun bizleri çepeçevre sarmasý… EDÝTÖR’DEN [email protected]

Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

ww

w.o

rta

kze

min

.co

m

ED

ÝTÖ

R D

EN

164

MUHAMMED EMÝN YILMAZ -- ÝSTANBULDergiyi baþtan sona her iki sayýsýný da inceledim. içerik olarak çok iyi bir trend yakalanmýþ. ileriki sayýlarda inþallah gevþeme olmadan çizginizi devam ettirirsiniz. Tasarýmý da göz ardý etmeden içeriði dolu olarak ileriki sayýlarýnýzý bekliyoruz. Ýlk iki sayý için yüreðinize, kalemlerinize saðlýk... MAHMOUD ÝSLAMOV-- KAYIP ÞEHÝRDerginizin 2. sayýsý görünüm olarak 1. sayýya göre daha güzel olmuþ. Ýçerik ilk sayýdaki gibi güzel ve temel deðerler. Ýnþallah 3. sayýnýzýn daha güzel olacaðýný umut ediyor ve bekliyoruz. Allah gayretinizi ve samimiyetinizi artýrsýn.

FURKAN ÖZKAN -- ÝSTANBULSelamünaleyküm derginizi bir vesileyle okudum. Çok güzel konulara deðinmiþsiniz, tasarým çok sade ve ciddi ancak dergilerinizi internette okuma imkâný olursa sevinirim. ALLAH (C.C) yar ve yardýmcýnýz olsun. Ayný zamanda bütün Müslümanlara ayrým yapmadan söz hakký tanýmanýz belki diðerlerine de örnek olur.

RÜMEYSA SAKÝN -- ÝZMÝRDerginizi okudum çok baþarýlý ve bir o kadar da samimi buldum. Özellikle dizi yazýsý kýsmýndaki kendimle hesaplaþma bölümü beni çok etkiledi kaç defa okudum ve arkadaþlara da okudum. Ben bir anne olarak neler kaçýrdýðýmýzýn farkýna vardým. Eþimle kendimizi tekrar gözden geçirdik ve çok duygulandým anlatamam. Dünyanýn telaþlarý bizi ne kadar yabancýlaþtýrýyor bunun farkýna vardým. Yazarýnýzýn kitaplarý var mý mail adreslerini eklerseniz sevinirim. Baþarýlar dilerim.

MAHMUT KARA -- Þ.URFAKardeþler elinize saðlýk çok kibar olmuþ. Özellikle konu bütünlüðü harika, klasik dergi anlayýþýnýn çok dýþýnda bizsel konularýnýz çok hoþ. Dizgi ve tasarým çok güzel muvaffakiyetler.

ÖZKAN BÝLGÝN -- K.MARAÞSelamünaleyküm. Ortak zemin gibi bir iletiþim platformunu ümmetin hizmetine sunan emektar kardeþlerime saygýlar, sevgiler. Tebrik ediyor çalýþmalarýnýzýn devamýný diliyorum. Ortak zemin ümmetin zemini olma yolunda ilerliyor. Sevgi barýþ ve kardeþlik duygularýmýzý pekiþtirmeye vesile olmasýný diliyorum. Farklýlýklarýmýz zenginlik kaynaðýmýzdýr. Ýhtilafýmýz dahi Rahmet-i Rahman'ý celb etmelidir. Görüþmek dileðiyle… Allah'a emanet olunuz. Selamlar

DUYGU HAMUT -- GAZÝANTEPDergi için emek verip bu iþe yüreðini koyan herkesi tebrik ediyorum. Tasarým ve yazý olarak her sayýda gittikçe güzelleþen bir çizgi izliyorsunuz. Eminim ki böyle de devam edecek.

SADIK ÝÇER -- AÐRIDerginiz çok güzel olmuþ. Baþarýlarýnýzýn devamýný Cenab-ý Allah'tan diler. Daha nice sayýlara ulaþmanýzý temenni ediyorum. Yalnýz söylemem gereken bir þey daha var lütfen baskýlarýnýz renkli olsun daha da cezb edici olur diye düþünüyorum. Allahýn selamý üzerinize olsun.

MUSTAFA KARA -- K.MARAÞSelamlar bu zamanda hizmetin bir baþka boyutu olan yayým çalýþmalarýna yaptýðýnýz rýzayý ilahi adýna olan bu çalýþmalarýnýzdan dolayý Rabbim yardýmcýnýz olsun. Her hizmet ve gayretin bir karþýlýðý vardýr. Yapýlan fayda nisbetinde samimiyet ve niyeti halise nisbetinde Rabbimizin katýnda mükâfatýnýz olacaktýr. Dergimizde malumu ilam kabilinden ziyade herkesin anlayamadýðý çözemediði veya olaylara bakacak

ölçü ve bakýþ açýlarý kazandýrma adýna olursa daha güzel olacaðýný düþünüyorum. Selamlar.

DENÝZ BOSTANCI --ANKARABirinci sayýyý inceledim gerçekten de çok güzel bir konu seçimi üzerinde çok güzel yorumlar yapýlmýþ. Emeði geçenlerin kalemine saðlýk.

SÝZD

EN

GELE

NLE

RORTAK ZEMÝNÜç Aylýk Kültür

VeDüþünce Dergisi

YIL: 1 SAYI: 3Ocak – Þubat – Mart 2008

Fiyatý: 2.50 YTLISSN: 1307- 6558

Sahibi Ve Yazý ÝþleriMüdürü

Ýbrahim KORKUTGenel Yayýn Yönetmeni

Selami YÜKSELYayýn Kurulu

Hasan HALHALLIAhmet ÇELÝK

Muhammed YASÝNM. Emin KORKUTSelami GÖRGÜNRamazan KURTAhmet PAYAM

Hukuk DanýþmanýAv. Süphan ERKANReklâm ve Abone

Enver YALÇINYayýn Türü

Bölgesel & Süreli YayýnGrafik & TasarýmPerformans AJANS

www.performansajans.comBaský ve Tarih

Nokta ofset Matbaacýlýk0.342 215 27 20-21

Ocak 2008Ýrtibat adresi

Þekeroðlu Mh. Eskisaray Cad.

Þekerci Durdu Ýþ Haný Kat:1No: 115

Þahinbey / GaziantepTel ve Faks:342 231 42 62

[email protected] Çeki Hesabý

Ýbrahim korkutHesap No: 544 97 32

Yazýlarýn Tüm SorumluluðuYazarlarýna Aittir.

Yayýn Kurulu Yazýlar Üzerinde

Deðiþiklik yapabilir.

Rahman ve Rahim Allah'ýn adýyla…

Yeni bir sayý ile yeniden karþýnýzdayýz. Ahlaki çözülmenin ve yozlaþmanýn had safhaya ulaþtýðý þu dönemde, Ýslam ahlakýnýn özelliklerini ve güzelliklerini bütünüyle yansýtma adýna fikri bir zeminde yolculuða devam ediyoruz. Bu yolculuk esnasýnda gündelik hayatýmýzý meþgul eden birçok mesele hakkýnda mümkün mertebe söz söylememeye çalýþýyoruz. Bu “neler oluyor hayatta” sorusunun cevabýný bilmediðimizden yada bu konularda herhangi bir fikrimizin olmadýðýndan deðildir. Gayemiz, zihinlerimizi etrafýmýzdaki kirlilikten biraz olsun uzak tutmak ve kendi gündemimizi oluþturmak ve gündemimizi meþgul eden olaylarýn arkasýndaki eksikliðe, derinlerde yatan sebeplere Ýþaret etmektir. Çünkü hayatta attýðýmýz her adýmýn hesap gününde bir noktaya vardýðýný biliyoruz.

Bu bilinçten dolayý, bu sayýmýzda kapak dosyasý olarak Haþir, ölümden sonra diriliþ konusunu etraflýca iþlemeye çalýþtýk. Ahiret bilincinin zihinlerde yer ettiði müddetçe ahlaki seviyenin hayli düzeleceði kanýsýndayýz. Haþr ile yeniden diriliþe kapý aralayabilirsek ne mutlu bize…

Hac ve Kurban yazýsýyla Osman Tunç aðabeyimiz Hacc'ýn ve kurbanýn eþsiz güzelliðini gözler önüne sermekte. Bir dizi yazý bölümünde Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamýzýn yazýsýnýn ikinci bölümünü yayýnlýyoruz.

Hukuki bilinç oluþturma gayesiyle meydana getirdiðimiz Hak ve hukuk köþemizde Prof. Dr. Ahmet Aðýrakça hocamýzýn 'Ýnsan Haklarý Ve Birlikte Yaþama' baþlýklý yazýsýný göreceksiniz.

Yine Ýslam dünyasý köþesinde 'Diyar-ý Musa Mýsýr' baþlýðýyla Mýsýr'ý yaþayan, Ýslam tarihi uzmaný arkadaþýmýz Cuma Karan'ýn kaleminden okuyacaksýnýz. 'Toplum Ve Aile'de Mehmet Zeki Aydýn hocamýzýn 'Çocuk Tehdit Edilmemelidir' baþlýklý yazýsýný istifadenize sunuyoruz.

'Ýz Býrakanlar' da bu sayýda Ömer b. Abdulaziz'i iþledik. Yine 'Düþünce-Deneme-Yorum' sayfalarýmýzda çeþitli konulardaki yazýlarý, özelliklede Nevzat Eminoðlu'nun 'Bediüzzamandan Kardeþlik Çözümü' baþlýklý yazýsýný istifadenize sunuyoruz. Kýsacasý dergimiz bu sayýsýnda da dopdolu bir içerik ve özellikte…

Þu unutulmamalýdýr ki; Ortak Zemin dergimiz yalnýzca okuma ve yazmaya yönelik kültürel bir uðraþ deðildir. Sorumluluklarýmýzý hatýrlatýcý, Salih amellere çaðýrýcý, hakký ve sabrý tavsiye edici bir kaygýnýn ürünüdür. Bundan dolayýdýr ki; bireyselleþmenin, bencilleþmenin ve dünyevileþmenin insanlarýmýzý acýmasýzca öðüttüðü tükettiði bir dönemde; ORTAK bir ZEMÝN'de koruyucu, kurucu, kuþatýcý, kucaklayýcý bir ruhla; mensubiyet idrakini, aidiyet þuurunu, düþünce haysiyetini, ve kýble hassasiyetini diri tutmamýz gerekiyor.

Rabbimizden niyazýmýz bu diriliþ ruhunun bizleri çepeçevre sarmasý…

EDÝTÖR’[email protected]

Page 2: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

ÝZ B

IRA

KA

NLA

RÝÇ

ÝND

EK

ÝLER

ÝÇÝNDEKÝLER

05 HACC VE KURBAN OSMAN TUNÇ

08 AYET ve HADÝS PENCERESÝNDEN HAÞÝR RAMAZAN KURT

10 ESMA-i HÜSNA VE HAÞRi GEREKTÝREN YÖNLERi GÜLÞEN GAZEL

12 GÜNDEMÝMiZDEKÝ HAÞÝR ÞEYMA KALKANDELEN

13 HAÞR ÝLE DÝRÝLMEK YA DA DOÐRULMAK HAKAN SARIDÝKEN

14 DÝRÝLÝÞÝMÝZDE ''ACBUZZENEB'' MU'CÝZESÝ AYNUR KARAN

16 HÝÇ GÜZEL OLMASAYDI, ÖLÜR MÜYDÜ PEYGAMBER ? TAHA KILINÇ

18 ÇOCUKLARIMIZA ÖLÜMÜ NASIL ANLATALIM ? AYÞE KIZIKLI

20 ÖLDÜRÜLEMEYEN ÖLÜM MAHMUT GÜNDEÞ

22 DÜNYA - AHÝRET BÜTÜNLÜÐÜ Doç.Dr.ÞEHMUS DEMÝR

24 HER NEFÝS MUTLAKA ÖLÜMÜ TADACAKTIR RAMAZAN ÇETÝN

25 YENÝDEN DOÐUÞ “RUH GÖÇÜ” MEHMET Ali KIZIKLI

27 HZ. PEYGAMBER'Ý ÖRNEK ALMAK VE SÜNNETE TÂBÝ OLMANIN ANLAMI ÜZERÝNE - 2 Prof.Dr. MEHMET GÖRMEZ

31 ÝNSAN HAKLARI VE BÝRLÝKTE YAÞAMA Prof.Dr. AHMET AÐIRAKÇA

33 DÝYAR-I MUSA “MISIR” CUMA KARAN

37 ÇOCUK TEHDÝT EDÝLMEMELÝDÝR Prof.Dr. MEHMET ZEKÝ AYDIN

39 TOPLUMSAL BÝR HASTALIK “ENANÝYET” ZABÝT DURMUÞ

KAPAK DOSYASI

BÝR DÝZÝ YAZI

HAK & HUKUK

ÝSLAM DÜNYASI

TOPLUM VE AÝLE

HACC VE KURBAN

Hac ve kurban, tarihin unutulmayacak þekilde kaydettiði iki büyük inkýlabýn iki kelimeyle ifadesidir. Bu iki inkýlabýn da iki kahramaný vardýr. Hz. Ýbrahim ve oðlu Ýsmail.. Baba ve oðul zamanýný eskitemeyeceði bir hatýrayý çölün en kýzgýn kum tanelerine nakþettiler. Çöl ki azgýn kum fýrtýnalarýyla, ruhuna yabancý olan devrimleri yüzüstü devirir. Ayný kum taneleri hac ve kurban manasý etrafýnda pervane gibi dönerek o manayý korumak için kendini adeta görevli bildi.

OSMAN TUNÇ

Ýnsanoðlu Cenab-ý Allah tarafýndan yaratýlýrken kendisine özgür bir irade verilerek yaratýlmýþtýr. Kendi iradesini yaratýlýþý gereði kullanacaðýndan bu iradeye kimsenin tahakküm etme hakký sözkonusu olamaz. Dolayýsýyla birey salt insan olmakla elde ettiði bu hakký sonuna kadar kullanmada tamamen özgür olup onun irade ve söz söyleme hakký kýsýtlanamaz. Ýnsan taþýdýðý bu tabii özgürlüðüyle kendisine karþý iþlenecek suçlarý bertaraf etme gücüne de sahip olmalýdýr.

Prof.Dr. AHMET AÐIRAKÇA

63

KÝT

AB

ÝYA

T

ÝSLAM'DA ÝLÝM VE ÝLÝM ADAMI

Ýslam dini, hayatýn her safhasýný kapsayan ve bu konu hakkýnda tavsiyeler ihtiva eden bir din olduðu için, elbette ilim ve ilim adamýnýn deðeri ve mahiyeti hakkýnda da bazý tavsiyeler ve hükümler ihtiva eder.

Bu kitap, ilme ve ilim adamýna ait Hz. Peygamber'in hadislerini bir araya getiren bir monografi özelliðini taþýmaktadýr.

Yazar, bu çalýþmanýn ilim ve ilim adamýyla i lg i lenen herkese ve bu arada öze l l i k le akademisyenlere bir rehber olabileceði ve onlarý bu konuda yeni bir çalýþmalar yapmaya teþvik edeceði ümidini taþýmaktadýr.

Prof. Dr. Servet Armaðan / Gündönümü Yayýnlarý.(212) 635 47 24

MAZLUM HALEPÇE

Bu küçük roman; bir tarihin dönüm noktasýdýr. Halepçe, insanlýk tarihinde barbarlýðýn ne ilk ne de son halkasýdýr. Ýnsanlýk düþmaný insanlar, milletler, uluslar kendi bekalarý için mazlum ve ezilmiþ halklarýn sýrtlarýna basarak, onlarý yok ederek varlýklarýný sürdürmek istemiþler ama tarihin kirli sayfalarýnda yer almýþlardýr.

Bu kitapta anlatýlan olay son dönemin en korkunç, en gaddar, en acýmasýz soykýrýmlarýndan biridir. Halepçe olayý çok trajiktir. Bir ülkenin kendi halkýna karþý yaptýðý en büyük suçlardan biridir. Ýnsanlýðýn bu ayýba karþý duyarlý olmasý noktasýnda yazarýn tarihi roman içerikli bu eserine kayýtsýz kalýnmamalý. Bir baþka yerde, bir daha halepçeler olmasýn…

Müþtehir Karakaya / Kent Yayýnlarý (212) 519 00 09

Ýçimde biriken kan

çýktýkça damarlardan

her zerreme halepçe diye yazdý

açýdan deðerlendirmekte, onlarýn fiziki yapýlarýna, renklerine, ýrklarýna, cinsiyetlerine, saðlam veya engelli oluþlarýna bakmamaktadýr.

Ýnsanýn dünya yaþamýnda karþýlaþtýðý hiçbir sýkýntý ve zorluk yoktur ki, ahiret yaþamý için bir kazaným sayýlmasýn, hastalýk, sýkýntý ve zorluk istenmez, fakat bütün önlemler alýnmasýna raðmen gelirse de sabretmek gerekir.

Bu eserde kur'an'da engellilerin hangi baðlamda geçtiði, engelli olmanýn sebeplerinin neler olduðu, engellilik karþýsýnda ne yapýlmasý ve engellilerle sosyal iliþkilerin nasýl olmasý gerektiði, dinimizin engellilere tanýdýðý kolaylýk ve ruhsatlar üzerinde durulmuþtur. Konular ayet ve hadis ýþýðýndan özet olarak, anlaþýlýr ve bilimsel bir yöntemle sunulmaya çalýþýlmýþtýr.

Doç. Dr. Ýsmail Karagöz / Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý (312) 295 73 06

Ayet Ve Hadisler Iþýðýnda ENGELLÝLER

“Engell i ” ve “özürlü” kavramýyla ifade edilen olgu, insanoðlunun bir sýnavý ve çilesidir.

Varlýklarýn en mükemmeli ve en üstünü olan insanýn Allah katýndaki deðeri iman, ibadet, Salih amel, takva ve güzel ahlak nispetindedir. Çünkü Allah insanlarý bu

kuvvetçe denk olmayan iki taraf arasýnda meydana gelmiþ ve yirmi yýl boyunca sürüp giden savaþlarda , zayýf tarafýn baþarýlarý çok daha fazla olmuþtu. Bu da Ömer Muhtar gibi çok yönlü bir liderin etrafýnda toplanan mücahidlerin baþarýsýydý.

Ömer Muhtar hakkýnda küçümsenmeyecek kadar bir hayli yazý yazýlmýþ, baðýmsýz eserler telif edilmiþ, sayýsýz makaleler kaleme alýnmýþtýr. Fakat Türkiye'de her nedense bu hususta pek fazla bir yayýn görülmemektedir.

Ýþte bu eser yazarýn titiz araþtýrmasý neticesinde ortaya çýkan nadide eserlerden biridir.

Prof. Dr. Ahmet Aðýrakça / Beyan Yayýnlarý (212) 512 76 97

ÖMER MUHTAR

20. Asýr kurtuluþ hareketleri hakkýnda yazý yazan herkes ister istemez Ömer Muhtar'dan söz etmek zorunda kalýr. Gerçekten O'nun son derece kýsýr imkanlarla sürdürdüðü mücadele, çok güçlü ve iyi donatýlmýþ, dünyanýn en büyük ordularýndan birine sahip olan bir devlete karþý yapýlan bir mücadeleydi.

Bu mücadele, birbirine ÝNSAN HAKLARI VE BÝRLÝKTE YAÞAMA

Page 3: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

62

- Müþteri: Çok fazla teknik bilgim yok. SEVGI yüklemek için ne yapmam gerekiyor. - Yetkili: Ýlk adým olarak KALBÝM dosyanýzý açmanýz gerekiyor. Açtýnýz mý?- Müþteri: Evet. Ancak su anda GEÇMÝÞ ACILAR.EXE, DÜÞÜNDÜKÇE.EXE, HASET.EXE

VE GÜCENME.EXE isimli programlar da çalýþýyor. Onlar çalýþýrken SEVGÝ yükleyebilir miyim?

- Yetkili: Problem deðil. Yüklediðiniz anda SEVGÝ otomatik olarak sisteminizden GEÇMÝÞ ACILAR.EXE'yi silecektir. Bir süre daha geçici hafýzanýzda kalabilir ama artýk diðer programlarý etkilemeyecektir. SEVGÝ er geç DÜÞÜK GÜVEN.EXE'yi silerek YÜKSEK GÜVEN.EXE isimli bir modül yükleyecektir. Ancak, siz HASET.EXE ve GÜCENME.EXE'yi mutlaka kapatmalýsýnýz. Bu programlar SEVGÝ'nin yüklenmesine engel olur. Onlarý kapatabilir misiniz lütfen?

- Müþteri: Tamam, kapattým. SEVGÝ otomatik olarak yüklenmeye baþladý. Bu normal mi?

- Yetkili: Evet ama unutmayýn ki bu sadece bir temel program. Üst versiyonlarýnýn yüklenmesi için baþka KALP'lerle baðlantý kurmanýz gerekiyor.

- Müþteri: Ooooops... Daha þimdiden bir hata mesajý verdi. Ne yapmam gerekiyo- Yetkili: Mesaj ne diyor - Müþteri: HATA 412-PROGRAM ÝÇ SÝSTEMDE ÇALIÞMIYOR. Bu ne demek - Yetkili: Endiþelenmeyin. Bu sýradan bir problem. SEVGÝ programýnýn baþka

KALPLERDE çalýþmaya hazýr olduðunu ama henüz sizin KALBÝNÝZDE çalýþmadýðýný söylüyor. Þu komplike programcýlýk terimlerinden biri, ama daha sade bir dille "Programýn baþkalarýný SEVEBÝLMESÝ için öncelikle sizin kendi sisteminizi SEVMENÝZ gerektiði" anlamýna gelir.

- Müþteri: Yani ne yapmam gerekiyor - Yetkili: "KENDÝNÝ KABULLENME " isimli dosyanýn altýndaki KENDÝNÝ AFFETME.doc,

KENDÝNE GÜVENME.TXT, DEÐERBÝLME.TXT ve ÝYÝLÝK.doc isimli dosyalarýn üzerine týklayýp hepsini "KALBÝM" dosyasýna kopyalayýn. Bir de KENDI KENDINE KRITIK.EXE 'YI tüm dosyalardan ve daha sonra da çöp kutunuzdan silerek tamamýyla yok olduðundan emin olun.

- Müþteri: Baþardým. Hey! KALB'im gerçekten tertemiz dosyalarla doluyor. GÜLÜMSEME.AVI þu anda monitörümde oynuyor ve SICAKLIK.COM, BARIÞ.EXE ve MEMNUNÝYET.com KALB'imin içine kopyalanýyor.

- Yetkili: O zaman SEVGÝ yüklendi ve çalýþýyor. Þu andan itibaren her þeyle baþa çýkabilmeniz gerekiyor. Yalnýz telefonu kapatmadan son bir þey...

- Müþteri: Nedir?- Yetkili: SEVGÝ programý ücretsizdir. Onu ve onun tüm modüllerini tanýþtýðýnýz

herkese verin. Karþýlýðýnda onlar da baþkalarýyla paylaþacak ve sonucunda size tertemiz modüller geri dönecektir. Mutlu yýllar! - Müþteri: Size de!!

ÖY

HATA 412-PROGRAM ÝÇ SÝSTEMDE ÇALIÞMIYOR...

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

ÝÇÝN

DEK

ÝLER

41 ÖMER BÝN ABDULAZÝZ M.EMÝN KORKUT

45 BÝR PEYGAMBER AHLAKI “HÝLM” DÝLEK BATMAZ

46 NERELERDESÝN PINAR AK

47 BEDÝÜZZAMAN’DAN KARDEÞLÝK ÇAÐRISI: “EY TÜRKLER VE KÜRTLER!” Av. NEVZAT EMÝNOÐLU

51 KENDÝMÝZLE HESAPLAÞMA - 2 ADEM ÖZKAN

53 MUTLULUÐUN FORMÜLÜ SELMA ÖZYOLCU

54 KONUÞMAK YADA KONUÞMAMAK MURAT BAÞEÐMEZ

55 DOSTUM SENÝ UNUTMAK ÝSTERDÝM SELAMÝ GÖRGÜN

56 ÇUKUROVA’NIN ÝNCÝSÝ “ADANA” DÝLEK DEMÝR

58 NEDEN BÝR BÝLGÝSAYAR GÜVENLÝK DUVARI KULLANMALISINIZ ? AHMET ÇELÝK

60 ARZ-I HAL M.AKÝF KARLIGÜL

60 YOLA ADANAN GÜLÝSTAN ÇOBAN

61 HESAP Ali ÖZKANLI

61 ORTADOÐU’DA ÇOCUK OLMAK HASAN HÜSEYÝN KAYNAK

62 HATA 412-PROGRAM ÝÇ SÝSTEMDE ÇALIÞMIYOR...

63 KÝTAP TANITIMI

64 SÝZDEN GELENLER

ÝZ BIRAKANLAR

DÜÞÜNCE-DENEME-YORUM

KÜLTÜR & SANAT

BÝLÝÞÝM

ÞÝÝR

ÖYKÜ

Bediüzzaman Said Nursi, Anadolumuzun yetiþtirdiði dünya çapýnda ve milletinin fedaisi bir deðerimizdir. Maalesef birçok aydýnýmýz dünyanýn öbür ucundaki, bize yabancý, alakasýz kiþilerin fikirlerini çare diye sunarken, içimizden çýkmýþ ve bizim için büyük bedeller vermiþ kahramanlarýmýzdan ve harika çözüm sunan eserlerinden bihaberdirler. Ben Kürt Sorununun çözümüne, bu büyük f iki r adamýmýzýn tespit ve çözüm önerilerini, kamuoyuna, aydýn ve yetkililere sunmakla, katkýda bulunmak istiyorum

Av. NEVZAT EMÝNOÐLU

BEDÝÜZZAMAN’DAN KARDEÞLÝK ÇAÐRISI: “EY TÜRKLER VE KÜRTLER!”

Tarihte bazý yerler vardýr ki tarih ondan bahseder, bazý yerler ise o tarihten bahseder. Yine bazý beldeler vardýr ki tarih olmuþ ve sadece tarihin sayfalarýna geçmiþtir. Bazý yerler de vardýr ki hep tarihtir, tarihidir ve hep vardýr.

Ýþte diyar- ý Musa dediðimiz Mýsý r, bahsetmeye çalýþtýðýmýz durum içerisinde hep ikinci seçenekte yer alarak; tarihten bahseden ve bizzat tarihin kendisi olan bir tarih mahzenidir. Hangi tarafa baksan bir dönemin, bir inancýn, ve bir medeniyetin eserlerinin bir arada görülebileceði dünyanýn nadir yerlerinden birisidir.

CUMA KARAN

DÝYAR-I MUSA “MISIR”

Page 4: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

61

Ruhumuzu sýkan bir þey, Yollar ýssýz yalýn ayak... Bombalar düþüyor baþýmýza, Solgun bir his besliyoruz, Geleceðe ait ölüm þarkýlarý besteliyoruz, Ortadoðu'da çocuk olup her gün ölüyoruz, Haçlý zihniyetinin günahlarýný hep biz çekiyoruz, Geceleri rüyamýzda ölüme koþuyoruz, Ellerimizde silahtan oyuncaklarýmýz… Korksak da boþu boþuna, Kimsemiz yok ki Allah'tan baþka! Artýk kuþlar dahi küstü bize, Ölüm yaný baþýmýzda... Kana'yý, kana buladýlar, Bebeler aðýzlarýnda emzikleri cennete uçtular. Binalar kaldýrýp baþlarýný sonra yana düþtü, Yýkýldý, gözlerimizin önünde dünyamýz, Ellerimizden kaydý bak, mutluluðumuz! Yarýna kutsallýk adýna yok oldu, inancýmýz, Hislerimiz düþmanlýða kurgulandý, Bize gözyaþý ve kan kaldý.

Rabb'im diriltecek tekrar bizleri,Sakinlikle gelin hesap yapalým.Alýnda görünür secde izleri,Amellerle Salih kullar olalým.

Tövbe kapýsýnda açýlsýn eller, Yalan deðil hakký söylesin diller,Yalnýz Allah için eðilsin beller,Þükürlerle Rabb'e kulluk sunalým.

Atýlsýn kalplerden öfkeler, kinler,Kibirler kýrýlýp yok olsun benler,Ölünce topraða karýþýr tenler,Sabýrlarla sözde sabit duralým.

ÞÝÝR

HESAP

Ali ÖZKANLI

ORTADOÐU’DA ÇOCUK OLMAK

Hasan Hüseyin Kaynak

Miladi 2008 ve Hicri 1429 Yýlýnýn

Tüm Ýslam Alemine ve Ýnsanlýða

Hayýr Getirmesini Cenab-ý Zülcelal’den

Umumen ve Daimen Niyaz ediyoruz.

Page 5: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

60

Kabil Habil'i öldürdüðü günden beri yollardayýmKanýyor yorgun parmaklarým Daðda güvercin yuvasý buldumVe aðlýyordu iki yolcudan biriSýrrýný kimseye açmadým inanYanaðýna elimi koyupAnt verdiðim o günden beri

Kabil daða kaçtýðý günden beri yollardayýmHer nerede asamý yere vurupDiz çöktüysemYalnýzlýðýn azizliðine bürünüp Duaya durduysamOrada… Dudaklarýmýn gerisinde Bir “ah” kývrandýDudaklarýmýn tel örgüsündeBir “ah” kanadýGözyaþlarýn avuçlarýmda hatýra kaldýBuz tutmuþ aðaçlarBillurdan heykeller gibi Ardýmdan bakakaldý

Kabil Habil'i öldürdüðü günden beri yollardayým

Rûhumda ara sýra esen bir meltem deðilBilakis katre katre hep var olan hüzündür

Yýllardýr hayâlimde tuttuðum yaþattýðýmNuru hiç eksilmeyen ay parçasý yüzündür

Kalbim sapasaðlamdý sonradan oldu harâbHarâbeye çeviren senin þehlâ gözündür

Dilim inci dökerdi hep saçar idi mercanLâl u ebkem eyleyen senin bir çift sözündür

Aþk sardý bu yüreði sevdâ vurdu bu gönlüGurbet gurbet dolaþan avâre öksüzündür

Seninle aydýnlanýp bulmadýðýndan hayatZulmet gecenin deðil aslýnda gündüzündür

Benim de yalnýzlýðým ve dahi felaketimSensiz geçtiði için bilesin gündüzündür

Yazýn bayramdýr benim için bil ey sevgiliBeni ihtiyarlatan yaþým deðil güzündür

Bal þerbeti misâli gönlüme dolan o þeyHâlis sevgindir onun kaynaðý da özündür

ÞÝÝR

M.Akif KARLIGÜL

ARZ-I HÂL

Gülistan ÇOBAN

YOLA ADANAN

Hac ve kurban, tarihin unutulmayacak þekilde kaydettiði iki büyük inkýlabýn iki kelimeyle ifadesidir. Bu iki inkýlabýn da iki kahramaný vardýr. Hz. Ýbrahim ve oðlu Ýsmail.. Baba ve oðul zamanýn eskitemeyeceði bir hatýrayý çölün en kýzgýn kum tanelerine nakþettiler. Çöl ki azgýn kum fýrtýnalarýyla, ruhuna yabancý olan devrimleri yüzüstü devirir. Ayný kum taneleri hac ve kurban manasý etrafýnda pervane gibi dönerek o manayý korumak için kendini adeta görevli bildi

Kabe'nin inþasý, Hacer ve Ýsmail… Susuzluk ve çöl, çocuk ve zemzem… Ýnsanlýk adýna en aðýr imtihaný verdi Hz. Ýbrahim. Ateþ imtihanýndan daha aðýr, daha çetin, daha güçlü bir sýnavdý verdiði Hz. Ýbrahim'in. Ateþ ki O'na bir gül bahçesi olmuþtu. “Ey ateþ, Ýbrahim'e karþý soðuk ve selametli ol”…

Bütün fanilerden, sönüp kaybolanlardan yüzünü çevirip, her þeyi kuþatan her þeye gücü yeten, her þeyi gören ve bilen bir tek Allah'a yönelen Ýbrahim, insanlýk imtihanýnda baþarýnýn doruðuna ulaþmýþtýr.”

“Ben kaybolup gidenleri sevmem” diyen Ýbrahim “Þüphesiz ki ben, hakka eðilerek yüzümü; gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben Allah'a ortak koþanlardan deðilim” demiþti. Ebü'l-enbiya (peygamberlerin babasý) ünvanýna hakkýyla layýk olan bu ulü'l- azm peygamber tarih boyunca devam edecek olan kutsal bir geleneðin kurucusu oldu. Kur'an, bu kutlu geleneði Ýbrahim'le baþlatýldýðýný þu ayetlerle ifade eder: “Bir zaman Ýbrahim'e Kabe'nin yerini gösterip þöyle vahyettik: Bana hiçbir þeyi ortak koþma. Evim olan Kabe'yi tavaf edenler, civarýnda oturanlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için temizle. Ýnsanlarý hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yerlerden gelen çeþitli vasýtalarla sana varsýnlar.” ( Hac: 26-27)

Ýnsanlarý hacca çeken þey nedir? Neden dünyanýn dört bir yanýndan insanlar çeþitli vasýtalarla bu “ekinsiz vadi” de toplanýyor? Deðiþik dillerden ve

renklerden insanlar… Çünkü, “Orada apaçýk deliller vardýr. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kabe'yi ziyaret etmek farzdýr. Kim inkar ederse þüphesiz ki Allah alemlere muhtaç deðildir.” (Ali-imran: 97)

Evet orada Ýbrahim'in makamý vardýr. Deðiþik renklerden olan ve deðiþik dilleri konuþan insanlar bu ulvi makamda kucaklaþýrlar. Dünyanýn dört bir yanýndan kopup gelen insanlar burada birbirleriyle tanýþýr, dertleþir ve yardýmlaþýrlar. “Müminler ancak kardeþtir” hakikati burada aynýyla tecelli eder. Haccýn, kardeþ l ik , tanýþma, dayanýþma, yardýmlaþma gibi maslahatlarýnýn unutulmasý, ihmal edilmesi, onu statik bir formasyona hapsederek asýl amacýndan uzaklaþtýrmýþtýr. Ruhsuz ve anlamsýz þekiller, bir gayeye müteveccih olmayan hareketler günahlarý silip süpüreceði yerde, Bediüzzaman Said Nursi'nin tespiti ile bazen günahlarý arttýrmaya vesile olur. “ Haccýn ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti deðil, gadap ve kahrý celbetti. Böyle bir haccýn karþýlýðý ise, günahlarýn affedilip silinmesi yerine günahlarýn artmasý oldu. Hacda özell ik le Müslümanlarýn birbirleriyle tanýþarak çeþitli konularda fikir birliðine varmalarý, yardýmlaþma esasýna dayanan iþbölümü yapmalarý gibi sosyal sahadaki geniþ ve kuþatýcý toplumsal faydalarýn ve yüksek Ýslam siyasetinin ihmal edilmiþ olmasý düþmana milyonlarla Müslümaný Ýslam aleyhinde kullanma imkaný ve fýrsatýný verdi.”

Bediüzzaman Said Nursi, I. Dünya S a v a þ ý n d a y e n i k d ü þ e n O s m a n l ý imparatorluðunun yenilgi sebepleri üzerinde dururken, düþmanýn geniþ Ýslam coðrafyasýnda, birbirinden kopuk ve habersiz yaþayan Müslümanlarý Ýslam ordusuna karþý savaþa sokarak Müslümaný Müslümana kýrdýrtmanýn acý ve hazin tablosunu çizdikten sonra bunun temel sebeplerini, Hacc

05

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

ND

EM

HACC VE KURBANOSMAN TUNÇ

Page 6: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

ibadetinin yüce anlamýndan soyutlanarak mahrum býrakýlmasýnda aramaktadýr. Hacdaki amacýn sadece þekil ve merasimden ibaret bulunmadýðýný, asýl amacýn ve hedefin, dünya Müslümanlarýnýn birbirlerini tanýma, birbirleriyle kenetleþme ve yardýmlaþma içinde iþ bölümüne gitmeleri gibi Ýslam toplumunun yararlarý çerçevesinde bir Ýslam siyasetinin izlenmesi olduðuna iþaret etmektedir. Hacc ibadetinin bu sosyal ve siyasal fonksiyonu yitirildiði içindir ki, Çanakkale'de Ýngilizler, Hint Müslümanlarýný dindaþlarý olan Osmanlýlara karþý savaþa sokabilmiþlerdir. Ayný þekilde Ruslar, tatar ve Kafkas Müslümanlarýný Müslümanlara karþý kullanmýþlardýr. Bütün bu acý olaylarýn sebebi Müslümanlarýn birbirini tanýmamýþ olmalarýdýr. Ýþte haccýn en büyük hikmetlerinden biri, dünyanýn her tarafýndan gelen Müslümanlarýn birbirlerini tanýmalarý, birbirlerinden haberdar olmalarý, Müslüman toplumlarýn yeryüzündeki daðýlýmlarýný bilmeleridir.

I . D ü n y a s a v a þ ý n d a Müs lümanlar ýn b i rb i r le r inden habers iz o larak bi rb i r ler iy le savaþtýrýlmýþ olmalarýnýn feci akýbetlerini Bediüzzaman Said N u r s i þ u þ e k i l d e d i l e get i rmektedi r : “ Ý þ te H int, düþman zannederek, halbuki pederini öldürmüþ baþýnda oturmuþ aðlýyor. Ýþte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardým ettiði þahýs biçare valideleri olduðu “Ba'de harabil-basra” anlýyor. Ayak ucunda aðlýyorlar. Ýþte Arap, yanlýþlýkla kahraman kardeþini öldürüp, hayretinden aðlamayý da bilmiyor. Ýþte Afrika, biraderini tanýmayarak öldürdü þimdi vaveyla ediyor. Ýþte Ýslam dünyasý, bayraktar oðlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardým etti, bir anne gibi saçlarýný çekip aðlayýp sýzlýyor. Milyonlarca Müslüman'a böylece bütünüyle hayýr olan Hacc yolculuðu yerine, her yönüyle þer olan düþman bayraðý altýnda uzun seyahatler yaptýrýldý.”

Evet Hacc yaparken, haccýn anlamýný, gaye ve hikmetini de bilmeliyiz. Yoksa ayný hatalara yeniden düþeriz. Haccýn manasý, günah çýkarmak için bol bol gözyaþý dökmek midir? Haccýn yerine getirilmesi için uyulmasý gereken “menasik”in yaný sýra onun hikmeti ve gayesi üzerinde de durmalý deðil miyiz? Ruhsal arýnmanýn yanýnda haccýn toplumsal ve siyasal amaçlarýný da düþünmeliyiz.

Hz. Peygamberin sýrtýný “Cebel-i Rahme”ye vererek okuduðu veda hutbesini her mü'min

kendisine hitab ediyormuþ gibi yeniden dinlemelidir. Bu anlamlý hutbede Ýslam nizamýnýn özeti sunulmuþtur. Temel insan

haklarý, Ýslam kardeþliði, Ýslam ahlaký, toplumu

06

ND

EM

kemirip bitiren cahiliyye adetlerinin iptali, kadýn haklarý, idare edenlerle idare edilenler arasýndaki iliþkiler, yöneticilerde aranmasý gereken nitelikler, piyasa ekonomisini belirleyen faktörler vs.

Hacc ve Arafat.. Arafat daðý hepimizin daðýdýr. Arafat daðý ve “cebeli rahme”... Rahmet saçan dað.. Bir kurtuluþ manifestosu okundu buradan. Bütün bir insanlýða hitaptý bu. Arabýyla Acemiyle, Siyahýyla Beyazýyla, her rengiyle ve her diliyle bütün bir i n san l ý k t ý muhatap o lan. . . Ev rense l b i r beyannameydi bu.”Ey insanlar” diye baþlýyordu.

“Ey insanlar! Kanlarýnýz ve mallarýnýz birbirinize haramdýr. Cahiliyye döneminden arta kalan her þey ayaðýmýn altýndadýr.”

“Ey insanlar! Allah'ýn kitabýný aranýzda uyguladýðý müddetçe, baþýnýzdaki, kývýrcýk saçlý bir köle de olsa dinleyin ve itaat edin. Ne Arabýn Aceme ne Acemin

Araba bir üstünlüðü yoktur. Bütün insanlar Adem'dendir. Adem de topraktandýr.”

“Kadýnlar hakkýnda Allah'tan korkun. Sizin onlar üstünde hakkýnýz

olduðu gibi onlarýn da sizin üzerinizde haklarý vardýr.”

“Ey insanlar! Size iki þey b ý rak ý yo rum ona s ýms ý k ý s a r ý l d ý k ç a y a n l ý þ y o l a sapmazsýnýz. O da Allah'ýn kitabý (Kur'an) ve Resulünün sünnetidir.”

Hacc yapan mü'minler Arafat meydanýnda “cebel-i rahme “yönünden gelen, Arafat daðýndan yankýlanan bu evrensel içerikli hitabeyi duyabiliyorlar mý?

Hacc ve Kurban... Arafat daðýnda yankýlanan ses. Hacc

ve Kurban... Çocuk ve býçak... Korku ve ümit... Semadan gelen

emir býçaktan keskin, kýldan ince... Kurban ve sonsuz bir teslimiyet... ve

peþinden gelen gýpta verici özgürlük... Kurbanýn ince anlamýný anlamayanlar

onun mücerret bir kan dökülmesi biçiminde kaba bir yoruma tabi tuttular. Teslimiyetin yakýcý anlamýný yakalayamayan nasipsiz bir þair isyan duygularýný þöyle açýða vurur:

“Din þehit ister asuman kurban Her zaman her tarafta kan kan kan..”Kabe ve Mekke... Safa ve Merve... Arafat ve

Mina... Meþ'arü'l-haram ve Müzdelife... Haccýn fiziki yapýsýný oluþturan unsurlardýr bunlar. Arafatta vakfeye duruþ ise asýl ruhunu teþkil eder.

Safa ve Merve arasý, sonsuza açýk bir koþu menzi ldi r sanki. “Safa ve Merve Al lah' ýn alametlerindendir. Kim Hacc için Kabe'yi ziyaret eder veya umre yaparsa, Safa ile Merve'yi tavaf etmesinde bir mahzur yoktur. Bir kimse kendi isteðiyle fazladan hayýr yaparsa, muhakkak ki Allah, þükrün karþýlýðýný veren ve her þeyi bilendir.”(Bakara: 158)

Ýhramlý kiþi fanilik sýnýrlarýný aþmak, aþkýn olana

59

için iyi bir seçimdir ve Windows 98, Windows ME, Windows 2000 ve Windows XP ile sorunsuz çalýþýrlar.

Windows XP'nin en güncel sürümü olan Windows XP Service Pack 2'yi (SP2) kullanýyorsanýz, sistemde yerleþik olarak bir güvenlik duvarý bulunmaktadýr ve varsayýlan olarak açýktýr.

Yukarýdaki tabloda güvenlik duvarý yazýlýmlarýnýn karþýlaþtýrýlmasýnda windowsun kendi güvenlik duvarý sonuncu gelirken. Microsoft'un sitesinden yapýlan þu açýklama (Windows XP'de yerleþik bir güvenlik duvarý bulunduðundan ek bir güvenlik duvarý gerekli deðildir.) insaný hayrete düþürüyor.

Neredeyse her internet ku l lanýcýs ýn ýn

vazgeçilmez aracý haline gelen güvenlik duvarý yazýlýmlarý dünyasýnda, çok ses getirmese de çok etkili olabilen ürünlerinde mevcut olduðunu yukarýdaki tabloda görebiliyoruz. Comodo'nun güvenlik duvarý yazýlýmý þu anda 2,4 sürümüyle daðýtýmda. Türkçe dil desteði de bulunan bu ürünü http://www.comodo.com adresinden ücretsiz olarak indirebilirsiniz. .

Yararlanýlan siteler : http://www.microsoft.comhttp://www.matousec.comhttp://www.bildirgec.org

SIN

SI

IRZ

E-MAL

ERIO

UZ

IV

YR

si nd

m

aliye@webte

izina i.co

ur

n lim

but npe so ee@

bsn

inc

weite

izadi. om

validehanima@b

.

we sitenizinadi com

k

id .

endime@websiteniz na i com

r ag ma@wbs enizinadi.c

o ti

eit

om

i

wi

ia i.

webs teme@ebs ten zin

d com

cana@web itenizinadi.com

s

ogluma@b ite

zinad

we sni

i.com

zi a@ki m

eite

na i

wbs

nizid .com

sumkom

a@b

tz

ad co

we si eni ini.

m

eenist ye@

o

websitenizinadi.cm

b c n ga@

a a awe site

iza

o

bn

indi.c

m

es me@i

webs t n zini.c

i e iad

om

dtu

@

osma

ebteni na i. om

wsi

zid c

ARAM

MOT

ORLARINA

A KAYIT

YAPYORU

Z

I

gle-

s

Goo

mn

-

so

rubt

hew

eb -

Inf

Tig

-A

a

Aep

-Sc

oer

lex

-

Src

t

cona

EVis

u-

er

h e

-

eah

I -A

co

-

m S

ac

Wb

Wl

helo

Sear

ch

xS

arc

-

a

l-F

yber

-Ax

ae

h

Ine

eCr

use

r

eq

a

trn

ti

- W

bS

ush

Br

-ay

deba

houk

uf

J

-Ac

.-

ISTE

FIRSAT

performans

Biliþim SistemleriTanýtým HizmetleriWeb Tasarým Web ProgramlamaGrafik TasarýmÝnteraktif Cd tasarýmý

www.performansajans.com

Adres : Karagöz Mah.Eski Saray Cad. Þekeci Durdu Ýþ Haný Kat:1 No:116

Tel: 0 342 231 42 62E-mail: [email protected]

Dünyanýn dört bir

yanýndan kopup gelen

insanlar burada birbirleriyle

tanýþýr, dertleþir ve yardýmlaþýrlar.

“Müminler ancak kardeþtir”

hakikati burada aynýyla tecelli eder.

Haccýn, kardeþlik, tanýþma,

dayanýþma, yardýmlaþma gibi

maslahatlarýnýn unutulmasý, ihmal

edilmesi, onu statik bir

formasyona hapsederek asýl

amacýndan

uzaklaþtýrmýþtýr.

Page 7: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

58

korkutucudur. Ne iyi ki, bir güvenlik duvarý kullanarak virüs bulaþmasý riskini azaltabilirsiniz.

Nasýl bir güvenlik duvarý seçebilirim?

Bir güvenlik duvarý, Internet'ten gelen ve Internet'e giden bilgileri inceler. Tehlikeli veya kuþku uyandýrýcý bir kaynaktan gelen bilgileri belirler. Güvenlik duvarýný doðru biçimde kurarsanýz, güvenlik boþluðu olan bilgisayarlarý arayan korsanlar bilgisayarýnýzý saptayamaz.

Günümüzde kullanýlan üç temel güvenlik duvarý türü vardýr. Bir güvenlik duvarý seçerken ilk adým, hangi türün sizin için en iyisi olduðunu belirlemektir. Seçenekleriniz þunlardýr:

· Güvenlik duvarý yazýlýmlarý

· Yönlendirici donanýmlar

· Kablosuz yönlendiriciler

Baþlamak için þu sorularý yanýtlayýn

1.Güvenlik duvarýný kaç bilgisayar kullanacak?

2.Hangi iþletim sistemini kullanýyorsunuz? (Bu Microsoft Windows®, Apple Macintosh veya Linux'ýn bir sürümü olabilir.)

Ýþte bu kadar. Þimdi hangi türde güvenlik duvarý kullanmak istediðiniz hakkýnda düþünmeye hazýrsýnýz. Her birinin güçlü ve zayýf yönleri olan çeþitli seçenekler bulunmaktadýr.

Biz sizler için güvenlik duvarý yazýlýmlarýný inceledik. Güvenlik duvarý yazýlýmlarýnýn bir karþýlaþtýrmasýný aþaðýdaki tabloda görmektesiniz

Güvenlik duvarý yazýlýmlarý tek bir kiþisel bilgisayar

Internet'e bir güvenlik duvarý olmadan baðlanmak, bir maðazaya girerken otomobilinizi çalýþýr durumda ve kapýlarý kilitlenmemiþ olarak býrakmak gibidir. Kimse fark etmeden girip çýkabilirsiniz; ancak birinin fýrsattan yararlanmasý da olasýdýr. Internet'te korsanlar, korumasýz bilgisayarlarý bulmak için virüs, solucan veya Truva atý gibi kötü amaçlý kodlar kullanýr. Bir güvenlik duvarý, bilgisayarýnýzýn bu ve diðer güvenlik saldýrýlarýndan korunmasýna yardýmcý olabilir.

Bir korsan neler yapabilir?

Bu, saldýrýnýn niteliðine baðlý olarak deðiþir. Bazý saldýrýlar, basit þakalar yapan küçük muzýrlýklarken, bazýlarý kötü amaçlarla düzenlenir. Bunlar arasýnda

çok ciddi sonuçlar doðurabilecek olanlarý vardýr: bilgisayarýnýzdan bilgi silmeye, bilgisayarýnýza

zarar vermeye ya da þifre ya da kredi kartý numarasý gibi kiþisel bilgileri çalmaya çalýþmak gibi. Bazý korsanlar yalnýzca güvenlik açýðý olan bilgisayarlara saldýrmayý

sever. Virüsler, solucanlar ve Truva atlarý

BÝL

ÝÞÝM

NEDEN ÝR BÝ GÝ AYR

BL S

A

VEN DUVAR

GÜLÝK

I

KULLANMALI

IZ ?SIN

Derleyen:Ahmet Çelik

[email protected]

yetmeyen batý dünyasýnýn filozoflarý, insaný ebediyyen öldürmekle inkarýn ölüm sonrasý karanlýðýný örtbas etmek istediler bir bakýma. Bir bakýma da kaçýþtý bu. Ýnsanýn bizzat kendi kendisinden kaçýþý… Sartre, sonsuzluk düþüncesini öldürmek için sonsuzluðun geriye olan uzayýþýný “varlýk özden öncedir ” önermesiyle kesip atarken, ebediliðin ileriye doðru uzanan kordonunu ise “insan-eylem” makasýyla kesmeye çalýþtý. Böylece geçmiþi ve geleceði olmayan bir insan tipi üretti. Sartre'ye göre insanýn varlýðý hareketiyle (eylem) kaimdir. Ýnsan yaþadýðý ve hareket ettiði sürece vardýr.

10. ve 20. yüzyýl filozoflarý insan hayatýný karanlýða boðdular. Batýnýn bu inkar fýrtýnasý altýnda kalan karanlýk dünyasýný, ancak güneþ ülkesi insanlarý sonsuz bir aydýnlýðý bembeyaz ihramlarýnda emen ýþýk pelerinli müminler aydýnlatabilir.

Ýnsanlýðýn kurtuluþ reçetesi insanlarýn mutluluk müjdesi Arafat daðýnda yankýlanan seste gizlidir. O sese kulak kabartýlmalý, o sese doðru gitmelidir. Avrupalýnýn karanlýk ruhunu aydýnlatacak nur… ölmüþ ruhlarý yeniden yaratacak iksir… Asyalýnýn daðýnýklýðýna son verecek, ona çekidüzen verecek mucizevi el (yed-i beyza)… Afrikalýnýn en siyahisini- burnu kesik bir kölede olsa- liyakat ölçüleri içerisinde baþ tacý yapan anlayýþ… ve bütün bunlarý baþarabilecek insan modeli, Arafat meydanýnda yapýlan peygamber hitabesinde belirlenmiþtir. Ýnsanlýk, bu manayý anlayabilecek, anladýktan sonrada bunu yaþama uygulayabilecek kavrayýþ ve dirayete sahip erlere muhtaçtýr.

07

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

ulaþmak için yedi kez “sa'y” yapar. Sonsuza doðru akýp giden saadet ve mutluluk pýnarlarýnda yýkanýr sanki her defasýnda. Temizlenir, arýnýr, dünya kirlerinden.. her defasýnda biraz daha uhrevileþerek dinçleþir, gençleþir adeta..

Ýhrama bürünmüþ mü'minler ölümle kardeþ olmuþ gibidirler. Dünyaya ilk geliþlerini andýran sadelik ve hafiflik içerisindedirler.. Ölümü bir elbise rahatlýðýyla omuzlarýnda taþýyan mü'minlere korku yoktur. Onlar maðlup olmazlar artýk. Maðlubiyetlerin ve hezimetlerin anasý “ölüm korkusu ve dünya sevgisi”. Dünyayý aþan ve korkuyu yenen mü'minler için altýndan ýrmaklar akan cennetler vardýr. Bal ve süt akýtan ýrmaklar onlarýndýr. Adn ve Firdevs cennetleri onlarýndýr. Onlara hüzün de yoktur keder de yoktur.

Ölümle hayatý iç içe koyan, hayatý ölümle yeniden dirilten, ölümü ve hayatý birbirinden ayýrmayan, buna ihtiyaç ta duymayanlar ebediliðin sýrrýna eren erlerdir. Ölümü yokluk ve hiçlik saymayan, onu yeni bir hayatýn müjdecisi olarak algýlayan mü'minler mutluluða ermiþlerdir.

Ölümü bir karabasan gibi ensesinde hisseden çaðýmýz insanlarýný, ölüm sözcüðünden bile ürperti duyan, rahatsýz olan insanlarý ne Dante'nin “a'raf”ý, ne Eflatun'un “ideler dünyasý”, ne Tolstoy'un “Diriliþ” anlayýþý ve ne de Dostoyevski'nin ümitle baðladýðý “Gök krallýðý” tatmin edemiyor artýk. Kafka'nýn bunalýmý, Camos'un saçmalýðý ve Sartre'nin inkarcýlýðý ise Batý insanýný biraz daha dalalete sürükledi ve sürüklüyor.

Ölümü öldüremeyen, buna güçleri de

Page 8: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

57

zerafet ve güzellik mabedi olan camii, insanda ebedi ve ulvi duygular uyandýrýr.

Adana'yý anlatýrken yaylalardan bahsetmeden geçmek olmaz þüphesiz. Adana'yý kuzeyden çevreleyen Toros daðlarýnda birçok yayla vardýr. Bu yaylalarda yazýn bir iç turizm faaliyeti yaþanmaktadýr. Olukbaþý, Horzum, Çulluuþaðý, Göller, Çatýroðlu, Ýnderesi, Çatak, Kýzýldað, Meydan, Baþpýnar, Tekir, Börücek, Belemedik, Armutoðlu, Fýndýklý ve Kamýþlý Adanalýyý yazýn serinleten baþlýca yaylalardýr.

Adana, mesire yerleri noktasýnda da zengin bir yerdir. Daðýlcak, Yerköprü, Sarýçam, Eðner, Barajiçi, Menderes, Seyhan nehrinin iki yaný ile Çatalan Baraj Gölü çevresi, halkýn yararlanmasý için düzenlenmiþ baþlýca mesire yerlerinden bazýlarýdýr.

Ý k l im, b i t k i ö r tüsü ve doðal yaþam ortalamalarýnýn müsait olmasý nedeniyle, Çukurova bölgesi yaban hayatý bakýmýndan çok zengindir. Binlerce yýl krallarýn, sultanlarýn ve beylerin avlaðý olmuþtur. Çukurova'ya has, adýna türküler yakýlan turaç kuþu bu bölgede yaþayan hayvanlar içinde en önemlilerinden olup, koruma altýna alýnmýþtýr.

Çukurova bölgesinin zengin bir mutfaðý vardýr. Mutfaðýn bu kadar zengin olmasýnýn nedeni çeþitli kültürlerin etkisinde kalmasý ve onlarýn yemekleriyle kendi yemeklerini damak zevklerine uygun olarak birleþtirmesidir. Adana'yla özdeþleþen adana kebap ve þalgam, Adana ve Türkiye'nin de sýnýrlarýný aþarak baþka memleketlerde de kendilerinden söz ettirmektedir.

uzunluðunda ve 13 metre yüksekliðindedir. 21 kemerinden 14'ü ayaktadýr. Ortadaki büyük kemerde iki aslan kabartmasý görülmektedir. Dünyanýn halen kullanýlan en eski köprüsü olarak bilinmektedir.

Tarihi Ulu Camii de bir baþka deðerdir Adana için. Ramazanoðlu Beyliði döneminde Halil Bey tarafýndan 1507 yýlýnda yaptýrýlmýþtýr. Ulu Camii, kesme taþtan yapýlmýþtýr. Üzerinde bir sýra sülüs hatlý kitabenin yer aldýðý anýtsal portal, mukarnaslý ve istiridye niþlidir. Portale bitiþik olarak yapýlan sekiz köþeli minaresi, dönemin ilginç bir mimari örneðidir.

Adana'nýn sembolü olan "Büyük Saat Kulesi" Ali Münif Caddesi üzerinde bulunmaktadýr.1881 yýlýnda Adana Valisi Ziya Paþa tarafýndan yapýmýna baþlanmýþtýr.1882 yýlýnda vali Abidin Paþa tarafýndan tamamlattýrýlmýþtýr.

Bahri Paþa Çeþmesi, Yað Camii, Ramazanoðlu Konaðý, Hasan Aða Camii, Bebekli Kilisesi, Misis Mozaik Müzesi, Yýlan Kale, Kurtkulaðý Kervansarayý, Anavarza Kalesi ve Örenyeri, Kozan Kalesi, Hoþkadem Camii, Karasis Kalesi, Akören Örenyeri, Þar Örenyeri Aðyatan Gölü, Akyatan Kuþ Cenneti ve Ayas Antik Kenti Adana bölgesinin önemli tarihi ve turistik deðerdeki yerleridir.

Adana'nýn her yerinden görünen, Seyhan nehri kýyýsýnda, Taþköprü ile adeta bütünleþmiþ bir inci güzell iðindeki muazzam "Merkez Sabancý Camii",Türkiye ve Ortadoðu'nun en büyük camiidir. Geniþ bahçesi, büyük avlusu ve altý minaresiyle bir

LTÜ

R &

SA

NA

T

TAÞKÖPRÜ - MERKEZ CAMÝÝ - HÝLTON

08(ve benzerlerini), içinde ebedî kalacaklarý, altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokar. Ýþte büyük kurtuluþ budur. (Teðabun-9)

* Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduðu gün, Rahmân'ýn izin verdiklerinden baþkalarý konuþmazlar; konuþan da doðruyu söyler. Ýþte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun. (Nebe'-38-39)

* Ýþte o gün kiþi kardeþinden, kaçar. Annesinden, babasýndan. Eþinden ve çocuklarýndan. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardýr. O gün yüzler vardýr ki pýrýl pýrýldýr. Güler ve sevinir. Yine o gün birtakým yüzleri de keder bürümüþ. Hüzünden kapkara kesilmiþtir. (Abese-34-41)

*Onlar düþünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler! Büyük bir günde. Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardýr. (Mutaffifin-4-6)

*Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatý) geri getirendir.(Buruc-13)

*Kabirlerde bulunanlarýn diriltilip dýþarý atýldýðýný düþünmez mi? (Adiyat-9)

HAÞRÝN ÝSPATI

*Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarlarý çatýlarý üzerine çökmüþ (alt üst olmuþ) bir kasabaya uðradý; "Ölümünden sonra Allah bunlarý nasýl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene býraktý; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldýn? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayýr, yüz sene kaldýn. Yiyeceðine ve içeceðine bak, henüz bozulmamýþtýr. Eþeðine de bak. Seni insanlara bir ibret kýlalým diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Þimdi sen kemiklere bak, onlarý nasýl düzenliyor, sonra ona nasýl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaþýlýnca: Þimdi iyice biliyorum ki, Allah her þeye kadirdir, dedi. (Bakara-259)

* Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsýn. Ölüden diriyi çýkarýr, diriden de ölüyü

Varlýk alemini yoktan var eden Rabbimiz, ölümünden sonra varlýk alemini haþredecektir. Þimdi meseleye birkaç ayet ve hadis penceresinden bakalým.

HAÞÝR* Allah'a döndürüleceðiniz, sonra da herkese

hak ettiðinin eksiksiz verileceði ve kimsenin haksýzlýða uðratýlmayacaðý bir günden sakýnýn. (Bakara-281)

* And olsun ki, sizi ilk defa yarattýðýmýz gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiðimiz þeyleri arkanýzda býrakacaksýnýz. Yaratýlýþýnýzda ortaklarýmýz sandýðýnýz þefaatçýlarýnýzý da yanýnýzda göremeyeceðiz. And olsun, aranýz açýlmýþ ve (tanrý) sandýðýnýz þeyler sizden kaybolup gitmiþtir.(En'am-94)

*Her insan topluluðunu önderleri ile birlikte çaðýracaðýmýz o günde kimlerin amel defteri saðýndan verilirse, onlar, en küçük bir haksýzlýða uðramamýþ olarak amel defterlerini okuyacaklar. (Ýsra-71)

* Biz, kýyamet günü için adalet terazileri kurarýz. Artýk kimseye, hiçbir þekilde haksýzlýk edilmez. (Yapýlan iþ,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz. (Enbiya-47)

*Kýyamet vakti de gelecektir; bunda þüphe yoktur. Ve Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldýracaktýr.(Hac-7)

*Göðün ve yerin O'nun buyruðu ile durmasý da O'nun (varlýðýnýn) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çaðýrdý mý hemen (kabirlerinizden) çýkýverirsiniz. (Rum-25)

*Yeryüzü, Rabbinin nûru ile aydýnlanýr, kitap konulur, peygamberler ve þahitler getirilir ve aralarýnda hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez. (Zümer-69) “Yeryüzü”, mahþer olarak yorumlanýrken, “kitap” da, amel defterleri veya levh-i mahfuzla tefsir edilmiþtir. Getirilen þahitlerin de peygamberlerin ümmetiyle, melekler ve salih insanlar olduðu açýklanmýþtýr.

* Þüphesiz (hakký bâtýldan ayýran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluþacaðý gündür. (Duhan-40)

*Sûr'a üfürülür; iþte bu, geleceði vâdedilen gündür. Herkes, yanýnda bir sürücü ve bir de þahitle beraber gelir. (Kaf-20-21)

*O gün Allah onlarýn hepsini diriltecek ve yaptýklarýný kendilerine haber verecektir. Allah

onlarý bir bir saymýþtýr. Onlar ise unutmuþlardýr. Allah her þeye þahittir. (Mücadele-6)* Mahþer vaktinde sizi toplayacaðý gün, iþte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanýr ve

yararlý iþ yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu

KA

PA

K D

OSY

ASI

AYET, HADÝS PENCERESÝNDEN HAÞÝR

DERLEYEN : RAMAZAN KURT

Page 9: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

56

Pyramos nehrinin adýný Ceyhan, Sarus nehrinin adýný da Seyhan olarak deðiþtirmiþlerdir.

Adana üzerinde 1352'de kurulan Ramazanoðlu Beyliði 1517 yýlýna kadar devam etmiþtir. Bu tarihte, Mýsýr seferine giden Yavuz Sultan Selim, Adana'yý Osmanlý Ýmparatorluðu'na baðlamýþtýr.1535 yýlýnda doðu seferine çýkan Kanuni Sultan Süleyman'a 1638'de Baðdat seferine çýkan padiþah IV.Murat'a, 1833'te Osmanlý Devletine baþkaldýran Mýsýr valisinin oðlu Ýbrahim Paþa'ya ve ordusuna ev sahipliði yapmýþtýr.

I.Dünya Savaþýnda Osmanlýnýn yenik düþmesi üzerine yurdun diðer bölgeleri gibi Adana da Batýlý devletler tarafýndan iþgale uðramýþtýr. Özellikle Fransýzlarýn Adana ve bölgede yaþayan Ermenileri kýþkýrtmalarý sonucu Adana'da zulüm ve iþkence dönemi baþlamýþtýr. Bunca baskýya dayanamayan Adanalýlar, örgütlenerek "Kilikya Milli Kuvvetler Teþkilatý"ný kurmuþlardýr. 1920 yýlýnýn Kasým ayýnda, Fransýzlar yenilgiye uðramýþlar ve Fransýz hükümeti ile "Ankara Antlaþmasý" imzalanmýþtýr. Bu antlaþmaya uygun olarak 5 Ocak 1922'de Fransýzlar, Çukurova'dan tamamen ayrýlmýþlardýr.

Adana'nýn tarihi deðerlerine baktýðýmýzda gözümüze çarpan ilk eser þüphesiz tarihi "Taþköprü"dür. Seyhan nehri üzerinde kurulan Taþköprü, 385 yýlýnda Roma Ýmparatoru Hadrianus tarafýndan yaptýrýlmýþtýr. Yüzyýllarca Avrupa ile Asya arasýnda önemli bir köprü olmuþtur. Harun Reþit'in oðlu olan 7. Abbasi halifesi Memun (766-809) tarafýndan onarýlmýþtýr. Daha sonra deðiþik zamanlarda da onarým gören Taþköprü, 319 metre

Akdeniz'de yaklaþýk olarak 160 km kýyýsý bulunan Adana, eski çaðlardan beri Avrupa'yý Asya'ya baðlayan önemli ulaþým yollarý üzerine kurulmuþtur. Adana, Toros daðlarýnýn güneyinde yer alan Çukurova bölgesinde, Seyhan nehri üzerine kurulmuþ bir kenttir. Ýl merkezini kuzeyden güneye bölerek geçen Seyhan nehri, Akdeniz'e dökülür.

Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin suladýðý ovalar oldukça verimlidir. Bu özellikler nedeniyle geçmiþten bugüne birçok medeniyet bu bölgede yaþamýþtýr. Sahillerimizde yer alan Karataþ ve Yumurtalýk ilçelerimiz antik kent olmasý yaný sýra, bugün de ilimizin önemli tarih ve turizm merkezleridir.

Adana'nýn tarihi serüvenine baktýðýmýzda, onun Kilikya bölgesinin en önemli þehirlerinden birisi olduðunu görmekteyiz. Adana, Hitit lerden Osmanlý'ya gelmiþ geçmiþ birçok medeniyetlerin beþiðidir. Adýný, Yunan mitolojisine göre , Gök Tanrýsý Uranus'un oðlu Adanus'tan almýþtýr. Toroslardan doðan, ovada geniþ kývrýmlar yaparak Akdeniz'e dökülen Seyhan (Sarus) nehrinin kýyýsýnda kurulmuþtur. Adana'nýn merkezinde bulunan Tepebaðý Höyüðü, insanoðlunun yerleþik hayata geçtiði Neolitik döneme aittir. Tarihi M.Ö. 6000'lere kadar dayanan, dünyanýn en eski yerleþim birimlerinden birisidir.

Adana, Kiznuwtna Krallýðý'nýn merkezi iken M.Ö. 1350'lerde Hitit Federasyonuna dahil olmuþtur. M.Ö. 9.yy.da Asurlularýn, M.Ö. 7.yy.da da Ýranlýlarýn eline geçmiþtir. M.Ö. 333'de Büyük Ýskender ve ordusuna ev sahipliði yapan Adana, Ýssos Savaþýndan sonra Makedonyalýlarýn, Ýskender'in ölümünden sonrada da Selefkilerin eline geçmiþtir. M.Ö. 1. yy.da bölgede eyalet valisi olarak görev yapan ünlü hatip Çiçeron zamanýnda, Roma devletinin hakimiyetine giren Adana, Doðu Roma'nýn en önemli ticaret merkezi olmuþtur. M.S. 260'da Sasanilerin , M.S. 4.yy.da Bizanslýlarýn, 8.yy.da Abbasilerin, 10.yy.da yine Bizanslýlarýn, 11.yy.da Selçuklularýn, 12.yy.da Ermenilerin, 14.yy.da da Memluklularýn eline

geçmiþtir.

Memluk devleti zamanýnda, Orta Asya'dan Çukurova'ya gelen Türkler, bu verimli ve sulak topraklar üzerine yepyeni bir

medeniyet kurulmasýnda öncülük etmiþlerdir.

LTÜ

R &

SA

NA

T

ADANA DÝLEK DEMÝR

ÇUKUROVA’NIN ÝNCÝSÝ

09

toplayamayacaðýmýzý mý sanýr? Evet, bizim, onun parmak uçlarýný bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. (Kýyamet-3-4)

HAÞÝR KONUSUNDA BÝRKAÇ HADÝS

*Ka'b Bin Malik (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.) buyurdu:

Mü'minin ruhu cennet aðacýna konup beslenecek olan bir kuþtur. Onu yeniden dirilteceði günde Allah onu cesedine gönderip dirilteceði güne kadar orada kalacaktýr. MALÝK,NESAÝ

* Ebu Rezin El-Ukayli (r.a.) 'dan ; Dedim ki: “Ey Allah'ýn Resulü! Allah yaratýklarý

nasýl diriltecek, bunun örneði nedir?” Þöyle buyurdu: “ Kavminin bulunduðu yerdeki vadiden önce çorak iken sonra yemyeþil olduðunu hiç görmedin mi?” “Evet ” dedim. “Ýþte bu, Allah'ýn (yeniden) yaratmasýnýn ayeti(örneði)dir. Ýþte ölüleri de týpký bunun gibi diriltir.” REZÝN

*Sehl Bin Sa'd (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.) buyurdu:

Kýyamet gününde insanlar has un çöreði gibi bembeyaz, lekesiz ve herhangi bir iþareti bulunmayan bir yerde haþredileceklerdir. BUHARÝ, MÜSLÝM

*Ýbn Abbas (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.)buyurdu:

“ Y a l ý n a y a k , ç ý p l a k v e s ü n n e t s i z haþredileceksiniz.” Bir kadýn dedi ki:Böyle bir durumda birbirimizin avret yerine bakacak mýyýz? “Ey fülane kadýn! O gün içinizden herkesin kendisini meþgul edecek iþi olacak” buyurdu. BUHARÝ, MÜSLÝM, TÝRMÝZÝ VE NESAÝ

*El-Mikdad (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.) buyurdu:

“Ýnsanlar kýyamet gününde düþük olarak dünyaya gelen yavrudan, bitkin ihtiyara kadar, Adem'in yaratýlýþýnda, Yusuf'un güzelliðinde ve Eyyub'un kalbinde olarak 33'er yaþlarýnda ve sürmeli olarak haþr olunacaklardýr.” TABERANÝ, Mu'cemu'l-Kebir'den.

* Cabir (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.) buyurdu:Her kul öldüðü hal üzere dirilecektir. MÜSLÝM*Ýbn Mes'ud (r.a.) 'dan ; Allah Resulü (S.A.V.)

buyurdu:“Kýyamet gününde, kulun ayaklarý Rabbinin

huzurundan, þu beþ þey soruluncaya kadar bir yere kýpýrdamaz: Ömrünü nasýl harcadýðýndan, gençliðini nerede harcayýp yýprattýðýndan, malýný nereden kazanýp nereye harcadýðý ve ilmiyle amel edip etmediðinde sorulacaktýr”. TÝRMÝZÝ

Ashab-ý kehfin köpeði onlarla olunca beraber,

Kavuþtu haþr olma þerefine

mü'minlerle beraber.

SADÝ ÞÝRAZÝ

çýkarýrsýn. Dilediðine de sayýsýz rýzýk verirsin. (Al-I Ýmran)

*Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çýkarýyor; yeryüzünü ölümünün ardýndan O canlandýrýyor. Ýþte siz de (kabirlerinizden) böyle çýkarýlacaksýnýz. (Rum-19)

*Allah'ýn rahmetinin eserlerine bir bak: Arzý, ölümünün ardýndan nasýl diriltiyor! Þüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her þeye kadirdir. (Rum-50)

*Rüzgârlarý gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'týr. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra topraða onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktýr. (Fatýr-9)

*Kendi yaratýlýþýný unutarak bize karþý misal getirmeye kalkýþýyor ve: "Þu çürümüþ kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onlarý ilk defa yaratmýþ olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayý gayet iyi bilir. (Yasin-78-79)

HAÞRÝ AKILDAN UZAK GÖRMEK

*(Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanlamalarýna) þaþýyorsan, asýl þaþýlacak þey onlarýn: "Biz toprak olduðumuz zaman yeniden mi yaratýlacaðýz?" demeleridir. Ýþte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir; iþte onlar (kýyamet gününde) boyunlarýnda tasmalar bulunanlardýr. Ve onlar ateþ ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardýr! (Ra'd-5)

*Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiðimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mýyýz? (Saffat-53)

HAÞÝR ALLAH'IN KUDRETÝNE KOLAYDIR

*Ve hepsi sýra sýra Rabbinin huzuruna çýkarýlmýþlardýr: Andolsun ki sizi ilk defasýnda yarattýðýmýz þekilde bize geldiniz. Oysa size vâdedilenlerin tahakkuk edeceði bir zaman tayin etmediðimizi sanmýþtýnýz, deðil mi? (Kehf-48)

* Ýlkin mahlûkunu yaratýp (ölümden) sonra bunu (yaratmayý) tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydýr. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sýfat O'nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir. (Rum-27)

*Þüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onlarýn yaptýklarý her iþi, býraktýklarý her izi yazarýz. Biz, her þeyi apaçýk bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayýp yazmýþýzdýr. (Yasin-12)

*Gökleri ve yeri yaratan, bunlarý yaratmakla yorulmayan Allah'ýn, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceðini düþünmezler mi? Evet O, her þeye kadirdir. (Ahkaf-33)

*O gün yer yarýlýr, onlarýn üzerinden süratle yarýlýp açýlýr. Bu, bize göre kolay olan bir haþirdir. (Kaf-44)

*Ýnsan, kendisinin kemiklerini bir araya

KA

PA

K D

OSY

ASI

Page 10: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

55

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

Hayat hepimiz için, herkes için günden güne zorlaþýyor. Ýnsanlarýn birbirleri ile iletiþiminin vazgeçilmez unsuru olan sevgi ve saygý gibi kavramlar, günlük hayatta yerini ve deðerini giderek daha da yitiriyor. Ýnsanlarýn birbirini dinleme, algýlama katsayýlarý gittikçe düþüyor. Giderayak herkes bencilleþiyor. Herkes kendi sesini duyar olmuþ. Karþýmýzdakinin ne dediðini dinlemek için, susmamýzýn gereði unutulmuþ. Kendi sesimizin büyüsüne kapýlmýþ gidiyoruz. Hep haklý olduðumuzun kanýsý deðerlerimizi alt üst ediyor.

Karþýmýzdakileri kýrabileceðimize ihtimal bile veremez duruma geldik. Evet, dostum, haklý olmak hakkýný her zaman kendimizde bulmak, giderek daha da vahim duruma düþüyor. Baþkalarýný anlamak ve onlara da bir hak vermek gittikçe zorlaþýyor. Düþlerimiz birer buz parçasý olup eridiler. Kendi faþistliðimizin girdabýnda can çekiþmemiz bile duyulmuyor. Çünkü kendi doðrularýmýzýn büyüsüne kapýlmýþ gidiyoruz. Kendi bencillik çemberimizde ve kendi zindanýmýzda yaþýyoruz, her nereye gitsek bizimle beraberler.

Evet, benim deðerli ve deðer verme cesaretini esirgemeyen dostum, seni unutmak isterdim, seni kýrmamak için, seni unutmak, seni kalbimin ve kirlenen duygularýmýn acizliðinde periþan etmemek isterdim. Eskiden ne güzeldi; bir anlaþmazlýða düþtüðümüzde bir hata yaptýðýmýzda özür dilemeyi bilirdik, özrü kabul etmesini bilirdik ve birbirimizi affetmesini ve yeniden kucaklaþmayý bilirdik. An gelirdi ki kendi haklýlýðýmýzdan feragat eder, gönül almak isterdik. Dostumuzu kaybetmektense feragati tercih ederdik. Ya þimdi ya þimdi dostum kamusal alanýmýz, görev aþkýmýz, yetki duygumuz, sahiplenme onurumuz var. Ýþte dostum bunlar bizi bizden alýkoyup daha da bencilleþtiriyor. Dostluk sadakatimize ne oldu, biz bunu niye kolayca tercih ettik. Evet dostum, bu mektubumu ilk önce kendime sonrada sana yazdým beni anlaman için ve ilerideki hatalarýmýz için.

Ve son sözüm dostum: ötekiler yoksa bizde yokuz, ötekini daima haksýz gördüðümüz için, hakký hayatý yok. Gerçek (hakikat) ile adalet arasýndaki ince çizginin silindiði aný yaþýyoruz. Gelin haksýz olarak gördüðümüz insanlara bir kaç günlük bir hak verelim. Kendimizi ötekinin yerine koyalým, kendimiz olarak deðil öteki olarak yaþayalým. Ötekilerin tepkisini ölçelim. Çünkü biz de baþkalarý için ötekiyiz. Vesselam…

Selami Görgü[email protected]

10

isyan eden edepsizler mevcuttur. Eðer ahiret olmasaydý kulluk noktasýnda müminlerin çektiði sýkýntýlar ba’d-ý heva olacak; kafirlerin isyanlarý ise yanlarýna kar kalacaktý. Ondandýr ki Hakim, Adil ve Deyyan gibi isimlerinin gereði olarak Cenab-ý Hak haþri yaratacak insanlara adaletle hükmedecek; imanla yaþayanlarý cennetle mükafatlandýrýp, küfür ve dalaletle ömürlerini geçirenleri ise cehennemle cezalandýracaktýr.

Bir çekirdeðin aðacýn bütün hayat

programýný; bir yumurtanýn civcivin canlýlýk özelliklerini ve hafýza kuvvetinin insanýn tüm hayat maceralarýný içinde taþýmasý Cenab-ý Hakk'ýn varlýklar üzerinde iþleyen muhafaza kanununu göstermektedir. Herbir varlýðýn yaþam kanunlarýný ve hayat maceralarýný muhafaza altýnda tutan Allah (c.c.), insanlarýn yaþam maceralarýný da muhafaza altýnda tutup kayýt altýna almaktadýr. Eðer öülmden sonraki diriliþ olmasaydý, insanýn þuursuz diðer varlýklardan farký kalmayacak… dünyada yaptýðý iþlerin hiçbir deðeri olmayacak… Baþýboþ ve gayesizce bir hayat geçirecek… Bonunda vazifesini tamamlayýp topraða karýþan bitkiler gibi yok olup gidecek…

enab-ý Hak tarafýndan mükemmel bir donanýmla yaratýlýp dünya alemine Cgönderilen insan, tüm varlýklarýn en

þereflisi ve en üstünüdür. Yetenekleri ve duygularý kainatý kaplayacak kadar geniþ, kalbi ve ruhu alemin özünü kavrayacak kadar üstün niteliktedir. Ancak fani, geçici bir dünya hayatý insanýn mahiyetindeki bu özelliklerin geliþmesine, dal budak salmasýna yetmeyecek kadar kýsadýr. Eðer ölümden sonraki diriliþ olmasaydý insanýn tüm bu duygu ve yeteneklerinin hiçbir manasý ve deðeri kalmayacak, hepsi kýsacýk dünya hayatýndan sonra insanla birlikte topraða karýþýp yok olacaktý. Bundandýr ki Cenab-ý Hak, Hak isminin gereði olarak insana haksýzlýk etmeyecek; onun için haþri kuracak ahiret alemini yaratacaktýr… Yaratacaktýr ki, insanýn tüm duygu ve yetenekleri ahiretin cennetmisal yurdunda neþv-ü nema bulsun, dalbudak salsýn.

Gözlerimizi yeryüzüne çevirip etrafýmýza baktýðýmýzda, her köþesi milyonlarca tür nimetle süslenmiþ bir tablo takýlacaktýr nazarýmýza. Öyle bir tablo ki Cenab-ý Hak, her bir varlýðý Rahman, Kerim, Latif, Cevvad gibi isimlerinden süzülen rahmet, kerem ve lütuf fýrçalarýyla boyayýp, sayýsýz nimetlerle perverde etmektedir kullarýný. Allah'ýn, yeryüzünde yaratýp kullarýna ikram ettiði nimetler Rahman, Kerim, Latif gibi isimlerinin birer parýltýlarý, küçük birer nümuneleridir. Eðer ölümden sonraki diriliþ olmasaydý, biçare insanlar hakiki lezzetleri tadamayacak, sonu elemle neticelenen sönük dünya zevkleriyle kendilerini avutup çaresizlik içerisinde ölümle yok olacaklardý. Ayný zamanda bu isimlerin sahibi, ebedi hazinelere malik olduðundan geçici dünya hayatý ebedi nimetleri ikram etmek için uygun bir yer olmadýðý için bu güzel isimlerin hakiki manalarý gizlenecek Cenab-ý Hakk'ýn kemal sýfatlarýna (haþa) noksanlýk gelecekti. Ondandýr ki bu isimlerin gereði olarak Cenab-ý Hak, insanlara dünyada yaptýðý lütuflarý ölümden sonraki ahiret hayatýnda cennet yurdunda da yapacak ebedi alemlerde sonu elemle neticelenmeyen ebedi ikramlarla yeniden perverde edecektir kullarýný.

“Ýman edip salih ameller iþleyenlere;

altýndan ýrmaklar akan cennetlerin kendileri için olduðunu müjdele. Onlara ne zaman bunlardan bir meyve rýzýk olarak verilirse; “Bu, daha önce rýzýklandýðýmýz þeydi” derler. Onlara birbirine benzeyen (böyle nimetler) verilecek.”(Bakara ,25)

Atomdan Güneþ'e, en küçük varlýktan en

büyüðe kadar herþeyi müthiþ bir düzenle idare eden Cenab- ý Hak h ikmets iz i þ

görmemektedir. Bu hikmeti görüp, Rablýðýna iman ederek ona karþý kulluðunu yerine getiren kullarýna karþýlýk; kainattaki varlýklarda iþleyen mükemmel hikmeti

görmezlikten gelip Allah'a küfür ve dalaletle

KA

PA

K D

OSY

ASI

ESMA-i HÜSNA VE HAÞRi GEREKTÝREN YÖNLERi

GÜLÞEN GAZEL

Page 11: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

54

Nereye giderseniz gidin, her yerde insanýn iðneden ipliðe, incir çekirdeðine kadar farklý ve incelikli konularda konuþmalarýný duyarsýnýz. Felsefeyi yutmuþ gibi her konudan bahsetmeden geçmeyen, her fýrsatta laf yapan bir mahlûkla karþý karþýyasýnýzdýr. Konuþmak, ilk anda bir maharetmiþ gibi görünse de, iþin detayýna inildikçe kazýn ayaðýnýn hiç de öyle olmadýðý anlaþýlabilir. Konuþmak eylemi için bir yýðýn övgü dolu sözleri hemen temin edebilirsiniz. Ancak boþ konuþmanýn, laf-ý güzafýn her nedense pek yerilmediðini görmek o kadar zor olmasa gerek. Herkes, her þeyden konuþarak bir sürü þeylerden dem vuruyor. Gündelik hayatýn en ince ayrýntýsýna kadar kafa patlatýrcasýna konuþmak seçkin bir konumun belirleyicisi olmuþ durumda. Ýnsanlar arasýndaki baðý konuþmaya indirgemenin basitliði insaný daha da kahrediyor. Konuþmayý her seferinde haklý kýlacak günümüz modern dünyasýndaki tek ölçüt de: Para ve güçtür. “Paran kadar konuþ” sözü de günümüz çarpýk anlayýþýnýn ürünü olsa gerek. Gerçekte insanlar arasý ünsiyeti temin eden konuþma deðil; samimi ve içten duygulardýr. Günümüz modern anlayýþýnda üretimi arttýrmak, pazarlamak ve satmak aþamalarýnda konuþmaya duyulan ilgi her geçen gün belirgin bir vaziyet almaktadýr. Birçok ciddi iþletmenin her birinde halkla iliþkiler bürosunun yer almasý, reklâm ve kampanyalarda sürdürülen konuþmalarýn hayatýmýzý içinden çýkýlmaz hale getirmesi, iþte tam da burada toplumlarýn bu içi boþ, amacý gayr-i insani yönelimlere sürüklenmesi, konuþmayla gelen bir bozulmayý beraberinde getirecektir. Salt laf-ý güzaf, insani hasletleri desteklemek bir yana kösteklemek gibi bir olumsuz durum meydana getirecektir. Bugün dünyada sürdürülen gayr-i insani düzenin devamý için buna þiddetle ihtiyacý olduðu apaçýk ortadadýr. Yüce Kitabýn ilk ayetinin ''Oku!'' ile baþlamasý, Kur'an-ý Kerim'in bu emirle taçlandýrýlmasý, konuþmaya raðmen konumlandýrýlmýþ bir retoriði sergiler. Konuþmaya biçilen elbisede sürekli menfi bir duruþ sergilenmektedir. Þuara süresinde, þairler için “Onlar inanmadýklarýný dilleriyle söylerler.” veya “Onlar bu nuru aðýzlarýyla söndürmek istiyorlar.” Ayetinde, konuþmakla kaim deðerlerin

derdest olduðu göze çarpar. Konuþan deðil; dinleyen ve düþünen bir toplum olma bilinci edinmek belki de en baþta

gelen sorumluluklarýmýzdan birisi olmalýdýr. Böylelikle Kur'an-ý Kerim'de belirtilen yerilenlerden deðil; övülenlerden olma ümidini kazanabiliriz.

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

KONUÞMAK YA DA KONUÞMAMAK

Murat BAÞEÐMEZ

11

kullarýna; “Bugün mülk kimin?”(Mümin Suresi 16.) hitabýnda bulunarak saltanatýnýn haþmetini ve Rablýðýnýn mükemmelliðini insanlara tasdik ettirecektir. Nihayetinde dünya hayatýndayken Rablýðýný kabul edip boyun eðenleri mükafatlandýrýp; inkar ederek isyan içinde yaþayanlarý cezalandýracaktýr.

Muhyi ismiyle ölmüþ kurumuþ topraklarý her

bahar mevsiminde yeniden dirilten ve rengarenk bitkileri yetiþtiren Allah (c.c.), Mümit ismiyle kýþýn bu bitkilerin hemen hepsini gelecek bahar mevsimine kadar tekrar öldürmektedir. Keza her gün insanýn vücudundaki milyarlarca hücreyi öldürüp milyarlarca hücreyi dirilten de Muhyi ve Mümit isimleriyle yine Allah'týr. Eðer ölümden sonraki diriliþ olmasaydý vazifelerini tamamlayýp ölen tüm varlýklar yokluða gidecek, dünyada gördükleri vazifelerinin hiçbir anlamý kalmayacaktý. Varlýklarýn en þereflisi olan insan ise en acýnacak duruma düþecek en deðersiz varlýklar gibi belki bir yaprak gibi topraða karýþýp yok olacaktý. Bundandýr ki Muhyi ve Mümit isimlerinin gereði olarak Cenab-ý Hak ruhlar aleminden sonra dünya hayatýnda dirilttiði insanlarý öldürüp kýyamet günü tekrar diriltecek, haþir meydanýna toplayacak, yaptýklarýndan hesaba çekecek ve sonu cennete yada cehenneme uzanan ebedi bir hayatý onlara bahþedecek…

“Allah'ý nasýl inkar ediyorsunuz ki sizi ölü bir halde iken diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra sizi d i r i l t e c e k , s o n r a d a a n c a k o n a döndürüleceksiniz.”(Bakara Suresi 28) Allah'ýn isimlerinin bir yönü dünyaya bakýyorsa da binlerce yönü haþre ve ahirete bakmaktadýr. Bundan dolayý yukarýda saydýðýmýz ve sayamadýðýmýz bütün isimler haþrin yaratýlmasýný ve ebedi bir hayatýn varlýðýný gerektirmektedir; sonu ceza da olsa mükafat da. Nitekim Cenab-ý Hak da bütün Esma-i Hüsnasý'nýn gereði olarak ölümden sonraki diriliþi gerçekleþtirecek, ölüp giden tüm insanlarý “ol” emriyle tekrar diriltip huzuruna toplayacak ve dünyada yaptýklarýndan dolayý onlarý muhasebe edecektir. O halde insanlar dünyada baþýboþ ve gayesiz bir þekilde yaratýlýp kendi hallerine býrakýlmamýþlardýr. Bu yüzden kendilerini bir gaye için yaratan yaratýcýlarýnýn emirlerine boyun eðip teslimiyetle Ona baðlanmalarý hem dünya, hem de ahiret saadetleri açýsýndan faydalý olacaktýr. Aksi takdirde ahirette karþýlaþacaklarý manzara kendilerine piþmanlýktan baþka hiçbir þey getirmeyecek; ebedi hayatlarýný zindana çevirecektir.

dünyada aldýðý lezzetler birer acý; çektiði acýlar ise yaþamýný karartan birer musibet haline gelip elemine elem katacaktý… Bundandýr ki Hafiz isminin gereði olarak Cenab-ý Hak haþri yaratýp büyük bir mahkeme kuracak; amel defterlerini açarak kayýt altýna alýnan tüm amellerinden insanlarý hesaba çekecektir.

Bitki lerden hayvanlara, atomlardan

güneþlere, zerrelerden insanlara kadar her bir varlýðý idaresi altýnda tutan Allah (c.c.) yeryüzünün idaresini insanýn eline vermiþtir. Manevi duygularý sýnýrlandýrýlmayan insan bu yönde bazen öyle taþkýnlýklara girerki kendini güçlü zannederek zayýflarýn üzerinde hakimiyet kurmaya çalýþýr ve onlara Firavun ve Nemrutlar gibi en onulmaz zulümleri reva görür… Eðer ahiret olmasaydý zulmetmekten zevk alan bu taþkýn insanlarýn zulümleri yanlarýna kar kalacak; mazlumlarýn çektiði sýkýntýlarsa boþuna çekilmiþ olacak ve dünya zayýflar için yaþanmaz bir yer haline gelecekti. Bundandýr ki; Celil, Kahhar, Adil, Sultan gibi isimlerinin gereði olarak Cenab-ý Hak haþri yaratacak herkesi inceden inceye hesaba çekecek; mazlumun hakkýný zalimden alýp, zalimi ebedi azapla cezalandýrýrken, mazlumun çektiði sýkýntýlarý ebedi saadeti için birer þefaatçi yapacaktýr…

En küçük bir varlýðýn en küçük ihtiyacýný bile

görüp gideren Cenab-ý Hak kullarýna karþý son derece þefkatli ve merhametlidir. Rahim isminden süzülen sýnýrsýz þefkatiyle kullarý için yeryüzünü elvan elvan nimetlerle donatan Allah (c.c.), emelleri ve arzularý sonsuza uzanan insanýn sonsuzluk isteðini geri çevirmeyecek… Rahim isminin gereði olarak, kutlu bir dava yolunda canýndan ve malýndan geçercesine çalýþýp, ebedi bir saadetin özlemi içinde yaþayan ve onu vermesi için dua dua Rablerine yalvaran kullarýnýn bu çabalarýna ve dualarýna büyük lütuf ve ikramlarla karþýlýk verecek; tüm günahlarýný baðýþlayarak onlarý ebedi saadet yurduna, cennete koyacaktýr.

Kainatý ve kainattaki tüm varlýklarý mükemmel

bir þekilde yaratýp yine mükemmel bir þekilde idare ederek Rablýk saltanatýný gösteren Allah (c.c.), insanlarýn iman ve kullukla kendisine yönelmelerini istemektedir. Herbir varlýðý farklý vazifelerde eksiksiz çalýþtýrýp vazifesi bitenlerin hayatýna son vererek onlarýn yerine yenilerini getirmektedir. Herþeyi terbiye eden O (c.c.) olduðu gibi herbir varlýðýn dizgini de Onun elindedir. Eðer haþir olmasaydý Cenab-ý Hakk'ýn varlýklar üzerinde iþleyen yüce Rablýk saltanatý dünya hayatýyla sýnýrlý kalacak, bu saltanatýn haþmetini insanlar hakikatiyle göremeyecekti. Bundandýr ki Rab isminin gereði olarak Cenab-ý Hak haþri yaratacak, büyük bir mahkeme kuracak, tüm

KA

PA

K D

OSY

ASI

Konuþan deðil; dinleyen ve düþünen bir toplum olma bilinci edinmek belki de en baþta gelen sorumluluklarýmýzdan birisi

olmalýdýr.

Page 12: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

53

Her insan hayatý boyunca güzel yaþayýp, mutlu olmayý diler. Mutlu olmak için çeþitli yollar dener. Bazý insanlar ise mutluluðu Allah'tan bekler. Yani kendisi bir þey yapmadan gelmesini bekler. Elbette her þey Allah'ýn elindedir. Fakat insan Allah'ýn verdiði mutluluk formüllerini iyi deðerlendirmelidir. Böyle yüksek bir þeyi kazanmak için gayret etmelidir, onu aramalýdýr. Zira Cennet ucuz deðil. O an aldýðý nefes için bile mutlu olmalýdýr. Var olmanýn þükrünü yapmalýdýr. Kendisinden daha zor durumda olan insanlarý da düþünüp mutlu olmalýdýr. Herkes kendinden daha fenasýný bulabilir.

Aslýnda mutluluk, üzüntü gibi hayatýn her anýndadýr. Mutlu olmayý bilen her þeyde bir

mutluluk bulur. Bilmeyen her þeyde üzülecek bir taraf bulur. Nasýl caný sýkkýn olan bir insan yaþadýðý mutluluktan zevk almazsa, mutlu olan insan da yaþadýðý üzüntüden mutsuzluk duymaz. Çünkü mutlu olan insana yaþamak mutluluk verir.

Bir de bu manevi mutluluðun yaný sýra ilahi mutluluk vardýr. Ýþte o mutluluk insanýn hayatýný güzelleþtiren, yaþamayý cazip kýlan en güzel histir. Allah'ýn varlýðýný bilmek, her zor anýnda yardýmýna koþabilecek birinin olmasý insana büyük bir huzur verir. Ýþte ilahi mutluluk böyle büyük bir mutluluktur. Bu mutluluða ulaþmanýn yolu çok kolaydýr. Yeter ki o insanýn içinden gelsin, bu mutluluk için cesareti ve içinde Allah sevgisi bulunsun. Ýçinde Allah sevgisi bulunan her insan Allah'a layýk bir kul olmak için bütün emirlerini uygular. Uyguladýðý bu emirler doðrultusunda Allah'a layýk bir kul olur ve bunun verdiði sevinçle kendini mutlu hisseder. Namaz kýlarken Allah'ýn huzuruna çýktýðýný bilmek insana ilahi bir mutluluk verir.

Ýlahi mutluluðun tadýný tatmayanlar geçici mutluluklarla yetinirler. Ama bu mutluluk ilahi mutluluk gibi ömür boyu huzur vermez. Geçici mutluluk o anlýk bir mutluluktur, gelip geçicidir. Örneðin caný bir konuda sýkýlan bir insan kendini mutsuz hisseder ve sýkýntýsýný giderebilmek için herhangi bir eðlence merkezine gider. Ýçindeki sýkýntý onu sefahate götürür. Zira sýkýntý sefahatin muallimidir. 3-5 saatlik bir eðlence sonrasý o sýkýntýnýn geçtiðini zanneder. Ama gelip geçici olan o mutluluk bittiði an sýkýntý tekrar aklýna gelir.

Evet bütün sýkýntýlarýn tek bir çaresi vardýr. O da ilahi bir mutluluktur. Oysa o insan Allah'a layýk bir kul olmak isterse, içinde Allah sevgisi bulundurup ona itaat etse hem bu dünyadaki mutluluðu hem de öbür dünyadaki mutluluðu yaþar. Eðer insanýn içinde ilahi bir huzur varsa en küçük þeylerden mutlu olur. Ama o insanýn içinde ilahi huzur yoksa, Allah'a iyi bir kul olma gayesi yoksa yaþadýðý her aný deðersiz yaþar ve en büyük mutluluktan bile zevk almaz. Ayrýca bu insanlar ahiret hayatýný da tehlikeye atmýþ olurlar. Oysa bunun tam tersini yapanlar, yani Allah yolunda olup farzlarýný yerine getirenler, O'na layýk bir kul olmak isteyenler ve O'na hiç bir beklenti içinde olmadan itaat edenler hem bu dünyadaki hem de ahiret hayatýndaki sonsuz mutluluða ulaþýrlar-mutluluðu yaþarlar-

''Farzlarýný yerine getiren, kebireleri iþlemeyen kurtulur'' formülüne sýký sarýlýp iki dünya saadetini kazanmak duasýyla...

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

MUTLULUÐUN FORMÜLÜ

SELMA ÖZYOLCU

12

uyandýðýmýzda “bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun” diyerek haþri hatýrlayabiliriz. Namazlarýmýzda secdelerimizden kýyamlarýmýza doðrulurken haþri hatýrlayabiliriz. Cemaatle kýldýðýmýz namazlarýmýzda imamýn arkasýnda saf saf cemaat olurken haþri hatýrlayabiliriz. Güneþin her gün doðuþ ve batýþýnda haþri hatýrlayabiliriz. Velhasýl bize haþri hatýrlatacak þeyleri her zaman dikkatle bulabiliriz.

Müslümanlar olarak bugün bizi bileyecek

tefekkürlere o kadar muhtacýz ki… Bu tefekkür harikalarýný yaþamamak için sanki nefsimiz ve þeytan elele vermiþ. Hep ahiretimize yaramayacak bir þeylerden sonra baþka bir þeylerle meþgul olup; yarýn için ne takdim ettiðimizle, ne takdim edeceðimizle alakadar olmuyoruz. “Ey iman edenler! Allah' tan korkun ve kiþi yarýn için ne yapýp gönderdiðine baksýn. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptýklarýnýzdan haberdardýr. Allah'ý unutup da Allah'ýn da kendilerini unutturduðu kimseler gibi olmayýn. Onlar, yoldan çýkan kimselerdir. (Haþr, 18-19) “Cehennem de o gün getirilmiþtir. Ýþte o gün insan anlar. Fakat bu anlamanýn ona ne yararý var? “Keþke hayatým için bir þeyler yapýp gönderseydim” der.(Fecr, 23-24)

Doðruyu, güzeli, düþünmemiz gerekenleri

düþünebilmek, akýl sahipleri olabilmek, tevbe edenler, salihler, þükredenler, zikredenler sýnýfýna dah i l o lab i lmek ahsen- i takv im o la rak kalabildiðimizin iþaretidir. Bugün düþüncelerimizin, sevgi ve meþguliyetlerimizin en önünde Allah ve Rasulü olmasý gerekirken, maalesef bu sevgiler; evlerimizin arabalarýmýzýn, evlatlarýmýzýn, akraba ve ahbaplarýmýzýn, eþ ve dostlarýmýzýn, altýn ve dövizlerimizin, okul ve derslerimizin, örgü ve dantellerimizin fersah fersah gerisinde kalmýþtýr.

Bilelim ki, Allah için dünyada iken rahatýmýzý

bozup, gayret edip, terler dökmezsek, kýyamet gününde Allah'tan haya edip çekinerek çok terler dökeriz. Halbuki dünyada iken zorluklara tahammül edip terlemenin verdiði zahmet, kýyametteki bekleyiþ ve sýkýntý sebebiyle terlemenin verdiði zahmetten daha ehvendir.

Bu nedenledir ki müminlerden olmaya hem de

daim olmaya çalýþýp, dünyanýn þu kýsa günlerinde ahiretin uzun günleri için say u gayret edelim. Gücümüz yettiðince gayret edip Allah'ýn dininde yardýmcýlarý olursak sevincimize nihayet olmayan karlar elde ederiz. Birl iðimizin, dirliðimizin, vahdetimizin, birbirimizi sevmemizin, su-i zan beslememe ve arkadan birbirimizi çekiþtirmeme reçetemizin en baþýndaki ilaçlarýndan biri dünyada haþri yaþayabilmek olsa gerek. Gündemimizde haþri ne kadar canlý ve diri tutabilirsek o nispette körelen saðýrlaþan maneviyatýmýzýn, üzerine ölü topraðý serpilen ruh dünyamýzýn diriliþ ve canlanýþýný müþahede edeceðiz inþallah.

aþir, kýyamet gününde diriltilerek bütün varlýklarýn hesaba çekilmek üzere bir Hmeydana sevk edilip toplanmasýný ifade

eder. Topraðý yarýp silkinerek Rahmanýn huzuruna sevk edilmek ve o gün “Kim bizi kabirlerimizden dirilten” diye sorup, bu þaþkýnlýkta fikredip hatýrlayarak kendi kendimize “Evet bu bize Rahmanýn vaat ettiði ve elçilerin de doðru söyledikleri gündür” dediðimiz gün. Dünya kurulduðundan kýyamete kadar, zulmeden zalimlerle zulme uðramýþ mazlumlarýn, ezenle ezilenlerin, çalan ve çalýnanlarýn, vuranla vurulanlarýn velhasýl tüm varlýklarýn, o gün mülkün tek sahibi Kahhar olan Allah'ýn huzurunda hesap için toplanacaðý gün.

Ýnsan böyle bir günün varlýðýna iman etmezse

biliriz ki mümin deðildir. Böyle bir günün varlýðý mümine, her halinde güç kuvvet verir. Ve “Ey Rabbim böyle bir günün varlýðýndan dolayý sana hamdolsun” diyerek O'na þükranlarýný ifade eder.

Ahirete dair þeyleri (haþr, mizan, sýrat, cennet,

cehennem v.s) tefekkür etmek imanýmýzý kuvvetlendiren hasletlerdendir. Kamil mümin kýyamet gelmeden evvel kýyametini yaþamayý, ölüm gelmeden evvel ölmeyi, hesaba çekilmeden evvel hesaba çekilmeyi baþarabilen; ömrü boyunca nefsiyle mücadeleyi þiar edinendir. Aslolan ve mümine yakýþan da budur. Hayatýnda tefekkür etmeyen nefsini hesaba çekmeyen bir müminin kalbinde rikkat ve ürperme yer edinemez.

Allah'a imaný kuvvetlendirmek, peygambere

imanýn tadýna varabilmek ve haþri öncesiyle ve sonrasýyla yaþayabilmek bize manevi nur ve kuvvet verecektir.

Haþri hayatýmýzda canlandýrdýðýmýz

nispette rabbimize kurbiyyet artacaktýr. Üzerimize doðan her günde haþri tefekkürle canlý tutabiliriz. Baharda tohumun topraðý

yarýp çýkmasýyla haþri hatýrlayabiliriz. Uyuyup

KA

PA

K D

OSY

ASI

GÜNDEMÝMiZDEKÝ HAÞÝR

ÞEYMA KALKANDELEN

Page 13: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

52

gelecek zatýn da kendisine program edineceði Risale-i nur ve Nurlardaki projelerin uygulayýcýlarý olan biz Müslümanlar… Herhalde çoook muhasebe etmemiz gerekiyor…. Sýcak yataklarýmýzý terk ederek seher vaktine hazýrlanmak!.. Kur'an'la yeniden her gün baþ baþa kalmak..! Peygamber (a.s.m) Efendimizin ümmeti olmak þerefinin gereðini yerine getirebilmek..! Ve bizleri, bütün kainatý yaratan ve yarattýktan sonra bizi bir an olsun yardýmsýz býrakmayan ve her anýmýzdan haberdar olan ve emrine uyduðumuz takdirde bizler için cenneti ihzar eden, her sabah, öðle, ikindi, akþam ve yatsý bizi huzuruna çaðýran ve “bütün ubudiyetlerin fihristesi namazý” bize nimet olarak veren RABBÝMÝZÝN huzuruna çýkacaðýmýz günden önce..!

“Ýnsanlarýn hesap günleri yaklaþtý. Böyleyken

onlar hala gaflet içindeler, bunu tefekkürden yüz çeviricidirler”(4)

“De ki: Yaptýklarý iþler bakýmýndan en çok ziyana uðrayanlarý, kendileri muhakkak iyi yapýyorlar sanarak dünya hayatýnda sa'yleri boþa gitmiþ olanlarý size haber vereyim mi? Onlar Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuþmayý inkar ile kafir olup da hayýr namýna bütün yaptýklarý boþa gitmiþ bulunanlardýr ki biz kýyamet gününde onlar için hiçbir ölçü tutmayacaðýz.”(5)

“Allah, içinizden iman edip de güzel güzel amel ve hareketlerde bulunanlara yemin ile vaad etti ki kendilerinden evvel gelenleri nasýl kafirlerin yerine getirdi (hakim kýldý) ise onlarý da yeryüzünde muhakkak (müþriklerin) yerine geçirip hükümran edecek, onlara kendileri için beðendiði dini (Ýslam'ý) h e r h a l d e p a y i d a r k ý l a c a k , o n l a r ý n korkularýn(ý üzerlerinden kaldýrdýk)dan sonra (hallerini) kat'i bir eminliðe çevirecektir. (Ta ki) onlar (bu güvenlik içinde) bana ibadet etsinler, bana hiçbir þeyi ortak tutmasýnlar. Kim bundan sonra nankörlük ederse artýk onlar fasýklarýn ta kendisidir.”(6)

Ve bunun gibi kudsi ayetlerin verdiði haberlere

kulak vererek hayatýmýzý yönlendireceðiz.

Son olarak da; Bediüzzaman'ýn ifadesiyle “Evvela, rýza-yý ilahi ve iltifat-ý rahmani ve kabul-ü rabbani öyle bir makamdýr ki, insanlarýn teveccühü ve istihsaný, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eðer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. Ýnsanlarýn teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in'ikasý ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir þey deðildir. Çünkü kabir kapýsýnda söner, beþ para etmez.”(7) deriz vesselam...

toplumlardaki en önemli özellikler doðruluk, adalet, ahlak, hayâ v.b. gibi bizi biz yapan ve bizi insan olarak yaratan RABBÝMÝZÝN emirlerini hayat sahasýnda iyi tatbik edemeyiþimizden, nefsi ve þeytani düþüncelerimizin bir türlü arkadaþlýðýna son veremeyiþimizden olsa gerektir herhalde ki; yalan yanlýþ haberlerle insanlarý birbirine düþman etme müesseseleri çok prim yapýyor. Yapýyor ki 24 saat aralýksýz bizi birbirimize düþman etme stratejileri geliþtiriyorlar. Geliþtirdikleri stratejilerinin de maalesef uygulama alanlarý müminlerin evleri, yaþam tarzlarý içtimai hayatlarý. Bu fasýklýðý kendisine meslek edinenler ve onlarý yapmýþ olduklarý bu iþlerde bütün gücüyle destekleyen ifsad komiteleri; mallarýyla canlarýyla siyasetleriyle projeleriyle bizden öncekileri, bizleri ve bizim evlatlarýmýzý ifsad etmek için ne gerekiyorsa yapýyorlar… Ya bizler ne yapýyoruz..?

Ey anneler ve babalar..! Evlatlarýnýzýn beynini yýkayan internet kafelerden, fuhþiyat içeren t.v. programlarýndan ve onlarý bekleyen binlerce tehlikelerden korumak için sizin ne gibi projeleriniz, stratejileriniz var..?

Ey Müslüman cemaatlerin idarecileri. Yukarýdaki saydýðýmýz ve sayamadýðýmýz tehlikelere karþý neler yapýlmasý konusundaki projeleriniz nelerdir? Hala bu asrý ve gelecek asrý aydýnlatacak olan Risale-i Nurlardan insanlarý ne kadar uzak tutacaksýnýz… Bu önyargýlardan ne zaman kurtulacaksýnýz..? Ve bu eserleri okuduklarýný söyleyen cemaatleri idare eden aðabeylerimiz…

Acaba; “Eðer hedef-i maksadý; Ýslamýn ziya-yý kalp ve nur-u fikriyle ittihad; ve mesleði muhabbet; ve þiarý terk-i iltizam-ý nefs; ve meþrebi mahviyet; ve tarikatý hamiyet-i Ýslamiye olsa; kabildir ki, bir mürþid ve hakiki þeyh olsun. Lakin eðer mesleði, tenkis-ý gayr (baþkasýný eksik görme) ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr (baþkasýna düþmanlýk yapma) ile muhabbetini telkin ve inþikak-ý asayý(kuvvetin parçalanmasýný) istilzam eden hiss-i taraftarlýk ve meyelan-ý gýybeti intac eden, kendi muhabbetini baþkasýna olan husumete mütevakkýf gösterilse; o bir müteþeyyih-i müteevviðdir (þeyhlik iddiasýyla aðalýk taslayan), bir zi'b-i mütegannimdir. (koyun postuna bürünmüþ kurt) Davula bedel, tarikata veya kitaba el vurur ki bahþiþ ve þabaþ alsýn. Din ile dünyanýn”sayd”ýna(avýna) gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya tehevvüs-ü süfli veya bir ictihad-ý hata onu aldatmýþ; o da kendisini iyi zannedip büyük meþayihe ve zevat-ý mübarekeye su-i zan yolunu açmýþtýr.”(3) ifadesiyle bizleri dehþetli bir þekilde ikaz eden Bediüzzaman'ý, ne zaman dinleyerek

birbirimize olan tavýr ve düþüncelerimizi deðiþtirerek, 21. lema'daki kudsi projeyi

tahakkuk ettireceðiz.

Evet bu i f sad komi te le r ine ka r þ ý Bediüzzaman'ýn vermiþ olduðu mücahede ve

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

Kaynakça: 4-Enbiya-11-Hucurat-10 5-)Kehf-103,104,1052-Ý.Ýcaz-syf-241. 6-)Nur-553-Ý.Dersler-syf 136 7-)Mektubat-syf-471

13yorulur insan ve bu sürüp gider böyle. Ta ki Ahsen olana kadar kývam.

Ve insan üstünde Adem(a.s.)'den kalma bir

toprak kokusuyla doðrulur yerinden. Geç de olsa bilir ki Adem(a.s)'dendir katýðý. Boþ yere þüphelenmiþtir toprakta adem olan zavallý maymundan.

Bir kargaþa bir telaþ baþlar birden. Meydan

benzetmek gibi olmasýn ki kendisidir mahþerin. Ne oldu? Neredeyim? Nereye?, Ne yapacaðým? Sorularla dolu zihinler. Ýnsanýn dünyada kendine sormadýðý sorulardýr bunlar aslýnda.

Hep diri kalan þuurlarýyla mü'minler var arþýn

gölgesinde dinlenen. Þuursuzca yaþayan yada güya yaþayan, küfrüyle huzura varanlar var… Telaþ, kan ve ter…

- Kýyamet baþýmýzda! kýyamet baþýmýza! der

biri. - Ýman etsek kýyamet mi kopardý. Kýyamet mi

kopardý baþýmýza. Ey Toprak al bizi al ve senden olalým sende yok olalým, sende kaybolalým. Al bizi… al bizi…

Ve hesap edilmeyen Hesap… Ýster hayal deyin ister sahih bir rüya ne derseniz

deyin ama inanýn. Ýnanýn Sûr sesi artýk bize çok yakýn. Sûru tek parça iken duymak da var, moleküllere ayrýlarak da. Sadece çok yakýn.

Haþirde, emirle mutlaka dirileceðiz,

doðrulacaðýz yerimizden. Belki vakit varken Haþir'den önce ruhumuzda yaþamalýyýz haþri. Kur'an'ýn nuruyla dirilmeli ve doðrulmalý, doðrultmalýyýz her yanýmýzý belki. Sûr'u duymadan Nur'u duymalýyýz belki.

“Emrolunduðu gibi dosdoðru ol” mak,

dosdoðru kalmak ve dosdoðru kalkmak duasýyla...

Yeryüzü fitne ile çalkalanýyor ve köhne arz aðýrlaþmýþ insanýn çirkinlikleriyle. Bekleyen melek, vaktin yaklaþmasýyla kulak kesilmiþ 'Emr'e. Ve iþte muhatap kalmayýnca kendine, nuru taþýnýr semaya Kur'an'ýn. Ýþte 'O Emir' duyulur. Ýsrafil (a.s.)'in nefesiyle son kez nefes alýr arz ve avanesi.

Üç saat, üç yapým ve üç toplanma cereyan

eder toprakta. Can tutan, can taþýyan toprakta. Döner topraða ruhlar ve acbü'z-zenebler yeniden libaslar biçer onlara. Dirilik ve hayat bahþedilir topraða, toprakta acbü'z-zeneb tohumlarýndan yeniden inþa olur “i n s a n”.

Kalpleri titreten bir ses duyulur… daha önce

duyulmamýþ ve þimdi herkesin duyduðu bir ses. Ýsraf etmeyen Ýsrafil'in(a.s) 'Sûr'udur bu. Güneþ, tüm aydýnlýklar ve hatta O'nun(c.c.) dýþýnda hayat denen her þey derlenip toplansýn artýk. Daðýlan yýkýlan bir þey yok aslýnda her þey derlenip toparlanýyor þimdi..

Hem kýyamet hem diriliþ gizlidir Ýsraf etmeyen

meleðin nefesinde… Ýlk Sûr sesi duyulur. Daha berzahta iken ruhlara öðretilen 'libaslarýnýza dönün' sesidir bu. Baþka seslere ve sözlere saðýr eden bir emirdi bu ve ruhlar dönerler beden elbiselerine.

Ve bir Sûr daha duyulur Ýsrafil'in(a.s.) nefesinden.

Kalkýn ! Uyanýn ! Dirilin ! Ey Yaratýcý'nýn isimlerine melce beden-i insan doðrul ve kendince deðil, “Emredildiði gibi dosdoðru ol.”

Sonun, sonsuzluðun ve hesabýn baþlayýþýný

çýðýran son ses, üçüncüsü, O meleðin nefesiyle üfürülmüþtür Sûra. Acbü'z-zeneb'leredir bu emir. Özü taþýyan tohumlaradýr. Bütün zerreler sözüne karþý konulmaz Yaratýcý'nýn, iradeler üstü bir iradenin iþaretiyle toplanýrlar. Toplanýrlar bir bir, Ýsm-i Hafîz cilvesiyle her þeyi muhafaza eden, örten topraktan. Ayrýlýr topraktan Asi ve Þahid tüm hücreler. Musa(a.s.)'nýn kalbi mütmaindir artýk. Yoðrulur,

KA

PA

K D

OSY

ASI

HAÞR ÝLE DÝRÝLMEK YA DA DOÐRULMAK

HAKAN SARIDÝKEN

Page 14: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

14 yaratan Allah-u teala, mahlukatýn içindeki eþrefi mahlukat olan insaný –haþa- yaratmaya kadir deðil midir? Kesinlikle o buna kadirdir. Çünkü; “O “Hallak”týr, yani çokça yaratandýr, Alimdir, her þeyi hakkýyla bilendir.”(5) dolayýsýyla bizi ilk defa yoktan yaratan ikinci defa yaratamamasý mümkün deðil çünkü ikinci yaratýlýþý yukarda deðindiðimiz gibi, bitki misali bir tohum üzerine bina etmiþ söz konusu tohum günü gelince bitki gibi toprak altýnda yeþerecek.

Ýnsaný da Allah Resulü Hadislerinde aynen bir bitki gibi, onun bedenine yerleþtirmiþ olduðu bir tohumla tekrar dirileceðini bildirmiþtir. "Acbü'z-zeneb" denilen bu tohum, kiþi ölüp topraðýn altýna girdikten sonra da bütün bedeni çürüdüðü halde kuyruk sokumunda yer alan ve týp literatüründe “Co coccygis” olarak bilinen bu kýsým, asla çürümediði bugün bilimsel olarak da hiç þüphe býrakýlmayacak þekilde ispatlanmýþtýr.

Said Nursi Hazretleri buna þöyle bir açýklama getirir:“ Ýnsanlar öldükten sonra ruhlarý baþka makamlara gider. Cesetleri çürüyor; fakat insanýn cesedinden bir çekirdek, bir tohum hükmünde olacak "acbüzzeneb" tabir edilen küçük bir cüz'ü bâki kalýp, Cenâb-ý Hak onun üstünde cesed-i insanîyi haþirde halk eder, onun ruhunu ona gönderir. Ýþte bu mertebe o kadar kolaydýr ki, her baharda milyonlarla misali görülüyor.”(6)

Kuyruk sokumu ile ilgili hadisler, insan embriyosunun tamamýnýn kuyruk sokumundan oluþtuðu gibi kýyamet gününde de insanýn topraktan yaratýlýnca Allah'ýn emriyle yeniden kuyruk sokumu kemiðinden teþekkül edeceðini açýklamýþtýr. Yani ilk yaratýlýþ ile ikinci yaratýlýþ ayný tohum, ayný kýsým olan kuyruk sokumu kemiði üzerinde olacaktýr. Kuyruk sokumu kemiði ile ilgili bazý hadisler þu þekildedir:

Ebu Hüreyre'den naklen Hz. Peygamber'den þöyle rivayet edilmiþtir: “Sura üfürmeler arasýnda kýrk vardýr” Hadisi Ebu Hüreyre'den iþiten ravi: “kýrk gün mü?” diye sordu. Ebu Hüreyre: “Bilemiyorum” dedi. Ravi: “kýrk ay mý?” diye sordu. Ebu Hüreyre: “Bilemiyorum” dedi. Ravi: “Kýrk yýl mý?” diye sordu. Ebu Hüreyre yine; “Bilemiyorum” dedi. Ebu Hüreyre bu

Bitki misali topraktan yaratýlan topraða giden ve yine topraktan yaratýlacak olan insan oðlundan materyalist gözlükle etrafa bakanlar, þimdi olduðu gibi, 14 asýr öncede de adeta kendi ilk yaratýlýþýný unutup;“Çürümüþ olduðu halde þu kemikleri kim diriltecek(1) diyorlardý.

Böyle bir sorunun cevabý da ilahi olmuþtu; ”De ki onlarý ilk defa yaratan yine onlarý diriltecek çünkü o her türlü yaratmayý bilendir.”(2) Bunu akýllarýna sýkýþtýramayanlara Allah, hemen ardýndan gelen ayette “bitki misalini” vererek onlarýn adeta inanýlmaz gördükleri bu durumu Allah için sýradan, çok basit olduðunu gözlerine sokarcasýna ispatlýyor: “(O Allah ki) ki size yeþil aðaçtan bir ateþ yaptý da iþte siz ondan yakýp duruyorsunuz”(3) yani haþri inkar eden insan oðluna gözünün önündeki yeþil aðacý misal vererek kýþ gelince ölen ve kemik haline gelen aðaçlarý, baharda dirilten, tekrar yeþillendiren, hatta aðaçlarýn her birini yaprak çiçek ve meyve yönüyle üç haþrin numunelerini gösteren Cenab-ý Hakkýn Kudretine karþý inkar ile ona meydan okunmaz. Ayrýca bu yeþil aðaç misalinde haþrin delillerinden bir çok delil ile beraber, bir delil de þudur.” Aðaç gibi sert ve kaba bir maddeden ateþ gibi ince hafif ve nurani bir maddeyi çýkaran rabbimize, odun gibi kemiklere ateþ gibi bir hayat ve nur gibi bir þuur vereceði nasýl akýldan uzak görülebilir ki!” Bir baþka delil de; Hava, toprak, su ve ateþ gibi, eski ifadeyle “anasýr-ý erbaa” dediðimiz temel maddelerin onun emrinde olduðu, onun kuvveti ve onun izniyle hareket ettiðini, hiçbir aðacýn, yapraðýn, çiçeðin ve hiçbir þeyin baþýboþ olup tabiat gereði kendiliðinden hareket etmediðini gösteren cenabý hakkýn, topraktan yapýlan ve sonra topraða dönen insaný, topraktan yeniden çýkaramamasý imkansýzdýr. Evet Ayet i kerimede; “onlarý ilk defa kim yaratmýþ ise ikinci defa tekrar yaratacak yani diriltecek de

O”dur”(4) Ýfadesinde geçen“ilk” tabiri üzerinde þöy le b i r te fekkür edip dura l ým: Ý l k

yaratýlýþýmýzdan önce biz yoktuk hiçbir mahlukat da yoktu. Tabir caizse her þey

sýfý rdan yaratýldý. Yoktan var edildik. Önce gökleri ve yeri ardýndan içindeki mahlukatýn tümünü

KA

PA

K D

OSY

ASI

DÝRÝLÝÞÝMÝZDE ''ACBUZZENEB'' MU'CÝZESÝ

Aynur KARAN

51

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

“Ey iman edenler! Eðer bir fasýk size bir haber getirirse onu araþtýrýn. (Yoksa) bilmeyerek bir kavme sataþýrsýnýz da yaptýðýnýza piþman kimseler olursunuz”(1)

Fýsk; haktan udul, ayrýlmak, hadden tecavüz, hayat-ý ebediyeden çýkýp terk etmektir. Fýskýn menþei, kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i þeheviye denilen üç kuvvetin ifrat ve tefritinden neþ'et eder.

Evet, ifrat veya tefrit, delillere karþý bir isyandýr, Yani sahife-i alemde yaratýlan delail(deliller), uhud-u ilahiye hükmündedir. O delaile muhalefet eden, Cenab-ý Hakla fýtraten yapmýþ olduðu ahdini bozmuþ olur. Ve keza, ifrat ve tefrit, hayat-ý nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalýðýný intac eden esbabdandýr.

Ve keza, ifrat ve tefrit, hayat-ý içtimaiyeye karþý isyan ateþini yakan iki amildir. Evet, bu amiller hayat-ý içtimaiyeyi nizam ve intizam altýna alan rabýtalarý, kanunlarý keser atar. Evet, þehvet veya gazap, haddini aþarsa, ýrz ve namus payimal olur, masumlar mahvolur.

Ve keza ifrat ve tefrit, dünya nizamýnýn bozulmasýný intac edip fesad ve ihtilale

sebebiyet veren iki ihtilalcidir.

Evet fasýk olan kimsenin kuvve-i akliye ve fikriyesi itidali kaybedip safsatalara düþerse, itikada ait rabýtalarý kesmekle, hayat-ý ebediyesini yýrtar atar. Ve keza, kuvve-i gadabiyesi hadd-i vasatý tecavüz ederse, hayat-ý içtimaiyenin hem yüzünü, hem astarýný yýrtar, alt üst eder. Ve keza, kuvve-i þeheviyesi haddi aþarsa, heva-i nefse tabi olur, kalbinden þefkat-icinsiye zail olur; kendisi berbat olacaðý gibi, baþkalarýný da berbat edecektir. Bu itibarla, fasýklar hem nev'inin zararýna, hem arzýn fesadýna çalýþmýþ olur.(2)

Müminler arasýna devamlý atýlan ifsad tohumlarýnýn þahsi, içtimai ve uhrevi

hayatýmýza ne kadar zararlý olduðunu; ve özellikle kardeþlik baðlarýna Müslümanlar arasýnda çokça ihtiyaç duyulduðu bu ahir zamanda bize aktarýlan bilgilerin, haberlerin çok iyi tetkik edilmesi gerekliliði üzerinde durulmasý gereken önemli bir husus olduðunu unutmamamýz gerekir. Bizleri uyanýk tutacak yukarýdaki esaslarý ve buna benzer birçok esaslarý zihnimizde daima canlý tutmalýyýz.

Özellikle toplumun her kademesinde yalan yanlýþ haberler, gýybetler toplumumuzu ne kadar acý hallere düþürdüðü yaþadýðýmýz günler þahiddir. Babanýn evladýna, evladýn babasýna, kocanýn karýsýna, komþunun komþusuna, cemaatlerin cemaatlere yabanileþtiðinin en önemli sebeplerinden biriside herhalde mümin bir toplum çizgisinden uzaklaþmak olsa gerekir. Müslüman

KENDÝMÝZLE HESAPLAÞMA - 2

ADEM ÖZKAN

[email protected]

Page 15: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

15

süreyi: gün, ay, yýl ile sýnýrlamak istemedi. Ebu Hüreyre, hadisi þöyle devam etti: “Daha sonra Allah gökten bir su indirir, insanlar bir bitki gibi yetiþirler. Ýnsan bedeninde bir kemik hariç her þey topraða karýþmýþ ve yok olmuþtur. O kemik de kuyruk sokumu kemiðidir. Kýyamet gününde yeniden yaratma bu kemikten olacaktýr.”(7)

Yine Ebu Hüreyre'den nakledilen bir baþka hadiste: “Toprak her insanýn tüm bedenini yer, ancak kuyruk sokumu kemiði hariç. Ýnsan bu kemikten yaratýlmýþtýr, yeniden yaratýlmasý da yine bu kemikten olacaktýr.” Hadisin deðiþik bir lafzý ise þöyledir: “Bir kemik hariç insan bedeni topraða karýþýr ve yok olur. O da kuyruk sokumu kemiðidir. Kýyamet gününde yeniden yaratýlýþ da o kemikten olacaktýr.” Müslim'de yer alan bir diðer rivayetin lafzý þudur:

“Ýnsanda bulunan bir kemiði toprak hiçbir zaman yemez. Ýnsan kýyamet gününde ondan yaratýlýr” Ashap bunun hangi kemik olduðunu sordu. Hz. Peygamber kuyruk sokumu kemiði olduðunu söyledi.” (8)

Ebu Davud Sünen'inde ise; þöyle rivayet etmiþtir: “Toprak her insaný yer, ancak kuyruk sokumu kemiðini yemez. Ýnsan ondan yaratýlmýþtýr ve yine ondan var edilecektir”.(9)

Baþta Ýmam Malik olmak üzere.(10) Nesai,(11) Ýbn Mace,(12) Ahmed b. Hanbel(13) gibi büyük hadis imamlarý Kitaplarýnda ayný lafýzlarla çeþitli yerlerinde bu hadisi nakletmiþtir. Ebu Said Hz. Peygamber'den topraðýn kuyruk sokumu kemiði haricinde insaný yediðini nakletmiþtir. Hz. Peygamber kuyruk sokumu kemiðinin bir hardal tanesi gibi olduðunu ve insanýn bu kemikten yaratýldýðýný belirtmiþtir. Ve kiþi ikinci diriliþte o tohumun üzerinde bedeni bina edilip canlanýp hayat bulacaktýr. Farzý muhal olarak ahiretteki diriliþi zor veya akýldan uzak görünse de ilk yaratýlýþa nispeten ikincisi daha kolaydýr. Çünkü birincisinde yoktan var edildik. Ýkincisinde ise zaten var olan ve hiç çürümeyen tohum üzerinde yeþereceðiz. Yani zorluk ve kolaylýk söz konusuysa ikinci dirilme birincisine nispeten daha kolay, eðer zorluk söz konusu olacaksa birincisi daha zordu. Dolayýsýyla asýl akýldan uzak olan ahiretteki ikinci diriliþ deðil, bu düþüncenin bizzat kendisidir. -Ki haþa Allah için zorluk ve kolaylýk söz konusu olamaz.. O sadece bir þeye; 'kün feyekun' der, ol dedi mi o da oluverir. Bir þeyi isterse yoktan var eder, isterse yine yarattýðý ve sadece sebep olan tohumun üzerine bina eder. Yeter ki bir þeyi o emir buyursun ve istesin. Günü zamaný saati gelince bir bitki misali topraktan yeþerecek, neþvü nema bulacak, yani ameline semere verecektir.

KA

PA

K D

OSY

ASI

KAYNAKLAR 7- Buhari, Tefsir, Zümer suresi ayet 3, 1- Yasin-78 Nebe suresi ayet 182- Yasin-79 8- Müslim, Fiten, 141-1433- Yasin-80 9- Ebu Davut, Sünen, 224- Yasin-79 10- Ýmam Malik, Muvatta, Cenaiz, 485- Yasin-81 11- Nesai, Cenaiz,1176- Said Nursi,Sözler, 29. Söz, Zehra 12- Ýbn-i Mace, Zühd, 32 yayýncýlýk 13- Müsned, 2/322

50

yapsam, sizin iki bin sene önceki ecdadýnýzý ve iki asýr sonraki evladýnýzý þu gürültühane olan asr-ý hazýr meclisine davet etsem, acaba eski ecdadýnýz demeyecekler miki “Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatýmýz siz misiniz? Bizi akim bir kýyas ettiniz ve bizi kýsýr býraktýnýz. Hem sol tarafýnýzda duran, istikbal medeniyetinden gelen evladýnýz saðdakileri tasdik ederek demeyecekler miki: “ Ey tembel pederler! Siz misiniz hayatýmýzýn suðra ve kübrasý? Siz misiniz þu þanlý ecdadýmýzla bizi rabt eden haddi evsatý? Ne aldatýcý bir kýyas oldunuz. Ýþte Ey Kürtler ve Ey Türkler! Manzara-i hayal üstünde gördünüz ki, þu büyük mitingde, iki taraf da sizi protesto ettiler.”(18)

Arapça olarak þunu der: “ve ektumu eþyaen…” Yani: bazý þeyler de var ki onlarý da gizliyorum. Þayet onlarý da söylesem barýþ için bir yer býrakmamýþ olurum.” Ayrýca Kürtlere de tam yüz yýl evvel þunu demiþti: “Ey Kürtler! Eðer hürriyete çalýþmasanýz yüz yýl sonra ancak özgürlüðün nimetlerini görürsünüz.”(19) Kürtlere kendi dillerinde son vasiyetim diye þunlarý der: “Wesyeta paþin: xwendin, xwendin, xwendin. Desthev girtin, desthev girtin, desthev girtin.”(20) Yani son sözüm: “okumak ve dayanýþma” diyerek üçer defa tekrarlar. Son olarak bütün akýl ve insaf dünyasýna Farsça seslenir: “Pes kunem çun zira keen ra in bes est.”(21) Yani akýllý olanlar için bu söylediklerim yeterlidir. Köye seslendim. Þayet köyde sesimi duyan varsa…

Rüya görüyorsunuz. Hem de milliyet fikri ile müttefik ve güçlüdürler. Siz ihtilafla þimdilik boþsunuz. Hem de galebe etmek istiyorsanýz, onlar sizi maðlup ettiði silah ile yani akýl ile milliyet fikriyle, ilerleme meyliyle, adalet eðilimiyle maðlup edebilirsiniz. Bence þimdi kýlýç vuran, o kýlýcýn aksi döner yetimlerine dokunur. Þimdi galebe kýlýç ile deðildir. Kýlýç olmalý, lakin aklýn elinde. Hem de dostluðun sebebi vardýr. Zira komþudurlar. Komþuluk dostluðun komþusudur. Hem de onlar uyandýlar. Dünyaya yayýldýlar. Ýlerleme tohumlarýný topladýlar. Vatanýmýzda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, geliþmeye teþvik ile bizdeki milliyet fikrini uyandýrýyorlar. Ýþte þu noktalara binaen onlarla ittifak etmek lazýmdýr. Hem de bizim düþmanýmýz ve bizi mahveden, cehalet aða, oðlu fakirlik efendi ve torunu husumet beydir. Ermeniler bize düþmanlýk etmiþlerse þu üç müfsidin kumandasý altýnda yapmýþlar.”(13)

4- Özgür Birliktelik: Cemahir-i Müttefika-i Ýslamiye

Bediüzzaman, Ortadoðu için ideal hedef olarak öngördüðü yapý “Birleþik Cumhuriyetler ve ya Birleþik Devletler sistemi”(14) dir. Ortadoðu da coðrafi birliði bulunan her milleti mesela Araplar, Türkler, Farslar, Kürtler vs. her biri kendi Cumhuriyeti içinde, birleþik bir yapýnýn doðal unsurlarýdýr. Nursi, özellikle Kürtlerin bu yapýnýn onurlu bir ferdi olmalarý için iki yönlü bir çaba içindedir. Birincisi: Kendi tabiriyle “milyonlarla fertleri bulunan, binler seneden beri yaþayan, milliyetini ve lisanýný unutmayan, deðerli ve sahipsiz bir kavim olan Kürtler”(15) e, Türk, Arap, Fars vs. kardeþlerinin sahip çýkmasý, yardým etmesini saðlama. Ve þöyle seslenir: “ Ey Türkler ve Araplar! Sizde olan hakkýmýzý dava ediyoruz. Yani Kürt gibi küçük taifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlara baðlýdýr. Ben Ýslam toplumlarýný çok çark ve dolaplarý bulunan bir fabrika suretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanýn bir çarký geri kalsa veya bir arkadaþý olan baþka bir çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur. Birbirinizin þahsi kusurlarýna bakmamak gerektir.”(16) Ýkincisi: Kürtlerin bu meþru haklarýna kavuþmasý için yaptýðý projeler, giriþimler, çalýþmalar. Kürtlere þöyle seslenir: “Ayrý ayrý su damlalarý gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikri milliyetle birleþtirip milli bir çekim gücü teþkil ile Kürt gibi büyük bir kütleyi küre gibi döndürüp büyük Ýslam güneþi sisteminde, bir aydýnlýk gezegen gibi umumi ahengi oluþturunuz. ”(17)

DÖRT KARDEÞ DÝLDEN SON ÇAÐRI VE SON VASÝYET

Nursi sorunun taraflarý olan Kürtlere, Türklere ve tüm akýl ve insaf dünyasýna sesleniyor.

Geçmiþ asýrlarýn ihtiþamlý ve adil birlikteliði ile gelecek yüzyýllarýn uygar ve özgür nesilleri önünde, mahcubiyetimizi resmediyor

adeta:“Ey Türkler ve Kürtler! Acaba þimdi bir miting

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

11- a.g.e 189-190Kaynaklar:12- a.g.e 941- Sözler, Zehra yay. 14413- a.g.e 107-1082- Mektubat, Zehra yay. 364-14- Emirdað Lahikasý, Zehra 365-366yay.,3523- Emirdað Lahikasý, Zehra 15- Mektubat, Zehra yay. 490yay. 45116- Ýçtimai Dersler, Zehra yay., 4- a.g.e 452595-a.g.e 42017- a.g.e 1886- Ýçtimai Dersler, Zehra yay. 18- a.g.e 1203419- a.g.e 887- a.g.e 50720- a.g.e 5098- a.g.e 2321- a.g.e 5229- a.g.e 169

10- a.g.e 169

Page 16: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

49

yeni hal ya izmihlal.”(10) 3-Þiddetin ve “Öteki”ye Düþmanlýðýn Reddi Said Nursi Kürtlerin, kendi milli kimliklerine, tarih,

dil ve edebiyatlarýna sahip çýkmalarýný, ulusal kurumlarý oluþturmalarýný önemle vurgular. Kürtlere zarar vermeyecek ve onlarý tehlikeye atmayacak barýþçýl ama etkin bir yaklaþým gösterir. Ayný zamanda kardeþleri ve komþularý olan Türk, Arap, Fars ve Ermenilere zarar vermeyen, düþmanlýk doðurmayan bir anlayýþý önemle savunur. “ Ey Aslan Kürtler! Beþ yüz senedir yattýðýnýz yeter. Artýk uyanýnýz, sabahtýr. Yoksa sahra-i vahþette, vahþet ve gaflet sizi yaðmalayacaktýr. Hem milliyet denilen Rüstem-i Zal ve Se lahadd in - i Eyyub i g ib i Kü r t dah i kahramanlarýyla bir çadýrda oturan her biriniz milliyet fikriyle umum milletin bir somut örneði olunuz. Kavimlerin mutluluk sebebi olan hürriyet, sizi meclis-i imtihana davet ediyor ki; rüþtünüzü ve vesayete ihtiyacýnýzýn olmadýðýný görmek istiyor. Ýmtihana hazýrlanýnýz. Varlýðýnýzý birliðinizle gösteriniz. Milli gayret duygusu ile fikir ve þahsi vicdanýnýzý, milletin kalp ve ortak aklý gibi gösteriniz. Yoksa sýfýr çekecek, hürriyet diplomasýný elinize vermeyecektir. Milli namus emrediyor ki kuvveti aklýn yardýmýna, hissi fikrin arkasýna gönderiniz. Ta ki aklýn medeni cesaret meydanýnda, namusu milli payi-mal olmasýn. Kýlýcýnýzý fen ve sanat cevherinden yapmalý. Hem anadil denilen milli duygularýn aynasý, ihmalinizle gayet müþevveþ olan lisanýnýz, tuba aðacý kabiliyetinde iken böyle kurumuþ ve periþan olmuþ ve medeniyet lisaný olan edebiyattan geri kalmýþ olduðundan, diliniz teessüfle sizi milli onurunuza þikâyet ediyor.”(11)

Þiddet ve düþmanlýðý hiçbir þekilde meþru görmez. Hükümetin ve Türklerin yaptýklarýndan serzeniþte bulunan Kürt ileri gelenlerine:“Ey Kürtler! Kendinizden þikâyetçi olunuz. Her kabahati Türklere atmakla çok aldanýrsýnýz. Görüyorum ki bizde pýnar yoktur. Onun için uzaktan gelen kokuþmuþ bir suyu içiyoruz. Öyleyse gayret ediniz, çalýþýnýz. Milliyet fikrini kazýcý yapýnýz. Eðitim ve erdemi eline veriniz. Þu yerlerde de bir küngan (sondaj, boru) atýnýz. Ta bir kemalat pýnarý bizde de çýksýn. Yoksa daima dilenci olacaksýnýz. Ya da susuzluktan öleceksiniz. Hem de dilencilik para etmez. Ýnsan dilenci olursa nefsine olsun. Bence merhamet dilencileri ya haksýz veya tembeldir. Eðer siz insan olsanýz, Türkler nasýl olursa olsunlar size fenalýklarý dokunmaz. Fakat iyilikleri gelir.”(12)

Yine “Ermeniler bize düþmanlýk ile hile ve hýyanet ediyorlar.” diye soran Kürtlere; insanlýk, iman ve feraset dolu þu sözleri söylüyor: “ Düþmanlýðýn nedeni olan istibdad/baský dönemi öldü. Baskýnýn bitmesiyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki þu memleketin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya baðlýdýr. Fakat zelilane dost olmak deðil, milli izzeti muhafaza ile sulh elini uzatmaktýr. Hem de onlar uyanmýþlar. Siz uykudasýnýz.

muhalefetiyle ne kadar da paralellik arz ediyor deðil mi? Bize düþen ise, o gün fazla kavranmayan veya kavranmasýna fýrsat verilmeyen ama bir asýrdýr haykýrýlan ayný gerçekleri erbabýna hatýrlatmaktýr. Çünkü gerçek eskimez. Hak eninde sonunda yerini bulur. Evet, Nursi'nin tabiriyle ” ana-babanýn terbiye etmediði kiþiyi, zaman terbiye eder.”(7)

NURSÝ'YE GÖRE SORUNUN ÇÖZÜMÜ 1- Medeni Tahammül ve Tolerans: Kürt

Kimliðinin TanýnmasýBediüzzaman, her milletin kendi milli

kimliðini, kültürünü ve dilini özgürce ifade etmesini, temel insani bir hak olarak görür. Bunlarý anayasal güvence altýna alan hükümet tarzýný benimser. Bunu, medeni ilerlemeyi ve pozitif rekabet duygusunu saðlayan güç olarak deðerlendirir. Hatta “adem-i merkeziyet/yerinden yönetim”i, ileri medeni seviyenin bir gereði olarak takdir eder. O, bu görüþlerini, II. Abdulhamid'in yeðeni ve büyük bir devlet adamý ve aydýn olan Prens Sabahattin'in 'adem-i merkeziyet'i savunan makalesini cevaplarken dile getirir. Medyanýn tahrikleriyle hain ilan edilip, yurdu terk etmesine neden olan makaleyi, “Prens Sabahattin Bey'in Su-i telakki Olunan Güzel Fikrine Cevap” ismiyle deðerlendirir. Genel olarak “güzel fikir” diyerek takdir eder: “ Hükümet, her milletin milli kimliðini teþkil eden dili ve kültürü ve düþünce seviyelerine münasip teþebbüse baþlamalý. Ta ki makine-i terakkiyat-i medeniyetin buharý hükmünde olan müsabakayý intac edecek bir hissi rekabet peyda olsun.”der. Þu mahzurunu da bel i r t i r :“mil let ler in birbi r in i kabullenme, karþýlýklý hoþgörü ve medeni seviye oluþmadan, irfan seviyeleri bir olan medeni Alman devleti gibi olmadan, ademi merkeziyetin uygulanmasý, güçlü olan millet, ilkel hislerin sonucu olan istila güdüsüyle, zaifi ilhak edip keþmekeþi doðurur. Ya da bölünme ve parçalanmaya götürür. Onun tevili güzel, fikren taakkul edebiliriz, amma istidadýmýzla amelen tatbik edemeyiz. Tatbikine çok zaman lazým.”(8) der.

2-Sulh-u Umumi, Afv-ý Umumi, Ref-I Ýmtiyaz

Üstad Nursi Osmanlý'da Ýttihat ve Terakki nin Meþrutiyet devrinde ihtilaller, ayaklanmalar, cinayetler, idamlarýn olduðu karmaþayý yaþamýþ. Ülke de birlik ve huzurun temini için önemle þu esaslarýn üzerinde duruyor: “Herkesin bir fikri var. Ben de hürüm. Selameti millet için bir fikrim var: Ýþte sulh-i umumi afv-ý umumi ve ref'i imtiyaz lazým. Ta ki her biri, bir imtiyaz ile baþkasýna haþerat nazarýyla bakmak ile nifak çýkmasýn. Fahr olmasýn, derim ki: Biz ki Kürd'üz aldanýrýz, fakat aldatmayýz. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.”(9) Fertlerin, milletlerin ve devletlerin hatalarýyla yüzleþmeleri, yanlýþlarýný görmelerinin büyüklük olduðunu belirtir. O bu konuda þöyle der. “En büyük hata, insanýn kendisini hatasýz zannetmesidir. Eski hal muhal ya

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

16

KA

PA

K D

OSY

ASI

“Bir Müslüman ölümü nasýl karþýlar, ölüm onu nasýl karþýlar?” sorusu temel sorumuz. Kur'ân, bunun cevabýný en genel biçimde þöyle verir: “Allah onlardan razýdýr, onlar da Allah'tan” Bu cevap sadece ölüm için deðildir. Ýnsanýn aklýna gelen her türlü soru için de verilmiþtir: “Cennette canýmýz sýkýlmayacak mý?”, “Cennette sevdiklerimizle beraber olabilecek miyiz?”, “Cennette kadýnlara ve erkeklere ne var?”, “Cennette…” Ýnsanoðlu “tartýþmaya en düþkün varlýk”týr ya, sorularý da bitmez. Kur'ân bütün bu sorularla beraber, ölümle ilgili korkularýmýza, endiþelerimize, sorularýmýza da ayný cevabý verir: “Siz yeter ki Müslüman olun, Allah'ý razý edin, O sizi razý edecektir.” Yani korkulacak bir durum yoktur, biz bize düþeni yapalým yeter.

* * * Þimdi Kur'ân'ýn rehberliðinde, Rabbimizin ölüm

hakkýnda bize verdiði bazý mesajlarý gözden geçirelim. Belki bu, O'nun istediði gibi bir hayat yaþama noktasýnda bizi þevklendirir. Buyurunuz:

“Allah'a hakiki anlamda kulluk edenler, ölümü arzular.” (Bakara.94 – Cuma.6)

“Ýman edip salih amel iþleyenlerin ölümü, inkârcýlarýnki gibi olmayacaktýr.” (Câsiye.21)

“Zalimlerin ölümü feci olacaktýr. Meleklerin ellerinde güçlükle can verirken, baþlarýna gelecek olanlar kendilerine haber verilecektir. Piþman olsalar da, geri dönme imkâný bulamayacaklardýr.” (Nisa.

Ölüm, her insanýn mutlaka baþýna gelecek olan, ama çoðu kez aslýnda hiç de gündemimizde bulunmayan bir olgu. “Beþ dakika sonrasý için garantin var mý?” diye sorduðumuz bir insanýn, hemen sonrasýnda ertesi günkü planlarýndan rahatlýkla bahsedebilmesi de, kendimizi bu gerçeðe aslýnda sadece 'teorik' olarak yakýn hissettiðimizi ortaya koyuyor. Ölüm, belki de en yakýcý bir biçimde, sevdiklerimizin / yakýnlarýmýzýn baþýna geldiðinde yaþanýlýr oluyor bizim için. Onda da bir nebze…

Bu yazýnýn amacý, 'nass'ýn verilerinden yola çýkarak ölüm gerçeðinin nasýl açýklandýðýna dair bazý çýkarýmlarda bulunmak aslýnda. Ama ölümün yüzü öylesine soðuk ki, konuya bile mutlaka bir 'ön giriþ' yapmak gerekiyor. Üstteki paragraf, bu mecburiyetin ifadesi…

HÝÇ GÜZEL OLMASAYDI, ÖLÜR MÜYDÜ PEYGAMBER?

TAHA KILINÇ

Page 17: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

48

müstakbelde bir müthiþ darbe hazýrlýyor gibi ehli basireti (öngörü sahiplerini) daðdar etmiþtir”(3)

Bediüzzaman memleketin kurtuluþuna yaptýðý hizmetlerden dolayý baþta Meclis Baþkaný M.Kemal olmak üzere milletvekillerince T.B.M.M'ye davet edilir. 11 maddelik hitabede bulunur ve daha önce II. Abdulhamid'e sunduðu Türk-Kürt kardeþliði projesini burada da sunar:

“…… Ben Van'da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: "Türkler Ýslâmiyet'e çok hizmet etmiþler. Sen onlara ne niyetle bakýyorsun?" dedim. Dedi: "Ben Müslüman bir Türkü, fâsýk bir kardeþime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarým. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar. Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, Ýstanbul'da mektebe girmiþ. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazý ýrkçý muallimlerden aldýðý aksülâmel (etki-tepki) ile o da Kürtçülük damarýyla baþka bir mesleðe girmiþ. Bana dedi: "Ben þimdi gayet fâsýk, hatta dinsiz de olsa bir Kürdü Salih bir Türke tercih ediyorum." Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardým. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i islâmiyenin kahraman bir ordusudur…”(4)

Nursi, daha sonra Demokrat parti döneminde, Cumhurbaþkaný Celal Bayar ve Baþbakan Adnan Menderes'e de bu konuda çok önemli mektuplar gönderir. Sorunun neden ve çözümüne dair giriþimlerini ömrünün sonuna kadar sürdürür. Ýþte “Reis-i Cumhur ve Baþvekile” isimli mektubundan birkaç bölüm:” Bir Ýslâm üniversitesi Asya'da lâzýmdýr. Tâ ki Ýslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, Ýran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri, menfi ýrkçýlýk ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan Ýslâmiyet milliyeti ile “mü'minler kardeþtir” Kur'ân'ýn bir kanun-u esasîsinin tam inkiþafýna mazhar olsun…”(5) Baþbakan A. Menderes'i de ayný konuda uyarýr: “Frenk illeti tâbir ettiðimiz ýrkçýlýk, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i Ýslâm'ý parçalamak için içimize bu freng illetini aþýlamýþ. Þimdiki terbiye-i Ýslâmiyet'in za'fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak baþýna geçerse, ekseriyet teþkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmiþi baþka unsurlardan olanlar, hakikî Türklerin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Madem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i Ýslamiyeyi nokta-i istinad yapmaða mecbursunuz Yoksa sizin yapmadýðýnýz, eskiden beri yapýlan cinayetleri, nasýl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçýlar ýrkçýlýðý elde edip tam sizi maðlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve Ýslâmiyet namýna telâþ ediyorum. Ta, bu yaraya bir merhem vurmalý. O vakit âlem-i Ýslâm'ýn teveccühünü kazandýklarý gibi, baþkalarýnýn zâlimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim.“ (6) Bu mektubun içeriði hala ne kadar güncel! Mektubun muhatabý olan dönemin Baþbakaný ve hükümetinin durumu ile muhalefetinin konumu, günümüz iktidar ve

ettiði gibi, tearüf içindir, teavün içindir, tenakür için deðil, tahasum için deðildir!.. Fikr-i milliyet iki kýsýmdýr. Bir kýsmý menfîdir, þeametlidir, zararlýdýr; baþkasýný yutmakla beslenir, diðerlerine adâvetle devam eder, müteyakkýz davranýr. Þu ise, muhasamet ve keþmekeþe sebebdir. Ýkincisi: Müsbet milliyet, hayat-ý içtimaiyenin ihtiyac-ý dâhilîsinden ileri geliyor; teavüne, tesanüde sebebdir; menfaatli bir kuvvet temin eder; uhuvvet-i Ýslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasýta olur.

Evet, menfi milliyetin, tarihçe pek çok zararlarý görülmüþ. Ezcümle: Emevîler bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karýþtýrdýklarý için, hem âlem-i Ýslâm'ý küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler. Hem Avrupa milletleri, þu asýrda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransýz ve Alman'ýn çok þeametli ebedî adâvetlerinden baþka; Harb-i Umumî'deki hâdisat-ý müdhiþe dahi, menfî milliyetin nev'-i beþere ne kadar zararlý olduðunu gösterdi. Þimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altýnda ezilen anasýr ve kabail-i Ýslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düþman telakki etmek, öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa'nýn doymak bilmez hýrslarýný, pençelerini açtýklarý bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip belki manen onlara yardým edip, menfi unsuriyet fikriyle þark vilayetlerindeki vatandaþlara adâvet besleyip onlara karþý cephe almak, çok zararlarý ve mehâliki olur …”(2)

2-Etkiye Karþý Tepki: Türkçülüðe Karþý Kürtçülük

Üstad Bediüzzaman büyük bir öngörü ile tam bir asýr önce, 1907 de, dönemin padiþahý II. Abdülhamit'e 'Kürtler Yine Muhtaçtýr' baþlýklý bir dilekçe ile müracaat eder. Sorun henüz tam ortaya çýkmadan, önlem ve önerilerden oluþan, bir birlik ve

kardeþlik projesi sunar. Ancak, mevcut yönetim dilekçenin konusu olan üniversite projesinin önemini kavrayamaz. Bu proje Sultan Reþat tarafýndan takdir edilip uygulama aþamasýnda iken 1. Dünya harbi çýkar. Bediüzzaman þunu haykýrýr: “Þu medeni dünyada ve bu ilerleme ve müsabaka çaðýnda, diðer kardeþleri gibi i lerlemeye ayak uydurmalarý için hükümetin gayretleriyle Kürdistan'ýn kasaba ve köylerinde mektepler tesis ve inþa buyurulmasý ayný þükranla meþhut ise de, Türk dilini bilmeyen çocuklar yalnýz medrese ilmini ilerleme kaynaðý bilmeleri ve okul öðretmenlerinin yerel dili bilmemelerinden dolayý, eðitimden mahrum kalmaktadýrlar. Bu ise

vahþeti, keþmekeþi; dolayýsýyla garbýn þematetini(Batýnýn oyunlarýný) davet ediyor.

Eskiden beri her yönden Kürtlerin gerisinde bulunanlar, bugün onlarýn duraklama halinden istifade ediyor. Bu ise ehli hamiyeti

düþündürüyor. Ve bu üç nokta, Kürtler için

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

17

KA

PA

K D

OSY

ASI

ve sana gazabý olmayan Rabbine kavuþ.” “Mü'min kul ölünce dünyanýn yorgunluk ve

aðrýlarýndan kurtulur. Fâcir ölünce, ondan da kullar, memleket, aðaçlar ve hayvanlar kurtulur.”

“Ölüyü üç þey takip eder: Ailesi, malý ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri kalýr. Ailesi ve malý döner gider, ameli kendisiyle kalýr.”

“Bir insan ölünce ameli kesilir, þu üç kimse hariç: Sadaka-i câriye (býrakan) veya faydalanýlan bir ilim (býrakan) ya da kendisine dua eden salih evlat (býrakan).”

* * * Sözün özü: Ölüm, her canlýya yazýlan, her canlýnýn

tadacaðý bir hal. Allah'ýn bu dünyanýn düzenini kurarken koyduðu bir kural, kaçýnýlmaz gerçek. Ondan korkmak, ürkmek, adý anýlýnca konuyu deðiþtirmek yerine, onu tanýyýp karþýlaþmaya hazýrlanmak en iyisi. Böyle yapýldýðý takdirde, “insan nasýl ölür?”, “ölürken acý çeker mi?”, “kabirde ne yapacaðým?” gibi sorular da anlamsýzlaþýr. Çünkü bizi, seçme hakký býrakmadan yaratan ve kullarýna karþý merhametli olduðunu her vesileyle bildiren Rabbimiz Allah, kendisine ihlâsla baðlananlar için 'kötü' bir takdirde bulunmaz, bulunmayacaktýr.

Bu yüzden, þairin meþhur beytini yazýma baþlýk yaptým. Tam þekli þöyle:

“Ölüm güzel þey, budur perde ardýndan haber;

H iç güze l o lmasaydý , ö lü r müydü Peygamber?”

Öyle deðil mi?

97 – En'âm.93 – A'râf.37 – Enfal.50 – Ýbrahim.17 – Ýsra.75 – Mu'minûn.100 – Münâfikûn.10 – Muhammed.27)

“Mü'minler ise kolayca ve müjdeler alarak can vereceklerdir.” (Nahl.32)

“Ýnsanlarýn canýný, görevli melekler alýr. Herkes için görevlendirilmiþ melekler vardýr. Onlar görevlerinde asla kusur etmezler.” (En'âm.61 – Secde.11)

“Bir mü'minin hayatý da ölümü de Allah içindir. Mü'min, ölene kadar Rabbine kulluk eder.” (En'âm.162 – Hicr.99)

* * * Evet, Kur'ân'ýn söyledikleri çok açýk. Rabbimiz

adeta 'açýk çek' veriyor ve Müslümanca bir hayat yaþayanýn korkmasýna neden bulunmadýðýný belirtiyor.

Kur'ân'ýn tasdikleyicisi ve açýklayýcýsý olan Hz. Peygamber'in hadislerinde ise, daha ayrýntýlý ama özünde yukarýdaki ayetleri izah eden ifadelere rastlýyoruz. Ýþte birkaçý:

“Mü'minlerin en akýllýsý, ölümü en çok hatýrlayan ve ona en iyi hazýrlýk yapandýr.”

“Anî ölüm, kâfir için ilahî gazabýn aniden yakalamasýdýr, mü'min için ise rahmettir.”

“Bir mü'min can çekiþme haline girdiðinde, rahmet melekleri beyaz bir ipekle gelirler ve þöyle derler: Rabbin senden razý, sen de Rabbinden razý olduðun halde çýk. Allah'ýn rahmetine ve reyhanýna

Page 18: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

18

Anne karnýnda baþlayan ve beþ-altý yaþlarýna kadar devam eden eðitim, insan üzerinde hayatý boyunca etkili olmaktadýr. Bilimsel anlamda bunu kabul eden uzmanlar okul öncesi eðitimin gerekli olduðunu savunmaktadýrlar.

Dini eðitimin çocuklara verilmesi gerektiðine

inanan aileler ya bu konuda yetersiz olduklarýndan gerektiði kadar ilgilenmeyip çocuðu ihmal etmektedirler. Veya çocuklarýna dini eðitim verirken çocuðun i lg i , i h t i yaç, ge l i þ im sev i yes i bilinmediðinden yanlýþ metotlarý uygulamaktadýrlar. Olmasý gereken ise; anne baba önce bu alanda kendi bilgi birikimini ve donanýmýný arttýrýp çocuðunu eðitmesi, örgün eðitim çaðýna geldiðinde de din eðitimi alanýndaki uzmanlarla ve kurumlarla iþ birliði yapmasýdýr.

Her çocuk Allah'a inanmaya yetenekli ve

dini inancý benimsemeye eðilimli bir fýtratta doðar.(1) Anne babalara düþen doðru metotla yeterli bilgiyi zamanýnda vermektir. Her yaþtaki çocuðun ölüme gösterdiði tepki farklýdýr. Bundan dolayý çocuða ölüm, yaþýnýn gerektirdiði þekilde anlatýlmalýdýr.

Ölüm çocuk için soyut bir kavram olduðundan,

çocuðun ölüme mana vermesi ve anlamaya baþlamasý 5– 6 yaþlarýnda olur. Daha ilk yaþlardan baþlayarak ölümü yaratan Zatý tanýtýp sevdirmeliyiz. Çünkü çocuðun, Allahý sevmeden Onun yarattýðý ölümü doðru anlamasý mümkün deðildir.

Çocuk 2–3 yaþlarýnda iken ölümün çok az

farkýndadýr. Ölümden anladýðý hareket etmeden yatmaktýr. Oyunlarýnda bunu gösterir. Ölümden kaygý duymayýp, ölümü tasavvur edemez.

3 – 4 yaþlarýnda; sahip olduðu þeylerin elinden

gidebileceðini, çevresinde yaþayan canlýlarýn son bulduðunu anlar. Fakat kendisinin ölebileceðini düþünmez. Ölüm uzun süreli ayrýlýk, dönülmeyen yolculuktur.

5 – 6 yaþlarýnda; ölüm çocuk için uyanýlmaz bir

uykudur. Ölüm bu yaþtaki çocuða korkutucu gelmeye baþlamýþtýr. Çocuk, hastalýk ve yaþlýlýk ile ölüm arasýnda bir iliþki olduðunu kavramaya baþlar. Anne babasýna sýk sýk ölüm ile özellikle anne babasýnýn da ölüp ölmeyeceði ile alakalý cevaplamasý zor sorular yöneltir.

Çocuklarýmýza ölümü nasýl anlatmalý ve onlara

bu konuda nasýl yaklaþmalýyýz?Çocuðun dini eðitimini sadece anneye

býrakmamakla beraber, iyi bir annenin onlarca öðretmene bedel olduðunu, 6 yaþlarýna kadar en iyi ve en kolay öðreticinin de anne olduðunu düþünürsek temel görev anneye düþmektedir.

KA

PA

K D

OSY

ASI

ÇOCUKLARIMIZA ÖLÜMÜ NASIL ANLATALIM ?

AYÞE KIZIKLI

47

“Reis-i Cumhur ve Baþvekil'e”“ Madem elli beþ sene bu meseleye bütün

hayatýný sarf etmiþ ve bütün dekaik ve neticeleriyle tetkik etmiþ bir adamýn, bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lazým gelirken; Amerika'da, Avrupa'da bu meseleye dair istiþareye kendinizi mecbur bildiðinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkým var. Hamiyetkar olan bütün bir millet namýna sizden bekliyoruz…” Said Nursi

(Celal Bayar ve Adnan Menderes'e mektup. Emirdað Lahikasý)

“Bu ki tap s iyaset tabipler ine teþhis- i illete(sorunun sebep ve çözümüne)dair hizmetle muvazzaftýr”. (Münazarat'ýn Önsözü) Said Nursi

NURSÝ'YE GÖRE KÜRT SORUNUNUN TEMEL KAYNAÐI

1- Menfi Milliyetçilik: Kürt Kimliðinin ÝnkârýEn az bin yýldýr beraber yaþayan Türkler, Kürtler ve

diðer milletler, tarih boyunca ýrkçýlýk anlamýnda sorun yaþamadýlar. Tam tersine birbirlerinin milli kimliðini kabul temelinde yardýmlaþtýlar. Tarihe þöyle bir göz attýðýmýzda þu gerçek hemen görülür. Örneðin ilk baþta Arap olan Emevi ve Abbasiler liderliðinde, Türkler, Kürtler ve Farslar birbirlerinin milli kimliklerini kabul ile beraber parlak dönemler yaþadýlar. Ardýndan Selçuklu Türkleri önderliðinde ayný kabullenme ve dayanýþmayý görüyoruz. Sonra Eyyubi Kürtleri Öncülüðünde o birlik ve baþarý kendini tekrar gösteriyor. En son ve ihtiþamlý örneði, Osmanlý Türkleri hâkimiyeti herkesin malumudur. Osmanlý'da da Kürtler kendi ulusal kimlikleri ve coðrafi bölgeleri olan Kürdistan ismiyle kabul gördüðünü bilmem söylememe gerek var mý? Ýþte daha sonralarý batýdan kaynaklý milliyetçi akýmlarýn etkisiyle Kürt kimliðinin inkarý, çatýþmalara kaynaklýk ederken, kapitalist Batý Devletlerinin müdahale edebileceði bir zemini de oluþturdu.

Bediüzzaman Said Nursi menfi(negatif, ilkel) milliyetçilik diye tanýmladýðý ve baþka ýrklarý inkâr ve yutmaya dayanan ýrkçýlýk fikri, kapitalist Avrupa'nýn bir nevi frenk illetidir der. Dýþarýdan içimize girmiþ bir hastalýk olarak görür: “Günümüz medeniyeti, Cemaatlerin rabýtasýný, «Unsuriyet, menfi milliyeti» tutar. Unsuriyetin þe'ni, baþkasýný y u t m a k l a b e s l e n m e k o l d u ð u n d a n , «Tecavüzdür»...Ýþte bu hikmettendir ki: Beþerin saadeti selb olmuþtur.”(1) Þu ayet-i kerime (Hucurat:13) kat'î bir surette menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyor. Yani: "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmýþým; tâ birbirinizi tanýmalýsýnýz ve b i rb i r i n i zdek i hayat- ý iç t ima iyeye a i t münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptým ki; yekdiðerinize karþý inkâr ile yabani bakasýnýz, husumet ve adâvet edesiniz deðildir!" þu âyetin ilân

Bediüzzaman Said Nursi, Anadolumuzun yetiþtirdiði dünya çapýnda ve milletinin fedaisi bir deðerimizdir. Maalesef birçok aydýnýmýz dünyanýn öbür ucundaki, bize yabancý, alakasýz kiþilerin fikirlerini çare diye sunarken, içimizden çýkmýþ ve b i z i m i ç i n b ü y ü k b e d e l l e r v e r m i þ kahramanlarýmýzdan ve harika çözüm sunan eserlerinden bihaberdirler. Ben Kürt Sorununun çözümüne, bu büyük fikir adamýmýzýn tespit ve çözüm önerilerini, kamuoyuna, aydýn ve yetkililere sunmakla, katkýda bulunmak istiyorum

Bediüzzaman Said Nursi yakýn tarihimize yaptýðý katký ile arkasýnda býraktýðý ve 46 dile çevrilen 130 parça eseri ile milyonlarýn gönlünde taht kurmuþ bir kiþilik. Onun, özellikle sosyal sorunlarýmýza dair oldukça hayati, çözüm önerileri yeterince bilinmiyor maalesef. Hele belli odaklarca yükseltilen menfi/ilkel milliyetçilik, toplumumuzda gittikçe Türk ve Kürt ayrýþýmý doðurduðu bu zamanda ortak deðerlerimizi temsil eden böyle bir þahsiyetin çözüm modeli daha da bir önem kazanýyor. Aydýn þahsiyet ve yazarlarýn da, referans gösterdikleri Nursi'nin somut tespit ve çözüm önerilerini kamuoyu ve yetkililerle paylaþmak istiyorum. Bu, gecikmiþ de olsa, milli bir sorumluluk ve Nursi'ye karþý bir vefa borcudur ayný zamanda. Nursi tarihimize mal olmuþ ve Kürt-Türk iki kesimin de ortak güvenini kazanmýþ nadir þahsiyetlerden biridir. Nursi toplumun imanýný, vicdanýný ve hakký terennüm' ediyor. Ve uyanmýþ insanlýðý, bir arada tutacak “hak” tan baþka, hiçbir ortak deðer olmadýðýný ifade ediyor. Ortak payda ve insafýn sesi olan böyle insanlara çok muhtacýz ve anlaþýlan o ki gelecekte de çok ihtiyaç duyacaðýz. .

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

NEVZAT EMÝNOÐLU

BEDÝÜZZAMAN'DAN KARDEÞLÝK ÇAÐRISI: “EY TÜRKLER VE KÜRTLER!”

Page 19: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

46

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

Hani her þeyin bittiði gibi sevgi de biterdi bir gün? Zaman ilerledikçe unuturduk hani gülen yüzleri? Hani kekeme gözlerin kalpteki mührü vurgunlar býrakmadan silinirdi mutlaka. Hepsi yalanmýþ bunlarýn… Çünkü anladým ki vurgunlar yenilir her intibahtan sonra. Nakýþ nakýþ iliklere iþlenir sevgi tortusu. Her þey varken deðerlidir. Bazý þeylerin deðeri ise yokluðunda anlaþýlýr…

Deðerini geç fark ettiðim, azim kokan gözlerin kulaklarýmý çýnlatýyor þu anda öðretmenim. Sessizliðin ateþten gömlek… Kavþaklarýmda mayýnlý yollarla karþýlaþýyorum. Kaktüs misali acýtýyor beni yokluðun. Þimdi ise bana pusula olan adýmlarýný arýyorum…

Hatýrlar mýsýn öðretmenim? Hani mavi önlüðümle okul bahçesinde körebe oynadýðým zamanlardý. Kývrým kývrým saçlarým, gözlerimin önünü kapatýrdý yine… Yüzümde bir telaþ vardý

hep. Zil sesleriyle yarýda býraktýðým oyunlarýn üzüntüsünü çekerdim. Sobe diyerek noktalardým oyunumu. Þimdi ise seni bulup sobe demek istiyor artýk titrek ellerim. Oyunumun son ebesi olur musun öðretmenim?

Yine böyle bir gündü… Göz çapaklarýmda elem kokuyordu. Kaybettiði birinin üzüntüsünü çekiyordu minik yüreðim. Ýþte o zaman sen benim acýlarýmý

damýtmýþtýn kelimelerinle. Saniyeleri kovalayan dakikalar seni de aðlatmýþtý sonunda. Ve ortak olmuþtun acýyla bakan gözlerimdeki yaþa. O günü hiç unutamadým… Bir öðretmen gözyaþý dökebilir miydi öðrencisiyle beraber? Dökebilirmiþ iþte, öðrencilerin sýrtýndaki yükü hafifletebilirmiþ okulun batmayan güneþi…

O günden sonra ben de öðrendim gerçek sevginin ne olduðunu. Sen bana her þeyi öðretmiþtin; ama içlerinden en güzeli buydu öðretmenim. Göz bebeklerimin içinde saklanýyor þu anda sevgim, saygým, her þeyim… Ýliklerimde gizlenen hayallerime sen renk vermiþ ve “Durma

ilerle! “ diyerek rotamý sen belirlemiþtin öðretmenim. Sevgiyi kanýma sen iþlemiþtin tebessümünle.

Þunu da hatýrlar mýsýn öðretmenim? “Her þey bitmek için baþlar” demiþtin ve bana her þeyin deðerini sen kavratmýþtýn. Geleceðime baþarý damgasý vurmuþ ve nasýr tutmuþ hayallerimi denize atmýþtýn. Yeni hayallerimle kendime apayrý

bir yol çizdim gözlerinin ýþýðýnda. Hani o yolda beraber ilerleyecektik öðretmenim, þimdi neredesin?

Yine bir gün sonbahar bakýþlarýn vardý gözlerinde. Hazan mevsimi yaþýyordun sanki. Bize, baþka bir okula gideceðini söylemiþtin. Ýþte o an ilkbaharda kýþý keþfettim… Bütün sözcüklerim içimde kaldý, konuþamadým. Gözümdeki yaþlarla, nereye gittiðimi bilmeden koþabildim sadece… En sonunda düþtüm içimi kemiren karanlýðýma. Ve yine kalkmak için çýrpýnan içimdeki çocuða sen elini uzatmýþ ve hep bizimle olacaðýný, hiçbir yere gitmeyeceðini söylemiþtin. Gerçekten de gitmemiþtin baþka bir okula; ama bizim okula gelmen de kýsmet olmamýþtý bir daha. Çünkü sen ebedi hayata gözlerini açmýþtýn. Nasýl dönebilirdin ki tekrar okuluna…

En mutsuz anýmda bile göz bebeklerim gülmüþtü senin varlýðýnda. Mutluluk göz yaþlarýmý sunmuþtum sonsuzluða. Nerelerdesin öðretmenim?

Farklý bir iklim yaþamýþtý özgürlüðüm seninle. Buram buram hayat kokmuþtum. Sen ise yarýnlarýmýn kalp atýþlarý olmuþtun. Gözlerin bana baþarý anlamý vermiþti. Þimdi baþarý merdivenlerimi milim milim týrmanýp gözlerinin rengini coðrafyamda arýyorum.

Farkýndayým ki sen gölgemin içinde gizleniyor ve beni gözlüyorsun. Baþarýlarýmý ayakta alkýþlýyor kalbin. Durmak yok diye çýrpýnýyor yüreðin.

Þimdi nadasa býraktýðým bakýþlarýmda sen varsýn öðretmenim. Kýnalý yüreðim sana emanet…

NERELERDESÝN..? PINAR AK

Not:Bu deneme “Kalemder” in düzenlemiþ olduðu; “En iyi öðretmen-öðrenci hatýrasý” yarýþmasýnda birinciliðe layýk görülmüþtür.

19

dedesi ise veya kendisine tatlý sesi ile masallar anlatan ninesi ise; O öldü ama yine Cennette beni kucaðýna alýp sevecek, saçlarýmý okþayýp, baðrýna basacak, yine dedem beni gezmeye götürecek, ninem yine dizine oturtacak.

Ölümden sonra gidilecek yerin bu kadar güzel

olduðunu bilen ve öðrenen çocuk, þöyle bir soru sorabilir. Niçin buraya geldik, buraya gelmeden Cennete gitseydik olmazmýydý? Bu tarz olan sorulara da yine seviyeye uygun basit ifadelerle cevap verilmelidir. Örneðin; bu dünyada Allahý seven kiþilerin, Onun istediði þeyleri yapan kiþilerin bu güzellikleri hak ettiðini anlatabiliriz. Böylece çocuðu Allah’ýn sevdiði insan olmaya da teþvik etmiþ oluruz.

Yine ölüp te toprak altýna gireceðini düþünüp

ölümden ürken çocuða; insaný bu kadar güzel, mükemmel ve üstün yaratan Allah’ýn bu güzelliklerin toprakta kaybolmasýna izin vermeyeceðini, eðer verdiði bu güzel organlarýmýzý toprak altýnda çürütüp yok edecekse niye insaný bu kadar güzel, mükemmel ve üstün yarattý deyip, insana verilen bu güzelliðin ve mükemmelliðin sadece bu dünya için deðil baþka bir dünya için olduðunu, baþka dünyaya gidiþin de ölümle olduðunu söyleyebiliriz.

Çocuklara ölümü açýklarken hikâyelerden ve

günlük yaþamdan örnekler verebiliriz. Olumsuz ifadeler kullanmaktan ziyade ümit verici, sükûnet verici, zaif ve nahif bünyelerini sarsmayacak ifadeler kullanmalýyýz.

Kýsacasý; ölümü ve ölümden sonraki hayatý sevdirecek, hoþ gösterecek bir tablo çizerek bu hakikatleri çocuklarýmýza anlatmalýyýz.

Annenin çocuðun eðitimi üzerindeki etkisini Bediüzzaman hazretleri þöyle ifade eder.“Evet, insanýn en birinci üstadý ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi þahsýmda kat'î ve daima hissettiðim bu manayý beyan ediyorum: Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldýðým halde, kasem ediyorum ki, en esaslý ve sarsýlmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldýðým telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fýtratýmda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleþmiþ. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiðini aynen görüyorum. Demek, bir yaþýmdaki fýtratýma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtýný, þimdi bu seksen yaþýmdaki gördüðüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müþahede ediyorum.” (2)

Doðuþtan Allah’ý sevmeye, dini inancý benimsemeye eðilimli olan çocuða seviyesine uygun bir dil kullanýp ölüm gibi anlaþýlmasý, y o r u m l a n m a s ý g ü ç o l a n k a v r a m l a r ý anlayabilecekleri seviyeye indirgeyerek anlatmak gerekir.

Çocuðun ölüm ile alakalý sorularýna uygun

cevaplar verelim, baþýmýzdan savmayalým. Düþüncelerini önemsediðimizi, soru sormasýnýn zekâsýndan kaynaklandýðýný söyleyip, kendisini sabýrla dinleyerek deðer verdiðimizi hissettirelim. Unutmayalým ki bu dönemlerde inanç noktasýnda alýnan olumsuz telkinler kiþinin hayatý boyunca inanca karþý zaafiyetine neden olmaktadýr. Yemek yememeye baþlayan bir kýz çocuðuna babasý neden yemek yemediðini sorar. Kýz, yemek yemenin büyümek için olduðunu, büyüyünce yaþlanacaðýný ve her yaþlý gibi bir gün kendisinin de öleceðini söyler. Babasýna da yemek yememesini tavsiye eder. Kendi mantýðý ile ölümden kurtulmanýn çaresini yemek yememekte bulur.

Ölümden ve anne babasýndan ayrýlmaktan

korkan çocuklar Cennet inancý ile teselli olur, ümitsizlikten kurtulur, sükûnete ererler. Bunun için ölümden sonra nereye gidileceðini soran çocuða ahiret inancýný basit ifadelerle anlatýp, Cenneti sevdirmek gerekir.

Ölümden sonra yaþamýn baþka bir dünyada

devam ettiðine inanan ve Cenneti seven çocuk çevresindeki ölümlere karþý þöyle düþünecektir: Eðer ölen kiþi arkadaþý ise; Buradan gitti veya alýndý, ama gittiði yerde Cennet kapýlarý ona açýldý. Þimdi o Cennette kuþlar gibi uçuyor. Her isteði yerine getiriliyor. Yaptýðým dualarý Allah ve arkadaþým duyuyor. Ben de ölsem kuþlar gibi uçacaðým, her isteðim yerine getirilecek.

Eðer ölen kiþi kendisini seven, okþayan, baðrýna basan anne babasý ise veya kendisini parka götüren

KA

PA

K D

OSY

ASI

KAYNAKLAR: 1- Buhari. Cenaiz 79, Müslim, Ýman 264 2- Nursi, B.Said, Lem'alar,(Zehra Yay.),242

Page 20: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

20

Efendimiz (a.s.) mescide doðru giderken, birkaç sahabenin bir köþede konuþup, gülüþtüklerini farkeder. Onlarýn dertsiz tasasýz görünmelerine ve birbirlerine birþeyler anlatýp gülüþmelerine karþýlýk, “Lezzetlerin tadýný kaçýrýp yok eden ölümü çokça zikredin” der. Malum ki zikir birçok manaya gelir ve esas manasý ise hatýrlamaktýr. Hatýrlamanýn bir nevi de seslendirmektir, sanýrým bu yüzden seslendirmek manasýnda da kullanýlýr. Efendimiz o güzide insanlar aracýlýðýyla bütün insanlara uyarýda bulunuyordu; ölüm çokça hatýrlanmalý, mevzularda yer almalý ve insanýn düþüncesinde temel köþe taþlarýndan birini teþkil etmeliydi.

Nefis, kendi lezzetini kaçýrmak ve sahte rahatýný bozmak istemez, unutmak onun kendine karþý en büyük hilesidir. Terbiye edilmemiþ bir nefis, kendisine zatý itibariyle bakar ve bütün sermayesini kendisi bilir, neticede de en çok kendisini sever, en hassas olduðu konu da kendi varlýðýnýn idamesidir. Bu yüzdendir ki zahiren kötü görünen hiçbirþeyi kendine yakýþtýrmaz. Olumsuz gördüðü herþeyi kendinden uzak tutup hayatýnýn oyununu devam ettirmek ister. Bu yüzden nefse göre, bütün ölümler baþkalarý içindir ve tabi ki ölümün en açýk iþaretçilerinden olan yaþlýlýk da baþkalarýnadýr. Nefsimize göre hiçbir zaman ciddi bir hastalýk bizi bulmayacaktýr. Bütün bela ve musibetler çevreye daðýtýlýr, kendine asla pay almak istemez. Çünkü musibet, hastalýk ve yaþlýlýk daima ona ölümü hatýrlatýp geçici ve surî lezzetinin tadýný kaçýrýr.

“Muðayyebat-ý hamse” denilen ve bizlerce bilinmesi mümkün olmayan gayba ait beþ giz vardýr. Bunlarýn ikisi ölümle alakalýdýr. Biri kiþinin kendi ölümü, diðeriyse dünyanýn ölümüdür. Kiþi nerde ve ne zaman öleceðini bilemez, ayný þekilde dünyanýn

KA

PA

K D

OSY

ASI

Onlar dünya ayatý l fera lanmak adý lar, h i e h t r

h lbu i ahiret hayat nýn yanýnda dünya ayatý a k ý h

ancak deðersiz bir metâ an ibaret ir d t .

(Ra’d suresi,26.Ayet)

ÖLDÜRÜLEMEYENÖLÜM

MAHMUT GÜNDEÞ

Allah’u Teala þöyle buyurur; “ Onlar öfkelerini yenerler, insanlarýn kusurlarýný

baðýþlarlar” (Ali imran 134)Enes Bin Malik (ra)'ten rivayete göre rasullullah

(sav) þöyle buyurmuþtur: “ ben cennette yüksek köþkler gördüm ve bunlarýn kimlere ait olduðunu Cebrail (as)'a sordum O'da öfkesini yenenlere, baþkalarýnýn kususrlarýný baðýþlayanlara, dedi.”

Takvayý amaçlayan bir mümin öfkesiyle mücadeleyi kendisine þiar edinmelidir ve Hz. Mevlana'nýn dediði gibi ayýplarý, kusurlarý örtmede gece gibi olmalýdýr.

Bir baþka hadis-i þerifte þöyle buyurulmuþtur: “sizin en güçlünüz öfkelendiði zaman kendine hakim olabilendir. En yumuþak olanýnýzda elinde intikam alma imkaný olduðu halde insanlarý kusurlarýný baðýþlayandýr.

Ýbn-i ömer (ra)'ýn rivayetine göre Rasullullah (sav) þöyle buyurur; “ insan, Allah rýzasýný umarak yuttuðu öfkeden daha ecirli lokma yutmamýþtýr. (Ýbni Mace, Zuhd)

Ebu hureyre (ra)'den riyayete göre bir adam geldi ve ya rasullullah bana az ve öz bir amel bir tavsiye et dedi. Peygamberimiz (sav):

“ Öfkelenme, buyurdu. Sahabi üç defa sorusunu takrarladý. Peygamberimiz her defasýnda ayný cevabý verdi. (Buhari, edeb 76)

Abdullah bin amr (ra) Rasullullah (sav)'e sordu: “ hangi amel beni Allah'ýn gadabýna uðramaktan uzaklaþtýrýr.” Efendimiz (sav) þöyle cevap verdi. Öfkelenmemen. (Ýhya, 111, 161)

Ýbn Mesud (ra)'ýn rivayetine göre Rasullullah (sav) bir gün þöyle sordu:

- Siz kimi pehlivan sayarsanýz ? Bizde: - Kimsenin yenemediðini, dedikO zaman Allah'ýn Rasulu:- Hayýr öyle deðil, gerçek pevlivan, öfkelendiði

zaman öfkesini yenebilendir. (Ýbn-i hanbel, v 367)

Bir adam peygamberimiz (sav)'e sordu:- En korkunç þey nedir ? Allah'ýn Rasulü:- Allah'ýn gadabýdýr, buyurdu- Öyleyse beni Allah'ýn gadabýndan koruyacak

o l a n n e d i r ? Ö f ke l e n m e m e n, bu y u r d u . (Ýbn-i hanbel, 11 175)

Bir baþka rivayette de þöyle buyrulmuþtur.“ Kim intikam almaya gücü yettiði halde öfkesini

yutarsa Allahu Teala onun kalbini güven ve imanla doldurur.”

Ýsa (as) Yahudilerden bir grubun yanýna uðramýþtý. Yahudiler ona kötü sözler söyledi. Ýsa (as) ise onlara güzel sözlerle mukabele etti. Ýsa (as)'a denildi ki:

- Onlar sana kötü sözler sarf ediyorlar, sen ise onlara iyi söz söylüyorsun. Ýsa (as) dedi ki:

- Herkes, yanýnda ne varsa onu harcarYahudilerden birkaç kiþi Hz. Peygamber (sav)'e

geldiler. Selam yerine “es-same aleyküm” “ Ölüm üzerinize olsun” dediler. Orada bulunan Hz. Aiþe (ra):

- Ölüm ve Allah'ýn laneti size olsun diye mukabele etti. Rasulullah (sav), Hz. Aiþe'ye hitaben:

- Ya Aiþe, Allah teala her iþte yumuþak davranmaktan hoþlanýr” buyurdu. Aiþe (ra) Peygamberimize:

- Ne söylediklerini duymadýn mý? dedi. Efendimiz:

- Bende onlara size olsun dedim buyurdu.

Lokman (as) oðluna þöyle demiþtir:- Evladým! Üç þey ancak üç yerde bilinir.

Yumuþak huyluluk öfke anýnda, kahramanlýk savaþta, kardeþlik dar zamanda.

Bilmeniz gereken bir husus ta þu ki: Yumuþak baþlýlýk öfkeyi yutmaktan daha faziletli bir sýfattýr. Çünkü öfkeyi yutmak, kendini yumuþak davranmaya zorlamaktan ibarettir. Þüphesiz onun hayli mücahede ve zorlamaya ihtiyacý vardýr. Fakat kendini bir müddet buna alýþtýran ve yumuþaklýðý huy haline getirenden öfke sadýr olmaz. Þayet sadýr olacak olsa bile zorlanmadan kendisine ve öfkesine hakim olabilir. Kendisine yumuþak davranmaya zorlayan kimse, neticede Cenabý Hakkýn sýfatlarýndan olan “Halim” sýfatýna kavuþur.

Yine Allah Rasulü (sav) buyurur: “ Müslüman Hilim sýfatý sayesinde nafile namaz kýlan ve nafile oruç tutanlarýn derecesine eriþir.”

Aiþe (ra) der ki: “ Rasulullah (sav)'in kendisine eziyet eden kimseden intikam almaya yöneldiðini hiç görmedim. Ancak Allah'ýn haram kýldýðý bir þeyi açýktan iþleyerek fýska düþen kimseler müstesna. Öyle zamanlarda öfkesi sizin hiçbirinizin öfkesine benzemez tarzda öfkelenirdi. Ýki iþ arasýnda muhayyer býrakýldýðý zaman günah olmadýkça kolay olaný tercih ederdi.

Bu konuda sözün özü þudur:Haksýz yere

öfkelenmek kendini bilmeyenlerin sýfatýdýr. Yumuþak huyluluk ve baðýþlama ise Melik ve Gafur olan Allah'ýn sýfatýdýr. Akýl sahiplerinin iþlerin hayýrlýsýný seçmeleri gerekir.

45

ÞÜ

NC

E -

DE

NE

ME

- Y

OR

UM

BÝR PEYGAMBER AHLAKI HÝLM

DÝLEK BATMAZ

Page 21: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

21

misali olduðunu ifade eder. Yolcu elbette o aðacýn altýnda kalmayacak ve yoluna devam edip asýl memleketine gidecek. Orda daimi kalacakmýþ gibi oraya kurulmaz, zira istirahatinin geçiciliðini bilir. Ýþte en bahtiyar, kalben en huzurlu insan da bu yolculuðunun farkýnda olup dünyaya bir gölgelik gibi bakabilendir. Böyle bakabildiðimizde dengeyi yakalayabilecek ve dünyayý imar ederken ahiretimizi tarumar býrakmayacaðýzdýr. Bütün herþeyi dünyada biriktirip ahirete hazýrlýk yapmayan, diyar-ý ahere önden birþeyler yollamayan elbette gitmek istemeyecek ve buradaki dünyalýk zenginliðini terkedip oradaki manevi fakirliðe talip olmayacaktýr. Öte yandan ölümün yüzüne gülüp, ölümün de kendi yüzlerine güleceði kiþiler servetlerini oraya gönderenlerdir. Mevti, vuslat aný veya asýl memlekete gitme, bütün sevdikleriyle buluþma ve gerçek rahata eriþme noktasýnda bir vasýta olarak görenler de bu yüce insanlardýr.

Ö l ü m h e r a n b i z i e n s e m i z d e n yakalayabilecekken ve yaþadýðýmýz zaman-ý ahirde hayat bu kadar ölümü hatýrlatmaktan uzak iken belki de biraz ölümü düþünme zamanýmýz gelmiþtir. Düþünce sistemimizin felc edildiði bu den'i hayattan bir müddet sýyrýlýp vicdanýmýza misafir olup ölümle yüzleþmek kendimiz için büyük bir iyilik olacaktýr. Hz. Ömer'in tavsiyesi üzerine hesaba çekilmeden önce bir hesaba çekmeli kendimizi, hakimliði de vicdan yapmalý. Enfusi muhasebenin neticesinde hâl ne olursa olsun dürüstçe ve mertçe kabullenilmeli, durduðumuz yeri basiretle görmeli ve gitmemiz gereken yön akl-ý selim ile tayin edilmeli. Tâ ki ruz-i mahþerden, tekrar hak istenildiðinde kabul edilmeyecek olan günden önce kendi kendimize bir þans verme fýrsatýmýz olsun.

ölümü olan kýyametin ne zaman vuku bulacaðý da bilinemez. Þüphesiz ki bunlarýn esrar perdesinin ardýna itilmesinde türlü hikmetler vardýr. Ölümle yüzleþeceði zamaný bilen insan hayatý zevkedemez, daima ölüm anýný düþünüp sosyal hayattan kopar, herþey madem burda býrakýlacaktýr o halde anlamsýzdýr ve gereksiz görünür. Belki de dünyadan tamamen soyutlanýr, herþeyin yüzünde her an fanilik damgasýný görür. Oysa Allah, dünyaya çalýþýp rýzkýmýzý kazanmamýzý, sosyal hayatta adaleti tesis edip ekseriyetin refaha kavuþacaðý bir düzeni saðlamamýzý ister. Dünyayý kalben terkedip sinemize dünya sevgisi yerleþtirmememizi lakin rýzka baðlanan hayatýn devamý için de gayret ve sa'yimizi eksik etmememizi bekler. Böyle bir hayat için de ölüm ve kýyametin gizlenmesi hikmetinin gereðidir.

Fakat diðer bir ucu ki, insan ölümden bihaber kýlýnmýþ, ta ki dünya tarlasýnda da rahat edebilsin. Fakat tarlada olduðunu unutmasý için deðildir. Dünya ahiretin tarlasý ise ve tarla da dinlenme yeri deðilse elbette buraya yorulmaya gönderilmiþiz. Hasad zamanýna dek böyle olmalýydý. Lakin nefsin rahatý alýp zahmeti terketmeye meylinden ötürü, ölümün gizlenmesi ile sadece dünyaya perestiþ eder duruma düþmüþ nefisler. “Allah dirilten ve öldürendir, elbet bir gün ruhu bedenden alacaktýr ama o zamana dek bizim vazifemiz bu dünya hayatýný ibadetimizi unutmadan sürdürmektir ” demek yerine, “Ölüm daha çok uzak, ölümü hiç düþünmesem de olur ve düþünmek istemiyorum, dünyada yapacak çook þey var” diyerek ölümden kaçabileceðini sanýr.

Efendimiz dünyaya gelen insaný anlatýrken, insanýn dünya aðacýnýn altýnda bir müddet istirahat edip sonra yolculuðuna devam edecek bir yolcu

KA

PA

K D

OSY

ASI

44

Takvasý ve Ýbadetleri, Ölümü Düþünmesi:

O'nun ilmî, Ýslamî yaþayýþý ve takvasý bilinirdi. Her an içinde Allah korkusunu hisseden Ömer'in adil davranmasý tabiî olmalýdýr. Allah korkusu insanýn dengeli ve dikkatli davranmasýný saðlar. Ömer, dünyaya sýrt çevirmiþti. Allah'ýn kendisini devamlý kontrol ettiðini düþünürken birden aðlamaya baþlar, 'neden aðladýðýný' soran evladýna: “Evladým! Vallahi cehennem ehlinden olmaktan korktuðum için aðlýyorum.” derdi. Her an her saniye Allah korkusuyla yaþýyordu. Mezid el-Havþeb þöyle derdi:

- Vallahi Hasan el Basri ve Ömer bin Abdülaziz kadar cehennem ateþinden korkan baþka bir kimse görmedim. Sanki cehennem yalnýz o ikisi için yaratýlmýþtý.

Ýbn Said, Ömer bin Abdülaziz'in hep þöyle dediðini nakleder: “Allah'ým kýyamet gününden korktuðumdan daha çok baþka bir þeyden korkarsam beni bu korku anýmda koruma!”

Ýlimde o kadar yetiþmiþtir ki, O'nun kendine has içtihadlarýyla hüccet kabul edilen görüþleri vardýr.

Enes bin Malik þöyle der: “Arkasýnda namaz kýldýðým þahýslardan namazý tam olarak Rasulullah (SAV)'in namazýna benzeyen þu genç (Ömer'i kastederek) adamdan baþka bir yöneticiye rastlayamadým.”

Kureyþ'ten gelen bir adama þöyle der: “Ebu Halid! Dünyada bir þeyi arzu eder de Ona kavuþamazsan ölümü hatýrla. Ölüm, bu arzunu ve isteðini azaltýr. Yine dünyada bir þeyi görüp de Onu canýn çekerse yine ölümü hatýrla. Ölüm senin Ondan vazgeçmeni kolaylaþtýrýr.”

Ömer bin Abdulaziz, Hicri 101/Miladi 720 yýlýnda 39 yaþýnda iken vefat etmiþtir. 2 yýl 5 ay Halifelik yapmýþtýr.

Abdülaziz döneminde ise þunlardý: “Bu gece Kuran'dan ne ezberleyeceksin? Dün gece Teheccüd namazýna kalktýn mý? Kaç günde Kuran'ý hatmediyorsun?”

O'nun en önemli çalýþmalarýndan biri de Hadislerin toplanmasýný saðlamasýdýr.

Hilafet makamýnýn bütün aðýrlýðýna ve büyük sorumluluðuna raðmen Ömer bin Abdülaziz ilim meclislerinden asla geri kalmamýþ, ilmî sohbetler düzenlemiþ, ilmi teþvik etmiþti. Ömer b. Abdülaziz; Ýslam toplumunun ýslahýna, Müslümanlarýn tekrar Ýslam'a yönelmelerine, Kuran ve Sünnet'in ümmetin bütün fertleri tarafýndan hakkýyla yaþanmasýný temin etmeye çalýþmakla yetinmedi. Ýslam devletinin sýnýrlarý içinde yaþayan Gayr-ý Müslimleri Ýslam'a davet etmek, onlarýn da Allah'ýn ahkâmýna baðlanmalarýný saðlamak için çalýþmalar yaptý.

Ferdi Ve Ailevi Yaþayýþý:

Gençliðinde zenginlik, zerafet, dünyaya düþkünlük ve güzel giyinmekle þöhret bulmuþ, herkes onun gibi giyinmek, davranmak ve O'nun gibi yaþamak için can atýyordu. Medine valiliði ile deðiþmeye baþlamýþ, halife olduðu zaman elinde ne varsa satýp Beyt'ül-mal'a vermiþti. Hatta bir tek elbisesi vardý, yýkandýðýnda kuruyuncaya kadar beklerdi. Her türlü dünyevi zevk ve eðlenceye dalabilecek dünya hayatýnýn tadýný çýkarabilecek bütün imkânlara sahip olduðu halde O, bütün bunlarý elinin tersiyle itmiþti.

Dört hanýmý on yedi çocuðu vardý. Çocuklarýnýn Ýslami bir anlayýþla büyümeleri, o terbiyeyi almalarý için azami gayret gösteriyordu.

Adaleti:

Val i lerden bir ine: ”Þayet benden hakký yansýtmayan bir mektup gelirse onu yere çal gitsin.” demiþti. O, adaletini þöyle izhar ediyordu: “Bir tek gün adaletle hükmedebilirsem ondan sonra Allah ruhumu alsýn.” Ýþin aslý ise bunlarý diyen bir insanýn adaletle hükmetmediði bir tek gün göremiyoruz. Mazlum zulme uðradýðý zaman zalimin yüzüne rahatlýkla haykýrabiliyor ve adil Halife'ye derdini anlatabiliyor, hakkýný arayabiliyordu.

Halk arasýnda dolaþan görevlilerine þöyle baðýrmalarýný emretmiþti: “Nerede borçlular, evlenmek isteyenler, nerede fakirler, mazlumlar…? Nerede? Geliniz ey hak ve ihtiyaç sahipleri, haklarýnýzý alýnýz.”

Ömer bin Abdülaziz halkýn yalnýz sosyal ihtiyaçlarýný deðil yarýn hesap gününde Allah'ýn rýzasýný kazanacaklarý þekilde bir hayat sürmeleri için de gerekli gayreti göstermiþ, onlarý takvaya, Allah'tan korkmaya, Kuran ve Sünnet'e baðlanmaya teþvik eder, ahirete hazýrlanmalarýný tavsiye ederdi. Hâlbuki önceki Emevi Hükümdarlarý kendilerine zarar dokunmadýkça halkýn meyilleri, düþünce ve inançlarý, uhrevi anlayýþlarý,

ahlaki davranýþlarý ile ilgilenmezlerdi. Vali ve kumandanlarýna gönderdiði mektuplarda,

namazýn vaktinde kýlýnmasýný, Ýslami eðitim ve ilimlerin halka öðretilmesini, iyiyi emir ve kötülüklerden sakýndýrma hususunda çok titiz

davranmalarýný istemiþtir.

ÝZ B

IRA

KA

NLA

RÝZ

BIR

AK

AN

LAR

KAYNAKLAR: 1-Ömer bin Abdülaziz ; Ekrem Saðýroðlu ; Yasin yayýnlarý ;

20022-Ýslam'da ilk Tecdid Hareketi ve Ömer b. Abdülaziz;Ahmed

Aðýrakça; Buruc yay. ;19953-Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ans. ; 11. cilt 4-Büyük Ýslam Tarihi ; Çað yay. ; 2. cilt

Dualarýndan, Hutbelerinden Parçalar ve Güzel Sözleri

“Allah'ým, ahirette beni senin rahmetinden uzaklaþtýracak, bir dünya nimeti verme.”

“Allah'ým, bana, sana itaat etmek için yöneldiðim hedefleri beni senden uzaklaþtýracak arzulardan daha tatlý göster.”

“ …Ben asla hüküm verici deðilim. Ancak Allah'ýn emirlerini insanlar arasýnda uygulayacaðým. Þunu bilin ki, Allah'a asi olmuþ kimseye itaat edilmez. Ben sizin en hayýrlýnýz deðilim. Ancak, Allah’ýn aranýzda yükünü en aðýr kýldýðý kimseyim…”

“Ey Ýnsanlar! Size Allah'tan korkmanýzý tavsiye ederim. Biliniz ki Allah korkusu her þeyden daha hayýrlý ve daha kalýcýdýr…”

Page 22: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

22

KA

PA

K D

OSY

ASI

DÜNYA - AHÝRET BÜTÜNLÜÐÜDoç. Dr. Þehmus Demir*

43

hususlarda halkýn ve valilerin dikkatini çekerek titizlikle durmuþ, bunun önüne geçmeye çalýþmýþtýr.

Savaþ Anlayýþý:

Ýslam savaþýr, ama asla saldýrgan ve düþmana zarar verici deðildir. Savaþa bizzat katýlan düþman askerlerinin dýþýnda kalan kimselere dokunmak yasaktýr. Ýhtiyar, kadýn ve çocuklara karþý silah kullanýlmaz. Ayrýca sivil halkýn mallarýna el uzatmak Ýslam'ýn uygun görmediði bir husustur. Ömer b. Abdülaziz bunlara son derece dikkat eder ve kumandanlarýna böyle davranmalarýný tavsiye ederdi. Hatta þehir merkezleri içinde savaþmayý yasaklamýþtý. Ýslam'ýn öngördüðü savaþ açma usulünü aynen uyguluyordu. Bir kumandanýna gönderdiði mektubunda: “Bir kaleyi muhasara ettiðiniz vakit önce onlara Ýslam'ý teblið ve Ýslam'a girmeye davet ediniz. Kabul etmezlerse cizye vermelerini tavsiye edin, eðer Ýslam'ý kabul etmeyip cizye de vermezlerse onlara savaþ açmanýz sizin tabii hakkýnýzdýr.”

Mali Uygulamalarda Yenilik:

Emevi ailesinin devlet hazinesinden istedikleri gibi tasarrufta bulunmalarý, hibe etmeleri, daðýtmalarý þeklinde alýþýlagelen gelenekleri kökünden söküp attý. Beyt'ül-mal'dan alýnacak bir dirhem bile ümmetin malý ve hakký olduðunu anlatýp durdu. Kendisine günlük yetecek kadar iki dirhem maaþ baðlattý. Hatta birgün Beyt'ül-mal'dan misk dolu bir þiþe getirilir. Bunun hazineden getirildiðini öðrenince 'kokusu burnuna gelir' korkusuyla hemen iki parmaðýyla burnunu tutar.

Ömer b. Abdülaziz'in, hilafete geçmeden evvel yýllýk geliri, kýrk bin dinar idi. Hilafeti zamanýnda ise yýllýk harcamasý üç yüz dirheme indirilmiþti. Gençliðinde babasý Abdülaziz ve kayýnbabasý Abdülmelik'ten büyük miraslar kalmýþtý. Halife olur olmaz bütün o mallarýný ve mülklerini Beyt'ül-mal'a devretmiþti. Ardýndan Emevi ailesinin haksýz yere elde ettiði mal ve mülklere el koydu, Beyt'ül-mal'a iade etti. Beyt'ül-mal'dan bütün halk eþitçe istifade ediyordu. Emevi hanedanýnýn hükümdarlarý tarafýndan uygulanan bencil ve ezici mali politika, yerini kalbi Allah ve ahiret korkusuyla dolu olan, yüreði Ýslam için sýzlayan, Ýslami adaleti ümmet arasýnda ve yeryüzünde uygulamaya susayan bir devlet baþkanýn adil bir mali politikasýna býrakmýþtý. Böylelikle Müslümanlar kendilerini müreffeh, huzur ve emniyet içinde buldular. Öyle ki zekâta muhtaç olanlar artýk zengin olmuþlar, zenginlerin ve mal sahiplerinin zekâtlarýný kimlere verecekleri bir problem haline gelmiþti. Zekât verecek kimse bulunamýyordu. Hatta halk, o kadar çok zengin olmuþtu ki Basra Valisi, Halife'ye þunlarý yazdý: “Ýnsanlar öyle bolluk içinde yüzmeye baþladýlar ki artýk onlarýn azmalarýndan korkuyorum.”

Sosyal Ve Kültürel Uygulamalarý:

Halife Ömer, Ýslam toplumuna müthiþ bir þekilde yeni yöneliþler ve kültürel deðiþimler yaþattý. Önceki hükümdarlar zamanýnda halk arasýndaki muhabbetler; binalar, iþletmeler, yemek ve ziyafetlerdi. Ömer bin

Hicri 99/ Miladi 717 yýlýna gelindiðinde ölüm döþeðindeki Süleyman bin Abdülmelik zorunlu þartlardan dolayý Ömer b. Abdülaziz'i “kendisinden sonra Yezid ibn Abdülmelik'in veliahd olmasý þartýyla” halife tayin eder. O, bu görevi istememesine raðmen bütün Müslümanlar O'na bey'at eder. Ýlk hutbesinde: “Ey Ýnsanlar… Allah'a itaat edene itaat etmek gerektir. Allah'a isyan edene itaat edilmez. Allah'a itaat ettiðim müddetçe bana itaat ediniz. Allah'a isyan ettiðim anda bana itaat etmeyiniz.” sözlerini söyler.

Ömer b. Abdülaziz halife seçilmiþti. Fakat takva sahibi gerçek mümin ve büyük bir sorumluluk duygusuna sahip olan bir kiþi idi. Hilafetin nasýl bir makam olduðunu, Hz Peygamber'in (SAV) Ýslam Devletindeki vekâleti olduðunu ve en mühimi Cenab-ý Hakk'ýn “Ulu'l-Emr” diye tavsif ettiði kimselerin iþgal etmesi gereken bir mevki olduðunu idrak ediyordu. Aynen dedesi Ömer bin Hattab gibi, “Dicle kenarýnda bir kurt koyun kapsa kendisini sorumlu gören, bütün ümmetin iþlerini yürütmek ve onlara yapýlan her türlü iç ve dýþ zulmü önlemeyi kendine görev bilen” bir kiþi idi. Kendisinden önceki Emevi hükümdarlarýndan farklý olarak hükümdar-halk arasýndaki duvarlarý yýktý. Halk, Halife ile doðrudan görüþebilmiþ, böylelikle zulme uðramýþ kiþilerin haklarýný arayabilmelerini ve meþru isteklerini Halife'ye iletebilmelerini saðlamýþtý.

Halifelik Dönemi ve Ýlk Ýcraatleri:

Kendisine verilen lüks ve yüksekçe makam koltuðunu reddederek, yerdeki kilimin üzerinde oturur. Güzel yataklar, kokular, bir sürü lüks ve güzel elbiseler getirilince, hepsini reddeder ve Beyt'ül- mal'a gönderir. Ýlk icraat olarak Mýsýr ve Kuzey Afrika valilerini halka zulmettikleri için görevden alýr.

Emevi idarecilerinin altmýþ yýl devam ettirdikleri, en vahim uygulamalarýndan biri olan ve âdet haline getirdikleri “hutbede Hz.Ali ve evladlarýna küfretmeyi” yasaklar. Hutbenin sonunda bu kýsým yerine: “Þüphesiz ki Allah adaleti, iyiliði ve akrabaya yardým etmeyi

emreder.hayasızlıgi, cirkin isleri, fenalık ve azgınlıgi da

yasaklar. O, düþünüp tutasýnýz diye size öðüt veriyor.” (Nahl 90) ayetini okur. Ömer Bin Abdülaziz'in emri ve gayreti ile Hz.Ali ve Ehl-i Beyt'ine yapýlan küfürler sona ermiþ ve halk bu hakikatleri o günden sonra anlamaya baþlamýþtý.

Adaletin tüm yönleriyle gerçekleþtiði bu dönemde Ömer, kendinden evvelki zalim ve zorba idarecileri, vali ve kumandanlarý azlederek yerine muttaki kimseleri tayin etti. Bu salih kiþileri görevlendirirken Kuran ve Sünnet'e uygun icraatlarda bulunmak ve Allah'ýn razý olacaðý bir Ýslamî devlet yönetimini gerçekleþtirmek ve Allah'ýn adaletini insanlar arasýnda yeryüzünde tatbik etmek emeli ile yapmýþtý. Vahyin ve Ýslam'ýn ruhu ve özü O'nun yaþayýþýnda, sözlerinde ve kaleminde görülüyordu.

Ömer'den önce gerek bedeviler ve gerekse bazý idareciler cahiliye devrindeki âdetlere yer yer meyletmiþ, hatta bazý kabileler birbirlerine savaþ açmýþlardý. Cahiliye âdetlerinin ve özellikle kabile ve ýrk taassubunun yen iden ho r t lamas ý A l lah ' ý n Müslümanlara bahþettiði Ýslam kardeþliðinin tekrar yýkýlmasýna sebep olabilirdi. Ömer b. Abdülaziz bu gibi

ÝZ B

IRA

KN

LA

R

Page 23: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

23

vurgular. Zira bütün aktivitelerde Allah rýzasýnýn ve dolayýsýyla ahiretin gözetilmesi, tüm davranýþlarýn ibadet niteliðini kazanmasýna neden olur.

Ýslam, iyilik ve kötülüðü nesnelerin kendinde

aramak yer ine, bi reyin onunla kuracaðý münasebetin niteliðinde arar. Sözgelimi; mal, servet, kadýn vb. þeyler hakkýnda Allah Rasulü (s.a.) övücü ifadeler kullanmýþ olmakla birlikte, yerici ifadeler de kullanmýþtýr. O halde bu ve benzeri þeylere ilahi yasanýn öngördüðü perspektiften bakýlmasý ve öylece deðerlendirilmesi halinde övgüye layýk bir nitelik kazanmalarýna sebep olur. Aksi bir bakýþ açýsý ve deðerlendirme tarzý ise, yerilmesi gereken bir nitelik kazanmalarýna neden olur.

Ýslamýn gayesi, insaný dünyaya ve kullara kulluk derecesinden yaratýcýsýna kulluk mertebesine çýkarmaktýr. Aksi takdirde insan maddenin, dünya ile sýnýrlý dünyanýn pençeleri arasýna sýkýþýp, bedeni – hissi arzularýn ötesine geçemeyen bir robot haline gelir.

Kur'an, insanýn ruh ve bedenden müteþekkil bir varlýk olduðunu belirtir. Þüphesiz ruh, ilahi nefhayý, beden ise balçýðý, çamuru ve basit maddeyi temsil eder. Bunlarýn her birinin kendine göre ihtiyaç ve ödevleri vardýr. Kur'an, ruhla bedenin birbirinden baðýmsýz olarak yapacaðý herhangi bir aktiviteyi kabul etmez. Dünya – ahiret… Biri diðerini takip eden iki olgu… Fakat Kur'an, bunlarýn da birbirinden baðýmsýz olarak düþünülmesini reddeder. O halde Ýslam dini, dünya – ahiret, beden – ruh gibi birbirine zýt görünen uçlarý belirli eksenlerde birleþtirmiþ ve ayný saha içerisinde iþlev görmelerini saðlamýþtýr.(3)

Kur'an-ý Kerim, bu birlikteliði þu þekilde ifade eder:

“Allah'ýn sana verdiðinden ahiret yurdunu gözet!; ama dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas, 28/77). Bu ayette, ayný amel içerisinde dünya ve ahiretin birleþtirildiði, dikkati çeken önemli bir husustur. Bu ayette bir parçalanmýþlýða izin verilmemekte, dünya ve ahiret bir bütün olarak algýlanmaktadýr. Ne dünya ahiret için, ne de ahiret dünya için bir alternatif deðildir. Ýþlenen her amel, dünya ve netice olarak da ahiret hedefli olmalýdýr.(4)

üce Allah insanlarý, kulluk vazifesini icra etmeleri amacýyla yaratmýþtýr. Bu görevi yerine getirmeleri ve nihai kurtuluþa erebilmeleri için, kulluðun gereklerini insanlara bildiren elçiler Y

göndermiþtir. Bu elçiler, insanla fýtratý arasýna girmiþ olan engellerin ortadan kaldýrýlmasý amacýyla uðraþ vermiþlerdir. Ne var ki, birçok peygamberin görev süresinin tamamlanmasýndan sonra insanlar ilahi vahyi çarpýtmýþ ve beþeri düþünce ve ideolojilerin ilahi yasalarý engellemesine neden olmuþlardýr.

Ýslam dini de kendisinden önce gelen dinlerin sapmalarýný düzeltmeye çalýþmýþ ve dosdoðru, fýtrata uygun dini ihya etmeye çalýþmýþtýr.

Ýslam dýþýndaki dinler, dünya – ahiret bütünlük ve dengesini dünya veya ahiret lehinde bozmuþlardýr.

Ýslam dini, dünya ile çeliþkileri olmayan bir dindir. Dünya ve ahireti, din ile hayatý bir bütünlüðe kavuþturmuþtur. Bu nedenle, ünlü filozof Kant'ýn ifadeye dökmüþ olduðu, “Ýnanca yer bulmak için bi lgiyi inkar ett im”(1) düþüncesinin Ýs lam literatüründe yeri yoktur. Ýslam, dünyaya aðýrlýk verip ahireti ihmal etmeyi kabul etmediði gibi, ahirete aðýrlýk verip dünyayý ihmal etmeyi de reddeder. Zira dünya da ahiret de Allah'ýndýr. Birini elde etmek amacýyla diðerinden soyutlanmak gerekmez. Fert, sadece kulluk yapmak amacýyla yaratýldýðýna göre, ilahi yasalarýn istisnasýz bütün tavýrlarýnda belirleyici rol almalarý gerekmektedir. Bu nedenle Ýslam, Müslümanýn hayatýnda dini görünümlü olmayan aktivitelerin varlýðýný kabul etmez.

Ýs lam dini, müntesiplerinden bireysel, toplumsal, ekonomik, siyasi, iktisadi ve benzeri hayatýn bütün alanlarýnda ilahi kanunlara uygun davranýþlar sergilemelerini istemektedir. Ýslam, insanýn bütün davranýþlarýný tevhid anlayýþý içerisinde birleþtirmiþtir. Bu nedenle, Marx'ýn; “Din afyondur” veya “Din, her türlü ilerlemeye karþý bir fren niteliði taþýr ”(2) gibi sözlerinin Ýslam dini için bir geçerliliðinden söz edilemez. Ýslam tarihi boyunca Ýslam devletlerinin dine baðlýlýklarý ölçüsünde geliþip güç kazandýklarý, hakimiyet sahalarýnýn geniþlediði, dinden sapma kaydettikleri ölçüde de güç kaybettikleri ve geriledikleri gerçeði buna delil niteliði taþýr.

Ýslam, dünya için çalýþýlmasýný, dünyanýn imar edilmesi gerektiðini, ancak bu çalýþma içerisinde gözetilmesi gereken yerin ahiret olmasý gerektiðini

KA

PA

K D

OSY

ASI

* Atatürk Ünv. Ýlahiyat Fak. Tefsir Anabilim Dalý Öðretim Üyesi

Kaynaklar:1- Aydýn, Mehmet, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Ü. Yay., Ýzmir

1987, s. 77.2-Geniþ bilgi için bk. Lenin, V. Ý., Din Üstüne, çev.

Ferhat Gelendeþ, Baþak Yay., Ankara 1988, s. 7-8,20.

3-bk. Al-i Ýmran, 3/59; Hicr, 15/26-29,33; Kehf, 18/37; Hac, 22/5; Rum, 30/20; Fatýr, 35/11; Saffat, 37/11; Mü'min, 40/67; Rahman, 55/14.

4- Kutub, Muhammed, Ýnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, s. 306; Paçacý, Mehmet, Kur'an'da ve Kitab-ý Mukaddes'te Ahiret Ýnancý, Ýstanbul 1994, s. 117.

42

muhalefet le r ine raðmen h i lafet sa l tanata dönüþtürülmüþ, buna karþý çýkan bir çok sahabe ve ileri gelen tabiilerin direnmeleri büyük zulümlerle kýrýlmýþ ve Emevilerin yaklaþýk altmýþ yýllýk bir saltanat dönemi, nihayet “Beþinci Halife Emir'ül-Mü'minin” Ömer Ýbn Abdülaziz'in hilafete gelmesiyle sona ermiþ ve hilafetten saltanata dönüþtürülen makam, tekrar saltanattan hilafete çevrilmiþti.

VE… ÖMER BÝN ABDÜLAZÝZ…

Hicri 63 (M. 682-683)'te Medine'de doðmuþtur. Anne tarafýndan nesebi Hz. Ömer'e dayanýr.

Annesi Ümmü Asým, Hz. Ömer'in oðlu Asým'ýn kýzýdýr. Büyük ve mutlak müçtehidlerin yetiþtiði dönemde

gençliðinin ilk yýllarýný geçirmiþ ve bu fakihlerden en mükemmel þekilde istifade etmiþ, onlardan ilim tahsil etmiþti. Babasýnýn Medine valisi iken Mýsýr'a tayin edilmesi üzerine kendisi yine Medine'de kalýp, tahsiline ve eðitimine devam etmiþti.

Ömer b. Abdülaziz, daha çocukluðundan beri kalbi iman ve Allah korkusu ile dolu bir kiþiydi. Rivayete göre; çocuk yaþta iken bir gün aðladýðý görülmüþ. Annesi gelip O'na niçin aðladýðýný sormuþ, O da :“Ölüm ve sonrasýný hatýrladým da onun için aðlýyorum.” demiþti. Hatta babasý, hac farizasýný yerine getirmek için Medine'ye geldiðinde oðlunu Salih Ýbn Keysan'dan sormuþ o da þunu söylemiþti: “Kalbinde Allah korkusunun bu kadar yerleþtiðini gördüðüm kimse yoktur. Ömer b. Abdülaziz gibi takvasý ve mesuliyet duygusu bu kadar geliþen baþka birine az rastlanýr.”

Amcasý Abdülmelik Ýbn Mervan O'nu, kýzlarý arasýnda faziletli ve takvasý ile tanýnan ve tam ona layýk bir eþ olan Fatýma ile evlendirmiþti.

25 yaþýnda iken Medine ve Hicaz valiliðine getirildi. Gerek takvasý gerek adaleti ve gerekse ilmi seviyesi itibariyle diðer Emevi vali ve emirlerine benzemeyen Ömer Bin Abdülaziz, Medine'ye varýr varmaz devrin en büyük fakihlerinden on fakihi toplayarak onlarý kendisine müþavir ve yardýmcý edindiðini, onlara danýþmadan ve Ýslami hükmünü iyice ortaya çýkarmadan herhangi bir iþ görmek istemediðini, ayrýca memurlarýndan birinin zulüm ve haksýzlýðýný görür veya iþitirlerse mutlaka kendisine bildirmelerini söyler.

Ömer b. Abdülaziz'in Medine valiliði sýrasýnda Hicaz bölgesinde tam bir Ýslamî adalet saðlanmýþ, ümmet rahat ve huzura kavuþmuþtur. Kûfe ve Basra'da Haccac-ý Zalim'in zulüm ve baskýlarýndan kaçanlar buralara kaçýp sýðýnmýþlardýr. Said Ýbn Cübeyr gibi birçok muhaddis ve fakih Kûfe ve Basra'da þehit edilmiþ, birçoðu da kaçmýþtý. Ömer Bin Abdülaziz yapýlan bu zulmü gelenlerden öðrenince büyük üzüntü duymuþ ve durumu Velid Ýbn Abdülmelik'e bir mektupla bildirmiþti. Buna karþýlýk Haccac ise mevkiini korumak için Velid'e bir mektup yazarak “Irak'ýn fitne ve fesatçýlarýnýn Mekke ve Medine'ye iltica ettiðini, bu durumun onlarý güçlendirip hükümet merkezinin ve gücünün zayýflamasýna yol açtýðýný” bildirir. Ýki farklý mektup alan Velid ise Ömer Bin Abdülaziz'e durumun ne olduðunu sormadan, yapýlan zulümlere kendi iktidar ve mevkiini tercih ederek, emirliði elinden gider diye korktuðundan adil bir vali olan Ömer Bin Abdülaziz'i Hicaz valiliðinden azleder.(hicri 93 – miladi 712)

Hz.Osman'ýn 12 yýllýk hilafetinin ilk altý yýlý büyük fetihlerin yansýra huzur ve emniyet dönemi olmuþ, diðer altý yýlý ise tam bunun aksine üzücü olaylarla geçmiþtir. Ýslam devletinin özellikle fetihlerle gelirleri artmýþ, refah seviyesi yükselmiþ, bu da bazý sefahatlerin yayýlmasýna sebep olmuþtu. Zira refah ve servetin, idare ve devlet tarafýndan kontrol altýna alýnamayýnca azgýnlýklara ve çeþitli ahlaki zaaflara yol açmasý son derece tabiidir. Bunun sonucu olarak Hz Osman devrinde yapýlan bazý icraatlar Ýslam Devleti içinde birçok çözülme ve zayýflamalarýn meydana gelmesine sebep oldu. Sonuçta “Ýdareden memnun olmayan” bir kitle oluþtu. Bu kitlenin daha da ileriye giderek Hz.Osman'ý þehit etmesi bir dönüm noktasý oldu. Bundan sonraki dönemlerde Ýslam Devletinde zayýflamalar, dinden uzaklaþmalar, kan dökme, sefâhât, hurâfeler artmaya baþladý. Özellikle Hz.Ali devri fitne, fesad ve mücadelelerle geçmiþ, beþ yýla yakýn hilafeti esnasýnda O, bir gün bile olsun huzur ve sükûn bulamamýþtý. Hz.Ali döneminde “Hariciler” denilen bir grup türemiþti. Bu grup sonunda Hz Ali'yi þehit etmiþti.

Bundan sonrasýnda, Ýslami olmaktan çok bir Arap devleti olan, ýrkçý zihniyetle hareket eden Emevi Devleti'nin var olduðunu görüyoruz. Ýdarecilerin karakterleri ve Ýslami hayattan uzaklaþýp zevk ve eðlencelere dalmalarý,halk arasýnda tekrar cahiliye âdetlerinin yayýlmasýna sebep olmuþtu. Emevi Devletinin Ýslam'a ters düþen en açýk tarafý ise Ýslam'ýn yasakladýðý 'Arap ýrkçýlýðýna' sahne olmasýydý.

Emeviler döneminde Ýslam Halifeliði artýk tamamen bir saltanat haline dönüþtürülmüþ, babadan oðula geçen bir makam olmuþ, Ýslam ahkâmýna aykýrý birçok uygulama yapýlmýþtýr. Örneðin; ganimetlerin taksiminde yapýlan haksýzlýklar, valilerinin haksýz yere yaptýklarý zulümlere karþý onlarýn arkasýnda durmalarý, Ýslam hukukunun yasakladýðý; kesilen kafalarý bir yerden bir yere göndermek, cenazeye hakaret etmek, cenazeyi yakmak gibi hareketler bunlardan birkaçýydý. Hatta Muaviye devrinden baþlayarak þarkýlý ve müzikli eðlence toplantýlarý son derece yayýlmýþ, zamanla içki âlemleri tertip edilmeye baþlanmýþtýr.

Yezid'in eðlence ve çalgý aletleri, þarkýcýlarý vardý. Rasulullah'ýn þehrine zalim valiler tayin etmiþti. Zamanla iþ o derece çýðýrýndan çýkmýþ ki; Yezid, kendisine bey'at etmeyen Medine'deki Sahabilerin üzerine ordu göndermiþ, bir çoðunu þehit etmiþ, Medine'yi yaðmalamýþlar, hatta daha da ileriye giderek; Kâbe'yi taþa tutmuþlar ve yakmýþlardý. Hz.Hüseyin(RA) hunharca þehit edilmiþ, mübarek baþý Yezid'in önüne getirilmiþti.

Aslýnda þunu da bilmek lazým ki; devlet yönetimi Ýslami yaþayýþtan uzaklaþmasýna raðmen, halk sahabe torunlarýnýn etrafýnda toplanarak devlete ve yönetime karþý tavýr takýnmýþlar, ama ne yazýk ki zamanla etkilenmeye baþlamýþlardý.

Bundan sonrasý Emevi Devleti için ve dolayýsýyla da Ýslam Devleti için tamamen iktidar mücadelesine

dönüþmüþtür. Ama Ýslami yönetim, artýk tamamen saltanata dönüþmüþ, Ýslam'dan önceki cahiliye

devri âdetleri toplum içinde yayýlmaya baþlamýþtý. Ýslam toplumu Hz. Peygamber (SAV) ve Hz.Ömer (RA) zamanýndaki yaþantýsýný Emevi Devleti toplumu anlayýþýna terk etmiþti.

Sonuçta bi rçok sahabinin ve ehl- i beyt in

ÝZ B

IRA

KA

NLA

RÝZ

BIR

AK

AN

LAR

Page 24: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

41

þekilde uygulamakla mümkün olabilir. Yoksa kendisinin “Ben Halifeyim” veya halkýn “Sen Halifesin” demeleriyle gerçek halife olunamaz. Þu gerçek yön de vardýr ki: Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman Ve Hz Ali (R.Anhum)'dan sonra Ömer bin Abdülaziz'den baþka Ýslam'ýn emrettiði gerçek hilafeti yaþayan ve Ýslami hükümlere uyarak Ýslam Devletini yöneten kimse maalesef pek nadir olmuþtur.

Tabi O'nun gibi mükemmel bir þahsiyeti daha iyi anlayabilmek için kendinden önceki dönemlerde yaþananlarý ve o dönemlerdeki durumu bilmek faydalý olacaktýr:

Ömer Bin Abdülaziz Öncesi Toplum:

Bir zamanlar yaðmanýn, adam öldürmenin, talanýn, faizin, fuhuþun son derece mübah görüldüðü, kadýn haklarýnýn çiðnendiði, zulmün ve sömürünün zirveye ulaþtýðý Hicaz Bölgesinde, Hz. Peygamber (SAV)'in geliþiyle, artýk Allah'ýn hâkimiyetinden ve Ýslam'ýn hükmünden baþka hiçbir kanun ve hüküm geçerli deðildi. Kabile hayatýnýn yerini sistemli bir devlet þekli almýþ ve Yemen'den Þam'a kadar giden bütün kervanlar büyük bir emniyet içinde gidip gelebilmiþlerdi. Ýslam devletinin idari temelleri; Hz.Peygamber devrinde atýlmýþ, Hz Ebubekir devrinde geniþlemiþ, Hz.Ömer devrinde de yerleþmiþtir. Hz Ömer devri, Ýlahi adaletin ve Ýslam kanunlarýnýn en mükemmel þekilde uygulandýðý, Ýslam ahkâmýnýn bütünüyle devlet müesseselerine, teoriden ve idealden pratiðe döküldüðü devir olarak bilinmektedir.

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

Ömer Bin Abdülaziz'in Hilafeti, Ýslam tarihindeki ilk “ihya, tecdid ve deðiþim” hareketidir. Bu ilk hareket de Hilafet makamýný iþgal eden bu deha þahsiyete nasip olmuþtur. Ondan sonraki dönemlerde meydana gelen “Ýhya Hareketleri” ise hep ilim adamlarý tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir.

Ömer Bin Abdülaziz dönemi, Ýslam'dan uzaklaþmayý kýsa bir müddet de olsa durduran ve Müslümanlarýn tekrar Ýslam'a dönmelerini saðlayan bir dönemdir.

Dört büyük halife devrinden sonra, hilafetin saltanata dönüþmesi neticesinde tekrar Ýslam'dan bir uzaklaþmanýn meydana geldiðini görüyoruz. Toplum fertlerinin hepsi olmasa bile, yönetimi ellerinde bulunduranlarýn ve hükümdar ailesinin Ýslam'a sýrt çevirdikleri bir gerçektir. Ancak Ömer Bin Abdülaziz gibi âdil, Allah'tan korkan, mü'min, salih ve âlim bir devlet adamýnýn baþa geçmesiyle tekrar toplum fertlerinin Ýslam'a yöneldiklerini görüyoruz.

Hz.Peygamber'in Halifesi olabilmek ancak Kuran ve Sünnet'in ahkamýný tam ve mükemmel bir

ÝSLAM'IN ÝLK MÜCEDDÝDÝ VEBEÞÝNCÝ HALÝFE :ÖMER BÝN ABDÜLAZÝZ

M.EMÝN [email protected]

24

solmadan, hakka ve hakikate sýmsýký sarýlmalý, yap ý lmas ý ge reken ne va r sa yapma l ý , sorumluluðumuzu iyi bilmeliyiz. Yarýn mizanda ne aðýr gelecekse, gözümüz ve gönlümüzü hangi þey aðartacaksa onun peþinden koþmalýyýz. Haþir günü yüzümüz kara çýkaracak, bizi utandýracak her hal ve hareketten uzak durmalýyýz. Rabbin razý olacaðý ameli Salih iþlemeliyiz. “þüphesiz insan hep ziyanda kalmýþtýr, kaybetmiþtir. Ancak iman edenler, ameli Salih iþleyenler, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye edenler müstesna.”(4) Onun için gel ziyana uðrayanlardan olmayalým, nefsimize uyup helak o l m a y a l ý m . Ke n d i b e n l i ð i m i z d e b i t i p kaybolmayalým. Sapkýn bir kavim olmaktansa hakla ve hakikatle yolunu aydýnlatmýþ erenlerden olalým. Habib-i Kibriya'yý kendimize mürþit bilelim. Bizi cehenneme götürecek, Allah'tan koparacak hayattan iþ ve sözlerden kendimizi uzak tutalým. Ýþte önümüzde Rabbin ayetleri, iþte yerlerin, göklerin delilleri, iþte hayatýn apaçýk belgeleri. Bilmem ki daha ne isteriz. neyin peþinden gideriz.

Ey dost! Gel el açýp Rabbimize yalvaralým, kalbimizin sesini ona duyuralým ve diyelim ki “Ey rabbimiz! Ýman ettik, bizi yarlýða ve bize acý. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” senin rahmet ve bereketin her þeyi kuþatmýþtýr, her þey senin sevginle var olmuþtur. Bizi de yolunda yar eyle, kalbimizi sýratý müstakime kalb eyle! Eðer sýrat-ý müstakimden þaþarsak, eðer doðru yoldan kayarsak bize kim yol gösterir, bize kim el uzatýr. Sahibimiz kim olur. Sevdiðimiz kim olur. Kesinlikle unutma ki bu yolun vardýr dönüþü, bir gün doðacaktýr ebediyet güneþi. Kalbimizi hakkýn zikriyle yumuþatmalý, gönlümüzü güzeller güzelinin muhabbeti kuþatmalý. Eðer kalbimiz katýlaþýp da körleþirse, eðer ruhumuz sevgisizlikten heba olup çürürse, eðer yolumuz imansýz kararýrsa, eðer mezarýmýz karanlýkta kalýrsa, eðer hesabýmýz mahþerde zorlaþýrsa, söyle dostum b i z bu â lemi ne yapa l ým? Onun iç in Efendimizin(sav) “Dünyada bir garip bir yolcu gibi yaþa. Akþama ulaþtýðýnda sabahý bekleme, sabaha ulaþtýðýnda da akþamý bekleme. Hastalýðýn için sýhhatinden, ölümün için hayatýndan istifade et. Vaktini boþ geçirme”(5) Aðzýmýzýn tadýný bozacak ölümü sýk sýk hatýrlamalý, bir gün ölümün bizi yakalayacaðýný aklýmýzdan çýkarmamalý. Sevgi ve muhabbetle kal…

Sana bu mektuplarý yýldýzlarýn tebessüm ettiði, çiçeklerin yýldýzlarý öptüðü, gecenin sözünü en güzel söylediði, ahengin kendini ele verdiði, duygularýn akýþýný kimsenin görmediði bir saatte yazýyorum. Kalbimiz ve yüreðimiz aþk ve sevgiyle bir oldukça, sevgiyi, muhabbeti var eden oldukça ebede aksýn bu sevdamýz. Sevgiyle derman bulsun yaramýz…

Ey dost! Þunu unutma ki; “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktýr.” Her gelen mutlaka gidecektir. Mademki varolmuþuz, öyleyse ölüm vardýr. Aþk ile ölene bütün hayat bahardýr. Bilesin ki kýyamet günü ceza ve mükâfat belli olacak, her þey apaçýk olacak, gizli bir þey kalmayacak. Mahþer günü hesaplar ayan beyan belli olacak, iyiliklerin mükâfatý verilecek, fenalýklarýn cezasý olacak. Her kim ki, ateþten uzaklaþýr cennete girerse, her kim ki sevgiyle, ihlâsla muradýna ererse, iþte esas zenginlik ve yücelik odur, iþte kazanç o gündür. Bilelim ki hayatý dünya aldatýcý bir seraptan baþka bir þey deðildir, mümin hayata ve ebediyete bakýþýndan bellidir. Ne ekersek onu biçeriz, nasýl biçtiysek öyle dikeriz. Yanlýþ diktiysek nasýl sökeriz. Mademki ölümün nerede geleceði belli deðil öyleyse hazýrlýk yapmalý, yolumuzu, yurdumuzu belli etmeli. “dünyada bir garip bir yolcu gibi yaþamalýyýz.”Hayatý ebedi sanmamalýyýz. Tüm insanlýðý sevgi ve muhabbetle kucaklamalý, ebedi yarýn için hazýrlanmalýyýz. “Hiç kimse yarýn ne kazanacaðýný bilemez. Hiç bir nefis nerede öleceðini bilemez.”(1)

Ey dost! Ecel saati öyle bir saat ki ne ileri ne de geri gider. Vakit ne zamansa o zaman gelir. “onlarýn ecelleri gelince ne bir saat geri ne de bir saat ileri giderler.”(2) Elimizde olan þeyleri deðiþtirebiliriz, deðiþen hayatý lehimize çevirebiliriz. ama elimizde olmayan þeyleri nasýl deðiþtireceðiz? Hele ölüm saati geldiðinde ne yapacaðýz. Rabbimiz (cc) bizlere þöyle seslenir. “Ey müminler! Mallarýnýz, çocuðunuz, çocuðunuz, sizi Allah'ý zikretmekten alýkoymasýn. kim bunu yaparsa muhakkak o hüsrana uðrayandýr. Birinize ölüm çatýp da “Ya Rab! Benim ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip sülehadan olsam” demeden evvel bizim size vermiþ olduðumuz rýzktan infak edin. Allah belirli zaman gelince hiçbir nefsi geri

býrakmaz. Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr.”(3) Ýþte duydun Rabbin sözünü haydi artýk

hakka çevir yüzünü. O bizim her þeyimizden haberdardýr, içimizde dýþýmýzda, bilsek de bilmesek de o vardýr. Zaman tükenip de

vakit dolmadan, ömür yapraklarý sararýp

KA

PA

K D

OSY

ASI

HER NEFiS MUTLAKA ÖLÜMÜ TADACAKTIRRAMAZAN ÇETÝN

KAYNAKÇA: 1- Lokman,34 2- Nahl,61 3- Münafikün,9-11 4- Asr,1,2,3 5- R.Salihin,s.13

Ey dost!

Page 25: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

40

Enaniyetli insanlar tüm hayatlarýný Allah rýzasýnýn olmadýðý birtakým ideolojiler üzerine kurarlar ve buna 'hayat felsefesi' adýný verirler. Bu ideolojilerinin doðru olduðunu kendilerinin asla hata yapmayacaklarýna öylesine inanmýþlardýr ki sonunda onlara doðrular gösterildiðinde dahi enaniyetlerinden dolayý bu ideolojilerinden ve hayat felsefelerinden vazgeçmezler. Çizmiþ olduklarý hayat felsefelerinde, kendilerinin gözlerinde büyüttükleri o kadar çok etken vardýr ki bir türlü hakikatleri göremezler. Mesela, zenginlik, güzellik, mevki, eðitim durumu, kültür, mal ve çocuklar gibi bir çok konu. Ama sahip olduklarý her þey Allah'ýn kendileri için belirlediði kaderleri doðrultusunda geliþmektedir. Övündükleri her þeyi Allah (c.c) onlara birer imtihan konusu olarak vermiþtir. Ve Ahirette de edilen bu tavýrlardan dolayý tek tek hesaba çekileceklerdir. Allah(c.c) bu o lay ý þöy le an la t ý yo r : “ Kend i le r in i (övgüyle)temize çýkaranlarý, görmedin mi? Hayýr! Allah, dilediðini temizleyip yüceltir. Onlar, bir hurma çekirdeðindeki iplikçik kadar bile haksýzlýða uðratýlmazlar.” (Nisa:49)

Enaniyetli insanlar, eleþtiri lmekten ve

hatalarýnýn söylenmesinden hiçbir zaman hoþlanmazlar. Bu tür insanlara eleþt i r i yapýldýðýnda, prestijlerini kaybetme endiþesiyle mimiklerinin doðallýðý bozulur, ses tonu deðiþir, farklý tikler ortaya çýkar. Halbuki salih ve samimi müslümanlar ise hemen boyun eðip kul olduðunu, hata yapabileceðini kabullenip yüce Allah'a (c.c) tövbe eder ve acziyetini kabullenir.

Sonuç olarak, Enaniyet þeytanýn en önemli özelliklerinden biridir. Allah'ýn (c.c) huzurunda da kibri ve itaatsizliði yüzünden kovulmuþtur. Ýslam bir ahlaki kusur olan kibri yasaklamýþtýr. Böyle bir kibir haramdýr. Allah'ýn rahmetinden kovulma sebebidir. Ancak bir kibir daha vardýr ki Kur'an; bunu bize 'Müstekbir' kelimesiyle ifade etmiþtir. Müstekbirler, Allah'ýn arzýnda kendi isteklerini tesis etmek için gayret gösteren azgýnlar ve zorbalardýr. Bunlar Allah'ýn kullarýný kendi köleleri yapmak için Allah'ýn (c.c) dinine karþý büyüklenirler.

Hangi durum ve þartta olursa olsun, enaniyetle ve müstekbirce davranmak, geçmiþten bugünümüze kadar daima çirkin bir hadise olarak görülmüþ ve yerilmiþtir. Rabbim tüm Müslümanlarý böyle hasletlerden muhafaza etsin.

büyük felaket ve yýkýmdýr. Bu düþünce cemaatleri de toplumlarý da birbirinden uzaklaþtýrýr ve birbirine düþman eder. Eðer bu düþünce lider konumundaki kimselerde mevcut ise bu daha da büyük bir felakettir.

Firavun, bunun en tipik örneðidir. Ben sizin en

büyük rabbinizim demiþti. Bu eðilimin daha çok lider ve önder durumundaki makam ve mevki sahibi kiþilerde, aþýrý geliþtiði görülüyor ve bunlarýn enaniyeti, sonuçlarý bakýmýndan daha tehlikelidir. Enaniyetin ferdi olduðu kadar, toplumsal þekli de vardýr. Bir toplum yada toplum içindeki bir grup kendisini, diðerlerinden, üstün görüp, üstün tutabilir. Ýslam özellikle bu türden olan, asabiyet ve kabilecilik temeline dayanan davranýþ ve tutumlarý ortadan kaldýrmayý hedef almýþtýr. Bu tutum toplumlarda adaletsizliði ve çýkarcýlýðý ön plana iter.

Cahiliyye devrinde insanlarýn soy, nesep, mal, makam ve þöhret ve hatta kadýn gibi kendileri övünç kaynaðý olan bu maddeler, maalesef günümüz toplumunda da büyük bir hastalýk halini almýþ ve geçmiþten günümüze þöyle bir göz attýðýmýzda cahiliye unsurlarý, hemen hemen hiç deðiþmemiþ hatta geliþerek devam etmiþtir.

Kalbini ve bedenini saf olarak Allah'a yönelten insanlarda böyle bir haslet olmaz. Eðer var ise þöyle kendisini bir kontrol etsin ve kalbini yoklasýn. Þeytan sizi aldatmasýn. Hepimizce malumdur ki, kendini beðenme ilk defa þeytanýn yaptýðý bir iþtir. Bu yüzden cennetten kovulmuþ ve rahmetten uzaklaþtýrýlmýþtýr.

Küfür ve inkarýn en önemli sebebi kibirdir. Hz Peygamber(S.A.V) döneminde inkar eden zengin ve ileri gelen insanlar, kibir neticesinde inkar etmiþlerdir. Bu durum Kuran'ý Kerim'de þöyle anlatýlmaktadýr. “En sonunda sýrt çevirdi. Büyüklük tasladý ve þöyle dedi. Bu eskilerde kalan bir sihirden baþka bir þey deðildir.” (Müddessir, 23-24)

Hz Peygamber, kibirlilerin cehenneme gireceðini þöyle anlatmýþtýr. “Cennet ile cehennem münakaþa ettiler. Cehennem þöyle dedi: “Bana zalimlerle kibirliler girecek” Cennet onu þöyle cevapladý: “Bana zayýflarla yoksullar girecek” Bunun üzerine Allah (c.c) birisine: “sen

benim azabýmsýn seninle dilediðime azap ederim” buyurdu. Diðerine de: “Sen benim

rahmetimsin, seninle dilediðime rahmet ederim.Sizin her biriniz için dolu dolu insanlar var” (Müslüm Cennet, 34-35)

TO

PL

UM

& A

ÝLE

25

Her þeyi maddede arayanlarýn gözleri maneviyatta kördür. Materyalist fikirlerin hayata hâkim olduðu bir dönemde, ölüm sonrasý hayatýn varlýðýný kabul etmeyip, her þeyin dünyada yaþanýp biteceðine inanan insanlarýn savunduðu bir inanýþ; Reenkarnasyon veya tenasüh veya ruh göçü…

Reenkarnasyon, ezelde yaratýlan ve tekâmül etmeleri, olgunlaþmalarý için dünyada bir bedene gönderilen ruhun olgunlaþmasý için 60 – 70 yýlýn yeterli olmayacaðý bu yüzden öldükten sonra tekrar dünyaya gelip tekâmülüne devam edeceðine inanmaktýr.

Ceza ve mükâfatýn da ancak bu dünyada olacaðýný savunan bu görüþe göre önceki hayatýnda iyi insan olup mükâfatý hak eden ruhlar baþka bir insanýn bedeniyle dünya hayatýna devam eder nimetlere ve mutluluklara kavuþur. Önceki hayatýnda kötü insan olup cezayý hak eden ruh, bela musibet ve sýkýntýlara düçar olup, hayvan veya bitki olarak dünya hayatýna devam eder.

Bu konuya Ýslam âlimleri birçok reddiye yazmýþlar ve inananlarýn küfre gireceðini söylemiþlerdir.Batýl inanýþlarýn yaygýn olduðu Hint inançlarýndan biri olan bu inanýþ eski Mýsýr'da da oldukça yaygýndý.

Mýsýr firavunlarýnýn cesetlerinin mumyalanmasýnýn sebebi de bu inanýþtan kaynaklanmaktaydý. Yeniden dünya yaþamýna dönecek olan ruhun kendi bedenini bulmasý için cesetler saðlam kalsýn diye mumyalanýrdý. Bediüzzaman hazretleri bu konuyu þöyle ifade etmektedir:

“…gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceðim” ünvanýyla, umum Firavunlarýn, tenasüh fikrine binaen, cenazelerini mumyalamakla maziden alýp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâþâgâhýna göndermek olan mevt-âlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber…”(1)

Reenkarnasyon son yýllarda Müslümanlar arasýnda da yaygýnlaþmaya baþladý. Efendimiz (a.s.m.)'in gaybaþina gözüyle görüp haber verdiði gibi, Ýslam'dan önceki batýl inanýþlar Ýslam âleminde yeniden dirilmeye (tenasüh etmeye) baþladý.

Bu inanýþýn savunucularý yazýlý ve görsel medyayý kullanarak, düzmece bir takým senaryolarla insanlarýn zihnini bulandýrýp þüphe tohumlarýný atmaya çalýþmaktadýrlar.

Güya harika yeteneklere sahip bazý çocuklarý örnek göstererek önceki hayatýný hatýrladýðýný savunurlar. Veya kimi insanlarýn hipnoz edilerek baþka yer ve zamanlara gidip o zamanda olan bazý olaylarý hatýrlamalarý ve hiç bilmedikleri konular hakkýnda bilgi sahibi olmuþçasýna konuþmalarýný örnek verirler.

Cinler, zayýf bünyeli ve hassas kiþileri daha kolay etkileri altýna alýp, davranýþlarýný kontrol edip yönlendirebilirler. Çocukluk dönemi ve hipnoz aný kiþinin bünyesinin ve direncinin en zayýf olduðu anlardýr. Böyle anlarda cinler bu durumdaki insanlara musallat olup, etkisi altýna alýp istediði gibi konuþturup, istediðini yaptýrabilir.

Reenkarnasyonu savunanlar Kur'andaki bazý ayetleri kendilerince yorumlayarak delil getirmektedirler. “Sonra þükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardýndan yeniden diriltmiþtik.”(2) Bu ayet ilk bakýþta sanki bu inanýþý savunuyor gibi gözüküyor. Ayeti yorumlayan müfessirler; bu ayet, verilen nimetlere nankörlük eden, küstahlaþan ve Hz. Musa(a.s.)'a karþý gelen kavme gösterilen bir mucizeyi anlatmaktadýr derler. Ayetin öncesi ve sonrasý ayetlere de baktýðýmýzda bunu açýk bir þekilde görebiliriz.

“Sizler ölü idiniz, biz sizi dirilttik, sonra da yeniden öldürüp yeniden dirilteceðiz.” Bu ayeti yorumlayan müfessirler, insanýn yoktan, hiçten yani ölü bir durumdan sonra, cansýz ve ölü maddelerden yaratýldýktan sonra öleceðini ve ahirette yeniden diriltileceðini söylerler.

Kur'an-ý Hâkim reenkarnasyonu þöyle çürütüp reddeder. “Onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim; Beni geri çevir, belki yapmadan býraktýðýmý tamamlar, iyi iþ iþlerim” der. Hayýr, bu söylediði sadece kendi lafýdýr. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarýnda geriye dönmekten onlarý alýkoyan bir engel vardýr.”(3)

Haþir inancýmýza göre, her ferdin hesabý kendi hayatýna göre olacaktýr. Deðiþik cesetlere girip çýkan ruh, hangi hayat sahibi þahsiyetle haþrolacak ceza veya mükâfat görecek?

Cenab-ý Hakk'ýn rahmeti sonsuzdur, baðýþlamasý boldur. O tövbe eden herkesin günahýný, azlýðýna ve çokluðuna bakmaksýzýn affedeceðini va'deder. Önceki hayatýnda kötü bir insan olup ta, affedilmek için hayvan olarak hayatýna devam etmesine gerek yoktur.

Peygamberler tarihine baktýðýmýzda, peygamberlere tabi olan insanlar arasýnda öncesinde çok þerli olup ta sonrasýnda melekleri de geride býrakacak kadar terakki eden insanlarý görürüz. Ayný insanda ve ayný ruhla…

Kudreti sonsuz olan Kadir-i Mutlak(c.c), her ceset için bir ruh yaratabilir. Bunun yerine sýnýrlý sayýdaki ruhlarý bütün cesetlerde dolaþtýrmak inancý O' na acizlik ve güçsüzlük isnat etmektir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; reenkarnasyon fikri, ölüp yok olmaktan korkan insi þeytanlarýn aldatmacasýndan baþka bir þey deðildir.

KA

PA

K D

OSY

ASI

YENiDEN DOÐUÞ “RUH GÖÇÜ”MEHMET ALÝ KIZIKLI

KAYNAKLAR : 1- Nursi, B.Said, Sözler,(Zehra Yay.),428 2- Bakara, 56 3- Müminun, 99–100

Page 26: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

39

Enaniyet: Kiþinin kendisine aþýrý deðer vermesi, kendi çýkarýný daima ön planda tutmasý anlamýna gelen ahlaki bir terim. Sözlükte ise; benlik, bencillik, egoistlik gibi anlamlara gelen 'enaniyet'; kibir, gurur, kendini beðenme ve övünme, kendini yeterli görme, baþkalarýný küçük görme, kendi üstünde ve ötesinde otorite ve makam tanýmama gibi olumsuz eðilimlere yol açan bir duygudur.

Kuran-ý Kerim'de bu konuyla ilgili olarak

þöyle bir olay anlatýlmaktadýr “Andolsun ki Allah size birçok yerlerde ve çokluðunuzun sizi böbürlendirdiði fakat bir faydasý da olmadýðý, yeryüzünün geniþ olmasýna raðmen, size dar gelip de boðularak arkanýza, döndüðünüz Huneyn gününde yardým etmiþti. Bozgundan sonra Allah peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediðiniz askerler indirdi, inkar edenleri azaba uðrattý, inkarcýlarýn cezasý budur.” (Tevbe, 25-26)

Toplumlarda, cemaatlerde ve fýrkalarda; ben bilirim, benim yaptýklarým doðru, diðer grup ve düþünceler yanlýþtýr, varsa yoksa benim doðrularým diye bir düþünce içine girmek en

TO

PL

UM

& A

ÝLE

TOPLUMSAL BÝR HASTALIK

ENANÝYETZABÝT DURMUÞ

26"Ölümün kendine hâs büyük bir korkusu vardýr. Sizden birinize

bir kardeþinin ölüm haberi geldiðinde þöyle desin:

KA

PA

K D

OSY

ASI

"Biz Allah'a aidiz ve tekrar O'na dönücüleriz. Ey Rabbimiz!

Onu sâlihlere ilhak et, ve zürriyetine geride kalanlarla beraber halef

ol, yani muîn ol, ona ve bize dîn gününde maðfiret et! Ey Rabbimiz

onun ecrinden bizi mahrum etme, onun arkasýndan bizi fitneye duçar

etme!" (1)

Ölüm Haberi Duyunca

(1) el-Ezkâr, 132 (Ýbn es-Seniy'den)

Page 27: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

38

"olmaz" demekten kaçýnýrlar. Çocuk ileri gitmeye baþladýðý zaman, davranýþlarýna bir sýnýr koyar, hatta gerekirse onu azarlayarak bu çizgiyi aþmamasýný saðlayabilirsiniz. Ama çocuðunuzda hiçbir zaman, i lerde þunu þunu yaparsa sonucunun kötü olacaðýný söyleyerek gözünü korkutmayýn. Tehditler gelecekteki olaylarla ilgilidir, oysa çocuk, içinde bulunduðu aný yaþar. Bu nedenle, çocuðun gelecekte yapacaklarýyla ilgili tehditler, onun davranýþlarýný düzeltmeye yaramaz.

Tehdit, çocuðun kiþilik kavramýný, kendine güvenini zayýflatýr. "Bir daha böyle yaparsan, bak neler olacak" veya "Bir daha kardeþine vurursan, seni döverim." gibisinden tehditler, çocuðun tedirginlik duymasýna yol açar. Böyle yapmakla, çocuða korkmayý ve bizden nefret etmeyi aþýlamýþ oluruz.

Çocuklar, büyüklerin sembollerle konuþtuklarýný çok geç fark ederler. Baþlangýçta kendilerine söylenen her þeyi harfi harfine alýr ve onlara öylece inanýrlar. Büyüklerin, baþkalarý hakkýnda veya baþkalarýna karþý söyledikleri ileri geri sözler de çocuklar tarafýndan olduðu gibi kabul edilmektedir. Örneðin, “Senin gözlerini oyarým.” diyen bir kiþinin sözünü bir çocuk gerçek kabul ederek korkuya kapýlabilir. Bir defasýnda þaka yoluyla, kýzýma söylediðim, “Ben senin baban olmayacaðým.” sözüne ne kadar üzüldüðünü görünce asla böyle bir þaka yapmamaya karar verdim.

tehdidiyle çocuðu yýldýran anne-baba, çocuðunu sürekli tedirgin etme pahasýna, ancak kýsa bir süre için uslandýrabilir.

“Beni çok üzüyorsun, canýmdan bezdirdin, býktýrdýn” þeklindeki yakýnmalar; “Beni birazcýk seviyorsan acý bana!” gibi acýndýrma yollarý; “Yataklara düþeceðim!” diye süren yalvarmalar, ancak anne babanýn güçsüzlüðünü ortaya koyar. Bu yolla çocuk, tedirgin olur ama uslanmaz. Bir süre sonra çocuk bunlara alýþýr ve böylece anne babanýn otoritesi kaybolur.

Diðer bir yöntem de çocuða küserek onu yola getirmektir. “Ben senin baban olmayacaðým.”, “Ben senin annen deðilim, kendine baþka anne bul” sözlerinden çocuk çok kötü etkilenir ve korkar, güveni sarsýlýr. Böyle sözler, çocuk için çok aðýr bir c e z a d ý r. Ç o c u k a n n e y i b a b a y ý kýzdýrdýðýnda, ona soðuk davranýlmasý normaldir. Az konuþmasý, sorularýna kýsa cevaplar vermesi veya vermemesi sakýncalý olmayabilir. Ancak, günlerce sürdürülen küslük ise olgun bir davranýþ deðildir.

Toplumumuzda yaygýn yanlýþlardan birisi de baðýrmalar, beddualar sýralamaktýr. “Allah'ýndan bul! Ýnþallah sen de çocuklarýndan çekersin!” gibi sözlerle çocuk yetiþtirilmez. Bir süre sonra çocuk lar, anne babanýn beddualarýný ezberler ve kulak arkasýna atarlar. Ancak, Allah'la korkutmak bazen kalýcý tedirginl iklere sebep olabil i r. “Cehennemde yanarsýn, çarpýlýrsýn” gibi sözler, küçükleri ürkütür. Korkmakla kalmaz, Allah'ý acýmasýz bir varlýk olarak tanýrlar. Bununla ilgili kaynaklarda çeþitli olaylar anlatýlmaktadýr.

Tehditlerin çocuk üzerindeki psikolojik etkisi kötüdür. Ancak bu çocuðun

davranýþlarýna kesin sýnýrlar çizmenin kötü olmasý demek deðildir. Anneler, babalar bazen bunu yanlýþ yorumlar

v e ço cuða her türlü davranýþýnda "hayýr" ,

TO

PL

UM

& A

ÝLE

3 mucizesi, onun getirdiði mesaja uygun olarak ortaya koyduðu hayat tarzýdýr. O, bu mucizeyle yeryüzünün en bereketsiz topraklarýnda en bedevî toplumdan en medenî toplumunu meydana getirmiþtir. Mercanî bu görüþünü þöyle bir örnekle açýklar: “Kur'an hafýzý olduðunu iddia eden üç kiþiden birisi hafýz olduðunu ispat etmek için birkaç adil þahit getirse, diðeri keramet göstererek Kur'an'ýn harflerini ve sayfalarýný konuþturarak hafýz olduðunu onlara söyletse, üçüncüsü ise Kur'an'ý Fatiha'dan Nas'a kadar ezberinden okusa bize düþen üçüncüye itibar etmektir.” Binaenaleyh Rasul-i Ekremin, getirdiði mesaja uygun olarak yaþamýþ olmasý, örnek bir hayat sergilemesi, rivayet kitaplarýnýn nübüvvetini ispat sadedinde yer verdikleri bütün mucizelerinden daha üstün ve daha muteberdir.(36) Bu sebepledir ki Kur'an-ý Kerim onu, insanlýða numune-i imtisal olarak takdim ederken azim bir ahlâk üzere olduðunu da ilân etmiþtir.(37) Ancak sünnete ittiba çerçevesinde bu örnek hayatýn ve bu azim ahlâkýn Ýslâm toplumlarýna nasýl rehberlik ettiðini anlamak için baþa dönerek, yani sünnet ve hadisin kaynaðý olan Rasul-i Ekreme dönerek þu soruyu sormak gerekir: Hz. Peygamberin tutum ve davranýþlarýna yön veren, Kur'an'ýn sözünü ettiði azim ahlâkýn ilkeleri midir, yoksa azim ahlâkýn asýl belirleyicisi söz konusu tutum ve

davranýþlarýn kendisi midir? Baþka bir ifade ile ahlâk mý Hz. Peygamberin davranýþlarýný belirlemiþtir, yoksa Hz. Peygamberin davranýþlarý mý ahlâký belirlemiþtir? Ýþte bu iki soru ve bunlara verilecek cevaplar, hem sünnete tâbi olmak ve Hz. Peygamberi örnek almanýn farklý anlamlarýný ortaya koyacak, hem de sünnet-ahlâk iliþkisi konusunda daha önce sorduðumuz sorularýn cevabýný bulmamýza yardýmcý olacaktýr.

Tarihte ikinci görüþ, yani Hz. Peygamberin her türlü söz ve davranýþýnýn ahlâký belirlediði þeklindeki görüþ aðýrlýk kazanmýþ ve Hz. Peygambere benzemeye çalýþmak (teþebbüh) örnek almaya (teessi), yani taklit ittibaya tercih edilmiþtir.

Fakih ve usûlcülerin tasnifleri kitaplarýn sayfalarýnda kalmýþ, hatta bu düþünce usûl yazarý musannifleri de etkilemiþtir. Meselâ Ýslâm düþüncesinin kendisinden önceki dönemini yorumlayarak kendisinden sonraki dönemlere þekil vermekte oldukça etkili olan Gazalî yirmi bir yaþýnda, usûle dair kaleme aldýðý el-Menhul

adlý eserinde, uyulmasý gereken sünnetin alanýný geniþleterek, her fiilinde Hz. Peygambere benzemeyi (teþebbüh) sünnet telâkki eden anlayýþa karþý çýkmýþ ve þöyle demiþtir: “Bazý hadisçiler her fiilinde peygambere benzemeyi (teþebbüh) sünnet zannettiler ki, bu oldukça yanlýþtýr”.(38) Gazalî burada Hz. Peygambere benzemek (teþebbüh) ile onu örnek almayý (teessi) tefrik eder. Ona göre bir emire itaat etmek, emirlerini yerine getirmek (imtisal); o baðdaþ kurup oturduðunda baðdaþ kurarak oturmak, o yattýðýnda yatmak demek deðildir. Hz. Peygamberden mücerret olarak bir fiilin sadýr olmasý, bu fiilin yapýlmasýný bildiren bir karine olmadýkça bizim için vücup ifade etmez. Böyle bir karine olmadýðý zaman da bakýlýr eðer söz konusu fiil; yemek içmek kalkmak oturmak, yaslanmak gibi mutat bir davranýþ ise hiçbir hüküm ifade etmez.(39)

Gazalî el-Mustasfa'sýný kaleme aldýðýnda sünnet anlayýþýnda herhangi bir deðiþiklik olmamýþtýr. Orada da Hz. Peygamberin kasdýný öðrenmeden, mücerret fiillerin örnek alýnamayacaðýný, bu kasdýn da ancak sözlü yahut hâl karinesiyle anlaþýlabileceðini ifade etmiþtir.(40) Gazalî ayný eserinde, Hz. Peygamberi tazim etmenin vacip olduðunu, tazim etmek için de onu her fiil ve davranýþýnda örnek almak gerektiðini savunanlara cevaben þöyle demiþtir. “Bir kralý tazim etmek onun emir ve yasaklarýna boyun

. Meþhur Tatar âlimi Þihabuddin Mercanî'ye göre Ýslâm Peygamberinin en büyük

27

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

BiR

DiZ

i YA

ZI HZ. PEYGAMBER'Ý ÖRNEK ALMAK VE SÜNNETE TÂBÝ OLMANIN ANLAMI ÜZERÝNE - 2*

Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ**

*Ya

zýnýn

ilk

lüm

ü 2

. Sa

yým

ýzd

a Y

ayý

nla

nm

ýþtý.

**D

iya

ne

t Ýþ

leri

Ba

þka

n Y

ard

ýmc

ýsý,

Anka

ra Ü

nv.

Ýla

hiy

at Fa

k.

Page 28: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

28

tavsiyelerde önerilen zamanlara dahi riayet gerekir. Meselâ kan aldýrmak sünnettir. Ancak bunu salý günü aldýrmak ikinci bir sünnettir. Zira Hz. Peygamber bir hadisinde “Her kim on yedisine geldiðinde salý günü kan aldýrýrsa bu onun için bir yýllýk tedavi olur.”(45), diðer bir hadisinde ise “Her kim çarþamba ve cumartesi kan aldýrýr da alaca hastalýðýna yakalanýrsa sadece kendi nefsini kýnasýn.”(46) buyurmuþtur. Hatta Gazalî'nin anlattýðýna göre bazý hadisçiler bu hadis zayýftýr diyerek cumartesi kan aldýrmýþ ve alaca hastalýðýna yakalanmýþlardýr. (Bunlardan biri) gece rüyasýnda Rasulullah'ý görmüþ ve hâlini ona þikâyet etmiþtir. Hz. Peygamber kendisine neden cumartesi kan aldýrdýðýný sorunca “Zira senden bu hadisi nakleden zayýf bir ravidir.”, diye cevap vermiþtir. Bunun üzerine Hz. Peygamber

de “Olsun neticede o, bu hadisi benden nakletmiyor mu?”, diye karþýlýk verince

hadisçi tövbe etmiþ, Allah Rasulü de þifa için dua etmiþ ve sabah kalktýðýnda

saðlýðýna kavuþmuþtur.(47)Gazalî'nin, el-Mustasfa'da bir

rivayetin kabul edilmesi için sýraladýðý þartlardan ayrýlýp zayýf hadislere pirim veren rüyalara itibar etmesinin sebeplerini ve sünnete itt iba konusundaki görüþlerinde köklü deðiþikliklerin mantýðýný bütünüyle burada irdeleme imkânýna sahip deðiliz. Ancak bunun en açýklanabilir izahý kanaatimizce selâmet limaný

o l a r a k g ö r d ü ð ü t a s a v v u f î düþüncedir. Zira ehl-i tasavvuf, her

davranýþý þuurlu hâle getirmeyi, anlamsýz bir alýþkanlýk ve tekrar

olmaktan çýkarmayý gaye edinmiþtir. Bunu da sebep ve hikmetlerini araþtýrarak

aklîleþtirmek yolu ile deðil, en yüce örnek (el-meselu' l-ulya) yolu i le gerçekleþtirmek istemiþlerdir. Bu en yüce örnek de Hatemu'l-Enbiya Hz. Muhammed'den baþkasý olamazdý.

Gazalî'ye göre bu þekilde âdet-ibadet ayýrýmý yapmadan Hz. Peygambere her türlü harekât ve sekenatýnda uymak anlamýnda sünnete tâbi olmak, insanýn ruhu, kalbi ve davranýþlarý arasýnda tabiî bir dengenin oluþmasýný saðlar. Zira fenomen alan ile ilâhî/kutsal alan, baþka bir ifade ile mülk ve melekût arasýnda yakýn bir iliþki vardýr. Ayný yakýn iliþki insan vücudunun organlarý (cevarih) ile insan kalbinin durumu arasýnda da söz konusudur. Kalbin hâli, fiziksel varlýðýn dýþ etkenlerinden derin bir þekilde etkilenir. Kalp, eþyanýn tabiî görüntüsünü veren ayna gibidir. Ancak bu aynanýn tabiî görüntüyü vermesi için cilâlanmýþ olmasý, aydýnlatýlmýþ ve uygun bir dengede tutulmuþ olmasý gerekir. Kalbin cilâsý nefsin her türlü kötülükten korunmasýna baðlýdýr; parlaklýðý ve aydýnlýðý zikir ve marifet ile elde edilir; zikir ve marifet ise ancak

eðmekten ibarettir; yoksa o baðdaþ kurup oturduðu zaman, baðdaþ ku rup otu rmak, sedi re oturduðunda sedire oturmak deðildir. Hz. Peygamber bazý þeyleri nezretmiþse bizim de ayný þeyleri adamamýz gerekmez. O bir þey satmýþ yahut satýn almýþsa bizim de ayný þeyi satmamýz veya satýn almamýz ona tazim olmaz.”(41)

Ne var ki ayný Gazalî, Þam'da ikamet ederken kaleme aldýðý Kitabu'l-Erbain fî Usûli'd-Din adlý eserinde bu fikrinden tamamen vazgeçmiþtir. Artýk onun gözünde teessi (örnek almak) ile teþebbüh (benzemek) karýþmýþ, taklit ile ittiba arasýnda hiçbir fark kalmamýþtýr. Sünneti uygularken âdet-ibadet ayýrýmý yapmak ise ona göre sünneti anlamamak olmuþtur.

Gazalî'nin bu kitapta yazdýklarýna göre, dinin onuncu aslý sünnete ittibadýr. Sünnete ittiba ise âdet-ibadet ayrýmý yapmadan Hz. Peygamberi, her türlü harekât ve sekenatýnda örnek almaktýr. Yeme içme, oturma kalkma, uyuma ve konuþma þeklinde dahi ona uymayý s ü n n e t k a t e g o r i s i i ç i n d e deðerlendiren Gazalî, “Ben peygambere ittiba derken, sadece ibadet ile ilgili konularý kastediyor deðilim. Taabbudî konularda sünneti ihmal zaten kabil-i imkân deðildir. Mutlak ittibadan (el-ittibau't-tam) söz edebilmek için bütün âdetlerde de Hz. Peygambere uymak gerekir.”(42) der.

Usû le da i r ese r inde Hz. Peygamber baðdaþ kurup oturduðu için baðdaþ kurup oturmayý sünnet olarak deðerlendirenlere þiddetle karþý çýkan Gazalî, el-Erbain'de býrakýn þalvar giymeyi, sarýk sarmayý veya týrnak kesmeyi; þalvarý oturarak giymeyi, sarýðý ayakta sarmayý, elin týrnaklarýný keserken þehadet parmaðý ile baþlayýp baþ parmakla bitirmeyi(43) ayaðýn týrnaklarýný keserken de sað ayaðýn küçük parmaðý ile baþlayýp sol ayaðýn küçük parmaðý ile bitirmeyi sünnet olarak telâkki etmektedir. Dahasý Muhammed b. Eslem'den Hz. Peygamberin karpuz yediðini bilmediði için karpuz yemediðinden dolayý sitayiþ ile söz etmekte, ayaklarýna mest giyerken unutup sol ayakla baþladýklarý için kýrk ölçek buðdayý keffaret olarak ödeyenleri meth ü sena etmektedir. Gazalî, “hangi amellerde sünnete ittiba gerekir” sorusuna ýsrarla “sünnet (hadis) varit olan her konuda”, diye cevap verir. Ona göre, meselâ týp konusunda

tabiplik taslayan Muhammed b. Zekeriyya er-Razî'nin tavsiyelerine uyup da yüceler

âleminin bütün sýrlarýna vâkýf olan Hz. Peygamberin tavsiyelerine uyulmamasý doðru bir davranýþ olarak addedilemez.(44)

Sadece týbba dair tavsiyelerine deðil, bu

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

Hz. Peygamberin

tutum ve davranýþlarýna yön veren,

Kur'an'ýn sözünü ettiði azim ahlâkýn

ilkeleri midir, yoksa azim ahlâkýn asýl

belirleyicisi söz konusu tutum ve

davranýþlarýn kendisi midir? Baþka bir ifade ile

ahlâk mý Hz. Peygamberin davranýþlarýný

belirlemiþtir, yoksa Hz. Peygamberin

davranýþlarý mý ahlâký belirlemiþtir? Ýþte bu iki

soru ve bunlara verilecek cevaplar, hem sünnete

tâbi olmak ve Hz. Peygamberi örnek almanýn

farklý anlamlarýný ortaya koyacak, hem de

sünnet-ahlâk iliþkisi konusunda daha

önce sorduðumuz sorularýn cevabýný

bulmamýza yardýmcý olacaktýr.

37

o p l u m u m u z d a , çocuk la r ý d i s ip l ine Te tmek iç i n çeþ i t l i

yöntemler uygulanmaktadýr. K o r k u t m a y ö n t e m i d e bunlardan biridir. Korkutmalar bazen tehdit hâline gelmektedir. Anne baba bazen, küçük çocuklarýný evden gitmekle korkutmak için, “Annesiz kalýrsýn, üvey anne ellerinde büyürsün, o zaman anlarsýn deðerimi!” diyerek tehdit etmektedir. Bu

TO

PL

UM

& A

ÝLE TEHDÝT EDÝLMEMELÝDÝRÇOCUK

Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydýn*

* Sivas Cumhuriyet Ünv. Ýlahiyat Fak. Din Eðitimi Anabilim Dalý öðretim üyesi

Page 29: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

36

Her yerde ramazan farklý olur ancak Mýsýr'da ramazan daha bir baþkadýr. Teravihlerin hatimle sekiz rekat olarak üç saatte bitirildiðini, iki saat teheccüd namazýyla gecelerin ihya edildiðini görürüz.. Özellikle de ramazanýn son on gününde büyük camiler binlere varan cemaatiyle “ramazan kerim” parolasýnýn sýkça duyulduðu, hayýrlarýn bolca yapýldýðý, bu ayýn manevi iklimini yaþamak insana ayrý bir haz verir.

Mýsýr kiþi istese de istemese de sabra alýþtýðý yerdir. Ýnsanlarýn sýcakkanlý ve çok sakin olduklarýný her þeye sabýr ve tahammülle göðüs gerdiklerini iþlerin bugün olmasa da yarýn anlamýna gelen “bukra” ya ertelenmesi kavga dövüþün pek rastlanmadýðý bir yer olmasý bunlara genetik olarak alýþýk olmadýðýmýz bizler için ilk aylar çekilmez olsa da sonradan sabrýn o büyülü gücüyle insan ister istemez buna alýþýveriyor

Mýsýr'da eðitim müþavirliðine gittiðimizde eðitim müþavirliði sekreteri bize Mýsýrý tanýtýrken iki formül kullandý.

Birinci formül: MSR: mýsýr Arapçada üç harften oluþur. M,S,R

M: Meþakkat S: Sabýr R:Rahe (rahatlýk) olmak üzere üç kelime.

Burada bürokrasi çok yavaþ yürüyüp iþler zordur. Her þeyde sabýrlý olmak gerekir acelenin ve kýzgýnlýðýn hiçbir faydasý yok. Ýnsanlar son derece rahattýr. En olumsuz durumda bile rahatlýklarýný korumaktadýrlar. Kýzgýn birini görünce bu Türktür derler veya kýzan biri ben Türklerin torunuyum diyerek karþý tarafý korkutmaya çalýþýrlar. Trafik kazalarý ölümcül olmadýktan sonra bir önemi yoktur. Kusurlu taraf pardon(maleyþ) diyerek herkes yoluna devam eder, dolayýsýyla arabalarýn çoðunun dýþ tarafý hasarlýdýr.

Ýkinci formül: ÝBM:Ý:Ýnþallah: ne isterseniz isteyin bulunmasa dahi

hiçbirzaman olumsuz cevap vermezler, cevap inþallahtýr. Ancak çoðu zaman sonuç olumsuzdur.

B:BUKRA: Resmi iþlemlerde çoðu zaman bir talepte bulunacaðýnýz zaman iþiteceðiniz ilk kelime “bukra” yani yarýn gel.

M:MALEYÞ(PARDON): En kötü durumla karþýlaþtýðýnýz zaman söylenen ilk söz “maleyþ” yani pardon.

Kýsacasý þu cümle ile yazýmýzý bitirir isek her halde mübalaða etmiþ olmayýz;”Mýsýr anlatýlmaz, yaþanýr”

kabrinin üzerinde ezher mescidinin hemen karþýsýna inþa edilen bu mescit her gün ziyaretçilerin akýnýna uðruyor. Özellikle belli zamanlarda, mübarek gün ve gecelerde burasý izdihamdan girilmez gelenlerin aðlayýþ ve baðýrýþlarýndan dolayý adeta insanlar birbirini duymaz oluyor. H.1173 yýlýnda mescit yeniden inþa edilmiþtir.

g)Rifai Mescidi: Rifai tarikatýnýn büyük zatlarýndan birinin kabrinin içinde yer aldýðý bu mescit Sultan Hasan mescidinin hemen yanýnda inþa edilmiþtir. Rifai tarikatýna giren dönemin padiþahý tarafýndan büyük ihtiþamýyla adeta maneviyat abidesine sembol olarak yapýlmýþtýr. Her Cuma namazýndan sonra kadýnlarýnda arkada yer alarak yaptýklarý sesli zikir ve okuduklarý ilahiler, kendinden geçen insanlar görenleri farklý bir aleme taþýrken yaný baþýnda defnedilmiþ, Ýran þahý Rýza pehlevinin kabrini görünce de uzun süre bu çeliþkiye anlam veremiyorlar

h) Ýmam Þafi Mescidi: Büyük Ýslam fýkýhçýsý Þafii mezhebinin koruyucusu olan Ýmam Þafii hazretlerinin kabrinin de içinde yer aldýðý bu mescit fazla söze gerek býrakmýyor. Oradaki manevi hava her þeyi anlatmaya yetiyor da artar bile.

i) Seyyid Ahmet b. Ali el-Bedevi: Güzel olan Tanta þehrine manevi güzellik katan Seyyid Ahmet Bedevi hazretlerinin kabrinin bulunduðu yerdir. Bu zat dünyada tasarrufu devam eden dört zattan biri olarak bilinir. Ý. Süreyya Sýrma'nýn ifadesiyle bizim Konya'daki, Mevlanamýz gibidir.

Mýsýr' ýn manevi güzelliklerini maneviyat önderlerini ve manevi mekanlarýný elbette anlatýp bitiremeyiz. Ancak numune olarak deðindik. Mýsýr'ýn þu noktalarýna da deðinmesek konu eksik kalmýþ olur:

Hani derler ya; “Kuran Arabistan'da indi Mýsýr'da okundu Ýstanbul'da yazýldý” iþte Mýsýr'da okunan Kur’an-ý her yerde duymak mümkün. Hem de Abdussamed'in makamýyla kuranýn o deruni iklimine girerek dinlemenin nadir yerlerinden biridir Mýsýr. Metroda þehir içi arabalarda hatta alýþ-veriþ kuyruklarýnda insanlarýn ellerinde kuraný görmek, iki dakikalýk boþ zamanda da olsa dudaklarýnda kuran tilavetini duymak ülkemizde alýþýk olmadýðýmýz ancak özlemini duyduðumuz bir atmosfere insaný kendiliðinden götürdüðünü görmek zor olmasa gerek.

Mýsýr sadece Kur’an’ýn okunduðu deðil ayný zamanda doyasýya yaþandýðý ve bu uðurda bin bir çileye katlanýlan çilekeþ insanlarýn yer aldýðý bu uðurda hayatlarýný verebildiði hatta Seyyid Kutub gibi bazýlarýna bir mezarýn bile çok görüldüðü þehit Hasan el-Benna'nýn o bitmez tevhid mücadelesinin her þeye raðmen devam ede geldiði yerdir. Bugün bu ruhla yetiþen ve

kendilerini Müslüman kardeþler olarak n i t e l e n d i r e n g e n ç l e r i i þ l e r i n d e k i

s a m i m i y e t t e n b u n l a r ý t a n ý m a k mümkündür. Bu yapýtlarýndan olsa gerek siyasi parti haline gelen Müslüman kardeþler

bugün geniþ halk desteðiyle mevcut iradeyi zorluyor.

ÝSL

AM

NY

AS

I

Hafýz Abdulbasit Abdussamet Þehid Hasan el Benna

29

teferruatý tarih sayfalarýna kaydedilen baþka bir þahsiyet olduðunu bilmiyoruz. Yine yeryüzünde Ýslâm ümmeti kadar, peygamberinin aðzýndan dökülen hikmetli sözleri ve onun tarafýndan sergilenen örnek tutum ve davranýþlarý sonraki nesillere aktaran ve bunu aktarmak için yüz binlerce cilt literatür oluþturan baþka bir ümmet tanýmýyoruz. Ne var ki sözlü ve yazýlý kültürle oluþan bu malzemenin çokluðu, bazen asýl mesajýn buharlaþmasýna ve kaybolmasýna sebep olabilir. Onun hayatýný ve çalýþmalarýný anlatan tarih ve siyer kaynaklarý, fizik ve ahlâkî özelliklerini tasvir eden delâil ve þemailler, ona olan aþkýmýzý ve sevgimizi ifade

eden naatlar, mevlitler ve hilyeler, nihayet onun söz ve davranýþlarýný nesilden

nesle rivayet eden camîler, müsnedler, sünenler, mucemler,

musannefler ve bu eserlerde y e r a l a n r i v a y e t l e r i denetlemek için oluþan rical, tabakat, cerh ve tadil ile ilgili çalýþmalar ve daha burada zikretmediðimiz sayýsýz telifler ve tasnifler hep onun sünnetini ve mesajýný bize ileten araçlardýr. Gerek onu bize anlatan kaynaklara v e g e r e k s e o n u n sünnetinin sözlü ve yazýlý m a l z e m e l e r i o l a n hadislere karýþan yalan

yanlýþ bilgiler, yahut ona ait bilgileri bize aktaran

ravilerin eksiklik ve yanlýþlýklarý mesaj ýn sapmasýna ve

topyekûn ortadan kalkmasýna yol açmamýþtýr. Ancak gerek

sözlü rivayet iþinde ve gerekse bu rivayetlerin metinleþme aþamasýnda

insan faktörünün getirdiði eksiklikler ile b i r l i k t e b u m u a z z a m b i l g i y ý ð ý n ý n ý deðerlendirebilecek metot yokluðu veya yanlýþlýðý, mesajýnýn anlaþýlmasýna deðil daha çok karýþmasýna ve hatta buharlaþýp yok olmasýna yol açabilir. Binaenaleyh Rasul-i Ekreme itaat etmek, ona tâbi olmak, onu rehber edinmek ve örnek almak demek herhâlde herhangi bir hadis kaynaðýný alýp orada söylenenleri harfiyyen tatbik etmek olmadýðý aþikârdýr. Ancak aþikâr olan bir husus daha var ki, o da bu kaynaklar bugün hâlâ onun rehberliðini ve örnekliðini bize anlatan eserler olarak karþýmýzda durmakta ve insanlar söz konusu rehberliði anlamak ve Rasul-i Ekremin bize dönük yüzünü tespit etmek için bu muazzam külliyata baþvurmaya devam etmektedir. Ne var ki, gerek elimizdeki hadis kaynaklarý ve gerekse bu kaynaklarýn anlaþýlmasý için kaleme alýnmýþ devasa þerhler, her seviyeden

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

sünnete uygun ibadet ile gerçekleþir. Bütün bunlardan baþka kalbin tabiî bir dengede tutulmasý gerekir. Zira insan vücudunun bütün organlarý bir denge kanununa tâbidirler. Gazalî, ayný eserinde sünnete bu þekilde tâbi olmanýn nefsi kötülüklerden korumak gibi gizli bir anlamý yanýnda, bazý hikmetlerinin de anlaþýlamayacaðýný savunur. Zira dünyada pek çok þey vardýr ki ancak kendi gerçekliðinin bilgisi ile bilinir. Binaenaleyh sünnet olan her davranýþýn arkasýndaki hikmet, insan zihni taraf ýndan kolay kolay anlaþý lamaz. Zi ra peygamberin her davranýþý nübüvvetin nuru ile yönlendirilmiþtir. Eðer peygamber iki davranýþtan birini diðerine tercih ediyorsa nübüvvetin ýþýðý ve melekût âleminden kendisine vahyedilen bilgi ile yani, gerçekliðin bilgisini elde ettiði için öyle hareket etmiþtir.(48)

4. Usul, fýkýh ve kelâm âlimlerinin çabalarýna raðmen ehl-i hadisin sünnete i t t iba konusundak i anlayýþýnýn aðýrlýk kazanmasýnýn birtakým sosyolojik sebepleri de yok deðildir. Hatta Ziya Gökalp bu hususu hars ve medeniyet kavramlarý ile izah etmiþtir. Gökalp'e göre hadisten kelâma ve f ý k ha geç i þ ha r s tan medeniyete çýkýþtýr. Ehl-i hadisin bidayette tefakkuhu kabul etmemesi, henüz hars ile medeniyetin karýþmamasýndan kaynaklanmýþtý r. Ona göre sadece hadis deðil, bütün Ýslâmî ilimler baþlangýçta sadece hars mahiyetinde müþahhas ve canlý iken, bilâhare mücerret ve zihnî ilimler teþekkül etmiþtir. Zira henüz kavimler arasýnda ihtilâf baþlamadýðý için bunlarýn harsî bir marifet hâlinde kalmasý kâfi gelmiþtir. Fakat bu ihtilâf baþladýktan; mantýk, riyaziyat ve mabedettâbia (metafizik) gibi mücerret ilimlere ülfet husule geldikten sonra ananeden ziyade akla kýymet verilmeye baþlamýþtýr. Gökalp'e göre iþte bu noktada ehl-i hadis tefakkuha baþlamýþ, müteþabihatýn bile teviline gidilmiþ ve kelâm ilminin doðmasý bir zaruret olarak ortaya çýkmýþtýr. Baþka bir ifade ile dinin medenî bir mantýða tâbi tutulmasý, harsýn inhilâline sebep olmuþtur.(49) Bu tespit her açýdan doðru kabul edilse dahi ehl-i hadisin tarih boyunca savunduðu sünnet anlayýþ ý göz önünde bulundurulursa, harsýn inhilâle uðradýðý söylenemez. Kaldý ki dinin medenî bir mantýða tâbi tutulmasý, ehl-i hadisin teþekkülünden önce deðil sonradýr. Bilâkis ehl-i hadis, hadisin tabiî tarihi içinde baþlayan bu harekete bir itiraz ve baþkaldýrýdýr. Ancak tarih içinde dýþa karþý kelâm, içe karþý hadis kullanýlmýþtýr.

5. Yeryüzünde Ýslâm Peygamberi kadar bütün söz ve davranýþlarý, hayatýnýn en ince

Page 30: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

30

hadiseyi pek çok kareden oluþan bir resme benzetecek olursak her hadisin veya her hadisenin bütün kareleri tamamlanmýþ, resmini bize veren herhangi bir hadis kitabý mevcut deðildir.(56) Bu açýdan bakýldýðýnda hadis kaynaklarý resmi tamamlayan kareleri ihtiva etmek açýsýndan hiç kimsenin müstaðni kalamayacaðý eserlerdir. Ancak her bir kareyi, resmin kendisinin yerine koyarak peygamber adýna deðer üretmek doðru olmasa gerektir. Bunu söylerken her resmin bütün karelerini doðru olarak bulabileceðimizi kastetmiyorum. Resmin kareleri tamamlandýktan, yahut var olanlarý bir araya getirdikten sonra da yapýlacak iþler vardýr.

Öncelikle hiçbir karesi boþ kalmayacak þekilde resmin tamam olup olmadýðýna bakýlmalý, resme ait olmayan kareler dýþarýda býrakýlmalýdýr. Çeþitli hadis

ilimlerinden de yararlanarak her kare kendi yerine konulmalýdýr. Yer deðiþtirmiþ karelerin

bir resmi ifade etmeyeceði bilinmelidir. Ayrýca her karenin resimdeki yeri resmin

üzerinde yer aldýðý pano ile birlikte deðerlendirilmelidir. Resmin kendisi panoya ait deðilse, hiçbir karenin kýymet-i harbiyesi yok demektir. Son olarak boþ kareler rivayet dýþý m a l z e m e l e r l e tamamlanmalýdýr.(57)

Hadislerde bütünlük sorununu çözmek için sadece ayný hadisin bütün tariklerini toplamak yetmez; ayrýca kavramsal bütünlük, konusal bütünlük, hadis-sünnet bütünlüðü,

Kur'an-sünnet bütünlüðü açýsýndan deðerlendirilmeli ve gai yoruma tâbi

tutulmalýdýr.(58)

okuyucuya bu imkâný vermemekte, hatta bu rehberliði anlamak için söz konusu eserlere müracaat edenler her defasýnda bilgi ve rivayet yýðýný içinde kaybolmakta ve sukût-i hayale uðramaktadýrlar. Bu hâl karþýsýnda bazýlarý hadis kitaplarý okumanýn doðru olmadýðýný, yapýlmasý gereken þeyin bu kitaplardan hareketle kaleme alýnmýþ fýkýh ve ilmihal kitaplarýna sarýlmaktan baþka bir çare olmadýðýný ifade etmekte, bazýlarý da bizzat rivayet malzemesinden Rasul-i Ekremin rehberliðini tespit etmeye kalkýþmakta ve sonunda rivayet sayýsý kadar farklý uygulamalar ortaya çýkmaktadýr. Binaenaleyh sünnetin hadise indirgenmesi, her hadisin sünnet hatta sünnetler ihtiva ettiði görüþü, hadislerin bütünlük sorunu ve hadislerin anlaþýlmasý ve yorumlanmasýnda yaþanan metodoloji sorunu, Hz. Peygamberin örnekliði ve sünnete tâbi olmanýn doðru anlaþýlmasýný engelleyen önemli faktörlerdir. Þimdi de bu hususlara sünneti bize taþýyan r i vayet le r aç ý s ýndan k ý saca deðinelim:

a ) S ü n n e t i n h a d i s e indirgenmesi: Bilindiði gibi Hz. Peygamberin sünneti, fiilî ve rivayet olmak üzere iki farklý gelenekle sonraki nesillere aktarýlmýþtýr. Ancak ikinci asrýn sonlarýndan itibaren rivayet g e l e n e ð i f i i l î g e l e n e ð i denetlemeye baþlamýþ, daha önceleri hadis sünneti taþýyan bir malzeme iken, bilhassa ehl-i hadis in gayret ler iy le r ivayet dönemlerinde her hadisin sünnet olduðu, yahut sünnetler ihtiva ettiði fikri a ð ý r l ý k ka z a n m a y a b a þ l a m ý þ t ý r. Binaenaleyh hadisler tasnif edilirken bazen sünnet/örneklik ihtiva edip etmediðine bakýlmadan, ihtiva ettiði varsayýlan sünnetler tefrik edilmeden tasnif edilmiþtir. Bu sebeple sözgeliþi Allah'ý sevmek, peygamberleri sevmek ve Arap'ý sevmek ile ilgili hadisler iman bölümlerine girmiþ ve hatta ehl-i hadisin imanýn þubeleri ile ilgili eserlerinde yan yana yer alabilmiþtir.(50) El-hayau mine'l-imân (haya imandandýr) hadisi(51) ile el-bezazetu mine'l-iman (kötü ve pejmürde giyinmek imandandýr) hadisi de yine iman bölümlerinde birlikte zikredilebilmiþtir.(52) Temizliðin imanýn yarýsý olduðunu bildiren hadisle(53) ku l le teyn mik ta r ý suyu h içb i r necaset in kirletemeyeceðini ifade eden hadisin ayný kategoride yer almasýnýn sebebi de bu olsa gerektir. Yemekten sonra ellerimizi yýkamak ile(54) ellerimizi

yýkamadan önce parmaklarýmýzý yalamanýn eþit derecede iki ayrý sünnet olarak telâkki edilmesi

de bundandýr.(55)b) Hadislerin bütünlük sorunu: Hz. Peygamberden rivayet edilen her sözü

veya onun hakkýnda sözlü olarak ifade edilen her

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

Yeryüzünde Ýslâm

Peygamberi kadar bütün

söz ve davranýþlarý, hayatýnýn

en ince teferruatý tarih sayfalarýna

kaydedilen baþka bir þahsiyet

olduðunu bilmiyoruz. Yine yeryüzünde

Ýslâm ümmeti kadar, peygamberinin

aðzýndan dökülen hikmetli sözleri ve

onun tarafýndan sergilenen örnek tutum

ve davranýþlarý sonraki nesillere

aktaran ve bunu aktarmak için yüz

binlerce cilt literatür oluþturan

b a þ k a b i r ü m m e t

tanýmýyoruz.

35

bir þekilde ibadet mahalli olarak o dokuz asýrlýk geçmiþinden duruþuyla görmeye gelenlere ders vermeye devam ediyor, hem de lisan-ý haliyle.

d) El Ezher Mescidi: Fatými Þii halifesi Muiz Lidinillah'ýn emriyle Fustat'ý fethederek yakýnýna Kahireyi kuran veziri, kumandaný Cevher es-Sýkýlli tarafýndan þehrin Cuma camisi olarak H.359 yýlýnda yaptýrýlmýþtýr. Sonradan Sünni öðretimin yapýlmaya baþlandýðý bu mescit zamanla üniversitesini doðurmuþ ve bu üniversite o günden beri asýrlardýr bütün alem-i Ýslama ilim adamý yetiþtirmeye her türlü olumsuz þartlara, bugün de olduðu gibi, her türlü siyasi baskýlara raðmen dimdik ayakta kalmayý baþarmýþtýr. Ezher mescidi, bugün bile varakalarýnda Ezher üniversitesinin deðerli ve gönüllü hocalarýnýn, özel ve umuma açýk derslerine ev sahipliði yapmanýn gururunu taþýyor.

e) El-Ezher Üniversitesi: Mýsýr milli eðitimi ikiye ayrýlýr; Ezheri(dini) ve ezheri olmayan diye. Ezheri eðitim ta ana okulundan baþlar ilk, orta, lise ve üniversite ile devam eder. Bir üniversitede olabilecek bütün bölümleri içerir. Liseyi bitiren bir ezheri öðrenci müfredat gereði hafýz olmak zorundadýr. Ezher'in fen, matematik, týp, sosyal, edebiyat, ilahiyat v.s bölümlerini kazanan öðrenci zaten hafýz olarak baþlamýþ ve öylece mezun olur. Siyasi baskýlara raðmen son yýllarda gelir getiren vakýf mallarýna el konulmasýyla dýþardan gelen öðrencilere yardým azalmýþ olsa da yine yüz binlerce öðrenci bu yardýmlar sayesinde o menbadan istifade etmeye çalýþmaktadýr. Son yýllarda ülkemiz dýþýnda diðer Ýslam ülkelerinden gelen öðrenci sayýsýnda bilinenin aksine gittikçe artýþ gösterdiði söylenebilir. Ezher þeyhi cumhurbaþkanýndan sonra protokolde ikinci sýrayý alýr. Þimdiye kadar ki bütün ezher þeyhleri ezherin hocalarý tarafýndan seçimle baþa gelirken ilk kez þu andakinin cumhurbaþkanýnýn atamasýyla seçilmesi; bu kurumun siyasileþtiði þeklindeki haklý söylemlere gerekçe olmuþtur.

f) Hz. Zeynep Mescidi: Hz. Zeynep kerbelada þehit edilen 72 kiþilik ehli beytten kurtulan üç kiþiden biridir. Yezidin o hunharca zulmü karþýsýnda büyük bir cesaret göstererek onun karþýsýna dikilmiþ haksýzlýðýný zulmünü yüzüne vurmuþtur. (H. 65 684-85) yýlý civarýnda Mýsýr'da vefat etmiþ Kanatýru's-Siba' denen yere defnedilmiþtir. Resulullah'ýn torunu, Hz. Ali'nin kýzý olan Hz. Zeynep'in

Sadece bir heykelin bin iki yüz ton olduðunu ordaki rehberden duyduðum da þaþkýnlýðýmý uzun süre üzerimden atamadýðýmý hatýrlýyorum. Ýnsan için “Ey cismi küçük, cürmü büyük” sözü, bu yerlerde ne kadar da kendini açýklýyor.

NÝL: Allah'ýn emriyle içine býrakýlan Hz. Musa'yý Firavunun sarayýna taþýyan kaynaðýný cennetten alan dört nehirden biri olan mübarek bir nehir “NÝL” . Mýsýr'ýn hayat kaynaðý…Bir dile gelseydi acaba bize neler söylerdi. Söylemesine gerekte yok aslýnda sessiz ancak gür ve vakar akýþýyla binlerce yýldýr Afrika'daki sularý alýp adeta bereketli topraklarýna zemin hazýrlarcasýna kývrýmlar çizmesi yetiyor, hatta artýyor bile.

KAHÝRE: Hz. Ömer döneminde inþa edilen yerlerden biri olan Fustat'ýn þu anda içinde yer aldýðý binlerce tarihi eseri içine alan, yirmi milyona yaklaþýk nüfusuyla adeta Mýsýr'ýn eski ve yeni yüzünü yansýtan, nevi þahsýna münhasýr bir þehir. Ýslam öncesi ve Ýslam sonrasý nice komutanlarýn buraya girmek için can attýklarý bir þehir. Görenleri büyüleyen adeta tekrar, tekrar kendine çeken manevi cazibesiyle her göreni bir daha kendine çekebilmiþtir.

ÞARME'L ÞEHR: Mýsýr'ýn modern hayata açýlan yüzüdür. Turizmin merkezidir. Kýzýldeniz'in kenarýnda yer alan þehirlerin incisidir. Dünyanýn bütün ihtiþamýyla sergilendiði en çok da Ýsraillerin istifade ettiði yerdir. Sýradan bir mýsýrlýnýn veya sakallý birinin Ýsraillerin güvenliði için kolayca giremediði bir yerdir. Ýsraillerin burasýnýn çok ucuz ve güvenliði sebebiyle eðlenmek amacýyla gidip döndüðü yerdir. Korumasý Mýsýrlýdan, eðlenmesi Ýsrailli içindir.

Ýslam Sonrasý Tarihi Mekan Ve Mescitlerden Bazýlarý:

a) Amr ibn As Mescidi: Mýsýr'ýn fatihi, Araplarýn dahisi olarak bilinen Amr ibn As tarafýndan yapýlmýþ, ondan sonra birçok kez geniþletilen ortasýnda büyük bir avlunun yer aldýðý kare þeklinde büyük ve geniþ bir mescittir.

b) Tulunoðlu Ahmet Mescidi: Tulunoðlu Ahmet döneminde yapýlan kendine has Camii mimarisiyle, ve dünyada tek ve eþsiz olan helezonik minaresiyle her köþesi insaný ayrý bir döneme götürmeye yeterli bir þaheserdir. Ayrýca bu caminin tabanýndaki ahþaba kufi hatt ile kuranýn hepsinin yazýlmýþ þekliyle ta günümüze kadar gelmesi, bu mescide ayrý bir anlam kazandýrmýþtýr. Yine bu mescitte kýblegahýnda mermer üzerine yazýlmýþ ezan lafýzlarýna “aliyyun veliyullah” ibaresinin eklenmesiyle, ta dokuz asýr evvel Fatými þii devletinin de izini burada görmek insaný tarihin o karmaþýk dönemine götürmeye yeter de artar bile.

c) Sultan Hasan Mescidi ve Medresesi: Dört mezhebin eðitiminin yapýldýðý, kapýlarý üzerine yazýlý olan “el-medresetü'l Hanefiyyetu, el-medresetu'l Þafiiyyetu, el-medrsetu'l Malikiyyetu, el-medresetu'l Hanbeliyyetu” þeklinde dört mezhep fýkhýnýn öðretildiði ve büyük salonlarý þu anda kapalý olan bu üniversite, bugün avlusunda yer alan büyük þadýrvanýyla Cuma ve diðer vakitler de namaza açýk

ÝSL

AM

NY

AS

I

KAYNAKLAR:36— Kösoðlu, Nevzat, “Yeni Bir Kültür ve Medeniyet Ayýrýmý”, Türk

Yurdu, XVIII, sayý: 127-128.37-- Kalem, 4.

38-- Gazalî, Menhûl, 226.39-- Age, 226.40-- El-Mustasfa, II. 217.41-- Gazalî, El-Mustasfa, II. 218.42-- Gazalî, Kitabu'l-Erbain, 55.43-- Age, 56.44-- El-Erbain, s. 58.45-- Ebu Davud, Týbb, s. 3.46-- Ýbn Mace, Týbb, s. 22.47-- El-Erbain, s . 60-61.48-- Gazalî, age, 61; Mackeen Abdulmecid, “Some Thoughts on the Meaning

of “Following The Sunna”, Islamic Quartely, 241-249.49-- Gökalp, Ziya, Hars ve Medeniyet, s. 12-16.50-- El-Lâlkaî, Ýtikadu Ehl-i's-Sünne, I. 36; Kutlu, Sönmez, Ehl-i Hadisin Ýman

Anlayýþý, s. 16-24.51-- Müslim, Ýman, I.63.52-- Hakim, Müstedrek,I.51; Ebu Davud,Sünen,IV.75; Ýbn Hanbel,Müsned,I.173;

Beyhakî,Þuabu'l-Ýman, V.228.53-- Buhari, Taharet, 1.54-- Ýbnu'l-Carud, el-Munteka, I.23; Ýbn Huzeyme, Sahih, I.49; Hakim, Müstedrek,

I.224.55-- Ebu Davud, Sünen, III.345; Taberani, el-Kebir, IV.17056-- Müslim, III.1607; Beyhakî, Þuabu'l-Ýman, V.80; Taberani, Evsat, IV.56; Ýbn

Hanbel, Müsned, II. 415.57-- Hadisçilerin tasniflerini meydana getirirken bunu hiç düþünmedikleri

söylenemez. Nitekim Ahmed b. Hanbel þöyle demiþtir: “Bir hadisin bütün tariklerini bir araya getirmediðiniz sürece onu anlayamazsýnýz; hadisin farklý tarikleri birbirini tefsir eder.” [Hatib, el-Cami li Ahlâki'r-Ravi, II, 212] Ali Ýbnu'l-Medini ise “Bir konudaki bütün tarikler bir araya getirilmeden rivayetin hatasýz anlaþýlmaz.” [age, II, 212] derken resmin bütünlüðünü aramak gerektiðini ifade etmiþtir. Yahya b. Main'in “Biz bir hadisi otuz vecihten yazmazsak onun ne ifade ettiðini anlayamazdýk” [ay] sözü, bugün hâlâ bizim için de geçerliliðini devam ettirmektedir. Ýbn Dakiki'l-'Ýd ise þöyle der: “Doðru olan ayný hadisin bütün tariklerini toplamak ve farklý tarikleri birbiriyle denetlemektir. Hadisten kastedilen maksat ancak bu þekilde ortaya çýkar.” [Ýbn Dakik, el-Ýhkâm, I, 16.] Ancak bu iþin rivayet ve tasnif dönemlerinde ne kadar güç olduðu tahmin edilebilir. Her hadisçinin sadece kendi kriterlerini esas almasý da bunu güçleþtirmiþtir.

58-- Bu konuda geniþ bilgi için bk. Özafþar, Mehmet Emin, Hadisi Yeniden Düþünmek, s. 196-331.

Page 31: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

31

Ýnsanoðlu Cenab-ý Allah tarafýndan yaratýlýrken kendisine özgür bir irade verilerek yaratýlmýþtýr. Kendi iradesini yaratýlýþý gereði kullanacaðýndan bu iradeye kimsenin tahakküm etme hakký sözkonusu olamaz. Dolayýsýyla birey salt insan olmakla elde ettiði bu hakký sonuna kadar kullanmada tamamen özgür olup onun irade ve söz söyleme hakký kýsýtlanamaz. Ýnsan taþýdýðý bu tabii özgürlüðüyle kendisine karþý iþlenecek suçlarý bertaraf etme gücüne de sahip olmalýdýr.

Devlet otoritesi varlýðýný korumak bahaneleriyle tarihte ve günümüzde zaman zaman insanlarýn bu tabii haklarýný kýsýtlamak ve kitleleri kendi egemenliði altýna almak istemiþtir. Ýslam dini kiþinin bireysel haklarýný annesinden doðmadan daha cenin iken garanti altýna almýþ ve onun din, can, mal, akýl ve ýrzýný korumayý taahhüt etmiþtir. Batý dünyasý ise insan haklarý kavramýný on yedinci yüzyýldan sonra bazý filozof ve düþünürlerin, bireylerin sosyal ve toplumsal haklarýný dile getirmelerinden sonra ele almýþ ve 1789 Fransýz Ýhtilali'nden sonra korumaya baþlamýþtýr.

Ýnsanýn kendi haklarýný savunmasý, kendisine olan güveniyle paralellik arz eder. Hz. Peygamber devrinden itibaren kiþilik haklarýnýn ihlali ile ilgili en küçük bir belirti karþýsýnda sahabeler bu bireysel haklarýný savunmuþ ve bireyin hukukuna tecavüze müsamahayý reddetmiþlerdir. Kadýnlara verilecek mehir ile ilgili olarak Hz. Ömer gibi celadetli ve sert mizaçlý bir insana karþý bütün kadýnlarýn hukukunu savunan yaþlý bir kadýnýn itirazlarýna Ömer teslim olmuþ ve "bu kadýn olmasaydý Ömer periþan olurdu" demek zorunda kalmýþtý. O günden beri hür iradeye önem veren insanlar kiþiliðin haysiyetini korumak maksadýyla son derece net tavýrlarla devletin haksýzca uygulamalarýna karþý bireysel haklarý savunmuþ ve gerektiðinde organizeler oluþturmuþlardýr.

Hukuk karþýsýnda eþitlik, kardeþlik, özgürlük, bireyin güvenliði, zulme karþý direnme, insanlýða aykýrý ve haysiyet kýrýcý cezalardan kurtulma, baðýmsýz yargý organlarýna baþ vurma özgürlüðü, keyfi ve sebepsizce

HA

K &

HU

KU

K

ÝNSAN HAKLARI VE BÝRLÝKTE YAÞAMA

Prof. Dr. Ahmet Aðýrakça*

* Uluslararasý Müslüman Alimler Birliði Türkiye Temsilcisi

34

neyi varsa onunla beraber 100- 200 metre daðýn derinliðine oyulmuþ tünel gibi uzun bir mezara konulmuþ ve bu mezarýn bulunduðu yerin duvarlarýna yine doðumundan ölümüne kadar geçen bütün hayatýný kabartma ve renkli resimlerle beraber hiyeroðrafi yazýlarla bu duvar taþlarýna iþlenmiþtir. Þimdiye kadar bu þekilde yüzlerce mezar açýlmýþ ve bir bu kadarý daha hala açýlmayý bekleyen mezarlarýn bulunduðu bir vadidir burasý.

PÝRAMÝTLER: Onlarca piramidin yer aldýðý mýsýr bugün en yüksek ve en büyükleri olan 3 piramit yan yana Kahire ile birleþen Gazi de yer alýr. Yapýlýþý gerek mimari olarak ve gerekse de o günün þartlarýnda ki teknik ile nasýl yapýldýðý bugün bile gizemini bütün yönleriyle koruyor. Ýnsan boyundan

yüksek onlarca metre eninde ve boyunda olan ve o muhitte yer almayan koca, koca

kayalarýn nerden, nasýl getirildiði… O piramidin 1 kilometre kare alan üzerine

rasgele yýðýlmayýp içinde Firavun'un kabrinin yer alacaðý ve ona çýkýlacaðý bir þekilde ve hassas geometrik ölçümlerle nasýl yapýldýðý… Bütün bu sýrlarýn hala çözülememiþ olmasý bu yapýtlarda cinlerin kullanýldýðý ihtimalini gittikçe güçlendiriyor. Bu ihtimali kabul etsek bile bu durum yapýtlarýn inþasýnda yüz binlerce insanýn telef olduðu gerçeðini yok saymamýz anlamýna gelmez. Bu sebeple A l i Þer iat i 'n in de ifadesiyle “Dünyanýn harikasý” deðil olsa olsa “Firavunlarýn zulüm

harikasýdýr!” desek tarihi açýdan daha doðru bir ifade olacaktýr.

TUR-Ý SÝNA: Allah'ýn Ku’randa kendisiyle yemin ettiði Hz. Musa'nýn

Allah'la konuþtuðu beni Ýsrail oðullarýnýn baþýna kaldýrdýðý Allah'ýn tecellisiyle eriyen

ve bu belirtileri þu anda bile koruyan mukaddes bir dað. Güneþin doðuþunun

seyredildiði dünyanýn nadir yerlerinden biridir. Allah-u Teala'nýn Hz. Musa'ya “Ayakkabýný çýkar, çünkü sen mukaddes bir vadidesin” dediði vadi iþte bu daðýn vadisidir. Bugün çok eski bir kilisenin inþa edildiði yerin bu yer olduðu söylenir. Vahye mazhar olduðu Allah'ýn tecellisiyle dayanamayýp eridiði Sina daðýdýr. Týrmanýþý ve iniþi yaklaþýk 10 saat alan bu mübarek dað gerçekten ilahi bir tecellinim bütün haþmetini üzerinde taþýmaktadýr.

MABETLER: Bir ilah kabul edilmeyince her Firavun'un kendisini ilah olarak tanýttýðý ve bunun sonucu olarak insanlarý adeta büyüleyecek ve bir o kadar da ürpertecek koca, koca yüzlerce mabedin sergilendiði bir yerdir Mýsýr. Luxsor ve Avsan bu mabetlerin yoðunlaþtýðý yerlerden bir kaçýdýr. Tek parça halinde mermerden sadece firavunlarýn veya aileleriyle beraber yapýlmýþ yüzlerce koca, koca heykellerin nasýl yapýldýðý adeta bir sýrdýr.

oraya hayat veren, sessiz ve hak ettiði o vakur akýþýyla dört mevsim akan Nil-i mübarek… On binlerce yýl öncesinin yaþam eserler inin sergi lendiði, mumyalarla dolu dünyanýn tek ve en büyük “Medeniyet Müzesini”…

Dünyanýn ilk barýþ antlaþmasý olarak ilköðretim kitaplarýnda okuduðumuz “Kadeþ savaþýnýn” bütün seyrinin canlandýrdýðý Luxsor þehrindeki mabedi… Ýlkyazý olarak kabul edilen hiyegrofi yazýsýnýn iþlendiði her tarafta gözüne iliþen koca koca abideleri…

Bütün bunlar, üzerinde durulmasý gereken yüzlerce baþlýktan sadece birkaç tanesi. Sadece Ýslam tarihinin ve Müslümanlarýn deðil, ayný zamanda diðer dinlerin de tarih ve mensuplarý için çok þey ifade eden Mýsýr'ýn, bugün dahi o tarihi azametinden fazla bir þey kaybettiði söylenemez.

Eskiden Mýsýr dediðimizde veya bu ismi duyduðumuzda aklýmýza hep þu isimler gelirdi: Firavun, Hz. Musa ve Harun, piramitler, Tur-i Sina, Sina çölü, Nil, Kahire, El-Ezher. Ancak oralarý gezip görmek ve orayý uzun süre yaþamak nasip olduktan s o n r a b u s a y d ý ð ý m ý z kavramlar kadar baþka kavramlarýn da varlýðýna þahit o lduk. Ay r ýca duymuþ olduðumuz bu kavramlarýn zihnimizde býrakmýþ olduðu iz ile, gerçeðin bundan daha ilerde oluðunu yaþadýk.

Mesela, doðal zenginlik kaynaklarýyla ünlü gaz ve demirin memleketi olmanýn yanýnda mumyalarýn memleketi o lduðunu, sadece Fi ravun ailesinin deðil Luxsor müzesinde Timsahlarýn mumyalarýný da görünce anlars ýn ýz. Yukar ýda z ik ret t ið imiz kavramlardan bir kaçýný tarihinden ziyade zihni çaðrýþýma yansýyanlarý bir iki cümle ile biraz daha yakýndan taný(t)maya çalýþalým:

FÝRAVUN: Kuranda geçen bu kelime bir lakap olup,Türklerin hükümdarlarýna Hakan, Bizanslýlarýn Kayzer dedikleri gibi eski mýsýrlýlar da Firavun derlerdi. Mýsýr'da 500 yýldan fazla hüküm süren ailenin krallarýna verilen ünvandýr. Kuranda bahsedilen “ Firavun-u Musa” II. Ramses'tir. “En büyük rabbiniz benim” diyen ve Beni Ýsrail oðullarýna bin bir azabý çektirip bu sebeple Hz. Musa'nýn kendisiyle mücadele ettiði kiþidir.

VADÝU'L MÜLK: Firavun ailesinin kabirlerinin yer aldýðý Nil'in kenarýnda yer alan, dað yamacýna

oyulmuþ krallarýn vadisidir. Bunlarýn inancýnýn bir gereði olarak mumyalanan kiþiler ahirette dirilecekleri için, doðumundan ölümüne kadar savaþtýðý malzemelerden

tutun üzerinde yattýðý altýndan yapýlmýþ sedire kadar

ÝSL

AM

NY

AS

I

Page 32: Ortak Zemin Dergisi Sayı 3

33

ÝSL

AM

NY

AS

IDiYAR-I MUSA (as)

MISIRCUMA KARAN*Tarihte bazý yerler vardýr ki tarih ondan bahseder,

bazý yerler ise o tarihten bahseder. Yine bazý beldeler vardýr ki tarih olmuþ ve sadece tarihin sayfalarýna geçmiþtir. Bazý yerler de vardýr ki hep tarihtir, tarihidir ve hep vardýr.

Ýþte Diyar-ý Musa dediðimiz Mýsýr, bahsetmeye çalýþtýðýmýz durum içerisinde hep ikinci seçenekte yer alarak; tarihten bahseden ve bizzat tarihin kendisi olan bir tarih mahzenidir. Hangi tarafa baksan bir dönemin, bir inancýn, ve bir medeniyetin eserlerinin bir arada görülebileceði dünyanýn nadir yerlerinden birisidir.

Mýsýr yerüstü zenginlikleri kadar, yer altý da tarihle medeniyet eserleriyle dolu doðal zenginlikleriyle dünyanýn nadir yerlerinden biridir. Kazdýðýn yerden bir yandan zulmün eseri olan bir kayanýn veya piramitlerin inþasýnda hayatýný kaybeden yüz binlerce esirin kemiðine rastlarken, diðer taraftan da, peygamberlerin nübüvvet þuasýndan, Tur-i Sina'dan parlayan ilahi bir nurun yansýmasýný görmek mümkündür.

Bir yandan ýssýz ve sessizliðiyle korkutan Sina Çölü, diðer yandan Hz. Musa'ya kucak açan ve Firavuna mezar olan Kýzýldeniz… Bu ve buna benzer zýtlýklarýn birleþtiði, ilahi lütuf ve ilahi azabýn birleþtiði yerdir Mýsýr.

Mýsýr deyince elbette çok þeyler yansýr insanýn zihin dünyasýna. Beþ yüz yýl süren Firavun sülalesi ve zulmü… Bu zulmün eseri olan piramitler, sayýsýz mabetler… Hz. Musa ve Hz. Harun'un firavun ile olan kutsal mücadelesi ve kýzýl denizden geçiþleri… Firavun'un denizde gark oluþu ve mucize olarak cesedinin günümüze kadar ulaþýp Ýngiltere'de müzede sergileniyor olmasý… Ben- i Ýsrail'in uslanmaz, sözünde durmaz karakterlerinin neticesi olarak sabaha kadr yürüdükleri halde ilahi azapla bir karýþ mesafe alamadýklarý, yerinde sayýp durduklarý Sina çölü… Ýlahi nurun tecellisiyle adeta erimiþ yað gibi ve Hz. Musa'ya “Kelamullah” unvanýnýn verildiði ve hala o manevi tecellinin izlerinin göründüðü Tur-i Sina… Kýþýn bile bir damla yaðmur düþmezken ta Afrika'nýn derinliklerinden suyunu toplayýp adeta cennetten akarcasýna Mýsýr'ý boydan boya sulayan, * Ýslam Tarihi Uzmaný

. Ýnsanýn kendi

haklarýný

savunmasý,

kendisine olan

güveniyle

paralellik arz

eder. Hz.

Peygamber

devrinden

itibaren kiþilik

haklarýnýn ihlali

ile ilgili en küçük

bir belirti

karþýsýnda

sahabeler bu

bireysel haklarýný

savunmuþ ve

bireyin hukukuna

tecavüze

müsamahayý

reddetmiþlerdir.

Kadýnlara

verilecek mehir

ile ilgili olarak

Hz. Ömer gibi

celadetli ve sert

mizaçlý bir

insana karþý

bütün kadýnlarýn

hukukunu

savunan yaþlý bir

kadýnýn

itirazlarýna

Ömer teslim

olmuþ ve "bu

kadýn olmasaydý

Ömer periþan

olurdu" demek

zorunda

kalmýþtý.

32

tutuklamalara karþý direnme, görevlerine son verildiði ve kamu görevinden uzaklaþtýrýldýklarýnda haklarýný savunma, istediði yere istediði zaman serbestçe ve hiçbir kýsýtlama ile karþýlaþmadan seyahat edebilme, istediði gibi giyinme ve istediði gibi istediði zaman rahatça ibadet edebilme gibi hususlar insan haklarýnýn bazýlarýdýr. Düþünce ve söz söyleme hakký, ifade ve din seçme özgürlüðü, istediði kimselerle istediði yerde toplanma, toplantýlar düzenleme, bilimsel, akademik, sosyal ve siyasi konularda karþýlýklý görüþ alýþ veriþinde bulunmak için dernek ve vakýf kurma, bu gibi vakýf ve derneklere üye olma veya üyelikten çýkma, bu kuruluþlarýn yönetimlerinde faal görevler üstlenme, seçme ve seçilme hakkýna sonsuz bir özgürlükle sahip olma, gizli oy kullanma, istediði iþte çalýþma gibi hususlar da insanýn tabii haklarýdýr. Bireyin istediði yerde istediði biçimde ve istediði kýlýk kýyafette eðitim görme ve bu eðitimde fýrsat eþitliðine sahip olma hakký, istediði kimse ile evlenme, istediði sayýda çocuk edinme, istediði alanda telif yapma ve istediðini yazma ve istediðini konuþma haklarý insanýn vazgeçilmez temel hak ve hürriyetleridir.

Gayet tabii olarak herkes bu haklara sahipken bu konularda bir baþkasýnýn haklarýna asla tecavüz edemez. Bütün bu özgürlükler tek tek her bir bireyin vazgeçilmez insani haklarý olduklarýna göre, bunlarý korumak herkesin görevidir. Kiþi ister amir ister memur konumunda olsun mutlaka bir baþkasýnýn hukukunu koruma veya bu hak ve hukuku ihlal etme durumu ile karþý karþýya kaldýðýnda mutlak surette empati yapýp, zihninden geçirdiði hak ihlaline kendisinin düçar edilmek istendiðini düþünmesi gerekmektedir. Eðer kiþi hangi makamda olursa olsun ister hükümdar, isterse devlet yönetiminin herhangi bir kademesinde olsun infaz etmeye kalkýþtýðý bir ceza veya özgürlük kýsýtlamasýnýn doðuracaðý sonuçlarý kendi vicdanýnda tartýþmaz ve ayný maðduriyete kendisinin düçar edilmesi halinde göstereceði tepkiyi düþünmezse insanlýk onuru ve haysiyeti konusunda düþüncelerini ve davranýþlarýný gözden geçirmesi gerekir.

Haksýzca maðdur edilmek, birlikte yaþamaya engel bir husustur. Haklarýný kýsýtladýðýnýz ve haksýzlýk yaptýðýnýz kiþinin yüzüne bakmanýz mümkün olabilir mi? Hakkýný gasbettiðiniz, insanlýk onurunu zedelediðiniz bir kimse gözünüzün önünde maddeten veya manen maðdur duruma düþer de emsali kimselerin sahip olduðu haklardan kendisi mahrum býrakýlýrsa vicdanýnýz rahat olabilir mi? Buna siz sebep olmuþsanýz bir gün ayný durum ile karþý karþýya kaldýðýnýzda yaptýklarýnýzýn yanlýþlýðýný anlamanýz gerekmez mi? Ayný toplum içerisinde yaþayan kimselerin kanun ve hukuk karþýsýnda eþit olmamalarý halinde o toplumda insanlar huzur içinde beraber ve toplumsal barýþý koruyarak yaþamayý baþarmalarý ne kadar mümkün olabilir? Birilerinin haklarýnýn gasbedildiði, maðdur edildiði, hak ve hukuklarýnýn kýsýtlandýðý bir ortamda insanlar birbirlerine mutlak surette kin ve nefret beslerler, bu da son derece insani ve tabii bir duygudur. Ýnsanlarýn birbirlerine kin ve nefret duyduðu, birbirine kýzdýðý böylesi bir ortam, barýþ ve güven ortamý olabilir mi?

Bugün bu insan hak ve özgürlüklerinin kýsýtlandýðý, insanlarýn zulme maruz kaldýðý bir toplumda hukuk aracýlýðýyla haklarýný alamadýklarýnda zalim ve gaddarlarýn, bu mazlumlarýn mahkemelerde de haklarýný alamadýklarýný bildikleri için kendi haklarýný kendilerinin almak üzere ihkak-ý hakk etmeye kalkýþacaklarýný bildikleri için sürekli olarak korumalarla, zýrhlý ve kurþun geçirmez araçlarla dolaþýr ve toplum içine karýþmaktan korkarlar. Çünkü "hain korkak olur" sözünün anlamýný onlar daha iyi bilirler. Hainliklerinden ve baþkalarýnýn haklarýný çiðnediklerinden dolayý bu hak sahiplerinden hep çekinir ve korkarlar. Tarih boyunca mahkemelerde hakkýn elde edilmediði toplumlarda ihkak-ý hakk olaylarýndan dolayý haksýz ve zalimlerin saldýrýlara maruz kaldýklarý bilinen bir husustur. Ancak bir baþkasýnýn hak ve özgürlüðünü kýsýtlayan birileri varsa ve bu haksýzlýklar hukuk ve mahkemeler aracýlýðýyla giderilip bu haklar geri alýnabiliyorsa kýsmen de olsa toplumsal barýþ saðlanabilir ve insanlar güven içinde yaþayabilirler.

Dolayýsýyla amir konumunda olanlar korkmadan, korumalarý olmadan emniyet içinde rahatça dolaþma imkaný bulurlar. Ama hukuk yoksa, bir devlet hukuk devleti deðil de zorba bir devlet ise ve orada insan haklarý ihlal edilip çiðneniyorsa bu toplumun fertleri birlikte yaþama problemleri ile boðuþup dururlar. Böylesi bir toplum da asla mutlu ve huzurlu bir toplum olamaz. Bu toplumun fertleri insan haklarýný koruyamamýþ ve birlikte yaþamayý becerememiþler demektir.

HA

K &

HU

KU

K