13
1 | Sayfa T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA SÜREÇLERİNİN BENZERLİKLERİ VE AYRILAN YÖNLERİ AD-SOYAD: MURAT BATUHAN KILIÇ ÖĞRENCİ NO: 2507150682 PROJE DANIŞMANI YRD. DOÇ. DR. İLKER AKTÜKÜN İSTANBUL-2016

OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA SÜREÇLERİNİN BENZERLİKLERİ … · 8 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

1 | S a y f a

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS

OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA

SÜREÇLERİNİN BENZERLİKLERİ VE

AYRILAN YÖNLERİ

AD-SOYAD: MURAT BATUHAN KILIÇ

ÖĞRENCİ NO: 2507150682

PROJE DANIŞMANI

YRD. DOÇ. DR. İLKER AKTÜKÜN

İSTANBUL-2016

2 | S a y f a

OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA SÜREÇLERİNİN

BENZERLİKLERİ VE AYRILAN YÖNLERİ

MURAT BATUHAN KILIÇ

ÖZ

Osmanlı’da ve Rusya’da batılılaşma süreçlerini anlatabilmek için makalemize

öncelikle “Batı” ‘nın o dönemler için ne demek olduğunu anlatmaya çalışarak

başlayacağız. Daha sonra bu devletler için “Batılılaşma” sebeplerinin neler olduğunu,

niçin bu yönde girişimler yapıldığını, bu devletlerin bu sürece girmeden önceki sosyal,

iktisadi ve demografik yapısını, bu sürecin iki devlette ayrı ayrı nasıl yaşandığını ve

en nihayetinde sonuç kısmımızda iki devletin “Batılılaşma” süreçlerindeki farklılıkları

ve benzerlikleri ortaya koyarak makalemizi sonlandıracağız.

Anahtar Kelimeler: Batılılaşmak, Çağdaşlaşmak, Modernleşmek, Osmanlı’da

Batılılaşma Süreci, Rusya’da Batılılaşma Süreci

3 | S a y f a

ÖNSÖZ

Batılılaşma kavramının ilk örneklerini Osmanlı ve Rusya toplumlarında

görmemizle beraber bu kavram, coğrafyadan coğrafyaya, toplumdan topluma farklı

isimler alsa da Osmanlı ve Rusya’dan sonra yakın zaman içerisinde tüm dünyanın

ortak çabası olmaya başlamıştır.

Biz makalemizde bu kavramın ilk örneklerinin görüldüğü Osmanlı ve Rusya

toplumları üzerine yoğunlaşıp, iki coğrafya arasında batılılaşma eyleminin ne gibi

farklılar gösterdiğini, iki toplumun ayrı ayrı bu kavramdan ne anladığını, bu süreci

yürütürken ne gibi sancılar çektiklerini, iki ülkenin yazgılarındaki dikkat çeken benzer

hususları ortaya koymaya çalışacağız. Makalemizin bu ülkeler üzerinden

anlatılmasının elbette ki en önemli sebebi, adını saydığımız bu toplumların herkesten

önce bu sürece başlamış olmalarıdır. Fakat en az onun kadar değerli olan diğer bir

husus daha göze çarpacaktır; Adını saydığımız bu devletler tarih kitaplarının uzunca

bir bölümünde dünyaya hükmetmiş olan cihan devletleridir. Batılılaşmanın yolunun

ilk önce batının üstünlüğünü kabulle başladığını düşünürsek batılılaşma süreçlerini bu

iki cihan devleti üzerinden anlatacak olmamızın içinde bir hayli dramatik olay

barındırdığını anlamamız zor olmayacaktır. Senelerce dünyaya boyun eğdirmiş bu

devletlerin kendilerini artık yavaş yavaş çağın gerisinde hissetmeleri, iktisadi, askeri,

politik bakımdan eski gücünde olmadıklarını görmeleri ve bu sebeple artık başka

ülkeri örnek almaya başlamaları aslında bu konuyu ve doğal olarak makalemizi

dramatik kılmaktadır.

4 | S a y f a

İÇİNDEKİLER

ÖZ ............................................................................................................................. 2

ÖNSÖZ ..................................................................................................................... 3

1- GİRİŞ: BATILILAŞMA – ÇAĞDAŞLAŞMA – MODERNLEŞME ? .......... 5

2- BATI KAVRAMI ................................................................................................ 6

3- OSMANLI’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ .............................................. 7

4- OSMANLI’DA BATILILAŞMA ....................................................................... 7

5- RUSYA’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ ................................................... 9

6- RUSYA’DA BATILILAŞMA ............................................................................ 9

7- SONUÇ: OSMANLI VE RUS BATILILAŞMASININ BENZERLİKLERİ

İLE AYRILDIĞI NOKTALAR .............................................................................. 11

8- KAYNAKÇA ..................................................................................................... 13

5 | S a y f a

1- GİRİŞ: BATILILAŞMA – ÇAĞDAŞLAŞMA –

MODERNLEŞME ?

Osmanlı ve Rusya’daki batıyı örnek alarak yapılan yenileşme çabalarını

anlatmadan önce bu sürecin adını koyarak başlamamız gerekir. Bazı kaynaklar bu

sürecin adına batılılaşma, bazıları çağdaşlaşma, bazıları ise modernleşme

demektedirler. Osmanlı’da da bu yenileşme hareketlerinin ismi önceleri batılılaşma

olarak anılırken zamanla bu isim tedirgin edici bulunarak “modernleşme” terimi

kullanılmaya başlanmıştır. 1

Kelimelerin sözlük anlamına TDK üzerinden bakmak istediğimizde;

Batılılaşmak: 1. Düşünce, çalışma, görüş ve anlayışta özellikle Avrupa ülkelerinin

izledikleri temel ilkeleri benimsemiş olmak, Garplılaşmak

2. Gelişmişlikte Avrupa ülkeleri düzeyine ulaşmak.

Çağdaşlaşmak: Çağın tutumuna, anlayışına, gereklerine uymak, çağdaş duruma

gelmek, çağcıllaşmak, modernleşmek, asrileşmek, muasırlaşmak.

Modernleşmek: Çağdaşlaşmak.

karşımıza çıkmaktadır. O zaman, çağdaşlaşmak ve modernleşmek kelimeleri arasında

fark olmadığını, asıl ortaya konması gereken konunun bu sürecin batılılaşma süreci

olarak mı yoksa modernleşme süreci olarak mı telaffuz edilmesi gerektiğine karar

verilmesi olduğunu görüyoruz.

1 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.

6 | S a y f a

TDK üzerinden çağdaşlaşmanın (modernleşme) anlamına baktığımızda

yaşanan değişimin anlayış üzerinden şekillendiğini ve her bakımdan çağın tutumuna

ve gereklerine ayak uydurma olduğunu görmekteyiz. Oysa Osmanlı’daki ve

Rusya’daki yaşanan değişimlere bakılınca, genel ve geniş bir değişimin değil de daha

çok belli alanların, devletin değişime ihtiyaç duyduğu askeriye gibi alanların eğitimi

ve değişimini görmekteyiz. Çağdaşlaşmaktan zihniyet değişikliği anlaşılması

gerekirken görüldüğü üzere Osmanlı’da ve Rusya’da bir zihniyet değişimi

yaşanmışlıktan çok bazı konularda Avrupa ülkelerini örnek alma, onların düzeyine

ulaşma çabası söz konusudur. Bu bakımdan konuyu ele aldığımızda yaşanan bu sürece

ve değişime batılılaşma dememiz ve yazımızın devamında bu süreci böyle

adlandırmamız daha doğru olacaktır.

2- BATI KAVRAMI

Batı ve batılılaşma kavramlarının ilk ortaya çıktığı dönemlerde, batı diye tasvir

edilen yeri coğrafi olarak ortaya koymak istersek doğusunda Rus ve Osmanlı

İmparatorluklarının bulunduğu, batısında okyanus ve okyanusun ötesinde Amerikan

Kolonilerinin yaşadığı yer “Batı” diye nitelendiriliyordu. Elbette ki bu tasvir ve bu

tasvirle ortaya çıkan “Batılılaşma” olgusu bu toprakların doğusundaki ülkeler için

geçerliydi. Örneğin Arjantin, Şili ve Uruguay gibi yoksul kalan Güney ülkeleri için bu

çabanın ismi sözlüksel olarak “Batılılaşma” olamayacağı için “Modernleşme”

olmuştu.2

Batının “Batı” olması sebebini sadece coğrafik olarak açıklamak tabi ki yeterli

olmayacaktır. 17.yüzyıldan sonra batılı olmayanların gözünde “Batı” yavaş yavaş ilim,

askeri, siyasi ve düşünce bakımından çağın ötesinde ve gelişmiş toplumları tarif eden

bir tabir olmaya başlamıştır. Aslında 17. yüzyıldan Sanayi Devrimi ve Fransız

İhtilali’nin gerçekleştiği dönemlere kadar Avrupa da “Batılılaşma” eylemine devam

etmektedir.3 Rusya 17. yüzyılın sonlarına kadar, Osmanlı ise 18. yüzyılın ortalarına

2 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012. 3 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.

7 | S a y f a

kadar Avrupa’yı izlemekle yetinmiş, bu tarihlerden sonra Avrupa’nın siyasi, askeri ve

ekonomik üstünlüğünü kabul ederek aradaki makasın daha fazla açılmaması ve

Avrupa’ya kafa tutabilmek adına “Batılılaşma” eylemlerine başlamışlardır.

3- OSMANLI’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ

Osmanlı kurulduğu ilk günden itibaren genişlemeci bir politika izleyen, askerin

bir anlamda devlet sayıldığı akıncı bir toplum olarak tarih sayfalarındaki yerini

almıştır. Osmanlı’yı cihan imparatorluğu seviyelerine kadar getiren en başlıca sebep

de sahip olduğu bu askeri güçtür.

16. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Osmanlı kurumlarının tamamında yaşanan

bozulmaların askeri alanda da baş göstermesi ve savaşlarda yenilgilerin ortaya çıkması

ile birlikte o ana kadar içine kapanık, dünyadan uzak yaşayan devletin bu sorunun

çözümü için arayışlara girdiğini görmekteyiz. Sanayi Devrimi, Amerika’nın keşfi

sonucu ticaret yollarının değişimi, batının sömürgecilik anlayışı ve buhar gücünü

kullanmaya başlaması ile zaten ekonomik olarak batının gerisine düşen Osmanlı’nın,

en güvendiği alan olan askeri alanda da eski kudretinde olmadığını görmesi

imparatorluğun korunması ve güçlü kılınması için artık yeni yollara başvurulması

gerektiğini net olarak ortaya koymuştur. Fakat bu süreci doğrusal ilerleyen bir süreç

olarak görmek doğru olmayacaktır. Kurulduğu günden itibaren dünyaya ve özellikle

batıya temkinli yaklaşan Osmanlı her bunalımında çareyi batıdan bulmayı ümit etmeye

başlamış ve bir anlamda kendi kurum ve kapasitesinin yetersiz kaldığını kabullenmeye

başlamıştır.

4- OSMANLI’DA BATILILAŞMA

Batıyla ilişkilerini arttırdıkça askeri, iktisadi ve diplomatik olarak yetersiz

olduğunu gören Osmanlı ilk olarak bu problemi, batıdan sivil ve askeri alanda

mütehassıs kişiler getirerek onların bilgilerinden yararlanmak ve bazen de o kişilerden

fiilen yararlanmak sureti ile çözmek istemiştir.

Bu bağlamda ilk raporu 1716 senesinde o zamanki sadaret makamı kaymakamı

olan İbrahim Paşa’ya Fransız bir subay olan De Rocheford vermiştir. De Rocheford

raporunda Osmanlı ordusunun değiştirilerek yerine Avrupa usulü bir ordu teşkil

edilmesini veya mevcut ordunun yanına bu usulde yeni bir ordu daha kurulmasını

önermiştir.4 Esasında De Rocheford’un sunduğu bu fikir Osmanlı için yeni bir düşünce

4 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1984, s.47.

8 | S a y f a

değildir. 1621 senesinde Lehistan seferindeki başarısızlığın sebebini asker olarak

gören Sultan II. Osman o senelerde bu yönde girişimlerde bulunmuş fakat bunun

bedelini Yedikule zindanlarında yeniçeriler tarafından canıyla ödemiştir. Bu sebeple

her ne kadar bu yönde raporlar yazılsa da, yeni batılı tarzda ordu fikri 1793 senesine

kadar beklemek zorunda kalmıştır. Bu tarihe kadar mevcut ordu üzerinde küçük

değişiklikler yapılmaya çalışılmıştır. Örneğin Fransız asilzadesi Kont Bonneval’a

humbaracı kıtası, Macar soylularından Baron de Tott’a topçu kıtası kurdurtulmuştur.

1793 senesinde Sultan III. Selim mevcut orduyu dağıtmamakla beraber batılı tarzda

ilk ordu olan Nizam-ı Cedid ordusunu kurmuştur. Fakat Sultan III. Selim’in sonu da

II. Osman’dan farklı olmamış, kendisi de bu yeni batılı tarzda ordu kurmasının bedelini

yeniçeriler tarafından öldürülerek ödemiştir. Ömrü kısa olan Nizam-ı Cedid ordusunu

da saymazsak batılı tarzda ordu fikrini 1826 yılında II. Mahmut hayata geçirebilmiştir.

II. Mahmut, kanlı bir şekilde yeniçeri ocağını kaldırarak yerine batılı tarzda ilk uzun

ömürlü ordu olacak Asakir-i Mansure-i Muhammediyye’yi kurmuştur. Görüldüğü

üzere Osmanlı’da askeri alanda reform çabaları yeniçeri baskısından dolayı yaklaşık

200 yıl gecikmiştir.

Osmanlı’daki batılılaşma sürecini sadece askeri açıdan anlatmak elbette ki kafi

değildir. Batılılaşma çabaları askeri alanla sınırlı kalmayacak, alanında onlarca

mütehassıs Osmanlı’ya çağrılacak ve hepsine Osmanlı’yı kurtaracak reçete

yazdırılmaya çalışılacaktır. 1720 yılında David adında bir Fransız Osmanlı’daki ilk

itfaiyenin kurulmasına, 1732 yılında Macar devşirmesi İbrahim Müteferrika ise

Osmanlı’da ilk matbaanın kurulmasına ön ayak olmuşlardır. İbrahim Müteferrika

ayrıca “Ulusların Düzeni Üzerine Akıl İlkeleri” adını taşıyan bir rapor hazırlayarak

Osmanlı devlet kurumunun bozulması, Avrupa devletlerinin güçlenişlerinin nedenleri

ve Osmanlı Devleti'nin gelişebilmesi için neleri öğrenip Avrupa’dan alması gerektiği

hususlarında öneriler sunmuştur.5 Osmanlı bunlardan başka cebir, tıp, resim, fen

bilimleri, savaş taktikleri, talim, süvarilik, hücum ve savunma, çiftçilik, bağcılık,

ipekçilik, ormancılık, hukuk, sanayi, müzik gibi bir çok alanda da mütehassıs kişileri

Osmanlı’ya davet etmiştir.6 Fakat şunu ortaya koymak gerekir ki Osmanlı batılılaşmak

için sadece Avrupalıları ülkesine davet etmemiş aynı zamanda kendi elçilerini de

Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yollayarak onların deneyimlerinden de yararlanmıştır.

Osmanlı politik anlamda da batılılaşma çabası göstermiştir. Fransız İhtilalinden

sonra tüm Avrupayı saran milliyetçilik akımının Osmanlı’daki etkisini azaltmak gibi

farklı geri planları olsa da 1839 yılında Osmanlı’daki ilk demokratikleşme çabası

sayılacak Tanzimat Fermanı ve hemen arkasından 1856 yılında Islahat Fermanı ilan

edilmiştir. Yine 1876 yılında Osmanlı’nın ilk anayasası olan, Osmanlı’da var olan

5 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, s. 54. 6 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, ss. 320-367; Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, İstanbul, 1995, s. 85; Ekmelettin İhsanoğlu, "Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Bilim ve Eğitim Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, ss. 335-393.

9 | S a y f a

rejimi değiştirerek meşruti monarşiye çeviren, Osmanlı’ya ilk parlamentoyu getiren ve

ilk kez Osmanlı padişahının yetkilerine sınır koyan Kanun-i Esasi yürürlüğe girmiştir.

5- RUSYA’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ

Rusya’nın 12. yüzyılda Ortodoksluğu benimsemesi, Katolik ve Protestan olan

Avrupa’dan dini bakımdan, kiril alfabesini kabul etmesi ise latin alfabesini kullanan

Avrupa’dan kültürel bakımdan kopmasına neden olmuştur. Buna rağmen Rusya 1450li

yıllardan itibaren Avrupa ile bağını sürekli korumaya çalışmış, çeşitli öğrenciler,

teknisyenler ve sanatçıları Avrupa’ya göndererek Avrupa’nın mevcut durumunu

yakından takip etmeye çalışmıştır. Elbette ki o dönemlerde bu kişilerden alınan

bilgilerle Rusya’da yapılan küçük reformist hareketleri, batılılaşma kavramı içinde

değerlendirmek mümkün değildir.

Rusya’yı batılılaşmaya iten sebeplere baktığımızda Osmanlı’dakinden farklı

şeyler söylemek pek mümkün olmayacaktır. Ticaret yollarının değişmesi, Sanayi

Devriminden sonra Avrupa’nın ekonomik olarak güçlenmesi, Polonya ve Orta

Avrupa’da etkili olan düşüncelerin Kiev üzerinden Rusya’ya yayılması,7 gene

Osmanlı’da yeniçerilerin bozulmasına paralel olarak Rusya’daki streltsilerin

askerlikten uzaklaşarak ticaret yapmaya başlaması, ayrıcalıklı kimliklerini çocuklarına

aktarmaya başlamaları ve tabiki tüm bunların sonucu olarak savaş meydanlarında eski

başarılarını kaybetmiş olmaları Rusya’yı yeni arayışlara itmiştir.

6- RUSYA’DA BATILILAŞMA

Rusya’da batılılaşma kavramı altında inceleyebileceğimiz ilk icraatlar Çar

“Büyük” Petro zamanında başlamıştır. Avrupa’daki endüstrileşmeden oldukça

etkilenen Petro, çar olmadan önce Avrupa’nın çeşitli başkentlerine kimliğini

gizleyerek gitmiş ve Avrupa’yı Avrupa’da öğrenmiştir. Ülkesinin kurtuluş çaresinin

streltsilerin lağvedilerek Rusya’nın reform hareketlerinin önünü açabilmek olduğunu

düşünen Petro’nun Avrupa seyahati, kendisinin Avrupa’da olmasını fırsat bilen

streltsilerin ayaklanması haberini almasıyla 1698 senesinde yarıda kesilmiştir.

Kendisine “Deli” sıfatı verilen ve Rusya’yı değiştirmeye kararlı olan Petro, bu sıfatın

hakkını verir bir şiddetle, isyan eden streltsileri cezalandırmış ve uzun uğraşlar sonucu

streltsi birliğini dağıtıp Rusya’daki batılılaşma hareketlerinin önünü açmıştır.8

7 Mustafa Ergün, Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56. 8 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.

10 | S a y f a

Rusya’ya yeni ve batılı bir çehre kazandırmakta kararlı olan Çar “Büyük”

Petro, kiliseyi ve halkı karşına almak pahasına soylu sınıflarının imtiyazlarının

kaldırılmasından başlayarak askeri ve bürokrasiye değin bir çok reform

gerçekleştirmiştir. Kısa zamanda devrim sayılabilecek batılı uygulamaları ülkesine

getiren Petro, batının bilim ve becerilerini halkına öğretmek istemiştir.

Petro’nun en büyük atılımlarından biri Rusya’nın bataklık denilebilecek bir

bölgesinde St. Petersburg adında tamamen batılı bir şehir yaratıp burayı Rusya’nın

başkenti yapmasıdır. Petro bu hamlesi ile Rusya’nın eski bağlarından tamamen

koparak Avrupa devleti olma yolunda ilerlediğinin en büyük mesajını vermiştir.

Tamamen sanayi şehri olarak kurulan St. Petersburg, Rusya’nın kentleşmesinin örneği

olmuş ve bu örnekle beraber yeni sanayi kentleri ile işçi sınıfı ortaya çıkmaya

başlamıştır.

Rusya’nın sanayileşmesine önem veren Petro, askeri alanda da batılılaşabilmek

adına askeri birliklerini, devlet yönetiminde yüksek bir zümre olan Boyarların

sağladığı toplama ordu yerine nizami bir orduya çevirmiştir. Bunlar dışında rütbeler

seviyesi yayınlayarak ülkedeki tüm sınıfları bir açıdan devletin itaatine sokmuş, Yunan

harflerine geri dönmüş, Rus takvimi yerine Protestan takvimine geçiş yapmış,

Avrupa’daki önemli eserlerin çevirilerini yaptırmış, matbaa ve gazeteler kurdurmuş,

matematik, denizcilik, mühendislik, topçuluk gibi konularda okullar kurmuş ve

buralara Avrupa’dan hocalar getirmiş, kendi öğrencilerini Avrupa’ya yollayarak

yabancı dil, sanat, ekonomi, gemicilik, tıp ve mimari gibi konularda eğitimler

almalarını sağlamış, miras kanunlarını değiştirerek soyluların baba toprağından

koparak çalışmalarını sağlamıştır.9

Çar “Büyük” Petro’dan sonra arada 6 çar veya çariçe olmasına rağmen bu

batılılaşma hareketlerini devam ettiren ikinci kişi Çariçe II. Katerina olmuştur.

Katerina kiliseyi devlete bağlayarak kilise mallarını devlet malı, kilise kölelerini ise

devlet köylüsü yapmış, öğretmen yetiştirme sistemini kurmuştur. Büyük Petro ve II.

Katerina ile bu reformların yapılması Rusya’yı ekonomik ve politik yönden ileriye

taşısa da, bu süreç ülkeyi zamanla 1917 Ekim Devrimi’ne kadar sürüklemiştir. Çar

veya çariçelerin batılılaşma süreçlerini hızlandırsın diye Avrupa’ya yolladığı

öğrenciler, gittikleri ülkelerde Fransız İhtilali’nin etkisiyle gelen milliyetçilik ve

marksizm gibi etkilerin altına girerek ülkeye geri dönmüşler ve aydınlanmış kesim

yaratmaya çalışan Rusya bir anda kendine muhalif kesimi yaratmaya başlamıştır.

Batılılaşma hareketleriyle ortaya çıkan kapitalizm ile sanayileşen Rusya’da ortaya

çıkan işçi sınıfının marksist düşünceleri Lenin önderliğinde ülkeyi Ekim Devrimi’ne

kadar götürmüştür.

9 Mustafa Ergün, Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56.

11 | S a y f a

7- SONUÇ: OSMANLI ve RUS BATILILAŞMASININ

BENZERLİKLERİ İLE AYRILDIĞI NOKTALAR

Dönemlerinin iki büyük devleti olan bu ülkelerin, batıya olan olumsuz

düşüncelerini aşmaları ve batıya oranla geri kalmışlıklarını kabul etmeleri iki ülkeyi

farklı zamanlarda da olsa aynı yazgının içine sokmuştur.

Osmanlı’nın da Rusya’nın da batılılaşma sürecine girmelerinin ortak amacı

imparatorluklarını korumak ve güçlü kılmaktır. Bu sebeple geleneksel toplumdan sivil

topluma geçmek isteyen iki devletin uğraştıkları sorunlar da hemen hemen aynı

olmuştur. Osmanlı’da 1826 yılındaki ayaklanmadan sonra II. Mahmut’un Yeniçeri

Ocağını kapatması ile Rusya’da 1698 yılındaki ayaklanmadan sonra Büyük Petro’nun

streltsileri lağvetmesi özünde aynı olaylardır. Gene II. Mahmut, aynı Çar Petro gibi

özel mülkiyet kurumlarını durdurmayı amaçlamış ve bu yönde reformlar yapmıştır. İki

ülkenin de eğitim sistemi olarak batıyı örnek almaları ve bu sisteme göre eğitim

kurumlarını düzenlemeleri, Avrupa’ya askerlik, tıp ve başka uzmanlık alanlarında

eğitim görmek üzere öğrenciler göndermeleri benzer başka hususlar olarak

görülebilir.10

Her iki ülkede de batılılaşma yanlıları, gelenekçilerin güçlü karşı koymalarıyla

baş etmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle, gelenekler ve yenilikler arasındaki

çatışma 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında, Rusya’nın ve Osmanlı’nın bütün tarihine

egemen olmuştur. Reformlarla ortaya çıkan kapitalist düşünce ne Osmanlı’daki

geleneksel İslam’da, ne de Rusya’daki Rus Ortodoks kültüründe karşılık bulamamıştır.

Bununla beraber Avrupa’daki reform hareketleri aşağıdan yukarıya yani halktan

iktidara gerçekleşmişken, Rusya ve Osmanlı’da bu hareketin yönü yukarıdan aşağıya

ve dışarının telkinleriyle gerçekleşmiştir.11

Rusya ve Osmanlı’daki batılılaşma hareketlerinin tabiki ortak yönleri olduğu

kadar farklı yönleri de olmuştur. Örneğin Rusya’da batılılaşma hareketlerini ilk

başlatan kişi olan Çar Petro, Avrupa’daki gelişmeleri “stajyer öğrenci” gibi yerinde,

yani Avrupa’da deneyimlemiştir. Oysa Petro’nun çağdaşı Sultan III. Ahmet’in

Avrupa’da “hafiyelik” yaptığını hayal etmek bile mümkün değildir. Yine Rusya’nın

batılılaşma sürecinde Osmanlı’ya göre bir kazanımı, reformlarını ülkesinde

uygulamaya çalıştığı milletlerin, kendisiyle aynı dine mensup olmasıdır. Halifelik

10 Sergei M. İvanov, Rusya ve Türkiye: Ortaçağda ve Modern Zamanlarda Tarihsel Gelişmelerinin Ortak ve Özgül Özellikleri, Çev. Bülent Duru, St-Petersburg, 2000. 11 A.e.

12 | S a y f a

makamı da bulunan Osmanlı padişahının “gavur” olarak küçümsediği Avrupa’nın

sistemini ülkesine uygulamaya çalışması Rusya’ya oranla daha zor olmuştur. Yine bir

başka farklılık ise Osmanlı ve Rusya’nın batılılaşmadan beklentileri arasında

görülmektedir. Osmanlı kendine “Ne kadar az batılılaşarak eski gücüme

kavuşabilirim?” diye sorarken, Rusya kendine “Daha ne kadar batılı olabilirim?”

sorusunu sormuştur. Hal böyleyken Osmanlı ve Rusya’daki batılılaşma süreçlerinin

sonuçları da iki ülkede farklılık göstermiştir. Bu iki ülkenin reform hareketleri

sırasında, geleneksel toplumlarının kendilerine karşı çıktığı konularda bile farklılıklar

görülmüştür. Örneğin Rusya’daki geleneksel toplum, reform hareketlerinin ülkede

yarattığı iktisadi ve sınıfsal farklılıkları kabul etmezken, Osmanlı’daki geleneksel

toplum, ülkeye batıdan gelen reformların kendilerini Frenkleştireceğini savunarak bu

reformlara karşı koymuşlardır. Gene Osmanlı’daki batılılaşma hareketleri daha çok

askeri tabana dayanırken Rusya’da batılılaşma hareketlerinin tabanı sanayileşmeye

dayanmıştır. Aslında bu durumun bir bakımdan Osmanlı’ya avantaj sağladığı

söylenebilir. Şöyle ki; Rusya’da reformlarla oluşan kapitalist düzenin yarattığı

ayrıştırıcı ve sömürücü düzen, Avrupa’ya giden aydınların ülkeye getirdiği komunizm

ve sosyalizm gibi hareketlerle beslenince ülke işçilerin gerçekleştirdiği 1917 Ekim

Devrimi’ne sürüklenmiştir. Fakat Osmanlı’da sanayi olmamasının doğal bir sonucu

olarak işçi sınıfının da olmaması sebebiyle batının sınıfsal tartışmaları Osmanlı’ya

taşınamamıştır. Bu sebeple Rusya’da 1917 yılında olan devrimi işçiler yapmışken,

Osmanlı’da 1923 yılında gerçekleşen devrimi asker ve bürokratlar

gerçekleştirmişlerdir.12

12 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.

13 | S a y f a

8- KAYNAKÇA

Belge, Murat : “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi

Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.

Berkes, Niyazi : Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, s. 54.

Beydilli, Kemal : Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne,

İstanbul, 1995, s. 85

Ergin, Osman : Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, ss. 320-367;

Ergün, Mustafa : Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56.

İhsanoğlu, Ekmelettin : "Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Bilim ve Eğitim

Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, ss. 335-393.

İvanov, Sergei M. : Rusya ve Türkiye: Ortaçağda ve Modern Zamanlarda

Tarihsel Gelişmelerinin Ortak ve Özgül Özellikleri, Çev.

Bülent Duru, St-Petersburg, 2000.

Lewis, Bernard : Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1984, s.47.