107
Parsadan Hikâyesi “Cumhuriyet Tarihindeki Örtülü Ödenek Yolsuzlukları” Tuncay Özkan Parsadan Hikâyesi “Cumhuriyet Tarihindeki Örtülü Ödenek Yolsuzlukları” AD Aylık Kitaplar Dizisi

Parsadan Hikâyesi

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Parsadan Hikâyesi

Parsadan Hikâyesi

“Cumhuriyet Tarihindeki Örtülü

Ödenek Yolsuzlukları”

Tuncay Özkan

Parsadan Hikâyesi

“Cumhuriyet Tarihindeki Örtülü Ödenek Yolsuzlukları”

AD Aylık Kitaplar Dizisi

© Türkiye Yayın Hakları:

AD Yayıncılık A.fi.

1. Baskı:

Temmuz 1996

Page 2: Parsadan Hikâyesi

ISBN 975-325-226-9

Yazan:

Tuncay ÖZKAN

Yayın Yönetmeni:

Yalvaç URAL

Yayın Koordinatörü:

Gülgün A.ÇARKO⁄LU

Sorumlu Müdür:

Necati Güngör

Görsel Tasarım ve Kapak İllüstrasyonu:

Ali Sina Özüstün

İç Düzenleme:

Hayriye KAYMAZ

Düzelti:

Tekin ERGUN

Basıldığı Yer:

Doğan Yayın Holding A.fi.

Doğan Medya Center, Bağcılar 34554-İSTANBUL

Tel.: 0.212.505 61 11, Fax.: 0.212.505 61 31

Tuncay Özkan

Page 3: Parsadan Hikâyesi

Parsadan Hikâyesi

“Cumhuriyet Tarihindeki Örtülü

Ödenek Yolsuzlukları”

Sunufi

Bu kitapla amaçlanan Türkiye’de devlet yönetiminin örtülü ödenek harcamaları konusunda son derece hassas bir noktada bulunan olaylarına küçük de olsa bir ışık tutabilmek ve okuyucuya olayların perde arkasında olup bitenlerle ilgili bilgi sunabilmektir.

Çünkü bugün devlet hazinesinin örtülü ödenek olarak ayrılan kısmının nasıl harcandığı , nasıl harcanacağı ve bu ödenek ile ilgili suç işlendiğinde buna nasıl yaklaşılacağı konusunda büyük boşluklar bulunmaktadır. Bugün örtülü ödeneği çıkar amaçlı kullanan idareciler ve yönetimler için nasıl bir soruşturma açılacağı bile net değildir.

Türk tarihi örtülü ödenekle ilgili tartışmalarla ilk kez karşılaşmamaktadır.

Bundan önceki iktidarlar da örtülü ödenek uygulamasını keyiflerine göre yerine getiren Başbakanlar’ın liderliklerine sahne olmuştur.

Ama bunlardan en önce ders almaları gereken siyasetçiler nedense bir sonuç çıkartamamaktadırlar.Ders alınacağı yerde mazeret yaratarak, başkalarını suçlayarak veya gizlilik denilen ve artık büyük bir çürüme içinde bulunan “Balon’un” arkasına saklanarak tartışmalardan kaçınmaktadırlar.Ne yazık ki tarihimiz bu hataları işleyenlerin adlarıyla doludur. Bu kitapta bunların bazılarına rastlayacaksınız.

Amaç Selçuk Parsadan gibi örtülü ödeneği yani Devlet’i ve Başbakanı’nı dolandıracak kadar gözü kara bir dolandırıcı ile buna yolaçacak kadar gözü kara Başbakan arasındaki ilişkiyi irdeleyerek, onlardan yola çıkarak örtülü ödenek konusunu ve son olayın kahramanlarını detaylı bir şekilde incelemektir.

Page 4: Parsadan Hikâyesi

Selçuk Parsadan ve ailesi Türkiye’de olup bitenlerin en uyanık takipçisidirler. Baba Parsadan’dan başlayarak bu ailenin öyküsü örtülü ödeneğin yasadışı kullanımının öyküsü aslında . Gelin bu öyküyü birlikte ibret içinde inceleyelim.

Bu kitabın hazırlanmasında çok büyük emeği bulunan asistanım Ali Öztunç’a, değerli gazeteci dostlarım Metin Aksoy ve Zeki Saral’a, TBMM Kütüphanesinin kıymetli Müdürü Hilmi Çelik ve Müdür Yardımcısı Ali Rıza Cihan’a en içten teşekkürlerimi sunarım.

30 Haziran 1996

Ankara

Başbakan Geliyor Aşka Onun Aşkı Başka

Başbakan Adnan Menderes, toplantı salonunda yeniden alevlenen Kıbrıs sorunu ile ilgili açıklamaları dinlerken, kafasında sevgilisinin hayali, öylece önündeki kâğıtlara bakıyordu.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu hararetle Kıbrıs tartışmasına dalmıştı. Menderes’in aklından çıkmayan sevgilinin mesajı, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın özel notuyla toplantı sırasında Menderes’in önüne kondu. Menderes, yüzünde her zamanki donuk gülümsemesi ile özür dileyerek dışarı çıktı. Menderes’in avucunda ihtirasla sıktığı kâğıtta “çok önemli” diyordu.

Valinin notunda acil görüşme isteği belirtiliyordu. Gökay o dönem İstanbul’da hem Menderes muhaliflerinin telefonlarının dinlenmesi, hem de özel yaşamlara ilişkin tehdit dosyalarının oluşturulmasında önemli görevler almıştı. Kendisine bu konuda en çok yardımcı olan da o zamanların “tıfıl” gazinocusu Fahrettin Aslan’dı.

“Mini mini vali” lakaplı Gökay, Menderes’e aklından çıkartamadığı sevgilisinin kendisini beklediği mesajını telefonda fısıltıyla aktardı.

Bir Rus anadan doğma bu güzeller güzeli sevgilinin adı Suzan Sözen’di. Sözen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ferit Sözen ile evliydi.

Menderes toplantı salonundan çıkalı neredeyse 45 dakika geçmişti. Kıbrıs önemliydi. Ama ona göre o an Suzan daha önemliydi. Cumhurbaşkanı Bayar kızmıştı. Ethem Menderes’e Başvekil’i bulma görevini verdi. Aradan 15 dakika geçmemişti ki Ethem Menderes, Bayar’ın yanına yaklaşıp:

“İstanbul’a, Boğaz yollarının imar işlerinin teftişine gitmişler” dedi.

Bayar ve bakanlar birbirlerine baktılar. Kıbrıs konusu görüşülürken Menderes İstanbul’a Boğaz yollarının teftişine gidiyordu. DP iktidarının ayarlarının bozulduğunun, devletin

Page 5: Parsadan Hikâyesi

kayıp gittiğinin belirtileriydi bunlar. Çünkü herkes gayet iyi biliyordu ki Boğaz yollarının teftişinin son durağı hep Suzan Sözen’in Nişantaşı’ndaki apartman dairesiydi. Kocası İstanbul’un asayişiyle ilgilenirken, teftişten yorgun dönen Başvekil’i ağırlamak, Suzan Hanım’a düşüyordu.

Menderes, Ankara’dan bulabildiği ilk uçakla doğruca İstanbul’a uçuyordu.

Parsadanlar, Menderes ve Çiller

Ve kader işte tam bu noktada Menderes’ten yıllarca sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık koltuğuna oturacak Tansu Çiller ile Menderes’in karşısına aynı soyadını çıkartıyordu: Parsadan.

Evet Parsadan soyadı bu iki Başbakanın yaşamında önemli roller oynayacaktı. Başbakan Çiller’i 1995 yılında örtülü ödenekten 5.5 milyar lira dolandıran Selçuk Parsadan’ın babası Sabahattin Parsadan, Menderes’in vazgeçemediği adlardan biriydi. Çünkü Sabahattin Bey onu Suzan Sözen’e taşıyan DP’li gönüllülerden birisiydi. Suzan Sözen ile o, birlikte olurken, Sabahattin Parsadan gönüllü bir koruma, belki daha doğru deyimle çapkınlık arkadaşı olarak, Başvekil Menderes’i bekliyordu. Çünkü o damarlarını kesseniz “Demokrat Parti akacak” kadar partili ve Menderes hayranıydı. Çünkü ona da, yıllar sonra oğluna olduğu gibi devletin gizli kapıları sonuna kadar açıktı. O da birazdan anlatmaya başlayacağımız Parsadan öyküsünde, yıllar sonra oğlu Selçuk’un ulaştığı örtülü ödeneğe ulaşabilmiş sayılı Türk vatandaşlarındandı.

Sabahattin Parsadan İstanbul Emniyet Müdürlüğü birinci şubede görevli polis memuru Bumin Yamanoğlu ve Adnan Menderes’in halasının oğlu olan Mehmet Özdemir Evliyazade, Menderes’i karşılayıp, onunla Suzan Sözen’e ulaşan yoldaşlıklarını gerçekleştiriyorlardı. O dönem Suzan Sözen, Adnan Menderes buluşmalarında, kapıda gözcülük yaptıkları belirtilen bu adlar arasından su sızmıyordu.

Sabahattin Parsadan o günleri şöyle anlatıyor:

“Mehmet Özdemir Evliyazade (Menderes ile arası 27 Mayıs İhtilali’nde açılan hala oğlu) o zamanlar MİT İstanbul Bölge Müfettişi olmuştu. Benim arkadaşım. Menderes geldiği zaman bir araya gelir, oturur, konuşurduk. Menderes’in çapkınlıkları, bizimkiler falan Suzan Sözen ile Menderes dost hayatı yaşarlardı. Bir de Ankara’da benim yine Ankara’dan bildiğim Ayhan Aydan vardı. Onlar kendileri telefonla anlaşır, İstanbul’da buluşurlardı. O zamanlar Bumin, Mehmet ve benim kapıda nöbet beklediğimiz söylendi. Menderes gelince biz Park Otel’de buluşup rakı içerdik. O (Menderes) zaten pek oturmazdı. (Bu buluşmaların bütün paraları örtülü ödenekten çıkıyordu) Allah rahmet eylesin Adnan Bey Boğaz yollarını teftişe çıkar, falan. Dönüşlerde de Nişantaşı’na Suzan’a giderdi. Evine. Ben o sıralarda gazeteciliğe devam ediyordum. Türk Basın Ajansı’ndan Sabahattin Parsadan olarak. Daha sonra bu yakınlığımla ilgili olarak Menderes’in Özel Kalem Müdürüyüm diye kartvizit bastırdığımı iddia ettiler. Yalan. Ben adımı söyleyince yetiyor zaten. Herkes aman bizi de abone et diyor.”

Sabahattin Parsadan ve Necip Fazıl’ın

Ziraat Bankası Keyfi

Evet “herkesin beni abone et” diye peşinden koştuğu Sabahattin Parsadan dönemin Başbakanının peşinden koşmaktadır. Menderes’in Ankara’daki sevgilileriyle

Page 6: Parsadan Hikâyesi

buluşmalarında da Parsadan ve ekibinin haberi olur. Hızını alamayan Sabahattin Parsadan, Menderes’in nutuklarını ve İstanbul’un fethini kitaplaştırır. Sonrada bu kitapları yıllar sonra oğlu Selçuk Parsadan’ın “dolandırıcılık” yaparken kullandığı yöntemle, resmi-özel herkese satar. Satışlarda kimi zaman siyasi nüfuz, kimi zaman ahbaplık ağır basar. Ama kitaplar her zaman değerinin en az 10 misli fiyatla alıcıya ulaştırılır.

Sabahattin Parsadan cezaevi günlerinin ardından yıllar sonra ortadan yok olan bu kitapları Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın kütüphanesinden çalarak elde eder. Onun Menderes ile olan ilişkisi çok şeylere malolacaktır. Sabahattin Parsadan’ın o dönem yakın dostları arasında Necip Fazıl Kısakürek de vardır. Parayı, kumarı, içkiyi çokça seven Necip Fazıl, Sabahattin Parsadan’la birlikte dönemin Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin, dönemin iktidarını tutan partizanlara, kendi yetkisine dayanarak ödettirdiği kredilerle geçinmektedir. Artık öylesine bir gidiş vardır ki DP’nin militanlarına, Menderes’in yakınlarına; kenarlarına “geri ödenmeyecek hesap” diye yazılan kağıtlarla ödemeler yapılmaktadır.

Baba Parsadan bu günlere ilişkin bir anısını şöyle aktarıyor:

“Biz o zamanlar Allah rahmet eylesin Mithat Dülge’ye gider ve ödenmeyecek hesaptan diye arkasında yazı bulunan bonolardan alır gider 500’er liraları alırdık. Bilhassa Necip Fazıl... O zamanlar Büyük Doğu adlı dergiyi çıkartıyordu. Parasız kaldık mı ya oraya ya da Başbakanlığa doğruca Ahmet Salih Korur’a giderdik. Necip Fazıl ile birlikte kapıda beklerdik. O zamanlar 500, 1000 veya 750 lira bir deftere imza eder, parayı koparırdık. Ama o zaman bunlar çok büyük para. Mithat Bey Ziraat Bankası’ndaki özel hesaptan, Ahmet Salih de örtülü ödenekten para verirdi bize. Ahmet Salih aynı zamanda zamparalık arkadaşımız. Allah rahmet eylesin, iyi adamdı. Ayrıca Fethi Giray var; şair ve Ankara Telgraf Gazetesinin sahibi, o da arkadaşımız.

Biz o zamanlar Ankara’da Yüksel Palas’ın barında toplanıyoruz. O zaman bugünkü Atatürk Bulvarı daha yok. Kimler geliyor bara, dur sayayım; 1954’te Kars’tan seçilemediği için Toprak Mahsulleri Ofisi İdare Meclisi Başkanlığı’na getirilen Latif Aküzüm( eski Turizm Bakanı ve milletvekili İlhan Aküzüm’ün babası) İller Bankası Genel Müdürü Nafiz Ergeneli, Etibank Genel Müdürü Cemil Gökçe, Sabahattin İlhami Tözüm, Mehmet Özdemir Evliyazade, Ahmet Salih Korur. O zaman Ankara’nın güzel kızları var. Aramızda konuşuyoruz. Hatta gözümüze kestirdiğimizi tanıyorsak, arkadaş olmamızda yardım için birbirimizden istiyoruz.

Bizim arkadaşlarımız bunlar yani. Gidip paramız kalmadı dedik mi Ahmet Salih’e; şuraya bir imza atın der ve verirdi parayı.”

Evet bunlar ilk örtülü ödenek öykülerimizin ortaya çıkış yılları. Örtülü ödeneğin nasıl kullanıldığının ilginç örneklerine, ilginç adlara birazdan değineceğiz. 1946-1960 yılları arasında örtülü ödenek öykülerinin kahramanları sadece Parsadan soyadı taşıyanlar değildir. Bakın kimler kimler var:

Örtülü Ödenek Deniz, Yemeyen Keriz

1960 darbesinin hemen ardından Yassıada’da oluşturulan Yüce Divan’ın tutanakları örtülü ödeneklerin iktidarlar tarafından nasıl harcandığının örnekleriyle dolu.

fiimdi bu tutanaklardan birkaç örnekle, bugünlere gelmeden geçmişteki incelememizi sürdürüp Türk yöneticilerinin örtülü ödenekleri nasıl kullandıklarına şöyle bir bakalım. Elimizde bu konudaki en somut örnekler DP iktidarı dönemine ait. DP iktidarı bu paraları kullanırken kendinden önceki CHP iktidarının harcamalarını da gözönüne almış ama kendi kullanım alanını da genişletmiştir.

Page 7: Parsadan Hikâyesi

1950 ile 1960 yılları arasında yapılan 24 milyon 548 bin 713 liralık örtülü ödenek harcamalarının 212 bin 58 lira 61 kuruşunun ne olduğu bilinememektedir. Ancak yapılan incelemeler sonucunda geri kalan 219 bin 500 lira 82 kuruşun dönemin Başbakanı Menderes’in ailesine ve yakınlarına özel eşyaların alınması için harcandığı saptanmıştır. Eşyalar arasında bulunan cımbız ve pardösüler örtülü ödeneğin kullanım rahatlığı konusunda bir fikir verebilmektedir. Aynı rahatlık CHP iktidarı sırasında, bu kadar özel’e inmemiş olsa da siyasi amaçlar bakımından gözlenmektedir. Yani örtülü ödeneğin kullanımı Türk yöneticiler için kuralsız harcama anlamına da gelmektedir. Hele seçilmiş krallar olarak kendilerini görüp, makamlarını asla terk etmeyeceklerini sanan devlet yöneticileri, harcamaları kurallara değil, kişilerin “sütüne” bırakıldığından ve kullanım gelenekleri oluşmadığından çoğunlukla sübjektif harcamalar yapabilmektedirler. Ne yazık ki bunu kontrol etmek de mümkün olmamaktadır.

1950-1960 yılları arasında bunlara kontrol olanağı Menderes ile örtülü ödenekten sorumlu olan Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur arasındaki gizli iç çekişmeden kaynaklanmıştır. Menderes, Korur’a karşı koz olması için harcamaların 10 yıllık dökümünü ne incelemiş, ne de yok edilmesi kararını vermiştir. Aslında olmaması gereken ve aylık periyodlarla yok edilen bütün belgeler bir bavula doldurulup Menderes’in evine götürülmüş ve burada 27 Mayıs günü askerler el koyana kadar bekletilmişler, daha sonra da darbenin oluşturduğu Yüksek Mahkemece incelemeye alınmışlardır. Kalem kalem dökülen harcamalar Türkiye’de örtülü ödeneğin nerelere nasıl kullanıldığının da bir göstergesi durumundadır. Buna biraz daha yakından bakacak olursak karşılaşılan manzara “örtülü ödenek deniz, yemeyen domuz “zihniyetini ortaya koymaktadır. Örtülü ödenek 1950 öncesinde CHP tarafından kullanıldığı gibi DP iktidarı tarafından da partinin ve partililerin iaşe ve ibadesinde, yani her türlü ihtiyaçlarının yerine getirilmesinde kullanılmıştır. Örneğin DP iktidarı1950-1960 arası kendi partisine örtülü ödenekten direkt olarak 1 milyon 262 bin 414 lira 47 kuruş vermiştir. Bu harcamaların yanı sıra parti il ve ilçe başkanlarına özel harcamaları için verilenler, tanıdıklara ve yağdanlık olarak kullanılan çeşitli edebiyat ve basın mensuplarına verilen paralar hariçtir.

Gazeteciler Örtülü Ödeneğe, Örtülü Ödenek Gazetecilere Âşık

İlginçtir, Türkiye’de örtülü ödenek dün olduğu gibi bugün de sıkça basın organlarının ve yazarların ele geçirilip yağdanlık olarak kullanılmasında harcanmaktadır. Örtülü ödenek paralarından en çok nasiplenenler basın ve çevresindekiler olmaktadır. Bunu keşfeden Sabahattin Parsadan da kendisine ait bir ajans oluşturmakta gecikmemiştir. O da bal küpünden, hesapsız kitapsız harcamalardan nasiplenmek yolunu seçmiştir. Örtülü ödenekten Sabahattin Parsadan gibi cep harçlığı alanların yanı sıra onun çok yakın arkadaşı olan Necip Fazıl Kısakürek gibi çok büyük miktarlarda para almayı başaranlar da bulunmaktadır.

Kumarı, içkiyi, gece hayatını seven; en önemlisi her şeyden çok paraya duyduğu büyük sevdası nedeniyle Necip Fazıl, örtülü ödenekten para alan kişilerin niteliği konusunda ilginç bir örnek olmaktadır. Atatürk’e hakaretten, suikaste azmettirmekten dolayı cezaevinde yatarken bile Menderes’ten para almayı başaran bu ünlü şair ile ilgili tutanakları gelin birlikte okuyalım.

“(S.15.. Esas: 1960/21... 2/12/1957 diye başlanarak tekrar kararnameden okundu)

Başkan - Bir dakika. Necip Fazıl Kısakürek’e 5000 lira diyor. Bu ne parası?

Sanık Adnan Menderes - Efendim, her iktidarın, her hükümetin gazetecilerle münasebeti aşikardır. Bir Tahsisatı Mesture’nin klasikleşmiş an’ane haline gelmiş bir sarf mevzuudur.Yalnız Kısakürek’e değil, birçok gazetelere ve mecmualara icap ettikçe yardım etmek tahsisatı mesturenin maksadı vaz’ına tamamıyla uygundur.

Başkan - Pek sanmam.

Page 8: Parsadan Hikâyesi

(S. 91... Esas: 1960/21... 1 Aralık 1960 Perşembe... fiahit Necip Fazıl Kısakürek huzura alındı)

Başkan - Adınız?

fiahit - Necip Fazıl Kısakürek.

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Fazıl.

Başkan - Doğum tarihiniz?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - 1323

Başkan - Ne iş yapıyorsunuz ?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Bir şey yapmıyorum.

Başkan - Evvelce Büyük Doğu’yu çıkarıyordunuz, başka bir şey çıkarıyor musunuz ?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Hayır.

Başkan - Yemin ettireceğim.

( fiahide yemin ettirildi.)

Başkan - Örtülü ödenekten size muazzam yardım yapılmış. Gerçi ceste ceste almıştınız, fakat yekün olarak muazzam. Nasıl oldu hangi sebeple hizmete mukabil aldınız ?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Benim mevzuuma taalluk eden maddi ve manevi bütün faktörleri gösteren hususları not aldım. İzin verirseniz notlarıma bakayım gayet mücmel ve her şeyi belli edecek şekilde bir nottur.

Başkan - Bakın.

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Evet, ben örtülü ödenekten para aldım ve aldığımdan ziyade neden, ne yüzden aldığım mühimdir. Ben örtülü ödenekten methiyeci, kasideci, eski Roma cenazelerinde sahte ağlayıcıları gibi vicdan kiracısı olarak para almadım ve bunlardan hiçbirisini yapmadım. 1943’ten 1960’a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana süründürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolucu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım ve bunu bir fikir hakkında ... tabii...

Başkan - Bu notları yazmışsınız, okuyorsunuz, burada not olarak kelimesi kelimesine okuyamazsınız öyle olmaz. Ara sıra oraya bakarsınız. Keza A, B şeklinde yazmış olduğunuz yazılar çıktı, bu yazılar burada okundu.

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Bunlar safha safhadır.

Başkan - Bu yazılardan dolayı birçok çekler almışsınız. Yazı yazmak bu şekilde olmaz.

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Benim 8 seneyi bulan, devre devre aldığım paralar vardır. Bu kemiyetten ziyade keyfiyet meselesidir. Bu yazıları niçin yazmış olduğumu söyleyeyim. Adnan Menderes’le ilk temasım 1951 senesinde İzmir’de verdiği bir beyanla başlar. Çünkü ben o zaman muhaliftim. Zatıaliniz bana bir dava dolayısıyla 15 dakikada beraat kararı verdiniz. Adaletin ulvi simasını ben o zaman sizde gördüm. fiimdi muayyen maksadı takip eden...

Başkan - Malum beyanından bahsettiniz bu ne idi?

Page 9: Parsadan Hikâyesi

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Bu İzmir’de Müslümanlara karşı olan beyanı idi. O zaman ümidimizin mihrakı olarak gözümüze Adnan Menderes’i getirdik.

Başkan - Bundan da din istismarcılığı çıkıyor. Zaten hakkınızdaki iddialardan birisi de bu?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Samimi bir adam istismarcı olamaz. Samimi olan her şeye istismardır demek mümkündür. Malumu aliniz Adnan Bey o zaman kendisini bir ümit olarak gösterdi ve biz kendisinde böyle bir hedef gördük. İlk temasım 1952 senesinde oldu.Ankara’ya giderek evvela Tevfik İleri ile temas ettim.Tavassut eden başta, ortada, sonda fikir arkadaşlığını kayıp ettiğim ve çok yakınlık hissettiğim Tevfik İleri’dir. Temas ettim ve 1952’de günlük “Büyük Doğu’yu” kurdum. Bana edilen yardımlar üç safha arzeder. Biri 1952 başından sonuna kadar çıkan ilk Büyük Doğu Gazetesi devresi, 1956’daki günlük gazete devresi ve ondan sonra hiçbir organım olmadan 1959’a kadar bana verilen peşin paralar halindeki yardımlar...

Başkan - Cem’an ne kadar oluyor tahminen?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - 140 bin lira civarında.

Başkan - 147 bin lira yazıyor.

fiahit Necip Fazıl Kısakürek-Olabilir, 1952’de bana Osmanlı Bankası vasıtasıyla 30 bin liralık bir kredi açtılar. Bu krediyi ben, alacağım resmi ilanlar ve temin edeceğim satış kârıyle ödeyecektim.

Başkan - Sizden fazla alan gazeteci var mı, biliyor musunuz?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Onu bilmem muhterem reisim. fiunu bilirim ki, ilk Türk gazetecisi olan Takvimi Vekai’den bugüne kadar fikre müstenit bir tek gazete mevcut değildir ki, şu veya bu şekilde hükümetten yardım görmesin.

Başkan - Üniversite gençliği ki, süt gibi tertemizdir. Onlar sizin yazış istikametinizi beğenmiyorlar, gerici buluyorlar, zaman zaman protesto etmişlerdir. Adnan Menderes’e de sordum, “yazısı öyle bir hal alınca kestik, sonra yine geldi, müracaat etti, tekrar verdik” dedi...

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Üniversite gençliğinin bana gerici diyen kısmı, sesi fazla duyulan ve önde görünen kısmı, üniversite gençliğinden onbinlerce gencin benim idealime bağlı olduğunu fakat sesini yükseltemediğini yakınen bilenlerdenim. Adnan Menderes’in o sözüne gelince...

Başkan - İdealiniz nedir; formüle edin?

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - İdealimi arzedeyim. Garbın bütün müsbet bilgilerini rönesans anlayışı içinde almak ve şarkın ruhunu aynen muhafaza etmek, bu inanca sahip etmek, dinin paklığını ve saffetini, asaletin garbın büyük kafasında tekamül ettirmek ve bu ruha tatbik etmektir...

Başkan - Başka bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Necip Fazıl Kısakürek - Adnan Menderes’in söylemiş olduğu sözü ne gibi faktörlerin tesiri altında söylediğini bilmiyorum. Yalnız şunu arzedeyim ki, kendileri şahsen beyanlarda bulunmuşlardır.İşte bu beyanların yakıcı ışığı altında söylenen bu laflardan bir haddı müstakim üzerinde hareket ederek, bu yazılarımı yazmışımdır.

Başkan - Sanık Adnan Menderes bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Yok.

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur, bir diyeceğiniz var mı?

Page 10: Parsadan Hikâyesi

Sanık Ahmet Salih Korur - Yok.

Başkan - Sonra memleket yararına neşriyat yapan büyük gazetelerin kanaatı da memlekete bunun zararlı olduğu idi. Bunları da biliyorsunuz. Üniversite zararlı görüyor, büyük gazeteler zararlı görüyor.

fiahit Necip Fazıl Kısakürek - Büyük gazete tiraj ifade eder....

(S.145... Esas: 1960/21... 05.12.1960 Pazartesi... fiahit Neslihan Kısakürek huzura alındı.)

Başkan - Adınız?

fiahit - Neslihan Kısakürek.

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Neslihan Kısakürek - Recai.

Başkan - Kocanızın adı?

fiahit Neslihan Kısakürek - Necip Fazıl.

Başkan - Kaç doğumlusunuz?

fiahit Neslihan Kısakürek - 1338

Başkan - Bir iş yapıyor musunuz?

fiahit Neslihan Kısakürek - Hayır.

Başkan - Sanıkları tanıyor musunuz?

fiahit Neslihan Kısakürek - Hayır efendim.

Başkan - Yemin ettireceğim.

(fiahit Neslihan Kısakürek’e yemin ettirildi)

Başkan - Bu örtülü ödeneğin kanun dışı sarf edildiği iddia ediliyor ve bazı yerlere ve bazı şahıslara devlet hizmeti sayılmayacak mahiyette ödemeler yapıldığı da ayrıca iddia edilmektedir. Sizin de bu sahada bilgileriniz varmış, bu arada size de ödeme yapılmış, ne biliyorsanız söyleyin.

fiahit Neslihan Kısakürek - Ben örtülü ödenek ismini rahmetli Recep Perk’in yaptığı 100.000 liralık tekliften öğrenmiştim. Ondan sonra evimizde ne böyle bir isim ve ne de böyle bir mevzu geçti.

Başkan - Fakat ondan sonra kocanıza 147.000 liralık ödeme yapılmış, size söylemedi mi? Söylemesi de icap eder.

fiahit Neslihan Kısakürek - Alakalı değildim efendim.

Başkan - Hayır; 100 bin lirayı söyleyebiliyor da, onu neden söylemesin?

Page 11: Parsadan Hikâyesi

fiahit Neslihan Kısakürek - Evet, evde böyle bir mevzu geçti. Ondan sonra alış verişler için alakadar olmadım.

Başkan - Size şahsen bir ödeme yapıldı mı?

fiahit Neslihan Kısakürek - Evet. 1957 senesinde kocam Necip Fazıl Kısakürek hapiste idi. Bir gün, Park Otel’den Hususi Kalem Müdürü Muzaffer Ersü bizzat evime gelerek bana bir zarf getirdi ve bana geçmiş olsun dedikten sonra, gitti. Bunun içinde üç bin lira para vardı.

Başkan - Başka?

fiahit Neslihan Kısakürek - Bu kadar efendim.

Başkan - Bu da işte örtülü ödenekten. Mesela siz bir kadınsınız.

fiahit Neslihan Kısakürek - Kocam hapishanede idi.

Başkan - Başvekalet Hususi Kalem Müdürü verdiğine göre örtülü ödenekten evvelce alınmış olan 100.000 liranın, işittiğimiz kaynaktan gelmesi icap eder diye düşünmek ve oraya bağlamak lazımdır.

fiahit Neslihan Kasakürek - Hayır, kocamın durumunu nazarı itibare alarak gönderilmiştir, dedi.

Başkan - Bir diyeceğiniz var mı bu ifadeye karşı? fiimdi kocası hapse girmeden de birçok ödemeler yapılmış, hapse girdikten sonra da yapılmış, bu nasıl oluyor? Bir kimseye fiilen hizmet ettiği zaman yardım yapılabilir. Cezaevine giriyor, şahsen yardım yapabilirsiniz, Sanık Adnan Menderes. Böyle devlet parasıyla cezaevindeki mahkuma yardım yapmak nasıl olur, fiilen hizmet etmiyor?

Sanık Adnan Menderes - Bu ödemelerin hapis olduğu zamana rastlayıp rastlamadığını bilmiyorum. Olsa olsa ailesini duçar olduğu zaruretten kurtarmak maksadı ile yapılmıştır.

Başkan-Başka gazeteciler de hapse girdi, onlara da yardım yapıldı mı?

Sanık Adnan Menderes - Talep etmediler.

Başkan - Talebe ne lüzum var? Gazeteler acıklı bir şekilde yazdılar, aileleri gitti, cezaevi önlerinde fotoğraflar çekildi. Bu acıklı ve teessür verici durum en alakadar olmayan kimselere bile ulaşmıştır. Onlara da el uzattınız mı?

Sanık Adnan Menderes - Müsaade ederseniz arz edeyim: Bunlar benim şahsıma vaki, Başvekil sıfatı ile açtığım davalar dolayısiyle mahkumiyete maruz kalıp da vazgeçiniz bu davalarınızdan diye müracaat etmeleri halinde hiç birini red etmedim, derhal sarfınazar ettim. İkincisi, şayet bu sebepten dolayı bir zarurete maruz kalmış olduklarını ifade edip müracaat etmiş olsalardı, bu zaruretlerini de gidermek için mutlaka kendilerine yardım etmekten geri kalmazdım.

Başkan - fiahsi davalardan dolayı, veya amme davalarından dolayı da mahkum olanlar var. Yazı İşleri Müdürleri patron olmadıklarına göre mahkum oldukları takdirde çocuklarının nafakalarını teminle mükellef olan kimseler var. Bunlar da bilhassa yardıma muhtaç insanlardır. Bu yardım onlara da yapıldı mı? Umumiyetle yüzde yüz demiyorum; ekseriyet böyle olması icabeder. Bu, bu suretle izah edildi mi?

Sanık Adnan Menderes - Bir talep karşısında bulunmadım.

Başkan - Buyurun

Başsavcı - 1958 senesinde Necip Fazıl Kısakürek hangi suçtan dolayı acaba hapse girmiştir?

Page 12: Parsadan Hikâyesi

fiahit Neslihan Kısakürek - 1957 senesinde Fuat Köprülü’ye hakaretten.

Başkan - Buyurun.

Örtülü Ödeneğin Başına Gelenler

Pişmiş Tavuğun Başına Gelmedi

Necip Fazıl’ın dışında Cumhuriyet Gazetesi’ne; Nadir Nadi’ye kadar uzanan birçok basın adamı örtülü ödenekten para almıştır. Bunlar arasında Sabahattin Parsadan gibi basın organı olmayı sadece para alarak geçimini bu yolla temin etme şeklinde algılayanlar dışında, kamuoyunu yönlendirme olanağını ellerinde tutanlar da bulunmaktadır. Dönemin DP iktidarı örtülü parasıyla satın alamadığı gazetecileri de Meclis’te oluşturduğu tahkikat komisyonları aracılığıyla zindanlara göndererek, kuruluşlara ekonomik yaptırımlar uygulayarak; örneğin kağıtlarını keserek cezalandırma yoluna gitmiştir.

Menderes banka kredileri ve diğer bütçe olanaklarının dışında, DP’yi destekleyen veya desteklemeleri için satın almak istediği gazetecilere 722 bin 809 lira ödemiştir.

Menderes ve DP iktidarı, kendi içlerindeki muhalefeti susturmak amacıyla milletvekilleri için dosyalar oluşturmuştur. Başka partilerden kendilerine geçecek milletvekillerine, kendi milletvekillerine örtülü ödenekten paralar vermiştir. Ayrıca bunlar için tahsisler yoluyla kıt olan malların satışı düşük fiyatlar ve faizlerden sağlanmış, sonra da bunların yüksek paralarla piyasada satılmasına gözyumulmuştur.

Tıpkı 1993 sonrası gibi, siyaset ve devlet her türlü entrika ve kötü kullanıma açık bir durumdadır. Sokaklar kaynamaktadır ve halk ekonomik kıskaç altında inlemektedir. Bu durumdan elbetteki en çok faydalanacak kişiler örtülü ödeneği doymadan yiyen çevreler ile meslekten gelen dolandırıcılar olacaktır. Bu iki tarih diliminde Türkiye’nin örtülü ödeneğinin başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Siyaset aracı haline dönüşen örtülü ödenek paralarının kötüye kullanımı, tarihten ders alınmadığı ve gerekli düzenlemelerin zamanında yapılmadığı durumlarda ülkelerin kaderlerinin değiştirilemeyeceğinin de göstergesidir. Türkiye darbeler ve suçlu yaratmayla, iç boğuşmayla zaman kaybedip sistemini yeniden düzenlemediği ve insanı için yaşanır bir ülke yaratma gayretine düşmediği için, ne yazık ki en gizli kasasını dolandırıcıların yağmasından kurtaramamıştır.

Örtülü Ödenek

Kumarbaz Diplomatın Emrinde

Devlet tıpkı bugünlerde yaşanan olayların sonucunda ortaya çıkan tablo gibi, öylesine bir acizlik içindedir ki 1950’li yıllarda memurlarının kumar borçlarını ödemeye başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında çok önemli yararlılıklar gösteren Dışişleri Bakanlığının ünlü diplomatı Numan Menemencioğlu DP iktidarı sırasındaki başı boşluktan dolayı ne yapacağını şaşırıp kendisini kötü yollara vuran yağmacılar arasında yeralır. Menemencioğlu Paris’e büyükelçi olarak atanmıştır. Burada kumar ve gece hayatına dalar. Tam 105 bin lira kumar borcu birikmiştir. Dışişlerinden gelen yoğun talep üzerine bu kumar borcu Başbakan Adnan Menderes tarafından örtülü ödenekten karşılanır. Oysa örtülü ödeneğin, diplomat dahi olsalar hiçbir kimsenin kumar borcunu ödemekte kullanılması mümkün değildir. Daha sonra olanlar ise insanı hayrete düşürecek cinstendir.

Page 13: Parsadan Hikâyesi

Menderes kumar borcunu ödediği diplomatı Türkiye’ye dönüşünden sonra ilk seçimde milletvekili seçtirir. Ve ne zimmet, ne de bir başka yolla Menemencioğlu’ndan ne kumarda kaybettiği devlet parasının ne de daha sonra örtülü ödenekten yaptırdığı ödemenin hesabı sorulur. Hesapsız, kitapsız günlerdir yaşananlar.

Bu hesapsızlık ve başıboşluk içinde yukarda bahsettiğimiz bazı gazeteciler ve gazetelere yapılan ödemeler konusundaki tutanaklar günümüze büyük ölçüde ışık tutmaktadır.

Bu tutanaklardan bazı bölümleri gelin bugünün ışığı altında inceleyip ders almayı bilmeyen bir toplum olarak, daha sonra yaşadığımız gelişmeleri gözönüne alarak, örtülü ödenek skandalını bir kez daha değerlendirelim. Gelin hep beraber 1961 yılına Yüksek Adalet Divanı’nın mahkeme salonlarına tekrar gidelim. Mahkemesiyle, tanığıyla, sanığıyla yargıcı ve savcısıyla bir örtülü ödenek serüveninin 32 tekmilinin birden sergilendiği salona biraz kulak verelim:

Menderes’in Otel Masrafları da

Örtülü Ödenekten...

( S.15... Esas: 1960/21... 22.12.1957... Seyahat masrafları... Örtülü ödemelerin... diye okumaya devam edildi.)

Başkan - fiimdi burada, Park Otel’de bu kadar masraf yapılmıştır.

Halbuki basın, muhalefet, hükümet merkezi İstanbul değildir, Ankara’dır. Meclis’e uğramıyor diye feryat ediyor. Sözcü, hayır, o her yerde hazır ve nazırdır, hatta şu anda bizim konuşmalarımızı dinliyor diye Meclis’te beyanlarda bulunmuşlar. Bu kadar Park Otel masrafları yapılıyor.

Sanık Adnan Menderes - Müsaade buyurursanız arzedeyim. 6 senede sarfedilen 800 bin lira sadece benim ikametim için olsaydı 30 sene otursam bu parayı tutmazdı. Orada maiyetimle beraber...

Başkan - Hepiniz nakletmişsiniz. Okumaya devam edin;

Sanık Adnan Menderes - Beyefendi ...

Başkan - Söyleyecek birşey yok.

(... Park Otel’e yapılan ödemeler diye okumaya devam edildi.)

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur, bu kısmı dinlediniz, avdetlerinde karşılaştırılır, Ahmet Salih’e hesap verilir, diyor .

Sanık Ahmet Salih Korur - Yekün itibariyle bakardım Sayın Başkan. Çünkü giden arkadaşa muayyen miktarda ve seyahat müddetine göre 2 bin, 3 bin, 5 bin lira verirdim. Bu da ya Kalemi Mahsus Müdürü veyahut Kalemi Mahsus Müdürü yerine kaim olan zat’dır. Masrafı yapan onlar oldukları için emre göre masraf yaparlar. Netice itibariyle harcanan paranın hesabını tutmaları bakımından bir yekün alırım kendilerinden.

Bedavaya Getirilen Seyahatler

Page 14: Parsadan Hikâyesi

( Yurdagül Genya, Müsteşar Ahmet Salih Korur’dan diye başlanarak tekrar kararnamenin okunmasına başlandı.)

Başkan - Türk Hava Yolları’nın alacağı ne olmuş?

Bilirkişi Cafer Tayyar Sadıklar - Türk Hava Yolları borçları henüz ödenmemiş borç olarak kalmıştır. Bu kısım halen talep edilmekte olan borçlar arasındadır.

Sanık Adnan Menderes - Bu borçlar nasıl tahakkuk etmiş, Müsteşar Bey’den sormak lazımdır. Dış seyahatleri de ihtiva ediyor mu? Bilmiyorum. Çünkü yurtiçi seyahatlerimin bu kadar miktarda olacağını tahmin etmiyorum.

Başkan - Yani dış seyahatler de dahil mi, demek istiyorsunuz?

Sanık Adnan Menderes - Dış seyahatin de dahil olması lazımdır. Bu mevzubahis olan Hava Yollarının masraf pusulaları arasında seyahatin mahiyeti gösterilmemiştir. Dış mıdır, dahil midir? Tefrik etmeğe imkan yoktur. Bunun izahını Ahmet Salih Korur yapabilecektir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Bazı seyahatleri Başvekil kalabalık yapmakta idi. 8-10 mebus kendilerine refakat eder ve bu mebuslar tayyare bilet paralarını ödemezlerdi. Ben de Hava Yolları bana müracat ettikçe, giden mebuslardan bu parayı alın derdim.

Ödediğim taktirde de zaten tahsisatı sene sonuna kadar kifayet ettirmeme imkan yoktu. Bu hakikaten senelerce kabarık bir yekün tuttu ve böylece devam edip gitti.

Başkan - Onlar da herhalde Başvekil ödesin, diye vermediler. Ve bu hesap da böylece kabarıp gitti.

Sanık Ahmet Salih Korur - Evet efendim.

Başkan - Böyle diyor. Öyle mi?

Sanık Adnan Menderes - Bundan malumatım yok.

Başkan - Okumaya devam edin.

Vali Konağı Menderes’e Dar Gelir

(Sanık Ahmet Salih Korur, Adnan Menderes seyahate çıktığı zaman.. diye okumaya devam edildi)

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur, Park Otel’de yapılan masraflar için bir hayli mücadele etmişimdir, diyorsunuz.

Sanık Adnan Menderes - Bilhassa bunu arzetmek isterim. Bu mücadele tabiatı ile Başbakan’la değildir. Paranın sahibi kendileridir. Benim mücadelem Otel ile vesaire ile’dir. Çünkü önüne gelen masraf ediyor. Otelde bunları bir şekile bağlattırdım. % 20 tenzilat yaptırdım. Mücadelemden onu kastediyorum.

Başkan - Demek bu manada...

Sanık Ahmet Salih Korur - Başbakan’la tahsisatı mesture için bir mücadele yapmam mevzubahis değil. Yalnız bir defa kendisiyle bir görüşme yaptım, hatırlayacaklardır. Park Otel masrafları gittikçe büyüyor. Bunun için bir çare düşünsek, Vali Konağını tahliye edelim, Vali bekardır, basit bir yer verelim. Vali Konağında ikamet edin. Bu gelenlerin ve davet ettiklerinizin masrafları Vali Konağında daha az olur dedim. Kendileri de bunu kabul

Page 15: Parsadan Hikâyesi

ettiler, bir kere orada kaldılar. Fakat pratiklerine uymadığı için Vali Konağından ayrılıp tekrar Park Otel’e dönmek zaruretinde kaldılar.

Sanık Adnan Menderes - Müsteşar Bey’in bir şey hatırlaması lazım gelir; ben kendisine Park Otel masrafları için benim hususi masraflarımı buradan ayırınız demiş miyim, dememiş miyim?

Başkan - Evvela onun sözüne cevap veriniz. Böyle gittikçe masraf kabarıyor. Vali Konağını tahsis edelim, dedi mi?

Sanık Adnan Menderes - Vali Konağını tahsis edelim dediğini pek iyi hatırlamıyorum. Ancak benim hususi masraflarımı daima ayırınız sözünü söylemişimdir. Bana verdiği cevapta: Sen tek başına oturuyorsun burada, harcırah alacak olursan oturduğun odanın ve yediğin yemeğin karşılığını fazlası ile karşılar. Binaenaleyh bunu ayırmakta bir fayda melhuz değildir, demiştir.

Başkan - Böyle söylemiş olmanın hiçbir kanuni kıymeti olamaz. Paranın sarfını siz temin edeceksiniz.

Sanık Adnan Menderes - Ben sarfedilen paranın miktarı hakkında hiç bir bilgiye sahip değilim. Asıl sarfeden kendisidir .

Vatandaşın Derdi Ekmek,

DP’nin Derdi Örtülü Ödenek

S.24...Esas:1960/21... 25 Kasım 1960... Sahife :20 “2- Demokrat Parti yararına yapılan ödemeler a kısmı” okundu.)

Başkan - Demokrat Parti’ye sarflar yapılmış, harcamalar yapılmış.

Sanık Adnan Menderes - Demokrat Parti’ye zaman zaman para verilirdi. Müsteşarla Demokrat Parti’nin Genel Merkez Muhasip üyesi arasında bu yardımın yapıldığı ve paranın alındığı zaman bunların iadesi hususunda ayrıca hesap tutarlardı. (Gülüşmeler) Müsaade ederseniz arzedeyim; Demokrat Parti’ye yardım etmiş olmak herhangi bir...

Başkan - Demokrat Parti’ye örtülü ödenekten masraflar, harcamalar yapılmıştır. Siz bunun cevabını vereceksiniz.

Sanık Adnan Menderes - Yapılmıştır. Bunları Parti daima iade edebilir.

Başkan - İade edilmemiş. Bilirkişi tetkikatına kadar bu dava açılıp bu raporun tanzimine kadar, para iade edilmemiştir.

Sanık Adnan Menderes - Zaman zaman ufak tefek iadeler olmuş mu olmamış mı; onu bilmiyorum.

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur: Ödemeler olmuş mudur?

Sanık Ahmet Salih Korur - Demokrat Parti’ye yapılan ödemeler Sayın Başkan taktir buyurursunuz ki, doğrudan doğruya emre müstenittir. Yaptığım ödemelerden iade edilen kısımlar mevcuttur.

Başkan - Onlar hesapta nazara alınmamıştır.

Page 16: Parsadan Hikâyesi

Sanık Ahmet Salih Korur - Büyük çapta birkaç ödeme hatırlıyorum fakat onları deftere geçirmedim. Zannederim, Emin Kalafat Muhasip Üye idi, 50 bin lira verdim, ertesi gün aldım.Böyle bir iki muamele oldu.Amma defterlerde gözükenler üzerinde, kenarında kayıt yoksa (İade edilmiştir) diyerekten ...

Başkan - Kabulü mümkün değildir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Evet ödenmemiş olması lazım gelir. Belki bir iki sehvim olmuş olabilir.

Başkan - O başka, okumaya devam edin.

(Sahife: 20’deki “2- Demokrat Parti yararına yapılan ödemelerin ‘aa’” kısmı okundu )

Başkan - Buna ne diyorsunuz? Bunun üzerinden 8.5 sene geçmiş?

Sanık Adnan Menderes - Geriye alınmamış demek. Parti’nin parası olmamış, geriye iade etmemiş.

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur’dan soruldu: 1951’de Ereğli Demokrat Parti’sine ödeme yapılmış. O tarihten beri de iade edilmemiş.

Sanık Ahmet Salih Korur - Sayın Başkan, 1951’de yapılmış olan bu ödemenin bir amplifikatör alınması mevzuuna tahsis edildiğini de ben kararnameyi okuyunca muttali oldum. Bana nihayet Demokrat Parti’ye 3000 lira veyahut 5000 lira gönderilsin denmiştir, göndermişimdir. Aşağıdaki ifadede de arz ettim.Kısaca para alınmıştır, maksadın ne olduğu belli değil.

Başkan - Peki. Okumaya devam edin.

(Kararnamenin “cc” kısımları okundu)

Başkan - Mükerrem Sarol’a sırf parti propagandası yapsın diye 15 bin lira ödeme yapılmış. Ne diyorsunuz, bir itirazınız var mı?

Sanık Adnan Menderes - Kayıtlarda böyle görünüyor, bilmiyorum, hatırlamıyorum. fiimdi hatırlayamadığım bir şey üzerinde itiraz dermeyan edecek değilim.

(Raporun okunmasına devam olundu)

(“cc” ikinci paragrafı okundu)

(Samsun Demokrat Parti piyangosuna otomobil tahsisi kısmı okunduktan sonra soruldu.)

Başkan - fiimdi buraya kadar olan kısmına bir itiraz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Hayır yok efendim.

Başkan - Ahmet Salih Korur, sizin bir itirazınız var mı?

Sanık Ahmet Salih Korur - Yok efendim.

(Raporun okunmasına devam olundu)

Milletvekili Pazarının Mucidi Örtülü Ödenek

Page 17: Parsadan Hikâyesi

Türk Siyasi tarihine, 46 yıldır her bunalımlı dönemde damgasını vuran Milletvekili transferlerinin ilk finansörüde örtülü ödenek olmuştur. DP’nin CHP ve diğer partilerden milletvekili ayarlamak için oluşturduğu pazarda ‘Satılık’ milletvekilinin bedeli örtülü ödenekten karşılanmıştır. Bu geleneğin halen örtülü ödenek üzerinde devam edip etmediği bilinememektedir. Ama milletvekili pazarlarının hala çokça müşterisi olduğu birg erçektir. İktidar görmüş partilerin bu pazardaki bedelleri nasıl karşıladıkları sır olarak saklanmaktadır. Ama şimdi gelin hep beraber bu pazarın sır olmaktan çıkan ve belgelerle kanıtlanan bir alım-satım öyküsünü tutunaklardan birlikte okuyalım:

(Sahife: 21’deki muhtelif partilerden ayrılanlara yapılan ödemeler kısmı okundu)

Başkan - Buraya bir diyeceğiniz?

Sanık Adnan Menderes - Hayır yok efendim.

Başkan - Sizin Ahmet Salih Korur?

Sanık Ahmet Salih Korur - Hayır efendim, bendenizin itirazı mevzubahis değildir.

(Bu mevzuda şahadetine müracaat edilen Adnan Zafir’in sahife 22’deki ifadesinden raporun okunmasına devam olundu)

Başkan - Diyor ki; ısrarla verdiler. Bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Yok .

Sanık Ahmet Salih Korur - Hayır efendim. Bendenize 10.000 lira verilsin dediler; Atıf Topaloğlu pekala geldi, aldı.

(Sahife 22’deki Faruk Gürtunca’nın ifadesi okundu.)

Başkan - Buraya da 10.000 lira gönderilmiş?

Sanık Ahmet Salih Korur - Oraya da gönderdim. Niçin gönderdim bilmiyorum. 10 bin lirayı Belediye Reisi Faruk Gürtunca’ya göndermemi emrettiler, gönderdim.

(Sahife 22’deki Cemal Tüzün ve Ahmet Salih Korur’un ifadeleri okundu.)

Başkan - Atıf Topaloğlu’nu hepimiz biliyoruz. Halk Partisi’nden istifa etti. Kısa zaman içinde 10 bin lira bir, 12 bin lira da bir cem’an 22 bin lira almış.

Sanık Adnan Menderes - Ordu’da uzun seyahatler yaptı. Ordu’dan heyetler geldi...

Başkan - Onlar parti faaliyetleridir, Ordu’ya gidişi, heyetlerin gelişi falan bunlar parti faaliyetleridir. Başka bir itiraz yok mu?

Sanık Adnan Menderes - Yoktur.

Başkan - Okumaya devam edin.

(Hükümeti ve icraatını öven dergi ve gazetelere... diye okumaya devam olundu) (Sahife: 22-23’deki (b) kısmı okundu.)

Başkan - Necip Fazıl’a verilen 147.500 lira fazla değil mi?

Sanık Adnan Menderes - Zannediyorum ki, Reis Beyefendi; bu uzun bir müddet içine yayılmış olan tediye olacaktır. Müsteşar daha iyi bilecek, ondan sorulması...

Başkan - Necip Fazıl’ın yazılarının umumi istikameti memlekete yararlı mı olmuştur?

Page 18: Parsadan Hikâyesi

Sanık Adnan Menderes - Müsaade buyurursanız Reis Beyefendi onun yazılarının memlekete yararlı olmaktan ayrıldığını gördüğümüz zaman münasebeti kestik. Uzun zaman münasebeti kesiyoruz, tekrar geliyor, düzelteceğim, doğruya gideceğim diyor, münasebeti tekrar tesis ediyoruz. Bir iki cümle daha ilave edeyim mi, müsaade buyurursanız? Her çeşit neşriyatta muvazene temin etmek için terviç etmekte politik fayda mülahaza edilebilir. Onun da okuyucusu vardır.

Başkan - Amma, okuyucuyu beslemek, seviyesini yükseltmek, umumi istikamete tevcih etmek lazım değil mi?

Sanık Adnan Menderes - Faydalı yazıları olduğu gibi zararlı ve ölçüsüzleri de olabilir.

Başkan - Peki. Okuyun:

(23. sahifeden 6’ncı satırından okumaya devam edildi.)

Başkan - Burhan Belge’ye 51.621 lira ödemişsiniz?

Sanık Adnan Menderes - Bunlar da uzun zaman içine yayılmış olan tediyelerdir. Bu para yalnız Radyo Gazetesi’ni hazırlaması için verilmiş değildir. Burhan Belge iyi lisan bilen bir insandır. Burhan Belge’yi bir çok temaslara, ecnebi gazetecilerle temaslara memur etmek suretiyle bir takım masraflar ihtiyarını da icap eden vaziyete sokmuş bulunuyoruz. Bunun mukabilidir.

Başkan - Peki. Okumaya devam edin.

(23. sahifenin 8. satırından okumaya devam olundu.)

Başkan - Buna bir itirazınız var mı?

Sanık Adnan Menderes - Bunu ne şekilde yapmışlar bilmiyorum. Belki abone vesaire suretiyle vermişlerdir. Soralım Müsteşar bilir.

Başkan - Abone kayıt bedeli bu kadar yüksek olur mu?

Sanık Ahmet Salih Korur - Tafsilatı ile arz edemeyeceğim Sayın Başkanım, bu rakamlar üzerinde genişliğine bir malumatım yoktur.

Başkan - Ama bunlar hiçbir zaman abone bedeli değildir. Değil mi?

Sanık Ahmet Salih Korur - Tabii abone bedeli olamaz. Belki abone bedelleri bunlar içerisinde mevcuttur. Ama fazlası da vardır. Yalnız şunu arz edebilirim; bunlar bir senelik masraf değil, 10 sene içinde...

Başkan - Nerelerin abone bedellerini verirsiniz?

Sanık Ahmet Salih Korur - Yalnız Başbakanlık için ödüyoruz tabii...

Başkan - Başbakanlığa gelse gelse iki nüsha gelir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Abone bedeli bu kadar tutmaz.

Başkan - Peki devam edelim.

(“Örtülü Ödenek evrakının hıfzedildiği...” Raporun 23. sahifesinin ikinci paragrafından okunmaya devam olundu.)

Başkan - İcap ederse o alınan mektuplar, 17. kartondan aynen de okunabilir.

Page 19: Parsadan Hikâyesi

(Turist İstanbul Gazetesi Başyazarı diye başlayan 23. sahifeden okunmaya devam olundu.)

Başkan - Buraya kadar olan kısma Sanık Adnan Menderes; bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Yok efendim.

Başkan - Buraya kadar olan kısma bir itirazınız, bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Ahmet Salih Korur - Hayır efendim.

Cumhurbaşkanlığı Bütçesine

Örtülü Ödenek Yardımı

(Sahife 24’deki “3- Örtülü ödenekten Cumhurbaşkanlığına yapılan ödemeler” kısmından okumaya devam olundu)

Başkan - (Sanık Adnan Menderes’e hitaben:) Böyle, Cumhurbaşkanlığına örtülü ödeneklerden tahsisler yapılmış ...

Sanık Adnan Menderes - Cumhurbaşkanlığı, kendi tahsisatı kafi gelmediğinden ve birtakım faydalı temaslara ve masraflara ihtiyacı olduğundan bahsettiler, Tahsisatı Mestureden yardım yapılmasını talep ettiler. Riyaseti Cumhur makamından gelen bu talebin alel müfredat müsteşarla temas edilmek suretiyle halledilmesini kararlaştırdık. Başyaver gelir müsteşarla görüşürdü.

Başkan - Demokrat Parti delegelerine, sonra Demokrat Parti balosu için alınan kotion, serpantin vesaire?

Sanık Adnan Menderes - Zamanın Reisicumhuru Kotion’un, Serpantin’in alındığını elbette bilmez. Bunlar elbette nihayet sarf kademelerinin aşağısına inildikten sonra vasıl olunan neticelerdir. Elbette bunları biliyor değildir.

Başkan - Bir Demokrat Parti balosuna sarfedilmesi tecviz edilebilir mi, örtülü ödenekten? Resmi bir ziyafet verildi, kendisinin tahsisatı parası olmadığından talep etmiş olabilir. Fakat Demokrat Parti balosuna nasıl cevaz verebilir?

Sanık Adnan Menderes - Cevaz verebilir kanaatindeyim.

Başkan - Sizin bir diyeceğiniz var mı, Ahmet Salih Korur?

Sanık Ahmet Salih Korur - Sarfeden Riyaseti Cumhur.

Başkan - Okumaya devam edin.

(Bu hususta şahit olarak dinlenenlerden Mehmet Öztürk’ün sahife 23’deki ifadesinde okumaya devam edildi.)

Başkan - Ne kadar fazlalaşmış? Böyle otuz misli. 1952’de 4.625 lira imiş. 1959’da bunun otuz misline 146.794 liraya baliğ olmuş.

Ziyafetler fazlalaşmış.

Sanık Adnan Menderes - Miktarını bilmiyorum. Bendeniz prensip üzerinde talimat verdim.

Page 20: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Okumaya devam edin.

Refik Koraltan’ın Özel Masrafları İçin

Ödenen Paralar

(Raporun 25. sahifesindeki “4-Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yapılan ödemeler” kısmı okundu)

Başkan - fiimdi, Refik Koraltan’ın özel ihtiyaçları için örtülü ödenekten ödemeler yapılmış.

Sanık Adnan Menderes - Özel ihtiyaçları için olduğunu bilmiyorum, Reis Beyefendi. Yalnız seyahate çıktığı zaman, falan falan yerleri de görmemde fayda vardı, göreceğim diye bize müracaat etti. Bir Meclis Reisini memleket dışında parasız bırakmadım. Hatırımda kaldığına göre ameliyattan sonra bize vaki olan müracaatı üzerine kendisine yardım edilmiştir. Bu hususu müsteşar daha iyi bilecektir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Verilen paraların Büyük Millet Meclisi Reisi tarafından nerelere sarfedileceği hakkında hiçbir malümatım yoktur .Yalnız bana haber gönderildi, tahsisatım bitti, yine bana bir miktar para gönder diyerekten, ben de Başvekile arzederdim. Meclis Reisi parasının bittiğinden bahsederek bir miktar gönderilmesini istiyor dedim.

Başkan - Gönder dedi.

Sanık Ahmet Salih Korur - Samimiyetle arzediyorum, pek de gönül rızası ile olmamak şartı ile gönder dedi. Haddi asgarisinde olmak şartı ile 2-3 bin lira gönderirdim.

Başkan - Peki, devam edelim.

(Sahife 26’daki “... Refik Koraltan’ın ifadesinden..” raporun okunmasına devam olundu.)

Başkan - Böyle, şahıslara da Örtülü Ödenekten ödemeler yapılmış. Buna bir itiraz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Bu ödemelerin zamanında, her halde bir hizmet ve ihtiyaç karşılığı olmak üzere verilmiş olduğunu kabul etmek lazım. Ben şimdi hatırlamıyorum.

Başkan - Hizmet daha ziyade parti hizmeti olacak. Sizin bir itirazınız var mı Ahmet Salih Korur?

Sanık Ahmet Salih Korur - Ben bu hususa bir şey ilave edecek değilim. Yalnız buraya birtakım isimler alınmış. Bu isimler çoktur. Benim bildiğim husus, kendilerine yardım yapılmasında fayda görülen eşhasa bu yardımlar yapılmıştır. Mesela isimlerini burada arzetmek ve onları rahatsız etmek istemem. Benim arzedeceğim hususların dışında olacaktır. Hakikaten memleket için faydalı olan şahıslardır. Ona bir yardım yapılırsa, bunu da hissettilerse, emsali bundan çok memnun olur, gayrete gelir.

Başkan - Öylesi de vardır.

Sanık Ahmet Salih Korur - Benim ilave edeceğim husus budur.

Örtülü Ödenek ve Bengi Korur

Page 21: Parsadan Hikâyesi

(Sahife: 26’daki “b) - örtülü ödenekten derneklere yapılan yardımlar” kısmından okunmaya devam olundu.)

Başkan - Bu Bengi Korur kim?

Sanık Ahmet Salih Korur - Kızım.

Başkan - Bu Nezihe kim?

Sanık Ahmet Salih Korur - Refikam efendim.

Başkan - Bu tediyeler de size yapılıyor. Bunların örtülü ödenekten yapılması caiz mi? Örtülü ödenekten size, kızınıza, refikanıza ödemeler yapmak caiz mi?

Sanık Ahmet Salih Korur - Hepsini birden arzı malumat edeyim: Bunlar üç gruptur, Sayın Başkan. Birisi 3 bin yedi lira 98 kuruş Ahmet Salih Korur deniyor. Bu ödeme olsa gerek. fiimdi tahmin etmiyorum 3 bin lira gibi bir rakam olsa, belki 3 bin yedi lira 98 kuruş olduğuna göre yapılan bir masrafın karşılığı olarak alınmış bir paradır. Oraya böyle geçmiştir.

Başkan - Hayır, öyle olsa Ahmet Salih Korur’un eli ile diye iadesi geçecektir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Tevhiden yazmış olduğum için öyle zannediyorum, muhakkak ki bir hesap neticesidir. Diğeri, 2.400 liralık masraf, 955, 956 yıllarında bunu zannediyorum karşılanmıştır. Yani muvakkaten ödenmiştir. Daireden ayrıldığım bir zamanda ödenmiş, muvakkaten alınan bir paradır. Ve ben bunları karşılamışımdır.

Başkan - Karşılanmış olacak ve bu burada gözükmeyecek.

Sanık Ahmet Salih Korur - Tahminen böyle Başkanım. 2.400 lira gibi küçük bir rakamı oraya kaydetmekte bir mana yoktur.Bundan sonra gelen...

Başkan - Bundan sonra gelen 1.000 lira.

Sanık Ahmet Salih Korur - Üçünü arzettim. 750-650-1.000 yekunu 2.400 lira tutuyor. 1955,1956 yıllarında.

Başkan - Karşılanmış olacaktır diyorsunuz, amma karşılanmadığı da anlaşılıyor. Karşılansa orada kaydedilir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Bunlar hakkında kat’i bir malumat arz etmiyorum. Bundan sonra gelenler yol masrafları ki, aşağı yukarı 7.040 lira tutuyor. Aşağıda gelenlerle beraber 8.000 lira oluyor. 10 sene içinde bu yapılan yol masrafları gittiğim yerlerde yapılan masrafların karşılığında aldığım paralardır. 500 lira, 300 lira, 1.500 lira. Ben bu 10 yıl içinde devletten bir kuruş harcırah tahakkuk ettirip, devletten almadım. Çünkü bu masrafları bundan yapıyordum.

Başkan - Eğer böyle harcırah tahakkuk ettirecek bir seyahat yapsaydınız tahakkuk ettirmeniz lazım gelirdi. Harcırah tahakkuk ettirmeniz icap ederdi.

Sanık Ahmet Salih Korur - Bunların hepsi harcırah tahakkuk ettirmeyi icap ettirir seyahatler olduğu için alınmış paralardır. Kemali samimiyet ve safiyetle arz ediyorum.

Başkan - Hazine’den niye almıyorsunuz da örtülü ödenekten alıyorsunuz?

Sanık Ahmet Salih Korur - Arz ediyorum, şöyle bir emir alırım, ilk tayyare ile Müsteşar gelsin. Saat yarım veya birdir. İlk tayyare iki buçuktadır. Kasadan alırım, İstanbul’a veya emredilmiş yer neresi ise oraya giderim. Bazı ufak tefek masraflar yaparım. Benim İstanbul’a veya emredilen yere gitmem bir vazife yapmak içindir. Bazı masraflar yaparım. Bunlar karşılığında Hazine’den 10 sene içinde bir kuruş harcırah almadım.

Page 22: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Yapacağınız şey ne idi? Sonradan harcırahınızı tahakkuk ettirip parayı yerine koymaktı. Yapılacak iş bundan ibarettir.

Sanık Ahmet Salih Korur - Çok haklısınız, harcırahımı tahakkuk ettirip mahsubunu yapsaydım neticede belki de daha fazla miktarda bir parayı tahakkuk ettirir, alırdım ve ben de bugün bu müşkül duruma düşmezdim. Bunda haklısınız, bunu şimdi arz edeyim: O kadar hareketli mahmur durumda idim ki, bu 300 - 500 liralarla meşgul olamazdım.Harcırah bakımından sağa sola verilmesi icap eden paralar bakımından bu tediyeler yapılmıştır.

Başkan - Peki, okuyalım, devam edelim, hepsine birden cevap verirsiniz.

Ahmet Salih’in Kızına Örtülü Yardım

(Ahmet Salih Korur’a ait masraf müfredatının okunmasına devam olundu)

Başkan - Binhan Fıratlı kim?

Ahmet Salih Korur - Kızım. Bu ve bundan sonraki masraflar kızım için yapılmış masraflardır. Bunu müsaade ederseniz hepsini arz edeyim.

Başkan - Okunsun, sonra söylersiniz.

(Sahife 27’deki cetvelin okunmasına devam edildi)

Başkan - fiimdi söyleyiniz bu kısmı, bir de Golf Kulübü aidatı var.

Sanık Ahmet Salih Korur - Golf Kulübü aidatı ve bir yerde de Anadolu Kulübü aidatı diye 100 lira geçiyor. Bunlar müsteşar diye bana gönderilmiş olan makbuzların karşılığıdır. Ben ne golf’e ne de kulübe giderim. Ödenmiş bir paradır.Açık olarak söyleyeyim eğer bu şekilde bir para vermemiş olsam, 500 - 1000 lira gibi bir yardım yapmak lazım. Bu şekilde bir iki defa verdim. Binhan Fıratlı mevzuuna gelince: Bu benim üzüntülü olduğum bir mevzuudur Sayın Başkan. O tarihte damadım vefat etti. Henüz Almanya’dan yeni gelmişlerdi, iki çocuğu ile birlikte. Henüz İstanbul’da yerleşmemişlerdi, dağınık vaziyette idiler. Ani bir kaza neticesinde yanlış teşhis neticesinde vefat etti.Ben o zaman çok üzüntü içerisinde idim. Perişan bir vaziyette olduğum gibi kızım 25 yaşında iki tane yetimle birlikte dul kalmıştı. Çok kıymetli bir genç yanlış bir teşhis yüzünden ölmüş gitmişti. Perişan bir vaziyette idik. Evleri İstanbul’da perişanlık içerisinde ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir yandan işlerimle meşguldum. 1958 yılı en çok çalıştığımız yıl. Başvekil bana o zaman dedi ki, bunu şükranla karşıladım, sen bu perişanlık içerisinde çalışamazsın, bu çocukları geldiği yere gönder.

Başkan - Nereye?

Sanık Ahmet Salih Korur - Almanya’ya. Çünkü henüz oradan yeni gelmişlerdi. Onlar senin gözünden uzak olsun, hem onlar oyalansın hem de sen bir sene kadar bir müddet içerisinde bu işi unutursun ve işine de tesir etmez. Ben bunu minnetle ve şükranla karşıladım, lütuf telakki ettim. Emir üzerine, aniden gönderdim. Bir müddet sonra pişman oldum, genç bir kızı iki çoçuğu ile beraber oraya niye gönderdim dedim. Fakat gönderdim. Bir sene kadar kaldı? Kendisine avunması için orada bir iş bulmasını söyledim. Bulduğu iş bir şey ifade etmeyecekti. Arada sırada burada görülen bu ufak tefek yardımlar, bu müsaadelerine müsteniden, kendisine yapıldı. 14 ay sonra da dönüp geldiler. Bu masraflar bunun neticesi olarak yapılmış olan masraflardır ve ben bunu bu suretle telakki ederek yaptım . Bu ifademi Yüksek Soruşturma Kurulu’nda aynen verdim. Fakat bu tutanak elime geçtikten sonra okuduğumda gördüm ki ifade aynen mi geçti, yoksa bir

Page 23: Parsadan Hikâyesi

hata ile mi geçti bilmiyorum. Başvekil’in bundan haberi olmadığı kaydediliyor. Mütlalaaten, kendilerinin sarahaten ifadesi değil, mütalaa neticesinde karar verilirken bundan Başvekilin haberi olmadığı yazılmış bulunuyor.

Başkan - Başvekilin ifadesinde mi geçiyor, yoksa sizin ifadenizde mi?

Sanık Ahmet Salih Korur - Başvekilin ifadesinde değil. Kararnamenin tahlilinde geçiyor. Ben tahmin etmiyorum, böyle söylemiş olacaklarını. Fakat, böyle söylemişlerse o zaman ben yanlış anladığımı, hata ettiğimi huzurunuzda itiraf ediyorum. Ben bunu bir hüsnüniyetle yani gece gündüz çalıştığımı anlatmak için değil, kendime kıymet atfetmek için değil, gecesini gündüzünü işine, dairesine vermiş bir arkadaşının rahatça çalışmasını temin saadetinde düşündüğünü mütalaa ettim, böyle hareket ettim. Amma yanlış anlamış ve hata etmişsem bu parayı her an için ödemeye amadeyim. Bundan sonra iki kalem görülüyor, benim tedavim için Zürih’e gidiş ve geliş 1000 lira, bir de tayyare parası. Geçen sene Prof.Ekrem fierif Egeli’nin ısrarı üzerine ilk defa olaraktan Zürih’e gittim. Beni kendisi götürdü. Gidiş ve kalış masrafları yoktu. Arabası ile gittim, o tedavi ettirdi. Dönüş tayyare parası verdim. Emsali misüllü memurlara yapıldığı üzere yol masrafı olarak bin lira tahsisattan ödemek suretiyle aldığım bu para görülmektedir.

Başkan - Başvekil’in o şekilde söylediğini anlayarak örtülü ödenekten bu ödemeler yapılmıştır. Başvekilin lehinizde bir tedbir olarak düşünmüş diye telakki ettiniz, anladınız ve örtülü ödenekten ödediniz. Fakat kararnamenin tahlili kısmında Başvekilin bundan haberi yokmuş gibi bir mana çıkarılmıştır.

Sanık Ahmet Salih Korur - Tahlili kısmında öyle bir mana çıkıyor. Onun için arz ettim. Bana en ziyade dokunan bir mevzu.

Başkan - Sanık Adnan Menderes bu hususta bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Bu hususta maruzatım şu olacak Reis Beyefendi. Hakikaten kızının kocası aniden bir kaza eseri olarak vefat etmiş, aile perişan, kendisi perişan. Bir yer değiştir diye falan söyledim. Soruşturma kurulunda bana sordukları zaman Binhan Fıratlı’yı tanımıyorum dedim. İsmi aklıma gelmedi. Yalnız şurasını arz edeyim. Bu örtülü ödenekten para al da kızı gönder manasına değildir. Gönder dedim. Yalnız şu var. Eğer müsteşar ihtiyaç gösterseydi ve talep etseydi başka devlet memurlarına yaptığım gibi zaman zaman süpleman olarak verdiğimiz gibi kendisine de verirdim.

Nihayet, on sene içinde bunun tutarı, kendisinin lehine görülen tutarı, senede bir iki bin liranın içinde kalıyor. Elbette müsteşarın böyle bir talebi karşısında bunu esirgemem.

Başkan - Esirgemediniz. Fakat yine de örtülü ödenekten ver şeklinde bir sözünüz oldu mu?

Sanık Adnan Menderes - Bunu hatırlamıyorum Reis Beyefendi.

Başkan - O halde Almanya’ya gönder demenizin manası kalmıyor. Göndermek kolay, asıl mesele parasında .

Sanık Adnan Menderes - fiimdi hatırlamadığım bir mevzuda zorla birşey söyleyemem.

Başkan - Peki devam edin.

(“Bu mevzuda bilgisine müracat edilen Adnan Zafir....” kısmının okunmasına devam olundu)

Başkan - Dönünce Vakıflar Bankası İdare Meclisi Azası mı oldu?

Sanık Ahmet Salih Korur - Yaptılar Sayın Başkanım.

Başkan - Tahsili ne idi?

Page 24: Parsadan Hikâyesi

Sanık Ahmet Salih Korur - Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinden mezun. Güzel Almanca bilir. Müsaade buyurursanız bir iki cümle ile arz edeyim. Buna katiyen rıza göstermedim. Fakat arkadaşları ısrar ettiler ve benim malümatım dışında bunu yaptılar.Yaptıktan sonra da bozduramadım. Kendi arzusu Hariciye Vekaleti’ne girip orada iş bulmaktı. Kuvvetli Almancası, İngilizcesi vardı. Fakat olmadı. Bu da bir talihsizliktir, olur. Bazen insan zorlanıyor.

Menderes’in Kuzenine Açılan

Örtülü Ödenek Kapısı

Mehmet Özdemir Evliyazade...S.106... ESAS:1960/21...

1 Aralık 1960

fiahitten soruldu: (20 Ocak 1954 tarihli Mehmet Özdemir Evliyazade’ye 2000 lira aldığına dair makbuz gösterilerek soruldu: Bu para Başvekilin emri ile Başvekilin kuzeni olan Mehmet Özdemir Evliyazade’ye ben verdim.) Bunu siz söylüyorsunuz ifadenizde. Böyle oldu mu?

fiahit Basri Aktaş - Evet efendim.

Başkan - Ne diyorsunuz Adnan Menderes?

Sanık Adnan Menderes - Beyefendi, bu para verilmiş olabilir; verilmiştir. Bu para Mehmet Özdemir’in çalışmalarına mukabil verilmiştir. Komünist teşkilatı ile mücadele için vazife almış bir gençtir. Bu hizmetlerine mukabil ve bu hizmetlerin ifasında zaruri olarak katlandığı masraflara karşılık olmak üzere ödenmiştir.

Başkan - Diğer ifadelere bir diyeceğiniz var mı?

Sanık Adnan Menderes - Hayır yoktur.

Başkan - Sonra ifadenizde geçiyor; bahşişleri de verdik demişsiniz. Niçin tamamen söylemiyorsunuz?

fiahit Basri Aktaş - Bendenize sormadınız da. Seyahat esnasında ödenen masraflar emirler ile yapılmıştır.

Başkan - Bahşişler?

fiahit Basri Aktaş - Otelde verilen bahşişlerdir.

Sanık Adnan Menderes - Anlayamadım?

Başkan - Bahşişleri de örtülü ödenekten vermişsiniz.

Sanık Adnan Menderes - Başvekil olarak tek başıma gitmiyordum. Birçok insanlar vardır.

Sanık Adnan Menderes Müdafii Talat Asal - Efendim, sualimizin bir tanesi şudur: Başvekilin vergi borçlarını ve şahsi masraflarını Tahsisatı Mestureden ödenmesi mevzuunda Başvekil tarafından Hususi Kalem Müdürü Basri Aktaş’a herhangi bir zaman içinde herhangi bir emir ve talimat verilmiş midir, bu mesele üzerinde Başvekilin titizlik derecesi ne idi?

Page 25: Parsadan Hikâyesi

fiahit Basri Aktaş - Bendeniz Adnan Menderes’ten böyle bir emir almadım.Vergi borçları ve diğer masraflar için Tahsisatı Mesture’den ödensin diye emir almadım ve böyle bir tediye yapmadım.

Sanık Adnan Menderes Müdafii Talat Asal - İkinci sual: Tahisatı Mesturenin şahsi hizmetinde kullanılmaması hususuna dikkat eder mi idi, şahsi hesaplarını kontrol edebilmek imkanına sahip mi idi?

Başkan - fiahit’ten yüksek soruşturmadaki ifadesine göre soruldu: Özdemir Evliyazade’nin Milli Emniyetle bir alakası bulunmadığını öğrendim diyorsunuz.

fiahit Basri Aktaş - Efendim, bu paranın nasıl sarfedildiğini tali komisyondan sordular. Milli Emniyet hizmetinde çalıştığını tahmin ettiğimi söyledim. Sonradan gayrı resmi olarak öğrendiğime göre Milli Emniyet ajanı değilmiş.

Başkan - (Sanık Adnan Menderes’e hitaben:) Bakınız siz komünistlerle mücadele teşkilatında çalışıyor demiştiniz, halbuki öyle değildir.

Sanık Adnan Menderes - Müsaade ederseniz beyefendi, bu Mehmet Özdemir Evliyazade Milli Emniyette çalıştı. Milli Emniyette çalışanların hepsini bendeniz dahi bilmem. Bunlar...

Başkan - Yakınınız olduğu için. fiahit çalışmadığını öğrendim diyor.

Sanık Adnan Menderes - Bilmediği için çalışmadığını, diyor. Başka Milli Emniyette çalışanları biliyor mu? Kendisine sorarsanız bilmez.

Başkan - fiimdi kalabalık heyetler halinde gidiyorduk, diyorsunuz. Hattı zatında heyetin teşkili Başvekile mevdu. Fakat heyetin, tahsisatı ile de mütenasip olması lazım değil mi? Ya siz yahutta Tevfik İleri şöyle bir söz söylemiştiniz. Yorganına göre ayak uzatmak değil, ayağa göre yorgan bulmak ... Biz ayağımıza göre yorgan yaptıracağız. fiimdi elli kişiyle gittiniz, gitmeseydiniz, devletin tahsisatı ile mütenasip olarak gidecektiniz.

Sanık Adnan Menderes - fiurasını arz edeyim, kapalı kaldı, Başvekalet temsil tahsisatı diye bir tahsisatın 950’den evvel ve sonra mevcut olup olmadığı hususunun tahkik edilmesi lazım gelir. Bu bir. İkincisi, kararnamede başvekiller kendi evlerinde otururdu, binaenaleyh köşkün tahsisatı yoktur diye bir Tahsin Önder ifadesine isnat ediyor.

Başkan - Bu olabilir. Fakat masraflar devlet geliri ile mütenasip olmayacak mı? Mesela uçak kazası... Uçak kazasında bazılarının hiçbir vazifesi olmadığı ve bu seyahat ile hiçbirisinin ilgisi olmadığı anlaşıldı. Niçin götürdünüz?

Sanık Adnan Menderes - Bir hususi tayyare giderken mümkün olduğu kadar fazla zevatın gitmesi, görmek ve şey yapmak bakımından ...

S.154... Esas: 1960/21... fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade huzura alındı...

Başkan - Adınız?

fiahit - Mehmet Özdemir Evliyazade

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Nejat.

Başkan - Kaç doğumlusunuz?

Page 26: Parsadan Hikâyesi

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - 1336.

Başkan - fiimdi ne iş yapıyorsunuz?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Serbestim.

Başkan - Milli Emniyette falan çalışmıyorsunuz?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Hayır .

Başkan - Sanık Adnan Menderes’i ve Ahmet Salih Korur’u tanıyor musunuz?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Tanırım.

Başkan - Akrabalık, hısımlık gibi şahitliğe mani bir haliniz var mı?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Adnan Menderes, annemin halasının oğludur efendim.

Başkan - Yemin ettireceğim.

(fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade’ye yemin ettirildi)

Başkan - Örtülü ödeneğin maksat dışı sarfedildiği iddia edilmektedir. Sizin şahit sıfatı ile bilgileriniz varmış? Ne biliyorsanız söyleyiniz?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Bunun hakkındaki bilgim, Basri Aktaş’ın bendenize tevdi etmiş olduğu 2000 lira doğrudan doğruya bu mevzuun tamamen dahilinde sarf edilmiştir. Yani istihbarat bakımından sarf edilmiştir. Sapık ideolojilerle yapılan mücadelelerde kullanılan imkanlara sarf edilmiştir. Yalnız bunların açıklanması memleketin yüksek mefaatlerine mani teşkil eder .

Başkan - Tahsilin ne kadar?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Yüksek, Siyans Politik.

Başkan - Milli Emniyet’te mi çalışıyordunuz? Sizin hakkınızda bir de karar var . Milli Emniyette çalışıp çalışmadığınızı tahkik edeceğiz.

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Efendim, bendeniz düşükler zamanında intisap etmiş değilim.1946’da, en kıymetli bir devirde intisap etmişimdir.

Başkan - Hangi tarihten hangi tarihe kadar?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Bendeniz efendim, buraya düşükler zamanında intisap etmiş değilim. 1946’da en kıymetli bir devrede intisap etmişimdir.

Başkan - Size hangi tarihten hangi tarihe kadar bulundunuz diyorum.

fiahit Mehmet Evliyazade - 946 ve 953. 953’te işlerin bozuk gittiğini gördüm ve tenkitlerimi yapabilmek için ayrıldım. Sayın Reisimiz, benim kadar hakikatleri kendilerine söyleyen bu 26 milyon içinden kimse çıkmamıştır. Kendisi bana daima acı yalak derdi.

Başkan - Kendisi kim? Kendisi derken daima isim söyleyin .

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Acılı yalak tabirini, hakikaten benim kötü haberleri getirmem dolayısıyla söylüyordu. Onun için kendilerine daima bu hakikatleri söylerdim ve kendilerinin etrafının kötü insanlarla sarıldığını....

Başkan - Bu....

Page 27: Parsadan Hikâyesi

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Bu meyanda....

Başkan - Dur, dur ben soracağım. Ne acele ediyorsun? fiimdi, böyle hakikatleri söylediğiniz şeylerden birkaç cümle söyleyin bakalım .

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Mesela, Milli Emniyet Başkanlığına , askeri mahkemece mahkum olmuş ve askeri temyizce mahkumiyeti tasdik edilmiş bulunan Behçet Türkmen gibi bir zatın getirilmesi ile memleket menfaati perişan olur, demişimdir.İkincisi; Fatin Rüştü Zorlu gibi gayet düşük ve her türlü fenalığı irtikap edecek bir insanı kabinesinde tutmamasını, söylemiştim. Memlekete yapılan fenalıkları ve bütün vurgunları söylemişimdir. Kendisinin etrafını hırsızların ve fena insanların sardığını söylemişimdir. Fakat onların tezvirleri yüzünden en sonunda Reisi Cumhura hakaret ettim diye beni zindanlara attılar. Sonra Londra uçak kazasından dönüşlerinde kendilerine Parti’nin değil, memleketin adamı olun ve memleket için çalışın dedim. Gazetecileri affedin, İsmet İnönü ile daima temas edin, hatta Londra dönüşlerinde Adnan Menderes’i İnönü’nün karşılamasını, Reisi Cumhur sureti kat’iyede istemiyordu. Ben insanlara bunu temin ettim. Ben ısrarla bunu temin ettim. Bu vaziyeti Ercüment Bey de bilir, kendisi buradadır, sorabilirsiniz. Namık Gedik koruma ekibine, içeri girmek isterse, vurunuz demişlerdir. İnkılaptan sonra İstanbul Valisi Bey müjde olsun, Ethem Yetkiner’in kasasında seni mahv ve perişan etmek için vesikalar buldum. Bu da vataperverliğinin misalidir, dedi. Bunlar Milli Birlik Komitesi’ne tevdi edilmiştir. Bütün bu başına gelenler ahlaksız bir (Anturaj’ın) eseridir.

Başkan - Milli Birlik Komitesi’ne intikal eden vesikalardan birisini söyle?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Beni takip ediyorlar. Refikamı takip ediyorlar. Bunları telgrafla hem Ercüment Yavuzalp’a hem de kendilerine yazmışımdır.

Başkan - Bu 1953’e kadar devam etmiş, ondan sonra ayrıldınız mı? Benim sözlerim duyuluyor mu?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Zatıalinizin söylediklerini flu olarak alıyorum. Tam gelmiyor.

Başkan - 1953’ten sonra ayrıldın mı diyorum?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Evet.

Başkan - Ondan sonra Milli Emniyet’te çalışmadın mı?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Fiilen çalışmadım. Fakat benim gibi bir teknisyenin malumatlarına müracaat etmişlerdir.Teknisyen arkadaşlar gelip benim malumatlarıma müracaat ederlerdi.

Başkan - Mikrofon iyi çalışmıyor herhalde, düzeltsinler. Bir beyanat veriyorsunuz. Ne diye beyanat vermiştiniz?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - 4 Mart 1954’te bir beyanat neşrettim.Kısaca arzedeyim, sizi fazla tasdi etmeyeyim. Dedim ki; “Size veda ediyorum, artık yanınızda durmuyorum; düşmanlar yanınızı, etrafınızı kapatmışlar; hırsızlar, oportünistler tarafından sarılmışsınız.Son olarak ikazım İnönü’nün saflarına geçiniz” dedim. Bu açık olarak 14 Mart 1954 tarihinde bütün gazetelerde ilan edildi. Bunun üzerine, doğrudan doğruya bendenizin, bir zaafım olsaydı, her devirde aranır; kendilerinin devrinde her vekil beni adeta mikroskop ile takip ederdi.

Başkan - Niçin?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Bir şey yapayımda beni yakalasınlar, diye.

Page 28: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Sonra ne oldu. Milli Emniyet’teki hizmetlerine mukabil 2000 lira verildi deniyor?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Bendenizin sarf ettiği paralar yemin ve kasem ederim ki yerinde ve meşru olarak sarf edilmiş paradır.

Başkan - Çok heyecanlı söylüyorsun. Adnan Menderes’le aranızda bir vazgeçti var herhalde.

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Kendileri ile hiçbir şahsi geçmişim yoktur. En son olarak kendilerini ziyaret etmek istediğim zaman zorla giriyordum.

Başkan - fiahsi bir vazgeçtiniz yok mu idi?

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Böyle bir şey olamaz. Çünkü ben daima vatana ve memlekete muvaffak olmasına çalıştım. Fakat etrafı kendisini bu hale getirdi.

Başkan - Aranızda hususi bir geldi geçti falan var mı idi? Mesela para istersiniz, istediğiniz parayı vermez, ondan sonra kendisine kırılır, düşman olursunuz.

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Ben kalem kağıda düşmemiş, memleketin milyarları kıymetinde sırlar biliyorum. Böyle üç beş kuruşa tenezzül edecek insan değilim.

Başkan - Demek ki, böyle bir geldi geçtiniz yok.

fiahit Mehmet Özdemir Evliyazade - Hayır öyle bir şeyimiz yok. Yalnız ben etrafındaki namussuzlar ve hırsızlarla yeğan yeğan mücadele etmiş bir insanım. Ve kendisine...

Başkan - Bırakın artık, kafi .

Sanık Adnan Menderes - Yeğenim Özdemir heyecanlıdır, asabidir, kendisini mazur görmek lazımdır. İfadeleri karşısında söyleyecek birşey yok. Ödenek mevzuudur, bu.

Başkan - Siz Ahmet Salih Korur?

Sanık Ahmet Salih Korur - Hayır.

Başkan - Buyurun.

Örtülü Ödenek, Mebusların

Seçim Masraflarının Kaynağı

Burhan Belge... S. 116...1960/21.. 1 Aralık 1960... fiahit Burhan Belge huzura alındı...

Başkan - Adınız?

fiahit - Burhan.

Başkan - Soyadınız.

fiahit Burhan - Belge

Page 29: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Burhan Belge - Asaf.

Başkan - Kaç doğumlusunuz.

fiahit Burhan Belge - 1899.

Başkan - fiimdi Yassıada’da mevkufsunuz.

fiahit Burhan Belge - Evet, efendim.

Başkan - Sanık Adnan Menderes ile Ahmet Salih Korur’u tanıyor musunuz?

fiahit Burhan Belge - Tanırım efendim.

Başkan - fiahitliğe mani bir haliniz var mı?

fiahit Burhan Belge - Yok efendim.

(fiahide yemin ettirildi)

Başkan - Örtülü ödeneğin kanunun maksadı dışında sarf edildiği iddia edilmektedir. Sizin de şahit sıfatı ile bu mevzuda bilgileriniz varmış, ne biliyorsanız söyleyin?

fiahit Burhan Belge - Efendim, benim örtülü ödenek hakkındaki bilgim 1950’den başlamak suretiyle 1957’ye kadar, mebus olduğum tarihe kadar devam eder. Bana Başvekil’in muvafakatiyle her ay muntazam olarak 500 lira civarında bir yardımın yapılmasıdır.

Başkan - Demek 7 sene buradan her ay 500 lira aldınız?

fiahit Burhan Belge - Bu yardım, benim ‘Zafer’in başyazarı olmam münasebetiyle ve Ankara’ya gelen ecnebi meslekdaşlarım, yahut diplomatlarla temaslarım ve onların ziyafetlerine icabetim ve bu davetlere, bir mukabelede bulunmam için, gayet seyrek olmak üzere bulunmam için yapılmış bir yardımdır. Bu yardımın ne zaman başladığını arz etmiştim, 1950’de. 1950’de Yeni İstanbul Gazetesi Başmuharrirliğinden ayrıldıktan sonra bir vazifem yoktu. 950-951’ idi, Emlak Bankası Murakıplığı vazifesini aldım. 500 küsur lira aylığım vardı. Bu böyle devam etti. Daha evvel Matbuat Baş Müşaviri iken, Atatürk devrinde, Matbuat Umum Müdürlüğü Dahiliye Vekaletine bağlı iken, gerek ben gerekse arkadaşlarım bu şekilde yine bu temasları yapmak ve yapabilmek için yardımlar görmüş idik. Merhum Refik Saydam zamanında, Saraçoğlu zamanında bizzat yardım gördüm.

Başkan - Muntazam 500 lira mı?

fiahit Burhan Belge - Değil efendim.

Başkan - Hizmet gördükçe, bu hizmet makbul oldukça yapılabilir. Fakat 1950 - 1957’ye kadar muntazam ne kadar almışsınız?

fiahit Burhan Belge - Saraçoğlu zamanında muntazam aldım.

Başkan - 1950’den bu tarafa doğru?

fiahit Burhan Belge - 1950-1957 senesine kadar aldım. 1957 senesinden sonra bir defaya mahsus olmak üzere, Ahmet Salih Korur beni çağırttı ve “Yaz şuraya 3 bin lira” dedi. Çünkü kâğıt imzalanıyordu. Yazdım, tediye ettiler. “Bu dedi, mebus oldunuz, seçimden evvel senin masrafın ve hizmetlerin dolayısıyla” dedi. Burada kapandı. Bundan sonrası yoktu.Onun haricinde örtülü ödenekte ne şekilde bir tasarruf yapıldığı malumum değildir.

Başkan - Mebus olduktan sonra almadınız mı?

Page 30: Parsadan Hikâyesi

fiahit Burhan Belge - Hayır.

Başkan - 1950’den 1957’ye kadar hiç vazife görmediğiniz zamanlar olmuş mudur?

fiahit Burhan Belge - Müstemirren aynı vazifeyi gördüm. Ecnebi meslektaşlarımla temaslarım vardı.

Başkan - Ayda kaç defa ecnebi meslektaşlarınızla temas ediyordunuz, mahdut?

fiahit Burhan Belge - Yalnız şunu arz edeyim; ben 500 lirayı tasarruf edip kendi intifaim için sarf etmedim. Bilakis 500 liranın üzerinden sarfederek bana verilmiş olan vazifeyi yaptığıma kaniim.

Başkan - 950’den 957’ye kadar bütün yaptığın hizmetlere karşı aldığın bu parayı sarf etmişsin. fiahsın için hiçbir şey sarfetmedin mi?

fiahit Burhan Belge - Hayır. Bu ve diğer paralarımı da sarf etmişimdir. Elimde bir şey kalmamıştır, mal meydanda.

Başkan - Bilhassa mebus olduktan sonra aldığınız 3000 lira tamamen parti işine tahsis edilmiş oluyor, doğru mudur? Kanun tecviz eder mi? Örtülü ödenek, memleketin üstün menfaati için konulmuş ve Başvekilin tamamen hamiyetine, vicdanına terk edilmiş bir ödenektir. Siz gitmişsiniz mebus olmuşsunuz, biraz masraf etmişsiniz, onu tahsisatınızdan çıkarabilirdiniz. Mebus propaganda masrafı yapmış diye 3000 lira ödemek doğru mudur? Vermek de doğru değildir, almak da.

fiahit Burhan Belge - Bendeniz 57’den 960 Mayısı’na kadar devam ettim. Aynı hizmetleri ifa etmeye çalıştım. Fakat mebus olduktan sonra param da yetiştiği için ayrı bir ödenek talebinde bulunmadım.

Başkan - 3000 lirayı da almamalıydınız.

fiahit Burhan Belge - Taliplisi değildim, fakat Müsteşar Bey çağırdı, imzala şu kâğıdı, bu senin 957’den evvelki hizmetlerin için dedi. İtiraz etmedim. Buyurduğunuz gibi belki yüksektir. Reddedilebilirdi.

Başsavcı - fiahit Burhan Belge, zannediyorum ki, hakikatı ketmediyor. Çünkü bu paralar kendisini o maksatla verilmiş değildir. Burhan Belge; sövmek için milletin parasını örtülü ödenekten tahsisat olarak almıştır.

fiahit Burhan Belge - Cevap hakkım var mı Reis Bey?

Başkan - Buyurun.

fiahit Burhan Belge - Ben millete sövmek için bu parayı almadım ve ben zaten millete sövmüş bir adam da değilim. Bunu da ayrıca tasrih etmek isterim.

Başkan - Radyonun parti organı yapılması davasında geçiyor. Radyo Gazetesi’nin nasıl hazırlandığı; sizin Başvekil ile nasıl çalıştığınız, bizzat tanzim edilen gazetede neler sarfedildiği, burada söylendi. Mesela Devlet Radyosunda, “Alçaklar, namussuzlar” kelimesini işitmişizdir. Bunu kim yazdı?

fiahit Burhan Belge - Reis Beyefendi, bunlar yazılmış yazılardı. Zaten Radyo kısmında huzurunuza çıkacağım. Bu aynı suallere muhatap kalacağım. İddia makamının tarizlerine muhatap kalacağım. Elimden geldiği kadar malumat arz edeceğim. Ketmettiğimi söylediler. Olduğu gibi burada size hakikatı arz edeceğim.

Başkan - Elbette “sövdüğüm için, söveceğim için aldım” diyecek değilsiniz ya. Buyurun.

Page 31: Parsadan Hikâyesi

Gazeteciler Kervanına İstanbul Ekspres ve Sahibi Mithat Perin de Katılır.

Mithat Perin... S.119... 1960/21... 1 Aralık 1960 ....fiahit Mithat Perin huzura alındı...

Başkan - Adınız?

fiahit - Mithat Perin

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Mithat Perin - Celal Perin.

Başkan - Kaç doğumlusunuz?

fiahit Mithat Perin - 1917.

Başkan - Ne iş yapıyorsunuz?

fiahit Mithat Perin - İstanbul Ekspres Gazetesi sahibiyim.

Başkan - Sanıkları tanıyor musunuz, şahitliğe mani bir haliniz var mı?

fiahit Mithat Perin - Tanırım, şahitliğe mani bir halim yok.

Başkan - Yemin ettireceğim.

(fiahide yemin ettirildi)

Başkan - Örtülü ödeneğin kanunun maksadı dışında sarf edildiği iddia edilmektedir. Sizin de şahit sıfatı ile bilgileriniz varmış; bu mevzuda ne biliyorsanız söyleyin?

fiahit Mithat Perin - Örtülü ödeneğin kanunun maksadı dışında sarf edildiğine dair şahsen malumatım yoktur. Sadece sorgum esnasında benim örtülü ödenekten bir defa 1500, bir defa da 3500 lira aldığıma dair tahkikat kurulu bir soruşturma yaptı. Zaman çok geçmiş bulunmaktadır. Almış olduğum 1500 ve 3500 lirayı hatırlıyorum. Bunları 1954 senesinde dışarıya yapılmış olan bir İran ve bir Mısır seyahati dolayısıyla aldığımı tahmin etmekteyim. Aradan çok zaman geçti. Bunun dışında bir defa da bir ihtiyacımızı karşılamak için Başvekilden değil, Demokrat Parti Genel Başkanı’ndan 10 bin lira kredi açılmasını talep etmiştik. Bilahare iade etmek üzere. Bunu o zaman Ahmet Salih Bey verdiler. Bu para bilahare, tahmin ediyorum Resmi İlanlar fiirketindeki bizim hesabımızdan ödenmesi lazım gelirdi. Ve herhalde ödenmiştir.

Başkan - Kim tarafından?

fiahit Mithat Perin - Resmi İlanlar fiirketi tarafından, alacaklarımızdan ödenecekti. Belki de ödenmiştir, fakat bunu size bugün ispat etmeme imkan yok. Çünkü Sirkeci’deki infilak sırasında bütün evrakı ortadan kalktı. Onun için bugün size kat’i bir şey söyleyemem.

Başkan - Bu 10 bin lira ne parası idi?

fiahit Mithat Perin - İhtiyacımız olmuştu.

Page 32: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Bu örtülü ödenekten nakden verilmedi mi?

fiahit Mithat Perin - Evet, örtülü ödenekten verildi, fakat bir kayıtla verildi, eğer makbuz bulunacak olursa bu kayıtta görülecektir. Bunun ödenip ödenmediğini.... Aradan uzun zaman geçmiştir.

Başkan - fiahsen ödemediniz.

fiahit Mithat Perin - Resmi İlan fiirketinin ödemesi lazım gelir.

Başkan - Sanık Ahmet Salih Korur...

Sanık Ahmet Salih Korur - Ödeme kaydıyla kendisine 10 bin lira verildiğini hatırlıyorum. Fakat paranın geri alındığını hatırlamıyorum. Resmi İlanlar fiirketi’nden bir paranın geldiğini hatırlamıyorum, gelmiş olsaydı kayıtlara geçmiş olması lazım gelirdi. Fakat bu şekilde verildiğini biliyorum. Bu 10 bin lirayı Mithat Perin Bey ödeyecektir, diye aldığım emir üzerine, bu parayı ödeyeceksiniz diye Mithat Perin Bey’e verdim.

Başkan - Resmi İlanlar fiirketi niçin ödeyecek?

fiahit Mithat Perin - Resmi İlanlar fiirketi, gazetelerin ilanlarının geçtiği şirkettir. Oradan alacağımız vardı, oradan ödenmesi şartı ile aldım.

Başkan - Tahakkuk etmiş mi, alacaklı duruma geçmiş misiniz?

fiahit Mithat Perin - Tetkik edilecek olursa çok kere alacaklı durumda kaldığım vakidir.

Bilirkişi Cafer Tayyar Sadıklar - Evvelce arz ettiğim gibi iadeler tamamen nazarı itibare alınarak tetkikat yapılmıştır. Bahis mevzuu 10 bin liranın iade edildiğine dair bir kayda rastlayamadım. Binaenaleyh ödetilmemiştir.

Başkan - Sizin bir diyeceğiniz var mı?

Başsavcı - fiahit olarak gelen arkadaşımız münevver bir insandır, memleket matbuatına hizmet ediyor. Kendisine borç para lazım olduğu zaman; üstelik Demokrat Parti’nin faal üyesi rolündedir; hangi bankaya gitse kendisine 10 bin liralık kredi açarlardı.Böyle bir yola gitmeyip de, örtülü ödenek yoluna gitmiş olmasının sebebini bize açıklasın lütfen.

fiahit Mithat Perin - Müsaade buyurursanız arz edeyim; matbuat işlerini iyi bilen arkadaşlarımız takdir ederlerki, gazetelerin bazen çok sıkışık vaziyetleri olabilir. Bu hallerde bankaca kredi muamelesinin ikmali zaman alır. Bunun için sıkışık bir zamanımızda Parti Genel Başkanına müraacat ettik ve bize böyle bir para verdi.

Başkan - Parti Genel Başkanına müracaat edip tahakkuk ettirmek çok zor , bankaya gitmek daha kolay .

fiahit Mithat Perin - Siz öyle söylüyorsunuz, bizim için öyle değil.

Başkan - Parti Başkanından randevu almak ne kadar zamana müteveccih olduğu malum iken Genel Başkana yani Başvekile müracaat etmek daha kolay olur.

DP ve Menderes Lehinde Yazmayan Gazetecilere Çifte Standart

Ethem İzzet Benice... S.128... Esas: 1960/21... 1 Aralık 1960... fiahit Ethem İzzet Benice huzura alındı.

Page 33: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Adınız?

fiahit - Ethem İzzet .

Başkan - Soyadınız?

fiahit Ethem İzzet - Benice.

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Ethem İzzet Benice - İzzet.

Başkan - Kaç doğumlusunuz?

fiahit İzzet Benice - 1319.

Başkan - Ne iş yaparsınız?

fiahit Ethem İzzet Benice - Gece Postası Gazetesi başmuharririyim.

Başkan - Sanıkları tanıyor musunuz? fiahitliğe mani bir haliniz var mı?

fiahit Ethem İzzet Benice - Yok efendim.

Başkan - Yemin ettireceğim.

(fiahide yemin ettirildi)

Başkan - Örtülü ödenekten usülsüz sarfiyat yapılmış.... Kanunun maksadı dışında. Sizin de şahit sıfatı ile bu mevzuda bilgileriniz varmış. Mesela size de ödeme yapılmış?

fiahit Ethem İzzet Benice - Efendim, bendeniz yüksek huzurunuza çok yaralı bir halde gelmiş bulunuyorum. O bakımdan müsaade buyurursanız şehadetimle savunmam izahatimde yer almış bulunsun. Bendeniz örtülü ödenekten şahsen tediye görmüş bir vatandaşınız değilim. Son Telgraf Gazetesi için, öteden beri teamül olduğu üzere birçok büyük gazetelere abone temin edildiği gibi Son Telgraf Gazetesi’ne Başvekaletçe abone ücreti tediye edilmiştir. Bu ticari manasında bir alışveriştir, hukuki manasında da gayrı meşru bir mevzu değildir. Siyasi manasında, bir gazetenin Başvekalet emrine kiralanması veya satılması gibi bir hadise mevzuu değildir. Fakat bir noktayı bu bakımdan tavzih etmek isterdim.

Başkan - O zaman Son Telgraf Gazetesi’ni çıkarıyordunuz değil mi?

fiahit Ethem İzzet Benice - Evet efendim, gazetenin hem sahibi hem de muharririyim. O bakımdan abone mevzuunun nasıl tekevvün ettiğini ifade ve izah etmem lazım.

Başkan - Ne kadar aldınız?

fiahit Ethem İzzet Benice - Bir sene içinde bu 15.000 lirayı aldım. Efendim bunun Tahsisatı Mestureden mi, açık tahsisattan mı ödendiği hakkında da bendenizin Soruşturma Kuruluna gelinceye kadar hiçbir bilgisi yoktu.

Başkan - Nasıl bu abone, ne kadar abone?

fiahit Ethem İzzet Benice - Bendeniz 1950 senesine kadar Cumhuriyet Halk Partisi saflarında ve sadece hür ideali olan bir insan olarak gazetecilik yaptım. Eserler telif ettim. 1950 senesinde muhalefet saffına geçtim, tabii olarak 1951 senesine kadar bu muhalefetimi şiddetle ama, bize normal ve makul, kanuni ölçüler içerisinde devam etti. O

Page 34: Parsadan Hikâyesi

zamanki muhalefetimizden Demokrat Parti iktidarı memnun olmadı. Bizim gazetemizin resmi ilanlarını kesti, kağıt tahsisatını kesti. O günkü şartlar içerisinde 70-75 tirajı olan gazete birdenbire felce uğradı. Biz mücadelemize devam ettik. Fakat öyle bir durum hadise oldu ki, her gazete İzmit Kâğıt Fabrikası’ndan hükümetin emri ile kilosu 60 ila 80 kuruştan kâğıt alırken biz Koç müessesesinden kilosu 136 kuruşa kâğıt almaya mecbur kaldık.İlhan Örnekol müessesesinden keza 136 kuruştan kağıt almaya mecbur edildik. Resmi ilanlar kesildi, o sene 300 -400 bin liralık zarara maruz bırakıldık. Bu vaziyette bulunurken bir taraftan da manevi başka üzüntülerim vardı. Refikam ölüm döşeğinde idi. Kan kanserinden hasta idi. Perişan bir haldeydim. Bu perişanlık içinde bir gün Emniyet Müdürü Kemal Aygün telefon etti. Başvekil Beyefendi zatıalinizi Ankara’da bekliyor, dedi. Hemen hareketiniz için uçakta yer ayrıltılmıştır. Gitmeniz yerinde ve makul olur, dedi. Evvela gitmemeyi düşündüm. Fakat ailem merhum dedi ki, git, nihayet seni bir Başvekil çağırmış. Binaenaleyh bu vaziyette ısrarda mana yoktur. Başına gelenler de ortadadır. Binaenaleyh menfi hareket etmekte isabet olmayacağı kanaatindeyim, dedi. Bendenizde aynı düşünceye vardım.Ve bindim tayyareye Ankara’ya gittim. Adnan Bey beni Başvekalet makamında kabul etti. fiu noktaya tasrih edeyim ki, on sene içinde hususi olarak Başvekil ile konuşmam bundan ibarettir. Bendeniz Adnan Bey ile ve iktidarı ile hususi temas yapmış ve onlar namına neşriyat yapmış bir insan değilim. Gazete koleksiyonlarının hepsi meydandadır.

Başkan - Yani Demokrat Parti’yi desteklemediniz mi? Destekleyen matbuat içinde değil misiniz?

fiahit Ethem İzzet Benice - Hayır efendim. Bilakis on yıl içinde Demokrat Parti iktidarının en çok kahirlerine hedef olan bir gazeteciyim. Bana dediler ki, siz altıncı devre Büyük Millet Meclisi’nde sekizinci devre Büyük Millet Meclisi’nde birlikte arkadaşlık ettiğimiz insanlarsınız, aramızda şahsen birbirimizi rencide edecek bir durum olmamak gerektirir. Demokrat Parti’yi kurduğumuz zamanda gerek Bayar tarafından gerekse arkadaşları tarafından bize iltihakınız hakkında muhtelif tekliflerde bulunduk. Hüsnü kabul etmediniz. Ama, sizin şu vaziyetiniz, bize şu fikirleri ilham ediyor; “Biz sizin ilanınızı kestik, kağıdınızı da kestik, mutazarrır olduğunu da biliyoruz” dedi. Fakat bu arada bir ‘ara seçimi’ yapıldı.

Başsavcı - Sayın Başkanım zannedersem Ahmet Salih Korur rahatsızlık geçiriyor.

Başkan - Çabuk Ahmet Salih Korur’a bakın... Dışarı çıkmak istiyorsanız, biraz dışarı çıkın .

(Sanık Ahmet Salih Korur dışarı çıkarıldı.)

fiahit Ethem İzzet Benice - Bana dedi ki: “Sizin Cumhuriyet Halk Partisi’ne bu kadar sadakat ve vefa ile bağlı oluşunuz belki yalnız kendinizi teselli etmek gibi bir netice veriyor ama, ameli olarak şu vaziyete geldiniz. Oradan sizi destekleyecek maddi ve manevi herhangi bir vakaya şahit olmadık. Bu yolda devam etmeniz sizin gazetecilik mesleğinizi ademe götürür”. O arada gazetemiz de Kore Harbi münasebetiyle neşredilen bir karikatürden dolayı Askeri Mahkemeye verilmiştik. 161. madde ile. ‘İşte’ dedi, “Bütün bu vaziyetler içerisinde, benim size dostane tavsiyem bu muhalefette ısrar etmeyin, tarafsız ve müstakil bir gazete olarak neşriyatınıza devamınız şayanı arzudur. Böyle bir vaziyet mevzubahis olursa biz de bu zararları önlemeye gayret ederiz”, dedi. Düşüneyim dedim ve kendilerinden ayrıldım. Yalnız şu noktayı tebaruz ettirmem lazımdır ki Adnan Bey’in bu sözleri bana müstakbel hayatım bakımından bir intibah vesilesi olmuştur. Ve politika denilen nesnenin mahiyeti hakkında bir ders olmuştur. Ondan sonra hakikaten ben kendi istikaline kavuşan; kendi hayatında kendi şahsi gayretimle on sene içinde iyiye iyi, kötüye kötü diyen bir gazeteci olarak devam ettim ve bu arada zaman zaman gerek Son Telgraf’ın, gerek Gece Postası’nın bütün koleksiyonları şahittir ki, ne demokrat Parti’nin destekleyicisi, ne de CHP’nin düşmanı oldum. Efkarı Umumiye’nin tercümanı olmaya çalıştım. Ne Demokrat oldum, ne de halkçı, ne de hükümetten bir şey istedim. Hatta 54 ve 57 seçimlerindeki cazip tavassutları da reddettim. Kendi kafama göre yazdım. Buna mukabil 1957’de Gece Postası’nın da ilanını kestiler. 1959’da kağıdını da 4 puana indirdiler. Emsali yoktur, 12 puan, 9 puan, 6 puan, 4 puan. Bu hususi bir şey. Bu da ifade ederki, Demokrat Parti’ye satılmış, kiralanmış bir başmuharrir değilim. Binaenaleyh bu bakımdan çok muzdarip olarak huzurunuza geldim. Yani on seneden beri bu partinin

Page 35: Parsadan Hikâyesi

kahrını, her türlü mesleki işkencesine tahammül etmiş bir insan olduğum halde şimdi Tahsisatı Mestureden teayyüş eden bir adam olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Efkarı Umumiye’ye açıklamam için bana bu imkanı verdiğinizden dolayı minnettarım.

Başkan - Diğer gazeteler de böyle mi bilir? Yani ne o tarafa, ne bu tarafa?

fiahit Ethem İzzet Benice - Her halde öyle bilmeleri lazımdır. Gazetelerimizin tutumu budur.

Başkan - 15 bin lira abone bedeli neymiş .

fiahit Ethem İzzet Benice - 6-7 Eylül hadiselerindeki tazminatı andıran, bana şahsi değil, müesseseye yapılan bir tazminattır.

Başkan - fiimdi en son duruma göre, Gece Postası’nda başka hissedar var mı?

fiahit Ethem İzzet Benice - Hayır, yoktur.

Başkan - Müessese demek siz demeksiniz; müessese sizden başka bir şey mi? Müessese bir şirket olursa.... o zaman birisi gelir, alır. Siz demek müessese demek, müessese demek siz demektir. Bu 15.000 lira ne parası?

fiahit Ethem İzzet Benice - Arz ettim, resmi ilanlarımızı kestiler o sene.

Başkan - Hangi sene aldınız? Ceste ceste mi yoksa defaten mi?

fiahit Ethem İzzet Benice - Efendim, huzurunuza hazırlıksız geldim, şöyle hatırlayabildiğim kadar arz edeyim. Bunlar hesaplarıma geçmiş paralardır.

Başkan - Bu 15.000 lirayı ceste ceste mi yoksa defaten mi aldınız?

fiahit Ethem İzzet Benice - Efendim hesaplarımıza ve resmi defterlerimize göre bu para defaten alınmıştır.

Başkan - Hangi tarihte?

fiahit Ethem İzzet Benice - Arz edeyim efendim, 31.10.1951’de yevmiye defterinin 149. sahifesinde kaydedilmiş 472 abonenin senelik bedeli olarak. Bunun üç son aylığı Teşrinievvel, Teşrinisani, Kanunuevvel 1951. Diğer 9 aylığı da 1951’de ilk üç aylık Teşrinievvel, Teşrinisani ve Kanunuevvel gazete abone bedeli olarak ...

Başkan - Cem’an ne kadar aldınız?

fiahit Ethem İzzet Benice - Benim hesaplarıma göre 20 bin liradır.

Başkan - 15 bin lira değil de 20 bin lira? fiu sözlerin hülasası ve istikametinde Adnan Menderes benim muztar halimden istifade etmek istedi gibi bir hava var konuşmalarınızın .

fiahit Ethem İzzet Benice - Evet efendim... fiimdi verdikleri maddi zararları arz edeyim. Resmi ilanlarımızı kestiler, kağıt vermediler. İlhan Örnekol müessesesinden 284 bobinde 54.194 kilo kağıt almışız.

Başkan - Bu konuşmayı kabul ettikten sonra kağıt verdiler mi?

fiahit Ethem İzzet Benice - Vermediler. Yalnız verdikleri şu 15.000 liradır.

Başkan - Bakalım Adnan Menderes ne diyecek.

Page 36: Parsadan Hikâyesi

Sanık Adnan Menderes - Beyefendi hatırlamıyor olanları. Kendisini durup dururken ben çağırmış değilimdir herhalde? Kendisi müracaat ederek gelmişlerdir. Kemal Aygün’den sorabilirsiniz.Ben mi telefon etmişim, yoksa Ethem İzzet Benice mi Kemal Aygün’e müracaat edip de benimle konuşmak için vesile aramıştır? Yalnız hatırlıyorum, bir iki defa Ankara Palas’ta kendisi ile karşılaştık, görüştük ve bir arkadaş sıfatı ile görüştük, dediği doğrudur. 951-952’de beraber mebusluk yaptık, kırılmadık. Gidişimizi beğenmiyor musunuz diye hasbıhalimiz olmuştur.Ama hiçbir zaman bu Gece Postası, Son Telgraf Gazetesi’nin bu şekilde bir muameleye tabi tutulması hususunda bu manaya delalet etmez. fiurasını arz edeyim: Hangi sene bilmiyorum, bobin verilmemiş, mürekkep verilmemiş, kağıt verilmemiş... Bunların hepsi muhakkak tahkike değer, tahkikat edilmeye muhtaç ve bir taraflı söylenmiş sözlerden ibarettir. Hiçbirisinden haberim ve malümatım yoktur. Acaba ne surette niçin kesilmiştir. Bunu vekili aidinin bilmesi lazım gelir.

Başkan - Son Telgraf ve Gece Postası gazeteleri Demokrat Parti’yi destekleyen gazete değil midir?

Sanık Adnan Menderes - Demokrat Parti’yi desteklediğini hatırlamıyorum. Müstakil gibi gider görülür, yani işin doğrusunu söylemek lazım gelirse takip etmemiştim.

Başkan - Niçin , ehemmiyet mi vermediniz?

Sanık Adnan Menderes - Çok tirajlı bir gazete değil. Sorunuz hakiki tirajını?

Başkan - Bunlar neticeyi değiştirmez, hukuki durumu değiştirmez. İster öyle olsun, ister böyle olsun... Örtülü ödenekten sarfı bakımından bir netice tevlit etmez amma, karakter bakımından mütalaa edilebilir.

Türk İslam Sentezci Peyami Safa,

Örtülü Ödeneğin Sefasını Sürenlerden

Peyami Safa... S.139... 1960/21... 05.12.1960... fiahit Peyami Safa huzura alındı...

Başkan - Adınız?

fiahit - Peyami Safa.

Başkan - Babanızın adı?

fiahit Peyami Safa - İsmail Safa.

Başkan - Kaç doğumlusunuz?

fiahit Peyami Safa - 1899.

Başkan - fiimdi ne iş yapıyorsunuz?

fiahit Peyami Safa - Yazarım.

Başkan - Hangi gazete veya mecmuada yazıyorsunuz?

fiahit Peyami Safa - Bugün için hiçbirinde.

Page 37: Parsadan Hikâyesi

Başkan - Sanıkları tanıyor musunuz? Adnan Menderes’i, Ahmet Salih Korur’u, yemin ettireceğim. fiahitliğe mani bir haliniz var mı?

fiahit Peyami Safa - Tanıyorum. fiahitliğe mani bir halim yok. Yemin ederim.

(fiahit Peyami Safa’ya yemin ettirildi)

Başkan - Örtülü ödenek kanun maksadı dışında sarf edilmiş, sanıklar tarafından; diye iddia edilmektedir. Sizin de şahit sıfatı ile bilgileriniz varmış. Size de bu örtülü ödenekten ödemeler yapıldı mı? Bunun etrafında bilgilerinizi söyleyin.

fiahit Peyami Safa - Efendim, örtülü ödenekten bana bazı emsali olduğu gibi, bir aylık san’at, ilim ve kültür dergisi kurmam için, tesis ve abone ücreti olarak tediye yapılmıştır. Bu tediye 1952 yılından itibaren, sekiz sene zarfında peyderpey yapılmıştır.

Başkan - Aylık mı yoksa?

fiahit Peyami Safa - Bir kısım peşin olarak, bir kısmı abone bedeli olarak seneden seneye...

Başkan - Senelik mecmua , toptan yekünü ne kadardır?

fiahit Peyami Safa - Efendim Yüksek Soruşturma Kurulu’ndan öğrendiğim rakama göre benim hesaplarımı teyit ediyor. Başlangıçta 25 bin lira tesis masrafları verilmiş. Sonrakiler de abone ücreti olarak tediye edilmiş.

Başkan - Cem’an ne kadar tutuyor?

fiahit Peyami Safa - Başbakanlığın “Türk Düşüncesi” mecmuasının 100 abonesi vardı. Senede 3 bin lira alıyordum.

Başkan - Sekiz senede 24 bin liradır. 49.000 lirayı nasıl aldınız?

fiahit Peyami Safa - Tesis masrafı için.

Başkan - Tesis masrafı ne demektir?

fiahit Peyami Safa - Tesis masrafı, derginin çıkması için kağıt, idarehane, telefon vesaire masraflar.

Başkan - Devletin resmi bir gazetesi mi, devletin resmi bir dergisi miydi? Bu tesis masraflarını veriyor, koruyor?

fiahit Peyami Safa - Efendim, bu sualinize muhatap ben olmamaklığım lazımdır. Ben olduğumu farz ederek cevap vereyim. Devlet hizmetlerine ait ödemeler için normal bütçede tahsis fasılları vardır. Benim bildiğime göre bu gibi yardımlar ya bütçeden yapılır, yahutta kapalı tahsisattan yapılır. Bu da onlardan biridir. Çünkü bu kabil işlere yardımlar her devlette olduğu gibi bizde de yapılagelmiştir. Teamül böyledir.

Başkan - Sizin zannettiğiniz gibi değildir. fiimdi, bu örtülü ödenek devletin üstün menfaatlerine sarf edilecektir. Sizin çıkardığınız gazete veya mecmuanın tesis masrafı olarak değil. Mecmuanın ismi nedir?

fiahit Peyami Safa - Türk Düşüncesi .

Başkan - Bunu kurarken 25.000 lira aldınız. Ondan sonra abone bedeli olarak 24.000 lira aldınız. Yani Cem’an 49.000 lira almış oldunuz.

Page 38: Parsadan Hikâyesi

fiahit Peyami Safa - Bu, memlekette yüksek aydın sınıfın muhtaç olduğu bir mecmuadır. Memleket hayrına çıkarılmıştır. İçinde bütün üniversite hocalarını ve her çeşit imzaları toplamış bir mecmuadır.

Başkan - Bu size verildiği gibi başka gazetelere ve mecmualara verilmiş midir?

fiahit Peyami Safa - İstemişler de verilmemişse onu bilemem.

Başkan - Sizin tavsif ettiğiniz gibi böyle her çeşit mecmuaya para verilebiliyor mu idi?

fiahit Peyami Safa - Efendim.

Başkan - Ben söyleyeceğim, siz dinleyeceksiniz. Siz söyleyeceksiniz ben dinleyeceğim. fiimdi burada sizin tavsif ettiğiniz mahiyette; her gazete ve her dergi, her mecmuaya tesis masrafı verilmiş mi? Buna devletin açık veya kapalı bütçesi müsait midir?

fiahit Peyami Safa - Müsait olmasına müsaittir. Verilip verilmemesi benim takdirime tabi değildir.

Başkan - İddiaya göre, siz Demokrat Parti’yi desteklemek için olacaktır ki, örtülü ödenekten bu kadar yüksek bir ödeme yapılmış size?

fiahit Peyami Safa - Efendim, benim mecmuam yedi sene intişar etmiştir. Bunun bir tek nüshasında, bir yazı yoktur ki, iktidarı müdafaa etsin. Esasen benim mecmuam halis ilim mecmuası olduğu için, günlük politikaya ve parti politikasına kat’iyen...

Başkan - Başka nerelerde yazdınız? Hangi gazetelerde yazdınız?

fiahit Peyami Safa - Milliyet ve Tercüman gazetelerinde yazdım.

Başkan - Yazılarınızla iktidar partisini destekliyor muydunuz?

fiahit Peyami Safa - Bilakis en şiddetli hücumları ben yapmışımdır.

Başkan - Hangi tarihe kadar?

fiahit Peyami Safa - 1954’ten 1959 sonuna kadar Milliyet ve Tercüman gazetelerinde o kadar şiddetli yazılarım çıkmıştır ki, Başbakanlık bana teessüflerini bildirmişlerdir.

Başkan - fiimdi çıkmıyor mu Türk Düşüncesi?

fiahit Peyami Safa - Maalesef çıkmıyor, yardım kesildi, daima yardıma muhtaçtır.

Başkan - Diğer gazetelerde yazıyor musunuz?

fiahit Peyami Safa - Hayır.

Başkan - Demek ki yazdırmıyorlar. Tutumunuz öyle değilmiş. Öyle olsaydı yazardınız.

fiahit Peyami Safa - Halen birçok teklifler karşısındayım.

Başkan - Kaleminiz kuvvetli yazarsınız. İki kalem darbesi ile gayet güzel yazarsınız. Ama tutumunuz öyle değilmiş ki, yazdırmıyorlar.

fiahit Peyami Safa - Yazdırmıyorlar değil, teklif karşısındayım yakında yazacağım.

Başkan - (Sanıklara hitaben:) Bu ifadeye karşı bir diyeceğiniz var mı? Yok.

Page 39: Parsadan Hikâyesi

Başsavcı - Müsaade ederseniz bir şey arz edeyim: fiahit karanlık bir laf söyledi. Tavzif lazımdır. Diyor ki; şimdi yazmıyorum ancak birçok teklifler karşısındayım. Hayır gerçek sebebi şudur: Örtülü ödenekten para vermiyorlar da onun için yazmıyor.

fiahit Peyami Safa - 43 senelik muharririm. 43 senedir matbuat hayatında çalışırım. Örtülü ödenekten para almamışımdır.

Başkan - Teklifler karşısında mı kaldım dediniz yoksa tehditler karşısında mı?

fiahit Peyami Safa - Teklifler karşısında kaldım dedim.

Başkan - Peki buyrun.

Osmanlı’da Devlet Hazinesi Anlayışı

Oysa Türklerin devlet geleneklerinde, Orta Asya’da iken önemli bir yer tutan anlayış “Beytül mal” olarak tanımlanan, mukaddes sayılan devletin parası ile özel harcamaların yapılamayacağı şeklindedir. Gerçi padişahlar işlerine gelen şeyleri yazan tarihçileri, şairleri, destancıları, methiyecileri pek sevip kollamışlar ve ihya etmişlerdir. Ama onlar devlet malı yememişlerdir. Örneğin, Vahdettin gibi basiretsiz bir padişah dahi yurdunu düşman korumasında terk ederken Hazine malıdır diye yanına bir şey almamıştır.

Osmanlı padişahları, kendi paraları yani özel servetleri ile Hazinenin yani devletin servetini, malını ayrı ayrı tutmuşlar ve bunların birbirine karışmasını engellemeye çalışmışlardır.

Her ne kadar padişahlar ile devlet yönetenler arasında servet yüzünden zaman zaman büyük çatışmalar yaşanmışsa da devlet malına el uzatanlar açığa çıktığında affedilmemişlerdir. Kimi zamanlar padişahlar ile sadrazamları ve yakın paşaları arasında oluşan servet kıyaslarında padişahların geride kaldığı görülmüştür. Ama bu anlarda kellelerinden korkan sadrazamlar, servetlerinden büyük miktarları padişahlara bağışlayarak ölüm tehdidini uzaklaştırmaya çaba göstermişlerdir.

Bu bireysel çatışmaların yanı sıra Osmanlı’da yaygın olan rüşvet ve iltimas sırasında kazanılan paralar ile devlet hazinesi birbirine karıştırılmamış, bugünkü deyimle rüşvetin bile bir raconunun bulunduğu kabul edilmiştir.

Ama bu racona uyulmadığı zamanlar ortaya çıkan sonuçlar, hiç de iyi olmamaktadır.

Sabahattin Parsadan Hovardalığının Faturasını Ağır Öder

Menderes ve arkadaşlarının sonu malum. Ama ya diğerleri? Paraları alanlar veya dolandıranlar. Onlara ne oluyor? Gelene ağam, gidene paşam diyerek aynı yolda yürüyorlar desek yalan olmaz. Ama bazıları için bu yollar yıllarca zorlu ve zahmetli mücadelelere sahne olmuştur.

Nitekim Sabahattin Parsadan için de kader ağlarını böyle örer. Parsadan, 27 Mayıs sonrasında uzunca bir süre cezaevinde kalmıştır. Gelin onun öyküsünü kendi yorumuyla ondan dinleyelim:

“İhtilalin 40. günüydü. Saat 02.00’den sonra sokağa çıkma yasağı var. Allah rahmet eylesin Vedat Eczacıbaşı, filmci İrfan Tözüm’ün babası Sabahattin İlhami Tözüm ve ben üç

Page 40: Parsadan Hikâyesi

kızla beraber Vedat’ın evine gittik. Kızlar gece yarısından sonra işkembeciye gidelim dediler. O zamanlar Beyoğlu’nun meşhur Gaskonyalılar adlı meyhanesi var. Oraya gittik. Rakı, işkembe çorbası ama tuzlama, eğleniyoruz. Sol tarafımızda bir masa var. 6-7 kişi oturuyorlar. Biz hadi Allah, eyvallah kadehleri kaldırdık bir yudum aldık. İşte o sırada yan masadan bir laf attılar. Kalabalık masadan birisi bize ‘İşte Menderes’in piçleri’ diyor. Duymazdan geldik tabii. Ama orada birisi devam ediyor: ‘Bak Menderes’in piçleri duymazdan geliyor’ dedi.

Kafamı çevirip, ‘kim söylüyor’ dedim. Birisi kalktı ve masaya geldi. O zaman bilmiyorum kim olduklarını, sonradan öğrendim. Masada oturanlardan birisi Askeri Müzenin Müdürü Cahit Obel. Masaya gelen ise Muzaffer Yurdakuler adlı bir albay. Ama o zaman siviller.

‘Menderes’in piçleri geldi dedim’dedi. Ben buna bir tokat attım. Ama orada korumalar falan varmış. Bir dayak yedik ki sormayın. Kaçmak için bir ara kapıya yöneldik. Ama ne mümkün. Kapıda bir cemse duruyor. Cemse kapıya dayanmış. Biz, güm cemsenin içine. Sabahattin askeri liseden ayrılma, o kurtardı paçayı. Vedat zavallı zaten yediği dayaktan öldü sonra. Bir ben kaldım. Bana da bir gasp suçu yıktılar ve 10 seneye mahkum oldum. O sıralarda ben Menderes’in siyasi hayatı ve nutukları diye bir kitap yazmıştım. Onu da yaktılar. Türk Basın Ajansı adına ben çıkardım.Gasp falan yoktu oysa. Olay böyle oldu.”

Kadıköy Emniyeti Merkez Memuru Sabahattin Parsadan,

Aloculuk Mesleğinin İlk Uygulayıcısı

1953 yılından önce askerliğini, dönemin gizli servisinin ünlü Doğu Emniyeti olarak adlandırılan bölümünde bir akraba torpili ile yapan, dönüşte de 1847 yaka numarası 5504 sicil ile Kadıköy Emniyeti’nde merkez memuru (polis memuru) olarak çalışan Sabahattin Parsadan, 1953 yılından sonraki yaşam serüveninde bu noktalara gelmiştir. Cezaevi cezaevi gezip hapis yatar. 3.5 yıl yattıktan sonra tahliye olur. Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nden, Topbaşı, Bolu, İzmit, Muhabere Okulu, Burhaniye cezaevlerine geçer. Burhaniye cezaevinden tahliye olur. Ama o yıllardaki çalışma usullerini ve yöntemlerini hapisten çıkınca da sürdürür. Nasıl mı?

Parsadan 30 Ocak 1953 günü Ticaret Sicili Gazetesi’ndeki ilanla kurulan Türk Basın Ajansı’nın sahibidir ve bu ajans adına devletten ne kadar para alabilirse onu kâr saymaya devam etmektedir. Yani yine en büyük müşteri devlettir. Ayrıca kitaplar satar, hem de yüksek paralar karşılığında. Geceler düzenler. Geceler ve uyduruk derneklerin baloları ile Türk Basın Ajansı’nın her yıl düzenlediği baloya biletler satar. Yani bugün “Aloculuk” diye tanımlanan bir tatlı para kazanma yönteminin ilk uygulayıcılarındandır.

Örneğin, Milli Türk Talebe Birliği adına Parsadan’ın kurduğu bağlantılardan paralar toplanır. Bu sırada paraları toplama işini makbuz karşılığı üstlenen gençler vardır.

Çok Eşli Aile: Parsadan’lar

Sabahattin Parsadan (doğum tarihi 1921)Kars’ta bulunun Parsadan Köyü nüfusuna kayıtlı. Aslında 93 Harbiyle Kafkaslardan göçen Çerkez kabilelerinden birine mensup. Babası Mustafa Necmettin Parsadan dönemin Beyoğlu Polis Müdürü, yani merkez memuru. Mustafa Necmettin Parsadan’dan aileye geçen önemli özelliklerden birisi çok eşlilik. Mustafa Necmettin yani dede Parsadan 3 kez evlenmiş. İlk eşi Hafize Hanım. İkinci eşi

Page 41: Parsadan Hikâyesi

Osmanlı sarayından çıkma Melek Hanım. Üçüncü eşi ise karnındaki çocuğuyla kendisine gelen Rıfkıye Hanım.

Rıfkıye Hanım o dönem Beyoğlusunun ünlü simalarından olan bir kadın. Karnındaki çocuk da son 30 yıldır Süleyman Demirel’in sağ kolu olarak görev yapan Necdet Seçkinöz’den başkası değildir. Evet yanlış okumadınız, Necdet Seçkinöz. Demirel ile beraber Başbakanlık Müsteşarlığı görevine gelen, daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevine getirilen Necdet Seçkinöz. Yani Sabahattin Parsadan’ın üvey kardeşi. Selçuk Parsadan’ın üvey amcası. Bu yıllarla ilgili olarak Sabahattin Parsadan şunları anlatıyor:

“Necdet bize tay geldi. Anadolu’da böyle derler. Yani onunla bizim babalarımız ayrı. Onun babasını ben tanımam. Hani var mıydı, yok muydu pek belli değil. Annesi Rıfkıye Parsadan. Kızlık soyadı Seçkinöz mü bilemeyeceğim. Nereden aldı bu soyadını bilemiyorum. Ama babam okuttu onu. Babam büyüttü. Amerikalara gittiğinde ben yardımcı oldum.”

Parsadanların böyle ünlü bir üveylik bağlantıları da bulunuyor.

Sabahattin Parsadan da babası gibi çok eşlilikten yana yaşamış. O da 6 kez evlenmiş. Tam 6 ayrı kadın. Sabahattin Parsadan’ın ilk eşi Rum asıllı bir İstanbullu. Tasulay adlı bu hanımla baba Parsadan’ın evliliği 4 ay sürmüş. İkinci eş Hatice Gençay ile 1.5 yıl evli kalan Sabahattin Parsadan, üçüncü eş olarak Nebiye Güler’i seçmiş. Nebiye Hanım’dan meşhur dolandırıcı Selçuk Parsadan dünyaya gelmiş. Nebiye Hanım’ın bir özelliği de Sabahattin Parsadan ile en uzun süre yani 5 yıl birlikte yaşamayı başaran kadın oluşu. Dördüncü eş ise Gaziantepli Mine Hanım. Mine Hanım, Parsadan soyadını 2 yıl taşımış. Ondan da boşanan Sabahattin Parsadan, Muteber Evirgen ile evlenmiş. Muteber Hanım’dan da Cahit adlı bir oğlu dünyaya gelen Parsadan, 3.5 yıl sonra boşanarak Ülkü Gönenç ile evlenmiş ve 1.5 yıl evli kalmış.

Kendisi gibi örtülü ödenekle haşır neşir olan büyük oğlu Selçuk Parsadan da ailenin çok eşli erkekleri arasında yeralıyor.

Tansu Çiller ile Adnan Menderes’in örtülü ödenek kaderlerini birleştiren Parsadanlar’ın Selçuk’u, ailenin çok eşlilik geleneğinin de devamını sağlar. Selçuk, ilk olarak daha 14 yaşında olmasına rağmen kaçırmaktan çekinmediği Esin ile evlenir. Esin kumarhane ve gece kulubü işleten yeraltı dünyasının bildik adlarından Kürt Yaşar’ın kızıdır. Sabahattin Parsadan kız tarafının davadan vazgeçmesi için başlık parasını biraz bolca tutar: 50 bin lira. Esin Hanım bir trafik kazasında ölür. Ama kazadan az önce oğlu Hakan ile Esin Hanım, Selçuk’u kumar tutkusu yüzünden terk ederler. Bursalı Filiz Uz ile yeniden dünya evine giren Selçuk Parsadan boşanma yoluyla ayrıldığı Filiz’in ardından kendisine eş olarak Canan Hanım’ı seçer. Canan Hanım’ın ardından Zühre ile evlenen Selçuk Parsadan örtülü ödenek dolandırıcılığı ortaya çıktığında Zühre Parsadan ile birlikte saklanır ve yakalanır.

Selçuk Parsadan 2.05cm’lik boyu, yakışıklılığı, laf yapan çenesi, esprileri, çok çok iyi becerdiği ses taklit etme yeteneği ile ünlenmiş bir isim. Selçuk Parsadan, yıllarca oynadığı basketbolun da kötü bir oyuncusu. Ama 6 kez kendisi için düzenlediği, defalarca başkaları için yaptığı jubilelerin aranan adamı. Çünkü o para işini iyi biliyor.

Hayattaki en büyük tutkusu para ve kumar. Kumar onun için anneden ırsiyet yoluyla kendisine bulaşmış bir olay. Babası Sabahattin Parasadan bununla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Annesi kumara çok düşkündü. O da ondan öğrendi. Kumarbazdır benim oğlum. Ne yapalım bir türlü vazgeçmedi. İstanbul’da annesiyle birlikte yaşadılar, biz ayrılmıştık. O sırada, tabii benim çok ilgim olmuyordu. Okumadı da. Ama çok iyi bir insandır. Yufka yüreklidir. Çok zekidir. Çocukken de çok muzırdı.”

Page 42: Parsadan Hikâyesi

Sabahattin Parsadan için 1970’li yıllar çocukları, karıları ve toparlanma süreciyle birlikte geçmişin unutulmaya yüz tuttuğu zamanlardır. 1973 yılından sonra kendisine en büyük yardımcı Türk Basın Ajansı’nın sekreteri olarak işe başlayıp, ailenin ablası olan Mukadder Balkan’dır. Balkan aileyle birlikte taa örtülü ödenek kasalarının önüne kadar gidip paraları alır ve değiştiremediği talihinin peşinden, yine aileyle birlikte cezaevine kadar uzanan bir serüvenin içine girer. Onun Parsadanlarla olan ilişkisinin başlangıç tarihi 1972’dir.

Parsadan’lar ve Mukadder Diye Bir Kadın

1972 yılının kavurucu haziran sıcağında PTT’deki işinden ayrılan 20 yaşındaki Mukadder Balkan, Stad Oteli’nde santral görevlisi olarak çalışmaya başlar. Nişanlanır. Ama şansı yaver gitmez ve işinden ayrılmak zorunda kalır. Nikahına 4 gün kala evlenmekten vazgeçer. O da Parsadanlar gibi biraz deli delişmen bir yaşamdan yanadır. Gazetede bir ilan görür: Hanımeli Sokak’taki bir gazete sekreter aramaktadır. Hemen başvurur. Patron Sabahattin Parsadan ile görüşür ve hemen işe başlar. Sabahattin Parsadan’a göre Mukadder çok yetenekli bir insandır. Parsadan onu Türk Basın Ajansı’nın resmi dairelerdeki abonelik işlerinin takibi ve abone tahsilatı ile görevlendirir. İşe başlangıç maaşı 900 liradır. Ekstra getirdiği işlerden prim alır. Yani tahsildar olarak çalışmaya başlamıştır.

O dönem Sabahattin Bey’in gelen misafirleri hep “kalbur üstü” insanlardır. Üst düzey bürokratlar, büroya sürekli gelmektedirler. Sabahattin Parsadan’ın o dönemdeki karısı Muteber Hanımdır.Ve aynı günlerde Muteber Hanım, küçük oğlan Cahit’e hamiledir. Muteber Hanım’ın asıl mesleği hemşireliktir. Evlenince işi bırakır. 3-4 ay kadar sonra Cahit dünyaya gelir. Bu günlerde büyük oğlan Selçuk Parsadan askerdedir. Askerliğini dönemin AP’sinin gözde bürokratlarından olan üvey amcası Necdet Seçkinöz’ün araya girmesi nedeniyle İzmir’de havacı olarak yapan Selçuk, bir kavga olayına karıştığı için Sinop’a, radar üssüne yine torpilli olarak gönderilir. Selçuk tezkeresini Sinop’tan alır.

Üvey Amca İlk Torpilini Askerde Yapar

Sabahattin Parsadan’ın da doğruladığı bu bilgilere karşın kendisiyle görüştüğümüz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz Selçuk ve ailenin diğer fertleriyle hiçbir zaman yakın bir ilişkisinin bulunmadığını dile getirdi. Seçkinöz’e göre Selçuk için ne askere giderken ne de Etibank’ta memur olurken bir yardımı dokunmadı. Ama adını kullanarak piyasayı dolandırdığında en ağır şekilde cezalandırılmasını istediğini anlattı. Aileye üvey evlat olarak girdiğini belirten Seçkinöz, babası Mehmet Ali Bey’in kendisi çok küçükken öldüğünü ve annesinin soyadını aldığını belirtti. Seçkinöz üvey yeğenlerinin kendi adını kullandıkları için en ağır şekilde cezalandırılmalarını da istediğini belirterek, “Ben müteahhitlik camiasında, kendi mesleğimin camiasında çok iyi tanınırım. Benim temiz adımdan yararlanmak istediler. Ben buna çok kızdım ve arkadaşlarıma bunları yakalatmalarını istedim” diyerek aileyle ilgili düşüncelerini aktardı.

Üvey Amca’nın İkinci Torpili:

Selçuk’u Etibank’ta İşe Sokmak

Page 43: Parsadan Hikâyesi

Selçuk’un annesi Nebiye Hanım yeniden evlenmiştir ve İstanbul’da yaşamaktadır. Selçuk terhis olunca Ankara’ya önce babasının yanına gelir. Bir iki gün kalıp hemen İstanbul’a gider. Kış aylarında Selçuk’un askerde verem olduğu ortaya çıkar. Bunun üzerine Sabahattin Parsadan, İstanbul’a gider ve Selçuk’un tedavisi ile ilgilenir. Selçuk’un hastalığının ardından huysuzlukları daha da artmıştır. Anne Nebiye Hanım Selçuk’a tahammül edemez ve Ankara’ya, babasının yanına gönderir. Mukadder Balkan ile Parsadan ailesinin tanışmaları bu arada 1. yılını doldurmuştur. Selçuk, Ankara’ya geldikten sonra babasıyla birlikte onun evinde kalmaz. Bürodaki fazla odada yatıp kalkar.

Sabahattin Bey, Selçuk’a bir iş aramaktadır. Çünkü onun bir baltaya sap olamayacağından duyduğu kaygılar artmaktadır. Kaygıları ortadan kaldıracak kişi yine AP’nin gözde bürokratı üvey amca Necdet Seçkinöz’dür. Baba Parsadan oğlu için yeniden üvey kardeşi Necdet Seçkinöz’e başvurur. Devlette bir iş onun için en iyisidir. O sıralarda Seçkinöz, Enerji Bakanlığı müsteşarıdır. Üvey yeğenini Etibank’ta işe sokar. Fakat Selçuk Parsadan devlet memurluğuna 1.5 ay bile tahammül edemez ve ayrılır. Doğruca İstanbul’a döner. Çünkü Baba Parsadan olaylara karşı son derece kızgındır.

Askere gitmeden önce Galatasaray’ın milli basketbolcusu olan Selçuk, verem sonrası form düşüklüğü yüzünden hiçbir takımda iş bulamaz. Bu sıkıntılı günlerde Selçuk ile Mukadder arasındaki ilişki giderek artar. İkisinin arasından su sızmaz. Birlikte akşam yemeklerine çıkarlar. Bu arada Selçuk iyi bir bakımla hastalığını atlatır. Mukadder Hanım’ın bunda ona karşı gösterdiği ilginin fazlasıyla payı vardır. Mukadder Balkan o dönem Selçuk’a çok acıdığını dile getirerek o günler için şunları söylüyor:

“O dönem gerçekten Selçuk için üzülürdüm.Çünkü Sabahattin Bey kadınlar konusunda hovardadır. fiu an 7. evliliğidir. Selçuk’un annesini bırakır, başka biriyle evlenir. Selçuk’un annesi de başka biriyle evlenir. Fakat üvey babası Selçuk’a gerçekten iyi bakar. Ama o gariptir. Ben de ona çok acıdım o zamanlar.”

Parsadan fiirketi Karakolluk

1972 yazıdır... Aralarından su sızmayan iki arkadaş’ın arasına bir kara kedi girecektir.

Günlerden bir gün Selçuk, koluna taktığı bir paşa kızı ile büroya gelir. Sonrasında ise kıyamet kopar. Gelin bu kıyametin öyküsünü Mukadder Balkan’dan dinleyelim:

“Selçuk, uzun dalyan gibi bir delikanlıydı, yakışıklıydı. Babası da bol para verirdi. Bu arada, kız bir gün Selçuk’u aradı. Selçuk da tesadüfen o gün büroda yoktu. Kız benimle telefonda konuştu. Selçuk yok deyince de ukalalık yaptı. Bunun üzerine telefonu kızın yüzüne kapattım. Kız da bunu Selçuk’a anlatmış. Selçuk, sinir küpü gibi büroya geldi. Bağırıp çağırdı. İş kavgaya dönüştü. Bu günlerde de Selçuk ve babasının da arası çok iyi değildi.Tartışmaya o günlerinin TRT Haber Dairesi Müdür Yardımcısı olan Kemal Savcı şahit oldu.

Selçuk tartışmayı kavgaya dönüştürdü. Benim üzerime yürüdü.

Bir tokat attı. Bunun üzerine Selçuk’a yakınımdaki daktiloyu fırlattım. Bu kavga karakolda son buldu. Sabahattin Bey oğlu Selçuk’tan bürosunda olay çıkarttığı için şikayetçi oldu. Ben, Selçuk’tan şikayetçi oldum, o da benden. Derken nöbetçi mahkemeye çıkarıldık. Kemal Savcı mahkemede olayın şahidi olarak dinlendi. Bu arada Kemal Bey beni ikna etti. Davadan vazgeçtim. Tüm bu olayların sonunda 2 - 3 günlük bir izin aldım.”

Page 44: Parsadan Hikâyesi

Selçuk’un Seks Yıldızı Sevgilisi Zerrin ve

İlk Evliliği

İzin dönüşü Mukadder Balkan bir daha Selçuk ile karşılaşmaz. Ta ki 1993 Sonbaharına kadar. Ama ondan sürekli haber gelmektedir. Çünkü başı bir türlü dertten kurtulmayan Selçuk’u İstanbul’da toplamak baba Sabahattin Parsadan’a düşer. Bundan sonra Sabahattin Bey sürekli İstanbul’a Selçuk’un yaptığı işleri temizlemeye gider.

Selçuk hovardadır. Bir gün Ankara’ya onun ünlü bir seks yıldızı ile nişanlandığı haberi gelir. Sabahattin Bey’in de Cahit Sunar isimli bir akrabası vardır. Cahit Sunar Polis Akademisi Müdürüdür. Sabahattin Bey Cahit Sunar’a Zerrin adlı bu kadın hakkında bilgi istemeye gider. Araştırma sonunda Zerrin’in daha önce İzmir genelevinde çalıştığı ortaya çıkar. Bunun üzerine Sabahattin Parsadan, Selçuk ile Zerrin’in beraberliklerine engel olur. Ve bu günden sonra Selçuk, ailesine karşı tavır alır.

Bu olayın ardından da ilk evlilik serüveni yaşanır. Baba burada yine kesenin ağzını açınca aradaki buzlar da çözülür.

Ailede buzlar çözülürken, iş yerinde Mukadder Balkan ile Sabahattin Parsadan arasında yaşanan sorunlar 1977 yılında Mukadder Balkan’ın şirkketten ayrılmasıyla doruğa ulaşır.

Bu ayrılık bir yıl sürer. Mukadder Balkan yeniden Sabahattin Parsadan’ın ajansına döner ve çalışmaya başlar. Aynı günlerde Mukadder Balkan’ın bir arkadaşı tuz işi ile uğraşmaktadır.

Parsadan - Balkan A.fi.

Kendisine iş ortağı arayan bu arkadaşın teklifiyle Sabahattin Parsadan ve Mukadder Balkan da tuz işine ortak olarak girerler. Ankara, Abidinpaşa’da kiraladıkları bir değirmende işe başlanır. Ham tuz işlenip yem fabrikalarına satılmaktadır. Ama bu işte de ilk çatlak Mukadder ile Sabahattin Parsadan arasında ortaya çıkar. Bunun üzerine Mukadder Hanım hisselerini Sabahattin Bey’e satarak ortaklıktan çıkar. Bir müddet sonra da diğer ortak, Sabahattin Parsadan’ı suçlayarak ortaklıktan ayrılır. fiirket de başkalarına devrolunur. Aradan 6-7 aylık bir süre geçtikten sonra Sabahattin Parsadan, Mukadder Hanım’ı arayarak tekrar ajanstaki işine başlamasını ister. Fakat bu teklifi Mukadder Hanım reddeder. Mukadder Hanım eski matbaacı bir arkadaşının sekreterliğine başlar. Fakat bir süre sonra o arkadaşının iflas etmesi üzerine işi son bulur.

Takip eden günlerde Mukadder Balkan gazetede bir iş ilanı görür. Türk Basın Ajansı ile aynı sokakta olan bir gazete işçi aramaktadır. (Sokak adı İlkiz Sok. Sıhhiye) Fakat anlaşamazlar. Mukadder Hanım eşi Süheyl Balkan ile burada tanışır.Ve evlenirler. Süheyl bir süre sonra işten ayrılır. İzleyen günlerde Mukadder ve Süheyl Balkan çiftinin erken doğumla Murat isminde bir erkek çocukları dünyaya gelir...

Daha sonra Süheyl bir bankerin (Hitit Tic.) yanında iş bulur ve çalışır. Aynı yerde Mukadder de çalışmaya başlar. Fakat bankerin iflası ile ikiside yine işsiz kalır. Ve Mersin’e yerleşip yine ilan ve reklam işleriyle ayakta kalan gazetelerde çalışmaya karar verirler.

Bu sırada Sabahattin Parsadan 1981 yılında Türk Basın Ajansı’nı İstanbul’a taşır. Sabahattin Bey bu ara Cahit’in annesi eşi Muteber Hanım’dan boşanır.

Page 45: Parsadan Hikâyesi

Selçuk Politika Kapısından İçeri Girerken Tansu Çiller Dışarıda Kalır

12 Eylül askeri darbesinin hemen sonrasıdır. Türkiye yeniden büyük bir kaosun içine düşmüştür. Ne olacak sorusunun yanıtı aranmaktadır. Askerlerin izin vermesiyle yeniden başlayan siyasi parti faaliyetleri içinde İstanbul’da Selçuk Parsadan adı duyulmaya başlanır. Aynı dönem içinde bir öğretim üyesi de siyasetin içinde olmak için kocasıyla birlikte var gücüyle çabalamaktadır.

Selçuk Parsadan, siyaset yelpazesinin solunda kendisine yer arar. Adı Tansu Çiller olan öğretim üyesi ise öyle siyaset çizgisi problemi taşımamaktadır. O gittiği siyasi partide bakan olmak koşuluyla her şeye hazırdır. Bu amaçla Çiller’ler öncelikle MDP’ye giderler. Ama 12 Eylül darbecilerinin açıkça destekledikleri MDP bakan olma koşullu siyaseti kabul etmez. Çiller öğretim üyesi olarak kalırken, Selçuk Parsadan 12 Eylül’ün sol parti olarak tanıdığı Halkçı Parti’de giderek yükselir. Partinin Genel Başkanı Necdet Calp İstanbul’a gidiş ve gelişlerinde kendisine büyük ilgi gösteren “dalyan” gibi delikanlı Selçuk’u sever. Ondan sonra Halkçı Partiye Genel Başkan olanlarla da arası çok iyidir Selçuk Parsadan’ın. Bu kadar iyi ilişkilerinin sonucunu da alır. Selçuk Parsadan Halkçı Parti’nin Beyoğlu İlçe Başkanlığına kadar yükselir.

Bu sırada İstanbul’da kitap satış işleri, gece ve jübile organizasyonları bütün hızıyla devam etmektedir. Beyoğlu’nun bütün barları Selçuk’u tanır. Tabii bu sırada sinema ve sahne sanatçıları da Beyoğlu’ndadır. Selçuk bunların menajerliklerini de üstlenmeye başlar. O artık sahne ve siyasetin ünlüleri arasında yeralmaktadır. Ama içindeki potansiyeli fark ettiği bu yıllarda daha sonra yapacaklarının ve gelecek ünün yanında o gün yaptıkları “leblebi çekirdek” kalırlar. Bu yıllar Sabahattin Parsadan da İstanbul’dadır. Kâh meyhane işletir Beyoğlun’da kâh başka işler yapar.

Sabahattin Parsadan İstanbul’dan;

Mukadder Balkan Mersin’den

Ankara’ya Döner

Ama bir süre sonra İstanbul’da olamayacağını anlar ve Ankara’ya döner.

Parsadanlar’ın ajansı 1992 yılında tekrar Ankara’ya taşınır.

Sabahattin Parsadan, Mukadder Balkan’ın kız kardeşi, Gülver’i İş Bankası’nda işe sokar. Mukadder 1993 Eylül ayı başlarında Mersin’den Ankara’ya döner. Çünkü hem evlilik hem de iş yaşamı son derece sıkıntı vericidir. Problemlerle doludur.

Ankara’ya geldiklerinde Sabahattin ve Selçuk Parsadan ile buluşurlar. 1984 yılından beri ajansı aslında fiilen Selçuk yönetmektedir. Ve işler giderek karışmaya başlamıştır. Baba Parsadan sıkıntılı günlerin yaklaşmakta olduğunu sezmektedir. Mukadder’e bu buluşmada: “Selçuk ajansın bokunu çıkarttı” diye yakınır. Selçuk Mersin’den gelen Mukadder’e “Mersin’e geldiğini ve 1 haftada 1.5-2 milyar kazandığını söyler. “Selçuk bunları anlatırken, babası, bundan etkilenen ve onu tekrar Mersin’e çağıran Mukadder’e:” Çağırma bu iti” diye çıkışır.

Mukadder bir haftada toplanan 1.5-2 milyar liranın şokundadır. Selçuk’a ne iş yaptığını sorar. Selçuk, kitap satışı yaptığını söyler. Kitap satışından bir haftada 2 milyar lira

Page 46: Parsadan Hikâyesi

kazanılmaktadır. Bu, işleri hep para yüzünden ters giden Mukadder Balkan’ı çok etkilemiştir.

Ertesi gün Selçuk’u görüşmek için arar ama o karısıyla birlikte ortadan kaybolmuştur.

Bugünler Süheyl ile Mukadder Balkan’ın arasının iyice bozuk olduğu dönemlerdir. Ve boşanma kararı verilir. Süheyl tekrar Mersin’e yeni bir ev tutmaya döner. Fakat gidiş o gidiştir. Günler sonra bir defa gelir ve tekrar kaybolur. Süheyl Mersin’de yeni bir kadınla, yeni bir yaşama çoktan başlamıştır bile.

Küçük Oğlan Cahit, İşlere El Koyar

Sabahattin Parsadan’ın küçük oğlu Cahit de büyümüştür. Ve Sabahattin Parsadan çok sevdiği Cahit’e ajansı bırakmayı düşünmektedir. Cahit de uzun boylu, yakışıklı, kızlarla ve gece hayatıyla yakından ilgilenen bir Parsadan’dır. Hatta o da bir ara bar işletmiştir. Konuşması, hali, tavrı bir diplomat inceliğindedir. Onda da Parsadanların insanları büyük etki altında bırakan büyüsünden vardır.

Ankara’da kalan Mukadder’i arayan Sabahattin Parsadan:

“Ajansı Cahit’e devredeceğim. Sen de gel eskisi gibi haber bültenleri çıkar. Hem Cahite de haberciliği öğretirsin” teklifinde bulunur.

Fakat bir süre sonra Sabahattin Parsadan, telefonla ulaştığı Mukadder’e Cahit’in ajansı tekrar kurmaktan vazgeçtiğini ve Atakule’de Dipsomanya adlı bir barın işletmeciliğini aldığını söyler. Parsadanlar kararsızdır.

Bugünlerde İstanbul’da “dolandırıcılık” üzerine ihtisasını tamamlayan Selçuk Parsadan, oluşturduğu küçük ekiplerle sürekli olarak, birilerinin canını yakmaktadır. Bu küçük ekipler önlerine gelen herkesi kitap satışı, gece düzenleme, jübile gibi konularda dolandırmakta ve aldatmaktadır.

Ekibin en parlak elemanı Nafiye Yöney adındaki kadındır. Ama Yöney bir süre sonra Selçuk’a da kazık atabileceğinin işaretlerini verir. Selçuk çok rahatsızdır. Eşi Zühre’ye göre Selçuk iki kişiden nefret eder. Bunlardan birisi bir aile büyüğüdür, diğeri ise Nafiye Yöney.

Büyük Dolandırıcı fiebekesi

İhbarlarla Bölünür

Yöney’den şüphelenen Selçuk, onu bürosundan kovar. Hatta büronun yerini değiştirip ondan gelecek zararlardan kurtulmak ister. Zaten büro değiştirmek, semt terk etmek sıkça yapılan bir iştir.

Selçuk, bürodaki eşyaları toplamak için gittiğinde, baskına uğrar.

Selçuk Parsadan bir ara ünlü ülkücü babalardan, Fethi Müftüoğlu’nu da dolandırmıştır. Nafiye Yöney bunu Müftüoğlu’na sızdırır. Müftüoğlu intikam için adamlarını Selçuk’un ofisine gönderir. Selçuk, yaşamında ilk kez dayak yer. Yüzüğüne varana kadar her şeyi elinden alınır. Artık intikam hırsıyla doludur.

Page 47: Parsadan Hikâyesi

Eline aldığı telefonla Perihan Savaş’ı arar ve adının kullanılarak piyasadan büyük miktarlarda dolandırıcılık yapıldığını ihbar eder. Ekip bölünmüştür. Artık adliye ve polis serüveni başlamaktadır.

Ancak bu ekibin içindeki bir büyük sır henüz duyulmamıştır. Bu büyük sır örtülü ödenek konusunda yeni bir skandalı içinde barındırmaktadır. fiimdi gelin bu büyük sırrın ne olduğuna bakalım.

Büyük Sır’a Doğru Adım Adım Yaklaşılır

1995 yılı fiubat ayı başlarında Sabahattin Parsadan, Mukadder Balkan’ı arar ve oğlu Cahit’in Türk Basın Ajansı’nı tekrar canlandırdığını söyler. Mukadder gel ve bizimle çalış, der. Mukadder Balkan da bu teklifi kabul eder. İlk iş olarak haber bültenleri çıkartmayı kararlaştırırlar. Ayrıca Ajansın kuruluş balosunun da yapılması kararlaştırılır. Çünkü paraya ihtiyaç vardır. Bu balo biletleri resmi kuruluşlara, şahıslara, sendikalara her yere pazarlanmaktadır. Çokça para toplanmaktadır. Ajans’ın bürosu Türkan Sokak’tadır. Büro olarak tutulan ev şair fiemsi Belli’nin evidir. Apartmanda oturanların karşı çıkmasına rağmen, büro yenilenir ve en az 500 milyon liralık bir harcama ile harabe ev, mükemmel bir hale getirilir. Cahit Parsadan, beyefendiliği, sessizliği ve saygılı tutumuyla komşularından takdir toplar. Hatta başta evin büroya çevrilmesine karşı çıkan komşuları sonradan onu çok severler. Çünkü arkasında bir koruması olduğu halde insanlara kapıları açan, ellerindekileri taşımalarına yardım eden bir beyefendidir karşılarındaki. Hepsi utanmıştır.

Mukadder Hanım 20 fiubat 1994 Pazartesi günü işe başlar. Büronun sorumlusu olan Cahit’in o günlerde arabası yoktur. İlk avans olarak Mukadder’e 500.000 lira Cahit tarafından verilir.

30 Nisan 1994 tarihinde ajansın 41. kuruluş yıldönümü İçkale Oteldeki bir baloyla kutlanır. Selçuk büronun açıldığı ilk gün büroyu arar ve Cahit’e hayırlı olsun dileklerinde bulunur. Bu telefon görüşmesinden sonra Mukadder Balkan ile, Cahit Parsadan arasında şöyle bir diyalog geçer:

- Cahit, Selçuk seninle çalışacak mı?

-Yok abla, tövbe. Başımı belaya sokar o benim.

Bu balonun davetiyeleri 1’er milyondan satılır. Mukadder 35 - 40 kadar davetiye satar ve sattığı her davetiye başına % 30 prim alır. Bu prim her davetiyede otel parası (kişi başına 600 bin lira) çıktıktan sonra kalanın % 30’u şeklindedir. Mukadder Hanım maaşını Cahit’le konuşur. İlk aşamada 15 milyon maaş alacaktır. Daha sonra bu 20, 25, 30, 35 milyona kadar çıkar. Mukadder Hanım abone primi olarak % 30 alır. Yaklaşık olarak 15-20 abone yapar. Haber bültenlerinin yıllık abone fiyatı o dönem 10 milyondur. Fakat Selçuk büroya gelince bu fiyat 50 milyon olur. Mukadder’e yetki belgesi verilir. Yani tahsilatlara gidebilecektir. Her tahsilat için %10 ücret alacaktır. Bu arada büro içinde Kemalist Yayınlar Merkezi adı altında bir yeni oluşum da gerçekleştirilir. Bu merkezin kitapları pazarlanmaktadır. Bunu sağlayan İstanbul’dan Selçuk’tur.

Büro ilk açıldığı sırada Selçuk, küçük kardeş Cahit’e bir miktar para yardımında bulunur. Aradaki buzlar çözülmektedir.

Türk Basın Ajansı’nın Açılışı İle Selçuk’un Ankara’daki Faaliyetleri Hızlanır

Page 48: Parsadan Hikâyesi

1995 Haziranı’nın ortalarında bir gün Selçuk Ankara’ya büroya gelir.

Yanında Yılmaz adlı birisi vardır. Selçuk, Mukadder’e Kemalist Yayınlar Merkezi’nin yetki belgesinin olup olmadığını sorar.

Mukadder olmadığını söyler. Bunun üzerine Selçuk “İstanbul’a gittiğimde halledelim de sana bir yetki belgesi gönderelim” der. Ve Selçuk İstanbul’a gittiği zaman fiahap Fişek imzalı bir yetki belgesi gönderir.Selçuk daha önce de Mukadder’e kendisinin ortağının fiahap Paşa olduğunu söyler (fiahap Fişek sahte ad).Aynı günlerde Selçuk, Kemalist Yayınlar Merkezi adına Billur Sokak’ta büro açar.

Mukadder Balkan’a “belki seni 1-2 yere tahsilata gönderirim. Üç beş kuruş da sana veririm”der.

Selçuk Parsadan bu arada 4. evliliğini Zühre hanım ile yapar. Ve ikiz kız çoçukları olur.

Selçuk’la birlikte gelen Yılmaz adlı esrarengiz kişi tahsilatlara çıkmaya başlar. Bu sırada apartman sakinleri Başbakanlık eski danışmanlarından Tolga Atik ile Adil Aşırım’a benzettikleri iki kişiyi büro civarında Cahit ile konuşurken görürler. Bu iki isim; genç ve Tansu Çiller’e yakındırlar. Ama nedense ilişkileri bir ara bozulmuştur. Çiller, Tolga Atik’i ısrarları üzerine kendisine bağlı olan MİT’e sınavsız sokar. Adil Aşırım ise DSP’den milletvekili olarak parlamentoya girip, daha ilk hafta ben aslında ANAP’lıyım diyerek ANAP’a geçer. Cahit Parsadan böyle bir görüşmeyi reddetmektedir. Konuyla ilgli olarak görüştüğümüz MİT yetkilileri de Tolga Atik’in bünyelerine giriş yöntemini içlerine sindiremediklerini ancak Başbakan’dan gelen talimat üzerine böyle bir uygulamanın gerçekleştirildiğini belirttiler. Ayrıca Tolga Atik’in böylesi bir komploda rol almasını mümkün görmediklerini ifade ederek, “MİT olarak Parsadan veya örtülü ödenek konusunda en küçük bir ilgi ve bilgimiz mevcut değildir” dediler. Atik ve Aşırım da bu bağlantıyı yalanlamaktadırlar. Ama apartman civarında Cahit ile birlikte görüldüklerini iddia eden ve kendilerini tanıyan bazı DYP’li komşuları tarafından dikkat çekici bulunmaktadır.

Cahit, Selçuk’un adamı Yılmaz ile birlikte odasında çalışmalarına hız vererek sürdürür. Kapı sürekli kapalı tutulmaktadır.

Bu sırada Türkiye’nin en tepesinde bulunan Başbakan Tansu Çiller ile Parsadanlar’ın kader çizgileri giderek birbirlerine daha da yaklaşmaktadır.

Selçuk Parsadan, Mukadder’i yeniden tahsilata göndermeye başlar. Uzunca bir aradan sonra ilk tahsilat LİMAK’ adlı şirkette yapılır. O ara Yılmaz da ayrı tahsilatlar gerçekleştirmektedir. Türk Basın Ajansı harıl harıl çalışmaktadır. Pazarlanan Atatürk’ün fotoğraflarının bulunduğu iki kitaplık bir albümdür. Kimi zaman 2 milyara, kimi zaman 20 milyona satılmaktadır kitaplar. Gidilen yerlerle öyle sağlam bağlar kurulmuştur ki kimse araştırma gereği duymadan paraları ödemektedir. Kitapları Kültür Bakanlığı yapmaktadır. Bunları, İzmir Kütüphanesi’ndeki ve İl Kültür Müdürlüğü’ndeki ilişkileri sayesinde elde eden Selçuk, pazarlamalarını yapmaktadır. Aslında Kültür Bakanlığı’nın bu kitaplarının basımı ve Selçuk Parsadan’a ulaşması konusu da ayrı bir dolandırıcılık öyküsünü oluşturmaktadır.

Parsadanlar İçin Karakol Serüveni

Başlamaktadır

Selçuk çok iyi para kazanmaya başlamıştır. Mukadder Balkan o günlede yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:

Page 49: Parsadan Hikâyesi

“O günlerde Selçuk bizi yemeğe davet etti. Cebinde 400 milyon vardı. Yemeğe gittikten bir gün sonra sabah büroya bir kırtasiye malzemesi almam gerekti. Bende para yoktu, bende Selçuk’tan istedim. Cebinde 100.000 TL. vardı. Ben sordum ne oldu dün cebinde 400 milyon vardı dedim. ‘Vallaha, Hilton’un kumarhanesi beni yedi bitirdi’ dedi.”

Selçuk Ankara’da kaldığı günlerde has adamı Yılmaz’ın başından geçen bir olay nedeniyle oldukça sıkıntılıdır. O gün büroda bulunan Mukadder Balkan onu böyle görmenin şaşkınlığı içindedir. Selçuk korkmuştur:

“Selçuk büronun içinde ahlaya, poflaya dolaşıyordu. Ama çok ateşli bir şekilde... Perşembe veya Cuma günüydü. Ben sordum: ‘ne oldu’ diye. Selçuk da ‘hiç sorma iş patladı’ dedi.’Yılmaz İş Bankası’nda yakayı ele veriyordu az kaldı’ dedi. Selçuk, hemen kaçtı gitti ve 10-15 gün hiç gelmedi.Cahit’i, emniyete çağırdılar. Bu arada benim adıma bir kargo geldi. İçinde benim adıma bir yetki belgesi çıktı. Çok uyanık belki de imzayı kendisi attı, belki de hakikaten fiahap Fişek diye bir ortağı var, belki de paşa maşa değil. Bir akşam üstü emniyetten gelmişler. Cahit’te, ben de bürodayız. Gençten biri Cahit veya Selçuk’u sordu. Kim arıyordu dedim. O da Emniyet Asayişten Komiser Yardımcısı Murat dedi. Cahit’e haber verdim. Cahit hemen o benim çok samimi arkadaşım dedi ve Cahit’le odaya geçtiler. Bir süre sonra Cahit, ‘Mukadder abla ben emniyete gidiyorum, sen de gelir misin benimle’ dedi. Ben de yalnız bırakmamak için beraber gittim. Altay veya Atalay diye bir şube müdürünün odasına Cahit’i aldılar. Bir saat kadar konuştular. Sonra aynı odaya beni de aldılar. Selçuk, Selçuk Seçkinöz mü, Sabahattin Seçkinöz mü diye bir yerleri aramış. Bunu da Necdet Seçkinöz’e haber vermişler. fiikayet olmadığı için işlem yapamıyoruz dediler. Selçuk’a haber ver yapmasın bir daha dediler.

Fakat Cahit’in Necdet Seçkinöz’le arası çok iyiydi. Birkaç defa Seçkinöz Cahit’i aramış. Bu olaydan sonra araları bozuldu. Çünkü Sabahattin Bey aramış ve Necdet Bey’e biraz sitemde bulunmuş. Cahit her yere kendisini Necdet Seçkinöz’ün yeğeni diye tanıtırdı.1 hafta 10 gün sonra Selçuk tekrar geldi. Yılmaz Bey yine yanında vardı. Yılmaz Bey 2 -3 gün kaldıktan sonra askerdeki oğlunun yanına gitti. Sonra Cahit ve Selçuk, Ağabey - kardeş Bodrum’a tatile gittiler. (1995 yazında) 1 hafta kaldılar Bodrum’da. Selçuk 1 - 2 gün daha çalıştı Bodrum’da. O arada

Cahit Türk Kalp Merkezi adına ilave işler yapıyordu. 2 gece düzenlediler. Bu geceler başarılı oldu. Kemalist Merkeze Selçuk gece yapmaya karar verdi. O ara ajansta gece düzenleyecek. Fakat Selçuk’la ilgili hiçbir telefon büroya gelmiyor. Bültenlerde çıkmamaya başlamıştı bu ara... Cahit sürekli “Abla bize bir şey olmaz Emniyet bizim elimizde” derdi. Kemalist Yayınlar Merkezi’ne, 24 Aralık’ta Dedeman Otel’de gece ayarlandı. 26 Aralık’ta da ajansın gecesi var. Fakat Selçuk’un gecesi yapılmamış. O arada Selçuk Kenedi Caddesi’nde bir büro tutmuş. (Kemalist Yayınlar Merkezi için) Telefonlar hep oraya geliyormuş. Büroyu tutuş sebebi de güvenlik şirketi kurmak içinmiş.”

Arsen Lüpen , Tansu Çiller’in Peşinde

Bodrum tatilinden sonra İstanbul’a Abisinin yanına giden Cahit, dönüşte Manager marka bir araba ile gelir. “60 milyon birikmişim vardı, onu verdim, gerisini de taksitle ödeyeceğim” diye açıklama yapar. Araba 1993 modeldir ve 400 milyona satın alınır. Cahit kısa bir süre sonra Erzincan plakalı bir Doğan marka otomobil daha satın alır 200 milyon liraya. Daha sonra elindeki iki arabayı bir galeriye veren Cahit, galerici Ramazan’dan 1993 model 5.20 BMV satın alır.

1995 yılı, Türkiye’de siyasetin istikrarının kaybolduğu günleri getirir beraberinde. Erken seçim artık kapıdadır. Başbakan Tansu Çiller, elindeki bütün kozlarla, kazanmak için eşi Özer Çiller’le birlikte çabalamaktadır. Siyasetin kirlenmişliği saklanamayacak boyutlardadır artık. Basın ile ilişkiler, reklam tarifelerine, ilanlara bağlanmıştır.

Page 50: Parsadan Hikâyesi

Parsadan kardeşler arasında 1995 Ekim ayından itibaren bir Başbakanlık lafı dolaşmaya başlar.

Çünkü Nafiye Yöney ile birlikte Cumhurbaşkanı Demirel ve pek çok politikacıyı dolandıran Selçuk Parsadan, bu sırada Başbakan Tansu Çiller’i de dolandırmıştır.Ve bu sırada konuştuğu Çiller’in iktidar hırsını, yarıştan duyduğu amansız zevki ve pervasızlığını saptamıştır. Çiller ile ilk dolandırıcılık kontağının ardından yaptığı bir telefon konuşmasında hissettiği şeyler ona ellerini ovuşturup “işte büyük balığı şimdi yakaladık” dedirtir. Üstelik Tansu Çiller ve eşi Özer Çiller’le olan tanışıklığı geçmişe dayanıyordu. Bakın baba Sabahattin Parsadan bu tanışıklık hakkında neler anlatıyor. “Ben de tanırım, Selçuk da tanır Özer Çiller’i. Özer Çiller İstanbul Bankası’nda Umum Müdür, karısı da müşavir falan gibi bir şeydi orada. Birkaç defa abone parası almak için gittik.” Evet, ünlü dolandırıcı Selçuk Parsadan, artık gözünü başka noktalara çevirmiştir. Ses taklit etmedeki yeteneği müthiştir. Takma adlarla insanları arayıp bağlantılar kurup, ses taklit etme yeteneğini kullanarak onları dolandırmaktadır. Kendi kendine, Arsen Lüpen adını vermiştir. Onun gözünde ondan daha büyük kimse yoktur. Ve o Başbakanı bile dolandırabilecek yetenektedir. Bunu da yapacaktır.

İlk teşebbüslerine başlar ve Kasım ayının ilk perşembesi sahte bir adla Başbakanlık konutunu arar. Sonrası gelecektir.

Ancak burada bu dolandırıcılık şebekesi karşısında polisin ne yaptığını görmekte yarar bulunuyor. Parsadanlar’ın Başbakanlık’ta örtülü ödeneği dolandırdıklarının ilk bilgileri Başbakanlığa ve polise ulaşır. Evet polis Başbakanlığın dolandırıldığını bilmektedir. Ama nedense olayı ört bas eder. Gelin isterseniz önce bu olayla ilgili ilk bilgilerin polisin eline nasıl ulaştığına bir bakalım, sonra da büyük sırrın üzerindeki örtüyü kaldıralım.

Selçuk’u ülkücü babaya teslim edip iyice bir dövülmesine ve elinden alyansına kadar her şeyinin alınmasına neden olan Nafiye Yöney, Selçuk’un ihbarı üzerine İstanbul polisi tarafından yakalanır ve bildiklerini her şeyiyle polise anlatır. Anlatılanlar müthiştir. Ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı dolandırılmıştır. Gelin bu ilk ve belki de masum dolandırıcılık öyküsünü Nafiye Yöney’in ağzından dinleyelim:

Nafiye Yöney’in Savunması

... Hakkımda şikayetçi olan fierife Perihan Zafer (Savaş)’ın iddialarını dinledim. Müştekiyi telefonla arayıp benim hakkımda ihbarda bulunan ve ismini Selçuk olarak bildiren şahsın tam olarak adı Celalettin Selçuk Parsadan’dır. Ben bu şahsı ilk olarak 1983 yılında tanıdım, ben o tarihte Mecidiyeköy Lisesi’nde vekil öğretmenlik yapıyordum. Celalettin Selçuk Parsadan Beyoğlu İpek Sokak’taki bürosunda basketbolla ilgili dergi çıkarıyordu. Organizatörlük yapıyordu, gece düzenliyordu. Ben o zaman dergi almak için buraya gidiyordum. 1984 yılında evlendim. Uzun süre Celalettin Selçuk Parsadan ile görüşmedim.... Bu kez Kazancı Yokuşunda yeni bir iş yeri açmış. Yine aynı işleri yapıyordu. Yani gece düzenliyor, davetiyeler bastırıyor ve satıyordu. Ben 3- 4 ay süre ile çalıştıktan sonra ayrıldım.

Hatırladığıma göre 1994 yılı başları idi. Celalettin Selçuk Parsadan Ankara’dan beni telefonla aradı. Ankara’da bir büro açtım, elimde işler var, gel benim yanımda çalış dedi. Ben de işsiz olduğumdan Celalettin Selçuk Parsadan’ın bu teklifini kabul ederek Ankara’ya gittim.

Celalettin Selçuk Parsadan Ankara’da Gaziosmanpaşa’da bir büro açmıştı, sinema sanatçısı Hale Soygazi ve Perihan Savaş’la anlaştığını, sinema sanatçılarına yardım amacıyla sinema ile ilgili kitap ve dergi satışı yapacağını söyledi. Bu kitaplar etiket fiyatının üstünde bir fiyatla satılacaktı. İlk zamanlarda kitap satışını artırmak amacıyla benden kendisinin tespit etmiş olduğu işyerlerine ve şahıslara telefon ederek kendimi

Page 51: Parsadan Hikâyesi

Hale Soygazi olarak tanıtmamı istedi. Bu şekilde satılan kitaplardan gelecek olan paranın yatırılması için bankada bir hesap açılmasını, bu hesabın da bizim üzerimize olmamasını istedi. Güvendiğin biri var ise onun adına bir hesap açtıralım dedi. Ben de kendisini ...yılından beri tanıdığım ve İstanbul’da tekstil işi yapan Ayhan Aydınay’a bu teklifi ilettim ve hatta Celalettin Selçuk Parsadan ile kendisini tanıştırdım. Ayhan Aydınay İş Bankası Taksim şubesine kendi adına bir hesap açtı. Hesap numarasını bize verdi, sonra ben yukarıda da söylediğim gibi önceden tesbit edilen çeşitli işyerlerini aradım ve kendimi sinema sanatçısı Hale Soygazi olarak tanıtmak sureti ile sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı beyan edip isteyenlere yanımızda çalışan elemanları vasıtasıyla kitapları göndermeye başladım. Paranın bazıları elden alınıyor, bir kısmı Ayhan Aydınay’ın banka hesabına yatırılıyordu. Bu arada Ayhan bir de bankamatik kartı alıp bana göndermişti. Ben de bu kartı Celalettin Selçuk Parsadan’a şifre numarasını da bildirmek suretiyle verdim. Hesaptaki paradan bazen Ayhan Aydınay çekip bize elden teslim ediyordu. Birçok kere de Celalettin Selçuk Parsadan Bankamatik kartı ile para çekiyordu. Gelen paradan masraflar düşüyordu ve kalanı Celalettin Selçuk Parsadan ile bölüşüyorduk.

Uzun bir süre Ankara’da çalıştıktan sonra İstanbul’a geldik. Celalettin Selçuk Parsadan, Cihangir semtinde bir büro açtı ve aynı işe burada devam ettik. Ankara’da ve İstanbul’da süren bu faaliyetler sırasında ben bazen kendimi sinema sanatçısı Hale Soygazi bazen de yine sinema sanatçısı Perihan Savaş olarak tanıtmak sureti ile birçok kişileri aradım. Sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı beyan ettim. İsteyenlere bu kitaplar gönderildi. Bazen de Celalettin Selçuk Parsadan çeşitli tanınmış kişilerin adını kullanmak sureti ile kişilerle görüştü, para topladı. Ben bizzat kendi yaptığım işlerle Celalettin Selçuk Parsadan’ın yaptığını bildiğim işleri ayrıntılı olarak aşağıda maddeler halinde anlatacağım dedi.

Soruldu 1: Kasım 1994 ayı içinde Başbakanlıktan telefon numarası öğrenmek sureti ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i telefonla aradım. Kendimi sinema sanatçısı Perihan Savaş olarak tanıttım. Bu tarihte büromuz Ankara’da idi. Ancak ben İstanbul’dan telefon etmiştim. Cumhurbaşkanı bana buyrun bir arzunuz mu var? diye sordu. Ben de sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel benden hesap numarası istedi. 50 milyon TL. yardım edeceğini söyledi. Ben Ayhan Aydınay’ın İş Bankası Taksim fiubesi’ndeki hesap numarasını verdim. Bu para hesaba yatırıldı.

Soruldu 2: Kasım 1995 ayı içerisinde Başbakan Tansu Çiller’i telefonla aradım ve kendimi sinema sanatçısı Perihan Savaş olarak tanıttım. Başbakan Tansu Çiller bana ‘bir isteğin var mı?’ diye sordu, ben de sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i de aradığımı ve 50 milyon TL. yardımda bulunduğunu söyledim. Başbakan Tansu Çiller 200 milyon TL. yardımda bulunacağını söyledi. Hesap numarası istedi, Ayhan Aydınay’ın bankadaki hesap numarasını bildirdim. 200 milyon TL. para Ayhan Aydınay’ın hesabına bankaya geldi.

Soruldu 3: Ekim 1995 tarihinde kendimi Perihan Savaş olarak tanıtmak suretiyle Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan’ı aradım. Sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Celal Doğan benden hesap numarası istedi. Ayhan Aydınay’ın hesap numarasını bildirdim ve ayrıca Gaziantep Belediyesi’ne kitaplar posta ile gönderildi, hesaba 50 milyon para geldi.

Soruldu 4: Celalettin Selçuk Parsadan,1995 yılı sonlarında Ankara’daki bürosunu kapatıp İstanbul, Cihangir’de büro açtı. Burada aynı faaliyete devam ettik. fiubat 1996 ayı içinde ben bir holding sahibinin eşini telefonla aramak suretiyle kendimi eski Bakanlardan Türkan Akyol olarak tanıttım ve çevre çalışmaları amacıyla yardım talebinde bulundum. Bu amaçla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Hanım ‘iki takım kitap gönderin, 100 milyon TL. yardım yapayım’ dedi. Bu sıralarda yanımızda Celalettin Selçuk Parsadan’ın yeğeni olan Erdener Güler çalışıyordu. Erdener ile birlikte işyerine gittik, ben dışarıda bekledim. Erdener kitapları götürdü, 100 milyon TL.alıp geldi.

Page 52: Parsadan Hikâyesi

Soruldu 5: Mart 1996 ayı içinde bu kez kendimi Perihan Savaş olarak tanıtmak suretiyle 4. maddede adı geçen hanımı aradım. Sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Bana ‘iki takım kitap gönderin 200 milyon TL. yardımda bulunacağım’ dedi. fiubat 1996 ayı içinde yanımızda işe başlayan Nuhfet Büyüköztürk’e kitapları verip Erdener’le birlikte gönderdik. Nuhfet kitapları teslim ederek 200 milyon TL. parayı elden alıp getirdi.

Sorular 6: Mart 1996 ayı içinde kendimi eski Bakanlardan Türkan Akyol olarak tanıtmak suretiyle Galatasaray Vakfı Başkanı İnan Kıraç’ı telefonla aradım. Kanser Vakfı’na yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Her takım kitabın fiyatı 250 milyon lira olup İnan Kıraç ‘kitapları Ankara’da bulunan Türk Traktör A.fi.’ye teslim edin, ben talimat vereceğim, bir milyar TL. ödenecek’ dedi.Nuhfet Büyüköztürk ile Erdener Güler’i Ankara’ya gönderdik. Kitapları teslim etmişler. Bir milyar TL.lik çek almışlar. Çek’i tahsil edip geldiler.

Soruldu 7: Mart 1996 ayı içinde kendimi eski Bakanlardan Türkan Akyol olarak tanıtmak sureti ile ...Bankanın Genel Müdürlüğünü telefonla aradım. Genel Müdür Atilla Bey’le ile görüştüm. Kanser Vakfı’na yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. ‘İki takım alacağını ve 200 milyon TL. yardım yapacağını’ söyledi. Kitapları Nuhfet ile Erdener götürdü. 200 milyon TL.alıp geldiler.

Soruldu 8: Mart 1996 ayı içinde Adnan Polat’ı telefonla ben aradım. Kendimi eski Bakanlardan Türkan Akyol olarak tanıttım. Kanser Vakfı’na yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim. Adnan Polat ‘100 milyon TL. yardım yapacağını’ söyledi. Bir takım kitap gönderdik. Kitapları Nuhfet ile Erdener götürdü 100 milyon TL. alıp geldiler.

Soruldu 9: Mart 1996 ayı içinde işadamı Mustafa Kefeli’yi telefonla aradım ve kendimi Perihan Savaş olarak tanıttım. Sinema sanatçılarına yardım amacıyla kitap satışı yaptığımızı söyledim... Yanımızda yeni işe başlayan Figen Onay ile kitap gönderdik. Figen Onay 50 milyon TL. parayı alıp getirdi.

Soruldu 10: fiubat 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini Lösemili Çocuklar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gündüz Gedikoğlu olarak tanıtmak suretiyle bir holding sahibinin eşini telefonla aradı. Vakfa yardım amacıyla kitap satışı yaptığını kitap alıp almayacağını sordu. Hanımefendi ‘kitap alacağını ve 500 milyon TL. yardım edeceğini’ söyledi. Kitapları Erdener Güler götürdü ve 500 milyon parayı getirip teslim etti.

Soruldu 11: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini emekli Korgeneral Recai Ünsal olarak tanıtıp İstanbul’da faaliyet gösteren Kınay Denizcilik Firmasını aradı ve Kemalist Yayınlar Merkezi’ne yardım amacıyla Atatürk maskı satışı yaptığını söyledi. Sonra ilgili firma 50 milyon TL. yardımda bulunacağını söylemiş. İki adet Atatürk maskını Nuhfet ile Erdener götürdü. 50 milyon+KDV olarak alınan para getirilip teslim edildi.

Soruldu 12: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini emekli Korgeneral Recai Ünsal olarak tanıtarak Eminönü ilçesinde faaliyet gösteren fiirinoğlu Factorik firmasını aradı. Kemalist Yayınlar Merkezi’ne yardım amacıyla Atatürk maskı sattığını söyledi. İki adet alacaklarını söylemişler. Atatürk masklarını Nuhfet Büyüköztürk ile Erdener götürdü. 40 Milyon TL+KDV olarak alınan para getirilip teslim edildi.

Soruldu 13: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini emekli Korgeneral Recai Ünsal olarak tanıtmak suretiyle İstanbul’da faaliyet gösteren Mega Denizcilik firmasını telefonla aradı. Kemalist Yayınlar Merkezi’ne yardım amacıyla Atatürk maskı satışı yaptığını söyledi. 50 milyon TL. yardım yapılacağı söylenmiş Atatürk masklarını Figen ile Erdener götürdü. 50 milyon TL.+KDV olarak alınan para getirilip teslim edildi.

Soruldu 14: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini emekli Korgeneral Recai Ünsal olarak tanıtmak suretiyle İhlas Holding’i aradı. Ve Kemalist Yayınlar Merkezi’ne yardım amacıyla Atatürk maskı satışı yaptığını söyledi. Yardım yapılacağı

Page 53: Parsadan Hikâyesi

söylenmiş. Nuhfet ile Erdener Atatürk masklarını götürdüler. 50 milyon TL.+KDV olarak alınan para getirilip teslim edildi.

Soruldu 15: Hatırladığıma göre 1995 yılı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini emekli Korgeneral Recai Ünsal olarak tanıtmak suretiyle iki sefer olmak üzere Başbakan Tansu Çiller’i aradı ve Kemalist Yayınlar Merkezi’ne alınacak gayrımenkul için yardım talebinde bulundu. Celalettin Selçuk Parsadan bana Başbakan Tansu Çiller’in ilk sefer 3.5 milyar, ikinci seferde ise 2 milyar yardım yaptığını paranın ayrı bir hesaba yatırıldığını söyledi.

Soruldu 16: Celalettin Selçuk Parsadan kendisini eski Bakanlardan Mete Tan olarak tanıtmak sureti ile 1995 yılı içinde Galatasaray Vakfı Başkanı İnan Kıraç’ı aradı. Kalp Sağlığı Merkezi’ne yardım amacıyla kitap satışı yaptığını alıp alamayacağını sordu. İnan Kıraç bir milyar TL. yardım yapacağını söylemiş. Bildiğim kadarıyla Erdener Güler gidip parayı elden aldı. Ve Celalettin Selçuk Parsadan’a verdi.

Soruldu 17: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini eski bakanlardan Mete Tan olarak belirtmek sureti ile Babaeski Belediye Başkanı’nı aradı. Kanser Vakfı’na yardıma amacıyla kitap satışı yaptığını söyledi. Yardım edileceği beyan edilmiş. Erdener ile Figen, Babaeski ilçesine gittiler. 30 milyon getirdiler.

Soruldu 18: Mart 1996 ayı içinde Celalettin Selçuk Parsadan kendisini Emlak Bankası eski Genel Müdürü Aydın Ayaydın’ın kardeşi olarak tanıtmak sureti ile Kemalist Yayınlar Merkezi’ne yardım amacıyla Atatürk maskı satışı yaptığını söyledi. Yardım yapılacağı beyan edilmiş. Atatürk maskını Erdener Güler götürdü. 50 milyon TL. getirdi.

Soruldu: Yukarıda maddeler halinde saymış olduğum olaylardan bizzat benim organize etmiş olduğum ilk 9 maddedeki şahıslardan elde edilen paraları masraflar düştükten sonra Celalettin Selçuk Parsadan ile aramızda bölüştük. Bu para yaklaşık 500 milyon liradır. Bunun dışında Celalettin Selçuk Parsadan’ın kendi organize ettiği olaylardan ben para almadım. Zaten bunların bir kısmını sonradan öğrendim. Kendime ait 06 M 0025 plaka sayılı BMW marka bir arabam var. Daha önce ayrıldığım eşimden kalma Opel marka arabam vardı. Onu satarak daha doğrusu takas yaparak, üste para vermek sureti ile bu arabayı aldım. Araba için verdiğim parayı bu olaylardan temin etmiştim. Yine Büyükçekmece Beylikdüzü’nde iki adet kooperatif dairem var. Henüz inşaat halinde. İki yıl önce girmiştim. Dairelerden biri oğlum Onur Uzun’un üzerinedir.

İki yıl önce Saroz Körfezi yakınında (Gelibolu) 373 m2 arsa aldım. Adıma tescil ettirdim. Gerek kooperatife girdiğim esnada verdiğim peşinatı ve gerekse arsa alımında verdiğim peşinatı kendi paramla yatırdım. Ayrıldığım eşimden bana hisse senetleri kalmıştı. Peşinatları bunlarla ödedim. Sonra taksitlerin ödemesini yukarıda anlattığım olaylarda elde ettiğim paralardan yaptım, dedi.

Soruldu: Eski Bakanlardan Prof.Dr. Türkan Akyol tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilmiş olan 21.03.1996 tarihli faks yazıda sırası ile Türkan Akyol’un ismi verilmek sureti ile Ege Bank Genel Müdürlüğü’nden yardım alındığı, İstanbul SHP eski İl Başkanı Ali Özcan ile ANAP Beykoz İlçe Başkanı Mecit Yılmaz’dan da yardım talep edildiği bildirilmiştir. Bunlardan Ege Bank Genel Müdürlüğü’nden Türkan Akyol’un isminin kullanılması suretiyle yardım alınmasından ve yine ANAP Beykoz İlçe Başkanı Mecit Yılmaz’dan yardım talep edilmesinden benim bilgim olmadı. Selçuk Parsadan bazen benim bilgimin dışında da başka kadınları alet ediyordu. Benim bu olaylarla ilgim yoktur. Ancak İstanbul SHP eski il başkanı Ali Özcan’ı, hatırladığıma göre Mart 1996 ayı başlarında telefonla ben aradım. Adımı Türkan Akyol olarak bildirmek suretiyle Kanser Vakfı’na yardım amacıyla yardım talep ettim. Ancak Ali Özcan benim Türkan Akyol olmadığımı sesimden anlamış ve bana gerçek adımı sordu, ben de hiç saklamadan gerçek adımı söyledim ve Ali Özcan’ın yakın arkadaşı olan eski milletvekillerinden birinin akrabası olduğumu söyleyince bana yardımcı olacağını, bu işleri yapmamamı tavsiye etti. Ben kendi durumumu olduğu gibi kendisine anlatmıştım. Ali Özcan, hakkımda herhangi bir şikayette bulunmayacağını söyledi böylelikle işi kapattık.

Page 54: Parsadan Hikâyesi

Yukarıda beyan ettiğim gibi faks yazıda belirtilen diğer olaylarla benim bir ilgim yok. Olaylarla ilgli savunmam bundan ibarettir, dedi.

İfade verme sırasında C.M.U.K. 135. maddede yazılı hususların tümü yerine getirildi. İfade tutanağı okundu ve imzalandı.

İfadenin bitiş saati 16:30

İfadeyi Alan İfadeyi yazan İfade veren

Beşir İnci Ruhi Aydın Nafiye Yöney

Polis Memuru Polis Memuru

İMZA İMZA

İşte böyle. Polis her şeyi bilir ama hiçbir şey yapmaz. Birileri bu işin ortaya çıkmamasını istemektedir. Ama bu iş nasıl kotarılmıştır. Gelin devletin tam 5.5 milyar lirasının dolandırıldığı bu örtülü ödenek yağmasını dakikası dakikasına ele alıp bu işin üzerindeki örtüyü kaldıralım.

Örtülü Ödeneğin Çarpılması İçin

Harekat Emri Verilir

Parasal açıdan sıkıntıda olan Mukadder Balkan, Cahit’ten maaşını ister. Cahit “Abla Başbakanlık’ta paramız var. Onu alınca inşallah sana ödeyeceğim maaşını, çok çektin” der.

Ne kadarmış bu para diye soran Mukadder Balkan’a Cahit Parsadan, “3 ile 5 milyar arasında bir para”cevabını verir. Gelin sonrasını örtülü ödenek parasını Başbakanlık’tan alan Mukadder Balkan’dan dinleyelim:

“Ben Cahit’e niye versinler bu parayı diye sordum. Bunun üzerine Cahit güldü. Ben de şakaya aldım ve konu kapandı. Bir gün Süheyl beni aradı ve buluşmak istediğini söyledi. Öğlen saatlerinde buluştuk ama ben gittiğim yerden, büroya bulunduğum yerin telefonunu bildirdim. Yeşilvadi Lokantasıydı...

1 saat sonra bir telefon geldi. Cahit telefonda ‘Abla hemen buraya gel sana sözünü ettiğim iş oldu’ dedi. Hemen büroya gittim. Cahit hemen boynuma sarıldı ve Başbakanlık’tan 3 milyar ödeneceğini söyledi. Konuyu ‘Abim biliyor’ dedi.’ Bana telefon etti 14.30’da ‘Başbakanlık’ta Akın İstanbullu, Özel Kalem’de seni bekliyor’ dedi. Cahit’e ‘ne diyeceğim’ diye sordum. Cahit de ‘Abla senin adına randevu alınmış müracatta, sen adını ver, Akın Bey’le görüşürsün’ dedi. O ara Bayındır Holdingle de görüşülmüş. Cahit taksiyle mi yoksa araçla mı gidelim diye bir ara tereddüte düştü. Daha sonra ‘park sorunu olur’ dedi ve ‘taksi çağıralım’ dedi.Ben Cahit’e ‘sen niye gitmiyorsun’ dedim. O da ‘kılığıma baksana böyle gidilir mi sakal, kot...’ dedi. Cahit sonra ‘Bayındır Holding’e de gece davetiyelerini verelim, parayı alalım’ dedi. Erdinç Çaglayan’la görüşeceğimi söyledi.

Page 55: Parsadan Hikâyesi

Ve Hedef Başbakanlık

İlk olarak Bayındır Holding’e gittik. Bayındır’a gittim Erdinç Bey’le görüşeceğimi söyledim, az sonra Erdinç Bey geldi ‘Siz davetiyeleri getirdiniz değil mi’ dedi. Ben de evet dedim. ‘Bir dakika parayı getireyim’ dedi ve gitti. Gitti, geldi. İki tane blok 100’er milyonluk deste verdi. 280 milyon lira verdi. Aldım, çıktım, gittim. Cahit binanın az ötesinde bekliyordu. Cahit arabada hep gergindi. 280 milyonu hemen Cahit’e verdim. Sonra Başbakanlığa geldik. Müracaata gittik. Kimliklerimizi verdik. Akın Bey ile görüşeceğimi söyledim. Telefon açtılar, yukarı çıktık. Cahit de kimliğini verdi ve benimle yukarı çıktı. Kapıdaki polis ‘Mukadder Hanım mı’ dedi. Evet dedim. O polis başka bir polise beni verdi. O polis başka bir polise verdi ve üçüncü polis Akın Bey’in yanına götürdü. Akın Bey Özel Kalemin kapısında karşıladı. Cahit de yanımdaydı ama o Özel Kalemin salonunda bekledi. Akın Bey bana ‘bir şey alır mıydınız’ diye sordu, ben de teşekkürler dedim. Daha sonra Akın Bey ‘nasılsınız, iyi misiniz?’ dedi. Ben de sağolun dedim. Ben aynı soruyu Akın Bey’e sordum. O da ‘işte yoğunuz, evimizin yüzünü bile göremiyoruz’ dedi. Daha sonra Akın Bey bana ‘Mukadder Hanım alacağınız parayı biliyorsunuz değil mi, bir yanlış anlama olmasın. 3 milyar diye bana yukarıdan talimat geldi’ dedi. Ben de evet bana da 3 milyar dendi, dedim. Daha sonra Akın Bey müsaade istedi ve içeride anahtarla iki kapı açtı, yan odaya girdi.Bir müddet sonra çıktı. ‘Bir poşet bulalım’ dedi.Sonra çantayı gördü. ‘Aaa, iyi çanta varmış’ dedi. Çantanın içerisine parayı soktu. Daha sonra ‘Bunu Sayın Başbakan’a günlük hesap verirken, unutuyorum çoğu zaman, unutmamak için makbuz keselim’ dedi. ‘Aslında buna da gerek yok’ dedi ama... Yazıldı 3 milyar... Altına Mukadder Balkan diye imza attım ve beni ziyaretçi salonunun ortasına kadar uğurladı. Cahit’le salonda buluştuk. Kapıdan çıkınca parayı Cahit’e verdim.

Daha sonra takside Cahit’e sen niye Akın Bey’in yanına gelmedin dedim. Cahit de ‘Ben senin korumanım’ dedi. Bu aslında bana güvenmemesinden kaynaklanıyor. Hatta Cahit Özel Kalem salonunda polislere ben güvenlik memuruyum demiş. Büroya geldik Cahit Selçuk’u aradı.Cahit ‘tamam hallettim’ dedi, bir süre görüştüler. Az sonra Cahit beni çağırdı ve 300 milyon prim ve birikmiş maaşımı verdi. Ben o sıra Cahit’e; ‘Cahit bu parayı niye Başbakanlık bize verdi’ dedim. Cahit ‘abla boşver’ dedi. Aradan 15 -20 dk. geçtikten sonra Cahit çıktı ve Akbank’a gitti. Selçuk’a para göndermek için.

Bu olaylar 3 Kasım 1995 Cuma günü oldu. 6 Kasım 1995 Pazartesi günü Selçuk aradı. Bana büro tutacağını, söyledi.’ Artık değişik işler yapacağım. Birkaç arkadaş bir şirket kurup güzel bir iş kuracağız’ dedi. Bu günden sonra Cahit ve benim Selçuk’la olan irtibatım koptu.”

Evet paralar böyle alınır Başbakanlıktan. Paraların alınması için emir veren Selçuk bu işi nasıl kotarmıştır. Tansu Çiller’in kişiliğini çok iyi tahlil eden Selçuk Parsadan onu kandırmanın yolunu bulmuştur. 2 Kasım 1995 günü ve sonrasında aralarında geçen konuşmayı Selçuk şöyle anlatıyor:

“1995 Kasımı’nın ilk perşembe günü idi. Selçuk Akın adıyla Başbakanlık Konutu’nu aradım. Necdet Öztorun Paşamın acil olarak Başbakan ile görüşmek istediğini duyurdum. Üç dört dakika sonra Çiller’in bana hitaben ‘Sayın Paşam kusura bakmayın, sizi uzun süredir arayamadım, birkaç bakanla toplantı halinde idim. Emirleriniz uzun ise sizi yarın 11.00’de arayayım’ dedi. Ertesi gün saat 11.00’de Çiller’in aradığını arkadaşım Ali Yiğitoğlu beni cep telefonumdan arayarak bildirdi. Hemen Konut’u aradım, aynı yöntemle Başbakan’ı aradım. Hemen Çiller bağlandı ve konuşmaya başladık. Anavatan Partisi ile ilgili şikayetlerimizi anlattık; hatta Çiller ANAP döneminde benim Genelkurmay Başkanlığımın resmen gasp edildiğini söyleyerek Demirel’in buna seyirci kaldığını belirtti. Ben asıl konuya geçmeyi istedim. Beni destekleyen subay ve astsubayların olduğunu, ANAP’ın 30-35 bin oyunu Doğru Yol’a aktarmak için çalışacağımı anlattım. Çiller bir sevinç çığlığı atarak “Gönül hazinemden ne istersiniz” dedi. Para sıkıntısı olduğunu söyledim. İki dakika içerisinde Akın İstanbullu’nun beni arayacağını ve örtülü ödenekten 3 milyar alabileceğimi belirtti. Beş dakika sonra Akın İstanbullu’nun beni aradığını öğrendim ve onu

Page 56: Parsadan Hikâyesi

aradım. Bana ‘Sayın Paşam üç milyar liranız hazır, alacak arkadaşın adı soyadı yeterli olur, eski Başbakanlık’ta bekliyorum’ dedi. Ben de Mukadder Balkan’ın geleceğini söyledim. 10 Kasım 1995 günü Akın İstanbullu’ya ikinci haftaya söz verilen 3 milyarı almak için telefon ettim ve “Her gün üç dört İl Başkanı, onbeş yirmi İlçe Başkanı para için arıyor. Örtülü ödeneği sıfırladık. İleride parayı DYP’den alıp yerine koymamız gerekecek. Ayrıca örtülü ödeneğe bir miktar para bekliyoruz. Bana önümüzdeki salıya kadar müsade et” dedi. İleriki haftalarda aradım, kendisine ulaşamadım.

Milyarlar Parsadan A.fi’ye

18 Aralık 1995’te Erdener Güner beni aradı ve Akın İstanbullu’nun arayarak Necdet Öztorun ile görüşmek istediğini, kendisinin de yanlış numara deyip cep telefonunu kapattığını söyledi. Ben de İstanbullu’yu aradım sert bir tavırla ne söyleyeceksen söyle diye çıkıştım. İstanbullu bana “Paşam size iki buçuk milyar lira daha ayarlayabildik. Hiç olmazsa cebinizden çıkmaz. Başbakanım sizden defalarca özür dilememi istedi” dedi. Mukadder Balkan ile Cahit’i gönderip parayı aldırdım.”

Evet Selçuk Parsadan operasyonunu böyle tamamlıyor. Konuyla ilgili soruşturma yapan ve dava açan savcılık, araştırmalarında bu para trafiğinin telefon ve diğer bağlantılarını şöyle sıralıyor:

Dakika Dakika Dolandırıcılık

2 Kasım 1995 Perşembe

12.37 - Parsadan, ortağı Ali Yiğitoğlu’nu adına kayıtlı Kemalistler Merkezinin 4676860 no’lu telefonundan arayarak operasyonu başlatır.

12.48 - Parsadan, 4471114 no’lu telefonundan kardeşi Cahit Parsadan’ı arar. Bayındır Holding ve Başbakanlık’la ilgili planın son detaylarını konuşur.

13.15 - Parsadan, kardeşini arayarak Bayındır Holding’i arayacağını ve Kemalistler Merkezi adına davetiye satma işini halledeceğini söyler.

13.16 - Parsadan, Bayındır Holding’i arar.

13.17 - Selçuk, Cahit Parsadan’ı arar. Bayındır’a yarın gitmesini ve davetiye paralarını almalarını ister.

13.20- Parsadan, Merkez Bankasını arar.

13.43 - Cahit Parsadan’ı arar gerekli bilgileri verir.

13.46 - Parsadan, Ali Yiğitoğlu’nu bilgilendirir.

13.54 - Parsadan, Botaş’ı arar.

13.58 - Halk Bankası’nı arar.

14.26 - Cahit Parsadan’ı arar.

14.48 - Cahit Parsadan’ı arar.

Page 57: Parsadan Hikâyesi

15.18 - Botaş’ı arar.

15.19 - Parsadan, Emekli Albay Selçuk Akın’ın adını vererek Başbakanlık Konutu’nu arar. Sekreterlikten Cafer isimli birisi ile görüşür ve Necdet Öztorun’un Çiller ile görüşmek istediğini söyler... Parsadan’ın ifadesine göre Çiller’le 4 dakika görüşür.

15.23 - Kardeşini arar, görüşme hakkında bilgi verir.

15.49 - TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı arar.

15.57 - Parsadan, kardeşini arar.

16.37 - Parsadan, Başbakanlığı arar.

16.39 - Yeniden kardeşini arar.

16.40 - Telefonu kapatır. Kemalistler Merkezi senaryosu kahramanı Ali Yiğitoğlu’nu arayıp Başbakanlık ile yaptığı görüşmeleri aktarır. Ve Başbakanlığa, merkezin telefonunu verdiğini söyler.

17.34 - Parsadan, yeniden Başbakanlığı arar.

17.39 - Parsadan, kardeşini arar.

17.41 - Parsadan, Ali Yiğitoğlu’nu arar.

18.28 - Ali Yiğitoğlu’nu arar. Başbakanlıktan Kemalistler Merkezi’ne edilen telefon hakkında bilgi alır.

18.36 - Parsadan, bu kez Başbakanlığı cevaben arar. Ertesi gün için 3 milyarlık randevunun saati belirlenir.

3 Kasım 1995 Cuma

11.00 - Ali Yiğitoğlu, Selçuk Parsadan’ı arar ve Başbakanlığın Kemalistler Merkezini aradığını aktarır.

12.06 - Parsadan, Başbakanlığı arar. İfadesine göre Parsadan, Çiller ile yaklaşık 7 dakika konuşur. Ve Çiller, 3 milyarı Akın İstanbullu’dan alabileceğini söyler .

12.13 - Parsadan, kardeşini arar, müjdeyi verir.

12.18 - Ali Yiğitoğlu’nu arar, ondan Çiller’in Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu’nun merkezden kendisini aradığını öğrenir.

12.27 - Parsadan, Başbakanlık Özel Kalemini arar. İfadesine göre İstanbullu ile yaklaşık 7 dakika konuşur. Ve üç milyarın göndereceği Mukadder Balkan’a verilmesini ister.

12.34 - Parsadan, hemen kardeşini arar ve telefona çıkan Mukadder Balkan’a Başbakanlığa gidin, beni Öztorun Paşa gönderdi deyip böylece 3 milyarı alın, talimatını verir.

12.36 - Parsadan, kardeşini arar detayları konuşur.

12.59 - Kardeşini yeniden arar .

13.00 - Telefonu kapatır. Ali Yiğitoğlu’nu arar.

Page 58: Parsadan Hikâyesi

13.19 - Kardeşini arar.

13.42 - Bayındır Holdingi arar davetiye parasını bugün aldıracağını söyler.

13.53 - Kardeşini arar bilgi verir.

14.00 - Mukadder Balkan ve Cahit Parsadan bir taksiye binerek Bayındır Holdinge gider. Erdinç Çağlar’dan davetiye bedelleri alınır. Aynı taksi ile Başbakanlığa giderler.

Parsadan ve Balkan’ın ifadelerine göre üç milyar alınır. Paranın üçyüz milyonu Balkan’a verilir. 1.5 milyar lira Alibeyköy Emlakbank şubesi ile Parsadan’a gönderilir.

Bir milyar lira da Akbank Nenehatun fiubesi vasıtasıyla yollanır. (Mahkeme Banka dekontlar ile aynı gün belirtilen miktarda paranın gönderildiğini saptadı) 200 milyon da Yiğitoğlu ve işçilere dağıtılır.

14.27 - Parsadan, kardeşini arar.

14.56 - Parsadan, kardeşini arar işin tamamlandığını söyler.

15.01 - Ali Yiğitoğlu’nu arar, müjdeyi ona da verir.

18 Aralık 1995

14.30 - Mukadder Balkan, Cahit Parsadan ile birlikte Başbakanlığa gider. Paranın son bölümü iki buçuk milyar lirayı alırlar. Paranın 250 milyon lirası Balkan’a kalır. Aynı gün paranın 1 milyar 250 milyon lirası Akbank Parmakkapı fiubesinde, 1 milyarı da Akbank Nenehatun fiubesi’nde işlem görür. (Mahkeme banka dekontları ile saptadı)”

Tahsilatçı: Paraları Nasıl Aldım?

Mukadder Balkan ise ikinci para ödemesiyle ilgili yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“1995 Aralık ayı içerisinde yine bir Başbakanlık lafı dönmeye başladı. Cahit, bana ‘2.5 milyarım var, onu da bir alsak iyi olacak. Bunu bana Selçuk söyledi’ dedi. O ara Selçuk, Cahit’i ve beni İstanbul’a çağırdı. (İnter Star televizyonu yöneticisi Ardan Zentürk için. Ona bu olayı anlatıp para almayı ve ününü artırmayı düşünüyordu) Bir gün öğle saatlerinde telefon geldi. Selçuk benimle konuştu, ‘ne olur Mukadder Cahit’i bul, dedi. Ben neden diye, sordum. Selçuk’ta Başbakanlık’taki işi hallettim öğleden sonra gidin alın’ dedi. Ben hangi işi diye sordum. Selçuk da ‘2.5 milyar var ya, Cahit sana söylemedi mi?’ dedi.Yine taksi ile Başbakanlığa gittik.Yine elimde boş çanta vardı. Bu sefer Cahit yukarı gelmedi aşağıda bekledi.Yukarı çıktım doğrudan. Akın Bey’in yanına gittim. Sekreter Hanım çıktı.’ Akın Beyin misafirleri var, bir saniye bakayım’ dedi. Sonra beni Bakanlar Kurulu toplantı salonuna götürdü. Orada bekledim, bir bardak su içtim. Sonra sekreter geldi “Kusura bakmayın Akın Beyin misafirleri ile işi uzadı, buyrun 2.5 milyar lira” dedi.Ve bir tekstir kağıdına “Akın İstanbullu Bey’den 2.5 milyar lira aldım” diye yazdım, ismimi yazıp imzamı attım. Sonra da parayı alıp çıktım. Cahit, beni aşağıda bekliyordu. 200 milyondan biraz fazla para bana verdi.’Bunlar ileriki maaşların’ dedi. Oradan da bankaya gittik. Akbank Nenehatun şubesine gittik. Ben aldığım bu parayla otel borcumu, diğer borçlarımı ödedim. Biraz da yeğenime ve oğluma alışveriş yaptım.

Page 59: Parsadan Hikâyesi

Cahit, bankada kendi hesabına 900 milyon yatırdı. Gerisini Selçuk’a çıkardı. Bu tahsilattan sonra Cahit satın almak için bir ev aradı.

Sonra bir arsa düşeşe getirdi. Elmadağ’da MESA’nın yaptığı sitenin kayak merkezinin, yanında bir arsa... Arsa 14 dönümdü ve hisseliydi.

Çankaya Belediyesi’nde bir araştırma yaptım ve arsanın imarsız olduğunu öğrendim. 400 milyon peşin para vererek 1 milyara yakın bir ücretle arsayı satın aldı. 400 milyondan geri kalanını bir arkadaşının çekini vererek kapattı.

Kardeş Kavgası

İlerleyen günlerde Selçuk’la Cahit’in arası bilinmeyen bir nedenle bozuldu. Hatta ben Cahit’e, Selçuk’u hiç aramaz oldun diye sordum.

O da ‘Boşver abla onunla iş yapılmaz’ dedi. Cahit, Selçuk’un yapmadığı gece ile ilgili olarak Çankaya Emniyet Müdürlüğü’nde ifade verdi. Cahit, geceyi yapanın Selçuk olduğunu söyledi. Selçuk’un Ankara’daki bürosunu Cahit tutmuş. Polis Cahit’le büro sahibini yüzleştirmeye getirdi. Evsahibi Cahit’i tanımadı. O arada büro İzci sokaka taşındı. O sıra bir gün ben Selçuk’u cep telefonundan aradım. Selçuk bana ‘sizin deseniniz çok zayıf, yani telefonda iyi konuşamıyorsunuz’ dedi. Daha önceleri Selçuk büyük şirketleri ajansa abone yapmıştı. ‘Ne iş yapıyorsun?’ diye sordum. Selçuk ‘ben Aloculuktan vazgeçtim. Bir daha yapmayacağım. Kendime bir başka iş yapacağım. Mukadder, sen Cahit’in bana attığı kazığı biliyor musun’ dedi. Bilmiyorum dedim. Bana “Yemin ettirdi. Babama da söyledim ölürsem ölüme, ölürse ölüsüne gitmeyeceğim, gelmesin. Sen Cahit’ten kop Mukadder, o başına bela getirir’dedi.”

Mukadder Balkan, bu açıklamalarını Arena ekranından da yapınca ortalık karışır.

İstanbullu Ne Diyor?

Daha önce kendisiyle konuşan gazetecilere “parayı bina almaları için verdik” diyen Akın İstanbullu, ağız değiştirip “biz para vermedik” demeye başlar. Oysa yakın çevresine artık siyasetin kirli ortamından sıkıldığını anlatmaktadır. İstanbullu, daha sonra ilk açıklamalarını kendisi yalanlayarak savcılıkta şunları diyecektir:

“Necdet Öztorun olarak sekreterlikçe bağlanan kişi Atatürk’le ilgili bir derneklerinin olduğunu, derneğin faaliyetlerini geliştirmek ve yaygınlaştırmak amacını taşıyacağını, konuyu Başbakan’a ilettiklerini, isteklerini Özel Kaleme iletmelerinin uygun olacağı şeklinde cevap aldıklarını bu sebeple beni aradıklarını belirtip yardımcı olup olamayacağımı sordu. Ben de yardım taleplerinin ne olduğunu, bu konuya açıklık getirildiğinde konuyu değerlendirmeye alacağımızı belirttim. Bunun üzerine telefonda beni arayan kişi isteklerini belirtip netleştirdikten sonra yeniden, arayacağını belirtip telefonu kapattı. Bu görüşme dışında herhangi bir sebeple aranmadım. Necdet Öztorun vasıtasıyla herhangi bir kişiye kesinlikle para vermedim. Basında çıkan haberler hayali ve gerçek dışıdır.”

Oysa bunun tam tersini söylediğine dair tam 3 gazeteci şahitlik etmektedir. Akın İstanbullu daha sonra basından fellik fellik kaçar. Görüşmek için kendisini aradığımızda DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in evinde çıkar. Ama Çiller’in talimatıyla kimseyle bu konuda görüşmez, gerçekleri söylemez. Çünkü o artık devletin değil, Çiller ailesinin bürokratıdır. Örtülü ödenek, tıpkı 1950-1960 arasında olduğu gibi gene kendi bürokratik

Page 60: Parsadan Hikâyesi

kadrolarını yaratmıştır. Ve devletin savcıları dahi bu devlet memurlarına doğruyu söyletememektedir.

Ünlüler Parsadan’ın Emrinde

Örtülü ödenek parasını bitiren Selçuk Parsadan, Ankara’yı arar. Aramasının nedeni Cahit’in bir hırsızlık olayında öldürülen annesiyle ilgili başsağlığı dileğidir. Selçuk cenazeye de gelir. Cenazede aile arasındaki buzlar çözülür. Bir gün yine telefonla Cahit’i sorar. Cahit, annesinin ölümünden sonra iyice içine kapanmıştır ve büroya zaman zaman uğramaktadır.

O gün yine yoktur. Cahit’in kendisini aramasını ister. Sebebi de çok sıkışık durumda oluşudur. Paraları kumarda yitirmiştir.

“Kitapları satacağım, bu yüzden sizin büronun telefonunu bırakacağım” der. Ertesi gün Selçuk yine arar ve Kemalist Yayınlar için birkaç yere not bıraktığını söyler. Not bırakmak, ben işi ayarladım siz gidin parayı alın demektir. Cahit yine büroya gelmeye başlar. Kemalist Yayınların faturasını alır ve çantasına koyar. Büroya kitaplar gelir. Selçuk, kitapları satmak için kendisini yazar ve eski politikacı Ahmet Taner Kışlalı diye tanıtmıştır. Bu sırada Toplu Konut İdaresi Başkanı ve eski politikacı Yiğit Gülöksüz’ün de adını kullanarak piyasadan kitap satarak para toplamaktadır. Bu işlerinden birinde holding yetkililerinin ihbarı üzerine Cahit Parsadan, Süheyl ve Mukadder Balkan yakalanırlar. Selçuk ise İstanbul’da kayıptır.

Türkiye seçim ortamına girmektedir. Selçuk, elindeki öyküyü basına satarak para kazanmaya çalışmaktadır.

Parsadan’ın Cep Telefonu

Daha sonra giderek dağılan ve yayılan öykü, Türkiye’nin gündemini belirler olmuştur. Hele Uğur Dündar ile televizyonda canlı yayında olayı anlatan Selçuk Parsadan’ın söyledikleri, tam bir bomba etkisi yapmıştır. Basın onun peşindedir. Artık öyle bir hal almıştır ki Türkiye’de Selçuk Parsadan’ın adını duymayan , 0 532 311 78 04 ve 0 532 311 06 54 numaralı cep telefonunu bilmeyen kalmamıştır. O, her gün televizyon ekranlarında, gazete manşetlerinde dolaşmaktadır. Ve eline geçen her fırsatta, büyük bir zevkle, yaptığı dolandırıcılıkların öyküsünü anlatmaktadır. Türk insanını şok eden olay, ülkenin Başbakan’ının kendi ‘namusuna’ bırakılan örtülü ödeneği, dolandırıcılara, siyasi hırsları nedeniyle kaptırmış olduğunun açığa çıkmasıdır. Selçuk Parsadan diye biri çıkmış ve Tansu Çiller sayesinde en büyük dolandırıcı Sülün Osman’ın dahi prestijini ayaklar altına almıştır. Gazeteciler ve Politikacılar (Özellikle DYP’li politikacılar) dolandırıcı Selçuk Parsadan’a ait 0.532 311 78 04 no’lu telefonu sıkça çaldırmaktadır. Kimi Selçuk Parsadan’ın son durumu hakkında bilgi almak, kimi Selçuk Parsadan’ın yapacağı yeni açıklamaları öğrenmek istemektedir. Birileri de Selçuk Parsadan’a susması ve bugüne kadar anlattığı herşeyi inkar etmesi için inanılmaz tekliflerde bulunmaktadır. Öylesine teklifler almaktaydı ki bu duruma kendisi bile şaşırıyordu:

“Telefon çaldı. Beni tanıyan biri karşımda. Adam enfes bir senaryo hazırlamış. Paraya ihtiyacım olduğunu belirterek, traş bıçağını tanıtmayı planladığı öyküsünü anlatmaya başladı. Ben kaçak olarak büyük ilgi uyandırdığım için halk beni izliyor. Bir iki hafta bu reklamın ilk yarısı sürecek siz sürekli kaçıyorsunuz. Sonra arabada giderken yanınızdan geçen bir polis arabasının telsizinden sizin eşkalinizi belirtiyorlar. İki aylık sakallı olduğunuzu duyuruyorlar. Siz bunu duyar duymaz, hemen bir yere gidip cebinizden jileti

Page 61: Parsadan Hikâyesi

çıkarıyor ve sakalınızı kesiyorsunuz. Müthiş satacağız dedi.” Oysa o, bu tekliflerin kendisini yakalamak için kurulmuş birer tuzak olduğunu düşünmektedir onun asıl derdi basındır.

Örtülü Ödenek fierefli mi fierefsiz mi?

Başbakan Tansu Çiller’in örtülü ödeneği har vurup harman savurduğu yolundaki iddiaların ortaya atılmasına ilk tepki tabii ki iddiaların muhatabından geldi. Parti Meclis’i toplantısı’nda çok sinirli ve kendinden emin bir şekilde konuşan Tansu Çiller, iddiayı ortaya atanlara “ Bizim başımız diktir. Bunlar şerefsizdir, milliyetsizdir” gibi sert bir üslub ile cevap verdi. Oysa, kendisini, saklandığı yerden Selçuk Parsadan da dinliyor ve gülüyordu. Olayın kamuoyunca duyulmasından iki ay kadar önce Ülkücülerin’in elinden sonra polisten kaçmaya başlayan Parsadan, tüm aramalara rağmen bulunamıyordu. Türk polisi seferber olmuş dolandırıcı’nın peşine takılmıştı. O ise cep telefonuyla görüştüğü gazetecilere dalga seslerini dinleterek, deniz kıyısında olduğunu ve tatil yaptığını anlatıyordu. Ama daha çok, hayatından kaygılanıyordu.Çünkü onu bir tek Türk Polis’i aramıyordu: “Safbayan Tansu Çiller (dolandırırken aralarında oluşan diyaloğa dayanarak söylüyor), lütfen çok entresan gelecek halkımıza, Ülkü Ocakları’nı peşimden çeksin. Kendisine hiçbir fayda sağlamaz bu saatten sonra.

Ülkü Ocakları’nda o yakışıklı çakallar bana birşey yaparlarsa, bundan en büyük zararı Başbayan pardon Safbayan görecek. Onlar MHP ile seçime girecekler, seçimi kazanacaklar diye benim canımı aldırmasın. Çünkü bu saatten sonra, ben ölürsem bunun müsebbibinin Tansu Çiller olacağını herkes biliyor.” Selçuk Parsadan, bu açıklamaları yaparken devletin tam göbeğinden destek alan ülkücü mafyanın kendisine ulaşmasından çok korkmaktadır.

Kendisini Arsen Lüpen ile özdeşleştiren Parsadan cephesinde durumlar böyle iken, Tansu Çiller ilk günlerdeki hırçınlığını yitirmiş ve kendi iç dünyasına çekilmişti. Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu ise birbiriyle çelişen ifadeler vermekteydi. İlk günlerde, ‘Necdet Öztorun ismiyle Sayın Başbakan’la konuşmuşlar. Ancak bu para iddia edildiği gibi kahvehane toplantıları yaparak DYP için çalışsınlar diye değil, kurdukları Atatürkçülükle ilgili bir bina işlemi için verildi. Bu kişilerin dolandırıcı olduklarına ilişkin iddialar var. Benim bu konuda o dönem bir bilgim olmadı” şeklinde konuşurken, ilerleyen günlerde 360 derecelik dönüş yaparak ‘Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun olarak bağlanan bir kişiyle konuştum, ancak para ödemedim’ demeye başlar.

Tansu Çiller ise aradan bir iki gün geçtikten sonra:

“Kara Kuvvetleri eski Komutanı Sayın Necdet Öztorun’un aradığının bana iletilmesi üzerine kendisiyle telefonda konuştum. Bana Atatürk’le ilgili olarak yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi ve yardım istedi. Kendisine ilgileneceğimi söyledim. Daha sonra bu konuda benim talimatıma getirilen hiçbir husus olmamıştır” şeklinde konuşur. Peki, ismi ile dolandırıcılık yapılan Necdet Öztorun, olup bitenler karşısında ne hissetmektedir?

Gerçek Öztorun Ne Diyor?

Necdet Öztorun yaptığı açıklamalar ile Tansu Çiller’i yalanlamıştır.

Page 62: Parsadan Hikâyesi

Daha önce de kurduğu Atatürkçü dernek adına bazı kişilerin dolandırıcılık yaptığını vurgulayan Öztorun Paşa, Başbakanlığın dolandırılmasını ise bir türlü anlayamadığını belirterek “Çiller ile hiçbir zaman görüşmedim” demiştir. Bazı kişilerin adını kullanarak, para sızdırma çalışmaları ile ilgili olarak Toprak Holding ve Ziraat Bankası gibi kuruluşların kendisini aradığını söyleyen emekli Orgeneral Öztorun, “Bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulundum. Hiçbir olayla ilgim olmadığını bildirdim. Diğer kurumlar beni aradı ama Başbakanlık’tan beni arayan olmadı” görüşünü dile getirdi.

Bankamatik Memur İstanbullu

Türkiye allak bullak olmuş; Tansu Çiller, Selçuk Parsadan ve örtülü ödenek üçgeni içerisinde gidip gelmektedir. Olayın duyulduğu ilk günlerdeki ‘Acaba, bir komplo mu?’ sorusu vatandaşın aklından uçup gitmiştir. Dolandırıcının kurbanları, bir olayı doğruluyor ve para verdiklerini kabul ediyorlar, bir inkar ve çarpıtma politikasını seçerek para vermedik diyorlar. Bu ikilem karşısında, olan Akın İstanbullu’ya olmuştur. Çünkü Çiller’in sağ kolu olan İstanbullu, ilk günkü açıklamaları nedeniyle Çiller’den epey fırça yemiştir. İstanbullu, Çiller sayesinde devletten çifte maaş alan yani bankamatik memurluk yapan bir bürokrattır. İstanbullu, Dış Ticaret Müsteşarlı’ğındaki Genel Müdürlük makamına oturmadan devletten maaş alırken, aynı İstanbullu, Çiller’in Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü gibi zirvedeki bir başka görevi de yürütüyor. Kısacası çifte maaşlı ve çifte görevli İstanbullu, Afyon lokumu gibi. Kendisine bu olanakları sağlayan Çiller, ne isterse onu söylüyor.

Çiller daha önceleri yanından hiç ayırmadığı İstanbullu’yu, artık yurtiçi gezilerine bile götürmemeye başlamıştır ve böylece onu basından kaçırmıştır. Selçuk Parsadan ise hiç boş durmamaktadır.

Günler geçtikçe örtülü ödenek ile ilgili yeni iddialar ortaya atılır. Bunlardan birisi Çiller’in Başbakanlık koltuğunu bırakmadan 21 gün önce çektiği 500 milyar ile ilgilidir. Yeni Başbakan Genel Kurmay’a, MİT’e ve Dışişlerine sormuş ama bu paranın izini bulamamıştır.

Dönemin Başbakan’ı Mesut Yılmaz şu açıklamayı yapar:

“Vakıflar Bankası’na iki araba gitmiş. Bankada yeterli miktarda para olmadığı için şubelere bakılmış. Onlardan da bulunamamış.Bunun üzerine Merkez Bankası gece yarısı açtırılarak bankaya para aktarılmış. Bu paranın 250 milyar lirası 100’lük olarak dolara çevrilmiş ve bir gecede çekilmiş. Bu para önce Başbakanlığa getirilmiş. Burada yarım saat kadar kalmış. Daha sonra talimatla Başbakanlık Konutu’na götürülmüş. Paranın 250 milyar liralık bölümünün yasadışı kullanıldığını ispatlayabilirim”

Devlet Sırrı ve Dolandırıcılığın Altın Kuralı

Bu açıklamanın öncesinde gergin olan ipler artık tamamen kopmaya yüz tutmuştur. Nitekim ilerleyen günlerde ANAYOL Koalisyonu bozulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclis’inde komisyon kurulması için verilen önerge ise Refah Partisi’nin hükümet olabilme isteği yüzünden reddedilmiştir. Yani temizlik isteği bile kirletilmiştir. Tansu Çiller ise topluma yapması gereken açıklamayı “Devlet sırrını açıklamanın cezası 5 yıl hapistir. Benden bu suçu işlemem beklenmemelidir” gibi tuhaf bir savunma ile reddetmiştir. Ama devletin savcısı örtülü ödeneğin dolandırıldığına inanmış ve dava açmıştır.

Page 63: Parsadan Hikâyesi

Tansu Çiller kendisi dışında herkesi suçlu bulmaktadır. Devlet olayın üstüne gidememektedir.

Dolandırıcılık mesleğinin altın kuralı, belki de meslek ilkesi dolandırıcının dolandırıcıyı ihbar edemeyeceğidir. Ama Parsadan bu kuralı çiğnemiştir. Eski ortağı Nafiye Yöney’i ihbar ederek, tutuklanmasını sağlamıştır. Aslında o intikam almaktadır. Çünkü ilk ihbarı gerçekleştiren Nafiye Yöney’dir. Onu ülkücü babalara teslim etmiştir. Ardından intikam duygusuyla yanıp kavrulan Parsadan, sinema sanatçısı Perihan Savaş’ı arayarak şunları söyler:

“Ben dolandırıcıyım ve Nafiye Yöney isimli bayanla birlikte 4-5 yıldan beri bu işi yapıyoruz. Nafiye Yöney, senin eşin Yılmaz Zafer hasta iken ve vefat ettikten sonra senin adına birçok kişiden para topladı.

Cumhurbaşkan’ı Süleyman Demirel’den 50 milyon, Tansu Çiller’den 200 milyon aldı. Başbakan Tansu Çiller, parayı Ayhan Aydınay isimli kişinin İş Bankası Karagümrük fiubesi’ndeki hesabına gönderdi.

(Banka kayıtlarıyla belgeli) Biz dolandırıcılar olarak birbirimizi ihbar etmeyiz, ancak Nafiye Yöney, bu işten benim payıma düşen parayı vermedi. Ayrıca silahlı adamları bana göndererek 115 milyon TL. paramı gaspettirdi...”

Bu ihbarın ardından Perihan Savaş harekete geçer ve Nafiye Yöney başta olmak üzere tüm ekibi tutuklattırır. Selçuk Parsadan ve aslında boşanmak üzere olduğu eşi Zühre Parsadan’ın kaçışları da çok ilginç. Örtülü ödeneğin kamuoyu tarafından duyulmaya başlandığı zaman Selçuk ve eşi Ege kıyılarında gizlenecek bir yer aramaktadırlar. İlk önce Akçay’a giderler. Bir bankadan para çekerler. Akçay’da gezinirler ve Edremit Altınoluk’a geçerler. Selçuk Parsadan ve eşi 10 Mayıs 1996 akşamı Altınoluk’a gelir. Zühre Parsadan kendisini çevreye gazeteci olarak tanıtır. Eşi ile birlikte tatil yapmak için Altınoluk’a geldiklerini ve kiralık bir pansiyon aradıklarını söyler.

Parsadanlar DYP İlçe Binasının

Yanında Saklandılar

Kısa bir süre sonra İskele Mahallesi 1. sokaktaki bir pansiyona yerleşirler. Bu pansiyonun bulunmasında Altınoluk esnaflarından Mustafa Kasapoğlu yardımcı olur. Daireden pansiyona çevrilen evin, möbleli oluşu ve televizyona sahip olması tercih nedenidir. Günlüğü 2 milyondan olmak üzere 10 günlüğüne kiralanan evin bir haftalık ücreti peşin verilir. Parsadan Altınoluk’ta bulunduğu süre içerisinde birkaç defa dışarı çıkar. Büyük Oteller’in kumarhanelerine gider, havuzlarında yüzer. Eşi Zühre ise her gün bütün gazeteleri muntazam bir şekilde alır. Böylece kendisi hakkında yazılanları öğrenen Parsadan, cep telefonu ile canlı yayınlara katılır. Bu kaçış 21 Mayıs 1996 tarihine kadar sürer. Polis Parsadan’ın cep telefonu ile konuşmasından yararlanarak aktarıcının bulunduğu bölgeden onun yerini saptar. Altınoluk’ta bulunduğunun anlaşılması üzerine Altınoluk’taki 4000 ev teker teker aranır. Fakat onun izine rastlanamaz. Parsadan’ın bulunamamasının sebebi iyi gizlenmiş olmasından çok, şanslı oluşundan kaynaklanıyor. fians kaynağı ise kiraladığı dairenin DYP Altınoluk İlçe Teşkilatı’nın tam yanında olmasıdır. Altınoluk’taki 4000 ev’i teker teker arayan polisin aklına DYP İlçe Teşkilatı’nın yanındaki daireye bakmak gelmez. Parsadan’ın bulunamamasına rağmen aramalara devam eden polis, Parsadan’ın günlük gazetelere ihtiyaç duyacağını düşünür. Bunun üzerine Altınoluk’taki gazete bayiileri’nden araştırmalara devam edilir. Bu araştırmalar sırasında bir bayiinin anlattığı sarışın ve kendisini gazeteci olarak tanıtan bayan, polisi Parsadanlar’a yaklaştırır. Gazete bayii önünde pusu kurulur ve beklenmeye başlanır. Bir gün sonra Zühre Parsadan gazete almaya geldiğinde takip başlar ve Parsadan’a ulaşılır. Ardından operasyon başlar ve Parsadan kıskıvrak yakalanır. Operasyonu gerçekleştiren

Page 64: Parsadan Hikâyesi

ekibin İstanbul Polisi olması nedeniyle Parsadan ilk olarak İstanbul’a götürülür. Fakat bu noktada ilginç olan DYP İlçe Teşkilatı yanındaki dairede ikamet eden Parsadan’ın her akşam televizyonlarda canlı yayınlara katılmasıdır. Gelin Altınoluk DYP İlçe Başkanı İsmail Doğan’ın anlattıklarına kulak verelim:

Güzel Kadın’ın Marifetleri

“Evden hiç çıkmıyorlardı. Kadın çok güzeldi. Sabahları saat 07.30’da gazeteleri ve yiyeceklerini alıp eve kapanıyorlardı. Arada sırada Golden Sea Oteli’nde denize ya da havuza giriyorlardı. Kimse onları sokakta görmedi. Dün 34 plakalı sivil Mercedesle iki kişi gelmiş ve Parsadan’la hanım arkadaşını kelepçeleyip götürmüşler. fiu anda jandarmalar daireyi sarmış durumda ve kimseyi yaklaştırmıyorlar. Bizim belde teşkilatımızın bulunduğu dairenin tam karşısında olduğu için gördüğüm kadarıyla, kapı zorlanmış durumda. Evde Parsadan’la birlikte bir el bombası ve iki tabanca ele geçirildiği söyleniyor.”

Evet, artık ünlü dolandırıcı yakalanmıştır. Selçuk Parsadan için cezaevi adliye arası mekik turları başlamıştır. Üstelik sadece bir suçtan ve bir mahkeme tarafından yargılanmamaktadır.

Selçuk Parsadan ile basın arasındaki ilişki gerçekten çok ilginçtir.

Aslında Parsadan kazandığı paraları kumarda kaybetmese basına yönelmeyecektir. Para kazanmanın bir yolunun da elindeki bilgileri basına satmaktan geçtiğini sabit fikir haline getirmese, aslında olayların ortaya çıkacağı da yoktur. Çünkü parayı Parsadan’a kaptıran Tansu Çiller suskun kalmakta ve onu ihbar etmemektedir. Oysa devletin parasının dolandırıldığını başından beri bilmektedir. Paraları eliyle Mukadder Balkan’a teslim eden Akın İstanbullu olayları inkar yoluna gitmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı Genel Müdürlük kadrosunda işinin başına bir gün dahi gitmeden ve yerine vekaletle başkasını gönderterek çalışıyor gösteren, çift maaşlı İstanbullu, aslında olaylardan şaşkın ve yorgundur. İstemeye istemeye sürüklendiği Çiller kaosunda hapsolmuş gitmiştir.

Ama Parsadan’a her zaman olduğu gibi para lazımdır. O da para kazanmanın yolunu, öyküsünü basına anlatmakta arar. Bununla ilgili ilk temaslarda kendisinin istediği para miktarı 1 milyon dolardır.

Eee ne de olsa Başbakan dolandırılmıştır. Bunun için seçimden önce konuştuğu televizyon yetkilileri kendisine olur der. Ama sonra ortadan kaybolurlar. Bu medya yetkililerinin daha sonraki açıklamaları ‘elinde belge yoktu’ şeklinde olur.

Bu basın temaslarının ardından Nafiye Yöney’in avukatlarının olayla ilgili savcılık atakları başlar. Parsadan sıkışmıştır. Selçuk için en güzeli kendisini arayan polisten bir süre kaçarak olayı tırmandırmak sonra da en çok parayı verecek basın organına her şeyi anlatmaktır.

Ama evdeki hesabı çarşıya uymaz. Aslında onu arayan ve ortaklık teklif eden Nafiye Yöney ve arkadaşlarının avukatlarını dinlese yine de sorun yoktur. Avukatlar kaçak gezdiği günlerde kendisine ulaşıp, öyküsünü basına pazarlamayı ama bunun karşılığında Nafiye Yöney’le ilgili suçları ortadan kaldıracak bir anlaşmayı önerirler. Ama o Nafiye Yöney’in ceza alması için üste para bile vermeye hazırdır. Bunun için de onları kabul etmez. Bu sırada basın ile konuşmalarını sürdürmektedir. Hatta bir gün saklandığı evin yan tarafında toplanan DYP’li kadınların televizyonda kendisini izleyip küfürler ettiğini duyar. O kahkahalarla gülmektedir.

Page 65: Parsadan Hikâyesi

Artık ok yaydan çıkmıştır. Cep telefonuyla ona ulaşanlar arasında olayın boyutunu değiştirmek isteyenler de çıkar. Saklandığı sıralarda telefonla konuştuğu Mukadder Balkan’a, kendisini Refah Partili olduğunu sandığı bazı adamların aradığını anlatır.

O da korkmaya başlamıştır aslında. Olaylar kontrolünden çıkmıştır. Hem pazarlık yapıp, hem de konuşmaya kalkınca, elindeki malzemeyi de para hayalleri geri gelmemek üzere basına kaptırmıştır. Hemen her gece televizyonda bir şeyler söyleyerek, sonra da başka anlatacaklarım var diye para isteyerek geçen günleri arasında, onu bir başka kişi daha ısrarla aramaktadır. O da kardeşi Cahit’tir. Cahit bu işten kurtulup kurduğu film şirketi için Kültür Bakanlığı’ndan çıkarmayı başardığı 50 milyarlık teşvik kredisini almayı istemektedir. Bakanlık Parsadan fiirketi’ne Türkiye’yi tanıttırıcı flim yapması için bu parayı vermektedir. Cahit bunun peşindedir. O da benim suçsuz olduğumu söyle diye yalvarmaktadır. O da öyle yapar ama eldeki deliller onu doğrulamamaktadır. Sonuçta polis ele geçirene kadar o fasılalarla konuşmalarını sürdürür. Bu konuşmaların da aldığı olumlu tepkiler onu daha da coşturmaktadır. Kafasında çizdiği imajı söyledikleri ile üslubuyla pekişmektedir. Söyledikleri ilginçtir. Gelin bunları şöyle bir hatırlayalım:

Parsadan’dan İnciler

“5-10 milyon gibi ufak paralardan bahsediliyor. Allaha şükür onlar benim her gün dağıttığım bahşiş paraları. Onlar beni kamuoyu’na çirkin göstermek için .”

“Ben geziyorum, ne yapayım yazın güzelleşeyim istiyorum. Gezmeyi çok seviyorum, kumar oynuyorum bol bol. Son paralarımı da kumara veriyorum.”

“Bakın artık Türkiye’de meşhur olmak kolay, ama İbrahim Tatlıses’ten daha büyük bir iş yaptım.”

“Yiğit Gülöksüz hariç, bütün isimleri kullandım. Yiğit Gülöksüz çok şerefli bir insandır, onun ismini kullanan şerefsizdir. Hayatta ufak iş yapmadım. 5-10-30 milyona adam göndermedim. Büyük paralar aldım. Bu paraların hepsini rahmetli Özal’ın, yani sisteminin oluşturduğu kumarhanelerde yedim. Ortağım geçici bir zaman için Nafiye Yöney oldu. Onun haricinde hiç kimseyle ortaklık yapmadım.

Hiçbir zaman ortağım, suç ortağım yoktur. Ben sahtekarlarla iş yapmam. Çünkü ben sahtekarım, sahtekara pek fazla dokunmam. Hayatta hiç can yakmadım, kimsenin ahını almadım, işim memleketi soyanlarladır. Memleketi abisi, amcası, dayısı vasıtasıyla dolandıranları tokatlıyorum. Bu onlardan daha zeki olduğumun bir emaresidir. Benim dayım amcam yok ki böyle Yahya Demirel gibi trilyonları vurayım. Ben de küçük bir günah çıkartıyorum onlardan.”

“Türkiye’de bütün önde gelen işadamları eşeğin önünde gidenlerdir. Onlar ancak çevre ile siyasetçileri kullanarak bu ortama gelmiş insanlar. Hepsi zavallı aslında, hepsi örümcek. Utanmaz, şerefsiz onlar. Hayatta hiç şerefsizlik yapmadım. Yaptığım şeyin yüzkızartıcı olduğuna kesinlike inanmıyorum. Bir gariban vatandaş olarak hakkımı aldım. Ayrıca yüzkızartıcı suç işleyenler devletin büyükleridir.”

“Beni arayanlar arasında daha önce 10 kez dolandırdığım Sanayi Bakanı Yalım Erez ile Haset de var. Çiller Hanımefendi ile Özel Kalem Müdürü iki gün kafa kafaya vererek olaya bir kılıf arıyorlar ve sonunda Atatürkçü bir derneği desteklemek için para verdiklerini açıklıyorlar. Zeka fışkırıyor maşallah. Yahu Atatürkçü bir derneğe para versen bütün basını, kameraları oraya yığar, reklamını yaparsın be. Niye gizli yapıyorsun ki? Ama ben oryantal değilim, söylediklerim gerçek, niye geri alayım.”

“Sözümona Nafiye Yöney, kendisini Türkan Akyol adıyla aramış ama o aldanmamış. Halbuki ben kendisini Prof.Dr. Mustafa fiahin adıyla arayarak hayali Kanser Araştırma

Page 66: Parsadan Hikâyesi

Vakfı için 150 milyon lira aldım. Swiss Otel’e geldiler ve Tekstil Bank’ın 150 milyon liralık çekini arkadaşım Ayhan Aydınay’a, Maliye Bakanlığı’ndan bulduğum makbuz karşılığında teslim ettiler.”

“Benim tek hatam az istemek. Bildiğim bir tek şey var, Çiller’in örtülü ödenekten DYP’nin seçim propaganda çalışmaları için, değil 500 milyar, birkaç tane 500 milyar harcadığından adım gibi eminim. Yaptığım açıklamalar ile memlekete önemli iyilikler yaptığımı ve benim yaptığım küçük dolandırıcılığın diğerlerinin yanında dolandırıcılıktan sayılmayacağını söylüyorlar. Bu bana büyük bir moral veriyor.”

Erez’i Eze Eze

“Tahmin ettiğimden fazla hapiste yatacağım. Hasan Ekinci, Necmettin Cevheri ve Esat Kıratlıoğlu amcalara söyleyin akıllı olsunlar. Türkiye’yi bu kadına emanet etmesinler. 1983 yılında Halkçı Parti kurulduğunda Beyoğlu İlçe Başkanlığı yaptım. Politikayı bilirim.

DYP’de gerçekten iyi insanlar var. Yalım Erez hariç. Baba parası yemek kolaydır. 5.5 milyar dolandırdım. Kafamı kullansam 50 milyarını götürürdüm. Aldığım para da kumara gitti. Dolandırıcılık bir zeka işidir. Onlar ise hırsızdır. Adi bir iş yapıyorlar. Tansu Çiller kadın olarak çok hoşuma gidiyor, ama akıllı değil. Başkomiser fientürk Demiral olmasa beni zor yakalarlardı. Beni yendiği için onu tebrik ediyorum. Ödül olarak onu emekli etsinler. Çıktıktan sonra tekrar kendisi ile görüşeceğim.”

“Yalım Erez’i çok dolandırdım. Basketçi Selçuk adına altı kere jübile yaptım, altısını da bu adama sattım. Demedi ki ‘Bu kaçıncı jübile kardeşim?’ Basketçi Battal’ın jübilesinde 400 davetiye aldım. Battal jübile parasıyla bir Renault aldı. Ben davetiyelerden iki tane sıfır 3.16 BMW çektim altıma. Kastelli’ye bir paşanın adını kullanarak Atatürk portresi sattım. Masasının arkasındaki çok daha iyi portrenin yerine sattığımı astı.”

“O zamanlar ismi önemli değil. Bir bakan kalp krizi geçirmişti. Biz de Körler Derneği adı altında para topluyoruz. Bu bakanımızı da aradım.

Hani bu insanlar bu dönemde daha hassas olurlar diye. Telefona sarıldım lap diye bakan karşımda. Ben de ünlü bir göz cerrahıyım, profesörüm. Bakan Bey buyrun hocam diye başladı. Ben de kalp krizi geçirdiğini duyunca çok üzüldüğümü, ama oğlumun da geçirdiği bir krizden sonra aldıkları İsoptin ve Apranaks adlı ilaçların çok iyi geldiğini anlattım. Bakan Bey, beni dinledi, sonra 25 - 30 davetiye istedi. Ben hemen yolladım, iki gün sonra da para geldi. Aradan 10- 12 gün geçti. Bakan Bey sürekli beni aratıyor. Bir gün bakanın telefonunu çevirdim. Özel Kalem hemen Bakan Bey’i bağladı. Aman hocam neredesiniz diye sorunca da Akdeniz’de kongre vardı, oradaydım dedim. Bakan Bey nasıl teşekkür ediyor. “Hocam sizden Allah razı olsun. İlk günden beri ilaçlarınız iyi geldi. Kendi doktorumu bıraktım demez mi...”

“Dolandırıcı Selçuk, hırsız Tansu’dan önce hapise giriyor. Ama onu da Ankara’da yatıracaklar.”

150.000 Dolarlık Adam

Evet, Parsadan ile konuşmak moda olunca, sonra aramadım demeyeyim diye kendisini ben de aradım. Denizin sesini dinletip, 150 bin dolardan aşağı bir paraya konuşmayacağını anlattı :

Page 67: Parsadan Hikâyesi

“Seni yakalarlar ve hırpalarlar. Gelip başından geçenleri anlat” dediğimde, “Beni kimse yakalayamaz. Yakalanmam mümkün değil. Ben istemezsem olmaz” diyordu. 150 bin dolarda ısrarlıydı. Ama bir hafta sonra cep telefonundan yola çıkarak saklandığı yere ulaşan polislerin aramasında yakayı ele veriyordu. Artık onun için mahpusluk günleri başlayacaktı.

Ama o elde ettiği imajını asla yıkmayacak kadar akıllıydı. O kendisine dolandırıcı diyordu. Hem de “Dolandırıcıların Kralı.” Edebi kahraman Arsen Lüpen kadar akıllı ve başarılıydı. Ona kimse erişemezdi. “Amerika’da yaşasa elde edeceği teknik olanaklarla Başkan Clinton’u dolandırırdı.” Türkiye’de ise ona hayran bir Bayan Başbakan’la yetinmeyi uygun bulmuştu. Sonuçta o babasının ve kendisinin dediği gibi ‘Zenginleri dolandıran’ bir adam olmayı uygun buldu. Ona göre en az 20 fukarayı besliyordu. Bundan kastı İstanbul, İzmir ve Ankara’da yanında çalışan ekibi olsa gerekir. İmaj çağında kendisini 2000’li yıllara koşan Türkiye’nin Robin Hood’u olarak ilan etti. Bu Türkiye’nin cilalı imajlı yapısıyla kesişen ve akıllıca bir tercihtir. Ama yakın çevresine göre o kumar ve şöhret hastalığı olan bir adamdı aslında tedavisi gerekmektedir. Meşhur olup dokunulmaz olmak için bunları yapımaktadır. Poliste işkenceden, sokakta öldürülmekten korkar. Peşindeki adamlar hem devletin içinde hem de sokakta ne kadar güçlü olduklarını ona göstermişlerdi. Kaybettiği parasını kazanmak ve dokunulmaz olmak için ünlü olmak gerektiğini anlamıştı. O yüzden başından geçenleri açığa verir. Bir de İstanbul Ekibi’nin en önemli elemanı Nafiye Yöney ile kavgalıydı. Ondan her türlü kötülüğü beklemektedir. Dolandırdığı ülkücü mafya babasının hışmını dayak olarak görmüştür. Ötesinden ürker. Artık açığa çıkmak zamanının geldiğini anlamıştır. Oysa sussa Başbakan’ı dolandıran adam olarak mesleki kariyeri yerinde olacaktı. Ama para kazanmak ve ünlü olmak için açığa çıkıyordu artık. Bu onun can güvenliği açısından da çok önemliydi. Yoksa dolandırıcılar arasında ünlü ve ölü bir ad olarak ortada kalabilirdi.

Korkularının ne kadar haklı olduğunu yakalandıktan sonra yaşadıkları ile anladı. Nafiye Yöney DYP İstanbul İl Başkanlığı’nın emri altına girdi. Sadece Parsadan’ı değil Çiller’in tüm karşıtlarını da suçlamaya ve olaya sokmaya başladı. Ne de olsa arkasında dağ gibi DYP ve onun ülkücü yöneticileri ve ekipleri vardı. Artık onun için atış serbestti.

Olay bir siyasi karalama kampanyasına dönüştü. Üzerinde üretilecek pek çok senaryo ile anlaşılmaz hale getirilecek bir örtülü ödenek ve Selçuk Parsadan olayı DYP’lilerin ve Tansu Çiller’in daha çok işine geliyordu. Bunun için de ataklar devam ediyordu. Ama Türkiye’nin temizlenmesi ve temiz bir yönetim için çok az siyasi çaba bulunuyor. Siyasi özeleştiri ve hesap verme mekanizmaları, Parsadan örneğinde olduğu gibi dolandırıcılar için bile çalışırken, siyasiler için çalışmıyor, çalıştırılamıyor. Onlar entrika ile uğraşmayı ve olayların üzerini kapatmayı başarı sayıyorlar.

Selçuk Parsadan “Aloculuk” olarak adlandırılan “telefonla iş bitirme” ve adam dolandırma yönteminin Türkiye’de ortaya çıkan dehalarından biri. Kimbilir daha niceleri var. Eşi Zühre Parsadan’a göre Selçuk’tan daha büyüğü yok dolandırıcılar arasında. Arkadaşları da bunu ona teyid ediyorlar.

Bir Başbakan Aranıyor

Peki ama Başbakanlar ve diğer siyasiler arasında, Selçuk gibilere halkın emeği ve alınteriyle oluşturulan örtülü ödeneği kaptırmayacak ve hatta örtülü ödeneğe gerek duymadan çalışmayı göze alacak kadar cesur ve akıllı olanları çıkar mı dersiniz?

Page 68: Parsadan Hikâyesi

Gazete Manfietlerİyle

Örtülü Ödenek

12 MAYIS 1996 EMİN ÇÖLAfiAN HÜRRİYET

Muharrem Sarıkaya’nın dünkü Hürriyet’te patlattığı belge, Tansu Uçuran Çiller’i çok zor durumda bıraktı. Kendi namus ve şerefine emanet edilen ÖRTÜLÜ ÖDENEK parasından 500 milyar lirayı kısa süre önce hesaptan çektiğini birkaç gün önce inkar etmişti. İnkar etmekle de kalmamış, bu iddiayı ortaya atanları “şerefsiz, milliyetsiz” olmakla suçlamıştı.

Örtülü ödenekteki paranın sınırı yoktur. Bütçede gösterilemez.

Sadece devletin güvenliği açısından çok gizli amaçlarla harcanabilir.

Harcama yetkisi bütünüyle Başbakana aittir. Onun namusuna, şerefine ve anasından emdiği süte kalmıştır.

Örneğin bir başbakan ortaya çıkıp “Ben falanca kişiyi getirmek için filanca ülkenin yetkililerine örtülü ödenekten 2 milyon dolar rüşvet verdim” diye açıklama yapabilir.

Oysa bu paranın yarısını birbiriyle sahtekarlık yarışına girmiş yakınlarına hortumlatmıştır. Ama bunu hiç kimse kanıtlayamaz...

Çünkü yabancı ülkenin yetkilileri ortaya çıkıp “Ey Türk milleti, bu adam bize bu kadar para falan vermedi” diyemez.

Bir başka Başbakan, günün birinde örtülü ödenek parasından 600 milyar lira çekip bu paranın bir bölümünü eşinin adına Amerika’ya veya karapara cenneti ülkelere transfer edebilir. Orada villa, apartman vesaire alabilir. Kalanıyla Türkiye’de arazi kapatır, ya da tekneler yaptırabilir.

Kimse hesap soramaz çünkü belgesi yoktur.

Sevgili okuyucularım, şimdi burada Tansu Uçuran Çiller’e örtülü ödenekle ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Yapacağı açıklamalara bu köşe açıktır:

Page 69: Parsadan Hikâyesi

1- Kurduğu azınlık hükümeti, geçtiğimiz kasım ayında güvenoyu alamamıştı.Bu oylamadan bir gece önce veya sonra örtülü ödenekten 300 milyar çekti mi? Bu aşamada, paranın bulunduğu Vakıfbank şubesinde 300 milyar çıkışmadı mı? Bu durumda 11 ayrı şubesinden apar topar 300 milyar toplandı mı?

2- S.P. isimli bir şahıs, Tansu Hanım’ı örtülü ödenekte dolandırdı mı? Mesleği dolandırıcılık olan S.P., 24 Aralık 1995 seçimlerinden birkaç hafta önce Tansu Hanım’ı emekli Orgeneral Necdet Öztorun ismiyle arayıp şöyle dedi mi?

“Biz emekli ve muvazzaf bütün subay ve astsubaylar İstanbul’da örgütlendik. Seçimde DYP için çalışacağız ve en az 30 bin oyu ANAP’tan DYP’ye aktaracağız. Böylece ben Özal’ın geçmişte bana attığı kazığın intikamını almış olacağım. Ancak paramız yok. Kahve toplantıları yapıyoruz. Her hafta 3 milyar gerekiyor. Bize para yardımı yapabilir misiniz?...”

Başbakan, kendisini Necdet Öztorun olarak tanıtan ve aslında ünlü bir dolandırıcı olan kişinin bu önerisini kabul etti mi? Birkaç kez yapılan bu telefon konuşmalarında Tansu Uçuran Çiller’le S.P. arasında çok ilginç konuşmalar da geçti mi?

Dolandırıcı S.P.’nin iş ortağı olan M.B. isimli kadın, Tansu Uçuran Çiller’in para vermeyi kabul etmesi ve Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu’ya bu konuda emir vermesi üzerine, özel kaleme gitti mi? Bu kadına burada örtülü ödenek parasından 3 milyar lira nakit para ödendi mi? Tarih, 1995 yılı kasım ayının ilk cuma günü müydü?

Karşılığında kadına kasa fişi gibi bir şey imzalatıldı mı?

İkinci haftanın 3 milyarı alınacağı zaman Akın İstanbullu, “Paşam, örtülü ödenek paramız maalesef bitti” dedi mi? İstanbullu bir süre sonra, 13 Aralık 1995 günü, yani seçimden hemen önce, aynı kadına aynı yöntemle Başbakanlık Özel Kalem’de 2.5 milyar lira daha nakit olarak ödedi mi?

Emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un ismini kullanan şebekeye böylece örtülü ödenekten toplam 5.5 milyar lira “Seçim öncesinde DYP için yapılacak çalışmalarda kullanılmak üzere” ödendi mi?

Bu olayın tanığı olduğunu söyleyen kişiler, yukarıdaki sorulara evet yanıtını veriyor.

Yalan veya yanlış olabilir. Kanıtlama olanağı, sadece bu kişilerden biri veya bazıları tarafından yapılacak yazılı açıklamalar, verilecek ifadelerle mümkündür.

Bu hadiseyi devlet belgelerinden kanıtlama olanağı elbette yoktur... Çünkü örtülü ödenek belgeleri saklanmaz ve imha edilir.

Ancak iddia çok ürkünç ve vahimdir.

Eğer emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un ismini kullanan dolandırıcılara örtülü ödenekten böyle bir ödeme yapıldıysa, bu durumda Tansu Uçuran Çiller kesinlikle Yüce Divan yolcusu olur.

Çünkü ilgili yasa örtülü ödenekten nerelere harcama yapılacağını belirttiği gibi, nerelere yapılamayacağını da açıkça saymaktadır.

Kişisel amaçla veya parti çıkarı için örtülü ödenekten harcama yapılamaz. Yapan varsa suçludur ve hesabını verir.

Yukarıda değindiğim bu olayı bilen tek gazeteci ben değilim. Örneğin Uğur Dündar biliyor, başkaları biliyor. Hatta Uğur Dündar’da bu konuya ilişkin bantlar da var. O nedenle Tansu Uçuran Çiller’den bir kez daha istirham ediyorum;

“Bizim başımız diktir. Bunlar şerefsizdir, milliyetsizdir” gibi laflara hiç girişmeden, düzgün bir açıklama göndersin. Bekliyorum.

Page 70: Parsadan Hikâyesi

Çiller Emretti Verdim

Bir dolandırıcının Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde, kendisini telefonda emekli Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtıp Başbakanlık örtülü ödeneği’nden 5.5 milyar lira alması olayını dönemin Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu da doğruladı. Ödemeyi Çiller’in talimatıyla gerçekleştirdiğini belirten İstanbullu, “Bize bu şahıslar Atatürkçülükle ilgili bir olgu için geldiler. Onun için ödeme yapıldı” dedi. İstanbullu, şunları söyledi:

“Necdet Öztorun ismiyle Sayın Başbakanla konuşmuşlar. Ancak bu para iddia edildiği gibi kahvehane toplantıları yaparak DYP için çalışsınlar diye değil, kurdukları Atatürkçülükle ilgili bir bina işlemi için verildi. Bu kişilerin dolandırıcı olduklarına ilişkin iddialar var. Benim bu konuda o dönemde bir bilgim olmazdı.” Bu arada, dün telefonlara çıkmamayı tercih eden İstanbullu’nun, yakın çevresine

“Ben bu kişilerin dolandırıcı olduğunu nereden bilebilirdim. Ben de bunların dolandırıcı olduğunu ve Öztorun’un adını kullanarak para aldığını Emin Çölaşan’ın yazısından öğrendim. Bilemezdim ki böyle bir olayın olduğunu. Bana bir işlem için talimat verildi, ben de yerine getirdim” dediği öğrenildi. İstanbullu’nun yakın çevresine “Madem Emniyet bu kişileri yakalamış. Bugüne kadar bize böyle bir olayı neden haber vermediler?” diye yakındığı da ileri sürüldü.

Öztorun İlgim Yok

Emekli Orgeneral Necdet Öztorun, adını kullanarak dönemin Başbakanı Tansu Çiller’den 5.5 milyar lira örtülü ödenekten aldığı öne sürülen Selçuk Parsadan’ı tanımadığını belirtti.

Siyasetle ilgisi bulunmadığını vurgulayan Öztorun konuyla ilgili şunları söyledi:

“Bu iddiaların gerçek olup olmadığını bilmiyorum. İlk kez duyuyorum. Başbakanlığın böyle bir ödeme yapmadan önce telefonla bana sorması lazımdı. Böyle açıktan, araştırma yapmadan para vereceklerini sanmıyorum. Devlet müessesesinin para vermesi öyle kolay mı? Başbakan’ı dolandırmışlar. Kalkıp, ismi bilinmeyen bir adama para verilmez. Ben de araştırma yapıp, bu kişileri savcılığa şikayet edeceğim. İşin aslını öğreneceğim.”

Öztorun, daha önce de kurduğu Atatürkçü Dernek adına bazı kişilerin dolandırıcılık yaptığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

Türk Hava Yolları Genel Müdürü beni arayarak, bazı kişilerin benim adıma para istediğini bildirdi. Ben de kendisini uyararak bu kişilerle ilgim olmadığını söyledim. Yine Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’ne çok sayıda Atatürk’le ilgili kitap pazarlayarak bağış toplamak istediler. Bu kişilerin kimliğini öğrenerek savcılığa bildirdim.

Emekli Orgeneral Necdet Üruğ da, emekli paşalar olarak örtülü ödenek skandalında mağdur durumda olduklarını vurgulayarak, “Bazı ticaret erbabı ile hükümet başının böyle bir oyuna gelmesi çok ilginç” dedi. Üruğ şöyle konuştu:

“Emekli bazı Paşalar Mustafa Kemal Derneği’nde faaliyet gösteriyoruz. Bizim bu faaliyetlerimizi bilen bazı dolandırıcılar bu olayı suiistimal ederek rahatlıkla para toplayabiliyorlar. Daha önce de bizim adımızı kullanarak para toplandı. Mesela Bayındır

Page 71: Parsadan Hikâyesi

Holding, bu adamlara 295 milyon vermiş. İnsan açar telefonla sorar. Saf saf bu paraları vermelerini anlamıyorum.Ticaret erbabının bu oyuna gelmesi çok ilginç.”

15 MayIs 1996 Sİyah Beyaz Gazetesİ

Örtülü ödenek dolandırıcılığı davasının sanığı Selçuk Parsadan, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz’ün yeğeni çıktı.

Seçkinöz, Demirel’in Başbakanlık döneminde Özel Kalem Müdürlüğü’nü yürütmüştü. Necdet Seçkinöz, Parsadan’ın üvey yeğeni olduğunu doğrulayarak, “İtin tekidir. Allahın belası ne diyeyim” dedi. Parsadan’ın babası ve Seçkinöz’ün üvey kardeşi Sabahattin Parsadan’ın da, 1950-1960 arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes’in Özel Kalem’i kimliğini kullanarak dolandırıcılık yaptığı ve bu nedenle hapiste yattığı belirlendi.

Parsadan, seçim öncesinde olayı açıklamak için bir televizyon kuruluşuyla 1 milyon dolar karşılığında anlaştığını; söz konusu TV Kanalı Haber Müdürünün konuyu 11 Aralık gecesi saat 24.00’te Mesut Yılmaz’a ilettiğini; ancak daha sonra seçim yasaklarının başladığı tarihe kadar kendisinin oyalandığını ileri sürdü. Parsadan, şöyle konuştu:

“Yılmaz, bu olayı bilerek neden sakladı. Neyin pazarlığı, neyin şantajı yapıldı. Bunları hep açıklaması lazım. Çıksın canlı yayına konuşalım.

Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un adını kullanarak, DYP Genel Başkanı ve eski Başbakan Tansu Çiller’i 5.5 milyar lira dolandıran Parsadan hakkında soruşturma başlattı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nazmi fiarvan, Celalettin Selçuk Parsadan’ın hakkında daha önce açılan soruşturmalardan dolayı ifadesinin alınması için arandığını bildirdi. Daha önce açılan iki davada Parsadan, Prof.Dr. Kamuran Değer, Yiğit Gülöksüz ve Ahmet Taner Kışlalı’nın da aralarında bulunduğu çeşitli bürokrat ve yöneticilerin adını kullanarak dolandırıcılık yapmaktan yargılanıyordu. Başbakanlık Özel Kalem eski Genel Müdürü Akın İstanbullu da dün yaptığı bir açıklamada, Öztorun’un adını kullanan kişilere yapılan para yardımı konusunda, “Bu konuda benimle konuşan gazetecilere sadece ‘Sayın Öztorun’ olarak bana bağlanan kişiyle görüştüğümü söyledim” dedi.

Dolandırıcı: Çiller Örtbas Etti

Selçuk Parsadan, Tansu Çiller ile Akın İstanbullu’nun kendisi tarafından dolandırıldıklarını çok önce öğrendiklerini, ancak örtülü ödenekten para verdikleri anlaşılmasın diye şikayetçi bile olmadıklarını öne sürdü.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün bu nedenle nisan ayı başında dolandırıcılıktan haberi olduğunu vurgulayan Parsadan, “Dolayısıyla Çiller ve İstanbullu’da öğrendi. İstanbullu’nun benim dolandırıcı olduğumu yeni öğrendiği şeklindeki açıklaması doğru değildir” diye konuştu.

Soruları cep telefonundan yanıtlayan Parsadan, şunları söyledi:

“Perihan Savaş adına örtülü ödenekten yine Çiller’in emriyle 200 milyon lira verilmesi olayıyla ilgili Nafiye Yöney ile Ayhan Aydınay’ı Nisan ayının başında tutuklattım.Bu kişiler emniyette beni şikayet etmişler. Örtülü ödenekten aldığım 5.5 milyar lirayı söylemişler. Nisan başında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün haberi oldu. Dolayısıyla Çiller ve İstanbullu da öğrendi. Ancak ikisi de şikayetçi olmadı ve olayı kapattırdılar. Çiller ve İstanbullu dolandırıldıklarını aralık ayında öğrenmiş olabilir. Çünkü 11 Aralık’ta Ardan Zentürk’le de bu konuyu konuştuk.”

Page 72: Parsadan Hikâyesi

Parsadan, şöyle devam etti:

“Zentürk’le 11 Aralık 1995 akşamı İstanbul Möwenpick Oteli’nde 2 saat görüştük. Zentürk örtülü ödeneğin dolandırma işimi kameraya anlatmam karşılığında bana 1 milyon dolar vermeyi kabul etti. Sonradan ne olduysa yayınlanmadı. Görüşmemizi gizli kameraya çektiğini sanıyorum.”

16 MayIs 1996 Zaman Gazetesİ:

Çİller, Öztorun Pafiayla Konufitum

DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Kara Kuvvetleri eski Komutanı Necdet Öztorun’un adını kullanarak örtülü ödenekten devleti 5.5 milyar dolandırdığını öne süren Selçuk Parsadan’ın kamuoyunu sarsan iddialarına Çiller dün cevap verdi. Çiller, dün yaptığı açıklamada;

“Kara Kuvvetleri eski Komutanı Sayın Necdet Öztorun’un aradığının bana iletilmesi üzerine kendisiyle telefonda konuştum. Bana Atatürk’le ilgili olarak yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi ve yardım istedi. Kendisine ilgileneceğimi söyledim” dedi. Telefon görüşmesinin ardından konuyu incelemelerini yetkili arkadaşlarından istediğini ifade eden Çiller, örtülü ödenek hakkında açıklama yapmaktan kaçındı.

Çiller, “Daha sonra bu konuda benim talimatıma getirilen hiçbir husus olmamıştır. Bunu örtülü ödeneğe bağlamak isteyenler yanlış yapar. Örtülü ödenek hakkında bilgi vermek ceza yasalarımıza göre suçtur” demekle yetindi. Öte yandan Çiller’in Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu da dün yaptığı açıklamada Necdet Öztorun olarak kendisini arayan kişiyle konuştuğunu, ancak bu konuda hiçbir ödeme yapmadığını belirtti. İstanbullu bu kişiye ödeme yaptığı yönünde basında yer alan ifadelerin gerçeği yansıtmadığını öne sürdü.

16 MAYIS 1996 Cumhurİyet Gazetesİ:

ÖZTORUN, ÇİLLERİ YALANLADI

Öztorun, kendisiyle temas kurduğunu ve ödeme yapmadığını yazılı olarak öne süren Çiller’e, “Çiller’le hiçbir zaman görüşmedim” yanıtını verdi. Bazı kişilerin adını kullanarak, para sızdırma çalışmalarıyla ilgili olarak Toprak Holding ve Ziraat Bankası gibi kuruluşların kendisini aradığını söyleyen emekli Orgeneral Öztorun, “Bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulundum. Hiçbir olayla ilgim olmadığını bildirdim” dedi. Çiller’le hiçbir telefon konuşması yapmadığını da vurgulayan Öztorun, “Diğer kurumlar böyle bir şey için beni aradılar.

Son olayın ardından Sayın Çiller’in beni arayıp aramadığı soruldu. Sizi aradı mı? diye. Benimle konuşmadı dedim. Diğer kurumlar beni aradı. Ama Başbakanlıktan beni arayan olmadı” görüşünü dile getirdi.

Öztorun “Sayın Çiller, sanıyorum benim yerime benim adımı kullanan bir kişiyle konuştu. O kişi de zaten beni arayıp benden özür diledi.”

17 MAYIS 1996 CUMHURİYET GAZETESİ: AKIN İSTANBULLU,

ANKARA DGM’YE İFADE VERECEK

Page 73: Parsadan Hikâyesi

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nazmi fiarvan, Tansu Çiller’in, Başbakanlığı döneminde örtülü ödenek işlemleri ile görevlendirdiği Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu’nun ifadesine başvuracaklarını söyledi. fiarvan, “Gazetelere yaptığı çelişkili açıklamaları nedeniyle Sayın İstanbullu’nun tanık olarak ifadesini alacağız. Kendisini ben telefonla arayıp durumu bildirdim, en kısa zamanda gelip ifade vereceklerini söylediler, bekliyoruz.”

Soruşturmayı yürüten DGM savcısı Talat fialk, “Biz sadece devlete ait örtülü ödenek gizli belgesiyle ilgili soruşturma yürütüyoruz. Yayımlanan bu belgenin gerçek olup olmadığı, gerçekse eğer, kimler tarafından basına sızdırıldığını araştırıyoruz” dedi.

18 MAYIS 1996 HÜRRİYET GAZETESİ:

ÇA⁄LAR “BU PİSLİKLE DYP’NİN İLGİSİ YOK”

Cavit Çağlar en çok rahatsız olanların başında geliyor. Ve bunu saklamıyor:

“Çok rahatsızım, çok. Ama partiye sahip çıkacağız. Bu misyon partisi bizim. Daima ayakta ve dik durmuş bir misyon partisi, bu pis işlerden bir an önce sıyrılmalıdır. Bundan partimin hiç günahı yok, ama parti yıpranıyor. Anadolu’daki yöneticiler ve partililer aydınlanmak istiyor.

Temiz toplum için geldik biz. Yıllarca Demirel, AP ve DYP olarak bizi şeffaf ve dürüst çizgide götürdü. Partimiz şimdi de sahipsiz değildir.”

18 MAYIS 1996 CUMHURİYET GAZETESİ:

AKIN İSTANBULLU DÜ⁄ÜMÜ ÇÖZECEK

Dolandırıcı Selçuk Parsadan’ın kurye olarak kullandığı Mukadder Balkan’ın önceki gün yaptığı açıklamalar, Çiller’in, Başbakanlık görevinden ayrılmasına 22 gün kala çekmeye başladığı 500 milyar liralık örtülü ödenek dışında, 24 Aralık seçimleri öncesinde de Başbakanlık kaynaklarını siyasi amaçlarla kullandığı iddialarını gündeme getirdi. Balkan, Parsadan’ın Necdet Öztorun adıyla Çiller’le yaptığı görüşmenin ardından, 3 kasım 1995 tarihinde 3 milyar lirayı Başbakanlık makamından doğrudan İstanbullu’dan aldığını bildirdi.

Balkan, 18 Aralık 1995 tarihinde de İstanbullu’nun sekreteri aracılığıyla yine Başbakanlıkta kendisine 2.5 milyar lira verildiğini açıkladı.

Çiller, Öztorun’la görüştüğünü doğruladı ancak para ödeme talimatını vermediğini savundu. Öztorun, DYP lideri ile görüşmediğini açıklayarak DYP liderini yalanladı.

Savcılığa dün teslim olan Balkan’ın ifadesi alınarak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nda akşam saatlerinde ifade veren Balkan’ın, daha önce yaptığı açıklamaları tekrarladığı bildirildi.

18 MAYIS 1996 MİLLİYET GAZETESİ:

DGM, DIfiARIYA BİLGİ SIZDIRANLARI SAPTADI

Ankara DGM savcısı Talat fialk, eski Başbakan Tansu Çiller’in örtülü ödenekten 500 milyar lira çektiği bilgisini sızdıran bazı kişileri saptadıklarını belirtti. AA’nın haberine göre fialk, “Kendilerini çağırdık. İfadelerinin hemen alınması durumunda soruşturmayı en kısa zamanda tamamlayacağız” dedi.

Page 74: Parsadan Hikâyesi

Örtülü ödenek alırken devleti dolandırdıkları gerekçesiyle tutuklanan Nafiye Yöney ve Ayhan Aydınay’ın avukatı Doğan Yıldırım, asıl suçluların bu şahıslar olmadığını belirterek “Suçlular Parsadanla birlikte başkalarıdır” dedi.

Yıldırım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçesinde Yöney ve Aydınay’ın ünlü dolandırıcı Selçuk Parsadan’ın yanında maaşlı çalıştığını, kısmen bu suça Parsadan tarafından bulaştırıldığını belirterek şu görüşlere yer verdi: “Yöney ve Aydınay’ı dinledikten sonra duyduklarımla dehşete düştüm. Parsadan, 5.5 milyarı alınca önce CHP’li bir yetkiliye bu sırrı ifşa edip yurtseverlik adına onlardan hiçbir talepte bulunmadan Çiller’in ipini çekeceğini söylemiş, CHP hükümet ortağı olması dolayısıyla Parsadan’ın bu teklifini nazik bir şekilde reddetmiş, muhtemelen ANAP adresi verilmiş, konu seçim atmosferinde ANAP’ın üst yetkilisine kadar iletilmiş, en üst yetkili ilgilenilmesi talimatını vermiştir.

Parsadan’ın ibraz ettiği örtülü ödenek alındı makbuzu sahte çıkınca en yukarıdaki yetkilinin de siyasi ip çekme operasyonunu ileriki bir tarihe ertelemiştir. İstanbul emniyeti bu işe çanak tutmuştur.”

18 MAYIS 1996 MİLLİYET GAZETESİ

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, örtülü ödenek dolandırıcılığına adı karışan Celalettin Selçuk Parsadan’ın da aralarında bulunduğu 4 kişi hakkında 2 ayrı ceza davası açtı. Davalarda sanıklar hakkında 7’şer yıldan 21’er yıla kadar hapis cezası talep edildi.

Hazırlanan iddianamelerin ilkinde, Parsadan’ın bir kitap satışı şirketi kurduğu ve ünlü kişilerin adlarını kullanıp bazı şirket yetkililerini kandırarak kitap satışı yaptığı belirtildi.

İkinci iddianamedeyse, sanıkların bir dolandırıcılık şebekesi kurarak muhtelif şirketleri dolandırmak suretiyle para aldıkları belirtildi.

fiartlarımı Tutun, Teslim Olayım

Emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un ismini kullanarak Başbakanlığa ait örtülü ödenekten 5.5 milyar lira çeken Selçuk Parsadan, istediği şartların yerine getirilmesi durumunda 7 gün içinde teslim olacağını belirterek “Aksi taktirde beni daha çok ararlar” dedi. Parsadan, üç valiyi de dolandırdığını itiraf ederken şöyle konuştu:

“Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu, Trabzon eski Valisi Kemal Esensoy ve Kocaeli eski Valisi Kemal Nehrozoğlu’nu da Atatürk’le ilgili kitap setlerini satmak karşılığında dolandırdım, ama bu olaylar üç yıl kadar önce oldu.”

21 MAYIS 1996 CUMHURİYET GAZETESİ: İSTANBULLU;

KONUfiTUM AMA PARA ÖDEMEDİM

Akın İstanbullu, Adliyede ifade verdi. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun olarak bağlanan kişiyle telefonla konuştuğunu, ancak para ödemediğini savunan İstanbullu, bu ifadesiyle çelişen daha önceki açıklamalarının geçerli olmadığını söyledi.

Dün sabah tanık olarak ifade veren Çiller’in Özel Kalem Müdürü İstanbullu, “ Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun olarak bağlanan bir kişiyle konuştum, ancak para ödemedim” dedi. İstanbullu bu konuda daha önce yazılı basın açıklaması yaptığını anımsatarak suçlamaları kabul etmedi. Savcının, para ödediği yolunda daha önce

Page 75: Parsadan Hikâyesi

gazetelerde yeralan açıklamasını anımsatması üzerine, İstanbullu, bu açıklamanın gerçeği yansıtmadığını, son ifadelerinin doğru olduğunu savundu. İstanbullu, Necdet Öztorun olarak bağlanan kişiyle konuştuktan sonra, para almak için herhangi bir kimsenin Başbakanlığ’a gelmediğini ve kendisinin de kimseye para ödemediğini iddia etti.

22 MAYIS 1996 SABAH GAZETESİ:

TÜRKİYE’Yİ KARIfiTIRAN DOLANDIRICI YAKALANDI

Selçuk Parsadan dün Edremit Altınoluk’ta gizlendiği bir pansiyonda ele geçirildi. Bakın da Parsadan’ın yanında bulunan Seher( Adı geçen şahıs eşi Zühre Parsadan’dır. ) adındaki son sevgilisi de gözaltına alındı.

Selçuk Parsadan’ın 10 Mayıs akşamı Altınoluk’a geldiği ve sevgilisi Seher vasıtasıyla İskele Mahallesi 1. Sokak’taki pansiyon odasını geceliği 2 milyon liradan kiraladığı öğrenildi. Selçuk Parsadan’ın yanındaki sarışın sevgilisinin kendisini çevreye gazeteci olarak tanıttığı bildirildi.

Parsadan’ın Altınoluk’ta gizlendiği ev, cep telefonu ile yaptığı konuşmalardan belirlendi. Altınoluk’a 10 gün önce gelen Selçuk Parsadan ile kendisini gazeteci olarak tanıtan sevgilisi, DYP Altınoluk belde teşkilatının karşısında bulunan Mustafa Kasapoğlu’na ait möbleli daireyi günlüğü 2 milyon liraya kiraladı. Parsadan, bulunduğu süre içerisinde evden hiç dışarı çıkmadı.

Parsadan’ın Altınoluk’ta bulunduğunun belirlenmesi üzerine İstanbul’dan hareket eden iki sivil ekip otosu beldeye gelerek araştırmalara başladı .

Bir gazete bayiinin, sarışın bir kadının her gün gelerek tüm gazeteleri aldığını söylemesi üzerine araştırma bu yönde derinleştirildi. Polis ekipleri ertesi gün bayii çevresinde tertibat aldı. Saat 11.00 sıralarında gazete bayine gelen Parsadan’ın sevgilisi takip edilerek yeri belirlenen evin girişinde yakalandı. Bu sırada evde bulunan Selçuk Parsadan kıskıvrak yakalanarak gözaltına alındı. Polis ekipleri evde buldukları iki valiz dolusu eşya ile evrakları da yanlarına alarak geri döndüler.

DYP Belde Başkanı İsmail Doğan yaptığı açıklamada, 10 günlük süre içinde dolandırıcıyı hiç görmediğini belirterek, “Uzun boylu sarışın bir kadın alışveriş için her gün dışarı çıkıyormuş. Ancak ben hiç karşılaşmadım. Bunların ortalığı karıştıran kişiler olduğunu anlayınca çok şaşırdım. Duyduğuma göre evde iki tabanca da bulunmuş. Durumu DYP Genel Merkezi’ne bildirdim” dedi.

23 MAYIS 1996 HÜRRİYET GAZETESİ: ÇİLLER’E SATAfiTI

Kara Kuvvetleri eski Komutanı Emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un adını kullanarak, örtülü ödenekten 5.5 milyar lira aldığı iddia edilen Selçuk Parsadan, dün getirildiği İstanbul Adliyesinde tutuklanarak Bayrampaşa cezaevine gönderildi. Selçuk Parsadan’la birlikte Altınoluk’ta yakalanan eski eşi Zühre Göregen, İstanbul Cumhuriyet savcısı tarafından serbest bırakıldı. Parsadan’ın üzerinde 25 milyon lira çıktı. İçişleri Bakanı Ülkü Güney’de, Selçuk Parsadan’ın ifadesinde, “Tansu Çiller’i 5.5 milyar lira dolandırdım” dediğini söyledi. Polis tarafından yakalandıktan sonra da DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hakkındaki iğneleyici sözlerini sürdüren Selçuk Parsadan, dün gazetecilere “Dolandırıcı Selçuk, Tansu’dan önce içeri giriyor. En çok buna üzülüyorum” dedi. Parsadan, Altınoluk’taki daireyi DYP Belde Merkezi yanında tuttuğu için geç yakalandığını ileri sürerek, “Altınoluk’taki evleri tek tek aradılar. DYP’nin yanı başındaki eve bakmak uzun süre kimsenin aklına gelmedi” dedi.

Page 76: Parsadan Hikâyesi

Dün sabaha karşı 03.00’te İstanbul’a getirilen Parsadan ve eski eşi, Mali fiube Müdürlüğü’ne ait nezarethaneye alındı. Hakkında dolandırıcılık suçundan İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gıyabi tutuklama kararı bulunan Parsadan polis tarafından sorgulanmadı. Ancak Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel ve İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun Selçuk Parsadan ile yaklaşık 3 saat görüştükleri öğrenildi.

Geceyi mali şube müdürlüğünde geçiren Sealçuk Parsadan ve eski eşi Zühre Göregen, saat 10:30 sıralarında Gayrettepedeki asayiş şube müdürlüğüne götürüldü. Burada, parmak izi tespiti yapılan Parsadan ile eski eşi, daha sonra İstanbul Adliyesine sevk edildi. Asayiş fiube Müdürlüğü’ne götürülürken, polis otosunun Fulya’da durması üzerine gazetecilerle konuşma fırsatı bulan Selçuk Parsadan hemen her cümlesinde Tansu Çiller’e ve DYP’ye sataştı. “Türkiye’yi bu kadından kurtardığım için mutluyum” diye söze başlayan Parsadan, şöye devam etti: “Tahmin ettiğimden fazla hapis yatacağım. Hasan Ekinci, Necmettin Cevheri ve Esat Kıratlıoğlu amcalara söyleyin akıllı olsunlar.

Türkiye’yi bu kadına emanet etmesinler. 1983 yılında Halkçı Parti kurulduğunda Beyoğlu ilçe Başkanlığı yaptım. Politikayı bilirim. DYP’de gerçekten çok iyi insanlar var. Yalım Erez hariç. Baba parası yemek kolaydır. 5.5 milyar dolandırdım. Kafamı kullansam 50 milyarını götürürdüm. Aldığım para da kumara gitti. Dolandırıcılık bir zeka işidir.

Onlar ise hırsızdır. Adi bir iş yapıyorlar. Tansu Çiller kadın olarak çok hoşuma gidiyor, ama akıllı değil. Başkomiser fientürk Demiral olmasa beni zor yakalarlardı. Beni yendiği için onu tebrik ediyorum.Ödül olarak onu emekli etsinler. Çıktıktan sonra tekrar kendisi ile görüşeceğim.”

İstanbul Asayiş fiube Müdürü Fatih Özkan, Parsadan’la ilgili soruşturmanın daha önce yapıldığı, yakalanan suç ortaklarının da adliyeye sevkedildiğini belirterek “Parsadan’ın İstanbul’da başka soruşturması yok. Ankara’daki suçları ile ilgili Ankara polisi soruşturma yapıyor. Parsadan, uzun süredir takibimizdeydi” dedi.

Selçuk Parsadan, 1986’dan beri, aralarında ünlü işadamları, politikacılar ve sanatçıların da bulunduğu çok sayıda kişiyi 1 trilyon lira dolandırdığını öne sürdü.

24 MAYIS 1996 YENİ YÜZYIL GAZETESİ: PARSADAN’IN Efiİ

KORUMA İSTEDİ

Devlet erkanını dolandırdığı iddiasıyla tutuklanan Parsadan’ın eşi Zühre Parsadan, sürekli tehdit edildiği gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak koruma istedi.

Sultanahmet Adliyesi’ne dün öğleden sonra gelen Selçuk Parsadan’ın

4. eşi Zühre Hanım, geçen günlerde Parsadan’ın ikinci eşinden olan 9 yaşındaki kızının Işık Lisesi’nden kaçırılmaya çalışılması nedeniyle koruma talebinde bulunulduğunu bildirdi.

Parsadan şöyle dedi: “Eşim acı içinden ve zor durumda olan insanların ismini kullanarak hiçbir şey yapmayacak kadar dürüsttür. fiimdiye kadar yaptıklarının hepsini açıklamış, ancak bu olayı yapmadığını belirtmiştir.

Bu arada Selçuk Parsadan ile Cumhurbaşkanı Demirel’e suikast girişiminde bulunan İbrahim Gümrükçüoğlu’nun Bayrampaşa Cezaevinde aynı koğuşta kaldığı öğrenildi.

24 MAYIS 1996 SABAH GAZETESİ: VE ÇİLLER AÇIKLADI

DYP Lideri Tansu Çiller, örtülü ödenekle ilgili beklenen açıklamasını dün Cumhurbaşkanı’na yaptı. DYP’liler “Günlerdir süren kuşku bulutları dağıtıldı” dedi.

Page 77: Parsadan Hikâyesi

Demirel’den önceki gün aldığı randevu üzerine dün akşam 19.30’da köşke çıkan Çiller, 1 saat sonra Köşk’ün kapısında bekleyen gazetecilere “Gereken bilgileri Cumhurbaşkanı’na verdim” dedi, hemen ardından da “Sayın Yılmaz’ın görevi iade etmesi gerektiğini Sayın Cumhurbaşkanı’na söyledim” diye ekledi. Çiller şöyle konuştu:

“Ancak bir hukuk dışı olayla karşı karşıya kalındı. fiüphe uyandırılmak istendi. fiüphe tamamen hukuk dışıdır. Buna rağmen bizim hukuk dışı davranmamız istenmiştir. Yani suç işle 5 yıl ceza ile karşı karşıya kal deniyor. Biz o zaman da bu zaman da hukuka saygılıyız. Bu hukuki gerekçelere rağmen, yaptırıma rağmen, devletin örf ve âdetlerinin ihlal edilmesine rağmen Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkmayı gerekli gördüm. Cumhurbaşkanı’nın yanına çıktığımda tüm bilgiler yanımdaydı. Sayın Cumhurbaşkanı’na emirlerini sordum. Ne isterse onu açıklamaya hazır olduğumu ifade ettim. Örtülü ödenekle ilgili açıklamalarımı yaptım. Bu çerçevede benim artık ilave edebilecek bir şeyim yok. Benim açımdan bu konu noktalanmıştır.”

Çiller Mesut Yılmaz’ı suçlayarak konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Benim böyle bir konuyu Sayın Mesut Yılmaz’a aktarmam mümkün değil. Çünkü kendisi tahrip olmuş, tartışmalı Başbakandır ve bu komploların içinde olan ve düzenleyen kişinin ta kendisidir. Amaç bellidir; amaç Çiller’i Başbakan yapmamaktır. Bunu bütün arkadaşlarımın önünda bana açıkça ifade etmiştir. Bütün komploları açığa çıkmıştır. Devlet tahrip olmuş, hukuk yasalar hiçe sayılmış. Bir Başbakan’ın değil kimsenin buna yetkisi yok. fiüphe varsa bunun bir bilgiye dayanması gerekirdi. Onun açıklaması gerekirdi. Yılmaz’ı bir yandan hesap vermeye çağırıyor, diğer yandan da açıkça kınıyorum.

Bu kişiler önümüzdeki günlerde hesap verecek. Bunun peşini bırakmak da mümkün değildir.

Çiller’in açıklamalarından sonra Çankaya Köşkü’nden kulislere şu bilgi sızdı: Demirel, Çiller’in örtülü ödenek konusunu açıklamak istediğini söylemesi üzerine “Bak kardeşim, ben Anayasal bir Cumhurbaşkanı’yım. Sen bu bilgileri ve belgeleri senden sonra Başbakan olan zata ver” dedi. Çiller, Yılmaz’a güvenmediğini belirtince “Ona güvenmiyorum dersen neticelerine katlanırsın” dedi.

25 MAYIS 1996 YENİ YÜZYIL GAZETESİ:

PARSADAN ZİMMETLENDİ

İbrahim Gümrükçüoğlu ve Selçuk Parsadan’ın can güvenlikleri nedeniyle ayrı ayrı Cezaevi Gardiyan ve Müdürleri”ne zimmetlendiğini kaydeden Bilgin, saat başı zimmetlenen kişiler tarafından kontrol edildikleri bildirdi.

25 MAYIS 1996 TÜRKİYE GAZETESİ; DEMİREL:

BİLGİLERİ YILMAZ’A DA ANLAT

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, önceki akşam DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’i kabulü konusunda dün yazılı bir açıklama yaptı: “Bugünkü (dünkü) gazetelerde DYP Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller’in 23 Mayıs saat 19.30- 20.30 arasındaki vaki ziyaretiyle ilgili olarak çeşitli haberler ve yorumlar yeralmıştır. Örtülü Ödenek tartışmalarının devleti ve devletin kurumlarını yıpratıcı bir boyut kazanması karşısında, bundan duyduğum rahatsızlığı hem Başbakan’a hem de Sayın Tansu Çiller’e daha önce söylemiştim.

Page 78: Parsadan Hikâyesi

Kamuoyunun aydınlığa kavuşması için konunun eski Başbakan ile yeni Başbakan arasında konuşularak çözülmesini de telkin etmiştim. Cumhurbaşkanı’nın meselede doğrudan doğruya muhatap olmayacağını da sözlerime eklemiştim.

Sayın Tansu Çiller dünkü (Önceki gün) vaki ziyaretinde kamuoyunca bilinen düşüncelerini ifade etmiş, kendisinin bu konuda kimseye bilgi vermek durumunda olmadığını, bunun hukuka ve kanunlara aykırı olacağını tekrarlamıştır. Ancak kendisinin de ifade ettiği gibi ‘Bu konuda bilgilerle geldiğini söylemiş’, benim talimatımı istemiştir.

Kendisine bu bilgileri Sayın Başbakan’a vermesi gerektiğini, benim bunlara muhatap olmayacağımı tekraren ifade ettim. fiayet Başbakan’a bu bilgileri vermezse, bundan doğacak sonuçlara da katlanması gerektiğini söyledim. Sayın Tansu Çiller’in hükümetle ilgili düşüncelerini de dinledim. Kendisine hükümetin istifa etmedikçe veya mecliste güvensizlik oyuna muhatap olmadıkça, hükümeti varsayacağımı söyledim. Hükümetin Meclis konusu olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın bunun dışında bir yorum yapamayacağınıda ifade ettim. Devlet işlerinin devamlılığı asıldır. Bu itibarla hükümetin icraatlarının durdurulması söz konusu olamaz.”

Radyoda Kendi Sesinden Yalanladı

Çiller radyoda kendi sesinden “fiunu ihsas ettim ki Sayın Cumhurbaşkanı da bu işin içinde” dedi.

Bayraktaroğlu: Sayın Çiller, bir köşe yazarı size oynanan oyunun asıl mimarının Sayın Cumhurbaşkanı olduğunu iddia ediyor. Bu konuda ne dersiniz?

Çiller: Ben de Sayın yazarın görüşlerine katılıyorum. fiunu ihsas ettim ki Sayın Cumhurbaşkanı da bu işin içinde. Başka bir şey söylemek istemiyorum.

Bayraktaroğlu: Sizi kurt kapanına aldıklarını lütfen kabul edin. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali.

Çiller: Aynen, aynen canım, aynen öyle.

Bayraktaroğlu: Bütün bu yapılanlar 2 Haziran seçimlerine kadar sürdürülecek ve seçimde başarılı olmanız engellenecek.

Çiller: Zaten bütün bunlar onun için yapılıyor.

26 MAYIS 1996 MİLLİYET GAZETESİ:

PARSADAN EN FAZLA 6 AY YATAR

Dolandırıcılık suçundan tutuklanarak cezaevine konulan Selçuk Parsadan’ın ‘6 ay sonra dışardayım’ sözünü hukukçular da doğruladı.

Kamuoyundaki 40-50 yıl yatar düşüncesinin yanlış olduğunu dile getiren hukukçular, ‘taş çatlasa 6 ay yatar ve çıkar’ dediler.

27 MAYIS 1996 YENİ YÜZYIL GAZETESİ:

ZİRVEDE KÜFÜRLÜ FİNAL

Page 79: Parsadan Hikâyesi

Yılmaz, Hükümetin nasıl son bulacağının Anayasa’da belli olduğunu belirtti ve şöyle devam etti: “Eğer Hükümetten çekilmek istiyorlarsa, ya istifalarını verirler veya gensoru versinler ya da RP’ye verdirsinler. Ama bu durumda Hükümeti kimin bozduğunun kamuoyu tarafından bilinmesi lazım. Çıkar halka çok güzel anlatırız. Ben gidebildiğim yere kadar gideceğim. 1991’de gösterdiğim siyasi olgunluğu tekrarlamak niyetinde değilim. Çünkü Sayın Çiller’in bunu nasıl istismar ettiğini gördük. Yeni bir hükümet modeli ortaya çıkmadan, Meclis’te yeni bir hükümet kurulmasına ilişkin mutabakat sağlanmadan istifa etmemeye kararlıyım. Ben istifa etmedikçe de bu hükümet devam eder.

Çiller; “Devletin âdetleri vardır. Devlet diye bir kavram vardır. Benim önceki ortağımın, hükümet hukuken ve fiilen bitmiştir, sözlerinden sonra mertçe gittim. Cumhurbaşkanı’na iki saat içinde görevi iade ettim. Yılmaz eğer görevi hemen iade etmezse hayalet Başbakan olur.”

28 MAYIS 1996 YENİ YÜZYIL GAZETESİ:

ÇİLLER’DEN BAfiKASINI DOLANDIRMADIM

Parsadan, gazetecilerin soruları üzerine suçsuz olduğunu söyledi ve “Çiller’den başka kimseyi dolandırmadım” dedi. ANAP’ın kendisine para verip vermediğinin sorulması üzerine, “Beni satın alacak para henüz icat edilmedi” dedi.

Yaklaşık 3 saat süre ile ifadesi alınan Parsadan, daha sonra cezaevine götürüldü. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nazmi fiarvan, Selçuk Parsadan’ın ne olup bittiyse her şeyi anlattığını belirterek, “Üstelik bu ifadesi, Mukadder Balkan’ın daha önceden aldığımız ifadesi ile aynı yönde” dedi. Başsavcı fiarvan, Parsadan’ın eşinin kendisiyle görüştüğünün hatırlatılması üzerine, Zühre Parsadan’ın kocasıyla görüşme talebinde bulunduğunu kaydederek, “Biz de kendisine Selçuk Parsadan’ın cezaevine götürülmesi sırasında nezarette 5 dakika görüşme izni verdik” dedi.

28 MAYIS 1996 HÜRRİYET GAZETESİ:

ÜÇ BÜROKRAT BANA HER fiEYİ ANLATTI

Başbakan Mesut Yılmaz şöyle dedi:

Koalisyon kurulurken, Tansu Hanım dönüşümlü Başbakanlığın ilk dönemini kendisi almak istedi. Ben kendisine güvenmediğimi dönemin sonunda bırakıp gidebileceğini söyledim.Bunun üzerine bana yurtiçinde veya yurtdışında maddi veya manevi her türlü teminatı vermeye hazır olduklarını söyledi.

Benim kanaatim, Tansu Hanım kendisine, Türkiye’ye hizmet edecek bir ortak aramıyor. Bazı şeylere gözünü kapatacak ortak arıyor. İktidarda kalmak için bazı şeyleri görmezlikten gelemeyiz. İcranın her aşamasında Meclis denetimi çalıştırılmalı. Tansu Hanım’ın örtülü ödenekle ilgili tavrını demokrasi ile bağdaştırmak mümkün değil. Kendisinden halkın parasının hesabı soruluyor, devletin usullerini gözeten yollar öneriliyor. Tansu Hanım bu hesabı vermek yerine siyasi manevra peşinde.

Tansu hanım kendisi hesap vermek yerine bana misilleme yapıp hakkımda abuk sabuk soruşturma önergeleri veriyor. Bir taraftan da kendisiyle ilgili iddiaları hasıraltı etmek için RP ile gizli bir ilişkiye giriyor. Benimle ilgili ortaya atılan iddiaların araştırılmasından şeref duyarım.

Page 80: Parsadan Hikâyesi

DYP’nin Refah ile kuracağı ortaklığın bir hizmet Hükümeti olduğunu iddia edemezler. Böyle bir hükümet olsa olsa Örtülü Mercümek Hükümeti olur. DYP’nin RP ile ortaklık kurması için büyük bir gayret görüyorum.

DYP yoldan çıkmış bir parti. Türkiye’ye hizmeti unutmuş Tansu Hanım’ın hesabını örtme peşinde. Ama ben DYP’de sağduyunun ölmeyeceğine inanıyorum. Zaten koalisyon yaptığımız Tansu Hanım değil, şu an DYP içindeki sağduyudur.Ya DYP Tansu Hanım’ın hedefleri peşinde gidecek veya onu aşıp protokol yönüne gidecek.

Başbakanlık eski Müsteşarları Yücel Edil ve Ali Naci Tuncer ile örtülü ödeneğe bakan memurlardan Sedat Bayer ile konuştum. Bayer, bana bütün itirazlarına rağmen örtülü ödeneğe aktarılan 500 milyar liranın nakit çekildiğini ve Başbakanlık konutuna götürüldüğünü söyledi. Edil ise iki yıl önceki bazı harcamalar hakkında bilgi verdi. Tanıtma Fonuna bakan, Basın Yayın Genel Müdürü Murat Ersavcı ile de görüştüm. Bana Tanıtma Fonu’ndan yapılan harcamalar hakkında bilgi verdi.

29 MAYIS 1996 HÜRRİYET GAZETESİ:

BÜROKRAT ADI VERMEDİM

Yılmaz şunları söyledi: “Bu konu ile ilgili üç bürokratın örtülü ödeneğin kullanımında teamüllere aykırı bazı uygulamalar olduğu konusunda bana bilgi verdikleri doğrudur. Ama orada ifade edilen isimler doğru değildir.

Dolayısıyla bu arkadaşlarımız haklı olarak tepki göstermişlerdir.

Ali Naci Tuncer: Milletvekili adayı olmak için 1 Kasım’da istifa ettiğim için olayların meydana geldiği tarihlerde görevde de değildim dedi.

Murat Ersavcı: 1.5 yıldır yürüttüğü görevi devrederken Başbakanlık Müsteşarı’na bilgi verdiğini bildirdi.

Yücel Adil: Örtülü ödenekle ilgili olarak şahsıma atfen ifade edilen hususlar gerçek dışıdır, dedi.”

Yılmaz, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı suikast yapılacağı konusunda uyardığı iddiasını yayınlayan gazete hakkında suç duyurusunda bulunacağını ve tazminat davası açacağını açıkladı.Yılmaz şunları söyledi: “Dün bu konuda bazı siyasi parti yetkilileri baştan aşağı asılsız, yalan olan bu yayına sarılarak , birtakım suçlamalarda bulundular. Huzurunuzda, Türk kamuoyuna açıkça ifade ediyorum: Abdullah Öcalan denilen kişi, 20 bin insanımızın ölümünden sorumlu bir canidir.Devlet sorumluluğu taşıyan herhangi bir kişinin onunla böyle bir ilişkiye girebileceğini değil iddia etmek, düşünmek dahi mümkün değildir.”

TEYPTEKİ YILMAZ’IN SÖZLERİ:

Soru: Elinizde örtülü ödeneğin nereye harcandığı konusunda belge var mı?

Yılmaz: No comment (Yorum yok)

Soru: Bir sorum daha olacak

Yılmaz: Çok geç kaldım.

Soru: Üç önemli bürokratla konuşmuşsunuz.

Yılmaz: Ali Naci...

Page 81: Parsadan Hikâyesi

Soru: Diğerinin de Yücel Edil olduğu söyleniyor.

Yılmaz: Yücel Edil, eskiden evet... Ama onunla konuştuğum iki sene önceydi. O dönemde örtülü ödeneğin keyfi kullanıldığından bana yakındı.

Fakat ben onları hiç incelemedim. İnceleme imkanım da yok yani...

Soru: Murat Ersavcı ile de konuşmuşsunuz...

Yılmaz: Ersavcı, Tanıtma Fonu ile ilgili; örtülü ödenek ile ilgili değil. Öbürü kim?

Soru: Sedat Bayar deniyor.

Yılmaz: Sedat Bayar şu anda memur zaten.Ona sordum ne oldu diye. İşte ‘Ben itiraz ettim, bavullarla gittiler bankadan’ dedi. Dövizleri Türk paralarını aldılar bavullara getirdiler, buradan da konuta götürdüler. Onun söylediği bundan ibaret, nereye sarfedildiği falan değil.O bundan şikayet ettiğini de söyledi.Ben ayrıca banka ile de görüştüm. Bütün aldım, dekontlarını da aldım. Ama nereye harcandığını ben de bilmiyorum. Ben de onu söylüyorum.”

29 MAYIS 1996 ZAMAN GAZETESİ:

PARSADAN RESMEN İTİRAF ETTİ

Selçuk Parsadan dün sabah saatlerinde gizli bir şekilde Ankara Adliye Sarayı’na getirildi. İlk önce kitap satışıyla ilgili bir şirket kurup, ünlü kişilerin adlarını kullanarak bazı şirket yetkililerini dolandırmak suçundan hakkında davayı açan Savcı İlhan Arslan’a ifade verdi. İddianamede, Parsadan’ın olay tarihinde müştekilerden Salih Ataker’in Muhasebe Müdürlüğü’nü yaptığı Ataç İnşaat fiirketi ile müştekilerden Kemal Tüzün’ün işyeri Ata İnşaat’a telefon edip, kendisini Ahmet Taner Kışlalı olarak, Avukat Sıtkı Yılmaz fiahinalp’ın Müşavirliğini yaptığı MNG Holding A.fi’nin yetkilililerine ise Yiğit Gülöksüz’ün kardeşi Dündar Gülöksüz olduğunu söyleyip, Atatürkçü düşünceye yardım maksadıyla kitap sattığı belirtildi. İddianamede sanıklar, C.Selçuk Parsadan, Hüseyin Cahit Parsadan, Mukadder Balkan ve Süheyl Balkan’ın her üç şirkete 471 milyon 500 bin liralık kitap satışı ve teslimi yaptıkları, satılan nutuk ve Atatürk ile ilgili kitaplara ait fatura tanzim ettikleri kaydedilerek, sanıklar hakkında 3’er yıldan 9’ar yıla kadar hapis cezaları isteniyor.

Parsadan daha sonra hakkında açılan diğer davayla ilgili olarak savcı Sabit Sarıkaya’ya ifadesini verdi. Bu davada ise, Parsadan’ın, kendisini Prof.Dr. Kamuran Değer, Yiğit Gülöksüz, Ahmet Taner Kışlalı’nın da aralarında bulunduğu birçok üst düzey bürokrat olarak tanıtıp, çeşitli kurumların muhasebe müdürlerini toplam 348 milyon lira dolandırdığı belirtildi. İddianamede sanıklar Selçuk Parsadan, H.Cahit Parsadan, Mukadder Balkan ve Süheyl Balkan, dolandırıcılık amacıyla bir araya gelmişler ve birbirleriyle bu konuda anlaşarak, 8 müştekiyi hile ve desise yaparak hataya düşürmüşler, müştekilerin zararına, kendilerinin yararına haksız bir menfaat sağlamışlardır” denildi.İddianamenin son bölümünde, dolandırıcılık ile suçlanan sanıkların 2 yıl 4 aydan 24 yıla kadar hapis cezası talebiyle yargılanması isteniyor.

31 MAYIS 1996 HÜRRİYET GAZETESİ: PARA BÖYLE GİTTİ

Yılmaz, “Vakıflar Bankası’na iki araba gitmiş. Bankada yeterli miktarda para olmadığı için şubelere bakılmış. Onlardan da bulunamamış. Bunun üzerine Merkez Bankası gece yarısı açtırılarak bankaya para aktarılmış. Bu paranın 250 milyar lirası 100’lük olarak dolara çevrilmiş ve bir gecede çekilmiş. Bu para önce Başbakanlığa getirilmiş. Burada yarım saat kadar kalmış. Daha sonra talimatla Başbakanlık Konutu’na götürülmüş. Paranın 250

Page 82: Parsadan Hikâyesi

milyar liralık bölümünün Başbakanlık konutuna neden götürüldüğünü bilmiyoruz. Ancak bu para usulüne uygun harcansa, devlette kaydı veya bilgisi olurdu. Ama sordum yok. Bu paranın 250 milyarlık bölümünün, yani yüzde 60’ını yasadışı kullanıldığını ispatlayabilirim.” “Açıklamazsa, şahsi menfaati için kullanıldığı kanaati kalacaktır. Çiller, örtülü ödenek için de RP’nin gensorusunu destekliyor.” dedi.

1 HAZİRAN 1996 MİLLİYET GAZETESİ:

ÖRTÜLÜ ÖDENE⁄İ AÇIKLIYORUZ

Başbakanlığa yakın kaynaklar yaklaşık 400 milyar tutarındaki bu ödemelerin, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nun 77. maddesinde düzenlenen örtülü ödeneğin harcanabileceği amaçlar doğrultusunda kullanılmadığının anlaşıldığını savundular.

Sancak Air’e ödenen paranın Başbakan Tansu Çiller’in seçim çalışmaları ve bazı yurtiçi geziler için kiraladığı uçak ve helikopterler için ödeneğinin belirlendiğini belirten aynı kaynaklar bu tür ödemenin sözkonusu yasa hükmünün yasakladığı ‘fiahıs, aile, parti’ giderleri niteliğinde olduğunu vurguladılar. Aynı şekilde dolandırıcı Selçuk Parsadan’a ödenen 5 milyar liranın da örtülü ödeneğin amaçları ile bağdaşmayacağını kaydeden kaynaklar akıbeti belli olmayan diğer ödemelerinde ‘Kapalı İstihdam ile devletin yüksek menfaatleri’ doğrultusunda harcanmadığı kuşkusunun güçlendiğini belirttiler.

Nerelere Ne Harcandı?

16.02.1996 100 MİLYAR AKIBETİ MEÇHUL

16.02.1996 139 MİLYAR AKIBETİ MEÇHUL

23.02.1996 5 MİLYAR SELÇUK PARSADAN’A ÖDENEN

23.02.1996 118 MİLYAR ÇİLLERİN İTALYA GEZİSİ ÖNCE

ALDI⁄I

01.03.1996 10 MİLYAR AKIBETİ MEÇHUL

05.03.1996 29 MİLYAR SANCAK AIR’E ÖDENEN