9
Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 37 J oseph A. Schumpeter özellikle, kapitalizmin inovasyon (yeni- lik) yaratma kapasitesine daya- nan dinamizmini öteki bütün iktisat- çılardan daha fazla vurgulayan, bu yönüyle de günümüzün küreselleşen dünyasında giderek önem kazanan bir iktisatçı. Artık iktisat camiasın- da içinde “inovasyon” sözcüğü ile Schumpeter adının geçmediği bir konuşma ya da yazıya rastlamak pek mümkün görünmüyor. Bununla bir- likte, Schumpeter, bundan birazcık daha fazla ilgiyi hak eden önemli bir düşünür. Bu yazıda da aslında Schumpeter’in özellikle piyasa siste- minin işleyişine yönelik düşünceleri ve bu düşüncelerin önemli kaynakla- rından birisi olan toplum kuramcısı Max Weber’in görüşleri üzerinde durulacak. Bu bakımdan iki düşünür arasındaki önemli bağlantı nokta- ları arasında, kapitalizmin getirdiği rasyonelleşme sürecinin giderek bir “demir kafese” dönüşeceği iddiası ile Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” sürecinin merkezinde yer aldığını düşündüğü, ayırt edici özelliği ino- vasyon yapmak olan girişimcinin Weber’in daha çok politik kuramın- da öne çıkan “karizmatik” bireyle olan benzerlikleri yer alıyor. Bu iki nokta, bir yandan piyasa sisteminin ne kadar dinamik bir sistem olduğu- nu, genişleme kapasitesinin ne kadar yüksek olduğunu, öte yandan da bu aynı sürecin sistemin dengesizlik ve kriz biçimindeki başarısızlıklarının temel nedeni olduğu gibi bir para- doksal yaklaşımı ortaya çıkarıyor görünmektedir. Bu yüzden iki yaza- rın görüşlerini karşılaştırmak, hem sosyal bilim hem de iktisadın yön- tembilgisi bakımından önemli. 1. Max Weber: “Karizmatik Rasyonellik”? Schumpeter’e göre, 2 Weber’in tarih ve sosyoloji kuramı iki önemli kav- rama dayanır: “İdeal Tip” kavramı Kapitalizm, bir yandan insanların gelişme olanaklarını artırırken öte yandan da rasyonelleşme ve bürokratikleşme süreciyle onların kendilerini gerçekleştirme olanaklarını da sınırlamaktadır. Hüseyin Özel 1 Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü [email protected] Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve Schumpeter

Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 37

Joseph A. Schumpeter özellikle, kapitalizmin inovasyon (yeni-lik) yaratma kapasitesine daya-

nan dinamizmini öteki bütün iktisat-çılardan daha fazla vurgulayan, bu yönüyle de günümüzün küreselleşen dünyasında giderek önem kazanan bir iktisatçı. Artık iktisat camiasın-da içinde “inovasyon” sözcüğü ile Schumpeter adının geçmediği bir konuşma ya da yazıya rastlamak pek mümkün görünmüyor. Bununla bir-likte, Schumpeter, bundan birazcık daha fazla ilgiyi hak eden önemli bir düşünür. Bu yazıda da aslında Schumpeter’in özellikle piyasa siste-minin işleyişine yönelik düşünceleri ve bu düşüncelerin önemli kaynakla-rından birisi olan toplum kuramcısı Max Weber’in görüşleri üzerinde durulacak. Bu bakımdan iki düşünür arasındaki önemli bağlantı nokta-ları arasında, kapitalizmin getirdiği rasyonelleşme sürecinin giderek bir “demir kafese” dönüşeceği iddiası

ile Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” sürecinin merkezinde yer aldığını düşündüğü, ayırt edici özelliği ino-vasyon yapmak olan girişimcinin Weber’in daha çok politik kuramın-da öne çıkan “karizmatik” bireyle olan benzerlikleri yer alıyor. Bu iki nokta, bir yandan piyasa sisteminin ne kadar dinamik bir sistem olduğu-nu, genişleme kapasitesinin ne kadar yüksek olduğunu, öte yandan da bu aynı sürecin sistemin dengesizlik ve kriz biçimindeki başarısızlıklarının temel nedeni olduğu gibi bir para-doksal yaklaşımı ortaya çıkarıyor görünmektedir. Bu yüzden iki yaza-rın görüşlerini karşılaştırmak, hem sosyal bilim hem de iktisadın yön-tembilgisi bakımından önemli.

1. Max Weber: “Karizmatik Rasyonellik”?

Schumpeter’e göre,2 Weber’in tarih ve sosyoloji kuramı iki önemli kav-rama dayanır: “İdeal Tip” kavramı

Kapitalizm, bir yandan insanların gelişme olanaklarını artırırken öte yandan da rasyonelleşme ve bürokratikleşme süreciyle onların kendilerini gerçekleştirme olanaklarını da sınırlamaktadır.

Hüseyin Özel1

Hacettepe Üniversitesiİktisat Bölümü

[email protected]

Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve Schumpeter

Page 2: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

ile “yorumsamacı sosyolojinin temelinde yer alan “paylaşılan anlamlar” kavramı. Bu iki kavram bir-biriyle yakından ilişkilidir. Çünkü Weber için ideal tipler, genel bir tarih kuramı vermekten çok tarihsel gerçekliğin ancak belirli parçalarını aydınlatmak için kullanılmalıdır. Weber’e göre, bir gözlemcinin bakış açısından tarih kendi başına anlamsız ve ka-otik niteliktedir. Bu kaotik olaylar yığınının belirli parçalarına ideal tipler yoluyla bakmak bir anlam ortaya çıkaracaktır. Başka deyişle, anlam kategorisi ve bu kategoriye dayanan yorumsamacılık, toplum-sal bilimler için kaçınılmaz bir yöntembilgisel ilke haline gelmektedir. Örneğin iktisadın ideal tip kur-guları, özellikle de rasyonellik düşüncesi, “ereksel genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih ve toplumsal bilimlerde nedensellik ve açıklama ka-tegorilerine yer olmadığı anlamına gelmez; yalnızca tarihte olup bitenler, ancak gerçekleşmelerinin ar-dından anlamlı hale getirilebilir.

Bununla birlikte, Weber’in çalışmasının en önemli yönlerinden birisi, “formel” ve “özsel” (substantive) rasyonellik arasında yaptığı ideal tip türü ayrımdır. Weber’e göre, iki tür rasyonellikten söz edilebilir: formel rasyonellik (ya da araçsal rasyonellik) ile öz-sel rasyonellik (ya da değer-rasyonelliği).3 İktisadın temel karar birimi olan homo oeconomicus’un dav-ranışını da tanımlayan formel rasyonellik, teknik olarak olanaklı olan niceliksel hesaplama ya da mu-hasebeye dayanan türden eylemler için geçerliyken özsel rasyonellik, benimsenen bir değerler kümesi-nin uyardığı türden eylemler için geçerlidir.4 Neok-lasik iktisadın optimizasyoncu rasyonelliği, formel rasyonellik biçimidir ve esas olarak en fazla yarar ve etkinlik temel amaç olarak ortaya çıkar; buna karşılık toplumsal sistem içindeki paylaşılan değer ve anlamları dikkate alan özsel rasyonellikte bireyin eylemleri, formel rasyonelliğin bakış açısından ne kadar “akıl dışı” görünürse görünsün, bu türden bir toplumsal değerler ve anlamlara uygun olmak zo-rundadır. Weber’in bu ayrımı, esas olarak kapitaliz-min analizinde öne çıksa da rasyonellik, tarihin de (en azından Batı tarihinin belirli dönemlerinin5) de formel ve özsel rasyonelliğe dayanarak ele alınma-sının yararlı olacağı düşüncesi, ayrımın tarih yakla-şımı olarak da kullanılmasını sağlamaktadır; tarihte formel rasyonelliğin giderek ağırlık kazanması, ya da Shiller’den aldığı deyişle “dünyanın büyüsünün

bozulması (disenchantment of the world)”6 yönünde ilerlediği düşüncesi Weber’e yakın görünmektedir. Formel rasyonellik, dünya görüşlerinin de “koz-mik” düzen anlayışından uzaklaşarak “entellektü-elleşmesine” yol açacağından, Batı uygarlığının gi-derek artan biçimde rasyonelleşmesi, “bir rasyonel bilim, insanın doğayla rasyonel bir ilişkisi (ki doğa-nın artan biçimde insan kontrolü altına girmesi için bir önkoşuldur) ve rasyonel bir devletin yaratılma-sı” ile nitelenmektedir.7 Ne var ki, bu aynı zaman-da, tarihin birbiriyle çatışan iki ilke ve yaşam biçi-mi, yani gündelik yaşama ilişkin özçıkara dayanan uyarlama ile yaşamı anlamlı kılan, “gündelik yaşa-mın dışında” etkili olan inançlara dayanan değerler arasındaki çatışmayla nitelenebileceği anlamına da gelmektedir.8 Başka deyişle, Weber’de toplumsal değişmeye ilişkin iki farklı eylem biçiminden söz edilebilir9: Bir yanda “öteki dünya” görüşlerine dayanan “ideal çıkarlar” ile değer-rasyonelliğine dayanan toplumsal eylem biçimleri, öte yanda da “bu dünyaya” ilişkin görüşler, maddi çıkarlar, for-mel rasyonelliğe dayanan yaşam biçimleri, araçsal rasyonelliğe dayanan toplumsal eylemler söz konu-sudur. Bu ayrımın doğrudan içermelerinden birisi, “karizmatik yenilikler” ya da karizmanın yaratıcı güçleri” ile insanın kendiliğinden davranışları ile özgürlüğünü kısıtlayan rutinleşme ve bürokratik-leştirmeye yol açan rasyonelleşme eğilimleri ara-sındaki çelişkinin varlığıdır.10 Bunun nedeni, özsel rasyonelliğin önemli bir kaynağının, münzevilikten aralıksız toplumsal eylem biçimlerine kadar değişen “öteki dünya”ya ilişkin görüşleri ortaya çıkaran ye-nilikçi düşünceleri üreten, “Tanrısal lütuf (Grace of God”) sahibi kimi olağanüstü insanlar11 olmasıdır.12 Weber, özerk toplumsal güçlerin varlığını yadsıma-makla birlikte, var olan düzeni değiştirebilecek, en azından tehdit edebilecek bir coşku yaratma gücü-ne sahip kimi karizmatik liderlerin ortaya çıkabile-ceğinin de altını çizmektedir.13 Yine de bu durum, kurumların rolünü azaltmaz, çünkü “karizmanın rutinleşmesi”, yani başarılı yeniliklerin kendi ku-rumlarını oluşturabilme gücü, tarihe deterministik bir unsur da katmaktadır.14 Weber’e göre karizma, egemenlik kuracak ölçüde başarılı olduğunda, “ka-lıcı kurumlar biçiminde katılaşır ve ancak seçimler ya da benzeri durumlarda olduğu gibi, yalnızca kısa süreli ve etkileri belirsiz olan kitlesel duygulanımlar biçiminde kendini gösterir”.15 Karizmanın böyle ru-

www.iktisatvetoplum.com • Kasım 2015 • Sayı: 6138

Page 3: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

tinleşmesi, yeni bir ayrıcalıklı toplumsal tabakanın egemen olduğu yeni bir düzen oluşturur; bu ayrıca-lıklı tabakanın gücü de “bir edinilmiş haklar evreni “ yoluyla meşrulaşır.16

Karizmatik unsurların korunmasına yol açan durum maddi çıkarların ve bir tür siyasal egemenlik ama-cının bulunmasıdır. Ancak Weber’e göre “gerçek karizma bu türden nesneleşmiş biçimlere kesinlikle karşıdır. Gerçek karizma benimsenmiş ya da gele-neksel düzenlerin çekiciliğine kapılmaz. Gerçek karizma kişisel kahramanlık ya da vahiyin meşru-laştırmasına dayanır. Yine de karizmanın tam da bu olağanüstü, insanüstü, tanrısal gücü, bir kez rutinleş-tikten sonra, bu gücü karizmatik kahramanın ardıl-ları tarafından egemenlik gücünün elde edilmesinin meşrulaştırılması için uygun bir kaynağa dönüştüre-cektir”.17 Bu nedenle, tarihi, periyodik biçimde ger-çekleşen karizmatik kesinti ya da yeniliklerin ortaya çıkışı, daha sonra bu karizmanın yeni bir toplumsal tabaka ve bürokrasinin ve ideoloji gibi meşrulaştır-ma araçlarının yaratılması yoluyla rutinleşmesi, bu sürecin yeni bir karizmatik müdahale olana kadar sürmesi biçiminde okumak da olanaklıdır. Bununla birlikte, bu rutinleşme süreci, kendiliğinden birey-sel eylemi giderek yok etmekte ve sonuçta bütün toplumsal etkileşim biçimlerinin tekdüzeleşmesi, dolayısıyla da yenilik yaratma potansiyelinin gide-rek kaybolduğu, bu yüzden de sonunda kendi başa-rısızlığını ortaya çıkaracak biçimde “taşlaştığı” bir süreç niteliğindedir.18

Dolayısıyla tarih, artan rasyonelleşme ve büyünün bozulması süreçlerinin öngördüğü gibi doğrusal bir biçimde gerçekleşme zorunda değildir;19 tarih, karizmatik yenilikler ve rutinleşme arasındaki son-suz çekişmenin kendini gösterdiği, devrevi hatta helezonik bir süreçte “ilerler”: Önce bir karizmatik yenilik, rasyonelleşme ve rutinleşme, hatta bürokra-tikleşme ve taşlaşma ve nihayet bir sıçrama yaratan yeni bir karizmatik yenilik. İnsanlık tarihi karizma-tik hareketler (lider ve düşünceler) ile rasyonel ru-tinleşme arasında bir denge kurma çabası olarak da okunabilir; böyle bir dengeye hiçbir zaman ulaşıla-masa bile.20 Bir başka deyişle tarih, insan yaratıcı-lığı ve kendiliğindenliği ile onları kendiliğinden ve özgür davranışlardan alıkoyan toplumsal yapıların gelişerek “taşlaşması” arasındaki sürekli çelişki ve çatışma ile nitelenmektedir. Bu sürecin önceden be-

lirlenmiş, bütün insanların özgürlüğünün sağlandığı bir sonuca ulaşması da gerekmemektedir, hatta baş-ka deyişle, “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülmüştür”.

Weber’in piyasa sistemi analizinde de bu anlayışı görmek olanaklıdır. Onun da kapitalizmin temel sorunu olarak, “kapitalist sürecin kendi kurumsal çerçevesine de saldırıda bulunduğu”21 düşüncesini benimsediği söylenebilir. Weber’e göre,

çağdaş ekonomik düzenin teknik ve ekonomik varsayımları üzerine kurulu mekanik-makina üretimine bağlı büyük evren ... bugün, bu me-kanizma içine doğmuş olan bütün bireylerin –yalnız doğrudan doğruya ekonomik kazanç ile ilişkili olanların değil– yaşam biçimlerini büyük bir güçlülükle belirledi ve belirlemeye de devam edecektir. Baxter’in görüşüne göre, dünyevi mal-lar ile ilgili kaygılar, ‘insanın her zaman üstünde atabileceği ince bir palto gibi’ yalnızca azizlerin omuzlarında durmalıdır. Fakat kader, bu palto-dan demir bir kafesin oluşmasına hükmetmiştir.22

Ne var ki, bu rasyonelleşme süreci aynı zamanda da kapitalizmin kurumsal temellerinin istikrarını da bozucu niteliktedir. İnsanlar bu “demir kafes”e başkaldırdıkları ölçüde, toplumsal dokunun içinde gerilimler ortaya çıkması doğaldır. Bunun nedeni, kapitalist toplumun “ekonomik” ve “politik” alanlar arasında kurumsal olarak bölünmesidir.

Weber’e göre bu ayrım, formel rasyonellik ile öz-selci rasyonellik biçimindeki iki rasyonellik türüne, dolayısıyla da iki davranış kalıbına karşılık gelmek-tedir. Ferdinand Tönnies’in de ileri sürdüğü gibi,23

Cemiyet, “rasyonel”, kendi çıkarı peşinde koşan davranışlara, bunların gerisinde de “rasyonel irade-ye” (Kürwille) dayanırken Cemaat, “doğal iradeye” (Wesenwille) dayanmaktadır. Doğal irade (ya da

Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 39

Page 4: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

“bütünleştirici irade”), insanların istek ve itkilerinin kendiliğinden dile gelişine göndermede bulunurken rasyonel irade, esas olarak rasyonel hesaplama-ya dayanır.24 Rasyonel irade, amaçlarına, elindeki araçları en iyi şekilde kullanarak ulaşmaya çalışan rasyonel ekonomik insanın davranışlarını yönlen-diren iradeye göndermede bulunmaktadır. Rasyo-nel iradenin önemli bir boyutu, insanın hem kişisel ilişkilerinde hem de araçlarla amaçları birbirinden ayırması, hatta insanların bile birbirleri için araçlar olarak görünmesidir.

Cemaatin bütünleştirici özelliğine karşın Cemiyet türü bir toplumsal organizasyonda kişilerin toplulu-luğun “deli gömleği”nden kurtulmaları, hatta birey kategorisinin kendisinin bile bu toplumsal organi-zasyonla öne çıkması (ya da “yaratılması”) ile in-sanlar arasındaki yüzyüze ilişkilerin yerine daha çok değiş tokuş süreci içinde, değişik toplumsal birlik ya da kurumsal yapılar aracılığıyla gerçekleşmesi ile nitelenmektedir.25 Bunun yanında, üretimin artan toplumsal niteliği, işbölümü ve değiş tokuş ilişki-lerinin yerleşmesini, dolayısıyla da insanların bir-birlerine olan bağımlılıklarının artmasını getirmek-tedir. Böyle bir toplum içinde, bir yandan üretken güçlerdeki artış sonucu kendimizi daha güçlü hisse-derken öte yandan da bu toplum içindeki “felç edici işbölümü, yaşamın standartlaşması, mekanizmanın organizma üzerindeki, organizasyonun kendiliğin-denlik üzerindeki egemenliği”26 yüzünden kendimi-zi giderek daha yalnız, yalıtılmış ve korkmuş hisse-deriz.27 Weber’in vurguladığı gibi, rasyonalizasyon süreci “nihai ideal değerlere, dolayısıyla da en yük-

sek bireysel kendini gerçekleştirme durumuna eriş-menin bir önkoşulu olsa da”28 aynı zamanda insan yaratıcılığına yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Bir yanda olanaklarımızı geliştirmek için kullanılabile-cek araçların miktar ve niteliklerinde artış olurken aynı araçlar bizim özgürlüğümüzü ve yaratıcılığı-mızı da engeller hale gelebilir. Bu yüzden piyasa sistemi öteki insanlarla olan yüzyüze ilişkilerimizi ortadan kaldırarak bu ilişkilerin şeyler (para dahil) aracılığılıyla gerçekleşmesine yol açmakta ve biz-leri soyut, işlevsel birimlere indirgemektedir. Değiş tokuş ilişkilerinin içine daha fazla çekildikçe, kendi bireyliğimizi ve etkinliğimizi piyasa mekanizması-na devrediyor olduğumuz, Weber’in “demir kafes” anlayışının doğrudan içermeleri arasındadır. Bu “demir kafes” süreci, Schumpeter’in piyasa sistemi analizini de belirleyen temel temalardan birisidir.

2. Schumpeter: “Kutsal Kase” Peşinde?

Tıpkı Weber’in tarih anlayışı gibi, var olan durum-da, yaratılan yenilikler sonucu ortaya çıkan sürekli kesintiler biçiminde kavranan tarih anlayışının en tutkulu savunucularından birisi olan Schumpeter, aynı zamanda Weber’in en önemli izleyicilerinden olarak görülebilir.29 Weber’de de görebileceğimiz kesintili tarih düşüncesini en iyi dile getiren kav-ram, Schumpeter’in daha çok kapitalizmi betimle-mek için kullandığı bir terim olan ünlü “yaratıcı yı-kım” düşüncesidir. Bunun yanında, 1932’de yazılan “Gelişme” (Development) başlıklı yazı,30 yalnızca kapitalizm için değil, tarih için de yeniliği dikka-te alan ve “Ekonomideki yenilik ile başka yerler-deki yenilik arasında bir fark yoktur.” düşüncesini savunan bir yazıdır.31 Gelişme düşüncesi, uyarlan-ma anlayışına da terstir. Çünkü Schumpeter’e göre “ekonomik sistemin bir normdan diğerine geçişi” ile tanımlanan gelişme, “bu geçişin küçük küçük parçalara indirgenemeyeceği” bir biçimde gerçek-leşir;32 bu yüzden de “eski biçimden başlandığında, yeni biçime küçük adımlarla ulaşılamaz”.33

Yöntembilgisel bir bakış açısından, Schumpeter’in gelişme kavramının iki önemli sonucundan söz edi-lebilir. İlk sonuç, deterministik bir süreç içinde bile, yeniliğin belirsizliğe yol açabilecek olduğudur. Bu anlayışa göre, toplumsal, tarihsel ve ekonomik de-ğişme, iki yenilik arasındaki göreli istikrar dönemi-dir; yani, yine “kesintili denge” anlayışı burada da

www.iktisatvetoplum.com • Kasım 2015 • Sayı: 6140

Page 5: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

söz konusudur. Bu bakımdan evrim, doğrusal olma-yan, tersine çevrilemez nitelikte, rastgele mutasyon-lar ya da “inovasyonlar” ile tanımlanan, bilinemez ya da öngörülemez sonuçlara sahip olan bir süreç olarak kavranmalıdır.34 İki yenilik arasında, bu ye-niliğe uyum gösterme ve rutinleşen davranışla nite-lenen ve yapısal değişme yokluğu ile nitelenen bir “denge” dönemi söz konusudur.

Bu görüşün, “karizmatik yenilikler” arasında geçen istikrar dönemi kavrayışıyla, Weber’in anlayışına yakın olduğu kuşkusuzdur. Dahası, Schumpeter’in gelişme kavramından söz ederken de kullandığı statik ve dinamik kavramları da aslında, insanlara ilişkin iki “ideal tip” kavramlaştırmasına dayan-maktadır: Bir yanda yalnızca verilmiş koşullara uyarlanmaya çalışan “hedonistik” birey söz konusu iken, öte yanda da dinamik, yaratıcı eylem içinde-ki “enerjik” birey.35 Kitleler genelde birinci tipte insanlardan oluşurlarken, enerjik (ya da Weber’in deyimiyle “karizmatik”) birey bir liderdir; Schum-peter’e göre bunun kapitalizmdeki en önemli tem-silcisi girişimcidir.36 Statik-hedonistik eylem ile dinamik yaratıcı eylem ya da aynı anlama gelmek üzere koşullara “adaptif tepki” ile “yaratıcı tepki”, Schumpeter’in, “yenilik ve tepki” mekanizması yo-luyla kavranan evrensel tarih anlayışının temelini oluşturmaktadır.37 Bu mekanizma daha çok kapita-list sistemin işleyişini tanımlar görünse de sistemin kendisi bu evrim süreci sonunda ortaya çıkmakta-dır. Schumpeter’e göre, “kapitalizmin evrimi, eko-nomik ve ekonomik olmayan alanlar arasındaki ya da ‘zihin ile toplum’ arasındaki değişen ilişkiye da-yanılarak açıklanmalıdır”.38 Başka deyişle, “maddi” olan ile “ideal” olan arasında sürekli bir etkileşim olduğundan, tarih bu etkileşim temelinde, dinamik bir süreç olarak kavranmalıdır.

Sistemin normlarının kendilerinin değişmesi bi-çiminde anlaşılacak gelişme kavramının yöntem bilgisel bakımdan ortaya çıkardığı ikinci bir sonuç, “zihin” ile “toplum” arasındaki etkileşimin, içeri-sinde hem nedenselliğin hem de değer sistemleri-nin ele alınabileceği, disiplinlerarası bir çerçeveyi gerektirmesidir. Schumpeter üzerine çalışmalarıyla tanınan Shionoya’ya göre,39 Schumpeter’in, eko-nomik sosyoloji ile bilim sosyolojisi üzerine otur-tulan bu evrimci yaklaşımı, Marx’ın ekonomik ya da “materyalist” tarih yorumuna bir alternatif ola-

rak ortaya konmuştur. Bununla birlikte John Elliott (1980),40 Schumpeter’in bu disiplinlerarası yönü-nün, onun çalışmalarının Marx’ın çalışmalarıyla ile olan benzerliklerinden yalnızca birisini oluşturdu-ğunu düşünmektedir. Her ikisinin de geliştirmeye çalıştığı çerçeve, yalnızca iktisadi boyutu olmayan, tersine iktisadı, tarih ve sosyolojiyi de içerecek biçimde daha geniş bir bağlama yerleştiren çerçe-velerdir.41 Schumpeter, içinde yaratılan çevrenin etkisiyle açıklanamayan sanatsal yaratılardakine benzer biçimde gerçekleşen yeniliğin bir belirle-nemezlik unsuru getirmesi yüzünden, yeniliklerin toplumsal ya da maddi koşullara uyumlanma sonu-cunda gerçekleşeceği biçimindeki bir görüş eksik-tir. Çünkü böyle bir bakış açısı, yeniliklerin nasıl ortaya çıktığını açıklayamaz.42 Başka deyişle ye-nilik, var olan koşulların kendisini de değiştirerek, bu koşullara farklı uyumlanma süreçlerini zorunlu kılabilir.43 Bu yüzden, toplumsal inceleme kendi-sini yalnızca nedensel açıklamalarla sınırlamama-lı, aynı zamanda tarihi evrim sürecinde önemli bir rol oynayan yorumsamacı (hermeneutic) unsurları da dikkate almalıdır. Çünkü aslında tarihsel evrim, pek çok etkenin birlikte işlediği bir “üst-belirlen-me” (overdetermination) sürecidir. Bu bakımdan, Schumpeter’in kendi yöntembilgisi anlayışının de-ğer sistemlerine bağımlı olduğu ve yorumsamacı sosyolojinin gereğini her durumda vurguladığı göz-den kaçmamalıdır. Hatta Schumpeter, İktisadi Analiz Tarihi (History of Economic Analysis) kitabında,44 bilim insanının benimsediği değerler hatta ideolojile-rin, toplumsal bilimsel etkinliğin “hammaddelerini” oluşturan “bilim öncesi vizyonun” (prescientific vi-sion) önemli belirleyicileri arasında olduğunu vurgu-lamaktadır. Bunun nedeni, bu tür bakış açılarının aynı zamanda toplumda olup bitenlere karşı geliştirdikleri anlayışların temelini oluşturmasıdır.

Bu yaklaşımı, kapitalizm analizinde de görmek ola-naklıdır. Schumpeter’in kapitalizmin bir “yaratıcı yı-kım” süreciyle niteleniyor olduğu önermesi, girişim-cinin yenilik yaratma rolü üzerinde durmaktadır. Bu süreç, tıpkı Marx’ın anlayışında olduğu gibi, kapi-talist rekabet ve birikim süreçlerinin, yenilikler yo-luyla kesintiye uğrayan rutinleşme süreçleri olarak anlaşılabilir. Ne var ki, kapitalizmin bu dinamizmi, kendi yarattığı rasyonelleşme ve bürokratikleşme süreci sonucunda Schumpeter’in “üst-insanı” olan girişimcinin yaratıcı yeteneğinin yerine, “yaratıcı

Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 41

Page 6: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

yıkımın” büyük, tekelci firmaların araştırma-geliş-tirme birimleri biçimde “kurumlaşmasını” koymak-tadır. Yeniliklerle yatırımların girişimci yerine uz-manlar tarafından yürütülen bir rutine indirgenmesi, kapitalizmin dinamizmini yitirmesine yol açacaktır. Büyük maliyetler gerektiren araştırma-geliştirme et-kinliklerinin yalnızca büyük, oligopolistik şirketler tarafından gerçekleştirilebilmesi, bu türden etkin-likler rekabetçi ortamlarda çok anlamlı olmayacağı için, kitlesel üretimin bütün olanaklarının kullanıl-ması bakımından yararlı olsa da, sonuçta girişimci-yi dışlayan bir süreçtir.45 Başka deyişle, girişimcinin “yaratıcı tepkileri” yerini büyük şirket çalışanlarının “uyarlamacı tepkilerine” bırakır görünmektedir. Bu yaratıcı tepkilerin “oyunun” kurallarını bile değişti-rebilecek nitelikte olabileceği düşünüldüğünde,46 bu tepkilerin araştırma-geliştirme etkinlikleri yoluyla kurumlaşmasının sonucu, Schumpeter’e göre “ki-şisel sezgi ve gücün artık eskisine kıyasla daha az önemli olması, yerini uzmanların takım çalışmasına bırakması, başka deyişle ilerlemenin giderek daha fazla otomatik hale gelmesi”47 sonucunu verecektir. Artık girişimci, yerini kurumlaşmış bir “yaratıcı yı-kıma” bırakmıştır. Ne ki bu, sistemin temellerindeki bir gerilimin ortaya çıkması demektir: Kapitaliz-min dinamizmi, sanayici ya da tüccardan (ki bunlar yalnızca “statik-hedonistik” insanlardır) farklı olan kimi olağanüstü (“karizmatik”) insanların etkinlik-lerine bağlıdır. Schumpeter için burjuvazi, “kahra-manca olmayan” ya da “karizmatik olmayan” bir sınıf niteliğindedir;48 ona göre kapitalist, “insanları yönetmede önemli olan gizemli parıltıdan hiç nasi-bini almamıştır. Borsa, Kutsal Kase’nin49 kötü bir ikamesidir.”50 Rasyonelleşme ve yaratıcı yıkımın büyük şirket yoluyla rutinleşmesi bu kahraman ni-teliği taşıyan insanların sistemden dışlanması an-lamına gelir; bu da sistemin dinamizmini yitirmesi demektir. “Bu yüzden, ekonomik ilerleme kişisel-likten çıkma ve otomatikleşme eğilimi taşır. Büro ve komite çalışması, bireysel eylemin yerini alır”51 . Do-layısıyla, yenilik yaratma sürecinin bürokratikleşme yoluyla “demir kafes” içine alınması, kapitalizmin temel başarısızlığıdır; öyle ki, sonunda, “burjuvanın kalesi ... siyasal olarak savunmasız kalır”52

Sonuç

Schumpeter ile Weber’in ortak noktalarına bakıldı-ğında, özellikle tarih ve piyasa sisteminin işleyişine

ilişkin olarak kimi benzerliklerin bulunduğu açıktır. İki yazar da neoklasik iktisadın iddialarının tersine, insanların yalnızca araçsal akıl ile davranan var-lıklar olmadığını, aynı zamanda “ahlaki” (toplum-sal ya da politik) varlıklar olduğunu, bunun sosyal bilimde insan değerlerini bir yana bırakıp yalnızca mekanik nedensellik ilişkileri üzerinde duran “bi-limci” (scientistic) bir bakış açısını da reddetmekte-dir. Bununla birlikte, ikisi de kapitalizmin yarattığı rasyonelleşme ve “demir kafes” olgusunun insanları mekanik ilişkiler içine hapsedip onların kendiliğin-denliklerini ve ahlaki özelliklerini yoketme eğilimi-ni yarattığının da farkındadırlar. İkinci olarak da bu iki yazar, insanlık tarihini tek bir etkene dayanarak açıklama biçimindeki bir indirgemecilikten uzak durmak konusunda oldukça dikkatlidir. Tarih, son derece karmaşık etkenlerin karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşen ve öngörülebilir olmayan bir süreçtir. Tarih, insanın doğasından gelen kimi çelişkilerin kendilerini dile getirdiği, çelişkili bir süreçtir. Bu çelişki, özellikle piyasa sistemiyle birlikte önemli bir boyut da kazanmaktadır. Kapitalizm, bir yandan insanların gelişme olanaklarını artırırken öte yan-dan da rasyonelleşme ve bürokratikleşme süreciyle onların kendilerini gerçekleştirme olanaklarını da sınırlamaktadır. Bu bakımdan özellikle Schumpeter için önemli olan nokta, bu bürokratikleşme süreci-nin, sistemin dinamizmini sağlayan yenilik yaratma gücünü de sınırlayacak olmasıdır. Başka deyişle, kapitalizm, kendi kendisini yeniden üretmekte son

www.iktisatvetoplum.com • Kasım 2015 • Sayı: 6142

Page 7: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

derece başarılı bir sistem olsa da kendi kendisinin “altını oyma” eğilimi sergileyerek kendi dinamiz-mini de sınırlamaktadır. Sistemin yenilik yaratma kapasitesindeki bu düşüş, onun başarısızlığına yol açan temel etkendir. Böyle bir yöntem bilgisel bakış açısının, bünyesinde hem denge hem de dengesizlik eğilimleri sergileyen kapitalizmin anlaşılması bakı-mından ne kadar önemli olduğu da açıktır.

Son Notlar

1 Bu yazı, yazarın Piyasa Ütopyası (Ankara, BilgeSu Yayınları, 2013) kitabından alınan malzemeye da-yanmaktadır.

2 Joseph A. Schumpeter, History of Economic Analy-sis, E. B. Schumpeter (ed.), New York: Oxford Uni-versity Press, s. 818.

3 Mommsen, W. (1989), The Political and Social Theory of Max Weber: Collected Essays, a.g.e.,s. 152-153.

4 Weber, M. (1947), The Theory of Social and Eco-nomic Organization, ed. by T. Parsons, New York: The Free Press, s. 184-185.

5 Bkz. Max Weber (1927), General Economic His-tory, Frank H. Khight (çev.), Mineola, New York: Dover Publications, 2003.

6 H. H. Gerth ve C. W. Mills, From Max Weber: Es-says in Sociology, New York: Oxford University Press, 1946, s. 51.

7 Mommsen, W. (1989), The Political and Social Theory of Max Weber: Collected Essays, a.g.e.,s. 157.

8 Ibid., s. 152.9 Ibid., s. 154.10 Ibid.,.,s. 112.11 Karizmatik birey düşüncesinin Nietzche’nin “üst

insan” anlayışıyla benzerliği açıktır. Nietzchenin Weber üzerindeki etkileri için bkz. W. Mommsen, The Political and Social Theory of Max Weber, a.g.e., s. 26-27.

12 Ibid., s. 154.13 Gerth, H. H. and C. W. Mills (1946), From Max

Weber: Essays in Sociology, a.g.e.,s 52.14 Ibid., s. 54.15 Ibid.,., s. 262.16 Ibid.17 Gerth, H. H. and C. W. Mills (1946), From Max

Weber: Essays in Sociology, a.g.e., s 262.

18 Mommsen, W. (1989), The Political and Social The-ory of Max Weber: Collected Essays, a.g.e., s. 116.

19 Gerth, H. H. and C. W. Mills (1946), From Max Weber: Essays in Sociology, a.g.e., s 51.

20 A.g.e.,s 55.21 (Schumpeter 1943: 141)22 Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin

Ruhu, çeviri: Zeynep Gürata, Ankara: Ayraç Yayın-ları, 1997, s. 158.

23 Tönnies, Community... a.g.e., s. 234.24 Ibid., s. 103-105.25 Ibid., s. 81.26 Polanyi, K. (1947), “Our Obsolete Market Men-

tality: Civilization Must Find a New Thought Pat-tern” Commentary, vol. III, January-June, pp. 109-117, s. 109.

27 Fromm, Erich (1941). Escape From Freedom, New York: Owl Books, 104.

28 Mommsen, W. (1989), The Political and Social Theory of Max Weber, a.g.e., s. 133.

29 Mommsen, W. (1989), The Political and Social Theory of Max Weber, a.g.e., s. 180.

30 Schumpeter, “Development,” Journal of Economic Literature, sayı 43, 2005, s. 108-120.

31 Ibid., s. 11532 Ibid., s 115.33 Ibid., s. 113.34 Foster, “Competitive Selection ...” a.g.e. ve Dahms,

H. F. (1995) “From Creative Action to the Social Rati-onalization of the Economy: Joseph A. Schumpeter’s Social Theory,” Sociological Theory, 13(1): 1-13.

35 Shionoya, Y. (2004), “Scope and Method of Sc-humpeter’s Universal Social Science: Economic Sociology, Instrumentalism, and Rhetoric,” Journal of the History of Economic Thought, 26(3): 331-47.

36 Ibid., s. 338.37 Ibid.; Schumpeter, “The Creative Response in

Economic History”, Journal of Economic History, Nov., s. 149-159, tıpkıbasım: Schumpeter, Essays on Entrepreneurs, Innovations, Business Cycles, and the Evolution of Capitalism, 1947; Richard Clemence (ed.), New Brunswick: Transaction Pub-lishers, 1989 içinde, s. 221-231. Shionoya, Schum-peter’in evrensel sosyal bilim anlayışının üç temel üzerine kurulduğunu düşünmektedir: “İnceleme konusunun toplumun genelinin evrimi olduğu, bi-limsel yöntembilgisi olarak araçsalclıkı ve ikna yöntemi olarak retorik” (Shinoya, a.g.e., s. 345).

Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 43

Page 8: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

38 Ibid., s. 338.39 Ibid., s., 335.40 J. Elliott, “Marx and Schumpeter on Capitalism’s

Creative Destruction: A Comparative Restate-ment,” The Quarterly Journal of Economics, 95(3), August 1980: 45-67, s. 66.

41 Aslında Schumpeter, “Marx, dinlerin, metafizi-ğin, sanat ekollerinin, etik düşüncelerin ve politik inançların ya ekonomik güdülere indirgenebilece-ğini ya da önemsiz olduğunu söylememektedir. O yalnızca, onları biçimlendiren ve yükselişleriyle çöküşlerine yol açan ekonomik koşulları ortaya çı-karmaya çalışmıştı. Max Weber’in bütün olguları ve argümanları, Marx’ın sistemine kusursuz dere-cede uymaktadır” (Capitalism, Socialism, ... a.g.e., s. 11) diyor.

42 Schumpeter, J. A. (2005), “Development, a.g.e., 112.

43 A.g.e., s. 113.44 Schumpeter, J. A. (1954), History of Economic

Analysis, a.g.e., s. 41-42.45 Schumpeter, J. A. (1946), “Capitalism”, Encyclo-

paedia Britannica, vol. IV, pp. 801-807, reprinted in Schumpeter, Essays on Entrepreneurs, Innova-tions, Business Cycles, and the Evolution of Capi-talism, Richard Clemence (ed.), New Brunswick: Transaction Publishers, 1989, pp. 189-210 s., 200.

46 Schumpeter, J. A. (1947), “The Creative Response in Economic History”, Journal of Economic His-tory, Nov., p. 149-159, reprinted in Schumpeter, Essays on Entrepreneurs, Innovations, Business Cycles, and the Evolution of Capitalism, Richard Clemence (ed.), New Brunswick: Transaction Pub-lishers, 1989, pp. 221-231, s. 222.

47 Ibid., s. 229.48 T. Bottomore, Theories of Modern Capitalism,

London: Unwin Hyman, 1985, s. 38.49 Hz. İsa’nın çarmıha gerilirken kanının aktığı düşü-

nülen kase.50 Schumpeter, J. (1943), Capitalism, Socialism and

Democracy, a.g.e.,s. 137. Schumpeter aynı sayfada, politik yönetimin esas olarak bu “mistik parıltıya” sahip aristokrasinin işi olduğunu ve burjuvazinin politik yönetimi devralmasının felaketlere yol açtı-ğını da belirtmektedir. Bunun nedeni, burjuvazinin daha çok sermaye birikimi ile ilgilenmesidir.

51 Ibid., s. 133.52 Ibid., s. 143.

www.iktisatvetoplum.com • Kasım 2015 • Sayı: 6144

İktisat Kuramının Geçmişine Bir Bakış

Yazar: Mark Blaug Çeviri Editörü: Ömer Faruk ÇolakBu kitap, Adam Smith’ten John Maynard Keynes’e –as-lında David Hume’dan Milton Friedman’a– uzanan bir iktisadi düşünce tarihi kitabı; ancak bu kitapta tarih, belirli bir farklılıkla anlatılıyor. Birincisi, iktisadi öğretile-rin değil, iktisat kuramının tarihi anlatılıyor; yani kitap boyunca konu dışı, eğlenceli tarihsel göndermeler ya da renkli biyografik atıflarla sulandırılmadan kuramsal analize odaklanılıyor. İkincisi kitap, öğrencileri ilk elden büyük iktisatçıların yazdıklarına aşina kılmak amacıyla ana iktisadi metinlerden dokuz tanesine –Smith, Ricar-do, Mill, Marx, Marshall, Wicksteed, Wicksell, Walras ve Keynes– yönelik ayrıntılı “Okuma Kılavuzları” içeriyor.

Bu kitap nasıl okunmalı? Bu sorunun yanıtı, kitabın “baştan sona” okunması gerektiğidir. Ancak bu yanıt, ki-tapları şöyle bir karıştırmayı, kitapların şu ya da bu say-fasını seçip okumayı seven okuru hiçbir zaman tatmin etmeyecektir. Bu tür okurlara, argümanın birikimli bir şekilde oluşturulduğunu ve sonraki bölümlerin, önceki-lerde sunulan bilgilerin öğrenildiği varsayımıyla yazıldı-ğını hatırlatmak gerek: Kitapta daha önce anlatılanlara dair sayısız özet bulunmaktadır, ama yine de hiçbir bö-lüm bütünüyle bağımsız değildir. Kısacası bu kitap, hem geçmişin hem de günümüzün iktisadını öğrenmek için-dir ve iflah olmaz göz atıcının ödeyeceği ağır bir bedel bulunmaktadır.

Beşinci baskı, daha önceki baskılarda yer verilen iktisa-dın yedi büyük kitabına ilişkin Okuma Kılavuzları’nın yanı sıra Walras’ın Saf İktisadın Öğeleri ve Keynes’in İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi’ne dair Okuma Kılavuzları’nı da içeriyor. Smith, Ricardo ve Marx hak-kındaki bölümlere küçük, ama önemli eklemeler yapıldı. Marjinal verimlilik kuramı, genel denge kuramı ve refah iktisadı hakkındaki bölümlerde ise büyük değişiklikler gerçekleştirildi. Modern makro iktisadın ele alınışı büyük ölçüde değiştirildi ve “İleri Okuma İçin Notlar” hem bu-dandı hem de güncelleştirildi.

Page 9: Piyasa Sisteminin Dinamizmi ve İstikrarsızlığı: Weber ve ...genellemeler” niteliğindedirler ve iktisadi etkinliğe anlam kazandırmak için kullanılır. Yine de bu, tarih

Sayı: 61 • Kasım 2015 • İktisat ve Toplum 45

İktisat Kuramının Geçmişine Bir Bakış POST-KEYNEZYEN İKTİSAT ROMANTİK EKONOMİSTEKONOMİDE HAYAL GÜCÜ

Yazar: Mark Blaug Çeviri Editörü: Ömer Faruk Çolak Yazar: Mehmet Fatih Cin

Yazar: Richard Bronk Çevirmen: Dilek Berilgen CenkcilerElinizdeki kitap, günümüzde Ortodoks İktisat Anlayı-

şı’nı yansıtan ve dünya üniversitelerinde egemen olan alternatifsiz iktisat söylemine ve çözümlemelerine, He-terodoks karşı çıkışın kısa bir analizini sunmaktadır. Yazar, adına “Post-Keynezyen İktisat” denilen ve iktisat çevrelerinde giderek artan bir ilgiyle karşılanan bu gö-rüşleri okuyucuyla buluşturuyor. Son yıllarda yabancı kaynaklarda sıkça karşılaştığımız bu görüşler, Türkiye’de hem yeterince bilinmiyor hem de bu konuyu ele alan ça-lışmalar konusunda ciddi sıkıntılar bulunuyor. Post-Key-nezyen İktisat, bu konudaki temel boşluğu gidermeye yönelik ilk adımı atmış durumda. Örneğin gerçek dün-yada fiyatların belirlenmesi, parasal genişleme süreci ve ekonomi üzerindeki etkileri, büyüme kuramı ve iktisat politikası alanlarında standart ders kitaplarında bula-mayacağımız açıklamalar okuyucuyla buluşturuluyor. Meslekten olan okuyucuya sunulan teknik açıklamalar dışında meslekten olmayan okuyuculara da hitap eden çalışma, iktisadi olguları alternatifsiz bir açıklamayla sunan neoklasik kurama, ihtiyacı çok duyulan bir seçe-neği de sunmuş durumda.

“Romantik Ekonomist, karmaşık ekonomiyi, her şeyden önce karmaşık edebi eleştiriyle -ekonomiye yardımcı olacak şekilde- birleştiren bir mucize. Richard Bronk; açık ve bilgili bir tarzla Wordsworth tarzı özümüzü ta-nıyan bir ekonominin, alma ve harcama analizinde çok daha başarılı olacağını savunmaktadır. Hümanist bir ekonomi bilimine sahip olmadığımız takdirde dünya-nın çekilmeyeceğini söylemektedir. Bronk, bunu açıkça gören bir avuç modern ekonomi araştırmacısından bi-ridir. Edebiyatla uğraşanlar, bu kasvetli bilim hakkında Bronk’tan çok şey öğrenebilir. Fakat ona en çok ihtiyacı olanlar, ekonomi ailesidir. Neyse ki onlar, burada anlatı-lan ve yapılması gereken şeyin ne kadar eğlenceli oldu-ğunu görecekler.”

-Deidre McCloskey, Bourgeois Virtues: Ethics for an Age of Commerce yazarı.

“Bu; gerçekten zeka, analitik akıllılık ve olağandışı bir tarz açıklığı ile insanı politik filozoflar, politik ekonomist-ler, ozanlar ve genel entelektüeller arasında ekonominin doğası konusunda iki yüzyıldır devam eden Anglosakson tartışmanın içine sürükleyen büyüleyici bir kitap.”

-David Soskice, Oxford Üniversitesi

“Richard Bronk’un Romantik Ekonomist kitabı, Roman-tik geleneğin ekonomik düşünce yapımızı nasıl zengin-leştirebileceğini ve geliştirebileceğini anlamamızı sağla-yacak yolları inceleyen çok orijinal bir araştırma. Ender rastlanan bir birleşimle Ortodoks ekonomiye, felsefeye ve edebiyata hakim olan Bronk, ekonomik hayatımızın, vizyonumuzu kısıtlayan benzetmelerle nasıl şekillen-diğini göstermektedir. Bronk’un kitabını okuyan politik teorisyenler, düşünce tarihçileri ve kısmen de ekonomi uygulayıcıları kitabın çok yararlı olduğunu görecektir.”

-John Gray, Londra Ekonomi Okulu

www.efilyayinevi.com

www.facebook.com/efilkitap

twitter.com/efilyayinevi

instagram.com/efilyayinevi