264
1 FELSEFE ÖNCESİ ŞÜNÜŞ FELSEFE LİSANS PROGRAMI  PROF. DR. AYHAN BIÇAK  İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ  

R_Felsefe Öncesi Düşünüş

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 1/264

1

FELSEFE ÖNCESİ DÜŞÜNÜŞ

FELSEFE LİSANS PROGRAMI

PROF. DR. AYHAN BIÇAK

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

Page 2: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 2/264

2

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

FELSEFE LİSANS PROGRAMI

FELSEFE ÖNCESİ DÜŞÜNÜŞ

Prof. Dr. Ayhan Bıçak

Page 3: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 3/264

1

ÖNSÖZ

Felsefe Öncesi Düşünüş başlıklı bu ders şu temel amaçları gerçekleştirmektedir: 1-Düşünce tarihinin teorik temellerini ve belli başlı konularını ortaya koymak 2- Teorikdüşüncenin ne olduğu ve ne tür sorunlarla uğraştığını göstermek. 3- Sorunlar hakkındakidüşünce üretmenin yollarını anlatmak. 4- Felsefenin üzerinde uğraştığı sorunların

bilgeliklerde nasıl ele alındığını anlamak. Sıralanan bu sorunlar, felsefenin konularını, yapısını ve yönteminin nasıl geliştiğini anlamak için çok gerekli arka plan oluşturmaktadır. Ayrıca düşünce tarihinin temelinin nasıl oluştuğu ve insanın kendini temel sorunlar bağlamında nasıl açıkladığı bu dersler çerçevesinde ele alınmaktadır.

Bölüm sonlarında yer verilen çoktan seçmeli sorular yorum temelindeoluşturulduklarından cevapları çıkış noktalarına göre değişmektedir. Felsefenin yapısı gereğive yorum temelli cevaplar tartışmaya açık olduğundan sizlerin de cevapları tartışmanız

gerekmektedir. Bölümlerde işlenen konularla ilgili bu soruların üzerinde düşünmek ve başkalarıyla tartışmak felsefe öğretiminin en önemli yolları arasındadır.

Ders notları okunurken kaynakçada yer alan en az iki yazıya ulaşıp okumanız vedeğerlendirmeniz felsefede gelişmeniz için gereklidir.

Derslerinizde başarılı olmanız dileğiyle

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan Bıçak

Page 4: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 4/264

2

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ1

KISALTMALAR5

YAZAR NOTU6

1. KÜLTÜRÜN OLUŞUMU7

1.1. Kültürel Evrim12

1.2. Toplayıcı- Avcı Topluluklar 16

2.NEOLİTİK DEVRİM25

2.1. Tarım31

2.2. Şehir 32

2.3. Zanaatlar33

2.4. İlk Bilimler34

3. TANRILAR433.1. Tanrı Düşüncesi48

3.2. Tanrıların Kökenleri50

4. EVREN58

4.1.Evrenin Yapılışı64

4.2. Evrenin Katmanları69

4.3. Evrenin Yapıldığı Öğeler 70

5.İNSAN78

5.1. İnsanın Yaratılışı83

5.2. Ruh86

5.3. İnsanı Olmanın Zorlukları87

6. DEVLET96

Page 5: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 5/264

3

6.1.Devletin Kökeni101

6.2. Hükümdar 102

6.3. Hukuk104

7. YÖNETİM HAKKINDA DÜŞÜNCELER 114

7.1. Kautalya119

7.2. Cakravartin122

7.3. Konfüçyüs124

8. TARİH DÜŞÜNCESİ134

8.1. Köken Efsaneleri139

8.2. Kutsal Tarih141

8.3. Tarih Yazıcılığı142

9. DİN DÜŞÜNCESİ153

9.1. Kötülük 158

9.2. Dualar – İbadetler 160

9.3. Kutsal Metinler162

9.4. Tapınaklar 163

10. ÖLÜM DÜŞÜNCESİ171

10.1. Varoluşun Sürekliliği176

10.2. Öte Dünya Tasvirleri178

11.İLKELER 187

11.1.Evren Tasavvurlarında İlke ?192

12. BİLGİ ANLAYIŞI205

12.1. Denetlenebilir Bilgiler210

12.2. Efsane Temelli Bilgiler211

13. YÖNTEM DÜŞÜNCESİ220

Page 6: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 6/264

4

13.1.Gözlem225

13.2.Sınıflama227

13.3.Deneme - Yanılma227

13.4.Büyü228

13.5.Kahinlik229

13.6.Efsane230

14. TEORİK DÜŞÜNCENİN GENEL ÇERÇEVESİ237

14.1. Tanrı243

14.2. Evren244

14.3. İnsan245

14.4. Din246

14.5. Devlet247

14.6. Tarih247

14.7. Zaman24814.8. İlke249

14.9. Bilgi249

KAYNAKÇA255

Page 7: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 7/264

Page 8: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 8/264

6

YAZAR NOTU

Page 9: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 9/264

7

1. KÜLTÜRÜN OLUŞUMU

Page 10: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 10/264

8

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1.1. Kültürel Evrim

1.2. Toplayıcı ve Avcı Topluluklar

Page 11: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 11/264

9

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. İnsan olmak nasıl açıklanmaktadır?

2. Kültürün kökenleri hangi araştırma alanları tarafından araştırılmaktadır?

3. Kendilik bilinci ile insanlık tarihi arasında ne türden ilişkiler vardır?

Page 12: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 12/264

10

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

İnsan olmanın nasıl gerçekleştiğini, biyoloji,arkeoloji ve antropolojidengelen verilerle nasıl açıklandığını kavramak.

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Kültürü oluşturan temel yetive kurumların nelerolduğunu görmek.

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

İnsan olmanın gerçekleşmesive sürekliliğini sağlayanailenin konumunu anlamak.

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Toplayıcılık veavcılıklayaşayan ilk toplulukların ya pıları hakkında bilgisahibi olmak.

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve meraketmek

Page 13: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 13/264

11

Anahtar Kavramlar

Evrim Kültür

Akıl Dil Aile Var oluş Prosimiyen Agaçsivrifaresi Hominidler

Homo Sapiens Homo Sapiens Sapiens Neanderthaller Kung (Buşmen)

Page 14: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 14/264

12

Giriş

İnsanın oluşumu kültürün oluşmasına bağlı olduğundan birbirlerinden ayrılamazlar.Kültürel evrimin aşamaları insanlaşma sürecini açıklamaktadır. Özellikle aklın üretkenliği,dilin oluşumu, bilgi üretimini gerçekleştirmekte ve bilgilerden de kültürel yapı ortaya çıkmaktadır. Kültürel yapı insan olmayı sağlayan en önemlimekan izmadır .

Page 15: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 15/264

13

1.1. Kültürel Evrim

Çağdaş bilim paradigması, canlılığın ve dolayısıyla insanın evrim sonucu geliştiğinigenellikle kabul etmektedir. Bu kabulü güçlendiren yoğun çalışmalar, her geçen gün artarakdevam etmektedir. Elde edilen veriler evrim anlayışını giderek güçlendirmektedir. Bütün

bunlara rağmen, eldeki verilerin azlığı, evrimin yapısı hakkındaki tartışmaların sürmesini sağlamaktadır. İlk kültürel unsurların nasıl ortaya çıktıkları ve onların neler oldukları, ilktoplayıcı- avcıların nasıl yaşadıkları, tarihsel süreci nasıl oluşturdukları, tarih boyunca etkiliolan değer ve kurumları nasıl geliştirdikleri, nasıl organize oldukları gibi konularda çok büyük bir bilgi eksikliğinin olduğunu baştan kabul etmek gerekmektedir. Bu konulara ilişkin bilgiler, tarih derinliklerinden kalan çok küçük ipuçlarının yanı sıra, günümüze kadarvarlıklarını sürdüren kabile topluluklarının gözlemlenip incelenmesiyle elde edilmektedirler.Eldeki bilgilerin önemli bir kısmı tartışmalı olmasına rağmen, insanın, kendi kökenleri hakkındaki merakı, bu merakı somut olarak cevaplandırma isteği ve kendilik bilinci,

kökenleri de içeren tarihsel süreci bütünlüklü bir şekilde ortaya koymayı gerektirmektedir.Düşünce yapısını ortaya koyma amacında olan bir çalışmada, insanlaşma ya da kültürleşmenin nasıl gerçekleştiği önemli bir sorun olarak öne çıkmıştır.

Son halkasını insanın oluşturduğu organik evrime göre, insanın en uzak atası, ormantabanında yaşayan yumuşakçalarla beslenen bir prosimiyen (maymungillerden önceki aşama)olduğu kanaati yaygındır. Bu canlı, 70 milyon yıl önce orman tabanını bırakmış ağaçtepelerinde yaşamaya başlayan agaçsivrifaresidir. 50 milyon yılkadar ağaçlar üzerinde yaşadığı sanılmaktadır. Bu süre içinde kemirgenlikten çıkıp, ağaç maymunluğuna geçmiştir.Ramapithecus ve Shivapithecus maymungilleri cinslerine dönüşmüştür. Türden türe atladığı

bu evrim boyunca, bedeni irileşmiş; iskeleti dikilebilme yönünde gelişmiş; parmakları,nesneleri güçlü bir biçimde kavrayabilecek şekilde gelişme göstermiş; gözleri, üç boyutlu görme olanağı veren bir evrimle, yüzün yanlarından önüne kaymış; beyni nicel ve nitel değişikliklere uğramıştır (Şenel 2006, 59). İnsanın daha yakın ataları kabul edilenHominidler in (insansılar) evrimi: 5 milyon yıl önce başlamış, 3 milyon yıl kadar önce Homocinsine (geniş anlamda “insan” cinsinin türlerine ) doğru evrim geçirmişlerdir. 3- 2,5 milyonöncesinde homo cinsinin becerikli bir türü sayılanHomo Habilis türü ortaya çıkmıştır. 2,5 ile2 milyon yıl kadar önce Homo Erectus adı verilen tür görülmektedir. Homo Erectus türünün evrimiyle 1milyon yıl kadar önce Homo sapiens aşamasına ulaşılarak insan türü ortayaçıktığı kabul edilmek tedir. Hominidlerin karakteristikleri, dik yürüme (dikilme), elin evrimive beynin evrimidir (Şenel 2006, 63, 64).

Dik yürümeyle birlikte kültüre ilişkin temel unsurların öne çıktığı sanılmaktadır.Leakey ve Lewin’e göre, dik yürüyen Homo erectus, kültürünü o kadar geliştirmişti ki,hominidler ilk kez tropikal bölgenin iklim baskılarından kaçarak başka yerlerde yaşama imk ânı arayabilmişlerdir. Bir milyon yıl önce Afrika’da doğmuş homo erectus topluluklarıAsya’ya oradan da Avrupa’ya geçerek üç kıtada da evrimin güçlü ivmesiyle soylarını homohabilise taşımışlardır (Leakey ve Lewin 1998, 62). İlk kültür ürünü olarak kabul edilen ve bilinçli olarak şekillendirilmiş taş aletler, üç milyon yıl geri götürülmektedir. Taş aletlerlehayvan kemiklerinin birlikte bulunması, et yemeğe başladığının işaretleri olarak da

Page 16: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 16/264

14

yorumlanmaktadır. Alet yapanın homonid lerden olduğu varsayılır; bitkisel ve hayvansalgıdaların dişi ve erkekler arasında bölüşüldüğü, karma bir iktisadın ortaya çıktığı kabuledilmektedir. Ho minidler, bilinçli ve düzenli biçimde taş alet yapmaya en az iki buçuk milyonyıl önce başlamışlardır (Leakey ve Lewin 1998, 67-71). Taş alet teknolojisinin ağaç aletler yapmak için doğduğu kabul edilmektedir (Leakey ve Lewin 1998, 116). İnsanın, alet yapmakiçin alet kullanan tek hayvan olduğu (Leakey ve Lewin 1998, 148) düşünüldüğünde, kültürel evrimin, avcılık, toplayıcılık, beyin büyümesi, alet yapımı, dilin gelişmesiyle gerçekleştiğigörülmektedir. Toplayıcı-avcı topluluklarda uzmanın olmadığı (Leakeyve Lewin 1998, 96)kabul edilse de, uzmanlaşmayı sağlayan becerilerin gelişmesi ve alet yapımının artması,uzmanlaşmak için gerekli zemini hazırlamıştır.

Hominid beyninin, yaklaşık üç milyon yıl önce farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir.Leakey ve Lewin’e göre, insanın evrim tarihini anlamak için, insanların neden bu kadar akıllıolduğu sorgulanmalı ve şu sorular cevaplandırılmalıdır: Akıllı insan beynini yaratan başat itici

güç, gelişmiş teknolojinin bize sağladığı üstünlük müdür? Yoksa bizleri gezegenimizinteknolojik hakimleri yapan, zek âyı gerektiren daha az somut nedenlerin rastlantısal bir sonucu mudur? Adı geçen düşünürlere göre, evrim sürecinde, insan zek âsının gelişmesinin göstergesi sadece günlük hayatta karşılaşılan teknolojik sorunlar ı çözmesi değil aynı zamanda benzersiz biçimde karmaşık bir toplumsal hayatın güçlükleriyle başa çıkabilmesi olduğunu düşünmek mümkündür (Leakey ve Lewin 1998, 132- 133). Primat beyninin evrimiyle, birden fazla duyukanalından gelen bilgiyi kıyasladıktan sonra, zengin bellekte saklanan bilgilerle birleştirerekdış dünyanın canlı bir görüntüsünü oluşturan bir makine ortaya çıkmıştır. Bu makine,geleceğe yönelik plan yapabilmekte, geçmişte olanları da depolamaktadır. İşte bu, akıldır (Leakey ve Lewin 1998, 141)

Mithen’in bildirdiğine göre, aklın evriminde tanık olunan ilk dönüş, yaklaşık 56 milyonyıl önce yaşanmıştır. Bu dönemde, arkaik primatların sahip olduğu özelleşmiş akılsallık tipinden, yani uyarılara verdikleri davranışsal tepkilerinin beyinlerinde doğuştan var olduğu birdurumdan, bilişsel mekan izmaların deneyimler yoluyla öğrenmeyi sağladığı genelleşmiştürdeki akılsallığa geçişi görülür. Evrim, doğuştan gelen davranışsal alışkanlıkları artırmaolasılıklarını tüketmiş ve genel zekâ için alternatif bir evrimsel yol başlamış görünmektedir(Mithen 1999, 230). Olaylar arasındaki ilişkilerin öğrenilmesi için gerekli olan kurallar gibi birdizi genel amaçlı öğrenme kuralı olan genel zekâ, davranışsal stratejiler arasında seçim

yapabilmek amacıyla basit maliyet/yarar hesaplarını yürütecek bilgi sürecini oluşturabilmek veçağrışımsal öğrenme yoluyla bilgi elde edilmesini sağlamak için daha büyük bir beynegereksinim duymuştur. Ayrıca, denge ve hareket için gerekli kas kontrolünü sağlayabilmekaçısından iki- ayaklılık da daha büyük bir beyin gerektirmiştir. Dik yürüyüşe geçişle birlikte,ayakların kavrayışını kontrol eden korteks başka görevler yüklenmiştir. Öte yandan sosyalçevre beynin büyümesine yardımcı olmaktadır (Mithen 1999, 228- 234).

İnsanın evrimleşme sürecindedil in gelişimi, aklın yapılanmasında en önemli yeresahiptir. Büyük olasılıkla 2 milyon yıl önce, seslendirmenin zenginleşmesi yönünde seçilimci baskılar olmalıdır. Dilsel kapasite, ilk insan aklında sosyal zekâ alanıyla yakından bağlantılıyken, teknik zekâ ile doğal tarih zekâsı bunlardan ve birbirlerinden ayrı kalmıştır.

Page 17: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 17/264

15

Dilin, geniş bir kelime haznesi ve bir dizi gramer kuralından oluşan iki temel tanımlayıcı prensibinin evriminin 500 bin ile 200 bin yıl önce meydana gelen ikinci beyin büyüme dönemiyle ilgili olduğu sanılmaktadır. Bu unsurların varlığına rağmen, dilin özü, sosyal birdil olarak kalmıştır (Mithen 1999, 237-238). Dilin temel özelliği, sınıflandırma, düzene koyma ve kavramları yerine oturtmadır. Bunları yapan zihinsel yetenektir. Dilin ortayaçıkışına ilişkin işaretler şunlardır : 1- Beynin büyümesi 2- Taş aletler ve törensel nesneler.Beyin büyümesi ile dil arasındaki bağlantı ve alet üretme becerileri, dilin gelişmesinisağlamıştır. Leakey ve Lewin’e göre, gelişen dilin tezg âhı, ilk insanın kültürel dokusundagiderek artan ölçüde belli bir düzen yarattıkça taş aletler de daha belirgin formlar kazanmıştır. Bunun sebebi de ekonomik ihtiyaçların gerektirmesi değil, atalarımızın zihinlerinin o yönde çalışmasıdır. Kısaca toplumun yapısı, toplumsal yapının itici güçleri ve maddi teknolojiüzerine damgasını vurmuştur (Leakey ve Lewin 1998, 163-176).

Mithen’e göre, aklın kökenlerini bulmak için 6 milyon önce yaşayan primata geri gitmek

gerekir. O tarihte primatın evrimi iki yönde gelişmiştir: Bir kol çağdaş maymun, şempanze vegorilleri oluştururken, diğer kol da insanın gelişmesini içermektedir. Mithen, aklın gelişimini, dört perdelik bir tiyatro oyunu olarak sunmaktadır. Senaryosunu kimsenin yazmadığı bu oyununaktörleri, insanın ataları, dekorlar onların kullandığı aletler, sürekli değişim içinde olan çevre deonların sahneleridir (Mithen 1999, 22- 23). İlk üç perde, evrimin temel verilerini konu alarak 6milyon yıllık süreyi anlatır. 4. perde son yüz bin yılı içermektedir. Bu dönem, insan aklının,kültürel yapıyı oluşturan unsurları ürettiği dönemdir.

Mithen’e göre insanın evriminin son aşaması, 4. perde de anlatılmaktadır. Bu perdeninkonusu son 100 bin yıldır ve bu perdede üç sahne yer almaktadır: Birinci sahne: 100- 60 binyılları arasına kapsar. Sahnenin aktörü, kendi türümüz olanHomo Sapiens Sapiens tir. İlk olarakGüney Afrika ve Yakındoğu’da görülmüş, Neanderthaller ile arkaik homo sapiens in de içinde bulunduğu oyuncular kadroya katılmıştır. Yakındoğu’da, Homo Sapiens sapiensler, Neandertlallerin yaptıkları gibi, ölülerini çukurlara gömmekle kalmayıp, gömülen bedenlerinüzerine mezar hediyesi gibi görünen hayvan iskeleti parçaları da yerleştirmektedirler. GüneyAfrika’da boyama maddesi olarak değerlendirilen kırmızı aşı boyası kullanılmaktadır ve zıpkınyapmak için kemik parçaları öğütülmektedir. Bunlar tahta ve taş dışındaki malzemelerdenyapılmış ilk aletlerdir. İkincisahne: 60 bin yıl önce Güney Afrika’da Homo Sapiens Sapiens birtekne inşa etmektedir. Ardından Av usturalya’ya ilk geçiş gerçekleşmiştir. Yakındoğu’da,

Levallois metoduyla yonga elde etmek yerine, çakmak taşlarından satıra benzeyen ince uzunkıymıklar çıkarılmaktadır. – 40 bin yıl öncesinde aletler dekorları değiştirmektedir. Avrupa’daÜst Paleotik, Af rika’da Geç Taş devri olarak bilinen dönem yeni dönemin başlangıcı olarakkabul edilir. Fil dişleri alet olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yaşama yerleri inşa edilmekte veduvarlar boyanmaktadır. Taş ve fildişinden insan ve hayvan figürleri yapılmıştır.Kemikiğnelerle giysiler dikilmiştir. Bedenlerde boncuk ve kolyeler görülmektedir. Neanderthallar sahneden çekilir, Homo Sapiens Sapiens sahnede tek kalır. Hareket hızı yavaş yavaş yükselir. Son buzul çağının ortasında topraklar iyice donmuş olsa da 30 bin ile 12 bin yıl öncesine gelindiğinde, Avrupa mağara sanatının renkleriyle alev alevdir. Buz tabakaları geri çekilmeye başlarken Kuzey ve Güney Amerika’nın katılmasıyla sahne genişler. 10 yıl öncesine gelindiğinde, hızlı bir küresel ısınma dönemiyle buzul çağı sona ererken, manzara, ılık/nemli

Page 18: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 18/264

16

iklimle, soğuk/kuru iklim arasında dramatik dalgalanmalar gösterir. Aktörün devam edendöneminin ılık dünyasına girdiği ve oyunun son sahnesine gelindiği ilan edildiğinde, Pleistocene(buzul çağı) döneminin sonu da be lirlenmiş olur. 3. s ahne: Yakındoğu’da ekin eken ve hayvan

besleyen gruplar görülür. Köyler ve şehirler kurulur, imparatorluklar ortaya çıkar. At arabalarıotomobillere, yazı tabletleri bilgi işlem makinelerine dönüşürler (Mithen 1999, 28- 29). Üçüncüsahne, günümüzü de içermektedir.

1.2. Toplayıcı - Avcı Topluluklar

İnsanlaşma sürecinde etkili olan unsurlardan biri ailenin kültürleşmesi ve topluluközelliklerini kazanmasıdır. Kültürleşme sürecinde oluşan ve günümüze kadar da varlıklarınısürdüren toplayıcı - avcı topluluklar, kültürel gelişmenin üreticisi ve taşıyıcısı olmuşlardır. Doğal tarihçi kabul edilen toplayıcı-avcıların 1.8 milyon yıl önce, hayvanlar ile bitkilerinnasıl üredikleri ve gelişmek için hangi koşullara gerek duydukları hakkındaki bilgileri

oluşmaya başlamıştır (Mithen 1999, 247). Beslenme şartları nedeniyle göçebe olduklarından,toplayıcı avcılar, kültür nesnelerini sırtlarında taşımaktansa, kültürlerini kafalarında taşımayı tercih ederler. Efsaneler, şarkılar, hikâyeler ve danslar hep zengin kültürel dokularının birer parçasıdırlar (Leakey ve Lewin 1998, 85). Yer değiştirirken, yeniden üretebilecekleriniyanlarında pek taşımadıkları sanılmaktadır.

Toplayıcı-avcı kabilelerde yaşama ortaklığı esastır. Ortaklığın en önemli göstergelerinden biri, besinlerin birlikte tüketilmesine ilişkindir. Yapılan araştırmalar, her besin ürününün ortak tüketilmediğini göstermektedir. Bazı küçük ve yumuşak hayvanlarınetlerini, sadece çocuk ve yaşlıların yediği, kadınların topladıkları meyve, sebze ve kökleringenellikle aile içinde tüketildiği tespit edilmiştir. Bunun yanında av hayvanları, özellikle de iri olanları köydeki herkes tarafından tüketilmektedir. Ava ilişkin kimi tabuların veserbestliklerin, avlanan hayvanın etinin bütün köye yetip yetmemesiyle ilgili olduğusanılmaktadır. Gözlemlenen kimi kabilelerde, et, avcının ilişkide olduğu kişilerde ilişkininseviyesine göre dağıtılmaktadır. Etten pay alanlar, paylarını, kendi ilişkilerine göre dağıtırlar.Et dağıtımı, avcının, topluluk üzerindekietkisini artırmaktadır. Avcılığın beslenmede oranı %30’u geçmemesi ve geri kalanın toplayıcılıkla sağlanması nedeniyle adlandırmayı, avcıtoplayıcı değil, toplayıcı-avcı şeklinde yapmak daha uygundur (Leakey ve Lewin 1998, 85-88).

Kadınlar yiyecek toplamaya giderken, yanlarında üç şey bulunurdu: Ucu sivri bir sopa,yiyeceği taşıyabileceği bir nesne ve çoğunlukla dört yaşından küçük çocuk. Kung kadınları,çocuklarını ve yiyecekleri, ceylan derisinden yapılan bir heybeyle taşırlarmış. Toplayıcılığınüç unsurundan ikisi, sopa ve taşıma nesnesi, olmazsa olmazlar arasındayken, üçüncü unsur olan çocuk, kadınların yükünü artırmıştır. Yiyecek toplama ekonomisinin başarısı için sadeceyeri değil, zamanı da içeren zihinsel haritalara gerek vardır. Nereye ve ne zaman gidileceğinin iyi bilinmesi gerekir ki ekonomik açıdan harcanan emeğin karşılığı en üst düzeyde alınabilsin(Leakey ve Lewin 1998, 88- 89). Ekonomik olması kadar, yer ve zamanın bilinmesi, zihninçalışma tarzında önemli bir unsur olarak öne çıkmıştır. Toplayıcı-avcıların, topladıkları bütünyiyeceği, sanki yarın yokmuş gibi tükettikleri gözlemlenmiştir. Bu davranış, onların, yarının

Page 19: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 19/264

17

neler getireceği konusunda en ufak bir düşünceye ya da kaygıya sahip olmadıklarınıgösterdiği şeklinde yorumlandığı gibi, toplayıcı-avcıların tüketme davranışları, çevreninkendilerini geçindirme kapasitesine ve onların, geçimlerini çevreden sağlama yeteneklerinegüven duyduklarından böyle davrandıkları şeklinde de yorumlanmıştır (Leakey ve Lewin1998, 92- 93). Besinlerin günlük tüketimi, onların temel özelliklerinden biri olarak göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Leakey ve Lewin’e göre, toplayıcı-avcı kabilelerin temel özelliklerini yansıtan üçsihirli sayı vardır. Bunlardan ilki, kampın üye sayısının 25 olmasıdır. Gözlemlere göre, KungKampında yaklaşık 25 kişi bulunmaktadır. Bunların her biri için 3 km² avlanma vetoplayıcılık alanı düşünüldüğünde 75 km² alanı geçim alanı olarak belirlerler. Kamptaki insansayısı çoğaldıkça, faaliyet alanları büyümektedir. 25 kişilik kamplar yaşamayıkolaylaştırmaktadır. İkinci sihirli sayı, kadınların dört yılda bir doğurmalarıdır. Kungkadınları, emzirdikleri çocukları dört yaşına gelmeden, yeni bir çocuk doğurmazlarmış. Üç yıl

emzirme buna katkı sağlamakla birlikte, radikal çözüm olarak , son bebek dört yaşına gelmeden yeni bir bebek doğduğunda, anne tarafından öldürüldüğü tespit edilmiştir. Böyle biryolun başlıca nedeni, annenin iki bebeğe bakabilecek imkânının olmamasıdır. Son bebek dörtyaşına gelmeden, bir diğeri doğduğunda, önceki doğal olarak ihmal edilmektedir. Göçebetopluluklarda, bu yaştaki çocukların telef olması kaçınılmazdır. Yeni bebeği değil de öncekinitercih etmesi, mantıklı gözükmektedir. Üçüncü sihirli sayı, kabile nüfusunun 500 kişiolmasıdır. Ensest ilişkilerden kaçınmak, düzenli evlilik ilişkisini sürdürmek için kabilenin 500kişi civarında olması keşfedilmiştir (Leakey ve Lewin 1998, 96- 99). Modern hesaplarla da

bunun doğru olduğu görülmüştür. Demek ki, 25 kişilik 20 kamp ya da aile, kabileyioluşturmaktadır. Sıralanan üç sihirli sayı, iki temel sorunun çözümüyle ilgilidir. İlki, beslenme şartlarının düzgün gitmesini sağlamaktır. İkincisi, evlilik ilişkilerini düzenleyerek,hem ailenin hem de kabilenin sürekliliğini sağlamaktır.

Kabile topluluklarının genelolarak bilinen özellikleri şöyle sıralanabilmektedir: İktisadi ve siyasi unsurlar gelişmediğinden eşitlikçi bir yapıya sahiptirler. Toplayıcı-avcıtopluluklar olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Takım olarak çalışırlar, aralarında doğuştan yada sonradan edinilmiş farklar yoktur. Kadınlar, daha çok toplayıcı, erkekler avcı olarakgörevlerini yaparlar. Avcılık ve toplayıcılık çerçevesinde göçebe yaşamaktadırlar. Ortak hayatyaşadıkları varsayılmaktadır. İşlerin yapılmasında önderlikten çok gelenekleşen davranış

şekilleri hakim olmuştur. Gelenekler aile içi ilişkiler çerçevesinde gençlere öğretilmiştir. Geleneklerin gerekliliklerini yerine getirenler av önderleri olmuştur. Kandaşlık, kabile topluluklarının temel özellikleri arasındadır. Başka topluluklara kar şı yoğun düşmanlıklar vardır (Şenel 2006, 137-147).

İnsanlaşmanın önemli özelliklerinden biri de paylaşmadır (Leakey ve Lewin 1998,108). Paylaşmayla ilgili olan fedakârlık da insan olmanın öz nitelikleri arasındadır. Leakey veLewin’e göre, belki dört milyon yıl öncesinde, toplayıcılık ve avcılık ekonomisine ilk adımların atılmasından bu yana, doğal seçilimin bilinçdışı ve örtük güçleri, insanda başkalarına yardım etme duygusunun benzersiz bir biçimde gelişmesini sağlamıştır. Kişinin başkalarına yardımederek kendine de yardım etmesi yüzünden, karşılıklı fedak ârlık , türün

Page 20: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 20/264

18

hayati başarısında güçlü bir etkendir. Becerilerinden ortaklaşa yararlanılan grup, bireysel yaşayanlardan oluşan bir topluluktan çok daha fazla iş başarmaktadır. İnsanlık tarihinde,kar şılıksız fedak ârlığın ne zaman mümkün hâle geldiğini kesin olarak hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Belki de, fedakârlık, insan beyninin, sadece insana özgü olan kendini bilmeyeteneğini ve bununla bağlantılı ölüm bilincini geliştirmesiyle aynı zamanda ortaya çıkmıştır(Leakey ve Lewin 1998, 127-128). Fedakârlık ve paylaşım, insan ilişkilerini kopmayacak birşekilde sarıp sarmalamıştır. Bu iki kavram, insanların bir arada yaşamalarının ilkelerini belirleyen ahlakın temeli olması açısından da önemlidir.

Yukarıdaki veriler, toplayı-avcı aşamasında, akıl ve dilin birlikte gelişimi, sorun çözme,düşünce üretme süreçlerinin esasını oluşturmuş bu ikili, insan olmanın temelini meydana getirerek sonraki tarihsel süreçte etkili olan unsurların başında yer almışlardır. A ile içi kurallarıngeliştirilip ahlak kurallarının yerleşmesi insanlaşma, dolayısıyla da kültürleşmeyi sağlayan toplumsallığın temelini meydana getirmiştir. Ahlaklılıkta içkin olan sorumluluk, paylaşım,

fedakârlık, insanlar arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini belirleyen değerlerdir. Toplayıcı-avcı kabilelerin çeşitli alanlara ilişkin değer sistemleri üretmeleri, ihtiyaçlarını giderilmek vesorunlarını çözme yolları bulmaları, kendilerini tanıma ve yaptıklarını meşrulaştırma çabaları,evren tasavvurunun ilk şeklinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Tarihsel süreçte kabileler yaşama tarzlarını sürdürürken, onların bir kısmı yerleşik hayata geçmenin şartlarını oluşturarak, tarihteki en büyük devrimlerden biri olan tarıma geçişle başlayan neolitik devrimi yapmışlardır.

Page 21: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 21/264

19

Uygulamalar

Page 22: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 22/264

20

Uygulama Soruları 1. Akıl insan olmada nasıl bir işlev yüklenmektedir?

2. Dilin gelişmesi nasıl bir temele dayanmaktadır?

3. Biyolojik farklılaşma ile zihinsel gelişme arasındaki ilişki insana mı özgüdür yoksa başka türlerde de var mıdır?

4. Toplayıcılıkta ne türden unsurlar or taya çıkmaktadır?

5. Avcılık ne türden yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır?

Page 23: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 23/264

21

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Evrim anlayışı çerçevesinde insanın nasıl ortaya çıktığı üzerinde durulmaktadır.

İnsan evrimin temel aşamaları insanımsı türler üzerinden verilmiştir.

Esas konu aklın ve dilin gelişmesidir.

Akıl ve dil insan olmayı gerçekleştiren iki temel yetidir.

Kültür, aklın sorunları çözme tarzı ve ifade edilmesiyle gerçekleşmektedir.

Sorunlar hakkında üretilen düşünceler bilgiler olarak dile getirilmekte vekullanılmaktadır.

Aklın ürettiği, dille ifade edilen bilgilerin sistematik birliği kültürü oluşturmaktadır.Kültür ; ihtiyaçları karşılamak için geliştirilen değer, kurum ve geleneklerden

oluşmaktadır.

Kültürün oluşumu insanlaşmayı ya da insanlaşma kültürü meydana getirmektedir. Builişki varoluşsal olduğunda birbirlerinden bağımsız düşünülemezler. Varoluşun diğer temel ayağı da toplum içinde olmaktır. Kültür denilen yapı, nicelik açısından büyük aileniteliklerinde sürdürülebilmektedir. Temel birimi aile olan kültürün sürekliliği ve gelişmesi kabileler tarafından sağlanmıştır.

Kültürün ve toplumun temel birimi olan aile, insan olmak için gerekli her türden ihtiyacın karşılandığı ve yeteneklerin kazandırıldığı temel bir kurumdur.

Toplayıcı-avcı süreç kültürleşmenin en önemli aşamasıdır.

Toplayıcılık, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için başlangıçtaki temel tarzdır. İnsanlık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan toplayıcılık bitkilerin tanınması, sınıflandırılması ve kullanılması açısından düşünce dünyasına önemli katkılar sağlamıştır.

Avcılık, bir yandan beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için temel bir kaynakken, diğer yandan güvenlik sisteminin gelişmesinde de etkili bir unsurdur.

Güvenlik sorunlarının başında gelen hayvan saldırıları avcılıkla elde edilen becerilerlesavuşturulabilmiştir.

Ayrıca avcılık savaşın temel biçimlerinden biri olmuştur.

İnsan olmakla ilgili her türden düşünce insanın kökeninde kazandığı yetenekler ilegerçekleştirdiği becerilerin bir ürünü olarak öne çıkmaktadır.

Page 24: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 24/264

22

Dersin sonraki bölümlerinde ele alınacak konular da, kültürleşme aşamasında gerçekleşen unsurlarla yakından ilişkilidirler.

Page 25: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 25/264

23

Bölüm Soruları

1) Evrim terimini aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır?

a) İnsanın diğer türlerden üstün olduğunu söyleyen bir modeldir.

b) Canlılığın biyolojik olarak birbirlerinden türeyerek çeşitlenmesini açıklayan bir modeldir.

c) Sayıların gelişmesini açıklayan bir modeldir.

d) Elementlerin oluşumunu açıklayan bir modeldir.

e) Evrenin evrilmesidir.

2) Aklın ortaya çıkmasında aşağıdakilerden hangisi en etkili unsurdur?

a) Dil

b) Beden

c) Çevre

d) Akraba türler

e) Duyumlar

3) İnsan ailesini fil ailesinden ayıran temel özellik aşağıdakilerden hangisidir?

a) Bedensel farklılıklar

b) Beslenme tarzları

c) Alışkanlıkları

d) Aile reisinin kadın olması

e) Ateş kullanmak

4) Toplayıcılık aşağıdakilerden hangisinin gelişmesine neden olmuştur?

a) Seyahat etmek

b) Çiçekleri sevmek ve toplamak

c) Bitkileri sınıflayarak tanımak

d) Baraka yapmak

Page 26: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 26/264

24

e) Hayvanları beslemek

5) Avcılık aşağıdakilerden hangisinin gelişmesini sağlamıştır?

a) Kargı yap ılması

b) Hayv ancılığın gelişmesi

c) Hayvanların evcilleştirilmesi

d) Atletik bir bedene sahip olmak

e) Silah yapmak

6) İnsanın kökeni hakkında düşünmeyi gerektiren sorunlar nelerdir?

7) İnsan ürünü olan kültürün toplumlara göre farklılık göstermesinin nedenlerinelerdir?

8) Toplayıcı-avcı kabileler kültürel yapının hangi kurumlarını geliştirmişlerdir?

9) Toplumsal kimliklerin oluşmasında kabileciliğin rolü nedir?

10) Düşünce tarihi açısından kabilelerin önemi nedir?

Cevaplar

1)b, 2)a, 3)e, 4)c, 5)e

Page 27: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 27/264

25

2.NEOLİTİK DEVRİM

Page 28: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 28/264

26

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

İnsanlığın toplayıcı-avcı olmaktan çıkıp tarımla birlikte başlayan yerleşik hayatageçişiyle ortaya çıkan değer ve kurumların neler oldukları anlatılmaktadır. Tarım, insanın hayatını kökten değiştirerek insanlık tarihinin son beş bin yılını belirlemiştir. Bugün deinsanlığı taşıyan temel kurumların tamamı neolitik dönemde oluşmuş ve gelişmişlerdir.

Page 29: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 29/264

27

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Yerleşik hayat nedir ve tarımla ilişkisi nedir?

2. Şehir hangi özellikleri göstermektedir?

3. Yazının keşfi ve kullanımı hangi sorunlar bağlamında gelişmiştir.

4. Zanaatların ortaya çıkmalarının nedenleri nelerdir?

Page 30: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 30/264

28

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Tarımın insanlık tarihindeyaptığı etkinin görülmesi.

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Yerleşik hayata geçişin yaşama şartlarını nasıl değiştirdiğinin görülmesi

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Şehirleşmenin getirdiği avantajların insanları düşünce üretmeye itişininkavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Temel ihtiyaçların

giderilmesinde geliştirilen zanaatların üstlendikleri görevlerin belirlenmesi

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

İlk bilimlerin neler oldukları ve hangi amaçlar doğrultusunda geliştiklerininanlaşılması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

İnsanlığın en büyük iki

devriminden biri olan Neolitik devrimin (diğeri

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

Page 31: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 31/264

29

sanayi devrimidir)anlaşılması

İnsanlık tarihinin iyi birşekilde kavranılması için neolitik yapıya bağlı olarakgelişen kurumların vedeğerlerin anlaşılması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Felsefenin konu edindiğisorunlar ve farklı bir düşünce tarzı olarak ortayaçıkışının nedeni olarak ilkmedeniyetlerdeki

gelişmelerin içerdikleri sorunların kavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 32: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 32/264

30

Anahtar Kavramlar

Neolitik Tarım Şehir Yazı Zanaat Çitleme Surlar Devlet Çömlek

Page 33: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 33/264

31

Giriş

Neolitik devrim, tarıma geçiş ve tarıma bağlı olarak oluşan, şehir, devlet, yönetim,tapınak, yazı, tıp, astronomi, matematik ve çeşitli zanaatlar gibi, insanlığın sonraki döneminitamamıyla belirleyen temel kültürel değer ve kurumların oluşma süreci anlamında kullanılmaktadır. Söz konusu dönem son buzul çağının sona ermesiyle MÖ. 12.0000- 10.000yıllarından başlayıp, tarıma dayalı yerleşik toplumun ihtiyacı olan zanaatların üretilmesi,alanlara ilişkin bilgilerin özelleşmesi, devletleşmenin gerçekleşmesiyle sonuçlanan süreçtir.Childe, tarıma geçişe birinci, şehirleşme ve devletin ortaya çıkışına ikinci devrim demekle

birlikte (Childe 1978, 110), bu çalışmada neolitik devrim ifadesi, Childe’ın belirttiği her ikidevrimi de kapsayan bir şekilde kullanılmaktadır. Neolitik devrimin içeriği, aşağıdaki bazıalanların tanıtılmasıyla daha iyi anlaşılmaktadır.

2.1. Tarım

Tarım ve yabani ola n buğdaygillerin tanınması ve kullanılmasının 15 bin yıl öncesine kadar gittiği sanılmaktadır. Buğdayın besin değerinin yüksek olması ve saklanabilme özelliği,onun kültürleştirilmesindeki önemli nedenler arasındadır. Bununla birlikte, yetişmesininzaman a lması ve hasadının zor olması, zorlu iklim şartlarının yarattığı verimsizlik, sulama sorunları, tarımın temel özellikleri arasındadır. Toplayıcılık işiyle meşgul olan kadınlar,tarımın yaratıcıları olarak da kabul edilmektedirler (Şenel 2006, 248-250). Tarımla birliktegeliştirilen ekme, biçme, ayıklama ve taneleri un hâline getirme araç ve gereçleri, araç yapmatekniklerini geliştirdiği gibi araç çeşitliğini de artırmıştır. Tarımla birlikte hayvanların evcilleştirilmesiyle başlayan hayvancılık da neolitiğin önemli başarıları arasındadır.

Medeniyetlerin oluşumunu belirleyen tarımın MÖ. 7500-4500 arasında Nil ile Ganjırmakları arasındaki bölgede ortaya çıktığı (Campbell 1992b, 149) kabul edilse de, botanikçilerin yaptığı araştırmalara göre, tarım su kena rlarında değil, yabanıl hububatın yetiştiği yüksek vadilerde başlamıştır (Mellaart 2003,1). MÖ.5500-4500 arasında buğday,arpa ekimi ile domuz, koyun ve sığır yetiştiriciliğine dayanan tarım ve hayvan iktisadenyerleşmiş köylerin temel uğraşı alanları olmu ştur (Campbell 1992 b, 152; Childe 1978, 75).Mezopotamya’da MÖ. 5000- 4000 arasında tarım yapıldığına ilişkin arkeolojik kanıtlar bulunmuştur (Kuhrt 2010/1, 25). MÖ. 3500 – 2500 arasında aynı bölgede medeniyetlerin

oluşumunda etkili unsurlar olan, yazı, tekerlek, matematik, takvim, krallık, ruhbanlık, tapınaksimgeciliği, vergi gibi unsurlar toplumdaki yerlerini almışlardır (Campbell 1992 b, 149). Neolitik devrimin ilk aşaması, doğal beslenme kaynaklarının kültürel ürüne çevrilmesişeklinde gözükmektedir. Tarıma geçişle, doğanın sınırlı sunduğu besin kaynaklarına bağımlılık giderek azalmış, buna bağlı olarak da nüfus artmıştır 1. Her toplumun kendi kendineyeterli olması diğerleriyle ilişkiyi azaltmıştır. Her şehir ya da köy kendi zanaatlarınıgeliştirmiştir. Ancak bu yerleşim birimleri tümüyle kapalı kalmamışlar, çeşitli nedenlerle birbirleriyle ilişki kurmuş ve ticaretin gelişmesine ön ayak olmuşlardır (Childe 1978, 77-78).Tarım yapmak ve yaşamak için en elverişli yerler, büyük emekler harcanarak elde

1 MÖ. 10.000’lerde dünya nüfusunun 4 milyon, MÖ. 5000’de 5 milyon, MÖ. 2000’de ise 27 milyon olduğutahmin edilmektedir (Ponting 2011, 35, 59, 94)

Page 34: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 34/264

32

edi lmişlerdir. İnsan gücü, sermaye olarak topraklara katılmış ve insanları toprağa bağlamıştır(Childe 1978, 113). Her köyün kendince ürettiği aletler, oluşturduğu kurum ve gelenekler,çeşitli ilişkiler nedeniyle yayılmıştır. Yayılan aletler geliştirilerek ya pım geleneklerioluşturulmuş, zanaatların ortaya çıkmalarını sağlamıştır.

Tarım insanın hayatını kökten değiştiren ve bir daha hiç değişmeyecek olan iki sonucuortaya çıkarmıştır: 1- Tarımın, insanın esas beslenme kaynağı olması. 2- Bugün toplumsalhayatın var oluşunu ve sürekliliğini sağlayan temel değer ve kurumların üretilmesi. Temeldeğer ve kurumlar, insanların topluca yaşadıkları medeniyetlerin ortaya çıkmasınısağlamışlardır. Mithen’e göre tarımla birlikte gelişen eğilimler şunlardır: 1- Yoğun olarak bitki kaynaklarını ekip biçmek amacıyla kullanabilecek leri aletleri geliştirme yeteneği. 2-Hayvanları ve bitkileri sosyal prestij ve güç elde etmek için kullanma eğilimi. 3- Hayvanlarve bitkilerle, insanlarla geliştirilene benzer sosyal ilişkiler geliştirme eğilimi. 4- Bitki vehayvanlardan yararlanma eğilimi (Mithen 1999, 252-255). Ne var ki tarımla başlayan süreçte,

artık hayvanların nasıl avlanacağı ve bitkilerin nasıl toplanacağını bilmek yetmiyordu; nasılçoğalıp ve nasıl yetiştiklerini de bilmek ge rekmiştir (Bernal 2008, 111).

Tarıma geçişle başlayan gelişmeler aklın kendini gerçekleştirmesinin son aşamasıolarak görülmektedir. Yerleşik hayata geçişle birlikte, düşünce yapısında bir sıçramagerçekleşmiştir. Tarım, düzenli ve uzun vadeli planlamalar yapmayı gerektirdiğinden, yaşamaalanları da tarım alanlarının yanında sabitlenmiştir. Yerleşik hayatla birlikte ortaya çıkandevlet, tapınak, yazı, nüfus artışı, kabileler birliği, sulama sistemleri, bugün de insanın temelihtiyaçlarını karşıladığı gibi, düşünce yapısını belirleyen değer ve kurumların da temelinioluşturmuşlardır.

Başlangıçta kendine yeterli küçük köyler olan yerleşim birimlerinin kendi aralarındakurdukları ilişkiler, üretilen değerlerin hem yerleşmesini hem de yayılmasını sağlamıştır.Beslenmenin düzenlenmesi ve ürünlerin depolanması, nüfusu artırmıştır. Nüfus artışı köylerarası ilişkileri de yoğunlaştırmış, aynı zamanda, beslenme ürünlerine sahip olma isteği, daha büyük güvenlik sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Tarımla başlayan süreç, çeşitli kurumlarınoluşmasını sağlamış, kurumlar aracılığıyla da medeniyetler kurulmuşlardır. Medeniyetinoluşmasını sağlayan tarım, şehir, devlet, tapınak, iktisat, yazı, astronomi, zanaatlar gibi temelunsurlar, neolitik devrimin ürünleridirler.

2.2. Şehir

Tarım, yerleşik hayata geçişin başlıca nedenidir. Sabit bir alanın ekilip biçilmesiyleelde edilen ürünler, beslenme sorununu büyük ölçüde çözmüştür. Tarımla başlayan yerleşikhayat, önce köyün kurulmasını, sonra da bazı köylerin büyüyerek şehirleşmelerini sağlamıştır.Şehirleşmeyle birlikte tarıma bağlı olarak geliştirilen teknikler, kurumlar ve değerler daha

belirgin hâle gelmişlerdir.

Childe’a göre şehirleşme (İkinci Devrim), kendi kendine yeterli küçük köyleri, yan

endüstri ve dış ticaretle ek geçim kaynağı sağlayan, düzenli biçimde devlet teşkilatına sahipkalabalık şehirlerin oluşmasına denmiştir. M.Ö. 6000 ile 3000 yılları arasında insan, ata ve

Page 35: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 35/264

33

yele gem vurmasını öğrenmiştir. Sapanı, tekerlekli arabayı, yelkenli kayığı bulmuş, bakırcevherini arıtmayı ve madenlerin fiziksel niteliklerini öğrenmiştir. Güneş takviminioluşturmaya başlamıştır, böylece kendini şehir hayatına hazırlamıştır. Yazı, sayı, ölçü

birimlerini ge liştirmiş, kısaca bilgi ve salt bilimin aktarılması için yeni yollar gerektirenmedeniyetin yolu açılmıştır (Childe 1978, 110). Yerleşik hayatın sağladığı imkânlarlagüçlenen köyler, daha küçük köyleri kendilerine bağlayarak sömürgeleştirmiştir. Hem nüfusartışı hem de yakın köylerin güçlü köye bağlanması, şehri ortaya çıkarmıştır (Childe 1978,115). Duvarlarla çevrili şehir, mimari açıdan bölümlenmiş bir daire biçiminde tasarlanmıştır.Şehrin merkezi, zigguratın (tapınak) ya da sarayın eksen olduğu kutsal odadır (Campbell1992b, 161). Mahalleler zigguratların etrafında toplanmıştır. İlk görülen ev tipi, üstü çamurlasıvanmış kamış duvarlar ve çatılardan oluşmuştur. Zamanla kerpiçten evler yapılmaya başlandı. M.Ö. 3000’lerde Mezopotamya’da tuğla keşfedilip kullanıldı. Yerleşik toplumlarıngelişmesi ve artık ürün çıkarması, hem komşu toplumlarla hem de göçer toplumlarla ticariilişkileri artırmıştır. Ticaret öylesine yaygınlaşmış ki, İran’da çıkan değerli taşlar Mısır’a

kadar gitmiştir (Childe 1978, 115, 117). Şehirleşme, bir yandan gereksinimleriyle gelişirken bir yandan da yeni sorunların ortaya çıkmasına bağlı olarak yeni cevaplar üretmiştir.

Tarıma geçişle başlayan yerleşik hayatın gereği olarak ortaya çıkan devlet, toplumudüzen içinde tutma ve onun iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevlidir. Kabilede şeflik olankurumun yerleşik hayatta gelişmesi devleti ortaya çıkarmıştır. Devlet, toplumsal yapıyı,kurumlar arası ilişkileri askeri ve hukuki olarak düzenleyerek, medeniyetleşmeyigerçekleştiren kurumdur. Devletle ilgili temel unsurlar, Devlet başlıklı bölümdeincel enmektedir. Şehirleşmenin merkezi kurumlarından biri tapınaktır. Şehrin, inanç ihtiyaçlarının karşılanması yanında, yazı ile aritmetiğin geliştirilmesi, zanaatkârlarınyetiştirilmesi, iktisadi ve siyasi yapılanma tapınak çerçevesinde gerçekleştirildiğinden,tapınak önemli bir konumdadır. Toplumun ve devletin ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirilenzanaatlar, sonraki süreçte en etkili ve güçlü bilgi kaynağı olarak kullanılmışlardır.

2.3. Zanaatlar

Toplumlaşmanın en önemli göstergelerinden biri, zanaatların ortaya çıkmasıdır.Zanaat, yerleşik hayattaki zorunlu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik gelişen uzmanlaşmaalanlarıdır. Zanaatlar, hem üretim araç ve gereçlerini üretmişler, hem de kendi alanlarındaki

teknikleri geliştirmişlerdir. Başta temel ihtiyaçlar olmak üzere, toplumun her ihtiyacınıkarşılamak için geliştirilen zanaatlar, toplumsal var oluşun sürekliliğinin güvencesiolmuşlardır. İlk zanaatların, taş aletler yapmak, toplanan besinleri taşımak için sepet örmek, otlardan ve derilerden giys i dikmekle başlayıp geliştiği tahmin edilebilir. Tarım (neolitik)devrimiyle birlikte, diğer gerekli zanaatlar aşamalı bir şekilde ortaya çıkmışlardır.

Örme ve Dokuma (Sepetçilik): İlkin ağaç kabuğu şeritleri, ağaç şıvgınları, sazlarınörülmesiyle başlayan sepetçilik, dokumacılığın temelini oluşturmuştur. Bazı yerlerde sepetler,kil ya da ziftle sıvanarak farklı amaçlara daha uygun bir hâle getirilmişlerdir. Örmecilik,keten, pamuk ve yün lifleriyle hızlandırılıp yaygınlaştırılmıştır. Liflerden yapılan giysilerin

yapılması bu zanaat çerçevesinde gelişmiştir (Şenel 2006, 272). Keten ve daha sonraları

Page 36: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 36/264

34

yünden dokunan giysiler, soğuğa ve güneşe karşı korunmak için işlenmiş deri ve sazlardan yapılanların yerini almaya başlamıştır. Childe’ın bildirdiği gibi, dokuma farklı bir bilgi birikimini gerektirmiştir. Öncelikle uzun lifler verebilecek bir nesnenin bulunması gerekmiştir. Bu da ilkin keten olmuştur (Childe 1978, 100). MÖ. 3000’lerde İndus vadisinde

pamuk üretimine başlanmış gibi gözükmektedir. Aynı dönemde Mezopotamya’da yün kullanımı sürdürülmektedir. Dokumacılığın önemli aşamalarından biri olan liflerin ipliğedönüştürülmesi de bir başka beceridir. Bitkilerin yetiştirilmesiyle başlayıp iplikleştirme, örmeya da dokuma, elbiselerin yapılması, deney birikimleri ve birikimlerin uygulamalaradönüştürülmesiyle gerçekleşmiştir (Childe 1978, 101). Dokumacılık, malzemeyi dönüştürerek

belli amaçlar için yeni ürünler ortaya koymanın iyi örneklerinden biri olmuştur.

Çömlekçilik : Tarım alanındaki gelişmeler,kap- kacak ve çömlek türünde eşyalarınyapılmasına da hız verdirmiştir. Childe’a görek imyasal değişimin farkına belki de ilk kezçömlek yapımıyla varılmıştır. Çömlek yapımında suyun kildeki oranı çok önemlidir. Suyun

azlığı ya da çokluğu çömleğin ömrünü kısa süreli yaparken, uzun ömürlü ürünler için idealölçünün tutturulması amaçtır. Çömleği sertleştirmek için 600 santigrat derecede fırınlamak başka bir sürü becerinin gelişmesine bağlıdır. Çamur ve tozun taşa dönüşmesini, gizemli birişlem olarak kabul etmişlerdir. Plastik nitelikli kilden yapılmış çömleğin ateşten çıktıktansonra biçimi aynı kalmakla birlikte, rengi ve öz niteliği değişmiştir. Çamur, taşlaşarak ocaktançıkmıştır (Childe 1978, 96-97). Neolitik dönemde olgunluğa erişen çömlekçilik, tahıllarıntaşınması, depolanması, işlenmesi ve pişirilmesiyle ilgili gereksinimler için kullanılmıştır. Kilana maddesi temeline dayanan çömlekçilikle birlikte, pişirilerek elde edilen kerpiç ve tuğla daüretilmiştir. Duvarcılık da neolitik çömlekçiliğin bir uzantısı olarak kabul edilmektedir (Şenel2006, 272). Gerçek çömlek fırınları MÖ 4000’lerde yapılmaya başlanmıştır (Ponting 2011,85). Çömlekçilik, ana maddeyi yoğurarak biçim vermek açısından, taş, maden ya da ağaca biçim vermeden oldukça farklıdır. İnsan yara tıcılığının iyi örneklerinden birinin çömlekçilikolduğu tartışma götürmemektedir.

Gemicilik : İlk medeniyetlerin nehir kenarlarına kurulmaları nedeniyle, taşıma ve balıkçılıkla ilgili aletleri kullanmışlardır. Su taşımacılığında ilk olarak a ğaçtan oyulankayıklar ile deriden yapılmış kayıkların kullanıldıkları sanılmaktadır (Childe 1978, 132).Bunların yanında sazlar ve bambu kamıştan yapılan sallar da ilkler arasında sayılmaktadır.Sonra ağır yükler taşıyan kürekli gemiler inşa edilmiştir (Bernal 2008, 126-127). Mısır

resimlerinde kamışlardan yapılmış kırk kadar kürekçinin çektiği kayıklar resmedilmişlerdir.Yelkenliler, Mısır’da 3500’lerden sonra görülmeye başlanmıştır. İnsanlar deniz ulaşımındaki güçlükleri aşmış, gemiciliği geliştirmek için yeterince topografya ve astronomi bilgisiedinmişlerdir (Childe 1978, 132). Yelken, rüzgâr enerjisini kullanarak taşıma işlerini kolaylaştırma imkânının kapıların açmıştır. Açık deniz gemiciliği başka yön bulmatekniklerinin geliştirilmesine neden olmuştur (Bernal 2008, 127).

2.4. İlk Bilimler

Tarım (neolitik) devriminin ortaya çıkardığı önemli unsurlar arasında teorik temellendirmeler önemli bir yer tutmaktadır. Şehirleşme, tapınağın kuruluşu, zanaatların,

Page 37: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 37/264

35

siyasi yapının ortaya çıkmasının ötesinde, yazı, matematik, astronomi, büyü gibi alanlarailişkin bilgilerin oluşturulması, farklı bir zihin çalıştırma durumudur. Bu semboller üzerindendüşünerek evrene ilişkin yargılara varmaktır. Söz konusu yargılar, genelleştirici, soyutdüşüncelerin teorik temellendirmeleri öne çıkmışlardır. Teorik temellendirmelerin önde gelenalanları, astronomi ve matematik olmuştur.

Tıp: Tıbbın hastalıkların tedavisi için geliştirildiği düşünüldüğünde, tıp alanının insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Lewis’e göre ilk tedavi uns urları çeşitlinedenlerle bedende oluşan açık yaralardır. Dış belirtileri dolaylı olan ya da hiç olmayanhastalıkların nedenleri olarak genellikle büyüler görülmüştür. Büyücüler, insanları hastaedecek ya da iyileştirecek büyüler yapmışlardır. Kötü talih ve hastalıklardan koruyacak tılsımlar geliştirmişlerdir. Sahip oldukları bilgiler, doğanın özellikle de bitki ve hayvanzehirlerinin incelenmesine dayanmaktadır. Kanın, tüm yaşamsal fonksiyonların kaynağı;karaciğerin kanın toplandığı merkez ve dolayısıyla da yaşamın merkezi olduğuna

inanmışlardır (Lewis 1998, 8-9). Geleneksel tıp, bitkiler ve mineralleri bir sisteme göre düzenlemiştir. Bunlar hakkında elde edilen bilgiler, ilkel kültürlerin büyücü hekimleri ve bilge kadınları aracılığıyla geleneksel olarak bir kuşaktan diğerine aktarılmıştır. Bu bitki veminerallerin bir kısmı müshil ve kusturucu özelliklerinden ötürü seçilmiştir. Kinin gibi bazı hastalıklarda kullanılan ilaçlar da bulunmuştur. Ellerindekinin büyük çoğunluğu, adam otununinsana benzemesi gibi büyü temelli ilaçlarıdır (Bernal 2008, 137).

MÖ.1780’lere tarihlendirilen bir mektupta, hastalığın bulaşıcı olması nedeniyle,hastadan uzak durulması, hatta hastanın tecrit edilmesi istenmektedir. Bir tıp metninde,uğursuz şeyin gelip hastayı nasıl bulduğu, onun ruhunda, yüreğinde ya da durumunda hangiyıkımlara sebep olduğu incelenmektedir. Metne göre talihsiz kadın, hastalığa, büyük birolasılıkla, aynı hastalığın etkisinde bulunan biriyle dolaylı temas sonucu yakalanmıştır.Önceki hastanın yatağında yatarak, sandalyesine oturarak, çanağından yiyerek ya da bardağından içerek hastalandığı söylenmektedir. Bu metin tıbbın deneysel yanını öne çıkarmaktadır (Bottero 2005/1, 179-180).

Tıpla ilgili çalışmalar, bir yandan başta insan olmak üzere hayvan bedenlerini tanımak, bitkileri fonksiyonlarına göre sınıflayıp bilmek, madenlerin etkilerini araştırmak gibi çokyönlü gelişmelere neden olmuştur. Ayrıca büyü tekniklerinin geliştirilmesinin önemli bir

ayağı da tıpla ilgili olmuştur.Simya : Madenlerin birbirlerine dönüştürülmesini sağlayan teknik simya olarak

bilinmektedir. Eliade’ye göre, doğayla işbirliği yapmak, onun gittikçe hızlanan bir tempoylaüretmesine yardım etmek, maddenin kipliğini değiştirmek, simya düşüncesinin kaynağınıoluşturmaktadır(Eliade 2003/5, 8). Buradaki temel ilke, doğayla ilişki kurularak onun bir parçasının başka bir unsura dönüştürebilme düşüncesine ve tekniğine sahip olmaktır. Bunuyapabilmek için, madenlerin incelenip sınıflanması gerekmiştir. Hangi madenlerin hangiözelliklere sahip oldukları bilindiğinde, o madenin nasıl dönüştürüleceği deneme yanılma yöntemiyle araştırılmıştır.

Page 38: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 38/264

36

Simya uğraşısında temel amaç, sağlık ve ebedi hayattır. Araştırmalar göstermiştir ki,Çinli simyacılar altın yapmayı zenginleşmek için değil, sağlık, günahlarından kurtulma,gençleşme, uzun ömürlülük hatta ölümsüz olmak için istemişlerdir. Altını maden olarakistememişlerdir. A maçları, bedenlerini kutsallaştırarak ölümsüzleştirmektir (Eliade 2002/2,13-14). Altının saflığıyla ölümsüzlük bağdaştırıldığından ona yönelmişlerdir. Onlara göre,çürümeyen ve mükemmel bir maden olan altın ile ruhun besini kabul edilen yeşim taşı, ölüm sonrasında da büyüsel etkilerini kaybetmezler (Eliade 2002/2, 18). Amaç dini olmakla

birlikte, simya, madenlerin özelliklerini ve kullanımını sağlaması nedeniyle, insan aklınıngerçekleştirdiği önemli başarılar arasındadır. Doğaya hakim olmanın teknik şartları simyayla hazırlanırken, doğa hakimiyetinin teorik yapısını büyü anlayışı oluşturmuştur.

Yazı: Şehir, devlet , tapınağın ortaya çıktığı 3500-2500 arasında yazının ortaya çıkmışolduğu tahmin edilmektedir. MÖ. üçüncü binin son çeyreğinde, yazı geleneği iyice oturmuştur (Kramer 2002, 54). İlk yazı örneği Erek’teki İnanna tapınağında bulunan tablettir.

Bu tablette, semboller çizilmiş ve hayvan başları, kuşlar , balıklar, bitkiler, ev araçları gibi nesnelerin resimlerinin numaralandırılarak çizildiği sanılmaktadır. Bu, Sümer ve Mısır’da, yazının, resimlerin geliştirilmesiyle oluştuğu düşüncesini uyandırmaktadır. Her iki ülkede deinsan, nesneler kadar seslerin de resmini yaparak yazıyı keşfetmiştir (Hook 1967, 744-745).İlk tabletler not defteri şeklinde çok basittir. Zamanla, rakam çeteleleri, alış veriş listeleri,işleri yapan tarafların adlarını içeren belgelere dönüşmüşlerdir. Tapınağa giren koyun ve keçimiktarları, çalışanların ücretleri, ilk tabletlerin başlıca konuları arasındadırlar (Frankfort 1989,87). Yazı, Sümer’de olduğu gibi, her yerde kentsel ekonominin gereği olarak doğmuştur(Childe 1978, 185- 190; Hook 1967, 745). Benzer bir görüş, Frankfort tarafından da ilerisürülmüştür. Ona göre,tapınaklarda biriken malın ve gelirler ile giderlerin hesaplanması, yazıve hesabın da kaynağı olmuştur. Mezopotamya’daki en eski yazılı belge son derece pratikamaçlarla ilgiliydi.Tabletler, t apınak topluluklarının iktisadi işlerini kolaylaştırmaya yardımcıoldular (Frankfort 1989, 74, 87). Yazı, tarihin başlangıcı kabul edildi, yanlış olmasına rağmen yazı öncesi döneme, tarih öncesi, yazılı döneme tarih dönemi denmeye devam edilmektedir(McNeill 1994, 32).

Astroloji : Yıldızların iklimler ve tarım üzerinde etkili olduğunun tespiti, yıldızlarla insanlar arasında da ilişkilerin olduğu ve insanın geleceğinin yıldızlara bakaraksöylenebileceği düşüncesini doğurmuştur. Bir başka deyişle astronomi, gök cisimlerinin

izlenmesi yolunda Sümerlilerin kültürel kalıtçılarının pek de yararsız olmayan çalışmalar yaptıkları astrolojiye yol açmıştır (Childe 1982, 79). Gök cisimlerini gözleme çalışmaları,ruhları özellikle de kutsal kralların ruhlarını öldükten sonra yaşadıkları gökler âleminiincelemek anlamını kazanmıştır. Yılın düzenleyicisi ve hasadın habercisi olan güneş, tapınılan

bir tanrı hâline gelmiştir. Ay, avcılık zamanındaki öncelikli konumunuyitirmekle birlikte,tümüyle yabana atılmamıştır. Takvim ve onu düzenlemek için gerekli olan astronomi artıkdinsel bir anlam kazanmıştır. Takvim, giderek karmaşıklaşan kutsal günleri belirlemek için de gerekli olmuştur (Bernal 2008, 135). Göğün düzenli bir biçimde dönmesi düşüncesiyle

beraber gök cisimlerinin hareketlerine büyük önem verilmesine başlandı. Göklerde düzenli olarak yinelenen bu olaylar doğayı etkileyerek mevsimleri meydana getirdiklerine göre, aynışekilde insan yazgısını da etkilemesi gerekir diye düşünüldü. Başlangıçta yalnız kutsal kral

Page 39: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 39/264

37

göklerle ilişki kurabilirken giderek gökle ilişki kurma ayrıcalığı yaygınlaştı. Parasını ödeyen herkes davranışını yıldızlara göre ayarlayabilir oldu. Yedi gezegen tümüyle günlük hayata girdi; günümüzde haftanın günlerinden hâlâ bu yedi gezegen sorumludur. Hatta bunlarınsıralaması bile astrolojiden kalmadır: Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs, Satürn.Astronomi ile astroloji arasında çok sıkı bağlar vardır. Özünde yanıltıcı olmasına karşıninsanların binlerce yıldır yıldızları gözlemlemelerinin nedeni budur. İnsanlar astrolojiye inanmasalardı bu yıldızlar onlara çok uzak ve etkisiz görünecekti (Bernal 2008, 136).Astroloji, astronomi gözlemlerine dayanarak, evrenin ve insanın geleceği hakkında kehanette

bulunma anlayışını geliştirip yaygınlaştırarak, zihinsel faaliyetin gelecek boyutu ile genellemeözelliğinin güçlenmesine neden olmuştur.

Page 40: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 40/264

38

Uygulamalar

Page 41: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 41/264

39

Uygulama Soruları

1. Tarımın başlangıcını oluşturduğu kabul edilen ilk bitkilerin ehlileştirilmesi kimtarafından nasıl gerçekleştirilmiştir?

2. Tarım, toplayıcı-avcı temelli tarzla karşılaştırıldığında beslenme konusunda hangisorunların üstesinden gelmiştir?

3. Yerleşik hayata geçiş insan zihn inde ne tür dönüşümlere neden olmuştur?

4. Çömlekçilik hangi tür sorunların giderilmesi için geliştirilmiştir?

5. Şehirleşmenin öncelikli ihtiyaçları nelerdir?

Page 42: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 42/264

40

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Neolitik dönem, tarıma geçiş, yerleşik hayat, şehirleşme, yazı, zanaatların keşfi,yönetimin kurumlaşması, inanç sistemi gibi insanın var oluşunun sürekliliğini sağlayan değerlerin ve kurumların oluşma dönemidir. Sorunları çözmek ve çeşitli sorulara cevap

vermek için geliştirilen araştırma disiplinleri zihinsel faaliyetlerin en önemli göstergeleri arasındadır. Söz konusu dönemde gerçekleşen değer ve kurumlar, sonraki tarihsel süreci belirlemiş ve belirlemeye devam etmektedirler.

Page 43: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 43/264

41

Bölüm Soruları

1) Teknoloji zanaatların gelişmesiyle ortaya çıkmıştır düşüncesini aşağıdaki verilerden hangisi desteklemektedir?

a) Teknoloji elektrik ve elektronik araçlarla alet üretme sistemidir.

b) Teknoloji bilim teorileri çerçevesinde gelişmiştir.

c) İnsanların mutluluğu için yapılan araştırmaların bir sonucudur.

d) Buluş yapmak isteyen insanların meraklarının sonucudur.

e) Dünyanın sonunu getirmek isteyen kötü niyetli insanların ortaya çıkardıkları sorundur.

2) Çömlekçiliğin aklın çalışmasında çığır açmasının nedeni aşağıdakilerdenhangisidir?

a) Çamurla oynamak aklı geliştirmektedir.

b) Toprak türlerinin sınıflandırmasının yap ılmasına sebep olması

c) Yiyecek taşımayı kolaylaştırması

d) Yüksek ısının toprak da dahil madenlerin yapısını değiştirmesi.

e) Binaların sağlam olmasını sağlayarak büyük binalar ın yap ılması.

3) İlk bilimler arasında astronominin yer almasının nedeni ağıdakilerden hangisidir?

a) Romantik duyguların eski çağda çok gelişmiş olması.

b) Falcılığın çok önemli bir gelir kaynağı olması.

c) Gök cisimleri, tanrılar ve insanlar arasındaki ilişkileri açıklama isteği

d) Uzaydan geldiklerine inandıkları için gökyüzünü tanımaya çalışmaları.

e) Hastalıkları tedavi etmek istemeleri

4) Rahiplik sisteminin gelişmesini aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır?

a) Memur ihtiyacı olması

b) Askerlerle eşitlik sağlamak istemeleri

c) Etrafta çok sayıda büyücü olması

Page 44: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 44/264

42

d) Tapınakların büyük yapılar olması

e) Tapınaktaki çok çeşitli işleri yapabilmek için bu işe yatkın elamanların yetiştirilmesinin gere kli olması.

5) Askeri sistemin ortaya çıkışında en etkili olan unsur aşağıdakilerden hangisidir?

a) İnsanların savaş merakının yüksek olması

b) Avcılığın vermiş olduğu bir alışkanlık olması

c) Etobur hayvanların saldırganlığı

d) Yerleşim yerlerinin güvenlik sorunu.

e) Hükümdarların halktan korkmaları

6) Tarıma geçiş insanlık tarihinin neden en önemli devrimidir?

7) Tarım üzerine kurulan yerleşik hayat ve şehirde ortaya çıkan ilk kurumlar nelerdir?

8) Yazının keşfi düşünce tarzında neleri değiştirmiştir?

9) Astroloji hangi sorulara cevap vermek için geliştirilmiştir?

10) Tarıma dayalı beslenme sistemi ortadan kaldıracak yeni beslenme sistemi ne

olabilir ve yeni beslenme sistemi insanın yaşam tarzını nasıl değiştirir?

Cevaplar

1) a, 2) d, 3) c, 4) e, 5) d

Page 45: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 45/264

43

3. TANRILAR

Page 46: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 46/264

44

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

3.1. Tanrı Düşüncesi

3.2. Tanrıların Kökenleri

Page 47: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 47/264

45

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1, Tanrı, insanların hangi temel sorularını çözmektedir?

2, Tanrılara yüklenilen sıfatlar nasıl bilinmektedir?

3. Tanrıların aileler şeklinde düşünülmesinin nedeni nedir?

4. Felsefede Tanrı sorunu hangi düşünürde hangi gerekçelerle başlamıştır?

Page 48: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 48/264

46

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Tanrı düşüncesininkökenlerini öğrenmek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tanrıların sahip olduğu

niteliklerle insanların ihtiyaçları arasındaki ilişkileri kavramak

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

Zihnin çalışma tarzı ile ilkolarak Tanrı arasındaki bağlantıyı kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Felsefede ortaya çıkacakTanrı anlayışının biçimlenişinde etkili olan arka plan ı kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 49: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 49/264

47

Anahtar Kavramlar

Tanrı Tanrılar İlk ata Ölüm Tanrısal sıfatlar Ruh Güvence Evrendeki konum Evren

Page 50: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 50/264

48

Giriş

Tanrı, evren tasavvurunda içerilen konuların gerçekleşmesini sağlayan bilinçli güçtür.Dolayısıyla, evren tasavvurunun tanımında yer almasa bile, bilfiil, evren tasavvuru düşüncesinin içindedir. Başka bir deyişle, evren tasavvuru, Tanrı’nın yapıp etmeleriniaçıklama anlamına da gelmektedir. Nitelikleri gereği Tanrı, evrenin ve evrendeki her şeyin efendisidir. Evrendeki her şey, Tanrı’nın eylemlerinin sonucudur. Evren tasavvurları da, insanın evrendeki konumunu açıklarken, Tanrı’nın özelliklerini sıralamaktadırlar.

Page 51: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 51/264

49

3.1. Tanrı Düşüncesi

İnsan kendisi hakkında düşünmeye başladığından itibaren, Tanrı düşüncesine sahipolmuştur. Kendisi hakkındaki düşünceleri üretmeye ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte,en azından ilk mezarların yapıldığı sanılan 35 bin yıl öncesinde Tanrı düşüncesi olduğu söylenebilir. Tanrı, evreni yapan, yaratan, yöneten bilinçli bir güçtür. Mükemmel varlığın,mükemmel işleyen bir sistemi neden yaptığı sorusu, çoğunlukla insan için yaptığı cevabınagötürmektedir. Bu sonuca götüren unsurlar, tarih boyunca ortaya çıkmış Tanrı düşüncelerindegörülmektedir. İnançların çoğunda, evrenin insa n için yapıldığı açıkça bildirilmese de, inancın yapısı, insanın inanç içindeki yeri, evrenin yapılmasındaki amacın insan olduğu sonucunagötürmektedir. Bu sonucun başlıca nedenlerinden biri, insanın kendini evren tasavvurununmerkezine yerleştirmesidir. Öte yandan, insanın evrendeki konumunun güvencesi, evrenikuran ve mükemmel şekilde yöneten Tanrı’nın varlığına bağlıdır. Temel ilke olarak kabuledilen Tanrı, insanlaşmayı sağlayan kültürel düzenin de kaynağı olan evren düzenininsürekliliğinden de sorumludur.

Tanrı düşüncesi, tanrılar hakkındaki düşüncelere bakıldığında, tanrılar tarafından insana verilmiş gibi gözükmektedir. Çünkü insan, ilkin tanrılar ortamına doğmakta vetanrılarla ilişki içinde yaşamaktadır. Yaşama ortamının ortaklığı ve özellikle de insanın tanrısal alandan çıkarılması, insanı, Tanrı ya da tanrılar hakkında bilinç sahibi yapmaktadır.Tanrı düşüncesinin kaynağı hakkında şu tavırlar öne çıkmaktadır: 1- Atanın tanrılaştırılması.2- Tanrı’nın kendini bildirmesi 3- Aklın temellendirmelerinde ilk ilkenin gerekliliği.

Atanın Tanrılaştırılması: Tanrı düşüncesinin kökeninde, ata inancı olduğusanılmaktadır. Durkheim’a göre, ataların her biri totemsel bir varlık olduğundan, totemizminkendisine dayandığı esas ilkeleri mitsel atalar düşüncesini ima etmektedirler. Yüce varlıklarkesin olarak bu mitsel atalardan üstün olsalar da, aralarında var olan farklılıklar yalnızca birderece farklılığıdır. Herhangi bir köktenci kopuş olmadan birinciden ikinciye geçilebilir.Gerçekten de yüce Tanrı, hususi bir öneme sahip bir atadır. Kendisi bir insan olarak kabuledilir. İnsani güçlerden çok daha fazlasıyla donatılmıştır. Dünyada insani bir hayat yaşar:Büyük bir avcı, güçlü bir büyücü ve kabilenin kur ucusudur. İnsanların ilkidir. Bazen zorluklayürüyen ihtiyar bir adam olarak da tasvir edilir (Durkheim 2005, 346). Tanrı düşüncesinin, ilkataya yüklenilen nitelikler bağlamında geliştiği söylenebilir. Tanrı’nın yapıcı ve düzenleyici

gücü ile ilk atanın kabile çerçevesinde ilk kültürleşmeyi başlatması birbiriyle örtüşmektedir.Başlangıçta Tanrı kavramı, göksel atalar ya da yukarıdaki insanlar anlamında

kullanılmaktadır (Messadie 1998, 56). Çin inancındaki ata saygısı, Tanrı inancına giden yoluaçıklamak için kullanılabilir. Konfüçyüs’ün çok önemsediği ebeveyne gösterilen sevgi vesaygı, gök ve yer tanrılarına sevgi saygı göstermek anlamına gelmektedir. Zamandasürekliliğin, yani ailenin bekasının öne çıkmasının arkasındaki sebep, bu evrenselmünasebettir. Ebeveyn sevgisi üzerine yoğunlaşıp dini ayinlerde bu sev giyi ön planaçıkarmasıyla, ebeveyn sevgisi din hâline gelmiştir. Konfüçyüs’e göre, kişinin babasınasaygısı, Gök Tanrı’ya gösterdiği saygıyla aynı olmalıdır (Wing – tsit Chan 2002, 270).

Babanın Gök Tanrı’yla denk görülmesi atanın tanrılaştırılma sürecine işaret etmektedir.

Page 52: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 52/264

50

Atanın tanrılaştırılmasının, ona yüklenilen niteliklerle ilgili olduğu açıktır. Öncelikle, gökteyaşayabilme, görünmeme, insanların işlerini bozma ya da düzeltme gücüne, evreni idare etmeniteliğine, son kertede ölümsüzlük vasfına sahip olması gerekmektedir. Atayla, aileden biriolarak, her zaman iyi diyaloglar kurulabilmektedir.

Tanrı’nın Kendini Bildirmesi : Medeniyetler aşamasında, insanlar, her şeyin veinsanın Tanrı /tanrılar tarafından yapıldıkları ya da yaratıldıkları inancıyla büyümektedirler. İnsanın kökeni efsanelerinde, insanın nasıl ortaya çıktığı ve tanrılarla ilişkilerinin neler olduğuaçıklanmaktadırlar. Başlangıçta, kökende, tanrılarla aynı ortamda yaşamaları, sonra dainsanların tanrıların yaşama ortamından kovulmaları, Tanrı düşüncesinin teorik kaynağıolarak görülebilir.

İlkin kabile büyücüsünün, sonra da rahiplerin tanrılarla diyalog kurabilme becerileri,tanrıların kendilerini bildirme unsurları arasındadır. Tanrı’nın kendisini bildirmesi en açık

şekilde Sami dinlerinde görülmektedir. Âdem’e ruhundan üflemesi, ona adları bildirmesi,yasaklar koyması, aralıklı olarak peygamber göndermesi, peygamberlerle diyalog kurması,Tanrı’nın kendini bildirmesidir. Vahiy temelli kutsal kitaplar T anrı’nın kendini bildirmesinin

bir b aşka boyutudur. Tanrı/tanrıların kendisini bildirmesi, çoğunlukla kurallar ve cezalarşeklinde gerçekleşmektedir. Yaşama kuralları ve kurallara uymama ya da kuralları çiğnemedurumunun cezalandırılması, toplumsal düzenin korunması ve sürekliliğin sağlanmasıyla ilişkili hâlegetirmektedir. Başka deyişle, toplumsal düzenin korunması ve sürekliliği de Tanrıdüşüncesinin kaynakları arasındadır.

İlk İlkenin Gerekliliği: Temellendirmeleri ilkeye dayandırma, aklın çalışma tarzını gösteren unsurlardan biridir. Sorun alanlarına bağlı olarak ortaya çıkan ilkelerin dayanacağı

bir ilk ilkenin olması gerekmektedir. Her şeyi içerdiği kabul edilen evrenin dayandığı ilkenedir, diye sorulduğunda, Tanrı, ilk ilke olarak öne çıkmaktadır. Bu sonuca varmanın başlıcanedeni, aklın her şeyi ilkelere ya da nedenlere bağlı olarak açıklamasıdır. İlke terimi yerineneden terimi de kullanılmaktadır. Her şeyin bir nedeni varsa, ilk neden nedir sorusu yenidenTanrı düşüncesine götürmektedir. Tanrı’nın nedeni nedir, sorusu sorulamamaktadır. Çünkü,nedenler zinciri sonsuza gider ve bu zincirden ihtiyaç duyulan açıklamalar elde edilemez.Tanrı’nın ilk neden kabul edilmesinin sebebi , bilinç sahibi bir varlık olarak, kendi dışında bir nedene ihtiyaç duymaması, kendi kendine yeterli olmasıdır. Bilinç sahibi olması ve kendi

kendine yeterliliği, evrensel düzenin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, evrendekiher değişim ve oluşun, doğrudan ya da dolaylı olarak, nedeni Tanrı olmaktadır. Açıklamagücü böylesine yüksek bir değeri temele almak, aklın temel başarıları arasındadır. Bir yandaTanrı ilkesine varma, bir yanda diğer alanların açıklanmasında Tanrı ilkesini kullanma, aklıakıl yapan başarılardan biridir.

3.2. Tanrıların Kökenleri

Kabile tanrıları, ata kültünün dönüşümü olara k ortaya çıktıklarından, onların kökeni kabilenin ait olduğu bir aileyle açıklanabilmektedir. Bununla birlikte, kabilelerde çoğunluklailk ilkenin ne olduğu sorulmamakta, ilk ata olarak benimsenen varlık tanrılaştırılarak ilk ilkeniteliği kazanmaktadır.Medeniyetlerde durum çok farklılaşmıştır. Tanrı düşüncesinin önemli

Page 53: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 53/264

51

konularından biri, Tanrı’nın ya da tanrıların kökeni sorunudur. Bu sorun, genellikle iki yollaaçıklanmaktadır: İlki, temelde bir ilk ilke sayılabilecek su, kaos gibi bir unsurun varlığındantüretmektir. İlk tanrı ilkeden türedikten sonra, evrenin diğer unsurları ilk tanrı tarafındanyapılırlar. Buradan bir tanrılar ailesi oluşur ve iş bölümü yapılır. İkincisi, kendisi doğmayan, bir nedenle oluşmayan, kendi kendisiyle var olan, bir ilk ilke olma durumudur. İlk öbekaçıklama tarzları, Sami dinlerindeki Tanrı inançları hariç, bütün medeniyetlerdegörülmektedir. İkinci öbekte yer alan Tanrı anlayışı, Sami dinleri örneğinde mutlak Tanrıanlamını içermektedir. İlk ilkenin, nedeni ya da öncesi sorulmadığından, çoğunlukla, Tanrı ilkilke olarak evrendeki her şeyi başlatan, yöneten ve gerektiğinde yok eden unsur olarak kabuledilmiştir.

Çok tanrılı medeniyetlerin Tanrı anlayışlarında, genellikle bir ilkeden türeyen tanrı yada tanrılar söz konusudur. Mısır, Hint ve Yunan tanrı düşüncelerinde, ilkenin nasıl tanrıyadönüştüğü ya da tanrıların ortaya çıkmasına neden olduğu, aşağıda kısaca incelenmektedir.

Mısır’ın en eski tanrısı Atum-ra, sulardan yükselen ilk tepeciğin üzerine oturmuş,takipçileriolan tanrıları var ederken gösterilmiştir. Atum’un kendisi ise, ilk okyanus Nun’dançıkmıştır. Piramit Metinleri nin erken örneklerinde, Atum, kendisini döllerken ve hava olan Şuile nem olan Tefnut’u üretirken gösterilmektedir. Bu çiftin birleşmesindenyer- tanrı Geb ilegök -tanrıça Nut çıkmaktadır. Geb ile Nut’un birleşmesinden Osiris ile İsis, yanı sıra Sit ile Nefitis’in doğdukları bildirilmiş, böylelikle Heliopolis dokuzlusu (Ennead) tamamlanmıştır(Hooke 1991, 73). Bir başka Mısır metninde, Ptah, en büyük Tanrı ilan edilirken Atumyalnızca ilk tanrısal çiftin yaratıcısı olarak görülmektedir. Söz konusu metne göre, tanrılarıvar eden de Ptah’tır (Eliade 2003/2, 116).

Mısır’ın siyasi birliği, bitkilerin doğumu ve ölümünden sorumlu, aynı zamanda yer alt ıtanrısı olan Osiris, yer tanrı Geb’in oğlu, Horus’un babasıdır (Hooke 1991, 69). Mısır inancında önemli bir yere sahip olan tanrı Horus, Osiris ile İsis’in oğludur. Horus’un doğumuşöyle anlatılmaktadır: Birçok versiyonu olmasına karşın temel tema, iyi k ral Osiris, gençkardeşi tarafından, sandığa kilitlenerek suya atılır ve boğulması sağlanır. Çok üzülen eşi İsis,onun cesedini arar ve bulur. Seth, cesedi henüz parçalara ayırmıştır. İsis ile Nephys ceseditekrar birleştirirmişler ve onu diriltmişlerdir. Sağlıklı bir dirilme olmamasına rağmen, İsis’le Osiris birlikteliğinden Horus doğmuştur. Osiris efsanesi, Mısır dininin merkezi hâline

gelmiştir. Mısır devleti ve Firavunlar idarelerini Ma'at ve Horus olarak sürdürmüşlerdir.Firavunlar öldüklerinde Osiris olduklarına inanmışlardır. Horus, bütün yaşayan şeyler, Osiris, bütün ölü şeylerdir. Böylece iki Horus meydana gelmiştir. Bu ikili Firavunlarda birleşirler.Firavunlar Ra ile Osiris'in oğlu olarak bilinir ler. Heliopolis'in antik impara torluk güneşkültündeki bu birleşme, Mısırlıların öldükten sonraki hayat anlayışlarının temelinioluşturmaktadır (Hawkes 1973, 410- 411).

Mısır tanrılarının kökeninde, iki kurbağa ve iki yılanın temsil ettiği bir kaos durumusöz konusudur. Atum, bu kaos durumunun sula rından çıkmış ve evrensel düzenin kurulmasınısağlamıştır. Aynı zamanda diğer tanrıların oluşum sürecini başlatmıştır. Ancak ilk olmanıngücünü koruyamamış, daha sonra başka tanrılar temel görevleri üstlenmişlerdir.

Page 54: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 54/264

52

Hint düşüncesinde, tanrıların kökeni çeşitli şekillerde açıklanmıştır. Açıklamalardan biri tanrı Puruşa üzerinden yapılmıştır: Puruşa’nın bin başı, bin gözü, bin ayağı vardır.Ölümsüz ve en ilk olandır. Onun bedeninin bölümlerinden kast sistemi doğmuştur ( Rig Veda ,X. kitap, 90. ilahi). İlk dev olan Puruşa (“insan”), hem kozmik bütünlük, hem de erdişi varlıkolarak gösterilir. Puruşa, yaratıcı kadın enerjisi Viraj’ı üretmiş ve daha sonra onun tarafındandoğurulmuştur. Gerçek anlamda yaratılış, kozmik bir kurbanın sonucudur. Tanrılar, “insanı”kurban ederler. Onun parçalanmış bedeninden, hayvanlar, tören usulleri, toplumsal sınıflar,yer, gök ve tanrılar türer. “Onun ağzı Brahminler (rahipler) oldu, iki kolu ise savaşçılar, bacakları zanaatçılar oldu, ayakları ise hizmetk ârlar”. Başından gök, ayak larından yer,aklından ay, gözlerinden güneş, ağzından İndra ve Agni, soluğundan rüzgâr türemiştir.Puruşa, hem kurban töreninin kurbanı, hem de kurban töreni tanrısıdır. Evren, hayat veinsanlar, Puruşa’nın bedeninden çıkmış olsalar da Puruşa’nın yaratılıştan önce var olduğu vesonra da var olacağı, ilahide açıkça bildirilmektedir. Başka bir deyişle Puruşa, hem aşkın hemde içkindir. Bu paradoksal varlık tarzı, Hint kozmogoni tanrılarına özgüdür (Eliade 2003/2, 277-278).

Puruşa, süre temeline dayanmaktadır. Süre açısından kozmik varlık (Varlığın Bütünlüğü, Kozmik Bütünlük), üç bölüme ayrılır. 1- Sürekli olmayan. 2- Ebedi olan. 3-Değişmez olan. Sürekli olmayan özellik, algılar ve değişkenler dünyasını içerir. Ebedi olan,görünüşlerin kurallarını, var oluşu, süreksizliğin sonunu belirleyen sürekli yasadır. Değişmez olan, özel var oluşların, değişmenin ötesindeki temeldir. Kozmik varlığın süreksiz kısmını, yok edilebilir kişi (kşara puruşa); sürekli kısmını, yok edilemez kişi (akşara puruşa) temsil eder. Temel ise, değişmez kişidir (avyaya puruşa) (Danielou 1985, 44-46).

Upanişadlar ’da şöyle denmektedir: Brahma, “başlangıçta var değildi; O var oldu. Biryumurta biçimine döndü. Bir yıl yumurta olarak kaldı. Sonra yumurta kırılarak açıldı. İkiyeayrılan yumurtanın bir bölümü gümüş diğer bölümü altındı. Gümüş kısmından yer, altın kısmından gök meydana geldi” ( Khandogya Upanishad, IV, XIX, 54- 55). Hint üçlü tanrılargrubunun ilki olan Brahma, evrenin aktif yaratıcısı olarak tezahür etmektedir. Bazı görüşleregöre, Brahma, en yüce ve ilk neden olan bütün yaratılmışların babası Prajabati tarafından biryumurtadan türetilmiştir. Bazı metinlerde evrenin yüce ruhu olarak Brahma, kendi kendinevardır; sonsuzdur şeklinde sunulmaktadır. Bütün her şey ondan türemiş ve ona dönecektir.Brahma, tanrısal öz, manevî, maddesiz, görünmez, doğmamış, yaratılmamış, başlangıcı ve

sonu olmayan, sınırsız, ölümlülerce tam olarak kavranılmayan ve hareketsizdir. Canlı vecansız her şeyde tezahür eden, en yüce tanrılarla en aşağı yaratıkları da kapsayandır (Dowson1979, 56). Evren başlangıçta baştan sona Brahma'dır. O tanrıları yarattı. Tanrıları yarattıktansonra onları bu dünyaların yönetimine getirmiştir (Störig 1994, 49).

Hint tanrıları, kendi kendini var eden ve evrene dönüşen bir yapı olarak öne çıkmaktadırlar. Bu olayın neden olduğuna ilişkin bir açıklama genellikle bulunmamaktadır.Silik olarak, var oluşun sürekliliğinin sağlanması için, Tanrı’nın, kendini evrene dönüştürmesi gerekmektedir. Evrenin de döngüler nedeniyle sonlu oluşu,evren tanrı ilişkisini karmaşık hâlegetirmektedir.

Page 55: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 55/264

53

Mutlak Tanrı anlayışı, sadece Sami dinlerinde görülmektedir. Bu anlayışıntemelinde, ezeli ve ebedi olan bir Tanrı, insanın tam olarak anlayamadığı nedenlerden dolayı, evreni ve insanı yaratmış olduğu düşüncesi vardır. Tanrı evrenin tek hakimidir ve gücünü hiç bir şeyle paylaşmamaktadır. Böyle bir tanrı tipinin, bir şeyden ya da bir nedenden meydanageldiği anlamında bir kökene sahip olmadığı çok açıktır.

Tanrıların kökeni meselesi, çok tanrılı inançlarda önemlidir. Önem nedeni, hiyerarşi ve ilk olanın kim olduğu sorunudur. Mutlak Tanrı anlayışının geç bir dönemde ortaya çıktığı düşünülürse, tarihi süreçte ortaya çıkan her inanç çok tanrılı olmuştur. Tanrılar hiyerarşisinin değişmesinin çeşitli nedenleri olabilmektedir. Bazı durumlarda siyasi iktidar değiştiğinde,tanrılar hiyerarşisi ve baş Tanrı da değişmektedir. Tarihsel süreçte, savaşlar, doğal koşullar,kültürel farklılıklar, tanrısal niteliklerin değişmelerde etkili olduğu sanılmaktadır. Baş Tanrı’nın niteliklerini ve konumunu anlatan efsanenin yerine, başka bir tanrının niteliklerinianlatan efsane geçtiğinde, değişim de gerçekleşmektedir.

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Tanrı’nın kökeni sorunu, ilk tanrının nasıl ortaya çıktığı anlamına gelmemektedir. Tanrıların kökeni sorunu, iki konuyu ortayakoymaktadır. İlkin, evrenin oluşumunu nasıl sağladıklarıyla ilgilidir. İkincisi, sonraki tanrıların ortaya çıkışlarını açıklamaktadır. Baş Tanrı, her durumda evrenin oluşumunda kilit nokta dadır. Süreci başlatır, süreç içinde diğer tanrılar da ortaya çıkar. Hint düşüncesinde olduğu gibi, bazılarında Tanrı kendi bedenini evrene dönüştürmektedir. Yunan düşüncesinde olduğu gibi, diğer bazılarında, ilk olan şey Tanrı değildir. Tanrıların ve evrenin oluşmasınısağlayan, Kaos’tan (boşluk ) çıkan Gaia’dır (toprak). İlk ilke olarak, ilk ya da baş tanrınınkökenin olmaması, zihnin çalışma tarzının bir sonucudur. Her şeyin ilk ilkeden, kökenden türetme ve kökenin mükemmelliği, Tanrı niteliklerinin oluşmasını sağlamıştır.

Tanrı/tanrıların önemi, taşıdıkları özelliklerden kaynaklanmaktadır. Söz konusuözellikler, evrenin kuruluşu ve insanın var oluşunun temellendirilmesiyle ilişkilidir. Tanrıların başlıca nitelikleri şöyle sıralanabilir: Ezeli ve ebedi (hepsi değil) olmak; evreni yapmak,düzenlemek, yaratmak, yönetmek görevlerini yerine getirecek bir güce sahip olmak; insanların yaratılması, görevlendirilmesi, hayatlarının düzenlenmesi, ölüm sonrasını

belirlemek.

Page 56: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 56/264

54

Uygulamalar

Page 57: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 57/264

55

Uygulama Soruları

1. İlk atanın tanrılaştırılmasının nedenleri nelerdir?

2 Tanrı’nın keşfi nasıl bir süreçtir?

3. İnsan Tanrı’ya niçin ihtiyaç duyar?

4. Akıl, açıklamalarında bir ilk ilkeye varmazsa ne türden sonuçlar ortaya çıkar?

5. İnsan için ebedilik nasıl sağlanmaktadır?

Page 58: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 58/264

56

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Tanrı, düşünce sisteminin merkezi unsurlarından biridir. Zihnin çalışma tarzında engenel ilke olarak kabul edilen bir değerdir. Tanrı düşüncesi evrenin kuruluşu ve sürekliliğini

sağlayan güç olarak benimsenip içselleştirilmiştir. Daha da önemlisi insanın bu dünyadaki yaşantısının düzenlenmesinde ve korkularının yenilmesinde en üst güvencedir. İnsanın ölümsüzlüğü, ölüm sonrasına ilişkin inançlar, insanın tanrıya bağlılığının temel nedenleridir.Tarih boyunca ortaya çıkan Tanrı tiplerinin ortak özellikleri sıralanan bu unsurlar etrafında toplanmaktadır.

Page 59: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 59/264

57

Bölüm Soruları

1) Tanrı’nın varlığının insana kazandırdığı şey aşağıdakilerden hangisidir?

a) Maddi güvenlik sağlamaktadır.

b) Öte dünyanın kazanılmasına yardımcı olmaktadır.

c) Hastalıklara karşı korumaktadır

d) İnsanın başına gelecek her türden kötülüğü engellemektedir.

e) İnsan, var oluşunu Tanrı üzerinden açıklamaktadır.

2) Tanrı’nın görev alanı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Ölüler dünyası

b) Gökyüzü

c) Evren

d) Yer yüzü

e) Canlılar âlemi

3) Tanrısal gücün en önemli göstergesi aşağıdakilerden hangisidir?

a) Evrenin yapılması ve düzen içinde yönetilmesi

b) Diğer tanrılarla olan savaşları kazanmaları

c) İnsanların canını almas ı

d) Doğa olaylarını kontrol etmesi

e) Gökyüzünde yaşıyor olması

4) İlk atanın tanrılaştırılmasını aşağıdakilerden hangisi en iyi açıklamaktadır?

a) İnsan bilgisinin zayıf olması

b) İnsan aklının olağanüstü bir başarı göster mesi.

c) Güvenlik ihtiyacını gidermek ihtiyacı

d) Ölüm korkusunu yenme isteği

e) Evrensel düzenin yapısını anlamak için geliştirilen aşamalardan biri olması.

Page 60: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 60/264

58

5) Tanrıların kökenini açıklarken aile modeline neden başvurulmaktadır?

a) Başka bir model bilmemeleri

b) Tanrılığın ne demek olduğunu yeterince kavrayamamış olmaları.

c) Başka Tanrı örneklerini yeterince bilmemeleri

d) Açıklama gücü yüksek bir model olarak kabul etmeleri.

e) Çok tanrılığı açıklamak için aile modelinin yeterli olması.

6) “Mutlak Tanrı” ifadesi ne anlama gelmektedir?

7) Yaratıcı Tanrı ile yapıcı tanrı arasında hangi farklar vardır?

8) Çok tanrılılığın nedenleri nelerdir?

9) İlk insanın üstün niteliklerle düşünülmesinin nedeni nedir?

10) Tanrı’nın felsefede önemli bir konu olarak yer almasının nedenleri nelerdir?

Cevaplar

1) e, 2) c, 3) a, 4) e, 5) b

Page 61: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 61/264

59

4. EVREN

Page 62: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 62/264

60

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

4.1. Evrenin Yapılışı

4.2. Evrenin Katmanları

4.3. Evrenin Yapıldığı Öğeler

Page 63: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 63/264

61

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Eski çağ evren anlayışıyla modern evren anlayışı arasındaki farklılıklar nelerdir?

2. Evren hangi açılardan felsefenin konusu olmaktadır?

3. Evrenin temel niteliği olan düzenin olmadığı kabul edildiğinde evren hakkındaki düşünceleri hangi kavramlarla açıklamak gerekir?

4. Evrenin katmanlı oluşu hangi tür sorulara cevap vermektedir?

5. İnsan açından evren neden önemlidir?

Page 64: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 64/264

62

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veya

geliştirileceği Evrenin bilinmesinin insanı açıklamak için temelolduğunu kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Evrenin nasıl yapıldığınailişkin düşüncelerde ortayaçıkan anlayışı kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Evrenin katmanl arı ve evrenin yapıldığı elementlerin özeliklerinianlamak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Evren tasavvurunda evreninyerini kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 65: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 65/264

63

Anahtar Kavramlar Evren Katmanlar Elementler Yer Gök Yer altı Ateş, Su Toprak Tanrı Dağ

Page 66: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 66/264

64

Giriş

Evren, insanın var oluş şartlarını sağlayan en büyük düzendir. Evren tasavvuru da,insanın evrendeki yerini ve kültürel yapıda kendini gerçekleştirmesini konu edinmektedir.Evrenle olan bağından dolayı, insanın evrenle ilgili düşünceleri, kesintisiz devam etmiştir.Üretilen bu düşüncelerin nasıl bir yapıya sahip olduğu aşağıda incelenmektedir.

Page 67: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 67/264

65

4.1.Evrenin Yapılışı

Evren hakkında ileri sürülen düşüncelere bakıldığında, evrenin hazır olan maddeden,aynı zamanda ilk olan maddeden, Tanrı tarafından yapıldığı görülmektedir. Yapma işlemi,evrenin olması gerektiği gibi Tanrı tarafından gerçekleştirilir. Evrenin nasıl olması gerektiği Tanrı’nın zihninde içkindir.

Sümerlilere göre, evrenin bir başlangıcı vardır ve bu başlangıç en eski ve ulu birdeniz dir. Denize bir tür 'ilk neden ' ve ' hareket eden güç' olarak bakmışlar ve denizden öncezaman ve mek ân içinde ne olabileceğini asla sormamışlardır (Kramer1990, 64). Sümerlerdekiyaratılış kavrayışını Kramer şöyle özetlemiştir: İlk olarak eski ve sonsuz bir deniz vardı. Onun başlangıcı veya meydana çıkışı hakkında bir bilgi yoktur. Sümerliler, denizin ezeli ve ebediolduğunu kabul etmişlerdir. Bu eski deniz, gök ve yeri bir arada tutan bir evren dağınımeydana getir miştir. Tanrı bir insan şeklinde tasavvur edilmiş,An (gök) erkek veKi (yer)

dişidir. Onların birleşmesinden hava tanrısı Enlil doğmuş ve Enlil, yeri gökten ayırmıştır.Baba An, göğü alıp götürmüş; Enlil de annesi olan yeryüzünü almıştır. Enlil, annesi olan yerialmasıyla, evrenin düzenlenmesi işlemi başlamıştır (Kramer 1990, 69). Gök ve yerin evrentasavvurundaki merkezi konumu, Sümerce evren anlamına gelenan-ki (gök -yer) terimindende anlaşılmaktadır. Bu adlandırma, evrenin yer ve gök şeklinde düzenlenmiş olduğu fikriniortaya koymaktadır. Gök, gökyüzü, ve “yukarıdaki büyük” denilen göğün üstündeki uzayı kapsar. Aynı zamanda gök tanrıları burada otururlar. Yer, yeryüzünü ve “aşağıdaki büyük”denilen yer altını kapsar; ölüler dünyasının tanrıları burada oturur (Kramer 2001, 86).

An-ki (gök -yer) teriminden de anlaşıldığı gibi, Sümer bilginleri, evrenin ana bölümleriolarak gök ve yeryüzünü kabul etmişlerdir. Yeri düz bir daire şeklinde, göğü de alttan veüstten yekpare bir kubbe ile sınırlandırılmış bir boşluk olarak kabul ediyorlardı. Gök ve yerarasında rüzgâr (hava, nefes, ruh) manasına gelen Lil maddesi vardır; bunun en önemliözelliği dağılma ve yayılmasıdır . Bu, aşağı yukarı bugün bilinen 'atmosfer'e uymaktadır.Güneş, ay, gezegenler ve yıldızlarınhepsi 'at mosfer' gibi aynı maddeden oluşmuşlar, bunailaveten bir ışık gücüyle donatılmışlardır (Kramer1990, 63-64). Sümer anlayışına göre, başlangıçta evren bir bütündü ve bazı tanrılar da vardı. Tanrıların varlığı, gök ve yerinsahiplenmesinden çıkartılabilmektedir. Gılgamış efsanesinde şöyle denmektedir:

“Gök yerden ayrıldıktan sonra, Yer gökten ayrıldıktan sonra, İnsanın adı konduktansonra, (Gök tanrısı) An göğü alıp götürdükten sonra, (Hava tanrısı) Enlil yeri alıp götürdükten sonra ” ( Kramer 1990, 68).

Kramer’in belirttiğine göre, Gılgamış Destanı’nda şu noktalar belirlenmemiştir: Gökve yer yaratılmış olarak mı düşünülüyor, eğer öyle ise kim yaratmış? Sümerlere göre gök veyerin şekli nasıldı? Kim göğü yerden ayırdı? Bu sorulara getirilen cevaplar şöyledir: Tanrıların listesi bulunan bir tablette, deniz işaretiyle yazılan tanrıça Namnu, göğü ve yeridoğuran anne olarak anlatılmıştır. Buna göre, Sümerler gök ve yerin bu eski deniz tarafındanyaratıldığını düşünmüşlerdir. İnsanlığın bolluğa girmesi için dünyaya gönderilmek üzere

davar ve tahıl tanrılarının yaradılışını anlatan "Davar ve Tahıl" efsanesi şöyle başlar.

Page 68: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 68/264

66

“Bey, gerekli olanları meydana getirmek için, Kararları değişmeyen Bey, Yerdenülke'nin tohumunu çıkaran Enlil, Yerden göğü ayırmayı planladı, Gökten yeri ayırmayı planladı” (Kramer 1990 , 68).

Efsanede, gök ve yerin bir nedenle birbirinden ayrıldıkları gösterilmektedir. Sözkonusu neden tanrıların beslenmesi için insanın yaratılmasıdır. Sümerlere göreevrenin esas parçaları gök ve yer, deniz ve atmosferdir. Bütün diğer kozmik olaylar bunların içindegelişmektedir (Kramer 1990 , 65). Enlil, gökyüzünü yeryüzünden ayırdıktan sonra, göklerinaydınlanması görevini ay tanrısı Nanna, güneş tanrısı Utu ile öteki gezegenler ve yıldızlara vermiştir (Hooke 1991, 27). Böylelikle evrenin temel katmanları ve tanrıları belirlenmiştir. Enume Eliş adlı metinde, ilkel çift Tiamat (tuzlu su) ve Apsu’nun (tatlı su), yani üst sular ilealt sular, tuzlu sular ile tatlı suların var olduğu yaratılış öncesinden başlayarak gittikçe çeşitlenen tanrıların ortaya çıkmalarını ve Marduk’a kadar olan evrimi aşamalı olarak tasviretmektedir. Marduk, Tiamat’ı yenen Demiurgos tur. Tiamat’ın bedenini boydan boya yarıp

dünyayı ve ardından da insanı yaratmaktadır (Cassin 2000/1, 582). Taimat ’ın yarısıkullanılarak gök yapılmıştır. Geri kalanıyla da yeryüzü yaratılır (Cassin 2000/1, 587).

İlk madenin su olduğu, oradan bir dağ çıktığı, dağın ikiye ayrılması, gökyüzü ileyeryüzünün varlık kazanmaları ve bunların tanrılar olarak t anımlanması Sümer evreniningenel resmini vermektedir. Öte yandan ilk sulara bağlı olarak Marduk tarafından yaratılan evren de Babil anlayışının ürünüdür.

Mısır evreninin oluşumu, Sümer evrenine benzer şekilde, ilk sulardan bir tümseğin çıkışıyla başlar. Uçsuz bucaksız suların üzerinde bu ilk yer in belirmesi, toprağın olduğu

kadar, ışığın, hayatın ve bilincin de ortaya çıkması anlamına gelir. Heliopolis’te güneştapınağının bir parçası olan ve “Kum Tepesi” adı verilen yer ilk tepeyle özdeşleştirilmiştir (Eliade 2003/2, 114). Yaratıcı tanrı Atum, Bütün Bir, en üstün Tanrı olan Ra'nin görünümeçıkmış hâlidir. Atum efsanesinin ilk şeklinde, Atum'un kendisi en ilk tepedir. Atum-Raefsanes inde ise, tepedeki ışık, ilk güneş ışığı olarak tasvir edilir . Her zaman kendi kendiniyarat mıştır, 'Bir olmak kendisinin varlığı hâline dönüşmektir' (Hawkes 1973, 410). Mısır yaratılış mitosunun en eski biçiminde, güneş tanrısı Atum- Ra, ilk tepeceğin üzerine oturmuş“izleyicileri olan tanrıları” var ederken gösterilir. Atum’unkendisi ise, ilksel okyanus Nun’dan çıkıp yükselirken (doğarken) sunulmaktadır. Yaradılış mitosunun Orta Mısır’daki

Hermopolis’e ait biçiminde Atum, Ogddoad’ların eylemlerinin bir sonucu olarak doğmuştur.Dört yılan ve dört kurbağa olarak hayvan biçimli (tanrılar) oldukları düşünülen Ogdoad’lar,ilksel kaosu temsil etmektedirler. Adları Nun ile eşi Naunet; Kuk ile Kaulet; Huh ile Haulet;Amon ile Amonet’tir. Atum, sulardan çıkarak, bu kaos öğelerini düzene sokar; öyle ki bunlarmetinlerde, kendilerine düşen etkinlik alanlarında işlev gösteren tanrılar olarak görünürler.Mısırlılara ait bir başka anlatımda evrenin yaratılmasını Memfis’in yerel tanrısı olan Ptahsağlamıştır. Ptah, ilksel okyanus olan Nun ile örtüştürülmüş, tanrısal ‘sözü’ ile, Atum’u veHeliopolis dokuzlusunun tüm öteki tanrılarını var eden tanrı olarak sunulmuştur (Hooke 1991,73-74). Evrenin oluşumu sorunu, yaratılıştan önceki durumu konu edinir. Çoğunluklayaratılıştan önce bir karmaşa vardır. Mısır örneğinde, karanlık ve buz tutmuş, biçimsiz bir ilkokyanus olarak tasvir edilir. Okyanus sürekli oradadır ve sınırları belirsizdir. Okyanus

Page 69: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 69/264

67

türünden bir şeyin varlığı hiçlik düşüncesini ortadan kaldırmakta ve evrenin tüm unsurları onda içkin olmaktadır (Derchain 2000/1-2, 574).

Mısırlıların fizik evren görüşü Sümerlilerinkinden çok farklı değildir. Mısırlılartopraklarını genellikle düz, etrafını dağlar ve yabancı ülkelerin sardığını düşünmüşlerdir.Topraklar ilk su olan Nun tarafından kuşatılmış ve onun üzerinde yüzdüğüne inanılmıştır. Nil

Nun'dan doğar ve dünyadaki günlük yolculuğunu tamamladıktan sonra Nun'na tekrar doğmaküzere dökülür. Gök dünyayı bir kapak gibi örter ve dört direk üzerinde durur. Evren sonluolduğu için bir simetri de vardır. Gök ötesi de yer altı dünyasını örtmektedir. Bu fiziksel evrenefsanelerin sunduğu evren anlayışıyla zenginleştirilir. Efsaneye göre, hava tanrısı olan Şu(Shu), göğü kollarında tutmaktadır. Bununla birlikte, gök kendisi de tanrıcaNut vasıflarıylatanınmaktadır. Gök, Nut tarafından kemer şekline getirildiği vücuduyla dünyayı örtmüştür(Hawkes 1973, 408- 409). Nun tarafından gösterildiği gibi, başlangıçta şekilsiz ve pasif olankaos vardı. Mısır’da su baskınından sonra ortaya çıkan verimli topraklardaki beliren canlılık,

ilkin, yaratıcı tanrı tarafından ilk sularda ortaya çıkan ilk tepelerde meydana getirilmiştir.Toprakların her yerindeki tapınaklar, onların kutsallıkları, kuruldukları tarihler tepelerleözdeşleştirilmişlerdir. Düşünce sembolüyle üretilmiştir.Tepeler piramit hâline gelmiştir.Tanrısal krallığın bulundukları yerler, ebedi hayatla doğan ve ilk yaratılanların mahalleridir.Tepelerin böylesine önemli oluşu, on binlerce kişinin piramit yapmaya katılmalarında büyükkolaylık sağlamıştır. Çünkü kutsal bir mekân oluşturmaktadırlar. Atum kendini yarattıktansonra, Shu olarak kadın ve erkeği, havayı ve Tefnut (nem)'u yaratmıştır. Shu ve Tefnut diğerkız ve erkek kardeşleri yeryüzü tanrıçası Geb ile gök tanrıçası Nut'u doğurdular. Shu, göğüyerin üzerinden kaldırmak için araya girmiştir. Tanrıların görev bölümleri ve düzenigeleneksel evren tablosunu oluşturmuştur (Hawkes 1973, 409- 410). Gök dört taşıyıcı ayaküzerinde yükselen bir tür sayvan, aynı zamanda bir inektir ya da düz toprağın üzerine eğilenve bedeni gök sularıyla yıkanan tanrıçadır (Hor nung 2004/2, 142).

Mısır evreninin de merkezini su teşkil etmektedir. Burada Nil’in taşma etkilerinin gözönünde bulundurulduğu söylenebilir. Yılan ve kurbağaların temsil ettiği kaos durumundançıkılması, düzenin, yani evrenin kurulması anlamındadır. Yer altı dünyasını en çok önemseyen kültürlerden biri Mısırlılar olmuştur.

Çin düşüncesinde evrenin yapısına ilişkin, P’an Ku, Tao ve Yang Yin olmak üzere üç

yaklaşım tarzı vardır. Çin’in bazı efsanelerinde, insan biçimli bir ilk varlık olan P’an-Ku ’nun“Gök ile Yer’in yumurtaya benzer olduğu kaos çağında” doğduğu anlatılır. Yer ile gök birbirlerinden uzaklaştıkça Pan- ku büyümüştür. P’an-ku öldüğünde kafası “kutsal bir dağoldu, gözleri güneş ve ay, yağı, nehirler ve denizler, saçları ve kılları ağaçlar ve diğer bitkileredönüştü” (Eliade 2003/3, 21; Kaltenmark 2000/1, 141). Çinli filozoflar ve özellikle de XI. veXII yy Yeni Konfüçyüsçülük akımı düşünürleri, ileri sürdükleri yaratılış kuramlarında hiçbir tanrıya yer vermemişlerdir. Ancak halk, Pan-ku adlı bir yaratıcı olduğuna inanmıştır. Bazıresimlerde, dünyayı taştan oyarak yarattığı da tasvir edilmiştir (Eberhard 2000, 101).

Tao, öncelikle evreni taşıyan ve evrendeki her türden değişimi ve oluşumu belirleyen

ilk ilkedir. İlk ilke olması nedeniyle, hiçbir şey yokken o vardır ve evrenin temel unsurları

Page 70: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 70/264

68

olan gök, dünya ve imparatorluğun yapılarını ve yasalarını belirler. Lao Tzu’ya göre,dünyanın bir başlangıcı vardır. Dolayısıyla dünyayı meydana getiren bir ilkenin olması gerekir. İlkeyi anlayabilmek, dünyayı anlamaya bağlıdır (Te- Tao Ching , LII). Lao Tzu,sürekli olarak imparatorluk, dünya, Gök ve Tao arasında bağlantılara dikkat çekmiştir. Builişkiler zinciri, aynı zamanda Tao’yu bilme sürecine de işaret etmektedir. Bu sürecin başındaimparatorluğun yer a lması, Tao'’ya giden yolun ahlakla başladığı izlenimini verir. LaoTse’nin şu düşünceleri bu tespiti desteklemektedir: “.... Ölümsüzlüğü bilenlere akıllı denir. Ölümsüzlüğü bilenler büyük sabır sahibidirler. Bu sabır asil hisleri doğurur. Asil hisler devletimeydana getirir. Devlet göksel varlıkları meydana getirir. Göksel varlıklar Tao’yu doğurur.Tao ebediyeti meydana getirir. ...” (Te-Tao Ching , XVI). Lao Tzu’nun Tao hakkında ortaya koyduğu görüşler, evrenin tasavvurunun temellerini oluşturmaktadır. Tao, evrenle bütünleştirilmiştir; evrene ilişkin özellikler de Tao’nun özellikleri olarak değerlendirilmiştir.

Çin evren tasavvurunun temel değerlerinden biri de Yang ve Yin düşüncesidir. Fung

Yu Lan’a göre, dünyanın kökeni sorunu Yin ve Yang öğretisi ta rafından ortaya konulmuştur. Yang kelimesi, esas olarak güneş ışığı ve ışıkla ilgili şey anlamına gelir.Yin ise, gün ışığının yokluğu, yani gölge ve karanlık anlamını ifade eder. Sonraki gelişmelerle, Yang ve Yin ikikozmik ilke ya da güç olarak kabul edilmiştir.Yang erkekliği, faalliği, sıcaklığı, parlaklığı,kuruluğu, sertliği vs.yi temsil eder.Ying, dişiliği, pasifliği, soğuğu, karanlığı, ıslaklığı, saflığıvs.yi temsil etmektedir. Bu iki temel ilkenin karşılıklı etkileşimiyle, evrenin bütünfenomenleri üretilir. Bu anlayış, son zamanlara kadar Çin kozmolojik spekülasyonuna hakimolmuştur ( Fung Yu Lan 2009, 185 ).

Çin düşüncesinde varlıkla ilgili metafizik temeller şöyle açıklanmıştır:1- Yaygın bağlantı ilkesi: Üç kavram üzerinde kurulmuştur.Mantık; katı ve sürekli tümdengelimcikanıtlama sistemi.Semantik; ifadelerdeki anlamı, formülasyona ve dönüşüme ait kuralları barındıran dil sentaksıdır.Metafizik, değişme felsefesi, zaman içinde sürekli yaratma süreci üzerine oturan dinamik ontolojik sistemdir. Ontolojik sistem, yüce Tanrı düşüncesinin gelişimi ve kaynağı olan genel aksiyoloji sistemine kadar, karşılaştırmalı uyumluluğun ışığında sergilenir. Böylece yaygın bağlantı ilkesi, dünyada ve göğün altındaki bütün cisimlere, hayatın nüfus ediciliğinin bulunduğu noktada, zaman yaratıcı doğasının ve başarının, Üstün İyi’nin formuna benzer bir güce sahip olur. 2- Yaratıcılık ilkesi: a-Göklerin Tao’su, öncelikle yaratıcı bir güçtür. Bütün yaratıkların sebebidir. Yaratıkların dinamik dönüşümünü kozmik düzende ifade ederek, mükemmel uyuma, Üstün İyi’ye varma çabası olarak yorumlanır. b- Yer Tao’su, meydana getirici güç olarak, yaratıcı kaynağın yaygın ve sürekli bütün var oluş formlarını taşıyandır.c- İnsan Tao’su, evrenin merkezindegüvenli bir konumdadır. Dünya ve göğün dölleyici ve yaratıcı ortaklığında ruhunun tam

bilincine varmaktadır. Bu nedenle bir bütün olarak hayatın kalıcı sürekliliğini birliktemeydana getirirler. Konfüçyüsçülerle birlikte, ruhsal bilinçlenme (farkına varma), bireyinmoral iyiliğinin ortaya çıkması olarak görülmüştür. 3- Değerlerin gerçekleştirilmesi süreci olarak, yaratıcı hayat ilkesi: Bu öğreti, Hsün Tzu tarafından Konfüçyüs’ün Tao düşüncesinden türetilmiştir Buna göre, evrenin nesnel düzeni, zamanın dinamik sürecindeyaratıcı güç tarafından oluşturulur. Birey yaratılmış bir dünyayla karşı karşıyadır ve insan yaratılmışlarla eşit durumdadır. Bu bakış açısı, Konfüçyüs’ün dinamik değer merkezli

Page 71: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 71/264

69

ontolojisini felsefi antropolojiyle tamamlar (Fang 1967, 241- 142). Fang’ın ortaya koyduğu budüşünceler, evrenin yapısını felsefi bir anlayışla sergilemektedir.

Çin düşüncesinde, evren biçimsel olarak kuruluşunu konu edinmekten çok, içişleyişinin nasıl olduğu üzerinde durulmuştur. Tao’nun evrensel yasa şeklinde kullanılması,evrendeki her şeyin bu yasaya göre gerçekleştiği kabul edilmektedir. Yang ve Yin öğretisinde ise, evrenin içerdiği bütün unsurların, zıt niteliklere sahip olan Yang ile Yin tarafındanyapıldıkları öne çıkmaktadır.

4.2. Evrenin Katmanları

Yukarıda ele alınan evrenle ilgili düşünceler, düzen ve bütünlüğün Tanrı ya datanrılarca sağlandığı varlık alanı şeklinde benimsendiklerini göstermektedir. Evrenin nasılyapıldığı ve hangi katmalarının olduğu da evren anlayışının önemli konuları arasındadır.

Genellikle evren, gök, yer ve yer altı olmak üzere üç katmanlı düşünülmüştür. Gök : Evrenin üst bölgesi olan ve insan için ulaşılamaz olan gök, her zaman

hayranlıkla izlenmiş ve baş tapınma unsuru olmuştur. Eliade’ye göre, sonsuz ve aşkınnitelikleriyle tanınan gök, insan ve yaşama gücünün temsil edemediği bambaşka bir şeyi,Tanrı’yı, mükemmel bir biçimde temsil etmektedir. Aşkınlık, sonsuzluk, en yüksek olmak,tanrılara özgü niteliklerdir. İnsanın ulaşamadığı yukarı bölge, yıldızlı gök, tanrılara özgüaşkınlık, mutlak gerçeklik, sonsuzluk gibi ayrıcalıklara sahiptir. Gökyüzü, tanrıların mek ânıdır; oraya ancak ayrıcalıklı kişi, göğe yükselme ayiniyle ulaşır. Bazı inançlarda ölümsonrası ruhların toplandığı yer olarak tasvir edilmektedir (Eliade 2003/1, 61- 62). Gök, yüksek,

insanların ulaşamayacağı bir boyuttur. Doğal olarak insan üstü güçlerin ve varlıkların sahipolduğu bir yerdir; tapınağın basamaklarını törensel olarak çıkan ya da göğe uzanan ayinsel birmerdivene tırmanan kişi artık insan değildir. Ayrıcalıklı ölümlülerin öldükten sonra serbestkalan ruhları, göğe yükselirken insan olma durumundan sıyrılırlar. Gök, doğal olarakvarlığıyla aşkınlığı, gücü ve değişmezliği simgeler. Gök vardır; çünkü yücedir, sonsuzdur,dokunulmazd ır, güçlüdür (Eliade 2003/1, 62).

Yer : İnsanın ve diğer canlıların yaşama alanı olan yer, evrenin orta kısmını temsiletmektedir. Yaşama alanı olması nedeniyle, bütün duygu, düşünce ve eylemleri yeryüzüortamında gerçekleşmektedir. Yer, aynı zamanda toprak olarak da kabul edildiğinden, analıkvasıflarıyla da bezenmiştir. Yer, ilk dinsel inanışlarda ya da mitlerde, insanı çevreleyen bütün ortam şeklinde tasvir edilmiştir (Eliade 2003/1, 248). Evrenin düzen temelli bütünlüğü, yeriçin de geçerlidir. Eliade’ye göre, kozmosun temelini oluşturanyer , dinsel açıdan pek çoksimgeye, anlama ve boyuta sahiptir. Var olduğu, kendini ve başka varlıkları ifade ettiği, bahşettiği, ürettiği ve her şeyi bağrına bastığı için toprağa tapılmaktadır (Eliade 2003/1, 244).Yerin, toprak olarak, yani üzerindeki toprak katmanı ve yer altıyla kazandığı en önemli özellik, onun sonsuz üretkenlik kapasitesi, yani doğurganlığıdır (Eliade 2003/1, 248).Yeryüzü gök ve yer altının arasında orta noktadır. Bu anlamda evrenin merkezi olarak da benimsenmiştir.

Page 72: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 72/264

70

Yer altı : Evrenin alt katmanı olan yer altı, olumsuz tasvir edildiği kadar, olumluözelliklerle de anılmaktadır. Yer altı dünyası, ölüler âlemi ve sıklıkla da kötülük ilkesiyleilişkilendirilmiştir. Öte yandan, kısmen ana rahmiyle ilişkisinden, ama daha çok, ekinlerin ve baharın yeşil çimenlerinin topraktan fışkırmasından dolayı yer altı, doğurganlığın simgesidir.Yer altı, altın, gümüş gibi diğer yararlı madenleri de vermektedir. Aynı zamanda gömüt ya damezarla da ilişkilidir. Ölülerin ruhlarının karanlıklar ya da gölgeler âleminde dolaştıkları yerde orasıdır (Russell 1999, 68). Bitkilerin beslenmesi, suların kaynağı, tanrılar da dahilevrendeki her şeyin topraktan türetilmesi, yer altının anlamını değiştirmiştir.

Genel olarak, evrenin, gök, yer ve yer altı olmak üzere üç ana bölümden meydanageldiği düşünülmüştür (Eliade 1992, 19). Bu üç bölüm içinde, insanın kendi oluşumunun arka planı olan gök, tanrıların bulunduğu yer olarak tasvir edilmiş ve en yüksek değer göğeverilmiştir. Yer, insanların yaşadığı alandır. Buradaki faaliyetler, gök’ün kontrolünde ya dagözetimindedir. Eski ve geleneksel toplumlar çevrelerindeki dünyayı, düzenli ve bilinebilir

özelliklere sahip bir küçükevren (mikro-cosmos) olarak düşünmüşlerdir. Küçük evren yanikültürel dünyanın sınırları dışında, ürkütücü, korkutucu olayların olduğu kaos dünyası yer alır(Eliade 1992, 16- 17). Yer altı, kötü yaratıklar ve ölüler dünyası olarak görülmüştür. Ayrıca,evrenin bu üç bölümü, sırasıyla, insanın doğumu, yaşaması ve ölümü anlamlarına da gelmektedir.

Evrenin üç katmanından biri olangök, diğer katmanlardan üstün görülmüştür. Sözkonusu üstünlüğün kaynağı, güneş ile ayın düzenli hareketleri ve bu hareketlere bağlı olarak dünyada gerçekleşen değişmelerdir. Üstte olmanın verdiği avantajla, güneş ile ay, bütüntoplumlarda, genellikle, tanrılar olarak kabul edilmişlerdir. Özellikle de güneş, en üstün tanrılarla özdeşleştirilmiştir. Meteorolojik olaylar da göğün üstünlüğünün gerekçeleri arasındadır. Yer, tanrıları doğuran, evrenin oluşumunun başlangıcı, evrenin maddesinisağlayan kaynak olmasına rağmen hiyerarşiye sokulduğunda, ikinci durumundadır. Bununla birlikte, insanların gündelik hayatları yeryüzünde geçtiğinden, yer hiçbir zaman önemsizmiş olarak algılanmamıştır. Hatta çoğunlukla, hayatın şartları nedeniyle yerin, gökten üstün görüldüğü söylenebilir. Beslenme, barınma, güvenlik gibi zorunlu ihtiyaçların giderilmesüreçleri, yeryüzünün üstünlüğünü tartışmasız hâlegetirmektedir. Yer altı katma nı, genellikle istenmeyen, ancak zorunlulukla varlığı kabul edilen bir yerdir. Yer altı dünyası, kötülüklerin bulunduğu yer olduğu gibi ölülerin gittiği yer olması nedeniyle olumsuz niteliklere sahiptir.

Bu üç katman evrenin bütünlüğünü oluşturmaktadırlar.

4.3. Evrenin Yapıldığı Öğeler

Ebedi kabul edilen evren, tanrı ya da tanrılar tarafından yapıldığından bir başlangıca sahiptir; dolayısıyla ezeli değildir. Evren, Tanrı tarafından yapılmış mükemmel bir sistemdir.Evrenin yapılış süreçlerine bakıldığında, öncelikle su ve toprak öne çıkmaktadır. Bunlara ekolarak başka elementler de evrenin kuruluşunda yer almaktadır.

Yukarıda Hint evren anlayışını açıklarken Vişnu’nun evreni yakıp sonra yeniden

kuruşu üzerinde durulmuştu. Vişnu evreni yeniden kurarken, eter, hava, ateş, su ve topra kelementleri üzerinden evreni yeniden biçimlendirdiğine göre (Zimmer 2004, 62-63), evren bu

Page 73: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 73/264

71

elementlerle kurulmaktadır. Çinliler de beş temel element sayarlar ve bunların evreninkuruluşunda yer aldığını kabu l ederler. Söz konusu elementler, statik değil, dinamik vekarşılıklı olarak birbirlerini etkileyen güçlerdir. Kategori olarak da adlandırılan elementlerşöyle sıralanmış ve özellikleri belirtilmiştir:Su, ateş, ahşap, metal ve toprak . Suyun doğası, ıslatmak ve düşmektir; ateşin alev almak ve yükselmek; ahşabın bükülmek ve düzeltilmek;metalin teslim olmak ve değiştirilmek; toprağın ekilmeyi ve mahsul toplamayı temin etmektir( Fung Yu Lan 2009, 177-178). Hint ve Çin düşüncelerinde evrenin temelelementlerinin su,toprak ve ateşin ortak olduğu görülmektedir. Evrenin kuruluşunda yer alan elementlereverilen anlamlar da evrenin yapısını anlamada yardımcı olmaktadır.

Su : Evrenlerin kuruluşunda su her zaman ilk element olarak öne çıkmaktadır.Eliade’ye göre su, bütün potansiyel ve üretken güçleri temsil eder ve tüm var oluşun kaynağıdır. Hint düşüncesinde su, her şeyin kaynağı, dünyanın temeli, bitkilerin özü,ölümsüzlük iksiri, uzun ömrün nedeni, yaratıcı güç, her derde deva bütün hastalıkları

iyileştiren olarak tanıtılmaktadır (Eliade 2003/1, 196). Kozmogonide, her biçimin öncülü, heryaratının desteğidir. Suya batma, ilk biçime geri dönüşü, yeniden yaradılışı, doğumusimgelemektedir. Suya batma, biçimlerin biçimlerini kaybediştir; sudan çıkış, biçimin ilk kezdışa vurulduğu yaradılış eyleminin tekrarıdır (Eliade 2003/1, 196). Tohumlar açısından zenginolan su, toprağı, hayvanları ve kadınları döllemekte, tüm imkânları kendi bünyesinde barındırmaktadır. Mükemmel bir akıcılığa sahiptir. Her şeyin gelişimini sağlar; aya benzetilirya da doğrudan ayla özdeşleştirilir. Ayın ve suyun ritimleri aynı kaderi paylaşırlar. Tüm biçimlerin düzenli aralıklarla görünüp kaybolmasını yönetir; evrene döngüsel yapısını kazandırır (Eliade 2003/1, 197). Suya yüklenilen anlamlar, evrenin yapılışının susuzolamayacağını ve yeni biçim ve hayatların su temelli bir yapıya sahip olmaları gerektiği çok açık bir şekilde sergilenmektedir. Sümer ve Mısır düşüncelerinde evren ilk suyun üstünde biçimlenir. Su öncedir ve onsuz olunamamaktadır. Hint düşüncesindeki Vişnu anlayışı da benzer bir resmi ortaya koymaktadır.

Toprak : Yeryüzünün bir başka adı olan toprak, evrenin yapıldığı maddeyi temsiletmektedir. Su dölleyici nedenken, toprak biçimlenmiş varlıktır. Var olanların somut olarakgerçekleşmeleri, maddi bir biçimle mümkün olmaktadır. Söz konusu maddi biçim, toprakla mümkün hâle gelmektedir. Toprak, doğuran ana olarak, tanrısal müdahalenin sonuçlarınınnesneleşmesini ve süreklilik kazanmasını sağlamaktadır. Vedalar'da to prağa sahiplenmenin

yolu Agni'ye bir ateş mihrabının dikilmesiyle yasallaşabiliyor. Ateş mihrabıyla, Agni oradavar kılınmış ve tanrılar dünyasıyla iletişim sağlamıştır. Mihrabın mekânı kutsal bir alan hâlinegelmiştir. Agni mihrabı dikmek, yaratılışı mikro evren ölçülerde yeniden gerçekleştirmek anlamına gelmektedir. Alçının yumuşatıldığı su ilk suya özdeş tutulmuştur; mihrabın kaidesini oluşturan alçı toprağı simgelemektedir. Yan cidarlar ise atmosferi temsiletmektedirler. Bir toprak parçası, ancak onun yeniden yaratılmasıyla, yanikutsallaştırılmasıyla kişiye ait hâlegelmektedir (Eliade 1991, 11-12).

Ağaç: Çin düşüncesinde beş elementten biri ahşaptır (ağaç). Ağaç, çeşitli inançlarda kazandığı anlamlar açısından, evreni temsil eden önemli bir unsurdur. Eliade’nin bildirdiğinegöre, ağaç, kendini sürekli yenileyen bir unsur olarak canlı kozmosu temsil etmektedir.

Page 74: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 74/264

72

Tükenmez hayat, ölümsüzlükle eşdeğerde olduğu için ağaç-kozmos, bir başka seviyedeölümsüz hayat ağacına dönüşmektedir. Tükenmez hayat, ilkel ontolojide mutlak gerçeklik kavramının ifadesi olduğundan, ağaç bu gerçekliğin simgesine (dünyanın merkezi)dönüşebilmektedir (Eliade 2003/1, 269). Bununla birlikte ağaç, kendi başına bir kutsallığa sahip değildir; her zaman bir başka şey için bir aracıdır. Gücüyle ve ifade ettikleri sayesindeağaç, dinsel bir nesne özelliği kazanır. Bu güç, kendi çapında, belli bir ontolojiye sahiptir:Ağaç kutsal güçlerle yüklüyse, dikey olduğu, yerden bittiği, yapraklarını kaybedip yenidenkazandığı, kendisini sayısız kez yenilediği (ölür ve yeniden dirilir), süslü ve güzel olduğu içindir. Ağacın biçimine olduğu kadar biyolojik özelliklerine de bağlı tüm bu nitelikler ancak

bir ilk örneğe bağlanmasıyla gerçek değerini kazanır. Varlığıyla (gücüyle) ve evrim yasasıyla(yenilenme) eski inanışlara göre ağaç, kendi yapısında tüm kozmosu yenilemektedir.Yüklendiği özellikler nedeniyle ağaç evrenin simgesine dönüştürülebilmektedir (Eliade2003/1, 269- 270).

Hint eski geleneği, her zaman kozmosu dev bir ağaç olarak tasvir etmiştir. Evren, kökleri göğe uzanan, dallarıyla tüm dünyayı saran baş aşağı durmuş bir ağaçtır (Eliade2003/1, 274). Bu kökleri yukarı uzanan ve dalları aşağıya varan, ezeli Asvattha’dır; o saf olandır, o Brahma’dır. O, ölümsüz olarak adlandırılmaktadır. Tüm dünya onda dinlenir.Asvattha ağacı burada, Brahma’nın kozmostaki en açık tezahürünü, başka bir deyişle, iniş hareketi olarak yaratılışı temsil eder. Öteki Upanişad metinlerinde de kozmos bir ağaç olaraktasvir edilir: Dalları, hava, ateş, su, topraktır (Eliade 2003/1, 274). Ağaca yüklenilennitelikler, onun evreni temsil ettiğini ve evrenin çok sayıda niteliği ağaçta gerçekleştiğineişaret etmektedir.

Ateş: Evrenin yapılışında önde gelen elementlerden biri olarak ateş, dönüştürücü güçolarak k ullanılmaktadır. Ateş, yakma özelliğiyle, bazı şeylerin biçimlerini yakarak özünortaya çıkmasını sağlamak için kullanıldığı gibi, yeni şeylerin oluşmasını da sağlayabilmektedir. Aynı zamanda yok edeci bir güç olarak da algılanmaktadır. Güneş ve ışıkda ateşin temsil ettiği unsurlar arasındadır.

Evrenin yapıldığı ilk maddeler su ve toprak olarak öne çıkmaktadırlar. Özellikle su, evrenin yapısındaki ilk maddedir. Sümer, Mısır ve Hint evren düşüncelerinde, evreni kuşatantopraktan olan unsurların adalar şeklinde, suyun üzerinde yüzdükleri tasvirleri görülmektedir.

Canlılığın ve hayatın suya olan bağlantısı, bu düşüncelerin oluşmasında etkili olduğusöylenebilir. Sümer ve Mısırlılarda görülen suyun içindeki tepe figürü, bir yandan toprağa, biryandan gökle yer arasındaki bağlantıya işaret etmektedir. İlk tapınaklar olan ziguratların tepeşeklinde yapılmaları, tepe anlayışının bir yansımasıdır.

Page 75: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 75/264

73

Uygulamalar

Page 76: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 76/264

74

Uygulama Soruları

1. Evrenin yapılışı neden anlatılmalıdır?

2. Evren ezeli ve ebedi olsaydı Tanrı’ya ihtiyaç duyulur muydu?

3. Evreni katmanlara bölmek ne türden kolaylıklar sağlamaktadır?

4. Evrenin tek elementten yapıldığın düşünmekle çok elementten yapıldığınıdüşünmek arasında ne fark vardır?

Page 77: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 77/264

75

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Evren hakkındaki düşünceler aşamalı bir şekilde gelişmeye devam etmektedir.

Başlangıçtan itibaren yaşanılan bölge merkez kabul edilerek evrenin içeriği oluşturulmuştur. Evrenin değişmeyen özelliği tanrısal düzenidir. Söz konusu düzen, tanrıların özelliklerinin

belirlenmesinde, toplumsal yapının düzenlenmesinde de kullanılmıştır. Evreni oluşturanmaddeler çeşitli şekillerde merkeze alınarak evrenin kuruluşu açıklanmaktadır. Evreninkuruluşunda insanın ortaya çıkması ve sahip olduğu özellikler de konu edinmektedir.

Page 78: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 78/264

76

Bölüm Soruları

1) Evren açıklamalarında su neden en çok kullanılan unsurdur?

a) Bol bulunduğundan

b) Yayılma özelliğinden

c) Thales önerdiği için

d) Hayatın suda başladığı kabul edildiğinden

e) Kutsal olduğundan

2) Evren katman lı düşünülmeseydi aşağıdakilerden hangisi mümkün olmazdı?

a) İnsanın evrenin merkezinde olması açıklanamazdı

b) Bitkiler ortaya çıkmazdı

c) Cehennem tanımlanamazdı

d) Ruhlara bir yer bulunamazdı

e) Madenler ortaya çıkmazdı.

3) Tanrıların evren yapma nedenleri nelerdir?

a) Kendi var oluşlarını açıklamak

b) İnsana yaşama alanı vermek

c) Birbirleriyle savaşmak

d) Her bir tanrının yönetim alanı olması

e) İlk ilkenin evrenin yapılmasını iste miş olması

4) Gök ve yerin dağ ve dünya ağacıyla bağlanmasının nedeni nedir?

a) Bağlı olmadıklarında birbirlerinden ayrılıp gide ceğine inanılması

b) Evrenin bütünlüklü bir yapı olduğunu göstermek istemeleri

c) Tanrıların gökten aşağı inmeleri için

d) Ölenlerin ruhlarının tanrıların yanına gitmeleri için

e) Büyücünün evrende kolay seyahat etmesi için

Page 79: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 79/264

77

5) Güneşin tanrı kabul edilmesinin nedenini aşağıdakilerden hangisi daha iyi açıklamaktadır?

a) İnsanları ısıttığı için

b) Bitkilerin büyümesini sağladığı için

c) Işığın kaynağı olması ve gökyüzünde sürekli bulunması.

d) İnsanlara güvenlik vermesi

e) Çinliler in güneşi tanrı kabul et melerinden dolayı.

6) “Evreni kurmak” ifadesi ne anlama gelmektedir?

7) Evren ve Tanrı ilişkisi göz önüne alınmadan evren açıklanabilir mi?

8) Evrenin katman ları neye göre belirlenmektedir?

9) Evrenin mükemmel olmasıyla sonlu olması arasında ne fark vardır?

10) Ezeli ve ebedi olma durumu ne anlama gelmektedir?

Cevaplar:

1)d, 2)a, 3)e, 4)b, 5)c

Page 80: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 80/264

78

5.İNSAN

Page 81: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 81/264

79

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

5.1. İnsanın Yaratılışı

5.2. Ruh

5.3. İnsan Olmanın Zorlukları

Page 82: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 82/264

80

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İnsanın ortaya çıkışına ilişkin açıklama modelleri kaç öbekte toplanabilir?

2. İnsanın ortaya çıkışını açıklayan modellerde Tanrı ya da tanrısal gücü olan birvarlığa neden ihtiyaç duyulur?

3. Ruh, hangi nitelikleriyle insanı temsil etmektedir?

4. İnsanın evrendeki konumuyla ruh arasında nasıl bir bağlantı vardır?

5. İnsanın yaşadığı zorluklar hangi başlıklar altında sınıflandırılmalıdır?

Page 83: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 83/264

81

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veyageliştirileceği

İnsan hakkında nelerin venasıl düşünüldüğü öğrenmek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Ruhun insan için taşıdığı

anlamları kavramak

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

İnsanın tarihsel seyrindeidealler ile gerçeklerikavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 84: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 84/264

82

Anahtar Kavramlar Yapma Yaratma Bilinç Ruh Tanrı Evren Beden Duygular

İyilik Kötülük Evren tasavvuru

Page 85: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 85/264

83

Giriş

İnsan, evren tasavvurunun merkezinde bulunur ve tamamını belirler. Çünkü, evrentasavvuru, insanın var oluşunu açıklamaya yöneliktir. Bununla birlikte, insan, kendisinievrenin en değerli varlığı olarak sunmamaktadır. Tanrılar, evrenin temel ilkleri, ruhlardansonra, insan kendini öne çıkarmaktadır. Köken sorunlarını dile getirirken insan kendinin denasıl oluştuğunu açıklamaktadır. İnsanın evren tasavvurundaki yeri, devlet, tarih ve dinanlayışlarında geniş boyutlu ele alındığından, burada sadece konu edinilen medeniyetlerdeinsanın ortaya çıkışını nasıl açıkladıkları üzerinde durulmaktadır.

5.1. İnsanın Yaratılışı

Sümerlilerde , insanın kökenine ilişkin çeşitli anlatılar vardır. Bunlardan biri,insanların bitkiler gibi yerden bittikleridir. İkincisinde ise , bazı tanrısal zanaatkâr lar tarafından

kilden yoğrulduğu, sonra Tanrı Nammu kalbini biçimlendirdiği, Tanrı Enki de can verdiğianlatılmıştır (Eliade 2003/2, 81). Hook’un anlattığı bir efsaneye göre, evreni düzenlemekle yükümlü olan Enlil, yeryüzünü de düzene sokmuştur. Öncelikle, tanrıların yaşadıkları kentlerve tapınakları, evrenin düzenlenmesi süreci içinde ve insanın yaratılışından önce gerçekleşmiştir. İnsanla ilişkili esas unsurlar, bitkiler dünyası, sığırlar, tarım araçları ileuygarlığın çeşitli zanaatları, Enlil'in buyruklarını yerine getiren küçük tanrılar tarafındanyaratılmışlardır. Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, bilgelik tanrısı Ea'nın önerisiyle,Enlil, iki küçük tanrı olan sığır -tanrı Lahar ile tahıl-tanrıça Aşnan'ı tanrılara yiyecek vegiyecek sağlamak amacıyla yaratmışlar ve bu iki tanrı gayretli çalışmalarıyla dünyada büyük bir yiyecek bolluğu yaratmışlardır. Sarhoş olduklarında kavga ederek görevlerini unutmuş vetanrıların beslenmeleri aksamıştır. İnsan bu duruma bir çare bulmak için yaratılmıştır (Hooke1991, 25- 26). Lahar ve Aşnan tanrıların yiyeceğini sunmak için yeryüzüne indirilmişlerdi.Bunlar çobanlık ve tarımla ilgili kültürler geliştirmişlerdir. İçkiden dolayı aralarında tartışma başlayınca, sorumlu oldukları işler aksamıştır. Tartışmanın sonucunu tanrılar belirlemişAşnan'ı galip ilan etmişlerdir. Bunun anlamı, tarımın hayvancılığa galip gelmesidir.

Bir başka yaratma hik âyesi Nammu ve Enki bağlamında anlatılmaktadır. Tanrıların başı sıkıştığında başvurdukları merci bilgelik tanrısı Enki'dir. İlk okyanus, tanrıların anası Nammu doğum tanrıçası Ninmah ve 'iyi ve soylu yaratıcılar' Enki'nin kontrolünde insanı

yaratmak için çalışmışlardır. "Derin suların üzerindeki" balçığı karıp insanı var etmişlerdir (Hook 1991, 30). Bilgisini kullanarak, tanrılara iş yapacak ve kendilerini sürekli çoğaltanvarlıkların yapılmasını Nammu istemiştir. Enki de, annesi Nammu’ya, tanrıların görüntüsünde, dipsiz suyun çamurunun özünden, kaderi Nammu tarafından belirlenen insanınyaratılmasını söylemiş ve insan böylelikle yaratılmıştır (Kramer 1990, 91). Sümerdüşüncesinde insan, tanrıların ihtiyacını karşılamak amacıyla tanrı biçiminde ve çamurdan yaratılmıştır.

Temel beslenme kayna kları dışında, ihtiyaçların nasıl karşılandığını gösteren efsanelerSümerlilerde de vardır. Efsanelerin birine göre, Enki, çevresindeki ülkeleri gezerek her birinetanrı ve tanrıça atamış ve bu tanrı ve tanrıçaları, insanın temel ihtiyaçlarını karşılamakla

Page 86: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 86/264

84

yükümlü kılmıştır. Saban, boyunduruk ve öküzlerin tarla sürmede kullanılmasını Enki'ningerçekleştirdiği efsaneden anlaşılmaktadır. Kanal ve setlerin bakımını Enkimdu'ya verildi.Yer'den fasulye üretmesi istendi. Aşnan tarım işleri için atanmıştır. İnsanların kurduklarıkültürel düzenin temel unsurlarının tanrılar tarafından meydana getirildiği ve bu unsurlara birgeçmiş verilmesinin belirtileri olarak bunlar değerlendirilebilir (Hooke 1991, 27-28).İnsanların temel ihtiyaçlarından sorumlu tanrılar a ve insanın ihtiyaçlarının bu temeldesağlandığına inanıldığı görülmektedir.

Bottero’ya göre ilk insanlar, ilk tanrısal çalışanlar olacak kadar akıl ve enerjiyledonatılarak ince bir ölçüyle icat edilmişlerdir. Böylece kendilerine verilen görevleri yerinegetirmeleri için gerekli niteliklere sahip olmaları sağlanmıştır. Fakat Enki/Ea, ilk insanları tanrılardan tamamen farklı bir oluşum içine sokmuştur. İnsanların sonraki kuşaklarının tanrılarla aynı doğaya sahip olduklarını ileri sürerek, ortak kimlik ve yazgı taleplerinde bulunmalarını engellemek istemiştir. Çalışmamak hakkı verilmemiştir. Enki/Ea insanların

hammaddesini kurban edilen bir tanrının kanıyla ülke toprağını harmanlayarak yapmıştır.Topraktan gelenin sonunda toprak olması istenmiştir. İnsan doğasına ölüm işlenmiş ve böylece insanın yazgısı tanrıların yazgısından kesin biçimde ayrılmıştır (Bottero 2005/2, 239). Sümer insan anlayışının bir boyutunun da çalışma zorunluluğu olduğu görülmektedir.

İnsanın yaratılış sürecine bakıldığında, esas sorunun beslenmeyle ilgili olduğu görülmektedir. Bu kaçınılmaz bir durumdur, çünkü, beslenme zorunlu ihtiyaçların başında geldiği gibi, devletin yapılanmasında tarımın çok büyük önemi vardır. Tarımla uğraşan veyerleşik toplumun oluşturduğu bilinen ilk devletin, iktisadi kaynakları da tarım kökenlidir.Ayrıca tapınağın yerleşik hayat, tarım ve devletle ilişkileri de göz önünde bulundurulduğunda,insanın beslenme merkezli bir anlayışla açıklanması kaçınılmaz olmuştur. Ancak Sümerliler, insanın dinsel hayatına da çok değer vermişlerdir. İnsanların tanrılara hizmet içinyaratıldıkları inancı, tanrılar karşısında durumlarını belirsiz hâle getirmiştir. Kaderlerinintanrıların elinde olması ve onların ne yapacaklarını bilmemeleri tanrılara olan hizmetler i dahada artırmıştır. Öldükleri zaman da ruhların karanlık ve sıkıcı yer altına gideceğineinanmışlardır. Onların inancına göre, yer altı dünyası yerüstünün bir yansımasıdır.

Mısır düşüncesinde insanın kökeni sorunu belirgin değildir. Hornung’un bildirdiğinegöre, tarihsel süreç içinde tanrısal tezahür biçimi olarak önce cansız nesne (taht, ip, akarsu)

daha sonra bitki ile hayvan, nihayetinde de insan görülür. En son tezahür biçiminin insanolduğu ve tarihin başlangıcında bazı “güçlerin insanlaşması” süreci yaşandığı gösterilmiştir.Mısır için tipik olan, insan bedeni ve hayvan başı taşıyan karma varlık erken dönemde ortayaçıkmıştır. Başın değişmesi, tanrının simgelerinin de değiştirilebilir olması ilkesinedayanmaktadır. Başka kültürlerde tanrıların ellerinde taşıdıkları simgeleri Mısır insanıgövdenin üzerine ya da başın yerine koyar. Canlı ya da cansız bir nesneyi de insan başıyla da birleştirmişlerdir (Hornung 2004/2, 77). Hawkes’a göre Mısırlılar, insanın yaratılışına fazlayer ayırmamaktadır. Çünkü, insanla tanrılar arasında özce bir fark yoktur. İnsanın koç tanrıKhnum tarafından çömlekçi çarkıyla biçimlendirildiğine inandıklarını gösterir belirtilervardır. GüneşTanrı’nın bildirisine göre, "İyi eğilimli olan insanlar, tanrının sürüleridirler.Tanrı, yeryüzü ve gökyüzünü onların isteğine göre yapmıştır” (Hawkes 1973, 412). Eliade de

Page 87: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 87/264

85

benzer bir görüş öne sürmüştür. Ona göre, kozmogoni ve teogonilerle karşılaştırıldığında,insanın kökenine ilişkin mitler siliktir. İnsanlar, güneş Tanrı Ra’nın göz yaşlarından olmuşlardır . Geç metinlerde (MÖ: 2000), Tanrı’nın sürüsü olan insanların iyi donatıldığıanlatılmıştır. Güneş Tanrı’nın insanlar için gök ve yeri yaptığı, burun deliklerini canlandırmakiçin havayı yarattığı bildirilmektedir. İnsan, Tanrı’nın etinden çıkan suret olaraktanıtılmaktadırlar. Tanrı gökte parlayarak, insanlar için, bitkileri ve hayvanları, onları

beslemek için kuşları ve balıkları yapmaktadır (Eliade 2003/2, 116). İnsanın kökenininyeterince açık olmadığı görülmektedir.

Yahudilerin insan anlayışı: Tan rı’nın insanı yaratması ve Tanrı ile insan ilişkileri süreklilik temeline oturmaktadır. Eski Ahit ’te anlatıldığı şekliyle insan, diğer unsurlar gibiyoktan var edilmemiş, topraktan yapılmıştır. Ayrıcalıklı yanı, Tanrı’nın kendi suretindeyaptığı insana kendi nefesinden üflemesidir. Hem yaratılış hem de ilk yaşama alanının (Aden bahçesi) ayrıcalıklı niteliklere sahip olmasına rağmen, insan, aynı zamanda gözetim altında

tutulmuş ve kural çiğnemeye bağlı olarak cezalandırılmıştır.Yaratılan unsurların hiçbirinin yaratılma nedeni açıklanmadığı gibi, insanın neden

yaratıldığı da belirtilmemiştir. Ayetin başında Allah niyetini bildirmiş ve gerçekleştirmiştir. “Ve Allah dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yaratalım; ve denizin balıklarına, ve göklerin k uşlarına, ve sığırlara, ve bütün yeryüzüne, yerde sürünen her şeye hakim olsun. VeAllah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah’ın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarakyarattı, ve Allah onları mübarek kıldı. Ve Allah onlara dedi: Semereli olun ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabii kılın; ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına, ve yerüzerinde hareket eden her canlı şeye hakim olun. Ve Allah dedi: İşte, yeryüzü üzerinde oluptohum veren her sebzeyi, kendisinde ağaç meyvesi olup her ağacı size verdim; size yiyecekolacaktır. Ve yerin her hayvanına, ve göklerin her kuşuna, ve kendisinde hayat nefesi olupyeryüzünde sürünen her şeye, bütün yeşil otu yiyecek olarak verdim” (Tevrat -Tekvin , 1. 26-30). Tanrı, Âdem’in yalnız olmasının iyi olmayacağından hareketle ona bir yardımcı yaratmıştır. Allah, uyuyan Âdem’in kaburga kemiğinden kadını yarattı. İnsandan alındığındandolayı kadına nisa adını verdi. Bunun için insan anasını babasını bırakacak karısına yapışacak. Âdem ve karısı çıplaktılar ve bundan utanmıyorlardı (Tevrat - Tekvin , 2. 18- 25). İlkkadının yaratılmasında amaç, Âdem’in yalnızlığıdır. Kadın yaratıldıktan sonra ortaya çıkansuç ve kadına verilen ceza, kadının asli görevinin ne olduğunu ortaya koymaktadır.

İnsanın yaratılmasına bağlı olarak, önce yaratılanların yaratılma gerekçeleri ortaya çıkmıştır. İnsanın zorunlu ihtiyaçları arasında olan beslenme sorunu, insan yaratılmadan önce hazırlanmıştır. İnsan, suç işleyip cezalandırılıp Aden’den çıkarılmadan önce, daha yaratılışaşamasında dünyaya hakim olması istenmektedir. İnsanın doğayla (dünya) ilişkisi, diğeranlayışlarda olduğu gibi, bir ortaklık, eşitlik, kardeşlik ya da aynı olma durumunu içermiyor.İnsan, dünyaya hakim olmakla görevlendirilmiştir. Dünyadaki her şeyi kulla nma hakkınasahiptir. Bu hakkı ona Tanrı vermiştir. Bu anlayışın temelinde, insanın ve dünyanın ayrı yaratılmaları ve birinin diğerine hakim olması yatmaktadır.

Page 88: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 88/264

86

Tekvin ’in ikinci babında ilk insan olan Âdem’in, topraktan yapıldığı, onun burnuna hayat nefes i üflendiği belirtildikten sonra, insanlık tarihinin başlayacağı ilk yaşama bölgesindeki konumu dile getirilmiştir: Tanrı, şarkta Aden’de bir cennet yaptı ve Âdem’i oraya koydu. Görünüşü güzel, yenilmesi iyi olan her ağacı Aden bahçesinde yarattı. Bahçenin ortasındahayat ağacını, iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Bahçeyi sulamak için Aden’den bir ırmak çıktı ve dörde bölündü. Pişon, altın bölgesi olan Havila diyarını kuşatır.Havila da ak günlük ve akila taşı vardır. İkinci ırmağın adı Gihon’dur. Bütün Kuş ilini kuşatır.Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir. Aşurun önünden akan odur. Dördüncü ırmak Fırat’tır. TanrıÂdem'i aldı baksın diye Aden bahçesine koydu ve Âdem’e emretti: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin; çünkü ondanyediğin gün mutlak ölürsün (Tevrat - Tekvin , 2. 8- 17). Bu uyarıya rağmen, sakınması gerekensuçu işlemiştir.

Kökende kazanılan özellikler, sonraki olayları açıklamada kullanıldığından, Âdem ile

Havva’nın Aden’den çıkarılacağı önceden belirlenmiştir. İnsanın Aden’den çıkarılacağının en önemli ipuçları, dünyadaki her şeyin Âdem’in emrine verilmesi ve Bilgelik Ağacı’dır. İyi olarak yaratılan Âdem’in Aden gibi bir ortamda iyiyi ve kötüyü bilmesine gerek yoktu. Tanrı, Âdem’i oradan çıkarmayı önceden planlamış ve bu yolu seçmiştir. Bilgelik ağacı ahlaktemelli bir semboldür. Ayrıca insanın şimdisini açıklamak için kökeni kullanma ilkesiaçısından soruna bakıldığında, dünyada olan kötülükleri ve ölümü açıklamanın en iyi yoluolarak Bilgelik Ağacı öne çıkmaktadır. İşlenen ilk suç ve uygulanan ilk ceza, Tanrı’yla insan arasındaki ilişkinin biçimini belirlemektedir. Tanrı, insana şunu öğretmek istemiştir: Benim yasakladığım şeyi yaparsan, şiddetle cezalandırılırsın. Ayrıca ilk suç ahla ka ilişkin olduğuna göre, Tanrı’nın şiddetle yasakladığı ve cezalandırdığı suç tipinin ahlaki olduğu söylenebilir.

5.2. Ruh

İnsanın yaratılışına ilişkin yukarıdaki açıklamalarda örtük ya da açık bir şekilde, insanın canlılığını, aklını, ahlaklılığını gerçekleştirecek bir unsur kabul edilmektedir. Genellikle ruh adı altında anılan bu unsur, insanın insan olmasını sağlamakta ve onu diğer varolanlardan farklı kılmaktadır. Dolayısıyla, insan olmayı ve evrendeki konumu ile görevinianlamak için ruh kavramı üzerinde durmak gerekmektedir.

Yukarıda görüldüğü gibi, insanın yaratılması ya da yapılması bedenin yapılması şeklinde algılanmış ve bütün dikkat bedene verilmiştir. Ancak, insanın yaşama şartlarınıoluşturması ile evrendeki konumuna ilişkin yapması gereken açıklamalar, ruhun birfonksiyonu olarak kabul edilen akıl sayesinde olmaktadır. Aklın özellikleri ruhun fonksiyonuolarak sunulmuştur. Eylemlerinin sorumluluğu ve ölümsüzlük yine ruh aracılığıyla açıklanmaktadır.

Yahudilikte , Tanrı evreni yarattıktan sonra insanı yaratmıştır. Tanrı, insanı kendisuretinde yaratmış ve burnundan hayat nefesini üflemiş ve adam yaşayan can olmuştur (Tekvin , b1. 24-30; Tekvin , b2, 7). Tanrı’nın suretinde ve T anrı tarafından can verilen insan,

bilme yeteneğine de sahiptir. Çünkü, bilgelik ağacına ilişkin yasağın gerekliliğini yerinegetirebilmesi için düşünme yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Eylemi nedeniyle aldığı

Page 89: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 89/264

87

ceza, onun bilme yeteneğine sahip olduğunun bir göstergesidir. Yasak meyve olayında, insanın kazandığı en önemli niteliklerden biri, kendilik bilincidir. Aden bahçesindekidurumlarının farkına varmaları, kendilik bilincinin uyanışıdır. Cezalandırılarak Aden’den sürülmeleri kendi ihtiyaçlarını üretme sorumluluğu, bilincin temel en üst noktaya varma sı anlamına gelmektedir. İnsanın kendi ihtiyaçlarını karşılama ve söz konusu ihtiyaçlar içingerekli her türden üretimi yapma becerisi, bilme yeteneği olarak aklı ortaya çıkarmaktadır.Ancak aklın ayrı bir nitelik olarak verildiğinden söz edilmemektedir. Ruhun bir fonksiyonuolarak anlamak gerekmektedir.

Hint kozmogonisinin en önemli unsurlarından biri A tman ’ dır. Köken olarak "üfürük","soluk", (nefes) anlamına gelenatman , "özvarlık", "benliğin özü", "kendi başına oluş" gibianlamlar kazanmıştır.Atman , k işiliğin en derin özüdür. İnsan, görünüşünü oluşturan bedeninden ayrılırsa, geriye kalan öz denebilecek kişilikten (buna "ruh" da denebilir), bütünistekleri, duyguları, tutkuları çıkarılırsa, işte o zamanAtman kavramına, insan varlığının

derinliğindeki o tutulamaz en derin öze ulaşılır. Buna “benlik", "öz", "ruh" gibi adlar verilsede, bu adlardan hiçbiri "Atman" kavramının anlamını tam olarak karşılayamaz (Störig 1994,50). İnsan ruhuyla örtüştürülen atman, insanın kaderi üzerinde etkili olmaktadır.

Ruh ve ruhun bir fonksiyonu olarak gözüken akıl, üzerinde durulan dönemde yeterincenetleşmişlerdir. Ruh, canlılığı temsil etmesi nedeniyle, insan olmanın temel unsurlarından biriolarak kabul edilmiştir. Ayrıca, bu dünyadaki eylemlerin sorumluluğunu yüklenmek vesorumluluğun ödülü ile cezası ölüm sonrası ruh aracılığıyla açıklanmaktadır. Eylemlerindensorumlu olma durumu, evrenin ilkelerini, tanrısal buyrukları bilme ve kavrama temelinedayanmaktadır. Sorumluluk akıllı olmayı gerektirmektedir. Bilme ve sor umluluk niteliği ilecanlılık ve ebedilik niteliği ruhun temel unsurları olarak benimsenmiştir. Böylelikle, insanolmanın temel ilkeleri olan beden ile ruhun birlikteliği düşüncedeki yerini almıştır.

5.3. İnsan Olmanın Zorlukları

İnsan, yaratıldığından itibaren var oluşunu sürdürebilmek için sürekli mücadele etmiştir. İnsan olmanın en önemli özelliği, aklı aracılığıyla ihtiyaçlarını gidererek kendisürekliğini sağlamaktır. Dolayısıyla sorunları çözmek ve çözümleri kurumlaştırmakgerekmiştir. Kültürel yapı ile evren tasavvurunun bütün değer ve kurumları, sorun alanlarının

çözüm sistemlerinden oluşmuşlardır. İnsanın ve çözüm sistemlerinin iç yapılarındankaynaklanan nedenlerden dolayı, çözüm sistemleri içerikçe sürekli değişmek durumundakalmıştır. İçerik değişmelerinin bir başka nedeni de çeşitli yollarla ilişkide olan toplumlarınevren tasavvurunun içeriklerinin farklı olmasıdır. İçeriklerde gerçekleşen değişmeler, ilgili çözüm sistemiyle sorun olmaktan çıkarılmaktadır. Bununla birlikte, her bir birey kurumlardaiçkin olan çözüm sistemlerini kendisi için çalıştırmak zorunda olduğundan, hayat mücadelesi aralıksız sürmektedir.

İnsanın var oluşu, beden ve ruh olmak üzere iki temel niteliğin zorunlu birlikteliğiyle mümkün olmakla birlikte, duygu, bunlara, üçüncü bir unsur olarak katılmaktadır.

Page 90: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 90/264

88

Beden , insanın somut göstergesidir. İnsan bedeni, insanı insan yapan diğer özellikleride kendinde barındıran bir yapıdır. Bedenin ihtiyaçlarının giderilmesi, sağlıklı olması, var oluşsal bir sorundur. Bedenin ihtiya çları, en basitinden en karmaşığına kadar, her zamansorun olmuştur. Beslenme sorununda kaydedilen aşamalar, besin türlerinin çeşitlendirilmesi, yokluğu ve bolluğu, besinlerin kaynakları, işlenmesi, dağıtımıyla ilgili ortaya çıkan sorunlar,insanın karşılaştığı en temel sorunlardır. Barınma ve güvenlik gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarınyarattığı değer ve kurumlar, doğrudan bedenin sürekliliği ve sağlılığıyla yakından ilişkili olduğu kadar, toplumun biçimlenişinde de etkili olmuştur.

Duygular , korku, k ıskançlık, nefret, aç gözlülük, güçlü olma isteği, üstünlük, açlık, güven, güvensizlik, sevinç, sahiplik, mülkiyet, ölüm, huzur, mutluluk, mutsuzluk, tedirginlik,dışlanmışlık olarak sıralanabilirler. Söz konusu duygular, olumlu ve olumsuz şekledönüştükleri gibi, hem olumlu hem de olumsuz sonuçlara da neden olurlar. Duygu durumları, aile, akraba, kabile üyeleri de dahil olmak üzere, insanlar arası çekişme, sürtüşme,

düşmanlıkların ve yaratıcılığın kaynaklarıdırlar. Bedenin dünyadaki sürekliliği, duygudurumlarının uygun şekilde cevaplandırılmasına bağlıdır. Çünkü, bireyin doğadaki güvenliği,tedirginlik, korku, açlık, ölüm korkusu gibi duygu durumlarının cevaplandırılmasına bağlıdır.Eğer söz konusu duygulara uygun davranılmazsa, zarar görüleceği açık olduğundan,duygularına bağlı tepkileri önceliklidir. Duygular bedenin, dolayısıyla bireyin yaşamaortamında güvenlik sistemini sağlamakla birlikte, insanın yıkıcılığının ve kötülüğünün dekaynaklarıdırlar. Korktuğu şeye saldırarak onu etkisizleştirmek, acıktığında bütün değerleriçiğnemek, kıskançlık duygusuyla arkadaşına ya da en yakınına zarar verebilmektedir.Duygular, olanı değiştirmek, yeni şeyler istemek, yetinmemek, beğenmemek türündennitelikleriyle, kültürel düzende önemli sorunlar çıkarmak ta ve dönüşümleri zorlamaktadırlar.Dolayısıyla, yaratıcılığın gelişmesinde en önemli görevi duygu temelli sorunların aldığı gerçeği de önümüzde durmaktadır.

İnsanın, hem birey hem de toplum olarak var oluşunu sürdürebilmesi temelihtiyaçların giderilmesine bağlıdır. Öncelikle beden ihtiyaçları hayati öneme sahiptir. Açlık, korunaksızlık bireyin ölümü anlamına geldiği gibi, kabile ve toplum için de aynı sonucuvermektedir. Beslenme, barınma ve güvenlik, öncelikle aile içinde sağlanmakla birlikte, bireyher za man iç ve dış tehditlere açıktır. Zorunlu ihtiyaçların düzenli karşılanması, üretim ilişkileri ile aile, kabile ve toplum gibi kurumsal ilişkiler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ancak,

doğal çevrenin değişmesi, kurumsal yapılardaki değişiklikler zorunlu ihtiyaçların karşılanmasındaki en önemli sorunlar arasındadır. Bu konudaki asıl tehditlerden biri de başka insanlardır.

İnsan için en büyük tehdit yine kendisidir. İnsanın kendisi için tehdit olmanın ikiyolundan biri bireysel, diğeri de toplumsaldır.Bireysel tehdit, çoğunlukla, duygu durumlarından kaynaklanan çekişmeler ve sürtüşmelerle ilgilidir. Duygu durumları, insanlar arasında güvensizliğin nedenleridirler. Çoğunlukla vakitlerini zorunlu ihtiyaçların giderilmesine harcamakla birlikte, hem zorunlu ihtiyaçları karşılarken hem de diğer zamanlarda bu duygu durumları nedeniyle birbirleriyle çekişmektedirler. Çekişmeleryatıştırılamadığında, düşmanlıklara dönüşmektedir. Düşmanlıklar da çok sık olarak şiddete

Page 91: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 91/264

89

dönüşmekte ve ölümlerle sonuçlanmaktadır. Bir ey, zorunlu ihtiyaçları için yeterli çabayı göstermediği her durumda, yaşama şartları zorlaşmakta, giderek ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır.Toplumsal tehdit iki türlüdür: 1- Toplum içi tehdit. 2- Topluluk ve toplumlararası tehditler. Toplum içitehdit, toplumsal yapıda sınıfların oluşması, alt sınıfların ezilmesive isyan etmelerinin üst sınıflarda yarattığı korkular çerçevesinde gerçekleşmektedir. Tarım ve yerleşik hayata geçişle somutlaşan sınıflar ve kölecilik, insanın kendi türüne yaptığıkötülüklerin en belirgin olanları arasındadır. Sınıfların kast sistemine dönüşmesi, alt sınıflarınsürekli aşağılanması, yaşama şartlarının her zaman çok kötü olması, insanın kendi türdeşineyaptıklarını göstermektedir. Özellikle de kölelik, insanların birbirlerine ne kadar değer verdiğinin verileri arasındadır. Topluluk ve toplumlar arasında ortaya çıkan tehditleri, ganimet, savaş ve düşmanlık şeklinde ifade etmek mümkündür. İnsanlar, bilinen en eskidönemlerden itibaren, dillerini anlamadıkları başka insanları, insan olarak kabul etmeyipinsan olmayanlar sınıfında görmüşlerdir. Her kabile kendini insan olarak tanımlamıştır.Kendinden olmayanları da zorunlu ihtiyaçların karşılanmasında yarattıkları sorunlar nedeniyle

düşman olarak kabul etmiştir. Tarih boyunca bütün kabile ve toplumlarda düşmanlıklar karşılıklıdır. Aç kalan topluluklar ya da kolay besin bulmak isteyenler, komşularınasaldırmaktan çekinmemişler ve düşmanlıklar kan davalarına dönüşmüştür. Devletleşme aşamasında da, güçlenen devletlerin yayılma siyasetleri, zayıf devletlerin halkları için zulümden başka bir şey getirmemiştir. Yayılan devlet bir süre sonra çöktüğünde, benzerzulümleri onun halkı da yaşamıştır. Devletlerin güçlenme ve güç gösteri için yayılmasiyasetlerine bağlı olarak gerçekleşen haksızlıklar, insanların başa çıkamadıkları en önemlisorunlardan biri olmuştur.

Hayatını ortalama bir şekilde sürdürebilmesi çoğunlukla zor olmakta, Hint ve Budistdüşüncelerinde olduğu gibi, hayatın kendisininacı olduğu vurgulanmaktadır. Yaşama şartlarını asgari olarak sağlayabilmek için sürekli bir çabanın içinde olmak, her zaman şikâyetedilen bir konudur. İnsan olmanın zorluklarından bir kısmı da ruha bağlı olarak gelişmektedir.

Ruh: Hastalıklar ve ölüm söz konusu olduğunda ruh temel değer olarak ortayaçıkmaktadır. Çünkü hastalığın nedeni, çoğunlukla, yabancı ve kötü büyücülerin yaptıkları büyülerdir. Büyü ruhu etkilemekte ve ruhun hastalığı da benden aracılığıyla kendinigöstermektedir. Ayrıca, ortaya çıkan doğa sorunları, topluluk ya datoplumdaki sorunlar,Tanrı ya da tanrıların cezalandırması olarak algılanmaktadır. Doğa felaketleri ve toplumsal

sorunlar karşısında bireyin çaresizliği, yaşamasının zorlukları arasındadır. Ruhla ilgili asılsorun ölümle ortaya çıkmaktadır. Her bir birey, öldükten sonra ruhun varlığını sürdürme alanının iyi olması gerektiği ve ceza sisteminden kurtulması için gerekli tedbirleri sürekli almak zorundadır. Dolayısıyla gündelik hayatta, ruhları ve tanrıları kızdırmamak için inançilkelerine harfiyen uyması gerekmektedir. İnanç sistemi, hem bu dünyada yaşama şeklini biçimlendirmek te hem de öte dünyada nasıl bir konuma sahip olacağını yönlendirmektedir. İnsan, herhangi bir cezaya maruz kalmamak için sürekli ruhlara, tanrılara ya da Tanrı’yasaygılı olmalı, kurallara harfiyen uymalıdır. Ölüm sonrası ceza sisteminden ne kadaretkilendikleri, ölüm düşüncelerinden çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Page 92: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 92/264

90

Yaşamak, ruh ve bedenin birlikteliğini yansıttığından, her iki unsurla ilgili olarakortaya çıkan sorunlar hayatı zorlaştırmaktadır. Zorluklar her iki dünya (yaşama dünyası veölüm sonrası) için de geçerlidir. İnsan olmanın zorlukları, beden yanıyla İktisadi ve SiyasiŞartlar başlıklı bölümde, ruh yanıylaÖlüm Düşüncesi ile Din Düşüncesi bölümlerinde farklı bağlamlarda incelenmiştir.

Page 93: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 93/264

91

Uygulamalar

Page 94: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 94/264

92

Uygulama Soruları

1. İnsanın yaratılışıyla yaşayışı hakkında ne türden bağlar vardır?

2. İnsanın topraktan yaratılmasının nedenleri nelerdir?

3. İnsanın tanrısallığının en belirgin göstergesi nedir?

4. Her toplumda farklı olan insanın yaratılışı modeli ne türden teorik sorunlara nedenolmaktadır?

5. Kendilik bilinci ne anlama gelmektedir?

Page 95: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 95/264

93

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İnsanın kendi var oluşunu açıklaması çok çeşitli şekillerde gerçekleşmiştir. Temelsorun, insanın kökeninin açıklanması, yaşamasını sağlayacak yetilerinin farkında olması,

bedensel ve ruhsal güvenliğini sağlamasıdır. Bu sorunlara ilişkin açıklamalar insan olmadurumunu ortaya koymaktadır. Köken sorunları efsaneyle bildirildiğinden çoğunlukla olduğu gibi korunmaktadır. Asıl sorun insanın yaşama sürecinde zorluklarla karşılaşmadan hayatını sürdürebilmesidir. Ölüm sonrası hayata hazırlıklar da yapılmaktadır. İnsanı konu edinen heraçıklama, açıklama yapan kabileyi ya da toplumu merkez olarak almakta ve diğer toplumlarıneksik olduklarını varsaymaktadır. Bu tutum da insan anlayışının biçimlenişini ve insanlararası mücadeleyi açıklamayı kolaylaştırmaktadır.

Page 96: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 96/264

94

Bölüm Soruları

1) İnsanın çamurdan yapılmasının gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir?

a) Çamurun bol bulunması

b) Çamurda suyun bulunması

c) Çamurun biçimlendirilebilmesi

d) Toprağın ve suyun canlılığın kaynağı olarak kabul edilmesi

e) Tanrı’nın isteğinde olan bir durum

2) Su neden canlılığın kökeni olarak kabul edilmektedir?

a) Suyun canlı bir varlık olarak kabul edilmesi.

b) Bütün canlılarda su bulun ması.

c) Geleneklerin suyun kutsal olduğunu söylemeleri

d) Suyun akıcı olmasından dolayı

e) Maddenin üç hâline de dönüşebilmesi.

3) Ruhun algılanamaz oluşunun nedenini aşağıdakilerden hangisi daha iyiaçıklamaktadır?

a) İnsan duyularının yeterince gelişmemesi

b) Tanrısal olduğu için

c) Farklı bir evrene mensup olan ruhun bu evrende görünmemesi

d) Düşünce üretmek ruhun bir fonksiyonu olduğundan ruhun algılanabilir olması.

e) Algılanabilir olan nesneler değişip bozul dukları için.

4) İnsan ebediliği neden istemektedir?

a) Tanrı olmak istediği için

b) Her şartta yaşamayı çok sevdiği için

c) Var oluşunun sürekliliğini sağlamak için

d) Ebediliğin sorunlarını kavrayamadığı için

Page 97: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 97/264

95

e) Başka evrenleri merak ettiği için

5) Bedenin ihtiyaçlarıyla ruhun ihtiyaçları neden farklıdır?

a) Her iki unsurun yapıca birbirlerinden çok farklı olmaları

b) Her iki unsurun da birbirlerini tanımamaları

c) Akıl her ikisini de uygun bir ortamda buluşturamadığı için

d) İnsanın çelişkili bir varlık olması

e) Bedenin ihtiyaçlarının öncelikli olması.

6) İnsan kökenini açıklamaya neden ihtiyaç duymaktadır?

7) Köken açıklamalarındaki farklılıkların nedenleri nelerdir?

8) Ruh insan açısından hangi özelliklerin kazanılmasını sağlamaktadır?

9) Yaşama şartlarının zorluklarını aşmak için ne türden teknikler geliştirilmiştir?

10) İnsanlar birbirlerini değerlendirirken hangi unsurları daha çok kullanmaktadırlar?

Cevaplar:

1)d, 2)b, 3)e, 4)c, 5)a

Page 98: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 98/264

96

6. DEVLET

Page 99: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 99/264

97

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

6.1. Devletin Kökeni

6.2. Hükümdar 6.3. Hukuk

Page 100: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 100/264

98

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Devlet hangi ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmiştir? 2. Devlet kurulmamış olsaydı insanların yaşantıları ne türden özellikler gösterirdi?

3. Hangi nedenlerden dolayı hükümdar devleti temsil etmektedir?

4. Hükümdarda aranan nitelikleri ile yönetim tarzı arasında ilişkiler nasılaçıklanmalıdır?

5. Hukuk adaletin temin atı sayılabilir mi?

6. Hukukun eksikliği toplumda ne türden sorunlar ortaya çıkarabilir?

7. Her toplumun farklı hukuk sisteminin olması hukukun anlamını değiştirmektemidir?

Page 101: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 101/264

99

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veyageliştirileceği

Devletin ortaya çıkmasıylaşehirleşme arasındaki ilişkiyikavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tarımla yerleşik hayat veşehirleşme arasındaki ilişkiyianlamak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Hükümdarın nitelikleri iledevlet yönetimi arasındakiilişkiyi değerlendirmek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Hukukun özelliklerinikavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 102: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 102/264

100

Anahtar Kavramlar Kabile Yerleşik hayat Tapınak Rahip Devlet Hükümdür Hukuk Güvenlik Hak Kanun

Page 103: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 103/264

101

Giriş

Neolitik Devrim sürecinde yerleşik hayata geçiş ve tarım, insanların nasıl yaşamaları gerektiğini belirlemiştir. Söz konusu süreçte, toplumlaşma gerçekleşirken,toplumuyönlendiren kurallara uyumu denetleyecek, uymayanları cezalandıracak, iç ve dış güvenliğisağlayacak güçlü bir kurum olarak devlet de oluşmuştur. Devlet, belli bir hukuku uygulayan,askeri güce sahip, teşkilatlı bir güç olarak varlık kazanmıştır. Hukuk, bir yandan yöneten yönetilen ilişkisini belirlerken, diğer yandan bireyler arası ilişkilerin nasıl olması gerektiğini belirlemektedir. Tapınak, vergi, güvenlik, üretim gibi unsurların düzenlenip denetlenmesi dehukuk bağlamında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla devlet, toplumun nasıl yaşaması gerektiğikonusunda en etkili unsurdur.

Devlet kalabalıklaşarak şehirleşen yerleşim birimlerinde işlerin organizasyonu ve iç düzeni sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Tarımla birlikte ortaya çıkan besin ürünlerinin

depolanması, buna sahip olmayan toplumların iştahını kabartmış olduğundan, dış güvenlik vezenginliklerin korunması devletin oluşmasında ikinci önemli nedendir. Childe’ın dediği gibi, beslenme ihtiyaçlarının giderilmesi şartlarında barınma ihtiyaçlarının da giderilmesigerekmiştir (Childe 1978, 115). Her iki unsur da güvenlik gerektirdiğinden, güvenliği düzenlisilahlı gücün sağlaması, devletin temel görevleri arasında sayılmıştır. Tahta giden tek yolülkeyi ele geçirmek değildir; ekonomik başarı hatta en önemlisi büyüsel-dinsel saygınlıklaaynı görkeme ulaşılabilirdi. Büyücü, fiziksel eylemle topluma katkıda bulunmadan, toplumunelbirliğiyle besin bulma çabalarına katılmadan, üretim üzerinde hak iddia eden ilk toplumüyesi olmuştur. Büyücünün değneği, krallık asasının ilk tohumudur; tarihte nice krallaredindikleri nimetleri büyücülükte yatan geçmişlerine borçludur (Childe 1978, 139). Tarım alanları ve tapınak çerçevesinde biçimlenen devlet, insanlığın sonraki sürecini büyük ölçüde belirlemiştir. Eski çağ medeniyetlerinde devletle ilgili düşüncelerin neler olduğu aşağıdatartışılmaktadır.

6.1.Devletin Kökeni

Devletin kökenini açıklamak için öncelikle kabile yönetim tarzlarını anlamak gerekir.Kabile, aile kökenli bir yapıya sahip olduğundan, babalık temelinde bir şefliktir. Kabileyönetimi, töre temelinde yapılmıştır. Kabile sorunları, yetişkin erkeklerin tamamının katıldığı

toplantılarda ya da yaşlılar kurulunda görüşülür ve karara bağlanırdı. Kabilenin yapısındankaynaklanan şeflik, kararların töre bağlamında ele alınması, yetişkin erkeklerin asker olmaları, cezalandırma, devletleşmek için temel oluşturmuştur. Devletin kurulmasında etkiliunsur olan kabile yönetim tarzından daha fazla etkili olan unsur iktisadi yapı olmuştur. İlkdevlet tipin in de kabile esaslı olduğu söylenebilir. Yerleşimin aile ya da klan şeklinde olduğudüşünülürse, kabile yapısının korunduğu açıktır. Dolayısıyla kabile şefi, yerleşik hayatta dagörevlerini sürdürmüştür. Mezopotamya’da kurulan devletler, köylerin büyümesi ve nüfusun artmasına bağlı olarak şehir devleti şeklinde yapılanmışlardır. Tarım alanındaki barınaklardanoluşan köyün merkezine tapınağın kurulması, devletleşme sürecinin önemli aşamalarından biri olmuştur. Büyücünün tapınakta hizmet vermesi, tapınakta mal birikiminin sağlanması, şefin toplantı yerinin tapınak olması gibi çok sayıda nedenden dolayı, yerleşik hayatla

Page 104: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 104/264

102

başlayan kültürel tapınak ve devlet, başlangıçtan itibaren iç içe olmuşlardır. Ayrıca, şefinkutsanıp kral olması, kralın meşruiyeti, hukukun geliştirilmesinde, tapınak ve rahipler öncü rolü oynamışlardır.

Devletin temel görevi, toplumsal düzeni koruyarak güvenliği sağlamaktır. Toplumsaldüzen, hakların neler olduğu, nasıl yaşanacağı, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinin nasıl olacağı,yöneten- yönetilen ilişkilerinin belirlenmesi bağlamlarından oluşmaktadır. Devletin üstlendiği görevlerin yerine getirilmesinden sorumlu olan kişi, en yetkili kişi olarak kral kabul edilir.Yönetici olabilme ve yasaları uygulama yetkisi, sonraları askeri güç şekline dönüşecek olannüfus gücüyle elde edilmektedir. Egemenin meşruluğu, büyük ölçüde tanrısal bir kaynağa bağlanmıştır. Meşruluk, her ne kadar tanrısal kökene bağlanmış olsa da, toplumsal sorunlarınçözülememesi durumunda ya da toplumda herhangi bir nedenle güvensizlik ortaya çıktığında,yöneticilerin değiştirilmesine engel oluşturmamıştır. Yöneticiler, ne şekilde meşrulaştırılırsa meşrulaştırılsınlar, devletin temel yapısı, toplumsal ihtiyaçlar, tarihsel gerçeklikler ile

yöneticilerin tutkuları çerçevesinde oluşmuştur.Sümer, Yahudi ve Çin medeniyetlerinde devletin kökenine ilişkin veriler, kökenin iki

şekilde açıklandığını göstermektedir. Sümer ve Yahudilerde önemli ölçüde tanrısallık vurgulanırken, Çin’de ilk insan ataların toplumun ihtiyaç duyduğu unsurları icat ederekdevleti kurdukları öne çıkarılmaktadır.

Sümerlerde tarihsel devlet, şehirlerin yönetimleri bağlamında ortaya çıkmıştır. Sümerlerin ilk şehir devletleri kurdukları kabul edildiğinde, ilk yönetim tarzını ve yöneticinin özelliklerini de belirledikleri kabul edilebilir. İlk yöneticilerin yaşlı baba ya da savaş şefi

olduğuna ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Şehir devletleriyle tarih sahnesine çıkan Sümerlerin bir efsanesine göre, tanrılar, beş şehir devletini temiz yerlerde kurm uşlar,tapınakları yapmışlar, onlara ad vermişlerdir. Daha sonra tanrılar, sitelerin (şehir devletleri) vetapınakların planlarını doğrudan krallara aktarmakla yetindiler. Ayrıca krallık , kurum vealametleriyle, yani taç ve tahtla birlikte, gökten inmiştir (Eliade 2003/2, 82- 83). Aktarılan bu

planlara göre şehir devletleri ile onların merkezinde yer alan tapınaklar yapılmışlardır. Geçdönemde yazıldığı bildirilen bir tablette, yönetimin nasıl ortaya çıktığı açıklanmaktadır:Dünya yaratıldıktan, Sümer ülkesinin ve Ur kentinin yazgısı belirlendikten sonra, Sümer panteonunun önde gelen iki tanrısı olan An ve Enlil, Ay- Tanrısı Nanna’yı Ur kralı olarak

atadılar. Sonra bir gün Tanrı, Ur - Nammu’yu Sümer ve Ur’da hükümdarlık yapmak üzere yeryüzündeki temsilcisi olarak seçti. Yeni kralın ilk eylemleri Ur ve Sümer’in siyasal veaskeri güvenliğiyle ilgiliydi. Özellikle, Ur’un zararına olarak genişleyen kent devleti Lagaş’lasavaşmayı gerekli gördü. Hükümdarı Namhan’i yenerek öldürttü ve sonra da ve sonra da“kentin kralı Nanna’nın gücüyle” Ur’u tekrar eski sınırlarına kavuşturdu (Kramer 2002, 117).Bu veriler, Sümerlilerin, devletlerin tanrısal bir kökenle gerçekleştirildiğine inandıklarınıgöstermektedir.

6.2. Hükümdar

Modern dönemlere kadar, devlet ile devleti temsil eden hükümdar aynı kabul edilmişve devlet yerine, çoğunlukla hükümdar ya da hanedanlık terimi kullanılmıştır. Dolayısıyla,

Page 105: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 105/264

103

üzerinde durduğumuz dönemler başta olmak üzere, devletin temel özellikleri, hükümdarın özellikleri olarak sunulmaktadır. Hükümdarların başlıca özellikleri arasında, tanrısal birkökene sahip olmak başta gelmektedir. Tanrı çocuğu olmak, tanrılar tarafından atanmak ya datanrısal güçlerle doğmak, önde gelen özellikleri arasındadır. Bu onların meşruluklarını sağladığı gibi, dokunulmaz oluşlarını da ortaya koymaktadır. Örnek aldığımız devletlerdehükümdarların nasıl tasvir edildikleri aşağıda görülmektedir.

Herhangi bir kralın egemen olması, tanrısal bir meşruluk temelini gerektirse de, güçkullanımıyla egemenliğin elde edildiği görülmektedir. Kuhrt’un bildirdiğine göre, krallar, birşehrin halkını egemenlikleri altına aldıklarında, o kentin hükümranı olarak kayıtlarageçirilmişlerdir. Ayrıca, bir başka şehrin egemenliğine sahip olduklarında, hem kendi soylarının hem de egemenliği aldıkları hanedanın gücünü kendilerinde topladıkları kabuledilmiştir. Egemenliği kaybedinceye kadar, iki kaynaklı egemenliği korumuşlardır (Kuhrt2010, 36-37). Hükümdarlığın en önemli göstergelerinden biri olan egemenlik, iki kaynaktan

gelmektedir: İlki, tanrısal bir meşruiyetle yönetimin el değiştirmesi. İkincisi, güç kullanarakegemenlik alanını genişletmek ve gücünü artırmaktır.

Hükümdarların tanrılarla ilişkisi konusunda farklı yorumlar vardır. Frankfort’a göre,Mezopotamya’da, Tanrı ile kral ayrımı yapıldığından, kralla Tanrı hiçbir zamanözdeşleştirilmemiştir. Tanrılar dünyası ile insanlar dünyası, birbirlerinin izdüşümleri olarakgörülmemiştir. Bununla birlikte, her tanrının bir kenti ve halkının olduğu düşünülmüştür (Frankfort 1989, 78). Tanrılarla krallar arasında çok çeşitli ilişkiler tasvir edilmiştir. Kramer’in bildirdiğine göre, Sümer yöneticileri, gerçeklikten uzaklaşarak, halka gösterilmekistendiği gibi anlatılmışlardır. Kalan metinlere göre, ideal kral olma süreci anne karnında başlamaktadır. Kral ilahilerini yazanlara göre, kral, insan ve tanrı karışımı bir varlık olarakdoğmakta ve tanrılığa daha yakın durmaktadır. Kralın gerçek anne babasından bahsedilmemekte, onun tanrısal anne ve babasından bahsedilmektedir. Kralların bedensel nitelikle rini, güçlü hayvan sembolleriyle tasvir etmişlerdir. Anne karnında kutsanmış olmalarıda önemli bir özellik olarak öne çıkmaktadır (Kramer 1990, 218-219). Hükümdar olacakkişinin daha anne karnında siyasi kaderinin belirlendiğine ilişkin inançların olduğu görülmektedir.

Ur kralı Şulgi’nin ilahisinde, meşruluk sorunu ele alınmaktadır: Şulgi, Ur’un koruyucu

tanrısı olan Nanna’nın önüne gelerek, sevinçle, Me’leri yenilemeyeceği konusunda söz vermektedir. Koruyucu tanrı Ninna, büyük tanrı Enlil’den de Çoban Şulgi’nin krallığınıkutsamasını istemiş ve olumlu sonuç almıştır. Enlil, ideal kral için gerekli olan, bütün Me’leri toplayan bir taht, uzun süre devam edecek bir taç, bütün halkı kontrol edecek bir asa, taşkınnehirler, verimli döl yatakları ve toprak, şan ve şerefli bir ad, uzak ve yakın ülkelerden gelenharacı Çoban Şulgi’ye vermiştir. Bir başka ilahide, kral büyük tanrılarca kutsandıktan sonra,Enlil hediye olarak yüce Me’leri getirmiş ve Me’ler İnanna tarafından krala verilmişlerdir(Kramer 1990, 219- 220). Kral meşruluğunu, tanrısal kutsanma ve atama ile Me’lerinverilmesiyle kazanmaktadır. Ancak kutsanma süreci doğum öncesinden başlayıp kraloluncaya kadar devam etmektedir. Ayrıca, krallık niteliklerine de sahip olduğunungösterilmesi gerekmektedir.

Page 106: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 106/264

104

Sümer ve Akad kral tasvirleri, Batılıların sunduğu Doğulu zalim kral tiplemesine pekuymaz. Sümer şairlerinin sunduğu tasvire göre, krallar faaliyet hâlindedirler. Savaşı idareederler, mabet yaparlar, kültü yürütürler, kanallar kazdırır ve onartırlar, yollar yaptırırlar.Kanun koyar ve işletirler. Hepsinin en birinci amacı, halkını mutlu, zengin ve güvenlikılmaktır. İlahilerde sürekli dile getirilen konu, kral tahılı yığan bir çiftçi, ağılları ve ahırları dolduran bir çobandır. O, ülkenin yüksek koruyucu duvarıdır. Halk onlara babaları gibi bakarve on ların tatlı gölgesinde güvenle yaşarlar. Bununla birlikte kralların şan ve şeref hırsları dadile getirilmiştir (Kramer 1990, 223; Kuhrt 2010/1, 43). Toplumun ihtiyaçları ve ihtiyaçlarıngiderilmesiy le kralın özellikleri arasındaki paralellikler dikkati çekmektedir.

Krallık belirtileri anne karnında başlamakta, veliaht olarak doğacak bebeğe tanrı-kralgözüyle bakmaktadırlar. Kralların meşrulukları tanrısal bir kökene bağlı olmakla birlikte yinede tanrılar tarafından kutsanması gerekmektedir. Kutsanma sembolleri olarak, başta Me’ler olmak üzere, taç, asa, verimli bir ülke ve başka ülkelerden gelen haraç, baş tanrı Enlil

tarafından verilmektedir. Ayrıca hükümdarın fiziksel güzelliği ve gücü, savaşçılığı, bilgeliğiöne çıkarılmaktadır. Sümer kralları, egemenliği tanrısal kökenden aldıkları kadar, savaş gücüyle de elde etmektedirler. Ahlaki düzeni korumak, adaleti sağlamak, savaşı yönetmek,tapınak yaptırmak, dini görevlerin yerine gelmesini sağlamak, kanal ve yollar yaptırmak gibi görevleri yerine getirmekle de görevlidir.

6.3. Hukuk

Devletin kuruluşu hukukla olmaktadır. Hukuk, devletin kuruluş ilkelerini, görevlerini,kimin yöneteceğini, halkın yaşama şartlarını açıklayan kurallar dizisidir. Ayrıca hukuk,insa nları, ihtiyaçları, sorunları ve sorunları çözmekle yükümlü kurumlarıyla bütünleştirerekdevletleştiren bir sistemdir. Devletleşmeyle somutlaşan düzen de hukukla mümkünolmaktadır. Bununla birlikte, eski çağlarda hukuk anlayışı modern dönemdeki gibi biranayasa çerçevesinde toplanmamıştır. Hukuk tanımında içerilen unsurların her biri farklı alanlarla ilgili olmuştur. Devletin kökeni ve meşruluğu tanrısallık ya da din bağlamında

belirlenirken, yöneticinin sahip olması gerektiği nitelikler ile nasıl yönetmesi gerektiği ahlaktarafından yönlendirilmektedir. Halkın yaşama şartlarını belirleyen iktisat d a hukukun diğer ayağını oluşturmaktadır.

İlk Çağ’da devletin kuruluş ilkesi, Tanrı’nın, bir şehri ya da kabileyi yönetmesi için birkişiyi görevlendirme sidir. Başka bir deyişle, yönetimi elinde bulunduran kişi, yönetme hakkını Tanrı’dan aldığını belirtmektedir. Yönetme hakkı ve bu hakkın Tanrı tarafından verilmesi, devletin kuruluşunun ilk ilkesidir. Sümerlerde görüldüğü gibi, Tanrı tarafındanyapılan şehrin yönetici ve yönetim kuralları yine Tanrı tarafından belirlenmektedir. KralTanrı’nın temsilcisi olarak yönetimi sürdürmektedir. Ancak bu temsilcilik, kurala bağlanmış ve aynı ailede kalma özelliğiyle öne çıkmaktadır. Ayrıca, ilk kralların tapınakta yetişen rahipler arasından çıktığı da düşünüldüğünde, yöneticinin tanrısal nitelikleri daha da belirginleşmektedir. Hukukun ilk ilkesi olarak öne çıkan görevlendirilme durumu, yöneticiyimeşrulaştırdığından, meşru merkezin aldığı kararlara uymak gerekmektedir.

Page 107: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 107/264

105

Devletin görevi, hukuk çerçevesinde toplumsal düzeni kurmak ve sürekliliğini sağlamaktır. Başka bir deyişle, düzen, devletin görevini belirleyen ilkedir. Düzeninin dörttemel ayağı vardır. Hukuk sisteminin yapısını da ortaya koyan dört temel unsurun özellikleriaşağıda açıklanmaktadırlar.

1- Tanrısallık , yöneticinin görevlendirilmesi ve yönetim kurallarının belirlenmesinde kendini göstermektedir. Evren düzenini sağlayan kuralların, devlet yönetimi düzenini de belirlediğine inanılmıştır. Yönetimin tanrısallıkla meşrulaştırılması, devlet düzeninikutsallaştırmaktadır. Yönetici de, belli niteliklere sahip olmak şartıyla kutsal bir kişi olaraktanıtılmakta ve görevleri ona bildirilmektedir.

Hukukun tanrısallık temeli, tanrıların görevlerini belirlemeyle de ilgilidir. Çok tanrılıanlayışta, tanrıların her birinin yerine getirmekle yükümlü oldukları işler bulunmaktadır.Tanrılardaki iş bölümü, insanların yaptığı işbölümüyle benzer olduğundan hukuki bir temele

sahiptirler. Bir tanrının görevi ne ise onu yerine getirmekle yükümlüdür. Başka işlerleuğraşmaları istenmemekte, hatta engellenmektedir. Evrenin ilkeleri ve tanrısallık boyutu, devlet düzeninin teorik güvencelerinden biri olmuştur.

Hammurabi Kanunları’nın girişinde, Hammurabi’nin, nasıl bir görev üstlendiği, sahipolduğu nitelikler ve yaptığı işleri şöyle sıralanmaktadır: Göğün ve yerin efendisi Enlil,memleketin kaderini tayin eden, Ea’nın büyük oğlu olan Marduk için, Hammurabi’yi bütün insanlık üzerinde hükümdarlığa (Enlil olma) tayin etmiştir. Üstün niteliklere sahip Babilşehrinde, temelleri yer ve gök gibi sağlam olan ebedi bir krallık kurulmuştur. O gündenitibaren, övülmüş prens ve Tanrı korkusu olanHammurabi, memlekette adaleti tecelli

ettirmek, şikâyetleri ve kötüyü yok etmek, kuvvetlinin zayıfı ezmesine engel olmak için,güneş gibi kara başları (insanların) yönetmeye başlamıştır. Memleketi aydınlatmak, insanların refahını artırmak için Anum ve Enlil tarafından kutsanmıştır. Memlekette bolluk olmuş vezenginlik artmıştır. Dünyanın dört bucağını adımlayan (dolaşan), krallık tohumunu geliştiren,alçak gönüllü, bolluk getiren, hakim kral, güneş ve adalet tanrısı Şamas’ın itaatkârı, tapınak mimarı, kurucu kahraman, bolluk suyunu temin eden nitelikleri yanında başka görevleri de vardır. Tanrıların koyduğu kurallara göre yönetmek ve tanrıları memnun etmek öncelikli görevidir. Tapınakların ihtiyaçlarını karşılamak, oraları zenginleştirmek en çok vurgulanankonular arasındadır. Koruyucu, şehri terk eden halkı şehre döndürmek, farklı şehirlerin

halklarına boyun eğdirmek, Babil’in adını büyüten, halkını sıkıntıdan koruyan, krallığı büyüten, temiz kurbanlar sunan, ahalinin çobanı, krallığın ebedi tohumu, kuvvetli kral,Babil’in güneşi, Sumer ve Akkad memleketleri üzerine nur yağdıran, dört cihana boyun eğdiren kral, Iştar’ın sevgilisi olarak tanıtılmaktadır. Marduk, insanları doğru idare etmek vememleketin idaresini ele almakla görevlendirdiği zaman, halkın diline doğruluk ve adaletkoyarak halkı memnun ettiğini belirtmektedir ( Ha mmurabi Kanunları 1989, Giriş; 181-185).Yasalılık, düzen, adalet gibi unsurlardan kralın sorumlu olduğu açıktır (Tosun 1973, 580-581). En eski hukuk belgelerinden biri olan Hammurabi Kanunları’nda, tanrısallık, düzen ve yönetici iç içe geçmiş bir şekilde anlatılmıştır.

Page 108: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 108/264

106

Hammurabi Kanunları’nda çizilen iyi kral düşüncesinde, tanrılar kralı seçer, kral dakarşılığında onların (tanrıların) ihtiyaçlarını karşılamakta ve dinlerini desteklemektedir.Bunun ödülü, ülkeye bereket gelmesi ve halkın zenginleşmesidir. Böylece kral halkınınemniyette olmasını ve iyi beslenmesini güvence altına almış olur (Mieroop 2012, 81).Görüldüğü gibi, tanrısallıkla toplumsal düzen arasındaki ilişkide iktisat ve güvenlik ihtiyaçlarıda önemli rol oynamaktadırlar.

Hintliler, iyi mahsul, besili davar, barış, memnuniyetin kaynağı olan evrenindüzenliliği ve normalliği fikrini ifade etmek için destek dayanak anlamlarına gelenDharma kelimesini kullanmışlardır. Bu kelime, hayvanlardan, insanlardan ya da eşyalardan beklenendavranışı tanımlar. O, tabii hukuktur, medeni hukuktur, gelenektir, düzendir, haktır, adalettir,dindir. Her şey Dharma’ya tabidir. Güneş, mevsimlerin hareketini düzenlediği için kimizaman Dharma i le özdeşleştirilir; kimi zaman da onun bu ilke tarafından yönetildiğidüşünülür. Varuna, tüm evrene uygulanan kuralları çıkaran Tanrı’dır; dolayısıyla ona Hukuk

Tanrısı (dahrmapati ) adı verilmiştir (Hocart 2000, 82; Danielou 1985, 118). Varuna tanrılariçinde neyi temsil ediyorsa, göreve gelişi sırasında kral da halkı için onu ifade eder; oVaruna’dır; dolaysıyla da hukuk tanrısı hâline gelir. Hukuk tanrısı olan en ulu şerefe ulaşmıştır. Hint anlayışına göre, bu şerefe ulaşan kişi adaletin yerine getirilmesini isteyenlertarafından görevlendirilecektir. Kral yasaların güvencesidir: Çünkü o herhangi bir söylem yada eylem biçiminde değil, sadece doğruyu söyleyebileceği ve doğruyu yapabileceği şeklinde kavranılabilir. Kral idareci değil, yargıçtır. Çünkü yalnızca hukuku gözetmekle kalmayıp,halkının da bunu yapıp yapmadığını kollamalıdır (Hocart 2000, 82). Bu bakış açısı, yönetimintanrısallıkla nasıl ilişkilendirildiğini gösteren iyi bir örnektir. İdeal hukuk değişmez değerlere dayanmak zorundadır.

2- Ahlaki ilkeler , düzenin ikinci ayağını oluşturmaktadırlar. Tanrı ya da tanrılar içinde geçerli olan, ayrıca, hem yöneticilerin hem de halkın aynı ilkelere bağlı yaşamaları devletdüzenini mümkün kılmaktadır. Ahlaklılık yönetim tarzını da belirlemektedir. Büyük birihtimalle aile içi kuralların sistemleştirilerek bütün insanlar için geçerli hâle getirilen ahlakilkeleri, kabile aşamasında da toplumsal düzenin temeli olmuştur. Devletleşmeyle birlikteahlak, toplumsal düzeni sağlayan hukukun da temelini te şkil etmiştir. Ahlak bireyler arası ilişkiyi belli kurallarla düzenleyerek, toplumsal düzeni sağlamaktadır. Bireyler arası ilişkiyi belirleyen ahlakın temel ilkesi, zarar vermemek ve iyilik yapmaktır. Bu ilkeden, diğer ahlaki

kurallar türetilmiştir. Hukuk, ahlaki ilkeleri merkeze alarak kurallar sistemini genişletmekteve yaptırım uygulayarak toplumsal düzeni belirginleştirmektedir. Ahlak kuralı olarak öneçıkan, “çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın” gibi buyruklar, insanların

birbirlerine za rar vermesini engellemeye yöneliktir. Buyruklara uyuldukça düzenin sürekliliğisağlanmaktadır. Uyulmadıklarında da düzen bozulmaktadır. Hukuk, bu kurallara uyulmaması durumunu göz önüne alarak, cezalar vazetmektedir.

Hint yönetimine ilişkin anlatılanlar, ahlaklılık ile yönetim arasındaki ilişkiyi açıkça göstermektedir. Ülkede kuraklık olunca, halk, Kuru kralından yağmur yağdırmasını istemektedir. Yağmur yağdırmak için eski kralların yaptıkları işler şunlardır: Sadaka vermek,dua etmek, erdemli sözler söylemek, krallık odasında yedi gün bir hasır üzerinde geçirmek.

Page 109: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 109/264

107

Bunlar yapılınca yağmur yağarmış. Kuru kralının ilk teşebbüsü sonuç vermeyince, eski kralınhukuku gözettiği için her on günde bir yağmur yağdığı belirtilmiştir. Kuru Hukuku beşemirden oluşmaktadır: Öldürmeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, zina yapmayacaksın, yalansöylemeyeceksin, alkollü içecekler içmeyeceksin. Bu kurallara sadece kral uymakla sorumludeğil, onunla birlikte, annesi, baş kraliçe, erkek kardeşi, başvezir, başrahip, brahman, araziölçücü, danışman, tüccarbaşı, vergi toplayıcı, başbakan, taşıyıcı, saraylı da bu emirleri inançla yerine getirirlermiş. Söz konusu kişilerin emirleri tam olarak yerine getirdiklerinde, yağmur yağdığı bildirilmektedir (Hocart 2000, 83). Yağmur yağdırmanın, hükümdarın görevi olduğuve bu görevi, anne, eş, kardeş dahil bürokrasinin ahlaklılığı içselleştirmesi ve yaşamalarıdurumunda yerine getirebil diği anlatılmaktadır . Yönetimin ahlaklılığı içselleştirmesi, yönetim tarzını da belirlemektedir. Verilen örnekte görüldüğü gibi, insanlar arasındaki sorunları çözmenin çok ötesinde, doğa sorunlarının çözümü de ahlakla gerçekleşmektedir. Hükümdarın sorunları çözme yöntemi, hukuk düzeninin sağlamlığını göstermesi yanında, sürekliliğini de güvenceye alma ktadır.

3- Halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması. Devletin görevi olan düzenin korunup sürekliliğin sağlanmasının en önemli göstergesi, halkın ihtiyaçlarının güvenli ve kolay birşekilde karşılanmasıdır. Temel ihtiyaçlar beslenme, barınma, güvenlik bağlamlarında gelişmektedir. Toprağın kullanımı, mülkiyet hakları, üretim ilişkileri, üretim teknikleri,afetler, gerekli araç gereçlerin temini gibi sayısız olayın düzenlemesi hukuk çerçevesindegerçekleşmektedir. Bir başka deyişle, iktisadi ilişkiler hukuk düzeninin üçüncü ayağını oluşturmaktadır. Temel ihtiyaçlardan olan güvenlik de hukuk aracılığıyla sağlanmaktadır. Devletin görevi düzeni sağlamak olduğundan, hakların güvenceye alınması hukukla mümkün olmaktadır. Dolayısıyla bireylerin sahip oldukları haklar ile hakların sınırlarının hukuk tarafından net bir şekilde çizilmesi gerekmiştir.

Hammurabi Kanunlar ı’nın önsözünde dönemin yönetim anlayışı yansıtılmaktadır.Hammurabi, kendisini iyi çoban olarak tanıtmakta, halkına savunmasız bir sürü gibi sahipçıktığını ve ihtimam gösterdiğini vurgulamaktadır. Bu rol, tanrıları da hoşnut ettiğinden ülkede bereketin olduğu belirtilmektedir. Söz konusu metinde şöyle denmektedir: Sümer veAkkad topraklarının dağılmış halkını bir araya topladım ve onlara otlak lar ve sulak yerlerverdim. Onlara çobanlık edip bolluğa ve berekete kavuşturdum; huzurlu meskenlerdeyaşattım (Mieroop 2012,79-80). Halk, sahibi Tanrı olan sürüdür. Kral sürüden sorumlu olarak

Tanrı tarafından atanmıştır. Sürüyü gütmek için kanunların vazedilmesi gerekir (Tosun 1973,575). Halkın ihtiyaçlarınıtemin ederek düzenin sürekliliğini sağlamaya çok önem verildiği görülmektedir. Bu bölümün başlarında yer alan Çin’in Büyük Onlar diye bilinen efsaneviimparatorları, insanların temel ihtiyaçlarını gideren buluşlar yapmalarıyla tanınmaktadırlar.Bu durum, düzenin ihtiyaçlarla yakından ilişkili olduğunun bir başka göstergesidir.

4- Cezalandırma sistemi, düzenin dördüncü ayağını oluşturmaktadır. Cezalandırmadaamaç, kuralların çiğnenmesinin engellenmesidir. Böylelikle toplumsal düzenin sürekliliğisağlanmaktadır. Cezanın hukuk açısından bir başka önemi, suç unsuru oluşturan eylemler ile

bu eylemlere verilecek cezaların net bir şekilde tanımlarının yapılması ya da sınırların belirgin bir şekilde çizilmesidir. Eylemde içerilen farklı unsurlar farklı cezalar gerektirdiğinden, ceza

Page 110: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 110/264

108

maddelerinin içeriği genişletilmiş ya da yeni ceza maddeleri konmuştur. Bütün bunlar, hukuksistemi çerçevesinde gelişmektedir.

Sümer geleneğinden gelen kanunlar, özellikle Hammurabi Kanunları incelendiğinde,düzeni korumaya yönelik oldukları görülmektedirler. Söz konusu kanunlar, hukuk düzeni,adaletin yerine getirilmesi, mülke karşı işlenen suçlar, taşınmaz mülklere ilişkin kararlar, malidüzenlemeler, kadınlar -evlilik- aile mülkiyeti ve miras, ticaret, taarruz ve kısas, meslek adamlarına ilişkin suçlar, tarım, kira bedelleri, fiyatlar ve ücretler, köle hakları gibi konularıiçermektedirler (Tosun ve Yalvaç 1989, 4-6, 86; Mieroop 2012, 98- 100). Sıralanan konulartoplumun en çok meşgul olduğu konulardır. Bu konulara ilişkin kanunlar, toplumsal düzenikorumaya yönelik ceza kanunları niteliğini taşımaktadırlar.

Devletin görevi olan toplumsal düzenin dayandığı dört ayak, hukuk sistemininomurgasını oluşturmaktadır. Devlet ve toplum, bu omurga etrafında biçimlenmişlerdir. Söz

konusu biçim, günümüzde de büyük ölçüde devam etmektedir. Hukukun son ayağınıoluşturan ilke halkın yaşama şartlarını düzenlemektir. Halkın yaşama şartları, öncelikle, temelihtiyaçları karşılayan iktisadi yapıdır. Geçimini sağlama tarzı, yaşama tarzını da büyük ölçüde

belirlemektedir. İktisadın yapısından kaynaklanan kurallar ile siyasetin iktisadı düzenleyen kuralları, hukukun temel bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Benzer bir durum inançlarla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. İnanç sistemi, yaşama şartlarını belirleyen çeşitli kurallariçermektedir ve siyaset kurumu da inançla ilgili olarak çeşitli kurallar vazetmektedir.Dolayısıyla inanç sistemiyle ilgili de bir hukuk bölümü oluşabilmektedir. İktisadi şartlarlainancın gereklilikleri, büyük ölçüde, halkın yaşama şartlarını belirlemektedir. Halkın yaşamaşartlarını belirleyen iki temel kurum olan iktisat ve inancın düzenlenmesi hukukun temel görevleri arasında sayılmıştır.

Page 111: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 111/264

109

Uygulamalar

Page 112: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 112/264

110

Uygulama Soruları 1. Devletin kuruluşunda tanrılara yer verilmesinin nedeni nedir?

2. Şehrin, toprağın ve halkın bir tanrıya ait olmasının gerekçeleri nelerdir?

3. Kabilenin devletleşmesinde insan psikolojisinin hangi unsurları yardımcı olmuştur?

4. İyi yönetimin ahlaklılık temeline oturtulmasının nedenleri nelerdir?

5. Hükümdarların meşrulaştırılmasında belirleyici unsurlar nelerdir?

6. Hakların belirlenmesinde belirleyici olan ilke nedir?

Page 113: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 113/264

111

Bölüm Soruları

1) İnsanların köken sorunlarıyla uğraşmalarının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

a) Geçmişi merak etmeleri

b) Güncel sorunları kökene bakarak çözmeleri

c) İnançları bunu gerektirdiği için

d) Tarihi sevdikleri için

e) Kendilik bilincinin yapısı bunu gerektir diği için.

2) Devletin kökeni ile yapısı arasındaki ilişki neden önemledir?

a) Köken kuruluş gerekçelerini belirttiği için

b) Kökendeki kuruluş gerekçeleri devletin yapısını da belirle diği için.

c) Devleti kuran ilk atalar olduğundan iki unsur arasındaki ilişkinin önemsenmesi.

d) Krallığın kabile şefliğinden doğmuş olması.

e) Devletin yapısının tarihsel süreçte oluşması.

3) Hükümdarların genellikle kötü yönetmelerinin nedeni nedir?

a) Devlet yönetimi dersi alma dıkları için.

b) İnsanlar genellikle bencil ol dukları için

c) Hükümdarların rahip olmaları

d) Toplumsal sorunların çözümünün her zaman zor o lması

e) Yöneticilerin genellikle bencil olmaları

4) Bir toplumun iyi yönetilmesinin en önde gelen şartı aşağıdakilerden hangisidir?

a) İktisadi zenginlik

b) Güçlü bir yönetici

c)Toplumun yaşama şartlarının iyiliği

d) Seçilen siyasal sistem

e) Komşu devletlerin güçlü olmaları

Page 114: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 114/264

112

5)Bir toplumda hukukun üstün güç olduğunu aşağıdakilerden hangisi göstermektedir?

a) Bireylerin kanunlara uyma sı

b) Kanunları uygulayıcıların kanunlara uymaları ve uygulamaları adil yapmaları

c) Kanunların iyi yapılması

d) Anayasanın iyi olması

e) Bireysel hakların tam olarak korunması

6)Devletin, düşünce tarihinde nasıl bir etkisi olmuştur?

7) Devlet hangi şartlarda oluşmuştur?

8) İnanç sistemiyle devlet arasındaki ilişkiler hangi kurumlar aracılığıylagerçekleşmektedir?

9) Hukuk hangi görevleri yerine getirmektedir?

10) Hukukun ortaya çıkış şartları nelerdir?

Cevaplar:

1)e, 2)b, 3)d, 4)c, 5)b

Page 115: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 115/264

113

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Devletin kuruluşundan söz edildiği her durumda, devletin, kuruluş ilkesi, görevleri,kimin yöneteceği, nasıl yöneteceği, halkın yaşama şartlarının nasıl düzenleneceği çeşitli

tarzlarda dile getirilmektedir. Devletin omurgasını oluşturan bu sorunların cevaplarıdevletleşmeyi sağlayan hukuku oluşturmaktadır. Hukuk, devlette içkin olan düzenisağlamaktadır. Hukuk olmadığında devlet de olamayacağından, devlet hukuklakurulmaktadır. İlk devletlerde hukuk yeterince bağımsızlaşamadığından, hukukun sorumlulukalanına giren unsurlar, inanç, ahlak, iktisat başta olmak üzere başka değer sistemleriaracılığıyla açıklanmışlardır. Bununla birlikte hukuk, devletin kurulduğu dönemden bu yana işlevini yerine getirmiştir.

Page 116: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 116/264

114

7. YÖNETİM HAKKINDA DÜŞÜNCELER

Page 117: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 117/264

115

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

7.1. Kautalya

7.2. Cakravartin

7.3. Konfüçyüs

Page 118: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 118/264

116

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Öznesi olmayan tarihsel verilerle öznesi olan kişisel görüşler arasında ne tür farklarvardır?

2. Komşu devletlerin düşman olarak tanımlanmasının gerekçeleri nelerdir?

3. Komşuların kötülüklerinden hareketle onları düşman olarak tanımlayanın kendisi dekomşuları için kötü ve düşman olduğunun bilincinde midir?

4. İdeal devletin gerçekleşmesini sağlayacak temel ilkeler neler olmalıdır?

5. Bilgelik temelli değerlendirmelerde hükümdarların öne çıkartılan özellikleri hangi kavram altında toplanabilir?

Page 119: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 119/264

117

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Tarihte ilk defa adları bilinen düşünürlerin devlethakkındaki görüşlerininöğrenilmesi

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Ülkeler arası ilişkininEski

Çağ’da çizilen gerçeksiresminin anlaşılması

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

İdeal devletin şartlarınınkavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Bilgelik temelli anlayışa göre yönetimin özelliklerininanlaşılması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 120: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 120/264

118

Anahtar Kavramlar Düşman Dost Kutsal fil Kutsallık Barış Bilgelik Sorun çözme Tao Yasalılık

Page 121: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 121/264

119

Giriş

Devlet düşüncesinin bir ayağını da yönetim hakkındaki kişisel görüşler oluşturmuştur.Devlete ilişkin kişisel görüşlerde, hükümdarların sahip olmaları gereken özellikler ile iyiyönetimin nitelikleri üzerinde durulmaktadır. Başta hükümdar olmak üzere yöneticilere hitapettiklerinden, kişisel görüşlerde eleştirel bir kaygı örtük olarak dile getirilmiştir. Aşağıdaki örneklerde devletin bazı düşünürlerce nasıl yorumlan dıkları görülmektedir.

Page 122: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 122/264

120

7.1. Kautalya

Düşünce üretimi alanında verimli olan Hint medeniyeti, siyaset alanında da çeşitligörüşler ortaya koymuştur. V.P. Varma’ya göre Hint düşüncesinde ahlak ile siyaset arasındaki ilişkileri konu edinen dört gelenek oluşmuştur. İlki, Valmiki’nin kaleme aldığı Ramayana ’dasiyasi ve ahlaki değerler in sentezlenmesidir. İkincisi, Budist gelenekte görülen özniteliklerinahlaki değerlere üstünlüğü. Üçüncüsü, Bhagavadgita ’da öne çıkan şiddetin meşruluğunutelkin etmek. Dördüncüsü, Kautilya’nın Arthasastra ’sında görülen sonuçlar için araçlarınsıralanması (Varma 1974, 297-298). Söz konusu yaklaşım tarzlarının ilk üçü ahlak ve siyasideğerler arasındaki ilişkiyi ahlaki bir havada sunarken, Kautalya (MÖ. 400), siyasi amaçları her şeyin üstünde görmüştür. Aşağıda Kautilya’nın görüşleri ve Budist gelenekte oluşanhükümdarın sahip olması gereken nitelikler üzerinde durulmaktadır.

Hint siyasal düşüncesinde radikal aynı zamanda gerçekçi bir anlayışı yansıtan ve

bakanlık da yapan Brahmin Kautalya’ya ait olduğu kabul edilen Artaşastra (MÖ. 300)öğretisidir. Söz konusu öğretide, Çandragupta’nın başbakanı ve başdanışmanı Brahma rahibiKautalya, genel hayatın ve ekonominin, merkezi yönetim tarafından nasıl kontrol edilmesigerektiğini ortaya koyar ve merkezi yönetimin özelliklerinden bahseder (Kulke veRothermund 2001, 99). Kautalya düsturunun (şastra) temel düşüncesi, kralın ve ülkeninrefahıdır (artha). Kral, komşuların doğal düşman (ari), daha uzakta olan komşularının da(düşmanlarının düşmanı) doğal dost (mitra) olduğu devletler çemberinin (mandala)merkezinde zafer için çabalayan kişidir (viciguşu). Bu racamandala (kralın mücadeledaireleri) modeli, ortak merkezli dost ve düşman halkalarıyla kendini sürekli yenilemektedir.Dost ya da düşman olarak tanımlanamayan, fakat ne yapacağı belli olmayan bazı kuvvetler degöz önünde bulundurulmaktadır (Kulke ve Rothermund 2001, 100). Sıralanan unsurlaryönetimin zorluklarını yansıtmaktadır.

Racamandalanın (kralın mücadele daireleri) merkezinde yer alan kral (viciguşu)düşmanlarını tek tek yenmeyi denemek zorundadır. Bunu yapabilme yeteneği krallığı (raca)tarafından desteklenen yedi güç faktörüne bağlıdır. Bu faktörler önem sırasıyla şöyledir:Kralın nitelikleri, bakanların nitelikleri, taşra, kent, hazine, ordu ve müttefikler.Artaşastra ’nın temel amacı, bu güç faktörlerinin niteliklerini nasıl geliştireceğini açık birkarşılaşmadan önce bile düşmanı nasıl zayıf düşürebileceğini krala öğretmektir. Krala,

istihkamını güçlendirmesini, sulama etkinliklerini artırmasını, ticareti teşvik etmesini, boşalanları ekmesini, madenleri açmasını, ormanlara göz kulak olmasını ve filler için çit yapmasını önermiştir. Düşmanlarının bunları yapmasını engellemek de, kralın görevleriarasındadır (Kulke ve Rothermund 2001, 100). Devletin güç kaynaklarının kullanımı iledüşmanları yok etme arasındaki ilişkiler iyi bir şekilde tahlil edilmiştir.

Kautalya, ekonomik refahın motorunun siyasal güç olduğuna inandığından, tezi,madenc ilik, ticaret, el sanatları ve tarımı da kapsayan tüm alanlarda devlet müdahalesini öngören ayrıntılar içermektedir. Rahip ve memurların ücretlerinin ne olması gerektiğiniönermiştir. Tarıma dayalı ekonomide, üretim fazlasının en büyük bölümüne el koyan merkezi

hükümeti güçlendirmektedir. Bu sömürünün ahlaki sınırları yoktu, ancak politik yapabilirlik

Page 123: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 123/264

121

sınırları vardı. Yüksek vergilerin ve çalışmaya zorlamanın, halkı, düşman ordularınayöneltmesinin anlaşılmasıyla, kral, halkın refah ve huzurunun kendi başarısı için politik birzorunluluk olduğunu kavramak zorunda kalmıştır (Kulke ve Rothermund 2001, 101).Kautalya’nın düşünceleri, oldukça katı ve halkı çok zorlayan ve kralı da rahatlatacak reçeteler şeklinde yorumlanmaktadır.

Hint siyaset anlayışının önemli bir göstergesi komşu devletlerle ilişkileri açıklarken ortaya çıkmaktadır. Ahlaki hiçbir belirti içermeyen dördü esas ve üçü yardımcı olmak üzereyedi madde olarak sıralanmaktadır. Söz konusu maddeler şöyledir:1- Saman: (Sansktritçe’de melodi anlamına gelir). Barışma ya da müzakere. Bu, yatıştırmanın, yemle tuzağa düşürmeninyolu olarak uygulanır (Zimmer 1992, 122). 2- Danda: Terbiye edici çomak anlamında danda,hakimin ya da kapıcının elindeki sopa anlamına gelir. Terbiye edici. Cezalandırış,haddini bildiriş, saldırmak, baskın yapmak, zorba güç. Kralın elinde daima yukarıya kaldırdığı birdisiplin sopası olmalıdır; ilkesidir. Mani kitabında şunlar yazılıdır: Bir krallığın genişlemesi

için saman ve danda iki ana araçtır. Danda, haklılığın zahir iliği içinde, hayasızca gizlenmişolarak bir aşağılanmaya ya da tehdide karşı ceza olarak kullanılan her türlü saldırganlıktır(Zimmer 1992, 123). 3- Dana: Armağan, bağışanlamındadır. Siyasette rüşvettir. Dana, savaşganimetlerinin armağanlar, ödüller vs. gibi komşunun generalleri, bakanları ve gizli ajanları için dağıtımı üzerine anlaşma ifade eder (Zimmer 1992, 123-124). 4- Bheda : Bölme ayırmakırma, aksatma, ihanet, sadakati bozma, düşmanın içine nifak ekmek anlamına gelmektedir.İçten dışa doğru kazarak, bölme ve ayırma yöntemidir (Zimmer 1992, 124). Bu dört temel anlayışa şu üç yardımcı ilke de eklenmiştir. 5- Maya: Göz boyama, hile, aldatıcı bir hayalinortaya çıkarılışı anlamlarındadır. Büyücülük sanatının ve büyünün her türlü kullanımıdiplomatik bir beceri olarak görülür (Zimmer 1992, 124).6- Upeska: Görmezlikten gelme,dikkate almamak, kaydetmemek, savsaklamak, yardımcı araç olarak tavsiye edilmektedir(Zimmer 1992, 124-125). 7- Indrajala: İndra’nın ağı, ortaya çıkarmak, göz boyama, büyücünumarası, savaş hilesi, ya da aldatma manevrası anlamlarını taşır. Gerçekte olmayan bir şeyi,varmış gibi göstermek. Yanlış haberlerin yayılması, yanlış görüşlerin ortaya sürülmesi de buöbekte yapılması gereken işler arasındadır (Zimmer 1992, 125). Devletler arası ilişkidesergilenen, aldatıcı tavır siyaset sahnesinde genellikle olmakla birlikte, bu kadar kurallaştırılıpdüsturlar hâlinde yayınlanması, anlayışın meşruluğunu sergilemektedir. Machiavelli’denyaklaşık iki bin yıl önce ileri sürülen bu düşüncelere dünya pek yabancı değildir.

Hint düşüncesinde, siyaseti çok olumsuz gösteren başka yaklaşımlar da yer almaktadır.Hintli yazarlara göre, kral, ormanda yapayalnız kalan bir kişi gibi kendi emniyetini düşünmek durumundaydı. Çünkü saraydaki askerler, bürokratlar ve rakipler kral için sürekli tehlike yaratmaktadırlar (Zimmer 1992, 110). Vezirler, ülkedeki dikenleri (sorunları) ortadankaldırma çabalarını, sorunları çözdükten sonra kendisine gerek kalmayacağı kaygısıylasürdürmüşlerdir (Zimmer 1992, 112). Kedi fare hik âyesindeki gibi, sürekli kendilerine ihtiyaçduyulmasını sağlamaya dikkat edilmiştir. Mahabharata ’dan yapılan şu alıntı insanlar arasındaki ilişkinin nasıl kötü algılandığını göstermektedir. “Eğer bir kimse kendi çıkarı için

birini mahv etmeyi amaçlarsa, dikkatle ve temkinli olarak işe başlamalıdır. Elini düşmanınavurmak için kaldırdığında, ona dostça hitap etmelidir. Öldürücü darbeyi indirdiği esnada, daha cana yakın konuşmalıydı. Düşmanının kafasını kestiğinde ona yakınmalı ve ona

Page 124: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 124/264

122

ağlamalıydı” ( Mahabharata ’dan aktaran Zimmer 1992, 114). Zimmer, bu anlayışıdestekleyen başka alıntıları da aynı kaynaktan yapmıştır: “Bilgeliğin her iki türü de (düz veeğri olanı) kralın emrinde olmalıdır”. “Sosyal bilgeliğin son sözü, asla itimat etmedir”. “Biranda şekillerini değiştiren bulutlar gibi, bugünkü düşmanın, sana daha sonra dost olabilir”. “Karmanın sonuçlarından korkma, gücüne güven. İyi ya da kötü bir eylemin meyvelerinin neolduğunu bu dünyada kimse görmemiştir. Bunun için güçlü olmaya çaba harcayalım. Çünkü her şey güçlünündür”. “İktidar haktan önce gelir. Hak, iktidardan güçlülükten doğar”(Zimmer 1992, 125-126). Siyasetin tarihsel seyri, siyaset anlayışını gerçekçi bir temeleoturtulması gerektiği bilincini sergilemektedir.

Zimmer’e göre, Hint devlet felsefesinin çıplak kötümserliği, bir ilerleme ideali ve dahaiyi bir gelecek umudu taşımayarak zaman üzerine yoğunlaşan Hint görüşüyle bağdaşmaktadır(Zimmer 1992, 127-128). Hint ahlakı (Dharma), balık âdetinin (büyük balık küçük balığı yutar) insanlar arasında geçerli olmadığını ileri sürer. İdeye göre hükümet sanatı, onun

Arthashastra’da ele alındığı üzere Dharma’nın lehinedir. Kral egemenliğinin uzandığıyerlerde Dharma’nın en yüksek polis memurudur. Çünkü medeni hayatın vahiy yoluylaaçıklanan ritüel düzeninin tutunacak dalı ve sopasıdır. Her devlette, karşılıklı iyi niyet,hoşgörü ve bireylerin birbirlerine tutunmaları, grup dayanışması, sanatlar ve kastlar arasındakiolumlu ilişkiler talep edilir. Hintli bireyler bu konuda yine de karamsar bir tavır sergilerler (Zimmer 1992, 128). Kralın konumu ve görevleri arasındaki ilişki ahlaki bir temeldeaçıklanırken, rakip ve düşmanlarına karşı tavrı siyasi bir temelde gerçekçi bir temeleoturtulmuştur.

Kautilya’nın siyasi görüşleri, bilgelik dışı bir temele dayanmaktadır. Siyasetin çıkar üzerine kurulduğunu, yöneticilerin de bu çıkarlardan en büyük payı almaları gerektiğini, rakiplerinini nasıl alt etmesi gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Kautilya’nın açıklamaları,

bilgelikten uzak, siyasi bir temellendirmedir.

7.2. Cakravartin

Siyasete ilişkin bu olumsuz tavra rağmen, efsanevi bir krala yüklenilen nitelikler,olumsuz havayı dağıtarak ideal bir hükümdarın niteliklerini sıralamaktadır. Söz konusuefsanede, ideal dünya düzenini temsil eden Cakravarta ’nın sahibi Cakravartin (daire çizen,

çarkı döndüren) diye adlandırılan adil ve erdemlidünya hükümdarı vardır. Bu hükümdar,evrensel ilkeler çerçevesinde dünyaya hakim olmakta ve dünyayı sürekli olan bir devletlesükun içinde yönetmektedir. Cakravartin, kavga eden devletlerin ebedi savaşına sonverecektir (Zimmer 1992, 128). Cakravarta adı, dışarıda kuşatıcı dünya denizinin ardında, onu

bir çember gibi kuşatan güçlü bir dağ silsilesinin halkasıyla ilişkilendirilmiştir (Zimmer 1992, 128). Dünyayı ve denizleri kuşatan dağlarla ilişkilendirilmesi, hükümdarın dünya hakimiyetianlayışının bir göstergesidir. Hükümdarın sahip olduğu diğer nitelikler de söz konusuhakimiyeti ifade etmektedirler. Cakravartin, ordusunu en uzak ufuklara sevk eder. Onun s avaşfilleri, dünyanın dört yanındaki denizlerde susuzluklarını giderir ve yıkanırlar. Hasımlar olarak mandalalarının iç içe dairelerinde egemenliklerini sürdüren krallar, onun dokunulmaz

olan yüksek hükümranlığına saygıyla boyun eğerler. Mücevherlerle süslü üç katlı tiara ve

Page 125: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 125/264

123

diadem elmasları, yüksekteki tahtının basamaklarında itaatlerini ortaya koyarken ayak parmaklarının ayna parlaklığındaki tırnaklarında yansır. Çünkü, ahlaki üstünlüğünün verdiğigüç sonucu ordusunun ileri hareketi durdurulamaz. Cakr avartin, kralların arasında büyük olaninsan, üstün insandır; sefer sırasında, gökyüzünde ışıklı bir imaj onun önünde gider. Onunşekli bir çarkın şekline sahiptir; güneş sisteminin bir modelidir (Zimmer 1992, 128-129).Bilge kral tipi olarak tasvir edilen Cakravartin, güç ve erdemlilik çerçevesindedeğerlendirilmektedir.

Bilge hükümdar olarak Cakravartin’de görülen yedi büyük sembol şunlardır: 1-Dünyanın bütünlüğünü belirten kutsal çark (cakra): Cakravartin kendisi evrenin göbeğidir. 2-Tanrısal beyaz fi l: Bu tanrısal hayvan düşünce hızıyla hükümdarı, gökyüzünden geçerek,teftiş ederken sırtında taşır. Beyaz fil, Ari öncesi kralların eski kutsal binek hayvanıdır. 3- Süt beyazlığında at, cesur güneş beygiri: Ari fatihlerin binek ve yük hayvanıdır. Beyazfille aynı işi görür. 4- Büyülü mücevher: Geceyi gündüze dönüştüren ve dile getirildiği takdirde her

arzuyu yerine getiren dilek taşı. 5- Yetkin kraliçe, zevce: İdeal kadın. Lekesiz güzellikte veerdemde. Onun bademi, sıcakta serinleten bir temas, soğukta ise ısıtıcı bir temas armağaneder. 6- Yetkin maliye bakanı: Becerikli, kusursuz yönetimiyle bol bol ve cömertçe paradağıtımı yapar. Onun iyiliği, dulların, yetimlerin, yaşlıların ve hastaların acılarını azaltmakiçin bütün dünyaya yayılır. 7- Yetkin ordu komutanı (Zimmer 1992, 130). Bu yedi sembol,Budist mihraplarda hidayete erenin manevi hükümranlığını belirtmek için bazı tamamlayıcıamblemlerle gösterilirler (Zimmer 1992, 130). Hükümdarın başarısında sahip olduğusembollerin etkisinin büyük olduğu görülmektedir. Sembollerin her biri, tanrısallık veyetkinlikle ifade edilmektedir. Hükümdarın erdemli gücünü tamamlamaktadırlar.

Zimmer’e göre Cakravartin, Ari olmayan, eski bir gelenekten gelmektedir. Bu anlayışBudist öğretide de yer almaktadır. Budist görüşe göre dünya hükümdarı, aydınlanmış olanBuda’nın dünyevi karşıtıdır. Buda’nın kutsal öğretiyi harekete geçirdiği söylenir. Cakravartin gibi, Buda da, dünyanın efendisidir. Ancak, Buda bir ulusa ait efendi değil, evrensel birefendidir. Budist Dharmas ı, Brahma Dharmaları gibi, sadece ayrıcalıklı kastlara özel değildir.O, bütün dünyanın Dharmasıdır. Budist Dharma, bütün canlı varlıkları, istisnasız kurtuluşa erdirecek bir öğretidir. Buda ve Cakravartin, bir bakıma biri manevi diğeri dünyevi düzlemdegeçerli olan, aynı dünya ilkesini oluştururlar (Zimmer 1992, 129). Dünyanın toplumsal düzeni

bilge hükümdarın güvencesi altında olduğu duygusunu yaşatmaktadır. İdeal hükümdar olarak

Cakravartin’in Budist yorumu, hükümdarın insanların kurtuluşu için aracı olması gerektiğini sergilemektedir. Bu bakış açısında, hükümdar halkın yönetiminden uzaklaşmış ve tanrılararasına yükselmiş niteliklerle tasvir edilmektedir.

Budizmin sosyo- politik görüşü Dhammapadatthakaha ’da anlayışında bulunmaktadır. Orada, bir devletin mutlu olabilmesi için adil bir yönetime sahip olması gerektiğiaçıklanmaktadır. Buda, bu adil yönetimin ilkelerini Hükümdarın On Görevi hakkındaki öğretisinde açıklamıştır: 1- Hoşgörü, cömertlik, merhamet (dana). Hükümdar, zenginlik vemülk için ne doyumsuzluk ne de bağlılık duymalı; bunları toplumun refahı için kullanmalıdır. 2- Yüksek ahlaki bir karakter (sila). Hiçbir zaman hayatı yok etmemeli, kandırmamalı, çalmamalı ve başkalarını sömürmemeli, zina yapmamalı, yanlış şeyler söylememeli, baş

Page 126: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 126/264

124

döndürücü içkiler almamalı. 3- Her şeyi toplumun iyiliği için feda etmeli. Konforunu, adını,ününü ve hayatını bile devletin çıkarları için feda etmeye hazır olmalıdır. 4- Doğruluk ve bütünlük. Görevlerini uygulamada herhangi bir korkudan ve kayırmadan uzak durmalıdır . Niyetlerinde samimi olmalı ve halkı kandırmamalıdır. 5- Sevimlilik ve naziklik. Yumuşak bir huya sahip olmalıdır. 6- Alışkanlıklarında çetinlik. Sade bir hayat yaşamalıdır ve kendininlükse kaymasına izin vermemelidir. Kendine hakim olmalıdır. 7- Nefret, kötü istek ve kinduymamalı. Hiç kimseye karşı hınç beslememelidir. 8- Şiddet kullanmamalı, barışı ve adaletiegemen kılmaya çalışmalıdır. 9- Sabır, af, hoşgörü, anlayış, kendini kaybetmedenimtihanların, zorlukların ve hareketlerin üstesinden gelmelidir. 10- Karşı çıkmamak, engel olmamak. Halkın refahının lehine olan kararlara karşı çıkmamalı, halkla uyum içinde bulunmalıdır (Schwarz 1997, 106). Bu ilkeleri yerine getiren adil hükümdar, “yasanın tekerleğini harekete geçiren” Şakravartin’in yeryüzündeki sureti olur. Ki onun hakkında şusözler söylenmiştir: Adil dharmanın hükümdarı muzafferdir; ordusunun başında ve yedihazineyle kuşatılmıştır. Hazineler, savaş arabası, fil, at, mücevher, eş, başkan ve generaldir.Cesur ve yakışıklı, düşman ordularını yerle bir edecek yüz tane oğlu olacaktır. Okyanus sınırlarına kadar geniş topraklar fethedecektir. Oralardan, zorbalığa ve sefilliğe neden olacakher şeyi uzaklaştıracaktır. Kılıç kullanmadan, cezalandırmadan, dharma ve barışla hükmedecektir (Schwarz 1997, 106- 107). Sıralanan unsurlar, bilgelik temelli bir tavır ortayaçıkmasını sağlamaktadırlar. Efsane temelli, zamanın başlangıcında gerçekleştirilmiş adilyönetimin yeniden hayata geçirilmesi mümkündür düşünesi bu anlatıda hakimdir.

7.3. Konfüçyüs

Çin, Savaşan Devletler döneminde en önemli iki düşünürünü yetiştirmiştir. BunlarKonfüçyüs (MÖ. 551-479) ve Lao Tzu’dur ( MÖ.479-381 ). Konfüçyüs, toplumsal sorunlaraağırlık verirken, Lao Tzu, evrenin ilkeleri hakkında görüş bildirmiştir. Ancak her iki düşünürde yönetimdeki sorunlarla ilgili çeşitli açıklamalar yapmışlardır. Söz konusu açıklamalar, kitap ya da kitap bölümü şeklinde değildir; yeri geldikçe konuya ilişkin düşünceleriniaçıklamışlardır. Aşağıda Konfüçyüs ve Lao Tzu ile onlara bağlı düşünce üreten baz ı kişilerin yönetimle ilgili görüşleri ele alınmaktadır.

Konfüçyüs’e göre gök , keyfi idare eden ilah, bir zorba değildir, koyduğu kanunlardoğrultusunda davranır. Gök, kendi başına hareket etmez, Tao denilen dünya kanununa göre

hareket eder. Nasıl gökyüzünde, güneş, ay ve yıldızlar kanunlara göre hareket ediyorsa, benzer şekilde de dünyada kanunlara göre hareket edilmesi gerekir. Hükümdar, gündelik siyasete karışmamalı,gök gibi, bir örnek olarak etkili olmalıdır. Ancak, imparator, kutsallık ilkelerine göre davranarak, kurbanları törenlere uygun yaparak, dünyadaki düzenin bozulmasını engellemelidir. Bireyler de aynı kurallara uyduğunda, her şey yolunda olacaktır(akt.Eberhard 1987, 46). Konfüçyüs, evren düzeni ile toplum düzeni arasındaki paralelliğingerekliliğini görmüştür. Kurban törenlerini önemsemiş Gök’ün kurbandan hoşlandığını belirtmenin yanında, Gök’ün,ahlak i tavrı ve iyi yönetimi sevdiğini de vurgulamıştır. Ayrıca Gök ve ölüm sonrası hayat üzerinde metafizik ve teolojik spekülasyon yapılmasına karşı çıkmıştır. Ruhların varlığını kabul etmiş ancak onlardan uzak durulmasını tavsiye etmiştir(Eliade 2003/3, 30).

Page 127: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 127/264

125

Konfüçyüs’ün getirdiği ahlaki ve siyasi reform, bütünsel bir eğitim, yani sıradan bireyiüstün kişiye dönüştürme gücüne sahip bir yöntemdir. Konfüçyüs’e göre, herkes Tao ileuyumlu törensel davranışı öğrenmek, başka bir deyişle ritüelleri ve töreyi doğru uygulamakkoşuluyla gerçek insan olabilmektedir. Her doğru törensel davranış, bir büyüsel – dinsel gücü harekete geçirmektedir (Eliade 2003/3, 30). Bu anlayışını açıklamak için, filozof kral Şun’undavranışlarını örnek olarak kullanmıştır: “Yalnızca vakar ve saygıyla yüzü güneye dönükayakta duruyordu (hükümdarın törensel duruşu) ve hepsi bu kadardı” (yani krallığın işleri yolunda gidiyordu). Çünkü kozmos ve toplum, insan için de etkin olan aynı büyüsel – dinselgüçler tarafından yönetilir. “Doğru bir tavır varsa, buyruk vermenize gerek kalmaz”. “Erdemle yönetmek, sanki kutup yıldızı olmak gibidir: Diğer bütün yıldızlar saygıyla onun çevresinde dönerken, o yerinde kalır” (Eliade 2003/3, 30).

Konfüçyüs’ün öğretisinde aile önemli bir yer almaktadır. Babasoylu aile yapısı, enyaşlı erkeği ailenin reisi olarak kabul eder. Bu kuzey kabilelerinin aile yapılarının aynısıydı.

Devlet, büyük bir ailedir. Aile içi tek taraflı bağlar esastır. Oğul babaya, kadın kocaya tam bağımlıdır. Hükümdar Gök’e nasıl bağımlıysa oğul da babaya öğle bağımlı olmalıdır. Böylelikle Konfüçyüs, Gök dini çerçevesinde aile ve devlet ile hükümdarı birbiriyle ilişkili hâle getirmiştir. Bu anlayış, Çin aile yapısı içindeki geçimsizlikleri ortadan kaldıran kurallarşekline dönüşmüştür (Eberhard 1987, 46-47). Aile, devlet, toplum ve evrenin aynı ilkelerçerçevesinde yürüdüğüne inanıldığından, Konfüçyüs bunların her biri hakkında görüşler oluşturmuştur. Yaşadığı dönemin savaş şartları da göz önünde bulundurulduğunda, ilkeli birdüzenden yana olmuştur. Adalet bakanlığı yaptığı sırada, demagoji yaptığı için bir sofistiidam ettirmesi (Störig 1994, 137), düzene verdiği önemi gösterir.Ahlak ın bozulduğu çağda Konfüçyüs, halkı ve yöneticileri eski çağlardan beri toplum düzenini ayakta tutmuş olan köklü ilkeler, geleneklere ve yasalar uymaya çağırmıştır.

Yüce Bilgi’de (Ta Hsüe) şöyle denmiştir: “Eskiler,erdemin ışığıyla ortalığınaydınlanması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı; devlet işlerini yoluna koyabilmekiçin önce ev işlerini yoluna koyarlardı; ev işlerini yoluna koyabilmek için önce kendikendilerine çekidüzen verirlerdi; kendi kendilerine çeki düzen verebilmek için önce kendi içlerindeki düzeni yoluna koyarlardı; kendi işlerindeki düzeni yoluna koyabilmek için öncedüşüncelerini yoluna koyarlardı; düşüncelerini yoluna koyabilmek için ise önce bilgieksikliklerini giderirlerdi” (akt. Störig 1994, 138). Bu anlayış, devlet yönetiminin ne türden temellere dayandığının bir başka göstergesidir.

Konfüçyüs’e göre halk, zorlayıcı yasa ve kuvvetle değil, örnek tutum ve davranışlarlaetki altına alınmalıdır. O, halkın güvenini devletin temeli kabul ettiğinden, halkın güveninikazanmak gerektiği, düşüncesindedir (Störig 1994, 138). Yasaları çiğneyen birininöldürülmesi konusundaki bir beyin sorusunu, Yel (Beğ) ve Saz (Halk) örneğiylecevaplamıştır: Yel estiğinde sazlar nasıl eğiliyorsa, Beyin önünde de halk eğilmelidir (Störig1994, 138- 39). Yönetime ilişkin şunları da söylemiştir: Memleketini erdem ile yöneten birkimse, yerini daima koruyabilen ve bütün yıldızların kendisine tabi olduğu kutup yıldızı ile mukayese edilebilir (Konfüçyüs 1973, B II/1, s 4). Erdem, yel olarak; halk da sazlar olarakyorumlanabilir. Ona göre, eğer halk kanunlarla yönetilir ve cezalarla yola getirilmek istenirse,

Page 128: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 128/264

126

onlar kendilerini cezalardan kurtarmağa çalışacaklar, fakat hiç utanç duymayacaklar. Eğer onlar erdemle yönetilir ve eğitimle yola getirilmek istenirse, utanç duyacaklar ve böylece iyiolmağa çalışacaklar (Konfüçyüs 1973, B II/III, s 4).

Konfüçyüs’e göre, herkes ve her şey önceden ne iseler, her zaman öyle kalmalıdırlar.Yönetime gelsen ne yaparsın sorusuna, “önce her şeye adını bildirirdim” (Störig 1994,139), demiştir. Ad, her şeyin özünü ve kimliğini bildirdiği inancından hareketle, her şeyin özlerine bağlı kalmasını ister. Bu anlayıştan hareketle, görgü kuralları ve töreleri toplumsaldüzeni koruyansetler olarak görmüştür. “Setin gereksiz olduğunu sanıp da onu yıkanlar, gün gelir taşkınlıkların ve azgınlıkların dalgaları içinde boğulup giderler” (Störig 1994, 140),düşüncesiyle toplumsal düzen ile düzeni oluşturan değerleri düşüncesinin temeli yapmıştır.Halkı itaat ettirmek için, hükümdar, doğruluktan ayrılmamalı, yanlışlarını düzeltmelidir. Eğerdoğruluktan ayrılır ve yanlışlarını düzeltmezse halk itaat etmez (Konfüçyüs 1973, B II/ XIX,6). Halkın hükümdara saygılı olması ve sadakat göstermesi için, hükümdarın, halkı ağır

başlılıkla yönetmesi gerekir. Hükümdar, ailesine bağlı ve herkese karşı nazik ise ona karsı sadakat gösterirler. İyi yolda gider ve elinden geldiği kadar öğretmeye gayret ederse, halk çok çalışır (Konfüçyüs 1973, B II/ XX, 7).

Çin felsefesi ve Konfüçyüs’ün özelliği, insana ve günlük yaşama dönük olmasıdır(Störig 1994, 134). Gündelik yaşamı belirleyen ilkelere dayalı eğitim sistemi, Çin yönetimininesası kabul edilmiştir. Konfüçyüs ilkelerine bağlı eğitim sistemi Çin ülkesinin devam lılığını sağlamıştır (Störig 1994, 139-40). Konfüçyüs, “on bin neslin öğretmeni” olarak, bireyin eğitimini esas almıştır. Ancak bireyin iyiliğini, toplumun iyi kurulması ve devletin iyi yönetilmesi şartına bağlamıştır. Konfüçyüs’e göre, ideal hayatın en yüksek basamağı, hikmet sahibi anlamında bilgeliktir. Bilge kişiyle sıradan insan arasındaüstün insan bulunur. Üstüninsan hem bedence hem zihince hem de erdemce kendine bakmalıdır. Üstün insan önceliklekendine saygılı ve başkalarına huzur verecek şekilde kendini yetiştirmelidir. Bu nitelikleresahip olmak için kişi, ahla kı temele almalıdır. Aynı zamanda erdemler bilgisini istemeli veona sahip olmalıdır (Jingpan 1993, 179-181). Üstün insanın olabilmesi için toplumun iyiyönetilmesi gerekir. Konfüçyüs’un aklında olan iyi yönetim örneği, efsanevi imparatorlardönemidir. İmparatorların bilge olduklarını düşündüğü için yönetimlerinin iyi olduğuinancındadır (Jingpan 1993, 190-191) Konfüçyüs, tarihsel değerlerden hareket ederek,toplumu ve bireyi ahlaki temele oturtma çabasında olmuştur. Çin medeniyetindeki etkisine

bakılırsa, bu kaygılarını da büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Yaklaşık 2400 yıldır,Konfüçyüs’ün öğretileri Çin devlet yönetiminde ve halkın inanç yapısında etkili olmuştur(Eliade 2003/3, 29) Bu et kisinden dolayı Konfüçyüs, Çin medeniyetinin yüce ahlak kalıpçısı,taçsız imparatoru, On Bin Neslin Öğretmeni olarak tanımlanmıştır (Needham 2000, 99).

Konfüçyüs okulu mensubuMencius (MÖ 371-289), Mohist (Mo Tzu) okulun devletinkökeni anlayışının dışında bir görüş geliştirmiştir. Mencius şöyle der: Eğer insanlar açlıklarını giderir, giyecek elbiselere sahip olur ve rahat, huzurlu yaşarlar, ancak iyi öğretimden mahrumolurlarsa, kuşlara ve hayvanlara yakındırlar. Bilge (Shun, efsanevi bilge yönetici), budurumdan dolayı üzüldü ve insanlara hayatın temel ilişkilerini öğretmek için resmi eğitici olarak Hsieh’i atadı. Baba ve oğul, birbirlerini sevmeli. Yönetici ve tebaa, birbirlerine adil

Page 129: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 129/264

127

olmalı. Koca ve karı, kendi alanlarını ayırmalıdır. Yaşlı ve genç kardeşler, karşılıklı birüstünlük duygusuna ve samimiyete sahip olmalı. Bu sıralanan unsurlara dayanan insaniilişkilerin ve ahlaki ilkelerin varlığı, insanları kuşlardan ve hayvanlardan ayıran şeydir (FungYu Lan 2009, 101). Bu yaklaşım tarzı, Konfüçyüsçüleri, Mohist anlayıştan ayırmaktadır.Mohistlere göre, devlet faydalı olduğu için vardır; Konfüçyüsçülere göre ise devlet, varolması gerektiği için vardır (Fung Yu Lan 2009, 101).

Konfüçyüsçülere göre devlet, ahlaki bir kurumdur. Devletin başı, ahlaki bir liderolmalıdır. Bu yüzden Konfüçyüsçü siyaset felsefesinde, sadece bir bilge, gerçek kral olabilir.Mencius bu ideali, idealize edilmiş geçmiş olarak tasvir eder (Fung Yu Lan 2009, 101).Efsanevi imparator bilge Yao, yaşlandığında insanların nasıl yönetilmesi gerektiğini öğrettiğigenç bir bilge olan Shun’u seçti. Shun da hocası gibi davranarak, yerine geçmesi için yetiştirdiği birini halef olarak bırakmıştır (Fung Yu Lan 2009, 101-102). Bu davranış şekli ideal olarak gösterilmiştir.

Mencius’a göre, eğer bir yönetici, kendisini iyi bir lider hâline getiren ahlakiniteliklerini kaybederse, insanlar isyan etme hususunda ahlaki bir hakka sahiptirler. Budurumda hükümdarın öldürülmesi dahi, bir hükümdar öldürme suçu sayılmaz. İdeal olanı yapmayan y önetici, ahlaken hükümdar değildir, sadece bir vatandaştır (Fung Yu Lan 2009,102). Bu sonuca varmanın başlıca nedeni, devleti oluşturan unsur ların sıralamasındagörülmektedir. Mencius’a göre halk, devletteki en önemli unsurdur. İkinci olan, toprağın vetohumların ruhlarıdırlar. Hükümdar, üçüncü ve sonuncudur (Fung Yu Lan 2009, 102). Böyle

bir sıralama, isyan hakkını meşru kılmaktadır.

Bilge kralların yönetiminden yana olan Mencius ve sonraki Konfüçyüsçülere göre ikitür yönetim vardır: 1- Wang ya da bilge kralın yönetimi. 2- Pa ya da askeri lordun yönetimi.Bunlar tür bakımından birbirlerinden tamamen farklıdırlar. Bilge bir kralın yönetimi, ahlakieğitim ve öğrenim vasıtasıyla; askeri bir lordun yönetimi ise, güç ve baskı sayesinde icraedilir. Wang yönetiminin gücü ahlakidir; Pa ’nın ki ise, fizikidir (Fung Yu Lan 2009, 102).Wang ve Pa karşıtlığı, Çin siyaset öğretisinde önemli konulardan biri olmuştur (Fung Yu Lan2009, 102).

Han Hanedanlığı döneminde (MÖ. 206- MS. 220) Konfüçyüs öğretisini savunan veöğretiyi hanedanlığın temel inancı yapan Tung Chung-shu (MÖ. 197-104), devlete ilişkinönemli görüşler ileri sürmüştür. Ona göre, Gök, insanları iyiliğin temel maddesiyle birlikteyaratır; fakat insanlar bizatihi iyi olmaya muktedir değillerdir. Bu yüzden Gök, onlar için, onları iyi yapacak krallık kurumunu tesis etti. Gök’ün maksadı budur (Fung Yu Lan 2009,264). Kral, iyilik, mükâfatlar, cezalar ve idamlarla yönetir. Bu dört yönetim yolu, dörtmevsim modeli örnek alınarak meydana getirilmiştir. İyilik, mük âfat, ceza ve idam, sırasıyla, bahar, yaz, güz ve kışa denk gelmektedir. Bu yüzden kral Gök’ün eşidir. Kral dört yönetim yoluna sahipken, Gök, dört mevsime sahiptir (Fung Yu Lan 2009, 264-265). Memurlar dayönetim yolu ve mevsim anlayışına göre sınıflandırılmıştır (Fung Yu Lan 2009, 265).

İnsan yönetiminde yanlışlık yapıldığında Gök bundan rahatsız olmaktadır.Rahatsızlığını, depremler, güneş ya da ay tutulması, kurak lık veya seller gibi doğal musibetler

Page 130: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 130/264

128

vasıtasıyla ifade ettiğine inanılmıştır (Fung Yu Lan 2009, 265). Böylece yöneticiler yanlışyaptıklarını anlayıp düzelteceklerdir. Konfüçyüs’ün sunduğu yönetim anlayışı, adaletliliğiesas alan ve kişisel ahlaklılık ilkesine dayanan bir yapı tasvir etmektedir.

Page 131: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 131/264

129

Uygulamalar

Page 132: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 132/264

130

Uygulama Soruları

1. Düşmanları alt etmek için her yolun mubah olmasının nedeni nedir?

2. İktisadi yapının güçlü olması devlet yönetimini neden kolaylaştırmaktadır?

3. Devletin temel kurumları iyi çalıştırılırsa yöneticilerde özel nitelikler aranmasına ihtiyaç kalır mı?

4. İdeal devletin şartları neden genellikle tanrısallıkta aranmıştır?

5. Halkın yönetimin iyileşmesinde ne türden katkıları vardır?

6. Bilge hükümdarın özellikleri nedir?

7. Tarihteki hangi hükümdar bilge olarak tanımlanabilir?

Page 133: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 133/264

131

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bilgelik temelli adalet ve düzen anlayışıyla, devletin tarihsel gerçekliğinde ortayaçıkan sonuçlar sürekli karşı karşıyadır. Yöneticide olması gereken ideal özellikler, bilgelertarafından öne çıkarılırken, yöneticiler, tarihsel şartlarda gerçekleşen nitelikleriyle yönetmeyedevam etmişlerdir. Bununla birlikte yöneticilerin tanrısal kaynaklı meşruluk unsurları öne çıkarılarak iyi olabilecekleri göz ardı edilmemiştir. Bilgelik temeline dayanan siyaset anlayışı,

bireyin ahlaklılık temeline dayalı eylemi ile karşılıklı sorumlulukların yerine getirilmesini

gerekli görmektedir. Sorumluluğun merkeze alınması, öncelikle sorun çıkarmayı engellediğigibi, çıkan sorunların çözümünde de her bir bireyin katkısını öngörmektedir. Yönetim, kral-imparato r gibi yöneticilerin güçlerini kullanarak, toplumu biçimlendirme ve yönetme yerine,hem yöneticilerin hem de halkın sorumluluk temeline dayalı eylemde bulunmaları tavsiyeedilmektedir. Hukuki yaptırımlar yerine ahlaki sorumluluklar öne çıkarılmıştır.

Page 134: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 134/264

132

Bölüm Soruları

1) Ülkeler arasındaki barışın sürekliliğini sağlayan unsur aşağıdakilerden hangisidir?

a) Orduların kaldırılması

b) Ülkelerin birbirlerine saygı göstermeleri ve birbirlerinin haklarını çiğnememeleri.

c) Sınır ihlalleri yapmak

d) Sınır kapılarını kapatmak

e) Vatandaşların ülke dışına çıkmasına izin vermemek

2) Savaşı kazanmak için yapılan hileler hangi açıdan olumsuz görülmektedir?

a) Siyasi sistem açısından

b) Hukuk açısından

c) İnançlar açısından

d) Savaş kuralları açısından

e) Ahlak açısından

3) Aşağıdakilerden hangisi ideal devletin şartları arasında olamaz ?

a) Yöneticinin iyiliği

b) Halkın huzuru

c) Hukuk sisteminin iyi işlemesi

d) Başka toplumların haklarının ihlal edilmesi

e) Gelir seviyesinin yüksekliği

4) Bir yöneticinin bilgeliğini aşağıdakilerden hangisi göstermektedir?

a) Ahlak ve hukuk kurallarına bağlılık

b) Halkı zenginleştirmek

c) Uzun süre başta kalmak

d) Dindar olmak

e) Fakir olmak

Page 135: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 135/264

133

5) Modern dönemde devleti aşağıdakilerden hangisi temsil etmektedir?

a) Sağlık sistemi

b) Eğitim sistemi

c) Hukuk sistemi

d) Parti sistemi

e) İktisadi yapı

6) Kautalya’nın verdiği bilgiler devleti nasıl tasarladığını göstermektedir?

7) Cakravartin ’in ileri sürdüğü niteliklerin birbirleriyle çatışmaları mümkün müdür?

8) Konfüçyüs’e göre iyi yönetimin şartları nelerdir?

9) Bilgelik temelli devlet anlayışında hangi değerler öne çıkarılmaktadır?

10) İyi bir yöneticinin sahip olması gerekli nitelikler neler olmalıdır?

Cevaplar:

1)b, 2)e, 3)d, 4)a, 5)c

Page 136: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 136/264

134

8. TARİH DÜŞÜNCESİ

Page 137: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 137/264

135

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

8.1. Köken Efsaneleri

8.2. Kutsal Tarih

8.3. Tarih Yazıcılığı

Page 138: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 138/264

136

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Köken efsaneleri neden tarih görevi üstlenmektedirler?

2. İnsanlar daha insanlık tarihinin başında neden tarihle uğraşmaya başlamışlardır?

3. Kendilik bilinci ile tarih arasında nasıl bir ilişki vardır?

4. Kutsal tarihin anlamı nedir ve hangi tarih tipleri kutsallık özelliği taşımaktadır?

5. Geleneksel tarihçiliğin temel konuları nelerdir?

6. Günümüz açısından tarihçiliğin önde gelen konuları nelerdir?

7. Tarih düşüncesi insanların hangi ihtiyacını karşılamaktadır?

Page 139: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 139/264

137

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceğiveyageliştirileceği

Tarih düşüncesinin özelliklerinin kavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tarih düşüncesinin temelinioluşturan köken efsanelerinin anlaşılması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tarihçilikte önemli bir yeresahip olan kutsal tarihörneklerinin kavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tarihçiliğin ilk örnekleri ve

temel konularının tanınması

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

Page 140: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 140/264

138

Anahtar Kavramlar Tarih

Tarih düşüncesi Tarihçilik Kutsal tarih Köken efsaneleri Efsane Siyaset İnanç İlk ata Ahit (anlaşma) Yahve (Tanrı)

Page 141: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 141/264

139

Giriş

Tarih düşüncesi, insanın, kendi var oluşunu evren tasavvuru içinde açıklamasıdır.Temel sorun, insanın bu dünyada var oluş şartlarını ve yaşama değerlerini ortaya koymaktır. İnsan olmanın şartları sorun edinildiğinde, evren tasavvurunda içkin olan temel sorunlar daortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, tanrıların, evrenin, insanın, devletin kökeni ve insanıngeleceği, tarih düşüncesinin konuları arasına girmektedir. Tarih düşüncesi, tanrısal bir gücün evreni, dünyayı ve insanı nasıl yarattığını, insanın hangi değerlerle yola çıktığının, nasıl yaşadığının hikâyesini vermektedir. Başka bir deyişle, insanın kendi geçmişini nasıltemellendirdiği ile hayatını nasıl anlamlandırdığı sorunları, tarih düşüncesinin genelçerçevesini oluşturmaktadır. İlk çağlarda tarihin nasıl anlaşıldığı, köken, kutsallık ve tarihyazıcılığı bağlamlarında aşağıda incelenmektedir.

Page 142: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 142/264

140

8.1. Köken Efsaneleri

Köken efsaneleri, insanın kendini bilmesi ve topluluğun özelliklerini sonraki nesillereaktarması, dolayısıyla topluluğun ya da toplumun sürekliliğini sağlamak konusunda ilk teoriktemellendirmeler arasındadırlar. Köken efsaneleri, topluluk ya da toplumun geçmişini konu edindiklerinden, günümüzde tarihin (tarih araştırmaları) üstlendiği görevleri yerinegetirmişlerdir. Efsane temelli kültürlerde, başlangıç, yani evrenin, dünyanın, insanın,kurumların ya da bir geleneğin ilk ortaya çıkışı, yaşama değerlerini ve kurumlarını belirlediğinden, hayati bir öneme sahiptir. Başlangıç, mükemmelin yaşandığı zamandır; başlangıç dönemi ne kadar canlı tutulursa ve onun gereklerine göre yaşanırsa, hayat düzenlerive yaşama şartlarının o kadar iyi gideceğine inanılmıştır.

Köken efsaneler inin içeriklerine bakıldığında, toplumdaki temel davranış biçimleri vekurumların temellendirilmesi şeklinde görev yaptıkları söylenebilir. Malinowski, köken

efsanelerinin özelliklerini şöyle açıklamıştır: Köken efsanelerinde, insanların ya da kabileninatalarının nasıl ve nerede yaratıldıklarını ve çeşitli sosyal kurumların daha yaratılışaşamasında nasıl oluştuğuna yer verilir. Melanezya mitlerinde, insanların yer altındayaratıldıkları, köyler, klanlar ve bölgeler hâlinde örgütlendikleri, rütbe farklılıkları,ayrıcalıkları ve hakları hakkında bilgiler vardır. Yer altında, mülklerinin olduğu ve büyüsanatını bildikleri mitlerde anlatılır. Bütün bunlarla donanmış olarak yeryüzüne çıktılar ve bueylemle, topra k ve yurttaşlık haklarında, ekonomik haklarda ve büyü eylemlerinde belliayrıcalıklar yerleşti. Onu bu dünyada sürdürmek için bütün kültürlerini yanlarında getirdiler(Malinowski 1990 b, 98). Köken efsanelerinin belli versiyonlarında, insanlığın yer altındakivar oluşu, insan ruhunun ölümden sonra bugünkü ruhlar dünyasında var oluşuylakarşılaştırılır. Böylece tarih öncesi geçmişle her insanın bugünkü yazgısı arasında mitolojik bir yakınlaşma gerçekleşir (Malinowski 1990b, 112). Lévi-Strauss, köken efsaneleri hakkındaşunları söylemektedir: İşlevleri nedensel olmaktan çok, ayırıcı olmaktır: Kökeni tam olarakaçıklayamazlar; neden de belirtmezler. Herhangi bir ayrıntıyı ortaya çıkarmak yahut bir türü'belirlemek' için (kendi başına ele alındıklarında bir anlam taşımayan) bir köken yahut birneden ileri sürerler. Bu türün ayrıcalık kazanması, kendilerine verilen özel kökenden değil, başka ayrıntıların, başka türlerin böyle bir kökeni yokken, kendilerinin bir kökenle donatılmışolmalarından ileri gelir. Kaçamaklı, alçak gönüllü ve neredeyse olumsuz biçimde, tarih buyapıya sızar: Bugünün nedenini açıklamasa da, bugünün öğeleri arasında seçme yapar; bunların bazılarından geçmişi bize keşfettirebilir (Lévi-Strauss l984, 246-247).

Mircea Eliade’ye göre, köken efsanelerinin her biri, evren tasavvurunu öncedenvarsayar ve sürdürür. Dünyanın yaratılışı en iyi yaratılış olduğu için, evren düzeni her türlü "yaratılış"a örnek gösterilebilecek bir model oluşturur. Dolayısıyla köken efsaneleri, evreninkuruluşunu açıklayan efsanelere benzerler. Kökenle ilgili mitin kozmogoni mitine benzemesi,ilkinin ikinciyi taklit ya da kopya ettiği anlamına gelmez, çünkü burada düzenli ve sistemli birdüşünme söz konusu değildir. Dünyanın yaratılışı gibi başlangıca ilişkin durumların dışındada ele alınan konular, köken mitleri çerçevesinde ilk yaratılış aşaması özetlenerek anlatılırlar.Bir bebeğin doğumunda, bir şecere söylenecekse, önce evren resmi çizilir; sonra da konu evren resmiyle bağlantılı olarak anlatılır (Eliade 1993, 27- 28). Köken efsanesi, pek çok

Page 143: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 143/264

141

durumda bir kozmog oni taslağıyla başlar: Efsane Dünya’nın Yaratılışı’ndaki önemli anları kısaca anımsatır; daha sonra krallık ailesinin soy ağacını ya da kabilenin öyküsünü veya hastalık ve ilaçlarının kökeninin öyküsünü, vb. anlatır. Bütün bu durumlarda, köken efsanelerikozmogoni efsanesinin uzantısını oluşturur ve onu bütünler (Eliade 1993, 38).

Efsaneler üzerinde uzun boylu çalışan üç düşünürün görüşleri büyük ölçüde birbirlerini tamamlamakla birlikte, Lévi-Strauss köken efsanelerini bağımsız birer unsurolarak ortaya koyarak diğerlerinden ayrılır. Malinowski’nin açıklamalarından kökenefsanelerinin tarih görevi yaptıkları sonucunu çıkarmak mümkündür. Eliade, köken efsanelerini kozmogoni efsaneleriyle ilişkilendirerek bütünlüklü ve sistematik bir yapınınolduğu izlenimini vermektedir. Her üç düşünürün ortaya koyduğu verilerden hareketle, kökenefsanelerinin tarih görevi yaptıkları rahatlıkla söylenebilir.

8.2. Kutsal Tarih

Tarih düşüncesinin önemli özelliği, insanın yaratılış ve yaşayış şartlarınıaçıklamasıdır. Tanrı ya da tanrısal bir güç tarafından belirlenen şartlar, tarihsel süreçte deetkilidirler. Başka bir deyişle, köken açıklamalarının dayandığı tanrısal güç, tarihsel sürece de müdahale etmektedir. Tanrı’nın müdahalesinin sürekli olduğuna inanılan ve Tanrı’yı tarihin

bir oyuncusu olarak gören tarih anlayışlarına kutsal tarih denmektedir. Kutsal tarih anlayışı, Yahudiler çerçevesinde aşağıda incelenmektedir.

Yahudilerin tarihi, kendi inanç sistemlerindeki anlayışa göre, ilk insan olan Âdem’den başlamaktadır. Tevrat ’ta içerilen İsrailoğulları’nın tarihi, aynı zamanda insanlık tarihi olarak

sergilenir. İlk insan olarak Âdem’in yaratılmasıyla başlayan süreç, ilk suç nedeniylecezalandırılıp dünyaya bırakılması, dünyada ihtiyaç duyulan kültürel ürünlerin üretilmesiyledevam etmiştir. Tarihsel süreç, aile şeceresi şeklinde ve Tanrı ile ilişkileri çerçevesinde anlatılmıştır.

Tevrat ’a göre, Âdem’den İbrahim’e kadar olan sürede 18 nesil geçmiştir. İlk on nesilve Nuh’un toplam yaşama süreleri, 2006 yıldır (Tora I 2002, 32). Nuh, yeni bir neslin başlangıcı olarak kabul edilir. Çünkü Âdem’in lanetlenmesinin Âdem’in ölümüyle birlikteortadan kalktığına inanılmaktadır. Nuh, Âdem’in ölümünden 126 yıl sonra doğmuştur. Nuh öncesi dönemde, lanet nedeniyle buğday ekilen toprak, sadece diken ve çalılık vermiştir. Nuh’la birlikte bu durum sona ermiştir (Tora I 2002, 33). Ekinler daha verimli olduğu gibi, etyeme serbestliği de gelmiştir. Âdem’den Musa’ya kadar geçen sürede 26 nesil gelip geçmiştir. Nesil önderlerinin yaşama süreleri esas alınarak yapılan Yahudi takvimine göre, yaratış süreci1. y ılda olmuştur. Bu takvime göre İsrailoğulları’nın tarihinde önemli olaylar ve tarihlerişunlardır: Âdem, 930 yıl yaşamıştır. Nuh, 1058 de doğmuş, 2006 da ölmüştür. 1658’de Tufangerçekleşmiştir. İbrahim 1948-2123 tarihleri arasında yaşamıştır. Babil Kulesi olayı 1996’dagerçekleşmiştir. Musa 2366 - 2488 tarihleri arasında yaşamıştır. Mısır’danÇıkış, 2448’dir(Tora I 2002, 534). Tevrat ’ta içerilen önderlerin yaşama sürelerine bağlı oluşturulan takvim,inanç temelli bir yapı olduğundan tartışma götürmez bir gerçek olarak benimsenmiştir. Böyle

bir takvim, kavmin geçmişini tam olarak bilmeyi sağlamaktadır. İnançla tarihi olayların birlikte harmanlanmasından ortaya çıkan Yahudi tarihinin kendine özel bir yapısı olduğu

Page 144: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 144/264

142

görülmektedir. Söz konusu tarihin önde gelen kişilerinin peygamber olmaları, Tanrı’yla tariharasındaki ilişkinin önemini göstermektedir.

Dünyanın yaratılışıyla başlatılan Yahudi tarihi, Voegelin’e göre üç önemli bölümden oluşur: Dünyanın yaratılışı, Mısır’dan Çıkış ve Kenan Ülkesi’nin işgali. Her üç bölümün kaynağı da anlamsızlıktan anlam türetme ilkesine dayandırılmıştır. Dünya yokluktan yaratılmıştır. Mısır cehennemindenÇıkış kötü yaşantıdan kurtuluştur. Vaat edilmiş topraklar,çölde iyi bir hayat güvencesidir. Bu eylemler birbirleriyle yorumlandığında, tanrısal yaratmave tarihsel aşamalar, büyümenin anlamını vermektedir. Dünyanın yaratılışı ilk tarihi olaydır.Dünya tarihi terimi, doğum sürecindeki dünyanın yaratılışına uygulandığından, dünyanın yaratılışı ve tarih aynı anlama gelmektedir (Voegelin 1969, 135). Bu tespitler, Yahuditarihinin en önemli üç döneminin Tanrı tarafından belirlendiğini göstermektedir. İsrailoğullarıtarihinde, Yahve en önemli rolü oynamaktadır. Tanrı’nın tarih üzerindeki etkisi, siyasi kuralkoyucu, bitkilerin ekicisi ve toplayıcısı, hayvan besleyici gibi çok somut alanlarda da kendini

göstermektedir (Gottwald 1964, 331). Yahve’nin yaratılış sürecindeki yeriyle tarihi süreçteki yeri, zor olmakla birlikte ayrılabilir. Yahve’nin tarihe girdiği nokta, İsrailoğulları’nın efsanevianlatımların yanında tarihsel bir olgu olarak ortaya çıkmalarıdır.

Yahudi inancının temel unsurlarından biri olan Tanrı’yla Yahudiler arasındaki ahit,Yahve’nin tarihe doğrudan müdahalesini gösteren önemli bir belgedir. Bottero’nun belirttiğine göre, Musa zamanında ve ondan birkaç yüzyıl sonrasına kadar ahit ve din sadecekolektif olarak anlaşılmıştır. Yahve, akdini, taraf olarak İsrail kavmiyle yapmıştı, bukavmintek tek her bireyiyle değil, bireylerin taraflılığı ancak çok dolaylı yoldan düşünülmüştür. Ahit,önce bir bütün olarak halkla yapılmıştır. Halk olarak, topluluk olarak, Ahit’e sadık kalınmadığı takdirde, Yahve İsrail’in kaderini olumsuz yönde belirlemiş ve sonraki tarihinieline almıştır. Başka deyişle, Yahve, aktör olarak tarihe girmiştir. Böylece, Yahve hakkındanasıl düşünülmesi gerektiğini İsrailoğulları’nın daha sonraki tarihi belirlemiştir (Bottero 2003,31). Tanrıların, insanlar üzerindeki etkisi ve insan olaylarına müdahaleleri, efsane temellikültürlerde ve daha önce üzerinde durduğumuz medeniyetlerde de söz konusu olmuştur.Yahve’nin diğerlerinden farkı, Yahudilerin zor durumlarında ortaya çıkıp, daha önceden seçilmiş olan lidere ne yapması gerektiğini söylemesi ve Yahve’nin sözlerinin liderlerçizgisinde hafızada tutulması, sonraları da yazıya geçirilerek tarihsel bir belge hâlinegetirilmesidir.

Doğu Akdeniz medeniyetlerinde, tarih anlayışının iki temel unsur çerçevesinde gerçekleştiği söylenebilir. İlki, Yahudilik ’te en iyi örneği görüldüğü gibi, Tanrı’nın olaylaramüdahalesidir (Assmann 2001, 244). İkincisi, hukuki kurumların ortaya çıkmasıdır (Assmann2001, 226). Devletleşmeyle birlikte, Tanrı’nın, toplum, devlet ve kral üzerindeki etkisi daha

belirgin hâle gelmiştir. Devletleşmenin getirdiği yaklaşım tarzı, toplumsal hafızayı canlı tutma kaygısı, tarihçiliğin gelişmesini önemli ölçüde etkilemiştir.

8.3. Tarih Yazıcılığı

Tarım, yerleşik hayata geçiş, tapınağın ortaya koyduğu görevler, devletin oluşumu,yazının icadı sürecinde ortaya çıkan medeniyetleşmenin en önemli göstergeleri arasında olan

Page 145: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 145/264

143

şey, insanın kendisi hakkındaki düşüncelerini, yani köken açıklamalarını yazılı hâlegetirmesidir. Tarih yazıcılığının kaynağı da, tarih düşünceleriyle ilgili konuların yazıya geçirilmesidir. Evrenin oluşumu, tanrıların evrenle ilişkileri, insanın ortaya çıkışı gibi kökensorunları ve siyasi olaylar tarih yazıcılığının başlıca konuları arasında yer almıştır. Tarihyazıcılığının ortaya çıkışında iki temel unsur etkili olmuştur: 1- Yazı (Barnes 1963 , 10).Yazının keşfine neden olan unsurlar ve bu unsurların yazılı belgeler hâline dönüştürülmesi, tarihçiliğin ilk örnekleri arasında sayılır. Tanrılar ve kralların listelerinin yapılışı da ilktar ihçilik örnekleri arasındadır. 2- Zaman : Takvimin gelişmesi. Takvim, başlangıçta insanla-rın beslenme ve dinî ihtiyaçlarını karşılamak için düzenlenmiştir. Takvimin düzenlemesindeesas alınan kutsal günler ile çok rastlanılmayan doğal olaylar, zamanı belirlemekte esas rolüoyna mışlardır (Barnes 1963 , l2). Takvim, yazının bulunuşundan binlerce yıl öncedekeşfedilmiş olmakla birlikte, yazıyla birlikte kayıtlara geçirilmesi, tarihçiliğin temellerinden biri olmuştur. Tarih yazıcılığıyla ilgili düşünceler Çin medeniyetinin verileriyle aşağıdadeğerlendirilmiştir.

Çin: Her toplumun evren tasavvurunda tarih önemli bir yere sahiptir. Toplumun varoluşu ve kimliği tarihle temellendirildiğinden, tarih, toplumsal var oluşun vazgeçilemezunsurlarından biri olarak ortaya çıkmıştır. Çin medeniyetinin başlangıç aşamalarında da

benzer bir tavır görülmektedir.

Chou devrinde (MÖ 1025- MÖ 256), soylular kendi geçmişlerinin en eski olduğunu göstermek için bazı efsaneleri değiştirerek kullanmışlardır. MÖ. 5-1. yüzyıllar arasında,hayvan tanrıların insanlaştırılması ve tarihleştirilmesine başlanmıştır. Hayvan atalarıinsanlaştırarak, kendilerine ata yapmışlardır. Eğer bu atalar gerçekse, belli bir tarihsel sırayıtakip etmeleri gerektiği, düşünürleri harekete geçirmiştir. Büyük hükümdar ve soylu ailelerinhemen hepsi atalarının “imparator” yahut kral olduklarını iddia ettiklerinden, bilginler buiddiada yer alan kişileri tarih sırasına koyma çabasına girmişlerdir. Bu sorunları çözmek için

bilginler, bilinen hanedanların önüne imparatorları yerleştirdiler. Sırayı yaparken, bilginler, hizmet ettikleri soylunun istekleri doğrultusunda bir çizelge yapmak zorundaydılar. MÖ.1.yüzyılda çeşitli sıralar ortaya çıkmıştır. Miladi dönemlerde şu sıra kabul edilmiştir: Fu-hsi,Shen-nung, Huang-ti, Shao-hao ve Chuan- hsü. Bunları takip eden atası bir hayvan ata olan(Yü) Hsia ailesinden önce Yao ve Sun’un geldikleri kabul edilir (Eberhard 1987, 65-66).

Eberhard’ın bildirdiğine göre, Chou hanedanın başlarından itibaren bütün soylularkendilerini, Bilge İmparatorlar denilen efsanevi kişilere bağlamaya başlamışlardır. Ayrıca herimparatorun birkaç adı bulunduğundan her soylu aile adlardan birini seçmiş ya da vezirleriimparatorlarla aynı konumda göstererek kaynak sayısı çoğaltılmıştır. Bu anlayıştan hareketleherkes bir yere yerleştirilip soy kütükleri çıkarılmıştır. Kabile tanrılarının yaptıklarına inanılan işler, hükümdar ya da vezire atfedilerek hem tanrıların hem de imparatorlarınkonumları değiştirilmiştir. Tanrılar ata ve yaptıkları işler de atanın başarısı olarakgösterilmiştir. MÖ. 5. ile 1.yüzyıl arasında yapılan soy kütüğü çalışmaları, asıl tarihin önüne eklenen bir sahte tarih ortaya çıkarmıştır. Büyük tarihçi Sih-ma Ch’ien’in 1.yüzyılda başlangıçtaki beş imparatordan hiç bahsetmemesi dikkat çekicidir. Çünkü onlara tarihişahsiyetler olarak bakmamıştır. Fakat sonraları, ilk imparatorlar tarih kitaplarında giderek

Page 146: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 146/264

144

genişleyen yerler işgal etmişlerdir. Dolayısıyla, geleneksel Çin tarihçiliğinin başlangıç dönemlerine, tarih ola rak değil de efsane olarak bakmak gerekmiştir (Eberhard 1987, 66).

Devlet Anlayışı başlığı altında ele alınan, En Eski İnsanlar Dönemi ile BilgeHükümdarlar dönemi, Çin tarihinin efsanevi arka planını oluşturmuştur. Tarih yazımında önemli bir yeri olan soy kütüklerinin bağlandığı atalar olarak, Bilge Hükümdarlar öne çıkmıştır.

Çin’in ilk yazılı kayıtları, MÖ.1800 yıllarına kadar geri gitmekte ve bunlar, Çin tarihyazıcılığının en eski kayıtları olarak değerlendirilmektedir (Loon 1963, 24). Needham’a gör e,Çin’in antik tarihî geleneklerin en büyüğüne sahip olduğu gayet açıktır. Çinlilerin, bütün eskihalkların en fazlatarih bilincine sahip olanları olduğu çekinmeden ileri sürülebilir (Needham2000, 28). Bundan dolayı da Çinliler, eski toplumlar arasında, tarihsel akılları en yüksek olan toplum kabul edilir. Her olayı tarihlendirerek ve geçmişe bağlayarak, tarihsel aklın nasıl

çalıştığını göstermişlerdir ( Needham 1972, 234). Bu nitelikleri tarihe bakış açılarındagörülebilmektedir.

Tarihçilik, resmi bir daire olarak kurulduğundan, Çin tarihçiliğinin çok eski olduğukabul edilmektedir. Thai Shih (veya Thai Shih Kung ya da Thai Shih Ling) unvanı, bugünAstronomi Dairesinin başkanı anlamına gelebilir. Devlet astrolojisiyle meşgul olunduğu için, bütün Orta Çağ ve sonrası metinlerinden 'Kraliyet Astronomu' diye tercüme edilebilir. ErkenHan dönemlerinde, daire için 'Kraliyet Astrologu' deyimi, uygun bir ad olarak görülmektedir.Aynı Çince deyimin, 'Kraliyet Tarihçisi’ karşılığında da kullanılabileceği ileri sürülmüştür(Needham 2000, 27). Bu unvan, gerçekte, Çin’in ilk büyük tarihçileri olan Ssuma Chhien ve

ondan önce de babası Ssuma Than’a verilmiştir. Tarih yazıcılığının gelişmesinin diğer bir nedeni de Çin'de yönetimin canlılara olduğu gibi ölülere de unvanlar ve payeler vermesiolmuştur . Bu bakımdan geçmişin tam ve kesin bir kaydını yapmak tarihçinin başlıca görevidir(Needham 2000, 34). Yüklendikleri görevlerinin bilinciyle, toplumun ihtiyaç duyduğu tarihdüşüncesini üretip sürdürmüşlerdir.

Devletin göksel bir temele oturtulması, saray bürokrasisinde yer alan k âtipleri önemli bir hâle getirmiştir. Weber’in belirttiği gibi, geleneği yorumlama olarak kutsal yazıları okuma bilgisi yanında, ilahi iradeyi anlamak için kuttörenlerin zamanlarını belirlemek içintakvim veyıldızlar bilgisine de sahip olmaları gerekmiştir. Yalnız kâtipler evrenin düzenini törensel olarak anlayabiliyor ve siyasi otoriteye gerekli tavsiyelerde bulunabiliyorlardı (Weber 1986,348). Evren ve devlet düzeninin işleyişinden sorumlu olan k âtipler, görevlerini iyi yapabilmekiçin eski kaynaklara yönelmek ve olan her türden kaynağı değerlendirmek durumundaydı. Bututum, Çin tarih düşüncesinin gelişmesinde etkili olan unsurlar arasındadır.

Dünyevî arşiv işlevi yanında semavî işleri de yerine getirdiğinden yukarda adı geçendaire de görev yapan kişiye,Kraliyet Kronoloğu adının verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Etimolojik olarak, çok eskilere dayananShih karakteri, bir şeyi tutan bir eli, belki de bölünmezliği ifade eden bir merkezîlik işaretini ya da başkentteki bir yeri, belki de

eski okçuluk müsabakalarının hakemini, dolayısıyla tarafsız ve zeki bir hizmetli tarafındantutulan çeteleleri saymakta kullanılan bir kupayı işaret etmektedir. M.S. I yüzyıl. ortalarında

Page 147: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 147/264

145

Astronomi Bürosu ile Tarih Bürosunun bürokratik örgütleri birbirlerinden ayrılmıştır.Tarih bürosu, mevcut hanedanlığın kayıtlarını ve arşivlerini korumak ve bir öncekinin tarihini yaz-makla görevliydi (Needham 2000, 27-28). Çin geleneğine göre, hanedan değişmelerinde yeniimparator, kendi meşruiyetini sağlamak için eski hanedanın tarihini yazmak zorundadır. Buanlatıda, önce eski hanedanın, gökyüzünün vekilleri olarak nasıl görevlerini yerine getirdiklerive sonra gittikçe artan oranda gözden düştükleri, dolayısıyla bir değişimin kaçınılmaz olduğuve iktidarın yeni hanedana geçtiği anlatılmıştır. Gökyüzü vekilliğinin ahlaki ölçüsü temelinde,geçmişteki olayların ve özellikle geçmiş ile şimdiki zamanın ilişkisi anlam kazanmıştır(Assmann 2001, 248). Hanedan değişimleri, tarih yazıcılığını canlı tutan güçlerden biri olarakkarşımıza çıkmaktadır.

Çin tarih bürosu, Ssuma Chhien'in Shilı Chi(Ta rihî Kayıtlar ) isimli MÖ. 90'da biteneseriyle başlayarak M.S. 1736'da tamamlanan Ming Shih ( Ming Hanedanlığının Tarihi) ilesona eren yirmi beş resmi hanedanlık tarihini yazarak (Needham 2000, 28-29; Loon 1963,

24), dev bir görevi yerine getirmiştir. Ssu- ma T’an ve oğlu Ssu-ma Ch’ien, genel olarakShihchi olarak bilinen ve Tarihçilerin Kayıtları olarak da anılan, Çin’in ilk genel tarihiniyazmışlardır. Söz konusu çalışma, sunulan tarihi malzemeyi bir yöntemle ele almıştır. Shihchi’nin ilk bölümü, uzak geçmişten itibaren yıllıkları, mahkeme kayıtlarını içermektedir.Önceki dönemler hakkındaki yazıları fazla değişiklik yapmadan kullanmışlardır. Kendi dönemlerindeki hanedana geniş yer vermiş ve arşiv belgeleri ve anılar kullanmışlardır. Gelenekler olarak adlandırılan kitabın diğer bölümü, yaşayan devlet adamlarına, hocalara vediğer önemli kişilere ayrılmıştır. Bir tür biyografi özelliği göstermektedir. Sözlü geleneğedayalı olarak eleştirel bir tavır da sergilenmiştir. Kitabın üçüncü bölümü, öncelikle tarihsel birözellik göstermez. Sekiz kısa bölümden oluşur ve her bölüm, fazla teknik olmayan müzik,takvim ve siyasi iktisat konularını içermektedir. Bütün bu konular, imparatorluk yönetimi için gerekli oldukları için kaleme alınmışlardır (Loon 1963, 29-30). Tarihçi Liu Hsiang (MÖ. 80-9) Han Hanedanının Tarihi adlı kitabı yazmıştır. Tarih kompozisyonunun modern sitilinikurmuştur. Boş vakitlerinin çoğunu büyü araştırmalarıyla geçirmiştir. Ahlak ve köken problemleriyle uğraşmıştır (Ferguson 1964, 55).

İlk geniş Çin tarihi, Shih chi ya da Tarihçinin Kayıtları adı verilen çalışma MÖ.100’lerde yazılmakla birlikte, Loon’a göre, MÖ 753 de olayları kayıtlara geçirenler ilk resmitarihçiler olarak atanmışlardır (Loon 1963, 24). Chi’in hanedanının kuruluşundan hemen

sonra, kâtiplerin atanması yapılmıştır. Ancak eski dönemlerde de kâtiplerin olduğu kesindirfakat onların görevlerini tam olarak tasvir etmek imkânsızdır. Görevleri arasında, fala bakmak, mahkeme kayıtlarını tutmak, arşivleri korumak da yer almıştır. Kayıtlar arasında “yıllıklar –annals” (chi) ve şecereler de (shih) görülmüştür (Loon 1963, 25). Çin Yıllıkları olarak bilinen b u kayıtlar, çok çeşitli konular içermektedirler. Birbirini takip edenyönetimlerin temel olaylarını içerdikleri gibi astronomi, ekonomi, mülkî hizmet örgütü, idarîcoğrafya, su mühendisliği, vergi ve para, hukuk ve adalet, saray törenleri v.s. gibi özelkonularla ilgili çok sayıda risaleyi de içermektedirler. Son olarak kişilere ait çok sayıda biyografiyi vücuda getirirler ki bu hanedanlık tarihleri içindeki bütün materyallerin enkıymetlileri arasındadır (Needham 2000, 29). Çin tarihçiliğinin önemli özelliği, sadece dini

Page 148: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 148/264

146

konularla sınırlı kalınmamış, çok sayıda alanla ilgili kayıtlar tutulmuş ve bu malzemelerdeğerlendirilmiş olmasıdır .

Kesintiye uğramadan devam eden Çin tarihçilik geleneği, eski çağ amaçları veidealleri üzerine kurulmuştur (Loon 1963, 24). Yıllıklar, öncelikle ölüm törenleri olmak üzere, çok çeşitli konuları içermişlerdir. Yıllık yazma geleneği, tarih yazıcılığını dageliştirmiştir (Loon 1963, 25). Yıllıklarda, moral değerlerden kozmolojik spekülasyonlara,felsefi fikirlerden hikâyelere çok çeşitli şeylere rastlamak mümkündür. Bunlar MÖ 300yılından itibaren düzenlenmişlerdir (Loon 1963, 26). Çin tarihçilerinin zaman anlayışı, süreklizamandan ziyade kesikli zaman olup olmadığı sorununu ortaya çık ar maktadır. Zamanı dolayısıyla tarihi tek kronolojik yapı içinde bölümleme imkânına ulaşamamışlardır. Yıllar,hane danlık ya da hükümdarların tahta çıkış dönemleri açısından tarihlendirilmişlerdir(Needham 2000, 29- 30). Tarihçiler, miladi takvim gibi rakamlarla gösterilen bir takvimmodeli gel iştiremediklerinden, hanedanlıkları model olarak kullanmışlardır. Ancak bu model

bir çok sorunu içermektedir. Eşzamanlı küçük hanedanlıkların, üst üste gelen krallıkların ve barbar halkların olayların kronolojisinin temel zaman skalasındaki derecelerle birbirleriyle bağlantısını kurmak için büyük çaba sarf etmişlerdir. Çin tarihçileri, tarihsel süreçte birçokhanedanlıklığın yükseliş ve çöküşü dahil olmak üzere, zamanın uzun dönemleriyle ilgilideğişik 'sürekli tarih' yazıcılığı biçimleri de geliştirmişlerdir. Ssuma Chhien , Shih Chi isimlieserinde Çin tarihinin en eski döneminden başlayarak, M.O. 100 yıllarına kadar olandönemini içeren çalışmasında, uzun dönem tarihçiliği için bir model kurmuştur. Fakat otarihçinin işi hakkında fazla kuramsallaştırmaya gitmemiştir (Needham 2000, 30-31). Bütün olayları kapsayıcı bir zaman çizelgesi oluşturamamalarının nedenleri arasında, her şeyin birbirine dönüştüğü düşüncesi etkili olmuştur. Zaman çizelgesinin kesin çizgileri, dönüşmesorununu açıklamaya engeldir.

Göz önünde bulundurulması gereken bir husus da, tarih düşüncesinin gelişmesinin,özel bir okul tarafından değil de genel bir süreç olarak gerçekleşmesidir (Loon 1963, 28).Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında, tarih yazıcılığının resmi bir kurum şeklindeoluşturulmasının payı büyüktür. Ancak düşünce okullarının evren tasavvurunda yer alan tarihdüşüncesini geliştirdiklerini söylemek gerekir. Okullar aracılığıyla, tarih düşüncesi efsaneolmaktan çıkmış, genel düşüncenin önemli bir bölümü hâline gelmiştir.

Yukarıda belirlemeye çalıştığımız özellikler açısından Çin tarih anlayışına bakıldığında, üç açıdan Çin düşüncesinin merkezinde yer aldığı rahatlıkla söylenebilir: 1-Mantık ya da yöntem işlevi üstlenmesi: Çin düşüncesinde bir görüşü kanıtlamak için,konuya ilişkin tarihi örnekler gösterilmesi yeterli görülmüştür. Çünkü tarihi örnekler bağlayıcılık özelliğine sahiptir. Needham’ın belirttiği gibi, Çin tarihinde tarihî örneklerleispat, mantıksal tartışma yoluyla yapılan ispata çok erken bir dönemde galip gelmiştir. Aslın-da Çinlilerin yöntemi analojikti;benzer sebepler benzer sonuçlar getirir, geçmişte böyleolduğu gibi şimdi de böyledir ve daima böyle olacaktır. Bu inanç çok etkili olduğundan, tarih diğer düşünce alanlarına baskın gelmiştir (Needham 2000, 37-38). 2- Tarihin ahlak î yapının temelini oluşturması: Konfüçyüs ve okulunda görüldüğü gibi, toplumun sağlıklı olması, ahlak î ilkelere göre yaşamasına bağlıdır. Ahlak î ilkelerin yaşanmış örnekleri de

Page 149: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 149/264

147

geçmiştedir. Geçmişe ne kadar bağlı kalınırsa, toplumsal huzurun da o kadar iyi olacağına inanılmıştır. Bu gerekçeler nedeniyle geçmiş araştırmaları her zaman önemsenmiştir. Birikentarihi veriler, insanın gelecekte nasıl davranacağını belirlemesi ve göstermesi nedeniyle ahlak î

bir amaca hizmet etmiştir (Needham 2000, 98).3- Siyasi yapının tarih temeline oturması:Çinlilerin tarihe karşı tavırlarının oluşumunda, Gök’ün emriyle hanedanların yükselişi veçöküşü önemli bir yer tutmuştur. Gök’ün emrine uygun gerçekleşen sıradan bir doğumlagelen ins an güvendedir ve Gök’ün oğlu ya da kutsal kral olur. Ancak Gök’ün emirlerineuymadığı takdirde sahip olduğu hakları kaybeder ve hanedanlık çöker. Gök’ün kesin emrivardır; yeni imparatora ihanet en büyük suçtur. Çünkü imparator, Çin’in atalarının ruhları tarafından kutsanmıştır. Bu nedenle geçmiş, sosyal amaçları kesinlikle belirler. Gök’ün emirleri doğrultusunda geçmişin kullanılışı, siyasal değişiklikler ortamında hükümdarın ve hanedanlığın güvenliğini sağlamıştır (Whitrow 1989, 91). Ayrıca imparatorun G ök’üntemsilcisi olması ve Gök’ün emirlerini geçmiş değerlere bağlı kalarak gerçekleştirmesi,siyaset ile tarih arasındaki köklü ilişkiyi ortaya koymaktadır.

Düşünce üretiminde yöntem görevi yapması,ahlak eylemlerinin temelini oluşturması,siyasi değerlerin kaynağını teşkil etmesi ve evren tasavvurunun temel unsurları arasında yeralması, tarihi, Çin düşüncesinin merkezine yerleştirir. Needham’ın belirttiği gibi, Çin kültüründe, teoloji, metafizik, fizik ve matematik değil, tarih bilimlerin kraliçesi olarak öne çıkmıştır. Tarihin baskın olması, diğer bilimlerin gelişmesini engellediği varsayılır (Needham1972, 242). Çin’de, Batı’da olduğu gibi bir tarih anlayışının çıkmama nedeni, Batı dünyasında yaşanan farklı inanç tiplerinin ve inanç ile güçlü devletler arasındaki çekişmelerin Çin’deolmamasıdır. Ayrıca Çin’de Hıristiyan Kilisesi gibi bir kurumun olmaması da önemli birnedendir (Whitrow 1989, 91). Toplumsal yapıdaki farklılıklar, farklı kurum, gelenek vedeğerlerin gelişimi, Çin’in kimliğini oluşturmuştur. Bu kimliği en iyi ortaya koyan unsurların başında da tarih anlayışı gelmektedir.

Tarih yazıcılığı, kutsal tarih düşüncesinin bir bölümü olarak gelişmiştir. Temelözellikleri kutsal tarihin anlatılmasıyla biçimlenmektedir. Bu genel belirlenimden, Çin tarihçiliği önemli ölçüde ayrılmaktadır. Çin tarihçiliği, siyaset ve diğer olaylar tarihine çokdaha fazla önem verdiğinden, kutsal tarih anlayışının dışına çıkma imkânına kavuşmuştur.

Page 150: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 150/264

148

Uygulamalar

Page 151: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 151/264

149

Uygulama Soruları

1. Tarih düşüncesi ile kendilik bilinci arasında ne türden ilişkiler bulunmaktadır?

2. İnançlar kutsal tarih olarak yorumlanabilir mi?

3. Her köken anlatımı tarih tasavvuru verir mi?

4. Tarihle kimlik arasındaki ilişkiler nasıl açıklanmalıdır?

5. Siyaset ile tarih arasındaki ilişkide en önemli konu nedir?

Page 152: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 152/264

150

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Tarih düşüncesi insanın evren tasavvurundaki yerini açıklayan teorik birtemellendirmedir. Bu temellendirme çerçevesinde insanın kökeni, sahip olduğu nitelikler,tarihsel süreci nasıl algıladığı ve insanlığın geleceği sorunlarını içermektedir. Bu sorunların ilk anlatımı köken efsaneleri şeklinde olmuştur. Yazının kullanılmaya başlanmasından itibaren köken efsaneleri yazıya geçirilmiş ilk kutsal metinler ortaya çıkarılmıştır. Kutsaltarih, insanlık ve dini süreci açıklayan inanç içerikli yazım tarzıdır. Daha sonra buna siyasitarih konuları da eklenerek tarihçilik konuları genişlemiştir. Siyasi konular kutsal tarihi dışına çıkmak zorunda kalmıştır. Tarihçilik insanın kendilik bilincinin kökenlerini açıklama göreviyle iş yapmaktadır.

Page 153: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 153/264

151

Bölüm Soruları

1) Aşağıdakilerden hangisi tarih düşüncesinin konusu değildir?

a) Köken

b) Tarihçilik

c) Kimlik

d) Meşrulaştırma

e) Matematik

2) Köken efsaneleri aşağıdakilerdenhangisini esas almaktadırlar?

a) Bir şeyin nasıl ortaya çıktığını

b) Her şeyin bir kökeninin olduğunu

c) Evrenin yaratılışını

d) İnsanın yaratılışını

e) Tanrıların kökenini

3) Tarihin kutsanmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

a) Tarihin rahipler tarafından yazılması

b) Hükümdarların meşruluğunun dinsel bir temele dayandırılması

c) Kendi var oluşunu Tanrı’ya bağlaması sebebiyle tarihsel sürecin kutsan ması.

d) Başka bir tarih anlayışı bilmemeleri

e) Gelenek kutsal tarihi anlattığı için

4) Aşağıdakilerden hangisi kutsal tarih için iyi bir örnek oluşturmaktadır?

a) Yahudilerin peygamberler tarihi

b) Sümerlerin krallar listesi

c) Çin imparatorları tarihi

d) Atina anayasaları tarihi

e) Kabile şecereleri

Page 154: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 154/264

152

5) Geleneksel tarih yazıcılığında tarihten beklenen ilk görev nedir?

a) Bilgi edinmek

b) Geçmiş toplumların nasıl yaşadıklarını merak etmek

c) Tanrıların hayat hikâyelerini öğrenmek

d) Tarihten ahlaki dersler almak

e) Savaşların nasıl yapıldığını öğrenmek

6) Tarih düşüncesi ile evren tasavvuru arasındaki ilişkiler nasıl açıklanır?

7) Tarihçilik açısından kökenin önemi nedir?

8) Kutsal tarih hangi ihtiyaçları karşılamaktadır?

9) Siyasi tarihçiliğin esas konuları nelerdir?

10) Sağlıklı bir tarihçiliğin içeriği nasıl oluşturulmalıdır?

Cevaplar:

1)e, 2)b, 3)c, 4)a, 5)d

Page 155: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 155/264

153

9. DİN DÜŞÜNCESİ

Page 156: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 156/264

154

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz? 9.1. Kötülük 9.2. Dualar – İbadetler 9.3. Kutsal Metinler9.4. Tapınaklar

Page 157: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 157/264

155

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Dinin kökeni nedir?

2. Dinler insanlık tarihinde neden bu kadar etkili olmuşlardır?

3. Kötülüğün kaynağı toplumsal mıdır yoksa bireysel mi?

4. Kutsal kitaplar insanların kurtuluşuna nasıl yardımcı olmaktadırlar?

5. İnsanlara vahiy gönderilmesinin nedenleri nelerdir?

6. Tapınaklar neden Tanrı’nın evi kabul edilmektedir?

Page 158: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 158/264

156

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Dinin yapısı hakkında temeldüşüncelerin öğrenilmesi

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Kötülük sorununun dindeki

yerinin anlaşılması

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

Kutsal kitapların dinaçısından önemininkavranması

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Tapınakların toplumsalyapıdaki yerini sergilemek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 159: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 159/264

157

Anahtar Kavramlar

Din Tanrı Buyruk Kötülük Günah İblis Mezar Tapınak Kurtuluş Öte dünya Ruh

Page 160: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 160/264

158

Giriş

İnsanın bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğini belirleyen unsurlardan biri de dindir.Din, tanrısal ilkeleri esas alarak bireyin eylemlerini denetim altında tutmak ve insanların bu ilkeler çerçevesinde yaşamasını sağlamayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla insanın, Tanrı,tanrılar, doğa ve insanlarla ilişkilerinde belirlenen ilkelere uyması istenmektedir. Ayrıcaköken sorunları ile ölüm açıklamaları, din düşüncesinin temel konuları arasındadır.

Tanrı, dinin merkez kavramı ve en üstün değeridir. Dinin bir sistem olarak kurulması,esas olarak, Tanrı, evren ve insan arasındaki ilişkilerle mümkün olmaktadır. Özellikle insanın evrendeki konumu ve ölüm sonrası hayatının belirlenmesi,Tanrı’nın kurduğu evren ileevrenin dayandığı ilkeler sayesinde gerçekleşmektedir. Din, Tanrı’nın yaptığı evrenseldüzende insanın yerini açıklama çabasıdır. Özellikle de ölüm sonrası hayatın belirlenmesindedin temel görev üstlenmektedir. Dinin yapısı, Tanrı’nın nitelikleri, evrenin yapılışı ve

özellikleri, insanın kökeni ve ölüm sonrasının açıklamaları çerçevesinde oluşmuştur. Bu bağlamda din, tanrısal ilkeler, ilkelerle ilgili olarak gerekli kuttörenlerin yapılması ve bireyselibadetlerden meydana gelmektedir. Dinin kurum olarak amacı, insanın evrendeki konumunugüvenceye almaktır. Söz konusu güvenceyi sağlamak için, Tanrı ya da tanrılarca belirtilmişilkelere inanmak, ilkeler doğrultusunda yaşamak ve ibadetleri yapmak gereklidir. Bu görevleriyerine getirirken kötü cinler ya da Şeytan’la sürekli mücadele etmelidir.

Dinin kurumsal yapısı, Tanrı, kötülük, dua, kutsal kitaplar ve tapınaklardan oluşmaktadır. Tanrı hakkındaki tespitler Tanrılar başlıklı bölümde ele alındığından buradaincelenmemektedir. Diğerleriyle ilgili tespitler aşağıda tartışılmaktadır.

9.1. Kötülük

Kötülük, insan eylemlerinden kaynaklandığından ve insanın içinde yaşadığı düzeni bozduğundan,evren tasavvurunun içinde önemli bir konuma sahiptir. Kötülük, bir yandaninsanın bu dünyada verilmiş kurallar doğrultusunda yaşamasını engellediğinden toplumsal düzene zarar vermektedir; diğer yandan evren tasavvurunun son basamağı olan ölüm sonrasıhayatın istenildiği gibi gitmeyeceğine işaret etmektedir. Tanrısal düzenin ihlali her zamancezayı beraberinde getirdiğinden, kötülük büyük korku nedeni olmuştur. Cezalar hem budünyada hem de ölüm sonrasında geçerli olmuştur. Sümerlilerden kalan bir table tte, bir suçunakabinde cezalandırmanın nasıl gerçekleştirildiği anlatılmaktadır. Uyurken tecavüze uğrayantanrıça İnanna, kendisine tecavüz edeni bulamayınca, tecavüze uğradığı bölgeyi üç felaketlecezalandırmıştır. Tablet kırık olduğundan üçüncüsü okunamamıştır. Diğer ikisi şöyledir: 1-Bütün memleketin kuyuları kanla dolmuş, hurma bahçeleri ve bağlar kanla kaplanmıştır. 2-Yıkıcı rüzgâr ve fırtınalar salarak halkı bezdirdiği gibi, ürünlere de büyük zararlar vermiştir(Kramer 1990, 59). Benzer cezalandırma örnekleri tarihsel süreçte çok çeşitli şekillerde anlatılmıştır.

Kötülük , genellikle, ihtiraslar, kışkırtmalar, bilgisizlik nedenleriyle, kişinin

topluluğun kuralları ihlal etmesine bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz durumdur. Ölüm,hastalık, yalan, hile, tüm bunlar doğal düzende ortaya çıkan bozulmalardır (Russell 1999, 84).

Page 161: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 161/264

159

Sümerlilere göre, bütün kötülüklerin nedeni bedduadır. İnsanın bedenini ateşler içinde kıvrandıran bedduadır; insanın çeşitli organlarına girip düzeni bozan, kasıp kavuran ateş,heponun yüzündendir. Bunlar da kişisel cinler (demonlar) olarak görülmüşlerdir. Cinler, kalplereüzüntüyü, sıkıntıyı ve dertleri düşüren hayatın sefaletini ve bütün bahtsızlıkları yaratmaktadır(Bottero 2000/2, 632). Dolaysıyla kötü olarak kabul edilirler . Mısır inancında kötülük, Ma’at’ın, evrenin düzenli ve uyumlu adaletinin bozulmasıdır (Russell 1999, 84). Kötülükkavramının en önemli özelliklerinden biri, insanın mağdur olmasıdır. Her kötülük, bir canlıyıözellikle de insanın canını yakmakta ve onu mağdur etmektedir.

Kabile kültürlerinde şeytanın olmadığı bilinmektedir (Messadie 1998, 41). Mit dünyasında kötülük cinleri vardı (Messadie 1998, 42). Okyanusya bölgesinde yaşayan kabilelerde yapılan araştırmalarda, k ötülük , esas olarak hastalık, öncelikle büyücünün ya dauçan büyücüler aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Bunların en korkuncu görünmez olan,ağaçların ve evlerin tepesinde dolaşan ve insanların içini, ciğerlerini, kalbini, bağırsakların

beyin ve dillerini çalan mulukawausi denilen büyücülerdir. Büyücülerin yanında cinler dehastalıklar bağlamında kötülüğün nedeni olarak görülmektedirler (Messadie 1998, 42).Cinlerin, aldatılan aptal ruhlar olduğu düşünülmektedir (Messadie 1998, 49). Okyanusyayerlilerinde Şeytan ya da İblis benzeri bir yaratığa rastlanmamıştır (Messadie 1998, 50).Genellikle cin, ruh ya da büyücüler kabile kültürlerinde kötülüğün nedeni olarak görülmektedir.

Ölüm sonrasında ruhlar, gittikleri yerden (Beyaz Ada) hoşnut değillerse, insanlara,hayvanlara ve canlılara kötülük yapmak için geri geldiklerine inanılmaktadır (Messadie 1998,56). Yamiler’deruhlar tümden kötü değillerdir, ama kötü olabilirler. En korkunç kötülük tanrıların değil, insanların ürünü olan anito lardır. Şeytanları yoktur (Messadie 1998, 57).Yamiler inanç sisteminde, kötülüğün kökeninin, insanların kötü niyetleri olduğu, doğaüstüolmadığı kabul edilmektedir. Bu anlayış “kötü düşünceler içimizdedir” formülüyle özetlenebilir (Messadie 1998, 57). Nagalara göre, kötülüğün evrensel nedenleri olmadığı gibionlarda kötülüğe ilişkin ortak bir kavram da yoktur. Kötülük çeşitli biçimlere bürünür. Herkötülüğün kendi nedeni ve çaresi vardır. Kötülük güçleriyle pazarlık yapılır. Kötü güçler dediğer güçler gibi kurban isterler (Messadie 1998, 59).

Kıyamet, kötülüğün son aşamasını yansıtan bir cezalandırmadır. İnsanlığın topluca

cezalandırması anlamına gelen kıyametin göstergelerinden biri, evrensel düzenin bozulması,evren olmadan önceki biçimsiz, düzensiz hâle kaos durumuna dönüşmektir.Kaos durumuşeytanla ilişkilidir. Kaos, dünyanın yaradılışında var olan biçimsiz, belirsiz, farklılaşmış, tamolarak oluşmamış bir durumdur. Genellikle, dünyanın içinden çıktığı varsayılan en eskiçağlara ait denizlerle özdeş görülür ve aşılması gereken bir durum olarak kabul edilir (Russell1999, 73). Zaman sona erdiğinde, kozmos kaosa dönüşecektir. Bu da dünyanın yok oluşunusimgelediğinden, kötü, o ilk gücün ve yaratıcılığın geri dönüşünü ve yeniden doğuşunu temsilettiği için de iyi bir yana sahip olur (Russell 1999, 74). Kaos, zamanın en başında ve ensonunda egemendir. Ayrıca zaman, tüm şeylerin yaratıcısı ve aynı zamanda yok edecisidir(Russell 1999, 74). Kaostan kurtuluş, zamanı başlatan evrenin kuruluşudur. Aynı zamandakıyametle birlikte ortaya çık an kaos durumunda evren bozulduğundan zaman da

Page 162: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 162/264

160

bozulmaktadır. Kıyamet, tanrıların insanları cezalandırarak yeryüzünden silmesi şeklindeortaya çıkmaktadır. Tarihte, başta tufanlar olmak üzer e çeşitli kıyamet örnekleri vardır. Kıyamet düşüncesinin belirgin bir şekilde işlendiği Mezopotamya bölgesi örneğindegörüldüğü gibi, tufan veya tufanlar, Mezopotamya’da yaşayanlara, tanrıların insan soyunundostları olmalarının zorunlu olmadığını öğretmiştir (Messadie 1998, 157). Toplucacezalandırmanın birgün gerçekleşeceğine inanılmaktadır; fakat ne zaman gerçekleşeceği

bilinmemektedir.

Kötülüklerin açıklanış biçimi, her zaman mitolojik söyleme ait nitelikler taşımıştır.Açıklamalar somut ve bireyselleştirilmiştir (Bottero 2000/2, 631). Ancak cinler, beddualar vetanrılar bunlardan sorumlu tutulduklarından bir kavramlaştırmaya gidilmiştir. Kötülük veŞeytan inançları, evreni, özellikle de insanın öz niteliklerini anlamak açısından önemlidir.Olumsuz eylemlerin, dolayısıyla da kötülüklerinin nedenini açıklarken, kendisini sorumlututtuğu kadar, Tanrı’yı da sorumlu tutmaktadır. Çünkü kötülükler, insanın bilgisi dahilinde

oluşmaktadır. Kötülük, kuralları çiğnemek, düzeni bozmak, itaat etmemek inanç sistemindemerkezi bir konuma sahiptir. İnsanın öte dünyadaki var oluş şartları ve bu dünyadaki iyiyaşayışının şartları, kötülük sorunu bağlamında açıklanabilmektedir.

9.2. Dualar – İbadetler

İnsanla Tanrı arasındaki temel ilişkiyi verdiğinden, dua, dinin en önemli unsurudur.Yaratan- yaratılan ilişkisini belirgin bir şekilde dile getiren dua, Tanrı’ya karşı görevlerden

biri olduğu gibi, aynı zamanda insanın Tanrı’dan sorunlarını çözmesini istemesidir. Ayrıcadua ile insan iyi bir mümin olmanın gerekliliklerini yerine getirdiğini bildirmekte veemirleriyerine getirece ğinin sözünü vermektedir. Bunların yanında dua, insanın kendini, tanrıya ifşa etmesidir. Dua, insanın eksikliği ve zavallılığıyla, Tanrı’nın muktedir oluşununkarşılaştırmasıdır; insanın taleplerinin yerine getirilmesi arzusunu dile getirmektedir. Başka

bir deyişle dua, insanın Tanrı’dan beklediği iyi bir hayat ve ahiret için her türlü güvenceninistenmesidir. Duadaki temel anlayış, evreni ve insanı yapan ya da yaratan Tanrı’nın mutlakgücü ve iyiliğidir. Mutlak güç, istediği her şeyi yapabilme anlamındadır. Böyle bir güce sahipolduğundan dolayı, dualarda içerilen istekleri yerine getirebilmektedir. Tanrı’nın iyi olması,isteklerin yerine getirilmesinde anahtar nitelikler arasındadır. Tanrı’nın bağışlayıcılığı,merhameti, azameti, yüceliği, bilgisi, inayeti, rahmeti gibi nitelikleri, iyi olduğunun

göstergeleridir. İyiliğinden dolayı, O, hiçbir müminin taleplerini geri çevirmez. İnsan içinTanrı, sahip olduğu niteliklerle vardır. Söz konusu niteliklerin tamamına yakını da insanınsorunlarıyla ilgilidir. Mutlak güçten yardım almak için, duaların yanında, bazı hediyeler sunmak ve adaklar vaat etmek gerekmektedir.

Dinin görünen en önemli unsurlarından biri ibadettir. İbadet, günün belli vakitleri ileyılın belli dönemlerinde, dualar okuyarak düzenli şekilde yapılan ayindir. İbadetin içeriğidualardan oluşmaktadır. Ancak beden hareketlerini içerdiğinden ve başkalarıyla birlikteyapıldığından biçimsel olarak farklıdır. İbadet, duanın içeriğini görsel hâlegetirme, birlikteTanrı’ya yakarmayı gerçekleştirmektir. Duaların içeriklerine bakıldığında, insanın, kendiniTanrı’ya anlattığı ve birtakım sıkıntıların giderilmesi istekleriyle dolu olduğu görülmektedir.

Page 163: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 163/264

161

İbadetlerin özel günlerde toplu yapılmasına ayin (kuttören, bayram) denmektedir. Ayinler için sıralanan kurallar, insanın nasıl davranması gerektiğini açık bir şekilde ortayakoymaktadır. Bottero’ya göre şu kusurlar işlenmemelidir: Bir Tanrı’ya sözle ya da hareketlesaygısızlıkta bulunmak, bir Tanrı’ya söz verilen adaktan vazgeçmek, dua ederken saygısız birşekilde davranmak ya da elleri yıkamayı unutmak, adak adanırken adağın adandığı Tanrı’nınadını söylemeyi unutmak, bir tapınaktaki düzeni bozmak, bir Tanrı’ya adanmış bir kadınla cinsel ilişkide bulunmak. Bu listede, sahte para, sahte ölçü kullanmak, mülkiyet sınırlarını izinsiz aşmak, miras hakkında sahtecilik yapmak, hırsızlık, zina, yalancı tanıklık, iftira,cinayet, kamu görevlisine karşı gelmek, anne-babaya saygısızlık da yer almaktadır (Battero2005/ 3, 244). Sıralanan bu unsurlar ahlaklılık temelinde, Tanrı başta olmak üzere insanlarasaygılı yaşamaya davet etmektedir. Çeşitli dinlerden derlenen dualara bakarak duanın ortaközelliklerinin neler olduğu aşağıda incelenmektedir.

Sümer Duası: İnsanın karşılaştığı ve yaşadığı olumsuz durumların düzeltilmesini

krallar ve tanrılardan beklemişlerdir. Sümer inancına göre, tanrılar iyiahlak lı olanlarıödüllendirirler. Baş tanrıların hemen hepsi, iyiliği, adaleti, doğruluğu ve dürüstlüğüsevdikleriyle övünür ve övülürler (Kramer 1990, 87). Bununla birlikte, dünyada kötü olanşeyler de tanrılar tarafından planlanmıştır. Sümerlilere göre, “İnsanoğlu kötüdür. Sana kötülük eder” (Gılgamış Destanı 11.Tablet, 88) İnsanın kötü olduğu düşüncesi şöyle ifade edilmiştir:'Annesinden hiçbir günahsız çocuk doğmaz' . Neden tanrılar kötülükleri planlamış veyaratmışlardır? türünden bir soru sorulmadığı gibi bu sorunun cevabını bilmediklerinikolaylıkla söyleyebilirlerdi. Çünkü onlara göre, tanrıların istekleri ve nasıl hareket edeceklerianlaşılmazdı. Sümerli kötü kader ine isyan edece ği yerde dua ediyor, ağlıyor ve alın yazısıolan günah ve kusurlarını kabul etmiş gözüküyordu (Kram er 1990, 89). Sümerliler, insanlarınfena kaderinin, yaptıkları hata ve günahlardan geldiğini ve hiç kimsenin masum olmadığınıdüşünmüş ve inanmışlardır. Onların inancına göre, suç daima insana ilişkilidir, tanrılar insanın işlediği suç ve günahlardan sorumlu değillerdi (Kramer 1990, 94).

Sümerliler, zor durumlarının çözümünü aile tanrılarına bırakmışlardır. Çünkü, nasılkralların sürekli çok önemli işleri varsa ve bu nedenle sıradan insanlara vakit ayıramıyorlar sa,tanrıların da işleri nedeniyle insanların işlerine doğrudan müdahale edemezlerdi. Zordurumdaki kişiler aile tanrılaına yalvarır ve adaklar sunarak sorunlarını büyük tanrılaraulaştırmasını isterlerdi (Kramer 1990, 90). Bu anlayışın iyi bir örneği, kısaca içeriğini

verdiğim şu hikâyede ya da dua da görülür. Sümer metinlerinden birinde, üzüntüsündendolayı tanrılara olan inancın zayıflaması durumunda, kabahatli olsun olmasın,dualarla,tanrıların yüceliğini defalarca dile getirerek, ağlayıp sızlayarak, tanrısını nasıl yumuşattığı veüzüntüden nasıl kurtulduğu konu edinilmiştir. Kişilerin ya da ailenin özel tanrılarıolduğundan, kişi bu özel tanrıya dua eder. Özel tanrı, tanrılar meclisinin üyesi olduğundan,temsil ettiği kişi adına diğer tanrılardan ricada bulunur ve sıkıntıda olan kişinin rahatlamasını sağlar. Söz konusu metinde, bir olaydan hareketle, insanın tanrılar karşısındaki tutumunun neolması gerektiği gösterilir. Hikâyede zengin, akıllı ve akrabaları tarafından sevilen bir adamhastalandığından dolayı çok üzülür. Çevresinde ona karşı saygı azalır. Tanrısal düzene isyanetmiyor ve onu lanetlemiyor, olan tek şey, adamın hastalanmasıdır. O tanrısı önünde eğilerek,gözyaşları ve inlemelerle, yakarmalarla, rica ve dualarla duygularını dile getirir. Duadan

Page 164: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 164/264

162

memnun olan tanrı, hastaya acımış, onu kötü kaderinden kurtarıp, üzüntüsünü sevincedönüştürmüştür (Kramer1990, 96). Bu dua, bireyle tanrılar arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Sümer insan anlayışı, sonraki medeniyetlerde de görülecek olan, tanrıların ihtiyacını karşılayan, çok da değerli gözükmeyen bir varlık olarak tasvir edilmektedir. Olumsuzözellikleri ve eksiklikleri vurgulanmıştır. Ancak rahip ya da kral olma durumlarında, insantanrılara yaklaşmaktadır.

9.3. Kutsal Metinler

Dinin temel unsurlarından biri de din ilkelerini içeren kitaplardır. Tanrısal birkaynaktan geldikleri ve içerdikleri bilgiler nedeniyle kutsal kabul edilen bu kitaplar, diniyapılanmayı gerçekleştirdikleri gibi, düşünce tarihinin en önemli unsurları arasında yer

almışlardır. Kutsal metinler, dinlerin ilkelerini içerdiğine inanıldığından, öncelikle her türlü dini eylemi açıklamak yanında evrenin yapısına ilişkin açıklamalara da kaynaklık etmişlerdir.

Hornung’a göre Mısır dini henüz tümüyle incelenmiş değildir (Hornung 2004/2, 73).Konuyla ilgili çeşitli tartışmalar devam etmekle birlikte, Mısırlıların inançlarının genel yapısıgenel hatlarıyla ortaya çıkarılmıştır. Mısır dinsel metinleri, piramitlere, tabutlara ve papirüslere yazılanlar olmak üzere, üç büyük bölüme ayrılmaktadır (Hornung 2004/2, 88):Piramit Metinleri: 5.ve 6. Hanedanın Sakkara’daki piramitleri açıldığında keşfedildiler veMısır dininin en eski kaynakları olarak görüldüler (Hornung 2004/2, 88). 5. Hanedanın sonhükümdarı Unas’ın (y MÖ 2378-2348) mezarına eski mezar metinlerini yazdırması, yalnızca

Mısır için değil, tüm insanlığa, en eski dinsel metinler toplamı olan Piramit Metinleri ninortaya çıkmasına neden olmuştur (Hornung 2004/1, 41-42).

Mısırlılar, ölüm anlayışlarını sergileyen çeşitli metinler bırakmışlardır. Bunlardan biri olan Tabut Metinleri , ilk ara dönemde (MÖ 2198- 2160), memurların ve ailelerinin kraliyetPiramit Metinleri’nde birçok değişiklik ve eklemeler yaparak tabutlara yazdırmalarıyla ortaya çıkmışlardır (Hornung 2004/2, 89).Yer altı Kitapları ya da “Öte Dünya Rehberleri”, OrtaKrallığın (MÖ. 1938-1759) Tabut Metinleri ni örnek almışlardır. Yeni Krallık dönemiyle sınırlı kalmıştır (Hornung 2004/2, 59).Öte Dünya Rehberleri’nin konusu, güneş tanrısınıngeceleri yer altındaki gezileridir. Bu geziler onun her sabah gençleşmesi ve yenidendoğmasıyla son bulur. Öte dünyadaki şiirsel görünümleri, mutlu ya da lanetli sakinleriyleölüler dünyasının tüm dehşeti ve vaatleri anlatılır. Hatta var olmamamın uçurumuna kadarinilmeye cesaret edilmiştir. En eski resimli kitaplar olan bu yer altı rehberleri, söz ve resmidengeli bir biçimde kullanarak aslında tarif ve tasvir edilmesi imkânsız olan öte dünyanın anlatılmasını mümkün kılmıştırlar (Hornung 2004/2, 59- 60). Bir başka metin, Ölüler Kitabı’dır. Yeni Krallık (MÖ. 1539-1292) ve Geç Dönemde (MÖ. 664-525) genellikle papirüslere yazılmış ölüm özdeyişler i ve büyülü sözleri içerirler (Hornung 2004/2, 41). Ölüler Kitabı, öncelikle ölünün ihtiyaçlarının giderilmesi ve güvenliğinin sağlanmasına hizmet eder.Öte dünyayı tasvir etmekten çok, öte dünya için gerekli yardım ve büyü desteği vermektedir.

Ölüler mahkemesi fikri, açık bir şekilde dile getirilmektedir. Temel amaç, ölülermahkemesinden ceza almadan kurtulmak ve ikinci ölümü yaşamamaktır (Hornung 2004/2,

Page 165: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 165/264

163

48). Kısaca tanıtılan bu metinler çerçevesinde anlaşılıyor ki hayat ve dinin gereklilikleriyerine getirilmişlerdir.

MÖ 3000’lerde şekillenen Kakemna İlkeleri ve Ptahhetep İlkeleri adlı metinler i dinilkeleri olarak kabul etmek mümkündür. Ptahhetep ’de yer alan düşünceler şunlardır: 1- Hiçbir erkeği ya da kadını korkutmayacaksın. Tanrı buna karşıdır. Böyle davrananlar rızıksız kalır.2- Çok malı mülkü olan asil adam, kendi buyruklarına göre hareket edebilir ve onu memnuneden şeyleri yapabilir. …. Yenilen ekmek, Tanrı’nın planına göre olmuştur. 3- Eğer ekecek toprağın varsa, Tanrı’nın sana verdiği tarlayı işle. Ağzını komşularına ait olanladolduracaksan varlıklı olanları ürkütmek daha iyi 4- Eğer kusursuz bir adamın hizmetinde ona başını eğersen, davranışın Tanrı’nın önünde tam kabul edilecektir. 5- Eğer bilge bir adamolmak istiyorsan, oğlunu Tanrı’yı memnun edecek bir şekilde yetiştir. 6- Sana bağımlı olanları elinden geldiği kadar tatmin etmeye çalış. Tanrı için makbul olanı yapmak isteyenler böyle davranmalıdır. 7- Büyük bir konuma geldiysen, kati kalpli olma, sadece Tanrı’nın sana

emanet ettiği şeylerin koruyucusu oldun. 8- Tanrı’nın sevdiği şey itaattir. 9- İyi bir oğul Tanrı’nın armağanlarındandır (Budge 2001, 20-21). 18. Hanedan döneminden (1539-1292)

Khensu- hetep Düsturlarında Tanrı karşısındaki tutumu gösterir önemli örnekler vardır: 1-Tanrı, ismini yüceltir; 2- Tanrı çok konuşanı sevmez; gizli tutulan dilekler için dua et, Tanrısenin işini yapacak, sunduklarını kabul edecek 3- Tanrı doğru olmanı emreder. 4- Tanrı’yaO’nun sevmediği şeyleri adamaktan sakın. O’nun planlarını gözle, kendini O’nun adınıyüceltmeyeada. O ruhlara milyonlarca form verir; O’nu yücelteni o da yüceltir. 5- Eğer annenseni Tanrı’ya şikâyet ederse, Tanrı annenin dualarını işitir ve seni azarlar. 6- Kendini Tanrı’yaver ve her gününü O’na ayır (Budge 2001, 22). Her iki döneme ait düsturlarda dini içerikliilkeler sunmaktadır. Söz konusu ilkeler, Mısırlıların inanç dünyalarını göstermesi yanında, gündelik hayatın nasıl yaşaması gerektiğinin de resmini çizmektedir.

9.4. Tapınaklar

Tapınak, yerleşik hayata geçişle birlikte ortaya çıkmıştır. Doğadaki kutsal merkez,yerleşim alanında tapınak olarak vücut bulmuştur. Kutsal merkezin ilk ve en önemli kültürelsembolü olmuştur. Tapınak, şehrin, siyasetin, iktisadın, zanaatların ve dinin merkezinioluşturmuştur. Tapınak, Tanrı ya da tanrıların evi, onlarla ilişki kurulduğu mekân, ibadetlerinyapıldığı yer olarak kabul edilmektedir.

Yerleşik hayata ilk geçtikleri sanılan Sümerler, ilk tapınakları da kurmuşlardır. Sümer inancına göre, Sümerlilerin bilge kişileri, tanrılara hizmet için yaratılmışlardır. Bu hizmetin büyük önemi, kurallara göre yapılmasıdır. Kurallar birçok şeyin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sümer toplumunun ve tapınmalarının merkezinde tapınak vardır. Tapınaklarınçeşitli boy ve ölçülerde olduğu bilinmektedir. Tapınakların hemen hepsinde bir iç odayla

birlikte bir hücre bulunmaktadır. Bu yerler e tanrıların sembolleri ya da heykelleri ve kutsalkurban sunakları konurdu. Büyük şehirlerde, Ziggurat denilen merdivenleri binanın dış yüzeyinde olan büyük ta pınaklar yapılmıştır. Bunlar, kutsal dağlar olarak yorumlanmış vegökle yer arasında köprü vazifesi gördüğüne inanılmıştır (Ringgren 1973, 24).

Page 166: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 166/264

164

Büyük tapınaklar, güzel kokulu sedir ağaçlarının kutsal dağını andırmaktadır. Dağın zirvesi gibi, güneşin doğuşunu ilk ve batışını son gören yer olarak önemsenmiştir.

Ziggurat , ya da katlı – kule, İsraillilerin tanımıyla “göklere ulaşan kule” en görkemli yapıdır. Tanımına uygun düşmekte, çünkü bu yapılar yeryüzüyle gökyüzü arasında, kralın yukarı çıkmasını ve Tanrı’nın aşağı inmesini mümkün kılan taş basamaklar olarak planlanmıştır. Evren modelidirler. Başlarının göğe değdiği varsayılır; tabanındaysa “yerinaltındaki suları” temsil etmek için depo yapılırdı. (Thomson 1988, 100). Eliade’nin belirttiğigibi, Ziggurat, gerçekten de evren gibi inşa edilmiştir. Katları evrenin bölümlerini simgeler.Yer altı dünyası, yeryüzü ve gök kubbe. Ziggurat, dünyanın kendisidir; çünkü tapınak,dünyayı temsil eden kozmik dağı simgeler (Eliade 2002/1, 26). Hayatın merkezinde yeralmasının bir nedeni olarak taşıdığı anlamlar öne çıkmaktadır.

Babil Ziguratı, onu ziyaret etmiş olan Herodotos tarafından sekiz katlı olarak tarif

edilmiştir (Thomson 1988, 100). Babil’deki Zeus – Baal tapınağının ortasında bir stadgenişliğinde bir stad uzunluğunda bir kule yapılmıştır. Kule üst üste bindirilmiş sekiz küçük kuleden oluşmaktadır. Üzerine, dıştan sarmalı olarak bütün kuleleri dolanan bir merdivenleçıkılır. Çıkışta, yarı yolda bir sahanlık ve oturup dinlenmek için yerler vardır; ziyaretçiler

burada oturup mola verirler. Sonuncu kulenin tepesinde büyük bir tapınak vardır. Tapınağın içerisinde üzerine zengin örtüler örtülmüş büyük bir yatak ve onun yanında bir altın masa

bulunur. Ama içinde hiçbir heykel yoktur. Hiçbir ölümlü için gece içerde kalmaya izinverilmez. Gece orada kalma hakkı, Khaldealı rahipler e göre, yalnızca Tanrı’nın bütünkadınlar arasından seçmiş olduğu yerli kadınlara mahsustur (Herodotos 2007, I/ 181; 97).Herodotos’un tanıklığı, biçimi hakkında önemli veriler sağlamaktadır. Herodotos’un bildirdiğinin dışında, Zigguratlar genellikle yedi kat olduğu kabul edilmektedir. Babil’in Borsippa zigguratı yedi katlıdır. Gökyüzü ile yeryüzünün yedi yol göstericisinin evi diyetanınmaktadır. Adlandırma, Satürn, Jüpiter,Mars, Venüs, Merkür,Güneş, Ay olmak üzereyedi gezegene denk gelmektedir.Her bir katın renkleri farklıdır. Sırasıyla, siyah, turuncu,kırmızı, beyaz, mavi, sarı, altın, gümüş renklerine boyanmışlardır. Yapı, yedi gezegene, yedi büyük tanrıya, yer altının yedi kapısına, yedi rüzgâra ve haftanın yedi gününe karşılık olmaktadır. Sümer dilinde evren fikri, yedi sayısının simgesiyle yazılırdı (Thomson 1988,101).

Sümer tapınakları, MÖ.dördüncü binden itibaren yapılmaya başlanmıştır. Evrenindireğini temsil eden zigguratlar ın çevresinde her türden ayinler gerçekleştirilmiştir (Campbell1992 b, 160). Tapınak, kentin en büyük, en yüksek ve en önemli binasıydı. Çok eskizamanlara kadar geri giden Sümer inançlarına göre, bütün kent, dünyanın yaratıldığı gün, asıltanrısına aitti (Kramer 2002, 105). Zamanla şehrin asıl sahipleri uzaklaşıp göğe çıktıklarından, şehirler insanlara kalmıştır. Dağ modeline göre yapılan tapınaklar, tanrılarla ilişkiye girmeninen uygun ortamı olarak kabul edilmişlerdir (Frankfort 1989, 87). Büyük tapınaklar hem dindarlığın tanıkları, hem de şehir halkının sahip olmakla onur duyduğu eserlerdir. Tanrı’nın şehri koruması için yükseltilen bu yapılar, aynı zamanda halkın birbirine ve şehre bağlılıklarının da kanıtı olmuştur (Frankfort 1989, 87). Tapınak mimarisinin merkezini, başTanrı heykelinin bulunduğu oda oluşturmaktadır. Bütün tapınak sistemi, tanrı heykelleri ve

Page 167: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 167/264

165

hizmet unsurlarına göre biçimlendirilmiştir. Şehir hayatının merkezinde yer alan tapınak uzunve incelikli çalışmaların, dikkatli deneme ve sınamaların sonucunda, geçmiş gözlemleredayanarak geliştirilmiştir.

Şehrin tanrısıyla şehir arasındaki bağlantıyı da sağlayan tapınak, aynı zamanda, halklayönetim arasındaki bağlantıyı da kurmuştur. Dönemine göre çok büyük yapıların kurulmaları,halkın kendilerine güvenini artırmış ve aralarındaki bağı güçlendirmiştir. Her anlamıylaşehrin merkezinde tapınak yer almıştır. Tapınakta oluşan gruplar, iktisadi işler de dahil,toplum işlerinin yürütülmesinde yardımcı olmuşlardır (Frankfort 1989, 87). Her tapınağın, otapınağın tanrısal sahibinin mülklerini oluşturan toprakları vardı. Toplumdaki her kişi tapınaklardan birine aitti. Her tapınağın topluluğu, memurlar, rahipler, çobanlar, balıkçılar, bahçıvanlar, zanaatkârlar, taş yontucuları ve kölelerden oluşmuştur. Tapınak topluluğuna “şutanrının halkı” denilmiştir (Frankfort 1989, 93). Kutsal dağ olarak yapılan tapınak, başta inanç olmak üzere, her türlü sosyal ilişkinin merkezi olmuştur.

Page 168: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 168/264

166

Uygulamalar

Page 169: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 169/264

167

Uygulama Soruları

1. Dinler arası farkların nedenleri nelerdir?

2. Dinlerde ortak olan öğeler nelerdir?

3. Bir kitabın kutsal olmasının şartları nelerdir?

4. Tapınaklar neden toplumsal yapının merkezinde yer almaktadırlar?

5. İnsanlık tarihinin gidişatı din anlayışlarında ne türden değişiklikler yapmaktadır?

Page 170: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 170/264

168

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Din düşüncesinin kapsamı çok geniştir. Bunun başlıca nedenlerinden biri, temel değer olarak Tanrı’nın dini bir kavram olmasıdır. Tanrı evreni yaptığından, evrenin tamamı dini bir alana dönüşmektedir. Öte yandan, insanın, kökenini, geleceğini ve yaşama değerlerini belirlediğinden dolayı, kültürel dünyanın tamamı da dini bir renge bürünmektedir. Ayrıca,din, açıklama modeli olarak da kullanıldığından, düşüncelerin temellendirilmesinde baskındır.Dinle ilgili tespit edilen bu nedenler, dinin her şeyi kapsadığı sonucuna götürmektedir. Ancakkültürel yapıda, din, sayıları onu geçmeyen temel kurumlardan biridir. İktisat, siyaset, eğitim, zanaat benzeri kurumlar gibi, din de bir kurum olarak insanın yaşama alanına katkısağlamaktadır. Her şeye kadir Tanrı’nın dinin konusu olması ve açıklama modeli niteliği,dinin her şeye baskın olduğu sonucunu doğurmuştur.

Page 171: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 171/264

169

Bölüm Soruları

1) Dinlerin temel konusu nedir?

a) Ölüm

b) Kurtuluş

c) Bu dünyayı düzenlemek

d) Öte dünyaya hazırlamak

e) İnsanın psikolojik ihtiyaçlarını var oluş temelinde açıklamak

2) Kötülüğün nedeni nedir?

a) Tanrı

b) Korku

c) Yokluk

d) Acizlik

e) Toplum

3) Aşağıdakilerden hangisi duanın esasını oluşturmaktadır? a) Tanrı’yla konuşmak

b) Zor durumda olmak

c) Dinlerde içkin olmak

d) Yardım istemek

e) Tanrı’nın yüceliğini bildirmek

4) Aşağıdakilerden hangisi kutsal kitaptır?

a) Metafizik

b) Yasalar

c) Eski Ahit

d) Kutadgu Bilig

e) Mukaddime

Page 172: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 172/264

170

5) Tapınaklar neden toplumun merkez î kurumlarından biridir?

a) Kamu hizmetinin yapıldığı yer olması

b) İnsanlara yardım yapılan yer olması

c) Sorunların çözüldüğü merkez olması

d) Duaları Tanrı’ya ulaştıran kutsal mekân olması

e) Tanrı için yapıldığından kutsal o larak görülmesi.

6) Din hangi tür ihtiyaçları cevaplandırmaktadır?

7) Dinin temellendirdiği konuların yapıları hangi özellikleriyle açıklanmalıdırlar?

8) Temel dini eylemler nelerdir?

9) Dinin bütün konularının kuşatıcı olmasının nedenleri nelerdir?

10) Tapınaklar din açısından ne anlama gelmektedir?

Cevaplar:

1)e, 2)b, 3)a, 4)c, 5)d.

Page 173: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 173/264

171

10. ÖLÜM DÜŞÜNCESİ

Page 174: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 174/264

172

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

10.1. Var oluşun Sürekliliği 10.2. Öte Dünya Tasvirleri

Page 175: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 175/264

173

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Ölüm neden en korkutucu unsurdur?

2. Ölümden kurtuluş insanın hangi unsuruyla mümkün olmaktadır?

3. Ebedilik sistemini taşıyan temel değerler nelerdir?

4. İnsan öte dünyada nasıl tasvir edilmektedir?

4. Farklı ruh ve öte dünya tasvirlerinin nedeni nedir?

Page 176: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 176/264

174

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veya geliştirileceği

Ölümün düşünce dünyasındaki yerinianlamak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Ölüm hakkındaki farklı düşünceleri tanımak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Var oluşun sürekliliğinikavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Farklı kültürlerde ortayaçıkan öte dünya anlayışlarını kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 177: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 177/264

175

Anahtar Kavramlar İnsan Evren Ölüm Ruh Tanrı Mezar Öte dünya Rahip Yer altı Süreklilik Var oluş

Page 178: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 178/264

176

Giriş

Ölüm, evren tasavvurunun son aşamasıdır. Tanrı, evreni kuran varlık olarak evrentasavvurunun ilk unsuruysa, ölüm de son unsurdur. Birey olarak insanın bu dünyada yaşama süresi tamamlandığında, ölümle diğer yana, ebedi dünyaya geçiş sağlanmaktadır. Ruhun öte dünyadaki ebedi var oluş şartları da belirlendiğinden, evren tasavvuru bütünlüklü bir yapı olarak tamamlanmaktadır.

Page 179: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 179/264

177

10.1. Var oluşun Sürekliliği

Ölüm, canlılığın zorunlu sonucudur. Canlılar arasında ölümün bilincinde olan tekvarlık olan insan, evrendeki varlığının güvencesi olarak ruhu keşfetmiştir. Bedenin sonlu olduğunun, bozulup dağıldığının farkına varmasıyla, insan olarak varlığını beden dışı,dağılmayan, bozulmayan, sürekli olan bir unsurla açıklama ihtiyacını duymuştur. Ruh, bedenin bütün özelliklerini dışarıda bırakarak, ölümsüzlük, görünmezlik, bilme yeteneğine sahip, tanrılarla bir arada bulunabilen ve insanın kimliğini taşıyan özelliklerle donatılmıştır.Ruh nedeniyle insan, ölümü, bedenin ölümü ve ruhun ölümsüzlüğü olmak üzere iki açıdan yorumlama imkânını elde etmiştir. Bedenin ölümü cenaze törenleri ve mezar sembolleriylesergilenirken, ruhun ölümsüzlüğü, öte dünyanın kurulmasını gerektirmiştir.

İnsan, doğup büyüdüğü yaşama dünyasından hiç istemeyerek ölüm nedeniyleayrılmaktadır. Birey olarak var olmak, kültürel değerlerle yüklenmek, kurumlarla

biçimlendirilmek ve kendilik bilincini kazanmaktır. Kendilik bilinci, evren tasavvurunda birey olarak konumunun farkına varmaktır. Ölüm, yaşama dünyasını bırakıp, kendilik bilincinin çok etkisizleştiği, fazlaca bilinmeyen bir boyuta geçmek anlamına gelmektedir. Ölmek, evini ve yurdunu bırakmak, yaşama değerlerinden uzaklaşmak, sevdiklerindenayrılmak, bir bakıma zorunlu bir yalnızlaşmaktır. Var oluşun ortadan kalkmasıyla gerçekleşengölgeleşme durumudur. Sıralanan bu nedenler çerçevesinde ölüm her zaman korku verici birson, bir yok oluş olarak algılanmıştır. Ölüm, var oluşun merkezi olan bedenin sonluluğunutemsil etmektedir.

Ölüm sonrası var oluşun sürekliliği din tarafından sağlanmaktadır. Dini yapı içinde, insanın yaratılışı ve yaşama şartları ile ölüm sonrası ne olacağı, ilkeler içinde belirlenmektedir. İnsanın yaratılması ile yaşama şartları, farklı biçimlerde yorumlansa daölüm ve sonrası, dinin ağırlık merkezini oluşturmaktadır. Öteki hayat anlayışı, ebedilik özelliğine sahip ruhun keşfiyle mümkün olmuş ve dinin gücünü artırmıştır. Ruhunölümsüzlüğü, insanın evrendeki konumunu güvenceye almaktır. Yok olmaktan kurtulmak,evrenin mimarı olan Tanrı gibi, ebedilik özelliğine sahip olmaktır. İnsana ebedilik kazandıranruh, tanrısal inayetin bir hediyesidir. B aşka bir deyişle, insan, ölümsüzlük özelliğine sahipruhla birlikte Tanrı tarafından yaratılmıştır. Tanrı, evrenin hakimi olarak, kendisine ait olan ölümsüzlük niteliğini, insanı yaratırken ona da vermiştir. İnsan, T anrı’nın yaptığı bir evrende,

Tanrı’nın verdiği beden ve ruhla var oluş kazanmaktadır. Ölüm, insanın hayatınısonlandırmıyor, bedeninden ayrılan ölümsüz ruhun başka bir boyutta yaşamasına neden olmaktadır. Her ne kadar bedenin çürüyüp yok olduğu gözlense de, ölüm sonrası hayatailişkin inançlarda, her insan sahip olduğu bedeniyle birlikte tasavvur edilmektedir. Dinin ölümsonrası hayatı güvenceye alması, insanları dinle olan bağını en üst seviyeye çıkarmıştır.

Ölüm anlayışını yansıtan üç temel unsur vardır. Bunlar, törenler, mezar ve öte dünyatasvirleridirler. Törenler, ölüm anlayışının önemli unsurlarındandır. Ölümle evinden ayrılankişiyi, gideceği yerde rahat etmesi için detaylı yolculama törenleri yapılmaktadır. Ölümle

birlikte başlayan ve farklı aralıklarla tek rarlanan törenlerin amacı şöyle sıralanabilir: 1-

Törenlerde, öncelikle ölen kişi için çok üzüntü duyulduğu sergilenmektedir. Başta kişinin

Page 180: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 180/264

178

ailesi, yakınları ve dostları olmak üzere, ölümün yarattığı kayıp için büyük acılar çektiklerigörülür. 2- Törenlerin ana konusu, kişinin öte dünyada rahat etmesini sağlamaktır. Bu amaçla, borçları ödenir; yanına para konur; öte dünyadaki yargıdan başarıyla çıkması için sorulara nasıl cevaplar verileceği tekrarlanır; fakirlere yardım edilir; yemek verilir, tanrılara kurbanlarsunulur. 3- Yapılan törenlerle, kişi cennete ya da Tanrı’ya teslim edilerek, sonraki hayatının huzur içinde geçmesi sağlanmaktadır. Ayrıca ölen kişinin ruhu, yaşadığı yerlerdenuzaklaştırılarak, ailesini ve dostlarını rahatsız etmesi engell enmektedir. Bütün bunlar, hemölünün yeni yaşama alanında rahat etmesini sağlamakta, hem de ailesinin bu dünyada rahatsız edilmesini engellemektedir.

Mezar , evrenin kişi için özelleştirilmiş hâlidir. Kişinin bu dünyadaki kalıcı sembolü olan mezar, aynızamanda, ebedi dünyaya açılan bir kapıdır. Çoğu inançta mezar aracılığıyla,ebedi dünyaya gidilmektedir. Kişinin bu dünyadaki izlerinin sembolü olarak mezar ve mezartaşı varlığını sürdürmektedir. Öte dünyada ihtiyaç duyulacak unsurların depolandığı yer işlevi

de görmektedir. Mezar kültürü, insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kabilelerinoluşturduğu mezar ve mezarlıktan kurganlara, kümbetlere, piramitlere kadar çok çeşitlimimari örnekleri ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihin yol haritasını çıkarmak için önemli veri kaynaklarından biridir. Hinduizmde ölüler yakıldığından, Tibet Budizminde cesetler kuşlara verildiğinden, mezar kültürü olmamıştır. Bunun yanında Mısır ve Maya Piramitleri, Çin imparatoru için yapılan kurganlar (kurganların birinde gerçek insan boyutlarında kildenyapılmış 8 bin asker ortaya çıkarılmıştır), Roma mezarlıkları, sevgiliye adanmış bir eser olanTaç Mahal, Anadolu’daki kümbet ve türbeler, ölüm anlayışı çerçevesinde mezar mimarisinisergileyen doruklardır.

Ölüm, dinin ağırlık merkezi olduğu gibi, ölüm törenleri de ayinlerin ağırlık merkezinioluşturmaktadır. Kişinin öte dünyadaki rahatını sağlamak için, ayinlerin eksiksiz ve yoğun birkatılımla yapılması gerekmektedir. Mezar, kutsal merkezlerden sonra, dünyadaki en kutsal unsurlar arasında yer almaktadır. Dolayısıyla, ölüm, ölüm törenleri ve mezar, dinin merkezi konularını oluştururlar. Evren tasavvurunun son aşaması olan ölümden sonra ne olduğu konu edinildiğinden, aşağıda çeşitli medeniyetlerdeki öte dünya tasvirleri ileen gelişmiş ölüm anlayışını yansıtan Mısır üzerinde durulmaktadır.

10.2. Öte Dünya Tasvirleri

Ruhların toplandığı öte dünya, bu dünyada idealleştirilmiş özelliklerle tasviredilmektedir. En önde gelen özellikler, açlık ve sıkıntının olmaması, bütün ihtiyaçların anında kendiliğinden ya da tanrısal varlıklar aracılığıyla karşılanması, huzurun hakim olmasıdır. Buniteliklerle bezenmiş yerler, cennet olarak adlandırılmıştır. Öte dünyada ayrıca cezalandırma yeri olarak belirlenen cehennem de vardır. Hem cennet ödülü, hem de cehennem cezası,yaşarken yapılan eylemlerin yargılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Kabile kültürlerinde, cehennem fikri gelişmemiş, öte dünya, çoğunlukla ihtiyaçların kolaylıkla giderildiği, huzurlu bir hayatın sürdüğü cennet olarak tasvir edilmiştir. Orada bilge atalarla birlikte olmak, birgüvencedir. Bireylerin eylemlerini yargılayan bir süreç yaşanmaz. Bu huzurlu ortama

ulaşmanın yolu ölüm sonrası yapılan törenlerdir. Medeniyetler aşamasında, medeniyetlere

Page 181: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 181/264

179

göre değişmekle birlikte, öte dünya tasvirleri çok gelişmiştir. Öte dünyada yaşanılacaklarayrıntılı olarak açıklanmış ve ölümün eylemlerini yargılayacak yargı sistemi geliştirilmiştir.

Sümer inancına göre, Güneş semada durdukça, tanrılar ebedi olarak yaşarlar; lakin beşerin günleri sayılıdır. Onların ettikleri hep havadır (Gılgamış Destanı, İkinci tablet, s34-35). Sakiye, Gılgamış’a seslenir: “Gılgamış nereye koşuyorsun? Sen aradığın hayatı bulamayacaksın. Tanrılar insanları yarattığı zaman, onlar insana ölümü verdiler, hayatı kendilerinde tuttular” (Gılgamış Destanı, Onuncu Tablet, s, 71). Bu ifadeler, ölümdenkurtulmanın mümkün olmadığını sergilemektedir. Sümerliler, ölüler dünyasına önceleri 'dağ',sonraları 'yabancı memleket' anlamına gelen kur demişlerdir. Kur , yeryüzü ile en eski denizarasındaki boşluktur. Oraya ölülerin gölgesi gider. Oraya gidebilmek için, özel bir sandalcınınsürdüğü bir sandal ile 'insan yutan' bir ırmağı geçmek gerekir. Bu nehrin adı Yu nanca’da styx,kayıkçı da charon 'dur (Kramer 1990, 133). İlk medeniyetlerden biri olan Sümerlilerde,kabilelerde görülen, ataların oluşturduğu öteki yurt yerine, yabancı memleket anlamı öne

çıkarılmıştır. Bedenler yerini gölgelere bırakmıştır. Ölüler dünyasına yolculuğu anlatan İnanna Efsanesi, Sümerlilerin inancındaki öte dünyanın ne türden özelliklere sahip olduğunugöstermektedir.

Göğün kraliçesi İnanna, kızkardeşi Ereşk Gal'in hüküm sürdüğü yer altı dünyasına (dönüşü olmayan dünya) bilinmeyen bir nedenden ötürü inmek istemiştir. Onu bu isteğe yönelten, tutku ve ölüler dünyasını egemenliği altına alma isteği olabilir. Ölüler dünyasında başına gelebilecek herhangi bir kaza üzerine, vezir Ninşubur'a talimat vererek üç büyük tanrı olan Enlil, Nanna ve Enki'den yardım istemesini söyler. Kral, çelik elbisesi ve takılarıylaölüler dünyasının kapısına varır, burada 'yedi kapının bekçisi' Net ile karşılaşır. Ereşk Gal'in buyruklarıyla kapıları teker teker geçer; geçer ken elbiselerinin her bir parçasını kapılarda bırakır. Sonunda Ereşk Gal ve ölüler dünyasının yedi y argıcı Anunnaki'nin kar şısına çıkar. Bunlar 'ölümün gözleri'ni onun üzerine çevirince, İnanna ceset olur ve bir kazığa asılır. Üç günde dönmeyince vezir üç büyük tanrıdan yardım ister. Enlil ve Nanna işe karışmak istemez,ancak, Enki, bazı büyülere başvurarak İnanna'yı yeniden hayata döndürecektir. Enki, eltırnaklarının kirinden iki acayip yaratık (kargarru ve kalaturra) yapar. Bu yaratıklarla ölülerdünyasına hayat ekmeği ve hayat suyu (abı hayat) göndererek, İnanna'nın cesedinin üzerine 60 kez serpmelerini buyurmuştur. Denilen yapılır tanrıça hayata geri döner. Ancak bir başka sorun vardır; yerine bir başkasını koymadıkça hiç kimse ölüler dünyasından çıkamaz (Hook

1991, 21-22).

Efsane, İnanna'nın kendi yerine adam bulmak için yer yüzüne dönüşü ve çabalarınısonuçlandırmadan kesilir. İlk efsanelerden birinin ölüm dünyası hakkında oluşu ölüm üzerinedüşüncelerin önemini açığa çıkarmaktadır. Üstelik, ölüler dünyasını kontrol altına almanınarkasında da bir bakıma ölümü ortadan kaldırma kaygısı olduğu düşünülebilir. Üstelik bununaçık ipuçlarını hayat ekmeği ve suyu vermektedir. Öte yandan, yedi kapıdan geçilerek varılanyerden çıkmanın imkânı da yoktur. Başka bir deyişle, tanrıların bile ölüler diyarından geridönüşü mümkün olamamaktadır. Yine de, ab- ı hayat umuduna, çoğu kültürde rastlanmaktadır.

Page 182: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 182/264

180

Yahudi inancına göre, insanın ölümlülüğü, ilk günahın işlenmesi, özellikle de Âdem’in kendini Tanrı’ya benzetmek istemesinin sonucudur. Eliade’ye göre,Tevrat metinleriinsanlık durumunun değersizliği üzerinde durmaktadır. İnsan topraktan yaratılmıştır ve yinetoprağa dönecektir. Elde edebileceği en büyük iyilik, uzun bir hayattır. Ölüm alçaltıcı bir olguolarak görülmüştür. İnsan, mezarda veya Şeol’de (ölüler dünyası) yani toprağınderinliklerindeki karanlık ve ürkütücü bölgede yaşayan bir kurtçuğa dönüşür. Ölüm kendiyaratığının tam anlamda olumsuzlanması olduğundan, Yahve’nin ölüler dünyasına (Şeol)hükmetmez. Dolayısıyla ölünün Tanrı’yla ilişkisi kesilmektedir. Bu durum mümin için enkorkunç sınavdır. Bununla birlikte Yahve ölümden güçlüdür ve isterse insanı mezarından söküp alabilir (Eliade 2003/2, 415). Yahve’nin kulu ve hizmetk ârı olan insan, tanrısındankorkarak yaşamalıdır. İtaat en mükemmel dinsel davranıştır. Buna karşılık itaatsizlik,

buyruk ları ihlal etmek günahtır. Geçici olma bilinci, ne Yahve’ye duyulan güveni ne de Tanrı tarafından kutsanmamanın yarattığı sevinci sarsar (Eliade 2003/2, 416). Eski Ahit’e göredeğerlendirildiklerinde, Yahudiler, Akdeniz halkları arasında ölüme en az ilgi duyanlardandır(Turner 2004, 57). Bununla birlikte, Eski Ahit’te ölüm sonrasını genel görüşlere yakın tutanveriler bulunmaktadır (Turner 2004, 58- 62). Bottero’nun belirttiğine göre Yeremya kişiseldini keşfetmiş, bireyin Tanrı’nın önünde sorumlu olduğu görüşünü getirmiştir. Yeremya’nındediğini Hezekiel tekrarlamıştır: “Babalar koruk yediler ve oğullarının dişleri kamaştı” demekartık anlamsız sayılacaktır. Yahve artık karşısında bir halkı değil tek tek bireyleri bulacaktır.Her bireyin iyi ve kötü eylemleri, Yahve’nin lütfunu ve gazabını, başkalarının değil sadece o

bireyin üstüne çekecektir (Bottero 2003, 38). İnanışa göre, Yahve’nin buyruklarına uyan veO’nun önünde boyun eğen doğru kişi bu dünyada ödüllendirilir. Kötünün de ölümden sonracezalandırılması gerekir. O devirde ölümden sonrası için kader olarak büyük, derin ve sürekli

bir uyuşukluktan başka bir beklenti yoktu (Bottero 2003, 38). Yahudilikte öte dünya fikri silikkalmıştır. Yahudilikten çıkan Hristiyanlık’ta öte dünya düşüncesi çok gelişmiştir.

Hint inancına göre ölüm,kurtuluşa (Mokşa) giden yolda, duraklar arasındaki bağlantıdır. Biyolojik evren modeli ve döngüsel zaman anlayışı, bütün varlıkların dönüşümiçinde olduğunu kabul eder. Dolayısıyla insan da bu sürecin gerekliliklerine uyar. Dönüşümölüm çerçevesinde gerçekleşir. Ölümün kökenine ilişkin çeşitli efsaneler vardır. Başlangıçta insanlar kurban yoluyla ölümsüz olabiliyorlardı; ancak tanrılar ölümsüzlüğün yalnızca ruhsalnitelikte olmasına, yani insanların öldükten sonra erişebilmelerine karar verdiler.

Mahabharata ’da, Yer, insan kütlesinin aşırı yükü altında okyanusa gömülme tehlikesiyle

karşı karşıya kalınca, Brahma’nın, yeri rahatlatmak için insanların ölümlü olmasını sağladığıanlatılmaktadır (Eliade 2003/2, 280). Ölümün bir şekilde insanlar için olduğu gerçeğinin bildirilmesi, ölümü meşrulaştırmanın yollarından biridir.

Hint inancına göre, insan öldükten sonra, hakikat bilgisi, iyi işlerinin etkisi ve özü,kişiyi bırakmaz. Kişi, özünü koruyarak bir bedenden çıkıp diğer bir bedene geçer ve yenidendoğar. Gereksiz özelliklerden kurtulup, kalıcı olanlarla birlikte, Atman, yeni ve daha iyi bir

bedene geçer. Bu süreç, tanrılar, insanlar ve başka yaratıkların hepsi için geçerlidir. Birininözü ne ise, neden yapılmışsa, nasıl davranmışsa, nasıl olmuşsa ona göre yeniden biçimlenir vedoğar. İyilik yapan iyi, kötülük yapan kötü olarak doğar. Kutlu işler yapan kutlu kişi, uğursuzişler yapan uğursuz kişi olur (Störig 1994, 54-55). Sürekli yeniden doğumu yaşayan kişi, acı

Page 183: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 183/264

181

çekmektedir; dolayısıyla yeni doğuşlar çekici gelmemektedir. Kişi, daha yüksek basamaktayeniden doğmak için, iyi yaşama çabasında değildir, amacı, sürekli bu gidiş geliş döngüsünden, ölümle doğum arasındaki bu zincirden kurtulmaktır. Bu da Hintliler içinkurtuluş demek olan Mokşa'dır (Störig 1994, 55). Karma, yeniden doğuşu, yeni yaşamayıhazırlamakken, Mokşa, ölüm doğum arasındaki etki tepkiden kurtuluştur. Kurtuluşa götürecekyolu seçen kimsenin, dünya işlerini bırakıp bir köşeye çekilmesi, yaşama isteğini ve nefsiniköreltmesi gerekir (Störig 1994, 55). Kurtuluş için derin bir bilgi ve sezgi de gereklidir.Yalnız geçici olmayanı bilen kişi, kurtuluşa ulaşabilmektedir. Bu bilgi de, her insanda bulunan Atman'la bir olmaktan başka bir şey değildir (Störig 1994, 55). Hint düşüncesindeki ölüm anlayışı, statü katmalarının arasında dolaşma imkânını gerçekleştiren ara durum olarakkabul edilmektedir.

Kurtuluş, evrendeki çokluğun birliğini kavramak şeklinde yorumlanmıştır. İnancagöre, her kim, ‘Ben Brahma'yım’ sözünün ne demek olduğunu anlamışsa, o kişi, çokluktaki

yanılgıyı gördüğünden, kurtulmuş sayılır (Störig 1994, 55). Çokluğun yanılgısından, yani Maya ’dan uzaklaşarak, birliğe giden yolda Atman ’ın ilkeleri doğrultusunda yaşamaklamümkün olmaktadır. Kurtuluşa giden yolun ilkesi çok basittir: Arzularından arınmış kişiBrahma’dır (Störig 1994, 55-56). Kişi hayatı boyunca bu ilkeye sadık kalırsa, kurtuluşa gidenyolda ilerlemiş olur. Hint düşüncesinin ayrıcalıklı yanlarından biri, insanın tanrıyla bütünleşerek, Tanrı olma imkânına sahip olmasıdır. Tanrı ve kişinin bir olduğu fikri,Upanişadlar ’da özellikle vurgulanmıştır (Störig 1994, 56). Kurtuluş, ilkece yeniden doğumçemberinin yarattığı acıdan kurtularak, insanın ebedileşmesini sağlamakla birlikte, kişiyi deortadan kaldırmaktadır. Irmakların denizle bütünleşmesinde ırmakların kaybolması gibi, insantanrı bütünleşmesinde de insan kaybolur (Störig 1994, 56). Hint inancında, kurtuluş tanrılaşma, tanrıyla bütünleşme olarak, çok sayıda bu dünyaya geliş gidişlerin sonucundagerçekleşmektedir.

Tibet Budizminde öte dünya tasvirleri çok canlı yapılmıştır. Tibet’in Ölüler Kitabı adlı kitapta, ölüm sonrası ruhun yeni bir bedene nasıl gireceği süreci konu edinilmiştir. Ölme anından başlayarak, ölüm sonrasında,yeniden do ğmak için iyi bir anne rahmine girişiyle tamamlanan süreç, rahiplerin okuduğu dualar ve yol göstermeleri çerçevesinde kırk gün içinde gerçekleşmektedir.

Hindu ve Budist gibi reenkarnasyon (sürekli yeniden doğum) inancına sahip toplumlarhariç, bütün inançlarda, öte dünya ebedi olarak kalınacak yerdir. Öte dünyadaki konum,inancın önemli içeriklerinden biridir.

Page 184: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 184/264

182

Uygulamalar

Page 185: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 185/264

183

Uygulama Soruları

1. İnsanlar beş yüz yıl yaşarlarsa ölümden korkarlar mı?

2. Ölümün bilincinde olmak nedir?

3. Ağıtlar ölümü açıklamanın yollarından biri midir?

4. Dinin dışında ölümle ilgili açıklamalar hangi alanlarda toplanmaktadır?

5. Ölüm olgusu hangi kavramlarla açıklanmaktadır?

Page 186: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 186/264

184

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İnsanın ölümsüzlüğünü göstermek için geliştirilen ölüm düşüncesi evren tasavvurununtemel konularından biridir. Ölüm düşüncesi, Tanrı, ruh, insan ve insanın bu dünyada sınırlı bir süre kalacağına ilişkin inançla birlikte oluşmaktadır. Bu unsurların her biri kendi başlarına bağımsız yapılar oluşturmakla birlikte ölümü anlamlandırmanın temel konuları arasındadırlar. Tarih boyunca ortaya konulan farklı ölüm anlayışları ve uygulamaları insanların bu konuyu nekadar önemsediklerini açıkça sergilemektedir.

Page 187: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 187/264

185

Bölüm Soruları

1) Ölüm neden en korkulan olgudur?

a) Cehennem nedeniyle

b) Sevdiklerinden ayrılma nedeniyle

c) Bilinmeyen bir yere gidiş nedeniyle

d) Var oluşun sürekliliğinin sona ermesi nedeniyle

e) Yalnız kalma duygusu nedeniyle

2) Ölüm durumunu aşağıdakilerden hangisi daha iyi anlatmaktadır?

a) Bedensel canlılığın sona ermesi

b) Yaşam tarzının sona ermesi

c) Bilinmeyen bir yere gitmek

d) Gerçekliği yaşamak

e) Bilincin ortadan kalkması

3) Ruh ile ölüm arasındaki ilişkiyi aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır? a) Ölüm ruhun kurtuluşudur

b) Ruh ölümsüzlüktür

c) Ölüm ruhun yüklerinden kurtulmasıdır

d) Ölüm ruhun evren değiştirmesidir

e) Ölüm ruhun beden değiştirmesidir

4) Öte dünya inancı neyi açıklamaktadır?

a) Evrenin katmanlarında farklı yaşama alanları olduğunu

b) Ruhun ölümsüzlüğünü

c) Her durumda insanların toplum hâlinde yaşayacağı bir yerin olmasını

d) Farklı niteliklerdeki düşünen varlıkların toplanabileceğini

e) İnsanın ölümsüzlüğünü

Page 188: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 188/264

186

5) Bilinci robotlara nakledilerek yaşamayı sürdürme durumunu aşağıdakilerdenhangisi açıklamaktadır?

a) Ölümsüz olmaktır.

b) Ölümsüzlüğü yaşama denemesidir

c) İnsan olmaktan çıkma durumudur

d) İnsanımsı robotlar yapılmasıdır .

e) İnsanlığın sonunun gelmesidir

6) Ölümü açıklamada kullanılan temel kavramlar nelerdir?

7) Ölümsüzlüğün dayandırıldığı ilkelerin birbirleriyle ilişkileri nasıldır?

8) Mezarların insan için anlamı nedir?

9) Öte dünya yargılamaları hangi sorunlar için örnek teşkil etmektedir?

10) Kutsal metinlerin önemi hangi özelliklerinden gelmektedir?

Cevaplar:

1) d, 2)a, 3)b, 4)e, 5)b

Page 189: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 189/264

187

11.İLKELER

Page 190: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 190/264

188

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

11.1. Evren Tasavvurlarında İlke Örnekleri

Page 191: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 191/264

189

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Tanrı bir ilk ilkeyse evren de bir ilk ilke midir?

2. İnsan hangi alanın ilk ilkesidir?

3. İlkelere başvurmadan evrenin kurulamayacağının gerekçeleri nelerdir?

4. Evrende olumsuz ilkelerin olmasının nedenleri nelerdir?

5. İnsanların kuralları çiğnemesi gibi ilkeler de çiğnenebilir mi?

Page 192: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 192/264

190

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veya

geliştirileceği İlkenin ne olduğunu anlamak Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

İlk ilkenin özelliklerinikavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak vemerak etmek

Çeşitli medeniyetlerden ilkilke örneklerini tanımak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 193: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 193/264

191

Anahtar Kavramlar Tanrı Ruh Maya Tao Atman Karma İlke İlk ilke Yang – Yin Kurtuluş Dharma

Page 194: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 194/264

192

Giriş

Düşünce üretiminin temel unsurlarından biri olan ilke, özellikle de teorik düşüncenin temellendirilmesinde belirleyicidir. İlke, belli bir konuya ilişkin bilgilerin genellemesiniyapmak için gerekli şarttır. Bir alana ilişkin nesneler ile olayların ortaya çıkmalarındaki nedenler ve aynı alana ilişkin nedenlerin dayandırıldığı açıklayıcı unsur, ilke olarak kabuledilmektedir. Yağmurun nedeni olarak bir yağmur tanrısı belirlenmişse, her türlü yağmurla ilgili açıklamalarda yağmur tanrısı ilke olarak kullanılır. Başka bir deyişle, belli bir alanailişkin düşüncelerin bütünlüklü bir yapıda olması ve genellik özelliği sağlaması, odüşüncelerin belli bir ilke üzerine oturduğunu göstermektedir. Düşünce üretmekle yükümlüakıl, her alana ilişkin ilkeler üretmek te ve bu ilkeleri kullanarak düşünceleri tutarlı bir şekildetemellendirmeyi de gerçekleştirmektedir. Ayrıca, evren ve toplumdaki düzenlerin oluşması ve düzenlerin sürekliliğinin sağlanması da ilkeyle mümkün olmaktadır.

Page 195: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 195/264

193

11.1. Evren Tasavvurlarında İlke Örnekleri

Düşünce üretiminin her alanında ilkeler olduğuna göre, evren tasavvurlarının kuruluşlarında ne türden ilkeler kullanılmaktadır? Evren tasavvurunun kurucu ilkesi,Tanrı’dır. Tanrı, bütün ilkelerin dayandığı ilk ilke olarak düşünce sistemindeki yerini çok erken çağlarda almıştır. Bilgi alanlarına ilişkin ilkeler, sonunda, bütün evreni yapan ya dayaratan ilk ilkeye dayanmak zorundadır. Şöyle ki, maddi alanın, biyolojik alanın, kültürel alanın kendine özgü ilkeleri, ilk ilke olan Tanrı’da birleşmektedirler. Tanrı, ilke olarakgücünü evreni düzenli bir şekilde yaparak göstermektedir. Evrendeki her durum, aşamalı bir şekilde nedenler zinciri takip edilerek ilk ilkeye kadar geri götürülüp Tanrı’ya bağlanabilmektedir. Evrensel düzenin tümü olduğu gibi, evrendeki her şeyin var oluş nedeni,ait olduğu ilke ve ilkeler silsilesine bağlıdır. Tanrı’nın ilk ilke olma nedeni, evrenin yaratıcısı ya da yapıcısı olması yanında, aklın çalışma tarzıyla da ilgilidir. İlk ilkenin dayandığı bir başka ilkenin olup olmadığı sorulduğunda, akıl evren t asavvurunu oluşturamamaktadır. Akıl

çalışma yapısı gereği, ilk ilkenin dayandığı ilkeyi aramaya başladığında, bir çıkmaza girmektir. Nedenler zincirinden kurtulamadığından, bütünlüklü bir yapı da kuramamaktadır.Bir ilk ilke kabul edildiğinde, insanın ürettikleri de dahil, evrendeki her şeyaçıklanabilmektedir. Tanrı’nın nedeni nedir? sorusu sorulamadığından, Tanrı ilk ilke olarakkabul edilmektedir. Aşağıda, Hint ve Çin medeniyetlerinin temel ilkeleri tanıtılmaktadır.

Hint evren tasavvurunun belirlenmesinde, tanrılar kadar, hatta onlardan daha fazla roloynayan, ilke görevi üstlenmiş değerler vardır. Rta, Maya, Atman, Karma, Dharma söz konusu değerlerin başta gelenleridirler.

Rta : Hint düşüncesinde belirleyici olan iki kavram, Rta ve Maya Varuna’yladoğrudan ilgilidir. Rta , hem evrenin, hem dinsel törenlerin hem de ahlakın düzenini içerecektarzda, dünyanın düzenini ifade eder. Yaratılışın Rta’ya uygun olarak gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Metinlerde, tanrıların Rta’ya göre davrandıkları, Rta’nın hem evrensel ritimlerihem de ahlaki davranışları yönettiği sıkça tekrarlanmıştır.Rta ’ nın yeri, göğün en yüksek katıya da ateş tapınağıdır. Varuna, Rta’nın evinde yetiştirildiğinden onaRta kralı da denir (Eliade2003/2, 246). Evrenin ve ahla kın ilkesi olan Rta, Hint düşüncesindeki temellerden biridir.

Maya : Değişmek anlamında may kökünden türetilenmaya teriminin (Eliade 2003/2,

246), ilizyon anlamı da vardır (Dowson 1979, 207). ZimmerMaya ’nın ölçmekle ilgiliolduğunu vema kökünden türediğini bildirmektedir. Ona göremaya , biçimlerin ölçülmesi,yaratılması ya da sergilenmesidir. Aynı zamandamaya , bir yanılsama, hile, kurnazlık,aldatma, el çabukluğu, sihirbazlık ya da büyücülüktür (Zimmer 2004, 34-35). Rig Veda ’da Maya, iy i kurguların yıkımı, ink âr yönünde değişimi, şeytani ve aldatıcı değişim ve aynı zamanda bozulmanın bozulması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle kötü ve iyi mayalar vardır.Kötü mayalar hileler ve büyülerdir. Kötü maya lar evrensel düzeni bozar, güneşin gid işini engeller, suları durdurur. İki tür iyi Maya vardır: 1- Savaşmaya ları, İndra’nın şeytani varlıkla

boy ölçüştüğünde kullandığı “karşı-mayalar”. 2- Egemen tanrıların, özellikle de Varuna’nın ayrıcalığı olan, biçimler ve varlıklar yaratan Maya. Bu kozmolojik Maya, rta ’ yla eşdeğerkabul edilir (Eliade 2003/2, 246- 47). Tanrıları da bağlayan Maya, ilahi tözün kendiliğinden

Page 196: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 196/264

194

dönüşümünün ürünü olduğundan, evreni de üretir. Âlemde aynı zamanda var olan ve her birizaman içinde birbirinin yerine ge çen tüm evrenler, varlık düzlemleri ve bu düzlemlerin gerekdoğal ve gerekse doğaüstü yaratıkları, varlığın bitip tükenmez, özgün ve ebedi kaynağındangelen tezahürlerdir. Bütün bunlar, Maya’nın oyunlarıyla tecelli ederler. Maya, var oluştur.Maya, hem far kında olduğumuz dünyadır, hem de gelişen ve yok olan çevredir; sırasıgeldiğinde gelişen ve yok olan çevrenin birer parçası olarak bireylerdir. Aynı zamanda Maya ,

bu gösteriyi yaratan ve harekete geçiren yüce güçtür: Evrensel tözün dinamik yönüdür.Dolaysıyla aynı zamanda hem sonuç (kozmik akış) hem de nedendir (yaratıcı güç) (Zimmer2004, 35).

Maya’nın ilk anlamı Rig Veda ’da belirlenmiştir. İstenmiş değişim, yani bozulma – yaratma ya da yıkma anlamında- bozulmanın bozulması, felsefi Maya’nın temelini oluşturur.Felsefi Maya’nın-kozmik yanılsama, gerçek dışılık, var olamama hâli- kökeni, hem değişim,kozmik kuralların bozulması, dolayısıyla büyüsel şeytani dönüşüm düşüncesinde, hem de

Varuna’nın yaratıcı gücü aracılığıyla evrenin düzenini yeniden sağlaması düşüncesinde bulunmaktadır. SonralarıMaya, sadece kozmik yanılsama anlamında kullanılmaya başlanmış(Eliade 2003/2, 247) olsa da, kozmos teriminde saklı olan değişme ve düzen en iyi şekilde Maya terimiyle açıklanmıştır. Zıtların özdeşliği anlamında Maya, birbirleriyle çelişen enerjive süreçlerin art arda tezahürlerini gerçekleştirir. Maya, her şeyi üreten ve her şeyi geri alanyıl döngüsüdür (Zimmer 2004, 58).

Rta ve Maya’nın anlamlarından anlaşılacağı gibi, değişme ve düzen, iyi ve kötüşeklinde iki karşıt durumu temsil etmektedirler. Ancak biri olmadan diğerinin bir anlamıyoktur. İnsan hayatının temel yapısı da bu karşıtlar arasında gidip gelmektedir.

Raju’nun bildirdiğine göre, Hint inanç sisteminde, dışa bakış ve içe bakış olmak üzeredüzene giden iki yol takip edilmiştir. Dış dünyada düzen görme eğilimi, dünyanın birliğinidüşünme ve onu bir Tanrı’nın kontrol ettiğinin kabulü, Tanrı’nın mekân ötesinde bulunması gerektiği sonucunu doğurmuştur. Bu sonuca bağlı olarak, Tanrı evreni dışarıdan nasıl kontroletmektedir? İçkin olan akla kim sahip? İnsanı sadece dış şartlarla kontrol edebilir mi?türünden sorular ortaya çıkmıştır. Bu soruların cevapları içe dönük bir yaklaşımla verilmiştir.Tanrı, insanı, insanın doğasından hareketle idare edebilir. Ayrıca, Tanrı hem dış hem de içşartları kullanarak insanı kontrol altında tutabilir. Tanrı’nın kontrolünü açıklamak için

kullanılan kavram, Atman’dır (Raju 1966, 230). Atman, Tanrı ya da tanrılarla insan ve varolanların tümünü kucaklayan temel ilkedir. Böylelikle, Tanrı, dış dünya ve insan arasındaki bağlantılar kurulmuş ve evrensel düzen sağlanmıştır.

Atman: Hint düşüncesinin temel ilkelerinden biridir. Atman , insanın özü, öz varlık,ruh bağlamlarında kullanılmaktadır. İlke olarak, insanın olması gerektiği özü ve onunsürekliliğini sağlamaktadır 2 . Atman, yaratıcı unsur olarak da tasvir edilmiştir. Atman’ınyaratıcılığı, Aitereya Upanişad ’da şöyle anlatılmaktadır:Atman , bir zamanlar yalnızdı, dün-yaların efendilerini yaratmak istedi. Bir form yarattı (insan formlu dünya). Üzerindemeditasyona daldı. İlkin formun ağzı açıldı, ağızdan söz, sözden ateş tanrısı meydana geldi.

2 Atman ’ın özellikleri için,İnsan başlıklı bölümünRuh başlıklı kısmına bakılabilir.

Page 197: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 197/264

195

Burnu oluştu; burun deliklerinden hayat (prana; nefes, hayat) ortaya çıktı; hayatın ötesindehava meydana geldi. Gözleri açıldı; gözleri dışarıyı gördü, güneşi gördü ve güneş oldu. Aynışekilde diğer tanrılar ve duyumlar oluşmuştur. Tanrılar ilkin beslenme yeri ve besleyecek

bitki ve hayvanlar istediler. Atman onlara önce bir inek sonra da bir at verdi. Bunların yetersizoldukları, tanrılarca belirtilmiştir. Atman insanı vererek, onları tatmin etti. Böylelikle, insanaklı, duyumları ve onların nesneleri, dünya tanrılarının gerçeklikleri hâline geldiler. Böylece bütün tanrılar, Atman'ın buyruğunda oldular (akt. Raju 1966, 230-231). Bu rada yaratıcı birilke olarak evrenin insan formunda nasıl oluşturulduğu anlatılmıştır.

Hint düşüncesine göre, evrende yalnız bir tek gerçek öz olabilir. Bu öz, bütün evrensöz konusu olduğunda Brahma, var olanlar söz konusu olduğunda Atman'dır. Evren Brahma'dır, Brahma ise gerçekte bizim içimizdeki Atman'dır (Störig 1994, 51). Evrenin anlamı, özü kendi özümüzün derinliklerindeyse ve buna özümüze dalarak, yoğunlaşarakulaşabiliyorsak, o zaman dış gerçeğin bilinmesi Hintli bilge için pek önem taşımaz. Ona göre,

yer ve zaman içindeki nesneler dünyası gerçeğin kendisi olamaz, Atman değildir; yanıltıcı görüntüdür, gerçeğin örtüsüdür, düştür, "Maya"dır. Dış gerçeğin bilinmesi gerçek bilgideğildir, yalancı bilgidir. Özellikle varlığın pek çok biçimlerde görülmesi Maya'dır. Gerçekte yalnızca birlik vardır (Störig 1994, 51). Bilginin temellendirilmesinde de Atman belirleyici

bir rol oynamaktadır. Hint düşüncesine göre, insan Atman’ı tanımalı. Çünkü onu tanıyan,evreni tanımış olur (Störig 1994, 52). "Okuyup öğrenmekle Atman' a varılmaz, kitap bilgisiyle ve akılla oraya yol yoktur. Bir Brahmin öğrenmek için çırpınmayı bırakmalı ve bir çocuk gibi olmalıdır. Gerçeği sözcükler söyleyemez, bunlar yalnız çeneyi yorar" (Störig 1994,52). Ona varma yolu, dış dünyadan çekilerek, meditasyon yapmaktır.

Karma : Sözlüklerde, yapılan şey, iş anlamında açıklanır. Veda literatüründe, görevlermanasında kullanılır. Söz konusu görevler, âdetler ve geleneklerle ilişkilidirler. Ayrıca yükümlülükler bağlamında da kullanılmaktadır (Hiriyanna 2011, 97). Hint düşüncesindezaman, eylemle ilgilidir. Vedalar döneminde, insani ve tanrısal eylemlerin zaman tarafından belirlendiğine inanılmıştır. Mutlak zaman öğretisinden ayrı olarak, zamanı ve tarihi idare edenKarma yasas ıdır (Panikkar 1992, 74). Karma öncelikle, eylemdir. Eyleme bağlı olarak, kişi yaşarken iyi ya da kötü sonuçlar ortaya çıkar. Yasa varlıkların karmaları arasındaki karşılıklı ilişkiler ağındaki eylemlerin sonuçlarını belirler. Bu “evrensel nedensellik”, Karma yasasıolarak da bilinir, evrendeki tüm ilişkileri açıklar ve bireysel dönüşüm (transmigration)

anlayışının çok ötesine gider (Panikkar 1992, 74). Evrensel bir yasa olarak karma, olayları açıklamak için kullanılan tarihin dışlaşan bir yansıması değil, gizliliğinden dolayı daha çok içsel bir tarihliliktir. Karma üzerine eğilmek, olayların nedenleri üzerine eğilmektir (Panikkar1992, 74).

Dharma : Vedalar ’da, erdem, din, görev, yasa, ahlaki ve dinsel hakikat anlamalarındakullanılmıştır (Garret 1999, 156). Evrenin ahlaki düzeni olarak da tanıtılmaktadır (Eliade1992, 52). Dharma , dini ve ahlaki yükümlülükleri ve kişileştirilmiş bir tanrıyı da temsiletmektedir (Zimmer 1992 , 45-46). Rig Veda’davarlığı yöneten genel düzen, tanrıların göksel düzeni ve her tanrının kişisel düzeni anlamlarındadır. Sonraki metinlerde, “din, görev,ahlak,

Page 198: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 198/264

196

erdem, adalet, kanun, ve doğru yol” anlamlarında kullanılmıştır. Doğru olan her şeyDharma’dır; yanlış olan bunun tersi yani Adharma ’dır (Kaya 1997, 62).

Kısaca tanıtılan ilkelerin fonksiyonları ya da onlara yüklenilen görevler, evrenseldöngünün ve düzenin belirleyicisidirler. Bunların Hint evren tasavvurunun temelinioluşturdukları açıkça görülmektedir. Bu evren tasavvurunda, tanrılar, ilkelerin belirlediğioyunları oynay an oyunculardır. Oyunun kuralları, tanrılar tarafından değil, tanrıları da varkılan ilkeler tarafından konmuştur. Danielou’ya göre, insan açısından kozmik varlık üç düzeni içermektedir: 1- Süre formlarının oluşturduğu birbirini takip eden düzenler. 2- Mek ân formlarında oluşan sıralı düzenler. 3- Bilinç derecelerini gösteren düzen (Danielou 1985, 44).Bu düzen süreçleri evrenin oluşumunu açıklarken, aynı zamanda insanın ne türden bir süreç içinde olması gerektiğine de işaret etmektedir. İnsan, evrenin tanrıları ile tanrıların kontrolettikleri güçlerin buluştukları merkez hâline gelmiştir. En yüksek güce sahip olan Atmanışığın kaynağıdır. Bütün tanrılar onun kontrolündedir. Yüce ruh (Atman) bütün insanlarda

bulunur (Raju 1966, 231). İnsan kendinde bulunan Atman aracılığıyla, evrenin genel yapısını kavrama lı ve ona uygun yaşamalıdır.

Hint düşüncesi çerçevesinde ortaya çıkmış ve dünyanın en yaygın dinlerinden biri olanBudizmin dayandığı ilkeler, Budha tarafından konmuştur. Budha’nın düşüncelerinin temelinioluşturandört ilke Zimmer tarafından şöyle açıklanmaktadır: Bütün hayat acıyla doludur,düşüncesi, insan türünün hasta olduğu duyurusunda bulunmaktadır. Bunun belirtisi, insanların omuzlarında acıdan bir yük taşımalarıdır. Bu hastalık belirgin bir bölgeye has, salgın bir hastalıktır (Zimmer 1992, 449). Bu durum ikinci yüce hakikate götürmektir:Acının sebebi,bilgisiz olarak hırsla istemektir . Bilgisizlikten ortaya çıkan arzular, daha iyisini bilememeksorunudur. Böyle bir bilgisizlik hayat sürecinin doğal sonucudur. Ancak önüne geçilebilir. Nesneler hakkındaki tasavvurlarımızın onların son realitelerini oluşturdukları vehmini yaşıyoruz. Biz onların içine, bir ağın ilmiklerine takılır gibi yakalanmışız. Onlar sadecezihnimizin yarattıklarıdırlar; nesneleri görmemiz için, konvensiyonel, gayri ihtiyari oluşmuş olan modellerdir, kalıplardır. Ama bilgisizliğimiz bu modelleri her bir ayrıntının içindesormadan alır ve onları ve içeriklerini insan varlığının olguları kabul eder. Bu yanılgı,hakikatin gerçek mahiyetine ilişkin yanılgı, bütün hayatımızı oluşturan, tüm acıların sebebidir. Acıların bir başka nedeni de şöyle açıklanmıştır: Öznel kökenli kararlar ve eylemlerşeklinde ortaya çıkan şuursuz arzular ve beklentiler, şimdiki zamanın sınırlarını aşarlar.

Geçmişten itibaren birlikte belirlenmiş olarak, onlar geleceğimizin içine nüfuz ederler. Daha önceki doğuşların mirası olarak, gelecekteki doğuşların sebepleridirler. Çünkü bizi taşıyan,sonu gelmeyen hayat ırmağı, doğum ve ölümle sınırlandırılmış olan bireyin hayatından çokdaha büyüktür. Bireyin mutsuzluğu sadece kişisel hatalarıyla açıklanamaz. O, bizim insaniyaşama biçimimizden oluşur. Bu yaşama biçiminin bütün içeriği tatmin olmamış hırslı istekle,kahreden özlemin, korkunun, pişmanlığın ve acının hastalıklı bir karışımıdır. Bu acı durumu için şifa aramak, aklın bir emridir (Zimmer 1992, 450- 451). Hastalık teşhis edildikten vesebebi bulunduktan sonra, hekim şimdi bu hastalığın şifaya kavuşturulup kavuşturulamayacağını kendine sormaktadır. Budistik teşhis, gerçekte bir iyileşmeninmümkün olduğu bakış açısını paylaşmaktadır. Üçüncü ilke:

Acının yenilişi sağlanabilir.

Dördüncü ilke kurtuluş yoluna işaret etmektedir: Doğru görüş, doğru zihniyet, doğru

Page 199: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 199/264

197

konuşmak, doğru çaba harcamak, doğru dikkat etmek ve doğru içe yönelişte bulunmak(Zimmer 1992, 451). Budizmin ilkeleri, temel olarak insanın bilgi temelli, ahlaklı bir hayatsürerek kurtuluşa ermeyi amaçlamaktadır.

Çin inancında, Tao , Tanrı ya da bütün ilkelerin dayandığı ilk ilke olarak benimsenmiştir. Konfüçyüs’e göre, Tao, Gök’ün buyruğuyla kurulmuştur. “Tao’nun uygulanmasının nedeni, Gök’ün buyruğudur” (Konfüçyüs 1973, Konuşmalar XIV, 38).Tien’nin üstünlüğünü kabul etmekle birlikte, Tien, etkisiz bir tanrı değildir. Tien her bireyletek tek ilgilenir ve daha iyi olmalarına yardım eder. Konfüçyüs’ün “İçimdeki erdemi Gök üretti”; “Göğün iradesini elli yaşımda aldım”; türünden ifadeleri, onun Gök (Tien) tarafındangörevlendirildiğine inandığını göstermektedir (Eliade 2003/3, 29). Ancak Tao terimi, Taocuokul tarafından farklı yorumlanmıştır.

Taocu okulun kurucusu olan ve ölüm tarihi bilinmeyen Lao Tzu’nun (Koca Usta) MÖ.

600’de doğduğu sanılmaktadır. Bu okulun anlayışı çerçevesindeTao (‘Dav’ okunur) terimiçeşitli bağlamlarda anlamlandırılıp yorumlanmıştır.Tao ’nun kök anlamı, bataklıkta açılan yoldur. Tao, ‘anlam’ ya da ‘ilke’ şeklinde çevrildiği gibi, ‘yol’, ‘düzen’ anlamlarında dakullanılmaktadır (Eberhard 2000, 21) Eliade’ye göre Tao, teriminin tam karşılığı hem “yol”hem “söz”dür; “öğreti” manasıda buradan gelir. Tao, öncelikle bir yol imgesini ve davranış yönü, ahlaki kural düşüncesini çağrıştırır. Bunun yanı sıra “Gök ile Yer, kutsal güçlerleinsanlar arasında ilişki kurma sanatını”, kahinin, büyücünün ve kralın büyüsel ruhsal gücünüde akla get irir. Ortak felsefi ve dinsel düşünce açısından, Tao gerçekliğin bütün alanlarında içkin düzen ilkesidir; o zaman Gök Tao’sundan ve Yer Tao’sundan (bunlar yang ve yin gibizıtlık içindedirler) ve insan Tao’sundan (yani davranış ilkeleri; kralın yer ile gök arasındaaracılık etmesi) söz edilir. Bu anlamların bazıları arkaik kozmogoni anlayışından türemişlerdir (Eliade 2003/3, 26/27). Störig’e göre, Lao Tzu’nun felsefesinin temel kavramıTao (yol), "evrenin yolu, düzeni, özü ve yasası" gibi anlamları çağrıştırarak anlatılmayanı, açıklanmayanı göstermeğe çalışan bir kavramdır (Störig 1994, 143).

Tao ile köken arasındaki ilişkinin güçlü olduğu, bütün Taocu okullarda köken yüceltilmesinden anlaşılmaktadır (Eliade 2003/3, 28). Kökenin açıklanışı şöyle yap ılmıştır. “Tao bir şey meydana getiriyor. Ondan iki, ikiden üç meydana geliyor. Bu üçü de doğayımeydana getiriyor. Doğa ‘Yine’ güveniyor ve Yang’ı tutuyor; boşluktaki hava vasıtasıyla

ahenkleşiyor” (Te-Tao Ching, XLII). Metinden anlaşıldığı gibi, Tao meydana gelme sürecini başlatmaktadır. Meydana gelen her unsur, bir sonrakinin nedeni olur. Bununla birlikte, her şeyTao’ya bağlıdır.

Störig’e göre, Tao, geçekte evrenin adsız kaynağıdır. O, yasaların yasası, ölçülerin ölçüsüdür. Lao Tse’ye göre, "Kişi içinde bulunduğu yerin yasasına uyar. Yer Göğün yasasına uyar. Gök Tao'nun yasasına uyar. Tao ise kendi yasasına uyar". Tao kavranamayan,adlandırılamayandır. Lao Tse usanmadan"Sonsuz Tao'nun adı yok", "Tao gizlidir,adsızdır." "Adını bilemiyorum, ama ona Tao diyorum" diye birkaç kez durumu bildirir."Bilinmeyenin bilinmesi, en yüce bilgidir" (akt. Störig 1994, 144). Tao kozmolojik bir unsur

olduğundan onun hakkında ortaya konan görüşler, büyük ölçüde metafizik özellikler

Page 200: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 200/264

198

göstermektedir. Lao Tse, Te Tao Ching ’de Tao hakkında şunları söylemektedir: “Tao her şeyi içine alır. Faaliyette bulunduğu zaman daima boştur. O, ne kadar derindir! Varlıkların atasıolduğu zannediliyor. Biz onun keskinliğini körletiyoruz, karışıklığını çözüyoruz, aydınlığınıazaltıyoruz ve tozlarını birleştiriyoruz. O ne kadar saftır. Daima devam edecekmiş gibidir.Kimin oğlu olduğunu bilmiyorum! Tanrıdan önce meydana çıktığı anlaşılıyor.” (Te-TaoChing , IV) Lao Tse, Tao hakkında yeterince bilgisinin olmadığını ve ona ilişkin bilgilerindeTao’yu bulanıklaştırdığını belirtmiştir. Görülen o ki, Lao Tse’nin emin olduğu şey, Tao’nunevrenin temel ilkesi olması yanında, kültürel dünyayı da belirlediğidir.

“Gök ve yer meydana gelmeden önce, karışık ve tamam olan bir şey vardı. Sessiz ve biçimsiz olarak duruyordu. Değişmeden gidiyordu. Her yere erişiyordu ve hiç tehlikelideğildi. Her şeyin anası (esası) olduğunu zannediyorlardı. Ben onun adının Tao olduğunu bilmiyorum. Onun adına ‘büyük’ demek zorundayım. Büyük olanlar geçip gider, gidenleruzakl aşır, uzakta olanlar geri döner. Bu sebeple Tao büyükse, gök de büyüktür; toprak

büyükse imparator da büyüktür denir. Bu evren içinde dört büyük şey vardır , İmparatorunoturduğu yer onlardan biridir. İnsanlar kanunları dünyadan örnek alarak yaparlar. Dünya gökten, gök de Tao’dan alır. Tao kanunların bizzat kendisidir” (Te-Tao Ching , XXV).

Tao ilkesi, evrenin yapısını ortaya koyduğu gibi, kültürel dünyanın da ona göre biçimlenmesi gerekmektedir. Özellikle insanın Tao’ya uygun yaşaması, hayatın da evrensel ilkeye göre düzenlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Çin düşüncesinde en önemli ilkelerden biri olan Yang ve Yin ilkesine göre evrenin ve kültürün zıtlıklar üzerinden kurulduğu, evrensel düzenin bu ilkeler tarafından taşındığı kabul edilmektedir.

Bölümün başında da belirtildiği gibi, ilke, belli bir konuyu açıklamak için başvurulanya da benimsenen temeldir. Tanrı ve ilk su gibi benimsenen ilk ilkeler başlangıçta olan,öncesi olmayan bir duruma işaret ederler. Yukarıda sıralan ilkeler, medeniyetlerin evrentasavvurlarında içkindirler. Bunların her biri, evren tasavvurunu açıklamak için kullanılmışlardır. Konu edinilen medeniyetlerin kullandıkları ilkelere bakıldığında, ilke alanlarının sınırlarının çoğunluk la sınırlanmadığı görülmektedir. Evrenin yapısının ilkeleri ile ahlak ilkeleri iç içe geçmiş bir şekildedirler. Dönemin evren tasavvurlarında, evrenin kuruluş ilkesiyle insanın yaşama ilkeleri arasında bir fark görülmemektedir. Bütün bilgiler aynı kökten, tanrısal bir kaynaktan gelmektedir. Organik bir yapı olan evrenin yaşama şartları,

insanın yaşama şartlarını da belirlemektedir. İnsan, üç katmanlı evrenin orta katmanındavarlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla, evrenin yasalarına bağlıdır. Tanrı, hem evrenin hem de bilginin kaynağı olduğundan, söz konusu bilgilerin tümünün dini bir anlayışla sunulmasındandolayı, alanların sınırlarının çizilmesi güçleşmektedir. Üzerinde durulan dönemlerde isealanları birbirinden ayırma gerekliliği üzerinde hiç durulmamıştır.

Hint medeniyetinde görülen Rta, Atman, Maya ve Dharma gibi ilkeler, hem tanrıları,hem evreni hem de insanı açıklamak için kullanılan unsurlardır. Önemli bir özellik tanrılarında bu ilkeler doğrultusunda açıklanmalarıdır. Bir bakıma Hintliler için ilk ilke , Brahma,Vişnu ya da Indra gibi tanrılar değil, adları anılan ve anılmayan bütün tanrıları da belirleyen Rta, Atman, Maya, Karma, Dharma gibi unsurlardır. Tanrılar da, evren de, insan da aynı

Page 201: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 201/264

199

ilkeler tarafından oluşturulmaktadır. Söz konusu ilkeler, evrende bulunan her şeyi dolaylı yolla değil, her şeyde içkin olduklarından doğrudan etkilemektedirler. Bunların bilincindeolan insanlar, özellikle de bilgeler, ilkelere uygun yaşayarak, ilkeyle bütünleşmek amacında olmaktadırlar.

Çin medeniyetinde görülen Yang ve Yin anlayışı3 hem evrenin hem de kültürün biçimlenmesinde etkili olan ilkedirler. Ağırlıklı olarak doğal unsurların nasıl gerçekleştiğine ilişkin açıklamalar öne çıkarılmaktadır. Söz konusu ilkenin çizgiler şeklinde formüle edilmesi,ilke anlayışının derinleştiğinin önemli göstergeleri arasındadır. Çin düşüncesinde diğer temelilke olan Tao, Tanrı’dan önce kabul edilmektedir. Tao’ya yüklenilen özellikler arasında düzenve yol olması da onu ilke olarak tanıdıklarını ve kullandıklarını göstermektedir.

Konu edinilen medeniyetlerin hepsinde, ahlak bir şekilde kendini hissettirmektedir.Sümerlilerin M e adıyla andıkları ilkeler bütünü, sonsuza kadar işlemesi amacıyla, her kozmik

varlığa ve kültürel görüngüye, onu yaratan tanrı tarafından hazırlanmış planlar, atanankurallar ve düzenlemeler dizisidir (Kramer 2002, 156). Bütünüyle insanların toplumsal yapılarını konu edinmektedir. İçerik açısındanMe tableti, hukuk kuralları, iyilik ve düzeneilişkin verilerle doludur. İçerdiği konular açısından bakıldığında, toplumsal düzenin ahlakitemellerine ilişkin bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Kramer’in belirttiği gibi, Sümerler, iyilik vefazileti, kanun ve düzeni, adalet ve özgürlüğü, dostluk ve doğruluğu, acıma ve merhametiönemsemişlerdir. Onlar, kötülük ve yalancılık tan, kanunsuzluk ve düzensizlikten, haksızlık vezulümden, günahkârlık ve asilikten, gaddarlık ve acımasızlıktan nefret etmişlerdir (Kramer1990, 86). Ahlak ve hukuk ilkesi olarak Me’nin Sümer düşünce hayatında etkili olduğu sanılmaktadır.

Konu edinilen ilkelerin hepsi, ahlaklılık temelinde ya da ahlakı da içerecek biçimde ifade edilmiş ve yorumlanmışlardır. Sümerlilerin, Mısır’ın ölüler için öne çıkardığı 42 kuralınçok büyük kısmı ahlaki kurallara uymakla ilgilidir. Ölüm sonrası yargılamada yargılamakonusu ahlaklılık olarak öne çıkmaktadır. Dünyadaki yaşama tarzını belirleyen şeyin ahlak olduğu çok belirgin bir şekilde vurgulanmıştır. Hint düşüncesinde içkin olan ilkelerin her biri,ahlaklılık temelinde anlamlandırılmışlardır. Özellikle, Budist inanışın dört yüce hakikat iledördüncü hakikatte içkin olan erdemler ahlaki ilkelerdir. Ahlaki ilkeler, Çinli bilgelerintoplum ve devletle ilgili görüşlerinde de çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, Yahudilik’teki

On Emir de ahlaki bir temele dayanmaktadır.

3 Yang ve Yin anlayışıyla ilgili olarak Evren başlıklı bölüme bakılabilir.

Page 202: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 202/264

200

Uygulamalar

Page 203: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 203/264

201

Uygulama Soruları

1. İlk ilkelerin toplumlara göre değişmelerinin nedenleri nelerdir?

2. Ruh neden bir ilke olarak kabul edilmektedir?

3. Bitkiler ve hayvanlar âleminin dayandığı ilke nedir?

4. İlke nedir?

5. Hayatın ilkesi nedir?

Page 204: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 204/264

202

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İlk medeniyetlerde ahlakla ilgili olarak ortaya çıkan tavır, bir var oluş sorunu olarakgörülmüştür. Bir yandan bireyin kökenini açıklarken, bir yandan da öte dünyasını kurtarmayaçalışmaktadır. Öteyandan, toplumun düzenini sağlamak da var oluşsal bir durum olarakalgılanmış ve bu şekilde ifade edilmiştir. Mısır’ın ölüm sonrası yargı sistemi, bireyinkurtuluşunu esas alırken, aynı zamanda, toplumsal düzene zarar verip vermediğini sorgulamaktadır. Me Tableti , toplumsal düzen için gerekli görülmektedir. Çinli bilgelerin,toplumsal düzenin iyileşmesi ve adaletli bir hâle gelmesinin, bireyin kendini erdemli hâlegetirmesiyle mümkün olduğu görüşü var oluşsal bir yaklaşıma işaret etmektedir. Hint düşüncesinin bütününe hakim olan var oluş sorunu, ahlaklılıkla kurtuluşa varılacağı ilkesinedayandırılmıştır. Bütün bunlar, ahlakın, ilk medeniyetlerde teorik olarak biçimlendiği ve insanın yaşama ilkeleri ile kurtuluş sürecinin dayandığı ilke olduğunu göstermektedir.

Page 205: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 205/264

203

Bölüm Soruları

1) İnsanı açıklamak için aşağıdakilerden hangisi tercih edilmelidir?

a) Beden

b) Akıl

c) Ruh

d) Dil

e) Tarih

2) Her türden evrensel ilke insanları da bağlamaktadır neden?

a) İnsanlar aciz varlıklar oldukları için

b) İlkeler oluşturulurken insanlar göz önünde bulundurul duğu içinr

c) İlkeler insanlar tarafından keşfedildikleri için

d) Evrensellik evrendeki her şeyi içerdiği için

e) İnsanlar evrendeki en değerli varlıklar oldukları için

3) Toplumu biçimlendiren ilke aşağıdakilerden hangisidir?

a) Hukuk

b) İktisat

c) Devlet

d) Din

e) Eğitim

4) İlkenin gücünü aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır?

a) Açıklama değeri

b) Genel geçerliği

c) Evrenselliği

d) Tanrısallığı

e) İlke olarak tanımlanıp benimsenmiş olması

Page 206: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 206/264

204

5) Bir ilke olarak ruh aşağıdakilerden hangisini açıklamaktadır?

a) Evreni

b) Maddeyi

c) Tanrı’yı

d) Canlılığı ve sürekliliği

e) İnsanı

6) İlk medeniyetlerde geliştirilen ilkeler hangi sorunları açıklamaktadırlar?

7) Farklı medeniyetlerde farklı ilkelerin olması bir çelişki oluşturmakta mıdır?

8) İlke ne anlama gelmektedir ve ne tür özellikler içermektedir?

9) Metinde konu edinilen ilkeler felsefi açıdan nasıl eleştirilirler?

10) İnsanın var oluşunun açıklanmasında ilkelerin rolü nedir?

Cevaplar:

1)b, 2)d, 3)c, 4)e, 5)d

Page 207: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 207/264

205

12. BİLGİ ANLAYIŞI

Page 208: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 208/264

206

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Bilgi nasıl oluşmaktadır?

2. Var oluşunu sürdüren her canlı türünün bilgi ürettikleri söylenebilir mi?

3. Bilgi aklın bir ürünüyse aklın akıl hakkındaki bilgisi nereden gelmektedir?

4. Bir bilgi türü olan sanal bilginin kanıtlanabilirliği mümkün müdür?

5. İnsanların bilgi üretiminin durmuş olması ne almama gelir?

Page 209: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 209/264

207

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Kabile kültürlerinde ve eskiçağ medeniyetlerindeki bilgianlayışlarını kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Bilginin güvenilirliğianlayışını kavramak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Bilgi türlerinin farklılıklarını anlamak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 210: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 210/264

208

Anahtar Kavramlar Bilgi Akıl Ruh Kültür Efsane Dil Köken İlk ata Denetlenebilirlik Deneme yanılma Hakikat

Page 211: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 211/264

209

Giriş

Bilgi, aklın doğa, kavramsal dünya ve insanın kendisi hakkında oluşturduğu yargılarınsistematik bütünüdür. Söz konusu bütünlük, evreni de kapsayan kültürel yapıyı içermektedir. Bilginin temel birimi olan yargı, bir konu hakkında düşünce bildirimidir. Her konu hakkında sayısız yargılar oluşması gerektiğinden, beslenme, güvenlik, tehlike, su, soğuk, evlilik, kadın,insan, silah, mutluluk gibi sayısız konulara ilişkin yargılar, konulara ilişkin bilgi öbeklerioluşturmaktadırlar. Her bilgi öbeği, konu ortaklıkları ve ilişkileri doğrultusunda sınıflaroluşturmaktadır. Sınıfları bir araya getiren ilkeler ve ilkelerin dayandığı ilk ilke ya da ilkilkeler evren tasavvurunun oluşmasını sağlamaktadırlar. Evren tasavvuru, bilgilerden oluşmuş

bir ağa benzemektedir. Başka bir deyişle, insan olmak, bilgi evrenine doğmak ve bilgievreninin kurallarına göre büyüyüp yaşamaktır.

Evren tasavvurunda çok çeşitli konular yer aldığından bilgi evreni çeşitli bilgi

türlerinden oluşmaktadır. Konu, bilginin türünü bildirmektedir. İnsana i lişkin bilgilerle beslenmeye ilişkin bilgiler, konuların özelliklerinden dolayı farklıdırlar. Bilgi öbekleri arasındaki farklılıkların genellikle bir hiyerarşi oluşturdukları kabul edilmektedir. ÖrneğinHint düşüncesinin önemli kaynaklarından biri olan Upa nişadlar ’ın Mundaka Upanişad bölümünde bilgi ikiye ayrılmıştır. İki bilgi türünden üstün olanı,en kesin varlığı, yani kişininöz varlığı olan ‘ben’e dair bilgidir. İkincil olanı ise, iyi ve kötüye, doğru ve yanlışa, adak sunmaya, dile yani umumiyetle fen ve sanatlar ismi verilen her şeye dair bilgidir. Üstün olan

bilgi, ahlaki fiillerin iyilik ve kötülüğünden etkilenmeyen yüksek ruh veya nefstir. Diğeri ise,fani nefs, yani kişinin ahlak ve maddi tezahürü olanciva dır (Raju 2002, 89). MundakaUpanişad ’ta şöyle denmektedir: Biri yüksek ve diğeri alçak olmak üzer iki tür bilgi vardı.Düşük olanlar Rigveda, Yacur veda, Sama veda, Atarva- veda, ses, ayin, dil, kök, vezin, vegök ilimleridir. Yüksek bilgi ise, yıkılmayanı (ebedi varlığı) bilmeyi sağlayan bilgidir. Akılsahipleri yüksek bilgiyle, kimin idrak edilemez, kavranılmaz olduğunu, kimin başka herhangi

bir şeyin soyundan gelmediğini, kimin renk, göz, kulak, el ve ayaktan azade bulunduğunu bilirler; ebedi, büyük, her şeye nüfuz eden, girift, yıkılmayan ve her şeyin menşei olanı (akt.Raju 2002, 89; Mundaka Upanişad 2008, 263). Yüksek olanın bilgisi, mutlak olanı yanihakikati temsil ettiği açıkça görülmektedir. Benzer hiyerarşik sınıflamalar felsefede deyapılmıştır.

Bilginin amacı, insan olmaktan kaynaklanan ihtiyaçları güvenli bir şekilde yerinegetirmek, ortaya çıkan sorunları çözerek insanın var oluşunun sürekliliğini sağlamaktır.Bilginin amacı bu şekilde belirlenirken, onun içinde bulunan farklı bilgi türlerini hiyerarşik

bir tarzda sınıflamak doğru değildir. Bu konuda Frankfort’un yaptığı tespitler önemlidir. Onagöre Eski Çağ’da birbirleriyle ilişkili iki önemli olgu ortaya çıkmıştır; 1- Bilimsel (disiplineedilmemiş) olmamakla birlikte hakikatin ar aştırılması, gelişme için gerekli olan sınırsızimk ânları spekülasyonlarla kurmuşlardır. 2-Doğanın gerçekliğiyle insanın gerçekliği birbirlerinden ayrılmamışlardır (Frankford 1957, 5). Onlar, insanı daima toplumun bir parçası ve toplumu da doğanın bir parçası olarak görmüşlerdir. Toplum ve insan, kozmik güçleredayanmaktadır. Onlar, doğa ve insanı birbirinin rakibi olanak görmediklerinden, farklıdüşünme modlarına sahip değillerdir (Frankford 1957, 5). Bu anlayış farklı bilgi türlerinin

Page 212: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 212/264

210

oluşmasını engellemiştir. Bununla birlikte alan farklılıkları bilgi yapılanmasında etkiliolmuşlardır. Bitkilerin gözlenmesiyle elde edilen bilgiler ve ilkeler, inançlar ya da büyüyleilgili bilgilerden farklıdır. Söz konusu farklılıklar göz önüne alınarak, bilgi,denetlenebilirbilgiler ve hakikat anlayışları şeklinde ikiye ayrılabilir. Denetlenebilir olanlar, gözlem vedeneme- yanılma yöntemiyle elde edilen bilgilerdir. Hakikat anlayışları, genellikle inançlar ileonların dayandıkları ilkeler çerçevesinde efsane tarzıyla anlatılanlardır. Aşağıda evrentasavvurunu oluşturan bilgilerin yapısının nasıl olduğu üzerinde durulmaktadır.

Page 213: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 213/264

211

12.1. Denetlenebilir Bilgiler

İnsanlaşma sürecinin, kültürleşmeyle gerçekleştiği ilk bölümde ele alınmıştır. Kültürleşme, zorunlu ihtiyaçlarla ilgili alet üretmek, bunların yapım ve kullanımınısonrakinesillere aktarmakla mümkün olmuştur. Üretilen her türden nesnenin bilgisinin, zorunluihtiyaçlarla doğrudan ilgili olduğu söylenebilir. Zorunlu bilgilerin nasıl oluştuğuna ilişkin düşünceleri temellendirmek için, genellikle, 20.yüzyılın ilk yarısına kadar varlıklarını devam ettiren ve insanın en eski yaşama tarzlarını sürdürdükleri kabul edilen kabile (ilkel)özelliklerini koruyan topluluklar gözlenmiştir. İnsanlığın bilinen en eski yaşama tarzlarını sürdürdükleri için onların bilgi hakkındaki anlayışları önemlidir.

Kabile insanlarında görülen doğaya müdahale etme ve doğadaki düzenin sürmesi için gerekli eylemleri yerine getirme çabası da bilgi anlayışında etkili olmuştur. T. H. Gaster’in bildirdiği gibi, ilkel topluluğun bakışı açısından yaşam, beşikten mezara kadar bir ilerleme

olmaktan çok, her yıl ya da belli dönemlerde yenilenen bir dizi antlaşmadır. Bunun en iyiörneği de mevsimlerin her yıl yeniden devretmesidir. Ama yenilenme, yüce Tanrı’nıniyiliğinin ya da kendiliğinden işleyen bir doğa yasasının etkisiyle olmaz; ilkel insanda böyle

bir kavram yoktur. Tersine, bu uğurda savaşmak ve bunu insanların ortak çabalarıyla kazanmak gerekir. Buna göre, bütün toplumun ortak onayı ve katılımıyla, dönemsel olarakyerine getirildiğinde, yaşamın ve dirimselliğin gereksindiği yenilenmeyi, yeniden doğmayısağlayacak düzenli etkinlikler programı belirlenir. Bu program mevsimsel törenlerin kalıbını oluşturur (Gaster 2000, 23). Doğa düzeninin sürekliliği için gerekli çabayı göstermekararlılığı, dönemin bilgi anlayışlarını biçimlendirmiş ve derinleşmesini sağlamıştır.Antropolog Malinowski, saha araştırmalarını da göz önünde bulundurarak yerli insanların(ilkel kabile insanı) bilgi konusunda ne düşündükleri üzerinde durmuştur.

12.2. Efsane Temelli Bilgiler

Teorik b ilgi, felsefeyle özellikle de Aristoteles’le birlikte önem kazanmıştır.Aristoteles, teorik bilginin zorunlu ihtiyaçları karşılamak için olmadığını, bu bilgi türündeama cın sadece bilmek olduğunu, pratik olanlardan daha değerli olduğunu ileri sürmüştür( Metafizik 1985, 982 b10- 25). Bu görüş modern dönemde de felsefe ile bilim çevrelerinde çoktaraftar bulmuştur. Burada ilk medeniyetlerde teorik bilginin karşılığı olarak kullanılan

hakikatlerin, üzerinde durulan dönemde nasıl anlaşıldığı ve nasıl kullanıldığı ele alınmaktadır.Felsefe ve bilimin kullanıldığı dönem ve bölgeler dışında kalan dönemlerde, teoriktemellendirmeler efsane anlayışının merkezde olduğu bilgelikle yapılmıştır. Bilgeliğin bilgianlayışı, efsane ve zanaat temeline oturmaktadır. Aşağıda, efsanenin bilgi açısından nasıl bir yapıya sahip olduğu üzerinde durulmaktadır.

Efsaneler üzerinde çalışan, felsefeci, antropolog, sosyolog ve dinler tarihçilerine bakıldığında, efsanelerin özellikleri olarak sundukları nitelikler, evrentasavvurunun ya temel başlıklarına işaret etmektedirler ya da ayrıntılarını dile getirmektedirler. Malinowski’ye göre,efsaneler, kutsal sayılan ayinlerde, törenlerde ve sosyal düzen içinde cisimleşmişlerdir. İlkelkültürün temel ve aktif bir parçasını oluşturmuş özel bir öykü türüdür. Yerliler için öyküler,

Page 214: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 214/264

212

daha çok, eski, büyük ve önemli bir gerçeğin anlatılması anlamını taşır. Bu gerçek aracılığıylada bugünkü hayat, insanlığın yazgısı ve etkinlikleri belirleniyor. Bunun bilinmesi insanınayinsel ve ahlak î eylemlerini yönlendirdiği gibi, bunların yerine getirilmesini de istemektedir(Malinowski 1990b, 95). Yerliler açısından efsane, anlatılan bir öykü değil, yaşayan birgerçekliktir. Efsane, eski zamanlarda geçmiş ve o zamandan beri de dünyayı ve insanınyazgısını sürekli etkileyen canlı bir gerçekliktir (Malinowski 1990b, 87). Efsane temellikültürlerin temel karakteri efsane olduğundan, efsanede dile getirilen her şeyin gerçekolduğuna inanılmıştır. Ancak Malinowski buna itiraz ederek, efsanelerin, bilimdekiaçıklamalar gibi bir açıklama kaygısının olmadığını belir tmiştir. Çünkü efsanede anlatılan herşey, açık ve seçik olduğundan, onlar hakkında bir açıklamaya gerek duyulmaz.

Eliade’ye göre, efsane (mit) kutsal bir öyküyü anlatır. En eski zamanda, "başlangıçta", masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olaydır anlatılan. Bir başka deyişle efsane, doğaüstüvarlıkların başarıları sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün gerçeklik, yani kozmos olsun,

isterse onun yalnızca bir parçası (sözgelimi bir ada, bir tür bitki, bir insan davranışı, birkurum) olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini anlatır. Demek ki efsane, her zaman bir"yaratılış"ın öyküsüdür; bir şeyin nasıl yaratıldığı ve nasıl var olmaya başladığının anlatısıdır.Efsane ancak gerçekten olup bitmiş, tam anlamıyla ortaya çıkmış olan şeyden söz eder.Efsanelerdeki kişiler, doğaüstü varlıklardır. Özellikle "başlangıç"taki o eşsiz zamandayaptıkları şeylerle tanınırlar. Demek ki efsaneler, onların zamanda yaratıcı etkinliğini ortayakoyar ve yaptıklarının kutsallığını (ya da yalnızca "doğaüstü" olma özelliğini) gözler önüne serer. Sonuç olarak, efsaneler, kutsal (ya da doğaüstü) olan şeyin, dünyaya çeşitli, kimi zamanda heyecan verici akımlarını betimlerler. İşte dünyayı gerçek anlamda kuran ve onu bugün içinde bulunduğu duruma getiren de kutsalın bu akınıdır (Eliade 1993, 13). Efsaneler gerçekliğin yani evrenin kuruluşunu anlattıklarından, hem bilgi vermektedirler hem deyöntem olarak kullanılmaktadırlar.

Efsanelerin kaynağı, insanın kültürel var oluşunu temellendirmek için gerekli olanteorik bakış açısıdır. İnsanın kendini ve çevresini anlamlandırmada kullandığı yöntem olarakefsane, aklın temel yapıları arasında yer alır. Aklın çalışma tarzında belirleyici olan nedenaraştırması, efsane temelli kültürlerde köken araştırması şeklinde ortaya çıkmıştır. Efsanelerinhem yapısını hem de konusunu belirleyen köken sorunu, nedenselliğin bir türü olarakdeğerlendirilebilir. Dolayısıyla efsaneleri, aklın genelleştirici ilk ürünleri olarak görmek

mümkündür.Kültürün her türlü unsurunu kendilerine konu yapan ve ortaya çıkan entelektüel

sorunları çözmekle yükümlü olan efsaneler, ele aldıkları konulara göre sınıflandırılmışlardır.Efsaneler, destan, masal gibi konuları da içinde bulundururlar. Malinowski, anlatılan öyküleriüç grupta toplamıştır; 1- Mevsimlik masallar. 2- Olağanüstü bir gerçeklikle karşı karşıyagelmekten doğmuş efsaneler. 3- Ayin, tören ya da toplumsal veyaahlak î kuralları savunmadurumlarında, yaş, gerçeklik ve kutsallık durumlarında görev yüklenen efsaneler (Malinowski1990 b, 94). Kirk, efsaneleri üç öbekte toplamıştır: 1- Hikâyeler ve eğlendirici olanlar; 2-Kurumları yenileyen, onlara görev kazandıran ve onları meşrulaştıranlar; 3- Spekülatif ve

Page 215: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 215/264

213

açıklayıcı olanlar (Kirk l975, 254). İkinci tür efsaneler, tarih işlevi görürken, üçüncü türefsaneler, evrenin yaratılışı, insanın ortaya çıkışı gibi köken sorunlarını ele alırlar.

Durağan olmayan efsaneler, toplumun entelektüel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüolduklarından, sorunlara bağlı olarak değişir ya da yenilenirler. Ancak bütün entelektüelihtiyaçları karşılamakla görevlidirler. Lévi-Strauss’un dediği gibi, sorunların durmadandeğişmesi ve çeşitlenmesi, efsaneleri de çeşitlendirmiş ve zenginleştirmiştir (Lévi-Straussl972, 206) . Bu yapılarıyla birlikte, bütün düşünce alanını kaplamışlardır.

Efsanelerin düşünce dünyasında güçlü bir konuma sahip olmasının iki nedeni vardır: İlki, aklın anlamlandırma aracı olarak efsanenin kullanılmasıdır. İkincisi, evren tasavvurununefsane temelli bir anlayışla açıklanmasıdır. Bu iki unsur, efsaneleri hayatın ayrılmaz bir parçası hâline getirmişlerdir. Efsanelerin insan üzerindeki etkisini Campbell şöyle dilegetirmiştir: İnsan, genel efsanevî kalıtımların düzenlemesi olmadan evrendeki yaşamını

sürdüremez. Gerçekten yaşamın doluluğu, mantıksal düşüncesiyle değil, yerel mitolojininderin liği ve genişliğiyle doğrudan orantılı olarak ortaya çıkar (Camphell 1992b, 12). Kirk’egöre, efsaneler ait oldukları toplumun, yaşadığı çevrenin, bitkilerin, kaya lıkların, mağaraların,dağların, ırmakların, kurumların, insanların, ibadetler in, geleneklerin, isimlerin, or taya çıkmaşekillerini ve fonksiyonlarını, nedenleriyle birlikte ele alıp açıklarlar (Kirk l975, 257).Cassirer’e göre efsaneler, insan dünyasını öylesin e sarmıştır ki, toplumu ilgilendiren doğalolaylar dahil, kültür dünyasındaki her olup biten, bir efsane yorumuna uyar, yahut böyle biryorum ister (Cassirer l980, 76). Cavandish’e göre, efsaneler, toplum, insan, Tanrı, dünyanınkaderi, tarih ve doğa hakkında hayal gücüne dayalı gelenekler olsalar da, toplumlarkendilerine ait efsanelerde, geçmişteki gerçekliklere ilişkin çok önemli ipuçları bulurlar(Cavandish 1982, 8). Efsaneler, bütün dünyada akrabalık kurumlarını, evlilik geleneklerini,ziraatı, k urban su nma yöntemini, idarecilerin yetkisini, toplumun çok sayıdaki özelliğinitasvir ve tasdik ederken, ortaya çıkma nedenlerini de açıklarlar (Cavandish 1982, 8).Efsanelerin yüklendikleri özellikler, düşünce yapısının genel çerçevesini de

belirlemektedirler.

Eliade’ye göre efsane, bir tür hikâye ya da hayalî kurgu olarak kabul edilmemelidir.Çünkü, konu edindikleri şeyler, gerçektirler; dolayısıyla gerçekliğe ilişkin bilgi verirler.“Kutsal bir öykü olarak kabul edilen efsane gerçektir; çünkü her zaman gerçekliklere

başvurur. Kozmogoni efsanesi gerçektir; çünkü dünyanın varlığı bunu kanıtlamaktadır;ölümün kökeni efsanesi de "gerçek"tir, çünkü insanın ölümlülüğü bunu kanıtlamaktadır”(Eliade 1993, 13). Efsaneleri bilmek demek, nesnelerin kökenindeki sırrı öğrenmek demektir.Bir başka deyişle, yalnızca nesnelerin nasıl var olma aşamasına geldiğini değil, aynı zamanda, ortadan kaybolduklarında nerede bulunacakları ve nasıl yeniden ortaya çıkabilecekleri deefsaneler tarafından öğretilir (Eliade 1993, 18-19). Eliade, eski toplumlarda efsaneleringörevlerini belirlerken özelliklerini de maddeler hâlinde vermiştir. 1-Efsane doğaüstüvarlıkların eylemlerinin öyküsünü oluşturur; 2- Bu öykü, kesinlikle gerçek (çünkü gerçeklerleilgilidir) ve kutsal (çünkü doğaüstü varlıklar tarafından yaratılmıştır) olarak kabul edilir; 3-Efsane her zaman için bir yaratılışla ilgilidir, bir şeyin yaşama nasıl geçtiğini, ya da birdavranışın, bir kurumun, bir çalışma biçiminin nasıl yaratılmış olduğunu anlatır; işte bu

Page 216: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 216/264

214

nedenle de, efsaneler insana özgü her anlamlı eylemin örnek tiplerini oluştururlar; 4- İnsanefsaneyi bilmekle nesnelerin kökünü de bilir, bu nedenle de, nesnelere egemen olmayı ve onları istediği gibi yönlendirip kullanmayı başarabilir; 5- İnsan, efsaneyi, yeniden anımsatılanve yeniden gerçekleşme aşamasına getirilen olayların kutsal, coşku verici gücünün etkisinegirmek anlamında yaşar (Eliade 1993, 23). Sıralanan özellikler, efsanelerin bilgi vermeunsurları olarak öne çıktıklarını göstermektedir.

Efsaneler, g erçekliğin bilinmesi, temellendirilmesi ve öğretilmesindeki esas unsurdur. Bilgelik temelli anlayışta gerçeklik, evren tasavvuru çerçevesinde efsanenin anlattığıdır. Kültürel yapının içindeki bütün unsurlar gerçeklikler olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikteesas olan şey, evrenin oluşması, insanın kökeni, ölüm ve Tanrı’nın nitelikleri önde gelengerçeklik alanlarıdırlar.

Page 217: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 217/264

215

Uygulamalar

Page 218: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 218/264

216

Uygulama Soruları

1. İnsan olmanın en önemli göstergesinin bilgi üretimi olmasının nedeni nedir?

2. Bilgi türleri toplumlara göre değişir mi?

3. Bilgi üretiminden sorumlu kişilerin başında kimler gelmektedir, neden?

4. Tarihsel süreçte bilgi anlayışlarını değiştiren yaklaşımlar nelerdir?

5. Düşünce üretimi ile bilgi arasında ne türden ilişkiler vardır?

Page 219: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 219/264

217

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bilgelik çerçevesinde geliştirilen bilgi anlayışı, efsane temelli bir açıklamayı merkeze almaktadır. Ortaya çıkan veriler, varlık ve bilgi sorunlarını bütünlüklü bir şekilde temellendirmeye çalışıldığını göstermektedir. Öncelikle, efsanelerin gerçekliği anlatan düşünce formları olduğu öne çıkmaktadır. Gerçekliğin ne olduğu ve nasıl bilineceği belirgindir. Öte yandan, öz ve görünüş sorunları, bilgelik temelli bilgi anlayışında da belirgin bir şekilde incelenmiştir. Kökende olanın, öz ve gerçeklik olarak anlatılması, süreç içinde ortaya çıkan unsurların görünüşe tekabül ettikleri açıktır. Görünüşün değersiz, öz olanın kökendeki gerçekliğinden hasıl olduğu görüşü, insanlık tarihinde her zaman güçlü bir yere sahip olmuştur. Platon’un idealar öğretisiyle hatırlama temelli bilgi anlayışı, bilgelik temelli bilgiyi açıklamadaçok iyi bir model oluşturmaktadır

Bilgeliklerde teorik temellendirme, efsane temelli açıklama ile köken sorunları çerçevesinde gerçekleşmektedir. Efsaneye yüklenilen anlamlar, köken, doğruluk, güvenilirlikgibi bilginin özellikleri açısından ihtiyaç duyulan bütün verileri içermektedir. Bu bilgianlayışının genel çerçevesini görebilmek için, söz konusu bilginin oluşturulmasında nasıl bir yöntem uygulandığını görmek gerekir.

Page 220: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 220/264

218

Bölüm Soruları

1) Bilgi üretimi aşağıdakilerden hangisiyle gerçekleştirilmektedir?

a) Dil

b) Ruh

c) Nesne

d) Akıl

e) İnsan

2) Bilginin hakikat olması neden çok önemsenmiştir?

a) Bilme merakından

b) Dinin yapısından

c) Felsefenin ortaya çıkmasından

d) Bilgi türlerinin çokluğundan

e) İnsanın var oluşunun sürekliliğinin güvencesi olmasından

3) Bilgi türleri neye göre belirlenmiştir? a) İşe yararlılığı

b) İnanç sistemine göre

c) Üretme becerisine göre

d) Bilimselliğine göre

e) Büyücünün isteğine göre

4) Aşağıdaki örneklerden hangisi hakikat türü bilgiye karşılık gelmektedir?

a) Büyücülere göre ilk bilgi hayvan atalar tarafından üretilmiştir.

b) Hükümdarların başarıları şanslarına bağlıdır.

c) Evren Tanrı tarafından yaratılmıştır.

d) Sulanan bitkiler verimli olurlar

e) Tarih gerçekleri anlatır.

Page 221: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 221/264

219

5) Aşağıdakilerden hangisi hakikati bildirmektedir?

a) Efsane

b) Büyücü

c) İnsan

d) Tarih

e) Zanaatkâr

6) Bilgilerin sınıflandırması hangi ilkelere göre yapılabilmektedir?

7) Bilginin güvenilirliği nasıl sağlanabilmektedir?

8) Hakikat kavramı hangi bağlamlarda açıklanabilmektedir?

9) Bilgi üretme süreci nasıl işlemektedir?

10) Bilgelik bilgi bağlamında nasıl açıklanmaktadır?

Cevaplar:

1)d, 2)e, 3)b, 4)c, 5)a

Page 222: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 222/264

220

13. YÖNTEM DÜŞÜNCESİ

Page 223: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 223/264

221

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

13.1. Gözlem13.2. Sınıflama13.3. Deneme - Yanılma 13.4. Büyü 13.5. Kahinlik

Page 224: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 224/264

222

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular1. Yöntem ile aklın çalışma tarzı arasındaki ilişki nasıldır?

2. Yöntem ile düşünce üretimi arasındaki ilişkiler hangi kavramlarla açıklanmalıdır?

3. Efsaneyi en güçlü yöntem olarak sunmak için hangi gerekçeler kullanılmalıdır?

4. “Bilimsel bilginin başarısı yöntemi önemsemediğindendir” önermesine hangigerekçelerle karşı çıkılmalıdır?

5. “Felsefe yöntemle ilişkisi olmayan bir düşünce tarzıdır” yargısı nasıl temellendirilmelidir?

Page 225: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 225/264

223

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği

Yöntem ile bilgi arasındaki ilişkileri görmek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Akıl, düşünce, bilgi ve

yöntem bağlantılarınıkavramak

Okumak, sorgulamak,

tartışmak ve merak etmek

Eski Çağ’da kullanılanyöntem unsurlarını tanımak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 226: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 226/264

224

Anahtar Kavramlar Yöntem Bilgi Gözlem Sınıflama Deneme - Yanılma Büyü Kehanet Efsane Akıl Akıl yürütme Düşünce Düşünce üretimi

Page 227: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 227/264

225

Giriş

Bilginin oluşturulması, doğruluğu ve güvenilir bir şekilde kullanılması, yöntem sorunuolarak görülmektedir. Kabile toplumlarının geliştirdiği efsane temelli bilgi ile zanaatlararacılığıyla oluşan bilgi, düşünce yapısının sınırlarını önemli ölçüde açmıştır. Yöntemunsurları incelendiğinde bilgi anlayışının oturduğu temeller daha iyi anlaşılmaktadır. Aklın ürünü olan düşüncenin nasıl gerçekleştiğini anlamak için, aklın çalışma yönetimi olaraktanımlanan mantığın özellikleri üzerinde durmak gerekir. Mantığın yapısı, düşüncenindayandığı ilkeleri göstermesi yanında, bilginin kaynaklarını da ortaya koymaktadır. Aklın çalışma tarzı, mantığı; mantığın bir konu hakkında çalıştırılması düşünceyi; düşüncenin ifadeedilmesi bilgiyi ortaya koymaktadır Bilginin işe dönüştürülmesi de kültürü oluşturmaktadır. Bu süreç, insanın, insan olarak var oluşunu gerçekleştirir.

Page 228: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 228/264

226

13.1.Gözlem

Gözlem, doğal ortamda bir olayın aşamalarını tespit etmekle başlamıştır. Dikkate konuolan olayın doğal seyrinin nasıl olduğunun tespiti, aynı olay hakkında güvenilir bilgi sahibiolmaktır. Bir ağacın ne zaman yaprak açacağı, ne zaman çiçek vereceği, çiçeğin ne zaman meyveye dönüşeceği, meyvenin ne zaman yenilebilir hâle geleceği gözlemler ve tecrübelerle

bilinmektedir. Hangi bulutların yağış getirdiği, hangilerinin getirmedi ği, hangi hayvanıntehlikeli hangisinin yenilebilir olduğu hakkındaki bilgiler gözleme dayanmaktadır. Gözlem, doğanın tanınmasında en önemli yöntemdir. Gözlemlerin ne seviyede yapıldığı,çevrelerindeki unsurların sınıflanmasıyla görülmektedir.

Kimi kabileler çevrelerindeki bitkiler ve hayvanları yararlı ve zararlı olarak ilkin ikiana öbeğe ayırmış, daha sonra yararlı olanların geniş ve ayrıntılı bir dökümü yapılmıştır.Yararsız olanlar kuş, kötü ot gibi genel adlar altında toplanmışlardır. Kabile toplulukları,

gereksinmeleri içine girmeyen konulara gösterilen ilgileri de yadırgamışlardır (Lévi-Strauss1984, 23- 24). Sınıflama yeteneklerinin, dünyanın çeşitli yerlerinden alınan örneklerle herkültürde içkin olduğu ortaya konmuştur. Filipinler’de yaşayan Hanunooların çevrelerindeki bitkilerle ne kadar içli dışlı oldukları, bitkilerin %93’nü adlandırıp sınıflandırmaları göstermiştir. Bölgedeki hayvanlara da ilgilerinin büyük olduğu görülmüştür. Kuşları 75 öbeğeayırmışlardır. 12 çeşit yılan, 60 balık tipi, bir düzineden fazla su kabuklusunuadlandırmışlardır. Binlerce böcek ayrı ayrı adlandırılmış ve 108 öbekte toplanmıştır.Bunlardan 13’ü karıncaları içermektedir. Hanunoolar toplam olarak 461 hayvan tipi belirlemişlerdir (Lévi-Strauss 1984, 26). Doğa gözlemlerinin ortaya çıkardığı sınıflamalar,yaşama alanına ilişkin bilgileri artırdığı gibi, doğa hakkındaki bilgilerin de artması vedüzenlenmesini sağlamıştır.

İlkel kabul edilen insanlar, bir otu tarımsal bir bitkiye dönüştürmüş, vahşi bir hayvanıevcille ştirmiş, bitki ya da hayvanda başlangıçta hiç bulunmayan ya da zar zor hissedilen

besinsel ya da teknolo jik özellikleri bulup çıkarmıştır. Çabucak ufalanıp toz olan ya daçatlayan, değişken bir kilden su sızdırmayan, sağlam bir çanak yapmak için çeşitlidenemelerde bulunulmuştur. Sudan yoksunken bitki yetiştirmeyi, zehirli tohum ya da kök leriyiyeceğe dönüştürmeyi başarmış, zehri, avda, savaşta, kuttörenlerinde kullanmıştır. Bunlarıgerçekleştirmek için çoğu zaman uzun ve karmaşık olan teknikleri geliştirmiştir. Yaşaması

için gerekli nesneleri yaratma süreci, bilimsel bir anlayış, sürekli ve her zaman uyanık merak,sırf bilme hazzını tatmaya yönelik bilme isteğini gerektirmiştir. Çünkü bu gözlem vedeneylerin ancak küçük bir bölümü hemen kullanılabilecek pratik sonuçlar verebilmiştir(Lévi-Strauss 1984, 38). Özellikle, dokuma, çanak -çömlek, demircilik, inşaat gibi alanlardagözlemin deneme- yanılmanın bir parçası olduğu, alanlara ilişkin bilgi üretiminin giderekgüçlenmesi göstermektedir.

Page 229: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 229/264

227

13.2.Sınıflama

Düşünme sürecinde temel unsurlardan biri sınıflamadır. Aklın düzenli ve anlamlıürünler ortaya koyması için, kullandığı malzemenin tanımlanması ve bu anlamda dasınıflanması gerekmektedir. Sınıflamayla birlikte, her nesne anlam kazanmaktadır. Düşünce sürecinde ilk işlem olan anlamlandırma ve adlandırmayla birlikte sınıflama da yer alır. Çünkü, anlamlandırma, anlamlandırılacak nesnenin bir özelliğine dayanacaktır. Anlamı veren özellik adlandırmada da etkilidir. Düşünce sürecinde yer alan unsurların hangisinin önce, hangisininsonra olduğunu belirlemek imkânsız olduğundan, bu unsurların önceliği sonralığı üzerinde durmak istemiyoruz. Esas olan düşüncenin üretiminde ilgili her unsurun yer almasıdır. Bu bağlamda sınıflamaya bakıldığında, sınıflama düşüncenin temel unsurlarından biriolduğundan, sınıflama aklın bir kategorisi olarak iş görmektedir.

Düşünce üretiminin, bildiğimiz ilk formları olarak kabul edilen efsanelerde ortaya

çıkan düşünme biçimi (İlkel düşünce) özellikleri açısından ele alındığında, şunlarlakarşılaşılmaktadır: İlkin, gündelik hayata ve doğanın kendileriyle ilgili kısımlarında, sınıflamailkelerine tam uyulduğu görülmektedir. Ayrıca toplumsal hiyerarşi, soy kütükleri, akrabalık bağları, çok iyi bir şekilde adlandırılmış ve sınıflandırılmıştır. Düşüncelerin oluşturulmasında doğa ağırlıklı bir yere sahip olduğundan, doğa hakkındaki düşüncelerin dayandığısınıflamaların çok dikkatli gözlemlere dayandırıldığı, antropologlar tarafından ortayakonmuştur (Lévi-Strauss 1984, 23-24, 26, 27-28, 61, 77). Sınıflama, doğadaki düzenlilik vesüreklilik ilkesini esas alır. Bu anlayış, bilimin temel aksiyomu olarak kabul edilmiştir.Doğadan elde edilen malzeme doğada olduğu varsayılan düzene bağlı olarak sınıflandırılır vesınıfların birbirleriyle ilişkisi kurularak alana ilişkin bir düşünce üretilmiş olur. Levi-Strauss,Simpson’dan aktardığı şu görüşe katılmaktadır: Sınıflama da bir düzen kurmak içinyapıldığından, sınıflama ile bilim teorisi eşanlamlı ifadeler olarak değerlendirilebilir (Lévi-Stra uss 1984, 33). Lévi-Strauss’un bu düşünceleri, yerlilerin sınıflamayla yaptığı işlerinönemini de göstermektedir. Gelişmiş bir sınıflama kullanılarak ortaya konulan düşüncelerin, modern insanınkinden özce farklı olduğunu iddia etmek, ciddi bir yanlışlığı ve ön yargıyıgösterir.

13.3.Deneme - Yanılma

Deneme - y anılma, kültürel dünyada hayatı sürdürebilmek için gerekli araç vegereçlerin yapılmasında uygulanan yöntemdir. Amaca en uygun hâle getirinceye kadar aletigeliştirmek, dönüştürmek, yeniden yapmak gib i faaliyetler, bu yöntemin temel özellikleridir.Bu yöntemin en önemli özelliklerinden biri de ürünün amaca uygun olup olmamasınındenetlenebilmesidir. Zanaatların kullandığı deneme- yanılma yönteminde amaç, ürününişlevselliği ve güvenilirliğidir. Eğer ürün yeterince güvenilir değilse, işin aksamasındankullanıcının hayatının tehlikeye girmesine kadar çok çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Evyapmak için duvar örmesini bilmek gerekir. Duvar örmeyi öğrenmek için, duvar ustasınınyanında çırak olarak çalışılmalıdır. Çıraklık, bir yandan gözlem yapmaya başlamak, biryandan da denemelerin içinde bulunmak anlamına gelmektedir.

Page 230: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 230/264

228

Zorunlu ihtiyaçlar bilgisinin ustası olan zanaatkâr, ihtiyaçların güvenilirliğinisağlayabilmek için, kullandığı malzemenin özelliklerini çok iyi tanıması gerekir. Malzemeyi tanımak, onun özelliklerini kavramak ve bu özellikleri bilgileştirmektir. Çömlek yapmak için,kil ile suyun hangi oranlarda katılacağının bilinmesi gerekir. Kilin suyla karıştırılması veçömlek hamuru olarak hazırlanması ve çömleğin üretilmesi, kilin ve suyun özelliklerinitanıma sürecidir. Uğraştığı unsurları tanıdıkça onlar hakkındaki bilgeleri artmaktadır.Zanaatkâr, ürünlerini ve üretim tarzını, gözlem ve deneme-yanılma yöntemleriylegerçekleştirmektedir. Güvenilir yöntemlerle üretilenler, medeniyetlerin oluşmasını veinsanlığın var oluşunu sürdürmesini sağlamıştır.

13.4.Büyü

Büyü, genelin anlamadığı kuralları kullanarak, alışılmadık sonuçlar elde etme becerisidir. Büyüde esas olan, Tanrı ya da ruhlar yardımıyla ve kendi olağanüstü özeliklerini

kullanarak bir sorunu çözmektir. Örneğin, bir hastalığı iyileştirmek için yapılan büyü,tedavide yardımcı olacak ruhları çağırmak, kullanacağı bitkilerin ruhlarıyla konuşmak, kutsal danslar yapmak, hazırladığı ilaçları hastaya tatbik etmekten oluşmaktadır. Büyü, tanrısal vedoğal sırların bilgisiyle bireyin ve toplumun sorunlarını çözmektir. Büyü, bilgeliğin çözümüretme yöntemlerinden biri olmuştur.

Büyünün ilkeleri, evren anlayışı içinde anlam kazanmaktadır.Organik ya da animistevren anlayışında her şey canlıdır ve canlılar arasında geçişlilik vardır. Başka bir deyişle her varlık, büyü yoluyla bir diğerine dönüşebilmektedir. Büyücülerin, hayvanlar, bitkiler, kayalar, sular, ruhlar, cinler, tanrılarla ilişki kurabilmesinin şartı, organik evren anlayışında içkin olandönüşebilme durumudur. Bu işi de en iyi büyücüler yapabilmektedirler.

Mauss’a göre, büyü, hekimlik, berberlik, demircilik, çobanlık, mezarcılık veyaaktörlük gibi bazı mesleklerin icrasına bağlandığında, büyüsel güç ve yetkiler bireylere değilde kurumlara atfedilmektedir. Bütün hekimler, çobanlar, demirciler potansiyel olarak büyücüdürler. Hekimler büyücüdürler, çünkü zanaatları büyüyle karışmış durumdadır ve her halükârda gizemli ve olağandışı görünecek derecede teknik bir zanaattır. Berberler büyücüolarak görülürler; çünkü büyü korkusu nedeniyle düzenli olarak kesilen ya da gizlenen bedenartıklarıyla temas ederler. Maden üzerindeki etkilerinden dolayı demirciler de büyücüdürler

(Mauss 20 05,78). Zanaatlarla büyü arasındaki sıkı bağlantı, büyünün zanaatların yapılmasında yöntemlerden biri olarak görev yapmasıyla ilgilidir.

Malinowski’ye göre büyü, her zaman, insanî eğilimlerle, ihtiyaçlarla ve etkinliklerlesıkı sıkıya bağlantılı belli bir hedefi olması dolaysıyla bilime akrabadır. Büyü sanatı pratikhedefleri ger çekleştirmeye yönelmiştir. Diğer sanatlar ve hünerler gibi o da, teori denebilecek , baştan belirtilen ve büyücünün uyduğu ilkeler sistematiğine oturtulmaktadır. Gerek bilim,gerekse büyü özel teknikler geliştirirler. Büyü, diğer sanatlarda da olduğu gibi, yapmış olduğuşeyi hiç olmamış kılabilir ya da verdiği zararları düzeltebilir. Gerçekten de büyüde, ‘ak ’'la‘kara ’nın niceliksel eşdeğerliği, herhangi bir pratik sanat ya da ustalıkta olabileceğinden çokdaha kesindir. Bununla birlikte, büyü gücünün etkisi de karşı büyüyle tam olarak yokedilebilmektedir. Bunlar, büyüyle bilim arasında belli benzer liklerin olduğunu göstermektedir

Page 231: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 231/264

229

(Malinowski 1990 b, 75- 76). Bilim, ilkel bilgi, insanı çevresiyle barıştırırken, doğa güçlerinikullanmasını olanaklı kılarken, insana sonsuz bir biyolojik avantaj sağlar ve onu geri kalanvarlıkların çok üstünde bir yere koyar (Malinowski 1990 b, 78). Büyü sanatı pratik hedeflereulaşabilmeye yönelmiştir. Bütün diğer sanatlar ve beceriler gibi o da teoriyle ve etkiliolabilmesi için eylemde kullanılması gereken biçimleri belirleyen bir ilkeler sistemiyleyönlendirilir (Malinowski 1990 b, 125). Büyü bilim ilişkisinde önemli adımların atıldığı genellikle kabul edilmektedir.

Dönemin bilgi anlayışında etkili bir temel olan gözlem ile deneme-yanılmayöntemleri, büyünün de temel unsurları arasındadır. Büyü, gözlem ile deneme-yanılma alanlarından gelen verileri kullanarak kendi ürünlerini gerçekleştirmektedir. Büyünündayandığı ikinci ayak, efsanelerle verilen hakikat türündeki bilgi anlayışıdır.

13.5.Kahinlik

İlk Çağ düşünce dünyasındaki önemli unsurlardan biri de kehanettir. Kehanet, birkonuya ilişkin verilerden hareketle, o konunun geleceğiyle ilgili tahminlerde bulunmaktır. Kehanetin nasıl yapıldığını ve ne türden özelliklere sahip olduğunu Bottero açıklamaktadır.

Kehanetin temelinde, evrenin, tanrılar tarafından planlandığı, yapıldığı, yönetildiği ilkesi yer almaktadır. İnsanlar tanrı zihnini kavrayamamakla birlikte, bunu olayların akışında,günü gününe izlemektedirler. Geçmiş, şimdi ve gelecekle ilgili insanların bilmediklerinitanrılar bilmektedirler ve her şeye onlar karar vermektedirler. Bu kararları insanlara bildirmekiçin istedikleri yolu seçmektedirler. Kahinlik, tanrıların bildirdiği şeyi anlamaktır (Bottero

2003a, 130). Tanrıların bildirimi doğrudan ya da dolaylı olabilmektedir. Doğrudan bildirim,yapacakları şeyi açık seçik ortaya koymaktır. Bu, bir kahin aracılığıyla gerçekleşir. Bu aracıyısırlarını yaymakla görevlendirirler. Kahin, işitsel ya da görsel yolla tanrılardan, geçmiş, şimdi özellikle de gelecekle ilgili iletileri alır. Bu kahinlik türüesinli kahinlik olarak bilinmektedir.Diğer kahinlik şekli, dolaylı olan tümdengelimli kahinliktir. Tanr ılar söyleyeceklerini bizzatkendi sesleriyle iletmiyorlar, bunun yerine grafik yoluyla yazıyla kodluyorlar. Bu yollaalıcılarına sunmaktadırlar (Bottero 2003a, 130). Biri esinli , diğeri tümdengelimli olmaküzere iki tür kahinlik türü bulunmaktadır. Esinli olan özeldir , pek yaygın değildir. İkincisi,yazılı belgeler üzerinden çok yaygındır (Bottero 2003a, 151).

Mezopotamya’da kahinlik bir tür bilimsel bilgiye dönüşmüştür. Bir bakıma daha ozamandan bir bilim hâline gelmiştir. Yunanlıların Mezopotamyalılardan aldıkları şey, öncelikle ve özellikle bu bilimsel bakış, bu bilimsel zihniyet, bu bilimsel zekâdır (Bottero2003a, 150). Kehanet, gözlemin belirli olgularına bağlı olarak genellemeler yapmak vehakikat bağlamında genel geçer bilgiye ula şmaktır, dolayısıyla felsefe ile bilimin amaçladığı bilgi tipinin özelliklerinin oluşmasında ilk basamaklarından biridir. Gözlem ve sonuçlarınyanında kehanetin yarattığı en önemli imkân, gelecek hakkında konuşma imkânıdır. Başta sağlık, siyaset, din, iktisadi şartlar ve savaş olmak üzere, her toplumsal olayın gelecekte nasıl

bir seyir takip edeceği, insanların zihinlerini her zaman meşgul etmiştir. Geleceği bilebilme

imkânı, planlar yapmak ve olumsuz sonuçlardan kurtulmanın yollarını bulmak gibi yollargeliştirilmesine neden olmuştur.

Page 232: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 232/264

230

13.6.Efsane

İnsanın kendisi ve çevresi hakkındaki ilk düşünceleri efsanelerle dile getirdiği kabuledildiğinde, efsanelerin düşüncenin ilk biçimi olduğu gerçeğini benimsemek gerekmektedir. Efsanenin temel işlevi, kültürel dünyada yer alan bütün unsurları kökene bağlaması ve kökende ortaya çıkan gerçekliği dile getirmesidir. Kökende gerçekleşen şey, insanın kültürel bir varlık olarak ortaya çıkmasıdır; yani insanın var oluş kazanmasıdır. Var oluştan başlayarak, üretilen bütün değerlerin efsanelerce anlamlandırılması, efsanenin dönemin hakimaçıklama aracı olduğu sonucunu doğurmaktadır. Üretici kaynak olarak akıl, gündelik hayattaihtiyaçtan doğan unsurları anlamlandırma ve söz konusu unsurları birbirleriyle ilişkiye sokarak düzenlemeyi efsane aracılığıyla yapmıştır. Dolayısıyla efsane, aklın işleyişindegerekli görülen açıklama modeli, araç ya da yöntem olarak iş görmektedir.

Bir olayı anlamak ya da bir sonuç çıkarmak için olayın hangi kökenden ortaya

çıktığını bilmek gerekir. Bir şeyin kökenini bilmek onlar hakkındaki büyüyü bilmek ve onlarahakim olmak anlamına gelmektedir. “Başarılı avcı, av hayvanının kökenini bilen avcıdır”(Eliade 1993, 20). Köken efsanesinin söylenmesi, konu olan şeyi, büyü yoluyla mükemmelolduğu ilk hâline geri götürür (Eliade 1993, 21). Benzer bir durum tedavilerde de görülür.Tedavi töreninde, şamanın Tanrı’ya dünyayı yeniden yaratması için yalvarması (Eliade 1993,32) ve tedavinin bir parçası olarak evrenin yaratılışının hikâyesini anlatması, evrenin organik bütünlük olarak düşünülmesinin bir sonucudur. Hastalığın tedavisinde yer alan yaratılış efsanesi, hastalığın ortaya çıkışı ile tedavi arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Hastalık vetedavinin kökenlerinin anlatılarak tedavinin yapılması, yerli zihniyetinin çalışma tarzınauygundur. Söz konusu zihniyete göre, köken efsanesi anlatılmadığında, tedavi sonuçvermeyecektir. İlaçla hastalık arasındaki ilişki, evren tasavvuru içinde temellendirilmiştir.

Zaman içinde ortaya çıkan olumsuzluklardan kurtulmak için, kökene dönüş kuttörenleri düzenlenmektedir. Hem anlamlandırma ve açıklama, hem de arınmak için, kökenin hatırlanması gerekir. Kökenin hatırlanması, onun hafızada yer etmesi yaniöğrenilmesiyle ilişkilidir. Eliade’ye göre, arınmak için, dünyanın yeniden yaratılması gerekir.Bu eylem de konuya ilişkin efsanenin ve kuttörenlerin yapılış tarzının hatırlanmasıyla bağlantılı olduğundan, hafıza temel görevi üstlenir (Eliade 1993, 86). Efsane temellitoplumların anlayışlarına göre, bir şeye egemen olmak için, onun kökeni ve öyküsünü bilmek

zorunludur (Eliade 1993, 86). Bu anlayış, akıl yürütmenin nasıl bir temele sahip olduğunugösterdiğinden, hafıza söz konusu toplumların düşünce sistemlerinde daha geniş işlevlere sahip olmaktadır. Dinsel törenler, anı bayramlarıdır. Bilmek, ana miti (tanrısal varlığın öldürülmesi ve bunun sonuçları) öğrenmek ve artık hiç unutmamaya çalışmak demektir.Kutsala yapılan asıl saygısızlık, tanrısal eylemin unutulmasıdır. Hata, günah, kutsala saygısızlık, insanın bugünkü yaşam biçiminin tanrısal bir eylemin sonucu olduğunuanımsamamış olmaktır (Eliade 1993, 102-103). Bilmenin ve hatırlamanın bu şekilde kullanılması, hafızayı bir malzeme deposu olmaktan çıkarıp, teorik düşüncenin anaunsurlarından biri hâline getirmektedir. Dinlerin hafıza ve tarihe karşı mücadelesinde temelamaç, zamanı ortadan kaldırarak tanrıyla buluşmaktır (Eliade 1992, 88-89). Efsane temellitoplumları da içeren bu anlayış, hakikatin kökende olduğu kabulünden hareket eder. Hakikati

Page 233: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 233/264

231

bilmek insanın amacı olduğundan, hakikatin olduğu yere yönelmek doğal bir davranıştır.Hakikat geçmişte, kökendeyse, kökenle şimdi arasındaki bütün olguları görmezden gelmek bir yöntemdir. Eliade’ye göre, hafızada çok uzun süre canlı kalan unsurlar, olaylardan çok,kategorileştirilen olaylar ve arketiplerdir (Eliade 1994, 54). Yeni olaylar, kategoriler vearketipler hatırlanarak değerlendirildiklerinden, bilme sürecinde hafızanın önemi artmaktadır.

Teorik sorunların temellendirilmesinde efsaneler yöntem olarak kullanılmışlardır. Efsaneyle anlatılan şeyin hakikat olduğunun kabulü, efsanenin yöntem olarak kullanıldığının göstergesidir. Efsanelerin anlattığı konular, başta tanrılar, evren ve insan olmak üzere, ağırlıklı olarak kökenlere ilişkindirler. Kökendeolup bitenler, gözlem ve deneme- yanılmayla yöntemleriyle bilinemediğinden, elde kalan tek yol, geleneğin anlattığı köken açıklamasını

benimsemektir. Gelenek, bir konuya ilişkin, Tanrı ya da ilk atadan geldiğine inanılan bilgilerin uygulanması ve aktarılmasıdır. Konuya ilişkin bilgiler, o konuyla ilgili efsanedeiçerildiğinden, efsanenin anlatılması, konuyla ilgili bilgilerin aktarılmasını sağlamaktadır. Bu

bağlamıyla efsane, hem bilgileri içeren bir kitap hem de içerdiği bilgileri öğretme aracı olarakkabul edilmektedir.

Kökenler hakkındaki bilgilerin Tanrı ya da ilk atadan geldiğine inanılması, bilgilerindoğruluklarının kanıtı olduğu gibi, onları içeren efsanenin doğruları anlattığının da kanıtıdır. Kökenler hakkında, hakikati bildiren efsane, t eorik düşünce tarzının yöntemi olarak öneçıkmaktadır. Bu yöntemde güvenilirliği, Tanrı, ilk ata ve gelenek sağlamaktadır. Tanrı ve ilkata, insanlarla ilgili hakikati anlatmışsa bundan şüphe etmenin anlamı yoktur. Mükemmelvarlık olarak Tanrı, insanları kandırmaz. Üstelik ilk ata, bir insan olarak bütün bilgileriTanrı’dan dinlemiş ve çocuklarıyla paylaşmıştır.

Efsaneler, yöntem olarak kullanılmaları yanında, açıklama modeli olarak dakullanılmışlardır. Açıklama modeli, çeşitli konuların araştırılması, bilgi toplanması, bilgilerindeğerlendirilmesi ve aktarılmasını sağlayan bir tür yöntem ya da yoldur. Açıklama modeli,model olmasından dolayı, sistematik bir bütünlüğe sahiptir. Sistematik bütünlük, bilgininalanı, kaynağı, doğruluk şartları, bilgi kümeler inin birbirleriyle ilişkileri, aktarma biçimitüründen unsurların bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Herhangi bir konudaki malumat,modele uygunsa bilgi değerine kavuşmaktadır. Uygun değilse, değersiz görülmektedir.Model, bilginin her türden temel özelliğini biçimlendirerek çalıştığından, her türden bilgiye

hakim olmaktadır. Model özelliklerine sahip olan ilk düşünce tarzı efsane olmuştur.

Page 234: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 234/264

232

Uygulamalar

Page 235: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 235/264

233

Uygulama Soruları

1. Neden gözlem doğru bilginin temel verileri arasındadır?

2. Hakikat ile doğruluk arasında ne fark vardır?

3. Bilgi üretiminde yöntem neden zorunlu şart sayılmaktadır?

4. Hangi bilgi türünde yöntemin gereklilikleri en iyi şekilde uygulanmaktadır?

5. Yöntem unsurları neden aklı yürütmenin görünümleri olarak yorumlanmalıdır?

Page 236: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 236/264

234

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İnsanlar var oluşlarını sürdürmek için bilgi üretmek ve kullanmak durumundadırlar. Bilgi üretmenin şartlarını da çok iyi bildikleri, üretilen bilgilerin ihtiyaçları karşılaması nedeniyle bilinmektedir. Gözlem ve deneme yanılma başta gelen ve hiç değişmeyen enönemli yöntem unsurudur. Yaşama dünyasının sorunları gözlem ve deneme yanılmayla

çözülmektedir. Bir dönem efsaneler aracılığıyla sunulan hakikat türünden bilgiler ise artık teorilerle sunulmaktadır. Teoriler hakkındaki tartışmalar onların da efsanelerle ortaközelliklere sahip olduklarını göstermektedir.

Page 237: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 237/264

235

Bölüm Soruları

1) Bilginin yanlışlığı nasıl anlaşılmaktadır?

a) Kendiliğinden

b) Üretenin yetersizliğinden

c) Yöntem unsurlarının kullanımından

d) Tarihsel gerçekliklerden

e) Kehanetlerden

2) Denetlenebilirlik ne anlama gelmektedir?

a) Bilginin deneme yanılma yöntemiyle test edilmesi

b) İleri sürülen düşüncelerin sıkı bir şekilde okunması

c) Bilgiyi ileri süren kişiyi tanımak

d) Anlamsızlıkları fark etmek

e) Kavramlaştırmak

3) Kehanet neyin yöntemidir?a) Geçmiş hakkında değerlendirme

b) Büyücülerin geleceği

c) Yıldızların bilinmesi

d) Gelecekte olacak olayların yorumu

e) Şimdiki olayların yorumu

4) Büyüeylemini aşağıdaki yargılardan hangisi açıklamaktadır?

a) Büyücüler ayrıcalıklı kişiler dir

b) Doğanın dili bilinirse doğaya hükmedilebilir

c) Göz boyama türünden bir çabadır

d) İnsan merakın derindir

e) İnsan her şeyi bilme gücüne sahiptir

Page 238: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 238/264

236

5) Mimari unsurların gerçekleştirilmesi hangi yöntemle mümkün olmuştur?

a) Büyü

b) Kehanet

c) Efsane

d) Felsefe

e) Deneme - yanılma

6) Yöntem hangi sorunları aşmak için gereklidir?

7) Yöntem türleri neye göre belirlenmektedir?

8) Bir bilginin doğruluğu ve güvenilirliği nasıl denetlenebilmektedir?

9) Efsanelerin sunduğu bilgilerin özellikleri nelerdir/

10) Bilgeliklerde doğa nasıl bir yapıya sahiptir?

Cevaplar:

1)c, 2)a, 3)d, 4)b, 5)e

Page 239: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 239/264

237

14. TEORİK DÜŞÜNCENİN GENEL ÇERÇEVESİ

Page 240: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 240/264

238

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz? 14.1. Tanrı 14.2. Evren14.3. İnsan 14.4. Din14.5. Devlet14.6. Tarih14.7. Zaman14.8. İlke 14.9. Bilgi

Page 241: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 241/264

239

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Teorik düşünce nedir, hangi unsurlardan oluşmaktadır?

2. Bilgelik ne anlama gelmektedir?

3. Bilgeliğin bilgi anlayışıhangi temellere dayanmaktadır?

4. Teori felsefeye özgüyse bilgeliklerle ilgili olarak kullanılması uygun mudur?

5. Teorik düşünceler üretilmemiş olsaydı insan neleri yapamazdı?

Page 242: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 242/264

240

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl eldeedileceği veyageliştirileceği

Teorik düşüncenin ne anlamageldiğini kavramak Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Bilgeliklerin teorikdüşünceyi nasıl kullandığınıanlamak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Evren tasavvurunun en genelteorik açıklama tarzı olduğunu görmek

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Bilgelik ile felsefearasındaki ilişkilere hazırlık yapmak

Okumak, sorgulamak,tartışmak ve merak etmek

Page 243: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 243/264

241

Anahtar Kavramlar Teori Teorik düşünce Bilgelik Evren tasavvuru Tanrı Evren İnsan Din Devlet

Tarih Zaman İlke Bilgi Felsefe

Page 244: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 244/264

242

Giriş

Modern dönemde önemli bir düşünür kesimi, teorik düşüncenin sadece felsefe bağlamında Avrupa toplumlarına ait olduğu görüşünü iler sürmüşlerdir. Bu anlayışın yanlış olduğu, çeşitli düşünürler tarafından gösterilmiştir. Felsefe dışı alanlarda teorik düşüncenin nasıl olduğunu göstermek için, Tanrı, evren, insan, devlet, tarih, zaman, ilke, bilgelik, bilgigibi felsefenin başlıca konular ının, felsefe dışı kültür ve medeniyetlerde nasılyorumlandıkları, bu bölümde değerlendirilmektedir.

Düşünce, bir konu hakkında anlamlı ifadelerin oluşturduğu sistematik bütünlüktür. Butanım, insanların yapıp ettikleri ile dile getirdikleri hemen her şeyi kapsayabilir. Başka birdeyişle, insan olmak, bilgiler ağını kullanabilmek ve sorunları çözmek için düşünce üretmektir. Bu konuya ilişkin çeşitli açıklamalar ilk bölümlerde ele alınmıştır. Bu bölümde,ilk medeniyetler çerçevesinde teorik düşüncenin nasıl bir yapıya sahip olduğunu incelemektir.

Teorik düşünce, herhangi bir konuyu, konunun gerçekleştiği ortamı da içerecek şekilde, ilkelerden hareketle tutarlı bir anlatımla genel sonuçlara varmaktır. Teorik düşüncenin diğer bir temel özelliği de, olay sınıfları arası ilişkiler kurarak açıklama alanınıgenişletmektir. Bununla birlikte, herhangi bir konuyu, ilgili olduğu konulardan soyutlayarakda, ilgili konularla ilişkilendirerek de açıklayabilmektedir. Açıklama alanı genişledikçe,açıklamalardaki soyutluk da artmaktadır. Teorik düşüncede temel amaç, anlatılmak istenilen şeyi, genel bir çerçeve içinde sunmaktır. Böylelikle, sunulan bilginin, anlam bütünlüğü,tutarlılığı, doğruluğu, güvenilirliği ve genelliği büyük ölçüde sağlanmaktadır. Teorik düşüncenin felsefeyle ortaya çıktığı ve felsefe bilimi çerçevesinde kaldığı yönünde düşünceler olmakla birlikte, bu görüşü savunmak oldukça zordur. Zorluğun gerekçeleri aşağıdasergilenmektedir.

Efsane temelli kültürlerde ve medeniyetlerde, teorik düşünce aşamalı olarak gelişmiş,kendi sorunlarını çözebilecek seviyelere ulaşmıştır . Çalışmanın ilk bölümlerinde de belirtildiği gibi, efsane temelli kültürlerde, teorik düşünce evren tasavvuru bağlamında ortayaçıkmaktadır. Medeniyetlerde de durum aynı olup, teorik düşünce büyük ölçüde evrentasavvuru bağlamında temellendirilmektedir. Teorik düşüncenin felsefe ve bilim temellifarkları bir kenara bırakılırsa, insanlık tarihi boyunca genel hatlarını değiştirmemiştir. İnsanın

ortaya çıkışını, yaşama şartlarını ve ölüm sonr asını anlatan efsaneler, teorik düşüncenin ilk veen uzun süren modelini oluşturmuşlardır. Tanrılar, evren, dünya, insan, insanın ürettiği değer ve kurumların kaynağı gibi konularla ilgili anlatılan efsaneler, özellikle de kökenefsanelerinin birbirleriyle ilişkileri evren tasavvurunu meydana getirmişlerdir. Evrentasavvuru, içerdiği konular ve yapı açısından ilk teorik düşüncedir.

İnsan, kendisi hakkında düşünmeye başladığında, ilk teorik düşünceler de üretilmiştir.Kendi oluşumunu merkez alan insan, evre ni, dünyayı, bitkileri, hayvanları, değerlerini,kurumlarını, kabilesini, kabilesinin diğerlerinden farklarını efsanelerle açıklamıştır. Söz konusu açıklamada, öncelikle köken vurgulanmış, konunun temel unsurları arasındaki ilişkiler

belirtilmiş, zayıf ya da güçlü gerekçeler ileri sürülmüştür. Böylelikle, teorik düşüncenin genelyapısı, yani, bir konuyu, evren tasavvuru içinde belli bir yöntemle dile getirilmesi anlamında,

Page 245: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 245/264

243

ortaya çıkarılmıştır. Tanrı, evren, insan, devlet, tarih, zaman, ilke, bilgelik, efsane gibikonuların her biri hakkında eski medeniyetlerce yapılan açıklamalar, bu konuların teorik birzemine oturtulduklarını göstermektedir. İlgili bölümleri göz önünde bulundurarak, sıralanan

bu kavramların teorik açıklamalarının neler olduğu aşağıda yoru mlanmaktadır.

14.1. Tanrı

Tanrı, evreni belirlediğinden, zihnin ürettiği en genel kavramdır. Tanrı’ya yüklenilen görevler, evreni yapmak ve yönetmenin yanında, insanın ortaya çıkışını ve nasıl yaşaması gerektiğini belirlemektir. Evrenin yapılması, farklı biçimlerde dile getirilmiştir. Sami dinlerindeki yaratma anlayışı dışında kalan bütün yapılarda, Tanrı hazır bulduğu malzemeden evreni yapmış, ya da kendi bedenini evrene dönüştürmüştür. Evren de, büyük ölçüde, insanınyaşama alanını oluşturmak için biçimlendirilmiştir izlenimi vermektedir.

Tanrı’nın evren tasavvurundaki konumu merkezidir. Tanrı ya da tanrılar, evreninefendileridirler. Kendi aralarlarında savaştıkları gibi, belli bir hiyerarşiye de sahiptirler.Ölümsüz olmakla birlikte, ezelli değillerdir. Çünkü çoğunlukla doğduklarına inanılmaktadır.Çoğu inançlarda, tanrıların sınırlı görev sürelerinin olduğu görülmektedir. Örneğin Hint inancında Indra örneğinde olduğu gibi, böyle bir sınırlama vardır. Bazı tanrıların etkisizleşip unutulmasının başlıca nedeni, yerine yeni bir tanrının gelmesiyle ilgilidir. Tanrı değiştirme,genellikle başka bir inanç sisteminin baskısıyla olmakla birlikte, toplumun iç dinamikleri detanrılar hiyerarşisini sağlayabilmektedir.

İlk tanrının ya da bilinçli ilk var lığın nasıl ortaya çıktığı, bugün de olduğu gibi, her

zaman belirsiz kalmıştır. Bir şeyin temellendirilmesi, temellendirilecek şeyi kapsayan birilkeye başvurularak yapıldığından, her şeyin nedeni olarak gösterilen Tanrı ya da maddeninnasıl ortaya çıktığı temellendirilemez. Çünkü bu iki unsuru açıklayacak kapsama sahip bir başka unsur bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Tanrı, teorik düşüncenin en genel ilkesi olarak,diğer açıklamaların dayandığı son noktadır. Modern öncesi dönemlerde yapılan açıklamaların her birinde, tanrısal kökene başvurmadan temellendirme yapılmamıştır. Çünkü düşüncenin kabul edilebilirliği, tanrısal meşruluk zeminine dayanmaktadır. Yeni bir unsurun kültürde yeralması anlamında meşrulaştırma, kökene, yani ilk ataya ya da Tanrı’ya başvurarakyapılmaktadır. Dolayısıyla, gündelik hayatta yer alan her bir unsurun tanrısal bir kökene

bağlanması, Tanrı’yı gündelik hayatın içinde tutmaktadır. Ayrıca Tanrı’nın en önemlimeşguliyetinin, insanların iyilik ve kötülüklerini gözlemleyip ödüllendir ip cez alandırmasıolduğu inancı göz önüne alındığında, Tanrı, gündelik hayatın bir parçası hâline gelmiştir.

Tanrı hakkındaki nitelendirmelere bakıldığında, yapıcı, korkutucu, cezalandırıcı,yıkıcı, koruyucu, bağışlayıcı, ölümsüzlük özellikleri öne çıkmaktadır. Bütün bunlar insanınyaşadığı duygu durumlarının yansıtılması olarak gözükmektedir. Ayrıca Tanrı’da olduğu

belirtilen her nitelik, genelleştirilmiş ve başta insanlar olmak üzere, canlılardaki davranışları açıklamada kullanılmışlardır. Tanrı’nın en önemli özelliği, ruh aracılığıyla insana ölümsüzlükkazandırmasıdır. Böylelikle insan, bedenin ölümüyle ortadan kalkmamakta ve var oluşunu

ebedi olarak sürdürebilmektedir. Ebedilik, insanın sımsıkıya sarıldığı bir öz nitelik olarak öne çıktığından, Tanrı inancı her zaman güçlü bir konumda olmuştur.

Page 246: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 246/264

244

Tanrı’ya ilişkin ileri sürülen düşünceler, yer yer tutarsızlıklar, çelişkiler içermekle birlikte, istikrarlı bir şekilde yetkin bir varlık olarak kabul edilmiştir. Düşünce dünyasınınmerkezine oturtularak, hem evrenin yönetilmesi hem de düşüncelerin temellendirilmesindemerkezi önemini korumuştur. Daha da önemlisi, insanın var oluşunun sürekliliğini sağlamak için, her zaman güvenlik unsuru olmuştur. Tanrı, teorik düşüncenin merkezini teşkil etmektedir. Üretilen her teorik düşünce, ister istemez Tanrı’yı işin içine katmakdurumundadır. Çünkü teorik tartışmalar, konunun kökenini açıklamayı gerektirmekte vekökende de Tanrı’dan başka bir şey bulunamamaktadır.

14.2. Evren

Evren, Tanrı kadar önemli olmasa da, yaşama alanı olarak tanımlanıp açıklaması gereken konuların başında gelmektedir. Çünkü bilinçli bir varlık olarak insanın yaşaması içingerekli olan alan dünya ve evrendir. Dünyanın insanın evi, evren ise yurdu olduğu

düşünülürse, evrenin önemi farklı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Eski medeniyetlerde, evrenve dünya ayırımı belirsizdir. Çoğunlukla dünya evren yerine kullanıldığı gibi, evren de dünyaolarak açıklanmaktadır. Genel çerçevesiyle evren, Tanrı ya da tanrıların yönetiminde, maddi bütünlük ve düzenlilik olarak benimsenmiştir. Söz konusu düzenlilik bozulmadığından,kültürel dünyanın ideal modeli olarak görülmüştür.

Eski medeniyetlerde evren, tanrılar tarafından yapılan ve yönetilen, gökyüzü, göğünkatları, güneş, ay, yıldızlar, rüzgâr, yağmur, dünya, dünyadaki canlılar ve insandanoluşmaktadır. Evrenin bu temel unsurları, kabile topluluklarındaki evren anlayışınıyansıtmaktadır. Öte yandan medeniyetlerde evren anlayışı çok değişmiştir. Sayılamayacakkadar çok evrenin oluşup yok olmalarını içeren Hint inancı yanında, yaratıldıktan sonra birdaha değişmeyeceği söylenen ve ebedi olduğuna inanılan Yahudi evreni birbirlerinden çok farklıdırlar. Ancak her ikisinde de Tanrı ve insan ilişkileri merkezde yer almaktadır.

Evren temellendirilmesindeki asıl amaç, insanın yaşadığı dünya ve onun insanasunduğu imkânları kullanmayı meşrulaştırmaktır. Ayrıca, insanın evrende ve dünyadakikonumunu açıklamaktır. İnsanın dünyayla ilişkisi, aynı zamanda evrenle ilişkisini devermektedir. Dünya, evrenin özelleşmiş bir parçası olara k, insanların yaşaması içinyapılmıştır. Evren, tanrıların yurdu olarak gözükse de, değerli olan alan gökyüzüdür. Değerli

ve iyi tanrılar gökte bulunmaktadırlar. Gök çoğunlukla çok katlı olarak düşünülmüş vekatların her biri tanrıların birine tahsis edilm iştir. Öldükten sonra insan ruhlarının toplanacağıcennet de gökte tasavvur edilmektedir. Göğün hem Tanrı hem de cennet anlamlarında kullanılması bunun bir göstergesidir.

Genellikle, evren, yer altı, dünya ve gökyüzü olmak üzere üç katlı olarakdüşünülmüştür. Bazı kültürlerde, yer altı, çoğunlukla cehennem, kötülük yapan tanrı ve insanların toplandığı yer olarak tasvir edilmiştir. Bazı kültürlerde ise geçici olarak gidilen vezor imtihanları başarıyla geçtikten sonra yeni bir hayata geçilen kapı olarak tasavvuredilmiştir. Yeryüzü, insanların yaşam alanı olarak, kültürel dünya olarak düşünülmüştür.

Gökyüzü ise, çok katlı, tanrıların yaşadığı, ruhların bulunduğu, ay, güneş ve yıldızlar gibi

Page 247: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 247/264

245

ideal varlıkların yer aldığı, ruhların toplandığı bir mekân olarak evrenin büyük kısmınıoluşturmaktadır.

Eski medeniyetlerin evren anlayışlarından elde edilen veriler, evrenin tanrılar veinsanların yurdu olduğu, çeşitli katlara sahip olduğu, insanların kaderlerini belirleyenunsurları barındırdığı gibi özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Kanaatimce, evrendüşüncesinin en önemli özelliklerinden biri, insanın yaşaması için ve ölüm sonrası ruhun var oluşunu sürdürebileceği bir mekânı sağlayan ebedilik niteliğidir. Evrenin sahip olduğu düzen,süreklilik, ebedilik türünden özellikler, insanın güven içinde yaşamasının en önemlinedenidir. Evrene ilişkin geliştirilen bu tasavvurlar, genellik açısından, teorik düşünceninikinci ayağını oluştururlar.

14.3. İnsan

Her türden düşüncenin temel konusu insan olduğundan, teorik düşüncenin konusuolarak insan ağırlıklı bir yere sahiptir. İnsanın kendini bilme ve anlatma çabası, onu köken araştırmalarına götürmüştür. Köken soruları, Tanrı’nın varlığı, evrenin düzeni, dünyanınyaşanılır hâle getirilmesi ve insanın nedenve hangi özelliklerle yaratıldığını da içermektedir. Bu soruların cevaplandırılması, en genel teorik model olan evren tasavvurunu ortayaçıkarmaktadır. Evren tasavvurunun genel yapısının içinde, insanın sahip olduğu nitelikler,nasıl yaşaması gerektiği, öldüktensonra ne olacağı gibi birbirleriyle ilişkili sorunlarıncevaplandırıldıkları da görülmektedir.

Ruh ve akıl nitelikleriyle yaratılan insan, bu nitelikleri sayesinde insan olmuştur. Modern dönemlere kadar kendisini diğer canlılardan ayırmamış, organik evren anlayışının bir parçası olarak, diğer var olanlarla birlikte kendini değerlendirmiştir. Hint inancındaki döngüsel aşamalar, onun diğer varlıklara dönüştüğünün bir göstergesidir. Öte yandan Samidinlerindeki inanca göre, biricik bir varlık olarak yaratılmış ve dünyadaki her şey onunkullanımına sunulmuştur. Kimi zaman bütün bildiklerini hayvanlardan öğrendiğini ilerisürmüş, kimi zaman da yaratıcılığını tanrılarla eş değerde görmüştür.

İnsan kendini evren tasavvurunun merkezine yerleştirmiş olsa da, kendi kökenini veniteliklerini açıklarken, tanrılar karşısında kendisini çoğunlukla zavallı bir konumda tasviretmiştir. İtilip kakılması, eylemlerinin sınırlandırılması, sınırların aşılması durumunda şiddetli şekilde cezalandırılması, onun kendini algılayışının göstergeleridir. Ayrıca, bu dünyaya acıçekmek için geldiği şeklinde yorumlamıştır. Bunların yanında, acı çekmekten kurtulmanın yollarını bulmuş, bu dünyada rahat yaşayacak yaşama şartları oluşturmuş, öldükten sonracenneti güvenceye almış, hatta Tanrı olabilme yolunu da kendisine açmıştır. Tanrıları, çok çeşitli şekillerde nitelendirmiş ve büyük ölçüde korktuğunu dile getirmiş, ama onların gönüllerini almayı, kendilerini de cezadan kurtarmanın yollarını bilmişlerdir

Bütün bu karşıtlıklar içinde, var oluşunu sürdürmek için zorunlu olan kurumları oluşturmuş ve hayatının sürekliliğini güvence altına almıştır. Bunu yaparken de bütün kültürel

dünyanın tanrılar aracılığıyla olduğunu söylemeyi de ihmal etmemiştir. Eylemlerinitemellendirirken, olumsuzluk ları, şeytan adıyla sembolleşen yaratıkla açıklamıştır. Kendi

Page 248: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 248/264

246

sorumluluğunu da tutku ve hırslarına bağlamıştır. Olumlu özelliklerini ise, akıl aracılığıylakavrayıp uyguladığı tanrısal buyruklarla açıklamıştır. Konulara ilişkin açıklamalar çelişkilerledolu olsa da, eylemleri ve sonuçlarını nedenleriyle dile getirmesi, çeşitli yan unsurlarla ilişkiiçinde verilmesi, teorik düşünce yapısına uygundur.

14.4. Din

Birbirlerinin konularını içerdiklerinden, din ile evren tasavvuru arasındaki sınırlarıçizmek çok zordur. Evren tasavvuru adı altında ele alınan konular, genellikle dinler tarafındananlatılmışlardır. Benzer ilişki, evrenle ilgili açıklamalarda bulunan felsefe ile bilimde deyaşanmaktadır. Evren tasavvuru deyimi, evren, insanın yapısı, görevleri ve ölüm sonrasınailişkin açıklamaları konu edinmektedir. Ancak bu konular, efsaneler, din, felsefe ve bilimtarafından da yapılmaktadırlar ve birbirlerinden çok farklı yaklaşımları sergilemektedirler.Aynı konu ve konuyla ilgili farklı açıklama tarzlarını içermesi nedeniyle, evren tasavvuru din

ve diğer açıklama tarzlarından ayrıdır ve onları kapsamaktadır. Medeniyetlerde biçimleşen dinler, teorik düşüncenin gelişmesinde çok büyük katkılar

sunmuşlardır. Tanrılar, kabile tanrılarının çok ötesine geçmiş, nitelikleri soyutlandırılmış, evrenin yönetim biçimleri şekillendirilmiş, ölüm sonrası dünyasının nitelikleri belirginleştirilmiş, tapınak mimarisi ortaya çıkmış, yönetimle tanrılar arasındaki ilişkiler açıklanmış, insanların yaşama kuralları belirlenmiştir. Dinler aracılığıyla gerçekleşen bu temelyapılanmaları ve teorik düşünceye katkılarının boyutlarını hesaplamak çok güçtür. Diğeryandan, bugün dünya nüfusunun tamamına yakınının inançlarının kaynağı olan, Hinduizm,Brahmanizm, Budizm, Taoculuk, Konfüçyüsçülük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam, ilk medeniyetlerle birlikte ortaya çıkmışlardır. Sıralanan bu dinlerin, dünya düşünce sisteminintamamına yakınını oluşturduğunu söylemek de yanlış olmaz.

Din temelli düşünceler, Tanrı ya da tanrılar tara fından bildirilen ilkeler üzerineoturtulmaktadır. Söz konusu ilkeler, evrenin oluşumu ve insanın ortaya çıkış sürecinde insanlara öğretilmiştir. Tanrı tarafından kökende bildirildiğinden, evrensel ve zorunludurlar. Dolayısıyla, bir inanç sistemindeki herkesin uymasının da zorunlu olduğu kabul edilmektedir.Bu inançlardan hareketle, kültürel dünyadaki her şeyin, tanrısallıkla ilişkilendirilipgelenekselleştirilerek, değişmez olduğu sonucuna gidilmektedir. Tanrısal ilkelerin

değiştirilmesi ya da çiğnenmesi,en büyük suçlar olduğu ve hem bu dünyada hem de ölümsonrasında cezalandırılacağı inancı, ilkelere bağlılığın gücünü artırmaktadır. Daha sonraları, felsefe ile bilimde amaç olarak varılmak istenen, elde edilen bilgilerin evrenselliğinin ilk örneklerinin dinler olduğu görülmektedir.

Çok sayıda farklı inancın oluşu ve her inanç sisteminin kendi içinde mezheplere vetarikatlara ayrılması, her din ve tarikatın evrensel hakikate ve gerçek tanrısal buyruğakendilerinin sahip olduğunu iddia etmeleri, k endi dışındakileri sapma olarakdeğerlendirmeleri, tanrısal ilkeler olarak inanılan unsurlara çok bağlı kalınmadığının en önemli göstergeleridir. Öte yandan, her inanç sisteminin kendi iç yapısındaki teorik

tartışmalar, inançların yapılarını değiştirmiştir. Her ina nç sisteminde görülen bir başka tavır

Page 249: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 249/264

247

da, ilkenin ne olduğu konusunda anlaşma sağlanırken, ilkenin yorumundan çok farklı sonuçlar çıkarılmasıdır.

14.5. Devlet

Yukarıda üzerinde durulan Tanrı, evren ve insan, var oluşları insana bağlı olmayanunsurlardır.Ancak devletin var oluşu doğrudan insana bağlıdır. Dolayısıyla devlet üzerindekidüşüncelerinde daha serbest bir tavır sergilendiği görülmektedir. Diğer taraftan devlet çıkarlar açısından merkezi bir değere sahip olduğundan, devleti ele geçirme çabalarında, devletiyıpratmaktan çekinmemişlerdir. Başka bir deyişle, devlet, düşünce üretiminde serbest bir bölge gibi görülmüştür.

Devlet hakkındaki temel görüşler, tanrısal kökenlerle meşrulaştırılan ve devletleörtüştürülün hükümdarlar üzerinden olmuştur. Hükümdar, toplumsal düzenin mihenk taşı

olarak görülmüştür. Vurgular hükümdara yapılırken toplumsal düzeni asıl sağlayan asker vehukuk olduğu pek öne çıkarılmamıştır. Hukuk ve gücün gerekliliği, hükümdarın savaşçılığı ve adaletliliği bağlamında vurgulanmıştır. Devleti işleten en önemli mekânizma olan vergitoplama, ancak halkın şikayetleri ve hükümdarın kötülüğünün göstergesi olarak gündeme gelmiştir.

Toplumsal var oluşun sürekliliği için, devlet gerekli çalışmaları yapmıştır.Gerektiğinde su kanalları yaparak geniş alanların sulu tarıma açılmasını sağlamış, su baskınlarını önlemek için setler inşa etmiştir, tapınaklar ve saraylar yaptırarak, toplumun dinive siyasi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmıştır. Bunların yanında, güvenlik nedeniyle,

şehirlerin etrafına hisarlar yapmış, su kanallarıyla güvenliklerini artırmıştır. Diğer yandansaray okullarında yetişen kişilerin yönetimde yer almalarını sağlamıştır. Rahiplik, en önde gelen meslekler arasında olmuş ve devletle içi içe geçmiştir.

Devlete ilişkin düşünceler, siyasetname, nasihatname tarzında bir yapıda dilegetirilmiş ve yönetimin adaletliliğini öne çıkarmıştır. Adaletli yönetimin de büyük ölçüde, hükümdar ve yönetimin, ahlakı esas alarak yönetmeleriyle gerçekleşeceği öne sürülmüştür. Sorunlar ın, çoğunlukla yöneticilerin ahlaksızlığından kaynaklandığı düşüncesi hakim olmuştur. Ahlaklılık yanında dini ilkeler de devlet yönetiminin belirleyici unsurları arasında olmuştur. Yönetimin denetimi ilk devletlerde çok belli değildir. Çoğunlukla isyan ya da işgal yönetimleri değiştirmekle birlikte, yönetim tarzlarında çok önemli değişiklikler olmamıştır.

14.6. Tarih

İlk medeniyetlerde, teorik düşüncenin dayandığı unsurlar arasında tarih özel bir yeresahiptir. Bir yandan her türden düşünceye malzeme s unmak açısından tarih vazgeçilemez birgörevi yerine getirirken, öte yandan toplumun kimliğini ve kimliğin sürekliliğininsağlanmasında etkili bir rol oynamaktadır. Her medeniyet, kendi kimliğini ve değerlerini ortaya koymak için kendi tarihini yazmayı görev bilmiştir. Yazılan tarihler, çoğunlukla o

medeniyetin en önemli değerlerinin yüceltilmesiyle ilgilidir.

Page 250: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 250/264

248

Köken temellendirmeleri, tarih düşüncesinin en baskın olduğu alandır. Kökenler degenellikle efsane temelli anlatıldıklarından ve efsanelerin hak ikati bildirdiklerineinanıldığından, bu tarihsel bakış açısı tartışmasız kabul görmüştür. Genel kabulün başlıcanedeni, meşrulaştırmanın teorik tek kaynağının efsane olmasıdır. Efsane temelli tarih anlayışı,tanrılar ve evrenlerin kökenlerini açıklamada da kullanıldığından ve efsanenin hakikati bildirdiği inancı, onu en önemli açıklama modeli hâline getirmiştir. Eylemlerinmeşrulaştırılması, kökenin açıklanmasıyla mümkün olduğundan, her köken efsanesi bir tarih düşüncesi olarak düşünce dünyasında yer almıştır.

14.7. Zaman

Zaman, düşüncenin oluşumu ve sürekliliğiyle ilgilidir. Daha dilin oluşumundagerçekleşen anlamlandırma, adlandırma ve dondurma, insanın zamana karşı verdiği bir mücadeledir. Dilin oluşumu sürecinde adlandırma, adlandırılan nesnelerin kavramsal olarak

dondurulmaları, zamansızlaştırılma anlamına gelmektedir. Bir bakıma, dilin oluşması, dille birlikte kültürün oluşturulması ve ortaya çıkan kültürel yapı, zamana karşı savaşın kazanılmasıdır. Kültürel üretimin sürekliliği, insanlaşmanın zorunlu şartı olması açısından çok önemlidir. Ancak kültürel yapıdaki süreklilik, zaman teriminde içkin olan, hareket vedeğişmeleri ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir.

İnsanın var oluşunun sürekliliği, aklın becerisinin bir ürünüdür. Yarattığı her şeyi,ihtiyaçları sürekli olarak karşılayacak şekilde biçimlendirmiştir. Öyle bir mekanizmakurulmuş ki, ihtiyacı gideren araç, ihtiyaç sürdüğü sürece görevini yerine getirmektedir.Araçlar ihtiyacın giderilmesinde yetersiz kaldığında yeni araç üreterek, araçların sürekliliğini

sağlayıp insanın kültürel var oluşunu güvence altına almıştır. Zamanın bozuculuğunu, aklınüretkenliği etkisizleştirmektedir. Bu tarihsel olarak çok önemli bir mücadeledir.

Konu edinilen medeniyetlerde zaman, insanlığın geçmişini tarihsel olarak kurarkengündeme girmektedir. Bu hem tanrılar, evrenler ve insanlar için geçerli bir yapı olarak ortaya çıkmaktadır. Yahudi medeniyetinde olduğu gibi, Tanrı zamanın dışına çıkarılarakmutlaklaştırılmıştır. Başka bir deyişle zamansızlaştırılmıştır. Öte yandan, Hint medeniyetindetanrılar da zamanın içinde yer aldıklarından sonlu olarak tasvir edilmektedir. Hintmedeniyetinde, tanrıları, evrenleri ve insanları yok olmaktan kurtaran şey, Maya, Atman ve

Karma gibi ilkelerdir. Bu ilkeler, tanrılar ve evrenlerin bozuluşlarını ve yeniden kuruluşlarınısağlamaktadırlar. Hint medeniyetinde zamansızlaştırılmış olan adları verilen ilkelerdir,tanrılar değil. Hint medeniyetinde zaman açısından öne çıkan önemli bir konu da, tanrılarınyaşlarının ve evrenin oluşum sürelerinin hesaplanmasıdır.

Zamanın tarihsel kullanımında ortaya çıkan bir başka teorik sorun, tarihin döngüsel ve çizgisel olarak yorumlanması yanında, ilerleme ve çöküş sorunlarıyla da yakından ilgiliolmasıdır. İlk medeniyetlerde genel olarak, süreleri değişmekle birlikte döngüsel tarih anlayışı baskındır. Zaman ya da tarih, döngüsel kabul edildiğinde, çöküş ve gelişmeanlamsızlaşmaktadır. Çünkü döngüsellik, her şeyin kendini tekrar etmesi anlamınagelmektedir. Hint düşüncesinde görülen Yugalar öğretisi bir çöküşe işaret etmekle birlikte,evrensel bütünlüğü oluşturan Kalpa’nın bir bölümü gibi kabul edildiğinden önemsizdir.

Page 251: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 251/264

249

14.8. İlke

Düşünce üretmenin, özellikle de teorik düşünce üretmenin şartı, ilkelerden hareketetmek ve yine ilkelere varmaktır. İlkeden hareket etmek ve ilkeye varmak, aklın çalışma şartları arasındadır. İlke, tanımı gereği, belli bir alanın ya da evrenin tamamının, bütünlüğünüve anlamlılığını sağladığından, teorik düşüncelerin hem temelinde bulunur hem de teorikdüşüncenin varmak istediği hedeftir. Dolayısıyla, her düşüncenin dayandığı ilkeler vardır. İlke yoksa, düşünce oluşamaz Böyle bir zorunlu bağlılık, tarih boyunca üretilmiş her düşüncenin ilkeler çerçevesinde temellendirildiği anlamına gelmektedir.

İlk medeniyetlerde öne çıkarılan düşüncelerde, Tanrı, en temel ilke olarak yeralmaktadır. Her şey on bağlanarak açıklanmaktadır. Ancak bazı medeniyetlerde tanrıların da bağlı olduğu ilkeler vardır. Hint düşüncesindeki Karma ve Atman gibi, Sümerlerin Me Tabletigibi, tanrısal güç ilkeden gelmekte ve tanrıları da bağlamaktadır. Öte yandan toplumların

düzen içinde yaşamasını sağlamak için, doğruluk, adalet, bilgelik ilkeler olarak öne çıkarılmışlardır.

Medeniyet adı altında anılan yapılanmalar bin yıllarla ifade edilen süreçlerdir. Bu kadar uzun süre dayanabilmelerinin başlıca nedenleri arasında ilkelere bağlı olarak kurumlarıoluşturmuş olmalarıdır. İlkelere bağlılık, sürekliliğin güvenceleri arasındadır.

İnançlar, zanaatlar, sanatlar, bilgi ler, kurumlar ve bu türden üretilmiş her unsur, ilkeler bütünlüğü içinde varlık kazanmışlardır. Var oluşlarını da ilkeleriyle uyumlu bir şekilde çalışmayla sürdürmektedirler. İlkeler bölümünde ele alındığı gibi, ilk medeniyetlerin yapılarıgenel olarak ilkeler tarafından belirlenmişk en, aynı zamanda her medeniyetin kendileri için ürettikler i ve öne çıkardıkları ilkeler bütünlüğü farklı olmuştur. Söz konusu ilkelerinoynadıkları rolü ve medeniyetlerin düşüncelerindeki yeri anlamak için, o medeniyetlerinürünlerine bakmak gerekmektedir. Mimari gibi somut ürünlerde bile, teorik düşüncenin hangiilkeler üzerinde yükseldiği görülebilmektedir.

14.9. Bilgi

Bilgi, insan olmanın şartı olarak, insanlaşmanın gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan biridir. Aklın sorunları çözmek için bilgi üretmesi ve üretilen bilgileri kullanması, insanlaşmave insan olma durumunu sürdürmeyi sağlamaktadır. Bilgi hakkındaki bu kısa belirlenim, onunönemini ortaya koymaktadır. Bilginin önemi değişmeksizin, bilgi konuları tarihsel süreçteçeşitlenmiştir. Konuların çeşitlenmesi, farklı bilgi tiplerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Toplayıcı olarak bilinen toplulukların, topladıkları unsurları taşımak için sepetörmeleri, bilgi gelişiminde önemli bir aşamayken, çömlek yapmak ve onu fırınlayarak çok dayanaklı bir hâle getirmek ve kullanmak, bilgi üretiminde çok daha önemli bir aşamadır.Kilden tuğla yaparak büyük saraylar, setler, surlar yapılması da bu bilgi türünün gerçekleştiğialanlar olarak görülürler. Ayrıca, madenleri metall ere dönüştürüp metal aletler yapıp

kullanmak da eski medeniyetlerde bilgi konusunda varılan son noktalar arasındadır. Başka birdeyişle, gündelik hayatta ihtiyaçların giderilmesi için zanaatlar aracılığıyla üretilen her türden

Page 252: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 252/264

250

alet ve edevatla ilgili bilgiler, insanın var oluşunu sürdürmesi için zorunlu bilgilerdir. Bu bilgiler ortaya çıktığı günden bu yana gelişmekte ve önemlerini korumaktadırlar.

Pratik bilgilerin temellendirilmesinde nasıl bir yol izlendiğini Çinli düşünürlerin şutespitlerinde görmek mümkündür: "Hendekleri ve nehirleri çekip çevirebilenler her çağdaaynıdırlar; işlerini Büyük Yü'den değil sulardan öğrenmişlerdir". "Okçulukta iyi olanlar, okçuYi'den değil yaydan öğrenmişlerdir”. “Düşünebilenler bilgelerden değil, kendilerindenöğrenmişlerdir” (Needham 2000, 83). Pratik bilgilerdeki başarıların dayandığı en temel unsur,sorunla ilgili alanın incelenmesidir. İncelemeler, gözlemler ve deneme-yanılma yönetmeleriyle geliştirilirler. Varılan sonuçlar, çoğunlukla başarılıdır.

Genel olarak bilgi ile alanlara ilişkin bilgilerin açıklanması teorik bilgi adı altında anılmaktadır. Bilginin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı, hangi özelliklere sahip olduğu türünden soruların cevapları teorik bir temellendirmedir. Benzer tavır, din, zanaatlar, siyaset, sanat gibi

alanlarda da gösterildiğinde, ileri sürülen düşünceler teorik olarak kabul edilirler. Ortayakonulan, evren, Tanrı, ustalık, erdem, ahlak, inanç, devlet türünden eserlere bakıldığında, ilk medeniyetlerde bu tavrın görüldüğünü rahatlıkla söylemek mümkündür. Çünkü, sıralananunsurların her birinin tanımlanması, açıklanması, tartışılması, teorik bir yaklaşımı gerektirmektedir.

Bilgi üretiminin gerekli şartları olan akıl, ihtiyaçlar ve sorunlar, bir araya geldiğindeyeni bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bilginin belirleyici unsurlarından ikisi, yani ihtiyaçlar ve sorunlar, hiç bitmediklerinden, bilgi üretiminin de sonu gelmemektedir. Sorunlar ve ihtiyaçlarhakkındaki her temellendirme ve tartışma teorik bir yapı içinde gerçekleştiğinden, teorik -

pratik ayırımı yapmak oldukça zordur. Budist inanç ilkeleri olandört yüce hakikat ya daSümer Me Tableti ’nde içerilen unsurlar teorik ve pratik olarak ayrılamaz. Hint Karma anlayışı, Çin Toa inancı, birçok medeniyette vurgulanan adalet düşüncesinin teorikolmadıklarını söylemek, büyük bir haksızlık olur.

Bilgi üretiminde önemli olan, ihtiyaçların giderilmesi ve sorunların çözülmesidir.İhtiyaçlarını gideren ve sorunlarını çözen her toplum, var oluşunu güçlü bir şekilde devamettirmektedir. Tersi durumda, toplumlar dağılmaktadırlar. Bilgiyle ilgili temel gerçeklik

budur.

Page 253: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 253/264

251

Uygulamalar

Page 254: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 254/264

252

Uygulama Soruları

1. Hangi şartlar teori yapmayı gerekli kılmaktadır?

2. Teorik düşüncenin felsefeyle ortaya çıktığı hangi gerekçelerle temellendirilebilir?

3. Teorileştirme bilgiye ne tür bir özellik kazandırmaktadır?

4. Teorileştirme felsefeyle ortaya çıktıysa felsefe üretmemiş medeniyetler sorunlarını nasıl çözmüşlerdir?

5. İnsanın geliştirdiği en geniş kapsamlı teorik temellendirme nedir?

Page 255: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 255/264

253

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Teorik Düşüncenin Genel Çerçevesi adlı bu bölümde, eski medeniyetlerde, teorikdüşüncenin kendini gösterdiği, Tanrı, evren, insan, devlet, tarih, zaman, ilke, bilgelik, bilgigibi bazı alanlar değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sıralanan unsurların teorik düşüncedeki etkileri göz önüne alınarak yapılmıştır. Efsane temelli kültürlerde, aklın düşünceüretimi tam olarak çalışmış ve insan olmak için zorunlu ihtiyaçları giderecek yetenek, değerve kurumları geliştirmiştir. Medeniyetleşme sürecinde, önceki dönemde ortaya çıkarılan değer ve kurumlar geliştirilip toplum olmakla bütünleştirilmiştir. Bu süreçte gerçekleşen düşünceler, tarih boyunca, tarım, din, devlet, zanaatlar, sanat, ticaret ve adını sayamayacağımız bir sürü unsur tarafından uygulanarak yaşatılmışlardır. Söz konusu düşüncelerin en önemli yanı, öncelikle üreten toplumun, sonra da insanlığın ihtiyaçlarını gidermeleri ve sorunlarını çözmelerdir.

İlk medeniyetlerde üretilen bilgilerin, felsefe temelli anlayıştan ne kadar farklı oldukları, Felsefi Düşüncenin Oluşumu başlıklı derste ele alınacağından, bu çalışmada bu

konuya hiç değinilmemiştir. Ancak kısaca şu söylenebilir: Felsefe de toplumun sorunlarınıçözmek için üretilen yöntemdir. Düşünce dünyasında önemli farklılıklar yaratmakla birlikte, bilgi, ihtiyaç, sorun çözme, akıl ilişkilerinde felsefe öncesi düşünüşlerden çok farklı değillerdir. Felsefi tutum ve düşünceyi çok iyi anlayabilmek için, felsefe dışı kabul edilendüşünce biçimlerini ve bu düşünce biçimindeki teorik yapıyı kavramak faydalı olmaktadır.

Page 256: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 256/264

254

Bölüm Soruları

1) Teorileştirmenin en iyi yapıldığı araştırma alanı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Felsefe

b) Din

c) Tarih

d) Siyaset

e) Bilim

2) Aşağıdakilerden hangisi evren tasavvurunun görevini açıklamaktadır?

a) İnsanlık tarihini vermektedir

b) Değer sistemlerinin kökenini açıklamaktadır

c) İnsanın ihtiyaç duyduğu teorik açıklamayı sunma ktadır

d) İnanç sistemini meşrulaştırmaktadır

e) Siyaset anlayışlarını değerlendirmektedir.

3) Teorik temellendirmelerde Tanrı neden ilk ilke görevini üstlenir? a) En yüce varlık olmasından dolayı

b) Dinlerin baskısı nedeniyle

c) Rahiplerin temellendirmelerine bağlı kalındığından

d) Tanrı, tanımı gereği evrendeki her şeye hakim olduğundan

e) İnsanlar yeterince düşünemediklerinden

4) Aşağıdakilerden hangisi insanın kendisini açıklamada teorik bir çerçeve sunmaktadır?

a) Matematik teorisi

b) Kendilik bilinci

c) İnsanlık tarihi

d) Bilim teorileri

Page 257: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 257/264

255

e) Felsefe yapmak

5) Düşünce tarihini anlamak için aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır?

a) Çok çeşitli tarihler okumak ve onları felsefi açılardan değerlendirmek.

b) İdeolojik temellere dayandırılmış siyasi tarihler okumak

c) Üniversitelerin tarih bölümlerinde öğretim görmek

d) Antropoloji ve sosyoloji teorilerini araştırmak

e) Toplumları karşılaştırmak

6) Teorik düşünce ne anlama gelmektedir?

7) Teorik düşünce ile felsefi düşüncenin farklılıkları ve ortaklıkları nelerdir?

8) İnsanın var oluşunu teorik olarak temellendirilmesi ne anlama gelmektedir?

9) Zaman, evrenin açıklanmasında nasıl bir rol oynamaktadır/

10) Evren tasavvurunun açıklanmasında kendilik bilinci ne türden bir rol oynar?

Cevaplar:

1)e, 2)c, 3)d, 4)b, 5)a

Page 258: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 258/264

256

KAYNAKÇA

Gılgamış Destanı (1989). Çev.Muzaffer Ramazanoğlu, MEB Yayınları, İstanbul.

“Hammurabi Kanunları”,Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi- Şaduqa Fermanı,(1989). Yayına Hazırlayanlar, Mebrure Tosun ve Kadriye Yalvaç. Türk Tarih KurumuYayınları, Ankara.

Kitabı Mukaddes: Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil);(1991). Kitabı Mukaddes Şirketi,İstanbul.

The Hymns of The Rgveda , (1995). Vol. I. Translated and Commantary by Ralph T.H.Griffith, Low Price Publications, Delhi.

Tora I Bereşit (2002). Çev. Moşe Farsi, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ.,İstanbul.

Upanişadlar (2008). Çev. Korhan Kaya, İş Bankası Yayınları, İstanbul.

ARİSTOTELES; (1985). Metafizik c. I (A-Z) Çev. Ahmet Arslan, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir.

ASSMANN, Jan; (2001). Kültürel Bellek: Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik , Çev. Ayşe Tekin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

BARNES, H.E.; (1963). A History of Historical Writing , Dover Publications, NewYork.

BERNAL, J.D.; (2008). Tarihte Bilim 1, Çev. Tonguç Ok, Evrensel Basım Yayım,İstanbul.

BOTTERO, Jean; (2003). “Kitabı Mukaddes’teki Tanrı”, İnancın En Güzel Tarihi,Çev. İsmet Birkan, İş Bankası Yayınları, İstanbul.

BOTTERO, Jean; (2003a). Mezopotamya: Yazı, Akıl ve Tanrılar , Çevirenler Mehmet

Emin Özcan ve Ayten Er, Dost Kitabevi yayınları, Ankara.

BOTTERO, Jean; (2000/2) “Kötülük Sorunu: Mezopotamya Uygarlığında Mitoloji veTanrıbilim”, Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, Çev.Mehmet Emin Özcan, Yöneten Yves Bonnefoy, Türkçe Baskıya Hazırlayan Levent Yılmaz,Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.

BOTTERO, Jean; (2005 /2). “Gılgamış Destanı”, Eski Yakındoğu Sümer’den Kutsal Kitaba , Derleyen Jean Battero, Çevirenler Adnan Kahiloğulları, Pınar Güzelyürek, LaleArslan Özcan, Dost Yayınları, Ankara.

Page 259: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 259/264

257

BOTTERO, Jean; (2005/1). “Babil’de Sihir ve Tıp” Eski Yakındoğu Sümer’den Kutsal Kitaba , Derleyen Jean Battero, Çev. Adnan Kahiloğulları, Pınar Güzelyürek, Lale ArslanÖzcan, Dost Yayınları, Ankara.

BOTTERO, Jean; (2005 /3). “Günahın Doğuşu”, Eski Yakındoğu Sümer’den Kutsal Kitaba , Derleyen Jean Battero, Çevirenler Adnan Kahiloğulları, Pınar Güzelyürek, LaleArslan Özcan, Dost Yayınları, Ankara.

BUDGE, Wallis E.A.; (2001). Mısır’da Ölüm Sonrası Fikri, Çev. Rengin Ekiz, EgeMeta Yayınları, İzmir.

CAMPBELL, Joseph; (1992b). İlkel Mitoloji: Tanrının Maskeleri, Çev. KudretEmiroğlu, İmge Kitabevi, Ankara.

CAMPBELL, Joseph; (1992b). İlkel Mitoloji: Tanrının Maskeleri, Çev. KudretEmiroğlu, İmge Kitabevi,Ankara.

CASSIN, Elana; (2000/1). “Kozmogoni: Mezopotamya”, Antik Dünya ve GelenekselToplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, Yöneten Yves Bonnefoy, Türkçe BaskıyaHazırlayan Levent Yılmaz, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.

CASSIRER, Ernst; (1980). İnsan Üstüne Bir Deneme , Çev. Necla Arat, RemziKitabevi, İstanbul.

CAVANDISH, Richard; (1982). Mythology . Orbis Publishing, London.

CHILDE, Gordon; (1978). Kendini Yaratan İnsan: İnsanın Çağlar Boyunca Gelişimi,Çev. Filiz (Karabay) Ofluoğlu, Varlık Yayınları, İstanbul.

CHILDE, Gordon; (1982) Tarihte Neler Oldu , Çevirenler Mete Tunçay, AlaeddinŞenel, Alan Yayıncılık, İstanbul.

DANIELOU, Alain; (1985). The Gods of India: Hindu Polytheism , New York.

DERCHAIN, Philippe; (2000/1- 1) “Antropoloji. Firavunlar Dönemi Mısır’ı”, Antik

Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, Çev. Mehmet Emin Özcan,Yöneten Yves Bonnefoy, Türkçe Baskıya Hazırlayan Levent Yılmaz, Dost KitabeviYayınları, Ankara.

DOWSON, John; (1979). A Classical Dictionary of Hindu Mythology , Routledge &Kegan Paul Press, Boston.

DURKHEIM, Emile; (2005). Dini Hayatın İlkel Biçimleri, Çev. Fuat Aydın, Ataç Yayınları, İstanbul.

EBERHARD, Wolfram; (2000). Çin Simgeleri Sözlüğü, Çev. Aykut Kazancıgil veAyşe Bereket, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

Page 260: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 260/264

258

EBERHARD, Wolfram; (1987). Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

EBERHARD, Wolfram; (2000). Çin Simgeleri Sözlüğü, Çevirenler Aykut Kazancıgilve Ayşe Bereket, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

ELIADE, Mircea; (1991). Kutsal ve Dindışı, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, GeceYayınları, Ankara.

ELİADE, Mircea; (1992). İmgeler ve Simgeler . Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, GeceYayınları, Ankara.

ELIADE, Mircea; (1993). Mitlerin Özellikleri, Çev. Sema Rifat, Simavi Yayınları,İstanbul.

ELIADE, Mircea; (1994). Ebedi Dönüş Mitosu,Çev.Ümit Altuğ, İmge Kitabevi,

Ankara.

ELIADE, Mircea; (2002/1). Babil Kozmolojisi ve Simyası, Çev. Mehmet Emin Özcan,Kabalcı Yayınları, İstanbul.

ELIADE, Mircea; (2002/2). Asya Simyası (Çin ve Hint) Simya Söylencesi, Çev.LaleArslan, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

ELIADE, Mircea; (2003/1). Dinler Tarihine Giriş, Çev. Lale Arslan, KabalcıYayınları, İstanbul.

ELIADE, Mircea; (2003/2). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1, Çev. Ali Berktay,Kabalcı Yayınları, İstanbul.

ELIADE, Mircea; (2003/3). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 2 . Çev. Ali Berktay,Kabalcı Yayınları, İstanbul.

ELIADE, (Mircea; 2003/5). Demirciler ve Simyacılar , Çev. Mehmet Emin Özcan,Kabalcı Yayınları, İstanbul.

FANG, Thome H.; (1967). “The World and the Individual in Chinese Metaphysics”,The Chinese Mind, Ed. Charles A Moore, University of Hawaii Press, Honolulu.

FERGUSON, John C.; (1964). The Mythology of All Races: Chinese and Japanese ,Volume VIII, Ed. George Foot Moore, Cooper Square Publishers INC, New York.

FRANKFORT, Henri; (1989). Uygarlığın Yakındoğuda Doğuşu: Mezopotamya ve Mısır , Çev. Alaeddin Şenel, Verso- İmge Kitabevi, Ankara.

FRANKFORT, Henri; (1957). “Myth and Reality”, The Intellectual Adventure of Ancient Man , By. H. and H. A. Frankfort, John A. Wilson, Thorkild Jacobsen, William A.Irwin, The University of Chicago Press, Chicago.

Page 261: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 261/264

259

FRANKFORT, Henri; (1989). Uygarlığın Yakındoğuda Doğuşu: Mezopotamya ve Mısır , Çev.Alaeddin Şenel, Verso- İmge Kitabevi, Ankara.

FUNG YU-LAN; (2009). Çin Felsefesi Tarihi , Çev.Fuat Aydın, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

GARRET; John; (1999). “Upanişad”, A Classical Dictionary of India , D.K. PrintworldLtd, New Delhi, India.

GASTER, Theodor H.; (2000). Thespis Eski Yakındoğu’da Ritüel, Mit ve Drama ,Çev.Mehmet H. Doğan, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

GOTTWALD, Norman K. (1964). All the Kingdoms of the Earth , Harper & RowPublishers, New York.

HAWKES, Jacquetta; (1973). The First Great Civilizations , Hutchinson Co, London.

HERODOTOS; (2007). Herodotos Tarihi, Çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.

HIRIYANNA, Mysore; (2011). Hint Felsefesi Tarihi , Çev. Fuat Aydın, İstanbul BilgiÜniversitesi Yayınları, İstanbul.

HOCART, Arthur Maurice; (2000). “Krallar ve Danışmanları: Yasa”, Devlet Kuramı,Derleyen Cemal Bali Akal, Dast Kitabevi Yayınları, Ankara.

HOOKE, S.H.; (1991). Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Kitabevi,Ankara.

HORNUNG, Erik; (2004/2). Mısır Bilime Giriş, Çev.Zehra Aksu Yılmazer, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

JINGPAN, Chen; (1993). Confucius as a Teacher, Delta Publishing Sdn, Bhd.Petaling Jaya, Malaysia.

KALTENMARK, Maxime; (2000/1- 1). “Çin ve Çevresi: Mitler ve Efsaneler”, Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, Çev.Gülser Çetin, YönetenYves Bonnefoy, Türkçe Baskıya Hazırlayan Levent Yılmaz, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.

KAYA, Korhan; (1997). Hint Mitolojisi Sözlüğü, İmge Kitapevi, Ankara.

KIRK, G.S.; (1975). Myth, Cambridge University Press, London.

KONF ÜÇYÜS, (1973). Konuşmalar , Çev., Muhaddere Nabi Özerdim, DevletKitapları,Ankara.

Page 262: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 262/264

260

KRAMER, S.N.; (1990). Tarih Sumer’de Başlar , Çev.Muazzez İlmiye Çığ, TürkTarih Kurumu Basımevi, Ankara.

KRAMER, Samuel Noah; (2001). Sümer Mitolojisi, Çev. Hamide Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

KRAMER, Samuel Noah; (2002). Sümerler , Çev. Özcan Buze, Kabalcı Yayınevi,İstanbul.

KUHRT, Amelie; (2010/1). Eskiçağda Yakındoğu (MÖ. 3000- 330), Cilt I. Çev. DilekŞendil, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.

KUHRT, Amelie; (2010/2). Eskiçağda Yakındoğu (MÖ. 3000- 330), Cilt II. Çev.Dilek

KULKE, Hermann ve ROTHERMUND, Dietmar; 201 Hindistan Tarihi , Çev. MüfitGünay, İmge Yayınları, Ankara.

LAO – TZU; (1978). Taoizm (Tao Te Ching) , Çev. Muhaddere N. Özerdim, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara.

LEAKEY, Richard ve LEWİN, Roger; (1998).Göl İnsanlı Evrim Sürecinde Bir Kesit ,Çev.Füsun Baytok, Tübitak Yay., Ankara.

LÉVI-STRAUSS, Claude; (1984). Yaban Düşünce, Çev. Tahsin Yücel, Hürriyet Va kfı

Yayınları, İstanbul. LÉVI-STRAUSS, Claude; (1972). Structural Antropology, Penguin Books, England.

LEWIS, Paul; (1998). Tıp Tarihi, Çev. Nilgün Güdücü, Roche Yayınları, İstanbul.(Kitabın yazarı yoktur Paul Lewis kitabın editörü olarak tanıtılmaktadır)

LOON, P.Van Der; (1963). “The Ancient Chinese Chronicles and the Growth of Historical Ideals ” Historians of Chine and Japan, Ed. W. G. Beasley, Oxford UniversityPress, London.

MALINOWSKI, Bronislaw; (1990b). Büyü, Bilim ve Din, Çev. Saadet Özkal, KabalcıYayınevi, İstanbul.

MAUSS, Marcel; (2005). Sosyoloji ve Antropoloji , Çev. Özcan Doğan, Doğubatı Yayınları, Ankara.

McNEILL, William; (1994). Dünya Tarihi, Çev., Alaeddin Şenel,İmge Kitabevi,Ankara.

MELLAART, James; (2003). Çatalhöyük Anadoluda Bir Neolitik Kent , Çev. GökçeBike Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Page 263: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 263/264

261

MESSADIE, Gerald; (1998). Şeytanın Genel Tarihi, Çev. Işık Ergüden, Kabalcı Yayınları, İstanbul.

MIEROOP, Marc Van De; (2012). Babil Kralı Hammurabi , Çev. Bülent O. Doğan,Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.

MITHEN, Steven; (1999). Aklın Tarih Öncesi, Çev. İrem Kutluk, Dost Yayınları,Ankara.

NEEDHAM, Joseph; (2000). Doğulu İnsan ve Zaman & Beşeri Hukuk ve Tabiat Kanunları, Çev.Nejdet Özberk, İz Yayıncılık, İstanbul.

NEEDHAM, Joseph; (1972). ‘’The Grand Titration’’,Science and Society in East andWest , George Allen and Unwin LTD., London.

PANIKKAR, Raimando; (1992). “Time and History in the Tradition of India: Kalaand Karma”,Time in Indian Philosophy , A Collection of Essays, Ed. Hari Shankar Prasad. SriSatguru Publication, Delhi.

PONTING, Clivve; (2011). Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya Tarihi , Çev.Eşref BengiÖzbilen, Alfa Yayınları, İstanbul.

RAJU, P.T.; (1966). “The Concept of Man in Indian Thought”, The Concept of Man ,Edited By S. Radhakrishnan and P.T. Raju, George Allen & Unwin LTD, London.

RINGGREN, Helmer; (1973). Religions of the Ancient Near East , Translated by JohnSturdy, The Westminster Press, Philadelphia.

RUSSELL, Jefry Burton; (1999). Şeytan Antikiteden Hıristiyanlığa Kötülük , Çev.NuriPlümer,Kabalcı Yayınları, İstanbul.

SCHWARZ, Fernand; (1997). Kadim Bilgeliğin Yeniden Keşfi, Çev. Ayşe MeralAslan, İnsan Yayınları, İstanbul.

STÖRIG, H.J.; (1994). İlkçağ Felsefesi: Hint, Çin, Yunan. Çev. Cemal Güngören, Yol

Yayınları, İstanbul. ŞENEL, Alaeddin; (2006). Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi , İmge

Kitabevi Yayıncılık, Ankara.

THOMSON, George; (1988/1). İlk Filozoflar , Çev. Mehmet H. Doğan, Payel Yayınları, İstanbul.

TOSUN, Mebrure ve YALVAÇ, Kadriye; (1989).Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi- Şaduqa Fermanı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Page 264: R_Felsefe Öncesi Düşünüş

7/24/2019 R_Felsefe Öncesi Düşünüş

http://slidepdf.com/reader/full/rfelsefe-oencesi-duesuenues 264/264

TOSUN, Mebrure; (1973). “Sümer, Babil ve Asurlular’da Hukuk, Kanun ve AdaletKavramları ve Bunlarla İlgili Terimler”, Belleten, Cilt X XXVII, Sayı: 145-148. Sayfa 557-581.

TURNER; Alice K.; (2004). Cehennemin Tarihi , Çev. Ayhan Sergüney, AyrıntıY l İ b l