6
ROMANTİZMİN ALMAN MİLLİYETÇİLİĞİNE ETKİLERİ XVIII. yy. sonundan itibaren İngiltere ve Almanya’da ardından Fransa, İtalya ve İspanya’da, duygunun akıl, hayal gücünün de eleştirel çözümleme karşısında üstünlüğünü savunan düşünce hareketlerinin tümüne romantizm adı verilmiştir. Alman romantizminin kaynakları XVIII. Yy’.a kadar uzanır. Klopstock ve Lessing, Almanya’daki yenilenmenin öncüleriydiler; “Sturm und Drang” hareketinin (akla ve gerçeklikten yoksun her şeye karşı duygu ve doğa) kökeninde de bir ölçüde onların etkisi duyulur. 1 Edebiyat ve güzel sanatların tümüne sirayet eden romantizm toplumbilimlerini de etkilemiştir. Romantik sosyoloji (toplumbilimiçtimaiyyat), ırkçı toplumbilim… Hayalciliğinden ötürü bu adla da anılır. XIX. yy.’ın ortalarında İngiltere ve Almanya’da ortaya çıkmıştır. Hitler canavarlığının ideolojik temelini oluşturan bu akım başta Gobineau ve Lapouge olma üzere Günther, Krieck, Rosenberg vb. gibi toplumbilimcilerce oluşturulmuştur. Romantik toplumbilimcilere göre en üstün ırk arya ırkıdır ve bu ırk bütün insanlığa egemen olmalıdır. Çünkü insanlık toplumu ancak onların egemenliği ile gelişebilir. Romantik toplumbilim burjuva demokrasisini de yadsır, faşist diktatörlüğü önerir. Dilimizde coşumculuk deyimiyle özdeşleştirilen romantizm (Fr. Romantisme, Al. Romantismus, İng. Romanticism) 1789 Fransız devriminin yarattığı boşluk duygusunun ürünüdür. Katolik feodalizme duyulan özlemi de içerir. Halk dilinde haklı olarak hayalcilik anlamında kullanılır. İlkin Fransız yazarı Stendhal’in önerisiyle romantisizm biçiminde kullanılmaktaydı ( Bu deyim, İngilizce’de hala kullanılmaktadır). Başlıca temsilcileri felsefe alanında Schelling ve Schleiermarcher; edebiyat alanında Byron, Hugo ve Sand; resim alanında Gericault ve Delacroix, müzik alanında Schubert, Schuman, Chopin, Berloiz ve Liszt’tir. Temelde geriye özlemin ürünü olmakla beraber, ütopik bir anlayışla da olsa burjuva toplumunun çelişkilerini sergilemek ve halk yığınlarının yaşamına ilgi duymakla ilerici bir yan da taşımıştır. Edebiyat tarihçileri romantizmde altııra saptamışlardır: 2 a. Hıristiyanlık duygusu b. Duygu c. Öznellik d. Gönül üzgünlüğü (hüzün) e. Doğa f. Özgürlük Aynı milletin fertleri arasındaki duygu ortaklığından doğan başka bir halk inancı da, yabancılara düşman olan nasyonalizm (milliyetçilik) şeklini alıyordu. Bu duygu Almanya’da, bir kavmin ırkı ile dili arasındaki iltibas üzerine dayanan ve bir kavmi bir dil adıyla gösteren güya ilmi bir doktrinle sağlamlaştırılmıştı. Romantik bir Fransız yazarının muhayyilesi de bu doktrine şöyle bir fikir eklemişti: Cermen ırkı saf “ari” olarak kalan ve aşağı cinsten ırklarla birleşme sonucunda meydana gelen bütün öteki aşağıırklardan üstün terk ırktı. Almanya’da www.etarih.com

ROMANTİZMİN ALMAN MİLLİYETÇİLİĞİNE ETKİLERİ … · 3 Charles Seignobos, Çev: Samih Tiryakioğlu, Avrupalı Milletlerin Mukayeseli Tarihi, s. 401 4 5 Michael Howard, The

Embed Size (px)

Citation preview

ROMANTİZMİN ALMAN MİLLİYETÇİLİĞİNE  ETKİLERİ 

XVIII.  yy.  sonundan  itibaren  İngiltere  ve  Almanya’da  ardından  Fransa,  İtalya  ve 

İspanya’da, duygunun akıl,   hayal gücünün de eleştirel  çözümleme  karşısında üstünlüğünü 

savunan düşünce hareketlerinin tümüne romantizm adı verilmiştir. 

  Alman  romantizminin  kaynakları  XVIII.  Yy’.a  kadar  uzanır.  Klopstock  ve  Lessing, 

Almanya’daki  yenilenmenin  öncüleriydiler;  “Sturm  und  Drang”  hareketinin  (akla  ve 

gerçeklikten  yoksun  her  şeye  karşı duygu  ve  doğa)  kökeninde  de  bir ölçüde  onların  etkisi 

duyulur. 1 

  Edebiyat  ve  güzel  sanatların  tümüne  sirayet  eden  romantizm  toplumbilimlerini  de 

etkilemiştir. Romantik sosyoloji (toplumbilim‐içtimaiyyat), ırkçı toplumbilim… Hayalciliğinden 

ötürü bu adla da anılır. XIX. yy.’ın ortalarında İngiltere ve Almanya’da ortaya çıkmıştır. Hitler 

canavarlığının  ideolojik  temelini oluşturan bu akım başta Gobineau ve Lapouge olma üzere 

Günther,  Krieck,  Rosenberg  vb.  gibi  toplumbilimcilerce  oluşturulmuştur.  Romantik 

toplumbilimcilere göre en üstün  ırk arya  ırkıdır ve bu  ırk bütün  insanlığa egemen olmalıdır. 

Çünkü  insanlık  toplumu  ancak  onların  egemenliği  ile  gelişebilir.  Romantik  toplumbilim 

burjuva demokrasisini de yadsır,  faşist diktatörlüğü önerir. Dilimizde coşumculuk deyimiyle 

özdeşleştirilen  romantizm  (Fr.  Romantisme,  Al.  Romantismus,  İng.  Romanticism)  1789 

Fransız devriminin yarattığı boşluk duygusunun ürünüdür. Katolik feodalizme duyulan özlemi 

de  içerir.  Halk  dilinde  haklı  olarak  hayalcilik  anlamında  kullanılır.  İlkin  Fransız  yazarı 

Stendhal’in önerisiyle  romantisizm biçiminde kullanılmaktaydı  ( Bu deyim,  İngilizce’de hala 

kullanılmaktadır). Başlıca temsilcileri felsefe alanında Schelling ve Schleiermarcher; edebiyat 

alanında  Byron,  Hugo  ve  Sand;  resim  alanında  Gericault  ve  Delacroix,  müzik  alanında 

Schubert,  Schuman,  Chopin,  Berloiz  ve  Liszt’tir.  Temelde  geriye  özlemin  ürünü  olmakla 

beraber,  ütopik  bir  anlayışla  da  olsa  burjuva  toplumunun  çelişkilerini  sergilemek  ve  halk 

yığınlarının  yaşamına  ilgi  duymakla  ilerici  bir  yan  da  taşımıştır.  Edebiyat  tarihçileri 

romantizmde altı ıra saptamışlardır:2 

a. Hıristiyanlık duygusu 

b. Duygu 

c. Öznellik 

d. Gönül üzgünlüğü (hüzün) 

e. Doğa 

f. Özgürlük 

Aynı milletin  fertleri arasındaki duygu ortaklığından doğan başka bir halk  inancı da, 

yabancılara düşman olan nasyonalizm  (milliyetçilik)  şeklini alıyordu. Bu duygu Almanya’da, 

bir kavmin  ırkı  ile dili arasındaki  iltibas üzerine dayanan ve bir kavmi bir dil adıyla gösteren 

güya  ilmi bir doktrinle sağlamlaştırılmıştı. Romantik bir Fransız yazarının muhayyilesi de bu 

doktrine  şöyle bir  fikir eklemişti: Cermen  ırkı saf “ari” olarak kalan ve aşağı cinsten  ırklarla 

birleşme sonucunda meydana gelen bütün öteki aşağı ırklardan üstün terk ırktı. Almanya’da 

www.etari

h.com

yayılan bu duygu artık Yahudilerin dinlerine değil de,  “sami” olan  ırklarına  yöneltilen anti‐

semitizm (Yahudi aleyhtarlığı) halini aldı. Yahudi kavmine beslenen hıncı artırdı.3 

Alman  romantizminin  önemli  temsilcilerinden  Klopstock  ve  Lessing  yenilenmenin 

öncüleridirler.  "Sturm  und  Drang"  hareketinin  kökeninde  de  onların  etkisi  hissedilir. 

Herder'in yanı sıra Goethe ve Schiller de bu hareketin  içindedirler. Romantizm, Hödlerlin ve 

Jean‐Paul  gibi  sonraki  kuşağın  temsilcilerinde  daha  belirgindir.  Son  romantikler  arasında 

Eichendorff, Ludwig Uhland, Mörike  ile  romantizmden etkilenmekle kalmayıp bu hareketin 

tüm özlemlerini paylaşmayan Heine sayılabilir.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Frederic Schiller  Gotthold Ephraim Lessing 

Johann Wolfgang von Goethe 

Joseph Freiherr von Eichendorff 

Eduard Mörike 

 

Johann Christoph Friedrich von Schiller (doğum: 10 Kasım 1759 ‐ Marbach am Neckar, 

ölüm: 9 Mayıs 1805 ‐ Weimar) şair, filozof, tarihçi ve en önemli Alman dram yazarıdır. Yazdığı 

çoğu  tiyatro eseri Alman  tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir.  Schiller doğa  tasvirli  şiirlerin 

şairi olarak da gayet başarılı olmuştur, ancak asıl alanı düşünsel/didaktik şiirdir, çoğu yazara 

ilham olmuştur ve dramatik şiirleri en sevilen Alman balatları arasındadır. Schiller; Wieland, 

Herder ve Goethe ile Weimar Klasiğinin en önemli dört yazarından biridir.  

Gotthold Ephraim Lessing (22 Ocak, 1729 ‐ 15 Şubat, 1781) yazar, filozof, gazeteci ve 

Alman  Edebiyatının  ilk  önemli  eleştirmenidir.  Aydınlanma  Çağı'nın  önde  gelen 

temsilcilerindendir.  Antik  Yunan  ve  Roma  eserlerini  taklit  etmek  yerine,  William 

Shakespeare'nin eserlerini temel alarak, özellikle drama üzerine yoğunlaşmış ve 1779 yılında, 

son büyük dramı olan, Haçlı Seferleri sırasında Kudüs'te geçen olayda Musevilik, Hristiyanlık 

ve İslam'ı simgeleyen "üç halka" konusunu ele aldığı, dinsel bir sorgulama niteliğindeki Bilge 

Nathan'ı  (Nathan der Weise) yazarak; güçlü bir  savunucusu olduğu aydınlanma  felsefesini, 

aklın  kullanılmasını  etkili  bir  biçimde  ifade  etmiştir.  Bıraktığı  eserlerle,  "Milli  Alman 

Edebiyatı"nın gelişimini hızlandıracak bir zemin oluşturmuştur. 

Johann Wolfgang  von  Goethe  (d.  28  Ağustos  1749,  Frankfurt  –  ö.  22 Mart  1832, 

Weimar),  Alman  edebiyatçı.  Aynı  zamanda  çeşitli  doğa  bilimleri  alanlarında  araştırmalar 

yapmış  ve  yayınlar  çıkarmıştır.  1776  yılından  itibaren, Weimar  dukalığının  bakanı  olarak 

çeşitli idari ve siyasi görevlerde bulunmuştur. Goethe, şiir, drama, hikâye (düzyazı ve dörtlük 

www.etari

h.com

şeklinde), otobiyografik, estetik, sanat ve edebiyat teorisi, ayrıca doğa bilimleri olmak üzere 

birçok  esere  imza  atmıştır.  Bununla  birlikte,  zengin  bir  içeriğe  sahip  olan mektup  çeşidi, 

önemli  edebi  eserlerindendir.  ‘Fırtına  ve  Coşku’  (Sturm  und Drang)  döneminin  en  önemli 

öncüsü  ve  temsilcisi  olmuştur.  1774  yılında  ‘Genç Werther’in  Acıları’  adlı  eseri  ile  bütün 

Avrupa’da ün yapmıştır. Daha sonra, 1790 yılından itibaren, Friedrich Schiller ile birlikte ortak 

ve  dönüşümlü  bir  şekilde,  içeriksel  ve  biçimsel  olarak,  Antik  kültür  anlayışı  üzerinde 

yoğunlaşarak,  Weimar  Klasik’in  en  önemli  temsilcisi  olmuştur.  Goethe,  aynı  zamanda, 

yurtdışında da Alman edebiyatı’nın temsilcisi olarak kabul edilmiştir. 

Eduard Mörike (d. 8 Eylül 1804 Ludwigsburg ‐ ö. 4 Haziran 1875 Stuttgart) Romantik 

dönem Alman yazar, şairlerindendir. "Stuttgart Cücesi" ve "Mozart Prag Yolunda" kitapları ile 

bilinir. Dünyadan  kopuk,  sessiz bir  yaşamın ürünleri olan yalın dizelerinde halk  şarkıları  ile 

romantik dönemin doğanın derinliklerinde kendini bulma eğilimi, Goethe'nin biçim ve ölçü 

alanındaki  ustalığını  bir  araya  getirmiş,  tüm  benliğiyle  algıladığı  doğayı  dizelerinde 

şiirleştirmiştir. "Bir Lamba  İçin" adlı eserinde olduğu gibi küçük ayrıntıları anlattığı şiirlerinin 

yanı  sıra  korku  ile  zevk,  sevinçle  üzüntü,  istek  ile  isteksizlik  arasında  bir  denge  kurmaya 

çalışarak kendi  iç dünyasındaki duyguları dile getirdi. "Mummel Gölü Kıyısındaki Hayaletler" 

adlı masal ve mitoslara dayanan baladları ile "Terkedilmiş Kız" gibi halk şarkıları en beğenilen 

yapıtları arasındadır. 

Joseph  Karl  Benedikt  von  Eichendorff  (d.  10 Mart  1788  Ratibor;  ö.  26  Kasım  1788 

Neisse)  hukuk  okudu  ve  yolculukları  sırasında  Brentano,  Arnim,  F.Schlegel  gibi  kişilerle 

dostluk  kurdu.  Lützow'un  gönüllü  alayına  yazıldı 1813, müttefik  kuvvetlerle birlikte Paris'e 

girdi  1815.  Prusya devleti  yüksek memurlarından olan  eichendoff, bütün  yaşamı boyunca, 

Lubowitz Şatosu'nda geçirdiği çocukluk yıllarının özlemini çekti. Koyu katolikliğin ona aşıladığı 

son derece keskin  inançlar, yapıtlarında romantizme özgü bunalımlı ve ölümcül yanların yer 

almasını  önlemekle  birlikte,  alman  romantiklerinin  özelliğini  oluşturan  gizemci  bir  eğilimin 

gelişmesine  yol  açtı.  Schleiermacher  ve  Görres'in  etkileri,  ondaki  bu  eğilimi  büsbütün 

güçlendirdi ve böylece Eichendoff, "romantik okulun son şövalyesi" unvanını aldı.4 

Alman milli edebiyatının ve romantizmin önemli temsilcileri yaşamış oldukları dönem 

itibari  ile  Alman milliyetçiliğinin  oluşumuna  önemli  katkılar  sağladılar.  Yazıları,  romanları, 

drama  ve  tiyatro  eserleri  ile  kitleleri  etkilemeyi  başarmışlardır.  1871  de  Alman  siyasal 

birliğinin  sağlanmasına kültürel katkıları yadsınamaz. Alman  romantizmi 19. yy.’ın  sonunda 

ise Romantik milliyetçilik akımının doğmasına da öncülük etmiştir. 

 Romantik  milliyetçiliğin  temel  karakteristik  özellikleri,  akla  değil  duygulara  önem 

vermeleri,  mensup  oldukları  milletin  mistik  ve  gizemli  bir  "ruh"a  sahip  olduğunu  iddia 

etmeleri    ve  bu  ruhun  o  milleti  diğerlerine  üstün  hale  getirdiğini  savunmaları  şeklinde 

sıralanabilir. Bu görüşün yayılmasında Paul Lagarde ve Julius Langbehn gibi Alman yazarların 

yanında “okült” gibi mistik derneklerin faaliyetleri de etkili olmuştur.5 

www.etari

h.com

Faşizm her  şeyden önce, 19. yy.’ın  ikinci yarısına dayanan medeniyet buhranının en 

yalın dışa vuruşudur. Bu dönemde olgunluk çağını yaşayan sanayi devrimi,  toplum  ruhunu, 

sanatkârlığı, meslekler arasındaki dayanışmayı, dinî yaşamı yok ederek geleneksel toplumlar 

üzerinde  yıkıcı  oldu.  Niteliksizleşen  meslek  sahipleri  basit  iş  gücüne  dönüştüler.  Bu  iş 

gücünün,  sahibi  olmadığı  ve  kontrol  edemediği  makinaların  etrafında  fabrikalarda 

yoğunlaşması,  şehre  göçün  sağlıksız  bir  şekilde  yapılması,  geleneksel  toplumun  yapısını 

bozduğu  gibi  sosyal  dokuda  yeni  bir  entegrasyon  arayışı  içinde  olan  ve  yalnız  bireylerden 

oluşan  kitle  toplumunun  öne  çıkmasına  da  neden  oldu.6  Kitlelerin  düşmüş  olduğu  açmazı 

dönemin önde gelen  filozofları güç, yağma,  iktidar ve  savaş gibi kavramlarla çözümlemeye 

çalışmaktadırlar.  Friedrich  Nietzsche,  durumu  ‐İyi  ve  Kötü’nün  Ötesi‐  adlı  eserinde  şöyle  açıklıyor: 

“Yağmalamak aslında yabancı ve zayıf olan her şeyi yağmalamak, zarar vermek, tahakküm etmektir. Onu 

baskı altında tutup kendi  şeklini ona dayatmaktır, onu  içine almak, az veya çok ondan çıkar sağlamaktır 

{...}  Günümüzde  her  konu  hakkında,  sömürgenin  var  olmayacağı  toplumların  geleceği  hakkında 

heyecanlanıyoruz. Böyle kelimeler, benim kulaklarıma gönüllü olarak bütün organik  işlevlerinden  feragat 

eden yeni bir yaşam tarzının icad edilmesinin söz verilmesi gibi geliyor. Çıkar sağlamak, sefih bir topluma 

ya  da mükemmel  olmayan  ve  ilkel  bir  topluma  has  değildir:  Önceliğini  oluşturduğu  hayatın  ayrılmaz 

parçası. Tam olarak yaşamında iradesi olan güç isteğinden çıkıyor.”  

Nietzsche,  Alman  ırkçılığına  “üstün  insan”  söylemini  kazandıran  düşünür  olma  özelliğine  de 

sahiptir. Üstinsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar 

Heinrich  Miller,  17.  yy'da  yazdığı  Geistlichen 

Erquickstunden  adlı  eserinde  kullanmış  olsa  da 

Nietzsche,  bu  kavramı  olgunlaştırarak  ırkçılığın  temel 

söylemi  haline  dönüştürmüştür.  “Böyle  Buyurdu 

Zerdüşt” adlı eserinin  farklı bölümlerinde  “…İnsan bir 

iptir  ki  hayvanla  üstinsan  arasına  gerilmiştir. 

Uçurumun  üstünde  bir  ip.  Tehlikeli  bir  geçiş,  tehlikeli 

bir  yolculuk,  tehlikeli  bir  geriye  bakış,  tehlikeli  bir 

ürperiş  ve  duraksayış…Çünkü  insanlar  eşit  değildirler. 

Gerçek  budur.  Ve  benim  istediğim  şeyi  onlar 

istemezler…  İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, 

siz  şeytan  diyeceksiniz…  üstinsan  sert  olmalıdır… 

Panayırda  kimse  üstinsanlara  inanmaz.  Orada 

konuşmak  isterseniz  halk  tabakası  göz  kırpar  ve  "Biz 

hep  eşitiz"  der…  Haydi  haydi,  ey  üstinsanlar!  Ancak 

şimdi  insan,  geleceğin  doğum  sancısındadır.  Tanrı 

öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın… Ey üstinsanlar, 

içten  adamlar,  açık  kalpliler;  güvensiz  olun! 

Derinliklerinizi  gizli  tutun;  çünkü  bugün  halk 

tabakasının  günüdür…”7  benzer  ifadelerle  üstün  insan  vurgusunu  sıkça  yapmakta,  adeta  kendisini 

üstün insanın habercisi ilan etmektedir.  

Alman  ırkçılığının en açık  tarifi konuşmaları Nietzsche’den alıntılarla dolu olan Adolf 

Hitler  tarafından  yapılmaktadır:  “ırkçı  anlayış,  insanlığın  farklı  ilkel  ırk  değerlerinin  yerini 

alıyor. Prensip olarak devleti, sadece  insan  ırkının mevcudiyetini canlı tutan bir amaç olarak 

görüyor. Irkçı anlayış hiçbir şekilde ırkların eşitliğine inanmaz, aksine onların farklılıklarına, az 

 Alman toplumunda işsizliğin ve Nazilerin 

Yükselişi 

www.etari

h.com

ya da daha  çok değerli olduklarına  inanır. Bu bilgi ona, en  iyinin  ve en güçlünün  zaferinin 

desteklenmesi, kötülerin ve zayıfların elenmesi zorunluluğunu gösteriyor. Irkçı anlayış böylece 

doğanın  aristokratlık  prensibine  hakkını  veriyor  ve  varlıkların  seviyelerinin  son  derecesine 

kadar  bu  kanuna  inanıyor.  Sadece  ırk  değerleri  arasındaki  farklılıkları  görmüyor  aynı 

zamanda birey değerlerinin farklılıklarını da görüyor. Irkçı anlayış için, kitlelerden soyutlanan 

insan, yıkıcı Marksizmin yanında düzenleyici bir güç olarak hareket ediyor. İnsanlığa bir ideal 

atfetmenin gerekliliğine  inanıyor. Zira ona göre bu,  insanlığın mevcudiyeti  için  ilk  şart.  Irkçı 

anlayış kendinden daha üstün bir  ırkın yaşamı  için tehlike oluşturan başka bir  ırkın var olma 

hakkını tanıyamaz. Zira kölelerin torunları tarafından işgal edilmiş, melezleştirilmiş dünyada, 

bütün  insani  güzellik,  soyluluk  kavramları  ve  insanlığın  ideal  geleceğe  olan  tüm  umutları 

tamamen  kaybolacaktır.  Kültür  ve  medeniyet,  bu  kıtada,  ayrılmaz  bir  şekilde  Arî  ırkının 

mevcudiyetine  bağlıdır.  Arî  ırkının  kaybolması  ya  da  azalması  bu  dünyaya  barbarlığın 

gölgesini getirecektir.” .  

Alman milliyetçiliğinin 20. yy. başlarında  ırkçı yönünün ağır basması ve faşist kimliğe 

bürünmesinde sadece romantiklerin etkisinin olduğunu iddia etmek hem eksik hem de yersiz 

olur.  19.  yy.’son  çeğreği  ile  20.  Yy.’ın  ilk  çeğreği  siyasi,  ekonomik  ve  toplumsal  açıdan 

buhranlar,  savaşlar  ve  kaosun  adeta  küresel  boyutlara  ulaştığı  bir  dönemdir.  İlk  dünya 

savaşının da bu dönemde yaşandığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda romantikler 

Alman  faşizmine  zemin  hazırlayan  etkenlerden  sadece  bir  bölümünü  oluşturmaktadır. 

Bunalımlı  dönemde  I.  Dünya  Savaşı’nın  1918  yılında  Versay  Antlaşması  ile  Almanya’nın 

aleyhine  sonuçlanması  ve  uzun  yıllar  süren  savaşlar;  toplumdan  ekonomiye,  siyasetten 

sanata hayatın  tüm  alanlarını  etkilemiştir. Romantiklerin  temelini  attığı milliyetçilik;  siyasi, 

ekonomik ve toplumsal buhranla birleşip propaganda ile geniş kitlelere ulaştığında Nazilerin 

iktidarına zemin hazırlamıştır.  

 

 

 

 

                                                            1“Romantizm”, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, c.19, s.9900 2Orhan Hançerlioğlu,  “Romantik Toplumbilim”, Toplumbilim Sözlüğü, s. 329 3 Charles Seignobos, Çev: Samih Tiryakioğlu, Avrupalı Milletlerin Mukayeseli Tarihi, s. 401 4 www.wikipedia.org 5 Michael Howard, The Occult Conspiracy: The Secret History of Mystics, Templars, Masons and Occult Societies, 1.b., London: Rider, 1989, s. 106 6 Georges Langlois, 20. Yüzyıl Tarihi, s.157 7 Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt, s.13‐268     

www.etari

h.com

                                                                                                                                                                                           

Nazi Afişlerinde Faşist Propaganda 

   

     

     

     

  

      

    

www.etari

h.com