33
SOMUNCU BABA Tarih ve Kültür Merkezi l(jllfur · Tarilt · Diq · Medeqiyef L ULUSLARARASI S MPOZYUMU 27·29 Ekim 2016

S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

~ SOMUNCU BABA

Tarih ve Kültür .Araştırmaları Merkezi

l(jllfur · Tarilt · Diq · Medeqiyef

L ULUSLARARASI

S MPOZYUMU

27·29 Ekim 2016

Page 2: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

~

AKSARAY ÜNİVESİTESİ SOMUNCU BABA TAİUH VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI

UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINI

I. Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Tarih, Kültür, Din, Medeniyet) Tam Metin Kitabı

Editörler

Mehmet Sami YILDIZ Aksaray Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi

Ayşegül CAN Aksaray Üniversitesi,

Somuncu Baba Tarih ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

Mehmet ÖZKAYA Aksaray Üniversitesi, Eğitim Fakültesi

Vildan ARMAGAN Aksaray Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

ISBN 978-605-88368-2-2

Baskı: Dizgi Ofset Matbaacılar Sit. 10451. Sk. No:4 Karatay/KONYA

Şubat 2017

''I. Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Tarih, Kültür, Din, Medeniyet) isimli kitabın tüm yayın hakları Aksaray Üniversitesi Somuncu Baba Tarih ve Kültür Araştınnalan Uygulama ve Araştınna Merkezi'ne ait olup her hakkı saklıdır. Bu yayının hiçbir lasmı, editörlerin önceden yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz, bir geri çağrı sisteminde saklanamaz veya herhangi bir biçimde elektronik veya mekanik, kopyalama, kayıt veya başka yollarla iletilemez.

Ali rights reserved. No part of this publication may be reproduced, stored in a. retrieval system or transmitted in any form or by any means electronical, mechanicalal, photocopying, recording or otherwise, without the prior written permission of editors.

''I. Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Tarih, Kültür, Din, Medeniyet)'na ait bu bildiriler kitabı

667 sayılı KHK ve bu KHK kaps~ıjı_iJicı:~ :El;t:TQ!-P;PE.·v\:f.:diğer milli birliğe düşman terör örgütlerine yönelik alınan önlemler/ikap·saniıı:itla,~anlaıi (J72, 675 ve 677 sayılı KHK'lar

• • 1

dikkate alınarak hazırlanmıştır. ;

... ----· . ··-. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sami YILDIZ

Sempozyum Başkam

İletişini [email protected]

Sekreter Okutman Ayşegül CAN (Aksaray Üniversitesi)

Page 3: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye LU1uslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Sempozyum Açılış Konuşması SOMUNCU KOCA HAZRETLERİ'NİN KELİME-İ TEVHİD ZİKRİ RİSALESİ

HAKKINDA

Özet

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Somuncu Koca Hazretlerinin (v.1412) Ke/ime-i Tevhid Zikri Risalesi'ni metin dili Arapça olan orijinal elyazmasından Türkçe'ye çevirisini bir kitapçıkta 2004 yılında yayımlamıştım. Çalışmada bu risalenin tanıtımı yapılmakta, metnin tercümesi takdim olunmakta ve muhtevası Allah-insan ilişkisinin temel ilkesi, "Allahım! Seni seviyorum." demenin temel ifadesi "kelime­i tevhid" çerçevesinde tetkik ve tahlil edilmektedir. Böylelikle Somuncu Koca Hazretlerinin (v.1412) "dünya görüşü" hakkında düşünme imkanı verebilecek bazı yorumlar müzakereye sunulmaktadır.

Abstract

I published in a booklet in 2004 a translation of the Hazrat Somuncu Koca ( d.1412) "Kelime-i Tevhid Zikri Risalesi" from its original manuscript of Arabic to the Turkish. in that study, this book.let is introduced, the· translation of the text is presented, and its content the basic principle of God-man relation is examined and analyzed in the context of the "Word Tawhid" which is the fı.ındamental expression of "My Allah! I love you". in this way, some comments are presented to give the possibility of thinking about the "world view" of Hazrat Somunc~ Koca (d.1412).

Sunuş

Milletimize memleketin kutsal değerlerini bildirmek, taşına toprağına sinen atalarımızın nefesini fikri eyleme/amele tercüme edecek bir vasıta kılınabilir. Bu yaklaşımla dindarlığımızı güncel değerlerle inşa etmek çabamızda birey ve toplum olarak, bilmeye-görmeye-yaşamaya şiddetle muhtaç olduğumuz gerçekleri, yüksek insani değerleri öğrenebiliriz. Bu sebeple Somuncu Koca Hazretlerinin (v.1412) Kelime-i Tevhid Zikri Risalesi'ni güncel bir okumayla örnek şahsiyetine işaret etmenin anlamlı olacağı değerlendirilmiştir.

Öncelikle, "Yüce Allah'a aşık olmak ne güzel şey!" hikmetinin onda tecelli ettiği belirtilmelidir. Bu manada Yunus Emre Hz.nin şu sözü hatırlanmalıdır:

Yunus öldü diye sala verirler Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez

Sonra, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'e içten bağlıkla muhabbet üzere olduğuna özellikle dik.kat edilmelidir. Ardından Kur'an-ı Kerl:m'in emirlerine gönülden uyduğu ve sünnet-i seniyyeye candan bağlı bulunarak hayatın her alanında bu iki kaynağı yüksek ahlfilô

- 1 -

Page 4: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Semp_ozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

değerler alanından yaşadığı iyi bilin.melidir. Müslüman kültüründe bu eylemin adı Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ahlakı yani Kur'an ahlakı ile ah/aklanmaktır.

Bu yüksek örnek-önder insanın dış dünyada/zahirde dine/şenate anılan çerçevedeki bağlılığının, iç dünyada/batında ayrı bir seyirle/yolculukla akıp gittiği malumdur. Somuncu Koca Hazretlerinin iç dünyasını keşif ve aydınlatma yolculuğu Bayramiyye1 yolunda birleşir. Bu demektir ki onlar, halvetiyede en son esma olan el-Vabidu'l-Kahhar ile aşk-ı ilahlden manevi makam almışlardır. Fuzfili (1483- 1556) bu manayı şöyle anlatmıştır:

İlim kesbiyle paye-i rif at

Arzı1-yı muhal imiş ancak

Aşk imiş her en var alemde

İlim bir kll ü kal imiş ancak

Bu manadan olarak insan, Yüce Allah'ın lütfu ile doğuştan sahip olduğu sevmek-sevgi varlık şartını keşfetmelidir. Çünkü sevgi-sevmek, yaşamak gibi bir sanattır. Aşk-ı ilahlden manevi makam alan insan, bu sanatı insanlara elbette öğretecektir. Zira bu sanat kuramda/teoride ustalaşmak (bilgi, bilgi sahibi olmak) ile, uygulamada/pratikte ustalaşmak (eylemli varlık/amel-i salih üreten varlık) bileşenlerinden oluşur. Bu da sevginin formülüne eriştirir: sevgi=bilgi+çaba.

Dolayısıyla alimlerin-velllerin hayatında yüksek ahlaki değerler eğitimi her gün ve her an hayata katılmakta idi. Hayatı paylaşttldan insanlara da bu Kur'an ahlakıyla yaşama sanatının eğitimini ilim-irfan-hikmetle vermekte idiler. Böylelikle talebeleri ile, yani insanlık eğitimini talep edenler-insanlığını keşfetmek çabasını kendi bireyselliklerinde hayata katmak isteyenlerle eylemlerini/amellerini, insan olmanın renkleri olarak insanlık gökkuşağına

katıveriyorlardı. İstiyorlardı ki talebeleri, aklı bulup bilgiyi elde eden, irf'anı kazanan ve hikmete eren bi.İ"eyler olsunlar!

Somıncu Koca Hz. 'nin asırlar öncesinden bugüne ulaşan bu risalesi üzerine bir okumayla bu alimin-arifin yüksek şahsiyetinin zemininde Kur'an-ı Kerim'i ve sünnet-i seniyyeyi ilim-irfan-hikmetle hayata katmak çabası bulunduğu müşahede olunacaktır. Yukarıda ifade edildiği üzere bu çabanın adı kendi tarihinde Kur'an ahlakıyla yaşama sanatı maharetidir.

Aşağıda takdim edilecek başlıklar altında, bu manada, Somuncu Koca Hz.nin Kelime-i Tevhld zilai hakkındaki ifadelerinin nasıl okunabileceğine ilişkin bilgi sunulacak, ardından risalenin ta'likatlı2 tercümesi takdim olunacaktır.

1 Hüseyin Vassafın Sejine-i Evliya'daki (Kitabevi, İstanbul 2006, 11.433) takdimine nazran ifade olunmuştur. 2 Ta'likat: "İsiam telif geleneğinde bir metnin daha iyi anlaşılabilmesi için sayfa kenarlarına yazılan· notlar, bir

müellifin bazı görüş ve düşüncelerinin notlar halinde toplandığı eserlerin ortak adı .

Açıklama niteliğinde kaleme alınan ta'likat, bir eserin anlaşılamayan yerlerini açıklığa kavuşturmaya yönelik olabildiği gibi konuyu daha ayrıntılı biçimde ortaya koymak amacıyla da yapılmıştır. Yazma ve basma eserlerde

-2-

Page 5: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

A. İnsan ve Fıtratı (Özü)3

insan, başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü/fıtratı itibariyle her kültür ve çağda geçerliği, uygulanabilirliği olan tabiatından (fıtratından! kaynaklanır4. İnsanın fitrf kabiliyetlerinin kaynağı, kendisini ve evreni yaratan aşkın kaynaktır: Yüce Allah.

O halde Yüce Allah, insanı yaratmış, hem fıtratını/özünü vermiş hem de "hayat" nimetini bahşetmiştir (karşılıksız olarak vermiştir)5 . İşte bu öz/fıtrat öyle bir şeydir ki, insanoğlu nerede doğmuş olursa olsun "aynı özle/fıtratla" doğmaktadır. İnsanın

özüne/fıtratına uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirebilmesi için Yüce Allah, peygamberleri aracılığı ile yarattığı insanla konuşmuş (vahiy) ve rehberler (peygamberler6) göndermiştir.

Bu sebeple ilk insan Hz. Adem bir peygamber olarak aldığı vahiyle "nasıl insan olunur?" sorusuna cevap vermiştir. Bu, "tevhld süreci"nin başlangıcıdır. Böylece insanın Hz. Adem'le başlayan yeryüzü serüveni, insanın varoluşunu nasıl gerçekleştirmesi

gerektiğine ışık tutmaktadır7 •

İnsanın hayatım anlamlandıran bu ışık, ilk peygamber Hz. Adem' den Son Peygamber (Hatemu'n-Nebiyyln.) Hz. Muhammed'e8 kadar daima aynı ilkeyi, "Tevhid"9 tekrar etmiştir. Tüm çağlar ve nesiller boyunca, her toplumda iman etmenin

ta'likat haşiyede görüldüğü üzere sayfa kenarlarına konulur. Satır aralarına düşülen kısa notlara ise hiişiyenin yanı sıra ta'likat da denilmiştir." (Sedat Şensoy, "Ta'likat", DİA, XXXIX.510.) 3 Kur'an Nedir? {Şule Yayınları, İstanbul 2016 6. baskı)'dan tasarruf edilerek alınmıştır.

4 Rum 30/30.

5 Mülk 67 /1-2 ayetleri bu anlam çerçevesinde okuyabiliriz.

6 Peygamber: "!.Resul, elçi, nebi, yalvaç. 2.Allah'ın kendi katından kullarına· göndermiş olduğu inanç esaslarını, ibadet biçimlerini, ahlaki kuralları, tüm emir ve yasaklarını bildirmek, insanlara güzeli, doğruyu ve yanlış olan şeyleri açıklamak üzere görevlendirdiği ve vahiyle desteklediği seçilmiş insan." (Dinf Terimler Sözlüğü, MEB Yay., Ankara 2009)

.7 Bkz. İbrahim 14/4. "Tevhid'in Delili: Allah, semavat ve arzın tek Halikı, Rabbi ve Rezzak'ı (27:60-61; 35:3;

40:62; 43:87), bütün güç ve kudretin sahibi (2: 107; 3:26, 189; 5: 17, 18, 40, 120; 24:42; 42:49; 57:5; 85:9), hayatı

ve ölümü verme gücünün sahibi (44:8), musibete uğramışların yalvarışlarını duyan ve onları sıkıntıdan kurtaran ((10:22-23; 17:67; 27:62-63), "karanın ve denizin karanlıklarından kurtaran" (6:63, 97; 27:63) ve onlaranzıkveren (10:31; 27:60; 35:3) Allah olduğu için, hiç kimse Allah'ın uluhiyetine ortak olamaz.

Tevhid'in delili sadece dış tabiata değil, insanın kendi varlığında da bulunmaktadır; musibet vakitlerinde insan A1Jah'a ortak koştuğu herşeyi unutup Tek Allah'a yalvarmaktadır.

8 Anadolu' da bu süreç halkın dilinde ve dualarında "Adem' den Hatem'e ... " denilerek ifade edilmiştir.

9 Tevhid: "Tevhld, inanç ilkesi olarak, mutlak anlamda Tann'nın biricik olduğuna inanmayı ifade eder.

Kur'an'daki, "Sizin ilahınız tek bir ilahtır.'"(Bakara, 2/163; Mii'ide, 5/73; En'am, 6/19) ve "De ki: O Allah birdir." (İhlas, 112/1) ayetleri tevhld inancını vurgular. İslam dininin temelini tevhld inancı oluşturur. Terim olarak tevhld

- 3 -

Page 6: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

özünü teşkil eden bu temel inancın, yani "tevhld süreci 10"nin esaslan aynıdır. Onun için semavi dinlerin hepsine "İs itim " denilıniştir11 .

Bütün peygamberler "tevhld süreci"nin bir halkası olarak vahiy kaynaklı ve "Tevhid" temelli mesajlarını, her çağda insanın hayatını anlamlandırma beklentisine konu olan ne varsa, o beklentilere cevap veren bir dünya tasviri ile sunmuşlardır. Peygamberler, bilerek kavimlerinin çoğu geleneklerini, o zaman ve mekanda hakim düşüncelerini aşmışlar, bunların olumlu veya olumsuz etkilerine takılmadan insanları, "Tevhid" ile hayatı anlamlandırmaya çağırmışlardır12 . Tevhid'in zaman dışı

Yaratan'la yaratılanlar arasındaki sının idrak etmek şeklinde tanımlanabilir. Bu açıdan tevhid, Allah'ın zatında,

sıfatlarında, fiillerinde biricikliğini ve ibadete layık yegane varlık olduğunu l;>ilmeyi içerir. Allah yaratan,

yöneten, eğiten, sahip olan, öldüren, dirilten, yaşatan, nzk·veren, duaları kabul eden, helal ve haram koyan, sadece

kendisine ibadet edilen, evreni sevk ve idare eden varlıktır. Bu bağlamda mümin, Allah'ın göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbi olduğuna inaou; O'na ortak koşmaz (Şu'ara', 26/24, 26; Nahl, 16/116; Tevbe, 9/30-31; Zumer, 39/3). İslam inancında buna Rab oluşta (RubObiyette) tevhfd adı verilir. Allah Rab olarak tek

olduğu gibi, ilah olarak da tek ve biriciktir. Çünkü ilah, inanç ve ibadetlerde kendisine yönelinen, derin saygı

beslenen, her şeyden daha çok sevilen ve kulluğun sadece kendisine özgü kılındığı bir varlıktır. Bütün bu özellikleri taşıyan sadece ve sadece Allah'tır. Buna İlah oluşta (ulfihiyette) tevlıfd denir. İslam inancının özünü

oluşturan birleme sözü (kelime-i tevhid) Allah'tan başka hiçbir varlığın ilah olarak tasavvur edilemeyeceğini

vurgular (Yfuıus, 10/18; Yılsuf, 12/40)." (Ramazan Altıntaş, İslamiyet-Hıristiyanlrk Kavramları Sözlüğü, Ankara

Üniversitesi Yayınlan, Ankara 2013, II.785-86.)

~o "Kur'an'a _göre, tevhid, insanlığın asli itikadı, ve çağlar boyunca peygamberlerin tebliğ e~ği ve canlandırmaya ç1alıştığı şeydır (2:133; 16:2; 21:25). Hz. Nuh (7:59; 23:23), Hz. Hud (7:65; 11:50), Hz. Salih (7:73; 11:61), Hz. Şuayb (7:85; 11:84) veHz. Muhammed (7:158; 9:129; 18:110; 21:108; 41:6) kavimlerini tevhid'e çağırmışlardı."

(Mustansır Mir, Kıır'anf Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Çev. Murat Çiftkaya, İnkılab Yayınlan, İstanbul 1996, s.194-195.)

11 Al-i İmran 3/9: Maide 5/3; En'am 6/125; Zümer 39/22.

İslam: İslam, özü itibariyle, Allah'ın varlığına ve birliğine inanıp O'na teslim olmayı ifade eder. Bu manada önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin genel adı İslam'dır. Hz. Adem'den, Hz. Muhammed'e kadar gelen vahiyler,

form (şeriat) olarak farklılaşsa da özü itibariyle aynıdır (Ma'ide, 5/48). Kur'an'da İbrahim bütün benliğini Allah'a

teslim etmiş (müslüman) bir kimse olarak tasvir edilir; Hz. Muham.med'in de, ilk teslim olanlarda.o (müslümanlarda.n) olduğu bildirilir (En'am, 6/14; Zumer, 39/12). Bunun yanında İslam, Kur'an ve Süıınet'te Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği dinin özel adı olarak kavramlaşmıştır (Nesal). İslam'ın temel kaynaklan, Kur'an ve Süıınet'tir. (İsmail Hakkı Ünal, İslamiyet-Hıristiyanlık Kavramları Sözlüğü, Ankara Üniversitesi Yayınlan, Ankara 2013, 1.391.)

12 "Tevhidin Ameli Boyutu: Tevhid, bazı ameli tezahürleri gerektirir. Zira, o sırf itikadi düzeyde bir Allah inancı olmayıp, aynı zamanda bu itikadın gereklerine uygun davranışlardır. Bu itibarla, hakimiyet ve kudret sadece

Allah'a aittir (6:57, 62; 12:40, 67) ve Allah'tan başkasının hükmüyle hüküm veren büyük günah işler (5:44, 45, 47). Aynca, Allah bütün insanları tek bir insan çiftinden yaratmıştır (4:1); Allah'ın birliği insanlığın birliğine

delalet ettiği gibi, toplumun diğer üyelerine karşı sorumlulukları gerektirir. Tevhid akidesi bu bakımdan İslami

sosyal hümanizmin temelini teşkil eder." (Mustansır Mir, Kur'anf Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Çev. Murat Çiftkaya, İnkılab Yayınlan, İstanbul 1996, s.194-195.)

-4-

Page 7: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

(intemporal) ve evrensel (universal) karakterini, kendi hayatlannı anlamlandırmada -­bireyin terkip/sentez güçleri ile göstermişler, diğer insanlara örnek olmuşlardır13 .

Bunun sebebi insanın yaratılış hikmetinde saklıdır:

1- İnsan, imtihan edilmekte olan, yani sorumluluğu üstlenmiş bulunan bir varlıktır. Dolayısıyla hayat bir sınavdır.

Hayatın imtihan olması ilci anlam içerir:

- yüklenilmiş sorumluluk ve "emanet" 14·

Burada "yüklenilmiş sorumluluk ve emanet" terimi ilci boyut içerir:

Birinci boyut: bütün varlıkların insana emanet edilmesidir.

İkinci boyut: bütün varlık kategorileri'nin insanda mevcut bulunmasıdır.

İşte bu yüklenilmiş sorumluluk ve emanetin doğal sonucu da vahiyle (önceki Kitaplar ve Kur'an'la) gelen hayatı anlamlandırma (emirler-yasaklar)dır. Bu durumda: "hürriyet (eylem, seçme) = iman veya inkar" olarak gerçekleşir. 15 •

13 18/Kehf, 28/Kasas ve 36/Yasln (ilk üç sayfası) sürelerini bu bakış açısıyla bir kere daha okuyabiliriz. Ayrıca bkz.

İbrahim 14/9-12 (ve surenin tümü).

14 Bkz. Ahzab 33/72.

Sorumluluk: Sorumluluk, akıl, irade hürriyeti ve kudret sıfatlarına sahip bir varlık olarak insanın kendi yapıp etmelerinin sonuçlarını yüklenmek zorunda olmasıdır. Kur'an'da sorumluluk, dünya ile ahiret arasındaki ilişkide

insan varoluşunun temel ekseni ve irade hürriyetinin mantıksal bileşenidir. Sorumluluk, sadece insan tÜrünün kabul etmeyi göze aldığı ilahi bir emanet (Ahzab, 33/72) ve beşeri hayatın nihai anlam ve amacıdır (Kıyamet,

75/36). Kur'an sorumluluk konusunda iki hususu vurgular: Bir, sorumlu!~ bireyseldir (Bakara, 2/141; İsra', ' 17/36); iki, insan denenmek için yaratılmıştır ('Ankebfit, 29/2; Ziiriyat, 51/56). Bu iki esasa göre herkes kapasitesi

ve sahip olduğu imkanlar ölçüsünde (Bakara, 2/256) sorumludur. (İbrahim Arslan, İslamiyet-Hıristiyanlık Kavram/an Sözlüğü, II.682.)

Emanet: . Emanet, insanın, akıl ve irade sahibi özgür bir varlık olarak yaratılmasından ve ilahi teklife muhatap

olmasından doğan sorumluluğudur. Bu sorumluluk, insanın iyi ile kötü arasında tercihte bulunabilme özgürlüğünü

ve yeteneğini ifade eder. Tann insana bu emaneti takdir ederek ona özne olma imkanını sağlamıştır. Tanrı ile insan ilişkisi kapsamında değerlendirilen emanet, Tann'nın insana verdiği özel anlam ve değeri ifade eder. Evrendeki

hiçbir varlığın yüklenemediği emaneti insan yüklenerek, evrende seçkin bir statü kazanmıştır. Bu statü, akli/bilişsel ve ahlaki anlamlar içerir. İnsan, bir yandan evrensel değerlerden yana tavır koymak ve taraf olmakla; diğer yandan

kendi gerçekliğinin, imkan ve yeterliliklerinin emanet olduğıınun bilincinde olmakla yükümlü tutul.muştur. (İbrahim Arslan, İslanıiyet-Hıristiyanlık Kavramları Sözlüğü, 1.212) . 15 Dehr (İnsan) 76/3'de ve 76/29.

Hürriyet (Özgürlük): Kur' an' da doğrudan 'özgürlük' kavramına birebir karşılık gelen terim bulunmamasına karşın insanın :fiillerinin ahlaki sonuçlarından soruınlu olduğuna dair açık ifadeler böyle bir koşulun (insan özgürlüğünün) aşkın anlamda varsayıldığını göstermektedir. İslam'da özgürlüğün önemi daha çok ahlaki sorumluluğıın bir önkoşulu olmasıyla ilgilidir; önemli olan, kişinin özgürlüğünü ne yönde kullanacağıdır. Bir başka ifadeyle, Kur'an

- 5 -

Page 8: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

2- İnsan, Allah'ın yeryüzündeki halifesidir (halifetu'-llahi fi'l-ard)16•

Bu görevin en somut örnekleri peygamberlerdir. Onlar, hayatın değerli ve anlamlı kılınmasına dair vahiy odaklı yaşantıları ile insan olma bilincini somutlaştırmışlar ve insan olma imkanlarının yollarını" göstermişlerdir. Çünkü halife-insandan istenen, hayatı dolu dolu yaşaması ve hayat tarafından sorgulamşında başarılı olmasıdır; kaybetmesi değil. İşte Kur'an-ı Kerim de vahiy sürecinin son halkası olarak, diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri/özsel imkanlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır:

"Rahman

Öğretti Kur'an'ı

Yarattı insanı

Belletti ona o güzel beyanı. "

(Rahman 55/1-4)

"Oku ismiyle o Rabbinin ki yarattı

İnsanı bir ataktan yarattı

Oku, o keremine nihayet olmayan Rabbindir

Kalem ile öğreten de

O insana bilmediği şeyleri öğretti

Sakın okıımamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan eder

J;endini müstağni gönnekle

Her halde nihayet Rabbinedir dönüş!.."

(Afak 96/1-8)

Bu sebeple Kur'an-ı Kerim, insandan

açısından, sorumluluk ve sıİlanmak için öngörülen özgürlükten daha önemlisi kişinin özgür olarak ne yaptığıdır. Nitekim bu noktada Kur'an insanın başıboş bırakılmadığını ifade etmekte (Kıyame, 75/36); bayatın ve ölümün yaratılışında kimin daha iyi işler yaptığını sınama (Mulk, 67 /2) hikmetinin bulunduğuna işaret edilmektedir. İslam'da Tanrı insan ilişkisinin temelini özgürlük oluşturur. İnsan için özgür seçimlerini etkileyen doğasından kaynaklanan herhangi olumsuz bir belirlenim söz konusu değildir. İnsan ölüm sonrası hayatta karşılaşacağı ödül ve cezayı tamamen kendi özgür seçimleriyle belirler. Tanrı insanın özgür seçimlerinin sonuçlarını insana vereceğini vaat etmektedir. (Mehmet Sait Reçber, islamiyet-Hıristiyanlık Kavramları Sözlüğü, II.605-606.)

16 Bkz. Bakara 2/29-30; Enbiya 21/105. Bu ayetler i Ahzab 33/72. ayet ile beraber okumak ve "tedebbür etmek

(cogito)", "insan"ı tanımakta yararlı olabilir.

- 6 -

Page 9: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye

!.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

- özünü bulmasını (keşfetmesini),

- duy~, düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını,

- yani varolma bilincinin farkına vannasını ister.

Bunun gerçekleşebilmesi yani Kur'an'ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur:

-Oku!

- Düşün (Tedebbür et (cogito)/üzerinde derin düşün)!

-Anla!

- İhlasla yaşa!

Hz. Peygamberin Kur'an-ı Kerim'i temel alan eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine, uyarlanmasına yönelikti. Onun canlı ve hayatla içiçe .kişiliği, Kur'an'ın hayatı anlamlandırmasında insana bırakılan boyutu temsil eder. Bu sebeple "sünnet"

17,

Kur'an'ın nasıl yaşanacağının/b.ayatı anlamlandıracağının ve insan olma imkanlarının yolunun daima nasıl açık tutulacağının bilgisini verir. 18

Sahabller (arkadaşlan,dostlan, öğrencileri), bu örnek yaşantıdan Kur'an'ı hayata tatbik etme/hayatı anlamlandırma usfilünü/yöntemini öğrenmiştir. Onlar, Kur'an'ı yaşarlarsa "sünnette (Hz. Muhammed'in örnek yaşamında)" ne bulacaklarını görmüşlerdir. Hz. Peygamber ve sahabilerinin (dostlarının) bu yaşantılarının bizim içüı anlamı ise Kur'an'ın hayatı anlamlandırmasının

-karşılığı olan,

17 Sünnet: "l.Yol, adet, gidişat, huy, karakter, mizaç, biil, tavır, davranış. 2.Hz. Peygamberin Kur'an-ı ~erim'den anlamış olduğu şeyleri hayatında yaşama biçimi, Hz. Muhammed'in bayat tarzı." (Dini Terimler Sözlüğü, .MEB

Yay., Ankara 2009) "Sünnet, Hz. Muhaınmed'in elini ve ahlaki örnekliği olarak da tanımlanabilir. Hz. Muhammed'in bu örnekliğinin farklı yönlerini dikkate alan İslam bilginleri sünneti, sözlü (kavil), uygulamalı (fiili) ve onaylı (tala-irf) olarak üçe ayırmışlardır. Birincisi, Hz. Muhammed'in sözlü açıklamalarını, ikincisi, eylem ve uygulamalarını, üçüncüsü de, onay verdiği tutum ve davranışları ifade eder." (İsmail Hakkı Ünal, İslamiyet­H~ristiyanlık Kavramları Sözlüğü, II.695.)

, 18 Hz. Muhammed'in, insan olma imkanlarının yolunun daima nasıl açık tutulacağının bilgisini transferinde

kendini tanımlarken kullandığı kelime "muallim"dir. Böylelikle o, olağanüstü yaşama sanatının "rol modelliği"nde hayata katılmasının temeline işaret etmiş olmaktadır.

Öte yandan Muallim Peygamber Hz. Muhammed kendisinin "yüksek ahlaki değerleri tamamlamak için gönderildiğini" belirtmiştir. Ahlak, akıp giden hayatla içiçe olduğundan, kendisini örnek alan, rol modeli olarak

izleyen inananlara kendi taribselliklerinde "yüksek ahlill değerleri tamamlama" sorumluluğunu yüklemiş olmaktadır.

-7-

Page 10: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kilittir, Tarih, Din, Medeniyet)

- kuruntu olmayan,

- tarihselliklerinde süresiz ve kendi bireysel tarihselliğim.ize transfer edilebilir,

- yaşanırken birbirleriyle çekişmeyen-çatışmayan, yüksek ahlak.l değerleri, yani

"kemal"e erişmeyi eylemlerinin gayesi olarak seçen, fıtratla örtüşen bir hayat tecrübesi

sunmasıdır.

Bu Kur' ani hayat tecrübelerini örnek almak, mümin bireye, hayatın Kur'an-sünnet

bütünlüğü içerisinde anlamlı ve değerli kılınmasının bilgisini verir. Mümin insan, bu

yaşantısında fıtri kabiliyetlerinin tümünü harekete geçirdiğinden kişi olarak imkanlarını

bilir, salih amel/iyi eylem üretme ve geliştirme yolunu açar. Her koşulda değerli/salih

(Allah rızasına ulaştıran) eylemde bulunma gücünü elde eder. Yani "Kur'an 'ın insanı" olma~ "kemdle yürümenin", hayatını nasıl anlainlandırırsa mümkün olacağının

bilgisini somutlaştırır. Ancak burada önem.le hatırlatılması gereken bir husus vardır:

- İnsanların vahyi kavrayışlarında ve algılayışlarında alış farklılığı vardır.

- Ayrıca insanların bilgi seviyesi ve

- içinde yaşadığı kültürel şartlar birbirinin aynı değildir.

Bu sebeple mümin bireyler de her belirli durumu değeri farklı bir yönde

anlamlandırabilir; ortaya koydukları amel (eylem/ürün) farklılık gösterebilir. Soyut bir

kavram olan yüksek ahllli değerleri (kemal'i/salih amel'i), kendilerine eylemlerinin

gayesi olarak seçemeyecek kadar yükselemeyen inananlar olabilir. Ama yine de onlar,

Kur'an'ın talep ettiği "ihltisla yaşamanın" gerekliliğini ve önemini takdir ederler.

Bundan dolayıdır ki Kur'an, hayatın anlamının gerçekleştiği iki yöne de hitap eder.

Çünkü insanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış

dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır.

Kur'an'la gerçekleştirilmiş anlam, insana:

- Allah' a yönelmek,

- yüksek ahlak.l değerleri kendi bireysel dindarlığında yaşamak,

- Allah'ın insan için yarattıklarından (halk) yeterli ve gerekli ölçülerde, çok fayda

elde edecek şekilde, yararlanma haklarının sağlıklı yollarını ve imkanlarını sağlar.

- 8 -

Page 11: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

B. İnsanın "Doğru" Ve "Değerli" Eylemde/Amelde Bulunması Nasıl .

Mümkün Olacaktır? 19

insan; hayatını anlamlandıruken, fıtratından kaynaklanan im.kanlan gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak hürriyetini de kullanır. O zaman insanın "doğru" ve "değerli" eylemde/amelde bulunması nasıl mümkün olacaktır?

"Doğru." ve "değerli" eylemde/amelde bulunmak için "önder/örnek" kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar, içinde bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı/değerli eylemler gerçekleştiren kişilerdir. Eylemlerinde insan olma imkanlarının yolunu daima açık tutma kaygısı, bu kişilerin ana özelliklerinden biridir. Çeşitli düşünceler, ideler olarak karşımıza çıkan bu anlamlan insan dünyasına getiren de, katan da bu kişilerdir20•

Bu özelliklere sahip kişiler, insanlığa insan olma bilincini nasıl sağlarlar?

- insanlarla ilişkilerinde bu özelliklerini bizzat yaşayarak yani hayatlarını doğru ve değerli eylemlerle anlamlandırarak gösterirler.

- İz'an/derin anlayış sahibi, fıtratına yabancılaşmamış insanlara, insan olmanın

bilgisini ilk elden sunarlar.

- Kendileriyle ilişkide olan kişilere, hayatın değerli/anlamlı kılınmasına dair sevgi, saygı, güven vb. belirli değerlilik yaşantılarını yaşatırlar.

- Bu değerlilik yaşantıları, bazı insanların ameli/eylemi olarak, gerçeklik kazanmasının sonucunda kendini kendi gözünde değerli kılmış olur. Fıtratını doyasıya gerçekleştirebilmenin bilgisinin edinildiği gerçekliği oluşturur.21 ·

işte insanın bir birey olarak veya topluluk içinde hayatını anlamlandırması (etik­aksiyon) meselesi ile dünyayı ve dünyada olup bitenleri anlamak ve açıklamak (bilgi) meselesi, bütün çağlarda, bütün filozoflarca, biri diğerine bağlı; biri diğerinin içinde ele

alınmıştır.

Bu iki meselenin toplumlara mal olmasının somut izleri vardır. Halk arasında yaşayan efsaneler, atasözleri, ahlfild nasihatler ve yasalar, hayatın türlü görünümlerine cevap veren hayatı anlama, açıklama ve anlamlandırmadır. İnsan, böylece bireyler ve toplumlararası ilişkilerde fıtratından kaynaklanan sert, kendi çıkarını düşiinen, hileci, ihtiraslı, egemenlik kurmak isteyen zihniyeti dengeye, doğruya, hak ve adalete ulaştırma

- . 19 Kur'ôn Nedir? (ŞOle Yayınları, İstanbul 2016 6. baskı)'dan tasarruf edilerek alınmıştır.

20 Peygamberlerin, filozofların, düşünürlerin, velilerin işlevleri bu bağlamda değerlendirilmelidir.

21 insanlığa insan olmanın bilincini somut yaşamıyla gösteren peygamberlerin, filozoflann, düşünürlerin, bilim insanlarının hayat hikayeleri bu maddeler çerçevesinde yeniden okunabilir. Prof. Dr. Eva de Vitray­Meyerovitch 'in hayatındaki anılan bağiamdaki örneklik için İsliim 'm Güleryiizü (çev. Cemal AYDIN', Şule Yayınları, İstanbul 2002 6. Baskı) başlıklı kitabı okumanızı özellikle öneririz.

-9-

Page 12: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

arayışı içinde olmuştur. Onun için yeryüzünün her köşesinde, insanlığın üzerine titrediği

ilk hakikatler, insanın :fıtratından kaynaklanan bu hakikatler olmuştur. Bu sebepledir ki

insanlar, böyle hakikatleri, insanın kendini gerçekleştirmesine ait böyle yaşantı

imkfuılarını anlatan edebi eserleri yüzyıllardır imrenerek okuyorlar22.

Peki bu yaşantıların anlamı nedir?

Bu yaşantılar, diğer yaşantılara (hayat tecrübelerine) göre özellik taşırlar. Dolayısıyla bunları yaşayanlar, hayattan farklı bir lezzet almışlardır.

Öte yandan bu yaşantılar, karşılığı olan, kuruntu olmayan, tarihselliklerinde süresiz, her bir ilişkideki eşsizliklerinde eşdeğerli, aynı anda yaşanırken birbirleriyle çekişmeyen-çatışmayan yaşantılardır.

Bu hayat tecrübelerini örnek almak ise hayatın anlamlı/değerli kılınmasının

bilgisini verir. İnsan, bu yaşantısında fıtri kabiliyetlerinin tümünü harekete geçirdiğinden

kişi olarak imkanlarını bilme, amel/eylem üretme ve geliştirme yolunu açmış olur. Kişiye

her koşulda değerli eylemde bulunma gücünü sağlar. Yani kişiye "insan olma"nın, hayatını nasıl anlamlandınrsa mümkün olacağının yolunu gösterir.

C. Kelime-i Tevhid (~jill ~)Hakkında Öz Bilgi

Bu metin, Mehmet Nuri Pakalın'ın telif ettiği Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (MEB Yayınlan, İstanbul 1971, II.237-238; III.482-483)'nden, Hatice Kelpetin Alpaguş'un Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA, XXV.214-215)'nde yer alan Kelime-i Tevhid maddesinden

tasarruf edilerek ve bazı ilavelerle telif olunmuştur.

Tevhid, lügat cihetiyle bir şeyi birlemektir. Tevhld-i ilahi de Allahu Teaia'nın vahid-i

hakiki .olduğunu ve şerik ve nazirden (eş-ortak ve benzerden) münezzeh23 bulunduğuna iman

etmekten ibarettir.

22 Tek bir örnek vermek gerekirse: Kelile ve Dimne.

Miladi üçüncü asırda yazıya aktarılan Kelile ve Dimne, Hint hükümdarlanndan birinin oğullarını eğitmekle

görevlendirdiği bir Vişnu rahibi tarafından şehzadeler için hazırlanmıştır. Kitabın konusu temel insani varoluş

alanlarından iki ahlak alanı (aile ve siyasi terbiye) tizerinedir. Yeri geldikçe bireysel ahlak alanına da göndermeler vardır.

Kelile ve Dimne'nin bölüm başlıkları anılan içerikle birlikte incelendiğinde insanın kendini yüzlerce yıl önce

gerçekleştirmesinin görünümleri ve fıtratı/özü müşahede edilir. Bu durum Hz. Mevlana' dan La Fontain'e kadar

sayısız insana Kelile ve Dimne'nin neden kaynaklık ettiğini açıklama imkanı verir. Bir de "insan ilişkilerinin,

hükümdarlık ve yöneticilik san' atının, iyilik, fazilet, namus, cesaret, merhamet vs. gibi yüksek ahlak! değerlerin,

bu eserin bilindiği, en az 21 asırdan beri, hemen hiç değişmediğini gösterir."

23 Münezzeh: "(Allah için) insanlara mahsus her türlü sıfat, zaaf ve noksanlıktan uzak olan, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmayan." (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2005)

- 10-

Page 13: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray. Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Kelime-i tevhld ise, Allah'ın birliği manasına gelen ve "Zat-ı ilahiyyeyi zihinde

canlandırılabilecek her şeyden beri kılmak'' anlamındaki "La ilahe illallah "hakkında kullaİıılır

bir tabirdir.

"Allafıiı tevhld ve Allah'ı birlemek İslam dlninin üssü'l-esasını (temelini) teşkll eden iman

umdesidir (ilkesidir). Ve bu dinin en mühim hassa-i farikasıdır (ayırt edici özelliğidir).

"Sofiyyeye göre tevhid üç şeyden ibarettir. Cenab-ı Hakk'ı rububiyetle marifet24

vahdaniyyeti ikrar25, misil ve nazirden tenzili26 tir.

"Tevhid inancı hak dinin temelini teşkil eder27. İslam dinine girmek isteyen kimsenin yapması gereken ilk şey kelime-i tevhidi içtenlikle benimsemesidir. Kelime-i tevhid hayatın birçok safhasında insana telkin edilir. Yeni doğan çocuğa isim konulurken kulağına kelime-i tevhid fısıldanır, son demlerinde olan kimseye de kelime-i tevhidi söylemesi telkin edilir. Kelime-i tevhidin aslı "la ilahe illallah Muhammedün resftlullah" cümlelerinden. ibaret olup "Allah'tan başka tanrı yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir" şeklinde Türkçe'ye çevrilir. Kelime-i tevhid, inanç esaslarının ve dolayısıyla dinin özünü oluşturan iki temel üzeriiıe kurulmuştur. Bunların ilki Allah'ın yüceliğini ve birJiğini, ikincisi de O'nun insanlarla münasebetini sağlayan nübüvveti vurgulamaktadrr. Kelime-i tevhid gramer açısından

incelendiğinde önce "la" olumsuzluk edatı ile hiçbir tanrının bulunmadığı, sonra da sadece .~ir

ve gerçek tanrı olan Allah'ın varlığının ispat edildiği görülür. Bu ise tevhid ilkesinde öncelikle şirke sebebiyet verec~k inançların geçersız hale getirilmesi, ardından ispatın

gerçekleştirilmesinin gerektiğini gösterir.

24Rububiyet: "l. Tanrılık, ilahlık, uluhiyet. 2. Allah'ın, yaratmış olduğu tüm v?rlıkların haya~larını devam ettirmeleri için kurallar koyması, evreni sevk ve idare etmesi, insanların dünyada ve ahirette mutlu olmaları için vahiy ve kitap göndermesi, yarattığı varlıklarla tek tek ilgilenmesi." (Dinf Terimler Sözlüğü, MEB Yay., Ankara

2009)

Rububiyetle marifet: Rububiyetin hakikatini tefekkür ve keşif yoluyla kavramak, bilmek.

25 Vahdaniyet: "l. Allalı'ın birliği. 2. "Varlığında, yaratmasında, emretmesinde, füllerllıde, sıfatlarında ve

isimlerinde tek ve eşsiz olması, benzerinin olmaması." anlamında Allalı'ın sıfatlarından biri. Vahdaniyet, Kur'an­

ı Kerim'in ana konularından biridir. Kur'an-ı Kerim, vahdaniyete aykırı olan inanç biçimlerini şirk kavramı ile

ifade eder. insanları, Allah'ın vahdaniyetini hiçe sayacak her türlü inanç ve davranışlara karşı uyanı. A.İlah'ın valıdaniyeti ile ilgili şu ayet çok önemlidir: "Eğer göklerde ve yerde Allah 'tan başka tanrılar olsaydı yerin ve uöklerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin düzeni bozulurdu." (Kur'an-ı Kerim 21/22) Evrendeki mükemmel ve o doğal denge Allah'ın vahdaniyetinin bir göstergesidir." (Dinf Terimler Sözlüğü, MEB Yay., Ankara 2009)

Vahdaniyyeti ikrar: Allah'ın birliğinde, varlığında, yaratmasında, emretmesinde, fiillerinde, sıfatlarında ve i~iml~rinde tek ve eşsiz olması, benzerinin olmamasını kabul etmek, tasdik etmek, dille söylemek.

26 Misil ve nazirden tenzih: Yüce Allah'ı, şanına ve zatına layık olmayan eşten ve benzerden uzak ve yüce tutmak. '

21 ''Kur'an'da Tevhid ("Allab'ın vahidiyet ve ehadiyeti") İslam tektanrıcılığını oluşturur. Allah'tan başka ilah

yoktur (2:163, 255; 3:2, 6, 18, 62; 4:87, 171; 5:73; 6:19, 102, 106; 14:52; 16:22, 51; 20:8, 14; 22:34; 23:116; 27:26;

28:70, 88, 37:4). O mutlak anlamda Vahid ve Ehad'dir; ne çocuk edinmiştir, ne de ortak (17:111; 23:91; 25:2). (Mustansır Mir, Kur'ônf Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Çev. Murat Çiftkaya, İnkılab Yayınlan, İstanbul 1996,

s.194.)

- 11 -

Page 14: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye l.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

"Kelime-i tevhld cümlesinin üç manaya geldiği sofiyece kabul olunmuştur. 1- La

ma'bude illallah: Allah'dan başka Mabud (İbadet edilecek) yoktur. 2- La maksude illallah: Allah'dan başka istenilecek şey yoktur. 3-La mevcud~tllallah: Allah'dan başka varlık yoktur. La ma 'bude illallah demek hak olan mabudu isbat, batıl olan mabudu nefyetmektir (varlığını kabul etmeyip aradan çıkarmaktır). Buna "tevhid-i avam" (avamın tevhidi) denilir.

Mabud-i Hak; Hak Teala ve Tekaddes Hazretleridir.

Mabud-i Batıl; vaktiyle insanların yapıp taptıkları putlar ve onlar gibi şeylerdir.

La maksude illallah her şeyde, her hal ve karda maksud ancak Allah demektir. Buna

tevhid-i havas denilir.

La mevcude illallah Allah'dan başka hakiki mevcut yoktur. Mevcudatın hepsi adem aynasında vücud-i zılli ile mevcut demektir.

''Rahmetli Sadık Vicdani (1866-1939) "Tevhid ve Aksam-ı Tevhid"i izah ederken (Tomar-z Turuk-z Aliyye,, Melamilik, cüz: lsayfa: 60) Kelime-i Tevhit La ilahe illallah kelimat­i mübarekesidir dedikten sonra şunları söylüyor:

"İslam dini Risaletpenah tarafından bir hısn-i haşine teşbih buyurulmuştur. Onun dört duvarı (namaz, oruç, zekat, hac)'dan teşekkül ediyor. Sakf-ı alisi de (çatısı) kelime-i mübareke­

i Tevhiddir.

"O dört duvarın hangisinde vehıı ve rahne (çöküntü ve yarık) hasıl olursa oradan Şeytan­ı racim kaleye sokulmağa fürce (aralık); sakf ile kalbin arasına bir perde-i gaflet çekmeğe fırsat

bulur.

''Namaz kılmayarak, oruç tutmayar~ ve yahut nisaba malik iken zekat vermeyerek, haccı eda klldret ve imkanı mevcut iken bunu yapmayarak yalnız Kelime-i Tevhidin tertili ile (okumak, tekrarlamak) zikrullahdan hiçbir faide hasıl olmayacağını, çünkü Cenab-ı Hak namaz ve orucu terk eden zakirin Kelime-i Tevhidinden manayı selbedeceğini (olumsuz duruma getireceğini) beyan ederken Hazret-i Gazzali Risale-i Tevhid'inde diyor ki:

''Bu kabil ezkann (zikirlerin): Ya nar! , yama!, ya hubz! Diye akşamdan sabaha kadar

bağırmaktan hiçbir faide yoktur. Öyle bağırıp çağırmakla ne bir ateş gelip seni yakar, ne bir su seyelan ederek irva eyler (akıp gelerek susuzluğunu giderir), ne de bir ekmek gelip karnını doyurur.

[Abdestsiz, namazsız, oruçsuz tek.kelere koşanların veya bu mübalatsızlıkları

(umursamazlıkları) ile beraber dervişlik taslıyanlann nazar-ı dikkatleri celbolunurdu.]

"Sofiye büyükleri zikrin efdalı nefiy ve isbatı bildiren "Lailahe illallah" olduğunu

söylemişler ve için tasfiyesine bunu rükn-i azam (temel direği) kılmışlardır. Yine onların birtakımı da Lafza-i Celal (Allah) ile iktifa etmişlerdir ve Cenab-ı Hakkı Allah, Allah diye zikreylemişlerdir.

- 12 -

Page 15: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye I.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

"İsmail Hakkı merhum Şerh-ı Usul-ül-Aşere'de kelime-i tevhidi macun ve şerbete benzetiyor. Hasta bir adamın evvela içini temizlemek için kendisine münasip bir müshil içirirler. Sonra hastalığına göre başka ilaçlar verirler. Bunun gibi manevi ve ruhani hastalıklard@ şifayap olmak (şifa bulmak) için evvela insanın kalbini nefsi fesada uğratan maddelerden temizlemek lazımdır. Bunun da şerbeti devam üzere zikirdir. Zikr-i daim (sürekli zikir) insanın içini ağraz, ednas ve emrazdan tathir edip (garezden, kirlerden ve manevi hastalıklardan arınarak) masivaya mütaallik (insanı Allah'tan uzaklaştıran her şeyle ilgili) eser komaz. Zira masiva zulmet, zikrullah nurdur. Güneşin doğmasıyla gecenin karanlığı bilkülliye zail (tamamen yok) olduğu gibi zikrin nuriyle de beşeri zulmet muzmahil (yıkılmış, perişan olmuş) olur ve ona sabah-ı tecelli derler."

Tarikatların hemen hepsinde kelime-i Tevhid olarak Lailahe İllallah'tır. Allah'ı kelime-i Tevhit iltihaz edenler Mevlevilerdir. Mevleviler bu tevhide ism-i Celal derler."

Kıymetli alim Kamil Miras (d.1874 Afyonkarahisar-ö.30 Nisan 1957 İstanbul), Tecrid­i Sarih Tercemesi'nde Tevhid hadisini tercüme ve şerh ederken şöyle diyor:

"Bu cihetle rivayet ilminin alemdarı olan büyük Türk alimi İmam Buharl Tevhld-i Ban başlığıyla el-Cami'u's-Sahih'inde hüsn-i hatime yapmıştır. Kitabüt-Tevhid ile Sahih'i Buharf artık nihayete ermiş bulunuyor. Niyyet hadisiyle başladığı bu muhalled kitabını tesblh ve tahmid hadisi ile bitirmesi ne güzel fatiha, ne all hatimedir."28

Bu sebeple söz konusu tercüme ve şerhi mütalaaya sunmanın konuya bu boyutu da ilave etmek baJ.amından faydalı olacağı düşünülmüştür.

28 DİB Yay., Ankara 1991 onikinci baskı, Xll.415-420; 430-431.

- 13 -

Page 16: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ek.im 2016 !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

TERCEMESİ

<.Aiş·e radiytl llahu anha' dan rivayete göre, Nebi Salla' ll4Aıı aleyhi ve sellem Ashab'dan bir za.tı bir müfrezeye· kumandan yaparak gazaya· göndermişti. Bu zat ına<iyyetindeid arkad~ . larma ~dırclığı namazlarda Kur' an okur ve her . ~maıi (ikinci rek~atlarda " ~ı .iiıl JI' ~ ,, sitresi ile bitirirdL

fzAHI

.Hey>et-i seferiye-gazadan döndüklerin~e kumandanın i<ttyadını .fna«iyyet4 efradı Resftlu'llah'a arzettiier. Resiı.1-.i Ekrem de: Niçin böyle. yaptığını kendisine· sorunuz, buyurdu. Onlar . da gidip sordular. Kuµı3;1ldan şöyle cevap. verdi:

.. ""'.'"" ~ı ~ı->' Ji ·suresi RahmA.n.'ın sıfatıdır (Allah'ın bütün esmi> •Ve sıf'Atı bu.smed~dir). Onun .~çin bu sureyi okumağı severim. au cevabı alıp Resül-i Ekrem'e ·haber verince, Ne b t Salla' lldlıu aleyhi v~ s~llem :

- Haydi kumandaninıza müjde veriniz ki, muhakkak AlWl da onu sever, buyurmuştur.

Aksaray, Türkiye

"Buharf'nin bu babında ve Tevhfd-i Bdrf mevzu'undaki rivayetleri arasında en yüksek tevhfd delili Hazret-i 'iişe'nin bu hadisidir. Şöyle ki, fhlas-ı Şerifi okumağa devam eden kumandanın Allahu Tedld'nın muhabbetine nail olması, Alldhu Teald'nın bütün Esma* ve sıfatında birliğini iş'dr ·eden bu sılre-i şerif eye muhabbeti eseridir. Bu küçük surenin dört !asa <iyetinde bütün tevhfd delilleri hulasa edildiği için buna "Tevhfd suresi" de denilmiştir. "Ihlôs suresi" adı da en meşhur isimlerindendir. İs/dm dfninin hulôsa-i i'tikôdf olan tevhfd umdesini en saf ve hdlis bir surette ifdde etmesi de şerôfetle tavsif olunarak "İhlas-ı Şerif' denilmesine

vesfle olmuştur, • 1 4I _,. Ji süresiyle A.yetü'l-Kürsf'deki tavsifdt derecesinde esaslı olarak Allôhu.Tedlô uluhiyyet vasıjlariyle hiç bir dinde ve hiç bir semavf kitabta tavsif ve ta'rif olunmamıştır. Bu cihetle "Esas" adı da verilmiştir.

- 14 -

Page 17: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye 1.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Müellif Buharf'nin yine bu babındaki bir rivayetine göre, Ebu Sa'fd Hudrf radiya'llahu

anh der ki: Ashab'dan birisi öbür Sahabf'nin (bir gece " ~ı 41 ? Ji " suresi okuduğunu, hiç durmadan tekrarladığını işitmişti. Sabah, olunca ResUl-i Ekrem'e gelip bunu haber verdiği sırada, o zat 1anki hala bu sureyi tekrarlıyordu. Resıil-i Ekrem: Hayatım yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu sure Kur'an'ın üçte birisine mu'adildir, diye cevap verdi.

Beyzdvi Tefsirinde bildirdiğine göre, Mekke müşrikleri Resul-i Ekrem'e: "Bizi da'vet ettiğin Rabbini bize tavsif et!" talebinde bulunmaları üzerine bu sure nazil olmuştur ki, meali şöyledir: "Habibim müşriklere şöyle cevap ver: O (Zat-i a'la) Allah'dır1, O birdir, Allah uludur ve her varlığın merciidir. O, doğımnadı ve doğurulmadı. O'na hiç bir şey denk de ·olmadı

(zatında, sıfatında) O'nun eşi ve örneği yoktur."

Görülüyor ki, "Ihlas Suresi", izahı bir cilde sığmayan bir tevhfd vecizesidir. Bu surenin mazmuniyle, A.yetü'l-Kürsf ile ve Haşr süresi'nin son dyetleriyle Allahu Teala Kemal, Cemal ve Celal sıfatlariyle tanınmıştır. Bu cihetle İhlas-z Şerif okumağz seven irfan sahibi kumandan bu sevgisiyle Allah'ın muhabbetine mazhariyetle müjdelenmiştir. Müellif Buharı de Kitabü't­Tevhfd'in başında bu hadfsi rivayet etmekle yüksek bir tevhfd irfanı göstermiştir. Göklerin ve yerin nuru olan Allah'zmız şu satırları okuyan ve yazan kullarının gönüllerini daima tevhfd nuru içinde yaşatsın!

Buharf'nin bu babında rivayet ettiği tevhfd hadfslerinden birisi de şudur: İbn-i Abbas

radiya'llahu anh'dan rivqyete göre, ResUl-i Ekrem Mu'az İbn-i Cebel'i Yemen'e vali gönderirken2 Mu'az'a şöyle ta'lfmat vermişti: Ey Mu'az! Şimdi sen Ehl-i Kitab olan bir kavm üzerine vali gidiyorsun3, oraya vardığında ilk vazifen Yemenlileri Allah'z tevhide da'vet etmek olacaktır. Allah'ın birliğini i'tiraf ettikten sonra da onlara her gün beş vakit namaz farz kılındığını bildirirsin. Namaz kılmağa başladıklarında da mallarında zekat farz olduğunu ve bu zekat mallarının zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini haber verirsin. Yemenliler . .

bunu da kabul edince, onlardan zekat al; fakat onların en güzel sağmal mallarını alma. [Bu eserimizin Beşinci cildinde 686 rakamiyle terceme ettiğimiz İbn-i Abbas hadfsinin . izahına da

bakınız!].

Buharf'nin yine bu babındaki şu tevhfd hadfsini de mütalea edelim: ResUl-i Ekrem Salla'llahu

aleyhi ve sellem Mu'az İbn-i Cebel'e:

Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Diye sormuş. O da: Allah'la Peygamber'i bilir,

demesi üzerine ResUl-i Ekrem:

Kulların Allah'a ibadet etmeleri ve O'na hiç bir şeyi şerik koşmamaları, buyurmuş.

Sonra da:

Kulların Allah üzerindeki hakları nedir? Diye sormuş. Mu'az da: Allah'la Peygamber'i

bilir, demesi üzerine:

Kulları kusurlariyle cezalandırmamasıdır, buyurmuş.

- 15 -

Page 18: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Semp.ozyumu {Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

1 Bu sure-i şerifenin sebeb-i nüzulüne göre, ciyetdeki f .J,. = O) zamirinin merciini tercememizde -Müşriklerin tavsif ve ta'rif ini istedikleri- Zat-ı a'la olarak kavis içinde gösterdik. Sebeb-i nüzulden sarf-ı nazar edilirse ve zamirin mercii geçmediğine göre, zamfr-i ştin olur ki, zamfr-i şanlar muhatabı mühim bir haberi telakkiye hazırlamak olduğuna göre, bu surette ciyet -. "Hakikat şudur ki, O (Zat-z a'la) bir Allah'tzr" diye terceme olunur. Bu terceme

bütün müfessirlerin zamfr-i şan tellikkilerine uygundur.

2 Hazret-i Muaz, Yemen'in bir mzntakaszna me'mur edilmişti, öbür mzntakaszna da Ebu Musa el-Eş'arf gönderilmiştir.

3 Ehl-i Kitab ile murad, yahudflerdir. Yahudiler Yemen'e Tübba' Es'ad zamanında girmişlerdi. Bu cihetle Yemen'e müslümanlık girdiğinde, Yemen halkının bir kısmı yahüdf idi. Habeşlilerin galebesi üzerine de hzrıstiyanlık girmişti. Bunlar da Necran'da bulunuyorlardı. Bunlar da bir haraca bağlanarak hürriyet-i dfniyelerine sahip idiler. "29

D. Kelime-i Tevhid Zikri Risalesi Hakkında

El yazması olarak elimize ulaşan bu risale, Merhum Cennetmekan Y ozgadi Şeyhzade

Hacı Ömer Faruk Ergin Efendi Hazretlerinin (v. 18.10.2006) hususi kütüphanesinden tevcih ettikleri nüshadır. Kendileri 2004 yılında bu metnin tercüme edilmesini rica etmişlerdi. Diğer

bazı risaleler ile bu tercümenin yayına hazırlanmasrm talep etmişlerdi. Dr. Emin Acar Efendi Hazretleri ile birlikte kitapçığın adının Müminlere Nasihat olmasrm istemişlerdi. Bu arzu yerine

getirilmiştir.

Risalenin özgün adı Kelime-i Tevhfd Zikri Rislilesi'dir. Risale on iki varak, yani yirmi dört sayfadır. Ebadı 21x13cm. boyutundadır. Hattı talik hattıdır. Hattatın veya müstensihin adı ketebede Aksaraylı Seyyid Hacı Hasan oğlu Uluborlulu İbrahim olarak kayıtlıdır. Bu zat şeyhi "Seyyidu's-Sened eş-Seyh Hacı Ahmet el-Bori'nin bereketiyle" (Borlu Şeyh Ahmed Efendi'nin tevcihiyle) bu istinsahı yapmıştır. Müstensih Uluborlulu İbrahim Efendi istinsahındaki ketebe kaydına göre, yazım işi "Mübarek Ramazan ayının ilk pazartesi günü (17 Temmuz), bin iki yüz otuz iki (1232 Hicri/ 1816 Miladi)"de bitmiştir.

Yine ketebede risalenin müellifi olarak Hamid b. Musa el-Kayserf yani Somuncu Koca hazretleri olduğu kayıt edilmiştir.

Somuncu Koca Hazretleri risaleyi Arapça telif etmiştir. Neden Arapça telif etmiş sorusuna ise iki açıdan cevap verilebilir:

ilki dönemin dini ilimler dili Arapça' dır.

İkincisi ise içeriğin muhatabı ilini yeterliği olanlardır. Bu sebeple kelime-i tevhld

hakkında anlatılanların izah gerektirmesidir. Bu açıklamaları ise ancak ehli, yani dini ilimler ve tasavvuf alanında ilmi-irfanı-hikmeti müsellem alim kişi yapmalıdır. Bu

sorumluluğu yerine getirmesi beklenen odur. Neden? Çünkü bu alan özel bir alandır

29 Tecrfd-i Sarfh Tercemesi, DİB Yay., Ankara 1991 onikinci baskı, XII.415-420; 430-431.

- 16 -

Page 19: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

ve doğru dini bilgiyle açıklamalar yapılmalıdır; suiistimale asla müsaade edilmemelidir.

Diğe! yandan Somuncu Koca Hazretlerine ait olduğu iddiasıyla Zikir Risiilesi başlığıyla

yayımlanan iki neşriyat daha vardır. Bunlardan biri Mustafa Özcan tarafından tercüme edilen risaledir3°. Bu neşirde on sayfalık orijinal metin elyazması haliyle risalenin sonuna eklenmiştir. Elyazması nüsha hakkında bir açıklama yapılmamıştır. Nüshanın ketebesi yoktur, dolayısıyla nüshayı tarihlendirme ve müellife nispeti gibi hususlar da bulunmamaktadır. Diğer bir neşir de 1991 'de İhsan Özk:es tarafından aynı adla yapılmıştır3 1 • Bu neşriyata ulaşılamamıştır.

30 Pamuk Yayıncılık, İstanbul 2011, 53+10 s. 31Haşim Şahin, "Somuncu Baba", DİA, XXXVll.378.

- 17 -

Page 20: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 l.Uluslararası Aksaray Semp9zyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

KELİME-İ TEVHİD

ziKRi32

Somuncu Koca Şeyh Hamid-i Vell (ks)

(1331-1412)

Arapça'dan Tükçe'ye Çevirenler

TahirhanAYDIN - YaşarDAŞK.lRAN*

Aksaray, Türkiye

1Eser el yazması olup muhterem Hacı Ömer Faruk ERGİN Efendi Hazretlerinin (v. 18.10.2006) hususi

kütüphanesinden tevcih ettikleri nüshadır. 2004 yılında bu metnin tercüme edilmesini rica etmişlerdir. Kendi derlemeleri olan Müminlere Nasihat başlıklı kitapçıkta yayımlanmasını istemişlerdir. Söz konusu kitapçığın

yayına hazırlığı ve kitapçığın birçok defa basılmasını Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu'dan talep etmişlerdir. Talep

defaatle yerine getirilmiştir. Rfilıu şactolsun.

*Tercüme metni Ahmet Nedim Serinsu tarafından gözden geçirilmiştir.

- 18 -

Page 21: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Bismillahirrahmanirrahlm

Her şeyin yaratıcısı olan Allah Teala'ya hamd ve senalar olsun. Doğruya ulaşması için

insana aklı v.eren, şeriatın hükümlerini içeren Kur' an' ı indiren, gideceği yolu seçmesi için insanı

ilimle şereflendiren Yüce Allah'tır33 . İnsana hakikati idrak etme gücünü bahşetmiştir. Uyanık

kalmak ve gaflete dalmamak için kıyamete kadar her zaman, bütün hallerde zilcri emretmiştir.

Zik.irle34 meşgul olanları seçkin kılmıştır. Secdede, rükuda, bayatın her anında zilain olmasını

buyurmuştur.35 Bizi İslam'la, imanla ve ihsanla şereflendirmesinden dolayı Rabbimize tekrar

hamd ü senalar olsun. Bizi zikir ehlinden kıldığı için Rabbimize şükürler olsun. Habibi ve

Resülü Muhammed Mustafa (sav)'ya, filine ve ashabına, kıyamete kadar ona tabi olanlara salat

ve selam olsun36.

Tarikimiz, farzları, sünnetleri ve nafileleri37 yerine getirdikten sonra38 uygun olan tüm

zamanlarda kelime-i .tevhidi açık ve gizli zikre matuftur. Şüphesiz bu en doğİu yol39 ve Allah

(cc)'a ulaştıran bir vesiledir. İmam Ali ed-Dakkak40 (ks) şöyle demiştir:

"Müridler, en doğru ve açık olan Allah'ı zikir yolunu seçmişlerdir."

Devamlı zikir olmadan Allah'a 1:1laşmak mümkün değildir. Cüneyd-i Bağdadı41 (ks) ise şöyle

demiştir: "Zikir veıayet42 mirasıdır. Kim zikir nimetine sahip olursa velayetle nzıklanmış olur.

Kim de zikirden mahrum ise velayetten mahrum olmuş olur."

Hz. Resullulah (sav) bir kuds1 hadislerinde43 şöyle buyurur:

33 Yüce Allah insanın öz'üne neleri vermiş? Akıl, akılla anlaşabilen Kur'an ve bunlarla haki.kati keşfetmek gücü. 34 Neden zikri buyurmuş? Uyanık kalmak ve gaflete dalmamak için.O halde zikir nedir? Zikir, din ve dünyayı idrak etmeye gayret göstermektir. Devamlı uyanık olmak, bütün insani yapıp-etmelerine vahiy ışığında yön vermektir. Ama asla sadece dil ile söylenen, okunan, fakat ruhun ürpermediği, kalbin hissetmediği ve bütün, beden.in katılmadığı bir eylem değildir, olmamalıdır. . 3s Seçkin birey kimdir? Zikirle meşgul olan bireydir. Yani Yüce Allah'ı anarak daima anlamlı-iyi işler yapan

ki idir. 36 ş Besmele-Hamdele-Salvele: Neden böyle başlamış? Çünkü Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed böyle

yaparmış. rum.iul ğu dir? F I .. tl . fil 1 . . . 31 Bireyin (mükellef) temel so. . ~ ne .. a~ _an, sunne en ve na . e en yenne getirmek. 38 Sonra ne yapacak? Kelime-ı tevhidi açık ve gızlı zikredecek.Ne zaman? Uygun olan rum zamanlarda. 39 Bu en doğru yol nasıl nitelenmelidir? Bu yol (sıriit-ı müsta~) Allah 'a ulaştıran bir vesile/araç 'ttr. 40 Ebu Hasen b. Ali ed-Dakkiik (v. 405/1015), Nisabfu. Bkz. DIA, IX.l 12. 41 Ebı1'1-Kiisım Cüneyd ibn Muhammed el-Hazziiz el-Kavfuiri veya tawnan adıyla Cüneyd Bağdadi (207/822, Baadat 298/911). Bkz. DİA, VTII.119-121. = . 42VeJayet: "l. İdare etme, düzenleme, işini üzerine alına, vekil olma, yardım etme. "iman edip de hicret etmeyenler

var ya seninle onlar arasında, onlar (Medine 'ye} hicret edene kadar herhangi bir velayet yoktur." (Kur'an-ı Kerim '8/72) 2. Velilik, erişmiştik, ermişlik, dostluk. 3. Allah'ın kulunu, kulun da Allah'ı karşılıklı olarak sevip dost edinmesi. 4. Hukuken sorumlu bir kişinin, çocukluk, delilik ve bunama gibi sebeplerle haklarını koruyamayacak olan kimselerin şah.si haklarını koruma konusunda onların yerini tutması. "Müminlerin herhangi bir işi konusunda

sana velayet verilirse (onlann lıııkukunıı gözetmede) Allah 'tan kork ve adaletli davran!" (Hadis)" (Dinf Terimler

Sözliiğii, MEB Yay., Ankara 2009) 43 Kudsi hadis: "l. Allah'ın, Hz. Muhammed'in gönlüne ilham ettiği, onun da bu ilham edilen şeyleri kendi ifadesi ile dile getirdiği b.adis(ler), rabbani hadis. 2. Hz. Peygamber'in Kur'an-ı Kerim dışında Allah'a nispet ederek

- 19 -

Page 22: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye l.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

"Kelime-i tevhid 44benim korunma alanımdır. Kim bıı alana girerse azabımdan emin

olur."

İmam Gazzali45 (ks) şu tesbitte bulunmuştur:

"Kelime-i tevhid en büyük sığınaktır. Kim onunla olursa Allah (cc)'a ulaşır. Kim de ondan

uzak kalırsa sonsuz mutsuzluğa mahkum olur."

Peygamberimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurur:

"Kelime-i tevhid zikirlerin en biiyiiğiidiir."

Burada zikrin sebebini, önemini, nasıl yapılması gerektiğini, şartlarını ve adabını izah

etmemiz gerekir. Tarikatın esasının Allah rızası ve hak yolda yürümek, böylece Hakk'a vasıl

olmak46 olduğu bilinmektedir.

Mürid nasıl bir yol izleyerek Rabbinin rızasına ulaşabilir? Bu yolda nasıl ilerleyebilir? Bu

. yolda tarikat önderlerinin kelime-i tevhidi zikir cümlesi olarak seçmelerinin sebebi nedir?

Zikirde gerçek amacın hasıl olması nasıl olur?47 Bunların izah edilmesi gerekir.

Tarikat önderlerinin müridlerine ezkar arasından bu zikri (Kelime-i Tevhid'i) tavsiye

etmelerinin sebepleri vardır. Kelime-i tevhid zikirlerin en efdalidir. Bu zikrin önemini insan

tabiatında48 var olan unsurlarla da açıklamamız mümkündür. İnsanın tabiatına baktığımızda

farklı ve zıt kutupların bir arada olduğunu görüyoruz. Letafet (ruhla ilgili) ve kesafet (maddi

söylediği sözler, hadisler. Kutsi hadislerle Kur'an-ı Kerim'in ayetleri arasındaki farklar şöyledir: Kutsi hadisin anlamı, Allah tarafından Hz. Peygamber'e ilham edilmiş olup kelime ve ifadeleri -diğer nebevi hadisler gibi- Hz. Peygamber'e aittir. Ayetlerin ise hem anlamı hem de kelime ve ifadeleri Allah'a aittir. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'in ayet ve sureleri mucizedir. Kur'an-ı Kerim tevatür yoluyla - hiçbir değişiklik olmadan- günümüze kadar gelmiştir. Kutsi hadisler ise tevatür yoluyla nakledilmediği için sahih, basen ve zayıf olanları vardır. Kur'an-ı Kerim ayetleri gerek namazda gerekse namaz dışında ibadet amacıyla okunur. Kutsi hadisler ise ibadet amacıyla okunmaz." (Dinf Terimler Sözlüğü, MEB Yay., Ankara 2009)

44 "İman esaslarının özünü ifade eden "Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed Allah'ın elçisidir." anlamına gelen "Lailahe illallah Muhammedün Resulullah" cümlesi. Kelimeitevhit, Allah'ın yaratmada ve emretmede eşsiz ve tek oluşu ile Hz. Muhammed'in hak peygamber oluşu esasını vurgular. Bu iki esas birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Al!ah'a iman etmek ile Hz. Muhaınmed'in peygamberliğini kabul etmenin arasını ayıranların Müslümanlıklarının geçerli olmadığını Kur'an-ı Kerim birçok ayette, Hz. Peygamber de hadislerinde belirtmiştir. "Kim bilerek, anlamını kavrayarak kelimeitevlıit okursa cennete girer." (Hadis)" (Dinf Terimler Sözlüğü, MEB Yay., Ankara 2009)

45 Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed el-Gazziili ( 45011058-505/1111. Bkz. DİA, XIII.489-534.

46 Tarikatın aslı nedir? l. Yüce Allah'ın rızası; 2. Sırat-ı müstakim' de (hak/doğru yolda) yürümek; Hakk'a erişmek.

47 Risalenin ele aldığı konular bunlardır. 48 İnsanın fıtratı/özü ile kelime-i Tevhid ilişkisi.

-20-

Page 23: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türk.iye I.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

olanla ilgili), nur ve zulüm (aydınlık ve karanlık), yücelik ve alçaklık insanın sahip olabileceği

niteliklerdir.

Kelime-~ tevhidin anlamına şöyle bir baktığımızda, olumsuzluk ifadesi49 ile. başlıyor, daha

sonra Allah ( cc )'dan başka ilah olamayacağını ilan ediyor. Bir başka açıdan baktığımızda şu

benzetmeyi yapmak da mümkündür. Teşbih yerinde ise, insanın kalbi Allah'ın parmakları

arasındadır. İnsan kalbi kapta kaynayan bir madde gibi kaynadıJ,cça (zikirle hemhal oldukça)

posası (kötülükler) yüzeye çıkar. Kaptaki gıdadan faydalanmak isteyenlerin dipte ka~anlardan

faydalanmaları gerekir. Muradı, Allah ve O'nun rızası : olmayanlar ise böyle yapmazlar.

Gerçekten tatlı/leziz olan~an değil de bir anlamda posadan tatmayı tercih ederler. Böyle

yapanlardan Allah, ilmi ve ruhl marifetleri çekip alır. Resulüllah (sav) bir hadislerinde şöyle

buyururlar:

"İlim onların kalblerilıden alınmıştır. "

Kalb 50sultanlar için döşenmiş, tezyin edilmiş bir ev gibidir. Bu evde bazı kirlilikler olabilir.

İşte mürid bu evin temizliğinden sorumlu olan görevli yerindedir. O bu evi sultanların,

padişahların ikametine, ağırlanmasına hazır hale getirmek için bütün gücüyle çalışır. Kelime-i

tevhid sultan makamındadır. Onun meskun olacağı evin, yani kalbin temiz olması gerekir.

Temiz olan kf!lbler ilahi nefhalann ve melekelerin konak yeri olur. Kalb cilalı bir aynaya

benzetile_bilir. Aynanın zamanla dökülen cilasının yenilenmesi gerekir. Kalbin de bir cilası

vardır. Bu cila Yüce Allah'ı zikirdir. Abdullah b. Ömer (ra)'den rivayetle Hz. Peygamber

Efendimiz şöyle buyurur:

"Herşeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası ise Alla/ı (c.c) 'ı zikirdir."

İnsanın ruhu yaratıldığı zaman Hakk'ın katında vasıtasız olar~k faydalanıyordu. Daha sonra

Yüce Allah onun vücudunu yarattı. Vücudun maslahatı için ona ruhu ilka eyledi. Böylece vücut

hizmete ve dini görevlere müsait hale geldi. Ruhlar aleminde insanın ruhu Allah katında diğer

ruhani şeyler gibi faydalanıyordu. Büh1ğa ulaştığında bu, ruhun vücut için uygun ' olduğu

49 "La" (olumsuzluk) edatı kast ediliyor. so Kalp "l. Gönül. "Şüphesiz maddi gözler kör olmaz fakat göğüslerde olan kalpler kör olur." (Kur'an-ı Kerim 22/46) 2. İman, küfür, sevgi, nefret, cesaret, korkaklık, iyilik ve kötülük gibi duyguların merkezi. "Vücutta bir et parçası vardır. O iyi olduğunda bütün vücut iyi olur, bozulduğunda ise bütün vücut bozulur. İyi bilin ki o kalptir. " (Hadis) 3. İslam'a göre imanın merkezi ve bilgi elde etme yollarından biri olan duyu. "Allah, onlarm (miinafikların) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. " (Kur'an-ı Kerim 2/7) 4. Her türlü manevi faaliyetin

merkezi." (Dinf Terimler Sözlüğü)

- 21 -

Page 24: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 · Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

durumdu. (Ruh) hizmet için uygun seviyeye geldiğinde Allah ona bir mürebbi (eğitici, mürşid)

gönderir. Bu akıl ile kalbin marifetleri51 elde etmesiyle veya Rabbani bir ruhla olur.

Bu mertebe tarikat önderlerinin mertebesine göre değişir. Şeyhler, hak yolunun rehberleri,

kılavuzudurlar. Müridlerine kelime-i tevhid'i zikir eylemelerini emrederler.

"Lailahe illallah" lafzı kalbin manevi hastalığına sebep olan nefsin fasit edici etkilerinden

kalbi temizler. İmanın isbatı olan, "illallah" ile kalbin sıhhati gerçekleşir. Kalbin selameti

Allah'dan başkasından hali (uzak, boş, temiz) olmasıdır. Zikrin farklı kısımlan vardır. Bu

farklılık tarikat önderlerinin anlayışlarından kaynaklanır.

Sahibu-l Mearif 2 şöyle demiştir:

"Zikrin dört kısmı vardır; dille zikir, kalble zikir,. gizli zikir, hafi zikir. Kalble zikir fiillerin

zikridir, hafi zikir sıfatların zikridir, ruhun zikri zatın zikridir".

Zikrin kısımlan konusundaki görüşler bunlarla sınırlı değildir. Zikrin faydasının hasıl olması

ve uygun bir şekilde yapılması için batınl ve zah.iıi şartlar vardır. Özetle burada onlara işaret

edeceğim.

Öncelikle bütün günahlar için tövbe edilir. Bu günahlar insanla Allah arasında olabileceği

·gibi kul hakkıyla da ilgili olabilir. Kişinin kamil şeyhle olan münasebetinin de iyi olması

gerekir. Bedenini, elbisesini ve yaşadığı yeri her türlü pislikten temizlemesi lazımdır. Zikre

başlamak istediği zaman Hz. Peygamber (s.a.v)'e üç defa salat ve selam getirir. Daha sonra şu

duayı okur:

_,1;.dı P:: .. iı~- ~ - ~-'4 ~ -iı:Jı':l?dıı -., ·ı~~\!İ -~ ~ \..9 .y,-- (.},"...)"" . '..) ..r.J ..J-1 - - y. , , ~ ~ .:J'..J-1 L),

"Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki; 'Kensinden başka ilah olmayan Allah bana yeter. Ben

yüce ·arşın sahibi olan Rabbe güvendim'" (Tevbe 9/129)

51 Marifet: "l. Bilme, tanıma. "Marifet, iltifata göredir." (Atasözü) 2. Derin düşünme yoluyla bir şeyin anlaşılması veya ilhama dayanan aracısız bilgi, irfan. "Anladım işi, sanat Allah 'ı aramakmış;/Marifet bu, gerisi

yalnız çelik çomakınış." (N. F. Kısakürek)"

Marifetullah: "l. Allah'ı gereği gibi bilip tanımaya çalışarak ona bağlanma. Marifetullah sahibi olanlara arif denir.

İmanı kuvvetli, takva sahibi müminler marifet sahibi olabilirler. Bunun için özel unvanlara, sıfatlara, sahip olmak gerekmez. Marifetullah yolu herkese açıktır. 2. Allah'ı isimleriyle, sıfatlarıyla ve fiilleriyle tanımaya çalışma, isimlerinin ve fiillerinin anlamlarından çıkan manaları kavramaya gayret ederek bu anlamlarla nasiplenme, davranış haline getirme." (Dinf Terimler Sözlüğü)

52 Şehabeddin SÜHREVERDI, Ebu Hafs Şihabüdd.in Ömer b. Muhammed b. Abd.illah b. Ammılye el-Kureşi el­

Belai es-Sühreverdi (ö. 632/1234). Bkz. DİA, XXXVIII.40-42.

Avôrifii'l-maôrif Tarikatlar döneminde yazılan ilk eserlerden olup Sühreverdi'nin en önemli kitabıdır. Çeşitli baskıları ve tercümeleri bulunan eser son olarak Edib el-Kemdaııl ve Muhammed Mahmud Mustafa tarafından

neşredilmiş (1-II, Mekke 1422/2001). Türkçe'ye (Yahya Pakiş- Dilaver Selvi, İstanbul 1988) tercüme edilmiştir.

-22 -

Page 25: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Aksaray, Türkiye

Bu ayeti okuduktan sonra duaya şöyle devam eder:

"Rabbi, e fiz11 bike min lıemezati'ş-şeyatin ve vesavisilıim ve lumıezihim ve l11meıilıim ve

neflıilıim; ~e efiz11 bike en yahdurfm. Eyy11he'l-cinn11 inne beynena ve beynek111n lesfatım,

fe'ntalikfi ila abedeti 'l-evsan. Ve la tezahemfi e/ıle'z-zikra ve'l-K11r'line bi hakki seyyidina

M11Jıammedini'l-Meb'fisi ile 'l-insi ve'l-canni. "

Bir başka şart da şeyh efendinin suretini gözü önünde canlandırmasıdır. Böylece tarikat

önderi olan bu insan onun hak yolunda refıki (yoldaşı) olsun! "Komşu al, ev alma!", "Önce

yoldaş sonra yol!" sözleri burada rabıtanın önemini anlatan· ve ifadede fayda gördüğümüz özlü

sözlerdir.

Tarikat önderlerinin ismi anılırken silsileyi takip etmek gerekir. Zorluk ve meşakkat halinde

şeyhin ismini söyleyerek Allah'tan yardım istemek yanlış değildir. Şeyhten yardım istemek,

nebiden yardım istemek gibidir. Çünkü şeyh nebinin naibidir. Şeyhin yaşadığİ toplum içindeki

yeri peygamberin ümmeti nezdindeki yerine benzer.

Kalb ve dil arasında daima bir ilişki olması gerekir. Sıd.k53 ve ihlas54 olması gerekir. İhlas,

bütün ibadetlerde, hareketlerinde Allah'tan başkasını gaye edinmemektir. Bunun dışındaki

ibadet ve tavırları için de .ııynı şeyler geçerlidir.

(Müridin) kalbine doğan iyilik ve kötülükleri, rüya alemi ve gerçek alemdeki olaylarını

gizlemeIJ?.esi ve şeyhten yorumunu istememesi de böyledir. Zikir esnasında dengeli-dengesiz

hareketler de böyledir. Şayet dengeli ise kalbine bakarak oradan "La" çeker, sonra "ilahe"yi

onun ardı sıra söyler. Sanki Allah Teala' dan başka gönlünden geçen her şeyi kalbinden atmış

gibi olur. Ve onu sağ yanından ardına atar. Sol tarafından da sadece kalbten gelen bir sesle

"illallah" der. Yok eğer dengeli değilse, yağdaki süt ı:ıiisali nefsini bedenine hakim kılar. Zira ·

yağ sütün her bir zerresine dağılmıştır. Dolayısıyla süt misali, bütün uzuvlarında nefsin çirkin

53 Sıdk: "l. Doğruluk, doğru sözlülük, samimi davranış, içtenlik. "Allah hakkında yalan uyduran ve kendisine gelen sıdkı yalaıı{ayandan daha zalim kim olabilir? İnkiircılann durak yeri cehennem değil midir?" (Kur'an-ı Kerim 39/32) 2. Öz ile söziin, söz ile davranışların birbirine uyması, kişinin olduğu gibi görünüp göründüğü gibi olması dÜrumu. "Sıdk, insam iyilik yapmaya; yapılan iyilik ise kişiyi cennete götürür. Yalan ise insanı kötülük yapmaya; yapılan kötiilük ise insanı cehenneme götürür." (Hadis) 3. "Allab'tan alıruş oldukları emirleri insanlara oldu!ru gibi bildiren ve hayatlarının hiçbir anında hiçbir şekilde yalan söylemeyen ve dosdoğru davranan." anla~da peygamberlerin sıfatlarından biri. "(Peygamberleri) rahmetimizle ödüllendirdik. Ve onlara doğm olanı başkalarına ulaştırma/an için üstün bir sıdk dili bahşettik. "(Kur'an-ı Kerim 19/50)" (Dinf Terimler Sözlüğii)

54 ihlas: " 1. Samimiyet, içtenlik, kalbi ve karşılıksız sevgi, samimi bağlılık, doğruluk, temizlik, saflık, gösterişsizlik, riyanın karşıtı. 2. Tutum ve davranışlarda sadece Allab'ın hoşnutluğunu gözetme, söziin öze uyması, riyaldir ve iki yüzlülükten uzak olma. "(Şeytan şöyle dedi): 'Rabbim! Beni (azgınlığıma karşılık) dosdoğru yoldan çıkardığm için, ant olsun ki yeıyüzünde fenalık/an o_nlara güzel göstereceğim; ihlaslı kulların hariç onların hepsini saptıracağım." (Kur'an-ı Kerim 15/39-40) 3. Insanın bütün davranışlarında, sözlerinde, inançlarında ve ibadetlerinde yalnızca Allah'ın rızasını gözetmesi. "Bütiin insanlar helak olur, ancak iilimler kurtulur. Bütün alimler de helak o/zır, ancak ilmiyle amel edenler kurtulur. Bütün amel edenler helak olur, ancak ihlasla amel edenler kıırtıılıır. Onlar da büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır." (Hadis)" (Dinf Terimler Sözliiğii)

-23 -

Page 26: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim.2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

sıfatlarından oluşan ayıplar yer alır. Şayet bunun aksini yaparsa sütün içine dağılmış yağ misali,

güzel sıfatların tamamı da uzuvlara hakim olabilir. Yağı talep edenin, devamlı ve güçlü bir

şekilde, onu elde edene kadar hareket etmesi gerekir. Bu şekilde mürid, güzele karışmış olan

çirkini ayıklayıncaya kadar uzun bir süre sağa sola hareket eder.

Ehl-i mana' dan isen, delili bil!

Doğrusunu Allah bilir ya, Emiru'l-müminin Ali b. Ehi Talib (r.a)'in ashab-ı kiramı

anlatırken bir kısmını övmesi ve "Allah'a yemin olsun ki zikirlerinde ağacın rüzgarlı günde

sallanışı gibi sallanırlardı, gözyaşları akardı." sözü, başı sallamanın cevazına açık bir delildir.

Ancak müridin, zikri esnasında kendisi için gayba55 delalet eden bir şeyi görmekten

sakınması gerekir. Bu büyük günahtır. Aksine müridin vecd haline56 girmesi beklenir.

Belirtilerinin açığa çıkmaması için elinden geldiğince nefsini zapt u rapt altına alması lazımdır.

Buna temayül eden bizden değildir. Şiddetli hareket etmek ancak ayakta olan yahut oturan kişi

için caizdir. Ve yine kişinin fiziki olarak başına gelenlerden bahsetmesi veya "Başıma

ulviyattan ve süfliyattan şunlar şunlar geldi ... Bana değişik renklerde ışıklar göründü!" demesi

veya eski şeyhlik şatahatlarına benzer şeyler yapması, yahut zikri esnasında kafiyeli kasideler

söylemesi, nara atması, bağırıp çağırması, çığlık atması, yahut Resulullah (s.a.v)'ın kıldığı

nafile namazlardan birini ihmal etmesi - ki inşallah vasiyet konusunda bu meseleden

bahsedilecek- veya aşın derecede zikretmesi bizce merduttur ve iki yüzlülüktür. Biz ondan

uzağız o da bizden uzak!

Her kim ki bu yasaklan çiğner, bizim a-:ıımıza ortaya çıkar ve bu yaptıklarını bizim isteğimiz

olduğıınu ifade ederek yaparsa kendisiyle konuşmak ve arkadaşlık etmek uygun olmaz.

(Müridin) zikir meclisinden kopmamaya gayret etmesi gerekir. Zira cemaatte bereket vardır

ve Allah cemaate yardım eder. Müridlerin bir araya gelip toplanmasıyla meydana gelen

55 Gayb: "1. Göz önünde olmayan, gözle göıülmeyen, gizli olan, hazırda olmayan. 2. Akıl ve duyular yoluyla

hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı. 3. Henüz içinde yaşanılmayan gelecek zaman ve gelecek zaman içerisinde meydana gelecek olaylar. "Şüphesiz ki göklerdeki ve yerdeki gaybı sadece Allah bilir. " (Kur'an-ı Kerim

49/18) 4. Öldükten sonra dirilme, cennet, cehennem, hesap günü gibi insanın duyu organlan ve akıllarıyla haklarında bilgi edinemeyecekleri alem. "Gerçek müminler gayba inanırlar, namazlarım kılarlar ve kendilerine

verdiğimiz nzıktan Allah rızası için harcarlar." (Kur'an-ı Kerim 2/3) İslam'a göre Allah'ın dışında mutlak gaybı

hiç kimse bilemez. Peygamberler bile ancak Allah' ın bildirdiği kadarını bilirler. Sihirbazların, falcıların, kahinlerin ve şeytanların gaybı bilmesi mümkün değildir." (Dini Terimler Sözlüğü)

56 Vecd: "l. Coşku, heyecan, aşın sevgi, aşk. "Gördüm ön safta otımmış nefer esvaplı biri/Dinliyor vecd ile tekrar

alman tekbiri." (Y. K. Beyatlı) 2. Kalbe doğan Allah sevgisi. 3. Allah'ı anmaktan, ona ibadet etmekten, onun

eserlerindeki güzelliği ve evrendeki varlıklar arasındaki uyumu ve dengeyi düşünmenin sonunda kalpte oluşan

ilahi aşkla kişinin kendinden geçmesi. "O zaman vecd ile bin secde eder -varsa-taşım,/Her cerihamdan, İlahf, boşanıp kanlı yaşım,/Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden nôşım!/O zaman yükselerek Arş 'a değer, belki, başım." (M. A. Ersoy)" (Dinf Terimler Sözlüğü)

-24-

Page 27: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim2016 Aksaray. Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

halkadan, zikri güçlü bir şekilde seslendirmeleri ve büyük bir şevkle hareket etmeleri evladır.

Şeytanın vesveselerinin aşılmasında ve yerilen şeylerin engellenmesinde ve yok edilm:esinde

bunun büyük etkisi vardır. Huccetu'l-İslam İmam Ahmed el-Gazzali (r.a), bir kişinin tek başına

yaptığı zikir ile bir topluluğun yaptığı zikri, bir kişinin müezzinliği ile bir cemaatin

müezzinliğine benzetmektedir. Zira bir topluluğunun sesinin heva ve hevesden doğan günahı

engellemesi imkanı bir tek kişinin sesinden daha etkilidir. Yine aynı şekilde topluluğun zikrinin

bir kişinin kalbi üzerindeki etkisi daha yüksektir. Zira Allah Teala kalbleri,

"Ama sonra kalbleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha sert oldu. /

"(Bak 2174)0 ~ ~: ,,~ ~ı ·ı o -~ı.s : _.J .ın~ ~ ~ ~e~ ı: ,o:.,:,,;.~ ara ..r- J . ..J • _ ~ _ _ • ~ ı-:-""" ~

buyurarak sertlikte taşa benzetmiştir. Taşın, büyük bir güç olmadan kırılamayacağı bilinen bir

gerçektir. Kalb de b~yledir. Bazı şeyhler (Allah rahmet eylesin) şiddetli çabanın zikir için şart

olduğunu söylemişlerdir. Bunun ölçüsü, Allah'ı zikretmenin etkisinin kalbe, kalbin ise bedenin

diğer kısımlarına yapacağı etkidir. Zikirden umulan sonuç da budur.

Ebu'l-Hasan el-Harakani57 şöyle der:

"Adam dediğin 'Ltiiltihe illallah' dediğinde tepeden tırnağa titrer. Eğer titremiyorsa adam

değildir demektir. Sevap açısından bu böyledir!"

Çünkü cemaatte, zikri ifa etme kastı vardır. Zikri dinlemek, içsel ruhani kuvvettir.

Müminlerin zikirdeki birliktelikleri ve daha bir çok konuyu risalenin sınırını aştığı için ele

alamıyoruz.

Yolumuzdan giden dostlarımıza tavsiyem Allah'a karşı gizli-açık her an takva58 üzere

olmaları, az yemeleri, az konuşmaları, az uyumaları, avamın arasına az karışmaları, bütün

günahlardan ve kötülüklerden hicret etmeleri, şehvetleri mümkün mertebe terk etmeleri,

insanlara karşı besledikleri ümidi kesmeleri, çirkin sıfatların tamamından uzak durmalarıdır.

Diğer yandan ise güzel sıfatların tamamıyla süslenmeleri, şarkı-şiir dinlemekten kaç!Dfilalan,

57 Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed (Ca'fer) el-Harakani (ö. 425/1033). Bkz. Dİ.A, XVI.93-94.

58 Takva: "1. Bilinçli davranma; uyanıklık, dikkatli olma, sakınma, korunma, korkma: endişelenme, kaygılanma.

2. Allah'ı görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzlan, vacipleri hakkıyla yerine getirme; Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla nafileleri çokça yapma; sünnete uyma. " ... Şüphesiz ki Allah takva sahiplerini sever." (Kur'an-

' ı Kerim 9/4) 3. Haramlan, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etme. 4. Müminin tüm

tutum ve davranışlannda Allah'a kulluk bilinciyle hareket ederek Allah'ın koruması altına girmesi, ona duyduğu

sevgi ve saygıyı güçlendirmeye gayret etmesi, bu sevgi ve saygıyı zedelemekten korkması. "Allah katında sizin en değerli olanınız en takvalı olanınızdır." (Kur'an-ı Kerim 49/13) 5. Kulun zihnini ve kalbini, kendisine Allah'ı

unutturacak her şeyden uzak tutması, koruması. "Muhakkak ki Allah takva sahipleri ve güzel iş yapanlarla beraberdir." (Kur'an-ı Kerim 16/128)" (Din f Terimler Sözlüğü)

-25 -

Page 28: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 ·Aksaray, Türkiye I.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

başına buyruk davranmamaları, içinde zerre kadar şüphe olan şeyi terk etmeleri ve bu suretle

nefislerini mahrum bırakarak öldürrneleridir/terbiye etmeleridir.

Aynca namazlarına bütün sünnetleriyle beraber devam etmelerini tavsiye ederim. Özellikle

sabahın iki rekatına, işrakın iki rekatına, kuşluğun altı rekatına, öğlenin önce ve sonrasının

dörder rekatına, ikindinin ilk dört rekatına, akşamın son iki rekatına ve bu ikisinden sonra

evvabin denilen altı rekate, ondan sonra bazen "bade'l-işaeyn/yatsıdan sonra" diye

isimlendirilen on iki rekate, yatsıdan önce ve sonra dörder rekat, vitirden sonra kılınan ve ilk

rekatında Zilzal suresi ikinci rekatında Kafufin suresi okunacak olan iki rekate, teheccüdün on

iki rekaatine, her Cuma gecesi veya gündüzünde kılınacak olan tesbih namazına devam

etmelerini ve bu evradı hayatları boyunca hiç terk etmemelerini tavsiye ederim. Şayet herhangi

bir sebeple bunlardan birini kaçırırlarsa daha sonra hatırladığında kılarlar. Bir haftadan sonra

kazalarını terk etmezse her gün için bir tek gün kılar. Namaz hususunda müridin en azından

devam etmesi gereken budur.

Oruca gelince, en azından Pazartesi, Perşembe, eyyamu'l-bid' diye anılan ve her Arabi ayın

12, 13, 14 ve 15. günlerine tekabül eden günleri, Şevval ayının altı günü, Zilhicce ayının on

günü, Muharrem ayının on günü, (ayrıca) Muharrem ve Şaban aylarına ait günlerin çoğunu

oruçla geçirmelidir. En fazlası ise, gücü nispetinde Davut Aleyhisselam'ın orucudur ve bunun

üzerine çıkmamalıdır.

Ok:un?-amn ölçüsüne gelince, günde yüz ayet, gün başlangıcında Yasin suresini, her gece

Secde, Yasin, Duban, Vfilaa, Tebareke (Mülk) surelerini okumalıdır. Eğer bunlardan birini

kaçırırsa gündüz telafi etmelidir.

Tesbihlere gelince:

''La ilahe illallahu vahdehu za şerfke leh, lehu 'l-mulku ve lehu 'l-hamdu;

yuhyf ve yumft, ve huve ala kulli şey 'in kadfr. "

"Rabbiğfir lf ve tub aleyye; inneke ente't-Tevwibu 'r-Rahfm."

Resulullah (sav)'e salat ve selamı çokça yapmalıdır.

"Subhdnellahi ve 'l-hamdulillahi ve la ilahe illallahu vellahu ekber. "

"La havle ve za kuvvete illa billahi 'J Aliyyi 'l-Azfm ve etubu ileyh, ta melcee ve la mencee

minellahi illa ileyh. "

"Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi 'l-Azfm, estağfirullahe 'l-Azfm ve etubu ileyh. "

"Subhanellahi ", "Elhamdulillah ", "Lailahe illallah."

İhlas suresi

Bu sureleri ve dua cümlelerinin her birini ayn ayrı yüzer defa okur.

-26 -

Page 29: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Gece ise,

"Subhônellahi ve bi hamdihi, subhônellahi 'Z-Azfm, estağfirullahe'l-Azfm ve etubu ileyhi."

"Subhônellah ", "Elhamdulillah ", "Lô.ilahe illallah", "Elhamdulillah'', "Lôilahe

illallah", "Allahu ekber" zikirlerinin her birini yüzer defa okur.

İhlas suresini yatağında oturarak yüz defa okur.

Her namazın ardından "Subhônellahi ", "Elhamdulillahi" ve "Allahu ekber" tesbihlerini otuz

üçer defa okur.

Her Cuma gece ve gündüzünde Resulullah (sav) 'e bin defa salat ve selam getirir.

Dualara gelince; dualarui en faziletlisi, Allah'ın Kelam-ı Kadiıni'nde bizim maslahatımız

için Nebisinin diliyle indirdiği dualardır. Daha sonra evvelce Silalm'l-Murfdfn 'de59 tertipleyip

düzenlediğim ve Yüce Allah'ın, Resulü'nün diliyle icra etmiş olduğu ve ayrıca Kütüb-i

Sitte'de60 sahih ve güçlü senetlerle gelen dualardır. Şayet daha fazlasını isterse, büyük

meşayihin zilcrettiği duaları okuyabilir. Bunlar benim tavsiyelerimdir. Sözün hayırlısı az da olsa

isabet edenidir. Allah Teala bu işlerle bizleri nzıklandınversin. O işiten, duaları kabul edendir.

Allah'a bamd ve senalar olsun. Güç ve kudret, şanı yüce Allah'a aittir.

s9 H~. Pir' in üç telifinden biri.

6Q Kütübisitte: "İçerisinde Hz. Peygamber' den nakledilen sahih hadislerin toplandığı ve İslam dünyasında şöhret bulmuş altı temel hadis kitabı. Kütübisitte ve yazarları şunlardır: 1. Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhari (h. 256/870), el-Camiu's-Sahih. 2. Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyri en-Nisaburi (h. 261/875), el-Camiu's-Sahih. 3. Ebu Davut Süleyman b. Eş'as es-Sicistani (h. 275/892), es-Sünen. 4. Ebu İsa Muhammed et-Tirınizi (h. 279/892), Sünen (el-Cami'). 5. Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayp en-Nesai (h. 303/915), es-Sünen. 6. Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid Mace el-Kazvini (h. 273/887), es-Sünen." (Dinf Terimler Sözlüğü)

-27 -

Page 30: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 · Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

TAC~1 VEHIRKA62 TEFSİRİ

61 "Taç, şeyhlerin veya sülfik-te belli bir mertebeye ulaşmış dervişlerin tarikat kıyafeti olarak kullandıkları, tarikatlara göre farklı şekil ve renklerdeki başlıkların (külah) adıdır. Tacı taşıyan kişinin manevi makamının bir remzi olduğundan taç Osmanlı tarikat çevrelerinde "tac-ı şerif, tac-ı edeb, tac-ı saadet" terkiplerinde olduğu gibi saygı ifade eden sıfatlarla birlikte kullanılmıştır. Tasavvufun ilk dönemlerinde süfi kisvesi hırka kelimesiyle karşılanmıştır. Bu dönemde şeyhin dervişine giydirdiği taç, ona verdiği herhangi bir örtü, mendil veya gömlek hırka kapsamı içinde değerlendirilmiştir (Şa•raoi, II, 100; Risale-i Tac u Kisve, vr. 147b). Tarikatların

teşekkülünden sonra taç bir tasavvuf terimine dönüşmüş, tarikat adabına dair eserlerde şeyhin dervişine taç giydirmesi ayrıntılı biçimde anlatılmış, bu konuda müstakil eserler kaleme alınmıştıF.

İlk devirlerde zahid ve sufilerin, tarikatların oluşumunun ardından tarikat ehlinin zübd, takva ve manevi kemal sembolü halinde başlarına giydikleri tacın tasavvuf adabı içerisinde yer almasına sebep olarak Kur'an ve Sünnet'ten birçok delil ileri sürülmüştür. Kur'an'da geçen ·~takva elbisesi" ifadesi (el-A'raf 7/26) sufi tacı ve hırkası, "Biz sana kevseri verdik" (el-Kevser 108/1) ayetindeki kevser Hz. Peygamber'e mi'racda verilen nfuaoi kudret tacı şeklinde ~orurnlanmıştır (Risale-i Tac u Kisve, vr. 135a-136a). Sadece başlarına ama-me saran müşriklerden farklılığın belirtisi şeklinde Hz. Peygaml;ıer'in ve sahabenin yassı başlık (kalensüve) kullanmaları, üzerine beyaz, siyah veya yeşil amame sarmaları, risale ve taylasan bırakmaları ve Resfil-i Ekrem'in Hz. Ali'ye sarık sarması sünnetten bazı delillerdir. Eşrefoğlu Rfuoi, Resfilullah'a mi'racda altı veya on iki terkli/terekli manevi bir taç verildiğini, daha sonra bu tacın Hz. Ali'ye intikal ettiğini, silsilesi Hz. Ali'ye ulaşan (Alevi) tarikatlarda sülfik mi'racının belli mertebelerine erip hilafete bak kazanan müridlere bu manevi ve irfaıll mirasın intikalinin bir işareti olmak üzere taç giydirildiğini anlatır (Tarikatname, s. 54-55). Mahmud b. Nefes eş-Şa'bani, Asr-ı saadet'te dal taç, arakıyye benzeri örme taç, tek terkli taç ve on iki terkli taç olmak üzere dört tür başlık giyildiğini, dal tacı Halvetiler'in, tek terkli tacı Bektaşiler' in, on iki terkli tacı Zeyniler' in giydiğini aktarır (Risale­i Taciyye, vr. 20b). Seyyid Nizamoğlu'na göre meşayihin taçlan peygamberlere verilen taçlardan ortaya çıkmıştır (Risale-i Tac-ı Nizaınl, vr. 1 b ).

Tacın şekli tarikatlar döneminde zamana, mekana ve tarikatlara göre değişerek birçok çeşidi ortaya çıkmış, her tarikatın kendine mahsus bir tacı oluşmuştur. Öte yandan tarikat pirinin ictibadı sayılan taç şekli onun ulaştığı manevi makamın bir işareti sayılmıştır. Mesela Hace Ali Erdebili, rfih-ı Muhammedi dairesinde ezel noktası denilen cem' aleminden fark alemine geldiğinde altı terkli bir taç giymeye başlamış, tacın üzerine vahdet ve ezel noktasını simgeleyen siyah bir pul (düğme) koymuş, böylece bu tür tacın giyilmesi gelenek halini almıştır (Mü_ş_takimzade Süleyman Sadeddin, s. 88). Öte yandan tarikat pirinin ictibadı sayılan taç şekli onun ulaştığı manevi makamın bir işareti sayılmıştır. Mesela Hace Ali Erdebili, rUh-ı Muhammedi dairesinde ezel noktası denilen cem' aleminden fark alemine geldiğinde altı terkli bir taç giymeye başlamış, tacın üzerine vahdet ve ezel noktasını simgeleyen siyah bir pul (düğme) koymuş, böylece bu tür tacın giyilmesi gelenek halini almıştır (Müstakimzade Süleyman Sadeddin, s. 88). Tacın bir dervişlik simgesi olarak ne zaman kullanılmaya başlandığı hakkında kesin bilgi yoktur. Müstakim.zade Risale-i Taciyye'de İbn İsa Saruhaıll'den naklen kubbeli, bal renginde, altı terkli süfi tacını ilk giyen ve giydiren kim.senin Cüneyd-i Bağdadi (ö. 297 /909) olduğunu söyler.

Ebü'l-Kasım Gürgani'ye kadar (ö. 450/1058 veya 469/1077) şeyhlerin kendilerine özgü bir başlık giymedikleri, mülhid ve Rafiztler'in kullandıkları sarıkların tasavvuf ehlininkilerle karışması üzerine Gürgaıll'nin ilk defa altı terkli beyaz renkli bir taç icat edip amame ile başına giydiği Risale-i Taciyye'deki diğer bir rivayette n~edilir (s.67,70). Taç giyme ve giydirmenin belli kuralları vardır. Ebu Hafs Şehabeddin Sühreverdi tacın ancak bir şeyh elinden giyilebileceğini, zira taç ve hırka giymenin şeyh ile mürid arasında manevi irtibatın gerçekleşmesini sağlayan maddi vasıta olduğunu, taç giyen müridin kalbini şeyhin muhabbetine bağlarken onun bülanü ve tasarrufu altına girdiğini söyler. Ona göre bu Allah ve resulüne teslimiyetin de bir göstergesidir. Müridin giydiği tacın aslını ve şartlarını şeyhinden öğrenmesi gerekir. Şeyh müridinden giydiği tacın edebine riayet edeceğine dair söz alır (Avanf, s. 122, 127). Müridin şeyh elinden taç giymesi, kötü ahlaktan ve nefsin hakimiyetinden tamamıyla sıyrılıp Muhammedi ahlakı kuşandığına deliilet eder (Şa'rani, II, 100). Sufi gelenekte taç giymenin salikin bulunduğu makama göre iki anlamı vardır: Yolun başındaki salikin benlik, kibir ve yücelik aliimeti olan başına taç giymesi

-28 -

Page 31: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türk.iye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

tevazu sahibi olduğuna, yolun sonundaki sufinin taç giymesi ise iHihi izzetin kamil manada tecelligahı durumuna geldiğine işaret eder. Taç müridlik (iradet) ve teberrük/teyemmün tacı olmak üıere ikiye ayrılır. MüridJik tacı kalbi

zikir makamına erişen dervişin giymeye bak kazandığı başlıktır. Teberrük tacı, tarikata yeni intisap eden dervişe meşayibe zfilıiren benzemesi ve manevi olgunlaşmaya teşvik olması için giydirilir (Risale-i Tac u Kisve, vr. l45b-

147a). Bir tarikatta sülfikünü tamamlamış dervişe diğer tarikat şeyh veya şeyhleri tarafından muhabbetin kuvvetlenmesi için giydirilen taca teberrük tacı denilmiştir.

Tacın üst kısmına ''kubbe", başa geçen ve sarık sanlan kenarına "lenger" (asabe), ön kısmına "mihrap" adı verilir. Tacın lengeri şeriat evine, tepesi tarikat kubbesine işaret eder; dolayısıyla taç giymek tarikat kubbesi altuı.da şeriat

evinde oturmak demektir. Lengeri çevreleyen tülbende "ısabe'', ısabenin sarkan uçlarına "taylasan" (risale) denir. Isabe taç üıerindek.i sarılış biçimine göre "amame, destar, fenai" gibi adlar alır.

62Hırka: "Sufilerin ve tarikat mensuplarının giydikleri özel elbise.

Sözlükte "delmek, yırtmak" anlamına gelen bark kökünden türeyen hırka kelimesi "kumaş parçası, yamalık;

yamalı ve eski elbise" demektir. Yamamak anlamında.ki rak'a kökünden türetilen murakka' da hırka anlamında kullanılır (Kamus Tercümesi, III, 265-266, 828). İlk dönemlerde zahid ve sfifilerin, tarikatların teşekkülünden

sonra da tarikat mensuplarının ztihd ve takva sembolü olarak giydikleri hırkanın şekli zamana, mekana ve

tarikatlara göre değişmiş ve pek çok çeşidi ortaya çıkın.ıştır.

I (VII) ve II. (Vlll.) yüıyıllarda yaşamış olan bazı zahidler yün ve çuhadan yapılan, "aba" veya "s(ıf'' denilen kalın ve kaba elbiseler giymeye başlamışlardı. Bu onların dünyaya önem vermedikleri, nefislerinin rahatinı düşünmedikleri ve gösterişten kaçındıkları anlamına geliyordu. Giydikleri elbise yünden (süt) yapıldığı için genelJikJe "süfi" ve "tasavvuf" ·kelimelerinin bu kökten geldiği kabul edilir. Sufilerin fil. (IX.) yüzyılda hırka (murakka ') giydiklerini gösteren rivayetler vardır. ·

Tasavvuf kaynaklarında Hz. Peygamber'in EW-i beyt'ini abası altına alması, şair Ka'b b. Züheyr'e hırkasını vennesi, Kur'an'da Yüsuf sfiresinde Hz. Yfisufun gömleğinden bahsedilmesi, hırka giymenin tasavvuf adabı

içinde yer almasına delil olarak zikredilir. Resfil-i Ekrem'in, hırkasının Veysel Karani'ye verilmesini vasiyet ettiği yaygın bir inançtır.

H.ırka genellikle "irade hırkası" ve "teberrük hırkası" olmak üıere ikiye ayrılır. İrade hırkası mürid olanlara giydirilen hırkadır. Müridin 'şeyhin elinden hırka giymesi, şeyhinin kendisini dilediği gibi eğitme ve yetiştirme hakkına sahip olduğu, bu eğitimden beklenen faydanın elde edilmesi için müridin kayıtsız şartsız şeyhine bağlı kalmaya söz verdiği, yüklediği görevleri yerine getirmeyi kabul ve ona biat ettiği anlamına gelir. Şeyhin müride

hırka giydirmesi (ilbas-ı hırka) sırasında genellikle tekkede bir tören yapılması adettir. Fakat uzak yerlerde bulunan müridlere hırka şeyhin halifeleri tarafından da giydirilebilir.

Tasavvufa ilgi duyan ancak henüı bir tarikata intisap etmemiş kimselere giydirilen hırkaya "teberrük hırkası"

denir. "Muhib kisvesi, muhib hırkası" gibi adlar da verilen bu hırkayı giyenlerin sfitilerden feyiz alacağı, onların

edebini takınacağı, sonuçta da müridlik hırkasını giyecek bir seviyeye yükseleceği beklenir (Sühreverdi, s. l 14).

Tı1si, Cevahirü'l-esrar adlı eserinde bu iki hırkanın yanı sıra "tövbe hırkası, velayet hırkası, tasarruf hırkası" adlı üç hırkadan daha bahseder. Tövbe hırkası, tarikata girmeye niyetlenen taliplerin giydikleri bir hırka olup bunu

giyeiilerin dünyadan yüz çevirip ahirete yöneldikleri, geçmişlerinden pişmanlık duydukları ve daha iyi bir gelecek

için hazırlık yaptıkları anlamına gelir. Velayet hırkası seyrü sülı1küııü tamamlayan dervişlere giydirilen hırka olup buna "irşad hırkası, hilafet hırkası, icazet hırkası" gibi isimler de verilir. Bu hırkayı giyen mürid, mürşidi bayatta iken de vefat ettikten sonra da başkalarını irşad ve terbiye etmeye yetkilidir. Tasarruf hırkası ise şeyhin tövbe

hırkasından sonra ve irade hırkasından önce talip için uygun gördüğü bir hırkadır.

Mürşid, velayet hırkasını giydirdiği müride irşada ehil olduğunu belirten, "icazetname" veya "hilafetname" denilen

yazılı bir belge verir. Bu belgede şeyh kimden hırka giydiğini ifade ederek tarikatın silsilesinin Hz. Peygamber' den itibaren hangi yolla kendisine intikal ettiğini belirtir, aradaki mürşidlerin isimlerini birer birer sayar. Daha sonra

- 29-

Page 32: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 . Aksaray, Türkiye l.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

Tac, cennet taclanndan bir işaret, örtillerinden bir örtüdür. Resulullah (sav) şöyle buyurur:

"Tac, Allah lütfu kereminden indirilmiştir."

Bütün taclar Resulullah'ın tacına bağlıdır. Her kim mürşidin veya onun halifesinin yahut

salih bir insanın elinden başına bir tac takarsa, tac, sahibinin başında kıyamet gününde bir nur

olur. Çünkü o (nur) Allah'm lütfuyla bağışlanmıştır. Esas olarak Yüce Allah'm kudretinden,

lütfundandır.

Tac türbeye işarettir. Tac sahibi ölü mukabilindedir. Tacı giyen ölüdür. Yani nefsi ölmüş

olur. Tac, sahibine nefsi öldüğünde sadık bir dosttur. Tacı giyen, hiç kimseye herhangi bir cevap

vermez; kendisine kötü söylendiğinde kötü sözle karşılamaz, kendisine hücum edildiğinde

mukabil hücumda bulunmaz.

Tac sahibi bu (yüksek) insanlardan olunca, o tac onun başında dağdan bir nur olur. Allah

Teala "Tura -1~lj, yazılmış kitaba yemin ederim..;~ ;,-ıGşj "63 diye buyurur. Buradaki "vav"

harfi "örtüye" delalet eder. "Elif' ise terk-i dünyaya64 işaret eder.

Kıyamet günü geldiğinde tac, sahibinin başında nurdan bir tac olur. Cennete de bu hal üzere

girer. Tacı giydiğinde sükünu, vakarı ve salih ameli giymiş olur. İtaatsizlik üzere olduğu an

hırka giydirdiği müridinin adını kaydederek onun irşada ehil olduğunu söyler ve bazı takdire değer vasıflarını dile ,getirir.

Sufiler ve tarikat ehli, özellikle sema ve zikir meclislerinde "sema hırkası" denilen özel kıyafet giyerler.

Hırka kelimesindeki "tıa" haşyete, ''ra" nzaya, "kaf' kahr-ı nefse, "he" de hidayete delalet eder. Hırkanın bel kısmı sabra, yenleri havf ve recaya, iki yanı kabz ve basta, kemeri nefse muhalefet edip hakim olmaya, yakası yakine,

pervazı ihlasa işarettir (Hücviri, s. 137; Ali M. Seccadi, s. 208). Hırkaya yüklenen bu gibi anlamların en önemlisi . onun- dostluğun, barışın ve canlılara zarar vermemenin simgesi olmasıdır. Mutasavvıfların hırka konusunda

söyledikleri dikkate alınınca tasavvufun anlam ve içeriğinin bütünüyle hırkaya yüklendiği görülür.

Tasavvuf büyükleri hırka giymenin bazı kuralları ve adabı bulunduğunu, bunlara riayet edenlere kıyamet gürıü

şeyhlerin şefaatçı olacağını, uymayanlara da düşman gibi davranacağını ifade etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki bazı sfıfiler, nefislerinin istediği bir işi yapmaya mecbur kaldıklarında bir takva nişanesi olan hırkayı üstlerinden çıkarırlar. Bir kadına aşık olan Rfızbihan-ı Bakli'nin, bu halin içinde iken hırka giymenin kurallarına aykırı hareket etmemek için hırkasını çıkardığı rivayet edilir.

Tarikatlar döneminde hırka giymeye büyük önem verilmiştir. Kıyafeti fazla önemsemeyen Nakşibendiyye'de bile

hırka feyiz almanın yollarından biri olarak kabul edilir. Fütüvvet ehli hırka yerine daha çok şalvar kelimesini kullanırlar. Hırka giymeye karşı olan melamet ehli içinde bile nefsi hor görmenin ve kınanmanın bir ifadesi olarak

zaman zaman eski ve yamalı hırka giyenler olmuştur.

Gösteriş, şöhret ve istismar için hırka giyenlerin hırkanın anlam ve amacını bilmediklerini, tasavvufu kuru bir şekil

ve merasim haline getirdiklerini söyleyen gerçek siifiler bunları ağır bir dille eleştirmişlerdir. Bugürı geniş ölçüde bir hatıra haline gelen hırka Türk kültüründe birçok atasözti, deyim, fıkra ve menkıbeye konu olmuştur." 63 Tfu suresi 1-7. ayetler: "Tfır'a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, "Beyt-i Ma'mur"a,

yükseltilmiş tavana (göğe}, kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir." 64 Dünyayı terk etmeye denir.

- 30 -

Page 33: S MPOZYUMU 27·29 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D256674/2017/2017_SERINSUAN.pdf27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

27-29 Ekim 2016 Aksaray, Türkiye !.Uluslararası Aksaray Sempozyumu (Kültür, Tarih, Din, Medeniyet)

hırka - Allah korusun- sahibinin üzerine bir ateş, cehennem elbiselerinden ve katrandan-bir

elbise oluverir.

Bu risale Jrulların en zayıfı, zahidlerin ayağının toprağı, ilahi aşkın talibi, yüce yolun

takipçisi, Aksaraylı Seyyid Hacı Hasan oğlu İbrahim Uluborlulu'nun65 eliyle, şeyhim ve

efendim, dayanağım, zamanımızın kutbu, çağımızın dehası Seyyidu's-Sened eş-Seyh Hacı

Ahmet el-Borl'nin66 bereketiyle, Allah'ın yardımıyla, alemlerin kutbu, sır perdelerinin

aralayıcısı, Bor Beldesi, Çukur Medrese Nahiyesi'nden Hamid b. Musa el-Kayserl67 tarafından

telifi tamamlanmıştır.

Allah yüce lütfuyla işimizi kolaylaştınversin. Engin rahmet denizinden bir yudum

içiriversin. Mübarek Ramazan ~yının ilk pazartesi günü (17 Temmuz), bin iki yüz otuz iki.

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'adır. Saıat ve selam Resulullah'a ve onun ashabına olsun:

1232 Hicri ı 1816 Miladi.68

65 El yazması eserlerde ketebe tabir olunan kısımdır. Eser, müellif, müstensih (elyazmasını yazan/çoğaltan kişi) hakkında bilgi bulunur. Buna göre bu isim, metni yazan hattatın, yani müstensibin adıdır. 66 Müstensihin Şeyhi bu zattır. Onun tevcihiyle istinsah ettiğini ifade etmektedir 67 Hz. Pir'in telifi olduğuna işarettir. 68 İstinsahın tarihini gösteriyor.

- 31 -