80

Şehr-i Beyza

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Akşehir Anadolu Öğretmen Lİsesi Okul Dergisi

Citation preview

Page 1: Şehr-i Beyza
Page 2: Şehr-i Beyza
Page 3: Şehr-i Beyza
Page 4: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

4

KÜNYE

İmtiyaz SahibiAkşehir Anadolu Öğretmen

Lisesi Okul MüdürüErşan BAŞARI

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüTürk Dili ve Edebiyatı

ÖğretmeniGökhan YILDIRIM

Sayfa Editörüİngilizce Öğretmeni

Mehmet Emin MADRAN

Yayın KuruluTürk Dili ve Edebiyatı

Öğretmenleri Recayi ÖZDEMİR

Ekrem KURT

TürüEğitim Dergisi

Grafik Tasarım - DizgiU2Concept

İnteraktif Reklam AjansıMeydan Mh. İnönü Cd.

Ceylanlar İş HanıZemin Kat Akşehir/KONYA

0332 [email protected]

facebook.com/u2concepttwitter.com/u2concept

Yönetim YeriAkşehir AnadoluÖğretmen Lisesi

Kuruçay Mh. Özgürlük Cd.No: 19 42560 Akşehir/KONYA

Tel: 0332 812 7732 Faks: 0332 813 7558

www.aksehiraol.k12.tr

16

FİKİRLERİ VE GÖSTERDİĞİ YOL İLE ASIRLAR SONRASINA IŞIK TUTAN BÜYÜK

MÜTEFEKKİRMEHMET AKİF

ERSOY

divan Şiiri

FUZÛLÎ

2826 ŞUBAT 1992 ERMENİLERİN

HOCALI KATLiAMI

32

GaiaGathered All In ActionFor a Better Europe !

18

Akşehir kAymAkAmı Ahmet kAtırcı: BAşArı ekip işidir (10)OkUL AiLe BirLiĞi demek (12)

BAşArıLArımıZ (14)OkULUmUZUN tÜBitAk dereceSi (21)

kÂiNAttAki deNGe (26)ZAmANıN dUrdUĞU yer (30)

FiZik derSi NASıL ÇALışıLır? (34)yAvUZ SULtAN SeLim hAN deStANı (35)

AyAZA dÜşeN cemre (39)Şehr-i Beyzâ4

Page 5: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 5

18

40

SINAV MERKEZLİ EĞİTİM SİSTEMİNDEN NEDEN

KURTULMALIYIZ ?

TÜRKÇEKiMLiĞiMiZDiRB i Z i M

42 FRANSA VE SOYKIRIM

HAYATVE

BEDEN EĞİTİMİ

Ruhun Şad Olsun!

68

48

52 60

SÜLEYMANİYE CAMİİ’SİNİN

GİZLİ ŞİFRELERİ

SeSSiZ ÇıĞLık (46)mOderN eĞitim-ideAL tOpLUm (53)

SAdAkA tAşLArı (54)kOmşULUk (56)

yÜZyıLıN deStANı (62)Akşehir’de miLLi mÜcAdeLe yıLLArı (64)

dÜNyANıN OrtASıNdAN Bir BUkLe teBeSSÜm (70)SpOrdA teSiSLeSmeNiN ÖNemi (71)mAddeNiN eLektrikSeL yApıSı (74)

Şehr-i Beyzâ 5

Page 6: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

6

Editör’denGökhan YıldırımTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Gök kubbenin altında yüreğimizden taşan sesin, kapısını çaldığı herkese merha-ba. Hoca Nasreddin’in gölüne kardeşlik,

muhabbet ve güler yüz mayaladığı ismiyle mü-semma Akşehir’imizin en güzide okullarından biri olarak dergimizi vücuda getirmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Dergimize bizi biz yapan her sokağın-da, her taşında nice hatıramıza kucak açan bu şehre minnet borcumuzu bir nebze de olsa ödemek adına ‘‘Şehr-i Beyzâ’’ adını verdik. Her sayfasına, her satırına ger-gefe nakşedilen ilmik misali yazılarımızla hikayelerimizi dokuduk. Saklı dünyalarımızın kapılarını sizlere aralamak, soğuk bir mart ayında buz tutan gönüllere cemre olup düşmek istedik. Tek derdimiz dünyanın ortasından yükselen sesimizi sizlere duyurabilmek, bir kahve molası da olsa hasbıhal edebil-mekti.

Yüzündeki tebessümü Nasreddin Hoca’dan, sine-sindeki engin muhabbeti Hz.Mevlâna’dan, şehir-lilik şuurunu ve edebi altyapısını Tarık Buğra’dan alan zengin bir kültürel mirasın sahipleri olarak kollarımızı sıvadık. Bâkî kalan bu kubbede bir hoş seda bırakabilmek, nice mümtaz şahsiyetin yetiştiği bu beldede nicelerinin yetişmesine de önayak olmak için düştük yollara.Bu çalışmamız-da hiçbir özveriden kaçınmayan meslektaşları-

mız ve öğrencilerimiz hayata, sanata, eğitime ve edebiyata farklı bir pencereden bakarak düşünce zenginliğimizi ortaya koydular. Farklı anlayışların harmanlandığı, tekdüzelikten uzak, oldukça renkli bir çalışma sunabilmek endişesiyle kaleme sarıl-dık. Eğitimin, dört duvar arasına sıkışmış, bilineni tekrardan ibaret bir süreç değil ;kendini ifade

edebilme,düşünce ufkumuzu geniş-letebilme, yarının soğuk duvarlarına iz bırakabilme olduğu parolasıyla yola çıktık.Hz. Mevlâna’nın: ‘‘Dün geçti, bugün yeni şeyler söylemek lazım.’’ dediği gibi bizler de hayatı ve olayları değişik bir yaklaşımla ele aldık.

İçerik olarak doyurucu, bir o kadar da zevkli bir dergi ortaya çıkardığımıza inanıyorum.İlk sayfasından son sayfasına ka-dar farklı duyguların arasında gidip geleceğiniz ,dimağınız-

da unutulmaz izler bırakacak yazılarla bezenmiş dergimizle karşınızdayız. Bu

ilk sayımızın bundan sonraki sayılarımıza da ışık tutacağı kanaatindeyim. Bu çalışmamızda katkı-larını esirgemeyen en başta okul idarecilerimize, kıymetli öğretmen arkadaşlarıma ve sevgili öğrencilerimize; bize destek olan kişi ve kurumlara şükranlarımı sunuyorum. Yeni bir sayıda eskime-yen yüzümüzle tekrar buluşmak dileğiyle esen kalın.

BAŞLARKEN

Şehr-i Beyzâ6 Şehr-i Beyzâ6

Page 7: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 7Şehr-i Beyzâ 7

Sosyologlar toplumların avcılık ve toplayıcılıktan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi (modern) toplumuna ve sanayi toplumundan sanayi ötesi yani

post modern topluma doğru bir gelişim gösterdiğini anlat-maktadırlar. Günümüz toplum aşamasını da iletişim ve bilgi toplumu olarak tarif ederek dolayısıyla ulaşılması gereken yeni bir toplumsal düzey olarak tanımlamaktadırlar.

Toplum olarak biz bu düzeylerin neresindeyiz diye düşündüğümüzde hemen hemen her düzeyden bir özelliği kendi toplumumuzda görebilmekteyiz. Hangi düzeydeki toplumda olursak olalım ülke olarak çok hızlı bir değişim sürecinden geçtiğimiz ve bu hızlı değişim sürecinin bizim ve çocuklarımız üzerinde bir takım travmatik etkiler bıraktığı aşikâr.

Zaman zaman sanayileşemeden postmodern toplum seviyesine geçtiğimiz; postmodern seviyeyi özümsemeden iletişim ve bilgi toplumuna geçtiğimiz bir gerçektir. Ülke olarak yaşamış olduğumuz bir çok sorunun temelinde bu hızlı değişim yatmaktadır.

‘‘Eğitimciler olarak bu durum karşısında yapmamız gereken nedir? ’’sorusuna kanaatimce verilebilecek en güzel cevap, öğrenciyi ve çocuklarımızı kuru bilgi yüklemek yerine sevgi ve şefkatle yoğrulmuş bir bilgilendirme sürecine tabi tutmak olacaktır. Bizler biliyoruz ki, sevgi ve şefkatle yoğrulmuş bir bilgiye sahip olan insan şereflilerin en şereflisi olacak melekleri dahi önünde secdeye durduracak; kuru bilgiye sahip olan insansa sahip olduğu bilgiyi milletinin ve insanlığın faydasına değil yok edilmesi noktasında kullanarak sefillerin en sefili olacaktır.

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi eğitim kadrosu olarak şiarımız düşünen, araştıran, bilgiye ulaşmak için tüm gücünü sarf eden ama bilgiyi amaç olmaktan ziyade

vatanının milletinin refahı ve mutluluğu için kullanan, sınırsız seven ve sevgisini paylaştıkça büyüten, acı duyan ve acıyı paylaşarak küçülten,ben duygusundan öte biz diyebilen, başkalaştırmayan ve kendi gibi düşünmeyen, inanmayan ve yaşamayana toleranslı olup saygı duyabilen bir insan ve nesil yetiştirebilmektir. Bizler biliyor ve inanıyoruz ki,bunu gerçekleştirdiğimiz an hangi toplum tipinde olursak olalım değişim sancılarını en az seviyede atlatacak, ulu önder Atatürk’ün belirlemiş olduğu muasır medeniyet seviyesini yakalayacağız. Geçmişte de olduğu gibi lider ve model bir toplum olarak insanlığa örnek olacak yeni ufuklar açacağız.

Okulumuz öğretmen ve öğrencileri öğretmen okul-larının bir ailesi olarak birçok başarıya imza attık ama hiçbir zaman şımarmadık, başarımızı yeterli görmedik. Bizler biliyoruz ki iki günü eşit olan zarardadır. Sürekli gelişmek, yenilenmek, yeni bir şeyler üretmek, zamanı ve teknolo-jiyi yakından takip edip ona yön vermek öğretmenlere ve öğretmen aday adayı değerli öğrencilerimize yakışan bir meziyettir.

16 Mart Öğretmen Okullarının 164.kuruluş yıldö-nümü münasebetiyle çıkardığımız bu dergi öğretmen, öğrenci ve okul aile birliğimizin katkılarıyla hazırlanarak siz değerli okurlarımıza sunulmuştur. Tüm öğretmen ve öğrencilerimizin bu güzel gününü kutlar başta Başöğretmen Mustafa kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm eğitim çalışanlarını, acılarını yüreğimizde hissettiğimiz Van depreminde şehit olan öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.Bu vesileyle dergimizin hazırlanması ve siz okuyucularımıza ulaştırılmasında emeği geçen öğret-men, öğrenci ve okul aile birliğine teşekkür eder saygılarımı sunarım.

BİLGİ VE SEVGİ TOPLUMUNA DOĞRU

Page 8: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ8 Şehr-i Beyzâ8

Öğretmen Okullarının 164. Kuruluş Yıldönümünü bir kez daha idrak etmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Öğretmen yetiştirme sürecinde Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemler dikkate alındığında, öğretmen yetiştiren kurumlar açı-sından bazı tarihler, kilometre taşı değeri taşır.Türkiye’de öğretmen yetiştirme ile ilgili ilk uygulama Fatih Sultan Mehmet’in sıbyan mektebi öğretmeni olacaklar için ayrı bir prog-ram uygulamasına kadar gider. Ancak bu ilgi daha sonra devam etmemiş, Tanzimat dönemine kadar öğretmen yetiştirmeye yö-nelik bir gelişme olmamıştır. II. Mahmut döneminde, çocukların “rüşt” yaşına kadar okuyabilmeleri için 1838’de Ortaokul düzeyin-de rüştiyeler açıldı. Bu mekteplerde başarılı öğretim yapılabilmesi için ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının karşılanması gerekiyordu. Bu ihtiyacın o günün eğitim kurumları olan medreselerde yetişen-lerle karşılanamayacağını gören Tanzimatçıların çabaları sonucu Sultan Abdülmecid’in fermanı ile 16 Mart 1848’de İstanbul’da Daru’l-muallimîn adı ile ilk öğretmen okulu açıldı. Bu okula sade-ce erkek öğrenci alınıyor-du. Programında yapılan değişikliklerle, liseler için de öğretmen yetiştiren üç bölümlü bir okula dönüş-tü. 1870 yılında ilk ve orta öğretim kız mekteplerine kadın öğretmen yetiştirmek amacıyla Daru’l-muallimat adı ile kız öğretmen okulu açıldı. Öğrencilerine maaş bağlanan bu okullarda program tamamen batılıydı ve fen bilimlerini ön plana alan bir eğitim yapılıyordu. 1879 yılından itibaren İs-tanbul dışında da açılarak yaygınlaştırılmıştı. İşte bu okullar 1924 yılında Maarif Vekâletine bağlanmış, kız öğretmen okulu ve erkek öğretmen okulu olarak adları değiştirilmiş ve cum-huriyetin en önemli kurumlarından olmuşlardır.Milli mücadelede, Mustafa Kemal Atatürk ve onun yanında yer alan yakın arkadaşlarının büyük çoğunluğu bu okullarda yetişen öğretmenlerin ya öğrencileri ya da kendileri olmuşlardır. Kırsal bölgelere öğretmen yetiştirme Osmanlıdan beri düşünülür-ken Cumhuriyet döneminde “Köy eğitmenliği” ve “Köy Enstitüleri” gibi özgün çözümler de bulunmuş ve başarıyla uygulanmıştır. Hazırlıkları 1935’lerde başlatılan ve 1940’ta yasallaşan Köy Ens-titüsü sistemi Cumhuriyet’in eğitim alanındaki en çok ses getiren uygulamalarındandır.Anadolu Öğretmen Liseleri, öğretmen okulları geleneğinin deva-mı niteliğinde olan bugünkü eğitim fakültelerinin alt yapısı duru-mundadır. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı ve nesillerin yetiş-tirilmesindeki önemi düşünüldüğünde; yönetmelikle belirlenmiş amaçlarından biri de “öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurum-larına öğrenci hazırlamak” olan Anadolu Öğretmen Liseleri’nin eğitim açısından ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Okullarımız her ilde adeta “Amiral Gemisi” gibidir; çünkü, bu okul-lar eğitimcilerin eğitiminden sorumlu olan okullardır. Ülkemizin ka-deri gibi algılanan ve görülen problemlerin çözümü; bu okulların yetiştireceği nitelikli insanlar sayesinde mümkün olacaktır. Eğitim tarihimiz açısından öğretmen okulları, eğitmen kursları,

köy öğretmen okulları, köy enstitüleri, ilk ve yüksek öğretmen okulları, öğretmen liseleri, eğitim enstitüleri ve eğitim fakülteleri tarihsel dönüşüm içerisinde zengin bir deneyim ve birikim oluş-turmuştur. Bu camianın bir ferdi olmak hepimiz için bir ayrıcalık ve onurdur.Öğretmenlik özel bir meslektir. Teknoloji ne kadar gelişirse ge-lişsin hiçbir araç insanı yetiştiren öğretmenin yerini alamaz. Bu itibarla, öğretmenlik mesleği ve öğretmen yetiştiren kurumlar her dönem büyük önem taşımıştır. Çağın gerektirdiği öğretmen modelini yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bunun için, öğretmen yetiştirme sistemimiz, Bakanlığımızın yeniden yapılandırılması çalışmaları kapsamında yeniden ele alınmakta ve üzerinde has-sasiyetle çalışılmaktadır. Bakanlığımızın bu yöndeki çalışmaları ilgili diğer kurumlarla işbirliği halinde devam etmektedir.Okuyan, okuduğunu anlayan, sorgulayan, araştıran, gelişim ve değişime açık, genç kuşaklara öğrenmeyi ve bilgiye ulaşmayı öğ-reten öğretmenlerimizin yetiştirilmesi için her türlü imkân seferber

edilmektedir. Ülkemi-zin, gelişen dünyanın değişen şartlarına ayak uydurabilmesi için nitelikli, iyi yetiş-miş, kendini değişen şartlara göre yenile-yebilen öğretmenlere ihtiyacımız var. Çün-kü ülkelerin geleceği çocuklarına verdikleri eğitimin niteliğine bağ-lıdır. Bunu sağlamak nitelikli öğretmenle mümkündür.Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Öğret-menler! Yeni nesil sizin

eseriniz olacaktır.” veciz sözündeki mesaja kulak vererek sorum-luluğumuzun idrakinde olmalıyız.Öğretmenlik mesleği ülkemizde her zaman itibar gören ve bir ide-al olarak gençlerin önüne konulan bir meslek olmuştur. Anadolu Öğretmen liselerimiz, ortaöğretim sistemi içerisinde bir ihtisas ku-rumu olarak günün değişen şartları doğrultusunda sürekli gelişe-rek varlıklarını sürdürmektedir. Esasen öğretmenlerimizin başarı-sı milletimizin başarısı olacaktır. Ülke olarak, aydınlık bir geleceğe doğru başlatılan bu kararlı yürüyüşün daima öncüsü olmuş öğ-retmenlerimize ve genç öğretmen adaylarına güvenimiz tamdır.Hepimizin hayatında iz bırakan öğretmenlerimiz var. Kendilerine minnet ve şükran borçluyuz. Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere ebediyete göç etmiş bütün öğretmenlerimizi rahmetle anı-yorum.Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, eğitim reformlarının ger-çekleştirilmesi ve başarıya ulaşılmasında asalet unvanlı mimarlar yani öğretmenlerimizin katkıları büyük olmuştur. 2023 Vizyonuna erişmede de öğretmenlerimiz ve onların eserleri bugünün öğret-men adayı öğrencilerimiz önemli bir misyonu yerine getirecektir.Kendini mesleğine adamış ve öğretmenliğin kutsiyetine inanarak birer eğitim neferi olan bütün eğitimcilerimizin ve öğretmen adayı öğrencilerimizin bu anlamlı gününü yürekten kutluyor, başarılar diliyorum.

Değerli Öğretmenler, Yarının Öğretmenleri Sevgili Gençler,

Ercan TÜRKOrtaöğretim Genel Müdürü

Page 9: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 9

Page 10: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

10

MülakatMehmet Buğra KATIRCI Mehmet Yasin UÇARBurak BİRSEN

Özgeçmişiniz ile ilgili kısaca bilgi verir misiniz?

01.01.1965 tarihinde Niğde Hacıabdullah Kasabasında doğdum, ilk ve ortaokulu doğduğum yerde, liseyi Bor Şehit Nuri Pamir Lisesinde tamamladım. 1986 yılın-da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldum. 1987-1990 yılları arasında Emniyet Genel Müdürlüğünde Dernek Denet-çisi olarak çalıştım. 1990 yılında Kaymakamlık görevine başladım. Sırasıyla Nevşehir Kaymakam adayı; Gazian-tep- Araban, Bolu-Göynük, Burdur- Altınyayla ilçelerinde kaymakam vekilliği, Trabzon-Çaykara, Ankara-Güdül, Çankırı-Bayramören, Ankara-Bala ve Eskişehir-Sivrihi-sar ilçelerinde Kaymakam olarak görev yaptıktan sonra, 2003-2004 yıllarında İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği görevinde bulundum. Bozüyük Kaymakamlığı görevini müteakip, 2009 Ağustos ayından beri Akşehir Kayma-kamı olarak görev yapıyorum.

Akşehir’in tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleriyle ilgili bilgi verir misiniz?

Akşehir, gerek tarihi gerek kültürel gerekse tabiat yönün-den çok zengin bir yapıya sahiptir. Akşehir’in tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Buna bağlı olarak da birçok tarihi ve kültürel esere sahiptir. Hamamlar, kilise, Osmanlı ve Selçukluya ait cami ve mescitler, Seyit Mahmut Hayrani, ve Nasred-din Hoca Türbeleri bunların en önemlileridir. Aynı şekilde Akşehir tabiat açısından da güzelliklere sahiptir. Yamaç paraşütü, yayla turizmi, yürüyüş gibi birçok imkâna sa-hiptir.

Nasreddin Hoca’nın 8 asır sonra dahi insanları gülümsetebilmesini, verdiği mesajların canlılığını koruyabilmesini neye bağlıyorsunuz? Nasreddin Hoca’nın gerek yurt gerekse uluslararası düzeyde daha iyi tanıtılabilmesi için neler yapılabilir?

“BaşarıBir ekip işidir”

akşehir kaymakamı ahmet katırcı:

Page 11: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 11

Nasreddin Hoca sadece bir gülmece ustası değildir. Hoca sözlerinde ve davranışlarında insanları güldürme derdinde olan biri değil, aksine insanlara öğütler veren ders çıkarmalarını isteyen bir düşünürdür. Hoca bir din adamı, filozof, sosyolog, çok yönlü bir insan. Bunun için de günümüzde bile onun söyledikleri geçerliliğini koruduğu için Hoca hâlâ seviliyor. Akşehir Nasreddin Hoca’ya en iyi şekilde sahip çıkmaya ve onu yaşatma-ya çalışıyor. Ancak daha iyisini de yapabileceğimizi dü-şünüyorum. Kaymakamlığımız, belediyemiz ve Kültür Bakanlığımızın katkıları ile uluslararası alanda Hocamı-zı tanıtmak için projeler hazırlanabilir. Her yıl bir ülkede Nasreddin Hoca yılı günleri düzenlenebilir. O’nun adına uluslararası yarışmalar, ödüller düzenlenebilir.

Gençliğin, yaşadığı şehrin kültürel mirasına yö-nelik farkındalıklarını artırabilmeleri bu zen-ginlikleri daha fazla kucaklayabilmeleri için sizce neler yapı-labilir?

Her insanın özellikle de gençlerimizin yaşadığı çevreyi tanıma, farkın-dalıklarını görme ve göstermek hem hakkı hem de görevidir. Bunun için de onlara yönelik eğitim, gezi seminer, konferans vb. yöntemlerle onların bu bilinci kazanmaları sağla-nabilir. Gençler de bu konuda duyarlı ve gayretli olmak zorundadır. Tarihini ve kültürünü öğrenmek yaşatmak için gayret göstermelidir.

Öğretmenlik mesleği ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Öğretmenlik mesleği bekli de en kutsal meslektir. Her kim ne olmuşsa ne okumuşsa mutlaka öğretmenlerin emeğiyle olmuştur. Dolayısıyla insanların ve ülkelerin geleceğini belirleyenler öğretmenlerdir. Mustafa Kemal Atatürk “Milletlerin kaderini belirleyen yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”diyerek bunu veciz bir şekilde özetle-miştir.

Meslek hayatınızda verimliliğinizi artırmak, başarı

çıtanızı yukarı çekmek için neler yapıyorsunuz?

Çalıştığınız alanda başarılı olmak ve daha iyi hizmet etmeyi hedef olarak almışsanız bir kere çok çalışmak, ayrıca alanınızla ilgili güncel gelişmeleri, teknolojiyi ve gündemi çok iyi takip etmek ve çok okumak zorundası-nız. Ben de ülkesini, milletini ve insanları seven, hizmet etmek isteyen bir idareci olarak bunları yapmaya çalı-şıyorum. Ayrıca başarı kesinlikle kişisel değildir. Başarı bir ekip işidir. İyi bir ekip kurmak ve “ortak akıl” kavramı-na, istişareye ve başkalarının fikirlerine önem vermek ile mümkün olur. Ayrıca başarı için mutlaka planlı çalış-mak gerekir. Günlük, aylık, yıllık planlarınızı yapar, ça-lışmalarınızı bu temel üzerine kurarsanız başarı daha kolay olur.

Boş zamanlarınızı na-sıl değerlendiriyorsu-nuz?

Çok fazla boş zamana sahip olduğumuz söy-lenemez. Ancak fırsat buldukça okumak ve avlanmak en büyük zevkim. Mevsim şart-larının uyduğu her du-rumda mutlaka tabiatla

iç içe olmaya çalışıyo-rum. Avcılık da sadece tabiatla olabilmek amacıyla sa-hip olduğum bir hobi. Bu gezi ve avlanmalarda en yakın arkadaşım ise avcı oğlum Buğra’dır.

Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Her şeyden önce gençlik olarak, ülkemizi, milletimizi ve insanları sevmeliyiz. Tarihimize, kültürümüze, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmalı, bunları yaşamalı ve yaşatmalıyız. Her şeyden önemlisi de çok çalışma-lıyız. Ülkemizi muasır medeniyet seviyesine çıkarmak temel amacımız ise bunu başarmak için çok çalışmak zorundayız. Bunu yapmak için de gençliğin zindelik ve enerjisini büyüklerimizin ve öğretmenlerimizin öğrettik-leri ve tecrübeleri ile birleştirmeliyiz.

Bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Page 12: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

12 Şehr-i Beyzâ12

Yüksel ERKANOkul Aile Birliği Başkanı

Okul-aile birliği, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda, okul ile aile arasında bütünleşmeyi ger-çekleştirmek, veli ve öğretmenler arasında işbirliği sağlamak amacı ile kurulmuş bir birliktir.

Bütün modern toplumlarda olduğu gibi toplumumuzda da okul ile ailenin işbirliği zorunlu hale getirilmiştir. Öğrenciyi ham bir madde, okulu bu hammaddeye şekil veren bir atölye olarak kabul ettiğimizde ortaya çıkacak eserin daha sağlıklı olabilmesi için okul ile ailenin işbirliğinin sağlanarak geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın;

Türk milletinin milli, ahlâki ve insani, manevi, kültürel değerlerini benimseyen, Türk milletini daima yüceltmeye çalışan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler olarak yetişmelerini sağlamaktır.

Çocuklarımızın aile, çevre, bedensel ve zihinsel yapı özelliklerini tanımak, bu suretle onların ve ailelerinin eğitimine olumlu yönde katkıda bulunmak için okul-aile birliklerinin kurulmasına ihtiyaç vardır

Çocukların sosyal anlamda etkilendikleri kurumların başında aile, ondan sonra ise okul gelmek-tedir. Aile içindeki sosyal tutum ve paylaşım okul ortamına uyumlu ise, genelde çocuğun gelişiminde sorun yaşanmamaktadır. Fakat her iki kurumun çocuğa yansıttığı olgular farklılık gösteriyorsa çocu-ğun okul hayatında başarısızlık gözlemlenmesi kaçınılmazdır.

Okul-aile iş birliği, öğrenci başarısının artması, katılım, güdülenme, kendine güven ve davranışla-rın değişmesini sağlamaktadır. Ayrıca aile katılımı, çocukların okul ve öğretmenlere ilişkin olumlu tu-tumlar geliştirilmesi bakımından da çok önemlidir. Bu nedenle, okul-aile işbirliği sağlıklı olan okullarda, okulun üstlendiği görevi yerine getirmesi daha kolay olacaktır. Tabiî ki bu anlatılanların uygulanabilir olabilmesi için, ailelerin okul ile barışık olması ve sürekli okul ve öğretmenler ile işbirliği içinde olması gerekmektedir.

OKUL AİLE BİRLİĞİ DEMEK

Page 13: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRANAkşehir Anadolu Öğretmen Lisesi

Page 14: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ14 Şehr-i Beyzâ14

BAŞARILARIMIZHATİCE UĞURLU TIP FAKÜLTESİ

MEYÇEN AKŞİT TIP FAKÜLTESİ

BETÜL DÖNMEZ TIP FAKÜLTESİ

MEHMET ÇORUMLU TIP FAKÜLTESİ

PELİNSU SEVİM TIP FAKÜLTESİ

İBRAHİM ETHEM DEMİRCİ ECZACILIK FAKÜLTESİ

MÜMTAZ BURAK TURAN ECZACILIK FAKÜLTESİ

NURİ ÖZMEN ECZACILIK FAKÜLTESİ

ARİFE ŞEKERCİ HUKUK FAKÜLTESİ

ASLI AK HUKUK FAKÜLTESİ

BÜŞRA NUR BABACAN HUKUK FAKÜLTESİ

ELİF TÜRKAN HUKUK FAKÜLTESİ

HAVVA CAMGÖZ HUKUK FAKÜLTESİ

MUSTAFA GÜNDÜZ HUKUK FAKÜLTESİ

ŞABAN BAYAM HUKUK FAKÜLTESİ

AYŞEGÜL UĞURLU REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

İBRAHİM GÖKBOĞA VETERİNER FAKÜLTESİ

MUHAMMED TAHABÜYÜKSERİN

İŞLETME

DENİZ GÖKÇE MALİYE

İSMAİL GÜRKAN SAVAN MALİYE

EMRAH NOYAN MALİYE (İÖ)

ÖMER ŞEN ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ

HASAN KARABULUT ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ (İÖ)

FUNDA EREN ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ

ABDURRAHMAN ALİÖNCEL

ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ

ALİ VURDUMDUYMAZ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ (İÖ)

MEHMET KEREM KILINÇ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ (İÖ)

ONUR SAYGAN ELEKTRONİK VE HABERLEŞME MÜHENDİSLİĞİ

HÜMEYRA CEREN AKGÜN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ

ABDULLAH KARAKAYA İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ

HASAN TUGAY SIR JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ

CENG BARUN CELEPLİ MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ

İSMAİL UZUN MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ

BEYAZIT ABDURRAHMANŞANLI

MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK (İNGİLİZCE

RÜVEYDA BARIŞ MİMARLIK

ORHAN ÖZCAN BİLGİSAYAR VE ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMENLİĞİ

SERHAT GENÇ BİLGİSAYAR VE ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMENLİĞİ

HASANCAN ŞAHİN İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

İLKAY MERVE AYTEKİN İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

MERVE MENEKŞE IRGIN İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

MUSTAFA ALPER YAVUZ İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

NECİP FAZIL SÜNGÜ İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

RUKİYE ONAT İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

TALHA TORUN İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

TUĞBA KARAGÜL İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

BEKİR BAYRAM İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

EBRU COŞKUN İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

ELİF EYİ İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

HANDE SENA POLAT İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

HÜSEYİN YEŞİLKIR İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

ÖMER SOLUM İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

SEMA HARMANKAYA İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

SÜMEYRA YÜKSEL İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

MERVE SAKİNOĞLU İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

MERVE TUNÇ İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

MELİKE KENÇOĞLU İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

SİNAN SEZGİN İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ

ŞÜKRAN ZEYNEP MAKASCI

MÜTERCİM-TERCÜMANLIK (İNG-FRA-TÜRKÇE) (%50 BURSLU

DÖNDÜ KARTAL MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

GÖKHAN URUÇ MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ

AYŞE GÜLTEKİN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

BÜŞRA DAĞHAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

BÜŞRA DOĞAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

ŞULE ABİT OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

ZELİHA SARIZEYBEK OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

BETÜL TUNÇEZ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

NAZİK TUĞBA GÜNTAY OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ

İBRAHİM SONER YAMAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ (İÖ

OSMAN KÖSE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ (İÖ)

DUYGU ALDUR SINIF ÖĞRETMENLİĞİ

ELİF PARLAK SINIF ÖĞRETMENLİĞİ

KEZİBAN YALVAÇ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ

NAZMİYE ÇETİN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ

HASAN FATİH KILINÇ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ (İÖ)

AHMET FARUK TUNÇEZ ZİHİN ENGELLİLER ÖĞRETMENLİĞİ

BÜŞRA DEMİREL ZİHİN ENGELLİLER ÖĞRETMENLİĞİ

HAVVA CERAN ZİHİN ENGELLİLER ÖĞRETMENLİĞİ

HAYRİ ÖZBAYAT ZİHİN ENGELLİLER ÖĞRETMENLİĞİ

MUHYİDDİN ÜNVER ZİHİN ENGELLİLER ÖĞRETMENLİĞİ

MAHMUT ORHAN DURUM ARKEOLOJİ

OZAN ALİ ÖZKAN İŞLETME (AÇIKÖĞRETİM)

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi 2011 LYS Yerleştime Başarımız

Page 15: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 15

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Erkek Basketbol Takımı, 2010 - 2011, 2011 - 2012 İlçe Şampiyonu

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Futbol Takımı,3 Kez İlçe Birinciliği, 1 Kez Bölge İkinciliği

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Kız Hentbol Takımı,2006 - 2011 Yılları asarında 5 Kez İlçe Birinciliği, 1 Kez Grup Üçüncülüğü, 1 Kez Yarı Finale Katılmıştır

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Erkek Masa Tenisi Takımı, 1 Kez İl İkinciliği, 1 Kez İlçe Dördüncülüğü,

1 Kez İl ÜçüncülüğüAkşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Kız Masa Tenisi Takımı, 2005-2011 yıllarında 3 Kez İl Birinciliği, 2

Kez İl İkinciliği, 1 Kez İl Üçüncülüğü, 1 Kez Türkiye on sekizinciliği, 1 Kez Türkiye otuz ikinciliği

Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi Halk Oyunları Ekibi 2005-2011 Yılları Arasında 5 Kez İl Şampiyonluğu 2

Kez İl İkinciliği, 2 Kez İl Üçüncülüğü

Sportif Başarılarımız

Page 16: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

16 Şehr-i Beyzâ16 Şehr-i Beyzâ

Ekrem KURT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

16

Mehmet Akif Ersoy'un altmış üç yıllık ömrü, bir destan güzelliğiyle geçti. Onun dosdoğru şahsiyetini, en insafsız muhalifleri bile alkışla-

mak mecburiyetinde kaldılar. Cumhuriyet devrimizin en dikkate değer fikir ve sanat öncülerimizden biri de M. Akif’tir. O, bizim mütefekkir şairlerimizdendir; Ümidimizin, imanımızın, çilemizin, vatanseverliğimi-zin, hürriyet aşkımızın şairidir.1

Fikir ve şiir dünyamızda eşine az rastlanan bir de-hanın aramızdan ayrılışını hatırlamak ve onu sev-giyle yâd etmek, Asım'ın nesli olan gençlerin görevi olmalıdır. 2

Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Savaşımızın kazanılma-sından mutlu ve gururluydu. Konu İstiklâl Marşı’ndan açıldığında hasta yatağından zor da olsa kalkıyor ve konuklarına diyordu ki:

“-İstiklâl Marşı: O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifa-desidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların ızdı-raplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zaman-da yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. O’nu kimse yazamaz. O’nu ben de yazamam. O’nu yazmak için, o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim milletime karşı en kıymetli hediyem budur.”

İkinci Mahmut zamanından beri, çağdaşlaşmak yo-lunda, Milletimize bazen tamamen yanlış, bazen kırk noksanla sakat reçeteler verildiğini, Akif kadar bilen ve bize doğru yolu gösteren kaç şairimizi gösterebi-lirsiniz?

M. Akif'e göre, Milletimiz, ancak, marifet ve fazilet temellerine dayanarak yükselebilir. Akif'in marifetten kastı: ilimdi, teknikti, sanattı. Fazilet ise: bizi millet haline getiren maddî ve manevî özellikleriyle kültür değerlerimizdir. Ona göre:"Eski, eski olduğu için

FİKİRLERİ VE GÖSTERDİĞİ YOL İLE ASIRLAR SONRASINA IŞIK TUTAN

BÜYÜK MÜTEFEKKİR

MEHMET AKİF ERSOY“mehmet akif’in hayatı,

eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir...”

Hüseyin Cahit YALÇIN

Page 17: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 17Şehr-i Beyzâ 17Şehr-i Beyzâ 17

atılmaz; zararlı veya faydasız olduğu için atılır. Yeni, yeni olduğu için alınmaz; doğru, güzel ve faydalı ise alınır!"

Akif’in SAFAHAT isimli dev eseri, bilgisizliğimize, taklitçiliğimize, yanlış tevekkül anlayışımıza ve Batı Dünyası karşısında kapıldığımız küçüklük duygumu-za bir isyan çığlığıdır. 3

Şiir, O'nun elinde yüksek anlam olanaklarına kavuş-tu. Türk insanının ortak fikirlerini taşıyan manzumeler yazdı. Onun şiirleri, zamanın ızdırabını, feryat ve figanını ölümsüzleştirdi. Şiirlerinde devrinin sokağını, kahvesini, mektebini, evini, camiini ve her meşrepten insanı bulabiliriz.

M. Akif: “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." inancındaydı. Haksızlığa tahammül ettiği ve hele yal-taklanarak menfaat peşinde koştuğu görülmemişti. Veteriner İşleri Müdür Yardımcısı görevini üstlendiği yıllarda Veteriner İşleri Müdürünün bir haksız karar ile azledilmesi üzerine görevinden istifa etti. Kendi-sine bu hareketinin sebebi sorulduğunda başkasına yapılan haksızlığa tahammül etmesinin mümkün ol-madığını söylüyordu. “Arkadaşıma yapılan haksızlık bana yapılmış demektir” diye 20 yıllık memuriyetine tereddütsüzce veda etmişti. 4

Hiç kimse Akif’in verdiği sözden döndüğünü, hangi şartlarda olursa olsun sözünden bir sapma gösterdi-ğini görmemişlerdi. Yakın arkadaşı Şair Mithat Cemal görevinden istifa ettiği ilk günlerde ziyaret eder. Balkan harbinin yaşandığı zor günlerde Akif, geçimini sağlayacak yeni bir iş bulmuş değildir.Yakın dostlarından Mithat Cemal Kuntay anlatıyor:“Balkan Harbi başlarken, Akif Bey, yegâne geçim yolu olan resmi memuriyetinden istifa etti. Kirada oturduğu evine, bir cuma günü gittim. Beş çocuğun-dan başka, dört çocuk daha vardı.

- Bunlar kim? dedim.- Çocuklarım! dedi. Sonra anlattı:

Akif, Baytar Mektebinde iken bir arkadaşıyla an-laşmışlar. “Kim önce ölürse, çocuklarına sağ kalan baksın!” demişler. Arkadaşı vefat etmiş Mehmet Akif de, verdiği söze bağlı kalarak anlaşma hükmünü yerine getirmiş.

Mithat Cemal devam ediyor:Halbuki o zamanlar, Akif Beyin beş parası yoktu; fakat beş çocuğu vardı!

Üstad Akif, Çanakkale Savaşlarını görmeden, savaş-lara bizzat katılmadan mükemmel bir epik manzume örneği olan “Çanakkale Şehitlerine” şiirini kaleme almıştır. Aynı zamanlarda Ahmet Haşim savaşlara şahsen iştirak ettiği halde tek satır yazısı yoktur. Bu da Akif’in kalp gözü açık, maneviyatı kuvvetli bir va-tanperver olduğunu göstermektedir. İstiklal Marşı’dan

dolayı kendine verilmek üzere meclis tarafından tahsis edilen 500 liralık ödülü almayacak kadar da dürüst ve gözü tok biriydi. Akif, şiirini, sanatını, bireysel anlamda boş hayallere, süslü sözlere, kişisel duygularına, zarif üsluplu sana-ta vermemiş. O, öncelikle estetik ve teknik anlamda güzel, eşsiz, yeni edebiyat yapma davasında değildi. O, bir yangının içinde doğmuş ve ömrü boyunca bu yangını söndürmeye uğraşmıştır. Sanatını ve düşün-cesini milletin emrine vermiş bir halk aydınıdır. Şiir ve sanat anlayışını da bu münevver olma misyonuna uygun olarak veciz bir şekilde şöyle dile getirir:

“hayal ile yoktur benim alışverişimİnan ki her ne demişsem görüp de söylemişimŞudur cihanda benim en beğendiğim meslek:Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!” 6

M. Akif’i anlamak, anlatmak asli görevlerimizdendir; Zira ondaki vatan sevgisi insanda hayranlık uyandı-racak bir seviyededir. Kardeşin kardeşe düşürüldüğü bir ortamda, Mevlana’nın, Yunus’un yaşadığı ve in-sanlığa hoşgörü dersi verildiği bu kutlu vatan Anado-lu coğrafyasında M. Akif gibi umudunu yitirmemek ve sonsuz bir tevekkül sahibi olmak çok mühimdir.Büyük Şair Akif diyor ki: “Allah, bu millete bir daha İs-tiklal Marşı yazdırmasın.” Biz de diyoruz ki: “Bu millet içinde Mehmet Akifler hep olsun.”

Ruhun şad olsun büyük vatanperver. Yazdığın İstiklal Marşı’na layık olmak dileğiyle… Akif’in kendini en iyi anlatan dizelerinden biriyle yazı-ma son veriyorum:

Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyle-yemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzârım"

1) Y. Bülent BAKİLER, Akif Hakkında Birkaç Söz2) Burak SERDENGEÇTİ, Yaşayan Akif3) Y. Bülent BAKİLER, Akif Hakkında Birkaç Söz4) Yılmaz Karakoyunlu, Bilinmeyen Yönleriyle Akif5) Yılmaz Karakoyunlu, Bilinmeyen Yönleriyle Akif6) Eğitim Dergisi, Mart 2006, syf: 59

Page 18: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

Mehmet Emin MADRANİngilizce Öğretmeni

18

Okulumuz Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi olarak 2010 yılı başvuru döneminde Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merke-

zi Başkanlığı (Ulusal Ajans)’ na yapmış olduğumuz başvuru neticesinde kabul edilen projemiz “Gathered

All In Action (G.A.I.A) for a Better Europe” çok ortaklı Comenius okul projemiz kapsamında projemizin ilk yılını tamamlamış bulunmaktayız. 2011 yılı Eylül ayı

itibariyle de projemiz ikinci yılı faaliyetlerine başla-manın sevinci içerisindeyiz. Koordinatör ülke olarak Akşehir’de çok ortaklı bir projeyi yürüten ilk okul ol-mamız da bizim için ayrı bir sevinç ve gurur kaynağı.

Projemiz G.A.I.A for a Better Europe, 14 – 18

yaş arası öğrencilere hitap etmekte olup, temel amacı ortak okullardaki öğrencilerin doğaya (mother earth, gaia) yaklaşımlarını değiştirmek ve ona duydukları

GaiaGathered All In ActionFor a Better Europe !

Page 19: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 19

saygıyı arttırmaya yönelik faaliyetler içeri-sinde bulunmak ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmektir.

Her Avrupa ülkesinin ortak değer-lerini göz önünde bulundurarak öğ-rencilerin çevreye karşı sorumluluk bilincini arttırmak, kirliliğin olmadığı, temiz bir çevrenin önemini vurgula-mak bizim ikincil amacımızdır.

Proje aktiviteleri aynı zamanda ortak okullardaki kültürler arası diyalogu arttırmak, doğanın sınır-ları olmadığı gibi, artık günümüzde sınırları olmayan Avrupa’da da ortak kültürel değerleri yaygınlaştırmaya yöne-lik planlanmıştır.

Biz, bu bağlamda, projemizin gençler arasındaki diyalogu arttırmada mükemmel bir fırsat olduğunu ve çevresel problem-lerdeki mevcut durumun genç İtalyan, Portekizli ve Türk öğrencilerin bir araya gelmesi ve fikir alışverişinde bulunma-sı halinde çözüme ulaşabileceğini düşünü-yoruz.

Projemiz birinci yılı faaliyetleri kapsamında oku-lumuz ve ortaöğretim kurumlarındaki diğer öğrencile-rimizle çevresel konuların analizi ve bu problemlere karşı olası çözüm önerileri üzerine çalışmalar yapıldı.

Yapılan çalışmaların sonucunda hazırlanan raporlar ortak okullara sunuldu ve çevre okullarda mevcut çevresel problemlerin çözümü üzerine öğrencilerimiz tarafından hazırlanan sunular paylaşıldı.

Aktivitelerimizin çoğu video, röportaj, makale ve ortak okullar ara-

sında deneyim paylaşımının önemli bir bölümünü oluşturan faaliyet ve gezi

raporları şeklinde oluşturuldu. Bu bağ-lamda, yapmış olduğumuz çevre gezile-

rini de kapsayan fotoğraf çalışmaları yine öğrencilerimiz tarafından posterler haline getirilip ortak okullarımızın da katılımıyla bir

fotoğraf sergisi açıldı. Yine, projemizin birinci yılı faa-

liyetleri kapsamında, çevremizdeki bitki örtüsü çeşitliliği ve hayvan var-

lıkları konusunda araştırma ve gezi çalışmaları tamamlanmış olup, öğ-rencilerimize bio-çeşitlilik ve ende-

mik bitki ve hayvan türleri ile alakalı bilgiler verildi.

İkinci proje faaliyet yılımız kapsa-mında geri dönüşüm ve atıkların ülke

ekonomisine katkısı üzerine çalışmalar yapılmakta ve geri dönüşüm ve atıkların

ayrı toplanmasına yönelik uygulamalar üzerinde durulmaktadır.

Bu bağlamda öğrencilerimizin hazırla-dığı broşüleri çevre okullardaki öğrencilere paylaş-makta yarar görüyoruz.

Atık boş şişe kapaklarını toplamak için hazırla-mış olduğumuz afişler ise yakında şehrimizin her ye-rinde yer alacak ve atık kapakların ülke ekonomisine katkısı sağlanacaktır.

Yine bu yıl okul bahçemize diktiğimiz 610 adet çam ağacının ileride okulumuzun daha yeşil bir gö-rünüme kavuşmasında önemli bir faktör olacağını ve daha iyi bir çevrenin bugünden şekilleneceğini düşü-nüyoruz.

Şimdiye kadar okulumuzun ve öğrencilerimizin kazanımlarının sevinci, elde edeceğimiz diğer kaza-nımlar ve dostluklar, bizim için bir motivasyon kaynağı olup, bu durumun bundan sonraki projelerde bize bir örnek oluşturacağına inanıyoruz.

www.gaiacomenius.com

Page 20: Şehr-i Beyza
Page 21: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 21Şehr-i Beyzâ 21

2010-2011 Eğitim öğretim yılının ilk aylarında, projemiz için hazırlık çalışmalarını başlattık. Bu süreçte konuyla ilgili kaynak taraması yaparak konuya olan hâkimiyetimizi ar-tırdık. Keşfettiğimiz bilgileri geliştirmeye ve özgün sonuçlar ortaya koymaya çalıştık. Çalış-malarımızı bazen okulumuzda gerektiğinde de evlerimizde de-vam ettirdik. Projemizi yoğun bir çalışma temposu içinde, büyük emekler sarf ederek hazırladık, olgunlaştırmaya yönelik çalış-malarda bulunduk.

Matematik öğretmenimiz Mehmet Yüksel rehberliğin-de TÜBİTAK Matematik Proje Yarışması’na katıldık ve sonucu heyecanla beklemeye başladık. Asal sayılarla ilgili özgün projemizle TÜBİTAK Matematik Proje Yarışması’nda ön elemeyi geçtik, Antalya Akdeniz Üniversitesine davet edildik. Antalya’ya gitmeden önce projemizdeki yazım hatalarını giderme ve daha sade, an-

laşılır olması yolunda düzenlemeler yaptık; bulgularımızı güncelleyerek projemizin niteliğini arttırdık.

Antalya’da beş günlük konaklama süresince projemizi diğer okullarla beraber sergiledik. Jüri tarafından yapılan

eleme sonucunda projemizin özgün ve başarılı bir çalışma olduğu kabul edildi, bir-çok özel okul arasından seçilen tek devlet okulu olduk. Böyle bir ortamda okulumu-zun adını başarıya taşımak ve duyurmak bizi çok gururlandırdı. Okulumuz Akşehir Anadolu Öğretmen Lisesi, TÜBİTAK Ma-tematik Proje Yarışması’nda 5 ilden katılan 8 özel okul arasından 2. oldu. Bu vesileyle hayat boyu sahipleneceğimiz bir başarıya imza attık. Bu başarımızla çevremizdeki birçok kişiye örnek olduk.

Proje çalışmalarında bize rehberlik eden matematik öğretmenimiz Mehmet Yüksel’e, bizi destekle-yen okul idaresine, öğretmenlerimize, ailelerimize teşekkür ederiz.

Erdem Taşbaş – Duygu Uzun

OKULUMUZUN TÜBİTAK DERECESİ

Ergül BAŞAK İngilizce Öğretmeni

Uzun yıllardır bu okulda hizmet verme şansına sahip öğ-retmenlerden biri olmanın mutluluğu oldu hep içimde. Zira 1999 yılında kısıtlı imkânlarla eğitim öğretim hayatına baş-

layan okulumuzda görev yapan ilk İngilizce öğretmenlerinden biri olmak benim için çok özel bir duygu. İyi ki öğretmen olmuşum biraz da şanslıyım ki bu okulda çalışmışım. Bu gün baktığımda epeyce yol kat ettiğimizi görüyorum ve tabi ki değişen ve gelişen

öğrenci profilimizin, kendini yenileyen ve bu değişimde önemli rol oynayan öğretmen arkadaşlarımın haklarını teslim etmem ge-rekli. Bu başarıda emeği geçen tüm öğretmen arkadaşlarımı kut-luyorum. Öyle ki bu özverili çalışmalar ışığında okulumuz takip eden yıllarda başarı grafiğini her geçen gün artırarak bugünlere gelmiş bulunmaktadır.

Okulumuzun açılışını takip eden yıllarda daha yoğun İngi-

lizce dersleri ve kalabalık bir dil gurubu ile başlayan bu süreç son yıllarda biraz sempatisini kaybetse de başarı grafiğini artırarak devam ettirmektedir. İşini ve öğrencisini seven özverili, iletişim ye-teneği üst düzey öğretmen kadromuz bu başarı grafiğinin en önemli unsurları olmuştur.

2003 yılında mezun vermeye başlayan okulumuz dil ala-nındaki başarı grafiği %95’ler seviyesinin altına hiç düşürmemiş,

gerek il bazında gerekse ülke çapında her yıl hatırı sayılır bir ba-şarıya imza atmıştır. Birçok öğrencimiz ülkemizin seçkin üniversi-telerinde eğitim ve öğrenimlerine halen devam etmektedir. Çoğu öğrencilerimizin de meslek hayatına başladıklarına şahit olmak bizim için onur verici. Onlarla gurur duyuyoruz. Meslek hayatla-rında bizlerden çok başarılı olacaklarına inancımız sonsuz...

Sevgiyle kalın…

Dünden Bugüne

Page 22: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ22

Hititleri, Frigleri, Roma’yı ve Bizans’ı ağırlar. Selçuklu döneminde Türk kültürünün merkezi durumundadır. Kentte bugün gördüğünüz tari-

hi eserlerin neredeyse tümü o dönemden kalmadır. Osmanlı’ya kadar nice yağmaya, talana uğrar, yoru-lur. Osmanlı döneminde dinlenir, ticaret yollarının kav-şağı durumuna gelir. Yorgun yolcuları dinlendir, açları doyurur. Yavuz, 4. Murat, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Akşehir’in ulu ağaçları altında serinleyenlerdendir.

Gerçekten de 15. yy sonlarına doğru Akşehir çe-şitli etnik ve dinsel kökenden gelen kavimlerin barış ve kardeşlik içerisinde yaşadığı yazı yaz, kışı kış bir şehirdir. Ta ki Sevr Antlaşmasıyla İtalyanlar gelene kadar… İtalyan işgalciler Akşehir’den kendiliklerinden çıkar; ama henüz Anadolu işgalden kurtulmamıştır. Sakarya Meydan Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasın-dan sonra Alagöz Köyü’ndeki Batı Cephesi Karargâhı 18 Kasım 1921’de Akşehir’e taşınır. Kurtuluş mücade-lemiz esnasında ağırladığı konuklar, Akşehir’in onuru olur. 18 Kasım 1921’den 24 Ağustos 1922’ye kadar, ne tesadüftür ki tam 9 ay Garp Cephesi Karargâhına ev sahipliği yapar. Akşehir’in onur günü olan 24 Ağus-tos 1922’ye kadar Büyük Taarruz hazırlıkları buradan yönetilir. Büyük Taarruz bu ev sahipliğinden doğar. Zafere olan inanç ve halkın dayanışmasının en güzel örnekleri Akşehir’de sergilenir. Kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla tüm Akşehirliler gece gündüz demeden bir fabrika gibi çalışır, silahlar ve cephaneler arastada imal edilir. Kumandan İsmet Paşa sürekli burada ka-lırken, Mustafa Kemal Paşa da birçok kez Akşehir’e gelerek çalışmaları denetler, hazırlıkları yönlendirir.

Dönemin sessiz tanıkları bugün müze haline geti-rilen karargâh binasında kendilerini görmeye gelecek konukları bekliyor.

Bağımsızlık mücadelemizin canlı tanıklarından biri de Küçük Ağa’dır.Akşehirli usta yazar Tarık Buğra’nın kaleminden hayat bulan bu roman o sıkıntılı günleri genç kuşaklara aktarır. Kurtuluş mücadelesinin sessiz tanığı olan dönemin eski belediye binası bugün Batı Cephesi Karargâhı Müzesi olarak hizmet vermektedir. Akşehir’in neolitik dönemden günümüze kadar olan yolculuğu esnasında binlerce sessiz tanıktan günü-müze kadar ulaşanlar o denli azdır ki:

Ferruh Şah Mescidi, Ankara Meydan Savaşı’nda Timur’a yenilen Yıldırım Beyazıt’ın hapsedildiği yer. Merhumun burada vefat ettiği rivayet edilir.

Seyit Mahmut Hayrani Türbesi, başta Nasrettin Hoca olmak üzere birçok hocanın hocası Seyit Mah-mut Hayrani Sultandağı’nın eteğinde kışın karda avlu-sunda kayan çocuklar incinmesin diye kollarını açmış sessizce bekler adeta.

“20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat dörtte Batı Cephesi Karargâhında, yani Akşehir’de, bulunuyordum. Kısa bir görüşmeden sonra, 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana saldırmak için cephe komutanına emir verdim.”

Gazi Mustafa Kemal

Ulu Camii, 1213

Ferruh Şah Mescidi, 1224

Seyit Mahmut Hayrani Türbesi, 1268

Sahip Ata Medresesi (Taş Eserler Müzesi) 1250

Gülen, Güldüren Şehir Akşehir

“Mescitleri, mektepleri, tekkeleri, medreseleri, han ve imareti ve çarşısı vardır. Abuhavası latif, kışı kış, yazı yazdır. Ahalisi sağlam yapılıdır. Cümlesi tüccar, ehl-i sanat, garip dost adamlardır.” Evliya Çelebi

Page 23: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 23

Nimetullah Türbesi; geçmiş hıdrellezlerde Baba Nimet’i yalnız gelinlik kızlar, çocuk isteyen kadınlar ziyaret eder, sessiz sedasız giderlerdi. Şimdi çocuk sesleri, kuş seslerine karışıyor.

Ambardar Kerim Ağa Camisi (İplikçi Camii), Büyük Taarruz Emri verildiğinde askerler burada okunan mevlidin ardından Akşehir üzerinden Afyon’a uğurla-nırlar. Avlunun yanındaki ulu çınarlar altında oturanla-ra hala o günü fısıldarlar.

Hasanpaşa İmaret Camii, kentteki tek Osmanlı eseridir. Girişinin soldan birinci sütununun tunç bile-ziğinde Evliya Çelebi’nin kendi el yazısıyla “Fakir Sul-tan Murat Han Allah kendini teyit etsin.” Askerleriyle buraya geldi. “Bunu 1048 yılının Muharrem’inin 26. günü yazdı” notu yer alır.

Cumhuriyet İlköğretim Okulu, Cumhuriyet dönemi sivil mimari örneği olan okul binası Selçuk Üniversi-tesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi olarak hizmet ver-meye başlamıştır.

Nimetullah Nahcevani Türbesi, 1514

Şeyh Eyüp Türbesi (Yağlı Dede Türbesi), 1328

Ambardar Kerim Ağa Camisi (İplikçi Camii) 1337

Şeyh Hacı İbrahim Veli Türbesi, 1370

Hasanpaşa İmaret Camii, 1510

Gazi Mustafa Kemal İlkokulu ve Ermeni Kilisesi

Cumhuriyet İlköğretim Okulu

Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi

Page 24: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

24 Şehr-i Beyzâ24

Nice insanlar yetiştirdi verimli topraklarında; ama biri var ki hocasının bırakıp gittiği kuzuyu arkadaşla-rından biri kesip biri yüzerken, o durmadan gülmüş. Durumu anlayan Hocası: “Ey Nasreddin! Kıyamete kadar cümle âlem sana gülsün, sağken de öldükten sonra da.”demiş.

O 800 yıl önce doğan hazırcevap, hâkim, dünyaya müstakim bir ulu can idi. Söz söylemek için hiçbir fırsa-tı kaçırmadı. Az söyledi, öz söyledi. Eğip bükmedi, dosdoğru söyledi, herkese söyledi. Karısına, kızına, zengine, yoksula, sultana, kadıya hatta kendine. Gülmek insana özgü düşünmek de öyle. Gülmeyeni gül-dürdü, düşünmeyeni düşündürdü. İnsanı insan kıldı. Anadolu’da doğ-du. Ama her nerede anılıyorsa ora-lı oldu. 1208 - 1284 tarihleri arası yaşadı ama bir zamanı olmadı. Ne zaman anılıyorsa o zamanda yaşa-dı. Akşehir’de yaşadı ama Akşehir-liler tarafından dünyanın her köşe-sine taşındı. Nerede yaşatılıyorsa oradaydı. Nitekim UNESCO 1996 yılını Nasrettin Hoca yılı olarak ilan ettiğinde evrenselliğini kanıtladı. Bilgeliğin ve mizahın başkentinde sevgili hocalarını 800 yıldır bilen Akşehirliler 1959’dan beri ulusal, 1974’ten itibaren uluslararası bir festivalle dünyaya anlatıyor. Öyle bir anlatıyor ki Ak-şehir ‘e sığmıyor. Hollanda’da, Belçika’da anlatıyor.

Akşehir hocasını dinliyor. 800 yıldır çoluğu çocu-ğu, genci yaşlısı topyekûn Akşehirli hocasıyla gülüyor, hocasıyla düşünüyor, onu anlamaya çalışıyor, yurt içinde yurt dışında anlatmaya çalışıyor. Bilen, sevgisi-ni, anlayan saygısını sunmaya; bilmeyen, bilenlerden öğrenmeye geliyor.

Her biri küçük bir meydana, ya da bir camiye bağ-lanan sokaklarda 100–150 yaşındaki evler sır sırta vermiş zamana ve modern yaşama direniyor. Şehrin öğleden sonraki sessizliğini çocuk sesi dışında hiçbir

şey bozamaz. Çünkü dar sokaklar devasa araçların geçmesine izin vermez. Eski Akşehir’de zaman du-rur. Mekân bir masal ülkesine dönüşür. Bu masal ül-kesinin mimari yapısında kimlerin parmağı yoktur ki:

Ermeni ustalar, Rum ustalar, Türk ustalar… Kimi taş ustasıdır kimi ah-şap. Biri toprağı yoğurur biri demiri. Ortaya hayatı, sofası, gelin – kay-nana odaları, kileri, mutfağı, damı, at ahırıyla bir Akşehir evi çıkar sa-hibini çağrıştıran.

Yoruldunuz. Hıdırlık tepesindeki ulu çınarların ve yemyeşil çamla-rın altında dinlenebilirsiniz. Alışık olduğunuz tatlar da, yöresel lezzet-ler de sizi bekliyor. Bir lezzet daha var ki dünyada eşi benzeri yok. 2004 yılında tescillenen bu lezzet vazgeçilmez bir yere sahip. Çin’de doğurganlığın, Japonya’da fanili-ğin simgesi kiraz, lezzetini Akşehir Gölü sayesinde oluşan mikroklima-ya borçlu.

Dünyanın neresinde olursanız olun Temmuz’un 5’i ile 10’u arası bırakın işi gücü, dünyanın orta-

sında, 31 derece Doğu Boylamı – 38 derece Kuzey Enlemleri arasında, bilgeliğin ve mizahın başkenti, Anadolu’nun batısı dünyanın ortası Akşehir’de bulu-şalım. Gelin; müzelerini, türbelerini gezin. Zamana ve modern yaşama direnen eski sokaklarında dola-şın. Sıcaktan bunalınca açık kapılarından birine dalın. Serin bahçelerinde soluklanırken buğulu Akşehir kira-zının tadına bakın ya da gelmeyin 5–10 Temmuzda büyük ve gürültülü bir şehirde sıcaktan boğulurken, akşam haberlerinde şu haberi dinleyip hayıflanın: “Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliği her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Gerek yurt içinden, gerek yurt dışından gelen konuklarını yüreği kadar geniş mutfağıyla ağırlayan Akşehirliler…”

Siz bilirsiniz biz burada olacağız. Bekleriz…

Nasreddin Hoca Türbesi

Kaynak: Akşehir BelediyesiDerleyen: Mehmet Emin Madran

Page 25: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 25Şehr-i Beyzâ 25

Page 26: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

26 Şehr-i Beyzâ26

KÂİNATTAKİ DENGE

Denge deyince aklımıza her şeyin orantılı, kuv-vetlerin eşit, yükün ve sorumluluğun dağılımının objektif olması gelir. Bu anlamda kâinat, ahenk içinde dengeli bir biçimde çalışan bir makineyi andırır. Kâinat meclisin-de yer alan herbir yaratığın farklı farklı vazifeleri vardır. Birinin üstün olması, diğerinin zayıflamasını netice vermekte, vazifelerde aksamalar meydana gelmekte, dolayısıyla kâinatın düzeni sarsılmaktadır.

Her şeyde öylesine bir otokontrol sistemi bulun-maktadır ki hayret etmemek mümkün değildir. Mesela vücudumuza baktığımızda belli ölçülerde demir, bakır, magnezyum, krom, v.s.gibi elementler bulunduğunu görürüz. Bunların azı veya fazlası rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Vücudumuzda bulunan çinko büyümemizi ve gelişmemizi temin eder, metabolizmayı idare eder. Magnezyum doku hücrelerini ayarlar, damar kireçlen-melerini önler, vücudun genç ve dinç kalmasını temin eder. Mangan beyin fonksiyonlarını işletir. Eksikliği zekâ geriliğine sebep olur. Kadmiyumun görevi ise tansiyonu ayarlayıp düzgün çalışmasını sağlamaktır. Eksiklik veya fazlalığında tansiyon rahatsızlıkları görülür.

Vücudun herhangi bir yerinde elementlerden birinin yığılması halinde de hormonal bozukluklar, çeşitli hastalıklar baş gösterir. Mikrobik hastalıklarda vücudu-muzdaki bakır, demir, çinko metabolizmasında büyük bozukluklara rastlanır. Bu elementlerin görevlerinden biri de, ilaç alımı esnasında hücrelerde faaliyete geçerek ilacın zararlı yan etkilerini önlemeye çalışmaktır. Nefes borumuzun üstünde kelebek biçiminde 28 gram ağırlı-ğındaki troid bezi ise bir iyot ambarı olarak vazife görür. Ayrıca hücrelerdeki kimyevî reaksiyonları hızlandırıp ısı ve enerjinin açığa çıkmasını sağlar. Troid bezinin hemen arkasında yer alan ve dört parçadan meydana gelen paratroid bezi ise vücudun fosfor ve kalsiyum metaboliz-masını ayarlamakla görevlidir.

Vücudumuzda bilebildiğimiz veya bilemediğimiz daha o kadar çok faaliyetler ve denge vardır ki, bun-ları öğrendiğimizde hayretler içinde kalıp parmağımızı ısırırız.

Tabiattaki bazı olaylara da bakacak olursak; kuzey yarımkürede yaşanan bir olay, herkesin düşünce dünyasını ve ufkunu aydınlatmıştır. 1 milyar hektarlık ormanda her yıl bir kelebek türünün tırtıllarına rastlanı-yordu. Tabiata çok az da olsa zarar veren bu yaratıkların zararlarının önüne geçilmek istendiğinde çözüm kimyevî mücadelede bulundu. Fakat istenen sonuç alınamadı. Beşerin bulaşık eli tabiata dokunur dokunmaz dengesini

bozdu. Aksine mücadele yapılmayan yıllarda bu kele-beklerin tırtıllarının sayısında hatırı sayılır sayıda azalma görüldü.

Tabiatı bir sır gibi ayakta tutan dengenin dar dai-reden geniş dairelere doğru gittikçe genişleyen halkalar halinde varlığını hissettirdiğini ilimle uğraşan herkes görebilmektedir.

Dünyamızı bir kuşak gibi saran atmosferde de aynı dengenin korunduğunu görmemek için hiçbir sebep yoktur. Atmosferdeki önemli gazlardan biri olan oksijenin canlılar için hayat kaynağı olduğunu hepimiz biliriz. %21 oranındaki oksijenin önemli vazifelerinden biri de yanma olayını gerçekleştirmektir. Bir an için oksijenin azaldığını veya çoğaldığını düşünmüş olsak neler olabileceğini kestirebiliriz. Eğer oksijen oranı %30 veya %40’ı bulacak olsaydı, bir kıvılcımla veya şimşek çakmasıyla her şey birdenbire tutuşurdu. %10-%15 gibi oranlara düşseydi de havasızlıktan yaşayamazdık. Bunun yanında oksijen molekülü ayrıca atmosferin üst tabakalarında bir oksijen atomuyla birleşerek ozon gazını oluşturur. Bu ozon gazı atmosferin süzgeçliğini yaparcasına uzaydan gelen morötesi ve X ışınları gibi zararlı ve zehirli ışınları tutar. Ama yine insanlık birtakım buluşlar ve konfor adına bunu da zayıflatmakta ve Dünyamız zararlı ışınlara maruz kalmaktadır.

Dünyamızın büyüklüğü de dengeyi sarsmayacak şekilde ayarlanmıştır. Ay büyüklüğünde olsaydı, suyu da atmosferi de üzerinde tutamazdı. Neptün kadar olsay-dı bol miktarda suyla dolacak, atmosfer ideal tarzda olmayacak, hidrojen ve helyum gazları artacak, dolayı-sıyla zararlı amonyakla dolacak, kalın atmosfer tabakası güneş ışınlarının gerektiği gibi geçmesini engellemiş olacaktı.

Bütün bu dengeler bizim için elbette bir kısım ma-nalar ifade ediyor. Bütün bu ölçüp biçmeler ince hesap-lar, dakik programlar ve hassas dengeler bize bu işleri yapan büyük bir zatın varlığını apaçık gösteriyor.

Bütün bunlar perde arkasında görünmeyen, her şeyi insanın aklının altından kalkamayacağı derecede yüksek matematik hesaplarla ölçüp biçen, ayarlayan bir yaratıcının Mukaddir ismini ilan ediyor.

Bu gerçekler “o âleme nizam ve ölçü verdi “ilahi hakikatinin ilim diliyle ilanını haykırıyor.

Bizler ise bu hakikatlere karşı bulaşık elimizle kâinatın dengesini bozmadan, fazla kirletmeden o mü-kemmel dengeyi ibretle izlemeli ve gereğini yapmalıyız.

“ Her şeyde öylesine bir otokontrol sistemi bulunmaktadır ki hayret

etmemek mümkün değildir. “

İbrahim ÖncelKimya Öğretmeni

Page 27: Şehr-i Beyza
Page 28: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

28 Şehr-i Beyzâ

Gökhan YILDIRIMTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

28

divan Şiiri

FUZÛLΓ Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var ”

Page 29: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 29

Dipnot

*Eğer ben, ben isem sen nesin ey sevgili? Eğer sen, sen isen şu inleyen ben neyim?

**Ya Râb, beni aşk belasıyla tanıştır, Bir an olsun bile beni aşk belasından ayrı düşürme.Dert ehlinden(aşıklardan) yardımını eksik etme, yani beni çok fazla belaya mübtela et(aşkımı arttır).

***Bende Mecnun’dan fazla aşıklık kabili-yeti varGerçek aşık benim Mecnun’un sadece adı var

**** Ben sana meyletmiş değildim, aklımı sen yok ettin; beni kınayan gafil seni görünce utanmaz mı?

Divan edebiyatı yüzlerce yıllık heyecanlarımızın, gönül dün-yamızdan süzülerek vücut

bulmuş adıdır.En naif,en latif duygu-ların ifadesinde kalemin ve kelâmın sı-nırlarını zorlamıştır.Ses ve anlam uyu-munun zirveye çıktığı bu dönem Hoca Dehhani’yle başlayıp Şeyh Galip’le edebiyatımızda kalıcı izler bırakarak gelişimini tamamlamıştır.Yaklaşık beş yüz yıllık sözün saltanatında genç bir kızın en saf hayallerini gergefin bağrına ilmik ilmik işlediği gibi sözün ustaları da yüreklere nakşettiler bin yıllık yaşanmışlıkları.Alevin kucağında büyüttükleri arzularını, öfkelerini ve sevdalarını gönlü ateşe tutkun bir per-vanenin kanatlarında taşıdılar. Şâir ne güzel söylemiş: “Pervane olan kendini gizler mi alevden?’’. Bu, menzili nâr ;akibeti ateşle hemhâl olanların bâki kalan bu kubbede bıraktıkları bir hoş seda idi.Adı dillere düşmesin diye adını zikretmedikleri meçhul sevgiliye her satırda bir başka methiye arz eylediler. Adı kimi zaman Leyla kimi zaman Zü-leyha idi dudaklara mahrem mâh ce-mallinin. Kalemiyle kâh Mecnun olup âhı ile gökleri yaktı kâh Yusuf olup güzelliğin esir edemediği iffeti asırlar sonrasına haykırdı.Bazen öylesine kendinden geçti ki çekip aldı aradaki kalemi, Fuzûlî idi Mecnun oldu. Tıpkı Kays’ın Mecnun, Kerbela’da Türbe-dar Mehmet’in Fuzûlî olduğu gibi. Kaldırdı ikiliği tek oldu, sağdan sola aktı mürekkep :

*«Ger ben ben isem nesin sen ey yârGer sen sen isen neyim ben-i zâr»

Büründü Mecnun’un abasına, düştü Leyla’nın yollarına.Sahralarda yattı ,kurtla kuşla yarenlik yaptı.Ufa-cık yüreğinin ,kabına sığmayan sevda-sını engin semaya savurdu.Dertliydi marazına merhem olmak için derman aradılar.Babasının gölgesinde, vardı Kâbe’nin eşiğine açtı ellerini, kulak verdi gönlündeki sedaya.Dudakların-dan dökülenler bizlere aşkın aslında ne olduğunu anlatır gibiydi:

**Ya Râb belayı aşk ile kıl aşina beni.Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beniAz eyleme inâyetini ehli derddenYani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni

Marifet yazmaktan mı ibaretti? Yaşamadan yazmak,yazdığına yabancı olmak ne demekti? Marifet kalemi eline alıp ona hükmetmek miydi? Bilmeden yazılır mı? Kendisine aşk nedir diye so-rana Hz.Pîr’in dediği gibi: “Ben ol da bil.’’. Manayı bilmeyen, bu deryadan bir avuç nasibi olmayan hangi mari-fetten dem vurabilirdi? Aşkı bilmeye-ne Leyla bir kara kuru kızdan başka neydi? Gönlünden taşanlar gözüne yaş olup döndü.Mumun alevi salınırken Kerbela’nın karanlığında, gözlerde ağırlaşan her damla hokkanın kucağına düştü. Aşk’ı sinesinde eritip dividine mürekkep eyledi.Gözü Mecnun’dan gayrısını görmeyenlere, aşkın hududu-nu çizdi. Aklın kaftanına dar gelmiş bir aşk idrakinin sözleriydi bunlar:

***Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var

Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var

Elbette ki divan edebiyatını Fuzûlî’yle sınırlı tutamayız.Baki, Şeyhi, Nedim, Nabi gibi birçok değe-rimizi de anmadan geçemeyiz.Fakat Fuzûlî’nin ayrı bir yere sahip olduğu kanaatindeyim. Genç kuşakların divan şiirine olan mesafeli tutumunun aşılabilmesi için divan edebiyatının inceliklerine, anlam zenginliğine dikkat çekmek faydalı olacaktır. Değerle-rimizin yozlaşıp içinin boşaltıldığı bir ortamda nezaket, zerafet ve en

başta da meziyetin harman edildiği bu edebiyatın katkısı inkar edilemez. Yine son dönemde divan şiirinin gençle-re sevdirilmesinde Prof.Dr.İskender PALA’nın gayretlerini de göz ardı edemeyiz.Divan edebiyatı üzerine yap-tığı çalışmalar ve kitaplarıyla bu yolda bizlere ışık tuttu. Yazımı şairimizin, edebiyata aşina gönüllerin dudaklarına asırlarca pelesenk olmuş bir beytiyle tamamlamak istiyorum.

****Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil

Beni ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı ?

Page 30: Şehr-i Beyza

Zamanın durduğu bir yer vardırOrada güneş ne doğmayı bilir ne batmayıDüşünceler yerini vehme bırakırZaman bile beceremez onu söküp atmayı

Bir rüzgâr eser ki gözler kapanırSusar bütün sesler ve solar renklerİstikbâl ve mazi iki kayıp sırSevip de ayrılan ruh mahşeri bekler

Yalnızlığın ufkunda bir yıldız kalırYine kalkmaz başın kapkara gök kubbeyeGönlünü nedensiz bir hüzün alırBaşlamaz bir türlü kırlar çiçeklenmeye

O anda ansızın bir kadın uyanırElleri bembeyaz, saçları karaSana vefasız sabahı hatırlatırSabahı… Düşlerini atan uzaklara

Derken elinde ne düş ne gerçek kalırKadının gözünde yitip giden senelerBir yangın yüreğine utanmadan uzanırKadının gözyaşıyla o kor ateş de söner

Bir kuş alçalır yere, sen göremezsinKanat çırpar durmadan, sen duyamazsınOlur ya bir gün evi özlersinDüğümlenir boğazın, ağlayamazsın

Zamanın durduğu yerde eski bir şarkı başlarDüşler uzaklaştıkça onu duyarsınGözler açılır yavaşça ve güneş doğarYapayalnız olduğunu o an anlarsın…

ZAMANIN DURDUĞU YER

Şehr-i Beyzâ30

SiirF. Bilge KEYVANOĞLUİngilizce Öğretmeni

MakaleMehmet Emin MADRAN

SiirMustafa ÖRS12TM-A

Yine korku ve telaş arasında bakakaldım.Ruhumun kulağında boş bir sınıf gürültüsü var.Yankılanır ilk günkü gibi; betondan dört duvar.Mavi önlüğümün gizlediği küçücük bedenim,Sadece sana bakıyorum, sadece seni biliyorum.Ve sadece sana güveniyorum, canım öğretmenim!

Hayal penceremde bir kuş vardı, ufacıktıSen öğrettin onu koşulsuz sevmeyi.Düşlerimde onunla yürümeyi, onu ellerimle beslemeyi.Acaba ona da öğretebilir miyim zemheride gülümsemeyi?Ufacık yüreklere sevgi aşılamak güzeldir değil mi?Tıpkı o kutsal mesleğin gibi canım öğretmenim!

Küçük ellerimde acemice tutulan bir kalem,İçimde garip bir duygu, buruk bir özlem...Anne şefkati gibi bana yönelen yüzünle birlikte,Bana dünyayı öğretir misin? Canım öğretmenim!

Acaba gölgeler saklar mı bu heyecanı?Nefes alır gibi kısa, bir ömür gibi uzunmuş bu anı.Hissettirdin bana rüya gibi geçiveren zamanı.Hikâyelerimin güçlü ve cesur kahramanı, canım öğretmenim!

Hiçbir yerde duymadığım o tatlı sözcükler,Hele bir de bana öğrettiğin o dünya dolusu şeyler…Geleceğe yürüyor ayaklarım, bakışlarının izinde.Böylece geçecek ömrüm, mutluluğun peşinde,Öğrettiklerinin gölgesinde, canım öğretmenim!

AYDINLIĞIN GÖLGESİ

Page 31: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Page 32: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

32 Şehr-i Beyzâ

Şaban ULUSOYTarih Öğretmeni

32

1992 s e n e s i n i n 25 Şubatını 26 Şubata

bağlayan gecesi, ağır silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuv-vetleri ile Hankendi'nde konuşlan-mış bulunan Albay Zarvigarov ko-mutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalı 'ya saldırarak tarihin en vahşi katliamlarından birini yaptılar. Stratejik bir konuma sa-hip olan Hocalı 'yı, Ermeni'ler 10 Eylül 1991 tarihinden 25 Şubat 1992 tarihine kadar geçen 5 aylık süre içinde kuşatma altında bu-lundurdular.

25 Şubat gecesi Rus Motori-ze Alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile bölgedeki tek havaalanı olan Hocalı havaa-lanı kullanılamaz hale getirilerek kentin dışarısı ile ilişkisi tamamen kesildi.

Şehri savunan askerlerin kahramanca şehit olmasından sonra Hocalı 'nın işgali sonucu si-vil, eli silahsız, Azerbaycan Türkleri çocuk, kadın, ihtiyar ve genç ayrı-mı yapılmadan Ermeniler tarafın-dan katledilmiştir. 10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yak-laşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı.

Saldırıda ölenler hakkında veri-len resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söy-lenmektedir.; bunlardan 83 çocuk, 106 bayan acımasız yöntemlerle işkence yapılarak öldürülmüştür. Ayrıca, 487 kişi ağır yaralanmış ve 1275 kişi ise rehin alınmış, geri kalan nüfus da bin bir zorlukla ca-nını kurtarmıştır. Katliamın ilk ge-cesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir.

Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları şu şekilde aktarmaktadır:

26 ŞUBAT 1992 ERMENİLERİN

26 Şubat günü Türk dünyası ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olmanın yanısıra aynı zamanda insanlık tarihi için de kelimenin tam anlamıyla siyah bir sayfadır. Türk Milletini "Sözde Ermeni Soykırmı" yapmakla suçlayanların asıl Ermeni'lerin dün Anadolu'da, bugün Azerbaycan'da yaptıklarına bakmaları gerekmektedir.

HOCALI KATLiAMI

Page 33: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 33Şehr-i Beyzâ 33

“Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyun-ca yaşadım. Görüntülerle belgele-dim ve video çekimleriyle bir gün-de 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhur-başkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizle-meye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçakların-dan, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ih-tiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Ba-zılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vah-şetin her türlüsünü sanki ibret ol-sun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derile-

ri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”

Burada dünya kamuoyuna seslenmek istiyoruz. 97 yıl önce-sinin olaylarıyla ilgilenme cesare-tini gösterenler, Ermeni'lerin çok yakın geçmişimizde Karabağ'da yaptıkları vahşetleri niye görmü-yorlar? Soykırım deniliyor. Ya Er-meni'lerin 1992 yılında Hocalı 'da yaptığı vahşete ne ad verilmeli? Bu vahşet soykırım değil mi? Bu katliam, Ermeni'lerin Türklere karşı yaptıkları ilk katlim değil-dir. 1905 ve 1920 yılları arasın-da Azerbaycan'ın Baku, Şamahı, Guba, Karabağ bölgelerinde yine Rus askerlerinin desteği ile büyük katliamlar yaparak binlerce insa-nımızın katline sebep oldular.

Yakın tarihimizde Ermeni terör örgütü ASALA'nın 37 Türk diplomatını katletmesine, Türk-leri soykırım yapmakla suçlayan-lar neden sessiz kaldılar? İnsan

hakları savunucuları bu olayları görmüyor mu? Ya Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının dörtte birinin işgalini niye kimse görmek istemiyor?

Türkiye'yi 'Sözde Ermeni Soy-kırımı iddiaları ile köşeye sıkıştır-mak isteyen ülkelerle karşılıklı çıkar ilişkisi içinde olan Ermenis-tan, dış politika hedefinin 'Sözde Ermeni Soykırımı' iddialarını Türk Devletine kabul ettirmek olarak belirlemiştir. Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda ül-kemizin 12 ili de yer almaktadır. Ermenistan'ın bayrağında Türki-ye hudutları içindeki Ağrı Dağının resmi de vardır.

1988 yılında başlayan Er-menistan Azerbaycan savaşında üç yüz bini Ermenistan'dan olmak üzere bir milyondan fazla Azer-baycan Türkü Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarından göçe zor-landı. Bu insanlar şimdi soğukta, kışta, aç, yoksul, sefalet içinde çadırlarda yaşamaktadırlar. Azer-baycan nüfusunun %10’undan fazlası ülke içinde Ermeniler tara-fından yerinden edilmiş sığınma-cılardan oluşmaktadır ki bu, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına gelmektedir. Bu insanlar hâlâ Ermenilerce işgal edilen topraklarda bulunan evle-rine geri dönmeyi beklemektedir-ler. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yaşadığı yeri terk etmek zorun-da kalan veya başka ülkelerden Azerbaycan’a gelen Azerbaycan vatandaşları, Azerbaycan hükü-meti tarafından “göçkün” olarak adlandırılmaktadır. Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan göçkünler; mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadır-lar. Bu kişiler Bakü ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, dükkanlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarla-rında yaşam mücadelesi vermek-tedirler.

“ Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti. ”

Page 34: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

34 Şehr-i Beyzâ34

Fizik sorularını rahatlıkla çözebilmek için önce konuy-

la ilgili temel kavramları ve tanımları iyi öğrenmek gerekir.

Kesinlikle ezberci bir mantıkla olaya yaklaşılmamalıdır; çün-

kü bir soru tipi ve çözümünü ezberlediğinizi düşünün. Daha

sonra bu soru küçük bir değişiklik yapılıp tekrar size sorul-

duğunda çözemeyebiliyorsunuz. Hâlbuki neden ve niçinle-

rini anlayarak konuyu öğrenme, soruların çözümünde daha

kalıcı ve etkili bir yol olacaktır.

Fizik zor anlaşılan derslerden birisidir. Oysa biz fizik-

le ilgili olayları her gün, attığımız adımdan tutun oturduğu-

muz sandalye(Denge), açtığımız kapı(Moment), bindiğimiz

bisiklet ve araba(Mekanik), ısındığımız soba(Isı), kullandı-

ğımız telefonla(Elektrik) yaşıyoruz. Zorluğun sebebi bütün

bu yaşananların sorgulanmamasından kaynaklanıyor. Fizik,

matematik bilmeden yapılamayacak bir derstir. Dolayısıyla

temel kavramlar öğrenildikten sonra bu kavramların iyice

pekişmesi için kolaydan zora doğru sorular çözülmeli, ince-

lenmelidir. Daha sonra konuyla ilgili yeterli miktarda test so-

ruları çözülmeli ve yanlış yapılan soruların üzerinde yeniden

durulmalıdır. Bütün bunlara rağmen sorunun çözüm mantığı

kavranılmaz ise konuya hakim olan bir arkadaştan ya da biz-

zat branş öğretmeninden yardım almak gerekir. Bu oldukça

önemli; çünkü bazen bir noktanın anlaşılmaması, onu ilgilen-

diren soru tiplerinin sıradan çözülememesine neden olabilir.

Unutmayın ki “ Beyin bilgi deposu değil, düşünme

merkezidir.” Öyleyse derste anlatılan ve çözülen örnekler

düzenli bir şekilde not alınmalıdır; çünkü ilerleyen günlerde

mutlaka geriye dönüp bakmak istediğiniz konu ya da örnek-

ler olacaktır. Yani çalışma sisteminiz düzenli not alma, sık

tekrar şeklinde olmalıdır. Bu şekilde bilgilerinizi canlı tuta-

bilirsiniz.

Bir de soru analizi iyi yapılmalıdır. Klasik sorularda

işlem takibi yapılmalı ve yazarak sonuca gidilmelidir. Yani

yarısı kafadan yarısı yazarak olmamalıdır. Test sorularında

ise soru olumlu mu yoksa olumsuz mu, dikkat edilmelidir.

Hangileri doğrudur, hangileri kesinlikle doğrudur, hangileri

doğru olabilir gibi sorularda, cevaplar çok değişmektedir. Ne

kadar çok ve değişik kaynaktan soru çözülürse, hata yapma

riski o oranda azalır.

Fizik dersinde başarılı olmanın sihirli bir yolu yoktur;

fakat başarılı olmak için yukarıda sıraladığım dikkat edilmesi

gerekli hususlar ve takip edilmesi gereken yollar vardır. Bü-

tün bunların yanında olmazsa olmaz dediğimiz öğrencinin

derse olan motivasyonudur. Anadolu Öğretmen Lisesine

niye geldiğinizi asla unutmayın. Hedef belirleme, başarıya

inanma ve bu yolda emek sarf etme başarının kısa bir for-

mülüdür denebilir.

Gururundan dolayı farklı görüşlere ve farklı tavsiyele-

re kapalı olanlar, eleştirilerden rahatsızlık duyanlar kendileri-

ni geliştiremez ve gerçek başarıya ulaşamazlar.

Tuncay DELİGÖZFizik Öğretmeni

FİZİK DERSİ NASIL ÇALIŞILIR?

Page 35: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 35Şehr-i Beyzâ 35

Açık, güneşli güzel bir gündüO gün ki Bayezid’e düğündüBayezid’in o vakit bir oğlu doğdu

Şükretti Bayezid döndü Rabbine doğruBu bebeğe konmalıydı artık bir isimBayezid dedi, olsun oğlumun adı SelimBüyüyordu küçük Selim yavaş yavaşÖğreniyordu hocalarından sanat-ı savaşSadece savaş değil aynı zamanda öğreniyordu ilimZamanla padişahlığa aday oldu küçük SelimDaha da büyüdü Selim oldu Trabzon’a valiTrabzon’da öğreniyordu padişahlığı yeni yeniTam bir savaşçı oldu, tam bir cengâver Savaşta titriyordu karşısındaki her erHerkese örnek oluyordu büyük imanıylaİslam’ı yaymak için dua ediyordu Allah’aHızla geçti zaman, padişah Bayezid yaşlandıYönetemez oldu devleti bütün sistem paslandıBayezid zamanında savaşı unutmuştu yeniçeriCihad için yanıp tutuşuyordu her Osmanlı eriAskerler, padişah olarak istiyordu Şehzade Selim’iDevlet erkânı ise başa getirmek istiyordu Ahmed’iSelim göze aldı tahta çıkmak için her bedeliEn sonunda indi tahttan Bayezid-i VeliTahta geçip devletteki düzensizliği görünceİç karışıklıkları düzeltti Selim ilk önceSertliğinden dolayı lakabı kondu “YAVUZ”O başta olunca yenilmezdi ordumuzDevlet işlerini bitirip bir düzene sokuncaÇevirdi Yavuz ordusunun yönünü Doğu’yaİlk hedef mağlup etmekti Şah İsmail’iBitirmekti Doğu’da Safevi Devleti’ni

İki ordu karşılaştı Çaldıran Ovası’ndaYavuz kazandırdı bir zafer daha Osmanlı’yaYavuz, Şah İsmail’i rezil rüsva ettiSafevi Devleti’ni haritadan sildiOsmanlı Ordusu daha doymamıştı zafereHazırlandı ordu çıktı Mercidabık’a sefereMercidabık’ta şanlı Osmanlı neferiKazandı savaşı, perişan etti Memlükler’iBu şanlı orduya daha zafer lazımdıYavuz’un hedefi de Harameyn’i almaktıO kadar istiyordu ki Yavuz Harameyn’i almayıGeçti on üç günde kocaman çöl Sina’yıBu cengâvere mutlak zafer gerektiKi öyle oldu Memlüklere dar etti Ridaniye’yiArtık olmuştu Yavuz Hakim-ül HarameynAma istemedi onu, oldu Hadim-ül HarameynBunun üzerine alimler Yavuz’u seçtiler halifeBundan böyle o önderlik edecekti İslam Alemi’neDaha cihad istiyordu büyük cengâver Yavuz SelimAma başına öyle bir şey geldi ki ne kadar elimHasta olmuştu çıkmıştı sırtında şirpençe denen bir çıbanAğrısız bırakmıyordu Yavuz’u, koca cengâvere vermiyordu aman İyice hastalandı cihan padişahı, düştü yatağaEli kolu bağlanmıştı sanki kalkamaz oldu ayağaKoca cihan padişahı günden güne eriyorduBütün İslam Alemi ona dua ediyorduBir gün çağırdı Yavuz yanına vezir Hasan Can’ıSon anlarında okumak istedi yüce kitap Kur’an’ıVeziriyle beraber okuyorken Yasin-i Şerif’iKapadı gözlerini Yavuz, orada vefat etti…

Yavuz sultan selim haN

DestanI

SiirAbdurrahman Eren ŞİŞMAN

Page 36: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

36 Şehr-i Beyzâ

Güler ÖZDENFizik Öğretmeni

36

İnsanın kavgası kaderle değil kendisiyle... Hayata henüz yenice atılmakta olan öğrencilerimizin bu mücadelelerinde üstlendikleri roller kendi kişilik-

leri ile değerlendirilmelidir.

En parlak ümitlerle, en karanlık ızdıraplar yan yana... Belki bir gün her ızdırabın mukaddes olduğunu öğrenenler öğrencilik yıllarını da unutulmayan, askerlik anıları gibi anlatacaklardır. Peşin hükümler-den sıyrılıp gerçekçi olarak düşünüldüğünde öğren-cilik hayatı üç aşağı beş yukarı böyledir. Bir insanı tanımak için düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını da bilmek gerekir. Bence öğrencinin tek hürriyeti kendisini aldatmaktır. Gerçeklerle yüzleştiklerinde başarılarının da artacağına inanıyorum.

Özelikle modern ülkelerin eğitim anlayışında önemli değişiklikler yaşanıyor. Ekonomisiyle, siyasetiyle bir-çok şeyin çok hızlı değiştiği ülkemizde, bu değişime en çok ihtiyacı olanlarda herhalde bizleriz.Öğretmeni bilgi hazinesi, öğrenciyi de bilgi doldurul-ması gereken boş küp olarak gördüğümüzde dayat-macı bir yaklaşımı benimsemiş oluruz. Öğretmen bilgiyi pompalayan birisi olmamalıdır. Öğrenciye bil-giye erişmenin yolunu göstererek, onu yüreklendir-meli, öğrenciliği sevdirmeli, takıldığı yerlerde omuz vererek bir dost gibi davranmalıdır. Gerçek bir dost gibi, üzüntüyü, şüphe ve tereddütleri paylaşmalıdır.Daha güzele, daha iyiye ulaşmak, insanlar arasındaki ilişkilerin ve iletişimin hep mutlu, umutlu olmasını dil-i yorum.

Herkesin gönlünde yatan, içinden geçen, istediği gibi olsun hayat. Ama mutlulukla, sevgiyle…

D İ L - İ Y O R U M

Page 37: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 37

Asuman DELİGÖZBiyoloji Öğretmeni

Şehr-i Beyzâ 37

KIRMIZI BİTKİLERFotosentez sadece yeşil yapraklı bitkilerde değil renkli yapraklı bitkilerde de gerçekleşebilir. Fo-tosentez yalnızca klorofil içeren kloroplastların varlığında gerçekleşiyor. Yapraklarda mevsimsel olarak görülen renk değişimleri klorofillerin şeker birikimi ile diğer pigment maddelerine dönüşmesi nedeniyle oluşuyor. Bu süreç boyunca da kloro-filin diğer pigmentlere dönüşüm hızına paralel olarak fotosentez hızı yavaşlıyor ve en sonunda duruyor, bir süre sonra da yapraklar dökülüyor. Yaprakları her daim kırmızı olan bitkilerde ise, kırmızı rengi veren yoğun miktardaki karotenoid pigmentlerin ( özellikle likopilin ) yanında, bir mik-tarda klorofil bulunuyor. Fotosentez de bu klorofil-ler yardımı ile yürütülüyor.

Karotenoid pigmentler, aktif olarak fotosentezde rol oynamıyorlar, ancak biyosentez sürecinin be-lirli basamaklarına katılıyorlar. Fotosentetik sistem içinde, ışığın belli dalga boylarındaki enerjisini soğurup bu enerjiyi klorofillere aktarıyorlar. Ancak, yapılan çalışmaların gösterdiği üzere hiç klorofil taşımayan yapraklarda karotenoidler bulunsa bile fotosentez görülmüyor.

ŞİŞMANLIKTA KALITIMIN GENETİĞİN ROLÜ

Yapılan çalışmalar şişmanlık oluşumunda kalıtım veya genetik faktörlerin %25–40 oranında rol oy-nadığını göstermiştir.Şişman kişilerin çocuklarında şişmanlık görülmesi 2–3 kat daha fazladır. Anne ve babanın her ikisinin şişman olması durumunda çocuklarının %80 in de erişkin yaşta şişmanlık gelişir. Anne veya babadan biri şişman ise çocuklarda %40, her ikisi normal ki-lolu ise %10 oranında şişmanlık gelişme riski var-dır. Çocukluk çağında ( 3–10 yaş arası ) aşırı kilolu olan çocukların %50 sinde erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır.Şişmanlığın genetik nedenleri uzun yıllardan beri araştırılmaktadır. Toplumda sık görülen şişmanlığı ortaya çıkaran birçok genetik bozukluk vardır. Tek bir gen değil birçok gen bozukluğu şişmanlık nede-nidir. Fransa ve Almanya da şişman ailelerde ya-pılan çalışmalarda 10 numaralı kromozomdaki be-lirli bir alanın şişmanlıktan sorumlu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu alandaki genlerin incelenmesi ile şişmanlığa neden olan genler daha iyi ortaya çıka-rılabilecektir. Bunun yanında tek gen bozukluğuna bağlı şişmanlıklarda vardır. Ancak bunlar toplumda nadir görülürler.

Yaklaşık 1.400 gram ağırlığındaki insan beyninin %90’ı sudur.Beyin zarları arasında dolaşan koruyucu serebro-spinal sıvı günlük olarak yenilenir (400–500 ml/gün)

Görme sinirlerimizde-ki optik liflerin sayısı 1.200.000’dir.

100 milyar hücre arasındaki bağlantıların (sinaps) sayısı 60 trilyondur. Her hücrede bir milyara yakın

protein, her proteinde ise 40.000 atom bulunmak-tadır. Aminoasitlerin yanlış bir dizilişi zehir tesiri yapabilmektedir.Her gözde 130 milyon ışık alıcı hücre vardır. Buraya ge-len sinyaller 5 Santimetrelik görme siniriyle beyne ulaşır.Göz, bir anda beyne 1,5 milyon bilgi sinyali gönde-rir.Bütün hücreler gibi beyin hücreleri de atomlardan oluş-muştur. Bir hücrede 10 katrilyon atom vardır.

BEYİNLE İLGİLİ BAZI GERÇEKLER

Page 38: Şehr-i Beyza
Page 39: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 39Şehr-i Beyzâ 39

Bizler hep yirmi dört kasım-larda öğrettik zulmete inat başlarını göğe uzatan beyaz

zambakların, yüreklere nakşeden öyküsünü.Minicik ellerin kocaman yürekli sahiplerine, insana ve ha-yata dair ne varsa anlatabilmenin sancılarıydı yüreğimizdeki dizgin-lenemez telaş.Bırakamazdık on-ları cehalet saçıp elem ve felaket biçen hoyrat ellerin kucaklarına.Eylüllerde açan çiçekler boy ver-mişken semanın sinesinde, bir zemheri yeli alıp götürürken ma-sum çehrelerindeki tebessümü, bir el uzanıverir yitip giden hayal-lerinden yana.Elinde tebeşir ar-dında hayatında razı olduğu tek karanlık:karatahta…Bazen Yunus oluyor dilinden aşk damlıyor ufacık gönüllere, bazen Mevlâna misali kucaklıyor kim demeden kirlenmiş dünyanın kirlenmemiş sahiplerini.Hiç unutmadık en büyük düşma-nın temmuz ateşinde karşımızdaki mağrur ,elinde yalınkılıç asker ol-madığını.En büyük zaferlerin kör-pe dimağlarda yarına dair umutlar taşıyıp , yeni şeyler söyleyebilmek olduğunu haykırdık bin yıllık ema-netin mirasçılarına.Ne güzel şey kaleme kâğıda dokundurabilmek,tahtaya tebe-şirin her varışında aydınlanırken karanlıklar; arkanızda çarpan her yürekte bir iz bırakabilmek ne gü-zel.Çatlamış topraklara su olup

akabilmek,buz tutmuş gönüllere cemre olup düşebilmek ne güzel.Sıcağın kavurduğu ,toza toprağa bulanmış yüzlere bir nisan günün-de kırkikindi yağmuru olup serpil-mek, kardelenler misali üzerindeki onca yüke inat başını kaldırıp do-ğan güneşe bakabilmek ne güzel.Nasırlı ellerinizle diktiğiniz her fida-nın uzanırken dalları dört bir yana ve herkes sahiplenirken baştan ayağa sizden bir parça olan bu güzelliği, usulca çekip gidivermek göğsünüzden taşan tevazunuz-la ne güzel.Her an bir bilinmezli-ğe son verebilmek,elinde çantası omzunda yaşanmışlıkların ağırlığı adım atarken sınıfın eşiğinden içe-ri ,her simada kendinize adanmış-lığı yakalayıvermek ne güzel.Hazan yaprakları savrulurken içinizde,ayaz titretirken her yanı-nızı avcunuzun içindeki ateşi diri tutabilmektir öğretmenlik.Yarınla-rın umutsuzluklara gebe olduğu günlerde dahi, Aslı’nın hayaliyle yanan Kerem misali sevdası için tutuşabilmektir öğretmenlik.Biz’in ben’e devşirildiği zamanlarda bile her şeyinden geçip , ateşe tutkun pervane gibi gözünü kırpmadan kendini alevlere savurabilmektir öğretmenlik.Kimi zaman yarım kal-mış bir türküdür dudaklarda,kimi zaman bir aşığın gönül teline do-kunan nağmelerinde, sözün özü kalabalıklar içinde tek olabilmektir

öğretmenlik.Sözcüklerin kifayetsiz ,cümlelerin aciz , ne söyleyip ne anlatsanız bir eksik kaldığı ve en nihayetinde kelamın değil kalemin hükmünü kabullenebilmektir öğ-retmenlik.Yine Kasımın yirmi dördü, bozkı-rın ortasında yüzleri samyelleriyle kavrulmuş buğday renkli benizler, çığlıklar içinde giriverecek umuda ve inanca ait nice öyküleri bağrında saklayan mekteplerin avlularından içeri.Gözlerinde kâh Anadolu insa-nının masumiyeti kâh asırlık zafer-lerin yoğurduğu haklı inanç var.İşte sevdanın,fedakarlığın ve adanmış-lığın vücut bulduğu insan aralıyor kapıyı .Çalan zil sesinin yankıları bir bir dolaşırken koridorları ceha-letin efsunu bir bir kalkıyor bilgiye aç yüzlerin üzerinden.Bugün yirmi dört kasım göğü kaplayan kurşu-ni bulutlara ,suratlarımızı yalayan sert rüzgarlara inat gönlümüzde ebemkuşakları açıyor .Bunaltırken çevrenizdeki bütün olumsuzluklar sığınıveriyoruz içten gelen yanık bir tebessüme.Sizler de yağmu-run kara ,hazanın kışa çaldığı şu günlerde hasretini duyuyorsanız umudun ve sevginin, çalın bütün kötülüklerden azade bir sınıf ka-pısını.Elinde tebeşir düşerken ilk harf tahtaya güneş nasıl yırtıyorsa mavilikleri kaplayan bulutları, bir kıvılcım da işte böyle tutuşturuverir yanmaya sevdalı yürekleri.

aYaZa dÜşeN CeMre

Gökhan YıldırımTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Page 40: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

40 Şehr-i Beyzâ

Ahmet Aslan ÖKSÜZÖğret. Mes. Bilg. Öğretmeni

40

Ülkemiz son on yıl-da hızlı bir deği-şim geçirmektedir.

Buna paralel olarak eği-t im alanında da birtakım yenil ikler yapılmaktadır. Sınav merkezli eğitim sistemini kaldırmadan yapılan yenil ikler istenen sonucu vermeyecektir. Örneğin son yıl larda ya-bancı dil eğitiminde yeni-l ikler yapılmış kur sistemi getiri lmiştir. Kur sistemi yabancı dil i konuşama-yan öğrencilerimizin der-dine çare olmayacaktır. Çünkü sınavlarda gramer sorulduğundan öğrenci-lerimiz dil in telaffuzunu öğrenmek için değil gra-mer öğrenmek için çaba sarf etmektedirler. Öğ-rencilerin ve öğretmenle-rin başarısı yapılan test-lerde elde edilen doğru sayısına bağlıdır. Bu kaygı içinde olan öğren-ciler gramer öğrenmeye ağırlık verirken dil in te-laffuzunu öğrenememek-

tedirler. Dershaneler de bu yönde bir baskı oluş-turmaktadır.

Öğretim programla-rı derslere göre farklı lık gösterse de genel olarak oldukça yoğun bir içeri-ğe sahiptir. Bunun sebebi de sınav merkezli eğitim sistemidir. Örneğin or-taöğretimde her ne ka-dar alanlar kaldırılsa da Türkçe matematik ağır-l ıklı dersler seçen bir öğ-renci integral, türev gibi i leri matematik konula-rını da öğrenmek zorun-

da kalmakta bu durum öğrencilerin başarısını düşürmektedir. Başarılı olamayan öğrenciler aşırı kaygı yaşamakta okuldan ve derslerden uzaklaş-maktadır.Sadece sınav için öğrenilen ve hayatta bir işe yaramayan konular öğrencilerin yükünü artır-maktadır. Bu tür konular ya da bilgiler hemen her dersin programında bu-lunmaktadır. Bu da zaten yetersiz olan ders saatle-rini olumsuz etkilemekte öğrencilerin uzun süre

SINAV MERKEZLİ EĞİTİM SİSTEMİNDEN NEDEN KURTULMALIYIZ

Page 41: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 41

okulda beklemelerine ne-den olmaktadır.

Sınav merkezli eğitim sisteminin bir sakınca-sı da öğrencilerin sınav-dan sınava ders çalışma alışkanlığı kazanmasıdır. Sınavdan sınava ya da yazılı yoklama dönemle-rinde ders çalışan öğren-cilerin akademik başarısı düşmektedir. Akademik başarısı düşen öğrenciler derslere motive olama-maktadır. Motivasyon so-runu yaşayan öğrenciler kendilerini dersin dışına itmektedir. Bunun sonucu derslerde çeşitl i disiplin olayları yaşanmaktadır.

Sınav merkezli eği-t im sistemi derslerin ve öğretmenlerin kategorize edilmesine sebep olmak-tadır. Sınavlarda hangi

derslerden çok soru ge-l iyorsa o dersler öğren-ciler ve veli ler tarafın-dan önemli görülürken hiç soru gelmeyen ya da bell i bir sayının altında soru gelen dersler önem-siz görülmektedir. Sayı-sal dersler daha önemli görülürken sözel dersler daha önemsiz görülmek-tedir. Bu durumdan dola-yı öğrenciler sınavlarda soru gelmeyen derslerde gizlice test çözmeye ça-l ışmakta dersin önemsiz olduğunu takındığı tu-tumla bell i etmektedir. Veli ler ise veli toplantı-larında soru gelmeyen ders öğretmenleriyle hiç görüşmeden okuldan ay-rı lmaktadır.

Öğretim programı-nın yoğunluğu öğretmen-

leri de olumsuz etkile-mektedir. Öğretmenler Programı yılsonuna ye-t iştirebilmek için konu-lar üzerinde yeteri kadar duramamakta ve mecbu-ren acele etmektedir. Bu durum öğrencilerin ders-hanelere ve özel derslere gitmesine neden olmakta bu da dershane öğret-menleri i le okul öğret-menlerinin rekabetine se-bep olmakta rekabetten dolayı işbirl iği yapılama-maktadır. Bu durum hem okul öğretmenlerini hem dershane öğretmenlerini yıpratmaktadır. Bu durum veli açısından da eğitimin maliyetini arttırmaktadır.

SBS, YGS ve LYS, öğrencileri strese sok-makta yaşam kalitesi-ni düşürmekte ve onları hasta etmektedir. Sonuç olarak sınav merkezli eğitim sisteminden kay-naklanan sorunlardan dolayı okul eğitimi ken-dinden isteneni vereme-mektedir. Sınav merkezli eğitim sistemi öğrencileri veli leri ve öğretmenleri mutsuz etmektedir.

Page 42: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

42 Şehr-i Beyzâ42

Dil, bir ulusun bireylerini birbirine bağlayan, onlara bir millet olmanın ayrıcalığını tanıyan en önemli unsurdur. Diline ve kültürüne sahip çıkmayan, onları korumayan, yüceltmeyen milletlerin du-rumu aşikârdır.

Türk milletinin ulusal dili olan Türkçe, bu konuyla ilgilenen, Türkoloji alanında çalışmalar yapmış tüm bilim adamları tarafından hayran-lıkla incelenmiştir. Çünkü Türkçenin, kaynağını üstün zekâya sahip bir milletin zih-ninden ve gönlünden aldığı uzman kişilerce altı çizilerek

söylenmiştir. Ünlü dilbilimci Max Müller’in Türkçe hak-kındaki görüşleri dikkate şa-yandır: ‘’Türkçenin bir dilbil-gisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir zevktir.Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesin-deki ustalık, eylem çekimle-rindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, ko-layca anlaşılabilme niteliği, insan zekasının dil aracılı-ğı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır…. Türk dilinde her şey saydamdır, apaçıktır.” bu düşünceler, yabancı bir bilim

adamının ağzından çıkması itibariyle, övünç kaynağımız olan Türkçenin ne denli üs-tün ve dikkat çekici olduğunu göstermektedir.

Biz Türkler, millet olarak Orta Asya bozkırlarından ay-rılıp dünyanın çeşitli yerleri-ne yayıldıktan sonra özellikle dil ve kültür alanında çeşitli medeniyet dairelerinin etki alanında kaldık. İslamiyet’le şereflenmekle beraber, Arap-ça ve Farsçanın; Tanzimat’la beraber Fransızcanın gölge-si ve etkisi altında yüzyıllar-ca süren bir esaret yaşadık. Günümüzde ise, özellikle İn-

MakaleEkrem KURT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

TÜRKÇEKiMLiĞiMiZDiRB i Z i M

“Türk Demek, Türkçe Demektir.”M. Kemal ATATÜRK

Ork

un A

nıtla

Tony

ukuk

yaz

ıtı

Page 43: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 43

gilizcenin yakın markajında-yız. Yeri gelmişken şu önemli bilgiyi de vermek istiyorum: “M.S. 8. yy’da Avrupa’da Fransızca ile yazılmış bir tek belge yokken, büyük dil Türkçe, muhteşem bir edebi dil olarak taşlara yazılmıştı.” Peki ama neden hep başka-larına benzemeye çalışmış, başkalarının dillerine özen-mişiz? Neden kendimiz gibi olmayı, özümüze dönmeyi akıl etmemişiz? Galiba kül-türel anlamda yabancı etki-lere açık bir millet olmamız-dan kaynaklanıyor.

Dil ve kültür konusun-da, Ulu Önder M. Kemal ATATÜRK’ün azımsanmaya-cak derecede katkıları ve ic-raatları olmuştur. Çünkü O, “Türk demek Türkçe demek-tir.” ve “Türkiye Cumhuriye-tinin temeli kültürdür.” veciz sözleriyle konunun önemini arz etmiştir. ATATÜRK, Türk Dil ve Tarih kurumlarının açılmasına önayak olmuş ve bizzat bu kurumların çalış-malarına başkanlık yapmış-

tır. Misak-i Milli sınırlarının nereleri kapsadığını soran birine Misak-ı Milli’nin Türk-çenin konuşulduğu her yer olduğunu belirtmiştir. Ayrı-ca göz ardı edilmeyecek bir hususu zikretmeden geçme-yelim: ATATÜRK, mirasının bir bölümünü Türk Dil Kuru-muna bağışlamıştır.

Ulu Önderin vefatından sonra dil ve kültür alanındaki çalışmalar, istenilen seviye-ye bir türlü getirilememiştir. Türk İstiklalini savaş mey-danlarında bertaraf edeme-yen dış güçler, büyük Türk milletine olan husumetleri doğrultusunda dil ve kültü-rümüzü yozlaştırma faali-yetlerine başlamışlardır. Bu düşünceyi tıpkı Fransızların Cezayirlilere ve İngilizlerin Hintlilere yaptıkları gibi yap-maya çalışmışlardır. Cezayir ve Hindistan’a ne mi oldu? Bugün Cezayir’de, Arap ol-malarına rağmen, gazetele-rin geneli Fransızca çıkmak-tadır. Hindistan’da devlet okullarının geneli İngilizce

eğitim vermektedir. Eğitimin milli olmadığı, milli dille ya-pılmadığı bir memlekette ba-ğımsızlıktan kesinlikle söz edemeyiz. Bu sistemi bizde de uygulamaya kalktılar. Ha-fızalarımızı biraz yoklayınca hatırlayacağız, özellikle Ana-dolu ve fen liselerinde, bazı dersler İngilizce okutulmak-taydı, bunu hangi akla hizmet ederek yaptıklarını hala an-lamış değiliz; ama neyse ki bu yanlıştan çabuk dönüldü ve bir neslin elimizden kayıp gitmesine engel olundu.

Dil bir milletin kimliği-dir. Türkçe de bizim kimliği-mizdir. Onun korunması ve yüceltilmesi esastır. Varlık sebebimiz olan dilimizi ken-di öz yurdunda yok olmaya mahkûm etmek isteyenlerin karanlık emellerini boşa çı-karalım. Türkçe sevinelim, Türkçe üzülelim.

Türkçe konuşan, duyan, düşünen tüm gönüllere se-lam ve saygılarla…

Page 44: Şehr-i Beyza
Page 45: Şehr-i Beyza
Page 46: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

46 Şehr-i Beyzâ

SiirAsene Kardelen TÜRKCAN11/C

46

SESSİZ ÇIĞLIK Gözyaşlarım kadar yakınsın bana.ve bir o kadar da yakansın beni.kendimi emanet ettim sana.inan bana seviyorum seni.

Acı bir çığlık gibisin boğazımda.düğüm düğüm oluyor sonra bir haykırışla.Atıyorum seni ağlaya ağlaya.Güneş gidiyor ve kararıyor hava.Buruk bir yürek kalıyor avuçlarımda.

Ses ver diyorum, gel diyorum, sev diyorum.duymuyorsun, dinlemiyorsun, gelmiyorsun.kalbimi sardım sarmaladım ve verdim sana.Geceler beni takip ettiğinde boğuluyorum yaşa.

yelkovan küsmüş akrebe.Ne ilerliyor zaman ne sen geliyorsun.Ne günler gülümsüyor bana ne güneş parlıyorSen yoksan sevgilim, her şey eksenimden kaçıyor.

HİÇBİR ŞEYİN HER ŞEYİKaranlığında kaldım, senin sensizliğinde senlendim.Akıbetim ellerinde dedi, senin sevginle harlandım.Lâl oldu ağzım ölüyorum dedim, senin aşkınla yeşerdim.Boşaldı bedenim, aklım, kalbim senin gözyaşınla doldurdum.İçlendi gene doldu o gökten, denizden daha mavi gözlerin.Melek oldu kanatlanıyor o beyazdan daha masum bakışların.Derdimi kimlere yansam Leyla anlar halimden, mecnun anlar takatimdenEy gözlerinde kaybolduğum, dudaklarında kendimi bulduğum!Kalbimdeki o derin yaradan yanan yakarıştanİsmini keskin hançerimle yarama kazıdığım

Benim afet-i devranım, benim afet-i ahretimOmzumdaki boşluğum zinhar kaybetmediğimŞerefin şerefim, ruhunu ruhuma mühürlediğimLimanım, gemisiz denizde sığındığım tek limanımUğurum, uğurdaşım, uğruna canımı verdiğimKendimi öldürmek için değil yaşatmak için içtiğim aşk şarabım.

SiirTUĞÇE AKBAY9D

Page 47: Şehr-i Beyza
Page 48: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

48 Şehr-i Beyzâ48

Fransız meclisi geçtiğimiz günlerde "Sözde" Ermeni soykırı-mını inkarı suç sayan bir yasa tasarısını oyladı ve kabul etti. Fransa yakın geçmişindeki soykırımlarını, katliamlarını

görmezden gelmeye çalışırken, görünüşte kendisi ile alakası ol-mayan bir konuda neden bu kadar ilgili. Fransa yakın tarihinde Cezayir halkına karşı bizzat soykırım uygulamıştır. Ülkelerinin özgürlüğü için dövüşen Cezayirlileri mağaralara tıkıp sonra on-ları dumanla boğan Fransa'dır. BM verilerine göre 1994 yılının Haziran-Ağustos döneminde Ruanda’da 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu’nun ölümüyle sonuçlanan soykırım hakkında bir Ruanda Araştırma Komisyonu oluşturulmuştu. Bu komisyon hazırladığı 500 sayfalık raporunda, Fransa’nın bu ülkede, 1994’te yapılan

soykırıma faal olarak katıldığına yönelik ithamlarına ilk defa resmiyet kazandırmıştır. Rapor, Fransa ve Avrupa’da bomba et-kisi yarattı. Türkiye’yi her fırsatta sözde Ermeni soykırımı ile suç-layan Fransa’nın Ruanda’da soykırım hazırlıklarından haberdar olduğu, bu hazırlıklara katıldığı, cinayetlerde faal rol oynadığı belirtiliyor. Bölgedeki “insani yardım operasyonlarına” katılan Fransız askeri birimleri, soykırıma doğrudan destek vermekle suçlanıyor.

Fransa kendi yaptığı soykırımları kapatma derdine düş-müş başka ülkeleri suçlamaya başlamıştır. Fransa I. Dünya sa-vaşı yıllarında sömürgeci çıkarları için Türklere karşı Ermenileri kullanmıştı. Bunun belgeleri tarafsız tarihçiler tarafından orta-

ElestiriŞaban ULUSOYTarih Öğretmeni

FRANSA VE SOYKIRIM

Page 49: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 49

ya konmaktadır. I. Dünya savaşından sonra ise Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte Anadolu topraklarında işgal hareketlerine başlamış ve Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Ga-ziantep, Osmaniye, Adana ve Hatay şehirlerimizi işgal etmişti. Bu işgal sırasında Mısır ve Suriye'den getirdiği Ermenilerden oluşturduğu gönüllü birlikleri Türk Halkı üzerine saldırtmış ve on binlerce masum insanımızı katletmişti. Fransa'nın yaptığı ya da yaptırdığı bu katliamlardan birisini anlatmak istiyorum;

"Tarih 28 Mart 1920: Fransızlar Bostancı Köyü yakınların-da mevzilenmişti. Çetelerle çatıştılar. Bölgedeki bazı Ermeniler kendilerine yardım ediyordu. Fransızları Antep’e sokmamak için savunan Şahinbey ve yanındaki direnişçiler, bu tarihte şehit düştü. Daha sonra onun adı da yaşadığı ilçeye verildi.

Aynı gün 10–12 yaşlarındaki 14 çocuk, Şahinbey ve as-kerlerine yiyecek ve cephane götürmek için yola çıkmıştı. Yük-lerini Dokurcum Değirmeni’ne indirerek geceyi orada geçirdiler. Sabah kalktıklarında Şahinbey ve arkadaşlarını şehit eden Er-meniler ve Fransız askerler, elleri silah tutmamış bu çocukları Dokurcum Değirmeni’nde yakaladılar. Ellerini bağlayıp, dik kayaların önünde sıraya dizdiler ve kurşun yağdırdılar. Öldükle-rinden emin olmak için de süngülediler! O çocukların mezarları bugün Şıh Camii‘nin bahçesinde duruyor.

Görüldüğü gibi Fransa çocuk, kadın, yaşlı demeden iş-gal ettiği bölgelerdeki halka karşı katliamlarda bulunmuştur. Sonuçta Fransa Türk Milletini esir edemeyeceğini anladı ve Anadolu topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Fransa'nın her fırsatta Türk Milleti aleyhine iftiralarda bulunmaya çalışmasının altında bu yenilgi yatar. Soykırım ve katliamları yapanlar kendi-leri ve yandaşları Ermenilerdir.

Yazıma burada son verirken başta Mustafa Kemal ATA-TÜRK olmak üzere vatan için şehit olmuş, gazi olmuş ve ebe-diyete intikal etmiş kahramanlarımızı ve yazdığı İstiklal Marşı ile bu kahramanlarımızı ölümsüzleştiren Mehmet Akif ERSOY'u minnet ve şükranla, anıyorum ruhları şad olsun.

BiZSiZENeyin sözünü v e r i y o r u z ?Kolay içerik yönetimi, sınırsız sayfa üretebilme, Google, Yahoo, Bing, Yandex arama motorlarında kolay erişilebilme, sosyal medyada rahat paylaşım yapabilme, markanızın internet ortamındaki değerine güç katma, sınırsız teknik destek verme sözünü veriyoruz.

U2CONCEPTİ n t e r a k t i f R e k l a m A j a n s ı

İnternet Sayfası + Kurumsal Kimlik Tasarımı + İnteraktif CD + Sosyal Medya Danışmanlığı +

Dijital Medya Danışmanlığı

Ceylanlar İş Hanı Zemin Kat No:44 Akşehir/KONYATel: 0332 8132276 E-posta: [email protected]

{ {grafikarena.comTasarımcıların

Sosyal Paylaşım Arenası

aksehirilan.comİş Dünyasında Kazanmak İçinAkşehir’den Dünya’ya Açılan Pencere

aksehırburada.com

facebook.com/u2concept twitter.com/u2concept

Page 50: Şehr-i Beyza
Page 51: Şehr-i Beyza
Page 52: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

52 Şehr-i Beyzâ

Gültekin YÜCELBeden Eğitimi Öğretmeni

52

Öğrencilerin iyi ilişkiler kurabilmesi, sağlıklı ve dürüst davranabilmesinde beden eğitimi der-sinin çok büyük katkıları vardır. Bundan dolayı

beden eğitimi dersi gören öğrenciler ve okul takımla-rında faal olarak görev yapan öğrencilerde ben duy-gusu yerine biz duygusunu geliştiği, milli ve manevi inançların en yüksek seviyelere ulaştığı, küçüklerini seven ve koruyan büyüklerini seven ve saygı duyan, vatanını ve milletini seven başta büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere Türk büyüklerini örnek alan, davranışlarını kontrol edebilen, disiplini, temizli-ği, düzeni öğrenen, özgür zamanlarını yararlı ve zevkli çalışmalarla değerlendirebilen birer öğrenci olarak ye-tişmelerini sağlar.

Sporla uğraşan kişilerin kasları ve kemikleri spor yapmayan kişilere göre %50 daha fazla geliştiği yapı-lan araştırmalarla ispatlanmıştır. Ayrıca sporla uğraşan kişilerin uğraşmayan kişilere göre kalp krizi geçirme riski çok daha azdır.

Beden eğitimi dersi gören ve okul takımlarında görev alan öğrenciler enerjilerini boşaltabildiği için derslerde başarılı olmuşlardır. Bunun canlı örneklerini okulumuz öğrencileri üzerinde yaptığımız gözlemler ve izlenimlerle rahatlıkla görebiliriz.

4 sene boyunca okulun başarısı için mücade-le eden öğrenciler hem derslerde hem de üniversi-te sınavında başarılı sonuçlar çıkartarak istedikleri yerleri kazanmışlardır. Bu öğrencilere çeşitli sorular sorduğumuzda okul takımının maçlarının, antreman-larının hem de okul dersleri ve dershanenin hepsinin bir arada nasıl gittiğini şöyle cevaplamışlardır: Hepsi

ağız birliği etmişçesine zamanı iyi ayarladığından ge-rek derslerde başarının arttığı gerekse spor yaparak enerjilerini boşalttıklarını ve bunun sonucunda spor ve ders konusunda başarıya ulaştıklarını söylemişlerdir.

Okulumuzdan mezun olup gerek üniversiteye başlayan, gerekse üniversiteyi bitirip iş hayatına atılan öğrencilerimle konuştuğumda hayatın her kısmında beden eğitimi dersi olmasını istediklerini söylemişler-dir; çünkü beden eğitimi dersinin kendilerine biz duy-gusu kazandırarak yardımlaşmayı öğrettiğini, hayatı-nın her kısmında disiplinli olmayı, okul takımlarında yaptıkları mücadelelerle kazanma hırsını öğrendiklerini ve sosyal birer kişi olmalarını sağladıklarını söylediler.

Bu öğrencilerim yıllar geçip mezun oldukları hal-de sürekli olarak beden eğitimi öğretmenlerini okul içinde ve okul dışında sürekli ziyaret etmeleri, hala öğrencim gibi saygı ve sevgilerinde bir gram eksik ol-maması ve onları hayata hazırladığım için teşekkür et-meleri, öğretmenlikte 15. yılımı doldurmama rağmen mesleğe yeni başladığım günlerdeki hırs ve arzuyla beden eğitimi derslerini işlememe ve okul takımlarını kurmamda beni etkilemişlerdir.

Beden eğitimi dersinin öğrencilerime başarı ge-tirmesi ve onları hayata hazırladığını gördükçe ben yeni Kemaller, Çağrılar, İbrahimler, Yiğitler, Kübralar, Büşralar, Barışlar yetiştirmeye devam edeceğim.

Mesleğimi ve öğrencilerimi çok seviyorum. Allah’ım bana böyle kutsal bir meslek verdiği için çok mutlu ve şanslıyım.

Saygı ve Sevgilerimle...

HAYATVE

BEDEN EĞİTİMİLance Armstrong, ABD'li bisikletçi. Bisiklet sporunun en önemli organizasyonu olan Fransa Bisiklet Turu'nu aralıksız yedi kez

kazanan gelmiş geçmiş en büyük bisikletçi...Kansere yakalandığında yaşama şansı sadece % 40’dı.

Ancak Armstrong, kanseri yenerek yaşama dönmeyi başardı.wikipedia

Page 53: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 53

Ümüt SARIALTINFelsefe Öğretmeni

Şehr-i Beyzâ 53

Yaz tatilinde öğretmenlere kurs, akıllı tahta, interaktif eğitim ve çocuklara tablet

bilgisayar gibi son dönemde eği-tim alanında yapılması düşünülen reform niteliğindeki değişiklikler, toplumun bütün kesimlerinde, eği-timde yeni bir döneme girdiğimiz kanaati oluşturmaktadır.

Belki de bu sayede yıllar-dır “geri kaldığımız Avrupa medeniyeti!”ni yakalayıp geçme ihtimalini ve ideal bir toplum oluş-turup yaşatabilme hayalini kurar olduk.

Avrupa gençliğinin mane-vi değerlerden, aile kurumunun öneminden, insan ilişkilerinde samimiyetten yoksun olması, al-dıkları materyalist ve pragmatist eğitim anlayışından kaynaklandı-ğını artık herkes kabul etmekte-dir. Almanya’da son on beş yıldır ilk ve orta öğrenimdeki çocuklar ve gençler daha hırçın ve ego-ist davranışlar sergiliyor. Bugün

sınıflarda, gürültü had safhaya ulaşmış durumda ve öğrenciler derslere odaklanamıyor, öğret-menler de gelecek nesilleri yetiş-tirmeyi bir hedef olarak önemse-mediğinden heyecanını kaybetmiş durumda ve motive olamıyorlar. Bu duruma çözüm olarak, Alman pedagog Dr.Fritz Hazelbeck: “Problemlerle dolu karmaşık bir dünyada gençlere doğru istika-met sunan yeni değerlere ve ders muhtevasına ihtiyaç var.” teklifin-de bulunuyor; ancak hangi değer-ler ve muhteva ile olacak bunlar? Gençlerin hırçın ve egoist davra-nışlarının sebebi daha derinlerde olamaz mı? Gençlere gerek ailede gerekse okullarda insanın yara-tılış gayesi ve fıtratına uygun bir istikamet gösterildiği söylenebilir mi?

Gelinen noktada aile içi eğiti-min önemi ortaya çıkmıştır. Bu gi-dişattan kurtulmanın birinci şartı ahlaki değerlerin erozyona uğ-

radığını kabul ederek, fazilet ve doğruluk eksenli yeni değerlerin gerekliliğine inanmaktır. Her ne kadar Türkiye’deki gençlerde de batının tesiri altında kalanlar olsa da, kendi olmayı başarmış manevi yönü güçlü iradesi sağlam gençler var ve onlara hayat veren ailevi ahlaki ve dini dinamikler.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, teknolojik imkânlarla dizayn edil-miş modern bir eğitim anlayışını ve muhtevasını bu dinamiklerle buluşturup harmanlayabilirsek, bırakın Avrupa’ya bütün dünyaya örnek olacak bir gençlik yetişti-rebilmek hayal olmasa gerek. Bu gençlik, geleceğin “ideal toplum” mimarları olmaya aday olduğunu ispatlamaya hazır vaziyette içle-rindeki devin uyandırılmasını bek-lemektedir. Biz eğitimcilere düşen bu devi uyandıracak dinamikleri harekete geçirmektir sanırım.

MODERN EĞİTİM-İDEAL TOPLUM

Page 54: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

54 Şehr-i Beyzâ54

KübraUslu11-C

Şüphesiz yardımların en makbulü gizli yapılanı-dır. Bununla ilgili olarak da Osmanlı'da bir zamanlar takdire şayan bir gelenek vardı: sadaka taşları. Ge-nellikle çeşme yanında veya cami çıkışında bulunan bu taşların ebatları değişmekle birlikte üzerlerinde pa-ranın muhafazası için çukur bulunurdu.

Yolu buralara düşen hali vakti yerinde olan in-sanlar, mermerin üstündeki çukura bir miktar para bı-rakırlardı. İhtiyacı olanlar da bu paradan alırlardı. Üç beş semtte bir sadaka taşı varmış ve bu paradan baş-ka semtten kimseler almazmış. Para dışında günlük ihtiyaçlar da koyulurmuş buralara. Asıl önemli nokta ise bu insanların oradaki pa-

ranın hepsini değil, 'ihtiyaçları kadarını' almaları, geri kalan parayı da diğer ihtiyaç sahiplerine bırakmaları-dır. “Sağ elinin verdiğini, sol elin bilmeyecek!” hadisine bağlı kalınarak alanın ve verenin bilinmemesi ise ayrı bir incelik. Büyük ve asil ecdadımızın, asaleti, fazileti ve hassasiyetiyle geliştirdiği bu yöntemin bir örneği daha bulunmamaktadır dünya toplumları üzerinde.

Günümüzde Sadaka Taşlarının büyük kısmı bir kenarda unutulmuştur. Bir kısmı da, değişen dünya şartları ve sosyal, kültürel hayat sebebiyle kullanılmaz hale gelmiştir.

Pek çoğu da bilmez o taşların kültürünün temel “taşları”ndan olduğunu, ayağı takılınca “kim koydu bunu buraya” deyip sinirlenir.

Manevi açıdan da durum böyle. Ne üzücüdür ki bu muazzam gelenekle yetişmiş insanların torunların-dan bazıları şimdilerde hırsızlıkla, gaspla meşguller. Bırakın sadaka taşını, yolda yürüyen insanın çantası-nı, cüzdanını almaya çalışıyorlar artık ; pencereden, bacadan evlere giriyorlar.

Yardım yapan yok mu? Tabii ki var. Ama çoğun-luğu herkese göstererek, “bakın ben yardım ediyo-rum” diyerek yapıyorlar yardımlarını da. Yoksullar ise “açız” diye bağırmakta. Her şey apaçık meydanda. Bu değildir olması gereken. Doğru olan atalarımızın yap-tığıdır ki şu zamanda böyle bir şeyin yapılması müm-kün değil. Ne acı...

ADAKAS Taslari

Page 55: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 55Şehr-i Beyzâ 55

SiirGökhan YILDIRIMTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Bambaşka bir sevda büyüttüm avuçlarımdaHerkesten ırak kar beyazı tarafımlaKerem’in ahvâliyle hemhâl olmuş Aslı’yaSeni andım gözümde yaş, sinemde aşk oldun

Martılar taşıdı kanatlarında sevdamıYakamozlar gibi kovarken karanlıklarıDaha düşmedi gönlüme gözlerinin şavkıTarumar olmuş kırgın yüreğime köşk oldun

Kasımlarda bir başka çarpar masum yüreğimDeğirmi yanaktan akan her yaş bil ki benimNe kelamım ifratta ne tefritte kalemimÇok’tan ki vazgeçtim gönül bahçemde tek oldun

İlmin efsunu sarınca körpe dimağlarıBu seda ki bugünde kalmaz aşar çağlarıDem bu dem, ne bir adım öncesi ne sonrasıÖyle inandım sana hayal idin hak oldun

NE OLDUN?

Page 56: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

56 Şehr-i Beyzâ56

Mustafa Çağatay YİĞİT9/C

KOMŞULUK“ Oturup sohbet eden teyzeler ya da birbirine yardım

eden insanları artık büyüteçle arıyoruz “

Page 57: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 57Şehr-i Beyzâ 57

komşuluk… Sadece sekiz harften oluşmuş basit bir kelime. evet, sadece bir kelime, bunu

inkâr etmiyorum; ancak her kelime bir mana anlatır. komşuluk adına yüzlerce kitap yazılabilir, binlerce yıl tartışılabilir bir konu. Ben de bunu elimden geldiğimce anlatacağım.komşuluğu sadece evlerinizin yakın olması olarak görmeyin. komşuluk ayrı bir kültür; paylaşılacak bir lezzettir. komşuluk en usta kalemin, en bilge yazarın ifade edemeyeceği bir his. Bazen çok sıkılırsın; konuşmak, eğleşmek için komşunun kapısını çalarsın ya da çok dertli olduğun zaman yanında bulursun komşunu. Bazen başın sıkışır, yardımına koşar komşun. her dostlukta olduğu gibi ufak tartışmalar olabilir komşular arasında; fakat bu tartışmaların en yakın mahalle toplantısında çözüleceği aşikârdır. Son zamanlarda ise bunun tam tersi olmaya başladı. teknolojinin gelişmesiyle insanlar kendi cenneti olan evlerine çekilmeye başladılar. Oturup sohbet eden teyzeler ya da birbirine yardım eden insanları artık büyüteçle arıyoruz. herkesin bir telaşı var; kimse oturup bir iki kelam etmeye vakit bulamıyor. kimse kimseye selam vermez; komşusuyla karşılaşmamak için pür dikkat etrafa bakar oldu.Bazı yazarlar bunları, tüm bu olayları, insanlara yüklüyor. ‘’tek suçlu olan insanlardır!‘’ diyorlar. Ben bu fikre katılmıyorum. Bunu insanlar yapmadı, gelişen teknolojinin sonuçları bunlar.

Bir roman bunu çok güzel ele almış. romanın adı “momoo” okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Bu kitapta anlatılan, gelişen teknolojiyle birlikte insanların aralarındaki ilişkilerin bozulmasıdır. yazarı michael eNde, bu olayları ilgi çekici olarak anlatmak için bir benzetme kullanmış, gelişen teknolojiyi “duman adamlar’’ olarak ele almış. Bu romanı okuduktan sonra ilişkilerimizi, insanlığımızı nasıl kaybettiğimizi fark ettim ve artık bir tepki olması gerektiğini düşündüm. şunu fark ettim. eNde haklıydı. insanlığımızı kaybetmemizin nedeni ‘’duman adamlar’’ ve bunun sonuçlarını görüp teknolojinin gelişmesini engellemeyen bilim adamlarıdır.şimdi aranızda lider ruhu olan bazı kişilerin ‘’peki ne yapalım?’’ diye sorduğuna eminim. her yazar ‘’yakınlaşın, birbirinizi tanıyın!’’ dese de ben gerçekçi olacağım. Bir şeyler yapabiliriz; ancak büyük bir başarı kaydedemeyiz. şu zamana kadar bir şey yapmayıp şimdi yapmaya kalkarsanız doğal olarak gelişme kaydetmemiz zor. Biz bu işe şimdi başlayacaksak eğer fırtınalı bir denizde akıntıya karşı kulaç atmış oluruz. Fazla enerjiyle az yol kat edeceğiz. Gene de ümit olduğunu söyleyebilirim. yapabileceğimiz şeyler var; büyük bir başarı beklemeyin ancak bir şeyler yapabiliriz her zorluğa rağmen. Ancak yapacaklarımız çok ağır maddelerden oluşuyor. Bunu baştan bilmeniz gerek

yazımı eğer buraya kadar okuduysanız demek ki bir şeyler yapmak istiyorsunuz demektir. Öncelikle şunu bilin: iki gün biriyle konuşmak bu işi çözmez. Uzun zaman uğraşmak gerekir. hala istiyorsanız bir iş yapmak ben de size bir iki yapılacak şey söyleyebilirim. ilk olarak toplumun en küçük yapı taşı ailedir. en önce ailenizle konuşabileceğiniz ve bütün aile bireylerinin katılacağı bir zaman bulun. Bu zaman en az bir saat olmalı. Bunu yaptıktan sonra halkayı genişletin ve çalışanlar yan masadaki yani yakınındaki iş arkadaşlarıyla konuşmaya başlasın ve onlarla beraber sosyalleşsin. her türlü teknolojik cihaz kullanım zamanını, hem işte hem evde, kontrol altına alın. kendinizi teknolojik cihazlara köle etmeyin.

kÖLeLik kALktı!Bence bunlar yapılmalı. Biliyorum çok zor eylemler bunlar. teknolojiye o kadar bağlanmışız ki bu söylediklerim size taş devrinde yaşamak gibi gelebilir; fakat teknolojinin verdiği sahte tebessüm yerine gerçek mutluluğu istiyorsanız beni dinleyin ancak siz ‘’Ben bunları yapamam; bilgisayar, televizyon olmadan ben bir hiçim!’’ diyorsanız, benim bu kadar yazdığım şey boşa gitmiş ve siz de bilgisayar ile geçirebileceğiniz yarım saatinizi boşa harcamış olursunuz. Gerçekten böyle düşünüyorsanız size bir şey diyemem, yaşamınızı, efendiniz olan bilgisayarın yanında bitirin. Size efendinizle iyi günler.

Page 58: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

Mustafa ÖRS12TMA

58

Sayı, başlangıç…İyimserlere göre sıfırdan bir fazla, kötümser-

lere göre ikinin bile yarısı. Ben bugüne kadar hiç düşünmemiştim “bir” nedir diye. Düşüneniniz de yoktur herhalde.

Annemin “Saat bire bir var, yeter artık.” deme-si masa başında hülyalara daldığım bir zamanda ilgimi çeken bir cümleydi. Üniversite hazırlık der-gisinden sorular çözüyordum. 11. dergideymişim, masada bir kitap, bir kalem, bir dergi, birim zaman-da bir arabanın diğer bir arabaya göre konumu…

Gençlikten olsa gerek, birisini düşünürken “bir”leri düşünür oldum bir anda; neydi bir?

Yeni doğan bebeğin ilk olarak duyduğu şeydi bir. Amaç “Yaradan”ı yani bir olanı hatırlatmaktı elbet. Bebek biraz büyüdüğünde ise her ezanda işaret parmağını kaldırması öğütlendi. “Allah bir” demesi hatırlatıldı. Bir olan annesi ve bir olan baba-sı tarafından birer birer…

Hayatın ta kendisiydi bir. “Bir dakika bekler misin?”, “Bir şey rica etsem” ya da “Bir su alabilir miyim?” derken neden bir yerine iki ya da üçü kul-lanmadık ki yıllarca?

Ümitvâr olmaktı bir. İnsanımızın aza kanaati-nin göstergesiydi. Çünkü bir liraya iki ekmek alabi-lir, gün boyu o ekmekle beslenilebilirdi. Avrupa’da çocuklar saymaya sıfırdan başlarken bizde 1 ile başlanır, çünkü çocuklarımız bile bilir yokluğun

sonsuz soyutluluğunu. Futbolcularımız ya da taraf-tarlarımız “1–0 olsun bizim olsun.” derken özetler aslında birin önemini.

Sevmektir bir. İnsan bir kere âşık olur mesela. Âşık olduğuna, “Bir tanem, biriciğim, bir tek seni sevdim.” demektir. Evlenmek ve yuva kurmaktır bir. Eh bize de “Allah bir yastıkta kocatsın.” demek düşer.

Karnede görünce üzülmektir birinci ya da sınıfta “bir inci” olmak için birinci olmaya çalışmak-tır. Hayatın merdivenlerini azimle tırmanmaktır bir. Kimi zaman bir, kimi zaman birlikten bir…

İnsan ömrüdür bir. Bir olarak doğar, bir olarak veda eder insan hayata. Fazla bir şey istemez ha-yattan: Bir ev, bir araba, iyi bir eş, sıcak bir aş…

Önemli insanların düşüncesidir 1 ya da bir olmak. Yunus Emre, “Bir ben var benden içeri” de-miştir. Necip Fazıl gençliğe seslenişinde “Bir genç-lik, bir gençlik, bir gençlik...’’ diye başlar sözlerine. Yaşayan efsane Abdurrahim KARAKOÇ “Birleşin ey gönül dostları.” diyerek özetler şairliğini. Mehmet Akif: “Bir hilâl uğruna ya rab ne güneşler batıyor.” derken hilâlin kutsal birliğini ifade eder.

Sayıların gülüdür bir. Çünkü gül, bir olanın bi-riciğini temsil eder. İnsanların sevdiğine gül verme-sidir bir ya da gülüvermesidir kim bilir.

Gönüller bir olsun.

BİRBİR

Page 59: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 59

Page 60: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

60 Şehr-i Beyzâ

Ayşen DEMİRALAY9/D

60

Mimar Sinan’ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehası-nı anlatmak istedik sizle-

re. Büyük ustanın “Benim kalfalık eserim” dediği Süleymaniye’nin şifrelerini bilmek ister misiniz? Akıllara durgunluk verecek gizem-li bir yolculuğa çıkmaya hazır mı-sınız? Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından impa-ratorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi.Bu görev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan’a verildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin ca-nını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodu-lar yağmaya başladı Sultan’a.Kanuni durumu kendi gözleriy-le görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam

da söylendiği gibi caminin ortasın-da oturmuş nargilesini tüttürmek-teydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ‘’ Bu ne iştir Mimarbaşı ‘’ diye hay-kırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sa-dece suydu.Usta mimar, nargilenin fokurtula-rını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesap-lıyordu. Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri iç-leri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine diz-dirdi. Amacına ulaşmıştı Mimar-başı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekânın her köşesine, en iyi şekil-de yaymayı başarmıştı. Kanuni de, Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.

Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Sü-leymaniye 275 dev kandille aydın-latılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağ-ladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.Süleymaniye’nin duvarlarında gör-düğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandille-rinden çıkan isten damıtılan o mürek-keple yapıldı. Tekrar altını çiziyorum, bunlar günümüzden 458 yıl öncesi-nin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.

SÜLEYMANİYE CAMİİ’NİN

GİZLİ ŞİFRELERİ

Page 61: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 61Şehr-i Beyzâ 61

Son bİr ŞİfrE DAhA vAr

Hani oyuklar var dedim ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktı-ğınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye’nin hangi kö-şesini, hangi duvarını, hangi açısı-nı ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve kat-larının çıktığını görürsünüz.Bu düşüncelere durgunluk vere-cek sanat eseri karşısında insanın Da Vinci'nin şifresi de neymiş di-yesi geliyor. Ne dersiniz?

SElİMİyE CAMİİ'nE nAKŞEDİlMİŞ MuCİzEvİ SAnAT

Mimar Sinan'ın Selimiye Camii'nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işle-minden farklı beşinci bir işlem bu-larak çözdüğü söylenir.Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini gör-memeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür. Almanlar, aynı sistemi meclislerinin önündeki dev küre-de kullanmışlar. Mimar Sinan, bu sistemi 2 metre çapındaki minare-lere yüzyıllar önce monte edebile-cek bir dehadır.Almanların dehası ise, o çirkin me-tal yığınına Selimiye'den fazla tu-rist çekebilmelerindedir.Bir gün Selimiye Camii'ne giren-

ler, kubbenin altında bir Japon'un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler. Ta-bii hemen Japon’u, "Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta durun." diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon kendinden geçmiş bir vaziyet-teymiş, gözlerini kubbeden ayır-madan şöyle sayıklıyormuş: "bu imkânsız. ben yılların mühen-disiyim. bu kubbe var olamaz. hayal görüyorum. bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. bu imkânsız, orada hiçbir şey yok, orada hiçbir şey yok."

Selimiye Camii’nin zemini gevşek toprakmış. Bu nedenle minare-lerinin yakın zamanda yıkılacağı fark edilmiş. Uluslararası bir grup bilim adamı toplanmışlar. Nasıl kurtarırız bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermişler. Sonuçta en son teknoloji olan metal kelepçe-lerle minarelerin temellerini sa-bitlemenin en iyi çözüm olduğuna karar vermişler.Minarelerin temellerini açınca, koymayı düşündükleri kelepçele-rin aynısıyla karşılaşmışlar. Mimar Sinan, bilmem kaç yüzyıl önce aynı şeyi düşünmüş meğerse!1950–60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçi-lerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye gelmiş. Heyet İmar ve İskân Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları ince-

lemeye başlamış. Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcı’nı gezdikten sonra sıra Sinan' ın kalfalık eseri Süleymaniye Camisi'yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camii'ne gel-miş. Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar. Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş. Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevşek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlamışlar ama bunca yıl, bu ca-milerde bir çatlak dahi olmaması-na akıl sır erdirememişler. Bunun üzerine Türkiye programının ge-risini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar.Araştırmalarının sonucunda her-hangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Mina-releri incelediklerinde ise şaşkın-lıkları daha da artmış. Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtuldu-ğunu ve her yöne yaklaşık beş derece yatabildiğini görmüşler. Daha derin araştırma yapmak için Edirne'ye, Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii'ne gitmişler. Ora-daki olağanüstü sistemleri görün-ce iyice şok olmuşlar.Selimiye'nin tüm sırlarını aylarını harcayarak çözmüşler. Japonya'ya döndüklerinde ise Sinan’ın sırları-nı uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle ku-rup muazzam gökdelenler dikmiş-ler. Yani şu an gelişmiş ülkelerin gökdelen yapımında kullanıldık-ları çoğu sistem, yüzyıllar önce Sinan’ın geliştirdiği mekanizma-larmış.Selim'in dehasına bir dip not ola-rak; Taç Mahal’in mimarı Mehmet Efendi Mimar Sinan’ın öğrencisidir.

Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz Gelmişiz dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz

(Mehmet Akif ERSOY)

Page 62: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ62

SiirEmine DEMİRCİ9/C

Yüzyılın destanını sığdırmış iki satıra.Değmez mi bu cennet vatana?Şehitlerden kalan bu son hatıraSen de anla sen de anla.

Anaların kınalı bağrından kopup geldi onlarNice cephelerde nice zafer verdi onlar.Yükselen arşa erdi onlar.Sen de söyle sen de söyle.

Kolay mı ha kolay mı nice düşmanı yenmek?Kolay mı bir toprak parçası için canını vermek?Kolay mı şanlı bayrağı göndere çekmek?Sen de anla sen de anla.

İman aşkı göğüslerde.Kınalı elleri silah tutuyor siperde. Korlarını ateşleyen o büyük güçle,İşte böyle, işte böyle.

YÜZYILIN DESTANI

Page 63: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 63

Page 64: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

64 Şehr-i Beyzâ

Serkan OĞUZTarih Öğretmeni

64

A kşehir sahip olduğu coğraf i konum dolayı-sıy la önemli bir tar ih-

sel mirası bar ındırmaktadır. Büyük ordular ın ve hakan-lar ın Kuzeybat ı-güneydoğu ist ikametl i geçiş ler i buradan sağlanmışt ır. Emevi ler ve Abbasi ler, İstanbul üzer ine Akşehir ’den geçen rotayı ta-kip ederek yürümüşler. Haçl ı sefer ler inde farkl ı ü lkelerden gelen haçl ı b ir l ik ler i bu rota-yı takip ederek Ortadoğuya geçmişlerdir.

Akşehir ’ in Türk tar i-hindeki en mühim yer i Mi l l i Mücadeledeki konumudur. B i l indiği üzere I. Dünya Sa-vaşı Osmanl ı Devlet i ’n in de

aralar ında bulunduğu İtt i fak Devlet ler i ’n in yeni lg is i i le sona ermiş, Mondros Ateşkes ant laşması i le Osmanl ı Dev-let i tes l im bayrağını çekmiş, Türk Mi l let i ise ölüm kal ım savaşını hissetmeye başla-mışt ı . Çeşit l i bahaneler le başlayan işgal lerden Konya ve Akşehir de doğal olarak nasibini a lacakt ı . İngi l iz-ler, 22 Ocak 1919’da Konya Tren İstasyonu’nu işgal et-t ikten bir gün sonra Akşe-hir istasyonunu da kontrol a l t ına aldı lar. Halkta tepki oluşturmamak iç in temastan kaçınan İngi l iz ler burayı 14 Mayısta İtalyanlara bıraka-rak çeki ld i ler. İta lyanlar da

Türkiye genel inde olduğu gibi burada da halk la fazla çat ışmaya girmemişler, Er-meni ve Rum azınl ık lar ı k ış-kırtarak Türk halk ı üzer inden dolayl ı b ir y ı ld ırma pol i t ikası iz lemiş lerdir. Ancak, İta lyan-

aKŞEHİR’DEMİLLİ MÜCADELE YILLARI

Mustafa Kemal Paşa’nın Akşehir Batı Cephesi Karargahı’nda bulunan Çalışma Odası

Page 65: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 65Şehr-i Beyzâ 65

lar ın bu niyet ler in in alt ındaki gerçeği çok iy i kavrayan du-yar l ı Akşehir l i ler, işgalc i ler in s insi emel ler ine alet olmayıp onlara kesin tavır koydular. Akşehir l i gençler, işgalc i ler le işbir l iğ ine giren, ama o za-mana kadar ekmeğini yediği , suyunu içt iğ i vatan coğraf-yasını satmaya kalkan yer l i Rum ve Ermeni lere karş ı mü-cadeleye gir işt i ler.

Akşehir ’deki İta lyan iş-gal i Konya’da pat lak veren Del ibaş İsyanının bast ır ı lma-sı i le son bulmuştur. Bundan sonra Akşehir ’ i Sakarya Zafe-r inden sonra önemli bir nok-tada görmekteyiz. Büyük Ön-der Mustafa Kemal ’ in dehası ve Türk Mi l let in in olağanüstü mücadelesi sayesinde kaza-nı lan Sakarya Savaşından bir süre sonra Alagöz’deki (Po-lat l ı ) Bat ı Cephesi Karargâhı Akşehir ’e taşınmış (18 Kasım 1921) ve Büyük Taarruz plan-lar ı burada hayata geçir i lmiş-t i r. Akşehir 24 Ağustos 1922 tar ihine kadar Bat ı Cephesi Karargâhı olarak Türk ordu-su ve Başkomutan’a 9 ay ev sahipl iğ i yapmışt ır.

Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak, İsmet İnö-nü gibi Mi l l i Mücadelemizin baş mimarlar ı gerek orduyu denet lemek ve hazır lamak, gerekse taarruz planlar ın ı tamamlamak iç in pek çok kez Akşehir ’e gelmiş lerdir. Atatürk’ün Mi l l i Mücadele döneminde i lçemize gel iş-ler inden özel l ik le bir tanesi i lg inç bir anı olarak da ta-

r ihteki yer ini a lmışt ır. Bu da Taarruz planlar ına son şek-l in i vermek ve bunu cephe komutanlar ı i le paylaşmak iç in gel iş id ir. Çal ışmalardan düşmanlar ın şüphelenmeme-si iç in Akşehir ’de bir futbol maçı düzenleneceği duyurul-du. Cephe karargâhı takımı i le Kolordular karmasının 28 Temmuz 1922 tar ihinde ya-pacağı maçı iz lemek üzere i lg i l i bütün üst rütbel i ko-mutanlar çağır ı ld ı lar. Maçın 2 – 2 bit iğ i söylenir. Futbol maçının ardından Atatürk, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Asım Gündüz ve diğer ordu komutanlar ının kat ı ld ık lar ı toplant ıda art ık taarruz pla-nına son şekl i ver i lmişt i r.

Kurtuluş Savaşı’ndaki Maçta Yer Alan Bir Grup Akşehir’li Futbolcu

Taarruz iç in son hazır-l ık lar tamamlanmışt ır. Asker i b ir l ik ler 14 Ağustos 1922’den i t ibaren giz l ice Afyon ist ika-

metine yola koyuldular. Düş-mana taarruzun zamanını ve yer ini fark ett i rmemek iç in k ı ta lar ın hareket i geceler i g iz l ice yapı lmışt ır. Nihayet 24 Ağustos’ ta Mustafa Kemal ve beraberindeki komutanlar son saldır ıy ı yönetmek iç in Akşehir ’den ayr ı larak Afyon’a doğru hareket etmişt ir.

26 Ağustos 1922 saba-hı 5:30 da başlayan Büyük Taarruz sonucunda bozguna uğrayan Yunan ordusuna son darbe 30 Ağustos’ ta Başko-mutanl ık Meydan Muharebe-si i le indir i l i r. Taarruzumuz 9 Eylül 1922 de İzmir ’de düşmanın denize dökülme-si ve 18 Eylül ’de bütün Bat ı Anadolu’nun temizlenmesi i le son bulur.

Üzer inde, vatan bi le-rek yaşadığımız bu topraklar 1071 den bu yana mi lyona varan şehide mal olmuştur. Tespit lere göre Akşehir ’ in Mi l l i Mücadelemizde verdiği şehit sayıs ı da 180’dir. Bu vesi le i le bütün şehit ler imi-zin ruhlar ı şad olsun.

Mustafa Kemal Paşa’nın Akşehir Batı Cephesi Karargahı’nda bulunan Çalışma Odası

Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, Akşehir İstasyonu’nda Rus Sefiri ile

Fotoğraflar Akşehir Belediyesi Web Sayfasından (www.aksehir.bel.tr) Alınmıştır.

Page 66: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

66 Şehr-i Beyzâ66

Ergenlik dönemi, genellikle anne babalar açı-sından, çocuklarını tanımakta güçlük çektikle-ri, onlarla iletişim kurduklarında sık sık ses-

lerini yükselttikleri, gerginlik yaşadıkları, sinirlerini alt üst eden, ebeveynlerin tüylerini diken diken eden bir dönemdir. Erkek ya da kız, gençlerimiz, ergenlik dönemi olarak adlandırılan bu süreci ya-şarken, kendilerindeki bu hızlı değişimi anlaya-madıkları, duygularını anlamlandıramadıkları için yönlendirilme ihtiyacı içinde bilgili ve bilinçli yol göstericilere gereksinim duyarlar. Bilinmelidir ki toplum içindeki yerini ve görevini öğrenme evre-sinde olan ergen için en önemli öğretici ailedir.İşte anne ve babalar olarak bu durumda siz nerede du-racaksınız? Çocuğunuza yakın mı olacak, yoksa on-dan uzak mı kalacaksınız? Onlara karşı içten, sıcak, samimi mi, yoksa mesafeli, soğuk mu olacaksınız? Onlar gibi hırçınlaşacak, öfke patlamaları yaşaya-cak, yaptıkları yanlışlar nedeniyle çok sert tepkiler gösterip, cezalandıracak mısınız? Yoksa anlayışlı, güven ve sevgi temelli bir iletişim mi kuracaksınız? Bütün bu durumlara karşı hazırlıklı olmak zorun-dasınız. Çünkü bir bakacaksınız ki, sözünüzü dinle-yen, kurallara uyan, sevginizi ve öfkenizi çok rahat

gösterdiğiniz çocuğunuzun yerine, sizi eleştiren, sözlerinize karşı çıkan, her fırsatta kuralları çiğ-nemeye çalışan, öfkenizi ve sevginizi göstermede sizi kendisine dönük daha ölçülü olmaya zorlayan “başka bir kişi” var karşınızda. Bu yaşananlar sizi çocuğunuz karşısında çaresiz ve ne yapacağını bil-meyen bir duruma düşürebilir. Anne baba ve ergen arasında en sık yaşanan çatışma, ergenin “kendi kararlarımı kendim alırım-almalıyım” şeklindeki düşünceleri ve ebeveynin otoritesi arasında yaşa-nan çatışmadır. İşte bu durumda öncelikle anne ba-balar olarak sakin ve anlayışlı olmalı ve çocuk olan evladınızın bir yetişkin olmaya başladığını anla-malısınız. Bedensel, duygusal ve toplumsal olarak bir değişim geçiriyor küçük çocuğunuz. Korkma-yın, bir müddet sonra her şey düzelecektir. Sade-ce dikkatli olmalı ve ciddi çatışmalara girmeden, onların bu dönemi atlatmasını sağlayabilmelisiniz. Anlayışlı, güvenilir ve tutarlı ebeveynlerle büyüyen ergenin yetişkinlik yolunda özgüveni daha yüksek, kişiliği daha sağlıklıdır. Unutmayın onlarla birlikte siz de ergenlik dönemi problemlerini yaşıyorsunuz. Sabırlı ve sakin olma zamanıdır.

ErGEn AnnE bAbASI olMAK

Serdar DOĞANPsikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Page 67: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 67Şehr-i Beyzâ

Yasin GÜNAYDINDin Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

67

Hayatın insan için değeri ‘anlam’ı ölçüsünde olup anlam da insanın ‘ var’ olana yönelişi-

ni ve bu yöneliş ile birlikte ‘var’ olan-la kurabildiği ‘bağ’ı ifade etmektedir. Dolayısıyla anlamı aramak, insan için ‘var’ oluşa bağlanış; anlamsızlık da ‘var’ oluştan kopuştur.

İnsanın anlam arayışı kendisi-ni, sorulan sorularda gösterir. İnsan, ‘ben, var mıyım?’, ‘ var isem ben ne-yim?’, ‘var isem, bir insan isem, beni diğer varlıklardan ayıran özelliklerim nelerdir?’ diye sordukça ve herbir soruya tatminkâr bir cevap bulduk-ça ‘var’ oluşunun sırrına yakınlaşır. Bu yakınlık, ‘var isem, bir insan isem ve de düşünebiliyor-bilebiliyor-ira-de edebiliyor/tercihte bulunabiliyor olmakla diğer varlıklardan ayrılıyor isem, bu şekil üzere ‘var’ olmamın ve de insanlığımın amacı nedir?’ soru-su ile zirve noktasına ulaşır. ‘Niçin?’ sorusuna dair doğru bir cevaba nail olunduğunda ise artık gerçek anlam-da insan olabilmenin yolu açılmış ve geriye sadece açılan bu yolda azimle ilerlemek yani eylemlerimiz ile ‘var’ oluşumuzu gerçekleştirmek kalmıştır.

Eski bir kutsal metinde, ‘onları, davranışları ile yargıla!’ denilmekte-dir. Zira, davranış ve eylemlerimiz, çoğunlukla kendimizden bile gizle-nen özümüz ve ‘ne’liğimize yönelik anlamlandırmamızın dışa vurumu ve de göstergeleridir. Bir davranış ya da eylemi insanî kılan da ‘bilgi-bilinç-inanç-güvenç ve istenç’ sürecinin gerçekleşmiş olmasıdır. Bilgi, davra-nışlarımızın teorik şartıdır. Zira, in-sana has alanda her bir davranış bir bilgiye dayanır ve bizler bu anlamda bilebildiğimiz kadar/bilebildiğimiz şekilde davranabiliriz. Bilinç, inanç ve güvenç, bilginin eyleme dönüşümünü sağlayan temel motivlerdir. İstenç/ irade ise tüm yapıp ettiklerimizin de-ğer ölçütü ve bizlere aidiyetinin temel dayanağıdır. Bilgi ile başlayan bu sü-reç, irademizin rengi ile boyandığın-da bizim olur ve sadece bize ait olan için bir anlam ifade eden ‘özgürlüğ’ü doğurur. Çünkü, insan ‘kendisi’/‘ben’ olamadıkça, hiçbir davranış ve ey-lemi de kendisinin/‘ben’inin olamaz. Demek ki, bilgi ile özgürlük dolayısıy-la da insan olabilme arasında birbi-rini mümkün kılma ve de gerektirme

anlamında bir bağlılık var. Başta kendimiz olmak üzere ‘varlık’lar hak-kındaki her bir doğru bilgi, varlıklar âlemindeki konumumuzun farkına varmamızı yani özgürleşmemizi; bu da insanlaşmamızı temin etmekte-dir. Böylece beşer, bilebildiğince öz-gür, özgürlüğünce de insan olabilme imkânına sahiptir.

“Özgürlüğün üstünlüklerinin bizzat özgürlük dışında bir şeyle is-patlanması gerekmez. O, kendi ken-disinin teminatıdır.” der büyük bir düşünür. Özgürlük bu değerini, biz-lere emanet olunan ‘biricikliklerimiz’ ile olgunlaşabilme imkânını bizlere sunabilmesinden alır. Beşer, bilgi ile’ insan’; insan da irade/özgürlük ile ‘ben’ olur. ‘Biz’ dediğimize vücut ve-ren de bizlerin ‘ben’leridir. Bu süreç, hakikatin bilgi olarak içselleştirilmesi ve eyleme dönüştürülmesidir. Bunu bizler için olabilir kılan da doğru bil-giye duyduğumuz iştiyak ile doğru davranış için sahip olduğumuz azim ve inceliktir. Alçakgönüllülüğümüz de varlığımızın bu imkânının kaynağı olan ‘Merhamet’i sezişimizdir.

ÖZGÜRLÜĞÜM BİLEBİLDİĞİMCEDİR

Aliya İZZEtBEgOvİÇEski Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı

“Hayatın anlamını yitirmişsem, ölmeliyim!”

Page 68: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

68 Şehr-i Beyzâ68

Babasını kaybeden çocuğa yetim, annesini kaybedene öksüz deni-lir ama evladını kaybedene bir ad verilmezmiş. Belli ki bu acıyı tarif edecek bir sıfat, bir kelam yok. Gerçekten ifade edilemeyecek kadar büyük bir acı. Zira Anadolu Öğretmen Lisesi ailesi olarak bu acıyı 2011 Ekiminde Van’da meydana gelen depremde bir evladımızı kaybederek yaşadık. Kahrolduk, çok üzüldük.

Okulumuzun 2004 yılında verdiği ilk mezunlarından olan öğrencimiz Emel Çiler’i (Türkoğlu) bu vahim olayda görev şehidi verdik. Zira okulu-muzdan mezun olduktan sonra üniversite eğitimini başarıyla tamamla-mış ve o bölgeye öğretmen olarak atanmıştı.

Emel’in okulumuza ilk başladığı zamanları hatırlıyorum da masum, güler yüzlü sevecen, iyi kalpli, melek yüzlü küçücük bir kızdı. Mütevazı ama mücadeleci, çalışkan bir ailenin evladıydı. Umut doluydu, hevesliy-di, başarılıydı. Azmi ve hırsı sayesinde okudu, vatana ve millete faydalı bir insan oldu. Kendisi gibi genç fidanlar dikecek onları besleyecek, ye-şertecek ve ülkenin her bir yanına serpiştirecekti; ama olmadı, olamadı, ömrü vefa etmedi. Ailesini, öğrencilerini, öğretmenlerini çok üzerek aramızdan ayrıldı.

Ruhun şad, mekânın cennet olsun Emel!

Ruhun Şad Olsun!

Ergül BAŞAKİngilizce Öğretmeni

Page 69: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 69

Figen KUŞÇUCoğrafya Öğretmeni

Şehr-i Beyzâ 69

Beni kaba davranışlarımdan dolayı sevmiyorsanız,Görgü kurallarını öğrenebilirim.Pis olduğum için benimle ilgilenmiyorsanız,Temizlenebilirim.Bilgisizliğimden dolayı beni suçluyorsanız,Bunu da giderebilirim.Ama beni mevcut yeteneklerimden dolayı suçluyor-sanız,Değişmesi gereken sizsiniz öğretmenim,Değişmesi gereken sizsiniz!

Ben bir öğretmenim. Bana yukarıdaki gibi seslenen bir öğrenciye, ’Sevgili Çocuklar! Rahat olun, bize güvenin, biz öğretmenler çok daha duyarlı olmaya çalışıyoruz.’’

mesajını vermek istiyorum; çünkü ben mesleğimi seviyorum. Bana sevdiren de öğrencilerim.

Öğretmenliğin, güler yüzle çocukların karşısına çıkıp bilgiyi değil, bilgiye ulaşma ve onlardan istifade etme yolla-rının öğretilmesi olduğunu düşünüyorum.

Öğretme, aktif bir yöntemdir, dayatmalara karşı tep-kidir. Önemli olan çocuklarda öğrenme arzusu uyandırmak-tır, kendilerini ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Çocuğun öykü okumadan matematik çözmesi bek-lenirse, çocuğa oyuna doymadan kuru ve yavan bilgiler ve-rilirse, kitabı sevimsiz bulan, bilim ve sanatı hiçe sayan bir anlayışın sahibi kimseler ortaya çıkar. En önemlisi de mutlu olmasını ve mutlu etmeyi bilmeyen insanlar yetişmiş olur.

velilerin iş hayatındaki koşuşturmaları, genellikle ço-cukların ihmal edilmesine neden olur. Çocuklarla geçirdiği-miz sürenin uzunluğu değil, bu sürenin keyifli ve eğlenceli bir hale dönüştürülmesi önemlidir.

Aile sıcaklığı ve okulda verilen eğitimle çocuğun ye-teneği ortaya çıkarılır, sosyal etkinliklerle enerjisi azaltılırsa sağlam kişilikler ortaya çıkar.

‘’Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun, bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabileceği bir şey bulmak, elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak.’’

Sevgili öğrencilerim, öğretmenlik yaparken her gün sizlerden de bir şeyler öğrendiğimi itiraf etmek istiyorum.

Sizlerle her gün yeni şeyler keşfediyorum. Öğretmen lisesi öğrencilerinin isteyerek öğretmenlik tercih etmeleri beni mutlu ediyor. Sizler, kendine güvenen yetenekli çocuklar, ge-leceğin verimli öğretmenleri olabilirsiniz.

Son olarak şu güzel cümleleri sizlerle paylaşmak isti-yorum, ülkemi ve insanları çok seviyorum.

‘’Bir çocuğun işe katılmasını sağlamanın en basit yolu, ondan yardım istemektir.’’

‘’Çocuğunuzun dişlerini fırçalamasını istiyorsanız, diş-lerinizi fırçalayın.’’

‘’Kucaklar çocukların oturması için yaratılmıştır, çocuk-ların büyük olması bu kuralı değiştirmez.’’

‘’güçlü kimse öfkelendiği zaman öfkesine hâkim olandır.’’(Hz. Muhammed)

BAŞARISIZLIK MI?HADİ CANIM SEN DE!

Müzik öğretmeni Beethoven’e: ‘’Besteci olması imkânsız!’’ demişti. Oysa o, insanlık tarihinin en büyük bes-tecilerinden birisi oldu.

Öğretmenleri Edison’u, hiçbir şey öğrenemeyecek ka-dar aptal bulurlardı. Edison’un kim olduğunu söylememize gerek var mı?

Walt Disney, bir gazetenin yazı işleri müdürü tarafın-dan, ’’İşe yarar fikirleri olmadığı’’ gerekçesi ile kovulmuştu. Walt Disney, film ve eğlence endüstrisinde devrimler yap-mıştır.

Churchill, ortaokulda sınıfta kalmıştı.Biliyor musunuz, bizim Barış Manço’muz müzik dersin-

den ikmale kalmış.Micheal Jardon, okul basketbol takımından atıldığı için

basketbolu bırakmıştı. Daha sonra ise, dünyanın en iyi bas-ketbolcularından biri oldu.

Einstein, dört yaşına kadar konuşamamıştı, matema-tik dersinden başarısız olduğu için ilkokuldan atılmıştı. Oysa biz onu şimdi, yüzyılımızın en büyük bilgini olarak biliyoruz.

Charles Dickens, yüzlerce kapıdan ‘’ Sen yazar olamaz-sın.’’ denilerek geri çevrilmişti.

Müzik yapımcıları, Elvis Presley’e şöyle demişlerdi: ’’Hiçbir işe yaramazsın, en iyisi kamyon sürücülüğüne geri dönmen!’

Sevgilerimle

ÖĞRETMENİM

Page 70: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

70 Şehr-i Beyzâ

Nurşah AKTEMUR11/D

70

İnsana dair yaşanmışlıkların izlerini taşıyan, sert ayazlar yemiş esmerimsi yanaklarında oluşan te-bessüm ve aynı zamanda diğer yandan derin dü-

şüncelere daldıran espridedir asıl maharet ve emek. Bu zor işi başaran, yüreklerimize sevgi ve umut ma-yasını çalan Nasreddin Hoca’dır.

Ne tüm dünyaya hükmetmiş bir padişah, ne de tüm dünyaya adını duyuran bir kumandandır Nasreddin Hoca. Halkın arasından biridir, aslında halkın giz-li kahramanıdır. Bu yüzdendir ki halkın acılarından, sevinçlerinden tatlı tebessümlerle dersler verir bize. Güldürür Nasreddin Hoca, güldürür ama içi boş laflar-la söylenen, sadece gülünsün diye konuşan ve anla-tan bir insan değildir.

Sıradan kıyafetleriyle gittiği bir davette hürmet görme-yince, gidip kürkünü giyip sofraya oturunca, tüm say-gının insana değil de gelip geçici bir dünyalığa göste-rildiğini anlatmak için , o insanı hem güldüren hem de inceden inceye iğneleyen gülmecelerinden sadece biridir: “ Ye Kürküm Ye”.Yaşadığı dönemin insanın-dan yola çıkarak tüm dünyaya mesajlar vermiş biridir, evrenseldir Nasreddin Hoca. Gülmeceleri Akşehir’i, Türkiye’yi, Afrika’yı, Asya’yı kısacası bütün dünyayı mizah şemsiyesinin altına alan bir kimlik taşır. Nas-reddin Hoca okyanusları aşıp uzak diyarların en ücra köşelerindeki dilsizlere dahi tatlı bir tebessümle bera-ber ses olmuştur.

Nasreddin Hoca’nın ayrılmaz parçalarından biridir eşek. Onun taşıtı, bineği olan eşek, gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Eşek acıya, sıkıntıya, açlığa katla-nışın en önemli simgesidir. Halktandır eşek, bir tane soylunun, hükümdarın etrafında eşek bulunmaz ama halkın içine sinmiş, onunla bütünleşmiştir eşek. Halkı-nın değerlerini, halka ait kılınan ne varsa anlattığı için Nasreddin Hoca eşeğini hiç ayırmaz yanından.

İşte bu insanların yaralarına tebessümle merhem olan, tüm dünyanın acılarını, sevgilerini düşündüren bir gülümsemeyle anlatan insanın, ölümünün üzerin-den kaç asır, hatta asırlar geçti. Ama biz hâlâ onun derin anlamlar içeren mizah anlayışını nesilden ne-sile aktarıyor, daha bir içtenlikle tebessüm ediyoruz. Demek ki Nasreddin Hoca’nın yüreklerimize çaldığı sevgi ve umut mayası tutmuş ve asırlar geçtikçe daha da iyi mayalanacak.

Nasreddin Hoca’nın mayasının bir damlası da sizin gönüllerinize düştüyse, 5–10 Temmuz arasında yapı-lan “Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri”ne ka-tılıp, onun yaşadığı ve asırların bile izlerini silemedi-ği, Nasreddin Hocanın da dediği gibi “Dünyanın tam ortası” olan Akşehir’e gelip onu ziyaret etme fırsatını sakın kaçırmayın.

DÜNYANIN ORTASINDANBİR BUKLE TEBESSÜM

Page 71: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 71

Ömür ÇELİK12 FEN/C

Şehr-i Beyzâ 71

SPORDA TESiSLEsMENiN ÖNEMi

Tesis, çalışma alanıdır. Sporcu, çalışma-larını tesislerde yapar. Bir sporcunun başarılı olması için çalışması gerekir ve

çalışma alanı rahat şartlar sunuyorsa sporcu çalışırken hiçbir sıkıntı çekmez. Hava soğuk-muş, yerde taş varmış, ayağım takılıp düşer-mişim gibi dertleri olmadan çalışabilir ki bu da iş konsantrasyonunu artırarak daha başarılı olmasını sağlar.

Bizim ülkemizdeki tesisleşmede çok büyük sıkıntılar var, en büyük şehrimiz İstanbul’da bile sporcularımızın rahatlıkla çalışabileceği alanlar yok denecek kadar az; olanlar da yetersiz ve kalitesi düşük alanlardır.

Yurtdışındaki örnekleri incelediğimiz zaman başarılı sporcuların hepsinin çok çalışmayla ipi göğüslediğini görürüz; ancak çalışmalarındaki performansı en üst seviyeye çıkaran etkenlere hiç bakmayız. 2008 Pekin Olimpiyatlarında Dünya Şampiyonu Amerikalı rekortmen yüzücü Michael Phelps, Türkiye’nin toplamda kazandığı madalya sayısı kadar altın madalya tek başına kazanmıştı. Tek başına 70 milyon nüfuslu bir ülke eden bu sporcuya gıptayla bakarız ve ardından da “elin adamı yapıyor biz niye yapamıyoruz” diye düşünürüz. O sebeplerden biri de işte bu tesisleşmedir. Gelişmiş ülkelerdeki sporcu,

tek başına istediği saatte havuza gidip yüzüp çalışabiliyorken, bizim ülkemizde de bir salonu açtırmak salondaki müdürün veya yetkilinin inisiyatifine bırakılmaktadır.

En temel örnek atletizmde ise Jamaikalı-lardır. Ülke ne kadar fakir olursa olsun, hemen hemen her şehirde 100 metre koşu çalışabile-cekleri salonlar var ve istedikleri zaman gidip kullanabiliyorlar. Bizim ülkemizde ise 100 met-re finallerine kalan yarışmacımız yok; çünkü çalışabileceği uygun alan yok.

Herkesin göz bebeği futbolda ise süper lig veya Bank Asya liginde birçok takım kar yağdığından kendi tesislerinde çalışamadığı için üstü kapalı olan halı sahalarda çalışma-larını yapıyor. Avrupa’da ise örneğin Arsenal takımına bakacak olursak, yaptırdıkları tesis-lerde üstü kapalı alttan ısıtmalı antrenman sahaları var. Bu şartlarda çalışan sporcular da rahat bir ortamda oldukları için antrenman performanslarını da üst seviyeye kolaylıkla çıkartabiliyorlar.

Son olarak lafım şu ki milyonlarca lirayı yanlış yerlere, yanlış sporcu transferlerine ayıracağımıza, sporcularımızın çalışmalarını kolaylaştırabileceğimiz tesisler yapsak Türk sporu için daha hayırlı olacağı kanaatindeyim.

. .. .

Page 72: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

72 Şehr-i Beyzâ72

Page 73: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 73Şehr-i Beyzâ 73

Page 74: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

İsmail Sefa KEDEKKimya Öğretmeni

74

MADDENİN ELEKTRİKSEL YAPISI1. Çekirdekteki Dev Güç: Güçlü Nükleer Kuvvet

Çevremizde gördüğümüz her şeyin, kendi-miz dahil olmak üzere atomlardan oluştuğunu ve bu atomların da pek çok parçacıktan meydana geldiğini gördük. Peki bir atomun çekirdeğini oluşturan tüm bu parçacıkları bir arada tutan güç nedir? İşte çekirdeği bir arada tutan ve fizik kurallarının tanımlayabildiği en şiddetli kuvvet olan bu kuvvet 'güçlü nükleer kuvvet' tir. Bu kuvvet atomun çekirdeğindeki protonların ve nötronların dağılmadan bir arada durmalarını sağlar.Atamun çekirdeği bu şekilde oluşur. Bu kuvvetin şiddeti o kadar fazladırki, çekirdeğin içindeki protonların ve nötronların adeta birbirine yapışmasını sağlar.Bu yüzden bu kuvveti taşıyan çok küçük parçacıkla-ra Latince'de 'yapıştırıcı ' anlamına gelen 'gluon' denilmektedir. Bu yapışmanın şiddeti çok hassas ayarlanmıştır. Bu yapıştırıcının kuvveti protonların ve nötronların birbirlerine istenen mesafede bu-lunmalarını sağlamak için özel olarak tespit edil-miştir. Söz konusu kuvvet biraz daha yapıştırıcı olsa protonlar ve nötronlar birbirlerinin içine geçecek, biraz daha az olsa dağılıp gideceklerdi. İşte bu

kuvvet Büyük Patlama'nın ilk saniyelerinden beri atomun çekirdeğinin oluşması için gerekli olan yegana değere sahiptir.Güçlü nükleer kuvvetin açığa çıktığı zaman ne kadar büyük tahrip gücü olduğunu bize Hiroşima ve Nagazaki'deki tec-rübeler göstermiştir.Atom bombalarının bu denli etkili olmasının tek sebebi atom çekirdeğinde saklanan gücün açığa çıkmasıdır.2. Atomun Emniyet Kemeri: Zayıf Nükleer Kuvet

Şuan yeryüzündeki düzeni sağlayan en önemli etkenlerden biri de atomun kendi içinde dengeli bir yapıya sahip olmasıdır. Bu denge sa-yesinde maddeler bir anda bozulmaya uğramaz ve insanlara zarar verebilecek ışınları yaymaz. Atom bu dengesini çekirdeğin protonlarla nötron-lar arasında var olan 'zayıf nükleer kuvvet' saye-sinde elde eder. Bu kuvvet özellikle içinde fazla nötron ve proton bulunduran çekirdeklerin den-gesini sağlamada önemli bir rol oynar.Bu dengeyi sağlarken gerekirse bir nötron protona dönüşebilir. Bu işlem sonucunda çekirdekteki proton sayısı de-ğiştiği için, artık atomda değişmiş, farklı bir atom olmuştur. Burada sonuç çok önemlidir. Bir atom

Page 75: Şehr-i Beyza

MakaleMehmet Emin MADRAN

Şehr-i Beyzâ 75

parçalanmadan, başka bir atoma dönüşmüş ve varlığını korumaya devam etmiştir. İşte bu şekilde de canlılar kontrolsüz bir şekilde çevreye dağılıp insanla-ra zarar verecek parçacıklardan gelebilecek tehlike-lere karşı adeta bir emniyet kemeri gibi korumuş olur.

3. Elektronları Yörüngede Tutan Kuvvet: Elektromanyetik Kuvvet

Bu kuvvetin keşfedilmesi fizik dünyasında bir çığır açtı.Her cismin kendi yapısal özelliğine göre bir 'elektrik yükü' taşıdığı ve bu elektrik yükleri arasında bir kuvvet olduğu öğrenilmiş oldu. Bu kuvvet zıt elektrik yüklü parçacıkların birbirini çekmesini, aynı yüklü par-çacıklarında birbirlerini itmelerini sağlar. Bu sayede bu kuvvet atomun çekirdeğindeki protonlarla çevre-sindeki yörüngelerde dolaşan elektronların birbirlerini çekmelerini sağlar. İşte bu şekilde atomu oluturacak iki ana unsur olan 'çekirdek' ve 'elektronlar' bir araya gelma fırsatı bulurlar. Bu kuvvetin şiddetindeki en ufak bir farklılık elektronların çekirdek etrafından dağılma-sına ya da çekirdeğe yapışmasına neden olur. Her iki durumdada atomun, dolayısıyla madde evreni-nin oluşması imkansız hale gelir. Oysa bu kuvvet ilk ortaya çıktığı andan itibaren sahip olduğu değer sayesinde çekirdekteki protonlar elektronları atomun oluşması için gereken en uygun şiddette çeker.

Atomun Diğer Ucu: Elektronlar Elektronlar tıpkı dünyanın güneş çevresinde

dönerken, aynı zamanda kendi çevreside dönmesi

gibi, atom çekirdeğinin çevresinde dönen parçacık-larıdır. Aynı, gezegenlerde olduğu gibi dönüş, bizim yörünge adının verdiğimiz yollarda, çok büyük bir düzen içinde ve hiç durmaksızın gerçekleşir. Fakat dünyayla güneşin büyüklükleri arasında oran ile atomun içindeki oran çok farklıdır. Eğer elektronların büyüklüğü ile dünyanın büyüklüğü arasında bir kıyas yapmak gerekirse, bir atomu dünya kadar büyüt-sek, elektron sadece bir elma boyutuna gelecektir. En güçlü mikroskopların bile göremeyeceği kadar küçük bir alanda dönüp-duran onlarca elektron, atomun içinde çom karışık bir trafik yaratır.Burada dikkat çeken en önemli nokta, çekirdeği elektrik yükünden oluşan bir zırh gibi kuşatan bu elektronların atomun içinde en ufak bir kazya yol açmamalarıdır. Üstelik atomun içinde yaşanacak en ufak bir kaza atom için felaket olabilir. Ama böyle bir kaza asla gerçekleşmez; tüm işleyiş mükemmel bir düzen ve kusursuz bir sistem içinde devam eder. Çekirdeğin çevresinde saniyede 1000 km. gibi akıl almaz bir hızla dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpış-mazlar. Birbirlerinden herhangi bir farkları bulunma-yan bu elektronların farklı farklı yörüngelerde bulun-maları, son derece şaşırtıcıdır ve 'bilinçli bir tasarım'ın ürünü olduğu apaçıktır. Kütleleri ve hızları birbirinden farklı olsaydı çekirdeğin etrafında farklı yörüngelere dizilmeleri doğal karşılanabilirdi. Nitekim Güneş Siste-mimizde 'deki gezegenlerin dizilişleri bu mantıktadır.

Page 76: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

76

Yaşlanan gündüzüm habersizce gidiyor.Karanlık, oynamaya susamış bir çocuk gibi bekliyor ardında.İstemiyorum zifiriyi, günüme koşuyorum.Ona sarılmak, son kez de olsa;Sıcaklığını hissetmek istiyorum!Yüzümü aydınlatan ışığı günümü kovalıyor.Yaklaştıkça uzaklaşıyor, kaçıyor lanet ellerimden.Ardına bakmadan gidiyor.Sanki beni, hiç sevmiyormuş gibi…Diz çöküyorum, yalvarıyorum.Hatıralarımı ufukta kaybetmek istemiyorum.Kendimi kandırıyorum, bir gün gelecek diye.Umutsuzluk iliklerime kadar işliyor,Ama biliyorum o da beni seviyor.

Vakit geçtikçe alacakaranlık vuruyor demini.Büyük bir kudretle yayılıyor günüme,Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi.Kömür karası her yer, önümü göremiyorum.Gözlerim günümü arıyor.Bırakıp gitse de gönül vazgeçemiyor.İyice ilerliyor vakit.Umutlar da günümle birlikte gitmeye yelteniyor.Onları bırakmıyor, bırakamıyorum.Bu yol benim diyorum.Aşkımı terk etmek istemiyorum.Hangi aşık dönmüş ki yolundan?Hangi aşık bırakıp gitmiş sevdiğini?Bu sefer gündüzümden değil,Kendimden vazgeçiyorum.Yaşanmıyor, onsuz olmuyor.Yapamıyor bu beden halsiz düşüyor.Sonunda düşüncelerimi toplayıp ona aşık olduğum iskeleye gidiyorum.

Dermansız ayaklarım bıkmadan taşıyor beni.Dalgaların kıyıyı dövüşü günümü hatırlatıyor.Deniz kokusu anılarımı canlandırıyor.Ve ben onu son bir kez daha düşünüyorum.

Akrep yelkovanı kovalamaya devam ediyor.Onun bir daha gelmeyeceğini düşündükçeGözyaşlarıma hakim olamıyor,Onları karamsar denize armağan ediyorum.Ölüme hazırlıyorum kendimi.Büyük bir kaya parçasını bağlıyorum ayağıma.Bir elim onu iterken, diğeri itmek istemiyor doğrusu.Ama bu acıya dayanılmıyor işte!Tekrarlıyorum, çabalıyorum.Kurtulmak istiyorum yalnızlıkla beslendiğim sebepsiz hayattan.Yapamıyorum!Birilerinin arkamdan gelmesini istiyorum.Karanlıktan çıkıp beni itse diyorum.Gözyaşlarım giderek güçleniyor,Vücudum titremeye başlıyor.Korkak bedenimi kandıramıyorum.Vazgeçmek istemiyorum, kararlıyım yapacağım diyorum,Ama olmuyor.

Ve birden kanlı gözlerime aşikâr bir ışık çarpıyor.Gözlerimi açamıyorum.Çabalıyorum, karanlıktan kurtulmalıyım biliyorum.Kalbimde küçük bir çocuğun mutluluğu oluşuyor.İçim içime sığmıyor.Bırakmıyor beni, geri geliyor.O da yapamıyor bensiz.Geceyi bir düşman gibi kovuyor.Gökyüzünü aydınlatıyor.Artık biliyorum ki,O da beni seviyor.

Umutsuz Gün GelinceSiirMelik Tufan KESMEZ11/D

Page 77: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 77

Page 78: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

78

Page 79: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ 79

Page 80: Şehr-i Beyza

Şehr-i Beyzâ

MakaleMehmet Emin MADRAN

80 Şehr-i Beyzâ80