32

Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-36/7 Eylül

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-36
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Dinci-gerici AKP iktidarının dayattığı “4+4+4”ile ilgili tartışmalar bir süredir ülkenin anagündemlerinden birisini oluşturuyor. Gelinenaşamada sermayenin ve AKP iktidarının eğitimalanında gündeme getirdiği 4+4+4 saldırısı, yenieğitim-öğretim döneminde uygulanmaya başlanacak.Böylece eğitimin tamamen gericileştirilmesi veticarileştirilmesinin önünü açan, çocuk işçiliğiyaygınlaştıracak olan, kız çocuklarının eğitimhakkını tehdit eden, toplamında geleceğimizinkarartılması anlamına gelen kapsamlı bir saldırısüreci ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz.

Eğitim alanında gündeme gelen çok yönlüsaldırıların yeni bir halkası olan 4+4+4 sistemi ilebir taraftan dinci-gerici ideolojinin toplumun gençkuşaklarına daha etkin bir şekilde sirayet ettirilmesi,Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle “dindar bir nesil”yetiştirilmesi amaçlanırken, öte taraftan sermayeyenitelikli ve ucuz iş gücü yaratmak hedefleniyor.

Tüm bu sebeplerle 4+4+4 saldırısının geripüskürtülmesi, dinci-gerici AKP iktidarınınyaratmak istediği karanlığın dağıtılması için önemlibir yerde durmaktadır. Zira söz konusu olançocuklarımız şahsında geleceğimizdir. Budoğrultuda 15 Eylül'de Ankara'da yapılacak olanmiting önemli bir yerde durmaktadır. Sınıfdevrimcileri 15 Eylül mitingini 4+4+4 saldırısınakarşı emekçilerde birikmiş hoşnutsuzluğu vetepkileri açığa çıkarmak ve örgütlemek bakışıyla elealmalı, bulundukları yerellerde miting çalışmasınıbu bakışla hayata geçirmek için azami bir çabaortaya koymalıdır.

İçerisinden geçilen siyasal süreç hesabakatıldığında 15 Eylül mitinginin temelgündemlerinden birisinin de emperyalist savaş vesaldırganlık olacağından kuşku duymamakgerekiyor. Bu bağlamda miting, içeride emekçileredönük sosyal-iktisadi saldırılara karşı, dışardaemperyalizm adına yürütülen savaş taşeronluğunakarşı mücadeleyi büyütmek için önemli bir fırsatolarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla sınıf

devrimcileri 15 Eylül Ankara mitingini aynızamanda emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı biriçerikle ele almalı, mitinge yönelik hazırlıklarını bubakış üzerinden şekillendirmeli ve hızlandırmalıdır.

***

Aylık Sosyalist Gençlik Dergisi EkimGençliği’nin Eylül 2012 tarihli 139. sayısı çıktı.Derginin yeni sayısını kitapçılardan ve EksenYayıncılık bürolarından temin edebilirsiniz.

Sosyalizm İçin

Kitapçılarda...Kitapçılarda...

Devrimci anti-emperyalist mücadele,

görevler, sorumluluklar . . . . . . . . . . . . . 3

Düzenin inkar ve imha saldırıları.... . . 4-5

İcazetle iş yapan taşeronların

sonu hezimettir! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Türk sermaye devletinden

BM’ye işgal çağrısı! . . . . . . . . . . . . . . . . 7

12 Eylül düzeni AKP eliyle sürüyor! . 8-9

Sınıfın gerçek örgütlülüklerini

oluşturma görevi…. . . . . . . . . . . . . . . . 10

Kayseri’de kıdem tazminatı ve

özelleştirme sempozyumu... . . . . . . . . . 11

Maltepe taşeron işçilerinden işgal!. . . . 12

ADÖKSAN’da bekleyiş başladı . . . . . 13

“Gerçek bir sendikal örgütlülük kurmayı

hedefliyoruz” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14

Hobim’de sendika düşmanlığına . . . . . 15

Güncel gelişmeler ışığında

gençlik içinde anti-emperyalist

mücadele... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Genç Sen ve tutumumuz üzerine… . . . 18

Ekim Gençliği’nin kayıt dönemi

çalışmalarından... . . . . . . . . . . . . . . . . . 19

Gençlik harçlara karşı alanlarda! . . . . . 20

Emekçiler emperyalizme ve kirli savaşa

karşı alanlarda... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

1 Eylül’de emperyalist savaş ve

saldırganlığa öfke... . . . . . . . . . . . . . . . 22

Avrupa’da 1 Eylül eylem ve

etkinliklerinden... . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Sermayenin zulmüne karşı direniş... . . 24

Taksim’de “4+4+4’ü durduracağız”

yürüyüşü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

İzmir’de “demokrasi, sosyalizm ve

anayasa” semineri. . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Polis terörü hız kesmiyor! . . . . . . . . . . 27

Türkiye silah ticaretinde 8.,

eğitim ve sağlıkta sonuncu . . . . . . . . . . 28

Devlet tecavüzcüleri korumaya devam

ediyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Yarın çok güzel olacak... . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Emperyalist savaş ve saldırganlığın tırmandığı,iktisadi krizlerin her geçen gün yeni bir coğrafyayıpençesine aldığı bir dönemden geçiyoruz. İçerisinegirmiş bulunduğumuz “krizler, bunalımlar, savaşlarve devrimler” dönemini olgusal olarak doğrulayan bugelişmeler, sınıf devrimcilerinin omuzlarına yeni vekapsamlı görev ve sorumluluklar yüklüyor.

Zira yeni tarihsel dönemin bütün izleri,dinamikleri ve somut gelişmeleri en başta Türkiye’yiçevreleyen coğrafya üzerinden kendisini ortayakoymaktadır. Ortadoğu’ya yönelik özellikle son onyıldır artarak süren emperyalist müdahaleler,Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi AB ülkelerinde başgösteren iktisadi kriz ve sosyal hareketlilikler,Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya kızışan emperyalistnüfuz kavgaları vb... Yeni dönemin temeldinamiklerinin harekete geçtiği bütün bu hatTürkiye’yi kuşatan geniş bir alanı içerisine alıyor.

Arap halkları emperyalizmin kıskacında

Kapitalist sömürüye ve sosyal-iktisadi yıkımakarşı Mısır ve Tunus’ta başlayan halk hareketleriningiderek bütün bir Arap coğrafyasına yayılması bölgeaçısından geride kalan dönemin en önemligelişmeleri oldu. Bu gelişmeler sadece ortaya çıktığıülkelerde değil uzunca bir süre dünya gündemindetemel bir yer tuttu. Fakat Mısır, Tunus, Bahreyn,Ürdün, Libya ve Suriye’de gündeme gelen kitlehareketlerinin en temel zaaf alanı ve açmazı devrimcibir önderlikten yoksun olması idi. Bugün özellikleLibya ve Suriye üzerinden gündeme gelenemperyalist müdahale ve savaş sürecinin doğru birtemelde kavranabilmesi için bu kritik halkayı aslaakıldan çıkarmamak gerekiyor.

Zira yaşanan halk isyanlarını yukarıda altınıçizdiğimiz temel zaaf alanı üzerinden hızla istismaragirişen ve “halkları diktatörlükten kurtarma vedemokrasi götürme” demagojisine sarılanemperyalistler, kimi ülkelerde işbirlikçileriüzerinden, kimi ülkelerde ise Libya’da olduğu gibidoğrudan emperyalist müdahalelerle bölgeye dönükkirli politikaları uygulamaya koydu. Arapcoğrafyasında halk hareketleri gündeme geldiğindenberi emperyalist-kapitalist dünyanın egemen güçlerive yerli işbirlikçileri, yaşanan bu gelişmeleri bölgeselpolitikalarının dayanağına dönüştürmek, bununlabirlikte devrimci bir mecraya akmasının önünegeçmek için savaş dahil her türlü müdahaleyöntemini devreye soktu/sokuyor.

Dün Mısır ve Tunus’ta dinci-gerici MüslümanKardeşler üzerinden sürece müdahale eden, buülkelerde Amerikancı iktidarlar kurmaya girişen ABDemperyalizmi, bugün Suriye’de “Özgür SuriyeOrdusu” ve “Suriye Ulusal Konseyi” üzerindenbenzer bir süreç işletiyor. Gelinen aşamada kitlehareketlerinin gündeme geldiği ülkelerin emekçileri,devrimci bir önderlikten yoksun olmanın bedelini çokağır şekilde ödüyor. Dün neoliberal saldırılarınyarattığı sömürü koşullarına karşı ayağa kalkan,günlerce meydanları işgal eden Arap halkları bugünbulundukları coğrafyada emperyalist savaş tehdidiyle

karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Bugün, emperyalistsavaş ve saldırganlık, işçi sınıfı ve emekçi kitlelertarafından devrimci bir çıkışla durdurulamadığıkoşulda bölge halklarını çok daha büyük bir felaketinbeklediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Anti-emperyalist mücadele ve güncel durum

Yukarıda çerçevesini çizdiğimiz tablo, özelliklebölgesel planda yaşanan güncel gelişmeler,Türkiye’nin devrimci-ilerici güçlerine, işçi sınıfı veemekçi kitlelerine kapsamlı sorumluluklar yüklüyor.Bir taraftan Türk sermaye devletinin emperyalistsavaş ve saldırganlık sürecinde üstlendiği aktiftaşeronluk misyonu, öte taraftan bölgede tuttuğukritik konum, emperyalistlere ve işbirlikçi sermayeiktidarına karşı verilecek mücadelenin önemini veyakıcılığını daha da arttırıyor.

Zira emperyalistlere ve işbirlikçilerine Türkiyeişçi sınıfı ve emekçileri tarafından indirilecek biryumruk, bir taraftan Türk sermaye devletine -dolayısıyla emperyalistlere- sarsıcı bir darbe olurken,öte taraftan Türkiye’nin jeopolitik konumu gereğibölge halkları üzerinde muazzam bir etkiyaratacaktır.

Fakat verili durum, özellikle son 1 Eylül tablosubu açıdan ciddi zaaflar ve zayıflıklar olduğunu tümçıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu zaaf alanlarınışu iki başlık üzerinden özetleyebiliriz: İlkiemperyalizm ve emperyalist savaş karşısındareformist solun sorunlu-liberal yaklaşımları. İkincisisınıf hareketi ve emekçi kitleler cephesinde yaşanandurgunluk-tepkisizlik olgusu.

Son yıllarda ilerici-sol güçlerin büyük bir kısmınıiçerisine alan tasfiyeci-reformist cereyan dolaysızolarak anti-emperyalist mücadele alanında da kendisonuçlarını yaratmış bulunuyor. Bugün emperyalizmekarşı mücadeleyi “demokratizm” alanına, emperyalistsavaş ve saldırganlığa karşı tutumu ise genel bir“barış” söylemine mahkum eden liberal anlayış,“savaş karşıtı” oluşumların ortak ekseni durumunda.“Her türlü savaşa” karşı yan yana gelen reformistçevreler ve onların takipçileri, emperyalist savaş vesaldırganlığın niteliğini açıkça tanımlamak veamaçlarını ortaya koymaktan bile aciz durumdalar.Bu tutum kaçınılmaz olarak emperyalist savaşa karşıyürütülen mücadeleyi daha en başta sakatlamakta,devrimci mahiyetini zayıflatan bir etkenedönüşmektedir. Dolayısıyla sınıf devrimcilerinin, butürden platformlara karşı bir hayale kapılması içinherhangi bir neden yoktur. Tersine politik plandasorunlu, ortak iş yapma noktasında ayak sürüyen,yüzünü sınıf ve emekçi kitlelere dönmeyen hiçbirbirlikteliğe pirim vermemek, zamanı ve enerjiyi butürden alanlarda tüketmemek gerekmektedir.

Meselenin bir başka boyutu ise geçtiğimiz yıllardaArap halklarının ortaya koyduğu çıkış veemperyalistlerin bunun üzerinden geliştirdiğimüdahaleler konusunda solda yaşanan kafakarışıklığıdır. Bugün liberal-reformistinden

devrimcilik iddiasıyla hareket edenine, solun büyükbir kesimi, Arap coğrafyasında yaşanan gelişmelerüzerinden tutarlı bir yaklaşım ortaya koymaktazorlanmaktadır. Kimi sol güçler ABDemperyalizminin bölgesel politikaları karşısındagerici Baas rejimlerini savunur bir konuma düşerken,kimisi emperyalizmin Ortadoğu politikalarındanilerici sonuçlar çıkarma hesabındadır.

Bugün, emperyalist savaş ve saldırganlıkkarşısında yürütülen mücadelenin bir başka sorunalanı ise hareketin politik olduğu kadar nicelzayıflığıdır. Bilindiği üzere ABD’nin 11 Eylül sonrasıAfganistan ve Irak işgalleriyle başlattığı savaş vesaldırganlık süreci sadece Türkiye’de değil bütün birdünyada geniş bir emekçi kitlesi tarafından tepkiylekarşılanmıştı. Söylemleri ve ufku her ne kadar düzensınırlarını aşamasa da on binlerce insan dünyanındört bir yanında emperyalist savaş karşısındasokaklara dökülmüştü. Bugün ise, emperyalistsaldırganlığın giderek dizginlerinden boşaldığı birsüreçte ciddi bir sessizlik tablosuyla karşı karşıyayız.Libya ve ardından Suriye’ye dönük emperyalistmüdahaleler, sınıf ve emekçi kitleler cephesinden elletutulur bir tepkiyle karşılanamamış, dahası ilerici-solgüçlerin cılız kalan eylemlikleri dışında meydanlarbüyük oranda boş kalmıştır. Antakya dışta tutulursason 1 Eylül tablosu bu zayıflığın göstergesidir.

Fakat bu tablo yanıltıcı olmamalıdır. Türkiye’yide içerisine alan bu coğrafyada özellikle işçi sınıfı vegençlik kitleleri içerisinde emperyalist savaşlara karşıbüyük bir mücadele potansiyeli bulunmaktadır.Bugünkü durgunluk ve tepkisizlik halinin gerisindetoplumun üzerine çöreklenmiş burjuva gericiliğininetkisi kadar, işçi sınıfının bilinç ve örgütlenmedüzeyinin günümüz koşullarındaki geriliği yeralmaktadır.

Görev sınıf devrimcilerinin omuzlarında

Emperyalizme karşı tutarlı ve devrimci birmücadele örebilmenin yolu, her şeyden öncedevrimci bir dünya görüşüne ve sağlam bir ideolojik-sınıfsal temele sahip olmaktan geçmektedir. Sınıfdevrimcilerinin içinden geçilen tarihsel dönemi veOrtadoğu merkezli yaşanan güncel gelişmeleri doğrudeğerlendirmesinin ve devrimci sonuçlarçıkarabilmesinin sırrı tam da buradadır.

Fakat komünistler açısından her türlüdeğerlendirme ve “somut durum tahlili”, en baştadevrimci görevlerin tayin edilmesi içindir. Gününgörevi ise her olanağı kullanarak, tüm yol veyöntemden devrimci bir tarzda yararlanarakemperyalist savaşa karşı kitlelerin duyarlılığını açığaçıkarmak ve kalıcı mevziler yaratmaktır. Sınıfdevrimcileri önümüzdeki dönem tüm dikkatlerinibuna vermeli, bu konuda etkin bir siyasal faaliyetkapasitesi ortaya koyabilmelidir. Fabrikalarda, sanayihavzalarında, işçi mahallelerinde yürütülen politikfaaliyete bu gözle bakmalı, başta emperyalist savaşve saldırganlık gündemi olmak üzere işçi sınıfı veemekçileri devrimci siyasal mücadeleye kazanmakiçin seferber olunmalıdır.

Devrimci anti-emperyalist mücadele, görevler, sorumluluklar

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Ulusal sorun4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Kürt hareketinin Şemdinli çıkışı sonrasında Türksermaye devleti inkar politikasına dört elle sarıldı.Dinci partinin şefi Tayyip Erdoğan, Kürt meselesi ileilgili olarak AKP iktidarını eleştirenlere hakaretleryağdırırken, inkar siyasetini “Kürt meselesi yok”noktasına vardırdı. AKP iktidarı aynı zamanda Kürthalkına yönelik saldırılara cepheden destek vererekırkçı-şoven saldırganlığın artmasına da çanak tuttu.

Sadece AKP iktidarı değil sermaye medyası daKürt halkına ve hareketine yönelik saldırganlığa kantaşımak için harekete geçti. Kirli savaşın dümenine sutaşıyan kontra medyanın önde gelen isimlerinden biriolan Enis Berberoğlu, Şemdinli gösterisi ile devletinhakimiyeti yalanını gerçek gibi sunmaya, Kürdistan’dayaşanan ve Kürt hareketine moral veren gelişmelerikarartmaya çalıştı.

AKP iktidarının çok yönlü saldırıları…

AKP iktidarı sadece son yaptığı açıklamalardadeğil, dünden bugüne ırkçı-inkârcı zihniyeti aşamadı.Her dönem tercihini zorbalıkla Kürt hareketine veKürt halkına saldırmaktan yana belirledi. “Kürtsorununu ben çözerim” yalanına sarılan AKPiktidarının gündeme getirdiği “açılım”,“demokratikleşme” gibi hamlelerin de aldatmacaolduğu kısa sürede ortaya çıktı. Kürt halkınınhaklı/meşru taleplerini yok sayma siyaseti AKPiktidarını açmaza sürükledi. Zira inkâr, ulusal bilincindaha da gelişmesine, zorbalık ise, Kürt halkınındirenme kararlılığının daha da pekişmesine yolaçmaktan başka bir sonuç yaratmadı.

Şemdinli, Çukurca, Lice ve Kürt illerinde PKKönderliğinde yürütülen direnişin halkın desteği ile debirleşerek Beytüşşebap’da olduğu gibi sermaye devletiiçin hazmedilmesi zor görüntüleri ortaya çıkarmasıdüzen güçlerini daha da pervasızlaştırdı. Gelinenyerde ırkçı-inkarcı zihniyetin dinci versiyonu olan buiktidar da, Kürt hareketine ve halkına saldırarak, küfürve hakaretler ederek “çözüm” üretmeye çalışıyor.

AKP iktidarı HPG gerillaları tarafından karşılananmilletvekillerinin dokunulmazlıklarını tartışmaya açtı.AKP şefi yaptığı açıklamalarla BDP milletvekillerinindokunulmazlığının kaldırılmasına onay vermeninsinyalini verdi. Tayyip Erdoğan “O görüntü yeniliryutulur bir tablo değildir. Bunlar siyasetçi olmaktançıktı. Biz böyle bir milletvekili tanımıyoruz” diyerekBDP’li vekilleri hedefe çaktı. “Biz AK Parti hükümetiolarak parti kapatılmasına karşıyız. Suçu işleyenkimse bunun bedelini o ödesin. Terör, adi suçlarbunların üstünde dokunulmazlıkların kaldırılmasınıkonuşabiliriz. Bu olayla ilgili meclis incelemesiniyapar, ortaya ne çıkarsa bedeli ödenir. Öylezannediyorum ki parlamento bu süreçte fezlekeleri çokdaha farklı bir şekilde ele alacaktır” diyen Erdoğan,BDP’li vekillere yönelik gündeme gelen yenisaldırıların çerçevesini ortaya koydu.

Sermaye medyası imha ve inkar politikasına kan taşıyor

Sermaye medyası özelde dinci partinin, genelde

sermaye iktidarının Kürt sorununa ilişkin imha veinkar siyasetinin en büyük destekçisi olmamisyonunu sürdürüyor. Hürriyet gazetesinin genelyayın müdürü Enis Berberoğlu’nun Şemdinli’yegiderek, Kürt hareketinin denetiminde olan bölgede“polis, asker, halk koordinasyonu” olduğunuispatlama çabası sermaye medyasının kirli savaşdestekçiliğinin son örneği oldu.

Enis Berberoğlu’nun ziyaretinin asıl nedeniKürdistan’da devletin hala egemen olduğu mesajınıvermekti. Dahası Enis Berberoğlu özeldeŞemdinli’de genelde Kürdistan’da korkulacak birşey olmadığını kanıtlamaya çalıştı. Bu nedenleBerberoğlu kurguya dayanan, kirli savaşıpazarlayan haber yapmaktan kaçınmadı.

Enis Berberoğlu’nun haberinde Kürt halkınındışında ilçenin tüm devlet erkanı vardı. Özelharekatçılar, Kaymakam ve Emniyet Müdürü ilekonuşan Enis Berberoğlu, Kürt halkıylakonuşmayarak rafine bir kirli savaş gazetecisiolduğunu kanıtladı. Enis Berberoğlu aynı zamandaiçinden geçilen dönemin ‘90’lı yıllardan daha kötüolmadığını ispatlamaya çalışarak AKP iktidarının imhave inkar politikasına da omuz verdi.

Berberoğlu’nun bu mesajı verdiği sıralarda Kürthalkının gerilla cenazelerini almak için kitleselbiçimde askeri bir aracı kuşatması, araca PKK bayrağıasması ve yol güzergahındaki askeri lojmanlardanTürkiye bayrağının indirilmesi, devletin bölgede nasılbir “hakimiyeti” olduğunu göstermek için yeterli.

İnkar ve imha politikasının panzehiri devrimci çözümdür!

PKK defalarca ateşkes ilan etmesine, devletlebarışmak için sayısız girişimde bulunmasına rağmen,Kürt halkına yönelik saldırganlık artarak devam etti.Ve bir kez daha anlaşıldı ki bu düzen böyle kaldıkçaKürt ve Türk halklarının tam hak eşitliği, gönüllü

birliği ve kardeşliği temelinde bir çözüm ummak hamhayaldir.

Kürt sorununun devrimci çözümü için gerekli olanher iki halkın devrimci mücadele içinde ortaklaşmasıve ancak böylesi bir mücadelenin sağlayacağıdemokratik eğitimden geçmesidir. Bu yolla imha veinkara dayalı düzenin şırınga ettiği zehirli düşünce,eğilim ve davranışlardan işçi ve emekçiler kurtulur. Buise ancak ve ancak Kürt sorununun devrime dayalı birmücadele programı ile mümkün olabilir.

Kürt hareketi ve halkının elde ettiği tümkazanımlar, kararlı direnişin eseri olmuştur, bundansonra da böyle olacaktır. Elbette ulaşılan kazanımlarıbu düzen içinde genişletip yeni mevziler kazanmakbüyük bir önem taşıyor. Bununla birlikte düzensınırları içinde belli kazanımlara ulaşmak ile özgürlükve eşitlik özleminin gerçekleşmesi, yani gerçekkurtuluşa ulaşılması farklı şeylerdir. Gerçek kurtuluşaise, ancak Kürt halkı ile gerçek dostlarının birleşikanti-kapitalist/anti-emperyalist mücadelesi ileulaşılabilir.

Düzenin inkar ve imha saldırıları sürüyor...

Kürt sorununun kalıcı çözümü içinmücadeleye!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Ulusal sorun Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Küçükkuyu’da Kürtişçilere saldırı

Ülke genelinde artan ırkçı-faşist saldırıların sonhedefi Çanakkale’ye bağlı Küçükkuyu beldesindekiKürt işçiler oldu.

2 Eylül günü Çanakkale Ayvacık-Küçükkuyubeldesinde Kürt inşaat işçilerinin evlerine ırkçı-faşistgruplar saldırdı. Kürt işçilere linç girişiminde bulunanırkçı-faşist güruh, bölgeden sürgün edilmek zorundakalan işçilerin otomobille şarampole yuvarlanmasınaneden oldu.

Yaşanan saldırıyı, 3 Eylül Pazartesi günü öğrenenİnsan Hakları Derneği (İHD) Çanakkale Şubesi ise,ırkçı saldırılarla ilgili rapor hazırladı.

İHD Çanakkale Şubesi’nin oluşturduğu heyetKüçükkuyu’nun bağlı olduğu savcılık olan AyvacıkAdliyesi önünde mağdurlarla temas kurup, AyvacıkCumhuriyet Savcılığı’na mağdurların suçduyurusunda bulunmalarını sağladı.

İşçiler saldırıyı anlattı

Saldırıya uğrayan işçilerle yapılmış görüşmelerİHD tarafından rapor haline getirildi. Irkçı-faşistsaldırıya maruz kalan işçilerden Esat Okaytu, maruzkaldıkları saldırıyı anlattı. Akşam eve geldiklerindefaşistlerin saldırısına uğradıklarını anlatan Okaytujandarmanın saldırganlara karşı nazik davrandığınıaktarıp karakolda linç girişiminin üzerininörtüldüğünü aktardı.

İHD yöneticilerinin görüştüğü diğer işçiler debenzer biçimde ifadeler kullanarak ırkçı-faşist saldırıyıanlattılar.

İHD’lilere engelleme

Diğer yandan, bölgede incelemelerde bulunmaküzere Küçükkuyu’ya giden İHD yönetimine jandarmaengel olmaya çalıştı.

İHD Çanakkale Şubesi’nin raporunun sonuçbölümünde şu ifadeler yer aldı: “Bu saldırılartamamen ırkçı ve faşist güdülerle hareket edenlertarafından planlanmaktadır. Sadece Kürt olduklarıiçin saldırıya uğramışlardır.”

Afyon’da faşist saldırı

Sermaye devletinin faşist-şovenist propagandası Kürt emekçilere yönelik saldırılara zemin döşüyor. 4Eylül akşamı Afyon’da asker cenazesi sonrası yaratılan atmosferde hedef otogardan kalkan Diyarbakır veBatman otobüsleri oldu.

Otobüslerin camları kırılırken jandarma birlikleri saldırıyı izledi. Olayla ilgili ANF’nin ulaştığı SE, yaşananları şöyle ifade etti: “Seyahat ettiğimiz otobüs Afyon

Otogarı’ndan yolcu alıp hareket etmişti. Şehir çıkışına doğru yaklaştığımızda jandarmaları ve durdurulmuşarabaları gördük. Kaza olduğunu düşündük ve bekledik. Ancak daha sonra jandarmanın arkasından kalabalıkbir grubun bulunduğumuz otobüse doğru yanaştığını gördük. Kürt illerine giden birkaç otobüs arkaarkayaydı. Kalabalık grup Kürtlere hakaret ederek bu otobüslere saldırmaya başladı.”

İzmir’den Diyarbakır’a seyahat etmek için otobüste bulunan SE, faşistlerin örgütlü davrandığını, yoldaönceden hazırlık yaparak iki taraftan saldırıya geçtiğini belirterek, “Otobüsün camları kırıldı, yantaraflarında göçükler oluştu. Jandarma ise hiçbir müdahalede bulunmadı. Saldırı boyunca seyretmekleyetindi. Saldırganların sayısını tam bilemiyorum ama 500’den az değildi.”

BDP’li vekillere “dokunulmazlık” tehtidi...

Kürt halkına ve hareketine yönelik saldırganlıkta gemi azıya alan, binlerce Kürt siyasetçisini zindanlarakoyan, köyleri yakan, gerillaya karşı imha operasyonları düzenleyen Türk sermaye devleti şimdi de BDP’limilletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmanın hesabını yapıyor.

Batı Kürdistan ve Şemdinli süreci ile Kürt sorunu karşısında açmazları derinlerşen sermaye devletigeleneksel imha ve inkar politikasına sarılmış, Kürt illerinde artan gerilla eylemleriyle birlikte kirli savaşuygulamalarına hız vermişti. Aynı süreç içerisinde “açılım” aldatmacasının iflası niteliğinde açıklamalar yapanAKP şefi Tayyip Erdoğan “Kürt sorunu yoktur. Biz bu sorunu milli birlik ve kardeşlik projesi ile çözdük.Ortada terör sorunu vardır” demişti.

Öte taraftan Kürt hareketi cephesinde yaşanan son gelişmeler, özellikle BDP’li vekillerin yol kontrolüyapan HPG gerillalarıyla karşılaşması, Kürt hareketine yönelik yeni bir saldırı sürecini gündeme getirmiş,BDP’li vekillerin dokunulmazlığı tartışmaya açılmıştı. Konuyla ilgili olarak “O görüntü yenilir yutulur birtablo değildir. Bunlar siyasetçi olmaktan çıktı. Biz böyle bir milletvekili tanımıyoruz.” diye açıklama yapanTayyip Erdoğan, BDP’li vekillerin dokunulmazlığını hedefe koyan sürecin startını vermişti. Dinci-gerici AKPşefi Erdoğan, BDP’li vekillere yönelik gündeme gelen yeni saldırının çerçevesini de şu sözlerle çizmiş oldu;“Biz AK Parti hükümeti olarak parti kapatılmasına karşıyız. Suçu işleyen kimse bunun bedelini o ödesin.Terör, adi suçlar bunların üstünde dokunulmazlıkların kaldırılmasını konuşabiliriz. Bu olayla ilgili Meclisincelemesini yapar, ortaya ne çıkarsa bedeli ödenir. Öyle zannediyorum ki parlamento bu süreçte fezlekeleriçok daha farklı bir şekilde ele alacaktır.”

1 Ekim’de meclisin açılmasıyla birlikte BDP’li vekillerin dokunulmazlığını kaldırmaya dönük hazırlıklarhız kazanacağa benziyor. Zira AKP hükümeti iç tüzük değişikliği ile BDP’lilerin dokunulmazlığınıkaldırmanın yollarını açmayı hesaplıyor. Gerek Tayyip Erdoğan’ın önden ortaya koyduğu tutum gerekse buçerçevede sermaye devletinin toplam yaklaşımı, Kürt siyasetçilerine yönelik saldırganlığın tırmanacağınıgösteriyor.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Türk dış politikasının büyük bir çıkmaz yaşadığıBirleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısı ilebirlikte daha da görünür bir hal aldı. Ankara’nın evdeyaptığı hesaplar çarşıya uymadı. EmperyalistlerinSuriye konusunda şu an için askeri müdahaleyi uygungörmemeleri Türk devletini tampon bölge hayalleriylebaşbaşa bıraktı. Nedense “bölgenin lideri”, “YeniOsmanlı”yı Güvenlik Konseyi zirvesinde pek dinleyenolmadı. Zirvede Davutoğlu’nu sadece beş ülke dışişleribakanı dinlerken, diğer üyelerin katılımı daimi temsilcidüzeyinde kaldı.

Türk devleti, Suriye’de çatışmalar başladığından buyana, Suriye’ye askeri müdahelenin yapılabilmesininyolunu aralamaya çalıştı. Açıkça savaş diplomasisiyürüten dışişlerinin, BMGK’de düştüğü durum,taşeronluk siyasetinin varabileceği uç noktalardanbiridir. Suriye’de kraldan çok kralcı davranarak tümdünyanın önünde rezil olmaları bir kere daha aldıklarıicazetin dışında iş yaptıklarında başlarınagelebilecekleri gösteriyor.

BMGK zirvesinin hemen sonrasında, CIA BaşkanıPeatraeus İstanbul’a gelerek görüşmeler yaptı. CIABaşkanı’nın Türk yetkililerle ne konuştuğu basınayansımadı. Ancak MİT-CIA görüşmesinde nelerinplanlandığı ve paylaşıldığını bilmek için fazla çabaharcamaya gerek yok. Belki Türk dış politikasınabalans ayarı yapmak, bununla birlikte Kürt hareketineve Suriye halkına yönelik kirli planlamalar...

Muhtemelen ABD’nin Suriye politikasını Türkuşaklarına iyice anlatabilme teması taşıyan toplantıdabunun dahilinde, “zararlı” unsurlara yönelik çalışmalarele alınmış olabilir. Bu olasılıkların ötesinde asılakıllarda tutulması gereken, Türkiye toprakları üzerindeCIA cirit atmaktadır. CIA başkanı “çuvalcı” Peatraeus,birkaç ayda bir Türkiye’ye gelerek uşaklarına talimatlarvermektedir. Bu durum işbirlikçi sermaye iktidarının,emperyalizm için Ortadoğu’da oynadığı taşeronlukrolünü gayet açık bir şekilde göstermektedir.

İşbirlikçi devletin bir başka ikiyüzlülüğü mültecikampları meselesinde ortaya çıkmıştır. Suriye’de silahlıçatışmaların başlamasından bu yana Ankara, özelliklemülteci “sorunu” ortaya çıkmasını istemiştir. Böylecebir yandan “zalim Esed”e karşı “MüslümanKardeşler”ini koruyacak, bir yandan da bu sorunuçözmek için Suriye topraklarına müdahale etmek içinyeni bir bahane bulunacaktı. Süregelen kirli savaşonbinleri yerlerinden etti. Lübnan ve Ürdün’le birlikteTürkiye mültecilere kapılarını açtı. Davutoğlu mültecisayısının yüz bine ulaşması durumunda Türkiye’nintampon bölge için harekete geçeceğini söyledi. Mültecisayısı şu anda seksen binlerle ifade edilmekte.Davutoğlu’nun zikrettiği sayıya ulaşsa dahi Türkiyeaylardır söylediği adımları atamayacak. Çünkü onuntasmaları her zamanki gibi Washington’daki efendilerinellerindedir.

İkiyüzlülük dediğimiz politika mülteci konumunadüşmüş masum sivillerin, Türk devleti tarafından savaşiçin bahane olarak kullanılmasıdır. İnsanların çatışmadolayısıyla yaşadığı trajedi, sermaye iktidarını zerrekadar ilgilendirmemektedir. Onların amacı Libyaörneğinde yaptıkları gibi Suriye’yi kanlı biroperasyonla işgale girişmektir. Hatırlanacağı gibi

“zalim Kaddafi”ye karşı da aynı oyunlar oynanmış,Türk devletinin de ortak olduğu NATO saldırılarındayüzlerce insan hayatını kaybetmişti.

Türk devleti aynı alçakça planı hayata geçirmeyeçalıştı, hala da çalışıyor. Ama bunu ABD’nin tercihetmediği zaman yaptığında, yalnız kalabiliyor. Türk dışpolitikası tarihi birçok defa benzer durumlar yaşamıştır.Yapılacak işler Türkiye istediği zaman değil, ABD izinverdiği zaman yapılır. Bir sorun ortaya çıktığındaAnkara’daki işbirlikçiler şartlanmış köpekler gibiyüzlerini Washington’a çevirirler. Sınırötesi operasyonmu yapılacak, başbakanlar uçağa biner veWashington’daki efendilerinden izin dilenirler.

Mülteci kamplarında ise sadece savaştan kaçansiviller bulunmuyor. Artık tüm dünyanın da bildiğiüzere bazı kamplar “Özgür” Suriye Ordusu’nun üssünedönüşmüş durumda. Birçok emperyalist istihbarat ajanı

da Hatay’daki bu savaşçılarla birlikte, Suriye’de savaşıkızıştırmanın yollarını arıyorlar. Ağırlığını dinci-gericiçetelerin oluşturduğu bu savaşçılar aynı gün içerisindeSuriye’ye girip savaşıyor, işini bitirdikten sonraHatay’daki üslerine geri dönüyor. Eğitimleri deemperyalistler ve Türk devleti tarafından veriliyor.

Ankara’nın uzun bir süreden beri niyeti bu üsleriSuriye’ye taşımak ve savaşı muhaliflere yaratacağıtampon bölgeler üzerinden yürütmek. Bu yüzdenBMGK toplantısında Türk Dışişleri bakanı mültecisorununa “insani müdahale” adı altında, tamponbölgeler yaratılmasını istedi. Türkiye’nin maceracıtutumuna ortak olmak istemediklerini ABDGenelkurmay Başkanı dahi söyledi.

Gelişmeler Suriye sürecinde sermaye devletinin birkez daha hezimete uğradığını ve taşeronların iplerininher zaman efendilerinin elinde olduğunu hatırlatıyor.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

İcazetle iş yapan taşeronların sonu hezimettir!

Emperyalistler yeni senaryo peşinde

Amerikan emperyalizminin Türkiye diplomasisi tüm yoğunluğuyla sürüyor. Clinton görüşmesininardından CIA Başkanı David Petraeus bir günlük temaslar için geldi.

Görüşme trafiği gizli tutulan CIA Başkanı’nın hangi konu başlıklarını konuştuğuysa sır değil.Görüşmelerde bilindik kimyasal silah senaryosunun öne çıkarıldığı servis ediliyor. İşbirlikçi sermayehükümeti ve Avrupalı emperyalistlerin son dönemde öne çıkardığı kimyasal silah kullanımının hassasiyetiişgale gerekçe kılınmak isteniyor.

CIA Başkanı’nın ziyareti sırasında üstü kapatılmak istenen diğer bir noktaysa ABD’li senatörler JohnMcCain ve Joe Lieberman’ın da İstanbul’a gelerek bir dizi görüşme gerçekleştirmiş olduklarıydı. İki senatörde Türk sermaye devletinin Suriye’ye yönelik işgal politikalarını destekleyen, Hatay’daki kamplara gelerekmesajlar veren emperyalistlerin iki temsilcisi.

İsmi açıklanmayan bir Arap’la görüştükleri yansıyan senatörlerin gizli görüşme heyetinde yer alıyorolması bile toplantıların amacını açığa çıkarıyor.

“Operasyonel Mekanizma” adı altında Suriye’ye müdahale için ikili koordinasyon kurulduğu bir dönemdeemperyalist şefler yoğun diplomasi trafiği yürütüyor.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Suriye’ye dönük emperyalist müdahalesenaryolarının gündemde olduğu bir süreçte BirleşmişMilletler Güvenlik Konseyi, Fransa’nın çağrısıylatoplandı.

Emperyalistler arası hegemonya kavgasınınarenasına dönüşen BM Güvenlik Konseyi’ningündeminde Suriye süreci vardı. Başını emperyalistdevletlerin çektiği BM Güvenlik Konseyi’ninFransa’da yaptığı toplantıdan yansıyanlar bu olguyubir kez daha gözler önüne serdi.

Türk sermaye devletinden bilindik çağrı

Toplantıya Türk sermaye devletini temsilenDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu katıldı. Suriyelimülteciler sorunu üzerinden sözde “insani” gerekçeleröne süren Davutoğlu, Suriye’ye dönük emperyalistmüdahale çağrısını bir kez daha yineledi.

Güvenlik Konseyi’ni hali hazırda kurulu olanmülteci kamplarına davet eden Ahmet Davutoğlu,gecikmeden “Suriye topraklarında mültecikamplarının kurulması” gerektiğini ifade etti. Yinemülteci sorununu bahane göstererek 5 maddelik önergesunan Davutoğlu, Suriye hava sahasını uçuşakapatmak için BM Güvenlik Konseyi’ni göreveçağırdı. Bu yaklaşımların arkasında “tamponbölgeler” oluşturmaya yönelik işgalci hesaplarınolduğu ise açık.

Emperyalistler arası çelişkiler ve güç dengeleriüzerinden Suriye sürecinde BM’nin “atıl” kalması,ABD adına savaş taşeronluğu yapan Türk sermayedevletini hayli huzursuz ediyor. Her fırsatta budurumdan yakınan sermaye devleti son toplantıda yineDavutoğlu aracılığıyla BM’ye serzenişte bulundu.“Artık hareket zamanı” diyen Davutoğlu “BMkurumlarının Suriye konusunda beklentilerimizingerisinde hareket ettiğine şahit olmaktan üzüntüduyuyorum” diyerek taşeronluğunu yaptığı batılıemperyalistler adına BM’yi harekete geçmeye çağırdı.

Emperyalistler arası çelişkiler derinleşiyor

Öte taraftan çıkarları çelişen emperyalist ülkelerinbir masa etrafında ortak karar almaları her geçen gündaha da zorlaşıyor. Son BM Güvenlik Konseyitoplantısı bu tablonun güncel bir yansıması oldu.

Türk sermaye devleti ve SUK (Suriye UlusalKonseyi) gibi ABD ekseninde hareket eden güçlerinişgal çağrıları kimi emperyalist güçler tarafındantemkinli karşılandı. Bu çerçevede BM toplantısı öncesikonuşan İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague“güvenli bölge” oluşturulmasının zorluklarıolabileceğini ifade etti. Hague, “Güvenli bölge gibiaskeri müdahale gerektirebilecek bir şey için çok dahaaçık olmalıyız ve tabi ki böyle bir şey çok dikkatlideğerlendirilmeli” diyerek bir kez daha emperyalistlerarası derinleşen çelişkilere atıfta bulundu.

Hegemonya krizinin bir başka cephesini tutanRusya’nın tavrı ise net. Toplantıda Suriye’ye yönelikyaptırımların son bulmasını talep eden Rusya, Suriyehava sahasının uçuşa kapatılmasına ve tampon bölge

oluşturulmasına karşı olduğunu bir kez daha ifade etti.

Süreç kapsamlı bir yıkıma doğru ilerliyor

Bütün bu gelişmeler bölgenin kapsamlı biremperyalist boğazlaşmaya doğru sürüklendiğinigösteriyor. Emperyalistler arası hegemonya krizininnasıl seyredeceği, Suriye merkezli yaşanangelişmelerin nasıl bir boyut alacağını şimdidenkestirmek zor. Fakat olayların seyri ve ortaya çıkanolgulara bakıldığında bölgesel bir savaşın kapıyadayandığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Türk sermaye devletinden BM’ye işgal çağrısı!

Savaş ve saldırganlık diplomasisi sürüyor!

Güncel planda yaşanan gelişmelerOrtadoğu’nun kapsamlı bir savaş sürecine gebeolduğunu işaretliyor. Özellikle emperyalistlerinSuriye eksenli kızışan egemenlik krizi gelinenaşamada kilit bir yerde duruyor.

Bütün bu gelişmelerin tam göbeğinde yer alanTürkiye, ABD eksenli emperyalist bloğun savaş vesaldırganlık üssüne dönüşmüş durumda. Dört biryana yayılmış ABD ve NATO üsleri, Suriye’yedönük emperyalist müdahalenin dayanağı olandinci-gerici çetelerin beslenip yetiştirildiğikamplar, tabloyu bütün çıplaklığıyla ortayakoyuyor.

Bugüne kadar ABD’nin Afganistan’a, Irak’a ve Libya’ya dönük emperyalist işgal ve saldırı süreçlerindekusursuz hizmet gören Türk sermaye devleti, gelinen aşamada Suriye için kolları sıvamış durumda. Budoğrultuda başından beri taşeronluğunu üstlendiği emperyalistler adına savaş çığırtkanlığı yapan sermayedevleti yine bu çerçevede yoğun bir diplomasi yürütüyor.

Hummalı savaş hazırlığı

Clinton ziyareti, hemen ardından toplanan “operasyonel mekanizma” ve son olarak CIA şefinin İstanbul’agelmesi... ABD emperyalizmi ve Türk sermaye devleti arasında yaşanan bu trafiğin arkasında hummalı birsavaş hazırlığı yer aldığından şüphe duymamak gerekiyor.

Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde CIA şefi David Petraeus Suriye gündemli görüşmeler yapmak üzereİstanbul’a geldi. Irak işgali sürecinde Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayında adı geçen DavidPetraeus, kamuoyunda “Çuvalcı general” olarak tanınıyor.

6 ay içerisinde ikinci kez Türkiye’ye gelen CIA şefini sırasıyla dışişleri bakanı, başbakan ve istihbaratbirimleriyle görüştüğü ifade ediliyor. Bütün bu görüşme trafiğinde ABD’nin bölge politikaları doğrultusundaTürk sermaye devletine düşen görevler yeniden ele alındığından şüphe duymamak gerekiyor. Yanı sırabölgesel gelişmeler çerçevesinde Kürt hareketi ve Batı Kürdistan sürecinin de bu görüşmelerde masayayatırıldığı basına yansıyan haberler arasında.

Emperyalistler arası çelişkilerin derinleşmesi ve bunun yansıması olarak Suriye sürecini istedikleri hızdayürütememeleri, ABD merkezli emperyalist bloğun şu anki en temel açmazını oluşturuyor. Geçtiğimizgünlerde açıklama yapan Amerikan Genelkurmay Başkanı, NATO ve BM gibi emperyalist kurumları herfırsatta Suriye’yi işgale davet eden Türk sermaye devletinin bu yaklaşımını “gerçekçi bulmadığını” ifadeetmiş, NATO’nun Suriye’ye dönük bir müdahalenin altından kalkamayacağını söylemişti. Aynı süreçte BMGüvenlik Konseyi toplantısında “Suriye hava sahasının uçuşa yasaklanması, Suriye içerisinde tamponbölgeler oluşturulması” çağrısı yapan Türk sermaye devleti, toplantıdan eli boş dönmüştü. Tüm bu gelişmeleremperyalistler arası çelişkilerin derinleştiğini, dün ortak bir şekilde hareket edebildikleri zeminlerin giderekdaraldığını kanıtlıyor.

ABD-Türkiye merkezli yoğunlaşan savaş diplomasisi ise mevcut durum ve dengeler gözetilerek inceliklibir emperyalist müdahale süreci işletildiğini, ayrıca ABD emperyalizminin sermaye devletinin iplerini sıkısıkıya eline aldığını gösteriyor.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Yıl 1980, 13 Aralık… Erdal Eren faşizminzindanlarında idam edildi. Erdal Eren, bir jandarmaerinin öldürülmesi suçunun üstüne yıkılması nedeniyle2 ay süren bir mahkemede idama mahkum edildi.Yeterli kanıt yoktu, kaldı ki bulgular açıkça eriErdal’ın öldürmediğini gösteriyordu. Erdal’ın yaşı17’ydi. Ama idam kararı verilmişti ve yaşı 19’ayükseltildi.

Yıl 2012, 11 Mayıs… Galatasaray Üniversitesiöğrencisi Cihan Kırmızıgül 11 yıl 3 ay hapis cezasıaldı. Kamuoyunda “Puşi davası” olarak bilinen davadaCihan, örgüt çağrısıyla eyleme katılıp molotofkokteyliattığı iddia edilerek hapse mahkum edilmişti. Amaonun eyleme katıldığını gösteren tek bir kanıt yoktu.Sadece molotof atan kişi gibi Cihan da puşitakıyordu…

Yıl 1983… DİSK ve Maden Sen’in kapatılmasınınardından sendikalar ve toplu sözleşme yasası çıkarıldı.Bu yasanın ek maddesine dayanarak Maden-İş’inörgütlü olduğu MESS üyesi işyerlerinin büyükbölümünde, bizzat MESS’in üyelerine verdiğitalimatla Maden-İş üyeleri bir gecede Türk Metal’egeçirildi.

Yıl 2012, Mart /Nisan… MESS ve Türk Metalesaretini parçalayan Bosch işçileri, topluca BirleşikMetal’e üye olmalarının sonraki günlerinde istifaettirilerek Türk Metal’e üye olmaya zorlandılar.Tehdit edildiler, aileleri aracılığıyla baskı altınaalındılar… İşlemler fabrikanın içine, önüne getirilennoter tarafından hukuksuz olarak gerçekleştirildi.

Yıl 1980, 7 Kasım… Yayıncı İlhan Erdostdarbeyi izleyen günlerde abisiyle birlikte gözaltınaalındı. Mamak Askeri Cezaevi’nde bir başka bloğasevk edilirken askeri nakil aracında vahşicedövülerek katledildi.

Yıl 2007, 20 Ağustos... Festus Okey, “uyuşturucubulundurduğu” iddiasıyla gözaltına alındı. Birişkencehane gibi çalışan Beyoğlu Polis Karakolu’ndakatil polis Cengiz Yıldız’ın silahından çıkan kurşunile katledildi.

Yıl 2012, 30 Ağustos… Ankara’nın Keçiörenilçesinde polisin “dur ihtarı”na uymadığı gerekçesiyle24 yaşındaki Cem Aygün, polisin açtığı ateş sonucundasırtından üç kurşunla vurularak öldürüldü. Aygün’üöldüren polis, arkasına aldığı ‘cezasızlık’ zırhınıngüveniyle “Havaya ateş ediyordum. Arazi eğimliolduğu için dengemi kaybettim ve kurşun şahsa isabetetti” dedi.

***İşçi ve emekçilerin sosyal haklarının budanması,

tarihsel kazanımlarının hiç edilmesi, toplumun atomizeedilmesi, örgütlülüklerinin dağıtılması, hak ihlallerinininanılmayacak boyutlara varması, işkenceler,katliamlar… Bu bahsedilenler bugünün sosyal-toplumsal atmosferini mi yansıtıyor, yoksa 12 Eylüldarbesinin hemen ardından yaşanılanları mı? Doğalolarak ikisini birbirinden ayırmak kaba bir metafiziğedüşmek anlamına gelir. Darbe ile işçi ve emekçileredayatılan sosyal yıkım saldırılarının, polis devletiuygulamalarının ve toplumsal bilincin dumurauğratılmasının altyapısı döşendi. 12 Eylül faşistdarbesi 32 yıl boyunca kendini sistematik olarakgüncelledi. İktisadi, sosyal, ideolojik sürekliliği ilebugün 12 Eylül’ü çok daha derinden yaşıyoruz. Üstelikçoğu zaman da “demokrasi”, “askeri vesayetinkaldırılması”, “güvenlik” söylemleri eşliğinde 12 Eylül

dönemini aratan, 12 Eylül uygulamalarına rahmetokutacak düzenlemelerle karşı karşıya kalıyoruz.

12 Eylül’ün kanlı bilançosunu aktaran istatistikleregöz atmak bile darbenin toplumun üstünden bir silindirgibi geçtiğini açıklıkla gösterirken, bu verilerin yanınabir de son yılların istatistiklerini iliştirirsek karşımızaçıkan aynı yapbozun birbirini tamamlayan parçalarıolur. Yani “12 Eylül geride kaldı” ve “12 Eylül’üyargılıyoruz” argümanlarının birer safsatadan ibaretolduğunu görürüz.

12 Eylül darbesi temel olarak açık baskı ve zor ileekonomik düzenlemelerin önünü açtı. O gününtoplumsal muhalefeti karşısında hayatageçirilemeyecek olan neoliberal politikalar böylecevahşi bir şiddet ile geçerli kılındı. Bunu ise toplumunuyuşturulması izledi. İdeolojik bir seferberlik içindeemekçiler adeta tornadan geçirildi. Eğitim, kültür vb.araçlarla birbirine güvenmeyen, dinsel gericiliğinkıskacı altında, biat eden bir toplumsal profil yaratıldı.

Tekrar olma pahasına, darbe ile atılan adımlarbugün “demokrasi” altında daha da katmerliyaşadığımız saldırıların ilk adımlarıydı.

Sendikal hak ve örgütlenme özgürlüklerininüstünden tanklarla geçen 12 Eylül rejimi, sermaye içinbulunmadık imkanlar yarattı. İş yaşamı bugünemekçiler için tam bir köle pazarı halini aldı. Darbeanayasasının bile el uzatmaya cesaret edemediği, işçi

ve emekçilerin can bedeli ile kazandığı haklar bugünbirer birer gasp ediliyor. Hava işkolunda hayatageçirilen grev yasağının yanı sıra sermaye devletibugün yetkileri açıklamama yoluna giderek, grev vetoplusözleşme hakkını fiilen ortadan kaldırdı. Binlercefabrikada yüzbinlerce işçi sendikalı olmalarına rağmentoplusözleşme hakkını kullanamıyor.

Anayasada yeri olan sendikal örgütlenme hakkı vebunun gasp edilmesi, konu kapitalistlerin çıkarlarıolunca görmezden gelinen bir ayrıntı oluyor. Sadece2011 yılında 1041 işçi sendikalı oldukları için iştenatıldı. Tabii bunlar da resmi rakamlar. Kıdemtazminatına göz dikilmesi, esnek çalışma,taşeronlaştırma, kiralık işçi büroları gibi “Ulusalİstihdam Stratejisi” kapsamında saldırılarlakapitalistlerin elini bağlayan hiçbir şey kalmayacak.İşçilere dayatılan örgütsüzlük, işçi kıyımlarıyla kolkolayürüyecek.

Sermaye için varlığı piyasa koşullarına vemaksimum kâra kurban edilen işçi ve emekçilerin, işcinayetleri sonucu üst üste yığılan cesetleri ise cabası.Tersanelerde kum torbası yerine işçilerin kendisinikullanan, madenlerde iki kuruşluk gaz maskesiniesirgeyen anlayış sonucunda 2011 yılında 555 işçi işcinayetine kurban gitti.

***12 Eylül’den bu yana süren ideolojik tahakkümün

12 Eylül düzeni AKP eliyle sürüyor!

*98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan

yargılandı.* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

* 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

* 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120

öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası

istendi.

*Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

* 31 gazeteci cezaevine girdi.

* 300 gazeteci saldırıya uğradı.

* 3 gazeteci silahla öldürüldü.

* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

* 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 14 kişi açlık grevinde öldü.

* 16 kişi -kaçarken- vuruldu.

* 95 kişi -çatışmada- öldü.

* 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi.

* 43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.

12 Eylül’ün bilançosu

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

temel araçlarından biri olan eğitim sistemine gözatacak olursak, yine adımların bugün daha dasıklaştığını görebiliriz. Apolitizmin, bireyciliğin,bencilliğin, rekabetin ve dinsel gericiliğin empozeedildiği eğitim sistemi bugün daha açık bir silah olaraksermaye devletinin elinde. Cuntanın Kuran kursları,imam hatip liseleri ve zorunlu din dersleri ile açtığıyolda bugün 4+ 4+ 4 dönemeci ile karşı karşıyayız.Dinsel gericiliğin müfredatın içine bu kadar sindiği birdönem hiç görülmedi. “Seçmeli din dersleri” adıaltında küçücük çocuklara anlatılacak hurafeler, bununyanı sıra sürdürülen imam hatip seferberliği, meslekliselerinin ucuz emek gücü depoları olarak işletilecekolması, kapitalistlere köle, devlete kul yaratacak olanbir dönemin kapılarını aralıyor.

Şunu da belirtmeden geçmemek gerekir ki, bugün‘Arap Baharı’nın yaşandığı coğrafyalara model ülkeolarak sunulan “ılımlı islam” çizgisi de darbeninbıraktığı mirasın ta kendisidir. ABD’nin kontramerkezlerinde kurulan masalarda planlanan darbe,Türk sermayesinin darbe için tuttuğu alkışlar…Bugüne bakıyoruz, ABD’nin emperyalist hegemonyasavaşında taşeronluğu kimseye bırakmayan Türksermaye devleti ve bu savaşlardan rant uman darbeninpalazlandırdığı Türk burjuvazisi…

***Ve 12 Eylül’ü hiç de aratmayan baskı ve zor.

Özellikle AKP hükümeti orduyu, yargıyı, medyayı vebürokrasiyi ele geçirdikten sonra, “dostlar alışveriştegörsün” minvalinde tekrarlanan demokrasi masallarınıda rafa kaldırdı. Erdoğan’ın bir sözüne bakan kararlar,kanun hükmünde kararnamelerle aylarca yönetilen birülke ile parlamentonun göstermelik işlevi dahi dumurauğratıldı. Erdoğan’ın BDP’nin kapatılması ve BDP’livekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgiliyargı sürecinin başlatılacağının haberini vermesi ya da1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Hatay da yapılaneylemin ardından emperyalist saldırganlığı protestoeden eylemlerin valilikçe yasaklanması, demokrasioyunun nasıl da iğreti kaçtığını ve bunların cuntadöneminden farklılık taşımadığını gösteriyor.

Aleviler’in evlerinin işaretlenmesi, linç girişimleri,provokasyonlar hepsi de 12 Eylül’ü hazırlayangünlerde hayata geçirilen kanlı senaryolardı. Bugünaynı filmin tekrarını izliyoruz. AKP baskı ve sindirmepolitikalarını ustalık dönemine yakışır biçimde hayatageçiriyor. Sadece sayısal verilere bakmak dahi faşistbaskı ve zorun yıldan yıla boyutlandığını anlatıyor.

Düşünce ve ifade özgürlüklerinin yüzde 110dolulukla cezaevlerine tıkılması gibi… Üniversiteöğrencilerinin, gazeteci, seçilmiş siyasetçi, yazar vesendikacıların zindanlara atılarak ülkenin bir açık havahapishanesine çevrilmesi gibi. Özellikle Kürtsiyasetçilerine yönelik “KCK operasyonları” adıaltında başlatılan ve yaklaşık 10 bin kişinin tutukluyargılandığı siyasi soykırım 2009’dan bu yana sürüyor.Kürt siyasetçilerinin kelepçeli elleriyle sıralandıklarıfotoğraf hala hafızalarda yerini koruyor ve akıllarda 12Eylül’ün fotoğraflarıyla eşleşiyor. İHD’nin 2011 yılıinsan hakları ihlalleri raporu verilerine göre 12.685kişi gözaltına alınmış, bunlardan 2.922 kişitutuklanmıştır. 2009 yılında 7.718 gözaltı ve 1.923tutuklama, 2010 yılında 7.100 gözaltı ve 1.599tutuklama gerçekleşmiştir. Yani son üç yılda 27.503gözaltı ve 6.444 tutuklama yaşanmıştır. Ayrıca 76gazeteci, 700’ü aşkın öğrencinin özgürlükleri gaspedilmiş durumda.

Bunlara yayınlanmamış kitapların toplatılmasını,onlarca internet sitesine erişiminin engellenmesini,gazetelerin kapatılmasını, gazetecilere Erdoğan’ın birsözüyle yol gösterilmesini de ekleyebiliriz.

Bunlara “dur ihtarı”na uymadığı gerekçesiylepolisin onlarca kişinin vücuduna kurşun boşaltmasınıve polislerin yargı zırhı ile cezasızlıklaödüllendirilmesini ekleyelim.

Bunlara sadece 2011 yılında gözaltı merkezlerinde

onlarca kişinin polis tarafından katledilmesiniekleyelim.

Bunlara yasaklanan mitingleri, eylemleri ve gazaboğulan kentleri, en demokratik haklarını kullandıklarıiçin gaz, cop, tazyikli su ile dağıtılan emekçileriekleyelim.

Cezaevlerinde bulunan 243 hasta tutsağın 135’ininağır hastalıkları nedeniyle tahliye edilmeyi beklediğiniama onların ölüme terkedildiğini ve tedavilerininengellendiğini ekleyelim.

Hak ihlallerini sıralamaya devam edebiliriz…Bunların hepsi bize 12 Eylül düzenin kendini tahkimettiğini gösteriyor. Bu örnekler 12 Eylül karanlığınınhala sürdüğünün bir göstergesi. Fakat biz biliyoruz ki;Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncekiandır...

Sermaye devletinin Hatay tahammülsüzlüğü

Sermaye hükümetinin savaşçığırtkanlığına Hatay’daki emekçilerinkitlesel mitingle verdiği cevap burjuvabasında yer alan haberlerle karartılmayaçalışılıyor.

1 Eylül mitinginin bölgedeki son yıllarınen kitlesel katılımlı eylemi olmasından veemperyalizm ile işbirlikçi AKP karşıtısloganların öne çıkmasından duyulantahammülsüzlüğün ardından kirli senaryolardevreye sokuldu. Emperyalistlerin işbirlikçitakımında yer alan bir ismin asılsızaçıklamalarına dayanılarak Antakya’daki 1Eylül mitingine yönelik karalamakampanyası başlatıldı.

Burjuva basın, 1 Eylül’ün ardındanyaptığı haberlerde Esad’ın gizli istihbaratörgütü El Muhaberat ve milis kuvveti olanŞebbiha’nın eylem için günlerce hazırlıkyaptığını iddia etti. Burjuva basının sözde“kanıtı” ise “Türkiye’de bulunan ünlü muhalif aktivist” Dr. Muhammed Rahhal oluyor.

Haberlerin “tüm somut kanıtları” ise Ranhal’ın açıklamaları ile Facebook ve Twitter gibi internetortamındaki yorum cümleleri oldu.

Kara propagandanın boyutu Hataylı emekçilerden alınan görüşlerin yayınlanış biçiminde de kendinigösterdi. Aksaray Mahallesi Muhtarı Burhan Çetin’in, Alevi dedesi Nasrettin Eskiocak’ın ve esnaf AliÇağlar’ın görüşlerine yer veren gazete, eylemi savunan ve kardeş halkların katlini kabul etmeyen görüşleribile kendi yalan haberini destekler bir nitelikle sundu. Aksaray Mahallesi Muhtarı Burhan Çetin’in “Esadlehine sloganların atılmasını büyük çoğunluk yanlış ve anlamsız buluyor. O grubun Hataylı olmadıklarısöyleniyor. Ne olursa olsun kardeşliğimizi asla bozamazlar” sözleri Esad yanlısı sloganların açıkça kitleiçerisindeki azınlığın bir hareketi olduğunu belirtse de basın, eylemin bütününü Şebbiha ve el Muhaberat’ıneylemi olarak lanse ediyor.

Alevi dedesi Nasrettin Eskiocak ise kardeş halklarla savaştırılmak istenmelerine ilişkin şunları ifadeediyor: “Bu topraklarda yıllardır kardeşçe yaşıyoruz. Ve yıllardır süren bu barış ve hoşgörü ortamı kolay kolaybozulmaz.”

Esnaf Ali Çağlar’ın işbirlikçi silahlı çetelerin hareketlerinden duyulan tedirginliği ifade ettiği cümleler dehaberi destekler nitelikte sunuluyor. Çağlar, gazeteye şu görüşlerini ifade ediyor: “Hatay olarak hepimiztedirginiz. Bizi asıl endişelendirense sokaklarımızda dolaşan ve kim oldukları belli olmayan insanlar.”

‘Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformu’ ve Mihraç Ural’ı hedef alan açıklamalarla sürenhaberin devamında, polis eliyle servis edilen iddiaları gerçekmiş gibi yansıtarak Ural hakkında ithamlardabulunuluyor. Ural’ın “Şubat ayından itibaren Adana, Mersin, İskenderun ve Hatay’da Şebbiha unsurlarıylatoplantılar düzenlediği”, hatta “PKK unsurlarının Suriye sınırına yerleştirilmesinin altında da” onun olduğuiddia ediliyor. “Esad’a Kürtlerle işbirliği yapma fikrini bile veren” Ural, herşeyin sorumlusu ilan ediliyor. Kirlipropaganda, THKP-C Acilciler örgütü üzerindeki iddia ve ithamlarla sürdürülüyor.

Asılsız iddialar ve soyut aktarımlara yaslanarak Hatay’daki emekçi halkın tepkisini etkisizleştirmek isteyensermaye hükümeti bir yandan işbirlikçi çetelerin Hatay’daki faaliyetlerini sansürletip “Esad’ın katliamları”haberleri yaptırırken diğer yandan mülteci kampları üzerinden “yardımseverlık” temalı propaganda haberleriservis ediliyor.

Anadolu Ajansı eliyle hazırlanan Suriye haberlerinde “Özgür Suriye Ordusu” bilgileri kesin veri sayılırken,Hataylı emekçilerin açıklamaları haber dahi yapılmıyor.

Vali emekçilerin tepkisini hazmedemedi

Hatay Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz de Hataylı emekçilerin emperyalist savaş ve saldırganlıkkarşısında ortaya koydukları tepkiyi hazmedemediğini gösterdi. Lekesiz, 1 Eylül mitingini kastederek,“Bundan sonra basın açıklaması adı altında yapılan yasadışı eylemlere izin vermeyeceğiz” dedi.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Kıdem tazminatının fona devri ve UİS çerçevesindehayata geçirilmesi planlanan saldırı programıkonusunda hükümet ve sermaye sınıfı tarafındanortaya konan kararlılığı, burjuva medya ve sendikalkorucular eliyle yürütülen yalan kampanyasıperdeleyemiyor. Son 10 yıllık süreçte bir diziözelleştirme, hak gaspı ve yıkım saldırısına imza atanAKP iktidarının, herhangi bir tavizi bir hakkı gaspetmeden vereceğini düşünmek işçi sınıfı ve emekçileraçısından büyük bir yanılgı olacaktır. Bu yüzden,karşımızda tüm kurumlarıyla uyanık ve zorba bir rejimbulunduğunun net biçimde farkında olmamızgerekiyor.

Zorlu mücadele dönemi...

İşçi ve emekçiler, her yönden zorlu bir mücadelesürecine adım atıyorlar. Önümüzdeki haftalardaözellikle sendikaların önüne gelecek en önemligündem maddelerinden birinin Toplu İş İlişkileriYasası olması kaçınılmaz görünüyor.

2009’dan beri yenilenmeyen sendikalı işçiistatistiklerini açıklamayarak yüzbinlerce işçinin toplusözleşme hakkını fiilen gasp eden gerici iktidar, birsüredir şantaj unsuru olarak kullandığı bu tasarıyı,önümüzdeki dönemki saldırı planlarını hayatageçirmek için önemli bir fırsat olarak görüyor. Buyolla sendikalar büyük bir açmazın içine düşürülmekisteniyor ve bu hedef büyük oranda başarılmışgörünüyor.

Dikkatler mücadele cephesine yoğunlaşmalı

Kıdem tazminatının kaldırılmasının gündemdenkalktığı yönündeki haberler gerçeklerden uzak olsa da,asıl dikkatin mücadele cephesine çekilmesi, oluşacakyanılsamaların ve bilinç bulandırma operasyonlarınınsınıfın mücadelesinde ayak bağı olmaktan çıkarılmasıbüyük önem taşıyor.

Bu açıdan önümüzdeki süreçte bir yandanyanılsamalara karşı etkili bir mücadele yürütürkendiğer yandan dönemin dinamiklerini, mücadeleninimkan ve olanaklarını iyi tespit edebilmek gerekiyor.

Tüm bunlar içerisinde özellikle sendikalı işçileriçin sendikal bürokrasinin ayak oyunlarına karşıgerekli hamleleri yapmak özel bir yerde duruyor.

Grup TİS sürecinin önemi...

Yanı sıra, hareket alanı ve etkisi tüm sınıfıkapsayan Metal Grup TİS süreci de toz bulutunudağıtmak, sınıf saflarındaki atıllığı kırmak için bir diziönemli imkan ve olanak barındırıyor. Yüz bini aşkınmetal işçisinin toplu sözleşmesinin askıda olduğu grupTİS sürecinde fiili adımları atmak diğer sınıfbölüklerinin de harekete geçebilmesi için öncü birrüzgar yaratabilir.

Sendikaların yetki tehdidiyle kuşatıldığı, gelensaldırı dalgası karşısında sınıfın boyunduruk altınaalınmaya çalışıldığı bir dönemde fiili-meşru birmücadele çizgisinde ilerlemek sınıfa ve sınıf güçlerineözgüven kazandırmak açısından önemli bir fırsat.

Fiili-meşru mücadele kanalları zorlanmalı

Bu açıdan, başta metal işçileri olmak üzere toplusözleşme bekleyen yüzbinlerce işçi üzerinde sopaolarak kullanılan yetki gaspına karşı Metal İşçileriBirliği tarafından da formüle edilen “Yetkimizi fiili-meşru mücadelemizden alırız” türünden bir mücadeleçizgisinin sınıf safları arasında yaygınlaştırılmasıgerekiyor. Yanı sıra, bu şiarın altını doldurabilecek birörgütlenme hattını oluşturmak bu sürecin diğer birönemli yanını oluşturuyor.

Sınıfın örgütlenme eğilimine yanıt olmak...

Bu doğrultudaki adımların hızlandırılması veişyerinde, fabrikalarda yaygınlaştırılması yenimücadele kanallarını açabilir. Bu hat ve mücadeleçizgisi oluşturulduğunda, sermayeye gereken yanıt tokbir şekilde verilebildiğinde bir dizi başka süreci deharekete geçireceğinden kuşku duymamak gerekir.Öncelikli olarak örgütlü işçiler için ortaya konulan birhat gibi gelse de böyle bir adım sınıfın örgütlenmeeğilimine de yanıt olacaktır. Asalak patronların düşükücret, kölece çalışma koşulları ve güvencesizlikdayatmalarına karşı birçok havzada sendikalörgütlenme adımlarının atıldığı bir dönemde bununetkisinin tahminlerin daha da üzerinde olacağındanşüphe duymamak gerekir.

Bu dinamikler gerçek örgütlülüklere ve sermayesınıfına geri adım attırabilecek bir direniş cephesinedönüştürülemediği koşulda sendikal alanda atılan heradım yetersiz kalacaktır. Sendikal bürokrasinin süreçüzerindeki hakimiyeti düşünüldüğünde sınıfın gerçekörgütlülüklerini yaratmanın tek yolu bağımsız tabanörgütlenmelerini inşaa etmektir. Ancak bu yolla,sendikal bürokrasinin ayak oyunları bertaraf edilebilir.Bu açıdan, 2010-2012 Metal Grup TİS süreci önemlidersler barındırmaktadır. MESS-Türk Metal ittifakınakarşı grev iradesini ortaya koyan metal işçilerinin attığıadım, daha büyük kazanımlar elde etmeninimkanlarının oluştuğu bir aşamada sınıf mücadelesinedar ve düzeniçi bir pencereden bakan sendikal

yönetimlertarafından sınırlandırılmıştır.

Bunun böyle olması, sürecin kaybedildiği anlamınagelmemektedir. Her şeye rağmen, Türkiyekapitalizminin can damarı olan bir sektörde onyıllardıraşılamayan bir eşik aşılmış ve metal işçileri yürünmesigereken yolu attıkları bu adımla görmüşlerdir. Bu adımdaha da ileriye götürüldüğünde işbirlikçi Türk Metalçetesinin şemsiyesi altındaki onbinlerce işçi deharekete geçebilir. Özellikle Bosch işçilerinin TükMetal çetesine vurduğu darbe düşünüldüğünde böylebir süreci örgütlemenin imkan ve olanakları fazlasıylamevcuttur.

Uzlaşmacı çizginin etkisini dağıtmazorunluluğu

Ancak bu yürüyüş, uzlaşmacı, bürokratik anlayışınetkisi dağıtılmadan tam ve doğru sonuçlarınaulaşamaz.

Bu yüzden, tüm etkenler göz önündebulundurularak sürecin her aşaması dikkatle izlenmeli,fiili-meşru mücadele çizgisinin geliştirilmesine hizmeteden her politikayı fabrika zemininde güçlendirmekiçin azami bir faaliyet kapasitesi ortaya konmalıdır.Bu zorlu görev ise hiç şüphesiz komünistlerin vedevrimci metal işçilerinin omuzlarındadır. Türkiye solhareketi ve reformist solun bir kısmının bu süreçleilişkisinin hayli kopuk olduğu düşünüldüğünde sınıfıngerçek örgütlülüklerini yaratmak önümüzdeki sürecinen acil görevidir.

D. Umut

Sınıfın gerçek örgütlülüklerini oluşturma görevi…

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sınıf Hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Kayseri İşçi Birliği’nin “Özelleştirmeye ve Kıdemtazminatlarının gaspına geçit yok!” şiarıyla organizesanayi ve karayollarında oluşturulan Kurultay HazırlıkKomitesi aracılığıyla örgütlediği sempozyum 2 EylülPazar günü başarıyla gerçekleştirildi.

Kayseri BDSP ve Kayseri İşçi Birliği’nin çağrısı ileİnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Kayseri Şubesi’ndegerçekleştirilen sempozyuma metal, karayolları,tekstil, petro kimya, sağlık, genel hizmet sektörlerindeçalışan, 14 ayrı işyerinden işçiler katıldı.

Sempozyumun hemen başında emeğin korunmasımücadelesinde şehit düşenler selamlandı. İlk olarakBDSP temsilcisi söz alarak sempozyumu selamladı.

BDSP temsilcisi dünyada ve Türkiye’de yaşanangelişmeleri anlattı. Emperyalist savaşa karşımücadelenin ve Ortadoğu halklarıyla dayanışma içindeolmanın önemine ve AKP iktidarının saldırganlığınadeğindi. İşçi ve emekçileri haksız savaşlara,kapitalizme karşı mücadeleye çağırdı.

Kayseri İşçi Birliği sözcüsü ise, kıdemtazminatının fona devri ile ilgili gelişmeleri aktardı.Kıdem tazminatının fona devrinin, gündemlerindeolmadığını söyleyen hükümetin gerçekleri karartmayaçalıştığını ifade etti.

Kayseri İşçi Birliği sözcüsünün ardından sınıfbilinçli öncü bir işçi kıdem tazminatları ile ilgili olaraksempozyum hazırlık komitesinin hazırladığı tebliğinsunumunu gerçekleştirdi. Kıdem tazminatlarının gaspıdurumunda yaşanacak hak kayıplarının ayrıntılı olarakaktarıldığı sunumda, kıdem tazminatının hangihallerde kazanıldığı ortaya kondu. Kıdem tazminatınınfona devrinin işçiler açısından hangi sonuçlarıdoğuracağı ifade edildi. Bu bağlamda daha öncekizorunlu tasarruf, konut edindirme fonları ile ilgiliolarak ortaya çıkan tablo ve işçi sınıfı ve emekçilerinkayıpları ayrıntılı olarak anlatıldı. Kıdem tazminatınınfona devredilmesi durumunda, tıpkı diğer fonlar gibikapitalistlere peşkeş çekileceği ifade edildi.

Sendikal bürokrasiye karşı mücadele vurgusu...

Sunumun son bölümünde kıdem tazminatı hakkınıngaspı karşısında sendikal bürokrasinin teslimiyetçiyaklaşımı örneklerle anlatıldı. Kıdem tazminatısaldırısına karşı mücadelede taban örgütlerininyaşamsal önemde olduğu ifade edildi. İşçiler kıdemtazminatına, haklarına ve geleceklerine sahip çıkmayaçağrıldı.

Özelleştirme kıskacındaki karayolu işçilerininkatkısıyla hazırlanan tebliğin sunumu karayollarındaçalışan bir öncü işçi tarafından gerçekleştirildi.Karayollarında yaşanan özelleştirme sürecinin ayrıntılıbir dökümü ortaya kondu.

Karayollarının özelleştirilmesi durumunda nelerolacağı sorusu çerçevesinde, yaşanan özelleştirmelerve sonuçları ayrıntılı olarak ortaya kondu.

Tebliğde, karayolu işçilerini bekleyen tehlikelere dedikkat çekildi.

Özelleştirme saldırısında AKP iktidarının cüretkartutumunun en büyük destekçilerinin sendika ağalarıolduğu tebliğde ifade edildi. Sunumda, “Bu cüretinkaynağında elbette ki yıllardır süren özelleştirmesaldırısının püskürtülememiş olması gerçeği var. Bunabağlı olarak Yol-İş yöneticilerinin işçi sınıfı üzerindeki

denetimine duydukları güven var. Bu güven sayesindeKarayolları’nda üç ayrı ücret skalası uygulamasınısürdürüyorlar. Bu güven sayesinde eşit iş yapanişçilerin eşit ücret almasını engelliyorlar. Bu güvensayesinde 9 bin karayolu işçisini yıllardır asgari ücretkarşılığında, sendikal haklardan mahrum bırakarakçalıştırdılar. Bu güven sayesinde ihaleye giren firmalaryıllardır taşeron işçileri asgari ücret karşılığındaçalıştırdılar” denildi.

Ortaya çıkan tablonun fazla umut vermeyebileceği,ama her şeyin bitmiş olmadığı tebliğde vurgulandı.Karayolu işçilerinin geçmişin derslerinden gereği gibiyararlanması, bu dersler ışığında mücadeleyiyükseltmesi durumunda özelleştirme saldırısının boşaçıkartılabileceğinin de altı çizildi.

Tebliğin sonuç bölümünde özelleştirmenin boşaçıkarılması doğrultusunda taban çalışması ve tabanadayalı örgütlenmenin önemine değinildi. Karayoluişçilerinin örgütlü birliğinin özelleştirme saldırısınınpanzehiri olduğu ifade edildi.

Kürsü işçilerindi

İşçiler tebliğlerin sunumunun ardından söz alarakkıdem tazminatı ve özelleştirme saldırılarına yönelikdüşüncelerini dile getirdiler. Söz alan tüm işçilerkıdem tazminatının gaspına ve özelleştirmeye karşımücadelenin önemine değindiler. İşçilerin ancakbirleşerek kazanacaklarını dile getirdiler.

“Suriye’ye müdahaleye hayır”

Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale vesaldırganlık da sempozyumda ele alındı. Sempozyum

katılımcısı işçiler Suriye ile savaş politikasına karşıolduklarını ortaya koydular, emperyalist savaşpolitikalarına karşı mücadelenin önemi konusundaortaklaştılar.

Sempozyum sonrası yürüyüş...

Sempozyum sonuç bildirgesini ilan etmek içinsokağa çıkan işçiler Sivas Caddesi’nde basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Öncü bir karayoluişçisinin okuduğu basın açıklamasında, sempozyumunkapitalist krizin işçi ve emekçilere ağır bedellerödettiği bir dönemde gerçekleştirildiği hatırlatıldı.

Sempozyum hazırlıklarının hatırlatıldığıaçıklamada, binlerce bülten ve tek tek fabrikalaraseslenen el ilanlarının işçilere ulaştırıldığı söylendi.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Kayseri’de kıdem tazminatı veözelleştirme sempozyumu...

Karayollarında özelleştirmeye geçit yok!

Karayolu işçileri olarak sempozyumdan çok şey öğrendik. Çağrılarımız ve çabamıza rağmen daha fazlakarayolu işçisinin sempozyuma katılamamasında işçi hareketinde hala aşılamayan durgunluğun etkisi olduğunudüşünüyoruz. Bizden kaynaklı sorunlar da var. Daha fazla emek ve çaba göstermeliydik.

Tüm bu eksikliklerimize rağmen saldırıların arttığı, karayollarında özelleştirme adımlarının atıldığı birsüreçte sendika ağaları yan gelip yatarken, Kayseri Karayolları 6. Bölge’de çalışan işçiler olarak, ülkede bir ilkigerçekleştirdik. Sempozyumda karayollarına ilişkin özelleştirme saldırısını tüm yönleriyle tartıştık. Hem debasın açıklamasıyla sesimizi sokağa taşıdık.

Daha fazla çalışarak ve emek vererek, daha fazla karayolu işçisini özelleştirme karşıtı mücadeleyekazanarak, özelleştirme karşıtı mücadeleyi büyütmek azmi ve kararlılığındayız. Bunun için gerekli olankarayolu işçilerinin örgütlü birliğidir.

Öncü karayolu işçileri

Kıdem tazminatlarımızı gasp ettirmeyeceğiz!

Metal ve petro kimya işçileriyiz. Asgari ücrete talim eden, her an iş kazası geçirme tehdidi altında olan,bugün de kıdem tazminatı hakları gasp edilmek istenenler bizleriz. Sempozyumdan çok şey öğrendik. Kıdemtazminatının önemini, kıdem tazminatı fonunun yaratacağı tehlikeleri öğrendik. Hepimiz kıdemtazminatlarımızın gaspına yol açacak olan kıdem tazminatı fonuna karşıyız. Ama iş bununla yetmiyor.

Sempozyumun rüzgarını fabrikalarımıza taşımalı, öğrendiğimiz gerçekleri işçi arkadaşlarımızaulaştırmalıyız. Bunu başarıyla yaptığımız zaman kıdem tazminatı fonu yasa tasarısının engellenmesi içinönemli bir adım atmış oluruz.

Sempozyumun ardından Sivas Caddesi’nde düzenlediğimiz basın açıklamasına halkın ilgisi büyüktü. Bizsokağa çıktıkça, kıdem tazminatı fonu yasa tasarısına karşı sesimizi yükseltip birleştikçe, haklı mücadeleyikazanabiliriz.

Sempozyuma katılan metal ve petrokimya işçileri

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Maltepe Belediyesi’nde kölece çalışma koşullarınakarşı mücadele eden ve örgütlenme çalışması sırasındaişten atılıp aylar boyunca belediye binası önündedirenen taşeron işçiler, kendilerine verilen sözlerintutulmaması üzerine 3 Eylül sabahı CHP Maltepe İlçebinasını işgal etti.

İşçilerin eylemine tahammül edemeyen CHPyönetimi polisi devreye sokarak işgal eyleminesaldırdı. Polis baskını sırasında işçiler darp edilerekgözaltına alındı. CHP yönetimi tarafından toplanankitle işçiler binadan çıkarılırken linç etmeye kalktı.İşçiler bir süre sonra serbest bırakıldılar.

Maltepe işçilerinden CHP protestosu

Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, CHPyönetiminin linç girişiminde bulunmasını yürüyüş vebasın açıklaması ile protesto etti.

5 Eylül günü saat 18.30’da Maltepe Belediyesiönünde toplanarak buradan CHP Maltepe ilçe binasıönüne bir yürüyüş ve ardından basın açıklamasıgerçekleştirildi. Başlangıçta polisin yürüyüşüengellemek istemesi ve “çevik kuvveti devreyesokarız” tehditleri karşısında yürüyüşte gösterilen ısrarsonucunda çevik kuvvet geri çekilmek zorunda kaldı.

“Yalanlarınız artık karnımızı doyurmuyor, sözverdiniz hala işsiziz / Maltepe Belediyesi Taşeronİşçileri” ozalitinin arkasında yürüyen işçilere ilerici,devrimci kurum ve örgütler de flama ve dövizlerledestek verdi.

Yürüyüş ardından CHP ilçe binasının karşısınagelindiğinde ilk olarak Genel-İş İstanbul AnadoluYakası 1 No’lu Şube Başkanı Mahmut Şengül bisözalarak yaşanan saldırıyı kınadı. İşçilerin yanındaolduklarını ifade etti.

Arkasından basın açıklamasını okumak üzere sözüişçilerden İlhan Yıldırım aldı. Yıldırım’ın konuşmasısırasında arkasına geçen bir kişi Türk bayrağı açarak

provokasyon yaratmaya çalıştı. Fakat eylemekatılanlar bu kişiyi oradan çıkararak provokasyonazemin vermedi.

Mücadele süreçlerini özetleyen Yıldırım, yapılangörüşmelere ve bu görüşmelerde ortaya çıkansonuçlara dair bilgilendirmede bulundu.

Yıldırım, CHP İstanbul ve ilçe yöneticileri ilebelediye yönetiminin kendilerini oyaladıklarını veverdikleri sözleri tutmadıklarını ifade etti. DİSK GenelBaşkanı Erol Ekici’nin de bu süreçte yapılangörüşmelere katıldığını ve kendisi ile de defalarcakonuştuklarını ifade eden Yıldırım mağduriyetlerininhala giderilmediğini ve iki işçi haricindeki tümişçilerin işsiz olduklarını ifade etti.

Bütün bunların sonucunda CHP işgaliniyaptıklarını söyleyen Yıldırım, CHP’nin işçilere nekadar düşman olduğunu bir kez daha gördüklerini vekendilerini linç etmeye yönelik sergiledikleri faşistçesaldırıya dikkat çekti.

Açıklama, “yaşanan bu sorunun muhataplarınırahatsız etmeye devam edeceğiz” sözleriyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

KPSS mağduru direnişte

2011 yılı Temmuz ayında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Diyarbakır TASİŞ’e atanan; fakat “güvenliksoruşturması” gerekçesiyle memuriyet hakkı engellenen Emin Murat Uysal 3 Eylül günü Gümrük ve TicaretBakanlığı önünde gerçekleştirdiği açıklama ile direnişe başladı. Açıklama öncesinde polisle kısa süreli birtartışma yaşandı.

Polis, çadır açma ya da oturma eylemine karşı müdahale edeceğini söyledi. Polisle yaşanan tartışmanınardından basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, atanmasının nasıl engellendiğini anlatan Uysal “Her gün demokrasiden, bireyden, insanhaklarından bahsedilmektedir; ama diğer taraftan da hakkını arayanı, düşüneni, sorgulayanı, biat etmeyeniaçlığa mahkum etmeye, açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar. Açlıkla terbiye edilene insan hakkındanbahsedilemez ve bunu yapanların/ yapmaya çalışanların bunları söylemesi ve savunması söz konusu olamaz.Ayrıca sürekli kamuoyu önünde, çalışmanın kutsal olduğunu söyleyenler ve çalışmayı kutsayanlar, gerçekte iseinsanları kendileri gibi düşünmedikleri ve yanlışları karşısında sessiz kalmadıkları için çalışmaktan yoksunbırakıyorlar” dedi. Son olarak Uysal “yapılan keyfi uygulama ve haksızlık ortadan kalkana kadar ve işimialana kadar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı önünde süresiz oturacağım!” dedi.

Basın açıklamasının ardından Uysal, Ulus Hükümet Meydanı’nda bulunan Gümrük ve Ticaret Bakanlığıönünde oturma eylemine başladı.

Emin Murat Uysal, direniş başlattığı Ankara Valiliği önünden gözaltına alındı. Üniversite döneminde bildiri dağıttığı gerekçesi ile hakkında verilen 25 günlük hapis cezası nedeniyle işe

alınmayan Uysal, işe geri alınana kadar Ankara Valiliği önünde çadır kurarak direnişe başlayacağınıduyurmuştu. Uysal 4 Eylül sabahı polisler tarafından gözaltına alınarak Anafartalar Karakolu’na götürüldü.

Maltepe taşeronişçilerinden işgal!

Senkromeç direnişineilgi sürüyor!

İzmir Senkromeç direnişi 40. gününe ulaşırken3 Eylül itibariyle fabrikadaki üretime tekrarbaşlandı. Şu an için fabrika daha çok iki vardiyaüzerinden çalışmaya başladı. 16.00/23.00vardiyasında çalışan işçi sayısı azaltılmış durumda.Buna neden olarak, işlerin azalması gösterilirkengündüz vardiyasından işçiler zorunlu mesailerebırakılarak 08.00/23.00 arası çalıştırılmayazorlanıyor. Gündüz ve gece vardiyasına ağırlıkverilmiş durumda. Bu yüzden 18.00 çıkışlarıkalabalık oluyor ve özellikle çıkışlarda üç gündürpatronlar servisler kalkıp hareket edene kadarfabrika önünden ayrılmıyorlar. Patronlara bir desivil polis ekipleri eşlik ederek 18.00 çıkışlarınıtamamen denetim altına almaya ve direnişiyalıtmaya çalışıyorlar. Ancak yine de işçilerindirenişe ilgisi, bakışlarından ve gizliselamlamalarından anlaşılıyor.

Direniş dördüncü haftayı geride bırakırkenildeki iki direniş de bitmiş durumda. Michadirenişinden sonra Billur Tuz direnişi de işçilerin vesendikanın aldığı ortak karar ile dava sürecinebırakılarak noktalandı.

Senkromeç direnişinin gündeme taşınması içindesteğe gelen sol ve demokrat basından da ilgioluyor. Birgün ve Gündem gazetesi bu konudaüzerine düşeni yaparak direnişte taraf olduklarınıgösteriyorlar. Direnişi özellikle emekten yanaörgütlerin gündemine tekrar sokabilmek için 37.günde sendikalar başta olmak üzere İzmir’dekibirçok kurum dolaşıldı. Direnişin birinci ayınıdoldurduğunu duyuran bildirilerle destek çağrısıtekrar yapıldı.

Organize sanayi bölgesinde özellikle paydossaatlerinde işçilerin ilgisi devam ediyor. Örgütlüolan fabrikalardan ise beklenen bir dayanışmasergilenebilmiş değil. Keza 240 gün süren BillurTuz direnişinin bitmesinde de gerçek anlamıyla birdayanışma eksikliğinin rolü büyük.

Senkromeç direnişine, işten çıkarılan işçilerindesteği ise ancak günlük bir iki saati geçmeyenbeklemelerle oluyor. Şu an halen direnişçi işçiharicinde hiçbir işçinin tazminatı tam olaraködenmiş değil. En fazla alanın bile halen yaklaşıkbin lirası içerde duruyor. Geri kalanların da 1/3’üyatırılmış durumda. Bundan sonra çıkışların olupolmayacağı ise belirli değil. Eskisi gibi baskıyapılmadığı söyleniyor. 4. hafta boyuncada Metalİşçileri Bülteni Birleşik Metal’de örgütlü olanTotomak ve ZF LEMFÖRDER fabrikalarına veziyarete gelen metal işçilerine ulaştırılıyor. Ayrıca38. günde direnişin birinci ayını doldurduğunuduyuran ve dayanışmaya çağıran bildiriler ZFLemförder, Alliance One Tütün ve İnelli Plastikfabrikalarına dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Tuzla Deri Organize Sanayi’sinde bulunan vealüminyum enjeksiyon işi yapan ADÖKSANfabrikasında çalışan işçiler 2009 yılında sendikalaşmagirişiminde bulunmuş ve Birleşik Metal-İşSendikası’na üye olmuşlardı.

Fakat patron Türk Metal’le anlaşarak işçileriburaya üye yapmıştı. Bu süreçte 80 civarında işçiyiişten atan patron çok geçmeden işçileri TürkMetal’den de istifa ettirmişti.

Atılan işçilerden Savaş Akkaya ve Mehdi Torun,açtıkları işe iade davasını kazanarak işe geri dönmeküzere 31 Ağustos sabah mesai saatinde işyerine gittiler.İşe başlamak istemeleri üzerine patronun hakaret veaşağılamaları ile “sizi nerde istersem oradaçalıştırırım” söylemine karşılık işçiler daha öncedençalıştıkları bölümler dışında çalışmayacaklarını ifadeederek fabrikanın bahçesinde bekleyişe geçtiler.

Bu sırada güvenlikçilerin fabrika dışına çıkarmakistemeleri karşısında dışarı çıkmama iradesi gösterenişçiler akşam mesai bitimine kadar bekleyişlerinisürdürdüler. Bu bekleyişten rahatsız olan patron 12+4olan tazminatların yerine “orta yolu bulalım” gibi

tekliflerle işçileri ikna etmeye çalışsa da işçiler aynıişlerine dönene kadar veya ücret alacaklarını sonkuruşuna dek alıncaya kadar buradaki bekleyişlerinisürdüreceklerini ifade ettiler.

Bekleyişlerinin ilk iki gününü fabrika bahçesindegeçiren direnişçi işçiler, 4 Eylül günü de personelmüdürü Fatih Duman’ın talimatıyla güvenliklertarafından fabrikaya alınmadılar.

ADÖKSAN patronu, işçilerin sigorta girişlerininyapıldığını söylemişti. Fakat işçilere ne giriş kartı nede iş kıyafetleri verilmemiş, fabrika bahçesindebekleyip çay-kahve içmeleri söylenmişti. ADÖKSANpatronunun bu ayakoyunları karşısında işçilerdenoterden ihtarname çekerek, işe geri dönmek ve eskibölümlerinde çalışmak istediklerini posta yoluylabildirdiler.

İhtarnameleri çektikten sonra tekrar fabrika önünegelen işçiler, direniş çadırı ve pankart getirilerekdireniş alanı oluşturulması gerektiğini söylediler. Güniçinde biri ADÖKSAN’dan Şubat’ta işten atılmış ikisınıf devrimcisi de işçilerin yanında oldu.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Metal işçilerine bülten dağıtımları...

Metal İşçileri Bülteni’nin son sayısı fabrikalara ve sanayi havzalarına ulaştırılıyor.

Bursa’da dağıtımMetal İşçileri Bülteni’nin Ağustos sayısı Bursa’da metal işçilerine ulaştırıldı. Yeşilyayla, Mesken ve

Santral garaj hattı üzerindeki servis noktalarına dağıtım gerçekleştirildi. Metal fabrikasında çalışan işçilerbülteni ilgiyle karşıladı.

Baymak’a bülten dağıtımı Tuzla’da kurulu Baymak fabrikasına metal bülteni dağıtımı yapıldı. İşçilerin her türlü hak arama sürecini

patron ile birlikte bastıran işbirlikçi patron sendikası Türk Metal çetesi, Metal İşçileri Birliği’nin daha öncekidağıtımının ardından fabrika içerisinde işçilere tehditler savurmuş ve Metal İşçileri Birliği’nin çalışmalarınasert bir şekilde cevap vereceğini iddia etmişti.

Sınıf devrimcileri ise bülteni işçilere ulaştırarak Türk Metal çetesinin tehditlerine pabuç bırakmayacaklarınıgöstermiş oldular.

Kızıl Bayrak / Bursa-Tuzla

ADÖKSAN’da bekleyişbaşladı

BDSP’den Fontanaziyareti

BDSP, sendikalaştıkları için işten atılan ve 15Ağustos’tan itibaren kapı önünde direnişlerinisürdüren Fontana işçilerini 4 Eylül günü ziyaret etti.

Sınıf devrimcileri, direniş alanına yakın birnoktadan yürüyüş gerçekleştirdi. BDSP adınayapılan konuşmada bölge genelindeki ağır çalışmakoşullarına karşı verilen bu mücadelenin anlamlıolduğu, sermayenin sınıfa dönük saldırılarına karşımevzi direnişlerin güçlendirilmesi ve ortakmücadele hattında sermaye sınıfının işçi sınıfınınhaklarına dönük saldırılarına karşı mücadeleyeçevrilmesinden bahsedildi. BDSP’nin her zamanFontana işçilerinin yanında olduğu ve her türlüdesteği sunacağı ifade edildi.

Konuşmanın ardından işçilerle sohbet edildi.Ziyarete Kiğili direnişçisi Didem Sorhun da destekverdi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Kiğılı direnişiGebze’deydi

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun eylemlerinifarklı yerlere taşıyarak sesini duyurmaya devamediyor. 4 Eylül Salı günü saat 13.00’te Kiğılı’nın serisonu satış mağazasının ve lojistik merkezinin kuruluolduğu Gebze Şekerpınar’da bir eylemgerçekleştirildi.

“Kigılı’da baskıya, tehdide, sömürüye ve iştenatmalara son! İşimi geri istiyorum! / Direnişçi Kiğılıişçisi” pankartı açılarak sloganlarla lojistikmerkezinin önüne gelindi. İşçilerin öğle yemeğisaatinde olduğu zaman diliminde gerçekleşeneylemin başlaması ile yönetim ve güvenlik işçileriiçeriye sokmaya çalıştı. Bütün yönetim kadrosubahçeye indi. İşçilerin çoğunluğu fabrikanınbahçesinde bekleyişlerini sürdürdü.

Lojistik merkezinin önünde gerçekleşen basınaçıklamasında Didem Sorhun, Kiğılı’daki çalışmakoşullarını, işten atılma sürecini, direniş boyuncayürüttüğü eylemlilikleri işçilere anlattı.

Eylem boyunca, “Kiğılı patronu işçiye hesapverecek!”, “Kiğılı’ya boykot, direnişe destek!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Direnedirene kazanacağız!” sloganları atıldı.

Basın açıklaması bittikten sonra işçilerinbeklediği tarafa doğru gidilerek bahçe duvarının enyakın noktasından sloganlarla işçilere Kiğılı direnişiduyurulmaya devam edildi. Yönetim kadrosuyeniden işçileri içeriye sokmaya ve kapılarıkapatmaya çalıştı.

Öğle yemeği saatinde çay ocağında olan işçilerde eylemi görünce süreci merak ederek sorularsordular.

Kiğılı direnişçisinin eylemine BDSP de destekverdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Röportaj14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

İngiliz sermayeli Tesco-Kipa’da uzun yıllardıryürüttüğü sendikal örgütlenme mücadelesinde toplusözleşme aşamasına gelen Tez-Koop-İş Sendikası’nıngenel başkanı Osman Gürsu ve Genel Eğitim SekreteriHaydar Özdemiroğlu ile konuştuk...

“İşçi inisiyatifinin geliştirilmesi yönündeadımlar atıyoruz”

- Kipa’da yaklaşık 10 yıldır süren uzun solukluörgütlenme mücadelesi önemli bir noktaya ulaştı.TİS süreci başladı. Öncelikle, Kipa’dakiörgütlenmenin önemi ve farklılığı nedir?

Osman Gürsu (Tez-Koop-İş Genel Başkanı): Tez-Koop-İş Sendikası hızla değişen ve yeniden yapılananbir sendikadır. Bunu son 30 yıllık tarihimizdegörebilirsiniz. 1970’li yıllarda kamu sektöründeörgütlenmiş bir görünüm veren sendikamız,1980’lerin ortalarında yapısal bir değişim içine girdi.Sosyal devletin tasfiyesi, özellikle radikal özelleştirmeprogramı kamu sektörünün çöküşünü beraberindegetirdi. Bu gelişmelere bağlı olarak Tez-Koop-İş1985’lerde özel sektörde örgütlenmeye önem verdi.Migros burada merkezi rol oynadı. 1990’ların ortalarıTez-Koop-İş’in yeni bir dönemini işaretledi. Butarihlerde sendikamız uluslararası perakendesektöründe çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bu yöndeönemli örgütsel adımlar attı. Özellikle 2000’li yıllarTez-Koop-İş’in köklü yapısal değişimini işaretledi.Sendikamızın 1970’lerde üyelerinin %95’i kamudaçalışanlardan oluşurken, 2000’li yıllarda üyelerinin%75’i özel sektörde çalışanlardan meydana geldi.Tez-Koop-İş’in profilini ağırlıkla perakendesektöründe çalışanlar belirlemeye başladı.

Kipa örgütlülüğü ile sendikamız bir anlamdaperakende sektöründe yaygın ve etkili bir sendikalyapı olarak dikkat çekmeye başladı.

Bugün Real, Carrefour, Migros, Tansaş ve Kipagibi uluslararası tekellerde örgütlüyüz. Ayrıca yinestratejik adımlar atarak, elektronik marketlerdeörgütlenmeyi önümüze koyduk.

Hedefimiz sektörün genişliğini ve yaygınlığınıhesaplayarak sektörde en yaygın ve en güçlü ve sınıflabütünleşmiş bir Tez-Koop-İş yaratmaktır. Özellikleişçi inisiyatifinin geliştirilmesi ve kurumsallaştırılmasıyönünde stratejik adımlar atıyoruz.

- Kipa ve benzeri uluslararası perakendetekellerinde örgütlüsünüz. Sektördeki örgütlenmeninzorlukları nelerdir? Bu zorluklar nasıl aşılır?

Osman Gürsu: Tez-Koop-İş Sendikası 17 noluişkolunun özgünlüklerini ve yeni eğilimlerini görerek,sendikal politikalarını oluşturuyor. Yeni koşullarauygun adımlar atıyor. Tez-Koop-İş Sendikası bugünişkolunda son derece yaygın örgütlenmeye sahip biryapıdır. Aynı zamanda bugün Türkiye’deki sendikalariçinde, üye bazında ön sıralarda yer almaktadır.

Amacımız, sektörün taşıyıcı gücü olduğumuzkadar, Türkiye sendikal hareketinin de taşıyıcı gücüolmaktır. Sendikal programımızı bu perspektif ileoluşturuyoruz.

Özellikle önümüzdeki dönemde sektörün bütünalanlarında örgütlenmeyi hedefliyoruz. Örneğinelektronik sektöründe, yapı marketlerde ve perakendemobilya sektöründe yaygın ve etkin örgütlenmeyiamaçlıyoruz.

İşkolumuzda çok yönlü ve çeşitli işyerleri debulunmaktadır. Bu alanlarda ciddi örgütlenmeadımları attık. Örneğin İstanbul Menkul Kıymetler,Altın Borsası ve Alman Konsolosluğu bu işyerlerineörnektir. Ve alanlarında tamamlanmış ilkörgütlenmelerdir. Çok iddialı olacak ama zannedersemdünyada alanlarında gerçekleşmiş ilkörgütlenmelerdir.

Tez-Koop-İş Sendikası çok boyutlu ve çok yönlübir şekilde sendikal programını belirleyerek, eğitim veörgütlenmeye stratejik önem verdi ve veriyor. Buadım sendikanın muazzam ataklar yapmasına yol açtı.Aynı şekilde yeni dönemde eğitim ve örgütlenme içiçe geçirildi. Bu yönde sistematik çalışmalaryürütüldü ve yürütülmeye devam ediyor.

Aynı şekilde sendikamız, uzman kadrolarınıyeniden yapılanmanın ihtiyaçlarına göre belirledi vegüçlendirdi.

Sektörümüzün en önemli farklılıklarından biri herişyerinin, kendine özgü bir özelliğe sahip olmasıdır.Sendika olarak, her işyerinin bu özgünlüğünü görerekhareket ediyoruz. Ve örgütlenme stratejimizi buözgünlüğe göre şekillendiriyoruz.

Özellikle perakende sektörü bir dizi negatif vepozitif nitelikleri bünyesinde taşımaktadır. Sektördeçalışanların çok büyük bir ağırlığı genç işçilerdenoluşuyor. Çalışanların eğitim düzeyleri yüksektir.İşyerleri genellikle AVM’lerdedir. Ve ayrıca sektördeçalışanların %50’sini kadın arkadaşlar oluşturuyor.

Bu yönler iyi değerlendirildiğinde sektördeörgütlenmeler başarılı olabiliyor. Öte yandanperakende sektöründe sendikal bilinç ve deneyim sonderece zayıftır. İşçi sirkülasyonu fazladır. Küçükburjuva bilincin sektörde hakim olması, kariyer vestatü eğilimlerini beslemektedir. Bu faktörler sendikalörgütlenmeye engel oluşturuyor. Ve işvereninhegemonyasını güçlendiriyor.

Kısaca Tez-Koop-İş Kipa örgütlenmesiyle sonderece önemli bir adım attı. Yeniden yapılanmasınahız ve güç verdi. Yeni süreçte, daha kompleks, dahayetkin ve daha yaygın örgütlenmeleri hedefliyoruz.Tez-Koop-İş’i sınıfla bütünleşmiş bir sendikal örgüthaline getirmeyi amaçlıyoruz. Bu yönde gerçek birsendikal örgütlülük kurmayı, gerçek bir sendikacılıkyapmayı önümüze hedef olarak koyduk.

“Eğitim ve örgütlenme birlikte ilerliyor”

- Sendikanız Tez-Koop İş’i ve KİPA sürecini sınıfmücadelesi içerisinde tuttuğu yer açısındandeğerlendirebilir misiniz?

Haydar Özdemiroğlu (Tez-Koop-İş GenelEğitim Sekreteri): Sendikamız Tez-Koop İş,Sümerbank tezgâhtar işçileri tarafından kurulduğu1962 yılından bu güne 50 yıllık tarihinde hep emekmücadelesi içerisinde yer alan sınıftan yana bir

sendika olmuştur. 12 Eylül cuntası döneminde bileişçi sınıfının en büyük örgütlenmelerine ve 1987 ile1989 şanlı Migros direnişi gibi grevlere öncülüketmiştir.

Örgütlenme önündeki anti-demokratik yasalararağmen; Sendikamız Tez-Koop İş örgütlenmelerdebüyük başarılara imza atmış, nicel gelişmesini sınıfsendikacılığı anlayışı doğrultusunda verdiğieğitimlerle nitelik olarak da büyütmüştür. Örgütlenmeçalışması yaptığı her yerde sınıfa yeni ve dinamikkadrolar kazandırmıştır.

Sendikamız Tez-Koop İş, içerisindebulunduğumuz süreçte; uygulanmakta olan neo-liberalpolitikalara karşı mücadelesini günümüzde deSendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) içerisinde,tüm sınıf dostları ve sınıf mücadelesini esas alansendikalarla birlikte sürdürmektedir.

Tesco-Kipa örgütlenmesi sürecinde eğitimçalışmalarına önem veriyoruz. Eğitim veörgütlenmenin birlikte ve birbirini destekleyici şekildesürdürülmüş olması daha sağlam, sağlıklı ve sınıfbilinci gelişkin kadroların ortaya çıkmasını daberaberinde getirecektir. Kipa’ların örgütlenmesüreçlerinde ve sonrasında da verilmekte olaneğitimlerle, hem sendikamız Tez-Koop-İş hem deülkemiz işçi sınıfı adına önder ve nitelikli kadrolarortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Aynı zamanda Kipaörgütlenmemizdeki bu başarımızın tüm dünya işçisınıfını da yüreklendireceğini umut etmekteyiz.

“Uluslararası sendikal harekete de önemlibir dinamizm kazandırdı”

- Kipa örgütlenmesinin Türkiye sendikal hareketiiçin ve uluslararası sendikal hareket açısından sizceönemi nedir?

Haydar Özdemiroğlu: Sürekli değindiğimiz gibi,bu örgütlenme; yılmadan, karamsarlığa kapılmadan 9yıllık bir süreci ve 10.000’e yakın işçiyi kapsıyorolması ile Türkiye’de ve dünyada son yıllardagerçekleştirilmiş örgütlenmeler içerisinde bir ilkiolması açısından önemlidir. Bir diğer önemi de Tesco-Kipa örgütlenmesinin uluslararası bir kimliği debarındırmasında yatmaktadır.

Sendikamız Tez-Koop İş, Tesco Kipa örgütlenmesisürecinde uluslararası ilişkilere de önem vermiştir.Tesco-Kipa örgütlenmesi sürecince üst örgütümüzUNI Global ile birlikte hareket etmiş ve UNI Globaliçerisinde, perakende/hizmet sektöründe yer alan tümTesco-Kipa’larda örgütlü ve halen örgütlenmemücadelesi veren sendikalarla Tesco-Kipa ittifakını(sınıf dayanışmasının uluslararası ayağını)oluşturmuştur.

Tesco-Kipa İttifakı ile düzenli bilgi paylaşımısağlanarak gelişmeler uluslararası bir düzeydedeğerlendirilmiştir.

Tesco-Kipa örgütlenmesindeki başarı, sendikamızve ülkemiz sendikal örgütlülüğüne olduğu kadaruluslararası sendikal harekete de önemli bir dinamizmkazandırmıştır.

Kızıl Bayrak / Ankara

“Gerçek bir sendikal örgütlülükkurmayı hedefliyoruz”

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sınıf hareketiSayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

Hobim Bilgi İşlem Sistemleri A.Ş fabrikasındaçalışan ve Basın-İş Sendikası’na üye oldukları içinişten atılan 20 işçi için 31Ağustos günü fabrika önündebasın açıklaması yapıldı.

Basın açıklamasını Basın-İş Genel Başkanı YakupAkkaya’nın okuduğu eyleme Petrol-İş, Tek Gıda-İş,Belediye-İş, Harb-İş, TEKSİF, Kristal-İş, Türk Metal,BDSP, ESP, BDP ve TKP de destek verdi.

“İşten atılmış olsak da sonuna kadarmücadele edeceğiz”

İşten atılmalarına tepki gösteren ve mücadeleyisürdüreceklerini belirten işçilerden Levent Özdoğan veAli Değirmenci gazetemize şu açıklamaları yaptılar:

Levent Özdoğan: 4 yıl bu fabrikada harmanlamamakine operatörü olarak çalıştım. Fabrikamızdan işsağlığı sorunları vardı. İş kazası geçiren işçiler özelhastanelere götürülüyor ama iş kazası raporututturulmuyordu. Kaza geçiren işçilere suçlu gibimuamele yapılıyordu. İşe ilk başladığımızda 4ikramiyemiz vardı, ancak sonrasında maaşlarabölündü. Zamanla ikramiyelerimiz yok edildi. Şu aniçeride çalışanlar asgari ücretle çalışıyor. Ayrıca bizleriişten atmak tehdiyle zorunlu mesaiye bırakılıyordu.

Bundan kaynaklı işçi arkadaşlarımızla birliktesendikalaşmaya karar verdik ve sendikaya üye olduk.Ancak patronun kulağına gidince fabrikada bizimüzerimize baskı kuruldu. Buradan doğru patronsendikaya üye olanları yine bu fabrikanınİstanbul’daki yerine göndermek istedi. Bu zaten iştenatmanın farklı bir gerekçesi olacaktı. Nitekim öyle deoldu. Bizler asgari ücretle İstanbul’a gidip bir düzenkuramayacağımız için gitmedik. Patronda bunu bahaneederek iş akdi feshini uyguladı. Ancak bizler biliyoruzki bizler sendikal örgütlenmeden kaynaklı işten atıldık.Bu yüzden atılan işçi arkadaşlarımızla birlikte işe iadedavası açtık. Bu süreçte 22 kişi işten çıkarıldı.Bunlardan 20’si sendikalı arkadaşımızdı.

Sendikamız bize işten atıldığımızda sahip çıktı.İçerde örgütlenme çalışmamız devam ediyor. İçerden

işçi arkadaşların söylediklerine göre patron “zaten bizişçi çıkaracaktık bunlar sendikaya üye olunca bunlarıçıkardık” demiş. Patron ayrıca sendikaya üye olanişçilerin zeka geriliği var demiş. İçerde işçi arkadaşlarasendikaya üye olmayacağım diye kağıtlarimzalatıyormuş. Biz bu işin peşini bırakmayacağız.İşten atılmış olsak da sonuna kadar mücadeleedeceğiz.

Ali Değirmenci: Ben burada sendikalaşmafaaliyeti olmadan önce işten çıkarıldım. Buradapatrona sesini çıkaran, itiraz eden işçileri istemiyorlar.Bana da diğer işçi arkadaşlarımıza olduğu gibiİstanbul’a ataman yapıldı denildi. Ben de kabuletmedim. Ve bu yüzden işten çıkarıldım. Fakat sessizde kalmadım bu süreçte işten çıkarılan arkadaşlarımlabirlikte dava açtım. Sonrasında ise fabrikadaörgütlenme çalışmasını duydum. İçerde yürütülenörgütlenme çalışmalarına ben de yardımcı oluyorum.İşçi arkadaşların evlerine gidiyoruz. Sendikayıanlatıyoruz, sosyal paylaşım sitelerinde örgütlenmeçağırılarını yayıyoruz.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Direnenler Taksim’deydi!

Hey Tekstil, Roseteks, BEDAŞ işçileri ile CanselMalatyalı’nın Taksim’de yaptıkları ortak eylemin ikincisi1 Eylül Cumartesi akşamı gerçekleştirildi.

Eyleme Darkmen işçileri de katılırken, Kiğılıdirenişçisi Didem Sorhun da kendi pankartını açarakeyleme destek verdi. Kiğılı direnişçisi “Kiğılı’ya boykot,direnişe destek! Yaşasın sınıf dayanışması! – DirenişçiKiğılı İşçisi” pankartı ile sınıf dayanışması çağrısınıyükseltti.

Eylem 19.00’da Taksim Meydanı’ndan yürüyüşlebaşladı. En önde açılan ortak pankartın ardından HEYTekstil, Roseteks, BEDAŞ, Cansel Malatyalı, Kiğılıdirenişçisi ve Darkmen işçileri de kendi pankartları ileyürüyüşe katıldılar.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde direnişçi Roseteks işçilerinden biri direnişçi işçiler adına ortak basınmetnini okudu. Açıklamada birleşen işçiler kazanır denilirken ülkenin her yanında direnen emekçiler birliktemücadele etmeye çağrıldı. Eylem hep beraber söylenen Çav Bella marşı ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hobim’de sendikadüşmanlığına protesto

Bilgi Üniversitesi’nde direniş var

Bilgi Üniversitesi’nde işçi düşmanlığı yapanüniversite yönetimi, 4 Eylül günü rektörlük binasıönünde yapılan eylemle üniversite yönetimi protestoedildi.

Basın açıklamasında sendika düşmanlığınınsürdüğü, keyfi gerekçelerle işten çıkarmalarınuygulandığı ifade edildi. Eylemde söz alan DİSKGenel Başkanı Erol Ekici, işçilerin taleplerininkarşılanması gerektiğini ifade etti. Ekici, BilgiÜniversitesi yönetimine şöyle seslendi: “Buradaeylem ve etkinliğin sona ermesi isteniyorsa,başlayacak öğretim yılında, işten atılan insanlarınailelerin ve bizim mücadelemizle karşılaşmakistemiyorsanız bu talebimizi bugün hemen yerinegetirin. Aksi taktirde Bilgi Üniversitesi’nde bugünbaşlattığımız eylem arkadaşlarımız işe geri dönenekadar devam edecektir”

İşten çıkartılan 16 işçiden biri olan Mehmet Işıkise şunları ifade etti: “Biz diyoruz ki, biz bunuhaketmedik. Çünkü okulun varolmasında emeğimizçok büyük. Yeri geldi hamallık yaptık yeri geldiinşaatta çalıştık, okul yöneticilerinin evlerine kadargirip şahsi işlerini tek bir kuruş para almadan yaptık.Buna rağmen bizi işten attılar. Biz işimize geridönmek istiyoruz ve geri dönene kadar buradadireneceğimizi ilan ediyoruz.”

Eylemde söz alan Sosyal-İş İstanbul ŞubeBaşkanı Mustafa Aguş da, üniversite yönetimineçağrı yapmalarına rağmen işten çıkarmalarınsürdüğünü belirtti. Açıklamalardan sonra rektörlükönünde oturma eylemi başlatıldı.

BEDAŞ işçileri Taksim’de yürüdü

Direnişçi BEDAŞ işçileri direnişlerinin 103.gününde her hafta Cuma günü olduğu gibi 15.30’daGalatasaray Lisesi önünden BEDAŞ GenelMüdürlüğü’ne yürüyüş gerçekleştirdi.

Yürüyüş sırasında Kiğılı Mağazası önünegelindiğinde kısa bir protesto gerçekleştirildi.Mağaza önünde konuşma yapan bir BEDAŞ işçisiKiğılı direnişinin yanında olduklarını belirtip sözüdirenişçi Kiğılı işçisine verdi. Direnişçi Kiğılı işçisiBEDAŞ işçilerine sergiledikleri sınıfdayanışmasından ötürü teşekkür ederken tüm işçileri,emekçileri de Kiğılı’yı boykot etmeye direnişe dedestek olmaya çağırdı. Kiğılı direnişçisi bundansonra hem BEDAŞ işçilerinin hem de diğerdirenişlerin yanında olmaya devam edeceğini söyledi.Kiğılı Mağazası’nın önünde “Kiğılı işçisi yalnızdeğildir!” sloganı atıldı.

THY satış bürosu önüne gelindiğindeyse direnişçiTHY işçileriyle sınıf dayanışması yükseltildi.“Havada karada, direniş kazanacak!” sloganı atıldı.

Eylem BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde basınaçıklamasıyla ve Bandista’nın ezgileriyle halayçekilerek bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

CMYK

Güncel gelişmeler ışığında gençlik i 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

CMYK

Lenin, “Emperyalizm, kapitalizmin en yüksekaşamasıdır” derken emperyalizmi ve ona karşımücadeleyi kapitalist sistemin gelişiminden ayrıdüşünemeyeceğimizi en özlü bir şekilde ortayakoymaktadır. Bugün Ortadoğu’da ve Arap dünyasındayaşananları, Suriye’ye müdahale hazırlıklarını,dizginlerinden boşalmış emperyalist saldırganlığıanlamak ve doğru müdahaleyi yapabilmek bu gelişimseyrini algılamayı gerektirmektedir.

20. yüzyıl: Emperyalizm veproleter devrimler çağı

Emperyalizm çağıyla beraber üretim araçlarınıngelişmişlik düzeyinin mevcut kapitalist üretimilişkilerine başkaldırması nesnel bir olgudur. Üretimaraçlarının gelişmişlik düzeyi, 20. yüzyılın başında öylebir noktaya gelmiştir ki, kapitalist ülkelerin hammaddeve artık ürünlerini satabilecekleri pazar arayışıbunalımlara, bu bunalımları aşma çabası önce ülkelerarası, sonra bölgesel savaşlara, en sonunda da I.Emperyalist Paylaşım Savaşı’na neden olmuştur.Kapitalist gelişimini önceden belli bir aşamaya getirenulusların dünyanın geri kalanı üzerinde hegemonyakurma çabası ve pazar arayışı savaşları doğururken, busavaşların neden olduğu açlık, yoksulluk ve sosyal-iktisadi yıkımlar sınıf hareketlerinin, halk isyanlarınınönünü açmış, derinleşen sınıfsal çelişkiler emekçilerinöfkesini büyütmüş ve dünyanın dört bir yanındadevrimci çalkantıları doğurmuştur.

1917 Ekimi’nde ise dünya çapında derinleşençelişkiler Rusya’da Bolşevik Parti’nin öncülüğündeRusya proletaryasının iktidarı almasıyla sonuçlanmıştır.Tüm bu tarihsel süreç, kapitalizmin yaşadığı krizler vebunalımları aşmak için savaşları doğurduğunu, bunalımve savaşların ise sosyal devrimi mayaladığını net birşekilde göstermektedir.

Lenin’in, “buz kırılmış, yol açılmıştır” ifadesi ilemüjdelediği Ekim Devrimi ile girilen yeni tarihsel çağı“emperyalizm ve proleter devrimler çağı” olaraknitelendirirken, bunun hiç de günü değerlendiren birtespit olmadığı, tarihsel bir bakış açısının ürünü olduğugeçtiğimiz yüzyılda yaşanan olaylarla kanıtlanmıştır. Ozamandan beri emperyalist-kapitalist sistemin dönemselolarak içine girdiği krizler, doğurduğu yerel-bölgesel vedünya çapında gündeme gelen savaşlar ve yine dünyanındört bir yanında yaşanan devrimler, girilen bu tarihselçağ tespitinin gerçekliğini ortaya koymaktadır.

Bu tespit, marksistler açısından bir kâhinlik değil;tam da tarihsel materyalist bakış açısının bir sonucudur.Bu tespit, hiç de anlık birtakım gelişmelerin ortayaçıkardığı anlık sonuçların, moral değerlerin değil,kapitalizmin gelişimini ve çelişkilerini doğrudeğerlendirebilmenin bir sonucudur. Buna vurguyapmamızın temel nedeni, 21. yüzyılla beraber ortayaçıkan güncel gelişmelerin 20. yüzyılın başlarında büyükEkim Devrimi ile birlikte içerisine girdiğimizemperyalizm ve proleter devrimler çağından ayrı

düşünülemeyeceği gerçeğidir.Sovyetlerin çöküşünün ilanı ile burjuva ideologlar

“tarihin sonu” tespitleriyle, yakaladıkları moralüstünlüğü ve dönemsel zaferi tarihsel bir kazanım ve bir“çağın sonu” olarak sunmayı tercih ettiler. Bu girişimkitlelerde devrime ve sosyalizme olan inancı kırmak,kapitalizmin yenilmezliği algısını güçlendirmek için tümdünyada ortaya konan bir ideolojik saldırıydı esasında.Ancak tarihsel gelişmeler bu tespitin yanlışlığını hızlı birşekilde ortaya çıkarttı. “Sonuç olarak; burjuvaideologlarının büyük spekülasyonlara konu ettiği 1989,tarihin değil, yalnızca bir dönemin sonunu işaretliyor.İnsanlık yeni bir döneme girmiştir. Yeni dönem, yeni birdevrimler dönemi olarak tarihe geçecektir; nesnelolgular buna işaret ediyor, belirtiler bunu gösteriyor.”(H. Fırat, Dünya Ortadoğu ve Türkiye, EksenYayıncılık, s.46)

11 Eylül sonrasıemperyalist saldırganlıkta yeni dönem

Sovyet bloğunun çöküşü ve tek kutuplu dünyanınsona ermesi, emperyalistler arası çelişkilerinderinleşmesine, ABD emperyalizminin giderek çözülenhakimiyeti emperyalistler arası hegemonya kriziningiderek kızışmasına vesile oldu. Emperyalistlertarafından başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın çeşitlibölgelerine yönelik girişilen emperyalistlerin nüfuz veegemenlik hamleleri, yanı sıra ABD emperyalizmininhegemonyasını koruma çabası savaşları doğurmaktagecikmedi. Öte taraftan kapitalizmin içine girdiği kriz vebunalımlardan çıkmak için yeni saldırı planları veprojeleri hızla hayata geçirildi. Bunun içinse bir kılıfşarttı. 11 Eylül saldırılarıyla bu kılıf bulunmuş,

bulunmanın ötesinde yaratılmıştı. Savaşların yaşanacağıbölge ise, zengin petrol rezervlerine sahip Ortadoğu’ydu.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi olarakadlandırdığı proje, Ortadoğu’yu emperyalist çıkarlardoğrultusunda yeniden şekillendirme projesidir. Buprojeden bölge ve dünya halklarının çıkarına bir şeylerbeklemek saflık olacaktır. Bu proje kapsamındaAfganistan’la başlayan savaşlar, 2003’te emperyalistlerinIrak müdahalesi ile devam etmiştir. Ancak beklediğibaşarıyı, beklediği süre içerisinde alamayan ABD,planlarını devam ettirmekte bir süreliğine zorlanmış,2007 kriziyle beraber tüm dünyada bunalımderinleşmiştir.

Emperyalist-kapitalist sistem sürekli olarak yinelenenkrizler ve bunun ortaya çıkarttığı bunalımlarla yüzyüzedir. Bu kapitalizmin doğası gereğidir. Sürekli olarakbölgesel ve dünya çapında yaşanan krizler sosyalkutuplaşmayı her geçen gün derinleştirmekte, dolayısıylasosyal mücadelelerin zemini giderek güçlenmektedir.

Yakın geçmişte Arap dünyasında yaşanan ve halen deyaşanmakta olan halk ayaklanmaları bunun en dolaysızgöstergesidir. Bu hareketliliklere tarihsel ölçülerlebakıldığında, kapitalizmin biriktirdiği ve derinleştirdiğiçelişkilerin, krizler ve neo-liberal saldırıların Araphalklarında yarattığı öfke birikiminin ortaya çıkarttığısonuçlar olduğu görülecektir. Meseleye böylebakılmadığında olayları anlamak ve yorumlamakolanaksızdır. Mesele hiç de sadece diktatöre duyulanöfke değil, aynı zamanda sistemin dayattığı yoksulluğunve sömürünün yarattığı öfkedir. Bu öfkenin doğruyönlendirilmesi ise en temel sorundur. Bu da devrimcipartinin önemine işaret etmektedir. Çelişkilerideğerlendirip, sınıf ve emekçi kitlelere önderlik edecekdevrimci bir partinin olmadığı koşullarında, sistemyaşanan bunalımları geçiştirecek ve ayakta kalmayı

Güncel gelişm gençlik içinde anti-em

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

CMYK

çinde anti-emperyalist mücadele... Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

başarabilecektir. Arap dünyasında diktatörlerin yeriniyenilerinin alması gibi...

Dönüp Avrupa’ya baktığımızda da farklı bir tabloyoktur. Özellikle Yunanistan ve İspanya’da yaşananproleter hareketlilikler, genel grevler, yaşanan krizinnelere gebe olduğunu göstermektedir. Bu olaylarkapitalizmin yaşadığı krizlerden ayrı ele alınamaz.Yunanistan’da yaşanan kriz Almanya, Fransa,İngiltere’de yaşanan ekonomik krizden bağımsızdeğildir. Dolayısıyla AB içerisinde yaşanan her türlüayaklanma, kriz ve sonuçları bir bütün olarak tüm AB’yihatta bütün olarak dünyayı etkilemekte bu yüzdendir kitek tek ülkelerdeki hareketliliklere müdahale de bir bütünolarak yapılmaktadır.

Tüm bu yaşananlar göstermektedir ki; “İnsanlık yenibir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmişbulunmaktadır. Bunalımlar ve savaşlar halen günümüzdünyasına damgasını vuran yakıcı olgulardır. Birbirinesıkı sıkıyla bağlı bu iki olgusal gerçek yeni bir devrimlerdöneminin de dolaysız bir habercisidir. Dünya işçi sınıfıve emekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalistsavaşların büyük yıkım ve acılarına cevabı bir kez dahadevrimler olacaktır.” (TKİP III. Kongresi Bildirisi-2009).

Bu tespit ile ortaya konan tarihsel yaklaşım, son üçyılın gelişmeleriyle doğrulanmaktadır. Henüz devrimleryaşanmamış olsa da, mesele girilen yeni dönemin imkânve olanaklarını görmek ve buna uygun müdahaleyiyapabilmektir.

Emperyalizmin Suriye’ye yöneliksaldırı hazırlıkları

Tüm bu süreç bugün, nedenleri ve sonuçlarıylabirlikte Suriye’ye yönelik saldırı planlarında vehazırlıklarında kendini göstermektedir. ABD’nin Irak’ınardından Suriye ve İran’a yönelik emperyalistmüdahaleyi sürekli olarak gündemine aldığı, yıllardırsaldırı hazırlıklarını yaptığı, bunun koşullarını yaratmayaçalıştığı, bu yönde propagandayı süreklileştirdiği açık birolgu olarak önümüzde duruyor. Gelinen yerde, işçi-emekçiler ve Ortadoğu halkları bu gidişata “DUR!”diyemediği koşullarda emperyalist savaş ve saldırganlıkyeni boyutlar kazanacaktır.

BOP kapsamında Irak’ın ardından sıranın Suriye veİran’da olduğu gizlen(e)meyen bir gerçektir. ABD’ninIrak üzerinden belli bir yol kat ettiği, kendiyönlendiriciliğinde hükümetleri kurduğu noktada yüzünüdiğer ülkelere çevirmesi beklenilmeyecek bir şeydeğildir. Ancak buna uygun koşulların yaratılmasıgerekmektedir.

Bugün emperyalizmin Suriye’ye müdahalesi açık birolgudur. ABD emperyalizmi dünya çapındapropagandasını bu olgu üzerinden yürütmekte,Ortadoğu’daki güç ilişkilerini ve dengelerini buna göretartıp, şekillendirmektedir. Bu müdahale bugün içinSuriye içindeki işbirlikçi güçleri yönlendirme çabasıolarak karşımıza çıkmaktadır. Türk sermaye devletinin

bu doğrultuda gayretkeş bir çaba içerisinde olduğunu,utanç verici bir şekilde ABD’nin hizmetine koştuğunubiliyoruz. Hali hazırda Suriye’de devam eden kanlı vekirli savaşın dolaysız bir bileşeni olan sermaye devleti,ileride gündeme gelecek doğrudan bir emperyalistmüdahalenin de taşeronluğunu üslenmiş durumdadır.

Esasta, Suriye’de zorba BAAS rejimine karşı ayağakalkan Suriyeli emekçilerin öfkesi kapitalist sömürüilişkilerine ve koşullarına karşıdır. Ancak, meseleyiburadan ele alıp mücadeleyi devrimci bir temeldeyürütecek güçlerin zayıflığı veya yokluğu ortadadır.Bunun kendisi böylesi bir önderliğin süreç içerisindeortaya çıkamayacağı anlamına gelmemektedir. Bu zaafve eksiklik emperyalistler tarafından kitle hareketlerinikırmanın, giderek kendi sefil çıkarlarının dayanağı halinegetirmenin maddi koşullarını oluşturmaktadır. “Suriyehalkını zalim BAAS rejiminde korumalıyız” demagojisikitlelerin hoşnutsuzluğunu ve biriken öfkesini istismaretme ve aynı zamanda Suriye’ye dönük emperyalistsaldırganlığı meşrulaştırma amacına hizmet etmektedir.Ancak emperyalizmin korumacılığı, kendi himayesine vesömürü çarkının içine almaktan öte bir anlamtaşımamaktadır. Mısır-Tunus’un ardından Libya veSuriye’de yaşanan halk isyanları ve ayaklanmalarıdevrimci önderliğin kritik önemini bir kez daha ortayakoymuştur. Zira bu zaaf, emperyalistler için müdahalezeminini de doğurmaktadır.

Başka bir nokta ise, ABD karşıtlığının, gerici zorbaBAAS rejimini desteklemeye dönüşmemesi çokönemlidir. Zira BAAS rejimi gerici bir burjuva iktidarınıtemsil etmektedir ve arkasını başka emperyalistmerkezlere dayamaktadır. Öte taraftan bugün için“Özgür” Suriye Ordusu adı altında BAAS rejimine karşısavaşan dinci-gerici güçler, ABD emperyalizminin vebölgedeki işbirlikçilerinin desteği ayakta durmaktadır.Amaçları BAAS rejimini yıkıp Suriye’de Amerikancı biriktidar kurumaktır. Bu da gözden kaçırılmamalıdır.

Suriye yönetimi, Rusya, Çin ve İran tarafındandesteklenmektedir. Bu ABD’nin müdahalesininsonuçlarının hiç de Suriye ve Ortadoğu ile sınırlıkalmayacağının göstergesidir. ABD kendihegemonyasını pekiştirmenin peşindeyken, diğeremperyalist güç odaklarının egemenlik sahasına dagirmiş bulunmaktadır. Bu olgu girişilecek bir savaşınbölge ve dünya açısından önemini arttırmaktadır.

Emperyalist müdahaledeTürkiye’nin rolü

Sermaye devletinin sık sık gündeme getirdiği “Suriyehava sahası uçuşa kapatılsın ve tampon bölgeleroluşturulsun” talepleri ile Davutoğlu’nun Clinton’layaptığı görüşmenin ardından “Krizin başlangıcından buyana yakın temas halindeyiz. Ancak bundan sonrası içinbu operasyonel planın ayrıntılarına girmemiz gerekiyor.Her iki tarafın Dışişleri Bakanlıkları bu süreci koordineediyor” ifadeleri birlikte ele alındığında, savaşın kapıdaolduğu, hazırlıkların hızlandığı ve Türkiye’nin de işin

içinde olduğu görülecektir.Suriye üzerinden estirilen savaş rüzgârıyla beraber

başta Türkiye olmak üzere, Suudi Arabistan ve Katargibi işbirlikçi devletler Suriye’de yaşananlar ışığındaemperyalist müdahalenin koşullarını yaratmak içinpropagandayı güçlendirmektedir. Tayyip Erdoğan’ın“NATO’nun Libya’da ne işi var” demecinden sadecesaatler sonra “Libya’daki gelişmelere seyirci kalamayız”söylemine 180 derece dönüş yapması halenhafızlarımızda olduğu bir süreçte, bu kez Suriyeüzerinden kolları sıvamış görünüyorlar. Yürüttükleri kirlipropagandayla emperyalistlerin Suriye’ye müdahalesinigerekçelendirip, meşru kılmanın yollarını arıyorlar.

Bu kirli propaganda, karşımıza birçok farklı alandançıkmaktadır. Suriye’deki gelişmelerin ve buna bağlıolarak Kürt halkının Batı Kürdistan çıkışı, Türk sermayedevletinin milliyetçi-şoven söylemlere sarılarakemperyalist müdahaleyi meşru kılma çabasınıarttırmıştır. Sermaye devleti Kürt halkının Suriye’dekigelişmelerden aldığı moral ve motivasyonla mücadeleyiyükselteceği kaygısı ile Türk-Kürt düşmanlığınıkörüklemektedir.

Ayrıca mezhep ayrılıkları üzerine oynayan ABDemperyalizmi, Suriye’de içeriden bunu körüklerken,Türk medyasına yansıyan haberlerde yaşananlarınmezhepsel kökleri olduğu propagandası yapılmaktadır.

Bu propagandayı boşa çıkartmak çok önemlidir. HemSuriye’ye yönelik emperyalist müdahaleyi boşadüşürmek, hem de ülke içinde yaşanan Türk-Kürt, Alevi-Sünni taraflaşmasını boşa düşürmek anlamındaönemlidir. Suriyeli emekçilere yapılabilecek en büyükdestek, emperyalist müdahaleyi zayıflatacak en büyükadım, bizlere dayatılan bu suni çelişkileri boşa düşürüpgençliği doğru bir zeminde harekete geçirmektir. İçindebulunduğumuz çağın emperyalizm ve proleter devrimlerçağı olduğunu döne döne vurguluyoruz. Bu vurgu,olaylara ve gelişmelere tarihsel materyalizminpenceresinden bakabilmek, anlık gelişmelerin yarattığımoral dalgalanmalarla hareket etmemek açısındanönemlidir. Sınıflar mücadelesi, yarın devrimolacakmışcasına bir moral-motivasyonla, ruh haliylemücadeleye katılmayı, yine on yılları bulacak bir süreçolabileceğini bilerek sabırla hareket etmeyigerektirmektedir.

Gençliğin anti-emperyalistmücadeledeki önemi

Tüm bu olgular ve değerlendirmeler, gençkomünistlere ve gençliğe büyük bir sorumlulukyüklemektedir. Hem ‘68 gençlik hareketi hem de yakındönemdeki 1 Mart tezkere eylemleri gençliğin anti-emperyalist mücadelede önemli bir yer tuttuğunugöstermektedir. Güncel gelişmeler ışığında gençliğinanti-emperyalist mücadelesini büyütmek, bunu doğrukanallara akıtmak çok önemlidir.

Bu hem emperyalistlerin ve Türk burjuvazisininplanlarını boşa düşürmek hem de gençlik hareketinin

meler ışığında mperyalist mücadele...

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

içinde bulunduğu tıkanıklığı aşmak açısından önemlidir. Gençlik önüne emperyalist savaşı durdurmayı, Türk

sermaye devletinin bu savaşa katılımını engellemeyikoymalıdır. Bu hiç de hayal değildir. 1 Mart tezkeresininonaylanamamasının temelinde, ortaya çıkan toplumsalmuhalefet bulunmaktadır. Ancak bunugerçekleştirebilmek bugünden hazırlık yapmayı ve doğrubir bakışa sahip olmayı gerektirir.

Bir taraftan yaklaşan emperyalist savaşa karşımücadeleyi gençliğin gündemine sokmalı, fakat felakettellallığı yapmak değil, felakete “DUR!” deme bilincinive ruhunu ortaya çıkartmalıyız. Emperyalizmin gelişimi,emperyalist savaşların nedenselliği, Suriye başta olmaküzere Ortadoğu üzerinden yürütülen emperyalistplanların ve müdahalelerin arka planı, bu olgularınışığında bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemindeolduğumuz gerçekliğini bilimsel temelleriyle birliktegençliğin bilincine taşıma sorumluluğu bizleri bekliyor.

Bu bakışı gençlikle buluşturmak ve hareketegeçirmek için, meseleleri soyutluğundan çıkartıpsomutlamak, gençliğin yaşamıyla ve güncel talepleriylebirleştirmek çok önemlidir. Özellikle emperyalistsavaşlarda üniversitelerin emperyalist silah tekellerininhizmetinde projelere imza atmasını teşhir etmek, tümsavaşlarda olduğu gibi bu savaşta da emekçi çocuklarınınhem canıyla hem de kanıyla bedel ödediğini ortayakoymak, sağlıktan-eğitime kadar hiçbir temelgereksinime bütçe ayrılmazken savaşa ayrılan muazzambütçelerin varlığını ortaya koymak çok önemlidir. Buyapılmadığında, gündemler soyut ele alındığındagençliğin harekete geçirilmesi güçleşecektir. Buradaatılması gereken ilk adım, somut olgular üzerindengençliğin anti-emperyalist duyarlılığının ortayaçıkartmaktır.

Tarihsel bir bakış açısına sahip olmak, meseleninABD veya AKP karşıtlığının ötesinde olduğunu görmekanlamına gelmektedir. Genç komünistler olarak böylesibir bakışa sahip olmanın önemi ortadadır. Bunungençliğin bilincine taşınması, gençliğin üzerindekireformizmin etkisinin kırılmasını kolaylaştıracaktır.

Bugünden bu sürece hazırlanmak, ideolojik birmücadelenin içine girmek anlamına gelmektedir.Oluşturulacak duyarlılık tarihsel bir bakışlabirleştirilmelidir. Geçmişte yaşanan birtakım pratikler buduyarlılığın doğru yönlendirilemediği koşullarda,süreçlerin sönümlenmesine yol açabilmiştir. Bu noktada,bizlerin müdahalesi çok önemlidir. Bunun için açıktankitlelerle tartışabilmek, tartışma zeminleri yaratmakgerekmektedir.

Sürece bugünden hazırlanmak sermayenin bu konudaatacağı adımlara karşı uyanık olmayı, kendicephemizden müdahale etmeyi de gerektirmektedir.Üniversitelerin, tekno-kentlerin emperyalist savaştakirolü araştırılıp, teşhir edilmelidir. Gençlik, kendibulunduğu alanlardan harekete geçirilebilmelidir.Gençlik cephesinden emperyalistlerin sözcülerininTürkiye ziyaretlerine, burjuvazinin emperyalistmüdahaleyi gerekçelendirme propagandalarına yanıtoluşturulmalıdır. Bu hiç de birtakım öncülerin işi olarakalgılanmamalı, gençliği harekete geçirmenin olanağınadönüştürülmelidir.

Bugün genç komünistlerin omuzlarında hiç olmadığıkadar büyük bir sorumluluk vardır. Bu bir yanıyla içindebulunduğumuz tarihsel dönemin yüklediği toplamsorumluluklarken, bir yanıyla da sol hareketin devrimsaflarından büyük bir oranda ayrılmış olmasının,reformist cephenin büyümüş olmasının tersinden bizlereyüklediği sorumluluklardır.

Bu sorumlulukla hareket etmeli, buna uygun birideolojik donanım, devrimci kimlik ve ruh halinikuşanmalıyız. Bunun kendisi, tarihin bizlere yüklediğisorumluluk ne denli büyükse, o denli büyük bir çabanıniçinde olmak anlamına gelmektedir.

(Ekim Gençliği, sayı 139, Eylül 2012)

Gençlik hareketi18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Genç Sen ve tutumumuzüzerine…

Öğrenci gençliğin örgütlenmesi ve bağlantılı olarak örgüt sorunu, siyasal gençlik örgütlerinin uzun yıllardırtemel gündemlerinden biri oldu. Ancak, “hareket-örgüt” ilişkisini doğru temelde ele almayan, gençlikhareketinin ihtiyaçlarından yola çıkarak örgütü tanımlamayanlar, çoğu kez “model” tartışmalarına sıkışıpkaldılar. Dolayısıyla, ortaya sürülen her “model” bir süre sonra ya kendiliğinden sönümlendi ya da bir grubuntekkesi olmaktan öteye bir işlev taşımadı.

Genç komünistler, yıllardır, gençlik içinde örgüt tartışmalarında, gençlik kitlelerini örgütlemeyi ve tabaninisiyatifini açığa çıkarmayı esas alan, hareketin ihtiyaçlarına yanıt verecek, gençliğin birleşik, kitlesel,devrimci hareketini yaratmayı hedefleyecek bir örgütün ihtiyacına vurgu yaptılar. Gençlik örgütlenmesininkalıcı sonuçlar yaratması, kitleselleşmesi ve birleşik bir karakter kazanmasının ancak bu yaklaşımın ürünüolarak hayata geçirileceğini her fırsatta dile getirdiler. Hareketin ihtiyaçlarına göre oluşmayan, onun nitel venicel gelişimini ve politikleşmesini hedef olarak önüne koymayan her örgütlenmenin, ancak gençlikhareketine dışarıdan dayatılan “ölü” bir şablon olacağını ifade ettiler.

Genç komünistler, 2006 yılında girişim olarak adımlarını atan, 2007 yılında gerçekleştirdiği kurucu genelkurul ile kuruluşunu ilan eden Genç Sen’e de başından itibaren bu bakışla yaklaştılar. Geride kalan 6 yılboyunca, bulundukları tüm alanlarda Genç Sen içinde yer alarak bu bakışa uygun hareket ettiler. Gençliğinbirleşik, kitlesel, devrimci hareketinin yaratılmasında bir imkan olarak gördükleri Genç Sen’i önemsediklerigibi, gerçek taban demokrasisinin işletilmesi, kitlelerle buluşmak, kitleleri harekete geçirmek, gençlikkitlelerinin güncel sorunları işleyerek politikleştirmek ve örgütü tüm bu çalışma üzerinden inşa etmekbakışına uygun bir pratik sergilediler.

Ancak daha girişim aşamasından itibaren, liberal-reformist çevrelerin eliyle şekillendirilen Genç Sen’inyapısal sorun ve zaaflarını her fırsatta eleştirmekten de geri durmadılar. Genç Sen’e hakim reformist veliberal anlayışlara karşı bilinçli bir tercihle “Devrimci Genç Senliler” adıyla çalışma yürüttüler.

Kurulduğu andan itibaren geçmişten bugüne dönük ele aldığımızda, Genç Sen’in içinde bulunduğu tabloyukısaca özetleyecek olursak;

DİSK’in çatısı altında kurulan Genç Sen, bizzat, reformist liberal anlayışlar tarafından fiili-meşru mücadeleve örgütlenme çizgisi reddedilerek, en başından itibaren “yasal-icazetçi” sınırlarda hareket etmiştir. Buanlayış ekseninde hazırlanan tüzük ise bürokratik normlar yığını olarak, taban inisiyatifini açığa çıkarmanın vetaban demokrasisini işletmenin önünde bir engel olarak çıkartılmıştır. MYK’yı elinde tutan liberal reformistçevrelerin, bürokratik dayatmacı tutumlarının bizzat uzantısı olan bu yaklaşımlar, başından itibaren dargrupçu çizgi ve davranışların arenasına dönüştürülmüştür. Bu anlayışlar tüm süreç boyunca, gençlikhareketinin çıkarlarını savunmak değil, “koltuk kapma” derdine düşmüşlerdir.

Böylesi bir işleyişin doğal sonucu olarak, Genç Sen, gençlik hareketinin gündemlerine kayıtsız kalmış,gençliğin talep ve istemlerinden uzaklaşmış, bu talepler ekseninde hareket etmekten uzak bakışın doğalsonucu olarak kendi içine daralmış, gençlik mücadelesinin dışına düşmüştür. Gençlik hareketinin gündemlerive taleplerinden kopuk bir şekilde kendinden menkul üye kayıt ve örgütlenme süreçleri ise bir karşılıküretmemiştir.

Geride kalan yılın, Genç Sen’in ölüm sancıları yaşadığı bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. Kapatılmasını bilesessizlikle karşılayan, temel organlarını dahi toplayamayan, gençliğin gündemlerinin dışına düşen, tabanıiyiden iyiye eriyen, buna rağmen gerçekleşen 5. Olağan Genel Kurul’da koltuk pazarlıklarından “ödün”vermeyen bir tablo, Genç Sen’in sonunu hazırlamıştır. Gelinen aşamada Genç Sen, tek bir grubun tekkesinedönüşmüştür.

Bu sonucun yaşanmasının asli sorumluları, bugüne kadar gençlik hareketinin çıkarlarını düşünmeyen,birleşik, kitlesel, devrimci gençlik hareketi yaratmak için imkan olan bir örgütlülüğü değerlendirmeyen, dargrupçu hesaplarla davranan, “küçük olsun, benim olsun” mantığıyla hareket eden siyasal çevrelerin hepsidir.Bu tablo, birleşik kitlesel bir örgüt girişimi/ deneyimi olan Genç Sen’in değil, asıl olarak gençlik içindekireformist-liberal anlayışların iflasının somut göstergesidir.

Bugün genç komünistler, bulundukları yerellerde bu tablonun değişmesi için azami bir çabasergilemelerine rağmen, birleşik bir örgüt deneyimi açısından Genç Sen’in oynayabileceği misyonu tümüyletükettiğine inanmaktadırlar.

Genç komünistler, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da gençlik kitlelerini politikleştirmek, aynızamanda gençliğin birleşik, kitlesel, devrimci mücadelesini yükseltmek için her türlü çabayı sergilemeyedevam edeceklerdir.

Ekim Gençliği

(Ekim Gençliği, sayı 139, Eylül 2012)

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Gençlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Üniversitelerin kayıt döneminin başlaması ilebirlikte Ekim Gençliği okurları da çalışmalarınıhızlandırdılar. Üniversitelerin kampüslerinde masalaraçan Ekim Gençliği okurları, gençliği devrim vesosyalizm mücadelesine katılmaya çağırdılar.

İzmirEge Üniversitesi’nden Ekim Gençliği okurları 3

Eylül günü astıkları pankart ve afişle birlikte bildiridağıtarak mücadele çağrısı yaptılar. Bildiri dağıtımınınyanında öğrencilere ve velilere Kızıl Bayrak ve EkimGençliği satışı yapıldı.

Gün içinde yurt arayan aileler ve öğrenciler EkimGençliği masasına gelip bilgi almaya çalıştı. Ailelerlesohbet edildi. Sohbetlerde öğrencilerin öğrenimhayatları boyunca karşılaşacakları barınma sorunu,ulaşım sorunu, yemekhaneler ve okul yönetimitarafından kar alanı olarak görülerek ticarileştirilenalanlar hakkında tartışma fırsatı bulundu.

Bir çok üniversitede olduğu gibi son dönemde EgeÜniversitesi’nin de gündeminde olan, öğrencilerinkimlik bilgilerinin bankalara verilerek kişinin iznialınmadan çıkarılan banka kartı ve kredi kartınınmeşru olmadığı üzerinden ajitasyonlar gerçekleştirildi.Özel yurtların fiyatlarının 850 TL’ye kadar çıkmasınıncemaat yurtlarının elini kuvvetlendirdiği ve devletyurtlarının kontenjan azlığı üzerinde duruldu.

İstanbulİTÜ’de kayıtların başlamasıyla birlikte Maslak

Kampüsü’nde açılan Ekim Gençliği standındaAKP’nin parasız eğitim söylemini ve bununla birlikteemperyalist savaş ve saldırganlığı teşhir eden afişlerkullanıldı.

Gün boyunca üniversiteye yeni gelenlerlegerçekleştirilen sohbetlerde eğitimin paralılaştırılması,öğrencilerin barınma sorunu ve gelecek sorunutartışıldı. Diyarbakır’dan gelen bir öğrencinin akrabasıolan ve Tekel direnişine katılan bir işçi ile işçidirenişleri ve Tekel süreci üzerine sohbet edildi. Osüreçteki işçi-öğrenci dayanışması ile Tekel direnişininkazanımları ve yarattığı etki konuşuldu.

3 Eylül günü İstanbul Üniversitesi BeyazıtKampüsü Ana Kapı önünde stand açılarak yapılanbildiri dağıtımları sırasında öğrencilerle sohbetleredilirken, Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği’nin desatışları yapıldı.

Sabah saatlerinde ana kapı önünde açılan masada“Parasız eğitim” talebi ve “Suriye’deki emperyalistsavaş çığırtkanlığı” konusunu işleyer afişler asıldı.Gün boyunca Ekim Gençliği’nin yeni döneme ilişkinhazırladığı bildiriler öğrencilere ulaştırıldı.

5 Eylül günü Kadıköy-Kilise önünde açılan masayagençlerin yanı sıra işçi, emekçiler yoğun ilgigösterirken, parasız eğitim için imza çalışmasıyürütüldü.

Harçları kaldırarak parasız eğitimi getirdiğiyalanlarına başvuran AKP iktidarına karşı “Parasızeğitim için bir imza da sen at!” şiarıyla yürütülen imzaçalışması sırasında öğrencilerle, işçi, emekçilerlesohbetler edildi. Ayrıca Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliğisatışlarının da yapıldığı masada, gazete ve dergileryoğun ilgi görürken, satışlar sırasında gençler,

emekçiler maddi destek sundular.

AnkaraHacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde

kayıtların yapıldığı yer olan Kongre Merkezi’ndeerken saatlerden itibaren stant açan Ekim Gençliğiokurları broşürlerin dağıtımını gerçekleştirdiler.Faaliyet esnasında birçok öğrenci ve veli ile sohbetetme imkânı yakalayan genç komünistler barınmasorunundan, ulaşım sorununa kadar uzayantartışmalarda kapitalist düzenin teşhirini yaptılar.

Ekim Gençliği okurları kayıt, danışma veüniversite tanıtımı yapan diğer gençlik örgütlerininaksine emperyalist savaş ve diğer ülke-dünyagündemleriyle bağlantılı bir biçimde devrim vesosyalizmin propagandasını yaptılar. Ekim Gençliğistandına gelen birçok öğrenci Ankara’ya gelmedenönce cemaatlerin kendilerini telefonla arayarakyardımcı olmak istediklerini söylerken bu durumlailgili rahatsızlıklarını dile getirdiler. Dinci-gericicemaat örgütlenmeleri bu sene de HacettepeÜniversitesi’nde açık faaliyet yürütemediler.

Geçtiğimiz günlerde yurtsever-devrimci öğrencilerikaralayan açıklamalar yapan rektör Murat Tuncer destanda gelerek Ekim Gençliği okurlarının ‘halini-hatırını’ sordu. Bu durumu tepkiyle karşılayan EkimGençliği okurları Tuncer’e gereken cevabı verdiler.Tuncer “Ben onları size değil PKK’ye söyledim, sizPKK’li misiniz?” savunmasına da gereken karşılığıaldıktan sonra standdan ayrıldı.

4 Eylül günü de öğrencilerin, özellikle velileringenç komünistlerin standına ilgisi yoğundu. Özelliklebir Ulucanlar direnişçisi ile Ulucanlar Katliamı veHabipler üzerine gerçekleştirilen sohbet oldukçaanlamlıydı. Cemaat örgütlerinin barınma ve yurtlarkonusunda mağdur olan aileleri belirleyip ikna etmeçabalarının fark edilmesi üzerine yapılan müdahale ilebirlikte kısa süreli gerginlik yaşanırken bu durum günboyunca teşhir edildi.

ODTÜ’de de kayıtların ilk gününde çalışmayapmaya başlayan Ekim Gençliği okurları kayıtmerkezi olan Kültür ve Kongre Merkezi’nin önündestant açtılar. Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışınınyapıldığı stant faaliyeti esnasında merkezimateryallerin dağıtımı da yapıldı. Sabah saatlerinde

çalışma yapmaya çalışan cemaatlerin bu girişimiODTÜ’de de engellenirken dinci-gericiliğin teşhiri günboyunca yapıldı. Ekim Gençliği standına gelen birçoköğrenciyle tanışan genç komünistler harçlarınkaldırılması ve gençliğe yönelen saldırılarla ilgilianlamlı sohbetler gerçekleştirdiler. Standa velilerinilgisi de oldukça anlamlıydı. Emekçilerle Suriye’yeyönelik savaş planları hakkında uzun tartışmalaryapıldı.

4 Eylül günüyse ÖGB’nin tacizi boşa düşürüldü.Stantları tek tek dolaşan ÖGB şefi kimlik kontrolüyaptı. Genç komünistlerin kimlik göstermeyi

reddetmesi üzerine yeni YÖK yönetmeliğini hatırlatanşef rektörlükten ‘izni olduğu’ için standınkaldırılmasını istedi. Kendisine gereken cevabınverilmesi üzerine ise alandan uzaklaştı.

Ankara Üniversitesi Tandoğan Kampüsü’ndekayıt çalışması yürüten Ekim Gençliği okurlarıkayıtların yapıldığı Aziz Kansu binasının önünde stantaçtılar. Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışınınyapıldığı çalışma boyunca merkezi broşürlerindağıtımını da gerçekleştirdiler. Sabah saatlerindestantlara gelen rektör yardımcısının devrimcilere çadırkiralamaya çalışması tepkiyle karşılandı. Rektöryardımcısının “Sağcılar dışarıda bekliyor, onlar dastant açmak istiyor” sözleri karşısında ilerici vedevrimci öğrencilerin bu duruma izin vermeyeceklerinibelirtmeleri üzerine saldırganlaşması da dikkat çekti.Çeşitli bahanelerle ÖGB’lere stantları dağıtma emriniveren rektör yarımcısının bu girişimi alınan toktutumla birlikte boşa düşürüldü.

Ekim Gençliği / İzmir-İstanbul-Ankara

Ekim Gençliği’nin kayıt dönemiçalışmalarından...

ÖSYM’nin her yanı dökülüyor

“Bozuk düzende sağlam çark olmaz” sözünün en iyi oturduğu kurum hiç kuşku yok ki ÖSYM. ÖSYMözellikle son 2 yıldır yaptığı sınavlarla çürümüş düzenin tüm özelliklerini gösterdi. Son olarak da hakim vesavcılık sınavının iptali, kurumun zaten kalmamış ciddiyetinin son kırıntılarını da süpürdü. Burjuva basın dahikurumu alay konusu yapmaktan geri durmadı.

6 Mayıs’ta yapılan Avukatlar İçin Adli Yargı Hakim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı ÖSYM tarafından 8gerekçe gösterilerek iptal edildi. Açıkça kopya çekildiği söylenmemesine rağmen sınav sonuçlarındaki şüphelidurumların ifade edildiği gerekçeler incelendiğinde bir usulsüzlük yaşandığı rahatlıkla görülebiliyor. Açıklananmaddelerde de geçmişte başarısız olan bir dizi adayın bu yıl dereceye girmesi ve yakın akrabaların benzeryanıtlar vermesi gibi çok sayıda gerekçe yer alıyor.

Sınav üzerine ilk şaibe sınavdan bir ay kadar sonra CHP Konya Milletvekili Atilla Kart tarafından ortayaatılmıştı. Kart Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş ve soruların AKP yandaşlarınadağıtıldığını ifade etmişti. Ancak ÖSYM yetkilileri hızla iddiaları yalanlamıştı. Son gelişmelerin ardındanAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattığını duyurdu.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012Gençlik hareketi20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Gençlik harçlara karşıalanlarda!

Sermaye devletinin harçları kaldırmasının ardındanyaratmaya çalıştığı “parasız eğitim” yanılgısı çokgeçmeden boşa düşürüldü. Harçların kaldırılmasınoyununa kanmayan üniversiteler parasız eğitim talebiile birçok ilde eylem yaparken, özellikle ikinci öğretimöğrencilerinin ödediği harçların kaldırılması talebinintemel gündem olduğu gözlendi.

MersinGençlik Muhalefeti’nin, harçların tamamen

kaldırılması için çeşitli illerde yaptığı eylemlerinMersin ayağında polis terörü yaşandı.

30 Ağustos günü Tevfik Sırrı Gür Lisesi yanındatoplanan ve “Tüm harçlar kaldırılsın! Kamusaldemokratik üniversite istiyoruz” pankartı açan GençlikMuhalefeti üyeleri, ikinci öğretimlerden harçlarınkaldırılmamasını protesto etmek istedi. “AKP elinieğitimden çek”, “Müşteri değiliz, öğrenciyiz” dövizleritaşıyan öğrencilerin yürüyüşüne polis izin vermedi.Öğrencilerin dağılmasını isteyen yaklaşık 200 çevikkuvvet ekibi, çıkan arbedede öğrencileri yaka paçagözaltına aldı.

Polisin saldırısı sonucunda 14 öğrenci gözaltınaalındı.

İstanbul31 Ağustos günü İstanbul’da yapılan eylemle ikinci

öğretimlerin harçlarının kaldırılması talebi yükseltildi.Sosyal paylaşım siteleri üzerinden örgütlenen

eylemde biraraya gelen binlerce üniversiteli TaksimTramvay Durağı’ndan Tünel’e kadar yürüdü.

Ailelerin ve çevredekilerin de destek verdiğiyürüyüşün ardından Odakule önünde basın açıklamasıyapıldı. Kitle adına açıklamayı okuyan Utku Oğul“Harçlar, pazarlığı olmaksızın kaldırılmalıdır. Parasızeğitimin gerçekleşmesi için; başta harçlar olmak üzereulaşım, barınma, beslenme ve sağlık gibi temel yaşamihtiyaçları üniversitelilere parasız olarakkarşılanmalıdır” dedi.

Açıklama, harçlar tümüyle kaldırılıncaya kadareylemlerin devam edeceği belirtilerek sonlandırıldı.

Ankara31 Ağustos günü Ankara’da “İkinci öğretimde

harçlar kaldırılsın: Harçlara hayır!” pankartıyla Yüksel

Caddesi’nden Başbakanlık önüne yüründü.Öğrenci hareketinin militanlaşmasından korkansermaye devleti eylemin ‘sorunsuz’ geçmesi içinnormalde yürüyüşe izin vermedikleri Başbakanlıkgüzergahını bile açtı. Başbakanlık önünde okunanbasın açıklamasında harçların birinci öğretim ve açıköğretimde kaldırılmasının açık bir aldatmaca olduğuvurgulandı.

Harçların kaldırılması aldatmacasının eğitiminticarileşmesinin bir ayağı olduğu açıklandı. Ayrıca enyüksek harcı ödeyen ikinci öğretim öğrencileri içinharçların kaldırılmamasının büyük bir eşitsizlikolduğu, kaldırılan harçların da bugüne kadar ‘parasızeğitim’ talebini yükselten ve bunun için tutuklananöğrencilerin mücadelesi olduğu açıklandı. Harçlarıntamamen kaldırılması ve eğitimin tamamen parasızhale getirilmesi talebiyle açıklama son buldu.Ardından birinci öğretim ve ikinci öğretimden bireröğrenci konuşma yaptı. Konuşmalarda mücadeleyibirleştirme vurgusu öne çıktı. Ekim Gençliği’nin dedestek verdiği eyleme birçok ilerici kurum katıldı.

Adana5 Eylül günü Genç Sen bileşenleri tarafından

Barajyolu Ziraat Bankası önünde basın açıklamasıgerçekleştirildi. Yapılan açıklamada öğrencilerin genelsorunları belirtilerek, AKP hükümetinin altı boşaçıklamalarla insanları aldattığı vurgulandı. Ayrıcaparalı eğitimin yalnızca harç paralarından oluşmadığısöylenerek ulaşım, barınma, beslenme gibi temelihtiyaçlarla öğrencilerin müşteri yerine konulduğusöylendi. Devamında ikinci öğretimlerden, uzaktaneğitim görenlerden, yüksek lisans ve doktoraöğrencilerinden harç alınmaya devam edileceği içinharçları kaldırma söyleminin bir aldatmaca olduğubelirtildi.

Sonrasında bildiri dağıtılarak devam edenaçıklama, halaylarla sona erdi.

Polisten kayıt haftasıseferberliği!

Bu hafta başlayan üniversite kayıtlarınapolisde yoğun ilgi gösterdi. Birçok üniversitedestand açan polisler, dağıttıkları “uyarı broşürleri”ile üniversiteye yeni gelen öğrencileri “uyardılar!”

“İlk adımda dost eli” şiarlı çalışmadaöğrencilere kek, kitap ayracı, bloknot gibi çeşitliikramlarda bulunulurken broşürler ile gençler“terör örgütleri” hakkında bilgilendiriliyor.Broşürlerde örgütlerin kullandığı iddia edilenyöntemler sıralanarak gençlerden dikkatliolmaları, en ufak sorunlarında polisi aramalarıisteniyor.

Ailelere yönelik olarak hazırlanan broşürleri dedağıtan polisler, ailelerin ortaya koyduğu emeğinve fedakarlığın üzerinden duygu sömürüsüyaparak, gençlerin “devlet ve millet” için yararlıbireyler olarak yetiştirilmesi konusunda‘ellerinden geleni yapacaklarını’ iddia ediyorlar.

Polisler kampüslerde cirit atıyor

“İlk adımda dost eli” standları birçoküniversitede kuruldu. Adıyaman’ın Kahtailçesinde polisler öğrencilere yiyecek ikramındabulunduktan sonra “uyarı broşürlerini” dağıttılar.Düzce’de de ailelere bildiriler dağıtılırkenöğrencilere de üzerinde “uyarılar” yazanbloknotlar hediye edildi.

Muğla ve Ardahan’da da çalışma yapanpolisler, ailelere ve öğrencilere “Bizi çekinmedenarayabilirsiniz” dediler.

Yozgat Emniyet Müdürlüğü ve TerörleMücadele Şube Müdürlüğü ekipleri ise “Emniyet-üniversite işbirliğini pekiştirmek” adı altındayaptıkları çalışmada öğrencilere “terörle ilgili”bildiri dağıttılar. İTÜ’de de sivil polislerinöğrencilerin telefon numarasını alarak “sen bizimişimize yararsın” gibi sözler söylediği öğrenildi.

“Öğrenci dostu” polis!

Yeni gelen öğrencilere “dost” görünmeyeçalışan polisin aynı dönemde yaptığı icraatları isegerçek yüzünü ortaya seriyor. Eskişehir veAnkara’da stand açmak isteyen öğrencileresaldırıyor, gözaltına alıyor.

Bunun da ötesinde, polis üniversitedeki hertürlü hak arama eyleminin karşısına dikiliyor. Entemel hakları için eylem yapan öğrencilerkarşısında polisi buluyor.

Polis üniversitelerdeki her türlü kirli işi dedoğrudan yönlendiriyor. Gençliğe yozlaşmayıdayatan sermaye düzeninin bütün kirliicraatlarının üniversitelerdeki uygulayıcısı oluyor.

Şimdi de “terör örgütü” yaftalaması iledevrimci ve ilerici gençlik örgütlerini karalamaya,yeni gelen öğrencilerin gözündemarjinalleştirmeye çalışıyor. Bunun için de adiceyalanlara başvurarak sözde imaj tazeliyorlar.

Üstelik bununla da yetinmeyen çapulcu sürüsüöğrencileri ihbarcılığı ve ajanlığa teşvik ediyor.Polisin bu uygulaması düzenin gençlikten duyduğukorkunun dolaysız bir sonucudur. Ama nasılyıllardır mücadeleyi bitirmeyi başaramadılarsabugün de tüm bu soysuz yöntemlerine rağmenbaşarıya ulaşamayacaklardır.

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21GüncelSayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

İstanbul Kadıköy’de gerçekleştirilen 1 Eylülmitinginde Suriye’ye yönelik emperyalist savaş vesaldırganlığa ve Kürt sorununda inkar ve imhasiyasetine yönelik tepki vardı.

Kürt sorununda “barış” ve “çözüm” vurgularınınöne çıktığı mitingde “işçilerin birliği halklarınkardeşliği” vurgusu zayıf kalırken Suriye’ye yönelikemperyalist müdahale planları ve savaş çığırtkanlığıteşhir edildi. Mitinge yaklaşık 5 bin kişi katıldı.

Tepe Nautilus ve Haydarpaşa Numune kollarındakortejlerin oluşturulmasının ardından iki koldanKadıköy İskele Meydanı’na yürüyüş başladı.

Tepe Nautilus kolu

Mitingin örgütleyicilerinden İstanbul Tabip Odası,KESK İstanbul Şubeler Platformu, DİSK İstanbulMerkez Temsilciliği, TMMOB İstanbul İlKoordinasyon Kurulu, İHD İstanbul Şubesi, ÖDP,Halkevleri, TKP 1920 ve UİD-DER Tepe Nautiluskolunda toplanırken Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP), Mücadele Birliği, Çağrı, Köz,FHDD, Alınteri, İşçi Mücadele Derneği de bu koldatoplandı.

1 Eylül mitingine direnişçi işçiler de anlamlı birkatılım sağlayarak patronlara karşı yükselttiklerimücadelenin taleplerini “işçilerin birliği halklarınkardeşliği” şiarıyla birleştirdiler.

Esenyurt, Kıraç ve Gebze’deki DHL Lojistikdepoları önünde direnişlerini sürdüren TÜMTİS üyesiişçiler, Hava-İş Sendikası üyesi THY işçileri vedirenişçi Hey Tekstil işçileri de pankartlarıyla mitingdeyerlerini aldılar. Bu kortejde işçi sendikaları içerisindeen kalabalık katılımı TÜMTİS gösterdi.

BDSP: Gerçek barış sosyalizmde!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) ise“Emperyalist savaşa, ırkçı faşist saldırganlığa karşıyaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği! / Bijîyekîtiya karkeran, biratîya gelan!” pankartı ileyürüyüşteki yerini aldı. Komünistlerin kızıl flamalıkortejinde “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” vegerçek barışın sosyalizmde olduğu vurgularınınyapıldığı sloganlar atıldı. BDSP kortejinden “Marks,Engels, Lenin yaşasın devrim ve sosyalizm!”,“Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak!”sloganları atıldı.

KESK’e bağlı sendikaların üyelerinin yürüdüğükortejlerde “Emek ve barış tutsaklarına özgürlük” ve“KESK’li kadın tutsaklar onurumuzdur” pankartlarıtaşındı.

İstanbul Tabip Odası üyesi hekimler ise “Savaşa veişgale hayır” pankartı arkasında yürürken mimar,mühendis ve şehir plancıları ise “TMMOB” yazılıpankart arkasında “Savaşa hayır barış hemen şimdi”dövizleriyle yer aldılar.

Numune kolu

Halkların Demokratik Kongresi (HDK)bileşenlerinin yürüdüğü bu kolda katılımın ana

gövdesini BDP kortejleri oluşturdu. Yürüyüş kolundaKürt kadınları renkli katılımlarıyla dikkat çekerkenBDP’nin Zeytinburnu, Fatih, Sultanbeyli, Sultangazi,Gaziosmanpaşa, Beyoğlu, Bahçelievler, Beylikdüzü,Ataşehir, Bağcılar, Esenyurt, Şişli, Küçükçekmece ilçeörgütleri de kitlesel kortejlerle arka arkayasıralandılar.

Bu kolda BDP kortejlerinin dışında EDP, EMEP,ESP, SDP, SODAP, Kaldıraç, Partizan, Söz ve Eylem,Komünist Zemin de pankart ve flamalarıylasıralandılar.

AKP karşıtlığı öne çıktı

Miting programı, alana girişlerintamamlanmasının ardından başladı. İlk olarak,savaşlarda ölen gençlerin anısına saygı duruşu yapıldı.

Miting Tertip Komitesi adına açılış konuşmasınıAtilla Özdoğan yaptı. Kitleyi selamlayan Özdoğan, butopraklarda birçok farklı mezhebin birlikte yaşadığınısöyleyerek mitingi örgütleyen kurumlarıntemsilcilerini sahneye çağırdı ve hep birlikte kitleselamlandı.

Mitingde konuşma yapan sanatçı Hilmi Yarayıcı,Hatay’da Suriyeli işbirlikçilerin yarattığı atmosferiaktardı. Hatay’da sınır diye birşey kalmadığını belirtenYarayıcı, eli kanlı katillerin Hatay halkını tehditettiklerini ve hergün tekbir sesleriyle Suriye’de insankesip geri geldiklerini söyledi. Hatay’da sanatçılartarafından hazırlanan ortak deklarasyonu okuyanYarayıcı’nın konuşması, kitle tarafından “KatilErdoğan!” sloganı ile karşılandı.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri AliÇerkezoğlu ise anadilde eğitim ve anadilde sağlıktallepleri karşılanmayarak onlarca Kürt ve Türkgencinin ölümüne neden oldunduğunu ifade ederekonurlu barış taleplerini vurguladı. Çerkezoğlu, “Busavaş ortamı işçilerin kıdem tazminatını gasp ediyor,bölgesel asgari ücretle Kürt emekçilerini daha ucuzaçalıştırmayı hedefliyor, bu ülkenin halkları için barışistiyoruz” dedi.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı ÜmitEfe, ÖDP İstanbul Şube Başkanı Avni Gündoğdu,

Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ve TKP 1920adına Yusuf Türkoğlu birer konuşma yaptı.

BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderçözüm için müzakere sürecinin işlemesi gerektiğinisöyledi ve “AKP yalan söylüyor. Halklar barış istiyor.An serkeftin an serkeftin!” dedi. BDP Eş GenelBaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürtçe selamlama ilebaşladığı konuşmasında dünyanın her yerindeezilenlerin öldürülmesinin nedeninin sömürününsürdürülmesi olduğunu söyledi.

Erdoğan’ın Beşar Esad’la yaptığı konuşmalarıkitleye dinleten Demirtaş, “Bu konuşmayı yapan adambana yalancı diyor. Bu konuşmayı yapan adamBDP’liler samimi dürüst değildir, siyasetçi milletvekilideğildir diyor. Bu adam, Suriye ve Esad’a karşı,herkesten daha hızlı savaşa koşuyor” dedi.

Demirtaş, konuşmasını Suriye Kürdistanı’ndakiözgürlük mücadelesini ve Hatay’daki emekçilerintaleplerini selamlayarak bitirdi.

Grup Emeğe Ezgi’nin sahne almasıyla devam edenmitingde Bandista ve Agire Jiyan da şarkı vemarşlarıyla yerini aldı. Mitingde ayrıca, Reha Eskidirde vicdani reddini açıkladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Antakya’da kitlesel 1 Eylül mitingiSuriye’ye yönelik emperyalist müdahale ve saldırganlık planlarının merkez üssü olarak kullanılan

Antakya’da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde miting gerçekleştirildi. Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformu’nun örgütlediği mitinge binlerce kişi katıldı. HDK İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı

Tonbul, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’un da konuşma yaptığı mitingde Suriye’yeyönelik müdahaleye izin verilmeyeceği söylendi.

Eğitim Sen Hatay Şubesi önünde bir araya gelen binlerce kişi yürüyüşe geçti. Kitlenin önü polis barikatıylakesildi ancak polis barikatı kısa sürede geri çekildi ve yürüyüş devam etti.

Saray Caddesi’ndeki mitingde basın açıklamasını Suriye’de Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformuadına Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap okudu.

Matkap, AKP’nin Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleye taşeronluk yaptığını belirtti. Hatay kentinin ElKaide ve benzer dinci örgütlerin yuvası haline getirilmesine izin vermeyeceklerini söyleyen Matkap, ABDemperyalizmine ve onun taşeronu AKP iktidarına karşı herkesi sokağa ve mücadele etmeye çağırdı.

Basın açıklamasının ardından tertip komitesinin eylemi bitirmek istemesine rağmen eylemcilerin bir kısmıUlus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Kitlenin önü tekrar polis tarafından kesildi. Kitlenin dağılmasıyönündeki polis tehditlerinin ardından kitle eyleme son verdi.

01 Eylül 2012 / Kadıköy

Emekçiler emperyalizme ve kirli savaşa karşı alanlarda...

Gerçek ve kalıcı barışsosyalizmde!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012Güncel

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde çeşitli kentlerdealanlara çıkan işçi ve emekçiler Suriye’ye yönelikemperyalist müdahaleye ve saldırganlık planlarına tepkigösterdiler. Kürt sorununda inkar ve imha siyasetinin öneçıktığı eylemlerde mücadele çağrısı yapıldı.

Kayseri’de 1 Eylül açıklaması

1 Eylül, Kayseri’de basın açıklamasıyla karşılandı.BDSP, KESK, DİSK, HDK, Devrimci 78’lilerPlatformu, Eğit-Der, Alevi Kültür Merkezi ve HacıBektaş-ı Veli Kültür Derneği’nin de içinde yer aldığı 1Eylül Platformu bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını platform adına KESK DönemSözcüsü Özdal Yıldırım Suriye’ye demokrasigetirilmesini bu kadar önemsediğini söyleyen AKP’ninSuudi Arabistan, Ürdün ve Katar gibi krallık-şeyhlikleyönetilen ülkelerle hangi zeminde yan yana gelerekSuriye’ye karşı yürütülen operasyonların merkezinde yeraldığını bu halka anlatması gerektiğini söyledi.

Adana’da 1 Eylül mitingi

Adana’da 1 Eylül mitingi için Uğur MumcuMeydanı’na yüründü. KESK, DİSK, TMMOB gibi emekve meslek örgütleri ile mitingin imzacısı diğer örgütlerkendi pankartlarıyla yürüdü.

Miting boyunca Kürt sorununa demokratik çözüm ve“Ortadoğu’da emperyalist müdahaleye ve Suriye ilesavaşa hayır” vurgusu öne çıktı. Miting programıenternasyonal marşının eşliğinde yapılan saygı duruşu ilebaşladı.

Sonrasında miting tertip komitesi adına Güven Boğatarafından bir konuşma yapıldı. Konuşmada barış vekardeşlik vurgusu öne çıkarken Kürt halkının yaşadığızulmün, Alevi emekçilerin maruz kaldığı ayrımcılığınteşhiri yapıldı.

Sonrasında BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken ileHDK Genel Meclis Yürütme Kurulu üyesi Saruhan Oluçbirer konuşma yaptılar. Arkasından Mezopotamya KültürMerkezi Müzik Grubu’nun sahne almasıyla miting sonbuldu.

Kitle alandan ayrılırken polis ortamı terörize etmeyeçalıştı. Bunun üzerine mitingin yapıldığı meydandanşehrin merkezine kadar giden caddede mitingden dönenve kaldırımda yürüyen halka karşı polis kordonuoluşturuldu. Polis ana caddeyi kapatarak merkezi yolboyunca terörize bir ortam yarattı. Polis tarafındantrafiğe kapatılan yol nedeniyle Adanalı emekçiler veçevrede bulunan halk tepki gösterdi.

Mitinge 2000’in üzerinde kişi katıldı. Mitingesendikaların ve meslek örgütlerinin katılımının sınırlıolduğu gözlenirken, miting alanında Kızıl Bayrakgazetesinin satışı gerçekleştirildi.

Bursa’da 1 Eylül yürüyüşü

Bursa’da gerçekleştirilen 1 Eylül eylemi Bursa BarışPlatformu tarafından düzenlendi. Setbaşı’nda toplanan

sendikalar ve ilerici kurumlardan KESK’ ile BirleşikMetal ve Emekli Sen’in katılımı dikkat çekti.

Buradan Kent Müzesi’ne yüründü.Yürüyüş sürerken miting alanında toplanan faşistler

provokasyon girişiminde bulundu. Küfürler ve ırkçısloganlar savuran faşist güruh polis tarafındanuzaklaştırıldı.

Kitlenin Kent Müzesi’ne gelmesiyle beraber mitingbaşladı. Selamlamanın ardından AKP’ninemperyalistlerin taşeronluğunu yaptığı söylenirken,demokrasi ve insan hakları söylemleri arkasındanSuriye’ye yönelik saldırganlığı teşhir edildi. Suriye’ninLibya olmayacağı ifade edildi.

Eylem savaş karşıtlarının birlikte mücadele etmedavetinin dile getirilmesiyle son buldu.

Açıklamanın ardından müzik dinletisi verildi.Çekilen halaylarla eylem sona erdi.

500’ü aşkın kişinin katıldığı eylem coşkulu biratmosferde geçti. Aralarında KESK Bursa ŞubelerPlatformu, DİSK Marmara Bölge Temsilciliği, TÜMTİS,TMMOB İKK, Halkevleri, ÖDP, CHP, HDK gibisendika ve ilerici kurumların bulunduğu Bursa BarışPlatformu’nun gerçekleştirdiği eyleme BDSP de destekverdi.

İzmir’de 1 Eylül mitingi

HDK tarafından örgütlenen 1 Eylül mitingi içinCumhuriyet Meydanı’nda toplanan kitle, GündoğduMeydanı’na yürüdü.

En önde HDK pankartı yer alırken TKP 1920, AleviBektaşi Federasyonu, KESK, TÜMTİS ve devrimci-ilerici kurumlar yürüyüşteki yerlerini aldı.

BDSP, “Emperyalist savaş ve saldırganlığa, ırkçı-şoven kışkırtmalara karşı yaşasın işçilerin birliğihalkların kardeşliği!” şiarlı pankart ve BDSP flamalarıylaTÜMTİS’in ardından kortejdeki yerini aldı.

Açıklama Türkçe ve Kürtçe okundu. Kürt sorunununsilahla değil ancak müzakere ile çözüleceği ifade edildi.Basın metninin ardından BDP Milletvekili Sırrı Sakık birkonuşma gerçekleştirdi.

Sakık konuşmasında Batı Kürdistan’da Kürtler içinhak-hukuk olduğundan bahsetti.

KESK Şubeler Platformu adına Veli Atanur ve AleviBektaşi Federasyonu adına Mustafa Aslan konuştu.Konuşmalarda, son dönem artan saldırganlığa, linçlereve Alevilere yönelik saldırılara karşı ortak tepki örmeküzerinde duruldu.

Son olarak sahneye Ferhat Tunç çıktı ve mitingçekilen halaylarla bitirildi. Miting alanında Kızıl Bayraksatışı da yapıldı.

Ankara’da 1 Eylül mitingi

Ankara Emek ve Demokrasi güçleri imzası ileörgütlenen miting için Toros Sokak’ta buluşuldu.

En önde üç dilde (Kürtçe, Arapça ve Türkçe) “İçerdedışarda savaşa hayır” pankartı açıldı. Açılan pankartınarkasında sırası ile DİSK, KESK, ATO, TMMOB, HDK,

Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, SDH, BDSP, TKP1920, ESP, SDP, BDP, Odak, Kaldıraç, Alınteri, TKP,EHP, ÇHD, İHD ve ÖDP konumlandı. KolejMeydanı’na gelindiğinde saygı duruşunda bulunuldu.

Saygı duruşunun ardından Ankara Tabip OdasıBaşkanı Selçuk Atalay, egemenlerin Ortadoğu’dasaldırılarını özgürlük ve demokrasi söylemi adı altındagizlemeye çalıştığını belirtti.

Selçuk Atalay’ın konuşmasının ardından sahneye2008 yılında çatışmada yaşamını yitiren HPG’li Bager’inannesi Fatma Temel ile çatışmalarda asker olan yeğenini1994 yılında Yüksekova’da yaşanan çatışmada kaybedenSelvinaz Göçmez çıkarak kısa birer konuşma yaptı.Fatma Temel, Kürtçe yaptığı konuşmada, 1 Eylül’ünbarışa vesile olmasını ve artık savaşın durmasını istedi.Asker yakını Selvinaz Göçmez ise, Türk halkının savaşıçözemediğini belirterek, “Yeğenim geldiği zaman bizecenazesini göstermediler. Biz savaşı yeğenimdeöğrendik” dedi.

Yapılan konuşmaların ardından Bandista’nın ezgileriile miting son buldu.

Komünistler mitinge “Kapitalizm savaş, sömürü,barbarlık düzenidir-Gerçek barış sosyalizmde” pankartıve kızıl BDSP flamaları ile katıldılar.

Mitingde göze çarpan bir diğer nokta da alanagirildikten sonra dağılma yaşanması ve nicel olarakkatılımın 2500 olmasıydı.

Manisa’da 1 Eylül yürüyüşü

Manisa Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri“Emperyalist savaşa hayır” yürüyüşü gerçekleştirdi.

Ulupark’ta bir araya gelen platform bileşenleriManolya Meydanı’na yürüdü.

Basın açıklamasıyla emperyalizmin Ortadoğu’daestirdiği terör ve savaş politikalarına tepki gösterilirken,AKP hükümetinin Suriye müdahalesi üzerinden müdahilolmak istediği kanlı savaş lanetlendi. Aynı zamanda 1Eylül’ün faşizme karşı ve emperyalist savaşpolitikalarına karşı mücadelenin büyütülmesi,emperyalistlerin yıkım ve savaş politikalarına karşıhalkların kardeşliği şiarının yükseltilmesi için önemli birgün olduğunun altı çizildi.

Kızıl Bayrak / Kayseri-Adana-Bursa-İzmir-Ankara-Manisa

1 Eylül’de emperyalist savaş vesaldırganlığa öfke...

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012 Dünya

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Kürt halkıalanlardaydı. Van’daki bölge mitingi kitlesel birkatılımla geçerken miting sonrası polisle kitlearasında çatışma yaşandı. Diyarbakır’da ise Türkdevletinin askeri operasyonları protesto edildi.

Van

Van’da düzenlenen bölge mitingine Ağrı, MuşKars, Ardahan’dan gelen binlerce kişi de katıldı.

Belediye Garajı’nda düzenlenen mitinge üçkoldan yürüyerek gelindi. BDP Van MilletvekiliÖzdal Üçer kısa bir konuşma yaptı.

Üçer’in ardından konuşan DTK Eş GenelBaşkanı ve Van Milletvekili Aysel Tuğluk, tutukluVan Belediye Başkanı Bekir Kaya ile cezaevindegörüştüğünü belirterek, Kaya’nın selamlarınıaktardı.

Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış tecridinkaldırılmasıyla kalıcı barışın sağlanacağınısöyleyen Tuğluk, barışı ve barış ortamınıbeklemediklerini, kendi öz güçleriyle ‘DemokratikÖzerk Kürdistan’ı yaratacaklarını söyledi.Konuşmalardan sonra dağılan kitle ile polisarasında çatışma çıktı. Polisin barikat içinkullandığı bariyerlere el koyan gençler, gazbombası ve tazyikli suya taşlarla karşılık verdi.

Diyarbakır’da kitlesel miting

Diyarbakır’da kitle örgütleri, siyasi partiler vedernekler tarafından organize edilen 1 Eylül mitingiİstasyon Meydanı’nda onbinlerce kişininkatılımıyla yapıldı.

Mardin, Şırnak, Batman ile çevre ilçelerden dekatılımın olduğu miting başlamadan önce meydanıdolduran onbinlerce kişi burjuva medyanınsaldırgan yayın politikasını hedef alarak hep birağızdan, “Kanal D tamam mı?..” şeklinde sloganattı.

Mitinge, BDP’li milletvekilleri ve belediyebaşkanlarının yanısıra, DİSK, TMMOB, İHD,78’liler Girişimi, EMEP, ESP, HDK DiyarbakırTemsilciliği, Barış Anneleri İnisiyatifi, Meya-Derkendi amblem ve flamalarıyla katıldı. Meydandaaynı şekilde, Roboski’de yaşamını yitirenköylülerin fotoğrafları ile kirli savaşta öldürülenKürt çocukların fotoğrafları taşındı.

Mitingde söz alan Diyarbakır BüyükşehirBelediye Başkanı Osman Baydemir de, asker-gerilla ölümü ve tecridin çözüm olmadığınıbelirterek çözümün müzakereden geçtiğini söyledi.

MKM’li sanatçılar ile diğer Kürt sanatçılarınsahne aldığı miting coşkusu devam ederken, alanıdolduran onbinlerce kişi hep bir ağızdan çalınanmüziklere, söylenen türkülere eşlik etti.

Son olarak konuşan Diyarbakır MilletvekiliNursel Aydoğan da, Erdoğan’ın ‘Kürt sorunuyoktur’ sözlerini eleştirerek, “Ey Başbakan, eyAKP’liler, buradan size sesleniyorum. Bizim safımızo gün değil, çoktan bellidir. Safımız, ezilenlerinyanıdır, Kürt halkının yanıdır, Kürt özgürlükmücadelesinin yanı, Roboski ailelerinin yanıdır. Sizsafınızı belirleyin” dedi.

1 Eylül Dünya Barış Günü, Avrupa’da da eylem veetkinliklerle karşılandı. Essen, Frankfurt veStuttgart’ta yapılan eylem ve etkinliklerdeemperyalist savaş ve saldırganlığa yönelik tepki öneçıktı.

EssenBİR-KAR, MLPD, YEK-KOM ve Halkın Fedaileri

örgütleri tarafından ortak olarak düzenlenenmiting şehir merkezinde gerçekleştirildi. Etkinliksavaş karşıtı ve devrimci direnişi anlatan,dünyanın değişik ülkelerinden derlenmiş bir müzikdinletisi ile başladı. Ardından kurumlar adınayapılan konuşmalarda genel olarak savaş karşıtıve emperyalist saldırganlık ön plana çıkarılırkenözellikle bugün Suriye üzerine oynanan oyunlaradikkat çekildi.

BİR-KAR adına yapılan konuşmada ise ilk olarak 1 Eylül‘ün tarihsel öneminedikkat çekildi. Devamla yaşadığımız ülkelerde 1 Eylül etkinliklerinin içinin boşaltılarak onun sadece hümanistbir barış günü etkinliğine dönüştürülmesi tehlikesine değinildi. 1 Eylül‘ün tarihsel olarak Hitler faşizminitoprağa gömen başta komünistler olmak üzere devrimci dünya halklarının mirası olduğuna, onun için de asılolarak kapitalist barbarlığa ve emperyalist savaşa karşı sosyalizm mücadelesinin yükseltildiği birgün olarakkutlanılması gerekliliğine dikkat çekti. Konuşmanın devamında ise emperyalistlerin özellikle büyük Ortadoğuplanları, buna bağlı olarak Suriye‘ye yönelik emperyalist sömürgeci politikaları anlatıldı. Sonuç olarak gerçekve kalıcı bir barışın ancak sosyalizmde mümkün olduğu ve 1 Eylül etkinliklerinin bu mücadeleye hizmetetmesi gerektiği belirtilerek konuşma bitirildi.

Devrimci marşların söylenmesinin ardından bitirilen etkinliğe yüze yakın emekçi katıldı.

FrankfurtMLPD, BİR-KAR ve ATİK’in içinde yer aldığı ve şehrin işlek caddesi Hauptwache’de yapılan mitingde 1

Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla genel olarak savaşa, emperyalist saldırganlığa ve özel olarak da Suriye’deyaşanan sürece ve burada yaşanan iç karışıklıklar dolayısıyla çeşitli emperyalist güç odaklarının bölgeüzerindeki hegemonya savaşlarına vurgular yapıldı. Bu etkinliğe toplamında 80 civarında kişi katıldı.

Öte yandan bu etkinlikten bir saat sonra başka bir noktada başlayan ve sayıları yaklaşık 1000 kişiyi bulan,büyük çoğunluğunu Esad’ı destekleyen Suriyelilerin oluşturduğu, Türkiyeli gruplardan İşçi Partililer’in bölgedüzeyinde katılım sağladığı bir etkinlik gerçekleştirildi. DİDİF, Alevi Dernekleri ve Bağımsız Türkiye Girişimigibi bazı grupların organizasyonda isimleri olmasına rağmen yürüyüşte örgütlü bulunmayışları dikkat çekti.Aynı zaman ve yerde yine polisin izin verdiği ve sayıları 300 civarında olan Suriyeli Esad karşıtı bir gurupla,diğer grup arasında zaman zaman gerilimli anlar yaşandı.

Ortak mitingden sonra MLPD, pankartlarıyla birlikte Esad lehine yapılan yürüyüşe katıldı.

StuttgartBİR-KAR, Courage, Deutsch Iranische Völkerfreundschaft-Solidarität Stuttgart, MLPD ve Rebell’in çağrısını

yaptığı eylemde, Barış Günü’nün anti-emperyalist karakteri vurgulanarak, gerçek ve kalıcı barışın kapitalist-emperyalist sistemde elde edilmesinin bir hayal olduğu gerçeğine dikkat çekildi.

Standların açılmasıyla başlayan ve konuşmalarla devam eden eylemde Filistin, Suriye, İran, Tunus,Kürdistan ve Türkiyeli göçmen anti-emperyalistler, Alman kardeşleriyle birlikte yer aldılar.

Yürüyüş kolunun önünde, “Yabancı ülkelerdekiAlman ordusu defolsun!” pankartı açıldı. Almanemperyalizminin saldırgan ve emperyalist amaçlarıyol boyunca yapılan konuşmalarla teşhir edildi.Katılımın renkliliği bakımından yürüyüş gerçekenternasyonalizmi sergiliyordu.

DGB’nin çağrısını yaptığı eyleme ise sendikabürokratları dışında katılım olmadı. Sendikabürokratlarıyla birlikte, 20-30 kişilik bir katılımvardı.

Yapılan eylemlerde, Türkiyeli diğer devrimciörgütler yer almadılar. Bu eylemle, Stuttgart yenibir eylemler dönemine girmiş oldu.

Kızıl Bayrak / Essen- Frankfurt - Stuttgart

Kürt halkıalanlardaydı

01 Eylül 2012 / Essen

Avrupa’da 1 Eylül eylem veetkinliklerinden...

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Dünya24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Güney Afrika’da grev yapan maden işçilerinindevletin kolluk güçleri tarafından katledilmesi, asalakpatronların dünyanın her köşesinde işçilere sömürü vekölelik dayattıklarını bir kez daha gösterdi. BaştaGüney Afrika olmak üzere çeşitli ülkelerde madenişçileri ve farklı sektörlerde çalışan işçiler grev vedirenişlerine devam ediyorlar.

Güney Afrika’da altın madeninde grev

Güney Afrika’da Gold Fields tekeline ait KDC altınmadeninde çalışan 46 bin işçiden 12 bini 29 Ağustosgecesinden bu yana grevde.Dünyanın dördüncü büyük altın üreticisi olan GoldFields tekeli, 2013 yılının ortasına kadar geçerli olantoplu sözleşme anlaşması bulunduğunu söyleyerekgrevi yasadışı ilan etti.

İşçilereaçılan dava durduruldu

Başkent Johannesburg’un kuzeyindeki Marikanaplatin madeninde polisin 34 maden işçisini hunharcakatletmesinin ardından olayla ilgili soruşturmabaşlatılmıştı. Öldürülen işçilerin sırtından vurulduklarıiddiası ile tutuklu 270 işçinin, arkadaşlarınınölümünden sorumlu tutularak haklarında davaaçılmıştı. Kameraların önünde işçilerin üzerine kurşunyağdıran polis hakkında ise hiçbir işlem yapılmamıştı.

Savcılık, büyük tepki çeken bu ithamın ardından“ölüme sebebiyet vermek’’le suçladığı işçilerhakkındaki soruşturmayı geçici olarak geri çektiğiniduyurdu.

Dünyanın üçüncü büyük platin üreticisine aitMarikana madeninde grev sürüyor. Patronun iştenatma tehditlerine rağmen 30 Ağustos’ta 28 binmadenciden sadece yüzde 6,6’sı işbaşı yaptı.

Kolombiya’da kömür ocaklarında grev

Kolombiya’da Glencore’daki La-Jagua kömürmadeninde işçilerin daha fazla ücret talepleri ile 19Temmuz’da başlattıkları grev sürüyor. Mahkemegrevin yasal olduğuna karar verdi ve patronun iddiasınıreddetti.

La Jagua yerüstü maden işletmesi ve burada yüksekenerji değeri ve düşük kükürt oranına sahip yüksek

değerde kömür işleniyor. Ocakta 2010’da 5 haftalıkyeni bir toplu sözleşme taleplerinin yükseltildiği grevgerçekleşmişti.

İspanya’da kömür ocaklarında grevler

İspanya’nın kuzeyindeki kömür havzasında çalışanmaden işçileri hükümetin kömür üretilmesinde gittiğikısıtlamaları protesto etmek için kendiliğinden grevegittiler. Grev büyük sendika konfederasyonu içinsürpriz oldu.

İtalya’da maden işçileri kazandı

İtalya Sardinya’da Connesa’daki Nuraxi Figusmadeni 40 maden işçisi tarafından işgal edildi. İşçiler,yanlarına aldıkları 350 kg. patlayıcı madde ile yerin

373 metre altına indiler. Madenciler taleplerinin kabuledilmemesi durumunda ocağı kendileri ile birliktehavaya uçuracaklarını açıkladılar. Diğer işçiler de,madene giden yollara metrelerce yükseklikte kömürleridökerek barikatlar kurdular.

İşçilerin bu eylemi, tekelin Sardinya’nıngüneybatısındaki Sulcis kömür ocağını kapatacağınıaçıklaması üzerine gerçekleşti.

Madenciler, Mari Monti’nin teknokratlarhükümetine boyun eğdirerek taleplerini kabulettirdiler. Sanayi Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada,Carbosulcis maden ocağının kapatılmaması talebikabul edildi. Bunun yerine, yeni teknolojik yatırımlarve ocağın yenilenmesine gidilecek. Direniş taleplerinikabul ettiren madenciler, Sanayi Bakanlığı ilevardıkları mutabakata bağlı olarak, yeraltındakurdukları barikatı kaldırdılar.

Yerin 400 metre altında barikat kurarakdirenişlerini başlatan işçiler, “Hükümet madeni

kapatmayacağına dair bize garanti verene kadarburadan çıkmayı düşünmüyoruz. Ölene dek buradakalabiliriz’’ diyerek, ekmek ve onur kavgasından geriadım atmayacaklarını açıklamışlardı. Direnişçimadencilerin sert ve kararlı duruşları, teknokratlarhükümetine boyun eğdirerek hükümetin geri adımatmasını sağladı.

Madenci işçilere bu zaferi, direniştekikararlılılarının yanı sıra, ortak direniş komitesietrafında güçlerini birleştirmeleri getirdi.

Çin’de Youde Otomobil ElectricalComponents’te grev

Çin’de Wuhan şehrinde Youde Otomobil ElectricalComponents fabrikasında bin işçinin iki günlük grevikazanımlarla sona erdi. Patron 200 Yuan (32 US-Dollar) oranında ücret artışını kabul etti. İşçilerşimdiye kadar 1.300 Yuan (204US-Dollar) ücretalıyorlardı ve bu asgari ücretin sadece 200 Yuanüzerindeydi.Youde, Çin otomobil tekeli Dongfeng Motors veAmerikan tekeli Lear Corporation’un ortaklığındaoluşturulmuş bir işletme.

Kolombiya’da liman işçilerinden grev

Kolombiya’da Pasifik okyanusu kıyısındakiBuenaventura’da çalışan 500 liman işçisi 30Ağustos’ta greve gitti. İş bırakma eylemi yüzde 70oranında oldu ve Kontener limanı adeta felç oldu.İşçiler terminali işgal etti ve kendilerini engellemekisteyen polislerle çatıştı. Çok sayıda işçi yaralandı.

Sınırlı sözleşmeli geçici işçiler, kadrolu iş ve dahayüksek ücret talepleriyle greve gittiler.

Lufthansa’da grev uçuşları durdurdu

Dünyanın en büyük havayolu şirketlerinden veAvrupa’nın ikinci büyük havayolu şirketi Lufthansabünyesinde çalışan kabin görevlilerinin greve gitme kararıalması nedeniyle Almanya’nın en işlek havaalanı olanFrankfurt bağlantılı yüzlerce uçuşunu iptal etmekzorunda kaldı.

Havayolu şirketinin yaklaşık 19 bin kabin görevlisibulunuyor. Üç yıldır neredeyse hiç zam almayançalışanlar, önümüzdeki 15 ay için yüzde 5’lik ücret artışıtalep ediyor. Kabin ekibini temsil eden UFO adlı sendikatarafından başlatılan grev nedeniyle 190 uçuş iptal edildi.11 saat süren grev Berlin’deki Tegel havaalanında dahayata geçirildi. Sendika ve havayolu şirketi bir süredirmaaşlar ve çalışma koşulları konusunda anlaşmazlıkiçindeydi.

Sendika ayrıca Lufthansa’nın, Berlin’de yaptığı gibi, geçici işçi kullanmayacağının da garantisini istiyor.Lufthansa’nın sendikaya yaptığı son teklif, maaşlara yüzde 3,5’luk zam yapılması yönündeydi.

Devam edn iş bırakma eylemi nedeniyle Lufthansa, 342 uçuşu iptal etmek zorunda kaldı. İş bırakmaeylemleri on binlerce yolcuyu etkiledi.

Çok sayıda Avrupa ve Almanya içi uçuşların yanı sıra kıtalararası uçuş da iptal edildi. Lufthansa sözcüsüBoris Ogursky, en az 43 bin yolcunun grevden etkilendiğini itiraf etmek zorunda kaldı.

Maaş artışı isteyen çalışanların Frankfurt’ta yaptıkları 8 saat süreli iş bırakma eylemi Lufthansa’ya ait en az200 uçuşu etkilemiş, 100’den fazla uçuş da iptal edilmişti. Yaklaşık 25 bin yolcunun havalimanında mağdurduruma düştüğü, iptallerin Lufthansa’ya milyonlarca euroya mal olduğu belirtiliyor.

Sermayenin zulmüne karşı direniş ateşi!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

AKP iktidarının piyasacı, ırkçı, cinsiyetçi, gerici4+4+4 eğitim uygulamasına karşı öğrenciler, veliler,ilerici, devrimci ve demokrat güçler Taksim’debuluştu.

Eğitimciler, demokratik kitle örgütleri, emek vemeslek örgütleri, yöre dernekleri, Alevi örgütleri,gazeteciler, bilim insanları okullar açılmadan ilk büyükuyarı eylemini Taksim’de gerçekleştirdi.

İstanbul’un çeşitli ilçelerinden çocuklarıyla birlikteTaksim’e gelen yüzlerce kişi 5 Eylül günü Taksim

Tramvay Durağı’nda toplanarak Galatasaray Lisesi’neyürüdü.

Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin çağrısıylagerçekleştirilen eyleme emek ve meslek örgütlerinden,ilerici güçlerden ve direnişçi işçilerden yoğun katılımoldu. Hava-İş üyesi THY işçileri ve Sosyal-İş üyesiBilgi Üniversitesi işçileri de önlük ve şapkalarıylaeyleme katıldı.

4+4+4 uygulamasını durdurma kararlılığının dilegetirildiği eylemde kürsü velilerindi.

Yürüyüşte “Çocuklarımıza, okullarımıza, eğitime,geleceğimize sahip çıkıyoruz! 4+4+4’ü durduracağız”pankartı açıldı. Gazili velilerin yanısıra DİSK/EmekliSen İstanbul Şubeleri ve Çarşı Grubu da pankart açtı.

Çeşitli ilçelerden veli örgütlenmelerinin yanısıraetüt ve beslenme okullarından velilerin de yoğunkatılım sağladığı eylemde 15 Eylül’de Eğitim Sen’inçağrısıyla Ankara’da gerçekleştirilecek merkezimitinge katılım çağrısında bulunuldu. Akit gazetesininyaptığı provokatif haberler ile Tayyip Erdoğan ve MilliEğitim Bakanı Dinçer’in saldırgan açıklamalarının daprotesto edildiği yürüyüş oldukça coşkulu biratmosferde geçti.

Yürüyüşün ardından Galatasaray Lisesi önündeoturma eylemine geçen yüzlerce kişi burada kurulankürsüden yapılan konuşmaları takip etti. Kürsüden ilkolarak sanatçı Pınar Aydınlar kitleye seslendi veyüzlerce kişi hep bir ağızdan Çav Bella marşını

söyledi. Eylemde ortak basın açıklamasını ise Hüseyin

Kargın okudu. 4+4+4 eğitim sisteminin dahauygulanmadan iflas ettiğini dile getiren Kargın, ÖmerDinçer’in, “4+4+4’e karşı çıkanlar ideolojikyaklaşıyor” açıklamalarına karşı bu yasanın gerici vesermaye yanlısı olduğunu belirtti. Okulların açılacağı17 Eylül günü okul önlerinde olma çağrısı yükseltildi.

Açıklamanın ardından yapılan konuşmalarda4+4+4’e karşı ortak mücadeleyi büyütme çağrısıyükseltildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012..

4+4+4 çilesi büyüyor

Eğitimde gerici dönüşümünü bir an öncedevreye sokmak isteyen sermaye hükümeti AKP,okulların fiziki hazırlığını gözardı ediyor. 66 aylıkçocukları okullara kayıt ettiren düzenlemeyerağmen okullarda uygun fiziki hazırlık bulunmuyor.Sınıflardaki sıraların ve tahtaların, tuvaletlerdekilavaboların, merdivenlerin ve kapı kollarınınçocukların boylarına uygun olarak hazırlanmadığıaçığa çıktı.

‘Bütçede yer verilmediği için yasaya uygundüzenlemenin yapılamayacağının’ açıklanmasıyladurum savunulmaya çalışılırken Milli Eğitim BakanıÖmer Dinçer’in bir gün önceki “tamamen hazırız”iddiaları ortada kaldı. 4+4+4 uygulamalarınısavunan bakan yeterli sınıf olduğunu, geçen yıl %67oranında okul öncesi eğitim verilerek ön hazırlığıntamamlandığını iddia etmişti. Sınıf yetersizliğisürerken açığı kapatmak için sağlıksız alanlar sınıfadönüştürülerek fark gizlenmeye çalışıyor.

Diğer yandan düzenlemelerdeki çarpıklıklarsorunları daha da büyütüyor. İkili öğretim yapanokullarda sabah ders yapacak 66 aylıklara uygunsınıflarda öğleden sonra büyük sınıflar geldiğindesıralar yine sorun olacak.

Taksim’de“4+4+4’ü durduracağız”

yürüyüşü

4+4+4’te tehdit veinkar...

Sermaye hükümeti AKP’nin 4+4+4 gerici eğitimdayatması uygulamaya konulurken, uygulamayayönelik tepkileri bastırmak için yürütülenpropaganda çalışmaları da hız kesmiyor.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, verdiğiröportajla 66 aylık çocukların eğitimine ilişkinitirazlar için “Eleştirilerin bir kısmı PKK kaynaklı”yorumunda bulundu. 4+4+4 uygulamasına itirazeden velileri ‘terörist’ ilan eden Dinçer,“Çocuklarımızı erken yaşta okula alıp Türkçeöğreteceğiz, onları hayata hazırlayacağız.” diyerekuygulamanın arkasında yatan gerici hedefleriperdelemeye kalktı. Dinçer velilere aba altındansopa gösterirken itiraz eden diğer kesimi de ‘laikçi’olarak gruplandırarak ayrımcı ifadeler kullandı.

Yapılan derslik sayılarının “çokluğuyla” övünenDinçer, okullarda sınıf olmaması gereken alanlarındönüşümünü kazanılan derslik sayısı üzerindendeğerlendirdi. Okullarda sağlıksız koşullarda eğitimyapıldığının itirafı niteliğinde açıklamalarda dabulunan Dinçer, “makam odası” ve “masraf dışıkullanılan odaları” dersliğe çevirdiklerini söyledi.Labarotuar, kütüphane gibi alanların varlığındansöz etmedi.

5 Eylül 2012 / Taksim

5 Eylül 2012 / Taksim

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Sol hareket26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

İzmir’de yaz dönemi boyunca sınıf devrimcileritarafından örgütlenen “sınıf seminerleri” dizisinin sonsunumu 2 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. Süreçboyunca çeşitli başlıkların Marksizm ışığında elealındığı toplam 7 seminer gerçekleştirildi. Buseminerlerden sonuncusu olan “demokrasi, sosyalizmve anayasa” başlıklı seminer Çiğli İşçi Kültür SanatEvi Derneği’nde yapıldı.

Seminer öncelikle demokrasi sorununa kısa birdeğinmeyle başladı. Sınıf devrimcilerinin “demokrasi”mücadelesine bakışları Lenin’den ve de komünisthareketin metinlerinden yapılan alıntılarlahatırlatıldıktan sonra anayasa metninin materyalistdünya görüşü içerisinde nasıl ele alınması gerektiğiüzerinde duruldu. Bu çerçevede anayasanın idealist birbakış açısıyla toplumu düzenlemek amacıyla kalemealınmış bir metin olmadığı, toplumsal üretimilişkilerinin sonucu birtakım düzenlemelerin kendinidayatarak metinleştiği çeşitli örneklerle ifade edildi.Demokratik hakların devlet eliyle anayasa yazılıpverilmeyeceği, ancak mücadele sonucu dişe dişkoparılan hakların anayasa metninde yer bulabildiğibelirtilerek bunun da uygulanıp uygulanmayacağı vede güvencesinin yine sınıf mücadelesi ve devrimolduğu vurgulanarak anayasal hayallerin ancak bubakışla ortadan kalkabileceğinin altı çizildi.

Bu noktada teorik planda ortaya çıkan ve belirlireformist çevrelerce günümüzde de kendi anayasalparlamenterist hayallerine dayanak olarak sunulmakistenen birçok formülasyon Ekim Devrimi deneyimleri

örneklerinden yola çıkılarak cevaplandırıldı. Bugün gündemde Kürt sorunu ve Suriye’ye

emperyalist işgalin olduğu ve bu çerçevede anayasatartışmalarının gündemden düştüğü belirtilerekreferandumdan bugüne politik atmosfer özetlendi. Buanlatım içerisinde anayasa metninin bir hükmününolmadığı sonucunu, özellikle Kürt sorunu noktasındaAKP hükümetinin içerisinde olduğu acizliğinin ortayaçıkardığı tespiti yapıldı.

Son olarak devrimci güçlerin referandum çalışmasısürecinde ortaya attıkları sosyalist anayasatartışmalarına değinildi. Bu çerçevede anayasasorununa Marksizm-Leninizm ışığında bakamamanınsonucu olarak, bugünden yarına sosyalist anayasataslakları hazırlamanın gerçekçi olmadığı ifade edildi.Bu noktada Ekim Devrimi sonrası ortaya çıkananayasa tartışmaları ve gelişen süreç örneklendirildi.

Sınıf devrimcilerinin anayasa sorununa Marksizmve Leninizmin ilkelerinden bakacağı ancak bu sorununtaktik bir sorun olduğu verili durumların gözetileceğivurgusuyla bağlanan seminer devrimci teori, devrimciörgüt ve devrimci sınıf diyalektiğine dikkatçekilmesiyle son buldu.

Akıcı ve canlı bir anlatımla sunulan seminer ilgiyledinlendi. Seminerin ardından soru cevap bölümündeözellikle Kürt hareketinin anayasa tartışmalarıüzerinde duruldu. Seminerin ardından sınıfseminerlerinin toplamına dair yapılan kısa bir kapanışkonuşmasıyla program sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de “demokrasi, sosyalizm veanayasa” semineri

Gebze’de 25. yılçağrısı

2 Eylül Pazar günü Gebze ve Çayırova’dan işçive emekçilerin katılımıyla Pazar kahvaltısı vesohbeti gerçekleştirildi.

Toplantıda, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler veYeni Ekimler’in Partisi’nin 25. yılında yükselttiği“işçilerin birliği halkların kardeşliği” çağrısı vemücadelesi üzerine konuşuldu.

Gündemdeki gelişmeler üzerine yapılansohbetlerle birlikte gerçekleştirilen kahvaltınınardından siyasal gündemler üzerinde duruldu.Emperyalistlerin Ortadoğu üzerindeki planları,Suriye’deki gelişmeler, Kürt sorunundakigelişmeler ve artan şovenizm, devletin artanbaskısı, sosyal haklara dönük saldırganlık üzerineanlatımlar yapıldı. İçerde ve dışarda çok yönlüsaldırıların gerçekleştiği bu dönemde “işçilerinbirliği ve halkların kardeşliği”nin bir ajitasyonsloganının ötesinde ete kemiğe bürünen birmücadele ve örgütlenme süreci olmasınınyakıcılığı vurgulandı.

25 yıldır sınıf devrimciliği iddiasıyla hareketeden Yeni Ekimler’in Partisi’nin “savaşlar,bunalımlar ve devrimler” döneminde emperyalistsavaşları ve kapitalizmin krizlerini devrimci birsürece evriltmek için sınıfın partisinin programınıdaha fazla yerde dalgalandırmanın, işçi sınıfıyla etve kemik gibi bütünleşmesini sağlamanınomuzlarındaki en temel sorumluluk olduğunadeğinildi. 25. yıl vesilesiyle yapılacak çalışmalarıomuzlama çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Adana’da işçi bülteni dağıtımıAdana İşçi Bülteni’nin son sayısı emekçilere ulaştırıldı. Sınıf devrimcileri 4 Eylül günü Adana OSB’de bülten

dağıtımı gerçekleştirdi. Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu AMLYUM Nişasta, Öz İplik-İş Sendikası’nınörgütlü olduğu BOSSA ve SG Tekstil işçilerine ulaştırılan bültenler ilgiyle karşılandı.

“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarıyla emekçilere seslenen bültende, kıdem tazminatının gaspıyla ilgilibir yazıya yer veriliyor. Ayrıca bültende sömürüye karşı direnişlerin yayıldığı vurgulanarak, işçilere mücadeleçağrısı yapılıyor. Bülten, TİS süresinde işçilerin mağduriyetini belirterek TEDAŞ işçilerinin kararlılıkla devamettirdikleri direnişi de selamlıyor. Bültende ayrıca yer alan işçi yazıları emekçilerin dikkatini çekti.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Polis terörü hız kesmiyor!

Polis terorü ve cinayetleri hız kesmeden sürerkenbuna karşı verilen mücadele de bizzat polis terörününhedefi oluyor. En demokratik hakların bilekullanımına engel olan kolluk güçleri otoritelerinisarsabilecek en küçük adımı bile tahammülsüzlüklekarşılıyor. Polise hesap sormak şöyle dursun, cevapvermek bile bugün artık şiddet görmenin gerekçesiolabilirken hele ki polisin yetkisini tartışmak ve bunutoplumsal bir kampanyaya çevirmek kolluk güçlerininhedefi olmak için fazlasıyla yeterli.

“Evet işkence yapıyorum, sıkıysa gel al”

Başta İstanbul olmak üzere ülkenin pek çokyerinde tırmanışa geçen polis cinayetlerine karşıÇHD’li avukatlar 2 hafta kadar önce yeni bir projeyeimza atmışlar ve 155 Polis İmdat’tan esinlenerek “444155 9 İmdat Polis Hattı”nı oluşturmuşlardı. İstanbulBarosu İşkence ve Kötü Muameleye Karşı MücadeleKurulu bünyesinde 200 kadar avukatın gönüllüçalıştığı proje kapsamında, polis şiddetine maruzkalanlara acil yardım yapılması, hukuksal sürecin vetedavinin üstlenilmesi, işkence merkezi haline gelenkarakolların teşhiri gibi pek çok hedef bulunuyor.

24 saat ulaşılabilen telefonun yanısıra yazılı dabaşvuru yapılabilecek olan kurulun ilk hedefi kişiyipolis şiddetinden kurtarmak olarak belirleniyor.İlerleyen süreçte ise hukuksal anlamda yardımsunulması ve tedavisinin yapılması gibi pek çok amaçtanımlanıyor. İlerleyen süreç içerisinde işkence ilegündeme gelen bölgelerin ve karakolların incelenerekişkence haritaları çıkarılacağı, diğer kurumlar ilebirlikte 2 aylık raporlar hazırlanacağı da belirtiliyor.

ÇHD yetkilileri yeni olmasına rağmen projenindaha şimdiden büyük ilgi gördüğünü, ilk 15 güniçerisinde 100’den fazla şikayet aldıklarını ve buşikayetlerin büyük kısmının da İstanbul’dan gelenfiziksel şiddet haberleri olduğunu ifade ediyor.

Ancak İmdat Polis Hattı’na ilgi gösterenler sadeceşiddet madurları değil. Başlangıcından bu yana polisolduğunu söyleyen pek çok kişinin de bu hattıarayarak tehditler savurduğu ifade ediliyor. Kimisi“Evet işkence yapıyorum, sıkıysa gel al” benzerisözler söylerken kimi polisler küfür ederek avukatlarıtehdit ediyor.

İmdat polis hattına polis terörü

İmdat polis hattı, özellikle polis terörünün vecinayetlerinin gündemleşmesi için çaba harcarken biryandan farklı bölgelerden haberler gelmeye de devametti. Bunlardan en çarpıcısı ise İmdat Polis hattıçalışanlarına yönelik polis terörü oldu.

Roseteks AŞ isimli tekstil firmasında çalışan 382işçi 8 Mart tarihinde işten atılmış üstelik tazminatlarınıdahi alamamışlardı. Patrona ait Levent’te bulunanKöşebaşı restaurant önünde toplanan işçiler haklarınıalmak için bir eylem gerçekleştirdiler. Ancak kollukgüçleri patronun şikayeti üzerine eyleme saldırarakişçileri gözaltına almaya çalıştı.

Bu süreçte işçilere destek olan İstanbul Barosuİşkence ve Kötü Muameleye Karşı Mücadele Kurulu

çalışanı ve ÇHD İstanbul Şube Başkanı Av. TaylanTanay ile Av. Şükrüye Erden de müdahaleden nasibinialdı.

Polis terörüne engel olmak şöyle dursun, bizzatavukatların kendisi polis şiddetinin hedefi oldular.Önce biber gazına maruz kalan avukatlar ardındandarp edildiler. Saldırı sırasında Av. Şükrüye Erden’inel kemikleri kırıldı ve Erden işgöremez raporu aldı.Avukatlar ertesi gün saldırıda bulunan polislerhakkında suç duyurusunda bulundular.

Ankara’da yargısız infaz

Bu hafta bir polis cinayeti haberi de Ankara’dangeldi. Ankara Keçirören’de polis bir kişiyi katletti vecinayet sonrası “dur ihtarına uğramadığı” iddiasınıortaya atarak tanıdık gerekçelendirmesini yaptı. CemAygün isimli 22 yaşındaki genci vuran polisler ailesinede saatlerce haber vermedi.

Cem Aygün’ün öldürüldüğü saldırı sırasında araçtaolan iki kadın da ağır yaralandı. Kadınlardan birininyoğun bakımda ve komada olduğu öğrenilirkensavcılık diğer kadını ifadeye çağırdı. Polis cinayetineimza atan polisler hakkında herhangi bir soruşturmabaşlamadan adeta araçtakiler suçlu ilan edildi.

Aygün’ün ailesine yapılan açıklamada ise, birkapkaç ihbarı olduğu ve Cem Aygün’ün dur ihtarınauymadığı iddia edildi. Ailenin tüm sorularına rağmenpolis Aygün’ün vurulduğu yerle ilgili kesin bilgilerisaklayarak cinayete dair gerçeklerin üzerini örtmeyeçalıştı.

Ardından ise Aygün’ün kardeşleri ve ailesi AnkaraEmniyet Müdürlüğü önüne giderek kardeşlerininneden ve nasıl vurulduğunu öğrenmek istedi. AnkaraEmniyet Müdürlüğü’nün nizamiyesinden içerialınmayan aile bireyleri yetkililerle görüşünceye kadarCem Aygün’ün fotoğraflarıyla oturma eylemi başlattı.Polisin eyleme yanıtıysa azgın saldırı oldu.

Nizamiyeye çağrılan çevik kuvvet ekipleriyle CemAygün’ün ablalarından oluşan 7 kişilik akrabaları darpedilerek ile polislerden şikayetçi olmaya hazırlanırkentüm eylemlerde olduğu gibi önce polis Aygün’ünailesinden şikayetçi oldu. “Polise mukavemet”,“izinsiz gösteri” üzerinden işlem başlatıldığı öğrenildi.

Kafasını telsize çarpmış!

Yine Ankara’da sokak ortasında terör estiren polis,tüm arsızlığıyla keyfi uygulamaya savunma getirdi.Olayla ilgili hazırlanan polis tutanağında, saldırıyamaruz kalan Evrim Lüleci’nin kafasına telsizinçarptığı iddia edildi.

Evrim ve Banu Lüleci çifti, Ankara Kızılay MithatPaşa Caddesi’nde bulunan köprünün altından karşıyageçmek istedi. O sırada geri geri gelen polisotomobili, önce Evrim Lüleci’ye daha sonra 5 aylıkhamile eşi Banu Lüleci’ye çarptı. Evrim Lüleci,otomobilin arka camına eliyle vurarak, uyarıdabulundu. Otomobil geri geri gelmeye devam edinceLüleci, bu defa yan cama eliyle vurdu.

Araçtan inen polislerden A.D., “Devletin malınaniye zarar veriyorsun?” diyerek Evrim Lüleci ile

tartıştı. Polisten kaçarak bir GSM bayiine sığındığınıifade eden Evrim Lüleci, “Beni polis otomobilinebindirirlerken, A.D. adlı polis, diğerinin yanındankurtuldu. Yanıma gelerek, başıma birkaç kez telsizlevurdu. A.D. şahitlik yapmak isteyenleri korkutarak,Çankaya Polis Merkezi’ne gelmelerini engelledi’’ diyekonuştu.

Polislere hamile eşinin hastaneye gitmesigerektiğini söyleyen Lüleci, “Eşim otomobilinönündeydi, 5 dakika bekledik. Eşimin hamileolduğunu, hastaneye götürmelerini söyledim. Polismemuru A.D. “Seni hastaneye götürmeyeceğim,nezarete bir gidelim, seninle görüşeceğiz” dedi.Merkeze gittiğimizde, eşim fenalaştı.

Polis memuru A.D.’den şikâyetçi olan çiftinavukatı Hasan Canbolat, Ankara CumhuriyetBaşsavcılığı’na olayla ilgili suç duyurusunda bulundu.Canbolat, polisin, “Evrim Lüleci’nin kafasını telsizeçarparak yaralandığı şeklinde tutanak düzenlediğini”belirterek “Böyle bir tutanak tutulması bile suç” dedi.

Biber gazı çocuğu öldürüyordu

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “Tamamendoğal ve zararsız” diye savunduğu, Hopa’da öğretmenMetin Lokumcu’dan Yalova’da Çayan Birben’eonlarca can alan biber gazı Adana’da 11 yaşındaki birçocuğun ölümüne neden oluyordu.

Geçen salı günü Barbaros Mahallesi’nde SeyhanNehri kıyısındaki bir su birikintisinde yüzen çocuklarevlerine gittikleri sırada devriye gezen polis ekibitarafından durduruldu. Polislerden biri 11 yaşındakiastım hastası Osman Çetin’e “Ne o kabadayı gibiyürüyorsun” deyince küçük çocuk “Abi ben böyleyürürüm” yanıtını verdi. Bunun üzerine adıöğrenilemeyen polis çocukların üzerine biber gazısıktı.

Diğer çocuklar panikleyerek kaçarken 11 yaşındakiastım hastası Osman fenalaştı. Babasının yakınlardakibakkal dükkânına güçlükle ulaşan küçük çocuk “Babayetiş ölüyorum” diyerek yere yığıldı. Baba Ziya Çetinoğlunu hemen Devlet Hastanesi’ne götürdü. Osman,astımı nedeniyle tekrar rahatsızlanınca ikinci kezhastaneye götürüldü.

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Güncel28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Türkiye silah ticaretinde 8.,eğitim ve sağlıkta sonuncu

Tüm sosyal alanlarda dünya genelinde sonsıralarda yer alan Türkiye’nin silah ticaretindebüyük bir atak yaparak dünya ülkeleri arasında üstsıralara yükseldiği öğrenildi. Google’ın, Oslo BarışAraştırma Enstitüsü’nün verilerini kullanarakhazırladığı etkileşimli haritayla birlikte gündemegelen silah ticareti verileri Türkiye’nin bu alandason 20 yılda büyük bir “atılım” yaptığı ve ticarethacmini genişleterek sekizinciliğe yükseldiğinigösterdi.

Savaş ve saldırganlığın dolaysız sonucu

1992 ila 2010 arası 18 yıllık sürecin verileriniderleyerek haritada bir araya getiren Google’ınverilerinde en çarpıcı yükseliş Türkiye’ye ait. Zira‘92’de 2.5 milyon dolarlık ihracat yapan Türkiye,2010’da bu rakamı 75 milyon dolara çıkarıyor. Silahsatışında da Türkiye’nin pazarının hayli genişolduğu, Latin Amerika, Afrika, Orta Asya ve Baltıkülkelerine ciddi oranlarda silah sattığı görülebiliyor.

Silah alım oranları da hayli çarpıcı. ‘92’de hafifsilah alımı 16 milyon dolarken 18 yılın ardından burakam 11 milyon dolar artış göstererek 27 milyondolara çıkıyor. Türkiye’nin en fazla silah alımıyaptığı ülkenin ise ABD olması şaşırtıcı değil. Buhaliyle bakıldığında Türkiye’nin İsrail ve İspanyagibi ülkeleri dahi geçerek silah ticaretinde 8. sırayatırmandığı görülüyor.

Kuşkusuz ki bu rakamlar, sermaye devletininpolitik yönelimlerinden bağımız değil. Türk sermayedevleti bir yandan Kürt halkına karşı kirli bir savaşyürütürken diğer taraftan Amerikan emperyalizminingüdümünde başta Ortadoğu olmak üzere dünyahalklarına karşı savaş ve saldırganlıkta sınırtanımıyor. 50’lerde, Kore’ye asker göndermesi veNATO’ya üye olmasıyla başlayan süreç son olarakAfganistan ve Libya’ya yollanan askerler veSuriye’ye yönelik tehditler ile devam ediyor. Bunuyaparken sermaye devleti bir yandan Suriye’dekilerbaşta olmak üzere çeşitli paramiliter güçleri desilahlandırarak ABD taşeronluğu rolünü layıkıylayerine getiriyor.

Tüm bu gelişmeler ile birlikte ele alındığındasilahlanma verileri biraz daha anlamlı hale geliyor.Zira Türkiye’nin yürüttüğü kirli savaş veemperyalizmin güdümündeki politikalarısilahlanmada da payını arttırmasını sağlıyor. Bualanda Amerikalı Prof. Noam Chomsky’nin 92’denitibaren tırmandırılan kirli savaşa dair tespitlerinihatırlamamak elde değil. Chomsky kirli savaşıntırmanışı ile ABD’nin Türkiye’ye silah satışınıkarşılaştırdıktan sonra şöye diyordu: “1990’lıyıllarda Kürt bölgelerinde korkunç bedellere malolan bir vahşet yaşanırken, Batılıların askeriyardımı bu vahşeti daha üst bir boyuta taşıdı. 1997yılında ABD tarafından Türkiye’ye yapılan askeriyardım, ayaklanmanın bastırılması için yürütülenoperasyonların başlangıcından itibaren yapılanyardımların toplamını geçti. Türkiye böylecedünyada ABD ordusunun öndeki alıcısı halinegeldi.”

Bir yandan kendi halklarına bir yandan da komşuhalklara karşı saldırganlığı tırmandıran bir devletinsilah ticaretinde İsrail’i dahi geride bırakabilmesineşaşmamak gerekiyor.

Yandaş medyanın arsız sevinci

Bu silahlanma rakamlarının basına yansımabiçimi ise bir başka inceleme konusu. Kimi ajanslarsadece verileri yansıtmakla yetinirken özellikleyandaş medya diye tabir edilen AKP dümensuyundaki haber organlarının adeta müjdelercesinebu haberleri sunması, medyanın AKP’nin yanındalüverde olduğunun da kanıtı.

“Türkiye silahta İsrail’i koltuğundan etti”,“Türkiye silah satışında İsrail’i solladı” gibibaşlıklarla verilen haberlerde sermaye devletininsilah simsarlığı adeta bir zafer gibi sunuluyor.Türkiye’nin İsrail ve İspanya gibi “devleri” degeçtiği söylenerek silah ihracatının 2016’da 2 milyardoları yakalayacağı adeta müjdeleniyor. Üstelik kimisiteler yerli silahların tanıtımlarını da haberlereeklemekten geri durmuyor.

Bu haber tarzı bile militarizm ile malul düzenkalemşörlerinin en az hamileri kadar kan üzerindenbeslendiğini ve savaştan, katliamdan, kardeşhalklara ölüm kusmaktan medet umduğunugösteriyor.

Rakamlarla Türkiye gerçeği

Türkiye’nin silah ticaretindeki artışı ileövünenlere, “övünmeleri” için bir kaç veri dahasunmakta fayda var. Bu rakamları da baştakirakamlarla yanyana incelediğimizde aslındamadalyonun iki yüzü olduklarını da anlayabiliyoruz.

Silah satışında 8. olması ile övünülenTürkiye’nin işsizlikte Ekonomik İşbirliği VeKalkınma Örgütü (OECD) üyesi ülkeler içerisinde 2.sırada olduğu, ancak resmi rakamlarla oynanarak busayının gizlendiği bugün bir çok araştırmatarafından ortaya konuyor.

Eğitim ve sağlığa ayrılan paylar da Türkiye’nintablosunu ortaya koymak için manidar. 2009 yılındaGayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSİYH) içinde sağlığaayrılan pay OECD ülkeleri arasında ortalama %9.5iken, Türkiye 6.1 ile listede sonuncu sırada yeralıyor.

Yine sağlığa ayrılan pay alanında Türkiye 6.1 ilelistenin sonundaki Meksika, Lüksemburg, Kore veEstonya’nın de gerisinde kalarak sonuncu sırayayerleşiyor. Bu oran ABD’de %17.4, Fransa’da %12,Almanya’da ise %11.6

Türkiye’nin yükselen tablosuna son olarak isekadın cinayetlerindeki tırmanışı eklemek anlamlıolur. Kadın cinayetlerinin 2002’den 2012’ye kadar% 1400 kadar arttığı resmi raporlarla sabitlenmişdurumda. Türkiye kadın cinayetleri alanında dadiğer ülkeler arasında başı çekmeyi sürdürüyor.

İş cinayetleri Ağustos ayında kadın-erkek demeden,ülkenin dört bir yanında da devam etti. İstanbul İşçiSağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre,Ağustos ayında en az 71 işçi hayatını kaybetti.

Meclisin raporunda, mevsimlik tarım işçilerininyollarda öldüğüne vurgu yapılarak inşaatlar ve enerjisektöründeki ölümlere dikkat çekildi.

İşçi ölümleri sürüyor...

Rapora göre, geçtiğimiz ay içerisinde, mevsimlikolarak çalışan 18 işçi hayatını kaybetti. Muğla’daorman yangınını söndürme çalışmalarını yürütenhelikopter düşerek yandı ve 5 işçi aramızdan ayrıldı.İnşaatlarda çoğunluğuna düşmelerin neden olduğu 14ölüm yaşandı. Enerji sektöründe ise dört bir yandanelektrik çarpması haberleri geldi. Ağustos’ta 9 işçihayatını kaybetti. Madenlerde ve büro-eğitim-sinemasektöründe 6’şar, nakliye ve metalde ise 5’er işçiyaşamını yitirdi.

Ağustos ayında yaşanan 71 iş cinayetinde 7’şer

ölüm Adana ve İstanbul’da; 5’şer ölüm İzmir veMuğla’da yaşandı.

Set işçileri can verdi

İstanbul’da bayramın ikinci günü yaşanan trafikkazasında 3 set işçisi can verdi. İşçiler Eflatun Film’inyaptığı ve TRT’de gösterilecek olan Şubat dizisininhazırlıklarında Bayram demeden 20-21 saatçalışıyorlardı.

“Evet artık yeter”

Adana’da ise inşaat işçileri dernek örgütlenmefaaliyetinde bulunan 29 yaşındaki Cemal Özbek 25Ağustos’ta 10. kattan düşerek aramızdan ayrıldı. İşcinayetine tanık olan Recai Gerçe sorumlulara seslendi.

Meclis, işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinin,emek hareketinin asli örgütlenme sorunu olduğunadikkat çekti.

Ağustos’ta 71 işçi hayatını kaybetti

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Kadın Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/03 (36) * 07 Eylül 2012

Gün geçmiyor ki taciz-tecavüz haberleriduymayalım. Son dönem mahkeme sonuçları utançdavalarının beraatıyla dolu. Bunların son örneği iseSakarya’da Haziran ayında ortaya çıkan, aralarında 2Emniyet Müdürü ve 18 yaşından küçük öğrencilerinde olduğu 34 kişinin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındakiÖ.C. ile ilgili.

Davanın son duruşması Sakarya Adliyesi’ndegörüldü ve 19 sanık tahliye edildi. Bu durum isebüyük tepkilere neden oldu. Konuyla ilgili açıklamayapan Ö. C’nin avukatı Harika Günay Karataş “Bazıtahliyeler bekliyordum ancak bu kadarınıbeklemiyordum. Vicdanımız sızlıyor. Mağdurunmağdurluğu katlanarak devam ediyor. Suçasürüklenen çocuklar tahliye oldu. İtiraz edeceğiz.Benim müvekkilim devlet korumasında ve açık cezaevihayatı yaşıyor. Kimseyle görüşemiyor. Buradacezalandırılan tek kişi Ö. C.’dir.” dedi. Müvekkilininkendisine ‘Serbest kalanların ayaklarına bari kırmızıhalı da serselermiş’ dediğini belirtti.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’ndenavukat Gülen Köse ise konuyla ilgili olarak şunlarıifade etti: “Müdahil olma talebimiz bir sonrakicelseye ertelendi ama sanıkların tahliyesiertelenmedi. Davadaki en büyük skandal, tutuksuzsanık olan Sakarya Emniyeti’nde amir olan polisinserbest bırakılması ve bir gün sonra da yurtdışınakaçmasıdır.”

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul ŞubeBaşkanı Taylan Tanay “Bu olayı yok sayarak üzeriniörterek hiçbir çocuğumuzu koruyamayız. Mahkemeninkoyduğu yayın yasağıyla sanıkları korumakamaçlanmıştır. Özellikle olaya karışan kamu görevlisiolan kişilerin korunması anlamanı geliyor.” diyerektepkisini ortaya koydu.

Bu kararla davada tutuklu sanık kalmazken düzenyargısı, bir toplu tecavüz davasında dahatecavüzcüleri akladı. Sanıklardan birinin babası“Oğlum sporcu idi. Bugün futbol oynaması gerekirkencezaevinde. Olaya tek taraflı bakılmaması gerek. Bukız okulda, sınıfta herkesle beraber olmuş. Bu kızmağdur oluyor, bizim çocuklar tecavüzcü oluyor.Onun anne babasının da sorumluluğu var” diyekonuşarak saldırgan açıklamalarda bulundu.

Bu açıklamayı rahatça yapabiliyor çünkü

Türkiye’de tecavüz suç sayılmıyor. Hatta devlet eliyledestek gördüğü için tecavüzcünün babası böylekonuşabiliyor. Zira devlet her zamanki umursamaz vefaşizan tavrını devam ettirmiştir ve suçu sosyalmedyaya yüklemiştir. ‘’Dava süreci göstermiştir ki 14yaşındaki çocuğun bu elim duruma sürüklenmesinebaşlangıç noktası, sosyal medya üzerinden sağladığıiletişimdir. Sosyal medya bilinçli kullanıldığında çokönemli sosyal faydalar sağlayabildiği gibi özellikleçocuklar tarafından (örnek olayda olduğu gibi)kullanıldığında istismar ve istenilmeyen durumlarlakarşı karşıya kalınabilmektedir. Bu bağlamdaailelerin çocuklarının sosyal medya kullanmalarınoktasında özel bir hassasiyet göstermeleri büyükönem arz etmektedir. Sonuç olarak Aile ve SosyalPolitikalar Bakanlığı hukuki çerçevede konuyuTürkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devletiolması ilkesi doğrultusunda yakından ve hassasiyetletakip etmekte, gerekli girişimlerde bulunmaktadır.’’

Devletin Ö.Ç. davasındaki tutumu, tecavüzkarşısındaki tavrı başka bir dizi olayla birlikte devametmektedir. Örneklersek; Bursa’da cezaevinden bir ayönce tahliye olan Ersel Argun, otobüs duraklarındabekleyen aralarında çocukların da bulunduğu dörtkadına cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla gözaltınaalınıp tutuklandı. Ama iyi halden kısa bir süreiçerisinde serbest bırakıldı. Adapazarı’nda liseöğrencisi kıza “cinsel istismar” soruşturmasındayakalama kararıyla aranan Sakarya EmniyetMüdürlüğü Basın ve Protokol Şube Müdürü N.S.’ninyurt dışına “kaçtığı” ileri sürüldü. Siirt’te Nisan2010’da 2’si kız kardeş 4 kız çocuğuna cinselistismarda bulundukları gerekçesiyle 10 sanığıntutuklu yargılandığı davada karar çıktı ve sonuç yineberaat.

Bu ve bunun gibi tecavüz davalarınısıralayabiliriz. Ve hemen hemen hepsinin sonucuSakarya’da Ö.Ç, Siirt’te N.Ç ve Fethiye davaları gibiberaatla sonuçlanmıştır. Ve suçlu, mağdur olarakgösterilmiştir. Bu düzen sürdükçe taciz-tecavüzolayları devam edecek ve ne yazık ki suçlular serbestdolaşacak. İşçi ve emekçi kadınlar tacize-tecavüze,şiddete, aşağılanmaya uğramak istemiyorsa sermayedüzenine karşı mücadele etmelidir.

Z.Can

Devlet tecavüzcülerikorumaya devam ediyor!

Sansürde sıra sosyalmedyada!

İnternetin büyük bir özgürlük alanı olaraksunulduğu dönemin hızla geride kaldığını biliyoruz.İnternetin hızla medya tekellerinin eline geçmesi vedenetime alınması ile birlikte son özgürlük alanıolarak görülen sosyal ağların da denetime tabitutulmasının yol ve yöntemleri gün geçtikçe artıyor.

Özellikle Türkiye gibi ülkelerde bu arayış topyekünbir sansür dalgasının önemli bir ayağı olarak hayatageçirilmeye hazırlanılıyor. Türk devlet yetkilileriFacebook ve Twitter gibi ağlardan örgütlenebilecekbir tepkinin bile iktidarlarını sarsabileceklerindenkorkarak yeni sansür yöntemleri arıyor.

Sansüre yeni bir halka...

Geçtiğimiz günlerde Kürt halkına yönelik yaşananlinç girişimleri ve devletin bildik bir biçimde busaldırıları izlemekle yetinmesine yönelik açıklamayapan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu kez topusosyal medyaya atarak yeni bir sansür dalgasınınişaretini verdi. “Sosyal medya büyük toplulukları gaza

getirebiliyor. Bu bir tehdittir. Tedbir alınması lazım”

diyen Yıldırım linçleri bahane ederek Facebook veTwitter’a yönelik yeni düzenlemeler yapılacağını vebu ağların denetime alınarak hızlaengellenebilmesinin imkanlarının arandığını söyledi.

Bu açıklamanın aslında linçlerle bir ilgisi olmadığınıgörmek zor değil. Zira geçmişten beri tüm bu linçgirişimlerinin ve katliamların bizzat devlet eliyleorganize edildiği biliniyor. Ancak ne zaman ki sosyalmedya, tüm handikaplarına rağmen toplumsalmücadelede iyi kötü bir yer tutmaya ve diğer kitleiletişim araçları gibi toplumcu bir içerikle kullanılmayabaşlandı, o zaman devlet tarafından da övülen buözgürlük tehdit olarak algılanmaya başlandı. Özellikle“Arap isyanları”nın örgütlenmesinde biraz da sosyalmedyanın rolünün şişirilmesi, belli ki bu korkuya tuzbiber ekti. Ve tüm medyayı denetime almak içinseferber olan AKP, bu kez de sosyal medyayıdenetime almak için adımlarını hızlandırdı.

İnternet sansürü hızlanarak sürecek!

Son olarak yeni sansür dalgasının işaretini verenYıldırım “Bunun tedbirlerinin alınması lazım. Zor, nasıl

alınır, bilmem. Bunun aramızda konuşulması lazım”

diyerek niyetini, daha doğrusu sermaye devletininniyetini belli etti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuile birlikte çalışan bakanlığın yakın zamanda Twitterve Facebook’u sürekli denetleyen ve anlık olarakdurdurma imkanına sahip olan bir teknoloji üzerindeçalıştığı ifade ediliyor.

İnternet sansürü geçtiğimiz dönemde de Youtubeve benzeri sitelerin kapatılması üzerinden gündemegelmiş, pek çok sitenin mahkeme kararı ile kolaycakapatılması yasal olarak mümkün hale getirilmişti.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

Kültür-sanat30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 (36) * 7 Eylül 2012

Büyük aşklar, yolcuklarla başlar...Toprağın kokusu işlerken köylünün ellerine

mevsimlik rüzgârlar sıcak bir ezgiyle esiyor veAdana şehrinin Yenice ilçesinde Yılmaz Pütün adındabir bebek yaşama merhaba diyor ağlamaklı bir sesle.Tarih 1 Nisan 1937.

Yılmaz Pütün, okuma yazma bilmeyen vetopraksız bir köylü olan ailenin iki çocuğundan birisi.Daha 6 yaşındayken ağa için pamuk tarlalarındaçalışmaya başlamıştı ve her sabah 6 km uzakta olanköydeki bir okula yürüyerek gidip geldi. Daha sonraannesiyle Adana’ya gelip yerleştiklerinde bir gün rastgeldiği sinema perdesi ve ona yansıyanlar dikkatiniçekmişti. Dikkatini çeken bu durum oniki yaşındakiYılmaz’ı çok etkilemişti. Sinema artık onun tekeğlencesiydi. Sinemaya duyduğu ilgi her geçen günartmış ve sinema makinistliği yapan komşusundanbir gün bir filme pursantaj memuru arandığınıduyduğunda çok sevinmişti.

Yılmaz artık bu işle sinemanın içindeydi. Sinemaafişlerini sırtlayıp mahalle mahalle köy köy dolaşıyorve sinemaya daha çok ilgi duyup sinema ile ilgilidüşünmeye ve yazmaya başlıyordu. 1957 yılındaİstanbul’a gelmiş ve sinemayla ilgili işler yapmayadevam etmişti. Yılmaz Güney, 1959 yılında AtıfYılmaz'ın asistanlığını üstlenmişti ve Atıf Yılmaz'ınyönetmenliğini yaptığı “Bu vatanın çocukları” ve“Alageyik” isimli filmlerin hem senaryosunu yazdıhem de filmlerde rol aldı.

Bir gün film setini polisler basar ve YılmazGüney gözaltına alınır. Uzun süren mahkemeninardından 1,5 yıl hapis ve 8 aylık bir sürgüne mahkûmedilir. Bu olayın nedeni Yılmaz Pütün ismini filmderol almaya başladığında Yılmaz Güney olarakdeğiştirmesidir. Yılmaz Güney, lise yıllarında fabrikaişçisi ile ilgili kaleme aldığı bir yazıda “buralar eşitolsa cennet olur” cümlesini kullandığındankomünizm propagandası yapmaktan aranmaktadır veisim değişikliği de bu olayın sonucudur.

İsyanın yaratıcılığı

Yılmaz Güney yaşadığı yoksulluktan sıyrılıpzengin olabileceği olanakları çektiği filmlerleyakalamaya başlamıştı ve istese sanatını popülerkültürle birleştirip burjuva sanatının paralı sanatçısıolabilirdi. Ama Yılmaz Güney yaşamında böyle birsanata ve sanatçılık anlayışına hep karşı çıktı.Çocukluktan beri yaşadığı yoksullukların birçelişkinin ürünü olduğunu anlamış ve yeni dünyanınmümkün olduğunu yaşamında ve sinemadahaykırmaya başlamıştı. Yılmaz Güney’in emekçilerive ezilenleri sinemaya taşıması aynı oranda genişkitlelerin de onu sahiplenmesine neden olmuştu.Yılmaz Güney ilk filmlerinde emekçilerden veezilenlerden bahsederken daha sonraki filmlerindeemekçilerin ve ezilenlerin kurtuluşundan yanidevrimden ve sosyalizmden bahsetmeye başlıyordu.

Yılmaz Güney devrimci kişiliğini sadece sanatanlayışıyla buluşturmasıyla değil, aynı zamandayaşamında devrimci mücadeleye sunduğukatkılarıyla da kitlelerin sevgisini kazanmıştır. 12Mart 1971 faşist darbesinin ardından devrimcilere

dönük saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde MahirÇayan ve yoldaşlarını evinde saklamasından dolayı 2yıldan fazla bir süre hapse ve sürgüne mahkûmedildi. 1974 yılında hapishaneden çıktıktan sonra“Arkadaş” filmini, yine aynı yıl Adana’da “Endişe”filmini çekerken, karıştığı bir olay sırasında biryargıcı vurarak öldürmesi üzerine 19 yıl hapiscezasına mahkûm oldu.

Yılmaz Güney, düzenin üzerinde uyguladığı tümbaskılara rağmen devrimci sanat anlayışını içerde vedışarıda sürdürmüştür. Devrimci sanat anlayışınıngetirdiği yaratıcılık, Yılmaz Güney’in filmlerindekikarakterde hayat bulmuştur.

Yılmaz Güney'in cezaevinde yazdığı “Sürü” filmiZeki Ökten tarafından 1978'de çekilmiş bir filmdir.Dönemin baskı ve zorbalıkları sürerken aynızamanda filmin çekiminde yaşanan yoksulluk daçabasıdır. Ancak her şeye rağmen film çekilmiştir.Filmin tüm bu olumsuz şartlara rağmen çekilmesindefilm ekibinin gittikleri yerlerde Yılmaz Güney'infilmi demesi yeterli olmuştur ve birçok olanakYılmaz Güney’i sevenler tarafından sağlanmıştır. Budurum Yılmaz Güney isminin ve onda hayat bulandevrimci sanatanlayışının yaşamdakiifadesi ve karşılığıdır.Çünkü sanatanlayışının özellikle odönemlerdenbaşlayarak giderekpopülist söylemlerleyozlaştığı veherkese tepedenbakan sözüm onaaydın sanatçılarıntoplumunsorunlarına yüzçevirdiği yıllardır.Bu yıllarda kitlelereyüz çevirmeyendevrimci sanatçılar dabirçok kez hapis ve sürgünledüzen tarafından terbiye edilmek istenmiştir.

Yılmaz Güney için içerde ya da dışarıdaolmak önemli değildi, önemli olan çektiğifilmler ve onun selametiydi. Çünküfilmlerinde devrim seçeneğini ortaya koyanbir anlayış vardı ve filmlerini devrime gidenyolda kitleleri kazanma adına iyi bir araçolarak görüyordu. Yılmaz Güney "Sanattek başına devrim yapmaz, fakat doğru birçizgiyle dünya hakkında doğru bir siyasigörüşe sahip olan bir sanatçı, eserleriyoluyla, halkla, kitlelerle çok güçlügeniş bağlar kurabilir" sözüyle zatenbelirtmiştir bakışını.

Güneyin sıcaklığınıtaşıyanlar asla yılmazlar

Yılmaz Güney hapislere/sürgünlerealdırış etmediği gibi toplumdaki

sömürüyü, zulmü ve baskıyı da filmlerine taşıyarakdevrimci sanat yaşamını hep sürdürdü. Cezaevindeyazdığı ve daha sonra tekrar kurguladığı “Yol”filmiyle Cannes Film Festivali'nde ödül aldı.Yurtdışına çıktıktan sonra “Duvar” filmini çekti.Fransa'da çektiği “Duvar”, onun son filmi olmuştur.Bir sonraki yıl, 9 Eylül 1984'te yakalandığı amansızhastalıktan kurtulamayarak, düşlerindeki sayısızprojesiyle birlikte aramızdan ayrıldı.

Yılmaz Güney’in 1 Mayıs 1984’te yaptığıkonuşması ise onun güneyin sıcaklığını yüzündetaşıdığının ve asla yılmadığının açık bir ifadesidir.

“Dağlarımız, ovalarımız ve ırmaklarımız bizibekliyor. Biz bütün ömrümüzü gurbette geçiripgurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Bizyiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız. Veönümüzde duran bütün güçlükleri yenecek azme,kararlılığa ve koşullara sahibiz… Dost ve düşmanherkes bilsin ki; kazanacağız, mutlaka kazanacağız!

Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlüksavaşçısı olarak ölmek daha iyidir…”

Yarın çok güzel olacak...

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-36

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Eğitim Sen İzmirŞubeleri, kademeli eğitimsistemine neden karşıolduklarını ve Milli EğitimBakanı Ömer Dinçer’in“kademeli eğitim sisteminekarşı çıkanlar ya PKK’lıdırya da laikçidir” sözlerinekarşı basın toplantısıdüzenledi.

4 Eylül sabahı HasanSağlam Öğretmen Evi’ndedüzenlenen kahvaltılı basıntoplantısında açıklamayı,Eğitim Sen İzmir 6 No’luŞube Başkanı Duran Sınacıokudu. Ömer Dinçer’insözlerine değinerek bakanın içine düştükleri aczi gösterdiğini söyleyen Sınacı, bakanın bilimselgerçekleri çarpıttığını vurguladı.

Ömer Dinçer’e “ağzından çıkanları kulağının duyması” uyarısında bulunan Sınacı, 11 Eylül’deTürkiye’nin dört bir yanından başlayıp 15 Eylül’de Ankara’da son bulacak eylemin duyurusuylaaçıklamasını tamamladı.

Ayrıca bakanın kademeli eğitimi eleştirenleri PKK’li ya da laik “suçlaması”na karşı Eğitim Sen’insuç duyurusunda bulunacağını belirtildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Eğitim Sen’den Dinçer’e yanıt

Bingöl M Tipi Ceza İnfaz Kurumuyerleşkesinde kalan tutsaklar cezaevikoşullarını, koğuşlardaki doluluğuprotesto emek için yatakları ateşe verdi.3 Eylül akşamı gerçekleşen eylemde200 tutuklunun kaldığı yatakhanebölümünde yataklar yakıldı.

Bingöl Belediyesi’nden gelenitfaiye ekipleri çıkan yangını söndürdü.Yangın sırasında dumandan etkilenen 2tutuklu Bingöl Devlet Hastanesi’negötürüldü.

Eylem sırasında devletin kollukgüçleri cezaevi etrafında yoğun ablukauyguladı. Koğuşlarda çok fazlatutuklunun kalmak zorundabırakıldığını belirten tutuklularlacezaevi görevlileri arasında kısa süreliarbede yaşandı.

Bingöl’de cezaevi koşullarına protesto

Gebze TOSB mevkisi TAYSAD OrganizeSanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren MuratTicaret Kablo Sanayi AŞ’de işçi alımlarısırasında köleci ve sömürücü anlayış kendinigösteriyor.

İşe giriş evraklarını doldurarak işbaşıyapmak isteyen işçilere açık senet ve sendikayaüye olmayacaklarına dair yazılı metinlerimzalatma dayatmasına gidiliyor. Aynı zamandadeneme süresi olarak iki ay dayatılarak işçilertehdit ediliyor.

Daha işe başlamadan sindirme ve sömürüanlayışının hüküm sürdüğü Murat Ticaret KabloSanayi AŞ’de çalışma koşulları da bir o kadarkötü. Yaklaşık 400 işçinin çalıştığı fabrikadaücretler asgari ücret üzerinden hesaplanıyorancak patronun işbirlikçileri tabii ki bunundışında tutuluyor. Zorunlu mesailerindayatılmasıyla çalışma 12 saati buluyor.

Fabrika içerisindeki en ufak hak aramamücadelesinde bile işten çıkartılma saldırısınabaşvuruluyor. İşçilerin sendikalörgütlenmesinden korkan patron ve onunişbirlikçileri, fabrikayı kapatma tehditlerisavurarak işçilerin örgütlenmesinin önünegeçmeye çalışıyor.

Aslında tüm bu yaşananlar patronlarınişçilerden korkusunun sonucu. Ama korkmaktahaksız değiller, eğer biz birleşirsek korkuları dagerçek olur ve o zaman bu koşullar değişebilir.Yoksa bu saldırılara boyun eğer yaşayıp gideriz.

Gebze’den Kızıl Bayrak okurları

Gebze’de kölecianlayış

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-36