Upload
others
View
35
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH (GENEL TÜRK TARİHİ)
ANABİLİM DALI
İSLAMİYET ÖNCESİ ORTA ASYA TÜRK MADEN SANATININ
GELİŞİMİ
(M.Ö. IV-M.S. X. Yüzyıllar)
Yüksek Lisans Tezi
Seçil Birkan
Ankara- 2005
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH (GENEL TÜRK TARİHİ)
ANABİLİM DALI
İSLAMİYET ÖNCESİ ORTA ASYA TÜRK MADEN SANATININ
GELİŞİMİ
(M.Ö. IV-M.S. X. Yüzyıllar)
Yüksek Lisans Tezi
Seçil Birkan
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Saadettin Gömeç
Ankara-2005
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH (GENEL TÜRK TARİHİ)
ANABİLİM DALI
İSLAMİYET ÖNCESİ ORTA ASYA TÜRK MADEN SANATININ
GELİŞİMİ
(M.Ö. IV-M.S. X. Yüzyıllar)
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
Tez Jüri Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
................................................. ...............................
.................................................. ................................
.................................................. ................................
................................................. ...............................
.................................................. ................................
Tez Sınavı Tarihi............................
I
ÖNSÖZ
İslam öncesi Türk Tarihi, bugün yaşayan Türk boylarının ortak tarihidir. Bu
devire ait Saka, Hun, Kök Türk, Uygur, Karluk ve Kıpçak gibi boyların tarihi
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan
devletlerinin ortak tarihlerinin başlangıcıdır.
Yüzyıllar boyunca birçok kültür ve uygarlığa beşik olmuş Orta Asya’da
Türkler kabileler halinde yaşadıkları devirlerde kendilerine özgü ciddi bir kültür
meydana getirdiler. Yeryüzünün ilk devletlerinden biri olan Hun Türklerini teşkil
ederek, geniş kitleleri tek bir bayrak altında toplayıp kültürel olarak inkişaf ettiler bu
kültürel olgu sürmüş daha sonra yerini Kök Türklere bırakmıştır.
Zamanla onun yerine de başka Türk boyları geçmiş, bu tarihi geçit resmi yüz
yıllar boyunca devam etmiştir. Yüz yılların geçtiği ve yaşandığı bu süre içerisinde
Türk ırkının birbiri ardından çeşitli devletler kurarak sürekliliğini ve gücünü devam
ettirmesi dünya tarihi açısından eşine az rastlanan bir durumdur.
Hunların bir devamı olan Kök Türkler, Juan-juanları yıkarak, hakimiyeti ele
aldılar. Kök Türkler, Hunlar gibi asker, teşkilatçı, dinamik ve konar göçer bir
topluluktu. Hunlardan intikal eden Türk sanatını en üst düzeye çıkardılar. Onlardan
sonra gelenlerde bu mirasa layık olmaya çalıştılar.
Son yüz yıl içinde Türk sanatının erken devirlerine ait keşifler büyük ölçüde
artmıştır. Orta Asya’nın ücra köşelerinde, ıssız bölgelerinde ve nehir kenarlarında
bulunan Türklere ait mezarlar, kurganlar, yazıtlar, anıtlar keşfedildikçe Türk
sanatlarının kaynaklarına doğru bir yönelme oldu. Türklerin Uygurlardan ve Kök
II
Türklerden çok daha önceleri son derece ilgi çekici sanat eserleri meydana çıkınca,
bize yepyeni bir dünyanın hitap ettiğine şahit olduk. Yapılan bu araştırmalarla,
özellikle Moğolistan’da son yıllarda değerli hocalarımız ve bilim adamlarımız
tarafından yapılan keşiflerle yepyeni bir zemine ayak basıyoruz. Öyle bir zemin ki;
kitabelerimiz, resim, heykel ve süsleme sanatlarımızın ilk örneklerini bize ulaştırıyor.
Son zamanlara kadar yabancı sanat tarihçilerin, bir barbar sürüsü diye
adlandırıp tanıttıkları bu atlı kültür mensupları, ham demire kimsenin bilmediği
şekilde su verip onu çelikleştirmeyi başarmış, en mükemmel kılıç ve kargıları
yapmış, silahlarını ve at koşum takımlarını fevkalade bir tabiatçı anlayışla çeşitli
figürlerle süslemişlerdir.
Araştırma konusu olarak “maden sanatı”nı seçmemin başlıca nedeni, bu sanat
dalının, diğer el sanatlara göre daha az çalışılmış olmasıdır. Çalışmamız iki bölümden
meydana gelmektedir. Giriş kısmında genel çizgileri ile maden sanatının oluşmasına
imkan veren madenleri ele aldık. Madenlerin hangi tekniklerle işlendiği konusu
üzerinde durduk.
Birinci bölümde, Hun öncesi dönemde oluşan kültürler konusundan bahsettik.
Bu dönemde teşekkül eden kültürlerin meydana getirdikleri sanat ürünlerini formları,
teknikleri, süsleme konuları ve motifleri yönünden değerlendirdik. Önemli
buluntulara ev sahipliği yapan Kazakistan kültür çevresi inceledik. Maden sanatı
başta olmak üzere diğer bütün sanat dallarını etkileyen ve çoğunlukla dini inanışlara
bağlı olarak gelişimini sürdüren hayvan üslubunun bu dönem içerisindeki gelişimini
ele aldık.
III
Bozkırın en büyük devletlerinden biri olan Hun dönemine ait genel
bilgilerden özetle bahsettik. Bu çağda sanatın en hızlı geliştiği bölgeleri kültür
çevrelerine ayırarak inceledik. Söz konusu kültür çevrelerini maden sanatı
buluntularına göre genel bir değerlendirmeye tabi tuttuk. Türkler için çok önemli olan
ok uçlarının gelişim sürecini değerlendirdik.
Son bölümde Kök Türk dönemi hakkında bilgi verdik. Çok büyük bir devlet
olan Hunların mirasçısı Kök Türklerin uzun olan siyasi tarihine sadece özet bilgilerle
değinebildik. Kültür çevrelerine ayırarak incelediğimiz Kök Türklerin altından,
bakırdan, tunçtan, gümüşten yapılmış takıları, kılıçları, tabak, tepsi, maşrapaları, at
gemlerini, silahları formları , teknikleri, işlevleri, süsleme konularını ve motifleri
yönlerinden ele aldık. Kemer ve heykeller üzerindeki işlemeler, av sahneleri, kadın,
kare, yıldız figürlerinin anlamları üzerinde durduk. Bu döneme ait yeryüzü ve yer altı
buluntularını aktarmaya çalıştık. Daha öncede belirttiğimiz gibi sanatı etkileyen din
kavramını Hun döneminden alarak Kök Türk çağı içerisindeki gelişimine uzandık.
Buna bağlı olarak inkişaf eden hayvan üslubunun sanata yansımalarını inceledik.
Ayrıca bu konularla ilgili daha ayrıntılı bilgiler için çalışmamızın sonunda resimler ve
haritalar konulmuştur.
Bu hususta çalışırken bir takım sıkıntılarla karşılaştık. Özellikle yurt dışında
yayınlanan eski Sovyetler Birliği dönemine ait raporlar ve kitapların çok azına
ulaşabildik. Bu durum bu konuda çalışmak isteyenler için büyük dezavantajdır. Türk
tarihini ve yine Türk sanatını çoğunlukla Çin ve Rus kaynaklarından öğrenmekteyiz.
Bu vesikalar özellikle Rusça olanlarının bir kısmının Türkçe çevirilerinden
yararlanıp, yorumlamaya çalıştık. Web ortamında maden sanatı başlığında açılan
IV
sayfalar bu konu hakkında çok sınırlı bilgi vermektedirler. Maden sanatı konusu
dışına çıkılıp daha çok siyasi konuların ele alındığını gördüm. İnceleyip araştırmasını
yaptığımız bölgede saha araştırması gerçekleştiremedik. Ancak haritalar ve bu
konuda burada araştırma yapan değerli hocalarımız ile değerli bilim adamlarımızın
yayınladıkları dergiler, makaleler sayesinde ufkumuz genişlemiştir.
Orta Asya Türk Tarihi ve kültür tarihi alanında yaptığı araştırmalarla ve
yazdığı kitaplarla bu alana büyük katkıları olan, tezimin hazırlanmasında, konumun
seçilmesinde, çalışmamın her aşamasında destek ve teşviklerini benden esirgemeyen
değerli hocam sayın Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ’e teşekkür ederim.
Ayrıca yardımlarını esirgemeyen TİKA’ya, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
çalışanlarına, Ahmet Yesevi Üniversitesi Yardım Vakfı kütüphanesine teşekkür
ederim.
SEÇİL BİRKAN
Ankara / 2005
V
KISALTMALAR
A.Ü. : Ankara Üniversitesi
a.g.e : Adı Geçen Eser
a.g.m : Adı Geçen Makale
AÜ. DTCF : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih –Coğrafya Fakültesi
Bkz. : Bakınız
C : Cilt
Çev. : Çeviri
İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
T.T.K : Türk Tarih Kurumu
M.E.B : Milli Eğitim Bakanlığı
Mad. : Madde
S : Sayı
s. : Sayfa
Haz. : Hazırlayan
VI
KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR
İslamiyet öncesi Orta Asya Türk maden sanatı ile ilgili bilimsel araştırma
yapılırken tarihi konunun ana (temel) kaynaklarına inilmesi gerekmektedir.
Sahanın genişliği ve birçok kavimlerin istilasına uğramış medeniyetlerin ve
sanatların çeşitliliği yüzünden, kaleme alınmış kitap ve makalelerde, konu genellikle
bir bütün olarak ele alınmadığı gibi, bu döneme ait gün ışığına çıkan eserler ve kazı
raporlarının da yeteri kadar incelenmediğini görmekteyiz. Ayrıca yayınlanan
İngilizce eserlerin bir çoğunda konu derinliğine inilmeyerek, yanlış bilgiler de
verilmiştir. Ülkemizde ise, son yıllarda Türk sanatının erken devirlerine ait
incelemeler artmıştır. Ücra köşelerde, ıssız bölgelerde ve nehir kenarlarında bulunan
Türklere ait madeni eşyalar, mezarlar, yazıtlar, anıtlar, resimler keşfedildikçe Türk
sanatlarının kaynaklarına bir yönelme olduğu görülür.
Çalışmamızı hazırlarken ilk elden kaynakların çevirilerine ulaştık. Ayrıca
konuya ilişkin çeşitli türlerdeki ana kaynaklar ile modern araştırmalardan da
yararlanmış bulunmaktayız.
BU KONUDA YAPILMIŞ ARAŞTIRMALARDAN BİRKAÇI
1- B. Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, 3. baskı, Ankara 1988.
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel tarafından 1962 yılında yazılmıştır. Biz Üçüncü
baskısından yararlandık. Türk kültür tarihini bizlere tanıtmak için yazılmış değerli bir
eserdir. Herkesin anlayabileceği bir dille kaleme alınmıştır. Kitabın konusunu Orta
VII
Asya’da yapılan kazılar ve elde edilen buluntular, bölgelerin kültür ve günlük
hayatları, dini inanışları, giyinişleri oluşturmaktadır.
Değerli hocamız Çin tarihlerinin ve diğer kaynakların verdikleri bilgileri
tarafsız olarak tenkit edip Orta Asya’nın tarihini, ana hatlarını ve kavimler haritasını
vermiştir. Türk kültürünün müşterek özelliklerini anlamamıza yardımcı olması
bakımından coğrafi saha geniş tutulmuştur.
2- B. Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, 4. Baskı, Ankara 2000.
Yazarı Bahaeddin Ögel’dir. Türk Kültür Tarihine Giriş adlı kitap dokuz cilt
olarak basılmıştır. Türk kültür tarihi üzerine yazılmış en geniş kapsamlı külliyattır.
Kök Türklerden Osmanlılara kadar olan kültür tarihi ile ilgili hemen hemen her türlü
bilgiyi bize sunmaktadır. Türklerde aile, içtimai teşkilat, devlet ve ordu teşkilatı, harp
taktiği, silahlar, at, ev, hayvanlar, ceza ve infaz, maliye, vergi ve akid sistemleri,
ahlak anlayışı, din ve dini ifade, doğum ve ölüm, hastalıklar, takvim, müzik, müzik
aletleri, avcılık ve teknik maden bilgisi gibi birçok konuya ayrıntılı olarak
değinilmiştir.
3- B. Ögel, Türk Mitolojisi, C.I., Ankara 2003.
Türk mitolojisi üzerine yazılmış değerli eserlerden bir tanesidir. Türk
edebiyatının önemli eserleri olan destanlar hakkında bilgi vermiştir. Ergenekon
Destanından söz ederken Türklerin en çok kullandığı demir hakkında bilgi
verilmiştir.
VIII
4- N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1972.
Nejat Diyarbekirli tarafından kaleme alınmış bir eserdir. İslamiyet öncesi,
özellikle Orta Asya da kurulmuş en büyük devlet olan Hunlar hakkında bilgiler veren
ana kaynaklardan bir tanesidir. Hunların dini, sanat anlayışı, genel kültürleri
hakkında bilgiler sunulmaktadır. Türk tarihi açısından çok önemli olan mezarlarda
yapılmış olan kazı sonuçlarını derli toplu bir şekilde bize ulaştırması bakımından çok
önemlidir.
5- Ü. Erginsoy, İslam Maden Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1978.
İslam Maden Sanatının Gelişmesi adlı bu çalışma Ülker Erginsoy tarafından
kaleme alınmıştır. Eser Orta Asya ve Anadolu’da çıkan, işlenen madenler hakkında
ve bunların yapım teknikleri hakkında geniş bilgiler içermektedir. Ayrıca Orta Asya,
Sasani sanatı, Erken İslam dönemi ve daha sonra gelişen maden sanatları hakkında
müzelerden örnek eserler vererek ele almıştır. Objektif değerlendirmeler yapılmış
kıymetli bir eserdir.
6- TÜRK KÜLTÜRÜ EL KİTABI C. II, KISIM I a. İstanbul 1972.
Kitap İslamiyet’ten önceki Türk sanat tarihi araştırmalarını içermektedir. Bu
cildinde on üç makale bulunmaktadır. 1972 yılında neşredilen Türk Kültürü El Kitabı
hem yurdumuzda hem yurt dışında bulunan önemli tarih araştırmacıların katkılarıyla
yazıldı. Türk kültürü hakkında önemli bilgiler veren Zeki Velidi Togan, Emel Esin,
IX
Karl Jettmar, Jane Gaston Mahler, Jean Paul Roux’un makaleleri araştırmamızın
aşamalarında bize büyük fayda sağlamıştır.
7- O. Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1989
Eser Oktay Aslanapa tarafından kaleme alınmıştır. Gerek Anadolu’da, gerek
Orta Asya’da yapılan kazı ve araştırmalar sonucunda makaleler ve kitaplar halinde
her dilde yayınlanmış yüzlerce eserin ortaya koyduğu sonuçlar toplanarak
hazırlanmıştır. Kitap çoğunlukla mimari eserleri tanıtmaktadır.
8- İslamiyet Öncesi Türk Dünyası Kültür Atlası
Kültür Bakanlığı tarafından son dönemde yayımlanmış değerli eserlerden bir
tanesidir. İslamiyet öncesi dönem hakkında genel bilgilerin bulunduğu atlas,
haritalarla desteklenmesi bakımından önemlidir.
9- S. Gömeç,Kök Türk Tarihi, Ankara 1997.
Kök Türk Tarihi adlı eser Prof. Dr. Saadettin Gömeç tarafından kaleme
alınmıştır. Eserde Kök Türk tarihi ile ilgili hem siyasi hem kültürel bilgi verilmiştir.
Bilgiler geniş araştırmalar sonucunda hocamızın katkılarıyla ele alınıp kitap haline
getirilmiştir. Prof. Gömeç’in Orta Asya tarihi ve kültür tarihi üzerinde araştırmaları
oldukça fazladır. Araştırmamıza ışık tutan önemli eserleri ve sayısız makalesi vardır.
Özellikle “Eski Türklerin Dini”, makalesi bozkırın atlı mensuplarının dini
anlamamıza büyük ölçüde yardımcı olmuştur.
X
10- RADLOFF, W, Sibirya’dan I-II, İstanbul 1956.
Almanca’dan dilimize çeviren Ahmet Temir’dir. Radloff’un yaptığı seyahat
esnasında gördüklerini anlattığı önemli bir eserdir. Seyahat raporu niteliğindedir.
Araştırmamızı yaparken eserde verilen bilgilerden bol miktarda yararlandık.
Radloff’un gezdiği yerleri gösterir harita günümüzde gösterilmeyen bir çok yeri
tespit etmemize yardımcı oldu.
11- W. Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, Ankara 1996.
Dilimize çeviren Nimet Uluğtuğ’dur. İslamiyet öncesi Orta Asya Türk
tarihini çoğunlukla Rusça ve Çin kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu dönemde Alman
tarihçiler tarafından Çin yıllıkları araştırılmıştır. Çinliler, eski kavimler arasında
resmi veya özel pek çok tarih kitapları bırakmışlardır. Tarih yazıcıları tarafından
tarihi, siyasi, askeri olaylar günü gününe yazılmıştır. Çin tarih yazıcıları olayları
büyük bir itina ile inceleyerek kesinliklerine kanaat getirdikten sonra
kaydetmişlerdir. Bu sebeple kısmen güvenebileceğimiz kaynaklar olmuştur. Eserde
Türk kavimleri hakkında detaylı bilgi verilmektedir.
12- Ancient Bronze Of Kazakshtan, Alma Atı 1998.
Araştırmamızda çok sık yararlandığımız kaynaklardan bir tanesi de bu İngilizce
eser olmuştur. Rusça’dan Kazakça’ya, Kazakça’dan İngilizce’ye çevrilmiş olduğu
için çevirisinde büyük sorun yaşadık. Ancak Kazakistan bölgesinde yapılan kazıları
önemli ayrıntılarıyla beraber vermesi bakımından önemli bir eserdir. Ayrıca içinde
bol miktarda renkli resim bulunmaktadır.
XI
Eser, Kazakistan’ın Bronz Çağında madeni eserlerde kullanılan teknikler ve
figürler hakkında detaylı bilgi vermektedir.
13- Ancient Gold Of Kazakshtan , Alma Atı 1998.
Kazakistan bölgesinde yapılmış kazıları ve kazılardan çıkan malzemeleri anlatan
bir eserdir. Ayrıca Hun öncesi dönem, Hun ve Kök Türk çağı hakkında bilgiler
vermektedir.
XII
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.......................................................................................................................... I
KISALTMALAR ......................................................................................................... V
KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR .................................................................... VI
GİRİŞ
İSLAMİYETTEN ÖNCE MADEN SANATINDA KULLANILAN BAŞLICA
MADENLER VE TEKNİKLER................................................................................. 1
A. MADENLER ...................................................................................................... 1
1. Bakır ............................................................................................................... 2
a. Doğal-Bakır ....................................................................................... 2
b. Cevher-Bakır ...................................................................................... 3
2. Tunç (Bakır-Kalay Alaşımı) .......................................................................... 4
3. Pirinç (Bakır-Çinko Alaşımı) .......................................................................... 5
4. Altın ................................................................................................................... 5
5. Cıva .................................................................................................................... 7
6. Gümüş ................................................................................................................ 8
a. Doğal-Gümüş ......................................................................................... 8
b. Cevher-Gümüş ....................................................................................... 8
7. Kurşun ................................................................................................................ 10
8. Bronz .................................................................................................................. 11
9. Demir-Çelik........................................................................................................ 12
a. Doğal-Demir .......................................................................................... 12
b. Cevher-Demir......................................................................................... 13
B. MADEN SANATI TEKNİKLERİ ......................................................................... 15
I. MADENİ ESERLERİN YAPIM TEKNİKLERİ ............................................ 15
a. Dövme Tekniği........................................................................................ 15
1. Örsler........................................................................................... 17
2. Çekiçler ......................................................................................... 18
3. Yükseltme Tekniği ....................................................................... 19
b. Çökertme Tekniği.................................................................................... 22
c. Döküm Tekniği ....................................................................................... 23
1. İçi Dolu Döküm Tekniği ............................................................. 24
2. İçi Boş Döküm Tekniği ............................................................... 26
3. Balmumu Tekniği ....................................................................... 27
d. Tornada Çekme ....................................................................................... 28
e. Madeni Parçaları Birleştirme Teknikleri................................................. 30
1. Kaynak ........................................................................................ 30
2. Lehim .......................................................................................... 31
3. Perçin........................................................................................... 33
II. MADENİ ESERLERİ SÜSLEME TEKNİKLERİ ............................................. 33
1. Çalma ve Kazıma .......................................................................................... 33
a. Çalma ..................................................................................................... 34
b. Kazıma ................................................................................................... 35
c. Kabartma (Repousse ve Diğer Yöntemler) ............................................. 36
d. Kalıpla Kabartma .................................................................................... 41
e. Delik İşi ................................................................................................... 42
f. Telkari ve Granüle .................................................................................. 43
g. Kakma (Madene başka bir maden kakma) .............................................. 44
h. Niello ....................................................................................................... 45
ı. Madeni Değerli Bir Taş, Renkli Cam ve Mine ile Süsleme..................... 46
i. Kaplama ve Yaldız .................................................................................... 46
1. Mekanik Usullerle Altın Kaplama ...................................................... 46
2. Kimyasal Yöntemlerle Altın Kaplama ................................................ 47
I. BÖLÜM
DIŞ ÜLKELERDEKİ MÜZE VE ÖZEL KOLEKSİYONLARDAN
ÖRNEKLERLE KÖK TÜRK DÖNEMİNE KADAR MADEN
SANATLARININ GELİŞMESİ ................................................................................. 48
A. HUN ÖNCESİ DÖNEME AİT GENEL BİLGİLER........................................... 49
a. Anav Kültürü...................................................................................................... 50
b. Kelteminar Kültürü ............................................................................................ 50
c. Afanasyevo ve Yang-Shao Kültürü.................................................................... 51
d. Andronovo Kültürü ............................................................................................ 52
e. Karasuk, Mayemir ve Tagar Kültürü ................................................................ 53
B. HUN DÖNEMİ ÖNCESİ MADEN SANATI....................................................... 55
I. Andronovo Kültürüne Ait Altından yapılmış Takılar ......................................... 55
a. Formlar.......................................................................................................... 56
b. Teknikler ....................................................................................................... 56
c. Süsleme Konuları ve Motifleri ..................................................................... 57
II. Andronovo Kültürüne Ait Bronzdan Yapılmış Aynalar, Tabaklar,
Süsleme Eşyaları ................................................................................................. 58
a. Formlar......................................................................................................... 58
b. Teknikler ...................................................................................................... 59
c. Süsleme Konuları ve Motifleri..................................................................... 61
III. Kazakistan Kültür Çevresi Andronovo Kültürüne Ait Altından Yapılan Toka,
Plaka, Kınlar ............................................................................................................. 65
a. Formlar ....................................................................................................... 66
b. Teknikler ..................................................................................................... 66
c. Süsleme Konuları Motifleri ve Anlamları................................................. 67
IV. Andronovo Kültürüne Ait Demir ve Tunç Buluntular ................................. 70
a. Kara Tav Bölgesi Kültür Buluntuları ........................................................ 70
b. Issık Köl Bölgesi Kültür Buluntuları ....................................................... 70
V. Maden Sanatının Evrelerinde Görülen Hayvan Üslubunun Gelişimi ............... 72
C. HUN DÖNEMİNE AİT GENEL BİLGİLER....................................................... 77
D. HUN DÖNEMİ MADEN SANATI ........................................................................ 82
1. Kazakistan Kültür Çevresi..................................................................................... 82
a. Altından Yapılmış Taç ve Savaş Aletleri ..................................................... 82
2. Ordos bölgesi Kültür Çevresi Sanat Eserleri ......................................................... 86
3. Altay Bölgesi Kültür Çevresi ................................................................................. 88
a. Pazırık Bölgesi Sanat Esreleri ...................................................................... 89
b. Şibe bölgesi Sanat Eserleri ........................................................................... 92
c. Katanda ve Berel Bölgesi Sanat Eserleri...................................................... 93
4. Tanrı Dağları Kültür Çevresi ................................................................................. 94
5. Fergana Kültür Çevresi ve Taşkent Kültür Çevresi ............................................... 95
6. Sır Dreya Kültür Çevresi........................................................................................ 96
E. ALTAY, TANRI DAĞLARI, KAZAKİSTAN ve ÖZBEKİSTAN
BULUNTULARINA GÖRE HUN DEVRİ ESERLERİNE BİR BAKIŞ ............... 97
1.Tunç Ok Uçları..................................................................................................... 97
2. Demir Ok uçları................................................................................................... 98
3. Altından Yapılmış Balık Sırtı Tezyinatlı Altın Plakalar ..................................... 100
II. BÖLÜM
A. KÖK TÜRK DÖNEMİNE AİT GENEL BİLGİLER.......................................... 101
B. KÖK TÜRK DÖNEMİ MADEN SANATI .......................................................... 103
1. Formlar............................................................................................. 103
2. Teknikler .......................................................................................... 104
3. Tabak, Tepsi ve Tasların Fonksiyonları........................................... 106
4. Süsleme Konuları ve Motifleri......................................................... 107
a. Kök Türk Kaganları ve Ailesi ile İlgili Sahneler ........................................... 107
b. Kaganların Av Sahneleri ................................................................................ 110
c. Kadın Figürleri ............................................................................................... 113
d. Kare Figürünün Anlamı ................................................................................. 114
e. Yıldız Figürünün Anlamı ............................................................................... 115
C. Kök Türk Dönemine Ait Buluntular ............................................................. 123
a. Kazakistan Kültür Çevresi.............................................................................. 123
b. Orkun Bölgesi Kültür Çevresi........................................................................ 125
c. Baykal Bölgesi Kültür Çevresi....................................................................... 126
d. Altay Bölgesi Kültür Çevresi ......................................................................... 126
e. Çu Vadisi Bölgesi Kültür Çevresi ................................................................. 127
f. Fergana Bölgesi Kültür Çevresi...................................................................... 128
g. Gayret Tepe Bölgesi Kültür Çevresi ............................................................... 129
h. Toktogul Buluntuları ...................................................................................... 129
ı. Kuzey Batı Fergana Bölgesindeki Buluntular................................................. 130
i. Issık Buluntuları .............................................................................................. 131
k. Ahsıkent Şehri ................................................................................................ 133
l.Taşkent Bölgesinin Arkeolojik Eserleri ve Açıklamaları ................................ 135
1. Kadovad Tepe ............................................................................. 135
2. Kaşka Derya Nehri Havzasındaki Asker Mezarı ....................... 137
m. Sır Derya Eski Yataklarındaki Buluntular ..................................................... 138
n. Ak-Beşim Şehrinde VI-VII yüz yıla ait Kalenin Kültür Kalıntıları................ 138
o. Otrar Töbe Şehrinden ve Otrar Vahasından Erken Orta Çağın
Madeni Paraları ............................................................................................ 139
ö. Moğolistan’da yapılan Kazılar ve Buluntuları ............................................... 142
D. Orkun, Altay, Tanrı Dağları ve Fergana Bölgesi Buluntularına Göre Kök
Türk Devri Eserlerine Genel Bir Bakış...................................................................... 145
a. Küpeler ............................................................................................................ 146
b. Ok Uçları ......................................................................................................... 146
c. Silahlar............................................................................................................. 148
d. Mızraklar ......................................................................................................... 148
e. Üzengiler ........................................................................................................ 149
f. At Gemleri ...................................................................................................... 149
g. Demircilik ...................................................................................................... 149
E. Türk Sanatının Dini Bakımdan Anlamı ........................................................... 150
F. Hayvan Üslubunun Kök Türk Çağındaki Gelişimi ......................................... 157
a. Türk Sanatında Görülen At Figürlerinin Sembolizmi ................................. 158
SONUÇ ..................................................................................................................... 163
ÖZET............................................................................................................................. 169
SUMMARY .................................................................................................................. 170
BİBLOGRAFYA .......................................................................................................... 171
EKLER.......................................................................................................................... 181
I- Haritalar
GİRİŞ
İSLAMİYET ÖNCESİ MADEN SANATINDA KULLANILAN BAŞLICA
MADENLER VE TEKNİKLER
A. MADENLER
Eski dönem içinde bulunan her madeni keşif, yeni bir maden sanatı
tekniğinin doğmasına yol açmıştır. Maden sanatı teknikleri bu sanatın
malzemesi olan ve madenlerin kendilerine has özelliklerinin anlaşılmasına
bağlı olarak gelişmiştir.
Maden sanatıyla ilgilenen işçi, kullanacağı malzemeyi iyi tanımak,
uygulayacağı teknikleri iyi seçmek zorundadır. Maden sanatı tekniklerini
değişik madenler üzerine büyük bir ustalıkla uygulamış olan maden
sanatçılarının madenlerle ilgili bilgileri bütün ayrıntılarıyla bildikleri ve
bunun için en uygun malzemeyi seçtikleri anlaşılmaktadır.
Maden sanatı tekniklerini inceleyebilmemiz için madenleri çok iyi
tanımamız gerekir. Malzemenin özelliklerini bilmek, tekniklerin nasıl
geliştiğini anlamamıza ve belirli tekniklerin uygulandığı eserlerin, yapıldığı
malzemeyi anlamamıza yardımcı olabilir.
İslamiyet öncesi maden sanatında kullanılan madenler; bakır, tunç
(bakır-kalay alaşımı), pirinç (bakır-çinko alaşımı), altın, cıva, gümüş,
kurşun, bronz, demir-çeliktir. Demir ve çelik daha çok silah ve alet
2
yapımında, kurşun lehim alaşımlarında ve soy madenlerin (altın ve
gümüşün) saflaştırılmasında, cıva ise yaldızlamada faydalanılır. Bu
madenler İslamiyet öncesi dönemlerde Orta Asya’da biliniyor ve
işleniyordu. Madeni ısıtarak uysallaştırma, cevherinden ayırma, eritme,
saflaştırma, diğer madenlerle karıştırarak alaşımlar elde etme, çeşitli
teknikler uygulayarak eserler yapma ve süsleme yöntemleri Orta Asya da bu
madenler üzerinde denenmiş ve geliştirilmişti.
Madenler tabiatta ya doğrudan metalik halde veya cevher olarak
mevcuttur. Metalik halde bulunan madenlere “doğal madenler”; içinde
kimyasal bileşikler halinde madenlerin bulunduğu kayalara ise “cevher”
denir. Örneğin altın doğal bir madendir. Gümüş, bakır ve demir hem doğal
maden, hem de cevher olarak mevcuttur.1
Kurşun, kalay, çinko ve cıva ise, ancak cevherden tasfiye yoluyla (ısı
kullanarak) elde edilebilen madenlerdir. İlk keşfedilen madenler doğal
madenler olmuştur.2
1. BAKIR
a. Doğal-bakır
Bakır doğada hem doğal maden, hem de cevher olarak mevcuttur. Bakır ilk
bulunan ve işlenen madenlerden biridir. Doğal bakır parçalarına dere
1 J. G. Parr, Man, Metals and Modern Magic, Cleveland 1958. s. 6; R. F. Tylecote, Metallurgy in Archaeology London 1962, s.1. 2 R. J. Forbes, “Extracting, Smelting, and Alloying”, History of Technology, C. I., Oxford 1956, s. 572.
3
yataklarında veya bakır cevherlerinin aşınmış üst tabakalarında
rastlanmaktadır. Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında bakırın ilk olarak
Anadolu’da Çayönü, Çatalhöyük ve ve Suber’de kullanıldığı ortaya çıkmıştır.
M.Ö. yedinci bine ait, doğal-bakırdan dövülerek yapılmış iğne, bız, kanca gibi
aletler ve yüzük, boncuk gibi süs eşyaları bulunmuştur3. Akeramik bir
seviyeden çıkan bu eserler, şimdilik bilinen en erken madeni eşya örnekleridir.
Bakır altından ve gümüşten daha sert bir madendir; soğuk halde dövülürse,
büsbütün sertleşir ve işlenemez hale gelir. Bakır soğukken uzun süre
çekiçlendiği takdirde, madenin üzerinde çatlaklar oluşur ve gevrekleşen bakır
dağılabilir. Dövülürken sertleşen bakır, ancak ateşte ısıtılırsa, tekrar yumuşar
ve işlenmesi mümkün olur4. Bakır çok sıcakken çekiçlenemez. Bu sebepten
yumuşamaya bırakılır. Hemen soğuk suya daldırılarak ılık hale getirilir.
Dövüldükçe sertleşen bakırı önce ısıtıp sonra suya daldırılarak ılıklaştırıp,
yumuşatmaya “tavlama” denir. Tavlama, M.S. 19. yüzyıla kadar hep odun veya
odun-kömürü ateşinde yapılmıştır. En önemli metalürjik keşif olan bakır
“dövme” tekniğinin gelişmesini de sağlamıştır.
b. Cevher-bakır
Bakır cevherleri bol ve yaygındır. Bakır cevherlerinden tasfiye yoluyla bol
miktarda metalik bakır elde edilebilir. Cevherinden ilk ayrılan maden bakır
olmuştur. Tasfiye usulü sayesinde bakır bollaştıktan sonra, eritme, döküm ve
alaşımlar yapma gibi çok önemli keşifler birbirini izledi. Bu keşiflere bağlı
3 Ü. Erginsoy, İslam Maden Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1978, s.11. 4 Forbes,“Extracting, Smelting..., s.587.
4
olarak da, çeşitli maden sanatı teknikleri gelişti. Son yıllarda Anadolu’da
Neolitik döneme ait yerleşim merkezlerinde doğal bakırın yanı sıra tasfiye
edilmiş bakırın da kullanılmış olduğu görülmektedir.
Çeşitli metalürjik keşiflere ve bu keşiflere bağlı olarak da çeşitli maden
sanatı tekniklerinin gelişmesine yol açmış olan bakır madeni, bakır ve bakır
alaşımları olan tunç ve pirinç, İslamiyet öncesi dönemde Orta Asya da
kullanılmıştır.
2. TUNÇ (BAKIR-KALAY ALAŞIMI)
Tunç, içinde biraz kalay olan bir bakır alaşımıdır. Saf bakır ve gümüşten
daha sert bir maden olmakla beraber çok sağlam bir malzeme değildir. Tunç
değişik maden sanatı tekniklerinin gelişmesine de zemin hazırlamıştır.
Tunç elde etmek için bakıra karıştırılan kalay cevherine, genellikle bakır
cevherlerinin bulunduğu bölgelerde rastlanır5. Ancak kalay cevheri bakır kadar
yaygın olan bir cevher değildir.
Kalay, asırlarca tunç imalatında kullanılmıştır. Roma döneminde bakır
kapların iç kısımlarının kalayla kaplanması yöntemi bulunmuştur. Bakırdan
daha sert ve sağlam bir maden olan tunç soğuk olarak işlenemez, çekiçlenen
tuncun sık sık tavlanması gerekir6.
5 Forbes, “Extracting, Smelting..., s.589; R. J. Forbes, Studies in Ancient Technology, Leiden 1964, s.126-128 6 L. Aitchison, A History of Metals, C. I ve II, New York 1960, s.192-193.
5
Tuncun diğer önemli bir özelliği de bakır gibi eridiği zaman
kabarcıklanmamasıdır. Bu sebeple döküm için tercih edilen bir maden
olmuştur. Eski çağlarda Roma’da ve Çin’de tunca, bakır deniyordu. Türkçe de
ise bu madene tunç isminin verilmesi Türklerin bu alaşımı çok önceden
bildiklerini işaret etmektedir. Bu da Orta Asya Türklerinin madencilik alanında
çok ileri bir düzeyde olduğunu göstermektedir.
3. PİRİNÇ (BAKIR-ÇİNKO ALAŞIMI)
Pirinç, içinde çinko olan bir bakır alaşımıdır. Bakır ile çinko cevheri ile
kalamin birlikte tasfiye edilerek, tunç kadar sert, sağlam, rengi altın gibi sarı ve
parlak olan pirinç madeni elde edilir.
Pirinç, M.Ö. Birinci binin ilk yarısında bulunmuştur, fakat bu keşfin tarihi
ve yeri bilinmemektedir. Pirinç alaşımı, Orta Asya’da, M.S. 16. yüzyıla kadar
metalik bakır ile çinko cevheri karıştırılarak elde edilmiştir.
Pirinç alaşımı da tunç kadar sert ve sağlam bir madendir; tavlanmadan
işlenemez. Pirinçten çok ince levhaların dövülmesi istendiğinde, alaşımın
içindeki çinko oranının azaltılması gerekmektedir7.
4. ALTIN
Tabiatta bol miktarda yer alan altın ilk bulunan ve üzerinde ilk çalışılan
materyallerdendir. M.Ö. V. binden itibaren ufak süs eşyalarının yapımında
kullanıldığı tahmin edilmektedir.
7 Parr, a.g.e., s.63.
6
Altın, dağ ırmaklarının yataklarında, alüvyon birikintileri arasında, ufak
külçecikler veya kırıntılar halinde bulunur. Dövülgenliği, paslanmaya karşı
koyma özelliği ve güzel sarı rengi onu takı sanatının en önemli madeni
yapmıştır8. Altın, kuvars kayaların içinde damar halinde mevcuttur.
Kayalardaki altını elde etmek için, kaya parçaları önce çekiçle topaklar halinde
ufalanır, sonra topaklar dövülerek toz haline getirilir. Altın ve diğer maddelerin
karışımı olan bu toz, sığ tabakalarda, çok yavaş akan bir suyun altında yıkanır.
Altın ağır olduğu için dibe çöker, üste çıkan diğer maddeler ise suyla akıp
gider9.
Altın saf bir maden değildir, altının içinde daima doğal bir miktar gümüş
bakır ve demir gibi madenler de bulunur. Roma devrinden itibaren, altını diğer
madenlerden ayırmak için kurşun, tuz ve kükürt ile kupelasyon metotlarının
yanı sıra, başka bir usul daha keşfedilmiş, “altını cıva ile malgama yaparak
ayırma” usulü uygulanmıştır. Cıva-altın karışımı bir potada ısıtıldığında, cıva
buharlaşıp uçar ve böylece saf altın ayrılmış olur10.
Altın kolay işlenebilen bir madendir; soğukken de çekiçlenebilir11 Altından
dövme veya döküm teknikleri uygulanarak istenen her şekil yapılabilir. Altın
sıcak bir madendir. Rengi mat, yüzeyi gizli güneş enerjisi gibi bir etki yaratır.
İnsanlar binlerce yıl önce altını keşfetmişlerdi. Eski topluluklar ve insanlar
yeryüzünde bulundular ve ömürlerini tamamladılar, bu süreç içerisinde birçok
sanat akımı doğdu. İnsanlar altından üretilen materyallerde, daima güneş
8 Ancient Bronze of Kazakshtan Alma-Atı 1998, s. 3. 9 Forbes, “Extracting, Smelting..., s.572. 10 Erginsoy, a.g.e., s.9. 11 Tylecote, a.g.e., s.1.
7
ışınlarının, güneşin doğuşunun ve batışının aksini gördüler. Altın ve altın rengi
aynı zamanda ateşle de ilişkilendirildi. Bu anlayış evrenseldir ve her yerde
bilinir. Altın eller, altın kalpli, altın gibi saf insan deyimlerinlerinde de olduğu
gibi altın hep pozitif çağrışım yapar. Bu deyimler birçok dilde
kullanılmaktadır. Bu değerli metalin bozulmazlık özelliğinden dolayı, birçok
altın sanat eseri orijinalliğini kaybetmeden günümüze kadar gelmiştir.
Altın, İslamiyet öncesi dönemde gerdanlık, küpe, bilezik, yüzük gibi
takıların hazırlanmasında kullanılmıştır. Altın takıların yanında, kırmızı renkte
yapılmış savaş kıyafetleri de bir ayrıcalığın göstergesiydi. Kazakistan
bölgesinde çıkartılan altın eserlerin bolluğu eski çağlardan beri burada altının
çıkarıldığını gösterir. Eski altın maden ocakları doğu, kuzey, Orta Kazakistan
ve Semireçi’de (Cetitam=Yedidam) bulunur. Yazık ki kaynakların bahsettiği
altın örneklerden günümüze kadar gelebilmiş olanların sayısı çok azdır. Altın
eserlerden bir kısmının yağmalarda kaybolduğu tahmin edilmektedir.
5. CIVA
Cıva, M.Ö. I. binin ilk yarısında Yunan madenciler tarafından
keşfedilmiştir; ancak cıva ile ilgili en erken kayıt, M.Ö. 370 tarihindendir.
Aristo da cıvadan “sıvı-gümüş” deyimini kullanarak bahsetmektedir.
Cıva, bir cıva-kükürt bileşiği olan sinabar (zincifre) cevherinden elde
edilmiştir.
8
Bu cevher ısıtılınca, içindeki cıva buharlaşır ve sonra tekrar yoğunlaşarak, sıvı halde
potanın dibinde toplanır12. Cıvanın en önemli özelliği, altın ve gümüşle kolay uyum
sağlamasıdır. Yani bu madenler cıvanın içinde çözünerek cıva alaşımları oluştururlar.
Malgamalar, cıva oranına göre sıvı, yarı-sıvı, veya katı hallerde olabilirler. Cıva
İslamiyet öncesi dönemde Orta Asya’da altını saflaştırmada ve yaldızlamada
kullanılmıştır.
6. GÜMÜŞ
a. Doğal-gümüş
Gümüş doğada hem doğal maden, hem de cevher olarak mevcuttur. İlk
kullanılan gümüş, doğal-gümüş olmuştur. Bu maden de altın gibi dere
yataklarından toplanır veya bazı kayaların içinde damar halinde bulunur. Doğal
gümüş çok az miktarlarda mevcut olduğundan, altından daha geç bir tarihte
fark edildiği tahmin edilmektedir. Doğal-gümüşün, M.Ö. IV. binin başlarından
itibaren süs eşyalarının yapımında kullanıldığı görülmektedir13. Gümüş de altın
gibi yumuşak bir madendir; soğukken de çekiçlenebilir.
b. Cevher-gümüş
Gümüş elde edilen başlıca cevherler galen ve gümüş klorürlerdir14.
Galen cevherinin içinde hem gümüş, hem de kurşun madenleri bulunur.
12 Erginsoy, a.g.e., s16. 13 Aitchison, a.g.e., s.45 ve 179; Forbes, Studies in..., s.194; Tylecote, a.g.e. , s.1. 14 Aitchison, a.g.e., s.45.
9
Galen’in tasfiyesi sonucu, gümüş-kurşun karışımı bir alaşım elde edilir.
Sonra bu alaşım uzun bir süre ısıtılarak, kurşunun oksidasyonla ayrılması ve
geride saf-gümüşün kalması sağlanır15.
Orta, batı ve Kuzey Anadolu’da bol miktarlarda galen ve gümüş-
klorürleri mevcuttur. İlk gümüş tasfiyesinin Anadolu’da yapıldığı tahmin
edilmektedir.
Maden sanatı ustaları, gümüşü istedikleri gibi saf veya gümüş
karışımları yaparak kullanmışlardır. Gümüş hem takı imalinde hem de gündelik
eşyaların yapımında bol miktarda kullanılmıştır.
Orta Asya’da, Orta Çağın tanınan ilk İlak maden ocaklarının arasında
Angren Nehrinin yukarılarında Laşkerek ve Loyak kolları civarında bulunan
maden çıkarma ve eritme ocakları özel konuma sahiptirler. Kazakistan
bölgesinde çok sayıda gümüş maden ocağı bulunmuştur. Laşkerek-Say’da
Yüksek miktarda Galenit içeren büyük cüruf parçaları bulunmuştu.16
Kanımızca gümüş eserlerin bol miktarda bulunmasının başlıca sebebi gümüş
bolluğu ile ilgilidir.
15 Aitchison, a.g.e., s.46. 16 Y. F., Buryakov, “Drevniy Serebryanıy Rudnik Laşkerek” Sovetskaya Arheologiya, No1, Moskva 1965, s.280-285.
10
7. KURŞUN
Kurşun doğada saf olarak bulunan bir maden değildir. Bir kurşun
sülfürü olan galen cevherinden tasfiye yolu ile elde edilir.
Galen cevheri tasfiye edilince, gümüş-kurşun karışımı bir madde ortaya
çıkar. Sonra gümüş ve kurşun birbirinden ayrılır17. Erimiş haldeki gümüş-
kurşun karışımının üzerinden hava akımıyla geçirilerek, kurşunun okside
olması sağlanır. Gümüşten ayrılmış olan kurşun-oksidi, tekrar tasfiye edilerek
metalik kurşun elde edilir.
Son yılların arkeolojik kazı sonuçları, Anadolu’da Çatalhöyük’te, M.Ö.
VII. bine ait seviyede, tasfiye edilmiş kurşun topakları bulunduğunu
göstermektedir18. Böylece bakır gibi kurşunun da ilk olarak Neolitik Çağda ve
Anadolu’da tasfiye edildiği anlaşılmaktadır.
Erime noktası düşük olan kurşun, Orta Asya’da daha çok lehim
alaşımlarında ve kolay okside olması nedeniyle soy madenlerin saflaştırılması
işlemlerinde kullanılmıştır. Bazen de bir miktar kurşun, döküm yapılacak olan
bakır alaşımlarına, akıcılık vermesi için karıştırılmıştır.
17 Tylecote, a.g.e., s.73, 79. 18 J. Mellaart, Çatalhöyük, a Neolithic Town in Anatolia, New York 1967, s.22.
11
8. BRONZ
Bronz alaşımının bulunuşu yeni bir dönemin başlangıcı değil aynı
zamanda ekonomi ve savunma alanında bir devrimdir. Dayanıklılık, düşük
erime noktası ve güzel metal rengi onu maden sanatının en iyi metali yaptı.
Bu alaşım en uygun olarak dokuza bir oranında, iki metalden
oluşmuştur. Bunlar bakır ve kalaydır. Kurşun, antimon ve arsenik diğer
özelliklerini vermek üzere eklenmiştir. Erken bronzun kimyasal ve tayf analizi
bronz metalürjisinin ilginç oluşumunu açığa çıkarmaktadır. Eski ustaların
bronzu daha dayanıklı ve güzel yapmak için değişik alaşım oranları ve katkı
maddelerini denediklerini ortaya çıkarmaktadır.19.
Kazakistan’ın zengin kurşun ve bakır rezervleri M.Ö. VII-II yüzyıllarda
bronzun burada geliştiğini göstermektedir. Bunlar Andronovo20 ve sonraki
kültürlerdir. Adronovo kültürünün erken aşamalarında bakır ve bronz ustaları
döküm, demir dövme ve kabartma üzerine çalıştılar. Mızrak başları, ok uçları,
satırlar, baltalar bronzdan yapılmıştı. Kullanım amaçlarına rağmen, bu eşyalar
stilistik biçimde imal edilmiştir. Doğu ve Batı Kazakistan’da bulunan bazı
baltalar eşkenar dörtgenler, üzengiler ve halkalar gibi geometrik şekillerle
süslenmişti.
19 Ancient Bronze..., s.4. 20 M.Ö. 1700 ile 1200 yılları arasında yine Sibirya’da başlayan yeni bir kültür, adını yukarı Yeniseyde ki Andronovo sitesinden alır.İnsanları savaşçı ve göçebedir.( Bakınız: “Hun Öncesi Dönem” İslamiyet Öncesi Dönem Türk Dünyası Kültür Atlası, s.7.)
12
Maden ustalarının zengin yaratıcı düşünceleri, ayrıntılı çalışma,
minyatür büyüklükleri ve bazı öğelerin kalıplarının kullanılması yönlerinden
çok iyi çalışmalar olan mükemmel süs eşyaları ve giysiler yaratmalarına olanak
kılmıştır.
Dövülerek, törpülenerek kıvrılarak bolca süslenen geometrik rozetler
giyilebilen süslemelerin çoğunu oluşturur. Süsleme eşyası güneş-yıldız
inancının büyük etkilerini gösterir. Bu tuhaf güneş daireleri uğur olarak
giysilerin üzerlerine işlenmişti.
Maden ustaları, çeşitli tiplerde bronz döküm boncuk ve bilezikler ve
konik sarmal sonlu bilezikler üreterek büyük beceriler kazandılar. Ağır bronz
aynaların üretimi, bronz döküm sanatında önemli bir yer alır.
9. DEMİR-ÇELİK
a. Doğal- demir
Demir doğal maden, hem de cevher olarak mevcuttur. Doğal demir
içinde bol miktarda nikel bulunur. Cevherden tasfiye edilen demirde nikel
olmadığından, analiz yoluyla meteorik demir kolayca ayırt edilebilir21. İlk
kullanılan demir, meteorik demir olmuştur. Meteorik demir parçalarının üzeri,
doğal bakır gibi ince bir oksit tabakasıyla kaplıdır; bu nedenle kolay
farkedilmez. Ancak demir taştan daha ağır bir madde olduğu için Eski Çağ
insanınca farkedilmiş bakır, altın gümüş, kurşun gibi madenlerin keşfinden bir
süre sonra meteorik demir de kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca demirin
21 Erginsoy, a.g.e. s.14
13
paslanmaması için bakırdan faydanılmaktaydı22. Eski çağ insanlarının
meteorik demirin gökten geldiğini sandıkları anlaşılmaktadır. Sümer dilinde ve
diğer bir çok eski dillerde bu maden için “gök madeni” veya “gökten gelen taş”
deyimleri kullanılmıştır. Gökten gelen meteorik demirin bu devrin insanları
için tılsımlı bir anlam taşıdığı tahmin edilmektedir23.
b. Cevher-demir
Demir cevherleri doğada bol miktarda bulunmaktadır. Demir
cevherlerinin parlak ve metalik görünümleri vardır. Bakır, gümüş ve kurşun
cevherlerini tasfiye etmeyi başaran Eski Çağ insanının, madeni görünümlü olan
demir cevherlerini de tasfiyesini denemiş olduğu bir gerçektir. Ancak demirin
cevherinden ayrılabilmesi için çok yüksek sıcaklık gerektiren tasfiye fırınları
gerekmektedir. Demir, bakırın tasfiye edildiği 800°C ısıda tasfiye edilecek
olursa, madene benzemeyen, yumuşak, sünger dokulu ve kolayca dağılan bir
topak elde edilir; bu topak tavlansa da işlenemez24. Bu sebeple işlenebilir
sertlikte demirin elde edilmesi mümkün olamamıştır.
Demirin kalitesi, içine karışan karbon miktarına bağlıdır. Demirin
içindeki karbon artıkça demir sertleşir ve dayanıklılığı artar. Dövme demir, ilk
olarak M.Ö. II. bin başlarında, Anadolu’da Toroslar’dan Kafkasya’ya kadar
uzanan dağlık bölgede elde edilmiş ve M.Ö. 1900-1400 tarihleri arasında
yalnızca bu bölgede kullanılmıştır. İçinde % 25 oranında karbon bulunan 22 C.K.Kabanov,“Pogrebeniye Voina V Doline R. Kaşka-Darya” Sovyetskaya Arheologiya,
No 3, Moskva 1963, s.236-240 23 Forbes, Studies in..., s.215. 24 Erginsoy, a.g.e., s.15
14
dövme demir, işlenebilir bir maden olmasına rağmen, bu maden de ancak tunç
ile aynı sertliktedir. Bu nedenle alet ve silah yapımında kullanmak için tunçtan
daha üstün bir malzeme değildir.
Tunç ve dövme demirden daha sert ve sağlamlık bakımından üstün olan
maden, içinde daha çok miktarda karbon bulunan ve bir demir karbon karışımı
olan “çelik”tir. Çelik, ilk olarak M.Ö. 1400 dolaylarında ve gene Anadolu’da,
Hitit madencileri tarafından keşfedilmiştir. Çelik, dövme demirin, ikinci bir
ısısal işleme tabi tutulmasıyla elde edilir.
Anadolu insanı tarafından keşfedilen çelikleştirilmiş demir hayatı
büyük ölçüde değiştirmiştir. Kafkasya’nın en önemli ve değerli madeni
olmuştur. Hititler çeliğin yapımı ile ilgili bilgileri bir sır gibi saklamışlardır,
ancak M.Ö. 1100’den itibaren çeliğin yapımı bir sır olmaktan çıkmıştır. Bu
tarihten sonra gerçek bir “Demir Çağı” başlamış; nasıl M.Ö. III. binden den
sonra tunç alaşımı taşın yerini aldıysa, demir-çelik de, M.Ö. I. binden itibaren,
özellikle alet ve silah yapımında, tuncun yerini almıştır.
Demir cevherleri bol olduğu için, çelik aletler tunçtan daha ucuza imal
edilmiştir. Çelik aletlerin kullanılması yeni maden sanatı tekniklerinin
gelişmesine yol açmıştır. Orta Çağda çeliğin Eski Çağ usulleri ile elde
edilmesine ve yakıt olarak da hep odun kömürü kullanılmasına sürdürülmüştür.
15
B. MADEN SANATI TEKNİKLERİ
I. MADENİ ESERLERİN YAPIM TEKNİKLERİ
a. Dövme Tekniği
Orta Asya eserlerinin yapımında, “dövme” ve “döküm” olmak üzere,
başlıca iki teknik kullanılmıştır. Dövme, doğal madenlerin ilk
keşfedilmesinden itibaren kullanılan en eski maden sanatı tekniğidir. Madenler
bölümünde belirtmiş olduğumuz gibi, M.Ö. VII. binde, Anadolu’da, ufak ve
yassı biçimlerdeki tabii bakır parçalarından dövme tekniği uygulanarak iğne,
bız, kanca gibi aletler ve bazı süs eşyaları yapılıyordu. Doğal bakırdan kısa bir
süre sonra keşfedilen altın, gümüş, ve elekturum gibi yumuşak madenlerin
soğuk haldeyken çekiçlenmeleri daha kolaydı. Erken devirlerde doğal
madenler, sapsız taş çekiçlerle, taş örsler üzerinde dövülerek işleniyordu.
Dövme tekniği, madeni keşiflere bağlı olarak gelişmiştir. Tavlamanın,
yani madeni ısıtarak yumuşatıp, işlenir hale getirmenin keşfedilmesinden
sonra, iri ve yumru şeklindeki bakır parçalarının da dövülerek işlenmesi
mümkün olmuştur25. Böylece daha büyük parçalardan istenen şekillerde eserler
yapılabilmiştir. Tasfiye yoluyla cevherden maden elde etmek
gerçekleştirildikten sonra, madenler bollaşmış ve çeşitlenmiş; maden sanatı
tekniklerinin gelişmesine yol açan diğer madeni hamleler birbirini izlemiştir.
Tasfiyeden kısa bir süre sonra madenlerin potada eritilmesi; bunun ardından da
erimiş madenlerin istenen biçimlerde hazırlanmış taş veya kil kalıplara
25 Aitchison, a.g.e., s.21.
16
dökülerek dondurulması, yani “döküm” usulü keşfedilmiştir. Dökümün
başarılması, dövme tekniğinin gelişiminde tavlama kadar önemli rol
oynamıştır.
Artık dövülerek yapılacak olan eserin madeni, önce istenen kalınlıkta ve
büyüklükte bir tabaka halinde yuvarlak kalıplara dökülüyor, sonra tomruk
denen bu disk, ağır çekiçlerle dövülerek levha haline getiriliyordu. Çeşitli
madenlerden hazırlanan bu levhalardan dövme usulüyle istenen herhangi bir
şekil yapılabiliyordu.
Dövme tekniği, çeşitli eserlerin yapımında kullanılmış; zaman
ilerledikçe hem dövme yöntemleri hem de dövme aletleri gelişmiştir. Tunç
Çağında taş aletlerin yerini tunç aletler; Demir Çağında itibaren tunç aletlerin
yerini çelik aletler almıştır. Dövme usulüyle içi boş bir kap yapmak için, 1
veya 2 mm. kalınlığında, yuvarlak bir levhayla işe başlanıyordu26. Sanatçı,
kullanacağı levhayı ya kendi istediği madenden dökmüş ve sonra döverek ince
bir levha haline getirmiş; veya dilediği cins, boy ve kalınlıkta hazır levhalar
satın almıştır27. Dövme tekniği ile yapılacak eserler için genellikle gümüş veya
pirinç madenleri tercih edilmiştir.
Daire biçimindeki tek parça levhadan dövme tekniği ile, “çökertme”
veya “yükseltme” usulleri uygulanarak, herhangi bir şekil yapılabilir. Dövmede
“çökertme” usulü kullanılacaksa, ufak ve kalınca bir levha ile işe başlanır;
“yükseltme” usulü için ise, daha ince ve daha büyük bir levha seçilir.
26 H. Maryon, “Metalworking in the Ancient World”, American Journal of Archaeology, C. 53, New York 1949, s.94. 27 H. E. Wulff, The Traditional Crafts of Persia, Massachusets 1966, s.22.
17
Dövme usulü ile çalışmak için sert ve sağlam bir kütük, bu kütüğe
saplanacak çeşitli biçim ve boylarda örsler ve madeni dövecek çeşitli boy ve
şekillerde çekiçler gereklidir.
Dövme kütüğü, kalın bir ağacın gövdesinden elde edilir. Daha çok sert
bir ağaç olan karaağaç tercih edilir. Kütüğün üzerinde, değişik boy ve
derinliklerde, dairevi çökertme çukurları, kenar kısmında da bir çökertme
oluğu bulunur28.
1. Örsler
Yapılacak işe göre, çeşitli biçimlerde çelik örsler kullanılır. En çok
kullanılan T- şekillindeki örslerdir. Eserin yapımında yükseltme usulü
uygulanacaksa, işe daima T-örs üzerinde başlanır; sonra gerekiyorsa, kap başka
tip bir örse aktarılabilir. Büyük boy T-örsün her iki kolu da 30 cm.
uzunluğundandır.
Kaide örsleri denilen örsler, dairevi planlı aşağıdan yukarıya doğru
hafifçe genişleyen, üstleri düz örslerdir. Bu örslerin sapları kare kesitli ve uzun
olur. Kaide örsleri, dibi düz olan tasların işlenmesinde kullanılır.
Maden sanatı ustasının sık sık kullandığı diğer bir örs, “at” olarak
isimlendirilen bir alettir. Bu aletin yassı kollarının uç kısmında ufak, kare
şeklinde delikler bulunur. Çeşitli biçimlerdeki ufak örslerin uzun ve kare kesitli
olan sapları, “at” ın kollarındaki deliklere sokulur. Ufak örslerin yüzleri yivli,
konveks, konik gibi değişik şekillerde olabilir; bu örslerin uzun saplı oluşları,
28 Maryon, Metalworking..., s.88.
18
eserin herhangi bir kısmında kullanılabilmelerini sağlar29. Örslerin yüzeyinde
çizik, oyuk, veya herhangi bir işaret bulunmaması gerekir. Eserin kalitesi,
örsün sathına göre değişebileceğinden, örslerin üzeri pürüzsüz ve cilalı
olmalıdır.
2. Çekiçler
Yirmi kadar çekiç tipi vardır. Gerektiği yerde ve şekilde kullanılır.
Yükseltme çekiçleri, bir yüzleri düz, diğer yüzleri yuvarlak olan, iki yüzlü
çekiçlerdir. Bu çekiçlerin kenarları ve köşeleri madeni levhayı kesmemesi için
yuvarlatılmıştır. Yükseltme çekiçlerinin yüzleri en az 3.5 cm eninde, sapları da
30-40 cm uzunluğunda olur.
Yükseltme işleminde, çelik çekiçlerle beraber tokmaklar ve boğa
boynuzundan yapılmış çekiçler de kullanılmıştır. Boynuz çekiçlerin uç kısmına
kurşun doldurularak ağırlaşması sağlanır. Tahta tokmak ve boynuz çekiç, çelik
çekiçlere göre madeni daha az zedeler.
Düzeltme işleminde kullanılan çekiçlerin bir tarafında düz ve daire,
diğer tarafında düz ve kare olmak üzere, iki yüzleri vardır. Yüzleri düz olan bu
çekiçlerin büyük ustalık ve dikkatle kullanılması gerekir, aksi halde kenar ve
köşeler her darbede maden üzerinde iz bırakır. Çökertme işleminde küre yüzlü
çekiçler tercih edilir. Tepsi, tabak, tas gibi yuvarlak eserlerin orta kısımları bu
çekiçlerle çukurlaştırılır30.
29 Maryon, Metalwork and Enameling, New York 1971, s. 87-88. 30 Erginsoy, a.g.e., s.21.
19
3. Yükseltme Tekniği
Yüksek ve derin kaplar, genellikle dıştan çekiçleme uygulanarak,
yükseltme usulü yapılır31. Yükseltme işine ince ve büyücek, yuvarlak bir
levhayla başlanır. Bu levha örs üzerinde, dıştan çekiçlemeyle istendiği kadar
yükseltilebilir. Yükseltmede, eserin boy ve biçimine göre, ufak veya büyük,
üstü düz örsler kullanılır. Sağlam bir kütüğe saplanmış olan yükseltme
örslerinin kenarları, madeni levhayı kesmemesi için yuvarlatılmıştır.
Yükseltme işleminde, bir yüzü düz, bir yüzü konveks fakat her iki yüzü de aynı
ende olan iki yüzlü yükseltme çekici kullanılır. Bu çekicin de kenarları ve
köşeleri levhayı kesmemesi için yuvarlatılmıştır. Yükseltme yapılırken daha
çok çekicin düz olan yüzüyle çalışılır. Ancak istenen yükseklik elde
edilememişse veya madenin daha incelmesi isteniyorsa, bu kez çekicin
konveks yüzü kullanılır. Çok ince bir levha üzerinde, yükseltme yapılıyorsa, bu
durumda da, yüzü daha dar olan bir yükseltme çekici ile çalışmak gerekir.
Yükseltme yapılırken, öncelikli olarak kabın kaidesi levhanın ortasına
pergelle işaretlenir. Kaidenin merkezi ve çevresi hafifçe çizilerek belirtildikten
sonra, usta levhayı örsün kendine doğru uzanan kolunun uç kısmına, kaidenin
çevre çizgisi örsün ucuna rasgelecek şekilde yerleştirilir. Levha sol el ile sıkıca
tutulur ve sağ eldeki çekicin düz yüzüyle kaide çizgisinin biraz dışına sertçe bir
darbe vurulur. Bu darbeyle kabın yan kenarlarını oluşturacak kısım, bir köşe
yaparak döner ve örsün sathına paralel olur. Sonra levha örs üzerinde biraz
döndürülerek aynı şekilde çekiçlemeye devam edilir. Böylece kaideyi oluşturan
dairenin kenarları çepeçevre çekiçlenir ve kabın yan duvarları ortaya çıkmaya
31 R. Sandham, R. F. Willmore, Metalwork, London 1962, s.98.
20
başlar. Yan duvarların alt kısmından başlanarak ve hep levha döndürülerek,
ikinci, üçüncü, dördüncü sıralar çekiçlenir. Dövülen maden sertleştiğinden,
arada bir kap örsten alınarak tavlanır ve suya daldırılır. Sonra yine
çekiçlenmeye devam edilir. Kabın her sefer örs üzerine aynı açıda konmasına
özellikle dikkat edilir. Böylece aşağıdan yukarı doğru, daireler üzerinde
çalışılarak kabın ağzı istenen çapa yaklaşıncaya ve yan duvarlar arzu edilen
yüksekliğe ulaşıncaya kadar, çekiçlemeye sürdürülür. Ağız kenarına
yaklaşırken maddenin katlanarak bir kıvrım oluşturmamasına çok dikkat edilir.
Yükseltme yapılırken, her konsentrik sıra arasında hafif sırtlar oluşur; bu
dalgalar sonradan düzeltme çekiciyle yayılarak giderilir. Yükseltmeden sonraki
genel çekiçlemede yine aşağıdan yukarı doğru yapılır.
Yükseltme işleminde, kenarların yükselebilmesi için, darbelerin
kuvvetli olması şarttır. Levhanın fazlaca incelip delinmemesine de dikkat
edilmesi gerekmektedir. Bazan levhanın örsün ucuna rasgelen kısmı darbelerle
gereğinden fazla incelir; bu durumda daha ufak çapta yeni bir kaide çizilerek,
yani kaide küçültülerek, incelen kısmın delinmesi önlenir.
Yükseltme usulü ile bir kap yapılırken, istenen yerlerde köşeler
dönülerek kaba çeşitli profiller verilebilir. Usta kabın yukarı kısmını dilediği
kadar daraltamamışsa, bunun sebebi o kısımdaki madenin çok incelmiş
olmasıdır. Bu durumda daha dar yüzlü bir yükseltme çekici kullanılarak, levha
biraz daha inceltilip yükseltilebilir; böylece eserin ağız kısmı daha
daraltılabilir.
21
Planı kare veya çokgen olan bir kabı yükseltme usulü ile yapmak çok
daha zordur. Kabın üst kısmını köşelerde daraltmak imkansızdır. Bu biçimde
olması istenen tek parça eserler başka tekniklerle, genellikle “döküm” le
yapılır.
Kaidesi daire veya oval olan yan duvarları düz bir kabı yükseltme usulü
ile ortaya çıkarmak güç bir iş değildir. Fakat eserin yan duvarlarında
diklemesine yivler olması isteniyorsa, ustanın bu iş için özel bir örs veya başka
tip aletler kullanılarak çalışması gerekir. Yivler, ya üstü yivli bir örs üzerinde
çekiçlenerek elde edilir; veya kabın yapılması bittikten sonra, içinde bitum32
doldurularak ve repouse aletleri ile dıştan çalışılarak yapılır. Ancak bu usulle
yiv yapılırken, her tavlama gerektiğinde, kabın içindeki bitumun dışarı
çıkarılması gerekir.
Yükseltme usulüyle daha köşeli, çökertme usulüyle ise daha yuvarlak
bir profil elde edilir. Hangi usulle yapılırsa yapılsın, dövülerek ortaya çıkarılan
eserler, kap son şeklini aldıktan sonra, uygun biçimlerdeki örsler üzerinde bir
genel çekiçlemeye tabi tutulur. Böylece istenmeyen köşeler ve dalgalar
düzeltilir. Sonra da kap, düz bir yüzeye baş aşağı konarak, ağız kenarı tesviye
edilir33.
Madeni eserlerin yapımı bittikten sonra, mamulün dışına bir keçe ile
haşhaş tohumu yağı ve zımpara tozu karışımı sürülerek son bir cila yapılır34.
32 Bitum: Zift, kiremit tozu, çam sakızı ve don yağı karışımı bir maddedir. 33 Erginsoy, a.g.e., s.24. 34 Wulff, a.g.e., s.27-28.
22
Eserde emzik, dudak, kulp gibi kısımlar ayrıca yapılıp gövdeye sonradan
lehimle birleştirilir.
Dar ağızlı bir eserin, örneğin bir ibriğin boyun kısmına yüksek kabartma bir
bilezik yapılması isteniyorsa, bu iş için uzun kollu, özel bir alet kullanılır. Aletin
kabartmayı yapacak olan ucu, ufak bir topuz şeklindedir. Bu uç, el ile tutulan
aletlerin giremeyeceği dar yerlere sokulur ve nereye bir çıkıntı yapılması isteniyorsa
topuz o kısma yerleştirilir. Kolun diğer ucu, sağlam bir kütüğe saplanmıştır. Sonra
kolun kütüğe yakın olan yerine, demir bir çubukla hızlıca bir darbe vurulur; bu darbe
ile topuz içten esere hızla çarparak o kısımda bir çıkıntı oluşturur. İstenen
büyüklükteki bir kabartma elde edilene kadar bu işlem tekrarlanır. Sonra alet eserin
içinden çıkartılarak kap tavlanır ve kabartmanın içine bitum doldurulup, dıştan
düzeltilir35.
Geniş ağızlı kapların kenarlarının sağlam olması için bu kısım madeni
genellikle biraz kalın bırakılır, bazan da ağız kenarına çelik bir tel geçirilerek ve
levha bu telin üzerinde döndürülerek kenar sağlamlaştırılır.
b. Çökertme Tekniği
Sığ ve ağzı geniş olan tabak, sini sahan, tas gibi kaplar genellikle içten
çekiçlenerek, “çökertme” usulü ile yapılır.
İşe genellikle yapılacak kabın bitmiş kalınlığından daha kalın bir
levhayla işe başlanır, çünkü bu levha çekiçlenirken esneyecek ve daha
incelenecektir.
35 Erginsoy, a.g.e., s.25.
23
Levha ne kadar uzun süre çekiçlenirse, tas o kadar derin ve ince duvarlı
olur. Çökertme işleminde levhanın çapı değişmez, yalnızca tas çukurlaştıkça
maden incelir.
Çökertmede en kolay yöntem, levhayı kütüğün üzerindeki çukurun
içine bir tokmak veya küre yüzlü çökertme çekici kullanarak çekiçlemek veya
kütüğün kenarındaki oluk üzerinde çökertme yapmaktır.
Tavlamadan sonra tekrar kabın orta kısmından başlanıp, dış kenarlara
gidilerek, çekiçlemeye devam edilir. İstenen boy ve biçimde bir tas ortaya
çıktıktan sonra, yassı ve düz yüzlü düzeltme çekici ile kabın şekline uygun
konveks bir örs üzerinde bu defada dıştan çekiçleyerek fakat darbeleri yine
ortadan dışa doğru yürüterek, “genel düzeltme” yapılır. Umumi çekiçlemede,
madenin darbelerle daha fazla esnetilmemesine ve yer yer çıkıntılar
oluşmaması için de aynı noktalara üst üste vurulmamasına dikkat edilir.
c. Döküm Tekniği
Potada eritilen madenlerin istenen biçimde hazırlanmış kalıplara
dökülerek dondurulmasına “döküm” denir. Dövme usulünde, usta her parça ile
tek tek ilgilendiğinden bu teknikle çalışmak zaman almaktadır. Döküm
usulünde ise çok sayıda eser birden dökülebilir. Kalkolitik Çağ’dan beri bilinen
ve yüzyıllar boyu çeşitli teknik gelişmeler gösteren döküm usulü Orta Asya’da
dövme tekniği ile beraber kullanılmış havan, mangal, buhurdan, ayna, şamdan
gibi eserler genellikle bu teknikle yapılmıştır.
24
1. İçi Dolu Döküm
Dökümcülüğün teknik gelişmeler gösteren çeşitli aşamaları olmuştur.
Başlangıçta döküm, taş veya kilden hazırlanmış, üstü açık kalıplara yapılmıştır.
Taş kalıbın özelliği, sıcak maden döküldüğünde çatlamaması ve kil
kalıplarda olduğu gibi, her sefer yeni bir kalıp hazırlamayı gerektirmemesidir.
Fakat taştan kalıp yontmak hem zor hem de vakit alan bir iştir. Bu sebeple kil
kalıplar tercih edilmiştir. Kil ıslakken kolayca şekillendirilebilen bir
malzemedir. Yüksek ısıda fırınlanmış kilin erime noktası çok daha fazla
olduğundan, döküm kalıpları için kil çok uygun bir malzeme teşkil eder36.
Dökümün iyi sonuçlanabilmesi için madenin yavaş bir şekilde
soğuması gerekir. Maden üstü açık kalıplara dökülürse kısa sürede donar ve
döküm başarısız olur. Bunu fark eden eski çağ ustaları kalıpların üzerine yassı
bir taş parçası veya kilden yapılmış bir kapak koyarak döküm yapmayı
denemişlerdir.
Tuncun keşfinden sonra, döküm tekniğinde hızlı değişimler olmuştur.
Tunç, döküm için çok elverişli bir madendir. Erimiş tunç dökülürken bakır gibi
gazlanıp, kabarcıklanmaz.37 ve kalıbın en ufak ve derin girintilerinin içine
kadar yayılır.
36 G. Savage, Concise History of Bronzes, London 1968, s.18. 37 Aitchison, a.g.e., s.17.
25
Soğurken geri çekilen tuncun, kalıptan ayrılması da daha kolay olur38.
Dökümün yapıldığı kalıp tek parçadansa, maden donduktan sonra kalıbın
kırılarak çıkarılması gerekir. Tunç çağının başlarında ( M.Ö. 3000 dolayları)
iki veya çok parçalı, kapalı, kalıplara döküm yapma usulü bulunmuş; bu
yöntem sayesinde aynı kalıpların bir çok defa kullanılması sağlanmıştır.
Çok parçalı kapalı kalıba döküm için istenen eserin kilden bir modeli
yapılır; sonra bu modelin üzerine, yine kilden bir dış kalıp hazırlanır. Dıştaki
kalıba madenin dökülebileceği ve hava kabarcıklarının çıkabileceği delikler
açılır ve kalıp iki veya dört parçaya kesilerek modelin üzerinden çıkarılır.
Kesilen kalıp parçaları belirli bir sertliğe gelinceye kadar fırında pişirilir ve
parçalar tekrar birleştirilerek dıştan bir tel ile sıkıca bağlanır. Bundan sonra
kalıbın deliklerinden içeriye erimiş maden akıtılarak döküm yapılır39. Yavaş
yavaş soğumaya bırakılan maden iyice donduktan sonra, parçalı kalıplar
çıkarılır. Bu usulle dökülen eserlerin üzerinde, kalıpların ek yerleri hafif bir
çizgi halinde belli olur.
İçi dolu (masif) eserler hem ağır, hem de çok maden harcandığı ve
masraflı olduklarından, bu teknikle büyük boy eserler yapılabildiği halde
genellikle ufak ebatta eserler ortaya konmuştur.
38 Savage, a.g.e., s.17. 39 Maryon, Metalwork..., s.203.
26
2. İçi Boş Döküm Tekniği
İçi boş döküm yönteminde, kil kalıbın içine yine kilden hazırlanmış bir
çekirdek yerleştirilir ve döküm çekirdekle dış kalıbın arasına yapılır40. Dış
kalıp tek parçadansa, maden donduktan sonra kalıbın kırılarak çıkarılması
gerekir. Dış kalıp çok parçalı ise, dökümden sonra bu parçalar kırılmadan
çıkartılarak bir çok kereler daha kullanılabilir.
Çekirdeğin döküm esnasında yerinde oynamaması için çekirdek dış
kalıba madeni çivilerle tutturulur. Ancak bu çivilerin, erime noktası kabın
döküleceği alaşımın erime noktasından daha yüksek olan, saf bir madenden
olması zorunludur; aksi halde, sıcak alaşım kalıba döküldüğünde, çekirdeğin
tutturulduğu çivilerde eriyerek eserin madenine karışır41.
Dış kalıba madenin akıtılacağı delikler ve kanallar açılır; erimiş
madenin içindeki hava da bu deliklerden dışarı çıkar. Eserde hava
kabarcıklarının oluşmaması için çekirdeğe de ufak deliklerin açılması gerekir.
Çekirdeğin ve dış kalıbın yapıldığı hamura kum, kiremit kırıntısı, talaş, kemik
tozu, saman ve gübre gibi maddeler karıştırılır. Böyle bir kil sünger dokulu
olduğundan, hava kabarcıklarının çıkmasına yardımcı olur42.
40 Maryon, J. Plenderleith,”Fine Metalwork”, History of Technology, C. I, Oxford 1956, s.626. 41 Tylecote, a.g.e., s.110. 42 Maryon, Plenderleith, a.g.e., s.627.
27
Kilden yapılan kalıbın ve çekirdeğin, dökümden önce tamamen
kurumuş olması şarttır; aksi halde sıcak maden döküldüğünde buharlaşma olur
ve bu nem madenin yüzeyini bozar43.
Kalıp ve çekirdek açık havada kurutulurken, kil yer yer çatlar. İri
çatlaklar derhal sıvanarak onarılır, ufak çatlaklar ise döküm sırasında havanın
çıkmasına yardımcı olduğu için bırakılır. Kurutulan kalıplar dökümden önce
yüksek ısıda, belirli bir sertliğe gelinceye kadar fırınlanır ve kalıplar daha
sıcakken içlerine maden akıtılarak döküm yapılır44.
3. Balmumu Tekniği
M.Ö. III. binin ikinci çeyreğinde, “cire perdue” denen diğer bir döküm
tekniği icat edilmiş; balmumunun kullanıldığı bu teknik ile içi boş veya içi dolu
büyük veya küçük, en karmaşık şekillerin bile dökümle yapılması mümkün
olmuştur. Cire perdue tekniği ile dökülecek eser ufak ise içi dolu döküm,
büyükse içi boş döküm yöntemi yapılır.
Klasik çağda orijinal modelin kil veya tahtadan yapıldığı böylece aynı
modelin çeşitli kereler kullanılabildiği bir cire perdue yöntemi geliştirilmiştir.
Orta çağda ise önce istenen eserin modeli kil veya tahtadan hazırlanır ve bu
modelin üzerine kilden çok parçalı kalıplar yapılır. Sonra parçalı kalıplar
açılarak içteki esas model dışarı çıkarılır ve başka bir sefer tekrar kullanılmak
üzere saklanır. Modelin şeklinin negatif olarak çıkmış olduğu parçalı kalıpların
içi, dökülmesi istenen eserin kalınlığında, balmumu tabakasıyla kaplanır ve
43 Tylecote, a.g.e., s.107. 44 Maryon, Plenderleith, a.g.e., s.630.
28
orta yere tekrar kilden yapılmış bir çekirdek yerleştirilir. Parçalı kalıplar
balmumunun üzerine sıkıca bastırılarak, eserin şeklinin bu defa pozitif olarak
balmumunun üzerine bir kat ince kil, bir kat da kaba kil sıvanarak, tek parça
kapalı bir kalıp yapılır. Bu kalıba delikler ve kanallar açılarak ve kalıp baş
aşağı çevrilerek fırına konur. Isı ile eriyen balmumu dışarı aktıktan sonra, kalıp
fırından çıkarılır ve boşalan yere erimiş maden akıtılarak döküm yapılır.
Maden donunca, tek parça dış kalıp kırılarak çıkarılır ve döküm yollarına
dolmuş olan, eserin üzerindeki çıkıntılar dipten kesilerek, yerleri törpülenir. Bu
döküm usulünde dış kalıp olarak çok parçalı kalıplarda kullanılabilir; ancak
çok parçalı kalıplar eser üzerinde çizgi halinde izler bıraktığı için, çoğu zaman
kalıp izi bırakmayan tek parça bir dış kalıp tercih edilir45.
Döküm hangi teknikle yapılırsa yapılsın, çok büyük eserler genellikle
birkaç parça halinde dökülür ve sonra bu parçalar lehimle birleştirilir.
d. Tornada Çekme
Çömlekçi çarkında, ekseni etrafında dönme hareketinden
faydalanılarak, ıslak kilden eserler yapılabildiği gibi aynı prensiple çalışan
torna tezgahında da, yuvarlak madeni levhalar kullanılarak, yuvarlak gövdeli
içi boş eserler meydana getirilir46.
M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren kullanılan tornada çekme yöntemi Orta
Asya da uygulanmıştır. Madeni eserler tornada iki ayrı yöntemle
şekillendirilebilmiştir:
45 Maryon, “Fine Metal Work”, History of Technology, C. II, Oxford 1956, s. 478. 46 C. Arseven, “Le metal”, Les Arts Decoratifs Turcs, İstanbul 1950, s. 129.
29
Birinci yöntemde istenen kabın şeklinde hazırlanmış tahta bir kalıp
torna tezgahına yerleştirilir ve kabın yapılacağı disk biçimindeki madeni levha
tavlanıp, bu kalıbın üzerine orta yerinden çivi ile tutturulur. Sonra torna tezgahı
çalıştırılarak bir yandan kalıbın hızla dönmesi temin edilir; diğer yandan da
uzunca ve ucu madeni zedelemeyecek şekilde yuvarlatılmış, çelik bir alet
kullanılarak, kalıba çivilenmiş olan levhaya dıştan bastırılır. Bir süre sonra
levha kalıbın üstüne dönerek, kalıbın şeklini alır. Kap tornadan alındıktan
sonra, içindeki tahta kalıp çıkarılır. Bu usulle yapılan örneklerin dış
kısımlarında daireler halinde izler kalır.
İkinci yöntemde, bir tahta bloğun içine istenen kabın şeklinde bir çukur
oyulmak suretiyle kalıp hazırlanır ve bu kalıp torna tezgahına yerleştirilir.
Madeni levha tavlandıktan sonra, bu oyuğun üzerine konup kenarlarından
çivilerle bloğa tespit edilir. Torna çalıştırılıp kalıp dönmeye başlayınca, gene
uzun kollu ve ucu yuvarlatılmış alet ile levhaya bastırılarak, levhanın oyuğun
içine girmesi ve oyuğun şeklini alması sağlanır. Bu yöntemle yapılan
örneklerin de iç kısımlarında konsentrik daireler halinde izler kalır47.
47 Tornada şekillendirme usulleri için bak: Maryon, “Metalworking in the...”, s.101-102.
30
e. Madeni Parçaları Birleştirme Teknikleri (Kaynak, Lehim, Perçin)
Dövme veya döküm tekniği uygulanarak yapılan madeni eserler lehim,
perçin veya kaynak yöntemleriyle birleştirilir.
1. Kaynak
Kaynak, maden parçalarını, çok yüksek ısı veya basınç (çekiçleme)
kullanarak birleştirme yöntemidir48. Soğuk – basınç ile kaynak, sıcak – basınç
ile kaynak ve füzyon – kaynak olmak üzere, üç ayrı kaynak yöntemi vardır.
Sıcak – basınç kaynak ile kaynak, bakır, tunç ve pirinç madenlerine
uygulanamaz. Bakır ve alaşımları yüksek ısıda gevrekleştiklerinden, çok sıcak
haldeyken çekiçlenemezler. Bu sebeple bu madenlere sıcak – basınç ile kaynak
yapılamaz. Sıcak – basınç ile kaynak, yalnızca sıcak haldeyken çekiçlenebilen
demir veya çelik madenine uygulanabilir. Bu işlem yapılırken, demirin 1350°C
ısıda ve macun kıvamında olması gerekir. Demir parçalarının birleşecek olan
kenarları çekiçlenirken, demirin yüzeyindeki kristaller ayrışır ve yeni kristaller
oluşur. Bu kristaller çekiç darbelerinin basıncı ile birbirleriyle kenetlenerek
birleşmeyi sağlar49. Soğuk–basınç ile kaynak, yalnızca çok ince altın levhalara
uygulanabilir. Altın levhaların birleşecek kenarları üst üste bindirilerek,
üzerleri çekiçlenir. Ancak bu yöntem ile birleşen kenarlar zamanla veya biraz
zorlamayla tekrar ayrılabileceğinden, soğuk – basınç ile elde edilen birleşme,
gerçek bir kaynak sayılmaz. Orta Asya sanat eserlerinde çok ince altın
plakaların yapımında bu teknik kullanılmıştır.
48 Maryon, “Metalworking in the...”, s.102-103 49 Maryon–Plenderleith, a.g.e., s.653; Maryon, H. “Metalworking in... “, s.103.
31
Füzyon-kaynak, Yakın Çağda icat edilmiş bir birleştirme yöntemidir.
Bu yöntemde, çok yüksek ısı veren alevi veya elektrik şulesi, birleşmesi
istenen kenarların üzerine tutularak, o kısımdaki madenin eriyip, birbirinin
içine akması ve böylece kenarlarının birleşmesi sağlanır. Füzyon-kaynak da,
sıcak-basınç ile kaynak gibi, yalnızca demir ve çelik madenine uygulanabilir50.
Anlaşıldığı üzere, Eski ve Orta Çağlara ait madeni eserlerden yalnızca
demirden olanlara sıcak-basınç ile kaynak uygulanabilmiş; diğer madenlerden
yapılan eserler perçin veya lehim kullanılarak birleştirilmiştir.
2. Lehim
Lehim, erime noktası alçak olan bir maden veya bir maden alaşımıdır.
Birleşmesi istenen parçaların kenarları yan yana getirilerek, ek yeri üzerine
erimiş lehim sürülür; sonra bu kısım ateşe tutularak, lehimin iyice sıvılaşıp ekin
içine akması ve kendini eserin madeniyle alaşımlayarak iki kenarı birleştirmesi
sağlanır.
Lehim olarak kullanılan madenin erime noktasının, eserin madeninin
erime noktasından daha alçak olması zorunludur. Aksi takdirde ek yeri ateşe
tutulduğunda, lehimle birlikte eserin madeni de eriyebilir.
Lehimler yumuşak ve katı lehimler olmak üzere iki gruba ayrılır.
Kurşun – kalay karışımı bir alaşım olan yumuşak lehimin erime noktası
düşüktür. Yumuşak lehimle birleştirilen madenler tavlanamayacaklarından, bu
50 Maryon, “Metalworking, in...”, s.104–105.
32
lehim sadece kalay levhaların veya kurşun boruların birleştirilmesinde
kullanılır; maden sanatında kullanılmaz.
Altın, gümüş, bakır, tunç ve pirinç gibi madenlerin birleştirilmesinde,
katı – lehimler yani bu madenlerden hazırlanan, fakat erime noktaları eserin
madeninin erime noktasından daha düşük olan alaşımlar kullanılır.
Yumuşak lehimlerle kıyasladığımızda daha yüksek ısıda eriyen katı
lehimler çok sağlam olur; katı lehimle birleştirilmiş eserler rahatça tavlanıp
çekiçlenebilir51.
Arkeolojik kazılardan çıkan eserler, lehim tekniğinin Yakın Doğuda
M.Ö.3000’den itibaren bilindiğini ve ilk keşfedilen lehimlerin altın lehimleri
olduklarını göstermektedir52. Altın eserler için lehim olarak, altın gümüş veya
altın bakır alaşımları tercih edilir. Saf altın 1083°C’ da erir; fakat altına % 10
oranında bakır ilave edilince, bu altın alaşımının erime noktası 940° C’ a
düşer. Ancak altın lehimine karıştırılan bakır oranının % 18’i geçmemesi
gerekir; bakır oranı daha arttırılacak olursa, lehimin erime noktası tekrar
yükselmeye başlar.
Gümüş eserler için, gümüş bakır veya gümüş çinko alaşımlarından lehimler
hazırlanır. Bakır ve tunç eserlere lehim olarak, kalay oranı yüksek bir tunç
alaşımı; pirinç eserlere de çinko oranı yüksek bir pirinç alaşımı kullanılır. Bakır
lehimlerine bir miktar da kurşun ilave edilir. Demir lehimleri, demir – bakır
alaşımlarından yapılır.
51 Maryon, “Metalworking in ...”, s.107, 113 – 115. 52 Forbes, Studies in..., s.138; Maryon, “Metalworking in the...”, s.111, 114.
33
Lehimin renginin eserin rengine benzemesi çok önemlidir. Lehimlerin
istenen renklerde olabilmesi için, lehim alaşımlarına daha başka madenler de
karıştırılarak kompozisyonları değiştirilebilir.
3. Perçin
Çivi ile birleştirme usulüdür. Perçin çivilerinin gireceği delikler, ucu
sivri bir aletle açılır veya bu delikler dökümle de elde edilebilir. Birleştirilecek
olan delikli kenarlar, birbirlerinin üstüne bindirilerek ve dökümle yapılmış,
istenen boy ve biçimlerdeki perçin çivileri kullanılarak, parçalar birbirlerine
tutturulur.
II. MADENİ ESERLERİ SÜSLEME TEKNİKLERİ
İslamiyet öncesi madeni eserlerine uygulanan süsleme tekniklerini,
çalma ve kazıma, kabartma, kalıpla kabartma; kakma; niello (savatlama);
kaplama ve yaldız olmak üzere sekiz gruba ayırarak inceleyebiliriz.
1. Çalma ve Kazıma
Altın, gümüş, bakır, tunç ve pirinç eserlerin üzerine, derin çizgilerle
süslemeler yapılabilir. Bu çizgiler, iki ayrı usul uygulanarak açılabilir.
Çalma denilen usulde, ucu küt çalma kalemleri ve çekiç kazıma denilen
usulde ise ucu keskin kalemler ve çekiç veya keski denilen, tahta saplı,
keskin ve sivri uçlu kazıma aleti kullanılır.
34
a. Çalma
Çalma, ucu küt çelik kalemlere hafif bir çekiçle vurularak yapılır.
İşlenen maden altın veya gümüşse, tunç kalemler de kullanılabilir. 3 mm ile
12 mm arasında değişen çalma kalemlerinin uç kısımları, madeni
kesmemesi için hafifçe yuvarlatılmıştır.
Çalma kalemi sol elin baş ve ikinci ve üçüncü parmakları arasında
tutulur; dördüncü ve beşinci parmaklarla da esere dayanılır. Geriye doğru
meyilli olarak tutulan kalemin ucu, çekicin darbesiyle madenin içine girer
ve her darbede madeni yanlara doğru iterek kendine bir yol açar. Kalemin
topuğu, her çekiç darbesinde, açtığı yivin zemininde hafif bir iz bırakır.
Çalma usulü ile yivler açılırken, yivin içindeki maden yerinden kesilip
çıkarılmaz; yalnızca yivin iki tarafına itilir.
Ucu küt kalemle düz veya kavisli çizgiler elde edilebilir; kavisli çizgiler
için kalem geriye doğru daha meyilli olarak tutulur; kalemin hangi açıda
tutulacağını usta tecrübesine dayanarak tayin eder.
Çalma yöntemi ile çizgilerin yapıldığı maden tabakası ince bir
tabakaysa ve maden ustası tahta, zift veya kurşun gibi oldukça yumuşak bir
destek üzerinde çalışıyorsa; madenin üzerine açılan yivler, tabakanın
tersinden de belli olur.
Çizgilerin yapıldığı maden tabakası kalın bir tabakaysa veya usta örs
gibi sert bir destek üzerinde çalışıyorsa; açılan yivler tabakanın tersinden
35
belli olmaz. Sert destek üzerinde açılan yivlerin itilen madeni, yivin yan
duvarlarına yığılır; bu birikintiler sonra törpüyle yok edilir53.
b. Kazıma
Kazıma yöntemi ile yivler açmak için 15 cm uzunluğunda, ucu keskin
çelik kalemler veya keski kullanılır. Kazıma yöntemi ile açılan yivlerin
içindeki maden, çalma yönteminde olduğu gibi yanlara itilmez; kesilerek
dışarı çıkarılır.
Kazıma işleminde kullanılan kare kesitli çelik kalemlerin, elmas gibi
traş edilmiş, baklava yüzeylerden oluşan uç kısımları, alt köşede sivri bir
çıkıntı oluşturur. Bu sivri ucun yanları hafifçe yontulmuş ve çıkıntının iki
tarafında iki ufak köşe daha meydana getirilmiştir.
Bu köşeler yiv açılırken, çekiç darbesi ile madene batan sivri ucun fazla
derine inmesini önleyerek, kalemin ileri doğru yürümesini sağlar. 7 – 8 cm
uzunluğundaki çelik kazıma aletinin de yivi açacak olan ucu aynı şekilde
sivri ve köşelidir. Bu aletin diğer ucunda avuç içine alınan, yarım küre
biçiminde, tahtadan yapılmış bir topuz bulunur. Burin sıkıca tutulup
madenin üzerine bastırıldığında, kendine saban gibi bir yol açmaya başlar ve
bu yolu açarken önündeki madeni ileri doğru sürer. Avuçla yapılan baskıya
göre, derin bir yiv veya yüzeysel bir çizgi açılabilir. Burin ileri doğru
yürüdükçe, açılan yivin içinden kesilerek çıkan maden, aletin önünde yonga
53 Çalma için bak: Maryon, Metalwork..., s.119 – 121.
36
şeklinde bir lüle teşkil eder ve bu yonga arada koparak düşer. Yivin içinde
yonganın koptuğu yerlerde hafif bir iz kalır54.
Madeni eserleri derin çizgilerle süsleme, Tunç Çağının başlarından
itibaren ( MÖ dördüncü bin sonu) kullanılan bir yöntemdir.
Tunç Çağında çakmak taşından veya tunçtan yapılmış aletler
kullanıldığından, bu devirde altın ve gümüş gibi yumuşak madenlerin
üzerine açılan yivler, madenin yan duvarlarına itildiği tipte, çalma yivlerdir.
Tunç eserler üzerine, madenin kesilerek çıkartıldığı, gerçek kazıma tekniği
ile yapılan yivler, ancak MÖ birinci bin içinde, çelik aletlerin kullanılmasına
geçildikten sonra gerçekleştirilmiştir. Tunç üzerine kazıma tekniği ile yiv
açmak için, çelik yerine tuncdan yapılmış sivri ve keskin uçlu bir kalem
kullanılacak olursa, daha ilk darbede tunç kalemin ucu kırılır veya ikiye
ayrılır.
c. Kabartma (Repoussé ve Diğer Yöntemler)
Madeni eserler üzerine kabartma aletleri ve çekiç kullanılarak,
kabartma süslemelerin yapıldığı tekniğe “repoussé” (çarpma, çakma) tekniği
denir.
Kabartmalar, maden tabakasını dıştan veya içten; veya hem dıştan, hem
de içten çekiçlemek suretiyle elde edilebilir.
54 Kazıma için bakınız: Maryon, Metalwork..., s.119 – 153.
37
Gerçek repoussé, kelimesi, bütün kabartma süslemeler için genel bir deyim
olarak kullanılmaktadır55.
Madeni eserlerin üzerine yapılacak kabartma desenlerin alçak kabartma
olarak işlenmesi isteniyorsa, “dıştan çekiçleme” usulü uygulanır. Daha çok
tepsi ve tabak gibi sığ eserlerin süslenmesinde kullanılan dıştan, yani eserin
yüz tarafından çekiçleme yönteminde, zemin çökertilerek desenlerin rölief
halinde kalması sağlanır. Bu yöntem uygulanırken, zemin kısmının madeni
incelenerek yarıya iner; buna karşılık zeminden itilen madende kabartmaları
meydana getirir. Çekiç darbeleri zemini kabalaştırıp, matlaştırdığından, parlak
kalan rölief desenler zeminle kontrast sağlar.
Madeni eserlerin üzerine yapılacak kabartma desenlerin yüksek kabartma
olması isteniyorsa, “içten çekiçleme” yöntemi uygulanır. İçten, yani eserin ters
tarafından çekiçleme yönteminde, zemine hiç el sürülmez; bu yöntemde
yalnızca desenler istenen yüksekliğe gelinceye kadar kabartılır. Her iki
kabartma yönteminde de esas amaç düz olmayan bir satıh elde ederek, ışık ve
gölge oyunları sağlamaktır56.
Kabartma işleminde kullanılan çekicin, şeklinden çok ağırlığı önemlidir.
İçten vurularak desenler kabartılacaksa, ağır ve yuvarlak yüzlü bir çekiç; dıştan
vurularak zemin çökertilecekse, hafif ve düz yüzlü ve daha uzun saplı bir çekiç
55 Repoussé tekniği için bak Arseven, a.g.e., s.135. 56 Bak: Maryon, “Metalworking...”, s.120-123; Maryon, Metalwork..., s.114 – 116, 125 – 126; Maryon – Plenderleith, a.g.e., s.642 – 643.
38
kullanılır. Zemin çökertme işleminde hafif çekiç yerine, tahta bir tokmakla da
çalışabilir57.
Repoussé tekniği ile çalışan maden ustasının, çeşitli şekillerde yüzlerce
repoussé aleti vardır. Bu aletlerden 20 – 30 tanesi daha sık olarak kullanılır. 10
cm uzunluğundaki repoussé aletlerinin değişik kalınlıkları ve çeşitli biçimlerde
(yuvarlak, kare, beyzi, yıldız gibi şekillerde) uçları olur.
İçten (madenin tersinden) vurularak yüksek kabartma desenlerin yapıldığı
kabartma aletlerinin madeni işleyen yüzleri kavisli, dıştan (madenin yüzünden)
vurularak, zemin çökertilerek alçak rölieflerin yapıldığı kabartma aletlerinin ise
madeni işleyen yüzleri düz olur. Ayrıca yıldız, halka, sayı veya harf biçiminde
uçlarda vardır.
Bütün repoussé aletlerinin kenarları, madeni kesmemesi ve keskin köşeler
meydana getirmemesi için yuvarlatılmıştır58.
Repoussé işlemi için kurşun, tahta, kum torbası gibi çok sert olmayan bir
destek veya zift, çamsakızı, kum, kül ve yağ karışımından hazırlanmış bir yatak
kullanılır. Sıcakken sıvı halinde olan bu karışım, soğudukça donar ve sertleşir.
Röliefler en kolay zift yatak ılık haldeyken işlenebilir. Yatak ılıkken hem
destek olabilecek sertlikte, hem de rölieflerin yükselmesine engel teşkil
etmeyecek bir esnekliktedir.
57 Maryon, “Fine...”, s.469; Maryon, Metalwork..., s.118. 58 Repoussé aletleri için bak: Maryon, “Fine...”, s.469.
39
Tavlanan maden tabakasının zift yatağa konacak olan yüzü önce hafifçe
yağlanır; böylece mahlutun esere yapışması önlenir ve eserin repoussé işlemi
bittikten sonra yataktan alınması kolaylaşır59. İçi boş bir kaba, dıştan (eserin
yüzünden) çekiçlemeyle kabartmalar yapılacaksa, kabın içi yağlanıp, sıcak
haldeki zift karışımı ile doldurulur ve orta yere tahta veya madeni bir çubuk
saplanır. Karışım donup katılaştıktan sonra, maden ustası bu çubuktan tutarak
ve kabı istediği açıda eğerek çalışır. Katılaşan zift, kabartmalar yapılırken
kabın şeklinin bozulmamasını sağlar. Maden ustasının işi bittikten sonra zift
karışımı ısıtılıp yumuşatılarak kabın içinden çıkarılır60.
İçi boş bir kaba içten çekiçlemeye kabartmalar yapılacaksa, bu defa eser
zift-yatak üzerine yanlamasına yatırılır ve döndürüle döndürüle işlenir. Eserin
yan yatırılarak işlendiği yatak, içine zift – karışımının doldurulduğu, yarım
küre şeklinde, çok kalın duvarlı bir demir tastır.
Bu demir tasın, kabartmalar işlenirken sağa sola oynamaması için en az 10
kg ağırlığında olması gerekir. Röliefler yapılırken, demir tasın istenen açıda
kımıldatabilmesi için de tas, deriden yapılmış bir simidin veya bir kangal ipin
ortasına oturtulur61.
Esere yüksek rölief yapılırken, yükseltilen kısmın madeni çok incelir; bu
kısımların delinmemesi için eserin sık sık zift yataktan alınarak tavlanması
gerekir62.
59 Arseven, a.g.e., s.131; Maryon, “Metalworking...”,s.122; Maryon, Metalwork..., s.114; Maryon, Plenderleith, a.g.e., s.642; Sandham, Willmore, a. g. e. , s. 102-103. 60 Maryon , Metalwork..., s125; Sandham, Willmore , a.g.e., s.103. 61 Maryon , Metawork..., s. 118, 125; Maryon , “Fine...”, s.469. 62 Maryon, “Metelworking...”s.120; Maryon, Plenderleith., a.g.e., s.644.
40
İçten çekiçlemeyle kabartmaların yapılacağı eserin ağız kısmı, şayet
repoussé aletlerinin giremeyeceği kadar dar ise, bu durumda kabartmalar,
eserin içine sokulan uzun ve kıvrık kollu, ucu topuz şeklinde, özel bir demir
alet kullanılarak yapılır. Kabartma istenen yüksekliğe eriştikten sonra, kabın içi
zift karışımı ile doldurulur ve bu defa da repaussé aletleri kullanılarak
kabartmalar dıştan düzeltilir63.
Dıştan çekiçlemeyle zemin çökertilerek alçak rölieflerin elde edildiği
tabak ve tepsi gibi sığ eserler, ya doğrudan yassı bir tahta parçasının üzerine
çivilenerek veya 3-4 cm kalınlığında zift karışımı ile doldurulmuş, büyük bir
tahta tepsiye oturtularak işlenir. Maden ustası, alçak bir kütüğün üzerine
yerleştirdiği bu tahta tepsiyi, bir kayışla dizine bağlar ve kendisi de yere diz
çökerek çalışmaya koyulur. Yatağı kımıldatmak gerektikçe, usta dizini
kaldırarak kayışı gevşetir. Üzerinde çalışılan kütük yüksek olduğu takdirde,
repoussé ustası bir tokmağa oturarak çalışır64.
Kabartmaya başlamadan önce, desenin çizileceği yüzeye, çabuk
kuruyan sulandırılmış tebeşir tozu ve bitkisel zamk karışımı bir solüsyon
sürülür. İstenen desen ya doğrudan kalemle bu zeminin üzerine çizilir veya
desen bir kağıda hazırlanarak, bu kağıt tebeşirli yüzeyin üzerine yerleştirilir.
Kağıda çizilen desenin konturları bir iğne vasıtasıyla sık aralıklarla delinir.
Sonra bu deliklerin üzerine çok ince bir kömür tozu serpilir. Kağıt
kaldırıldığında, desenin ufak siyah noktalar halinde madenin yüzeyine
çıkmış olduğu görülür. Kabartma işlemine başlamadan önce, kabartılacak
63 Maryon, Metalwork..., s.122-125. 64 Wullf, a.g.e., s.35.
41
desenin konturları, ucu küt çalma kalemi kullanılarak, derin olmayan yivler
halinde çizilir.
Sonra kabartılacak desene göre, kabartmaya veya zemin çökertmeye
yarayan repoussé aletleri kullanılarak. İçten veya dıştan çekiçleme ile
röliefler yapılır65.
Yakın Doğuda Eski Çağdan itibaren uygulanan repoussé tekniği altın,
gümüş, bakır, tunç ve pirinç eserlerin süslenmesinde tek başına veya diğer
süsleme teknikleriyle birlikte kullanılmıştır. Madeni eserlerin üzerine
kabartma desenler, döküm tekniği ile de yapılır.
d. Kalıpla Kabartma
Kabartma desenlerle süslenecek bir eserde, aynı desenin tekrarlanması
isteniyorsa, usta bu desenleri tek tek repoussé tekniği ile kabartmak yolunu
seçmez. Aynı sonuca daha çabuk ve kolaylıkla varacağı, kalıp ile kabartma
denilen yöntemi uygulamayı tercih eder. Bu yöntemde, kalın bir tunç çubuğun
ucuna, kabartılması istenen desenin negatifi çelik aletler kullanılarak oyulur;
veya böyle bir uç dökümle de elde edilebilir. Sonra bu uç, tavlanmış madenin
üzerine kabartmanın yapılacağı yere konarak, çubuğun arka ucuna çekiçle
kuvvetli bir darbe vurulur. Böylece, çubuğun ucundaki desenin negatifi olan
oyuk, eserin üzerine desenin pozitifi olarak ve rölief şeklinde çıkar. Tasların
ağız kenarlarını süsleyen friz halindeki kabartmalar genellikle bu yöntem ile
yapılır.
65 Maryon, Metalwork..., s.123 – 124; Wulff, a.g.e., s.36.
42
Diğer bir kalıpla kabartma yönteminde, kabartma olarak yapılması istenen
desenin negatifi bu defa tunç veya kurşundan bir kalıbın üzerine oyulur veya
bu oyuk dökümle de elde edilebilir. Sonra tavlanmış haldeki madeni levha,
kalıptaki oyuğun üzerine konup, arkasından çekiçlenerek, levhanın oyuğun
içine girmesi ve oyuğun şeklini alması sağlanır. Böylece kalıba oyulan negatif
desen, madeni eserin üzerine hem pozitif, hem de rölief olarak çıkar. Bu işlem
istenen yerler üzerinde tekrarlanarak, eser rölieflerle süslenir66.
e. Delik-İşi
Madenin eserlerin üzerine kesici ve delici aletler kullanılarak, delikli
süslemelerin yapıldığı tekniğe, “delik – işi”, “kesme” veya “ajur” tekniği denir.
Delik işi tekniği ile süslemeler yapılırken, bazen de zemin kısımları
kesilerek çıkartılır. Sonra kesilen kenarlar törpülenerek pürüzleri giderilir67.
Delik işi tekniği Eski Çağlardan itibaren kullanılan bir yöntemdir. Ancak çelik
aletlerin kullanılmasına geçilmeden önceki devirlerde (Tunç Çağında) bu
teknik, yalnızca altın ve gümüş gibi yumuşak madenlerin üzerine
uygulanabilmiştir. Tunç Çağına ait tunç eserlerin üzerinde görülen delik işi
süslemelerin hepsi döküm tekniği ile elde edilmiştir. Bakır ve bakır
alaşımlarından yapılan eserleri, kesme ve delme aletleri kullanılarak delik işi
desenlerle süsleme iler ki çağlarda büyük bir gelişme göstermiştir.
66 Kalıpla kabartma usulleri için bak: Arseven, a.g.e., s.131; Maryon, “Metalworking...”, s.124; Maryon, Plenderleith, a.g.e. s.648. 67 Bak: Arseven, a.g.e., s. 129; Wulff, a.g.e., s.37.
43
f. Telkari ve Granüle
Altın veya gümüş telleri eğip, bükerek desenler yapmaya ve bu tel
motifleri lehim kullanarak birbirlerine veya madeni bir zemin üzerine
tutturmaya telkari (filigre) tekniği denir68. Filigre işi için, genellikle daha kolay
eğilebilen yassı tel kullanılır; fakat yuvarlak kesitli telden veya burma tellerden
de motifler yapılıp, birbirlerine lehimlenebilir69. Telkari zor bir teknik değildir.
Ancak telkari ustasının tel motifleri birleştirirken lehimin ince tellerin üzerine
yayılmamasına dikkat etmesi gerekir70. Arkeolojik kazılardan çıkan eserler,
filigre tekniğinin, M.Ö. III binden itibaren Mezopotamya ve Mısır’da ve M.Ö.
2500’ den itibaren de Anadolu’da kullanıldığını göstermektedir.
Eski Çağda tel çeşitli yöntemlerle elde edilmekteydi. En kolay yöntem,
ince bir altın veya gümüş levhadan dar şeritler kesip, bu şeritleri çekiçle
düzelterek, bükerek, taş veya tunç bir yüzeye sürterek, yassı veya yuvarlak
teller haline getirmekti. Daha uzun teller de, dairevi bir levhadan spiral şeritler
kesilerek elde edilmekteydi71. Ayrıca, altın tellerin uçları üst üste bindirilip, ek
yerleri, çekiçlenerek de, yani “soğuk basınç ile kaynak” yapılarak da teller
birbirine eklenip, uzatılabilmekteydi72. Kapaklı döküm kalıplarının
kullanılmasına geçildikten sonra (M.Ö. 3000 dolayları), döküm yöntemiyle de
tel yapmak mümkün olmuştur.
68 Bakınız: Maryon,.”Metalworking...”, s.110; Maryon, Plenderleith, a.g.e., s.654 – 655. 69 Arseven, a.g.e., s145 – 146. 70 Maryon, a.g.e., s.58. 71 Maryon, Plenderleith, a.g.e., s.655; Tylecote, a.g.e., s.141. 72 Aitchison, a.g.e., s.213.
44
Tel yapma yöntemleri Eski Çağ içinde giderek daha gelişmiş, “delikten
tel çekme” yöntemi bulunduktan sonra, çok daha düzgün, ince ve çok daha
çeşitli şekillerde teller elde etmek mümkün olmuştur.
g. Kakma (Madene Başka Cins Bir Maden Kakma)
Madeni eserlerin üzerine açılan yivlerin veya çeşitli biçimlerdeki
çukurların içine başka cins ve renkte madenler kakılarak elde edilen süslemeye
“kakma tekniği” denir73. Dolgu olarak yivlerin içine tel, çukurlara da ince
varaklardan istenen şekillerde kesilmiş parçalar kakılır. Kakma tekniğinde esas
olan, eserin madeni ile kontrast yapacak, eseri renklendirecek diğer bir
malzemenin kullanılmasıdır.
Madenin maden kakarak süsleme tekniği, yalnız Orta Asya’da, Eski
Çağda bilinmekteydi. Mezopotamya’da, Ur kral mezarlarında (2600 dolayları)
kakma tekniği ile süslenmiş mızrak uçları ve baltalar bulunmuştur74.
Anadolu’da, Alacahöyük kazılarından çıkan Hatti kültürüne ait (M.Ö. 2300 –
2100) boğa ve geyik biçimindeki tunç standartların üzerinde, gümüş veya
elektrum kakmalar görülmektedir75.
M.Ö. I. bin öncesinde, henüz çelikten yapılmış kazıma kalemleri
bulunmadığından, Tunç Çağına ait tunçtan yapılmış eserlerin üzerinde yer alan
kakmaların yerleştirildiği yuvaların hepsi dökümle elde edilmiştir. Madene
73 Maryon, Plenderleith., a.g.e., s.659. 74 Maryon,. “Metalworking...”,s.118. 75 Bakınız, E. Akurgal, “The Earliest Civilizations of Anatolia”, Treasures of Turkey, New York 1966, s.10.
45
başka cins bir maden kakarak süsleme yöntemi Orta Asya’da uzun bir süre
unutulmuş, daha sonra yeniden canlanmaya başlamıştır.
Madene maden kakarak süsleme tekniğinin Orta Asya’da unutulduğu
yüzyıllarda, Uzak Doğuda Çin’de kullanıldığı izlenmektedir. M.Ö. V-IV.
yüzyıllara ait bazı tunç eserlerin üzerinde tel şeklinde altın ve gümüş kakmalar
görülmektedir. M.Ö. II. ve I. yüzyıllara tarihlenen (Batı Han Hanedanlığı) tunç
eserlerin arasında da altın ve gümüş kakmalarla süslü örnekler bulunmaktadır.
Çin’de kakma tekniğinin kullanılmasına Orta Çağda da devam edilmiştir. Sung
sülalerine ait (960 – 1276) altın ve gümüş kakmalarla bezenmiş tunç hayvan
figürleri mevcuttur76. Çin sanatında görülen, kakma tekniklerin varlığı uzun bir
süre unutulduktan sonra Orta Asya’da tekrar canlanmıştır.
h. Niello
Madeni eserlerin üzerine açılan yivlere ve yuvalara, başka cins ve
renkte madenler yerine, bir kükürt ve maden karışımı olan siyah renkteki niello
doldurularak da eser üzerinde renk kontrastı elde edilebilir. Bu teknik, özellikle
gümüş eserlerin üzerine uygulanır. Niello, belirli oranlarda kükürt ile gümüş ve
bakır, veya kükürt ile kurşun ve bakır madenleri karıştırılarak hazırlanır.
Orta Asya maden sanatında büyük ölçüde kullanılan savatlamanın, (niello)
“yalak”, “çukur” anlamındaki “savat” kelimesiyle veya “su oluğu” anlamındaki
“savak” kelimesiyle bir ilgisi olması da mümkün görülmektedir77
76 Bakınız, Kakma tekniği usulü. 77 Niello için bak: Arseven, a.g.e., s.130; Arseven, Türk Sanatı, İstanbul 1970, s.239 – 240.
46
ı. Madeni Değerli Bir Taş, Renkli Cam ve Mine İle Süsleme
Madeni eserler, başka cins bir maden veya niello dolguların dışında, değerli
bir taş, renkli cam, veya mine dolgularla da süslenebilir. Bu renkli maddeler,
eser üzerine çökertilerek veya oyularak açılan yuvaların, veya eserin zeminine
lehimle tutturulan tel hücrelerin içine doldurulur. Maden üzerine tel
lehimleyerek üstü açık hücreler yapmaya “cloisonne”; madenin zeminini
çökerterek veya oyarak yuvalar hazırlamaya “champlevé” tekniği denir78.
i. Kaplama ve Yaldız
Bakır, tunç ve gümüş eserler, mekanik veya kimyasal yöntemler
uygulanarak altınla kaplanabilir. Altın kaplama, eserin bazen bütün yüzeyine,
bazen de yalnızca belirli kısımlarına uygulanır79.
1. Mekanik Usullerle Altın Kaplama
Madeni eserler, mekanik yöntemlerle, ya üzerlerine çok ince altın levhalar
çekiçlenerek veya zar gibi ince altın varaklar bir yapıştırıcı ile yapıştırılarak
kaplanabilir. Mekanik kaplama yöntemlerinin, M.Ö. 3000’den itibaren maden
sanatında kullanıldığı görülmektedir80.
Altını döverek ince varaklar haline getirmek, Eski Çağdan itibaren bilinen
bir tekniktir. M.Ö. 2500’e ait Mısır mezarlarında zar gibi ince altın varaklar
78 Maryon, Metalwork..., s.184; “Metalworking...”, s. 120; Savage, a.g.e., s.17. 79 Aitchison, a.g.e., C. I, s. 215 ve, s. 314; Tylcote, a.g.e., s.157. 80 Forbes, Studies..., C. VIII, s.140.
47
bulunmuş ve aynı devrin mezar resimlerinde varakların nasıl dövüldüğü tasvir
edilmiştir.
Eski Çağ boyunca çeşitli bölgelerde, madeni eserlerin süslenmesinde
mekanik kaplama yöntemleri kullanılmıştır. Zar gibi ince altın ve gümüş
varakların, Eski Çağ yöntemleri ile elde edilmesine, Orta Asya’da devam
edilmiştir
Eski Çağdan kalma yöntemlerle hazırlanan altın ve gümüş varaklar hem
madeni eserlerin mekanik veya kimyasal yöntemlerle kaplanmasında hem de
kakma tekniği ile süslemede kullanılmıştır.
2. Kimyasal Yöntemlerle Altın Kaplama (Yaldız )
Madeni eserler kimyasal yöntemler uygulanarak da altınla kaplanabilir. Bir
cıva-altın karışımı olan malgama ve ısının kullanıldığı kaplama yöntemine
“yaldız” denir.
Cıvanın keşfinden sonra icat edilen yaldız tekniği, ilk olarak Yunan ve
Roma devri madeni eserlerinin üzerinde görülür. Roma devrinden itibaren,
bütün Orta Asya’da madeni eserlerin altınla kaplanmasında, mekanik
yöntemlerin yanı sıra, yaldız da uygulanmıştır81.
81 Aitchison, a.g.e., s.215.
48
I. BÖLÜM
I. DIŞ ÜLKELERDEKİ MÜZE VE ÖZEL KOLEKSİYONLARDAN
ÖRNEKLERLE KÖK TÜRK DÖNEMİNE KADAR MADEN
SANATLARININ GELİŞMESİ
Günümüzde Balkanlardan Çin seddine kadar uzanan çok geniş bir
sahada yaşayan Türkler çağlar boyu şüphesiz bir çok bölgeyi yurtluk yapmıştır.
Bunun günümüzde saha adları olarak yayılımları şu şekildedir.
Yakutistan(Saha), Güney Sibirya–Altaylar, Moğolistan, Kansu – Ordos, Doğu
Türkistan, Batı Türkistan, Kuzey Afganistan, Horasan, Kafkaslar, ve
Azerbaycan, Musul – Kerkük, Halep civarı, Anadolu, Balkanlar, Macaristan,
Kırım, Kazan82.
Bu bölgelerde yaşayan Türklerin Hunlardan Selçuklulara gelinceye
kadar yirmiye yakın devlet kurdukları ve değişik adlar altında varlıklarını üç
bin yıla yakın korudukları bilinmektedir. 1950’li yıllarda yapılan arkeolojik
çalışmalar neticesinde Altay Dağlarının kuzeyi ile Sayan Dağlarının güney–
batısı arasındaki bölgenin en eski Türk yurdu olduğu anlaşılmıştır. Buna göre
Minusinsk bölgesinde Afanasyevo kültürü (M.Ö. 2500-1700) ve onu takiben
aynı bölgede Andronovo kültürü (M.Ö. 1700-1200) Türk yurdunun eski
temsilcileridir.
O halde İslamiyet’in kabulüne kadar olan dönemi Kök Türk öncesi
dönem ve Kök Türk Dönemi olarak evrelere ayırarak inceleyebiliriz.
82 Erginsoy, a.g.e., s.35.
49
A. HUN ÖNCESİ DÖNEME AİT GENEL BİLGİ
Orta Asya dediğimiz uçsuz bucaksız topraklarda, yüzyıllar içinde
birbirine zıt iki kültür ve sanatın geliştiği gözlenir. Kuzeyde her an hareket
halinde bulunan konar-göçer topluluklara rastlanmakta güneyde ise su
kenarlarında yerleşik toplulukların çok taraflı uygarlıkları inkişaf etmektedir.
Hayvancılığın büyüklü, küçüklü vadilerde gelişerek yoğunlaşması ve
nüfusun çoğalması üzerine, çobanlar bozkırlara çıkarak kendilerine otlak
arıyorlardı. M.Ö. X. yüzyıllarda bozkırdaki durum yarı göçebeleşmiş ve en çok
at beslenmeye başlanmıştı. Durmaksızın kendini gösteren ekonomik
değişmeler kültürlerini etkiliyor, sanatları da bu karışık iktisadi durumun bir
sonucu oluyordu83.
Bundan da anlaşıldığı gibi konar-göçerlik uzun süre devam eden karışık
bir iktisadi durumdan doğmuş ve gelişmişti. Sınırlı inkişaf arasında göçebelere
komşu olan yerleşik uygarlıkların etkisi de görülmekteydi. Ancak tesirler tek
yönlü olmamış, birbirleriyle sürekli bir kültür alışverişinde bulunmuşlardı.
Çin’e yapılan sayısız akınlar sonucunda atalarımız buralarda yerleşerek
geleneksel sanat davranışlarını devam ettirmişlerdir. Bununla beraber, Hun
Devlet teşkilatı içinde toplanan birçok ilkel kültürler, atlı kültürün bünyesinde
gelişerek orijinal bir Orta Asya sanatının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Daha
sonra bu ortam öyle farklı bir kültür oluşmasını sağlamıştır ki, örneğin “Kuşan
Sanatı” gibi, ifadesini “Orta Asya hayvan üslubunda” bulan, yerleşik bir
83 N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1972, s.2.
50
uygarlığın maden sanatına da ana malzemeyi teşkil etmiştir84. İlkel kültürlerin
bıraktıkları izler, İç Asya’da Türkler tarafından kurulacak, yeryüzünün ilk
konar-göçer devletinin teşkilatını etkilemiş ve birçok yönden sanatın çıkış
noktasını hazırlamıştı. Buna bağlı olarak Hun dönemi kültür çevrelerini
aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
a- Anav Kültürü
Batı Türkistan’da, Aşkabat yakınında bulunan Anav bölgesi İç Asya’nın en
eski kültürünü barındırmakta olup, bu kültür dört devreye ayrılmaktadır.
Birinci devre M.Ö. 4500 yıllarında başlar. En geç devreyi aksettiren IV. kat ise,
M.Ö. I. yüzyıla kadar ulaşmaktadır. R. Pumpelly’nin yaptığı kazılardan, bu
bölgenin önemli bir uygarlığa sahne olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Burada
Türkmen dokumalarında görülen nakışlarla bezenmiş keramik parçaları ile
ziynet eşyaları dikkatimizi çekmekle beraber, o zamanlarda bu bölgede
yaşamış olan toplumun ırkını belli edecek ip uçlarını bize vermemektedir.
b - Kelteminar Kültürü
Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yıllarında, Güneyde Amu-Derya deltasında ve
Harezm’de Tolstov’un “Kelteminar Kültürü”, diye adlandırdığı yep yeni bir
kültür ortaya çıkar. Harezm’in en erken uygarlık akımları, bu kültür ile
başlamaktadır. Aşkabad civarında, siyah ve kırmızı çömlek yapan,
84 Diyarbekirli, a.g.e., s.3.
51
dokumacılıkla uğraşan Anav’lı çiftçilerin de bu topluluğa etkisi büyük
olmuştur85.
c- Afanasyevo Kültürü ve Yang-Shao Kültürü
Bundan sonraki devre “Afanasyevo Devri” diye bilinir ve M.Ö. 2500 ile
1700 seneleri arasında tarihlendirilmektedir86. Güney Sibirya’yı etkileyen bu
kültürün Altay kültüründen doğduğu düşünülmektedir. Sonraki yüzyıllarda
Altaylardaki kültürün pek çok yöne yayıldığı görülmektedir. İşte Proto-Türk
kültürünün ilk temsilcileri bunlardır. Buluntulardan anlaşıldığına göre,
kerpiçten yapılmış on-onbeş kulübelik yerleşim birimlerinde yaşanır, sürekli av
peşinde koşmak yerine yün de veren hayvanlar çit ardında beslenip üretilir ve
yemeklik de bitki yetiştirilirdi87.
Resim-1 Afanasyevo Kültürüne ait buluntular
85 Diyarbekirli, a.g.e., s.5. 86 Diyarbekirli, a.g.e., s.7. 87B. Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kütür Tarihi, 3. baskı, Ankara 1988, s.7.
52
Yine Kuzey Çin’de Sarı ırmağın üst taraflarında M.Ö. 2000’ den itibaren
“Yang – shao kültürü” adıyla anılan Hun dönemi kalıntıları ortaya çıkmaktadır.
d- Andronovo Kültürü
M.Ö. 1700 ile 1200 yılları arasında yine Sibirya’da başlayan yeni bir
kültür. Adını yukarı Yeniseyde’ki Andronovo sitesinden alır. İnsanları savaşçı
ve göçebe olan bu kültür, Batı Sibirya’da çok geniş alanlara yayılmış olup,
Doğu Rusya ile Batı Türkistan’a ve güneyde Aral çöküntüsüne kadar uzanır88.
Andronovo kalıntıları, “Bronz Devrinin” yaşandığına işaret eder. Bu
kültürün kalıntıları, ilk olarak Yenisey nehrinin baş taraflarındaki “Minusinsk”
bölgesinde bulunmuştur. Yapılan araştırmalar, “Andronovo Kültürü”nün
merkezinin Doğu Kazakistan’a kadar yayıldığını göstermektedir. Tarih öncesi
kültürlerden çok geniş bölgelere uzanan nadir bir örnek olan Andronovo
Kültürün‘ne ait buluntular, en çok Doğu Türkistan’da ele geçirilmiştir89. Taş
levhalarla kapanmış mezar grupları da bu dönemde ortaya çıkar. Andronovo
insanı, ziraat ve çobanlıkla geçiniyordu.
Taştan yapılmış kaplar, taştan tokmaklar ve bıçaklar bu kültürün ilk
dönemlerine ait buluntulardı. Andronovo kültürünün geliştiği üçüncü dönemde
bronz eşyaların kullanımı oldukça artmıştı. Atın binek hayvanı olarak
88 “Hun Öncesi”, Türk Dünyası Kültür Atlası, s.8. 89 Diyarbekirli, a.g.e., s.7.
53
kullanılması, bu dönemde Andronovo kültürünün dünya medeniyetine bir
hediyesidir.
e- Karasuk Kültürü, Mayemir Kültürü, Tagar Kültürü,
Andronovo kültürü Altaylarda devam ettiği süre içerisinde Minusinsk bölgesinde
M.Ö. 1000 yıllarında “Karasuk Kültürü” adı verilen bir kültür görülmeye başladı.
M.Ö. 800’de Altaylarda ve Minusinsk bölgesine atlı göçebeler hakim olmuştur. Bu
dönemde bronzun silah yapımın da kullanıldığını görüyoruz. Bu tarihlerde Karasuk
Kültürü, yerini Altaylarda “Mayemir Kültürü” ve Minusinsk’de “Tagar Kültürü” ne
bırakmıştır. Minusinsk’de demir madenide işlenmekteydi90. Hayvan üslubunun
yaygın olarak görüldüğü Ordos bronzları da bu dönemlerde ortaya çıkmıştır91. Bu
kültürün mensupları Altay’larda ve Tanrı dağlarında Hun dönemine hatta Kök Türk
çağına kadar gelmişlerdi. Yenisey civarında, Karasuk kültürünün ortaya çıkışı ile
Andronovo devri sona erer. Altaylarda ise bu kültür bir müddet daha hükmünü
sürdürür.
90 Türk Dünyası Kültür Atlası, a.g.m., s.8. 91Abakan ve çevresinin tam ortasında yaşayan Türkler, tarihte “demirci soy olarak tanınırlar. Radloff, Altay Türkleri ile Abakan’daki Türk-Tatar’ların çok eskilerden kalma masal ve hikayelerinde sıksık “demir ve bakır dağlar” konusunun işlenildiğini belirtmektedir. Macar araştırmacısı Hàmbéry’nin “Reisen in Mittelasien (Orta Asya Gezileri) adlı yapıtında da böyle bir anlatıma rastlarız. KökTürklerin ataları da demircidirler. Bu atalar en iyi çeliği üretir, işler ve silah olarak komşularına satarlarmış. Rahmetli Hocamız Prof. Dr. B. Ögel “Türk Mitolojisi” adlı eserinde yazdıklarına göre, bu mitolojide, özetle, “...dünyanın ortasından bir demir dağ yükselir. Aynı demir dağdan çeşitli Türk kaynaklarıda söz eder. Ergenekon bu demir dağdan başka bir şey değildir. Yakut Türklerinin efsanelerinde, dünyanın ortasından kutup yıldızına kadar yükselen yer ile gök arasında gerilmiş bir demir ağaç vardır. Türk’ün çok belirgin bir özelliği olarak karşımız hep demircilik çıkmaktadır. Altaylar çevresinde yaşamış Türklerin demir madenciliği kültürüne sahip demircilik sanatına da egemen oldukları gerçeğine bütün bu söylencelerden ulaşılabilir.(E.F.Tekçe, Pazırık, Altaylardan Bir Halının Öyküsü, Ankara 1993, s.74.)
54
Resim 2- Karasuk Kültürüne ait buluntular
Bölgesel özelliklerin açıklanması ile, Yakın Doğu ve Çin sınırlarındaki
sanat davranışları arasında büyük benzerlikler belirir. Karasuk’tan sonra, Tagar
kültürü, bozkırda “hayvan üslubu”nu geliştiren bir topluma sahipti. Bunlar
yakın komşuları İran ve Çin ile kültür ilişkileri kurarak ortada bir aracı rolü
oynamışlardı.
Bunun sonucunda V. yüzyıla kadar bozkır, değişik kültürleri üzerinde
taşımış ve onların gelişimini izlemiş, bu arada merkezi gelenekleri muhafaza
ettiği gibi, zengin değiş tokuşlardan da yararlanmıştır.
Resim-3 Karasuk Kültürüne ait bronz kılıç. Sap kesimi dağ keçisi
şeklinde tasarlanmış ve altın tellerle süslenmiştir.
M.Ö. VII. yüzyıldan sonra bazı önemli kişilerin mezarlarından at
cesetleri çıktı. M.Ö.VI. yüzyılda bazı bölgelerdeki beylere ait kurganlarda dört
55
yüzden fazla at bulunmuştur. Bu mezarlardan çıkan bulgulardan da
anlaşıldığına göre, bozkırda kullanılan bütün eşyaların taşınabilecek boyda
olmaları, göçebe topluluklar arasında bir dayanışma birliğinin kurulmasını
sağlamıştır. Bu birlik Hun Kağanlığının ortaya çıkması ile daha da
sağlamlaşır92.
B. HUN DÖNEMİ ÖNCESİ MADEN SANATI
I. ANDRONOVO KÜLTÜRÜNE AİT ALTINDAN YAPILMIŞ
TAKILAR
Kazakistan bölgesinde çıkarılan altın eserlerin bolluğu, eski çağlardan
beri burada altının çıkarıldığını gösterir. Eski altın maden ocakları, Doğu,
Kuzey, Orta Kazakistan ve Semireçi’de bulunur. En eski sanat eserleri
Andronovo Bronz çağı takılarıdır ve bu takı sanatının M.Ö. XIV ve XVI
yüzyıllarda ortaya çıktığını göstermektedir. Bu eserler çok sayıda değildir ve
çoğunlukla zenginlerin mezarlarında bulunur. Altına sahip olma toplumda
önemli bir yere sahip olma göstergesi olduğu söylenebilir. Orta Asya’da altın
takılar bir topluluğun veya soyluluğun ifadesidir.
Altın takıların yanında kırmızı renkte yapılmış savaş kıyafetleri de bir
ayrıcalığın göstergesiydi. Bu anlayış Bronz Çağından itibaren başlamıştır.
92 Diyarbekirli, a.g.e., s.8.
56
a. Formlar
Andronovo takıları arasında en sıkça karşılaşılan kapalı halka şeklindeki
küpelerdir. Bunlar bakır telden yapılmışlardır. Bakır, altınla kaplanmış ve açık sarı
renkle cilalanmıştır. Bu teknik bu sanatı daha ekonomik hale getirmiştir ve aynı
zamanda erken göçebe sanatında da kullanılmıştır. Kazakistan’daki mezarlarda bir
ucu dar diğer ucuna doğru genişleyen küpeler bulunmuştur. Bu tarz küpelere, sadece
Andronovo mezarlarında değil diğer bölgelerde de rastlanmıştır. Bunlar Orta Asya ve
Sibirya Bronz çağı arkeolojik kalıntılarındır. Küpeler yarım ve tam dönüşlü
şeritlerden oluşur. Aynı zamanda Andronovo Kültürünü temsil eder ve arkeolojik
sembolüdür. Bu dönemde saf altından yapılmış eserler nadiren görülür. Altın kaplı
bakırlar daha çoktur. Bu şekildeki küpeler basittir ve süslenmemiştir. Bazı altın
eserleri geometrik şekillerle oyulmuş kınlar toplu, iğneler ve şeritlerden
oluşmaktadır.
b. Teknikler
Orta Kazakistan Aibasdarasi Mezarlığında, Alaköl’den sadece iki parça
bilezik günümüze ulaşabilmiştir. Bunlar ince ve düzleştirilmiş altın tüplerdir.
Bunlardan biri silindirik oyuk şekildedir ve üzerinde üçgen kelepçeler vardır.
Kelepçelerin her iki tarafında aynı süslemeler mevcuttur. Diğer bilezik o kadar
büyük değildir süslemeden yoksundur. Şüphesiz ki bu bilezik ileri dönemlerde sıkça
kullanılacak burgu tekniğinin proto tipini oluşturmuştur. Issık Kurgan’ında da buna
benzer bir burgulu bilezik çıkmıştır. İki küpe, 1980’de Orta Asya menşeli Karasuk
kültürüne kadar uzanan Semireçi’de Munshunkur Mezarlığında bulunmuştur.
Bunlardan biri altınla kaplanmıştır ve Andronovo halka küpelerinden bir farkı
57
yoktur. Diğeri dişi erkek mandallı özel bir formdadır. Halkanın içinde art arda duran
iki at figürü vardır. Bu şeklin özel bir tarzı vardır. Sarkık burnu ve yuvarlak gözleri
olan yelesi iki tarafa doğru ayrılan abartılmış gösterişli bir boynu vardır 93.
Resim-4 Andronovo kültürüne ait kadın takıları MÖ. VI-V yüzyıla ait
c. Süsleme Konuları ve Motifleri
Bu dizayn döküm yapılabilmesi için yumuşak bir taşa oyulmuştur.
Daha sonra da dövülmüştür. Üslup olarak bronz hançer Semen-Tubin Prikamye
Privolzhye ve Karasuk kültürlerine yakındır. Baykal ötesindeki Karasuk
kültüründe hayvan şekilli figürlere de benzer. M.Ö. III. yüzyıldan itibaren at
şekilleri bu şekilde kullanılmaktadır. Ren geyiği figürlü taşlar gibi Semireçi
küpelerinin tarihi Saka öncesi döneme kadar uzanır.
93 Ancient Gold of Kazakhstan, Alma-Atı 1998, s. 3.
58
II. ANDRONOVO KÜLTÜRÜNE AİT BRONZDAN YAPILMIŞ
AYNALAR, TABAKLAR, OK UÇLARI, MIZRAK BAŞLARI, HANÇER
VE SÜSLEME EŞYALARI
Büyük çoğunluğu bronzdan, çok az bir kısmı da altından olan
Andronovo dönemi tabak, ayna, süsleme eşyaları gerek formları ve gerek
süsleme konuları ile teknikleri bakımından Hun dönemi sanat eserlerine de
benzemektedir.
Resim- 5 VI. yüzyıl burgu tekniğinin ilk proto tipi
a. Formlar
Oldukça ağır olan bronz aynaların üretimi, bronz döküm sanatında
önemli yer alır. Bu aynalar yuvarlak ve kare olmak üzere iki şekildedir.
Yapılan araştırmalar aynaların Kuzey İran ve Mezopotamya kökenli
olduklarını göstermektedir. Bununla beraber araştırma sonuçları tarihi sanat
materyallerinin bakır ve bronz sanatının geliştiği her yerde bulunabileceğini
göstermektedir.
59
Resim-6 VI. yüzyıl bronz ayna örnekleri
Begazi Dandıbay kültürel periyodunda görülen dört yapraklı taç yaprağı rozeti
formundaki bronz tabaklar ve süsleme eşyaları Kıpçakların ana temel motifi
olmuştur. Daha sonra da Kazaklara miras kalmıştır.
M.Ö. VIII. yüzyıldan M.S. IV. yüzyıla kadar süren erken bozkır dönemi
iler ki dönemlerdeki bakır ve bronz döküm sanatının habercisidir. Sakalar,
Sarmatlar, Kanglılar sadece iyi savaşçı değil, aynı zamanda iyi çiftçi, sığır
bakıcısı ve maden ustasıdırlar. Altın, gümüş, bronz ve demirden yapılan bir çok
eşyayı geniş ölçüde kullanıyorlardı94.
b. Teknikler
Bronz döküm sanatı ilerleyince, ok ve mızrak başları ile kamalar iki
veya üç parçadan yapıldılar. Bu sırada maden ustaları, balmumu kalıpçılığı gibi
karmaşık metal işçiliği tekniklerini zaten iyice öğrenmişlerdi. Temel olarak
kille kaplanmış bir nesnenin balmumu modeli yapılıyordu ve şekli alması için
kurumaya bırakılıyordu. Sonra ısıtılarak balmumunun erimesi sağlanıyor ve
eriyik metal istenilen şekilde döküm oluşturması için boşluğa dökülüyordu.
94 Ancient Bronze..., s. 3.
60
Ağır bakır ve bronz kazanlar, kurban masaları ve lambalar gibi çok ustalık
isteyen büyük nesneler bu teknik kullanılarak yapıldılar95.
E
Resim- 7 Kurban kazanı. Andronovo Kültürüne ait bronz
hançer
Erken Hun (Saka) döneminde taşıması zor ve karmaşık koşum
takımlarının, silahların ev eşyalarının üretimine büyük önem verildi.
Koşum takımları bronz gem ve üzengiden oluşmaktaydı. Silahların
imalatı da aynı zamanda geniş ölçüde geliştirildi. Bunlar zırhlar, küçük yay,
oklar, mızraklar ve çeşitli tipte savaş baltalarıdır. Hun savaşçılarının zırhları
bronz miğfer, küçük kalkan ve ok kılıflı savaş kuşağından oluşuyordu.
95 Ancient Bronze..., s.4.
61
Bronz ok başları defne yaprağı, eşkenar dörtgen, yamuk eşkenar
dörtgen formlarında eski değişik şekillerdeydiler.
c. Süsleme Konuları ve Motifleri
M.Ö. V. yüzyıldan itibaren, Kazakistan bölgesinde üç kenarlı ok başları
yaygınlaştı. Sonraları toplu üretime uygun standart ok başları üretmeye
başladılar ve zamanla eski tipleri bıraktılar. M.Ö. VII. ve VIII. yüzyılların ok
başları ayırt edici özellikleri; değişik biçimlerin mantar formunda kabza başları
aşağı veya yukarı kesilmiş kenarı kırılmış demir parçaları şeklini aldılar.
Bunlar, betimlenmiş akbaba başına sahiptiler. Kamaların kabzaları, kelebek
kanatlarına benzerdiler. Ok kılıfları ve ok başları, genelde savaş kuşağı ile
birlikte bulunurlardı. Sakalar’ın savaş kuşakları büyük, genelde birleşik büyük
bronz boş şarjörlerdi. Bu şarjörlerin yüzeyleri zaman zaman desenlerle
süslenmişlerdir.
Resim- 8 Hun (Sakaların) Savaş Kuşakları
62
Yerel ev gereçleri arasında en çok bulunan bıçaklardır. Bunların saplarında
bir delik veya halka bulunmaktaydı. Ağızları ise düz ve küçüktü. M.Ö. VII.
yüzyılda büyük dairesel diskler ile bronz aynalar ve yüksek sınırlı kenarlar
yaygındılar. Aynanın ters kenarında düğüm ile dişi kuşağa bağlıydılar. M.Ö.
VII-V yüzyıllarda gösterişsiz diskli aynalar ve kenarlarındaki basit tutamaçlar
revaçtaydı, onlar eskilerin yerini aldılar96. Semireçi modern bronzları bu tarihi
koleksiyon dışında kalır. Koleksiyon buhurdanlıktan, kazanlardan ve kurban
masalarından oluşur. M.Ö. I. yüzyılın ilk yarılarında yapıldıkları
görülmektedir. Bu döküm parçaları kar leoparları, kaplanlar, Tibet ve Hint
sığırları, develer, atlar, dağ keçileri, koçlar, kurtlar, kuşlar ve zırhlı savaşçıların
küçük heykelleriyle süslendiler. Bazen dişi figürlü tunik giysiler, mitolojik
karakter erkek heykeli gibi omuzlarda yükselen minber masasını desteklediler.
Hayvan heykelleri kurban masalarının kenarlarını ve buhurdanlıkların düz
yüzeyleriyle sınırlarını süslediler. Bazen mumluklar veya kazanların ayak ve
tutamaçları olarak hizmet ettiler.
96 Ancient Bronze..., s.5.
63
Resim- 9 Alma-Ata müzesinde sergilenmiş Hun dönemine ait tütsü mangalı
Bu nesneler, insanların dış görünüşlerini, manevi kültürlerini ve ideolojilerini
direkt olarak etkilediğinden, anlamların ortaya çıkması Hunların kozmonik
konseptlerinin yeniden kurulmasına yardımcı oldu.
Bu üç nesnenin merkezi (buhurdanlıklar, kazanlar, kurban masaları)
kesinlikle buhurdanlıklardır. Bunlardan ikisi ayrıntılı olarak tanımlanabilir. İlki konik
destekle sabitleştirilen neredeyse dik sınırlar ile dört köşeli tabladır. Kanatlı
kedigiller figürleri, büyük ihtimalle kar leoparı veya kaplan tablanın dört köşesini
işgal ederler. Bu canavarların görüntüleri Avrasya kabilelerinin sanatının, kültürünün
ve folklorunun karakteristiğidir. Bunlar uğur olarak ve geniş alanları bir başka
deyişle, dünyanın dört bir yanını korumak için hizmet ettiler.
64
Resim-10 Ermitage müzesinde sergilenen Hun(Saka) dönemine ait eserler.
Issık Köl’de ele geçirilmiştir. Çok çeşitli hayvan figürleri ile yapılmıştır.
İkinci buhurdanlık koniktir ve yuvarlak bir tabladan oluşur. Hint
sığırının heykelimsi şekilleri, düz tablanın kenarlarını çevreler. Yayları tutan
iki atlı adam figürü (sadece birisi muhafaza edilmiş) tablada yer almıştır. Bütün
kompozisyon anlık gergin beklentinin taşıdığı ifadedir97. Semireçi bronz
eserleri arasında önemli olaylardan birisi uç ayakları bazen yırtıcı hayvan
pençesi veya hayvan toynakları formunda kozmik dayanaklara oturtulmuş, yan
dairesel kapları olan kazanlardır. Bu kazanların küçük olanı 5-7 litre alırken,
değişik büyüklükleri yüzlerce litreyi alabilir98.
Resim- 11 Altın ve Bronz eşyalar
97 Ancient Bronze..., s.6 98 Ancient Bronze..., s.8.
65
Ariant isimli bir İskit beyi insanların sayısını öğrenebilmek için
herkesin bir ok başı yapmasını emretmiş ve buna uymayanı ölümle
cezalandırmıştır. Halkı birçok ok başı getirdiği için bunlardan bir anıt
yapmıştır. Bu bakır ok başlarından oluşan bakır damarı altı parmak kalınlığında
ve altıyüz amforayı dolduracak boyuttaydı.
Bu büyük bakır damarı Ermitaj’da sergilenmektedir. Her birlikteliği
İskit beyinin gücünü belirtmektedir99. Küçük tapınak kazanları ise benzer
olarak ailelerin, urugların ve kabilelerin birlikteliklerini simgelemektedir.
III. ANDRONOVO KÜLTÜRÜNE AİT ALTINDAN YAPILAN TOKA,
PLAKA, KINLAR VE SÜSLEME İÇİN KULLANILAN FİGÜRLER
Bu dönemde yapılmış eserlerin çok az bir kısmı altından mamuldür. Çünkü
altın hem az bulunan bir madendi, hem de zor işlenebiliyordu. Bu sebeple ancak
toplumda yüksek mertebelerde yer alan önemli şahıslar tarafından kullanılmaktaydı.
Hun dönemi öncesi toka, plaka, kın ve süsleme için tercih edilen eserleri gerek
süsleme konuları ve gerekse motifleri bakımından kendisinden sonra oluşacak Hun
ve Kök Türk dönemi sanat eserlerine sağlam bir temel oluşturmuştur.
Resim-12 Toka (Tasmola Kurganı-Kazakistan M.Ö. VII-VI. yy)
99 Ancient Bronze..., s.10.
66
a. Formlar
Hun öncesi devir toka, plaka, kın süsleme için kullanılan figürler ve savaş
aletleri üslup olarak Çin ve Moğolistan’dan Karadeniz kıyı şeridine kadar olan
bölgede bulunan kalıntı ve bulgulara benzerler. Bu bölgede en çok ilgi çeken sanat
eserleri Orta Kazakistan’da ele geçen iki panterli kın ya da plakalardır.
Plakalar üzerinde panterler büyük başlar, yuvarlak göz ve burunlar, pençeler
küçük yuvarlak halkalarla biten kuyruklarla birlikte top şeklinde bükülerek
oluşturulmuştur. Genel olarak ana hatları yuvarlaktır. Bu plakalar M.Ö. VI-V.
yüzyıllara kadar dayanmaktadır.
Resim- 13 Pars figürlü plaka M.Ö. V-IV yüzyıl Kazakistan
b. Teknikler
Hun dönemi öncesi devri toka, plaka, kın, savaş aletleri ve süsleme için
uygulanan yapım ve süsleme teknikleri, Hun dönemi teknikleriyle yakın benzerlikler
gösterir. Bu devrin eserleri de Hun dönemi eserleri gibi, bazen dökümle, bazen
dövme tekniğiyle yapılmıştır. Bazı zamanlarda kaplama tarzı, hayvan tarzının yerini
aldı. Hayvan tarzında renkli eklerin daha ölçülü ve hassas kullanılmaya başlanması
yaygınlaştı
67
Büyük miktarlarda altın süslemeler zengin kişilerin kurganları kazılırken
bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi de Kazakistan’daki Çilikta vadisinde ele geçti.
Bu buluntu genel olarak giyim ve savaş aletlerinden oluşmaktadır. Çilikta bulguları
büyük oranda metal yaprakların ustaca kesilmesiyle oluşturulan altın aplikelerdir.
Bunlar tahta veya giysiye yapıştırılmış erkek domuz şekli ve elmas şekilli
tokalardır100.
c. Süsleme Konuları Motifleri ve Anlamları
Hun dönemi öncesi eserleri süsleyen konuların ve motiflerin bir çoğunda
büyük gelişmeler sağlanmıştır. Örneğin süslemelerde kullanılan erkek domuzlar
boyut olarak farklıdır. Fakat şekil olarak aynıdır. Ana hatları aşırı derecede güçlüdür.
Bu figürler kaya resimlerinin ve hatta Paleolitik dönem resimlerinin örneklerine
benzerler. Damla şekilli göz ve üçgen şekilli dişler yapılmıştır. Çilikta bulguları,
erken çağda çok etkileyici figürlerin ve süsleme motiflerinin varlığını kanıtlayan
önemli bir merkezdir101.
Uzanmış erkek geyik şeklindeki tokalar en dikkat çekici parçalardır. Bunlar
aynı zamanda dikilmemiş kumaş veya deriye yapıştırılmışlardır. Dikkat edilmelidir
ki, erkek geyik kulakları ayrık olarak yapılmış ve taşla doldurulmuş hamurla
kapatılmıştır. Çilikta sanat eserlerinde değişik renklerin kullanımı yaygındır.
Geyiklerin boynuzları ren geyiği boynuzunu andırır. Geyik bulguları Kazakistan,
Sibirya, Orta Asya ve Yakın Doğu kalıntılarında tespit edilebilir. Bununla beraber
100 Ancient Gold..., s.7. 101 Ancient Gold..., s.10.
68
Hun sanatındaki yerel gelenekler Yakın Doğu geyik kalıntılarındaki sanat tarzıyla
birleştirilebilir.
Resim-14 Geyik figürlü plaka M.Ö. V-IV. Yüzyıl Kazakistan
Genel olarak altından yapılmış geyik, güneşin yeniden doğumu, doğadaki
ölüm çemberini, boynuzları hayat ağacını ve avlarını temsil eder.
Çilikta koleksiyonundaki kartal başlı, aslan gövdeli kanatlı, düş ürünü ejderha
ve panter şekilli çember biçiminde bükülmüş tokaların gelişmiş Kök Türk sanatında
birçok benzeri vardır. Su ve verimlilik sembolü olan damla şekilli, yüzgeçli balık
eşsizdir.
Genel olarak zoomorfik figürleri farklı mitolojilerde bilinen kuş gökyüzü,
hayvan, dünya, su ayrımına uygundur. Durumların biçimlenmesinde Hunlar bu
sembolizme değişik anlam vermiştir. Bu da gücü belirtmeye başlamıştır.
Daha önce de söylediğimiz gibi bazı dönemlerde kaplama tarzı, hayvan
tarzının yerini aldı. Hayvan tarzında; renkli eklerin daha ölçülü ve hassas
kullanılmaya başlaması yaygınlaştı. Kazakistan’da yapılan üç kazı sonucunda
dekoratif elbise tokası, Tuzdak bölgesinden iki bilezik ve Semireçi’deki Kargalı
vadisine ait bir kamın takısı bunu ispatlar niteliktedir.
69
Tenlik’teki buluntuların en ilginç olanı, kıyafetler ve bir atlı resmidir. Adamın
koni şekilli bir şapkası ve pelerini vardı. Atın yelesi kesilmişti dizleri eğilmiş
durumdaydı. At arabaları görünüyordu Resmin kaynağı tam olarak belli değildir. Bu
tasarımlar M.Ö. III. yüzyıldan beri Yakın Doğuda biliniyor. Tarz olarak, Tenlik’teki
tokalar, Pazırık kurganındaki Sibirya yığınlarının resimlerini ve Greko-Bactrian
sanatını hatırlatıyor.
Genel olarak atlı figürler geç Helenizm sanatının karakteristik özelliğidir.
Kutsal kahramanın toprağı her zaman onunla birleştirilmiştir. Tenlik’teki birçok
süslemeler Berel, Şibe ve Kotanda kurganlarındakilerin benzerleridir. Son
zamanlardaki bilgilere göre, bunlar Pazırık ve Helenizm, Orta Asya sanatıyla aynı
zamana aittir. Bazı nesneler ve özellikle kırmızı ve siyah olanlar Issık’takilere çok
benziyorlar102.
Resim- 15 Andronovo Kültürüne ait
eşyalar IV.-V. yüzyıl Kazakistan
102 Ancient Gold..., s.11
70
Tuzdak bileziği Tenlik’teki nesnelerle aynı döneme ait olabilir. Bunların bir
tanesi fantastik bir kurt figürü ve arkasındaki akbaba kafasıdır.
Bu bilezik, Amu-Derya ve I. Petro Sibirya toplamasındaki kalıntılarla
benzerliklere sahiptir ve M.Ö. III. yüzyıla aittir. Menteşelenmiş olan ikinci bilezikte
iki at ve vücut resimleri var ki yuvarlak ve üçgen şekilli renkli taşlarla
doldurulmuştur. Hun dönemindekilere benzer şekiller I. Petro’nun Sibirya
koleksiyonunda bulunuyor. Ayrıca bunlar Erken Kuşan dönemine ait kalıntılarda da
yer almaktadır.
IV. ANDRONOVO KÜLTÜRÜNE AİT DEMİR, TUNÇ VE ALTIN
BULUNTULAR
a. Kara Tav Bölgesi Kültür Buluntuları
Güney Kazakistan’daki Karatav dağlarının civarında bulunan
Kozmoldak kurganlarının kazılarında, diğer birkaç eşyayla birlikte madeni
eşyalara da rastlandı. Bunlar, tahta sapların oturtulması için çıkıntıları olan
demir bıçaklar, hareket eden, dili olan oval tokalar, üç kanatlı ve saplı demir ok
ucu, üzerinde motifler işlenen tunç bir tokadır. Bu eşyalar M.Ö. I. yüzyılın
sonuna aittir103.
b. Issık Bölgesi Kültür Buluntuları
Kemal Akişoğlu Almatı şehrinin yakınında Issık harabelerinde yaptığı
kazılar sırasında, yağmalanmamış, zengin bir kurgan meydana çıkarmıştır.
103 M.K. Kadırbayev, A. N. Maryaşev, “3-iy Sezon Rabot N Karatu”, Arheologiçeskiye Otkrıtiya, Moskva, 1972, s.499 - 501
71
Bura da dört bine yakın altın eşya ortaya çıkarıldığı gibi, üzeri baştanbaşa altın
plakalar ve aplikasyonla kaplanmış genç bir adamın cesedi de bulunmuştur.
Kurgan M.Ö. VI-V. yüzyılda inşa edilmiştir.
Resim- 16 Issık Kurganından M.Ö. VI-V. yüzyıla Ait Altın Elbiseli Adam
Issık harabelerinde bulunan kurgandan çıkartılan bu genç cengaverin
başındaki börkün ve elbiselerinin baştanbaşa altınla donatılması ve bu altın
plakalar üzerinde pars, at, dağ koyunu, sığır, dağ keçisi figürleri işlenmiştir.
Arkeologların verdiği bilgilere göre gün ışığına kavuşturulmuş bu devreye ait
bulguların birçoğunun ince bir altın tabaka ile kaplı olduğudur. Issık
buluntularında elegeçen altın elbiseli adamın mezarı birçok hakikatlere ışık
tutmakta ve Türk mezarları hakkında tamamlayıcı bilgiyi bize sunmaktadır.
72
Yine aynı mezardan çıkan dört bin altın eşyanın yanında gümüş eşyalarda
bulunmuştur104.
V. MADEN SANATININ EVRELERİNDE GÖRÜLEN HAYVAN
ÜSLUBUNUN GELİŞİMİ
Uygulamalı sanatlar Hun, (Saka, Wusun, Kanglı) kültüründe önemli bir yer
alır. Ana özelliği (M.Ö.VII-VI. yüzyıllarda Sibirya’da ve Kazakistan’da
görünen) hayvan üslubu olarak adlandırılmasıdır. Dini festivaller sırasında
pişirilen adak etleri bronz kaplar içerisine konulurdu. Orta Asya’da ve Doğu
Avrupa’nın güney bölümündeki kabilelerde yayılmıştır.
Hun ve Sibirya’daki ilk kalıntı bulunan yerlerden sonra, ilk defa Hun
hayvan üslubu olarak adlandırılmıştır105.
Resim- 17 M.Ö. VI-III yüzyıla ait dağ keçisi
şeklinde tasarlanmış bronz çadır tepeliği Minusinsk.
104 Diyarbekirli, a.g.e., s.187-189. 105 Ancient Bronze..., s.11.
73
Asya ve Sibiryada bulunan hayvan motifleri umumiyetle İskit sanatı olarak
adlandırılıyorlarsa da, bu kesinlikle Türk-Hun sanatının belirtisidir ki; Prof. Gömeç
Asya’da bulunan eski kurganlara tamamen İskit kurganları denmesini doğru
bulmamakla beraber, İskit denen halkı da Türk-Hun birliğinin batıdaki uzantıları
olduğu görüşündedir106. Hayvan üslubu sanatı formda realist, karakterde süslemeli ve
yapıda mitolojiktir. Hayvan üslubu sanatının gelişimi üç safhaya bölünebilir:
a. Arkaik Safhası
b. Gelişim Safhası
c. Gerileme Safhası
Tek durağan görüntüler, çok sık rastlanan dağ keçisi, Asya koçu, erkek
domuz veya geyiğin rölyef temsilleri arkaik periyodun (M.Ö. VIII ve VI
yüzyıllar) karakteristiğidir. Bu bölünmenin en ilginç buluntusu iki teker
destekli iki keçinin bronz döküm figürüdür. Başlarının alçaltılamamasına
rağmen, büyük boynuz rölyefleri arkalarına değiyordu (Orta Kazakistan’da
Tasmola Buluntuları). Semireçi’de iki bronz heykel bulunmuştur. Bu sefer
minyatürlü, boynuzlu gerçek keçi başı simgelerdir.
106 Bakınız, S. Gömeç, ”Erken İç Asya Tarihi Üzerine Bazı Notlar”, Bilge, Sayı 33, Ankara 2002.
74
Resim- 18 Altından yapılmış bir kemer süsü M.Ö. V-IV yüzyıla ait
At başları genelde dizgin plakalarına çizilirken, bronz bıçaklardaki en
popüler dekor kafa veya hayvan figürleri tipik duruş bukleli hayvandı. Bu
motifin en erken örnekleri Avrupa’nın güney kesimlerindeki bölgelerde
bulunurlar.
Resim- 19 Altından yapılmış at figürlü plaka M.Ö. V-IV yüzyıl
Hareketlilikle oluşan karmaşık düzenler, durağan tek hayvan figürleriyle
toplandığında ikinci safhayı belirtir.
Hareketli hayvan, savaşan hayvan kompozisyonları ve yırtıcı hayvanların
otçul hayvanları yakalaması gravürlerde özellikle tercih edilmiştir.
75
Canavarların vücutları zıt yönlere döndüğünde hareket hızı bükülme tekniğiyle
tanışmıştır.
Bazı görüntülerin sunumları, değişik yöntemlerle başarıldı. Bunlar kıvrım
sistemi, spirale benzeyen özel, işaretlerle hayvan vücutlarının bölümlerinin
vurgulanması, bükülmeler, daireler, üçgenler ve köşeli parantezlerdir107.
M.Ö. III. ve II. yüzyıllar, hayvan üslubu ve polikrom108 üslubu adı verilen
değerli taşlarla kakma tekniği, taneleme ve diğer dekorasyon motiflerine yerini
bırakmaktadır. Bu dönemde şematik hayvan figürlerinin bol miktarda polikrom
süslemeleriyle birleştiği, bazı sanat çalışmalarında uygulandığı dönemdir.109
Resim- 20 Ajurlu Kemer Süsü, Simetrik Düzende Yerleştirilmiş İki Geyik Figürü
107 Ancient Bronze..., s.10. 108 Polikrom madene değerli taşlarla kakma tekniği 109 Ancient Bronze..., s.12.
76
Üslubun listelenen bu özellikleri Hun – Sibirya sitiliyle benzerdir. Bu
tekrarı, geniş Avrasya bölgesinde ortak hayvan üslubunun kökeni kanıtlar.
Güney-doğu Avrupa’nın diğer kabileleriyle birlikte maden oymacılığı ve
kuyumculukta büyük ustalık kazandıklarında, uygulamalı sanatlarda M.S. ilk
yüzyıllarda yeni bir patlama gözlenmiştir. Süsleme sanatı için kıvrılmış
vücutlar, yırtıcı hayvan ve ejderhaya benzer yaratıklar tercih edilmiştir. Bronz
ustaları silahlar, tavalar, mutfak eşyaları ve altın mücevherler yaptılar. Türk
maden ustaları tava ve tava altlıklarında ilerleme kaydettiler. Tava setlerinin
birçok parçasını Türk maden ustaları buldular.
Tava set figürleri bu geniş bölgede hızlıca değiştiler. Orta Çağın
başlangıcında kayboluyormuş gibi görünen hayvan üslubu, yeni formlarla
yeniden canlandı.
Sasani, İran, Semerkand ve Altay’da savaşmaya veya mücadele etmeye
hazır hayvanlar olarak gösterildiler. Türkler o dönemlerde en gözde motif
olarak bitişik hayvan ve insan motiflerini beğenirlerdi. Çeşitli hayvanların
özelliklerini taşıyan ideal savaşçı tasviri Türk destan edebiyatının özelliğiydi.
Türk kaganları, büyük ve değerli komutanların bu hayvanların özelliklerine
sahip olması gerektiğine inanıyorlardı. Bunlar; bir horozun cesareti, bir
tavuğun tartışmaya hazırlığı, bir aslanın kalbi, bir vahşi erkek domuzun hızı,
bir tilkinin kurnazlığı, bir köpeğin sabrı, bir şahinin uçuşu, bir turna kuşunun
hassaslığı, bir kurdun hırsı gibi özelliklerdir.
77
C. HUN DÖNEMİNE AİT GENEL BİLGİ
Orta Asya dediğimiz uçsuz bucaksız bölge, 35 ve 55 enlemler arasında
yer alan geniş bir sahadır. Hunların, bilinen ilk yurtları bugünkü Moğolistan
olup, Çin tarih kaynaklarında rastlanan adları Hiung-nu şeklindedir110. Bu
bölgede Türk kavimleri yer aldığı için Türkistan’da denir. Orta Asya
kavimlerini ilk defa bir bayrak altında toplaması bakımından kültür tarihimiz
için büyük bir önemi vardır. Dağınıklık gösteren Orta Asya kültürleri, Hun
devletinin sağladığı birlik ve temaslar sebebiyle kaynaşmaya doğru gitmişlerdi.
Zamanla Altay dağlarındaki kültürlerle, Orhun kıyılarındaki buluntular,
kendine mahsus özellikleri olan bir Orta Asya karakteri ile ortaya çıkmaya
başlamış ve aralarındaki büyük farklar kaybolmuştur. Orta Asya’da beş asır
süreyle devam eden dil ve kültür birliği gerçekleşmişti.
Hun Devleti zamanında, Yakın Şark ve Uzak Doğu kültürleri ile büyük
temaslar meydana geldi. Moğolistan’da ve Altaylardaki Hun çağı mezarlarında,
hayret edilecek derecede Çin ve İran mallarının bulunması, bu temasların bir
delilidir. İpek Yolunu elinde tutan Hun prens ve hükümdarları, Uzak Doğu ve
Batı ticaretinde bizzat rol oynadılar. Hun Devleti bir yandan Orta Asya’daki
kültür birliğini sağlarken, diğer taraftan da dış temaslar sayesinde kendi
topraklarındaki insanların günlük hayatına ve zevklerine dışarıdan yeni nüfuz
eden unsurları da katmaktaydı. Batı Türkistan’dan gelen değişik motifler ve
Çin kültür sahasına ait cennet kuşu vs. gibi manevi anlamı da olan temalar,
artık Hun prenslerine ait at koşumlarında ve keçelerde yer almaya başlamıştı.
110 L. Ràsonyi,Tarihte Türklük, Ankara 1971, s.65.
78
Bunun yanında Orta Asya’nın çok eski kültürlerine ait hayvan
mücadelelerine ait sahneler, eski karakterlerini kaybetmeyerek devam
etmektedir. Bu sebeplerden dolayı Orta Asya’nın kültür sahaları yerine, Büyük
Hun Devletinin medeniyeti geçti ve Orta Asya’daki kültürler birleştirilebildi
diyoruz. Bu eserlerde daha öncede belirttiğimiz gibi Çin ve İran modasının
izlerine rastlıyoruz. Fakat esas konu ve yapılış tekniği tamamen Orta Asyalı ve
Hun idi111. Hayvan mücadelelerini temsil eden bronz eserler, bu sanatın esas
konusunu teşkil etmektedir. Bozkırda gelişen hayvan üslubunun, Çin’in
kuzeyinden Orta Avrupa’ya ve Ön Asya’ya kadar yayılmasının ve uzun süre
devam etmesinin sebeplerini Hunların tabiat üstü kuvvetlere karşı eğilimlerinde
aramak yerinde olur. Ordos bronzlarında yer alan at güreşi tasvirlerinin
açıklamasını, Çin kaynaklarında bulabiliyoruz. Kırgızlar her sene yetiştirdikleri
atları güreştirirler ve birinci gelene mükafatlar verirlerdi112.
Hunların yerleşik oldukları bölgelerde yapılan kazılar sonucunda, evcil
hayvanlar arasında atın ön planda yer aldığı artık netlik kazanmıştır. Şibe,
Katanda, Başadar, Berel, Uyuk, Pazırık ve Noin–Ula kurganlarında atların
gömüldüğü bölümlerden eyerler, koşum takımları ve eyer altı örtüleri gibi
birçok atla ilgili zengin malzeme ele geçirilmiştir.
111 Ögel, a.g.e. ,s.43. 112 F. Bodur, Türk Maden Sanatı, İstanbul 1987, s.13.
79
Resim- 21 Ağaçtan yapılmış at koşumu süsleri I. Pazırık kurganı
Binicilikten başka beslemelerinin diğer bir sebebi de, etini yemeleri, sütünden
kımız yapmaları ve derisini giyimde kullanmalarıydı. At derisinden, omuza atılan
pelerin ve kayış yapıldığı gibi, hayvan koşumlarının yapımında da çok miktarda
yararlanılırdı. Önemli kişiler atlarıyla beraber defnedilirlerdi. Bunun yanında bütün
koşum takımları ve süsleri de beraber gömülürdü.
Resim- 22 Bir yuların sarkıntılı süsleri. I. Pazırık Kurganı.
Bulgular arasında, koşum takımlarını süsleyen ahşap kabartmalar, ağaçtan
oyma heykeller ve dekoratif sarkıntılar, yüzey süsleme tekniği olan eğri kesim
80
usulüyle yapılmışlardı. Bu süsleme tekniği, Hunlardan bu yana İslami döneme kadar
bütün İç Asya’daki Türk urukları arasında yaygınlaşmış ve yüz yıllarca uygulanmıştı.
Resim- 23 Yular I. Pazırık Kurganı
Hun sanatının özelliklerinden biri olan iki veya daha fazla hayvanın karşılıklı
ve simetrik bir şekilde tasvir edilmesi Rusya’da ve Sibirya’da çok karşılaşılan bir
durumdu. Türk uruklarında görülen birçok komşu toplulukları etkileyen “hayvan
üslubu”, bu dönemin İç Asyalı sanatçısı için işlenecek en popüler konulardan biriydi.
At koşum takımları, eyer altı örtüleri, çadır içi eşyaları keçe ve kalın dokumalarda
hayvan mücadele sahnelerine sık sık tesadüf ediliyordu. Ayrıca süvarilerin bellerine
taktıkları dar kemerlerin üzerlerinde de bu üslupta yapılmış süs plakaları aplike
ediliyordu113.
113 Bodur, a.g.e., s.13.
81
Resim- 24 Avar mezarlarından çıkan kemer tokaları , plakaları, Macaristan
Hun döneminde bazı eşyalar altınla kaplanmıştır. Bu gelenek Kök Türklerde
devam eden ve tamamıyla Türklere ait has bir süsleme tekniğidir. Altaylardan
Macaristan ovalarına kadar uzayan bir çizgi kuyumculara mal edilen ok, yay ve silah
takımlarında görülen altın kaplama tekniği, son zamanlara kadar Kazak, Kırgız ve
Türkmenlerde çeşitli madenler üzerinde süsleme maksadıyla uygulanmıştır. Aynı
zamanda Hun silah imalatçıları mükemmel ince altın plaka ile sarılı yaylar imal
ediyorlardı. Oğuzlar arasında “altın yalatma” olarak tanınan bu teknik Selçuklular
döneminden Osmanlılara kadar uzanmaktadır114. Hun dönemini bölgelere ayırarak
incelemek ilerde oluşan sanat tarihinin zeminini anlamımızı kolaylaştıracaktır.
114 Bodur, a.g.e., s.12.
82
D. HUN DÖNEMİ MADEN SANATI
1. Kazakistan Kültür Çevresi
Doğu Kazakistan Bronz Çağının son zamanlarında İrtiş boyları ile
Semireçi kültürünün tesiri altına girmişti. Bu bölgenin M.Ö.V–IV. yüzyıl ile
Hun çağına ait buluntuları Altay’daki Katanda ve Pazırık buluntularına çok
yakınlık gösteriyordu. Özellikle bu döneme ait Omsk ve İrtiş havzası
buluntuları arasında kemik ok uçları ve kemikten yapılmış zırh plakaları büyük
bir yer tutmaktaydı. Türklere ait olan tek ağızlı büyük bıçaklar ve plakalar, bu
çağda artık fazla görülmeye başlamıştı. Bu plakaların kınları da eski Türk
kılıçlarının kınları ile büyük bir yakınlık göstermekteydiler115. Demir
cevherleri bakımından Orta Asya’da en zengin yer Altay bölgesidir116. Bu
nedenle Kazakistan’ın demir çağının başlamasında Altay kültürünün büyük bir
rolü olmuştur.
a. Kazakistan Kültür Çevresine Ait Altından Yapılmış Taç ve
Savaş Aletleri
Kaplama tarzındaki en dikkate değer yapı Almatı yakınlarındaki
Kargalı’da 1939’da bulunmuştur. Bilgiler hem yurt içi hem yurt dışında
defalarca gösterilmiştir. Bize göre yapının en doğru tanımı A.N. Bernştam
tarafından ortaya konmuştur. A. N. Bernştam’a göre Kargalı kompleksi bir
Wu-sun kadın kamın mezarıydı. Kargalı tacının buluntuları Turko-Mogoli
mitolojisi ve destanına göre açıklanmıştır.
115 Ögel, a.g.e., s.77. 116 Z. V. Togan, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım Ia, İstanbul 1972, s.4.
83
Bu fikre göre, tacın tasarımı yerleşik Hun ve Greco-Bactrian sanat
akımlarının karışımıdır ve Wu-sun sanatının özelliklerini göstermektedir.
Başka bir yoruma göre ise, hükümdarlık düzeni, Tao inançlarını ya da tarihi
İran efsanelerini yansıtır.
Taçta tipik Çin tarzını andıran resimler vardır (ejderha, dünya dağ, bir grup
bulut). Ayrıca Saka motiflerini anımsatan görünümler mevcuttur. Kendi
zamanlarında, M. Rostovtsev, Laufer Çin sanatı ve erken Han döneminde,
Helenlerden ve Türklerden oldukça etkilendiğini belirtmektedir117.
Son zamanlarda Kazakistan’da yapılan tarih çalışmalarında yeni bir etnik
menşe yaratmak amacıyla herşey Wu-sun lara bağlanmaktadır ki, bu yanlış bir tarih
görüşüdür. Tarihteki Wu-sunlara baktığımızda onlar Hunların batısında ve Hun
Birliğinin bir üyesi olarak karşımıza çıkmakla beraber, kültür ve kimlikse Türklere
çok yakındır. Bunun yanısıra Mo-tun zamanın da Wu-sun teşekkülü Kazakistan
topraklarına da gelmiş olabilir: ama bu demek değildir ki bölgenin Kazak
Türkleriyle, sanatı doğrudan Wu-sun menşelidir.
Bu durum, sanatlarında motif ve resim kullanmalarında etkili olmuştur. Bu
bağlamda, Kargalı tacının (sadece iki bölümü muhafaza ediliyor) yerel bir usta
tarafından Han sanatına göre yapıldığını söyleyebiliriz. Lu koleksiyonundaki Han
sanatının kalıntılarındaki benzerliklere göre, A. N. Bernştam Kargalı buluntularının
M.S. I. ve III. yüzyıllara kadar gittiğini söylemektedir. Buna rağmen tacın yapısı
M.S. I. ve III. yüzyıllardan daha geriye gidiyor gibi. Mesela, Taksil buluntuları ve I.
Petro’nun Sibirya koleksiyonun kalıntılarının tarihi M.S. II. yüzyıla kadar
117 Ancient Gold..., s.12.
84
inmektedir. Sonuç olarak bir bütün olarak Kargalı buluntularının geçmişinin A. N.
Bernştam’ın belirttiğinden daha geçmişlere dayandığı söylenebilir.
Resim- 25 Hun dönemine ait altın kalkan
Bir kısmı polikrom tarzında olan altın nesnelerden oluşan bir koleksiyon 1915
yılında Mangışlak bölgesindeki Batur Gölü yakınlarında tesadüfen bulundu. Eserler
minyatür bir şişe ve bir fincandan oluşuyordu. Halka şekilli şeritler şişe gövdesine
lehimlenmiş durumdaydı. Yüzeyi yapay tanelerle süslenmişti. Fincan silindirik
şekilliydi ve yüzeyinde ince yatay çizgiler vardır.
Dış bükey tarafına zıt yönde ince iliği olan altın plakalar keten kırmızı ipekle
çevrili saç bandının dış kısmına dikilirdi. Bu bölgedeki buluntular arasında kılıç
topuzları yada hançerler, küpeler yer alır118. Bunlar her biri yay şeklindeki
elementlerle menteşelenmiş çemberler, bir kare, ekli plaka ve dört tane sarkan inci,
mercan ve altın boncuk içerir. K.M. Skalon tarafından M.S. III. yüzyıla ait olduğu
belirlenmiştir.
118 Ancient Gold..., s.12.
85
Resim- 26 Altından yapılmış kılıç topuzu (Tasmola Kurganı-Kazakistan
M.Ö.VII-VI. yy)
Hun kuyumcularının, hükümdarların vazgeçilmez ziynet eşyalarından olan
taçları da büyük bir maharetle imal ettikleri anlaşılmaktadır. Bu paha biçilemez
ziynet eşyalarının asıl malzemeleri 5-8 cm genişliğinde altın teneke şeritlerden
oluşmaktaydı. Kenarlarında ise yivli altın tel çevirme bulunuyordu. Kuyumcular
taçların orta sahalarını tek başına duran ve çeşitli şekillerdeki gözlerle süslüyorlardı.
İçinde beyaz kuvars, mavi veya kırmızı granit yerleştiriyorlardı. İçinde beyaz kuvars
mavi veya kırmızı cam hamuru bulunan taçlar da imal ediliyordu. Bu dönemde
bronzdan yapılan taçlar da büyük şöhret kazanmıştır. Ermitage Müzesinde bronzdan
mamul, iskeleti altın levhalarla süslenmiş ve bu levhalar üzerine kıymetli taşlar
yerleştirilmiştir, bir taç da bulunmaktadır.
Bugüne kadar ele geçen en mükemmel Hun tacı Kerç’de bulunandır. Bunun
kenarı gerçek yivli altın telden ibarettir. Hun dönemine ait diğer bir taç ise
Macaristan’daki Csorna Premontres tarikat merkezinde korunmaktadır. Bunun her ne
86
kadar dalgalı bir çizgi ile dolu kenarı kertik ise de, daha zengin bir işciliğe sahiptir.
Bu tacın süslemeleri ise daha ziyade altın kayış uçlarının süslerini andırmaktadır119.
2. Ordos Bölgesi Kültür Çevresi Sanat Eserleri
Ordos Çin’in kuzeyinde yer alan önemli bir bölgeydi. Burada yaşayan
Hunlar ve gerekse onların ataları, Çin sınırlarında önemli akınlarda
bulunmuşlardı. Dolayısıyla bu kültüre ait pazarlarda bronzdan yapılmış
binlerce esere rastlamışlardı. Ekserisi elbise süsleri veya at koşumlarına ait
parçalar olan bu bronzlar, kendilerini Çin eserlerinden bariz bir şekilde
ayırıyorlardı.
Ordos’ta bulunan bronz Hun eserleri cinslerine göre şöyle tasnif
edilmiştir: 1- Küçük bıçaklar 2- Baltalar ve kazmalar 3- Zincirler 4- Kaşıklar
ve süs eşyaları 5- Kaplar 6- Kamalar ve hançerler 7- Tokalar 8- Diskler ve
düğmeler 9- At figürleri 10- İğneler ve diğer takma süsler 11- Geyik ve deve
reimleri 12- Koyun ve keçi resimleri 13- Öküz ve öküz başı figürleri 14- Et
yiyici hayvanlar ve domuz resimleri 16- Yırtıcı kuşların başları ve kirpi
resimleri, hayvan mücadele sahneleri Pekin pazarlarında elde edilmiş olan Hun
bronz eserlerinin özünü teşkil eder120.
Luan-P’ing, kültür eserleri Jehol eyaletindedir. Bu bölgede bol miktarda
Hun bronzları ele geçirilmiştir. Mezarlar da bol miktarda elbise süsleri
bulunmaktadır. Bunlar arasında hayvan şeklinde figürlere de rastlanmaktadır.
Kuşak tokaları ve tokalara ait çerçeve ve iğneler, bronzdan düğmeler, bronz
119 G. Nemeth, Atilla ve Hunları, Çev. Şerif Baştav, Ankara 1982, s.219-220. 120 Bodur, a.g.e., s.13
87
inciler, gerdanlık ve diğer asma süslere ait unsurlar ve bronz safihalar da Hun
kültürünü karakterize ederlerdi. Bu buluntular üzerinde görülen hayvan
figürleri bilhassa at, kaplan tasvirli eserlerle, Ordos buluntuları arasında
benzerlik bulunmaktadır.121
Resim- 27 Hun dönemi Ordos bölgesine ait bronz kılıç
Çin’in kuzeyinde, Sibirya’da ve Güney Rusya’da birbirine benzeyen
eserler sayılamayacak kadar çoktur. Bunun nedeni her iki bölge arasında
Hunların yer almasıdır. Orta Asya’daki Türk kavimleri ortak bir kültür ve
sanata sahiptirler. Bu nedenle merkezdeki Türk kültürü, batıda Güney Rusya
steplerine ve doğuda da Çin’in kuzeyine tesirler yapmıştır.
Hayvan mücadelelerini tasvir eden bronz eserler, bu sanatın esas
konusunu teşkil etmektedir. Bu eserlere Çin’in kuzeyinden Macar ovalarına
kadar bol bir şekilde rastlamaktayız. Deve ve kaplanların mücadelesi de
Sibirya ve Ordos bronzlarında büyük bir yer tutar. Ordos’taki Hun sanatının
özelliklerinden birisi de eserlerde iki veya daha ziyade hayvanın karşılıklı ve
simetrik bir şekilde tasvir edilmesidir. Bıçak ve kama saplarının üzerindeki
121 Bodur, a.g.e., s13
88
simetrik hayvan figürleri de, Hun kültüründe bol miktarda görülmekteydi.
Hayvanlar “S” şeklinde bükülmüş ve tasvirleri de bu şekilde yapılmıştı122.
Resim- 28 Ordos’ta bulunmuş Hun dönemine ait bir at koşum süsü
3. Altay Kültür Çevresi
Altay Dağlarında ilk kazılar W. Radloff tarafından yapılmıştır. Berel ve
Katanda bölgelerinde içi donmuş kurganları keşfederek ilk arkeolojik kazılara
başlayan Radloff’tan sonra Kozloff tarafından Noin-Ula kazısı
gerçekleştirilmiştir. Griaznov ve Rudenko’nun kazılarıyla Altay Dağlarının
Pazırık bölgesindeki Hun kurganları açılarak, Hun sanat eserlerinin gün ışığına
çıkarılması sağlanmıştır.
122 Ancient Bronze..., s.15.
89
Resim- 29 Altın levha M.Ö. VI-I yüzyıl Altay
Altay’da Hun Devletinin kültürünü temsil eden başlıca kurganlar Berel,
Tüekta, Noin Ula, Başadar, Katanda, Pazırık, Şibe’dir123.
a. Pazırık Bölgesi Sanat Eserleri
Pazırık bölgesinde vadilerde ve açık bozkırlarda serpili bulunan bu
kurganlar, kırka yakındır. Üzerleri taşlarla örtülü küçük tepeciklerden ibarettir.
Değerli bulgular elde ettiğimiz, kayda değer beş büyük prens mezarından
başka, Pazırık’ta daha az önemli dokuz küçük kurgan daha ortaya
çıkartılmıştır. Pazırık kurganlarının yapıları ve mezar çukurlarının tipleri aynı
biçimde inşa edildiklerini gösterir.
Beşinci Pazırık kurganının kesit ve plan şemaları diğerleri hakkında da,
bize yeterli bilgi verecektir. Genellikle kurganlar şu şekilde yapılmaktaydı.
Gün ışığına göre yapılan dikdörtgen mezar odasının etrafı karaçam kütükleri ile
123 Diyarbekirli, a.g.e., s.99.
90
kaplandıktan sonra odanın döşemesi, duvarı ve tavanı keçe ve halılarla
süslenmekteydi. Cesedin başı doğuya çevrili olurdu. Atlar insan cesedinin
bulunduğu mezar odasının dışına gömülürlerdi. Mezar odasının duvarları ve
zemini kütüklerle çevrelendikten sonra tomruk tabakası üst üste yerleştirilerek
örtülürdü. Bunların üzerine toprak serilir, toprağın üzerine de taşlar yığılırdı.
Bu tip mezarlar Hun kültürünün ortak özelliğiydi. Pazırık bölgesindeki
kurganlar hırsızlar tarafından yağmalanmışlardır. Sadece atların bulunduğu
bölümlere zarar vermemişlerdir.
Değerli madenlerden yapılmış her şeyi heykelleri, kemer ve takıları
almışlardır124.
Resim- 30 Pazırık kurganına ait koşum takımı
Mezarlarda, altından ince plaka ile sarılı Hun törenlerinde kullanılan yaylar
da bulundu. Ahşap üzerine altın tabaka kaplamak Altay’daki Pazırık kültürüne
özgüydü. Pazırık, Şibe, Tüekta, Berel, Katanda ve Noin Ula kurganlarından çıkan
124 Diyarbekirli, a.g.e., s.101-102.
91
bulgulardan, Hunların uygarlık seviyelerini, mücadelelerini, giyeceklerini, silahlarını,
adetlerini ve dinlerine ait kullandıkları malzemeleri, ev ve çadırda kullandıkları
eşyaları, ata ait koşum takımlarını tanımaktayız125.
Ele geçirilen eşyalar arasında eğri bir Türk kılıcı da vardır. İskeletlerle
beraber elbiselerde bulundu. Altın kakmalı düğmeleri altın süsleri bulunan bu
elbiseler kırmızı ve yeşil kumaşlardan yapılmıştı.Bozkırın göçebe sanatçısı,
sanatçı yaklaşımını, yerleşik uygarlığın sanatçısından değişik yönde
yansıtabiliyordu.
Yalnız yanında taşıyabileceği ve her gün elinin altında bulundurduğu
ve daima kullanabileceği eşyayı süsleme çabasında bulunuyordu. Dokuma,
madeni eşyalar, at ve binicisi için gerekli olan koşum takımları, silahları,
bellerine taktıkları deri kayışların madeni ve toka ve plakaları, elbise süsleri,
çadırlarının her köşesini kaplayan keçeleri, dokumalarını ve her türlü eşyalarını
dekorsuz ve süssüz tasavvur edemiyorlardı.
Resim- 31 Pazırık kurganına ait koşum takımı
125 Ögel, a.g.e., s.61.
92
Hun asilleri genellikle yüksek dağlara gömülüyorlardı. Kurganların
içine dolan ve hemen donan kar sularının yüzyıllar boyunca erimeden kalması
ile halıların, keçelerin, madeni eserlerin çürümeden ve bozulmadan
muhafazalarını mümkün kılmıştır. Türk sanatı eserleri çağımıza kadar
gelebilmiş ve yapılan kazılarda elde edilmiş bu kıymetli eserler dünyanın
çeşitli yerlerindeki müzelerde sergilenmiştir.
b. Şibe Bölgesi Sanat Eserler
Arkeolog Griaznov’un Şibe bölgesinde ortaya çıkarmış olduğu mezar
kuvvetle ihtimal bir prense aitti. Bulgular arasında mumyalanmış cesetler, at
koşum takımları ve giyimde kullanılan süs eşyaları vardı. Bunlar biraz Katanda
ve Tüekta mezarlarındakileri andırmakla birlikte, sayıca o kadar çok
değildirler. Elbiselerde kullanılan süs eşyalarının hemen hepsi, tahta üzerine
ince altın kaplama ile yapılmıştır. Bu mezarın içindekilerle dış Moğolistan’da
Noin-Ula’da bulunanlar arasındaki benzerlik, Şibe mezarlarına ölülerini gömen
insanlarla, Pazırık ve Başadar kurganlarını yapanların sanatlarında ortak yönler
olduğunu gösterir. Mumyalanmış cesetler, at gemleri ve diğer koşum takımları,
ağaçlardan yapılmış oyma süsler, altınlar üzerine işlenmiş sayısız tezyinat
unsurları, kemik kazmalar bulunmuştur. Demir plakalar üzerinde, siyah boya
izlerine de rastlanmıştır. Altın kakma tekniğinin bu kurganın karakteristiği
olduğunu görmekteyiz126.
126 Diyarbekirli, a.g.e., s.96-97.
93
Resim- 32 Altın plaka M.Ö. VI-I yüzyıl Altay
c. Katanda ve Berel Bölgesi Sanat Eserleri
Radloff, ilk araştırmalarında Katanda Mezarını ortaya çıkarmış daha
sonra Güney Altay’da Berel bölgesinde bir kurgan daha bulmuştur. Berel
Mezarını örten yüksek toprak yığını ve içinde bulunan on altı atın iskeleti
bunun bir kagan mezarı olduğunu göstermekteydi. Atlardan çoğu süslü
koşum takımları ile eyerlenmişti. İçi oyulmuş ağaç gövdesinden lahit
üzerinde birbirini takip eden kaplan, pars, yaban domuzu, horoz gibi
figürleri resmetmişlerdi. Katanda ve Berel mezarlarının yapılış tarihleri
Pazırık mezarlarından daha sonra olmakla beraber127, üslup benzerliği ve
sanatlarında ortak tarafların çokluğu yüzünden bunların da Türk
topluluklarının eseri olduğu anlaşılmaktadır.
127 Bodur, a.g.e., s.15.
94
Resim- 33 Hun dönemine ait bronzdan yapılmış kalkan Altay
4. Tanrı Dağları Kültür Çevresi
Hun döneminde Tanrı Dağlarında tam bir kültür birliği göstermekteydi.
Bununla beraber Kızart ve Kırçin kurganlarında çok fazla madeni eşyaya
rastlanmamıştır.
Demir bıçaklar, ok uçları en karakteristik eserlerdi. Alamışık bölgesi
hem Kök Türk hem de Hun kültür tarihi bakımından çok kıymetli kurganlar
içermekteydi. Burada bol miktarda kap bulunmuştur128.
Resim- 34 Nagy Szent Mikloş’ta bulunan altın kaplar
128 Ögel, a.g.e., s.75-76.
95
5. Fergana Bölgesi ve Taşkent Kültür Çevresi
Fergana, Asya ticaret yollarının içinden geçmesi sebebiyle çok önemli
bir yerdi. Bu bölgeyi elinde tutan İranlılar Orta Asya ve Çin’e giden
kervanlarını buradan yola çıkarmaktaydılar. Bu nedenle Fergana’nın Orta Asya
tarihindeki önemi, daha çok kültür ve ticaret bakımındandı. Ayrıca Orta
Asya’nın en güzel atları burada yetişiyordu.
Taşkent bölgesinin Briçmulla köyü yakınlarında tunç eşyalardan oluşan bir
hazine bulundu. Hazine bir tane mızrak ucundan, dört adet ok ucundan, iki adet
küçük plakadan oluşmaktadır. Büyük plak dışında bütün eşyalar altın renginde
olan mükemmel bir tunçtan dökülmüştü. Büyük plaka tunçtan dövme yoluyla
yapılmıştır129.
Mızrak, uzun ucu yuvarlamsı ve iki tarafı da keskindir. Bir ucundaki tapası
uzatılmış ve sapa sabitleştirilmesi için bir oyuk oluşturulmuştur. Tapanın iki ucunda
da çiviler için yuvarlak delikler vardır. Aletin uzunluğu 31 cm , genişliği de 5,7 cm’
dir. Ok uçlarının dördü de iridir ve aynı tiptedir. Aralarındaki fark uçtan kaynaklıdır.
Uçlar yaprak şeklindeydi. Çift kanatlı, kanatları geçmeyen yuvarlak tapaları vardı.
Uçların uzunluğu 3,9 - 4,5 cm’dir. Düz hafif kabarık kabzanın arka tarafında kemere
bağlanması için ince kavis mevcuttur. Üzerindeki delik dikdörtgen şeklindedir. Daha
küçük boyda olan plaka çok kabarıktır. Nerdeyse yarım top şeklindedir. Arka
tarafında kemer için iri bir kavis vardır. Üzerindeki delik yuvarlaktır.
129 A.İ.Terenojkin, “Klad Andronovskih Bronzovih Predmetov is S. Briçmulla Bliz Taşkenta”, Sovyetskya Arheologiya, No3, Moskva 1962, s.279-280
96
İnce ve çok kabarık plakanın yüzeyi düzdür. Kenarları ise eğridir.
Herhangi bir takma ya da bağlama yeri yoktur. Çapı 9,4 cm’dir. Hazinenin
tarihi ve kültürel ağırlığı net olarak ok uçlarından tespit edilebilmektedir. Bu
tür iri yaprak şeklindeki ok uçları Andronovo kültüründen bilinmektedir. Bu
döneme ait bazı benzer ok uçları Fergana bölgesinde, Issık Göl civarlarında,
Kazakistan’da bulunmuştur. Bu uçlar oldukça sabit şekle sahiptirler. Bu
yüzden de onları hiçbir başka dönemle karıştırmak mümkün değildir. Bu
hazine tunç çağının sonuna M.Ö. II–I. yüzyıla aittir. Buluntular Taşkent-
Fergana bölgesinde tuncun ne kadar gelişmiş olduğunu gösterir.130.
6. Sır Derya Kültür Çevresi
Sır Derya’nın eski havzalarında bulunan Uygarak tepelerinde yapılan mezar
kazılarında, mezar tarihlerini net olarak gösteren bazı buluntulara rastlandı.
Bunlar Hunların tunç ok uçları, koşum takımlarının gemleri, plakalar, tokalar
gibi parçalar ve diğer eşyalardır. Bunlar hayvanları içeren arkaik tipteki motiflerle
süslenmişti131.
130 Terenojkin, a.g.e., s.281. 131 S.P.Tolstov, “Rezultatı İstoriko-Arheologiçeskih İssledovaniy 1961 g. na Drevnih Ruslah Sır-Daryi,” Sovyetskaya Arheologiya, No 4, Moskva 1962 s.124-148.
97
E. ALTAY, TANRI DAĞLARI, KAZAKİSTAN VE ÖZBEKİSTAN
BULUNTULARINA GÖRE HUN DEVRİ ESERLERİNE GENEL BİR
BAKIŞ
1. Tunç Ok Uçları
Kazak sanat tarihçileri ve arkeologları tarafından ok uçlarının yakın
kronolojisi oluşturulmuştur. Okların evrimi tunç devrinin sonundan M.Ö. III.
yüzyıla kadar gözlemlenmektedir. Orta Asya’da durum biraz farklıdır.
Tunç çağın ok uçları iki gruba ayrılmaktadır: Saplı ve tapalı (poyralı).
Orta Asya’da saplı ok uçları tunç çağında ortaya çıkmaktadır. Hatta bu bölgede
iki tip de ok uçları aynı zamanda ve paralel olarak kullanılmaktaydı132.
Hun tipi ok uçları sadece tapalı üç kanatlı ve üç kenarlılardır. Bu tip ok
uçları ve dolayısıyla saplıların tapalı olanlarla değişmesi Orta Asya bölgesinde
M.Ö. VI yüzyılda olmuştu. Orta Asya bölgesinde M.Ö. III-II. yüzyıllarda
demirden yapılmış ok uçları yaygınlaşmaya başlamıştı. M.Ö. IV-II. yüzyılda
hem tunçdan hem demirden yapılmış ok uçları kullanılmaya devam
etmekteydi. Üç kanatlı ve üç kenarlı ok uçları yaygınlaşmaya başladı. Belirli
bir süre iki tip ok ucu da kullanılmaya devam etmişti. Daha sonra saplı
olanların kaybolduğu görülür133.
132 İ.N.Medvedskaya, “Nekotoriye Voprosi Hronologii Bronzovih Nakoneçnikov Strel Sredney Azii Kazahstana”, Sovyetskaya Arheologiya, 1972, No3, Moskva, s.76-84. 133 Medvedskaya, a.g.e., s.89.
98
2. Demir Ok Uçları
Fergana yakınlarında yapılan başka kazılarda I-II yüzyıla ait çok miktarda
demir ok uçlarına rastlandı. Bu oklar üç kanatlı olma özelliğini taşımaktadır. Bir tane
de minyatür baş kısmı 1,5 cm uzunluğunda olan ok ucu bulunmuştu.
Yakın bölgedeki diğer bir kazıda ise, II.-III. yüzyıla ait ok uçlarına tesadüf
edildi. Ancak bunlar öncekilerden farklı olarak kanatları biraz daha geniş olan üçgen
şeklindeydi134. Uç kesimin uzunlukları 3-3,5 cm, sap kısmın uzunluğu ise, 2 cm
civarındaydı.
Bunların yanında değişik formlarda başları yuvarlamsı olan uçlar da bulundu.
Mezar kazılarında IV. yüzyıla ait ok uçlarına rastlandı. Bunlar biraz daha ufak
boyutlardaydı, ancak daha uzunlardı. Uzunlukları 6-6,5 cm civarındaydı. Baş
kısımları daha iri olup, sap kısımlarının öncekilerden daha uzun olması dikkat
çekmekteydi. Büyük ihtimalle Orta Asya bölgesinde o zamanlarda farklı biçimlerde
ok uçları mevcuttu.
Aslında bu bölgelerde daha erken zamanlara ait (M.Ö. VIII-IV. yüzyıl) üç
kanatlı ok uçlarına da rastlanmıştı. Önce tunçtan olan ok uçları daha sonra demirden
yapılmaya başlandı135.
Özbekistan ve Orta Asya bölgesinde yapılan çeşitli kazılarda M.Ö. II-I.
yüzyıla ait farklı boyutlarda olan demir ok uçlarına rastlandı. Bu durum bize şunu
göstermektedir. Aynı dönemlerde hem büyük, hem orta, hem de küçük boyutlarda
olan demir ok uçları kullanılmaktaydı. Yazarların çoğu büyük boylardaki uçların
134 B.A.Litvinskiy, “Sredneaziatskie Jeleznie Nakoneçniki Strel”, Sovyetskaya Arheologiya, No 2, 1965, s.75-76. 135Litvinskiy, a.g.e., s.79.
99
ortaya çıkışını iki faktöre bağlamaktadır: 1) Daha gelişmiş savunma amaçlı giysilerin
çıkması 2) Daha güçlü ve yeni yayların kullanılmaya başlanmasıdır.
Resim- 35 M.Ö. V-IV. yüzyıla ait bronzdan yapılmış savaş aletleri
Bu uçlar Orta Asya topraklarında M.Ö. II-I. yüzyılda çıkmıştı. Büyük
ihtimalle yeni yayların yaygınlaşması ve daha güçlü okların geliştirilmesi için biraz
zaman geçmişti. Bu olay da yaklaşık olarak iki milat arasındaki geçiş sınırlarında
vuku bulmuştu. Ancak doğal olarak orduların ihtiyaçları ve çeşitli hayvan avları
dolayısıyla aynı zamanda farklı boylardaki ok uçlarının kullanımını
gerektirmekteydi. Bu işler sırasında aynı zamanda farklı yaylar da mevcuttu.
Birçok bölgeye nazaran Orta Asya’da büyük boy demir ok uçların kullanımı daha
erken başlamıştı136.
136 Litvinskiy, a.g.e., s.81.
100
Resim- 36 Başlık süslemelerinde kullanılan, altından yapılmış ok uçları
Büyük boy ok uçları küçük boylardan daha sonra kullanıldığında ,
küçük boy uçların vazifesi de devam etti.
3. Altından Yapılmış Balık Sırtı Tezyinatlı Altın Plakalar
Aşağı Volga’da ve buna benzer kültür merkezlerinde madeni eşyaları
kaplamak için altın safihalar kullanılmıştır. Bu safihalar balık sırtı tezyinatla
veya yivlerle süslenmişti. Macaristan’da Hun çağında bu safihaların çok çeşitli
örnekleri bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi balık sırtı tezyinatlı safhalardır.
Pulları birbirlerinden noktalı hatlarla ayrılmışlardı. Balık sırtı tezyinatlı altın
safihalarla kaplanmış bir bıçak kını, Hun sanatının en karakteristik eserlerinden
birisidir.
101
II. BÖLÜM
A. KÖK TÜRK DÖNEMİNE AİT GENEL BİLGİ
Kök Türkler, Asya Hunlarından gelmekteydi. Yönetici ailesi olan
Börülüler soyunun bir dişi kurttan türediği inancı yaygındı. Kurttan türeme
inanışı Asya Hunlarında da vardı. Bozkurt Destanında kurt atanın Türkleri dar
ve aşılmaz yollardan geçirerek kurtardığı anlatılır137. Bu konuda Kök Türklere
ait olduğu düşünülen Ergenekon Destanı aslında bütün Türklerin türeyişi ve
yayılması ile ilgili kabul edilebilir138. Çin kaynaklarında Kök Türklerin, Hun
neslinden gelmiş olduklarını görüyoruz. Türeyişleri de dahil olmak üzere bütün
adetleri Hunlarınkinin aynıdır139.
VI. yüzyıl ortalarında kurulan Kök Türk Devleti Türk kültürünün en iyi
temsilcisi olmuştur. Bu yönüyle, Asya’daki Büyük Hun Devletinden sonra
ikinci büyük Türk Devleti niteliğini taşır. Kök Türk Devleti, “Türk” sözünü ilk
defa resmi devlet adı olarak kabul etmekle bütün bir millete ad verme şerefini
kazanmıştır140. Kök Türkler tarih sahnesine Altay Dağlarının doğu eteklerinde
çıkmışlardır. Demircilikle uğraşıyorlar ve Juan-juanlara silah yapıyorlardı. İlk
defa kesin olarak VI. yüzyılda görüldüler. Juan-Juanlar yıkılır yıkılmaz, Bumın
137 G. Çandarlıoğlu, İslam Öncesi Türk Kültür Tarihi ve Kültürü, İstanbul 2003, s.41. 138 “Orta Asya’daki Türk Kağanlığı” Türkler Ansiklopedisi, C.2, Ankara 2002, s.94. 139 S. Gömeç, Kök Türk Tarihi, Ankara 1997, s.3. 140 Çandarlıoğlu, a.g.e., s.40.
102
“İl-Kagan” unvanını alarak141 Hun Devletinin eski başkent bölgesi olan
Orkun’u kendisine merkez yaptı.
Önemli kültür merkezi olan Türkistan, İran dan Çin’e ve Hindistan’a giden
ticaret yollarının (İpek Yolunun) düğümlendiği ve büyük çoğunluğu
Türklerden oluşan bir bölgeydi. Bu sebeple bir yandan Kök Tengri, Budist,
Mani fikirlerinin, bir yandan mahalli kültürlerin, diğer taraftan da Part
devrinden kalma Helenistik etkilerin birbirine karıştığı bu bölgenin karmaşık
bir kültür yapısı vardır. Orta Asya sanatı Çin, Hint ve İran sanatlarıyla temasta
bulunduğu halde, Kırım’dan Altay’a kadar uzanan ve “İskit Sanatı” ismiyle
tanınan sanatla da birleşmektedir.
Bu sanatın Ermitage Müzesinde bulunan Kazak Türklerinin Er-Targın
Destanındaki motiflerinin tespit edilmesi, keza keçe ve halılardaki motiflerin
ve işleme tarzlarının bugünkü Kazaklarda da görülmesi dikkat çekici bir
durumdur142. Son yüzyıl içinde Rusya, İran ve Hindistan topraklarında, Orta
Çağın başlarına ve bazıları İran’a, bazıları da Orta Asya’nın birtakım
bölgelerine ait pek çok sayıda gümüş eser ele geçirilmiştir. Çeşitli ülkelerin
müzelerine dağılmış olan ve O.Daltan, I.Smirnov, D.Orbeli, K.Trever ve
K.Erdmann gibi sanat tarihçileri tarafından incelenmiş ve yayımlanmış olan bu
örnekler sınıflandırılmıştır. İkinci Dünya savaşından sonra Orta Asya’da
yapılan arkeolojik kazılardan altı, yedi, sekiz, dokuzuncu yüz yıllarda bu
141 “I. Göktürk Devleti,” İslamiyet Öncesi,Türk Dünyası Kültür Atlası, s. 28. 142 Togan, “Türk Sanat Tarihi Araştırmasının Temel Meseleleri”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım I a, 1972, s.4.
103
bölgelerde hüküm süren Orta Asya boylarının kültür ve sanatları hakkında bize
ayrıntılı bilgiler veren duvar resimleri gün ışığına çıkarılmıştır.
Üslupları ve ikonografileri bakımından aynı bölgelerde bulunmuş gümüş
eserlerle yakın benzerlikler gösteren Balalık Tepe (VI-VII. yüzyıl) ve
Pencikent ( VII–VIII yüzyıl) fresklerindeki önemli ayrıntılar; İslamiyet öncesi
maden sanatının, diğer örneklerden kesin olarak ayrılmasına büyük ölçüde
yardımcı olmuştur143.
B. KÖK TÜRK DÖNEMİ MADEN SANATI
1. Formlar
Tabak ve tepsilerin hemen hepsi yuvarlaktır. Gümüş tabaklardan
bazılarının içi hafif, çukur, bazılarının düzdür. Çapları 18 cm ile 25 cm
arasında değişen gümüş tabaklardan çoğunun altında alçak ve dairevi bir kaide
vardır. Tunçtan yapılan tepsilerin ise çapları daha büyüktür (55 – 65 cm).
Önemli bir bölümü gümüşten olan Kök Türk devri taslarının bir kısmı
yarım küre biçiminde, bir kısmı da kayık gibi ince uzundur. Yüksek ayaklı ve
Pencikent (VII ve VIII. yüzyıl) duvar fresklerinde de görülmektedir.
Fresklerde gerek kültle, gerek günlük hayatla ilgili sahnelerde içki
kapları olarak kullandıkları dikkati çeken kayık biçimi ayaklı tasların,
Türkistan’a has bir kap tipi olduğu ve bu bölgede kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Dilimli taslar, VI ve VII. yüzyıla tarihlenen Balalık-Tepe duvar resimlerinde
143 R. T. Talbot, Ancient Arts of Central Asia, New York 1965, s. 114.
104
rastlanmadığı halde; bu tip taslar VII ve VIII. yüzyıllara tarihlenen Pencikent
fresklerinde karşımıza çıkmaktadır144.
Resim- 37 Ermitage’da sergilenen Gümüş kayık tabak
2. Teknikler
Madeni tabak, tepsi ve taslara uygulanan yapım ve süsleme teknikleri, Hun
devri teknikleriyle yakın benzerlikler gösterir. Bu dönemin eserleri bazen
dökümle bazen dövme tekniği ile yapılmıştır. Tabak ve tepsiler ister dövme
ister döküm tekniği ile yapılmış olsun daima kalın duvarlı ağır parçalardır. Kök
Türk döneminde madeni eserlerin üzerine uygulanan repoussé, kazıma, niello
ve yaldız gibi süsleme tekniklerinin kullanılmasına devam edilmiştir145.
144 Talbot, a.g.e., s.115. 145 Talbot, a.g.e., s.117.
105
Resim- 38 Kök Türk dönemi, VIII yy’la ait Altından yapılmış üzerleri
süslemeli taslar
Gümüş tabaklarda, alttan (tersten) çekiçlemeyle, yani gerçek repoussé tekniği
ile, çok yüksek adeta heykel karakterinde kabartmalar elde edilmiş; hatta bazı
eserlerde rölyefi daha da yükseltebilmek için aplike rölyef tekniği uygulanmıştır. Bu
rölyeflerin üzerine ayrıca kazıma tekniği ile ince detaylar işlenmiş ve detayların içi
niello ile doldurularak ve bazan zemin, bazan da motifler altınla yaldızlanarak renk
kontrastı sağlanmıştır. Tabağın bütününü kaplayan ve sade bir zemin üzerinde yer
alan yüksek kabartmalar, bu tabaklar büyük olmadıkları halde, anıtsal bir etki
bırakırlar. Kabartma desenlerle süslü Kök Türk, Uygur dönemi gümüş tabaklarından
bazılarının üzerinde, Orta Asya orijinli bir teknik olan, Orta Asya sanatında Hun
döneminden itibaren madeni tahta ve kemik eserlerin süslemesinde kullanılan “eğri
kesim” tekniğinin uygulanmış olduğu görülür. Eğri yüzeylerden oluşan
kabartmaların elde edildiği eğri kesim tekniği, Türklerin büyük gruplar halinde
yerleştikleri bölgelerde, alçı ve tahta malzeme üzerinde karşımıza çıkar146.
146 Ancient Gold..., s.120.
106
3. Tabak, Tepsi ve Tasların Fonksiyonları
Balalık Tepe (VI.ve VII. yüzyıl) ve Pencikent (VII-VIII. yüzyıl)
fresklerinden, gerek yarım küre biçimindeki gerek kayık gibi ince uzun ve
ayaklı tasların, içki kapları olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır.
Resim- 39 Ermitage müzesinde sergilenen üzeri süslemeli etrafında hayvan figürleri
olan gümüş tabak
Tabak, tepsi, tas gibi ve daha bir çok madeni eserin süslenmesinde hayvan
figürlerine sık sık rastlanır. Genellikle yuvarlak madalyonlar içinde tasvir edilen bu
figürlerin arasında, çeşitli cins kuşlar, geyik veya dağ keçisi gibi yırtıcı olmayan
hayvanlar, yılan ve ayrıca efsanevi yaratıklarda bulunmaktadır.147
Tabiat içinde kendi halinde dolaşan zaman zaman koşan, bazan
zıplayan bazan da birbirleriyle mücadele halinde tasvir edilen hayvanların
147 E. Esin, “The Hunter Prince in Turkish Iconography”, Asiatische Forschungen, Band, 26, Wiesbaden, 1968, s.20.
107
yüzleri adaleleri, saçları, tüyleri yeleleri şematize edilmiş148, çoğu zaman
gövdeler deforme edilerek, madalyonun dairevi şekline uydurulmuştur.
Resim- 40 Ermitage müzesinde sergilenen üzerine av sahnesi işlenmiş
gümüş tabak
4. Süsleme Konuları ve Motifleri
Süsleme konuları ve motifleri konusunu saray hayatı ile ilgili sahneler, kadın
figürleri, hayvan figürleri; çeşitli motiflerin karıştırılmasıyla elde edilen
kompozisyonlar olarak ayırarak inceleyeceğiz.149.
c. Kök Türk Kaganları ve Ailesi İle İlgili Sahneler
Kök Türk döneminde; kaganlar için yapılan madeni tabak, tepsi ve
taslarda ince zevkler, yansıtılmış150; süslemede hükümdarların hayatı ile ilgili
148 Esin, a.g.e., s.20. 149 Madeni eserleri süsleyen konular için bak: O. Grabar, “An Introduction to the Art of Sasanian Silver”, Michigan 1967, s. 40.
108
sahnelere, hükümdarların av ve eğlence sahnelerine geniş ölçüde yer
verilmiştir.
Resim- 41 Kök Türk dönemine ait üzerine av sahnesi işlenmiş gümüş tabak
Gümüş tabakların ve tasların üzerinde yer alan taht sahnelerinde hükümdar
genellikle aslan, grifon veya kartal ayaklı bir taht üzerinde otururken elinde ucu yere
değen büyük bir kılıç tutarken tasvir edilmiştir151. Bu kompozisyonlarda resmi
kıyafet içinde görünen hükümdar figürünün yanında çoğu kez yüksek rütbeli ve
silahlı asker veya muhafız figürleri de yer almaktadır.
150 J. Orbeli, “Sasanian and Early Islamic Metalwork”, A Survey of Presian Art, C. II, London- New York 1967, s. 716. 151 Garbar, Sasanian..., s.45.
109
Resim- 42 Ermitage müzesinde sergilenen gümüş tabak üzerine resmedilmiş
taht sahnesi
Leningrad Ermitage Müzesinde bulunan İslamiyet öncesi döneme ait bir
gümüş tabağın üzerinde, resmi taht sahnelerinden oldukça farklı bir taht
kompozisyonu yer almaktadır. Tahtın üzerindeki kişinin Orta Asya Türk usulü
bağdaş kurarak oturduğu görülmektedir. Sol elini kalçasına dayamış olan kagan, sağ
elinde bir asa tutmaktadır. Tahtın önünde iki aslan, yanlarda da birer hizmetkar
figürü yer almaktadır. Kagana doğru saygıyla eğilen hizmetkarlardan birinin elinde
iri ve uzun saplı bir çiçek diğerinin elinde bir kadeh bulunmaktadır ki Oğuz beyleri
elde kadehle gömülmekteydiler152. Kadeh, hükümdarlık şöleni ve o şölen esnasındaki
and içmek gibi iki ayrı merasim ile ilgili olabilir. Kadeh aynı zamanda hükümdarlık
sembolüdür. Bir elini kalçasına dayamış diğer elinde asa veya kadeh tutan kagan
figürleri, VII ve VIII. yüzyıla tarihlenen Pencikent duvar fresklerinde görülür153 ve
Orkun’daki Bilge Kagan heykelinin de oturur vaziyette olması ilginçtir.
152 G.A.Pugachenkova -L. I. Rempel, Istoriya Iskusstva Uzbekistana, Moscova 1965, s.63. 153 Talbot, a.g.e., s.104 ve s.108.
110
Ermitage’daki gümüş tabağın üzerini süsleyen taht kompozisyonu, kuvvetli Orta
Asya etkileri taşımaktadır.
d. Kağanların Av Sahneleri
Av sahneleri çok önemlidir. Av sahneleri, özellikle aslanla mücadele
kağanın kuvvet ve kudretinin sembolü olduğu içinde kullanılmıştır154. Kök
Türk dönemi gümüş tabakları süsleyen avcı-hükümdar figürleri, süslü
kıyafetler içinde görülmekte ve bazen sakallı bazen sakalsız olarak tasvir
edilmektedir. Avcı hükümdar figürünün elinde ok, kılıç veya mızrak gibi bir
silah bulunmaktadır.
Resim- 43 Gümüş tabak üzerine resmedilmiş av sahnesi
Başlıca üç tip av sahnesine rastlıyoruz. Birinci tip av kompozisyonlarında,
hükümdar at üzerinde, bazan başı geriye doğru çevrilmiş olarak resmedilmekte ve
biri ayakta, diğeri yerde yatay durumda iki de hayvan figürü genellikle yer
almaktadır. Bu kompozisyonlar da avın genellikle aslan, ayı, domuz gibi vahşi bir
154 Esin, a.g.e., s.112.
111
hayvan olmasına karşılık, hükümdar daima sakin bir yüz ifadesiyle tasvir edilir.
Böylece hükümdarın kuvvet ve kudreti vurgulanır.
Resim- 44 VII. yüz yıla ait plakalar üzerindeki av sahneleri
Belirli bir modele göre yapıldıkları anlaşılan bu grup tabaklara Leningrad
Ermitage Müzesinde rastlanmıştır. Eserlerin üzerindeki aslan figürünün şematik bir
şekilde işlenmiş yüzü ve yelesi bataklıklarda dolaşan domuzun stilize tüyleriyle,
içinde balıkların ve bir ördeğin yüzdüğü, geometrik çizgilerle belirtilmiş sembolik
göl manzarası vardır. Avcının, kısa bir tünik ile sade bir başlık giymiş olması ve
atlarda üzengilerin bulunması bunun bir Kök Türk maden ustası tarafından işlenmiş
olabileceğini düşündürmektedir.
Resim- 45 Kök Türk dönemine ait üzeri hayvan figürleriyle süslü gümüş tepsi
112
Benzeri bir av sahnesiyle süslenmiş olan ve yine Ermitage Müzesinde bulunan
diğer bir gümüş tabak mevcuttur. Uzak Doğu etkili sembolik dağ manzarası,
aslanların virgülle belirtilen adaleleri ve omuz başlarında yer alan fırıldak motifleri,
kuvvetli Orta Asya etkileri taşımaktadır.
İkinci tip av kompozisyonlarında, hükümdar ile av karşı karşıya ve ayakta
görülür. Av temasıyla süslü eserlerde gümüş tabaklarda avın kültle ilgili anlamı
zamanla etkisini kaybetmiştir.
Resim- 46 Hükümdar ile avın karşı karşıya olduğu sahne
Eğlence sahneleriyle süslü bütün örneklerin alçak rölieflerle veya yalnızca kazıma
tekniği ile işlenmiş olduğu dikkati çeker. Bütün ikonografik ve sitilistik ayrıntılarda
örneğin elinde içki kadehi tutan hükümdar figürünün Pencikent fresklerindeki
asillerin tasvir edildiği pozda, tahtında bağdaş kurarak oturması gibi özellikler
kaganların eğlence konusuyla süslü eserlerin Orta Asya’da yapıldıkları görülür.
113
e. Kadın Figürleri
Kök Türk dönemine ait olduğu düşünülen, üzerleri kadın figürleriyle
süslenmiş gümüş tabaklar ve taslar da mevcuttur155.
Yarım küre biçimindeki taslar, üzerlerindeki kitabelerin karakterine
dayanılarak VIII. yüzyılla tarihlendirilmektedir. Kadın figürleri, Türkistan’da
ve VII ve VIII. yüzyıllara mal edilen kayık gibi ince uzun ve iri dilimli ayaklı
tasların üzerinde de görüldüğünden Kök Türk döneminden sonraki yüzyıllara
ait olduğu tahmin edilmektedir.
Gümüş tabak ve tasların üzerinde kadın figürleri yer almaktadır. Kadın her
yerde, her zaman güzel görünmek için en iyi şekilde giyinmiş ve süslenmiştir.
Giyim şekilleri iklim şartlarının etkisi altında bulunmakla birlikte, nerede
olursa olsun, kadın önce baş güzelliğine önem vermiş, süslenmeye kafadan
başlamıştır. Bu nedenle yüz güzelliği, saç biçimleri ve başa giyilen başlıklarla
bir arada düşünülmüştür. Kadınlar figürlerde genellikle bedenlerine sıkıca
yapışan şeffaf elbiseler giymekte, kollarında ince uzun şallar taşımaktadır156.
Ayakları profilden, belden yukarıları cepheden resmedilen ve başları hafifçe
yana doğru çevrilmiş olan bu figürlerin uzun saçları örgüler halinde omuzlarına
kadar inmekte ve başlarında bazan bir taç, bazan da büyük ve süslü bir topuz
yer almaktadır. Kök Türk ve Uygur devri kadınları biraz sola meyilli bir hotoz
giymektedirler. Hotozun yan tarafından aşağıya doğru sarkan süs, hotozun
püsküllü ucudur.
155 O. Grabar, “Sasanian...”, s.60-67, Orbeli, a.g.e., s.117. 156 M.Önder, Selçuklu Devri Kadın Başlıkları, S. XIII, İstanbul 1973 s.1
114
Saç önde, kakülü şakaklarda, zülüfü arkadan ince örgülü veya döküktür.
Kakül ve ince örgülü saç şekli Türk kadınlarında XIX. yüzyıla yani Avrupa
tesirine kadar değişmeyen saç tuvaleti olarak görülür. Doğu Türkistan’da
mukaddes bir nehre girmek üzere hazırlanmış bir kızın saçları tepeye doğru
toplanmış ve çiçek gibi açılmıştır.
Diğer bir tür de başlığın üstünde tepesi altın olan iğneler (çiçekten yapılmış)
taşımaktadır. Başlık Anadolu’nun zengin köylerinde görüldüğü gibi, başa
geçen kısımda ufak, orta kısımda iri dizi altınla da süslenmiştir157.
Resim- 47 Kadın giyiminde kullanılan takılar (Türkmenistan)
f. Kare Figürünün Anlamı
Heredot, İran halklarının hikayelerinde Sakaların yurdunun kareye yaklaşık
bir dörtgen biçiminde olduğunu söyler.
157 Sapmaz, a.g.m., s.27 – 28.
115
Orta Asya’daki göçebe toplumların ve doğaldır ki bu arada eski Türklerin
de dünyayı dört köşe düşündüklerini, çeşitli kaynaklardan ve özellikle de Türk
destanlarıyla, Türk masallarından anlıyoruz.
Bilimciler, Türklerin yüzyıllardır Sibirya’nın ıssız tundralarında dış
etkenlerden uzak yaşadıkları için, en eski Türk inançlarını yaklaşık bin yıldan
beri koruyabilmiş olan Saha (Yakut) Türklerinin yakın zamanlara kadar “dört
köşeli bir dünya” ya inandıklarını yazarlar158.
Asya Hunlarının devlet örgütünde de devletin dört tarafı için dört önemli
memuriyeti vardır. Çok eski bir Türk düşüncesi olduğu anlaşılan bu dört köşe,
dört yan kavramı bugünkü Türkçe’mizde de “dünyanın dört bucağı” deyişiyle
hala yaşamaktadır. Dört köşe deyimi Türk halk edebiyatında da dünyayı ifade
eder.
g. Yıldız Figürünün Anlamı
Altaylarda, beşinci Pazırık kurganından ortaya çıkarılmış dünyanın en eski
dokuma halısı, Orta Asya halı sanatının üslup ve tekniğini en iyi şekilde
aksettiren çok değerli bir örnektir. Leningrad Ermitage Müzesinde sergilenen
Pazırık halısının orta alanı içerisine yapılan karelerin arasında genellikle
çapraz çizimlerden oluşan biçimler vardır. Bütün yorumlar bunun yıldız motifi
olduğunu söylüyor.
Ama, ilk uygarlıkların çıktıkları Mısır’dan, Mezopotamya ve Hind’e oradan
Çin’e kadar uzanan ülkelerin en eski sanatlarındaki benzerlerine bakıldığında,
158 E.F. Tekçe, a.g.e., s.93.
116
bunlar nilüfer çiçeğinin ilkel bir çizimi ile basitçe resmedilmiş geometrik güneş
simgesinin basit bir bileşimini akla getiriyorlar.
Prof. Dr. Harmatta, aynı biçimleri Güney Rusya ovasındaki Sarmat
döneminden kalma demir aynalarda, daha eskilerinin ise geç ve erken Hun
dönemlerine ait ayna ve kılıç askılıklarında kullanılmış olduklarını yazar. Eski
Türk damgalarından çıktıkları kabul edilen bu biçimler, Harmatta’nın aktardığı
çağdaş Rus bilgini Prof. Dr. A., Zadneprosky’e göre kesinlikle simgesel evren
tanımlarıdır. Hun aynaları ile Hun kılıç askılıklarında görülen bu simgesel
betimin Orkun ve Yenisey’den başlayarak Orta Asya’nın kuzey ve güney
bölgelerinden batıya göçen Türk boylarıyla çevreye ulaştığı da kesindir. Bu
halde, “tört bulung”u yansıtan ve Pazırık halısındaki yıldız motifine grafik
açıdan aynen uyan bu simgesel tanım Hun kökenlidir. Dolayısıyla da, coğrafi
kaynağı Orta Asya’dır159.
Mısır kültürünün M.Ö. 2000 yıl önce Mezopotamya’ya girdiği
kanıtlanmıştır. Kimi tarihçi ve kazı bilimciye göre, nilüfer çiçeği de, Avrasya
ve Mezopotamya arasındaki ticaretin daha MÖ. 700 yıllarında bölgeye gelen
Hunlarla Pazırık’a ulaştığı görüşündedir. Bu fikre Asya bilimcilerde
katılırlar160.
Buradan anlaşıldığına göre bu motifi, Hunlar ticaret yaptıkları Mısır’dan
alıp halı, kilim, keçe ve madeni eserlerinde figür olarak kullanmışlardır ve yine
ticari etkileşimler sonucunda diğer ülkelerde de bu motif örnek alınmıştır.
159 Tekçe, a.g.e., s.95. 160 Tekçe, a.g.e., s.99 -100.
117
Bütün bir Orta Asya ile Altay halkının ve bu arada eski Türklerin
destanlarında büyük bir öneme sahip Hun kaganlarının doğarken selamladıkları
güneşe gelince, o da önceleri çeşitli hayvanlarla simgelenmiştir.
Örneğin, yırtıcı kuşlar ve özellikle kartal161 bozkırları, hızla ve güçle
aşabildiği için at, günün ilk ışıklarını haber verdiği için horoz, ya da çevik
hareketlerle avcının önünde kaçıp kurtulabildiği için tavşan gibi. Çünkü insan
da bulunmayan çeşitli fiziksel üstünlükleri ve olağanüstü yetenekleriyle
göçebeleri büyüleyen bu hayvanlarda yine göçebeler için güneş gibi enerji
doludurlar. Yalnızca ata bindikleri zaman hız kazanıp yol alabilen göçebeler,
hayvanlardaki bu enerji ve fiziksel üstünlüklerin hep kendilerinde de olmasını
istediklerinden, ötürü de hayvanlara imrenerek bakmışlardır. Savaşta başlarına
iri boynuzlu ve kanatlı miğferler giyip sırtlarına da kanatlar takarak düşmanları
karşısında görkemli boğalar kadar kuvvetli, yırtıcı kuşlar kadar da hızlı
olduklarını düşünmeleri, hayal gücü yoluyla da bu fiziksel üstünlüklere sahip
bulunduklarına bir zamanlar inanmaları gibi.
Kök Türkler bu hayvanlı güneş simgelerini zamanla geometrik
biçimlere, giderek de, bir düşünceyi dile getiren çizimlere, “ideogram”’lara
dönüştürürler.
Fransız sanat tarihçisi Prof. Dr. Georges Charriere162 şöyle açıklıyor:
“Gözlerinizde her nesneyi bir süs olarak görebilen göçebelerin bir hayvanı
üsluba çekmek, geometrik desene çevirmek ya da bunun tersini yapmak gibi
161 Tekçe, a.g.e., s.101. 162 Georges Charriére: “L’ Art Barbare Scythe. De la Siberie ála Mer Noire, Paris 1971 s.45.
118
olağanüstü, doğal bir yetenekleri vardır.” Bu yetenek zor şartlar altında
yaşayan Orta Asya kabilelerinin duru kafa ve ruh ile yalın yaşamlarındaki
arılıktan kaynaklanmaktadır163.
Yeryüzünden göğün yüceliklerine uçabildiği için kartal Orta Asya
inançlarında insanlardan Tanrı’ya haber götüren kutsal bir elçi kuştur. Göğün
en üst katında durur ve sol kanadını ayın, sağ kanadını da güneşin üzerine açar.
Bu nedenlerle güneşin simgesi olmuştur. Tanrı Dağlarında Kök Türk çağına ait
en önemli buluntular Koçkar adlı yerde ele geçti. Burada önemli kazılar
yapıldı. M.S.707-709 tarihlerine ait paralar Koçkar buluntularının
tarihlendirilmesine yardım etmiştir.
Koçkar buluntuları, Orta Asya ve hatta Avrupa’daki Türk kavimlerinin
kültür tarihi bakımından büyük bir önem taşır164. Koçkar buluntularının en
önemli eserleri yuvarlak ve dört köşe kayış süsleriydi. Bu kayış uçlarında
hakim olan ajour tekniği idi. Eserlerin içleri bir kafes gibi oyulmuştu. Daha
ziyade çiçek dallarını içeren bu oymalarda açık olarak bir derinlik
görülebiliyordu. Dallar birbiri üzerine atlamış ve bu atlayış tarzı da hayvan
başları ile süslenmişti.
Tezyinatın üst kısımlarında, adaleleri abartılı bir şekilde üsluplaştırılmış bir
kaplan görülüyordu. Süslemenin alt kısmında kurt tasvir edilmiştir. Uzun
kulaklı, uzun burunlu vücudu köpeğe benziyordu. Kurdun kuyruğu haddinden
fazla büyük ve kaba yapılmıştı. Sonuç olarak, Kök Türk çağında Tanrı dağları
163 Charriére, a.g.e., s.46 164 J. Strzygowski, Altay-İran, Ankara 1981, s.204.
119
Çin’den aldığı kültür tesirlerini kendine benzetirken diğer yandan da Altay ve
Yenisey’deki Türk kültürleri ile bağlarını muhafaza ediyordu.
Geometrik güneş simgeleri, Orta Asya ve Altay göçebelerinin hayvanlar
dünyasından esinlenerek yaptıkları çeşitli süslemelerin geri planın da çok
görülür. Ustalıkla işlenmiş bu güneş simgeleri Hun ve Avar Türkleriyle (Ak
Hun) Doğu Avrupa’ya gelmiş, aynı coğrafya alanında onları izleyen Macarlar
aracılığıyla Slavlara ve Germenlere geçmiştir. Batı Türkistan’daki Teke ve
Yakut Türkmenlerinin yüz yıllar sonra yaptıkları kadın takılarında da vardır165.
Başın geriye çevrilmesi ya da hayvan sıralarının ters yönlerinde düzenlenmesi
ise Hun (Saka) kökenlidir.
İnsan ve hayvan uzuvlarının birleştirilmeleri Orta Asya göçebe sanatının bir
başka yönüdür. Bu düşüncenin geyik boynuzları taşıyan insan başı ile bir
figürde yırtıcı hayvan, öbür figürde de yırtıcı kuş gövdesinden oluşmuş bir
çeşitlemesidir166. Geyik boynuzları taşıyan insan başı ile aslan gövdesinden
figür oluşturmak Altay göçebelerine özgü bir çeşitlemedir. Orta Asya sanatının
en özgün ve en çok görülen motiflerinden biri de geyiktir.
Orta Asya halkları, bu arada da Altay’da yaşayan halk yer ve göğün simgesi
olan geyiğin ruhları öteki dünyaya taşıdığına inanmışlardır. Orta Asya’dan
Anadolu’ya kadar uzanan kapsamlı Türk kültürünün hayat ötesine ilişkin
bölümünde önemli bir “sıgun (geyik)” hikayesi vardır.
165 J. Orbeli, a.g.e., s718. 166 Tekçe, a.g.e., s.104.
120
Kök Türk döneminde saptanmış olan bu destanın Hunlara dayandığı, hatta da
eskilere gittiğine kesin gözüyle bakılır. “Sıgun” ölümden sonra yeniden canlanarak
Türk atalarının ruhunu temsil eder. Tanrı’dan kut almıştır. Bu nedenlerle, Kök
Türklerin tamgalarından ve Hun sanat yapıtlarında dağ keçisi, koç ve teke boynuzu
işlenmiştir. Bir hayvanın ya da birkaç hayvanın çeşitli, uzuv ve hareketlerini ters
yönlerde aynı motifle toplamak da Altay göçebe sanatına özgü bir yöntemdir. Altay
halkı bu destan motiflerini beşinci yüzyıl dan itibaren kullanmaya başlamışlardır.
Aynı motif Avar (Ak Hun) Türklerinin ejder biçimindeki simgesi olmuştur167.
Yetenekli bir komutan gibi sürüye her an egemen olan erkek geyik, dişilerden ve
genç geyiklerden oluşan sürünün içerisinde değil, açığında ya da yanında gider.
Tehlike anında dikkati üzerine çekip, sürünür çoğu zaman kaçabilmesini sağladığı
için, halkın gözünde örnek bir yönetici ve önderdir. Simgesel dilde bir yandan bu
davranış özellikleri ve görkemli görünüşüyle kuvvetli, deneyimli ve canını
esirgemeyen bir başbuğ anlamına gelir. Öte yandan da, kırılmasına rağmen her yıl
tazelenen boynuzlarıyla da yeniden doğuşu temsil eder.
Orta Asya halklarının hikayelerinde geyik ölmez, yok olmaz; göğe gider
inancı vardır. Bu sebeple ruhları öteki dünyaya taşıdığına inanmışlardır.
167 Bakınız. “Steppen völker und Germanen – Bozkır budunları ve cermenler” adlı yapıtında çağdaş Macar bilgini Prof. Dr. Gyula László ayrıntılarıyla belirtmektedir.
121
Resim- 48 V-IV. yüzyıla ait altından yapılmış figür
Ayrıca Çin, Orta Asya, İran, Doğu Avrupa’da da bazı bilim araştırmacılarına
göre Türk göçebeleri içerisinden çıkıp da yurt tutan Macarların destan, ve
masallarında geyiğe dönüşmüş kız olarak çeşitli halkların ulu-ana sıdır. Bu aileler
ana taraflarıyla geyik soyuna inerler.
Saha (Yakut) Türkleri’nin gözünde kutup yıldızı bir geyiktir. Batı Sibirya Türkleri
de Büyük Ayı burcuna geyik adını vermişlerdir. Tölös (Talas) 168 Türkleri de Terazi
burcunun üç yıldızını, kendilerini kovalayan avcıdan kurtulmak için göğe çıkan üç
geyik olarak görürler. Cengiz namede Cengiz’in atalarından olan Böri-Tekin’in,
Bataç-Han’ın ataları gökten inmiş bir erkek bozkurt anaları da dişi geyiktir.
Orta Asya destanlarından ve Dede Korkut hikayelerinden anlaşıldığına göre,
Oguzların da en değer verdiği hayvanlardan biri de geyiktir. İçlerinde Oguzları
da barındırmış Orta Asya göçebelerinin geyikle ilgili inançları Oguz terimiyle
168 Bütün Orta Asya’ya yayılmış en kalabalık Türk grubudur. Asya Hunlarından inen ve eskiden bir kısım Oğuz’u da içerisinde barındırmış olan büyük Türk Topluluğudur. (Tekçe, a.g.e., s.105).
122
Anadolu’ya da gelmiştir. Boynuzları iki kürekli geyiği169 Altay Türkleri de
kullanmışlardır170.
Kök Türk sanatında sık rastlanan, her halde derinlik vermek için kol küreği
ile but hizasına işlenmiş iri nokta ya da virgüller gibi biçimler Pers sanatında
olduğu kadar onlardan daha eski Hititlerde de vardır.
Pazırık halısından başka, Pazırık’taki öteki kurganlardan çıkan ve kanatlı bir
ejderin saldırdığı geyiği betimleyen aplike bir yaygı ile yine geyik ve aslan
motiflerini içeren at kilimleri görmezden gelinemeyecek kadar açıktır.
Resim- 49 Bir parsın geyiğe saldırı sahnesi II. Pazırık kurganı
Orkun Türkçesiyle yazılmış Hutuk-Ula Yazıtında geyik resimleri
bulunmuştur. Kutluk İlteriş Kagan’ın anıt mezarında da kuş ağızlı, kuş gagalı
geyik betimleri görülür171. Tanrıya (Tengri) at, koç, geyik kurban edilirmiş.
Çünkü kurban sunmakta kendilerinin, yani insanın yerini alan bu hayvanlar
169 İri türden benekli bir geyik; maral geyiği. (bkz. W. Radloff, Sibirya’dan I, Çev.Ahmet Temir, İstanbul 1956, s.287.) 170 Radloff, a.g.e., s.287. 171 En azından Kök Türklere ve kuvvetli bir olasılıkla daha da gerilere uzanan bu betimlerin geleneği o derece de güçlü olmalı ki, bir yırtıcı kuşun kıvrık gagasına sahip geyik motifi, XV. Yüz yıla değin “Hayvanlı Anadolu Halısı “ n da da ana konu olarak yansıtılmıştır. (Tekçe, a.g.e., s.106).
123
göçebenin yaşam ve geçimi hayvancılığa dayandığı için onların katında hem
kendilerine en yakın hem de kendilerince en değerli hayvanları
oluşturuyorlarmış.
C. KÖK TÜRK DÖNEMİNE AİT BULUNTULAR
a. Kazakistan Kültür Çevresi
Büyük bir çoğunluğu altından yapılmış Kargalı bölgesi kurganlarına ait
süslemeler, bilezikler ve şekilli plakalardır. Hun sanatı ile benzerdir. Özellikle, I.
Petro’nun Sibirya koleksiyonundaki düzenlemeler ve Aral Denizi bölgesinin kişisel
eşyaları benzerdir. Gelişimi bir ölçüde Hunların Orta Asya bağlantıları tarafından
canlandırılan kaplama sanatı Kazakistan’daki insanların Polikrom tarzının gelişimine
imkan vermiştir. Bu tarz burada III-V. yüzyıllarda gelişmeye başlamıştır. Polikrom
tarzının kalıntıları iki gruba ayrılır; ilk grup renkli (kırmızı-turuncu) taşlardan oluşan
ekler, tanecikli takılar vb., ikinci grup tüm yüzeyin taş parçalarla kaplanmadığı ve
yüzeyin görünmediği emaye işi süslerden oluşur.
Hun geleneklerinin baskın olduğu bu ilk grup taçlar, halkalar, küpeler, kenar
uçları, tokaları içerir. İkinci grup bilezikler, tokalar, kılıç kınları, kılıç sapı plakaları
ihtiva eder. Kazakistan bölgesinde bulunan ve polikrom tarzına ait olan eserleri
hatırlatıyor ve Karadeniz bölgesindekilere yaklaşıyor.
124
Resim- 50 Büküm tekniğiyle yapılmış uçları süslemeli altın bilezik
Birçok çeşitli renkli heykel eşyaları Borovoye Gölü yakınlarındaki bir
mezarda tesadüfen bulunmuştur. A.N.Bernştam ve I.P.Zasetskaya bu raporları
raporları yayınladı. Bunlar: Tokalar, düğmeler, zengin tanecikli madalyon
plakalardır. Yarım küre şeklinde ya da düz şekilli yarı değerli taşlar (lal taşı, akik
taşı) katranla sabitleştirilmiştir. Semireçi buluntularında küpeler önemlidir. Aktaş
Kurganında “kolt”lar muhteşemdi ve üçgen, daire şekilli lal taşı mozaikleri ile
süslenmişlerdir.
Bunlar Kurayl Vadisi, Kengeşki ve Almatı bölgesinde Wu-sun dönemine ait
soylu bir kadının mezarında bulunmuşlardır ve Hun zamanına ait polikrom tarzında
yapılmış kolt ların en iyi örnekleridir (III-V. yüzyıllar) 172.
Renkli macunlu parçalarla birlikte, bu türe ait daha makul “kolt” lar Kanglı
dönemine ait Otrar vadisi (Çim – kent) bölgesindeki bir yerleşkedeki gömülerde
bulunmuştur. Ayrıca burada macun ve cam eklerle birlikte bakırdan yapılmış çok
renkli heykeller elegeçmiştir173. Bu durum gösteriyor ki bu tarz, Orta Çağların
başındaki Sır - Derya bölgesi yakınlarındaki kuyumcuların gelişiminden etkilenmişti.
172 Talbot, a.g.e., s.115. 173 Ancient Gold..., s.17.
125
Kızıl-Kaynar-Tobe’de altın bir kemer ve küçük küpeler bulunmuştur. Bu
buluntular, Orta Asya’daki bazı şehirlerin çok renkli heykel mücevheratının merkezi
olduğuna inanmamızı sağlıyor174.
Resim- 51 Altından Yapılmış Kadın Takıları
Türklerin şanlı tarihleri boyunca geniş sahalara yayılan göçleri ve
fetihleri neticesinde, bu halkın beşiği olan bölgede, bugün başka diller
konuşulmaktadır ve Türkler farklı illere göç etmişlerdir. Tarihçiler ve
arkeologlar, vatanları olan bölgelerde mazimizi araştırmaktadırlar.
Kök Türk çağında birinci derecede ehemmiyetli olan eserler, toprak
üstündeki yazıtlar, heykeller ve sunaklardır. Yüzyıllarca göz önünde kalmış
olan bu eserler zamanımıza kadar gelmiş, seyyahların yazılarına ve Orkun
boylarında yaşayan nesillerin ananelerine konu olmuştur.
b. Orkun Bölgesi Kültür Çevresi
Tula Nehri bölgesi içinde yapılan kazılar: Olın–Han Durbelci, Çagan–çolu,
İhe– Aman, İhe–Alık, Nainde–sume, Hayırhan, Ulanha da, Navan–tseren, Duruhan,
174 Ancient Gold..., s.18.
126
Ungetu, Çargalanta; Toreytın–Hit, Dareyhlamın, Ulan–Hucu, Sume, Sangin, Urton–
şara–Hubu, Çayan–Nor.Bu bölgelerde yapılan kazılarda, taş plakalar, çanak çömlek
parçaları. At koşumlarına ait eserler bulunmuştur175.
c. Baykal Bölgesi Kültür Çevresi
1950 senesindeki hafriyatlarda Baykal Gölünün doğusunda, Ulan-Ude şehri
yakınındaki Aşağı İvolgi’de demir döküm yerlerine rastlanmıştı. Demir eritme
ocaklarında bunların yakınında bulunmuştu.
d. Altay Bölgesi Kültür Çevresi
Kudırge kurganları Çulışman Nehri yakınlarında bulunuyordu.
Kurganların bulunduğu yerin ön kısmında münbit bir ova yayılıyor ve
Çulışman Nehri de bu ovayı çeviriyordu. Kudırge, Kök Türk çağına ait bir
kültür merkeziydi.
Bulunan eserler arasında ipekli atlaslar, küpeler, boncuklar, kabarık inci
dizileri ile süslenmiş plakalar, Çin aynası, kayış uçlarına ait süsler ve tokalar,
üç dilimli demir ok uçları, kayın ağacı kabuğundan tirkeş veya okluk, eğri ve
çok tipik bir Türk kılıcı, at koşumlarına ait madeni süsler, üzengiler ve eyerlere
ait parçalardır.
En önemli eseri eyer kaşı ile bir sahnenin resmi idi. Eğer kaşı üzerinde
kaplan, geyik ve ayı avı tasvir edilmektedir. Ele geçen heykellerde değişmeyen ortak
özellik kemer ve kemerin yanlarından sarkan süs uçlarıdır. Bir kayışa bağlı madeni
175 ”I. Göktürk Devleti,” İslamiyet Öncesi,Türk..., s.30.
127
plakalardan meydana gelen kemerin değişik motifleri ihtiva eden sarkıntılı uçları
değişik boydadır. Türklerde bu rütbe anlamı taşımaktadır176.
Buna benzer bir av sahnesini içeren bir eğer kaşı da Yenisey-Kırgız kültür
çevresinde bulunmuştu. Bazı Rus arkeologlarına göre, bu av sahneleri daha ziyade
İran’daki Tak-ı Bustan kabartmalarından ilham alınarak yapılmıştı. Tak-ı
Bustan’daki av sahneleri Sasani kralı II. Hüsrev’e aittir. Bu sahnelerden biri geyik ve
diğeride domuz avını tasvir etmekteydi. Orta Asya’da, Sasanilerin kültür tesirleri
daima olagelmişti. Fakat Kudırge’deki av sahnesi, tamamen yerli zevk ve üsluba
göre çizilmişti.
Kök Türk çağında Altay’daki içtimai hayatı tasvir etmesi bakımından büyük
bir önemi vardır. Bu tasvirde ortada kürklü bir şahıs görülmekteydi. Bağdaş kurarak
oturmuş ve ellerini önüne doğru kavuşturmuştu. Kulaklarında uzun küpeler
sarkmakta ve başında da sivri üç dilimli bir külah bulunmaktadır. Üç süvari de
atlarından inmiş olarak kadının karşısında diz çökmek suretiyle saygıyla eğilmişlerdi.
Bunların arkasında da çizilmiş bıyıklı bir insan başı bulunuyordu. Bu tasvirleri tetkik
eden Rus bilginleri resmin Kök Türklerde çok yayılmış olan Umay kültü ile ilgili
olduğu sonucuna varmışlardır177.
e. Çu Vadisi Bölgesi Kültür Çevresi
Kırgızistan’ın Çu bölgesinin güney-doğu tarafında düzenli bir şekilde yatan at
kemiklerine rastlandı. Kemiklerin yanında oksitlenmiş bir demir eşya bulunuyordu.
176 Bodur, a.g.e., s.18. 177 Ögel, a.g.e., s.142.
128
Atın iki yanında da birer düz tabanlı, üst kısmı ezilmiş ve üzerinde kemer için
dikdörtgen şeklinde delik olan demir üzengi bulunmaktaydı. Eyerin yanında ve atın
omurgalarında 15 adet şekilli ve farklı boylarda olan tunçtan yapılmış tokalar ele
geçmiştir. Bu tokalar dizginlere ve eyere geçirilerek süs için kullanılmaktaydı178.
Atın dişlerinde demir halkalı gem parçalarına rastlandı. Eyerin yanında çok
oksitlenmiş ve tahta sapı olan demir bir eşya vardı. Eşya üç kanatlı ok ucuna
benziyordu. Su akıntısıyla bozulmuş olan mezarın doğu tarafında büyük ihtimalle
sahibi vardı.
Bu tür mezarlar daha sık Tanrı Dağlarının ortası, Pamir ve Doğu Altay
civarında bulunur. Altay ve Yukarı, Yenisey’deki benzer kalıntılar, bu mezarın VI-
VIII yüzyıla ait olduğunu göstermektedir179.
f. Fergana Bölgesi
Fergana bölgesi Kök Türk döneminde de Orta Asya’da büyük rol
oynamıştır. Bu açıdan oldukça önemlidir. 1961 yılının baharında Fergana’nın
doğu tarafında Kara-Derya’nın sol kıyısında büyük eski mezarlara rastlandı.
Kazıda insan kemiklerinin yanında demirden yapılmış üzengi ve koşum
takımının diğer parçalarına rastlanmıştı. Aynı yılda yine iki adet demir üzengi, demir
gem parçası ve yuvarlak şekilde olan belirsiz bir demir eşya keşfedildi
En önemli eser düz ve geniş basma yeri olan, belirgin ve uzunlamasına
çıkıntısı bulunan üzengiler oldu. Üstte düğümleri kırıktı. Halkası olan bükülmüş
demir çubuk büyük bir ihtimalle demir gemin parçasıydı. Burada bulunan üzengiler
178 F. Sümer, Türkler’de Atçılık ve Binicilik, İstanbul 1983, s.51-52 179 Y.A. Şer, “Pogrebeniye S Konem V Çuyskoy Doline,” Sovetskaya Arheologiya, No1,Moskva 1961, s. 280-282.
129
şekil olarak Taşkent kanalında, Semerkant civarında ve Yedisu bölgesinde rastlanan
mezarlarda çıkan üzengilere benzemekteydi. Bu tip üzengiler VI-VIII. yüzyılda
Güney Sibirya ve Moğolistan’ın geniş bölgelerinde yaygındı ve Türk döneminde atla
birlikte yapılan gömülmelerin karakteristik bir parçasıdır180.
Kök Türklere ait demir bir para (tarhun) ele geçirilmiştir. Üzerinde Kök
Türk yazıları olan tunç bir yüzük bulunmuştur. Yüzüğün üzerinde ki yazılar V.
Yüzyılın sonuna VII. Yüz yılın ilk yarısına aittir181.
g. Gayret Tepe
Günümüzdeki Özbekistan’ın Fergana bölgesinde Andican şehrin 50
kilometre kuzey-doğusunda, Gayrat-Tepe isimli yerde 1957-1961 yıllar
arasında yapılan kazılarda IV.-VI. yüzyıllara ait demirden yapılan eşyalara
rastlandı.
Bunlar, hareket edebilen dili olan oval şekildeki toka ve kolu için
vidası bulunan hilal biçimindeki bıçaktır. Ayrıca tunçtan yapılan çivi ve yüzük
parçası bulunmuştu182.
h. Toktogul Buluntuları
Ketmen-Tübe vadisinde Tunç Çağına ait Cal-Arık yerleşim yerinde
yapılan kazılarda altın kağıdından yapılmış ve oval altın levhaya asılmış zarif
bir horoz figürü keşfedilmiştir. Figür 1,7 cm uzunluğunda, 1,5cm
180Y.A.ZadNeprovskiy, “Türkskiye Pamyatniki V Fergane”, Sovetskaya Arheologiya,No.1, Moskva 1967s. 270-272. 181 Y.A. ZadNeprovskiy, a.g.m., s.273. 182 V.P.Kozenkova, “Gayrat –Tepe”, Sovyetskaya Arheologiya, No. 3, 1964 s. 218-237
130
yüksekliğindeydi. Aynı yerde 4,5 cm uzunluğunda kakmalı ve taneli süslenmiş,
kafaları farklı taraflara bakan iki şahin şekli olan altın küpe bulunmuştu.
Şahinlerin kanatları firuzeyle süslenmişti. Bunlar Kırgızistan bölgesinde
bulunan ilk altın mücevheratlardı. 183.
ı. Kuzey-Batı Fergana Bölgesindeki Çalışmalar
Aşt Köyün etrafında, Karamazar dağlarının sırtlarında ve eteklerinde
250’ye yakın mezar içeren devasa bir kabristan bulundu.
1971’de Karamazar’ın güney eteklerinde yapılan kazılarda III-VI
yüzyıla ait madeni eşyalar tespit edildi. Tunçtan yapılmış küpeler, bilezikler
yüzükler, dikdörtgen deliği olan Çin madeni parası, demir bıçaklar, ok uçları,
çeşitli tokalar ve yüzükler ele geçti.
Kuzey Fergana kanalı inşaatı sırasında 243 adet sağlam ve kırık madeni
paradan oluşan bir hazine bulundu. Hangi döneme ait olduğu kesin olarak
tahmin edilememektedir. Hazinenin içinde 243 tane düşük ayarlı para vardı.
Paralar çok iyi durumda değildi. 243 adetten 141 örneği belirlenebildi. Geri
kalanların tanımlanması imkansızdı. İçerik olarak hazine çok çeşitli değildi.
Toplam miktarın % 98’sini Kasan ve Ahsikent baskısı oluşturmaktaydı184.
183 İ. Kojomberdiyev, “Raskopki Toktogul Skogo Otryada,” Arheologiçeskiye Otkrıtiya 1971 Moskva 1972, s. 546-547 184E. D. Saltovskaya, “O Rabotah V Severo-Zapadnoy Fergane,” Arheologiçeskiye Otkrıtiya 1971, Moskva, 1972, s.513-514.
131
i. Issık Buluntuları
Ermitajın Orta Asya bölümünde, Orta Asya’da bulunan iki adet gümüş
çalışma aleti bulunmaktadır. Birisi çok büyük ve iyi şekilde muhafaza olmuştu,
kürek biçiminde, kenarları hemen hemen dikti. Diz dişli bıçağı 5,8 cm
derinliğine inen ve oval şeklinde olan tapası vardı. Küreğin omuzları eğik
kesilmiş ve tapadan 2 cm yukarı çıkmaktadır. Bu şekilde küreğin toplam
uzunluğu 16,8 cm olmaktadır. Alet altın sarısı tunçtan dökülmüştü. Bu kürek
Issık Gölün çevresinde bulunmuştu185.
İkinci alet, şekil olarak birincisine çok yakındır. Dış kenarları keskin,
biraz eğilmiş, 8,5 cm genişliğinde olan bıçağa doğru yavaşça daralmaktadırlar.
Yuvarlak 3,5 cm çapındaki tapa 7 cm uzunluğundadır.
Diğerinden farklı olarak bu küreğin kenarları (omuz kısımları) tapadan
aşağı doğru üçgen olarak inmektedir ve dış kenarların uzunluğu 11,5 cm’dir.
Bu kürek Sır Derya bölgesinden gelmektedir186.
Kuzey Fergana bölgesinde Tunç Çağına ait eski yerleşim yerlerinin
kazılarında maden eşyalarına rastlandı. Bunlar, tunçtan yapılmış, dört kenarlı
bız ve bakırdan yapılmış bir yüzüğün parçasıydı187.
Fergana’daki taş kurgan mezarlığında bir iskeletin sol kolunun yanında
demir bir bıçak bulunmuştu. Bıçağın tek tarafı keskindi ve sırtı hafif hilal
185 E.E. Kuzmina, “DVA Bronzovih Kelta-Lopatki İz Sobraniya Gos. Ermitaja,” Sovyetskaya Arheologiya, , No3, 1961 s.254. 186 Kuzmina, a.g.m., s.255-256. 187 Kuzmina, a.g.m., s.257.
132
şeklinde eğikti. İskeletin kalça tarafında oval halka biçiminde ve hareketli dili
olan demir kemer tokası vardı. Aynı bölgedeki başka bir mezarda pasla
kaplanmış demir bir bıçak parçasına rastlandı. Fergana’nın 5 km güneyinde
AkTepe adlı mezarlığın kazılarında saplı demir bıçak parçası bulundu.
Mezarlıklarda ele geçen eşyaların az sayıda olmasının nedeni mezarlıkların
daha önce yağmalanması ve üzerinde bulundukları toprakların defalarca
sürülmüş olmasıdır188.
Bölgede yapılan diğer bir araştırmada bazı tarihi eserlerle ilgili yeni
bilgiler edinilmiştir.
Bu eserler arasında en çok mughon189 şeklinde olan mezar yapıları dikkat
çekmektedir. Bunlar yeryüzüne taştan yapılmış ve kesik piramit şeklinde olan
yapılardır. Arap Köyün yakınlarında bulunan dikdörgen şeklinde bir deliği olan bakır
bir para bulundu. Ayrıca Soğd dilinde bir yazı vardı. Arka yüzünde ise, tamga ve
yazı mevcuttu. Paraların tam metni ve kime ait olduğu bilinmemektedir.
Çadak Köyündeki saplı demir bıçaklar asılması için iki deliği olan düz tunç
aynası, 5,4 cm çapında demir yüzük, demir çivi, bakır bulunmuştur. Bu iki
mezarlıkta ele geçen tüm eşyalar Fergana vadisinde rastlanılanlarla aynıydı.
Yine Ucu sarkık demir bıçaklar, benzer düz tunç ayna, bakır paraların birçoğu
Fergana bölgesinde tespit olunmuştur190.
Fergana bölgesinde kazı yapılan yerler arasında Ak-Tam, Kungay, Sufan,
Valik, Niyaz Batır mezarlıkları, Eylatan, Şurabaşat, Sım Tepe ve Pillol Tepe şehirleri
188 V.İ. Kozenkova, “Pogrebalniye Pamyatniki Fergani Pervih Vekov Naşey eri,” Sovyetskaya Arheologiya, No1, Moskva 1966, s.211-226. 189 Mughon: Taştan inşa edilen piramit şeklinde olan yapılardır.(Bakınız: Y.G.Çulanov, Nekotoriye Noviye Pamyatniki Severnoy Ferganı, Sovyetskaya Arheologiya, No.2, Moskva 1967, s.245. 190 Çulanov, a.g.m., s.247.
133
bulunmaktadır. Mezarlıkların tümü günümüzdeki Özbekistan’nın Fergana ve
Andican bölgelerinin sınırlarında yer alır191.
Mezarların içinde tunçtan ve demirden yapılmış bilezik, yüzük, toka, kolye gibi
çeşitli takılara rastlanmıştı. Bunların dışında demir bıçaklar, dikiş makinasının
parçaları vs. günlük kullanılan ev eşyaları da vardı. Silahlara çok nadir
rastlanmaktadır. İncelenen beş mezarlıktaki 195 mezarda sadece beş adet üç kanatlı
saplı ve tapalı (poyralı) tunç ok uçları bulunmuştur.
Büyük miktardaki demir takılar ve tunç ok uçlarına dayanılarak mezarlıkların tarihi
M.Ö. V-IV yüzyıl olarak gösterilmektedir192.
Fergana’ya yakın Yedi su, Issık Göl, Altay gibi bölgelerdeki mezarlıklarda da
benzer demir bıçaklar, demir ve tunç toka ve takılara rastlanmıştı. Bu bölgelerde
kültür etkileşiminin çok güçlü olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Fergana bölgesinin
ve yakın komşularının kültür benzerliğini ve yakın kültürel ilişkilerin varlığını
göstermektedir193.
k. Ahsıkent Şehri
Sır Derya’nın kuzeyinde çok eski bir şehrin kalıntıları bulunmaktır.
Fergana’nın bu büyük kenti hakkındaki yazılı belgeler ve kentin kalıntıları eskiden
beri coğrafyacıların, tarihçilerin, arkeologların ve aynı zamanda da hazine avcılarının
ilgisini çekmekteydi.
Ahsıkent te bölge sakinleri tarafından iki bilezik bulundu. Petersburg
Üniversitesi tarafından yapılan çalışmalar sonucunda birçok tarihi eserle birlikte
191 N.G. Gorbuna, “K İstorii Ferganı V epohu Rannego Jeleza”, Sovyetskaya Arheologiya, No.4, Moskva 1962, s.37. 192 Gorbuna, a.g.m., s.38. 193 Gorbuna, a.g.m., s.47.
134
demir bıçak ve maden paralar bulundu. 1891’de kent yıkıntılarında bulunan altın
eşyaların listesi yayımlanmıştır. Bunlar bilezikler, küpeler, ve yüzüklerdir.
1913’de yapılan kazılarda seramik eşyalarla birlikte madeni paralar çıkmıştır.
Paralardan biri bakırdır. Masson, bölgede iki bin yıl öncesine ait büyük bir şehir
olduğu sonucuna vardı. Şehrin planı detaylı tasnifi ve tarihçesi yapıldı. Masson ve
Bernştam şehrin ortaya çıkış tarihini M.Ö. I. yüzyıl olduğunu söylemektedir. Şehrin
önemli katlarını VI-VIII ve IX- XII yüzyıllara tarihlendirirler194.
Resim- 51 Bronzdan yapılmış aletler Issık Köl
Yapılan kazılarda çok fazla madeni eşyaya rastlandı. En çok ilgiyi üzerinde
kuş kadının resmi olan bakır levha çeker. Levhanın kenarlarında tekrarlanan
burmalar şeklinde motifler ortasında kadın kafası olan bir kuşun resmi vardı.
Etrafındaki bütün alan ise bitki motifleriyle süslüydü. Fantastik yaratıkların bu tür
resimleri o dönemin karakteristik özelliğidir. Diğer madeni eşyalar arasında tunçtan
yapılmış çirag ve motifler süslenmiş “S” şeklinde baskı vardı.
Masson tarafından birçok bakır para bulundu. Kırk tanesinin tamamı
VII-XII yüzyıllara aittir. XII yüzyıldan sonrasına ait hiç para bulunamadı.
194 Çulanov, “Goroditshe Ahsıket,” Sovyetskaya Arheologiya, No 3, Moskva 1963, s.197.
135
Bulunan paraların en eskileri VII-VIII yüzyıl baskılarına aittir. Bunlardan biri
Türk-Sogd baskısıdır. En çok Samani ve Keraltanlı baskısı vardı195.
l. Taşkent Bölgesinin Arkeolojik Eserleri ve Açıklamaları
1. Kadovad Tepe
Afgansay Irmağın sol kıyısında bulunan bu eski yerleşim yerinde III-
VIII yıllara ait demirden yapılan eşyalar bulundu196.
Şavka Tepe adlı yerde 1963 yılında Çarvaklı arkeolojik grubu
tarafından XI. yüzyıla ait demir bir bıçağın parçası bulundu197. Kokyangak
bölgesinde bir çoban tarafından hazineye rastlandı. Hazinenin içinde uçları
yılan kafası şeklinde olan sekiz adet gümüş bilezik ve ufak zincirler vardı.
Çatkala Irmaklarının bitiştiği yerde, küçük bir tepede 1964 yılında eski
bir kervansaray kalıntılarına rastlandı. Kalıntılar arasında VI-VII. yüzyıllara ait
madeni eşyalar bulunmuştu.
Çatkala Irmağının sağ kıyısındaki kurganlarda uçları burmalı boynuz
şeklinde olan dört adet tunç bilezik ele geçmiştir. Yine aynı yerde tunçtan ve
gümüşten yapılmış giysi süslerine rastlandı. Çatkala ve Kaksu ırmaklarının
birleştiği yerde Briçmulla şehrin kalıntılarında VII-XI yüzyıla ait maden işleme
yerlerine tesadüf edildi. Curufların analizi madenlerin yüksek seviyelerde
195 Çulanov, a.g.m., s.206. 196 Y.F.Buryakov, M.R.Kasımov, O.M.Rostovtsev, “Arheologiçeskie Pamyatniki Taşentskoy Oblasti,” s.15. 197Buryakov, Kasımov, Rostovtsev, a.g.m., s.17.
136
gümüş içerdiğini göstermektedir. Çatkala’nın sol kıyısında Törtkul Tepe II adlı
yerde IV-VI yüzyıllara ait madeni eşyalara ve ok uçlarına rastlandı. Burada
yerleşimin çok güçlü olduğu görülmektedir.
Kök Türklerce önemli olan ok ucu tiplerine en çok burada tesadüf
edildi. Taşkent’in kuzey-doğu kısmında Ak Tepe adlı yerde 1940’ta yapılan
kazılarda V-VII. yüzyıl ve XI-XII. yüzyıla ait madeni eşya ve paralar
bulundu198.
Taşkent’in güney kenarında Çirçik Nehrin sağ kıyısındaki, eski
Hanabad şehrinin kalıntılarında VI. yüzyıla ait madeni paralar bulundu. Buda
burada siyasi anlamda güçlü bir otoritenin olduğunu göstermektedir. Çirçik
Nehrinin sağ kıyısındaki İskikaunçi şehrinin güneyinde farklı boylarda tepeler
III-V. yüzyıllara ait altın küpeler bulundu. Çirçik Nehrinin sağ kıyısında Çinaz
şehrinde 1961 yılında, emsalsiz bir gümüş para hazinesi ele geçti. Urtasaray
Köyünün yakınlarında 1940’da, tunç hançere rastlandı. Urtaul Köyün ün
civarında Taşkent kanalı bölgesinde, demir eşyalar madeni paralar, gümüş
bilezikler ele geçti.
Angren şehrinin kuzey-doğu ucunda, Ahangararan Nehrinin sağ
kıyısındaki Namulıg şehrinin kalıntılarında maden ocakları, paralar ve takılar
bulunmuştur. Baksuk köyünde 11 cm yükseklikte dört kenarlı ve kulaklı, tapası
olan baş tarafı aşağıya doğru genişleyen tunç bir balta bulundu. Dukent
yerleşim yerinde iki adet büyük gümüş burma bilezik ele geçti. Bileziklerin
ağırlıkları 100 gr ve 70 gr’dır. Samarçuk maden ocağındaki madenlerde altın
198 Buryakov, Kasımov,Rostovtsev, a.g.m., s.42.
137
bulundu. Buluntular VII-XI yüzyıllara aittir. Kızılalma maden ocağında V-XI
yüzyıllara ait altın içeren bir maden mevcuttur.
Goşsay Irmağının yukarısında bulunan eski Kokrel maden eritme
yerinde bakır ve kurşun madenlerinin eritilme kalıntılarına rastlanıldı. Eser VI-
VIII. yüzyıla aittir. Koçbulak Nehrinin yatağında aynı isimli eski maden ocağı
bulunmaktadır. 1962 ve 1966 yıllarında yapılan araştırmalarda madenin altın
içerdiği görülmüştür. Aktaş Dağında bulunan eski Aktaştan maden ocağında
1962’de yapılan araştırmalarda ocaktan bakır, demir, gümüş-kurşun
madenlerinin çıkarıldığı sonucuna varıldı199.
2. Kaşka Derya Nehri Havzasındaki Asker Mezarı
Kaşka Derya’nın orta kısmındaki vadide eski yerleşim yerlerinde
arkeolojik kazılar yapıldı. Kız Tepe adlı yerde V-VI. yüzyıllara ait iskan
mekanlarının kazılarında bir mezara rastlandı. Bu mezar ev yıkıldıktan sonra
yapılmıştı. Tepede bulunan mezarda başı kuzey batıya çevrili ve yüzü sağ
tarafına doğru dönük bir erkek iskeleti vardı. İskeletin yanında demirden
yapılmış eşyalara rastlandı. En çok dikkat çeken iskeletin sağ tarafında duran
kılıç oldu200. Bu kılıç demir şeritten yapılmıştı. Kılıcın başı pek muhafaza
olunmamıştı. Sağ kalan taraf ise 8 cm uzunluğundaydı. Kılıçla sapın bitiştiği
yerde yeşil renkte bir leke mevcuttur. Bu demirin paslanmaması için içine
bakırın karıştırılmış olduğunu gösterir.
199 Buryakov,.Kasımov, M.Rostovtsev, a.g.m., s.42. 200 C.K.Kabanov, “Pogrebenie Voina V Doline R. Kaşka-Darya,” Sovyetskaya Arheologiya, No3, Moskva 1963, s.236.
138
Aynı mezarda demirden yapılmış çubuk, toka ve büyük ihtimalle sapın
parçalarını birleştirmek için kullanılan zikzak şeklinde levha vardı.
10 cm uzunluğundaki çubuğun sap tarafı neredeyse dikdörtgen şeklindeydi,
baş kısmı ise yuvarlaktı. Ortasına yakın bir yerde kare şeklinde bir delik mevcuttu.
Bu eşyanın ne amaçla kullanıldığı bilinmemektedir. Bel hizasında sağ kolun
dirseğinin yanında dizgin parçası bulundu.
İskeletin yanında küçük yüzük şeklinde demir bir halkaya rastlandı. Mezarın
yakınlarında bulunan ancak büyük ihtimalle mezara ait olan hançer ve bıçak
bulunmuştu. Hançerin iki tarafı da keskindir. Kısa ve yuvarlamsı sap kısmı vardı.
Bıçak ince ve uzundu, sırtı biraz kalındı201.
m. Sır Derya’nın Eski Yataklarındaki Buluntular
Sır Derya’nın eski havzalarında bulunan Uygarak tepelerinde yapılan
kazılarda ok uçları ve koşum takımının çeşitli parçaları, M.Ö.VIII-V yüzyıl
başlarına ait eserler bulunmuştur.
n. Ak-Beşim Şehrinde VI -VII Yüzyıla Ait Şatonun Kültür
Kalıntıları
Kuzey Kırgızistan’ın en eski ve büyük kentlerinden biri olan AkBeşim’in
1954’te yapılan incelemelerinde VI.-VII. yüzyıla ait bir surlu-kalenin kalıntılarına
rastlandı202. Kalenin kazıları sırasında dört adet demir eşyası bulundu. Bunlar, iki
tane eğilmiş levha parçası ve ne için kullanıldığı bilinmeyen iki adet dört kenarlı uç.
Bunların dışında tunçtan yapılmış çift vidalı küçük kemer ucu ve yandan sivri
201 Kabanov, a.g.m., s.239. 202 L.P.Kızlasov, “Ostatki Zamka VI-VII v.v. N Gorodithse Ak-Beşim,” Sovyetskaya Arheologiya, No.3, Moskva 1958, s.152.
139
çıkıntısı olan ve askıların takılması için halkası bulunan tunç bir küpe bulunmuştu.
Son bu iki buluntu VI-VII. yüzyıl Altay Türk mezarlarının karakteristik bir
parçasıdır203.
o. Otrar-Töbe Şehrinden ve Otrar Vahasından Erken Ortaçağın Madeni
Paraları (1969-1972 yüzyıl)
Otrar vahasında yapılan kazılarda numizmatik literatüründe daha önce pek
bilinmeyen 12 adet bakır para bulundu.
Paralar anepigrafikti, yani üzerinde hükümdar ismi, basıldığı yer ve tarih
bulunmamaktaydı. Paraların tümünün arka taraflarında sağ yöne doğru yürüyen ve
kuyruğu yukarı kalkık aslan resmi vardı. Ön taraflarında ise, çeşitli tamga işaretleri
bulunmaktaydı. Madenine ve dış görünüşlerine göre bu paraları iki tipe ayırmak
mümkündür.
On örnekten oluşan I. tip paralar, zamanla hemen hemen siyah renge dönen
kırmızımsı bakırdan yapılmışlardı. Paraların iki tarafındaki da çerçeveleri çizgi
şeklindedir. İki örnekte çizgi sadece ön taraflarında arkalarındaki çerçeveler ise
noktalıdır. Ön yüzlerinde üstünde yay olan dikdörtgen şeklinde Kök Türk aile
tamgası bulunmaktadır. Üzerinde büyük kaganın ünvanı olan bu tür paralar Türklere
mahsustur204.
Ancak bu paralar Türk paralarından daha erken tarihlere aittir. Türk paraları
VIII. yüzyıl başlarına ait oldukları için, bulunan bu paraların VII. yüzyıl sonlarında
basılmış olduğunu söylemek mümkündür. Benzer tamga işaretlerini taşıyan paralar
203 Kızlasov, a.g.m., s.157 204 R.Z.Burnaşeva, “Moneti Rannego Srednevekovya s Gorogitha Otrar-Tobe İ Otrarskogo Oazisa 1969-1972 g.g.,” Drevnosti Kazahstana, Alma-Atı, 1975, s. 60-69.
140
AkBeşim, Taraz bölgelerinde de bulunmuştu. Bu olay SırDerya’daki Türk boyların
Yedisu bölgesindeki Türklerle hanedanlık ilişkilerinin bulunduğunu göstermektedir.
Bu I. tip paraların arkalarında sağa yürüyen ve kalkık, sırtının üstünde eğilmiş
kuyruğu olan aslan resmi bulunmaktaydı. Aynı yırtıcı hayvan Türk Çaç (Taşkent) ve
Sırderya’dan komşu hükümdarların tunç paralarının üzerinde de boy göstermektedir.
Ancak Çaç basımlı paralar üzerindeki tamgalar farklılık göstermektedir. Bu da
Taşkent hükümdarlarının Otrar hükümdarlarıyla farklı boylara aitliğin işaretidir205.
Otrar vahasında ve Çaçbölgesindeki paralar üzerindeki aslan resimlerinin
benzerliği SırDerya’da yaşayan farklı Türk boylarının aynı hayvanı sembol
yaptıklarını göstermektedir.
Aslan figürü cesaret ve yiğitlik simgesidir. Büyük ihtimalle de, Türk
askerlerinin savaşçı cesaretini hızlı hareket kabiliyetini temsil etmekteydi.
Birçok Orta Asya hükümdarının ve Yakın Doğu devletlerinin özel ordularının
Türk askerlerinden oluştuğu bilinmektedir.
II. tip SırDerya parası iki örnekten ibarettir. Tunçtan dökülmüş ve iki
tarafında da noktalı çerçeveler bulunmaktadır. Arka taraflarında aynı yırtıcı hayvan,
arslan resmi bulunmaktadır. Ancak daha artistik tarzda ve daha iyi ustalıkla
yapılmıştı. Ön taraflarında Sogdi yazısından izler ve erken Orta Çağın Hive ve
Buhara tunç paralarında çeşitli versiyonları rastlanan tamga bulunmaktadır. Orkun
alfabesinde bu tamga işareti “v” (yumuşak) harfi temsil ediyordu206.
I. tip paralardan farklı tamga işaretlerinin olması, bu II. tip paraların Otrar
vahasının dışından başka hükümdar aileleri tarafından yada yanı darphanede daha
geç dönemlerde basıldığını göstermektedir.
205 Burnaşeva, a.g.m., s.63. 206 Burnaşeva, a.g.m., s.64
141
Paralar genel olarak Otrar-Tube şehrinde ve 10 km etrafında bulunmuştu. Bu
olay, Otrar vahasındaki şehirlerde basılmış olduğu ihtimalini doğurmaktadır. Otrar’ın
Avrupa’dan Orta Asya’ya ve Çin’e giden ticari yolların kesiştiği çok elverişli coğrafi
konumu ve arkeolojik kaynaklar dikkate alındığında VI-VIII. yüzyıla’da Otrar’ın
etraftaki pazarları etkileyen büyük politik ve ekonomik merkez olduğunu ve VII.
yüzyılın sonundan VIII. yüzyıl ortalarına kadar kendi parasını bastığını görmekteyiz.
Otrar’da günlük ticaretin para birimi olarak kullanılan bakır para basılmaktaydı.
Erken ortaçağında bakır, yöresel sanatın ürünü olarak kabul görmekteydi ve kendi
yöresinin dışında satın alma gücünü kaybetmekteydi. Belki de bu sadece yerel
(kırsal) pazarlarla alakalıydı.
Otrar’ın VII-X. yüzyıla büyük politik ve ekonomik merkez olduğunu gösteren
başka erken çağ paraları da vardır. Bunlar 1) VII. yüzyıl ortalarının bilinmeyen bir
Sogd hükümdarın parası.
2) İki adet eski Türk tunç parası. Üzerinde monogramı vardır. Birisi şehir
topraklarında bulundu diğeri; Türkistan şehrinden 30 km doğusunda Çaga Köyün
mezarlığında.
Bu paraların ön taraflarında Sogd yazısıyla yazılan ve “kagan”, “tudun”
anlamına gelen yazılı bir tamga bulunmaktadır207. Etraflarındaki çerçeve çizgi
şeklinde, ortalarında dikdörtgen şeklinde küçük delikler vardır. Arka tarafları
tamamen düz..
Tudun unvanını Türk Çaç hükümdarlarının taşıdığı bilinmektedir. Bu yüzden
bu unvanla paralar Çaç baskısınındır. O.İ.Smirnova’ya göre bu paralar VII. yüzyıl
sonu VIII. yüzyıl başına aittir.
207 Burnaşeva, a.g.m., s.65.
142
3) Eski Türk tunç parası. Çok kötü muhafaza olunmuştu. Arka tarafında
paranın yarısını kaplayan “S”şeklinde olan tamga ve bir yazının izleri vardır. Ön
tarafında sağ yöne doğru yürüyen eyersiz bir at resmi ve Sogdi yazısının izleri
bulunuyor.
Otrar vahasındaki aslanlı paralarla ilgili bilgiler Otrar bölgesinin kendi
paralarını bastırdığı görüşünü desteklemektedir. Erken Orta Çağda para sadece
büyük hükümdarlıklarda bastırılırdı. VI-VIII. yüzyıl.’da Otrar da Sırderya’nın böyle
bir şehriydi. Kanaatimizce, bu yıllarda Otrar, Tarban olarak adlandırılıyordu. Çünkü
“Otrar” ismi ancak IX. yüzyıl kaynaklarında geçmeye başlamıştı208.
VI ile VIII.yüzyıllar arasında Orta Asya’da dolaşımda olan para, külçe
halinde değerli madenler altın ve gümüştü209.
ö. Moğolistan’da yapılan kazılar ve Buluntuları
1889 yılında, Yadrintsev tarafından bulunduğu günden beri dünya ilim
aleminin üzerinde en çok durduğu tarihi kaynakların başında hiç şüphesiz Türklere
ait olan Orkun yazıtlarıdır. Dünyada bir eşine daha rastlanmayan bu iki belli başlı
yazıt, Bilge Kagan ile kardeşi Köl Tigin’in hatırasına dikilmiştir. Bunlardan ayrı
olarak bir de Tonyukuk yazıtları vardır210. Türk dili , tarihi ve kültürünün bugün için
bilinen en önemli kaynaklarıdır. Bu sebeple son yıllarda bölgede çok önemli
araştırmalar yapılıp Türk tarihine önemli katkılar sağlanmıştır. 2000 yılında yapılan
kazıda bir adet altın tabak ve bir adet altın kaşık ortaya çıkarılmıştır.
208 Burnaşeva, a.g.m., s.68-69. 209 S. Divitçioğlu, Kök Türkler (Kut, Küç ve Ülüg), İstanbul 1987, s.260. 210 S. Gömeç, “Bilge Kağan Hazinesi Nasıl Taşındı?”, Orkun Dergisi, sayı:45, İstanbul Kasım 2001, s.22.
143
Resim- 53 2000 yılında Moğolistan’da yapılan kazıdan çıkarılan altın tabak ve
altın kaşık
2001 yılında yapılan kazıların en önemli buluntularından bir tanesi de, Bilge
Kagan’a ait olması kuvvetle muhtemel olan bir gümüş kutu içindeki eşyalardır.
Mezar yapılırken buraya geyik, tas gibi gümüş ve diğer madenlerden yapılma
parçalarda konmuştur. Bu hazine yüzlerce parçadan meydana gelmektedir. Gümüş
kutu ise sandık olarak tahmin edilmektedir. Bu sandığın üzerinde bulunan gümüş
süsler binlercedir. Altın buluntuların yanı sıra demir, bronz ve kurşun parçalar da
mevcuttur. Ağzında kıymetli bir taş taşıdığı düşünülen mitolojik bir kuş tasvirinin
bulunduğu alınlığın etrafında kazıma ve kabartma tekniği uygulanarak işlenmiş
süslemelerden oluşan, tamamı altından bir taç bulunmuştur.
Altın kemer tokaları, tamamı altın elbise kopçaları, giyim kuşama ait altın
nesneler ve altından yapılmış maşrapa, sürahi, tabak gibi kaplar da kazı da ele
geçirilen önemli eserlerdir.
Gümüş eserlerin çoğunluğunu çiçek biçimli süslemeler oluşturmaktadır.
Bulunan sandığa ait olduğu düşünülen bu parçalar yaklaşık 1850 adettir.
144
Resim- 54 2001 yılında Moğolistan’da yapılan kazıdan çıkarılan
Bilge Kagan’a ait eşyalar
Bronz bir geyik heykeli bulunmuştur. Daha önce vurguladığımız üzere Orta
Asya halklarının söylencelerinde geyik ölmez yok olmaz; göğe gider inancı
vardır. Ruhları öteki dünyaya taşıdığına inanmışlardır. Bu sebeple maden
ustaları tarafından sık işlenen bir figür olmuştur.
Resim- 55 2001 yılında Moğolistan’da yapılan kazıdan çıkarılan bronz geyik
ve gümüş kaplar
145
Tabak, maşrapa, kupa ve sürahi gibi çeşitli ritüel kaplar, ve bu kapların
bazılarının içinde değerli madeni nesneler yine bu kazının önemli
buluntularıdır.
Resim- 56 2001 yılında Moğolistan’da yapılan kazıdan çıkarılan gümüş kaplar
D. ORHUN, ALTAY, TANRI DAĞLARI VE FERGANA BÖLGESİ
BULUNTULARINA GÖRE KÖK TÜRK DEVRİ ESERLERİNE GENEL BİR
BAKIŞ
Türk kültür tarihi bakımından en önemli eserler, şüphesiz ki gümüşten
yapılmış, kulplu veya kulpsuz maşrapalardı. Bu maşrapalar, Katanda, Kuray,
Tuyahta kurganlarında ve Kırgız ülkesindeki Kopen’de hep birbirlerine benzer
şekillerde ele geçmişlerdi.
146
Asıl ilginç olan maşrapaların altında Kök Türk yazıları ile kitabelerin mevcut
olması idi. Bu maşrapalara benzer kapları Kök Türk çağı heykellerinin ellerinde
tuttukları kadehler arasında görüyoruz211.
Orta Asya’da ele geçen heykellerin bir başka özelliği birer kemeri ve bu
kemerin yanlarından sarkan birer süs ucu bulunmasıdır. Kayışın üzeri madeni
plakalarla süslenirdi. Sarkan uçların hepsi aynı boyda olmazdı. Bu kemer şekli
Turfan’da ve Avrupa Avarlarında çok yayılmıştı. Altaylarda özellikle Tuva’da
bulunan heykellerde bu kemer uçlarına çok rastlanmıştı. Tuva heykellerinin bu
kemer uçları çok abartılı bir şekilde süslenmiştir. Kuray kurganlarında bulunan bir
kayış ucunda, Kök Türk yazısı ile bir kitabe de vardı. Kemer için “kurşak”
deniyordu212.
a. Küpeler
Küpeleri ancak iki yolla araştırılabiliyor: 1. Heykeller 2. Yer altı buluntuları.
Heykellerdeki küpeler, kulağa takılan bir halka dan ibarettir. Altay bölgesindeki
küpeler ise, daha ziyade halka şeklindeydi.
Kudırge’de bulunan bronz küpeler, Altay bölgesini temsil eden en önemli
eserlerdi. Bu buluntular heykellerdeki küpelere tam olarak benzedikleri gibi, Avar ve
Macar kültürüne ait küpelerin de prototipleri idiler213.
b. Ok Uçları
KökTürk çağına ait, Orkun ve Togle bölgesi ok uçları, ortak olarak “üç
yapraklı” hususiyet gösteriyorlardı.
211 Ögel, İslamiyetten..., s.155. 212 Ögel, İslamiyetten..., s.156. 213 Ögel, İslamiyetten..., s.158.
147
Özellikle tunç ok uçları tarihlendirme için önemli bir kaynak
oluşturmaktadırlar. Bu yüzden kronoloji konularının çalışması sırasında onlara büyük
önem verilmektedir. M.K. Kadirbayev’e göre M.Ö. V. yüzyılda tapalı üç kanatlı ve
üç kenarlı ok uçları hakim olmaya başlamıştır ve bu yüzden saplı şekilli olanlar
eskimişti214. Almatı’ya yakın Besşatır mezarlığında V. yüzyıla. ait saplı ok uçları
bulundu.
Bu VIII. yüzyıl erken Hun (İskit) kültürünün oluşma dönemidir. Büyük
ihtimalle de VII.-VI. yüzyılın ok uçları VIII. yüzyılda yapılmaya başlamışlardı.
Güney Kazakistan’ın Çimkent bölgesindeki JamanTagay mezarlığında 5 saplı ve 3
tane çift kanatlı tapalı ok ucu bulunmuştu. Tahminler buluntular VII-VI. yüzyıl
sınırına aittir215.
Resim- 57 Kök Türk dönemine ait savaş aletleri ve kemer uçları
Taşkent Müzesindeki koleksiyonda bir tane Kök Türk dönemine ait çift
kanatlı ok ucu bulunmaktadır ve en geç VII yüzyıla tarihlendirilmektedir.
214 İ.N.Medvedskaya, “Nekotoriye Voprosi Hronologii Bronzovih Nakoneçnikov Strel Sredney Azii Kazahstana,” Sovyetskaya Arheologiya, No3, Moskva 1972, s.7 215 Medvedskaya, a.g.m., s.84.
148
Bu tip ok uçları Fergana bölgesindeki Ak Tam Mezarlığında Kayrakkum eski
yerleşim yerinde bulunmuştur216.
Tunç Çağının sonunda, VIII. yüzyılda tunç ok uçları çift kanatlı ve tapalı
çıkık ve gizlenmiş kanatlar yaprak şeklinde ve aşağıya doğru eğikti. VII. yüzyıl
tapalı ok uçları daha ağır başlıklarıyla değişmeye başlamışlardı. Saplı ok uçların
sapları daha düz oldu. Üç kanatlı sap ok uçları ortaya çıkmaya başladı.
c. Silahlar
Altay Dağlarında bulunan en eski eğri kılıç Kudırge kurganında bulunmuştur.
Uzun ve eğri bir kılıç olan bu eserin, kabza ve korkulukları daha sonraki Türk
kılıçlarının tam bir proto tipiydi. Kılıcın kını, üç madeni gerdanlıkla tespit edilmiştir.
Orta Asya’da bulunan heykellerin birçoklarının kılıç kuşandıklarını
görüyoruz. Altay, Tuva, Moğolistan ve Issık Göl bölgesinde bulunan heykellerin
hemen birçokları eğri kılıç taşıyorlardı. Bu kılıçlar, kına bağlanmış iki kayışla bel
kemerine bağlanıyordu217.
d. Mızraklar
Kök Türk yazısı ile yazılmış yazıtlarda mızrak anlamına gelen “süngüg”
kelimesine çok rastlıyoruz. Uzun mızrak ucuna yalnızca Altaylardaki Katanda
Kurganında rastlıyoruz. Yenisey’de, Karayüs Sulek kaya resmindeki süvarinin de
uzun mızrağı vardı218.
216 Medvedskaya, a.g.m., s. 87. 217 Ögel, İslamiyetten..., s.159. 218 Medvedskaya, a.g.m., s.88.
149
e. Üzengiler
Kök Türk devrine ait üzengi tipleri başlıca üç kısma ayrılıyorlardı. Bu tasnif,
daha ziyade üzengiye kayışın bağlandığı yere göre yapılmıştı. 1-Üzenginin demirin
yuvarlak bir şekilde bükülmesi ile yapılan halka delikli üzengiler. 2- Kayış
bağlanacak yerleri küçük bir tablo halinde olan üzengiler 3- Kayış bağlanacak yerleri
büyük bir tablo halinde olan üzengiler. Her üç tip üzengiler de Macaristan’daki Avar
ve Macar üzengilerine çok yakın bir şekilde benzemektedirler. Tanrı Dağları ve Çu
vadisinde rastlanmıştır219.
f. At Gemleri
Altay’da bulunan at gemlerinin hepsinin ortası mafsallıydı. Uçları ise halka
şeklinde kıvrılmıştı. Orkun boylarında da bu basit gemlere rastlıyoruz. Altaylarda,
uçlarındaki bu yekpare halkalara iki büyük halka daha asılmıştır. Bu tip gemler
Altaylar’ın kuzeyinde de çok yayılmıştı. Kök Türk çağına ait Kırgız gemlerinin
yanlarında süs çubukları vs vardı. Bu gemler Orhon ve Tula bölgeleri ile Kudırge’de
de görülmüştür220.
g. Demircilik
Demircilik Türkler için kutsal bir iş ve meşgale idi. Kök Türk Devletini kuran
Bumin ve İstemi Kağanların kendi kabilelerinin sanatları demircilikti. Bütün Orta
Asya’yı ellerinde tutan Juan Juan İmparatorluğunun silahlarını bunlar
yapıyorlardı.Demirden yapılmış zırhlar giymekteydiler221.
Demirciliğin Türk toplumunda ne kadar büyük bir önemi olduğunu bugün
bile yaşayan bazı inanışlardan anlamaktayız222.
219 Ögel, İslamiyetten..., s.162. 220 Ögel, İslamiyetten..., s. 162. 221 W. Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, Çev: N. Uluğtuğ, Ankara 1996, s. 37. 222 Ögel, Türk Mitolojisi, C.I Ankara 2003, s. 66.
150
E. TÜRK SANATININ DİNİ BAKIMDAN ANLAMI
Her medeniyette, sanat faaliyetlerinin önemli alanlarında din ile sıkı sıkıya
ilişkiler vardır. Maden sanatının en güzel ve en kaba tasvirlerinin kaynağını,
büyü ile ilgili inanç ve ayinlerde aramak gerekir. Bu eserler yalnız garip ve
benzeri olmayan buluşlar değil, fakat derin anlamlı temsili tasvirlerdir. Taşların
ve madenlerin üzerinde olan yazıların büyük bir kısmını okunmaya başlamıştır.
Uzun senelerden beri, yapılan araştırmalardan olumlu sonuçlar alınmaktadır.
Karanlıkta kalan kısımlar aydınlatılmaya çalışılıyor. Bu konuda tahminler
yapılmaktadır. Arkeolojik bulgular, dinleri tanıtmak konusunda büyük bir
yardım teşkil etmektedir223
Türk sanatını anlayabilmemiz için İslam öncesi dönemde yaşayan Türklerin
inançlarını açıklayan vesikaları temel almak ve yalnız Türk elleri tarafından
yapılan sanat eserlerini incelemek faydalı görünmektedir. Türklerin kabul ettiği
din sayısı oldukça fazladır. Bunun nedeni komşularıyla olan ilişkilerine
bağlıdır. Uzun tarihi temaslar, aynı coğrafi ufuk, yüz yıllar boyunca ve az çok
her yerde aynı tasvirleri yaratmış ve bunlardan eserler meydana gelmiştir.
Hayvan tasvirleri sanatı, bütün Orta Asya’da Çin’den Macaristan’a kadar
mevcuttur.
Hayvan tasviri sanatının yayılması ve devamı sebeplerini “estetik
vasıflarda” değil fakat herkesle olan ortak inançlarda köklerinin araştırılması
223 J. P.Roux, “Türk Göçebe Sanatının Dini Bakımdan Anlamı”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II Kısım I a, 1972, s. 74.
151
gerekir224. Kayalara, birbirini takip eden nesiller, kendi kayıtlarını ilave
etmiştir. Çünkü metinlerin dediği gibi “taş” ebedidir225. Geçmişten gelen
haberler her daim iyi karşılanır. Eserlerin Türklere ait olup olmayışı önemli
değildir; mümkün olan Türklerin buraya gelip, eserlerin yapıldığı yerde
yaşamış olmalarıdır.
Türklerin oturduğu yerler tetkik edilince, mimarilerinin dini ihtiyaçları
karşıladığı görülür226. Bu meskenler bir Kozmik mihver ocaktan yükselerek
üstündeki delikten çıkar. Mesken kapalı bir dünyadır. Himayeci bir kudret olan
eşiğe hürmet edilir ve bu sebeptendir ki, eşiğe ayak basılmazdı. Evin kapısı
dört yönden birine karşı açılır. Hayatın cevheri ile ilgili yapılar olan mezarların
tarzı doğrudan doğruya dinidir. Mezara konan kaplarda gıda maddeleri vardır.
Hayatta kullanılan kapların dinle ilgisi yokmuş gibi görünmesine rağmen,
önemleri az değildir. Zira yemek bile merasimsiz yapılamayan önemli bir iştir.
Kapların üzerinde bulunan şekiller de oldukça önemlidir. Moğol medeniyeti
döneminde, Cengiz Han, kendisine verilen zehirli bir içkiyi içmeye
hazırlanırken, kabının üzerindeki atmaca resmi, içmesine engel olarak hayatını
kurtarmıştı227.
Türklerin maden sanatında önemli bir yer aldıklarını ve yaptıkları insan
tasvirlerinin çok itibar gördüğünü, demirci olarak kazandıkları şöhret ispat
eder. Büyük şerefle ifa ettikleri bu meslek Türklerin tesiri altındaki bölgelerde,
madeni eşyanın sihirli sayıldığını doğrular. Demek ki, madeni maddelerin
224 D. Carter, “The Symbol of the beast”, The animal style of Eurasia. New York 1957, s.9. 225 H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, İstanbul 1936, s.32. 226 Roux, a.g.m., s.75 227 Roux, a.g.m., s.76.
152
hepsi; tahtadan, topraktan, yünden yapılmış eşyadan daha fazla anlam
taşıyordu.
Savaşların ve avların akıbeti silahlara tabidir. Fakat silah, ancak işlemek
kudreti veya arzusu olursa işlenir. Bu sebeple hayvan figürleri ile süslü Ordos
bıçaklarının kam ayinlerinde kullanıldığını söyleyebiliriz. Oyun ve türkü ile
yapılan dini merasimlerde, musiki aletlerin kullanıldığı bilinmektedir. Aynalar
dünyayı ters aksettirirler. Davullarla beraber, aynalar da kamların hizmetinde
bulunurlar. Maskeler şahsiyeti değiştirir ve süslemek için kullanılan diğer
alametler gibi başka bir aleme yol açar ve insan sıfatından çıkmaya imkan
verirler. Maskeler sayesinde, bir at, geyik kadar çabuk koşar veya kartal gibi
uçar. Mezarlardan çıkan maskeler ölünün seyahatini kolaylaştırmaya
yaramaktadır228 Fakat maskeler yalnız cenazeler ile ilgili değildir; bulunan
maskeler aynı zamanda kullanılmıştır. Maskelerin, bir varlığı birkaç yüz sene
sonra başka bir varlık haline sokmakla mükellef bulunduğunu, metinler bize
kesin olarak bildirmektedir.
228 Rice, Les Scythes, Paris 1958, s.162.
153
Resim- 58 IV. Yüzyıl Hun dönemine ait dini amaçlarla kullanılan altından
yapılmış maske
Madeni kemerlerin de, pek iyi bilinmeyen önemli rolleri vardır. Altından,
gümüşten veya tunçtan kemerler yapılmıştır. Haç şeklinde düğmeler ve bunlara
asılan küpe tarzında taslar, muska ve tılsım vazifesi görür229 Yalnız hür kimseler
bunları takabilir. Beyler ibadet ederken kuşaklarını çözerler veya boyunlarına
bağlarlar.
Altay kavimlerinin kültüründe çok rastlanan, kozmik ve hayat ağaçları gibi bazı
dekorların anlamı belli, diğerleri ise daha karışıktır. Çin kaynaklarına inanmak
gerekirse, dolaşık dallar şeklinde süsleme, bulut figürünün zincirleme tekerrüründen
doğmuştur. Fakat Kırgızlarda, bu süsleme şekli koç boynuzlarını hatırlatır; daha
ziyade, daima yenileşen hayatı temsil eder. Mezarlardan çok sayıda çıkan eşyaların
229 Jean Paul Roux, a.g.m., s.76.
154
temsil ettiği Türk inançları ve büyü adetleri, dikilen taşlarda ve büyük kayalar
üzerine çizilmiş resimlerde de görülebilir.
Türk sanatının madeni eserlerinde, bazen insan simalarının maske gibi tasvir
edildiği görülür. Kurt tasvirlerinin geyik boynuzlu olduğu gibi, birleştirildiği
dikkati çekmiştir. Böylece belki taş üzerindeki eserler ile tunçtan yapılan
eserler arasında bir ilişki kurmak mümkün olur.
Resim- 59 Geyik boynuzları olan kurt başı. Çadıra veya at başına konmak üzere
hazırlanmış töz.
Savaş tasvir eden levhalarda, birbirinden çok ayrı cinsten hayvanların bir araya
getirildiğini, hatta bazan insan ile hayvan savaşları tasvir edildiğini; fakat en fazla
yırtıcı hayvan ile kovaladığı avın bir arada bulunduğu sahnelerin tercih edildiğini
biliyoruz. Bu tarz üsluplar Türk efsanelerinin çizdiği tablolara tamamen uymaktadır.
Ara sıra av hayvanı, en önemli kısmı olan başının resmi yapılarak tasvir edilir.
Burada da karşılaştırmalardan neticeler çıkabiliyor. Bazı levhalarda, hayvanların
girift tarzda karışan uzuvlarını fark etmek mümkün değildir. Bu nedenle tam
birleşmeyi daha iyi belirtmek isteği görüldüğünü sanıyoruz. Kapalı bir daire içine
155
yerleştirilmiş hayvan tasvirlerini incelerken bunun cenin hayatını tasvir ettiğini
savunanlar da olmuştur.
Orta Asya Türk mitolojisinde ve dininde ok ile yayın özel bir yeri vardır.
Oğuz Kagan Destanında bu husus açık bir şekilde gözükmektedir. Orta Asya
Türklerinin inancına göre Kutsal alemin kapısı Kutup yıldızıdır, geçit oradan
sağlanabilir. Oğuz Destanına ait bazı yazılarda Oğuz Kagan çocuklarıyla
birlikte avlanırken, çocukların bir yay ile altından yapılmış üç oku buldukları
yazılmıştır. Diğer bazı eserlerde Oğuz Kagan vezirine altın yay ve üç oku verip
bunların yarıya kadar gömülmesini emreder ve ondan sonra üç oğlunu batıya
ve diğer üç oğlunu da doğuya gönderir ve çocuklar yay ile okları bulup
toprağın içinden çıkarıp babalarına getirirler230.
Destan dikkatli okunduğunda Oğuz Kaganının iki yönü gözükmektedir.
Hem kagan olarak toplumun başındadır ve onu yönetir, hem de şamandır,
kutsal alemle ilişki kurar, kutsal alemin yardımını sağlar.
Resim- 60 Altından yapılmış kemer süsü
230 Reşat Atabek, “Eski Türklerde Tuğra, Ok, Yay Sembolü,” Mimar Sinan Üniversitesi Dergisi, S 40, İstanbul 1981, s.38.
156
Orta Asya’da yay ebekuşağına benzetilmiş ve gök kubbesinin bir sembolü olarak
kabullenilmişti.
Ayrıca hakimiyet sembolü olarak da devamlı bir şekilde değerlendirilmişti.
Demir yay, güçlü kuvvetli, başı eğilmez kişiyi açıklamak için kullanılırdı231. Ayrıca
Altay Kamların fala yayla baktıkları ve yayla yağmuru yağdırdıkları anlatılmaktadır.
Yay, bilinç altında beliren dileklerimizin sert bir tarzda dışa çıkışını ve bunu
gerçekleştiren ruhsal gerginliği açıklar.
Okun ise Orta Asya’da özel bir yeri vardır. Milli silahı teşkil etmesi
nedeniyle mitolojilerde sembolik değeri dikkat çekmektedir. Türkler göğe ok
atmak suretiyle Azrail’i korkutarak, hastayı iyileştirebileceklerine inanırlar.
Başkan Kam hastanın başına çağrıldıktan sonra ok atarak hastanın atalarından
yardım isterdi232.
Savunmada, ok ve yaya önem verilmesi doğaldır. Düşmana yaklaşmadan bu
silahla kendini koruma ve muhatabını yok etme olanağını sağlayabilmektedir.
Ayrıca ok ve yayla avlanılabilmektedir. Ayrıca ok ve yayın yardımıyla kutsal
alemden haber gelmekte, kutsal aleme dilekler ulaştırılmakta ve ilişki kurma
olanağı gerçekleşebilmektedir.
Ok ve yayı kendi öz varlığının bir parçası, kendi kişiliğinin ve kudretinin
devamı olarak benimseyen beylerinde en başta ok ve yayı tuğra şeklinde
231 Ögel, Türk..., s.67. 232 O.Turan., “Türklerde Okun Hukuki Sembol Olarak Kullanılması,” Belleten C. IX, s. 303.
157
çizmeye yönelmiş olması toplumun düşünce tarzlarının ve yaşam koşullarının
bir sonucu olarak kolaylıkla değerlendirilebilir233.
F. HAYVAN ÜSLUBUNUN KÖK TÜRK ÇAĞINDAKİ GELİŞİMİ
Bu çağın sanatçısı, günlük hayatta karşılaştığı olayları her gün kullandığı
eşyalara uygulayarak onları süsleme gayesi ile gerçekten değerli eserler ortaya
koymuştur. Hayatlarına bir renk verme çabası içindeydiler. İçinde yaşadıkları
çadırı, savaş ve barış yoldaşı atı ile ilgili bütün eşyalarını , süslemişlerdi.
İnsanla savaş, hayvanla savaş, bozkırın sert ve amansız mücadeleciliği, desen
temalarını mücadele esasına bağlamıştı. Hayvan üslubunun doğuşunun bir
nedenini de burada aramalıyız. Hayvan ve insan arasında adeta bir bağlantı
kurulmuştu. Figürlerin coşkun bir canlılık içinde oluşu, Kamlık uygulaması bir
düzenin etkisi ile meydana gelmiştir.
Hayvan mücadele sahnelerinde özellikle yırtıcı hayvanların çift ya da
tek tırnaklılarla saldırışları büyük canlılık ve hassasiyetle aksettirilmiştir.
Hareketsiz konularda bile olağanüstü canlılık göze çarpar. Tabiata dönük
figürlerin bazen süsleyecekleri eşyanın biçimine sığdırılma çabası içinde
deformasyona uğradıkları ve üsluplaşmanın bağladığı ortaya çıkar. Kök Türk
sanatının amacı, Orta Asya’da yetişen hayvan figürlerini en ifadeli yönden
aksettirmektir. Bir eşyayı süsleme çabası içinde, bazı figürlerin bir biçime ya
da o eşyanın sınırları içinde sığdırılma endişesi o figürün deformasyona
uğramasına sebep olur. Tabiattan alınan biçim, süsleme amacı ile uygulandığı
eşya üzerinde kırpılır, uzatılır, yassılatılır, genişletilir. Örneğin bir geyiğin, bir
233 R. Atabek, a.g.m., s.42.
158
kaplanın sıçrama hareketinin at koşum takımında bulunan süs levhasının içine
sığdırılarak uzatıldığı görülmektedir.
Pars, kaplan, aslan gibi yırtıcı hayvanlar gündüzü, çift tırnaklı hayvanlar
ise (geyik, dağ keçisi, boğa gibileri) geceyi temsil eder. Yırtıcı bir hayvanın,
çift tırnaklı bir hayvana saldırışı ve pençelerini geçirişi figüratif anlamda bir
zaferi gösterir. Tarih boyunca semboller yaşar ve ölürler, burada da aynı durum
tekrarlanmıştır234. Aşağıda bozkır sanatına en çok konu olmuş, onların günlük
yaşamlarını bize aksettiren hayvanları değerlendireceğiz.
Resim- 61 Kemer süsü
1. Türk Sanatında Görülen At Figürlerinin Sembolizmi
Türkler’in at yetiştirmede ve binicilikte en önde gelen toplumlardan biri olduğu
malumdur. Büyük alim Kaşgarlı Mahmud “at Türk’ün kanadıdır” demiştir235. Bu söz,
Türkler’in bu asil hayvana ne gözle baktığını en iyi şekilde ortaya koymaktadır236.
W. Radloff, Halis binici olan Türklerin gerektiğinden çok fazla at beslemesini
234 Diyarbekirli, a.g.e., s.155 235 Sümer, a.g.e., s.1. 236 Sümer, a.g.e., s.1.
159
içinden gelen bir arzu ile izah etmiştir237. Orta Asya’da yaşayan Türk devletleri ve
boyları savaş üstünlüklerini demir silahlarından başka bir de biniciliklerine
borçludur. At, o çağlardan yakın bir geçmişe kadar Türklük niteliğini belirleyen
öğelerden biri olmuştur. Milattan önceki zamanlarda Uralların güneyinde yaşamış
Batı Türklerinin yüzyıllardır insana hizmet eden atı kültür süreci içerisinde ilk
evcilleştirildikleri bugün artık kesin olarak bilinmektedir. Türk ve at bir “kült”, bir
bütündür. O kadar ki, Priscos, “durmak dinlenmek bilmeyen Hun askerlerinin
geceleyin yol alırken at üzerinde uyuduklarını fakat uykuda bile atın başına sahip
olduklarını yazar. Doğu Avrupa’ya kadar yayılmış, hatta zaman zaman ötesine de
uzanmış Türk halklarının uygarlığına tarih biliminde “bozkır kültürü” denilir.
Kısacası, Dede Korkut Oğuz Kagan, Manas ve öteki Türk destanları ile Orkun taş
yazıtlarına da girmiş at, çok kapsamlı Türk kültürünün demirbaş parçalarındandır238.
Hunların sürekli olarak da Altay halkının, sonra da Altaylar ile Sibirya da ki Türk
topluluklarının eski inançlarına göre atın gökler düzeyindeki güneş ülkesinden
geldiğine inanılmıştır. Pazırık kurganlarından çıkan boynuzlu at başlık ve
maskelerine bakılırsa, belki de kurbanlık at giderek ruhları öteki dünyaya taşıdığına
inanılan geyiğin yerini almış olabilir. Orta Asya Türk hikayelerinde küçük ayı burcu
ak ve boz atlar tarafından çekilir239.
237 Radloff, a.g.e., s.431-432. 238 Radloff, a. g. e. , s.287. 239 Radloff, a.g.e., s.289.
160
Resim- 62 At başlığı
Hem bu inançlar nedeniyle hem de av, göç ve savaştaki vazgeçilemez
hizmetlerinden ötürü at, bütün Orta Asya topluluklarının nazarında ölçüsüz bir
değer taşımış, bu hizmetlerini öteki dünya da da sürdürmesi için sahibiyle
birlikte gömülmüştür. Altaylar ile Güney Rusya ovasındaki kurganlardan pek
çok at kadavrası çıktığı gibi, ölüyü atıyla gömmek geleneği de Türkler de çok
eskidir240. Ötüken’de yapılan kazılarda at betimleri çıkmıştır. Hunlar ve
özellikle Altay göçebeleri de atlarını tüm koşumlarıyla gömmüşlerdir. Bu
gelenek Asya Hunlarıda da görülür241. Kök Türkleri yakından tanıyan bir Çin
elçisi VII.yüzyılın ilk çeyreğinde “onların kaderi koyun ve atlara tabidir”
demişti.242.
240 Radloff , a.g.m., s.287-289. 241 Tekçe, a.g.e., s.122. 242 Sümer, a.g.e., .2.
161
İşlenen motiflerde atların yeleleri kesilmiş, kuyrukları da yukarıdan aşağıya
doğru bağlanmış görülmektedir243.
Karadeniz Hunları kadar Orta Asya halklarının at tasvirlerinde yele kesiktir.
Çünkü, dolu dizgin koşan atın sırtından ok atarken biniciye engel olmasın diye
yeleyi kesmek Orta Asya geleneğidir. Bu gelenek uzun süre devam etmiştir.
Demek ki bu atlar binek atıdır.
Hunların yük ve araba atlarını uzun bir yeleyle resmetmeleri de bu görüşü
destekler. Asya Hunları’yla yaptıkları savaşları yansıtan Çin taş oymalarında
Hun atlarının kuyrukları bağlıdır. Bu sürekliliğin devam ettiğini, Kök
Türkler’in kaya resimlerinde görmekteyiz. Atın kuyruğunu kesmek, kimileri de
örmek ya da bağlamak bir yas işaretidir244. Hizmetlerini öteki dünyada da
sürdürmesi için atı ölüyle beraber gömmek geleneği gibi, Saha (Yakut) ve
Altay Türklerinde son zamanlara kadar yaşayan bu gelenek de Orta Asya’dan
Anadolu’ya kadar gelmiştir245. Atların bağlı kuyruklarında aşağı doğru iki ince
uzun, yukarı doğru da kıvrılmış iki kısa çıkıntı vardır. Bu çok ince bir
ayrıntıdır. Bu bilinçli çizim ve dokuma ayrıntısı, Hun topluluklarından
Hunların yurdu Batı Türkistan’da bulunmuş olup da “British Museum” da
sergilenen ve “Oxus – jaxartes (öküz inci) hazinesi” denilen koleksiyona dahil
altın ve gümüşten yapılmış, Pazırık halısıyla yaşıt disk de atların yine halıdaki
gibi topuzla bağlı kuyruklarında aynısıyla görüyoruz. Diskteki atların üzengisi
yoktur.
243 Josef Strzygowski, “Türkler ve Orta Asya Sanatı Meselesi”, Çev. A. Cemal Köprülü, Eski Türk Sanatı ve Avrupa’ya Etkisi, s. 41 244 O. Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1989, s. 1. 245 A. İnan, “Altay Dağlarında Bulunan Eski Türk Mezarları”, Belleten, Sayı 43, 1947.
162
Örülü ya da bağlı at kuyrukları ve bu kuyruklar üzerinde bilinçli bir çizim
ayrıntısı oluşturan açık seçik çıkıntılar yalnızca Orta Asya’daki Türk soyundan
topluluklara özgü olduğu kesinleşmiştir246.
246 Tekçe, a.g.e., s.137.
163
SONUÇ
Bu araştırmamızda Türk sanat tarihinin zeminini hazırlayan Hun öncesi
dönem, Hun ve Kök Türk döneminden örnekler vererek, bozkırda gelişen atlı
kültürün kaynaklarına inmeye çalıştık. Sahanın genişliği ve birçok kavimlerin
istilasına uğramış medeniyetlerin ve sanatların çeşitliliği yüzünden, kaleme alınmış
kitap ve makalelerde, konu genellikle bir bütün olarak ele alınmadığı gibi, bu
döneme ait gün ışığına çıkan eserler ve kazı raporlarının da yeteri kadar
incelenmediğini görmekteyiz. Bu incelememizde; tabiatın oldukça acımasız olduğu
Orta Asya bozkırlarında en eski Türk lehçesini konuşan toplulukların sanatları ile
ilgili son yenilikler ile bulguları kısaca belirtmek suretiyle, Orta Asya kazılarında
gün ışığına çıkan resim ve heykel sanatlarımızın ilk ürünlerini tanıtarak, atlı kültür
mensubu atalarımızın günlük hayatlarında kullandıkları eşyaları ve onları süsleme
gayretlerini değerlendirdik.
Türk kültürüne ve dünya medeniyetlerine çok büyük katkılarda bulunan Kök
Türklerin kurmuş olduğu kaganlık bilindiği üzere Hun devletinin bir devamıdır. Hun
ve Kök Türk kurganlarından çıkan sayısız eserden, tarihte ilk Türk devletini kuran
ve onun mirasçısı olan bu toplulukların, sanat ve kültür yönünden yüksek bir
seviyeye ulaştığı anlaşılmaktadır. Sanat, bir toplumun maddi ve manevi değerlerinin
aynasıdır. Döneme özelliğini veren ise, daha çok maddi kuvvetler olduğunu
görmekteyiz. Bunlar kısaca, ırk, coğrafi şartlar, ekonomik durum ve topluluğun
özelliğinden meydana gelen kuvvetlerdir ki bunun en basit örneklerini, bozkırın
konar-göçer topluluklarında görmekteyiz. Bozkırda yaşadıkları sayısız tehlikelere
karşı kullandıkları savunma silahlarını hayvan figürleriyle bezemişler, barınakları
164
olan çadırlarına şahane halı, kilim, keçe gibi yaygılar sermişlerdir. Elde edilen
bulguları gördükten ve inceledikten sonra, Türk topluluklarına ait el ve maden
sanatlarının fevkalade yüksek bir seviyeye ulaştığını anlamaktayız. Konar-göçer
sanatçı sadece yanında taşıyabileceği ve elinin altında bulundurduğu, daima
kullanabileceği eşyayı süsleme çabasında bulunmuştur. Dokuma, madeni eşyalar, at
ve binicisi için gerekli koşum takımları, silahları, bellerine taktıkları deri kayışların
madeni toka ve plakaları, dokuma ve her türlü eşyalarını dekorlarla süslüyorlardı.
Türk toplumlarında kullandıkları eşyaya renk, biçim ve sevimlilik verme isteği ve
çevrelerini güzelleştirme kaygısı, sanatlarına kişilik kazandırmış ve onu, Çin dahil
olmak üzere komşu ülkelerin sanatlarında büyük etki yaratacak seviyeye
ulaştırmıştır.
Uçsuz bucaksız bozkırlarda konar-göçer bir hayat sürdüren Türklerin,
şehirlere ve tapınaklara dayanan bir sanat anlayışı olamazdı. Yerleşik toplulukların
toprağa bağlılıkları ve inşa ettikleri taştan ya da ahşaptan binalarda oturmaları bu atlı
topluluk için tamamen zıt bir kavramdır. Konar-göçer olan halk her an harekete hazır
bir durumda ve kolayca yer değiştirebilecek bir tezlikte bulunmalıydı.
Bu sebeple atlı kültürde, her eşyanın küçük ve taşınabilir boyda yapıldığını
görüyoruz. Çadırlarını, diledikleri yere kurarak, onun her köşesini ayrı ayrı süsleme
zevkine ulaşmışlardı. Belirtmemiz gerekiyor ki, sanat tarihinde en eski uygarlıklara
ait eserler incelenirken, dar bir çerçeve ve çok az imkanlar içerisinde zamanımıza
kadar gelen malzemelerden yararlanılmıştır. Kurulan şehirler afetler, savaşlar, göçler
sebebiyle büyük tahribat almış ve yıkılmıştır. Dolayısıyla çok fazla incelenememiştir.
Oysa Türklerde durumun tamamıyla farklı olduğunu görüyoruz. Dini anlayışlar
nedeniyle ölülerin atlarıyla ve eşyalarıyla beraber gömülmesi kültür tarihimiz
165
açısından büyük şans olmuştur. Bu sayede eserler çağımıza kadar gelebilmiştir.
Mesela Pazırık, Noin-Ula ve diğer kurganların en büyük özelliği yapımlarından sonra
içlerine kar sularının dolarak içindeki malzemenin günümüze kadar gelebilmesi
sağlanmıştır.
Kurganlardan çıkartılan bulgular üzerinde görülen anlatım zenginliği hiçbir
toplulukta görülmemiş bir çeşitliliği ve sanat anlayışını taşımaktadır.
Orta Asya dediğimiz uçsuz bucaksız topraklarda, yüzyıllar içinde birbirine zıt
iki kültür ve sanatın geliştiği gözlenir. Kuzeyde her an hareket halinde olan göçebe
topluluklara rastlanmakta, güneyde ise su kenarlarında yerleşik toplulukların çok
taraflı uygarlıkları gelişmektedir. Durmaksızın kendini gösteren bu karışık iktisadi
durumun sonucunda ortaya çıkmış ekonomik değişmeler, kültürlerini etkilediği gibi,
sanatlara da yön vermiştir. Fiziksel şartlar yeterli olduğu takdirde, bu değişikliğe
sahne olacak bir bölgeyi bir diğerine tercih etmekteydi. Anladığımıza göre, konar-
göçerlik uzun süre devam eden karışık bir iktisadi durumdan doğmuş ve gelişmiştir.
Sınırlı gelişmeler arasında göçebelere komşu olan yerleşik uygarlıkların etkisi
de görülmüştür. Ancak tesirler tek yönlü olmamış, birbirleriyle devamlı kültür
alışverişinde bulunduklarını kilim, halı, keçe ve madeni eşyaların üzerine yansıyan
figürlerden anlamaktayız. Batı ve güneydeki İran ve Hint’le ilişkiler kurulmuştur.
Karşılıklı etkileşimler iki tarafın sanatına da tesir etti. Özellikle VII ve VIII.
yüzyıllarda yapılan madeni kaplar üzerinde görülen figürlerden bu sonucu
çıkarmaktayız. Atalarımız Çin’e yaptıkları sayısız akınlar sonucunda buralarda yurt
tutmuşlar ve bu ülkede kendi geleneksel sanat davranışlarını sürdürmüşlerdir.
166
Bozkırın kısır bir görünüşü vardı ve burada yaşayanlar bu kısırlıktan
kurtulabilme duygusuyla sanatlarında büyük ilerlemeler kaydettiler. Bunun içinde
her türlü eşyayı süsleme ve hayatlarına bir renk verme çabasına girişmişlerdi. İçinde
yaşadıkları çadırı, savaş ve barış zamanlarında her daim yanında olan atı ile ilgili
bütün eşyalarını, süslemişlerdi. Hayvanlarla ve insanlarla savaş, bozkırın sert iklimi
ve amansız mücadeleciliği, sanatın ana temasını mücadele temeline dayandırmıştı.
Hayvan üslubunun figürlerde çok sık karşımıza çıkmasının sebebi de budur. Bozkırın
göçebe sanatının temelini tabiat ve dinsel inançların oluşturduğunu görmekteyiz.
Eserler üzerindeki figürler hareketli ve dinamiktir. Araştırmamızda görüleceği gibi
kalıntılarıçoğu koşan ve birbirleri ile mücadele içinde bulunan hayvan figürleridir.
Bozkırlı sanatçının her çizgisi, hayat ve hareket dolu olup ritim ve hareketi destekler.
Figürlerin gerçeğe çok yakın tasvir edilmesinin bir sebebi de, eski Türk
inanışlarından kaynaklanmaktadır. Bozkır halkı hayvanlarda görülen üstün
özelliklerin kendilerini yöneten kaganlarda da olması gerektiğine inanmışlardır.
Bunu destanlardan anlamaktayız. İdeal savaşçı tasviri adeta Türk destanlarının
konusunu oluşturmuştu.
Orta Asya’da yaşayan Türk devletleri ve boylarının özellikle Kök Türklerin
demircilikte en üst düzeye ulaştığını incelediğimiz kaynaklarda görmekteyiz. Juan
Juanlara silah yapmışlardır. Savaş üstünlüklerini demir silahlardan başka bir de
biniciliklerine borçludur. Bu sebeple atlarına ait eşyalar sanata fazlasıyla konu
olmuştur. Hayvan figürleriyle süslü eserlerde özellikle yırtıcı hayvanların çift ya da
tek tırnaklılara saldırışları büyük canlılık içinde aksettirilmiştir. Süsleyecekleri
eşyanın çerçevesine sığdırılma çabası içinde figürde bir takım değişiklikler meydana
gelebilmektedir. Bu yerleştirme esnasında, eşyanın oval ya da dairevi biçimine göre,
167
sınırlandırılmış bir resim düzeni ortaya çıkar. Örneğin bir geyiğin, bir kurdun
sıçrama hareketinin at koşum takımında bulunan süs levhasının içine sığdırılarak
uzatıldığı görülmektedir. Türk sanat eserleri arasında bu anlayışta yapılmış birçok
süs levhası ele geçirilmiştir. Bu anlayış öylesine yerleşmiştir ki Orta Çağın sonuna
kadar yapılan eserlerde bu örnekleri görmekteyiz.
Pars, kaplan, aslan gibi yırtıcı hayvanlar gündüzü, çift tırnaklı hayvanlar ise
(geyik, dağ keçisi, boğa vs.) geceyi temsil ederler. Yırtıcı bir hayvanın, çift tırnaklı
bir hayvana saldırışı ve pençesini geçirişi figüratif anlamda bir zaferi aksettirir.
Ayrıca bir aslanın kalbi, bir vahşi erkek domuzun hızı, bir tilkinin kurnazlığı, bir
köpeğin sabrı, bir kartalın avına saldırışı, bir kurdun hırsı bozkır sanatçısını
etkilemiştir. Eserlerine bu figürler konu olmuştur. Maden plakalar, kemerler, günlük
yaşamda kullandıkları tabak, tas, maşrapalar üzerine yapılmış bu konularla ilgili
birçok tasvir vardır. Bu eserlerin birçoğunu Ermitage Müzesi hazinesinde I.
Petro’nun koleksiyonu arasında görmekteyiz. Bu eserlerde Çin ve İran modasının
izlerine de rastlanılmaktadır. Ancak esas konu ve yapılış tekniği tamamen Orta
Asyalı ve Türk-Hun idi.
Tarih boyunca semboller yaşar ve ölürler, burada da aynı durum
tekrarlanmıştır. Bu figürlerin doğuşunu açıklarken, bunların hayati ve dünyevi
ilgilerden yani dini inançlardan doğduğunu belirtmiştik.
Bozkır sanatçısı sık sık tekrarlanan bu kalıplaşmış figürleri, birer sembol
olarak kullanmıştır. Yüzyılların akışı içinde çok uzun süren bir yaşama döneminden
sonra bunların sessizce ortadan çekildiklerine, yani öldüklerine şahit oluyoruz. Bu
sembollerin yerini farklı üsluplar almıştır. Orta Asya’da yapılan arkeolojik
kazılardan (altı, yedi, yüzyıllarda) bu bölgelerde hüküm süren Kök Türk
168
Kaganlığının kültür ve sanatları hakkında bize ayrıntılı bilgiler veren kaya resimleri
gün ışığına çıkarılmıştır. Üslupları aynı bölgelerde bulunmuş gümüş eserlerle, yakın
benzerlikler gösteren Balalık-Tepe ve Pencikent fresklerindeki önemli ayrıntılar;
İslamiyet öncesi maden sanatının, diğer örneklerden kesin olarak ayrılmasına büyük
ölçüde yardımcı olmuştur. Ayrıca farklılalaşan üsluplar hakkında kesin bilgiler
vermektedir.
Sonuç olarak, araştırmamızda Hun ve Kök Türk döneminde incelediğimiz
hayvan mücadele sahnelerinin ustalığının, bu toplulukların tek tanrılı çağdaş dinlere
geçmesi ile mana ve önemini kaybettiğini görüyoruz. Yerleşik uygarlığa
geçişlerinde, mimari anıtların üzerinde farklı süsleyici unsurları kullanmaya
başlayarak sanatlarında yenilikler yapmışlardır. Ana hatlarıyla tanıtmaya çalıştığımız
Hun ve Kök Türk dönemi sanatının, Avrasya bozkırlarında gelişen ilk göçebe
sanatından örnek aldığı kesindir. Araştırmamızda Hun ve Kök Türk sanatı içinde
bahsettiğimiz figürler etkileşimler, elde ettiğimiz materyaller Türk sanatının M.Ö. I.
yüzyıl hatta daha gerilerden itibaren üst düzeye ulaştığını göstermektedir. Bu da
ancak çok büyük bir medeniyetle oluşabilecek bir durumdur. Anlaşıldığı gibi Hun ve
Kök Türk sanatından itibaren günümüze kadar izlediğimiz bu üslup tarzı, dönemler
arasında bir süreklilik arz ettiği gibi, çeşitli Türk toplulukları arasındaki kültür ve
sanat davranışlarının derin bağlılığını da açıkça yansıtmaktadır. Böylece, Hunlardan
başlayarak yüzyıllar boyu devam ede gelen Türk topluluğunun sanatını muhafaza
etmesi, geliştirmesi ve zamanımıza kadar ulaştırması, kültür ve sanat tarihi
çerçevesinde nadir görülen bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır.
169
ÖZET
Yüzyıllar boyunca birçok kültür ve uygarlığın gelişmesine olanak sağlamış
Türk-Hunlar, geniş kitleleri tek bir bayrak altında toplayıp kültürel olarak inkişaf
ettiler. Bu kültürel olgu devam ederek, daha sonra yerini Kök Türklere bıraktı. Kök
Türkler Hunlar gibi asker, teşkilatçı, dinamik ve konar-göçer bir topluluktu.
Hunlardan intikal eden Türk sanatını en üst düzeye çıkardılar.
Son yüz yıl içinde Türk sanatının erken devirlerine ait keşifler büyük ölçüde
artmıştır. Orta Asya’da Türklere ait mezarlar, kurganlar, yazıtlar, anıtlar
keşfedildikçe Türk sanatlarının kaynakları hakkında daha fazla bilgi sahibi olduk.
Orta Asya bozkırlarında en eski Türk lehçesini konuşan toplulukların
sanatları ile ilgili son yenilikler ile bulguları kısaca belirtmek suretiyle, Orta Asya
kazılarında gün ışığına çıkan madenden yapılmış eşyalar ve heykel sanatlarımızın ilk
ürünlerini tanıtarak, atlı kültür mensubu atalarımızın günlük hayatlarında
kullandıkları eşyaları ve onları süsleme gayretlerini değerlendirdik. Bu dönemin
sanatçısı, yeteneklerini her gün kullandığı eşyalara uygulayarak onları süslemek
amacı ile değerli eserler vermiştir.
Hayvanlarla savaş, insanlarla savaş, bozkırın sert iklimi ve amansız kavga,
sanatın ana temasını mücadele temeline dayandırmıştı. Hayvan üslubunun figürlerde
çok sık karşımıza çıkmasının sebebi de budur. Zamanla bu sembollerin yerini farklı
üsluplar almıştır. Bu anlayış iklim ve yaşam şartlarına bağlı olarak değişerek ve
gelişerek devam etmiştir.
170
SUMMARY
Hun Turks formed an union and got together all Turks who had been living
in Central Asia for centuries under an unique flag. After that, Kök Turks took over
that cultural interiance from Hun Turks. Kök Turks were as dynamic, military and
they had raised Turkish Art to highest level so far.
Discoveries of early period of the Ancient Turkish Art escalated in the last
century. We have been learning more about the roots of The Turkish Art as tombs,
monuments and historical inscriptions have been divined by researchers.
We tried to examine the objects having been used by our ancestors and the
way of decorating them through explaning latest inventions about the art of
communities speaking ancient Turkish Dialects.
Artists of that period has created a lot of precious decorative objects that
used in daily life as an example of their talent.
The main theme of Turkish Art lays on a fact with a fight with animals,
humnas and climate conditions. That fact also explains that why we meet with too
many animal figures in the artistic objects.
Briefly, different styles came out instead of ancient symbols changing and
developing according to the social life and climate conditions
171
BİBLİYOGRAFYA
Aitchison, L., A History of Metals, C. I ve II, New York 1960.
Ancient Bronze of Kazakshtan, Alma-Atı 1998.
Ancient Gold of Kazakshtan, Alma-Atı 1998.
Arseven, C. E., “Le Metal”, Les Arts Décoratifs Turcs, İstanbul 1950.
Arseven, C. E., Türk Sanatı, İstanbul 1970.
Akurgal, E., “The Earliest Civilizations of Anatolia”, Treasures of Turkey, New
York 1966.
Aslanapa, O., Türk Sanatı, I. Basım, İstanbul 1972.
Aslanapa, O., Turkish Art and Architecture, London 1971.
Aslanapa, O., Türk Sanatı, İstanbul 1989
Atabek, R., “Eski Türklerde Tuğra, Ok, Yay Sembolü,” Mimar Sinan Üniversitesi
Dergisi, Sayı 40, 1981.
172
Barrett, D, Islamic Metalwork in the British Museum, London 1949.
Barrett, D., “The İslamic Art of Persia”, The Legacy of Persia, Oxford 1953.
Bodur, F., Türk Maden Sanatı, İstanbul 1987.
Buryakov Y. F ., “Eski Gümüş Maden Ocağı Laşkerek” Sovyetskaya Arheologiya,,
No 1. Moskva 1965.
Burnaşeva, R.Z., “Moneti Rannego Srednevekovya s Gorogitha Otrar-Tobe i
Otrarskogo Oazisa 1969-1972 g.g.,” Drevnosti Kazahstana, Alma-Ata 1975.
Buryakov, Y.F., M.R.Kasımov, O.M.Rostovtsev, “Arheologiçeskiye Pamyatniki
Taşentskoy Oblasti”, Sovyetskaya Arheologiya, No 5, Moskva 1963.
Butak, B., Resimli Türk Paraları, İstanbul 1947.
Carter, D., “The Symbol of the Beast”, The Animal Style of Eurasia. New York
1957.
Charriére, G., “L’ Art Barbare Scythe”. De la Siberie ála Mer Noire, Paris 1971
Çandarlıoğlu, G., İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, İstanbul 2003.
173
Çulanov, Y.G., “Noviye Pamyatniki Epohi Bronzi Ferganskoy Dolinı,” Sovyetskaya
Arheologiya, No 4, Moskva 1963.
Çulanov, Y.G., “Goroditshe Ahsıket,” Sovyetskaya Arheologiya, No 3, Moskva
1963.
Çulanov, Y.G., “Nekotoriye Noviye Pamyatniki Severnoy Ferganı, Sovyetskaya
Arheologiya, No 2, Moskva 1967.
Dalton, O, M., The Treasures of The Oxus, London 1964.
Dalton, O., Byzantine Art and Archaeology, Oxford 1972.
Diamond, M., “Recent Accessions in the Near Eastern Collections”, Bulletin of the
Metropolitan Museum of Art, Vol. XXII-3, 1927.
Diamond, M., “Near Eastern Metalwork”, Bulletin of the Metropolitan Museum of
Art, Vol. XXI-8, 1926.
Diamond, M, “A Review of Sasanian and Islamic Metalwork by J. Orbeli in A
Survey of Persian Art”, Art Islamica, vol, VIII, 1941.
Divitçioğlu, S., Kök Türkler (Kut, Küç ve Ülüg), İstanbul 1987.
174
Diyarbekirli, N., “Diyarbakır Müzesindeki Tunç Sfenks”, Türk Kültürü, 7/66,
Ankara 1968.
Diyarbekirli, N., Hun Sanatı, İstanbul 1972.
Eberhard, W., Çin’in Şimal Komşuları, Çev: N. Uluğtuğ, Ankara 1996.
Erginsoy, Ü., İslam Maden Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1978.
Esin, E., “The Hunter Prince in Turkish Iconography”, Asiatische Forschungen,
Band 26, Wiesbaden 1968.
Forbes, R. J., Studies in Ancient Technology, Leiden 1964.
Forbes, R. J., “Extracting, Smelting and Alloying”, History of Technology, C.I,
Oxford 1956.
Gorbuna, N.G., “K İstorii Ferganı V epohu Rannego Jeleza”, Sovyetskaya
Arheologiya, No 4, Moskva 1962.
Gömeç, S., Kök Türk Tarihi, Ankara 1997.
Gömeç, S., ”Erken İç Asya Tarihi Üzerine Bazı Notlar”, Bilge, Sayı 33, Ankara
2002.
175
Gömeç, S., “Bilge Kağan Hazinesi Nasıl Taşındı?”, Orkun Dergisi, Sayı 45,
İstanbul 2001.
Grabar, O., An Introduction to the Art of Sasanian Silver, Michigan 1967.
Griaznov, M., “Südsibirian”, München 1980.
“Hun Öncesi Dönem”, İslamiyet Öncesi Türk Dünyası Kültür Atlası
İnan, A., “Altay Dağlarında Bulunan Eski Türk Mezarları”, Belleten, Sayı 43,
(1947).
Kabanov, C.K., “Pogrebenie Voina V Doline R. Kaşka-Darya,” Sovyetskaya
Arheologiya, No 3, Moskva 1963.
Kadırbayev, M.K., A. N. Maryaşev., “3-iy Sezon Rabot N Karatu” Arheologiçeskiye
Otkrıtiya, 1971, Moskva 1972.
Kızlasov, L.P., “Ostatki Zamka VI-VII v.v. N Gorodithse Ak-Beşim,” Sovyetskaya
Arheologiya, No 3, Moskva 1958.
Kojomberdiyev, İ., “Raskopki Toktogul Skogo Otryada,” Arheologiçeskiye
Otkrıtiya 1971 Moskva 1972.
176
Kozenkova, V.P., Sovyetskaya Arheologiya, No 3, Moskva 1964.
Kozenkova,V.İ., “Pogrebalniye Pamyatniki Fergani Pervih Vekov Naşey eri,”
Sovyetskaya Arheologiya, No 1, Moskva 1966.
Kozenkova, V. P., “Gayrat-Tepe”, Sovyetskaya Arheologiya, No 3, Moskva
1964.
Kuzmina, E.E., “DVA Bronzovih Kelta-Lopatki İz Sobraniya Gos. Ermitaja,”
Sovyetskaya Arheologiya, No.3, Moskva 1961.
László R.,Tarihte Türklük, Ankara 1971.
Litvinskiy, B.A., “Sredneaziatskie Jeleznie Nakoneçniki Strel”, Sovyetskaya
Arheologiya, No 2, Moskva 1965.
Maryon, H., “Metalworking in the Ancient World” American Journal of
Archaeology, C. 53, New York 1949.
Maryon, H., Metalwork and Enameling, New York 1971.
Maryon, H., Plenderleith, J., “Fine Metalwork”, History of Technology, C.I, Oxford
1956.
177
Medvedskaya, İ.N., “Nekotoriye Voprosi Hronologii Bronzovih Nakoneçnikov Strel
Sredney Azii Kazahstana”, Sovyetskaya Arheologiya, No 3, Moskva 1972.
Mellaart, J., Çatalhöyük, a Neolithic Town in Anatolia, New York 1967.
Nemeth,G., Atilla ve Hunları, çev. Şerif Baştav, Ankara 1982.
Orbeli, J., “Sasanian and Early Islamic Metalwork”, A Survey of Presian Art, C. II,
London-New York 1967.
Orkun, H. N., Eski Türk Yazıtları, İstanbul 1936.
“Orta Asya’daki Türk Kağanlığı” Türkler Ansiklopedisi, C. 1, Ankara 2002.
Ögel, B., Türk Mitolojisi, C. I., Ankara 2003.
Ögel, B., İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1988.
Önder, M., “Selçuklu Devri Kadın Başlıkları”, Sayı XIII, İstanbul 1973.
Parr, J. G., Man, Metals and Modern Magic, Cleveland 1958.
Pugachenkova G. A. – L. I. Rempel., Istoriya Iskusstva Uzbekistana, Moscova
1965.
178
Radloff, W., Sibirya’dan I, Çev: Ahmet Temir, İstanbul 1956.
Ràsonyi, L., Tarihte Türklük, Ankara 1971.
Rice, T. T., Les Scythes, Paris 1958.
Roux, J. P., “Türk Göçebe Sanatının Dini Bakımdan Anlamı”, Türk Kültürü El
Kitabı, C. II Kısım I a, 1972.
Saltovskaya, E.D., “O. Rabotah V Severo-Zapadnoy Fergane,” Arheologiçeskiye
Otkrıtiya 1971 Moskva 1972.
Sandham, R., Willmore R. F., Metalwork, London 1962.
Sapmaz, N., “İslamiyetten Evvel ve Sonra Türklerde Kadın Başlıkları”, Mesleki ve
Teknik Öğretim Dergisi, S. 80, İstanbul 1959.
Savage, G., Concise History of Bronzes, London 1968.
Sümer, F., Türkler’de Atçılık ve Binicilik, İstanbul 1983.
Strzygowski, J., “Türkler ve Orta Asya Sanatı Meselesi”, Çev. A. Cemal Köprülü,
Eski Türk Sanatı ve Avrupa’ya Etkisi.
179
Strzygowski, J., Altay-İran, Ankara 1981.
Şer, Y.A., “Pogrebeniye S Konem V Çuyskoy Doline,” Sovyetskaya Arheologiya,
No 1, Moskva 1961.
Tamara, R. T., Ancient Arts of Central Asia, New York 1965.
Tekçe, E.F., Pazırık Altaylar’dan Bir Halının Öyküsü, Ankara 1993.
Terenojkin, A.İ., “Klad Andronovskih Bronzovih Predmetov Is S. Briçmulla Bliz
Taşkenta”, Sovyetskya Arheologiya, No 3, Moskva 1962.
Theobald W., “Technik des Kunsthandwerks im zehnten Jahrhundert, Berlin
1993.
Togan, Z. V., “Türk Sanat Tarihi Araştırmasının Temel Meseleleri” Türk Kültürü
El Kitabı, C. II, Kısım Ia, İstanbul 1972.
Turan., O., “Türklerde Okun Hukuki Sembol Olarak Kullanılması,” Belleten, C. IX
Tolstov, S.P., “Rezultatı İstoriko-Arheologiçeskih İssledovaniy 1961 g. na Drevnih
Ruslah Sır-Daryi,” Sovyetskaya Arheologiya, No 4, Moskva 1962.
Tylecote, R. F., Metallurgy in Archaeology, London 1962.
180
Wulff, H. E., The Traditional Crafts of Persia, Massachusets 1966.
Zadneprovskiy, Y.A., “Türkskiye Pamyatniki v Fergane”, Sovyetskaya
Arheologiya, No1, Moskva 1967.
181
EKLER
182
183
EKLER
Sibirya Sahasında İlk Arkeolojik Merkezler
gy