Upload
others
View
14
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
SABAHATTİN ALİ
25 Şubat 1907 tarihinde Gümülcine / İğridere’de doğdu. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi (1927). Aynı yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu’na öğretmen oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti. 1930 yılı mart ayında yurda döndü. Aydın ve Konya'da öğretmenlik yaptı. Resimli Ay dergisinde öykülerini yayınlamaya başladı.
Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı (1932). Bir yıla hüküm giydi. Konya ve Sinop hapishanelerinde yattı. 1933 yılında memuriyet kaydı silindi. Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümünde çıkarılan afla hapisten çıktı (29 Ekim 1933). Yeniden memur olabilmesi için bağlılığını ispatlaması istendi. Bu amaçla 15 Ocak 1934 tarihli Varlık dergisinde (13. Sayı) "Benim Aşkım" başlıklı, Atatürk'e övgü şiiri yayınladı. Karşılığında MEB Talim Terbiye Dairesi Mümeyyizliğine atandı (30 Eylül 1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuarı'na atandı (1938).
1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko Paşa'daki yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı. Bunlardan birinden yedi ay hüküm giydi. 1948'de Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açıldı. Nakliyeciliğe başladı. 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürüldü. Cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu.
2
Eserleri:
Hikâye Kitapları: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk.
Romanları:Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna.
Şiir:Dağlar ve Rüzgâr
Oyun:Esirler
3
Öykü anlayışı
Sabahattin Ali; Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay,
Kenan Hulusi, Reşat Nuri, Esendal, Sadri Ertem çizgisinde
seyreden Türk öykücülüğünde, ortaya koyduğu ürünlerle
büyük bir sıçrama zemini hazırlamış, önemli bir öncü ve
yol açıcıdır. Onun Türk öykücülüğünde açtığı özellikle iki
temel kanal, pek çok öykücü için bir birikim olmuş,
kendinden sonra gelen pek çok öykücüyü etkilemiştir.
Özellikle “Köy ve köylünün sorunları” ve “cezaevi
gözlemleri” gibi daha sonra Türk öykücülüğünde bir
döneme damgasını vuracak olan temalar ile dönemsel
akımların başlatıcısı ve yol göstericisi olmuştur.
4
“Kanal” Öyküsünün Özeti
İnsanlar Beyşehir Gölü’nün suyunun rengini berrak bilir. Çumra
Kanalı’nın berraklığını da buna bağlarlar. Fakat Konya Ovası’na bu kanalın
suyu ulaşınca su kırmızı bir renge bürünür. Herkes bunu ovanın kırmızı
toprağına bağlar. Oysaki bu kanalın suyunun kırmızı oluşu Dedemköylü
Mehmet’le kardeşinin kanının bu suya karışmasından dolayıdır.
Konya Ovası’nın ufukları mavi değildir sarıdır çünkü bu sarılık Zağar
Mehmet’in benzinin sarılığıdır. Rüzgârın kaldırdığı tozlarla bunun bir
alâkası yoktur.
Zağar Mehmet’le Dedemköylü Mehmet çocukluktan evleninceye kadar
birlikte büyüyen iki dosttur. Zağar Mehmet yirmi yaşını doldurunca hemen
evlenir. Dedemköylü Mehmet’in babası öldüğü için anası, bacısı, bir de on
sekiz yaşında oğlan kardeşi onun başına kalır. Bundan dolayı evlenmesi
uzun sürer. Uzun bir zaman geçtikten sonra Dedemköylü Mehmet ve
kardeşi Mustafa da evlenirler.5
Bir gün Zağar Mehmet, tarlasını kanaldan sularken, arkın
yavaş yavaş boşaldığını, meydana sarı bir çamur tabakası
çıktığını görür. Başını kaldırıp evvela kanala, sonra biraz
yukarıdaki Dedemköylü Mehmet’in tarlasına bakar. Suyu orada
önlediklerini ve kendi tarlalarını suladıklarını görür. Bunun
üzerine küçük çocuğunu gönderir suyun önünü açmalarını ister
fakat Dedemköylü Mehmet ve kardeşinin hiç böyle niyetleri
yoktur. Yaşayabilmek, şu çatlak tarladan bir avuç ekin
çıkarabilmek için birbirleriyle ölüme kadar dövüşmeleri lazım
geldiğini biliyorlar; çünkü bu su kavgasıdır
Zağar Mehmet bir gün sabahleyin erkenden, mavzerini alıp
tarlaya gider. Kuru su yolunun içine yatar. Dedemköylü
Mehmet’le kardeşi tarlada göründükleri zaman beş el ateş
eder ve ikisini kanı Çumra Kanalı’nın sularına karışır işte bu
yüzden Çumra Kanalı’nın suları kıpkırmızıdır.6
Zağar Mehmet koşup gelen karısına, kanalı açmasını, tarlayı
sulamasını, bundan sonra kanalın suyunu kimseye kestirmemelerini,
çünkü yukarı tarlanın artık erkeği kalmadığını söyler ardından köyün
muhtarı ve jandarmayı bekler.
Hapishane yılları başlayan Zağar Mehmet’in benzi sararır işte bu
yüzden Konya Ovası’nın ufukları sapsarıdır. İşin kötü yanı Dedemköylü
bir çoban Zağar Mehmet’le aynı hapishaneye düşer. Bu çoban hep
Dedemköylülerin şarkısını söyler. Ancak ne zaman ki Zağar Mehmet’i
uzaktan görse hemen susar. Çünkü zağar Mehmet’in yüreğinin
dayanmadığını o da bilir. Dedem köylülerin şarkısı şu şekilde sürüp
gider:
Ecel gelir kapımızı dolaşır,
Kara haberimiz köye ulaşır,
Çifte gelin kuzu gibi meleşir.
Yuma hocam, yuma, kanımız aksın,
Dostumuz ağlasın, düşmanlar baksın…7
Çocukluk Arkadaşları
Annesi, Bacısı,
Erkek Kardeşi
Dedemköylü
MehmetZağar Mehmet
İki
Kard
eş
Dedemköylü
Mustafa
Ailesi
KİŞİLER
8
Türü, Teması ve İletisi
“Kanal” olay öyküsüdür. Çünkü olay (Su kavgası)
Konya Ovası’nda (Yer) geçiyor. Kişiler (Dedemköylü
Mehmet, Zağar Mehmet…). Zaman (Dedemköylü
Mehmet’in çocukluğundan ölümüne kadar geçen zaman).
Öykünün teması “yokluk”tur.
“Zağar Mehmet gene bekledi. Tarlasına gitti, dibindeki
çamurlar kuruyup çatlayan su yollarına, sonra yukarı
taraftaki tarlada dolaşan Mehmet’e uzun uzun baktı ve
bekledi. Gökyüzüne baktı, bir bulut aradı ve bekledi…”
paragrafında da görüldüğü gibi bir su bekleyişi var.
İnsanoğlu öyle bir yoklukla karşı karşıya kalır ki en
yakın dostunu dahi vurmayı göze alabilir.9
Dil ve Üslûp
Açık, anlaşılır, sade bir dil
kullanmıştır.
1.Deyimler
Ekmeğini Taştan Çıkarmak: En zor
işleri bile yapıp geçimini sağlayacak
becerilikte olmak, her türlü işi
yapmak. "Ekmeğini taştan çıkaran
insanların arasına katılmakta
gecikmedi."
Birbirine Düşmek: Aralarında
anlaşmazlık çıkıp birbirlerine kötü
bakmaya başlamak.
Medet Ummak: Yardım beklemek.
2.Bilinmeyen Kelimeler
Yuma: Yuvarlak biçimde sarılmış olan
Ecel: Hayatın sonu, ölüm zamanı
Mintan: Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.
Mintanlık: Mintan yapmaya elverişli olan
(kumaş).
Mavzer: Atış hızı dakikada ortalama altı mermi
olan ve orduda kullanılan bir tüfek tipi.
Zebil: 1. Bakımsız, perişan. 2. Yok yere
harcanmış, dökülüp saçılmış. 3. Çok, fazla.
Teessür: Üzülme, üzüntü.
10
Edebi Sanatlar
Gülen yüzler: Mecaz-ı Mürsel (benzetme amacı güdülmeden gülen, neşeli insanlar kast edilmiştir.)
Zavallı ekinler: kişileştirme (acizlik insana has bir özelliktir. Burada ekinlere insana ait bir nitelik verilmiştir.)
Çifte gelin kuzu gibi meleşir: benzetme (hayvanlara ait bir özellik insana aktarılmıştır ve benzetmenin dört unsuru da kullanılmıştır.)=> benzetilen: kuzu, benzeyen: çifte gelin, benzetme edatı: gibi, benzetme yönü: meleşmek.
Ecel gelir kapımızı dolaşır: kişileştirme (soyut bir varlığa insana ait olan dolaşma eylemi yüklenmiştir.)
Yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan sular: kişileştirme (Yüz buruşturmak insana özgü bir davranıştır. Bu hâl sulara nakledilmiştir.)
11
Bakış tarzı
Yazar doğayı kişileştirerek cimri bir insana benzetmiştir. Yazar:
“Bozkırlardan mahsul tırnakla kazıyarak alınır. Sapan işlemez
topraklar devedikeninden ve iki santimlik otlardan başka bir şeyi
üzerlerinde yaşatmak istemezler, susuzluktan yanan göğüslerini,
çırçıplak gökyüzüne açmak isterler.”
“İnsan ellerinin açtığı kanal, bu ovaların yalnız susuzluğunu
artırır. Bulanık ve tembel, sanki buraya geldiklerine kızıyorlarmış
gibi yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan sular, biraz ötede
çatlaklarını -su!- diye bir karış açan toprakları doyurmak değil,
buğuları ve serinlikleriyle olsun avutmazlar. Bir zeytinyağı ırmağı
gibi koyu, sıkıntılı bir akışla sallana sallana geçip giderler.”
ifadeleriyle ekmeği kazanmanın ne kadar güçleştiğini ima etmiştir.12
Anlatıcı
Yazar ilahi bakış açısını kullanmıştır. Yazar Yaşanmış, yaşanan ve
yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların gönlü veya
kafasından geçenleri okumaya kadar uzanır. Anlatıcı, anlattığı olayların
dışında durur, gören durumundadır. Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
“Bu bakış birçok şeyler ve her şeyden evvel, o günden itibaren
aralarında barışması olmayan bir dövüş başladığını söylüyordu. Bu
bakışta kin yoktu, çünkü aralarında kin doğuracak bir şey geçmemişti. Bu
bakışta yalnız toprak ve su kavgasının gölgeleri, insanların içini
kapkaranlık yapan gölgeleri vardı. Hatta ihtimal biraz da teessür vardı:
Yaşayabilmek, şu çatlak tarladan bir avuç ekin çıkarabilmek için
birbirleriyle ölüme kadar dövüşmeleri lazım geldiğini bilmekten doğan
bir teessür.” paragrafında yazar bakışların ne manaya geldiğini bilen
konumda olduğu için hâkim bakış açısı kullanılmıştır.13
Hâkim Olan Duygu
Öyküde hayatın acımasızlığı dile getirilmiştir. İnsan aklına
dahi gelmeyecek şeyleri gün gelir de yapmak zorunda
kalabilir. Hayatta kalma mücadelesi sevilen birçok şeyi
gölgede bırakabilir.
“Bir gün sabahleyin erkenden, mavzerini alıp tarlaya gitti.
Kuru su yolunun içine yattı. Dedemköylü Mehmet’le kardeşi
tarlada göründükleri zaman beş el ateş etti.
Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek
kadar kolay değildir.” Zağar Mehmet en sevdiği dostu olan
Dedemköylü Mehmet’i “yokluktan” dolayı vurmak zorunda
kalmıştır.14
Üslûp
Klâsik öykü biçimini koruyan Sabahattin Ali, nasıl değil neyi anlatması gerektiği üzerine kafa yormuştur. Sabahattin Ali’nin dili, sadece yabancı sözcüklere değil aynı zamanda şive ve ağızlara kapalı, herkesin anlayabileceği bir dildir. Cümleler çoğunlukla, kısa ve anlaşılırdır. Betimlemeler ve sıfat kullanımı sınırlıdır.
Klasik öykü biçiminden saptığı öykülerin de ise ya politik taşlama, kara mizah örnekleri kaleme almış ya da masalsı anlatım biçimleri kullanmıştır. Sabahattin Ali’nin kurduğu sade, kısa cümleler çoğu zaman kolay anlaşılabilme kaygısına yorulmuştur. Oysa anlatılan olayların vuruculuğu ve toplumsal derinliği, öykülerin daha geniş bir bakış açısıyla yorumlamayı zorunlu kılmıştır.
15
Öyküde Zaman
Biyolojik Zaman
Öykü iki Mehmet’in de çocukluk yıllarından başlayarak
gençliğini ve yaşlılığını anlatmaktadır. İnsanın büyüme, olgunlaşma
ve ihtiyarlığı beraber ele alındığı için öyküde biyolojik zaman
vardır denilebilir.
“Dedemköylü Menmet’le Zağar Mehmet kapı bir komşuydular.
Aralarında yaş farkı da yoktu. Küçükken köyün harman yerinde
beraber emeklemişler; sokağın gübreli tozlarında beraber
yuvarlanmışlar; sıska inekleri, ellerinde boylarından büyük bir
değnekle, köyün kıyısından geçen sığırtmaca beraber götürmüşler;
kanalda beraber kurbağa taşlamışlardı…’’ paragrafından
anlaşılacağı üzere öyküde biyolojik zaman vardır.16
Öyküde Mekân
Çumra, Konya iline bağlı Konya Ovası'nda yer
alan bir ilçedir. Mehmet’lerin aralarındaki olayların
geneli bu ilçedeki kendilerine ait tarlalarında
geçektedir. Çumra’da sulama imkânları ve yağışlar
yetersiz olduğu için kurak ve verimsiz toprağa sahip
bir ilçedir. Bu yüzden kurak tarlalar öyküde yaşanan
olayların mekânı olmuştur.
17
Eserin Öykü Geleneği İçerisindeki Yeri
Şairler içinde bulunduğu toplumun sorunlarıyla ilgilenir. Bu sorunları hem dile getirirler hem de kendi ideolojileri doğrultusunda çözüm yolları sunarlar.
Realist sanatçılar, eserlerinde yaşamın gerçeklerini dile getirir.
Yalnızca yaşananın anlatılmasına yönelen gerçekçiler, olaylar ve kişiler karşısında tarafsız davranırlar. Eserlerine kendi duygu, düşünce ve yorumlarını katmazlar. Çünkü realizmde doğayı olduğu gibi kopya etmek esastır.
Kanal adlı öyküde de toplumsal bir sorun olan su, toprak ve kuraklık gibi sorunları dile getirdiği için Sabahattin Ali hem realist hem de toplumcu-gerçekçi bir yazardır. Aşağıdaki alıntıda bunu daha net görebiliriz:
“Bozkırlardan mahsul tırnakla kazıyarak alınır. Sapan işlemez topraklar devedikeninden ve iki santimlik otlardan başka bir şeyi üzerlerinde yaşatmak istemezler, susuzluktan yanan göğüslerini, çırçıplak gökyüzüne açmak isterler.”
Bütün bunlar Sabahattin Ali’nin toplumcu-gerçekçi bir yazar olduğunu göstermektedir. 18
Eserin Öykücünün Yaşantısı ve Biyografisiyle İlişkisi
Ali’nin arkadaşı Mehpare Taşduman’a yazdığı aşağıdaki mektuptan da açıkça anlaşılacağı üzere, Ali uzun bir süre, - belki de evlenene kadar- hep sığınacak birilerini aramış, anne ve kardeş şefkatinden yoksun, sevgisiz kalmış, karşılıksız aşklar yaşamıştır.
Vefasız dostlarının oluşu onun bunalıma düşmesinde en büyük sebeplerin başında geldiği çok büyük bir ihtimaldir. Aşağıda alıntıladığımız mektuptan da Ali’nin oldukça fazla arkadaşı olmasına rağmen, yalnızlık çektiğini anlıyoruz:
“Abla, bütün bunları, bu belki seni hiç alâkadar etmeyecek şeyleri niçin yazdım, bilir misin? Sırf benim deliliklerimin, manasızlıklarımın sebebini anlayasın diye. Halbûki onda birini bile, evet, çektiklerimin onda birini bile söyleyemedim. Ah! Sevgili Ablacığım! Benim yerimde başka birisi olsaydı, bu kadar vukuattan sonra benim gibi yalnız muavenesizlik ile kurtulmaz zincirlere ağlanacak bir deli olurdu. (...) Sana söylememiş miydim ki ben bir ana şefkatini bir kardeş muhabbetini, hulasa candan bir sevgiyi hiç kimsede bulamadım? Sen tahmin etmemiş miydin ki ben bu söylediğim temiz ve hayırlı muhabbetleri sende bulacağımı anlayınca can sıkacak kadar sana sokulacağım? İşte, Ablacığım, yine sana sığınıyorum.“(Ali –Özkırımlı 1968:361)
19
Yukarıdaki bilgiler ışığında Sabahattin Ali’nin Kanal adlı öyküsüne yaşamının tesir ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü öyküdeki şu paragrafta:” İnsan ellerinin açtığı kanal, bu ovaların yalnız susuzluğunu artırır. Bulanık ve tembel, sanki buraya geldiklerine kızıyorlarmış gibi yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan sular, biraz ötede çatlaklarını -su!- diye bir karış açan toprakları doyurmak değil, buğuları ve serinlikleriyle olsun avutmazlar. Bir zeytinyağı ırmağı gibi koyu, sıkıntılı bir akışla sallana sallana geçip giderler.” hayattan yoksunluk, cansızlık, isteksizlik, tükenmişlik gibi duygular seziliyor. Yapılan tek şey insana ait duyguların, özelliklerin, hislerin doğaya aktarılması olmuştur.
20
Sorular
1) 1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko Paşa'daki
yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı. Bunlardan birinden yedi ay hüküm giydi. 1948'de
Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açıldı. Nakliyeciliğe başladı. 1
Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürüldü. Cesedi öldürülüşünden iki buçuk
ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu. “Kuyucaklı Yusuf” adlı romanıyla büyük bir ün kazanmıştır.
Yukarıda hakkında bilgi verilen sanatçımız aşağıdakilerden hangisidir?
a) Yaşar Kemal
b) Orhan Kemal
c) Nazım Hikmet
d) Sabahattin Ali
2) “Ekmeğini taştan çıkarmak” deyiminin anlamını yazınız ve bir örnek cümle veriniz.
(Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak becerilikte olmak, her
türlü işi yapmak. "Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi.")21
3) Kanal adlı öykünün ana düşüncesini belirtiniz.
(İnsanoğlu öyle bir yoklukla karşı karşıya kalır ki en yakın dostunu dahi vurmayı göze
alabilir.)
4) “. Bir gün Zağar Mehmet, tarlasını kanaldan sularken, arkın yavaş yavaş boşaldığını,
meydana sarı bir çamur tabakası çıktığını görür. Başını kaldırıp evvela kanala, sonra biraz
yukarıdaki Dedemköylü Mehmet’in tarlasına bakar. Suyu orada önlediklerini ve kendi tarlalarını
suladıklarını görür. Bunun üzerine küçük çocuğunu gönderir suyun önünü açmalarını ister fakat
Dedemköylü Mehmet ve kardeşinin hiç böyle niyetleri yoktur.”
Yukarıdaki paragrafın anlatımında hangi bakış açısı ağır basmaktadır?
a) Hâkim Bakış Açılı Üçüncü Tekil (O) Anlatıcı (İlahi/Tanrısal bakış açısı)
b) Kahraman Bakış Açılı Birinci Tekil (Ben) Anlatıcı
c) Müşahit/Gözlemci Bakış Açılı (Ben veya O) Anlatıcı
d) Çoğulcu Bakış Açısı ve Anlatıcıları
22
5) Hapishane yılları başlayan Zağar Mehmet’in benzi sararır işte bu yüzden Konya
Ovası’nın ufukları sapsarıdır.
Yukarıdaki cümlede hangi söz sanatına başvurulmuştur? Nedenini açıklayınız?
(Hüsn-i ta’lil sanatı kullanılmıştır. Çünkü Konya Ovası’nın ufuklarının sapsarı olma
nedeni rüzgârın kaldırdığı tozlardır. Fakat anlatıcı bunu Zağar Mehmet’in benzinin
sarılığına dayandırmıştır. Yani bir durumu başka bir nedene bağlama söz konusudur.)
6) Zağar Mehmet’in Dedemköylü Mehmet’i vurma nedeni namus meselesidir. ( ) D/Y
7) ( )Zağar Mehmet gene bekledi( ) Tarlasına gitti( ) dibindeki çamurlar kuruyup çatlayan
su yollarına sonra yukarı taraftaki tarlada dolaşan Mehmet’e uzun uzun baktı ve bekledi( )( )
Yukarıdaki paragrafta ayraç içindeki yerlere uygun noktalama işaretlerini getiriniz.
Cevap [ (“) (.) (,) (.) (“) ]
23
8) “Yazar doğayı cimri bir insana benzetmiştir.” cümlesini ögelerine ayırınız.
Yazar: Özne
Benzetmiştir: Yüklem
Doğayı: Nesne
Cimri bir insana: Dolaylı tümleç
9) Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altı çizili sözcükte yazım yanlışı yapılmıştır?
a) Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti.
b) Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
c) Onu görünce heyecandan eli ayağı dolaşdı.
d) Dün izlediğim filmi Mahmut da izlemiş.
24
10) “ 25 Şubat 1907 tarihinde Gümülcine / İğridere’de doğdu. İlköğrenimini
Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi
(1927). Aynı yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu’na öğretmen oldu. Milli Eğitim Bakanlığı
bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti. 1930 yılı mart ayında yurda döndü.”
Yukarıdaki paragrafta hangi anlatım biçimine yer verilmiştir?
a) Betimleyici Anlatım
b) Açıklayıcı Anlatım
c) Öyküleyici Anlatım
d) Tartışmacı Anlatım
25
dersimiz.com