Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
DIŞ TİCARET - BÜYÜME İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR
İNCELEME: TÜRKİYE ve GELİŞMEKTE OLAN
ÜLKELERDE İHRACATA DAYALI BÜYÜME
HİPOTEZİNİN TESTİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
CANAN ŞENTÜRK
TEZ DANIŞMANI: YRD. DOÇ. DR. LEVENT KÖSEKAHYAOĞLU
ISPARTA, 2007
i
ÖNSÖZ
“Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir…”
J. RISS
Çalışmalarım esnasında, harcadığım emeğin boşa gitmemesi için gerekli olan şeyin süreklilik olduğunu ve süreklilik sağlanamadığında geçmişteki başarıların da kolaylıkla unutulup gideceğini, Jacob RISS’ın doğru adımları inanarak atmanın önemini ifade eden bu cümlelerinde buldum. Çalışmayı tamamlamak için gerekli sabrı ve özveriyi de…
Çalışma sürecim de dahil olmak üzere, yaşamımın bu evresine kadar her türlü yardım, destek ve fedakarlıkları için; en önemlisi de verdikleri bu yaşama sevinci için annem Refia’ya, babam Habil’e, ablam Halime’ye, kardeşlerim Asım ve Enes’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmama yaptığı katkıların ve gösterdiği sabrın yanı sıra konulara ve olaylara yaklaşımım açısından çalışmamı kolaylaştıran danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Levent KÖSEKAHYAOĞLU’na ve bu çalışma da dahil olmak üzere akademik çalışmalarımda ve karşılaştığım her zorlukta ilgi ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Murat Ali DULUPÇU’ya teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca çalışmamın hazırlık süresi boyunca gösterdiği anlayışla katkıda bulunan bölüm başkanım değerli hocam Prof. Dr. Ömer EROĞLU’na ve diğer tüm hocalarıma içten teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmamın yazım aşamasında, verdikleri moral desteği ile en stresli anlarımda bile gülmeyi unutmamı engelleyen arkadaşlarım, H. Verda ZİLAYAZ, Hakan M. KİRİŞ, Onur DEMİREL, Onur SUNGUR, Hidayet KESKİN, Elvan ÖZMAN ve Ceyda ŞATAF’a da sonsuz teşekkürler… İyi ki varsınız…
Canan ŞENTÜRK
(12 Ağustos 2007, Isparta)
ii
ÖZET
DIŞ TİCARET - BÜYÜME İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: TÜRKİYE
VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE İHRACATA DAYALI BÜYÜME HİPOTEZİNİN TESTİ
Canan ŞENTÜRK
Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisat Bölümü Yüksek Lisans Tezi, 139 Sayfa,
Ağustos 2007 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Levent KÖSEKAHYAOĞLU
Dünya’daki tüm kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılması amacına hizmet eden uluslararası ticaretin, II. Dünya savaşı sonrasını kapsayan süreçte küresel dönüşümün bir sonucu olarak, dünya ekonomisinin uzun vadeli büyüme trendine girmesinde gittikçe artan bir katkısı bulunmaktadır. Söz konusu süreç serbestleştirme ve korumacılık politikaları arasında bir hâkimiyet mücadelesine sahne olmuş; ticaretin serbestleştirilmesine taraf olan uygulamaların egemen konuma ulaşmasıyla sonuçlanmıştır.
Çalışmanın inceleme konusu olan dış ticaret ve büyüme arasındaki ilişki, dışa açık politikaları içe dönük politikalara kıyasla daha üstün bir konuma getireceğinden, ‘serbest ticaret’ (ihracata dayalı büyüme) ya da ‘korumacılık’ (ithal ikamesi) tezlerini savunmada büyük önem taşır.
Bu bağlamda, çalışmanın ilk bölümünde, küreselleşme olayları tarafından etkilenen dünya ticaretinin tarihsel süreç içerisindeki seyri, coğrafi dağılımı ve dış ticaretin teorik olarak evrimi üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde büyüme teorileri özetlenmekte ve sanayileşme stratejilerine yer verilmektedir. Ayrıca, üçüncü bölümde yer alan literatür incelemesiyle çalışma, ihracat-büyüme ilişkisinin, son dönemde yapılan ampirik çalışmalarda elde edilen bulgular desteğinde değerlendirildiği bir çalışma olma niteliği taşımaktadır.
Çalışmanın uygulama çalışmasını oluşturan dördüncü bölümde ise, İhracata dayalı büyüme hipotezini test etmek amacıyla, Türkiye ve yedi gelişmekte olan ülke için dış ticaretle (ihracat ve ithalat) milli gelir arasındaki nedensellik ilişkisi Granger nedensellik analizi kullanılarak incelenmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, incelenen sekiz ülkeden Arjantin, Brezilya ve Hindistan için test edilen hipotez desteklenmezken, Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Çin örneklerinde ihracatla milli gelir arasında güçlü bir nedensellik ilişkisi olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Dış Ticaret Teorileri, Büyüme Teorileri, İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi, Granger Nedensellik Testi.
iii
ABSTRACT
AN INVESTIGATION ON THE RELATIONSHIP BETWEEN TRADE AND GROWTH: TEST OF EXPORT LED GROWTH HYPOTHESIS IN TURKEY
AND DEVELOPING COUNTRIES
Canan ŞENTÜRK Süleyman Demirel University, Department of Economics, Master Thesis, 139 Pages,
August 2007 Supervising Professor: Assist. Prof. Levent KÖSEKAHYAOĞLU
International trade, which serves to the aim of using the whole resources of the world more effectively, has got an increasing contribution to the entrance of world economy’s to long-term economic growth trend, as a result of the global change following end of The World War II. This period became the scene of a domination struggle between liberalization and protectionism policies and resulted in the ascending of applications to the dominant position, which are in favour of trade liberalization.
The relationship between trade and growth, which is an object for study, is particularly important in providing arguments for ‘free trade’ (export-led growth) or ‘protectionism’ (import substitution) as presence of any causality between exports and income would imply supremacy of outward looking policies over inward looking policies.
In this context, firstly, this study has investigated improvement and geographical distribution of world trade which is influenced by globalization and summarized evolution of international trade theoretically. In the second chapter, growth models have been summarized and then industrialization strategies explained. Moreover, by the literature survey in the third chapter, this study has got the character of being a work in which the export-growth relationship has been analyzed with the support of findings achieved as a result of recent empirical researches.
In order to test the export-led growth hypothesis, in the fourth chapter, which is case study, the relation between trade (exports and imports) and income for Turkey and seven newly developing countries is examined that using Granger causality analysis. Causality test results indicate that the export-led growth hypothesis is not supported only in cases of Argentina, and Brazil while there is a strong causality running from exports to growth for Turkey, the Czech Republic, Hungary, Poland, India and China.
Key Words: International Trade Theories, Growth Theories, Export-Led Growth Hypothesis, Granger Causality Test.
iv
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ................................................................................................................. i
ÖZET .................................................................................................................... ii
ABSTRACT .......................................................................................................... iii
İÇİNDEKİLER...................................................................................................... iv
KISALTMALAR DİZİNİ ................................................................................... viii
GRAFİKLER DİZİNİ ............................................................................................ ix
ŞEKİLLER DİZİNİ ............................................................................................... x
TABLOLAR DİZİNİ .............................................................................................xi
GİRİŞ
I. Çalışmanın Önemi.................................................................................................1
II. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı.............................................................................2
III. Çalışmanın Varsayım ve Kısıtları........................................................................2
IV. Çalışmanın Yöntemi ...........................................................................................3
BİRİNCİ BÖLÜM
DIŞ TİCARETİN DEĞİŞEN DOĞASI
1.1. Dış Ticaretin Önemi...........................................................................................5
1.2. Dış Ticaretteki Değişim .....................................................................................6
1.2.1. Küreselleşme ve Neoliberal Politikalar (Neoliberalizm) ..............................6
1.2.1.1. Ekonomik Küreselleşme.........................................................................7
1.2.1.2 Dünya Ticaretinde Küresel Değişim ......................................................10
1.2.1.3. Üretimde Küresel Değişim ...................................................................14
1.2.1.4. Finansal Alanda Küresel Değişim.........................................................17
1.2.2. Küresel Rekabet ........................................................................................18
1.2.3. Uluslararası Bloklaşma ve Birleşmeler ......................................................19
1.2.3.1. Makro Düzeyde Bütünleşmeler ve Bütünleşme Türleri .........................20
1.2.3.2. Mikro Düzeyde Birleşmeler (Firma Düzeyinde) ...................................25
v
1.3. Dış Ticaretin Coğrafyası ..................................................................................26
1.4. Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Ticaretin Etkileri............................................29
1.4.1. Gelişmişlik Olgusu....................................................................................29
1.4.1.1. Birleşmiş Milletler Sınıflandırmasına Göre Gelişmişlik Tanımı ............30
1.4.1.2. Dünya Bankası Sınıflandırmasına Göre Gelişmişlik Tanımı..................30
1.4.3. Gelişmekte Olan Ülkelerin Genel Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Özellikleri
...........................................................................................................................31
1.4.4. Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Ticaret.....................................................32
1.5. Dış Ticaret Teorisinin Evrimi...........................................................................35
1.5.1. Klasik Dönem Öncesi Dış Ticaret..............................................................36
1.5.1.1. Merkantilizm ve Dış Ticaret .................................................................36
1.5.1.2. Fizyokrasi ve Dış Ticaret......................................................................38
1.5.2. Klasik Dış Ticaret Teorisi..........................................................................38
1.5.2.1. Mutlak Üstünlükler Teorisi...................................................................40
1.5.2.2. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi .......................................................42
1.5.2.3. MILL ve Klasik Dış Ticaret Teorisine Katkıları....................................44
1.5.3. Neoklasik Dış Ticaret Teorisi ....................................................................44
1.5.3.1. Faktör Donatımı Teorisi........................................................................45
1.5.4. Yeni Dış Ticaret Teorisi ve Alternatif Dış Ticaret Teorileri .......................48
1.5.4.1. Yeni Dış Ticaret Teorisi .......................................................................48
1.5.4.2. Alternatif Dış Ticaret Teorileri .............................................................49
1.6. Değişen Ticaret ................................................................................................52
1.6.1. Endüstri-İçi Ticaret (Intra-Industry Trade).................................................52
1.6.2. Firma-İçi Ticaret .......................................................................................56
İKİNCİ BÖLÜM
BÜYÜME TEORİLERİ VE KALKINMA STRATEJİLERİNİN GELİŞİMİ
2.1. Büyüme Teorisinin Temel Yapı Taşları............................................................57
2.1.1. Klasik Büyüme Teorisi..............................................................................58
2.1.1.1. Smith ve Ricardo’nun İktisadi Büyüme Söylemlerinin Formelleştirilmesi
vi
.........................................................................................................................58
2.1.1.2 Marksist Büyüme Teorisi.......................................................................61
2.1.2. Keynesyen Büyüme Teorisi.......................................................................64
2.1.2.1. Harrod-Domar Büyüme Modeli ............................................................65
2.1.2.2. Cambridge Büyüme Modeli..................................................................70
2.1.3. Neo-Klasik Büyüme Teorisi ....................................................................70
2.1.4. İçsel Büyüme Teorileri ..............................................................................75
2.1.4.1. Romer İçsel Büyüme Teorisi ................................................................77
2.2. Büyüme Teorilerinden Kalkınma Stratejilerine Geçiş.......................................80
2.2.1. Sanayileşme Stratejileri ............................................................................80
2.2.1.1. İthal İkamesine Yönelik Sanayileşme Stratejisi....................................81
2.2.1.2. İhracata Dayalı Sanayileşme Stratejisi ..................................................83
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DIŞ TİCARET VE BÜYÜME İLİŞKİSİ ÜZERİNE LİTERATÜR
ARAŞTIRMASI
3.1. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Test Etmeye Yönelik Ampirik Çalışmalar 98
3.1.1. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Destekleyen Çalışmalar ...................100
3.1.2. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Desteklemeyen Çalışmalar...............102
3.2. Çalışmaları İçeren Özet Tablo........................................................................104
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE İHRACATA DAYALI
BÜYÜME HİPOTEZİNİN TESTİ: GRANGER NEDENSELLİK ANALİZİ
4.1. Dış Ticaret-Milli Gelir İlişkisi Üzerine Değerlendirme...................................108
4.1.1. Teorik Açıdan Değerlendirme .................................................................108
4.1.2. Sayısal Değerlendirme.............................................................................110
4.2. Seçilmiş Ülkelerde İhracat Ve Milli Gelir Göstergeleri ..................................111
4.2.1. Türkiye’de İhracat ve Milli Gelir Göstergeleri .........................................111
4.2.2. Diğer Ülkelerde İhracat ve Milli Gelir Göstergeleri .................................117
vii
4.3. Veri ve Metodoloji.........................................................................................120
4.3.1. Değişkenlerin Durağanlığı.......................................................................120
4.4. Granger Nedensellik Analizi ve Sonuçları......................................................122
4.4.1. Standart Granger Nedensellik Testi: ........................................................122
4.4.2. Granger Nedensellik Testi Sonuçları .......................................................122
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ
5.1. SONUÇ ....................................................................................................... 125
KAYNAKÇA .......................................................................................................129
Ek 1. Dünya Ticaretinin Akışı...............................................................................140
ÖZGEÇMİŞ .........................................................................................................141
viii
KISALTMALAR DİZİNİ
AB : Avrupa Birliği
APEC : Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği
NAFTA : Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması
ECLA : Latin Amerika Ekonomik Konsorsiyumu
GATT : Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması
WTO : Dünya Ticaret Örgütü
DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
DYY : Doğrudan Yabancı Yatırımlar
GOÜ : Gelişmekte Olan Ülkeler
GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH : Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
IMF : Uluslararası Para Fon
GÜ : Gelişmiş Ülkeler
EFTA : Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi
UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı
HDI : Beşeri Kalkınma İndeksi
MÜT : Mutlak Üstünlükler Teorisi
KÜT : Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi
UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı
DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü
TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu
vb. : Ve benzerleri
vd. : Ve diğerleri
yy. : Yüzyıl
ix
GRAFİKLER DİZİNİ
Grafik 1.1. I. Dünya Savaşı Öncesinde Dış Ticaretin ve Üretimin Gelişimi .........11
Grafik 1.2. I. Dünya Savaşı Sonrası Dış Ticaret ve Üretim..................................12
Grafik 1.3. Yıllar İtibariyle Dünya Üretim ve Dış Ticaret Hacmindeki Değişme 14
Grafik 1.4. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde İhracat ve İthalat Hacmindeki
Değişim (%)........................................................................................................32
Grafik 4.1. Türkiye'de İhracatın Gelişimi (1980-2005) ......................................112
Grafik 4.2. Türkiye’de Milli Gelirin Gelişimi (1980-2005)................................116
Grafik 4.3. Seçilmiş Ülkelerde Milli Gelir ve İhracatın Gelişimi .......................119
x
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1. İçsel Büyüme Modelleri (Varsayımlarına Göre) ..................................... 77
Şekil. 2.2. Büyüme Stratejileri ve Ekonomik Performans Arasındaki Nedensellik
İlişkisi.................................................................................................................... 97
xi
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1.1. Yıllar İtibariyle Dünya Üretim ve Dış Ticaret Hacminde Değişim ...13
Tablo 1.2. I. Dünya Savaşı Öncesi Dünya Üretiminin Yüzde Dağılımı ..............15
Tablo 1.4: Ekonomik Bütünleşme Türleri ve Özellikleri....................................25
Tablo 1.5. Bölgelere Göre Uluslararası Ticaret Matrisi (2005, Milyar $) ...........27
Tablo 1.6. Bölgelere Göre Dünya Mal İhracatı (Milyar $, %) ............................28
Tablo 1.7. Bölgelere Göre Dünya Mal İthalatı (Milyar $, %).............................28
Tablo 1.8. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerin Seçilmiş Ekonomik ve Sosyal
Göstergeleri ......................................................................................................31
Tablo 1.9. İngiltere ve Portekiz İçin Karşılaştırmalı Üstünlükler ......................43
Tablo 1.10. Dış Ticaret Teorileri .......................................................................51
Tablo 4.1. Türkiye’de Milli Gelir ve Büyüme (1980–2005).............................115
Tablo 4.2. Diğer Ülkelerde İhracatın Gelişimi (2000–2005) (Milyar $) ...........118
Tablo 4.3. Diğer Ülkelerde Milli Gelirin Gelişimi (2000–2005) (Milyar $) .....118
Tablo 4.4. Durağanlık Analizi, Birim kök (Unit Root) Testi Sonuçları ............121
Tablo 4.5. Granger Nedensellik Testi Sonuçları ..............................................124
xii
1
GİRİŞ
I. Çalışmanın Önemi
Dış Ticaretin büyüme üzerindeki etkisi iktisatçılar arasında uzun süredir
tartışılan bir konudur. Dünyada özellikle de Güneydoğu Asya ülkelerinde korumacı
politikaların terk edilerek dışa açık politikalara yönelim, yaşanan ekonomik
büyümenin temelini oluşturmuştur.
Temel kalkınma politikasında böylesine kökten bir değişimin altında yatan
temel etkenin, ihracatla milli gelir arasında öngörülen güçlü bağlantı nedeniyle, hızlı
ihracat artışlarına paralel olarak milli gelirin de benzer şekilde artacağı beklentisi
olduğu düşünülmektedir. Singapur, Tayvan ve Güney Kore gibi ülkelerin bu
dönemde izledikleri serbest ticaret politikaları sayesinde oldukça yüksek büyüme
hızlarına ulaşması, bu beklentinin başlıca dayanak noktasını oluşturmuştu.
1960’lı yılların başlarından itibaren ‘ithal ikameci’ olarak adlandırılan ve
temelde korumacılığa dayanan politikalar izleyen Türkiye de yaşanan bu değişime
ayak uydurmuş ve 1980’de 24 Ocak Kararları olarak bilinen politikaları uygulamaya
başlamış ve ‘ihracata dayalı büyüme’ modeline geçmiştir.
Sonuç olarak, bu dönemde ihracata dayalı büyüme modeli Türkiye ve pek çok
gelişmekte olan ülke için bir alternatif politika önerisi durumuna gelmiştir.
Büyüme ve uluslararası iktisat literatüründe sıkça tartışılan ‘ihracata dayalı
büyüme hipotezi’nin geçerliliğini Granger Nedensellik Analizi kullanarak test eden
bu çalışmada Türkiye’nin yanı sıra çalışmada Çek Cumhuriyeti, Macaristan,
Polonya, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Çin gibi yeni gelişen ekonomiler
incelenmiş ve ihracata dayalı büyüme stratejilerinin hızla yaygınlaştığı 1980 sonrası
dönem dikkate alınmıştır.
Bu bağlamda çalışmada uygulanan yöntem sayesinde Türkiye, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Çin için İDBH
geçerliliği analiz edilmekle kalmamış aynı zamanda varolan nedenselliğin yönü de
araştırılmıştır.
2
II. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı
Çalışmanın temel amacı, ihracata dayalı büyüme modelinin geçerliliğini
Türkiye ve yedi yeni gelişen ülke için ampirik olarak test etmektir. Bu amaçla,
Türkiye’nin yanı sıra, öncelikle 1990’lı yılların başında köklü bir rejim değişikliği
yaparak piyasa ekonomisine geçen Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya
incelenmiştir. Ayrıca, uzun süredir dışa açık politikalar izleyen iki Latin Amerika
ülkesi olarak Arjantin ve Brezilya ile son dönemde ihracatını hızla artıran ve en hızlı
büyüyen ekonomiler arasında olan Hindistan ve Çin çalışmaya dahil edilmiştir.
Bu amaçla, çalışma dış ticaret ve büyümenin incelendiği iki teorik bölüm;
ihracata dayalı büyüme tezini test etmeye yönelik çalışmalardan elde edilen sonuçları
içeren literatür incelemesi, uygulama ve sonuç bölümü olmak üzere beş bölümden
oluşmaktadır.
Çalışmanın ilk bölümünde küreselleşme olayları tarafından etkilenen dış
ticaretin tarihsel süreç içerisindeki seyri, dış ticaretin gelişiminin hangi nedenlere
dayandırılabileceği, uluslararası entegrasyonların dış ticarete etkisi bağlamında dış
ticaretin değişen doğası üzerinde durulmuştur.
Daha sonra, büyüme teorilerinin temelini oluşturan Klasik Büyüme Teorisi
daha sonra ise sırasıyla Keynesyen, Neoklasik ve İçsel Büyüme Teorileri ile ithal
ikameci ve ihracata dayalı sanayileşme stratejilerinin ana hatlarıyla incelendiği ikinci
bölüm yer almaktadır.
Çalışmanın dördüncü bölümünde 1980-2005 yılları arası dönemi kapsayan
veri seti kullanılarak Türkiye Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Arjantin,
Brezilya, Hindistan ve Çin için İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi test edilmiştir.
Sonuç bölümünde ise tezin teorik kısmı kısaca özetlenmiş ve bulgular
ışığında yorum yapılmıştır.
III. Çalışmanın Varsayım ve Kısıtları
Çalışmanın ilk bölümünde küreselleşmenin tüm boyutlarıyla
incelenmesindeki güçlük ve bunun yanında çalışmanın konusu kapsamına girmemesi
dolayısıyla küreselleşmenin son elli yılda uluslararası ticaret ve finans alanlarında
3
artan önemi de göz önünde bulundurularak, çalışmada küreselleşmenin sadece
ekonomik boyutu ele alınmış diğer boyutları göz ardı edilmiştir. Ayrıca çalışmada
büyüme teorilerine ana hatlarıyla değinilmiştir.
Çalışmada bir diğer kısıt da tezin başlığında da yer alan gelişmekte olan
ülkeler kavramında yer almaktadır. Çalışmanın uygulama bölümünde bu kavramın
kapsadığı tüm ülkelere değil sadece Türkiye ve yedi gelişmekte olan ülkeye yer
verilmektedir.
IV. Çalışmanın Yöntemi
Çalışmanın uygulama bölümünde ihracat ile milli gelir arasındaki ilişkinin
incelenmesinde en sık kullanılan yöntemlerden biri olan “Granger Nedensellik
Analizi” yöntemi kullanılmıştır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
DIŞ TİCARETİN DEĞİŞEN DOĞASI
Küreselleşmenin bütün dünya ülkelerini birleştirerek ekonomi ve ticarette
milli devletlerin etkinliklerinin ve denetimlerinin ortadan kalktığı, uluslararası
şirketlerin belirleyici oldukları, bu suretle uluslar arası bir pazar ortaya çıktığı,
insanların, malların, hizmetlerin ve sermayenin önündeki sınırların ortadan kalktığı,
ulaşım ve iletişimin baş döndürücü hızla geliştiği, teknolojinin dünyanın her yerinde
üretim ve pazarlamaya imkan verdiği gözlenmektedir.
Ayrıca sermaye hareketlerinin yalnızca % 1’inin dünya ticareti için yeterli
hale geldiğinin ortaya çıktığı, hızlanan ve belirleyicilikleri yoğunlaşan bölgesel
birleşmelerden AB, NAFTA ve APEC’in dünya ticaretinin yüzde 90’ını
gerçekleştirdiği, dünya nüfusunun yüzde 30’unun da dünya ekonomisine entegre
olduğu, bölgeler içinde ayakkabıya karşılık otomobil gibi endüstriler arası ticaretin
yerini, otomobile karşılık otomobil gibi endüstri-içi ticaret aldığı, firma-içi ticaretin
de arttığı da söylenebilir.
Bu bağlamda, çalışmanın bu bölümünde küreselleşme olayları tarafından
etkilenen dünya ticaretinin tarihsel süreç içerisindeki seyri, hangi bölgelerde ve
ülkelerde yoğunluk kazandığı, dış ticaretin gelişiminin hangi nedenlere
dayandırılabileceği ve dış ticaretin teorik olarak evrimi üzerinde durulmuştur. Tüm
bunların yanı sıra ileri sürülen teorilerle gerçekleşenlerin ne ölçüde uyuştuğunu
anlayabilmek amacıyla gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerin dünya ticareti ile
bağlantılarına da yer verilmektedir.
5
1.1. Dış Ticaretin Önemi
İktisat biliminin doğuşundan bu yana iktisatçılar işbölümü ve uzmanlaşmanın
yararları ve bunun ülkelerin gelişimi üzerindeki olumlu etkileri üzerinde
durmuşlardır.1 Her ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar, teknik bilgi vb.
bakımından her malın üretimi için yeterli donanıma sahip olmadığı düşünüldüğünde
dış ticaretin bahsedilen ilkenin dünyadaki çeşitli ülkeler arasında uygulanması
anlamına geldiğini söylemek mümkündür.
Dünyadaki bütünleşme ve küreselleşme eğilimleri dış ticaretin önemini son
yıllarda daha da artırmıştır. Dış ticaret ile birbirinden uzak bölgelerdeki üretici ve
tüketiciler ticari faaliyetler aracılığıyla ilişki kurmaktadır. Ticari ilişkiler her şeyden
önce toplumlar arası karşılıklı bağımlılık ve benzeşme yaratmaktadır. Uluslararası
ilişkileri arttırmakta, artan uluslararası ilişkiler de ülkeyi kendi içinde bir dönüşüme
zorlamaktadır. Bununla birlikte dış ticaretini başarıyla sürdüren ülkelerin ulusal
gelirini ve refahını arttırdığı da gözlenmektedir.
Çağdaş iktisat teorisi uluslararası ticaretin her iki tarafa da nasıl fayda
getireceğini açıklamaktadır. Dış ticaret, ülkelerin belirli malların üretiminde
uzmanlaşmasını sağlayarak, öğrenmeyi ve ürün hakkında yeni buluşları
hızlandırmakta; ülkelere ölçek ekonomilerinden faydalanma imkanı vermekte, ayrıca
dünya üretim kaynakları, işgücü ve zamanın da etkin kullanımını sağlamaktadır.
Bununla birlikte dış ticaret, küresel pazarlarda alıcı ve satıcıların en iyiyi aramalarına
da imkan tanımaktadır.2
Dış ticaretin bahsedilen bu faydaları özellikle küçük ekonomiler için daha
önemlidir. Bu tür ekonomiler sade yurt içinde ürettiklerini tüketmeye zorlandıkları
takdirde, bilim, teknoloji, yönetim ve finansal düzenlemeleri doğru zamanda doğru
şekilde yapma konusundaki başarısızlıkları da dikkate alındığında, uzmanlaşmayı
yüksek düzeyde sürdüremeyecek; daha az çeşit ürünü daha yüksek fiyata tüketmek
zorunda kalacak ve bu da refah düzeyini olumsuz yönde etkileyecektir.
1 Dış ticaretin önemini belirten görüşlere tarihsel bir perspektiften bakıldığında bu konudaki görüşlerin
300-400 yıl öncesine kadar dayandığı; fakat bugünkü teorinin temellerinin A. Smith tarafından oluşturulduğu bilinmektedir.
2 TAYLOR, T., (Çeviren: F.B. ÖZGEN ve A. YENİPAZARLI), “The Truth About Globalization”, Liberal Düşünce, Yıl:7, Sayı:27, 2002, s.4.
6
1.2. Dış Ticaretteki Değişim
Dış ticaretteki değişim teorik açıdan ele alındığında iktisat teorisinin
gelişimine benzer bir nitelik taşımaktadır. Sermaye hareketlerinin dışlandığı tam
rekabetin baz alındığı, iki mallı ve iki faktörlü ve hatta iki ekonomili bir dünya
varsayımına dayalı, uluslararası ödeme sisteminin bulunmadığı klasik dış ticaret
teorisi üzerine inşa edilen uluslararası iktisat küreselleşme karşısında kabuk
değiştirme sürecine girmiştir.3
1.2.1. Küreselleşme ve Neoliberal Politikalar (Neoliberalizm)
Günümüzde “evrensel köy” ya da “yeni dünya düzeni” gibi deyimlerle
gündeme getirilen küreselleşme konusunda sosyal bilimlerin farklı dallarında farklı
tanımlamalar yapılmakla birlikte tanımın özellikle ekonomik boyutu ön plana
çıkmaktadır.
Küreselleşmenin ivme kazanmasında önemli roller üstlenen kuruluşlardan
biri olan IMF’in 2002 yılında yayınladığı “World Economic Outlook” raporunda
küreselleşme en temel haliyle “ticaret ve finansın entegrasyonu” olarak
tanımlanmaktadır.4 Dünya Bankası ise “Globalization Growth and Poverty” adlı
raporda küreselleşme sürecini “dünyadaki ekonomilerin ve toplumların süre giden
bütünleşmesi” olarak tanımlamaktadır.5
Bir başka açıdan küreselleşme dünyadaki birçok ekonomik, politik, finansal,
ulusal güvenlik, çevresel, sosyal, kültürel ve uluslar arası teknolojik bağlantıları
piyasalar ve bireyler yoluyla sağlayan, kıtalararası ulaşım ve iletişim mesafelerini
azaltan bir ağ olarak tanımlanmaktadır.6
Küreselleşme üzerine yapılmış olan tanımlamaları benzer şekilde çoğaltmak
mümkün olmakla birlikte dünyadaki ekonomik ve sosyal yönden meydana gelen bir
3 DULUPÇU, M.A., “Küresel Rekabet Gücü Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”, Nobel Yayın
Dağıtım, 2001, s.55. 4 IMF, World Economic Outlook, Eylül 2002, s.108. 5 The World Bank, “Globalization, Growth, and Poverty: Building an Inclusive World Economy
Paul Collier, David Dollar, Oxford University Press, 2002, s.iii. 6 MUTER, N., T.,ÖZDİL ve C., YILMAZ, “Globalleşmenin Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerindeki
Etkileri”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yayınları:29, Kongreler Dizisi:3, Mayıs, 2002, s.240.
7
dizi değişimin doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir süreçtir diyebiliriz. Bu süreç
geçmiş dönemlerde ortaya çıkan gelişmiş-azgelişmiş ülke ve merkez-çevre ülke
ayrımlarını bir ölçüde anlamsızlaştırmıştır. Emeğin işbölümünü dünya ölçeğine
yaymış, coğrafi anlamda iktisadi faaliyetleri yeniden organize etmiştir.
Küreselleşmeyle birlikte sanayi iktisadi anlamda gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan
ülkelere kaymış, “dünya ürünleri” oluşturulmuş ve aynı ürünün birçok ülkede
tüketilebilmesi sağlanmıştır.7
Küreselleşme olgusunun arkasındaki iki temel etkenden ilki teknolojik
gelişmelerin iletişimde yarattığı baş döndürücü devrim; diğeri ise “serbest piyasa
ekonomisi” felsefesinin genel kabul görmesidir.8 Hirst ve Thompson’a göre,
“gerçekten küreselleşmiş bir ekonominin yokluğunda küreselleşmenin kültürel ve
siyasal alandaki etkisi geçici ve daha az tehdit edici olacaktır”.9 Dolayısıyla
küreselleşmenin son elli yılda uluslararası ticaret ve finans alanlarında artan önemi
de göz önünde bulundurularak, çalışmada küreselleşmenin sadece ekonomik boyutu
ele alınacaktır.
1.2.1.1. Ekonomik Küreselleşme
Ekonomik küreselleşme, kapitalist üretim sisteminin ortaya çıkışı ve özellikle
sanayi devrimi sonrası dönemde dünya ticaretinin serbestleştirilmesi ilkesi üzerine
kurulmuş ve liberal ideolojinin ekonomi alanındaki uygulamalarını kavramlaştırmış
bir harekettir. Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği’nde ilk kuramsal temellerini
attığı hareketin çıkış noktası uluslar arasındaki serbest ticaretin ulusların refahını
arttıracağı hipotezidir.10
Ekonomik küreselleşme teknolojik devrimle birlikte, özellikle II. Dünya
Savaşı sonrasında, GATT, WTO ( World Trade Organization) ve IMF (International
Monetary Fund) gibi uluslararası kuruluşların çabalarıyla dünya ekonomisinde
sağlanan liberalleşme hareketleri, ülkelerin hızlı ve sürdürülebilir ekonomik
7 GÖKAL, İ., “Globalleşme”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:7, Ekim, 1997, s.45. 8 KAZGAN, G., “Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen”, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2000, İstanbul, s.21,22. 9 HIRST, P. ve G. THOMPSON, “Küreselleşme Sorgulanıyor”, Dost Kitabevi, 2003, s.28. 10 ATEŞ, D., “Küreselleşme: Ne Kadar Tek Boyutlu?”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 7:1, 2006, s.30.
8
kalkınmayı gerçekleştirmede piyasa ekonomisinin önemini kavramaları, uluslararası
firmaların sınır-ötesi satış yapma ve maliyeti düşürmek amacıyla daha ucuz kaynak
sağlama istekleri gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır11. Neoliberal yaklaşıma
göre piyasa mekanizmasına bırakılan ekonomik küreselleşme dünya refahının
artmasına sebep olmaktadır.12
Dünya ekonomisinin son iki yüzyıllık tarihi boyunca (iktisadi açıdan
değerlendirildiğinde) üç adet küreselleşme dalgası gerçekleşmiştir. İlk küreselleşme
dalgasının 18. yy. sanayi devriminin teknolojik gelişmeleriyle birlikte 1870-1914
arasında dünya mal ve finans piyasalarında görüldüğü söylenebilir.
İkinci küreselleşme dalgası 1950-1980 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu
dönemde zengin ülkeler arasındaki entegrasyon ön plandadır. Avrupa, Kuzey
Amerika ve Japonya GATT (The General Agreement on Tariffs and Trade)
himayesinde bir dizi çok taraflı ticaret liberalizasyonu ile ticari ilişkilerini
düzeltmeye yönelmişlerdir. Yine bu süreçte içe dönük politikalar sonucu gelişmekte
olan ülkelerin çoğunda öncelik mal ihracatına verilmiş sermaye akımları yok
denecek kadar düşük seviyelerde seyretmiştir. 13
1950’li yıllardan itibaren Keynesyen paradigma üzerine oturtulmuş olan
dünya ekonomisi 1970’li yıllarda dengesizlik belirtileri göstermeye başlamıştır. Bu
dengesizliklerin uygulanmakta olan keynesyen politikalara14 bağlı olduğu görüşü
yaygınlaşmaya başlamış ve Krugman (2001)’ın ifadesiyle 1973 yılına gelindiğinde
“büyü bozulmuştur”. 1974 yılına kadar, uygulanmakta olan sabit kur rejimi
sayesinde tüm bu dengesizlikler ulusal ölçekte kalabilmiştir. Petrol krizi ile birlikte
ulusal seyir bozulmuş, tüm dünyaya yansımaları görülmüş ve dünya ekonomisi 30 yıl
öncesine (liberal politikalara) dönüş yaşamıştır. Dünya ekonomisinin içinde
11 AKTAN, Coşkun Can -Hüseyin ŞEN, “Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye”, Türkiye Küçük
ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticileri Vakfı Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Serisi, No: 1, Ankara: Kasım 1999, s. 11.
12 BÜYÜKBAŞ, Hakkı ve Kenan ÖREN, “Küreselleşme, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Sosyal Düzen Arayışı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 13, Yıl: 2005, s.1.
13 The World Bank, 2002, s.4. 14 Keynesyen politikalar siyasi otoriteye kamu harcamalarını genişleterek ekonomiyi sürekli büyüme
ve istihdam düzeyinde tutma görevi yüklemiş ve oluşan enflasyonist baskılar sonucu ekonomide dengesizlikler oluşmuştur.
9
bulunduğu bu dönüşüm daha sonraları “neoliberalizm”15 olarak anılmaya
başlanmıştır.16
Sonuncusu için ise 1980’li yıllarda başlayıp günümüzü de kapsayan bir
dönemi ifade etmektedir. Bu küreselleşme dalgasıyla birlikte uluslararası ticaret
serbestleşmiş; dünya ticareti artmış; serbest piyasa ekonomisi kavramı
benimsenmeye başlanmıştır. Mal, sermaye, hizmet ve işgücünün ülkeler arasında
serbest dolaşımını sağlayan düzenlemeler ağırlık kazanmış, teknolojik gelişme ile
beraber ülkeler arasındaki sınırlar daha az belirgin hale gelmeye başlamıştır. Ve
böylece ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılık daha da güçlenmiştir. Yani
küreselleşme ile birlikte ulusal ekonomilerin üretim yapıları, tüketim kalıpları ve
diğer ekonomilerle bağlantıları önemli ölçüde birbirinden etkilenir bir hal almış ve
dış koşullara duyarlılığı artmıştır.17
Sözkonusu küreselleşme dalgalarını hazırlayan koşullara ve sonuçlarına
baktığımızda; dünyada küreselleşme sürecine yön veren dinamikleri dört ana başlık
altında toplayabiliriz; 18
− Kapitalizmin altın çağı boyunca süren yüksek birikim temposunun
yarattığı aşırı üretime dayalı kriz,
− Söz konusu dönemin sermaye/emek çelişkisine damgasını vuran Fordist
endüstriyel ilişkilerin beslediği kâr sıkışması,
− Uluslararası rekabetin yoğunlaşması,
− Finansal sistemin serbestleştirilmesi sonucu yükselen sermaye ve
spekülatif birikim tercihlerinin sanayi yatırımlarının önüne geçmesi.
15 Neoliberal politikalar hakkında daha fazla bilgi için bkz. CERNY (1993); BROADHEAD (1996);
MARSHALL (1995). 16 AYDIN, M. K., “Sermayenin Küreselleşmesi Kapitalizmin Altın Dönemi’nden Neoliberal Dalga’ya
Uzanan Süreç”, Değişim Yayınları, 2003, s. 61-62. Ayrıca bkz. J. ADDA, 2002, s. 184-185; F. BAŞKAYA, 1997, s. 37.
17 DPT, “Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: Küreselleşme Özel İhtisas Komisyon Raporu”, 2000.
18 YELDAN, E., Neoliberal Küreselleşme İdeolojisinin Kalkınma Söylemi Üzerine Değerlendirmeler, 2002, <http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Praksis-2002.pdf>, (08.02.2007), s.2.
10
Küreselleşmenin ekonomik bir süreç olduğu yaklaşımı ve uygulanan
neoliberal politikalar küresel bir ekonominin temelini oluşturmakta; küresel ticaret,
finans ve üretim sistemlerinin varlığı dünyadaki hanelerin, toplulukların ve ülkelerin
refahını ve kaderini etkilemekte ve coğrafi sınırlar gittikçe anlamsız hale
gelmektedir.19 Bu şekilde küresel ekonominin bütünü oluşturan parçalarının gittikçe
daha fazla entegre olması bu dönüşüm sürecine kendine özgü bir dinamizm
kazandırmaktadır. Bu bağlamda, serbest ticaret kuramı artık dünya ekonomisinin
serbestleştirilmesi ilkesine dönüşmekte ve 1870’lerden beri süregelen küresel
dönüşüm iktisadi alanda kendisini küresel piyasaya yönelik olarak oluşan üretim,
ticaret ve finans alanlarında önemli ölçüde hissettirmektedir.
1.2.1.2 Dünya Ticaretinde Küresel Değişim
Ekonomik küreselleşmenin ilk ve halen devam eden en önemli yönü ticari
faaliyetlerdir. Dış ticaret küreselleşmenin en önemli araçlarından olduğu gibi, aynı
zamanda da bir sonucudur.20 Çünkü ekonomik küreselleşme sürecinin temelinde
dünyanın tek bir pazar gibi faaliyet gösterebilmesi çabası yatmaktadır. Bu sürece
paralel olarak ülke sınırları daha geçirgen hale gelmekte ve uluslararası ticarette
serbestlik artmaktadır.21
Tarihsel açıdan ticaretin dönüşümüne baktığımızda; 1870’lerden Birinci
Dünya Savaşı yıllarına kadar geçen dönemde; ulaşım maliyetlerinde yaşanan düşüş
ve serbest ticaretin etkisiyle dış ticaret hacminde büyük bir patlama yaşandığı
gözlenmiştir. Bu dönem içerisinde mal, sermaye ve işgücü akımları önemli ölçüde
artış göstermiştir. Dünya ihracatı, gelire oranla % 8 artış kaydetmiştir. Toplam işgücü
akımları da bu ilk küreselleşme dalgasında dünya nüfusunun % 10’una ulaşmıştır.22
Yine aynı dönemde İngiltere, ABD gibi ülkelerin, XVIII. yy’a kadar dünya
üretiminin lideri olarak görülen Hindistan gibi ülkeleri geri planda bıraktığı
19 HELD David ve Anthony MCGREW, “Globalization and The Liberal Democratic State”,
Government and Opposition, 1993, 28:2, s.263. 20 DPT, 2000, s.22. 21 TAĞRAF, H., “Küreselleşme Süreci ve Çok Uluslu İşletmelerin Küreselleşme Sürecine Etkisi”,
C.Ü. İktisadi İdari Bilimler Dergisi, Cilt:3, Sayı:2, 2002, s. 34. 22 The World Bank, 2002, s.3.
11
görülmektedir. İmalata dayalı üretimin gelişmiş ülkeler tarafından yapılıp;
hammadde ve temel gıdaların ise yine bu ülkeler tarafından azgelişmiş ülkelerden
ihraç edilmesi, birinci küreselleşme dalgası olarak adlandırılan bu dönemin mal
ticaret kalıbını oluşturmaktadır.
Grafik 1.1. I. Dünya Savaşı Öncesinde Dış Ticaretin ve Üretimin Gelişimi
İhracat Hacmindeki Değişim Üretimdeki Değişim
Kaynak: IRWIN, D.A., “The GATT in Historical Perspective”, The American Economic Review, Vol. 85, No. 2, Papers and Proceedings of the Hundredth and Seventh Annual Meeting of the American Economic Association Washington, DC, Mayıs 1995, s. 324.
Bu dönem sonrasında I. Dünya Savaşı, Büyük Bunalım ve II. Dünya
Savaşı’nı kapsayan tarihlere bakıldığında küresel ekonomi açısından büyük bir
gerileme görülmektedir. Öyle ki, 1940’ların sonlarında dünya ticareti 1870’ler
seviyesine gerilemiştir. 23 Bu gerilemenin nedenleri arasında I. Dünya Savaşını takip
eden yıllarda Batı’da dış dünyaya karşı oluşturulan izolasyon; para piyasalarındaki
dengesizlikler ve II Dünya Savaşı öncesi patlak veren ekonomik bunalım; artan ticari
engeller (korumacılık); 1930’larda faşist bloğun ve 1940’larda komünist bloğun
doğuşu yer almaktadır.24
23 The World Bank, 2002, s.3. 24 FRANKEL, J.A., “Globalization of The Economy”, NBER Working Paper Series, Working Paper
No: 7858, Ağustos 2000, <http:// www.nber.org/papers/w7858>, (01.12.2006), s.5.
12
Grafik 1.2. I. Dünya Savaşı Sonrası Dış Ticaret ve Üretim
İhracat Hacmindeki Değişim Üretimdeki Değişim
Kaynak: IRWIN, D. A., s.324.
GATT’ın imzalandığı 1947’den bu yana, ekonomik anlamda küreselleşmenin
dikkat çeken üç boyutundan (üretim, finans, ticaret) biri olan küresel bir ticaret
sisteminin oluşturulması yönünde önemli mesafe kat edilmiştir. Küresel ticaretin
gelişimine GATT düzenlemelerinin yanı sıra (bir önceki dönemde de olduğu gibi)
iletişim başta olmak üzere teknolojik gelişmelerin önemli katkısı olmuştur. Bu
yıllardan sonra giderek yoğunlaşan dünya ticaretini serbestleştirme eğilimi
günümüzde de önemini sürdürmektedir.25
İkinci Dünya Savaşı sonrası yılları içeren bu dönemde (uygulamaya konulan
düzenlemelerin de etkisiyle) uluslararası ticarette düzenli bir artış gözlenmektedir:
1948’de 60 milyar dolar, 1958’de 110 milyar dolar, 1968’de 240 milyar dolar. Bu
rakamlar uluslararası ticaretin üretim ve bölgesel ticaretten daha hızlı geliştiğini
göstermektedir.26
25 SEYİDOĞLU, s. 189. 26 WENT, Robert, “Küreselleşme Neoliberal İddialar Radikal Yanıtlar”, Çeviren:Emrah Dinç, Yazın
Yayıncılık, Ekim, 2001, s.27.
13
1970’li yıllarda yaşanan kriz ve durgunluk döneminin ardından 80’lere
gelindiğinde dünya ekonomisinde görülen istikrarsızlıklar; dış ticaret artış hızını
yavaşlatsa da büyüme ve ticaret artmaya devam etmiştir.
1980 sonrası dönemde ise daha karmaşık bir yapı mevcuttur. İkinci Dünya
Savaşı’ndan bahsi geçen yıla kadarki süreçte; dünya ticaretinin büyük bir kısmını
gelişmiş ülkelerin kendi aralarında yapıyor olmalarının yanında; uluslararası ticaretin
artış hızında önemli gelişmeler gözlenmektedir.27
Tablo 1’e baktığımızda 1998 yılından günümüze dış ticaret ve üretim
hacimlerinin yüzde olarak değişimini görülmektedir. Üretimin yılar itibariyle artış
trendinde olduğu fakat ticaretteki değişimin üretimdeki değişime oranla daha
düzensiz olduğu görülmektedir.
Tablo 1.1. Yıllar İtibariyle Dünya Üretim ve Dış Ticaret Hacminde Değişim (%)
1988-97 1998-07 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Üretim Hacmi 3.4 4.1 2.8 3.7 4.9 2.6 3.1 4.1 5.3 4.9 5.1 4.9
Dış Ticaret Hacmi 7 6.5 4.5 5.6 12.1 - 3.4 5.3 10.6 7.4 8.9 7.6
Kaynak: IMF, “World Economic Outlook”, 2006, s. 189-217.
27 GÜNSOY, Bülent, Kalkınma Ekonomisi içinde, “Küreselleşme ve Kalkınma”, Ekin Kitabevi,
2004, s.331.
14
Grafik 1.3. Yıllar İtibariyle Dünya Üretim ve Dış Ticaret Hacmindeki
Değişmeler (%)
0
2
4
6
8
10
12
14
1988-1997 1998-2007 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007Toplam Üretim Hacmi Toplam Dış Ticaret Hacmi
Kaynak: IMF, “World Economic Outlook”, 2006.
Artış oranları karşılaştırıldığında son 20 yıl boyunca uluslararası ticaret
üretimdeki artışın önüne geçmiştir. Üretim bu anlamda, mali piyasalardaki
bütünleşme ve karşılıklı bağımlılık karşısında da yenilgiye uğramış, dış ticaret ulusal
ekonominin önüne geçerek uluslararası ekonomik bütünleşme öncelikli konuma
gelmiştir.28
1.2.1.3. Üretimde Küresel Değişim
Ekonomik küreselleşme süreci öncesinde mal ve hizmetler ile üretim
faktörleri ve teknolojinin ülkeler arasında değişimine dayanan ekonomik sistemde
ulus devletlerin iktisat politikaları, ulusal üretim ve finans sistemleri hakimdi. Ancak
ekonomik küreselleşme ile birlikte üretim aşamaları maliyet avantajına bağlı olarak
çeşitli ülkelere dağılmış; küresel sürece dayalı olarak özellikle çok uluslu işletmeler
vasıtasıyla üretimin küreselleşmesi sağlanmıştır. Bu durumun, bazılarının ifade ettiği
gibi ticarete bir alternatif değil, tam tersi uluslararası ticareti artıran bir gelişme
olduğunu belirtmekte fayda vardır.
28 DULUPÇU, M.A., “Küresel Rekabet Gücü Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”, Nobel Yayın
Dağıtım, 2001, s.35.
15
Tanım olarak üretimde küreselleşme şirketlerin sınır ötesi sabit sermaye
yatırımları, sınır ötesi iştirak, fason imalat anlaşmaları vb. yöntemlerle mal ve hizmet
üretim faaliyetlerini kendi ülkeleri dışına yaymalarıdır. Daha açık bir ifadeyle;
üretimde küreselleşme, üretim faaliyetlerinin çeşitli ülkelerle yayılması, üretimin
farklı aşamalarının farklı araçlar kullanılarak farklı ülkelerde yerine getirilmesi
olarak tanımlanabilir. 29
Üretimin küreselleşmesi için dönüm noktası sayılan II. Dünya Savaşı’ndan
önceki dönemde üretimde hacim olarak büyüme gözlenmektedir. 1870-1913
dönemini kapsayan birinci küreselleşme evresinde dünya üretimi yıllık % 3.5
oranında artışla ticaretin ve doğrudan yabancı yatırımların üzerinde seyretmiştir.
Üretim miktarında yaşanan bu hızlı büyümeyle birlikte coğrafi dağılımında yaşanan
değişim de önemlidir (Tablo 2). 1980’lerde İngiltere dünya üretimine en fazla katıyı
sağlayan ülke iken 1913’lere gelindiğinde İngiltere’nin yerini ABD’ye bıraktığı
gözlenmektedir.30
Tablo 1.2. I. Dünya Savaşı Öncesi Dünya Üretiminin Yüzde Dağılımı
ABD İngiltere Almanya Fransa Rusya Diğer Gelişmiş Ülkeler Diğer
1830 2.4 9.5 3.5 5.2 5.6 13.3 60.5
1860 7.2 19.9 4.9 7.9 7.8 15.7 36.6
1913 32 13.6 14.8 6.1 8.2 17.8 7.5
Kaynak: BAIROCH, P. ve R. KOZUL-WRIGHT, s.15.
1860 yılında dünya üretiminde söz sahibi üç ülkenin üretimi toplam üretimin
1/3’ü iken; 1913’te bu oran 2/3’e yükselmiştir. Bu açıdan bakıldığında bu dönemin
sonlarına gelindiğinde dünya sanayi üretiminin merkezinde az sayıda gelişmiş
ülkenin bulunduğunu söylemek mümkündür.31
29 ADDA, J., “Ekonominin Küreselleşmesi”, İletişim Yayınları, 2005, s.87. 30 BAIROCH, P. ve R. KOZUL-WRIGHT, “Globalization Myths: Some Historical Reflections on
Integration, Industrialization and Growth in The World Economy”, UNCTAD Discussion Papers, No:113, Mart 1996, s.15.
31 BAIROCH, P. ve R. KOZUL-WRIGHT, s.16.
16
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bazı ABD şirketlerinin İngiltere ve Batı
Avrupa’ya yayılmasıyla başlangıçta bir Amerikan hareketi olarak değerlendirilen
küresel üretim; 1960’lardan sonra Avrupa ve Japon şirketlerinin deniz aşırı ülkelere
yönelimi ile ilerleyişini sürdürmüştür. Bu tarihlerden sonra özellikle 1970’lerde
yaşanan krizin bu süreci hızlandırdığını söylemek mümkündür.
Bu sürecin gelişimine katkıda bulunan gelişmelere baktığımızda ilk olarak
1970’lerde yaşanan kriz sonucu gelişmiş ülkelerde verimlilik artışının yavaşlamasını
görmekteyiz. Bununla birlikte; Doğu Asya’nın rekabeti, gelişmekte olan ülkelerin
uygulamış olduğu korumacı politikalar, dünya ticaret ve finans piyasalarında yaşanan
bütünleşmeyle sermaye hareketliliğinin artması sonucu faiz ve kur dalgalanmalarının
oluşumu da üretimin küreselleşmesine neden olan gelişmeler olarak sıralanabilir.
Tüm bu gelişmelerden yola çıkarak üretim sürecindeki küresel dönüşümde
öncelikle verimlilikte rekabet edemeyen (batılı) gelişmiş ülkelerin, üretimin
örgütlenme tarzını değiştirdikleri; tüketici ağına hakim olmak için mal
farklılaştırmasına ve kalite standartlaştırmasına gittikleri gözlenmektedir. Ayrıca
yine gelişmiş ülkelerin, iletişim teknolojileri ve taşımacılıkta yaşanan gelişmeler
sayesinde üretimin bazı aşamalarını (niteliksiz) işgücünün bol ve ucuz olduğu
gelişmekte olan ülkelere aktarmaları da süreci devam ettiren bir başka olgu olduğu
söylenebilir.
Küreselleşme sürecinde dikkati çeken önemli noktalardan biri de işte bu
bahsi geçen “üretim faaliyetlerinin dünya coğrafyasına yayılması”nı sağlayan çok
uluslu dev firmaların bu sürecin bir dünya sistemi olarak yerleşmesinde oynadıkları
belirleyici roldür.32
Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) olarak adlandırılan bu işlemin üretimin
küreselleşmesinde olumlu etki yaratabilmesi için öncelikle DYY yapan çok uluslu
şirketin ihracat amacıyla üretim yapması ve üretimde yerli girdi kullanım oranını
arttırması gerekmektedir. Ayrıca ilk yatırımın finansmanında optimal bir yerli-
yabancı kaynak bileşiminin yanı sıra elde edilen karların yeniden yatırıma
dönüştürülmesi de ülke açısından önem arz etmektedir.
32 DPT, 2000, s.3,4.
17
Son yıllarda doğrudan yabancı yatırımlardaki artış hızının dünya ticaretindeki
artış hızının iki katı; dünya GSYİH’sının ise üç katı büyüklüğüne ulaştığı
görülmektedir.33 Ayrıca 1990’lı yılların ortalarından itibaren küresel dış ticaretin
2/3’ünü34 gerçekleştiren çok uluslu şirketlerdeki yoğunlaşma35 uluslararası üretimin
belirli ülkelerde-bölgelerde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır.36 Bu rakamlar
üretimin küreselleşmesi açısından çok uluslu şirketlerin de büyük önem taşıdığını
vurgulamaktadır. Bununla birlikte çok uluslu işletmelerin günümüzde dış ticaretin
önemli bir aktörü haline geldiğini ve dünyanın çeşitli bölgelerine yayılmış
faaliyetleri ile de dünya ticareti içerisinde de önemli bir yer tuttuklarını belirtmekte
yarar vardır.37
1.2.1.4. Finansal Alanda Küresel Değişim
Ticaretteki serbestleşmenin doğal sonucu olarak ülkeler arasında artan
sermaye hareketleri, ulaşım ve iletişim maliyetlerindeki azalmalar, bilgi
teknolojilerindeki ilerlemeler, firmalara neyin nasıl nerede üretileceği ve kime
satılacağı konusunda farklı tercihler sunulabilmektedirler. Dünya ticaretindeki bu
akım 1970’lere gelindiğinde sermayenin gelişmiş ülkelerde artmasına (birikmesine)
neden olmuştur.38
Bu bağlamda finansal küreselleşmeye duyulan ihtiyaç, ticaretin artan
karmaşıklığı karşısında, ekonomik aktivitenin hacmini desteklemek için gereken,
ekonomik büyümenin parasallaşmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Ekonomide küreselleşmenin en yoğun hissedildiği alanlardan birisi de
finansal küreselleşmedir. Gerek gelişmiş ülkelerdeki sermayenin kendisine daha karlı
kanallar araması; gerekse de gelişmekte olan ülkelerin bu sermayeyi kendilerine
33 ADDA, 2002, s.87. 34 <http://www.unctad.org/sections/press/docs/pr0121tur.pdf > (27.11.2006), s.1. 35 “Dünyadaki çok uluslu şirketlerin dördü hariç diğerleri gelişmiş ülkelere ait olan ve toplam çok
uluslu şirket sayısının yalnızca % 0.2’sini oluşturan dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi dünyadaki yabancı bağlı şirketlerin satış hasılatının %14’ünü elde etmekte, varlıklarının %12’sine sahip olmakta ve istihdamın %13’ünü gerçekleştirmektedirler.”
36 AKTAN, C.C. ve İ. Y., VURAL, “Globalleşme sürecinde Çok Uluslu Şirketler”, <http://www.canaktan.org/ekonomi/cok-uluslu/aktan-makale.pdf>, (13.01.2007), s.11,12.
37 TAĞRAF, s.35. 38 MUTER, s.240.
18
çekmek için rekabet etmeleri; finansal işlemleri kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin
de sayesinde finansal işlemlerin hacim olarak artmasına hem de içeriğinin
değişmesine yol açmış; bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan bu gelişmeler süreci
son yıllarda giderek hızlandırmıştır.
Finansal piyasaların küreselleşme sürecine katkıda bulunmasını sağlayan
gelişmeleri;
− Döviz piyasalarının serbest piyasa mekanizmasının işleyişine bırakılması
− Faiz oranları ve krediler üzerindeki kamusal kontrollerin kaldırılması
− Fon arz ve talebinin serbest piyasa mekanizmasının işleyişine bırakılması
− Uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi
− Çeşitli ülkelere ait mali kurumların diğer ülkelerin mali piyasalarına
girişinin kolaylaşması ve bu gelişmelerin uluslararasılaşma trendini
hızlandırması
olarak sıralayabiliriz.
IMF tarafından yayınlanmış olan “World Economic Outlook”39 raporunda yer
alan göstergelere göre; finansal akımların 1980 sonrasında hem yapısal hem de
hacim olarak dönüşüme uğradığını söylemek mümkündür.
1.2.2. Küresel Rekabet
Küreselleşme olgusu her alanda olduğu gibi ticaret alanında da son yıllarda
büyük bir ivme kazanmış ve tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Özellikle son elli
yıldır dünya ticareti serbestleştirme odaklı yeni bir çok taraflı ticaret sistemi
kurmaktadır.40 Oluşan bu yeni ekonomik düzende, ülkelerin ekonomilerini dışa
açarak uluslararası ekonomik ilişkilerini arttırmaları ve dünya ekonomisine entegre
olmaları istenmektedir. Ancak dünya ticaretinin serbestleşmesi beraberinde bazı
sorunlar da getirmektedir. Bunlardan birisi de uluslararası ticarette de aynı ulusal
39 IMF, World Economic Outlook Financial Systems and Economic Cycles, Eylül, 2006,
<http://www.imf.org/Pubs/FT/weo/2006/02/pdf/weo0906.pdf>, (Erişim: 01.02.2007). 40 ALKİN, K., “Gelişmiş Ülkelerde İthalatın ve Dış Rekabetin Kontrolü”, İTO Yayınları, Yayın No:
2006-6, İstanbul, 2006, s.26.
19
düzeyde olduğu gibi bir rekabet sisteminin oluşturulması gereğidir.41 Bu nedenle
ülkeler bir yandan çok taraflı ticari serbestleşmeye taraf olurken diğer taraftan da
artan rekabete karşı güçlerini arttırmaya çalışmaktadırlar.42
Serbestleşmenin etkileri ve artan rekabet ülkeleri dünya ticaretinde yeni
arayışlara itmektedir. Bu arayışlar “serbestleştirme karşısında korunma” ve
“serbestleştirmeden en çok yararlanma” olarak tarif edilebilir.
Özellikle emek-yoğun mamullerin piyasalarında aşırı rekabet; gelişmiş
ülkelerde düşük iktisadî büyüme oranları, yüksek işsizlik oranları ve ithalattan
korunma eğilimleri; ve nihayet gelişmekte olan orta gelirli ülkelerin ihracatlarını
daha az rekabetli mamullere doğru çeşitlendirmesindeki zorluklar, gelişmekte olan
ülkelerin tümünün ihracatı artırmaktan yararlanamayacağını göstermektedir. Birçok
gelişmekte olan ülke, görece rekabet gücünü kaybetmemek için firmalara verdikleri
vergi ve benzer konularda ticaretle bağlantılı tâvizleri artırarak ihracattan ülkenin
sağlayacağı yararı iyice azaltmaktadır.
Bu koşullarda dünya ticareti açısından rekabette yeni bir durum ortaya
çıkmakta ve ülkeler DTÖ müzakerelerinde genel korumayı kaldırmak yerine, ikili
bazda müzakereler yolu ile tercihlerine uyan ülkelere pazarlarını açma yoluna
gitmektedirler.
Bu çerçevede 1990’lı yıllardan itibaren (ve özellikle GATT’ın Dünya Ticaret
Örgütü’ne dönüştürüldüğü 1995 yılından itibaren) ağırlıklı olarak bölgesel ticaret
anlaşmalarının ve çok uluslu şirket birleşmelerinin sayısı artmaktadır.43
1.2.3. Uluslararası Bloklaşma ve Birleşmeler
Önceki bölümlerde de bahsedildiği üzere küreselleşme bireyler toplumlar ve
ülkeler arasındaki ilişkilerin ve karşılıklı bağımlılığın arttığı ve derinleştiği bir
süreçtir. Bu bağlamda ülkeleri birbirine bağlayan ve küresel ölçekte dışsal etkilere
sahip sosyal ilişkilerde yoğunlaşma söz konusudur.
41 SABIR, H., “Ticaretin Küreselleşmesi Sürecinde Uluslar arası Rekabet Sistemi İhtiyacı”, İ.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:23-24, (Ekim 2000-Mart 2001). 42 ALKİN, K., s.26. 43 DTÖ’ye bildirilen ve 2005 yılı sonu itibariyle yürürlükte olan toplam 214 bölgesel ticaret anlaşması
bulunmaktadır.
20
Küreselleşme ile birlikte, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler
arasında işbirliği imkanları genişlemiştir.44 Ülkeler arasında ticaret sınırlarının
önündeki engeller giderek azalmaya ve ortadan kalkmaya başlamış, uluslararası
ticaret hacmi genişlemiş, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yüksek
teknoloji transferi artmış, uluslararası finans piyasaları gelişmiş, ülkeler arasında
işgücü akımı hızlanmış, yabancı sermaye akışında önemli gelişmeler yaşanmıştır. 45
İşte tüm bu ilişkiler, yeni durumdan mümkün olan en fazla getiriyi elde etmeye
çalışan ülke ve firmaların uyum çabalarını arttırmakta ve hem ülke hem de firmalar
için “entegrasyon” (bütünleşme) olgusunu gündeme getirmektedir.
Uzunca bir süre teorik düzeyde tartışılan ekonomik bütünleşmeler II. Dünya
Savaşı’ndan sonra değişik bölgelerde gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş ülkeler
arsında uygulama imkanına kavuşmuştur. Yine bu dönemde başarılı ve başarısız
örnekleriyle sayılarında görülen hızlı artış sebebiyle 1957’den sonraki on yıl
Haberler tarafından “entegrasyon devri” olarak nitelenmiştir.46
1.2.3.1. Makro Düzeyde Bütünleşmeler ve Bütünleşme Türleri
Uluslararası ekonomik bütünleşme, iktisat literatüründe, çeşitli ekonomik
bütünleşme türlerini kapsayan genel bir terim olarak kullanılmaktadır. Genel olarak,
iki veya daha fazla ülke arasında ticarete engel olan çeşitli kısıtlamaların ve
engellerin kaldırılması süreci şeklinde tanımlanabilecek ekonomik entegrasyonun
ana amacı, dış ticareti ve iktisadi büyümeyi kolaylaştırmaktır.47
Uluslararası ekonomik bütünleşmeler derecelerine göre farklı türlerde ortaya
çıkabilirler. Burada önemli olan nokta ayrımcılığa son verilerek, bir grup ülkeden
oluşan belli bir bölge içinde ticaretin serbestleştirilmesidir. Bu özellik tüm
44 Örneğin, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Dünya Bankası (IBRD),
Birleşmiş Milletler (BM) gibi kuruluşlar küresel; Avrupa Birliği (AB), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA), Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR), Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA), Güney Doğu Asya Ulusları Birliği (ASEAN) ve Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) ise bölgesel anlamda bir işbirliğini simgelemektedirler.
45 AKTAN, C. Can; “Global Ekonomik Entegrasyon ve Türkiye”, Dış Ticaret Dergisi, Ocak-1999, s.1-30.
46 GÜRAN, N. ve İ. AKTÜRK, “Uluslararası İktisadi Kuruluşlar”, Tuğra Ofset, Ekim 2001, Isparta, s.12.
47 ROBERTSON, David; “Uluslararası Ticaret Politikası”, AK Yayınları, İstanbul, 1972, s.59.
21
bütünleşme türlerinin ortak özelliğidir. Daha ileri bütünleşme türlerinde bu temel
özelliğe bir takım yeni özellikler eklenmektedir.
Bu farklılıklar dikkate alınarak en basitinden en ileri aşamasına kadar
uluslararası ekonomik bütünleşme türleri beş grupta toplanabilir.48
− Tercihli Ticaret Anlaşmaları (Preferential Trading Agreements)
− Serbest Ticaret Bölgesi (Free Trade Area)
− Gümrük Birliği (Customs Union)
− Ortak Pazar (Common Market)
− İktisadi Birlik (Economic Union)
a) Tercihli Ticaret Anlaşmaları (Preferential Trading Agreements)
İktisadi bütünleşmenin ilk aşamasını oluşturan tercihli ticaret anlaşmaları
sayesinde anlaşmaya taraf olan ülkeler tek taraflı veya karşılıklı olarak belirli mallar
üzerindeki gümrük tarifeleri, kotalar ve diğer ticaret engellerinde indirimde
bulunurlar.49
Tercihli ticaret düzenlemelerinin en önemli örneği 1932 yılında Büyük
Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu’nu oluşturan 47 ülke arasında kurulan İngiliz
Milletler Topluluğu Tercih Sistemi (Commonwealth Preferance System) dir.50
b) Serbest Ticaret Bölgesi (Free Trade Area)
48 Bu gruplandırma Balassa (1961)’e dayanmakta olup; aynı sınıflandırmayı Ünsal (2005), s.410-412;
Seyidoğlu (2001), s. 205’te görmekteyiz. Diğer taraftan bazı yazarlara göre ekonomik bütünleşmenin ilk aşamasını oluşturan tercihli ticaret anlaşmalarına bu sınıflandırmada yer verilmemiştir. Örneğin, Appleyard-Field (1992), s.437-439, Güran (2002), s.7; Balkır-Demirci (1989), s.10-12.
49 SEYİDOĞLU, s.204. 50 ÜNSAL, E.M., “Uluslararası İktisat Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı”, İmaj
Yayınevi, Ankara, Eylül 2005, s.409.
22
Serbest ticaret bölgesi uygulamasına taraf ülkeler, aralarında ticaret
engellerini kaldırarak bölge içinde mal hareketliliğinin artmasını sağlarlar. Ancak
ortak bir dış ticaret politikası söz konusu değildir51.
Üye ülkenin diğer ülkelere karşı kendi ulusal ticaret politikasını izlemesi,
serbest ticaret bölgesine üye yüksek tarife uygulayan ülkelere yapılan ithalatın düşük
tarife uygulayan ülkeler üzerinden gerçekleştirilmesine sebep olur. Bu husus ticaret
yolunun değişmesi (trade deflection) olarak nitelendirilir52.
1960 yılında yedi Avrupa ülkesi (İngiltere, Danimarka, Avusturya, İsveç,
İsviçre, Norveç, Portekiz) arasında kurulan Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi
(European Free Trade Area, EFTA) ve 1993 yılında ABD, Kanada ve Meksika
arasında kurulan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (North American Free
Trade Area, NAFTA) en önemli örnekleridir.
c) Gümrük Birliği (Customs Union)
Gümrük birliği ülkeler arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde yaşanan beş
aşamalı entegrasyon türlerinden serbest ticaret bölgesine göre daha geniş kapsamlı
ekonomik bütünleşme türüdür. Gümrük birliğinde üye ülkeler aralarındaki ticaret
engellerini kaldırarak yalnızca mal ve hizmetler için ortak bir piyasa oluştururlar.
Bununla birlikte üye ülkelerin serbest dış ticaret politikası izlemeleri
sınırlandırılmıştır.53
J. Viner (1950)’a göre; gümrük birliği kurulmas sonucunda, bir maln
üretiminin göreceli olarak düşük maliyetli üretim yapan birlik ülkesine kaymasn
ticaret yaratc etki; yüksek maliyetli üretim yapan birlik ülkesine kaymasn ise
ticareti saptrc etki olarak adlandrmştr. Viner'n Gümrük Birliği Teorisi'ne göre,
entegrasyona giren ülkelerin ekonomilerinin birbirlerine rakip veya birbirlerini
tamamlayc karaktere sahip olmas, söz konusu entegrasyonun ticaret yaratc veya
51 İYİBOZKURT, E., “Uluslararası İktisat Teorisi”, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı
Yayınları, Yayın No:22, 1989, s.213. 52 ÜNSAL, E.M., s.410. 53 FRONSTERA, R.C., G.M. GROSSMAN ve D. IRWIN, “The Political Economy of Trade Policy”,
Massachusetts: MIT Press, 1996, s.266.
23
ticaret saptrc etkisinin temel belirleyicisidir. Ayn mallar üreten ekonomilerin,
yani rakip ekonomilerin gümrük birliği kurmalar durumunda birliğin ticaret yaratc
etkisi daha fazladr. Çünkü, böyle bir durumda ticaretin yönü değişmemekte, birliğe
katlan ülkelerin birlik dş ülkelerden yaptklar ithalat fazla etkilenmemektedir.
Tamamlayc ekonomiler arasnda bir gümrük birliği kurulduğu takdirde54 birlik
dşnda kalan ülkelerin ihracat olumsuz etkilenebilecek; eğer ithalat, düşük maliyetli
birlik dş ülkeden yüksek maliyetli birlik içi ülkeye kaymşsa, ticareti saptrc etki
olarak adlandrlan olumsuz ticaret etkisi söz konusu olacaktr.55
J. Viner bu şekilde ekonomik bütünleşmeyi gümrük birliği teorisiyle
açıklamaya çalışmıştır. Viner’den sonra Meade (1956)56, “ikinci en iyi teorisi”
yardımıyla bir ülkede uygulanan gümrük indirimlerinin dünya refahını arttırabileceği
gibi azaltabileceğini ileri sürmüştür. Lipsey (1960)57 ve Gehrels (1956-57)58, gümrük
birliğinin üretim ve tüketim etkileri üzerinde durmuş ve üretim etkilerinin yanı sıra
tüketim etkilerinin de mallar arasındaki ikame özelliği sebebiyle nispi mal fiyatlarını
ve üretimi değiştireceği dolayısıyla toplum refahını değiştireceğini vurgulamışlardır.
Mundell (1964)59 gümrük birliğinin ticaret hadlerine olan etkilerini incelemiş ve
Negishi (1969)60 ise bölgesel refahı optimize eden bütünleşmenin dünya refahını
etkileyebileceğini öne sürmüştür.
54 Örneğin; emek yoğun mallar üreten bir ülke ile sermaye yoğun mallar üreten bir ülke arasnda ise… 55 VINER, J., The Customs Union Issue”, Carniege Endowment for International Peace, 1950;
Alıntılayan, SABIR, H., Gelişmekte Olan Ülkeler Arasında Entegrasyon: MERCOSUR Örneği”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:25, Temmuz 2002, s.1-2.
56 MEADE, J.E., “The Theory of Customs Union”, North Holland Publishing Company, 1956. 57 LIPSEY, R.G., “The Theory of Customs Unions: A General Survey”, The Economic Journal, Vol.
70, No. 279, Eylül 1960, s.496-513. 58 GEHRELS, F., “Customs Union from a Single-Country Viewpoint”, The Review of Economic
Studies, Vol. 24, No. 1, 1956 - 1957, s. 61-64. 59 MUNDELL, R.A., “Tarif Preferences And Terms of Trade”, The Manchester School of Economic
and Social Studies, Vol:32, 1964, s.1-13. 60 NEGISHI, T., “The Customs Union and The Theory of Second”, International Economic Rewiev,
Vol.10, 1969, s.391-397.
24
d) Ortak Pazar (Common Market):
Gümrük birliğindeki özelliklere sahip olmakla birlikte; aynı zamanda üye
ülkeler arasında üretim faktörlerinin (emek ve sermayenin) serbest dolaşımının
sağlandığı61 ve üye ülkeler arasında engellerin kaldırılmasının yanında üçüncü
ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin uygulandığı bütünleşme şeklidir.62.
Dolayısıyla her ortak Pazar aynı zamanda hem bir gümrük birliği hem de serbest
ticaret bölgesi niteliği taşımaktadır.
Ortak Pazar (üye ülkenin iç pazarından oluşmuş) genişletilmiş bir iç pazardır.
İç pazarın oluşabilmesi için de üye ülkelerin ulusal sınırlarında uygulanan her türlü
fiziki, teknik ve mali engellerin kaldırılması gerekmektedir. Bu aşamadan sonra ise
ülkelerin iç ekonomi politikalarının birbirine yakınlaştırılması gelmektedir.63
Bu tip bütünleşmenin en önemli örneği; 1957’de Belçika, Fransa, İtalya,
Lüksemburg, Batı Almanya ve Hollanda tarafından imzalanan Roma Anlaşması’yla
kurulan Avrupa Topluluğu (European Community)’dur.64
e) İktisadi Birlik (Economic Union):
Ekonomik birlikler uluslararası bütünleşme şekillerinin son aşamasıdır.
İktisadi birliklerde birliğe taraf ülkeler aralarındaki ticaret engellerini
(sınırlamalarını) kaldırmanın, diğer ülkelere karşı ortak bir ticaret politikası
izlemenin, üretim faktörlerinin serbest dolaşımının yanı sıra ortak bir para birimi
kullanma ve ortak bir iktisat politikası izleme konusunda anlaşmaya
varmaktadırlar.65
61 GÜRAN, N., “Uluslararası Ekonomik Bütünleşmeler ve Avrupa Birliği”, Anadolu Matbaacılık, İzmir 2002, s.8.
62 BALKIR, C. ve M. DEMİRCİ, “Uluslararası Ekonomik Bütünleşme ve Avrupa Topluluğu”, Filiz Kitabevi, İstanbul 1989, s.11.
63 UYAR, S. “Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:19, Ekim 2000, s.110.
64 ÜNSAL, E.M., s. 411. 65 ÜNSAL, E.M., s.411.
25
İktisadi birliğin tarihsel uygulamalarından Benelux (Belçika, Hollanda,
Lüksemburg, 1960) ve Avrupa Birliği (European Union, 1993) en önemli
örneklerindendir.
Ekonomik bütünleşme türlerine ilişkin olarak yukarıda yapılan açıklamalar
Tablo 1.4’te yer almaktadır.
Tablo 1.4: Ekonomik Bütünleşme Türleri ve Özellikleri
Tarifelerin Düşürülmesi
Tarifelerin Kaldırılması
Ortak Ticaret Politikası
Faktör Hareketliliği
Ortak Para ve İktisat Politikası
Tercihli Ticaret Anlaşması Var Serbest Ticaret Bölgesi Var Var Gümrük Birliği Var Var Var Ortak Pazar Var Var Var Var İktisadi Birlik Var Var Var Var Var
Kaynak: ÜNSAL, E.M., s.412.
1.2.3.2. Mikro Düzeyde Birleşmeler (Firma Düzeyinde)
Piyasa ekonomisinde fiyatların serbest rekabet koşulları altında oluşması,
etkin kaynak dağılımını sağlamakta; rekabet politikaları ise etkin kaynak dağılımını
sağlamaları nedeniyle önem taşımaktadırlar. Rekabetin serbest bir şekilde, piyasanın
içinden ya da dışından herhangi bir müdahale olmadan, doğrudan piyasa koşulları
içerisinde belirlenebilmesi liberal ekonomik sistemde önem taşımaktadır. Piyasa
ekonomisinde rekabet edilebilirliği sürdürmenin tek yolu maliyetleri düşürmektir.
İçsel büyümede maliyetlerin düşürülmesi ölçek ekonomileriyle, dışsal büyümede ise
birleşmelerle mümkündür. Kapasitenin tam kullanıldığı durumlarda (yani içsel
büyümenin gerçekleşemeyeceği durumlarda), ulusal ve uluslararası piyasada şirketler
rekabet gücünü birleşmelerle koruyabilirler.
26
Küreselleşme ile birlikte küresel piyasalarda rekabetin yoğunlaşması,
rekabete dayanamayan firmaların birleşmeler veya şirket satın alımları yoluyla
piyasadan çekilmek zorunda kalmalarına yola açmaktadır. Firmalar küreselleşmenin
getirdiği rekabet baskısının üstesinden gelebilmek için ulus-ötesi üretim faaliyetlerini
birleşme ve satınalmalar yoluyla gerçekleştirmektedirler.66
Firma düzeyinde bütünleşmelerin ev sahibi ülkeye yaptığı katkıların en
önemlisi ihracatta rekabet gücünü arttırmasıdır.67 Ayrıca yerli firmalar yaparak
öğrenme ile ihraç ürünlerinde çeşitlilik sağlayabilir.
1.3. Dış Ticaretin Coğrafyası
Dış ticaret özellikle 1950’den beri, çok sayıda teknik ve insani etkenle
bağlantılı olarak, gerçek bir patlama yaşamaktadır. Giderek artan sayıda toprak
parçası, dünya ticaretiyle bütünleşmekte ve dünya çapındaki akımlar giderek daha
karmaşıklaşmakta ve önem kazanmaktadır.
Rekabetin dünya ölçeğinde yoğunlaşması uluslar arası ticaret ağlarını yeniden
şekillendirmektedir. Uluslararası ticaretin yıllar itibariyle gelişimine baktığımızda
uzun süre Avrupa merkezli kalan dünya ticareti II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ile
birlikte iki kutuplu hale gelmiş; Japonya’nın ardından Asya’nın “yeni sanayileşen
ülkeleri”nin güçlenmesini ise Uzakdoğu’ya yayılan pazarlar ve üçüncü bir kutbun
oluşumlarını hazırlamıştır. Bu çerçevede küreselleşmenin özellikle Asya’da önemli
değişikliklere yol açtığı, dünya ticaretinde çok küçük paya sahip olan Asya
ülkelerinin (özellikle Çin ve Hindistan’ın) üst sıralara yükseldiğini söyleyebiliriz.
Tablo 1.5’te bölgesel kutuplara göre 2005 yılı göstergelerine dayanan
uluslararası ticaret matrisi yer almaktadır68.
66 AKTAN, C.C. ve İ. Y., VURAL, “Globalleşme sürecinde Çok Uluslu Şirketler”,
<http://www.canaktan.org/ekonomi/cok-uluslu/aktan-makale.pdf>, (13.01.2007), s.13. 67 UNCTAD, “World Investment Report 2002: Transnational Corporations and Export
Competitiveness”, New York: United Nations, s.151. 68 Ayrıca dünya ticaretinin akışı ve dünya ticaretinde bölgesel kümelenmeler için bkz. Ek1.
27
Tablo 1.5. Bölgelere Göre Uluslararası Ticaret Matrisi (2005, Milyar $)
KUZEY AMERİKA
ORTA VE GÜNEY AMERİKA AVRUPA CIS AFRİKA
ORTA DOĞU ASYA DÜNYA
KUZEY AMERİKA 824 87 238 7 18 34 270 1478 ORTA VE GÜNEY AMERİKA 118 86 68 6 10 6 48 355 AVRUPA 398 58 3201 109 112 122 332 4372 CIS 19 7 178 62 5 11 40 340 AFRİKA 60 8 128 1 26 5 49 298 ORTA DOĞU 66 3 87 3 15 54 281 538 ASYA 608 51 498 37 54 89 1424 2779 DÜNYA 2093 301 4398 224 240 321 2443 10159 Kaynak: WTO, International Trade Statistics, Geneva, 2006, <http://www.wto.org/english/res_ e/statis_e/its2006_e/its2006_e.pdf >, (18.05.2007), s.37.
Dünya genel ithalat ve ihracatı büyük çoğunlukla Avrupa ülkeleri, Kuzey
Amerika ve Asya ülkeleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu kutuplar için hem
ihracat hem de ithalat açısından bölge içi ticaret ilk sırada yer almaktadır. Dünya
ticaretinde en büyük paya sahip üç bölgenin kendi içindeki ticaretin baskınlığı da
dünya ticaretinin “dikeyleşmesi” olarak yorumlanmaktadır.
Bu bağlamda küreselleşme ile bölgesel yoğunlaşmanın gözlendiği, Avrupa,
Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik bölgesinin dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ını
gerçekleştirdiği gözlenmektedir.
Avrupa ülkelerinin dünya ticaret hacmi içerisindeki payı son yarım asırlık
dönemde sürekli en yüksek düzeyde olmuş, Kuzey Amerika’nın payı da ikinci
büyüklük seviyesini korumuştur. Özellikle ihracatta Kuzey Amerika’nın 1948 ve
1953 yıllarındaki payı, Avrupa ülkelerinin paylarına nazaran düşmüş, son yirmi yıllık
dönemde de ithalattaki payı yükselmiştir. Asya ülkelerinin ticaret hacmi içerisindeki
payı da yükselen bir seyir izlemiştir (Bkz. Tablo 1.6 ve 1.7)
28
Tablo 1.6. Bölgelere Göre Dünya Mal İhracatı (Milyar $, %) 1948 1953 1963 1973 1983 1993 2003 2005 DÜNYA (milyar $) 58 84 157 579 1838 3675 7369 10159
DÜNYA (% payı) 100 100 100 100 100 100 100 100
KUZEY AMERİKA 28.3 24.9 19.9 17.3 16.8 18 15.8 14.5 ORTA VE GÜNEY AMERİKA 12.3 10.5 7 4.7 4.4 3 3 3.5
AVRUPA 31.5 34.9 41.4 45.4 43.5 45.4 46 43
CIS - - - - - 1.5 2.6 3.3
AFRİKA 7.3 6.5 5.7 4.8 4.5 2.5 2.4 2.9
ORTA DOĞU 2 2.7 3.2 4.1 6.8 3.5 4.1 5.3
ASYA 13.6 13.1 12.4 14.9 19.1 26.1 26.1 27.4 Kaynak: WTO, s. 28.
Tablo 1.7. Bölgelere Göre Dünya Mal İthalatı (Milyar $, %) 1948 1953 1963 1973 1983 1993 2003 2005
DÜNYA (milyar $) 66 84 163 589 1882 3769 7647 10511
DÜNYA (% payı) 100 100 100 100 100 100 100 100
KUZEY AMERİKA 20.6 20.7 16.2 17.3 18.5 21.5 22.6 21.7 ORTA VE GÜNEY AMERİKA 10.6 9.3 6.8 5.1 3.8 3.3 2.5 2.8
AVRUPA 40.4 39.4 45.4 47.4 44.2 44.8 45.3 43.2
CIS - - - - - 1.2 1.7 2.1
AFRİKA 7.6 7 5.5 4 4.6 2.6 2.1 2.4
ORTA DOĞU 1.7 2 2.3 2.8 6.2 3.4 2.7 3.1
ASYA 14.2 15.1 14.2 15.1 18.5 23.3 23.1 24.7 Kaynak: WTO, s.29.
Dış ticaretin bölgeselleşmesinin yanı sıra önemli olan bir diğer husus da
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler69 arasındaki ilişkilerin bölgeselleşmesidir.70
Dünya ticaretinde ABD için Latin Amerika; Japonya için Uzakdoğu ve Güney Asya;
AB için ise Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Güney Asya şeklinde oluşan bu coğrafi
eğilimin etkileri doğrudan yatırımlarda ve finans alanında da görülmektedir.
69 “Merkez-Çevre” yada “Kuzey-Güney” olarak da nitelendirilebilir. 70 Bir başka deyişle üç büyük küresel gücün her biri için belirli etki alanlarının ortaya çıkması olarak
değerlendirilebilir.
29
1.4. Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Ticaretin Etkileri
Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ) nispeten yeni bir tanımlama olmakla birlikte
bu olguyu anlatmak için önceleri azgelişmiş ülkeler terimi kullanılmaktaydı. Ancak
gerek bu kelimenin durağanlık ifade etmesi yani bu ülkelerin de belli bir gelişme
içinde olduğunu ihmal ediyor olması; gerekse de azgelişmişlik kavramının kötümser
bir ifade olduğunun düşünülmesi bu terimin terk edilmesine ve gelişmekte olan ülke
kavramının oluşmasına sebep olmuştur.
1.4.1. Gelişmişlik Olgusu
Ülkelerin iktisadi, sosyal ve siyasal yapıları belirli farklılıkları içerdiğinden
iktisadi gelişmeyi değişmez tek bir ölçüte dayandırmak oldukça zordur. Bu zorluğa
rağmen ülkelerin gelişmişlik düzeylerini standart bir şekilde ifade etmek için birçok
ölçüt kullanılmaktadır. Bu ölçütlerin en fazla kullanılanı kişi başına düşen milli gelir
göstergeleridir. Ölçümlerin ve ölçümlerde kullanılan tekniklerin bazı farklılıklar
içermesine rağmen, tüm ülkeler için hesaplanması en kolay ve mümkün ölçüt olması
sebebiyle ülkelerin iktisadi gelişmişlik düzeyini göstermek için genellikle bu
gösterge tercih edilmektedir. İktisadi gelişmeyi kişi başına düşen farklı mal ve
hizmet birimleriyle de ifade etmek mümkündür. Nitekim kişi başına düşen doktor,
hemşire ve öğretmen sayılarıyla birlikte kişi başına düşen eğitim ve sağlık
harcamaları da gelişmişliğin önemli ölçütleri arasında kabul edilmektedir. Bunlara
paralel olarak okur-yazarlık oranı, okullaşma oranı, ortalama yaşam süresi gibi
göstergeler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Bütün bunlara
rağmen bu ölçütlerin iktisadi gelişmeyi değişik açılardan ele alması, ayrıca niteliği ve
ölçülemeyen değerleri ifade edememesi göz önünde bulundurulursa ülkelerin iktisadi
gelişmesinin ölçülmesindeki (sınıflandırılmasındaki) zorluk daha kolay anlaşılabilir.
30
1.4.1.1. Birleşmiş Milletler Sınıflandırmasına Göre Gelişmişlik Tanımı
Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNDP), ülkelerin gelişmişlik
düzeylerini ölçmek için Beşeri Kalkınma İndeksi71 (Human Development Index-
HDI) adı altında yapmış olduğu çalışmalarda iktisadi gelişmişlik sadece büyüme
hızıyla değil refah seviyesini ve kalkınmışlığı gösteren diğer göstergelerle birlikte ele
alınmaktadır.
Beşeri Kalkınma İndeksi ülkelerin gelişmişlik düzeyini üç temel açıdan
incelemektedir: Ortalama yaşam süresi, bilgi düzeyi ve yaşam standartları. Ortalama
yaşam süresi doğuşta yaşam beklentisi ile; bilgi düzeyi yetişkinlerde okuma-yazma
oranı ile; yaşam standartı ise kişi başına düşen GSMH ile ölçülmektedir72. Bu indeks,
bazı eksikliklerine rağmen ülkelerin gelişmişliğini ölçmede önemli bir gösterge
olarak kabul edilmektedir.
1.4.1.2. Dünya Bankası Sınıflandırmasına Göre Gelişmişlik Tanımı
Ülkelerin 2006 verilerine dayanarak Dünya bankası tarafından yapılan
sınıflandırmaya göre;73
Düşük Gelir Düzeyi:: Kişi başına düşen GSMH 905$’ kadar olan ülkeleri
içerir.
Orta Gelir Düzeyi: Orta gelir düzeyi iki grup olarak ele alınmıştır. Kişi
başına düşen GSMH 906-3595 $ arasındaki ülkeler orta- düşük gelirli; 3596-11115 $
arasındaki ülkeler ise orta-yüksek gelirli olarak tanımlanmaktadır.
Yüksek Gelir Düzeyi: Kişi başına düşen GSMH 11115 $ ve üzerinde olan
ülkeleri kapsar.
Bu sınıflandırmaya göre Dünya Bankası düşük ve orta gelir düzeyindeki
ülkeleri gelişmekte olan ülke olarak nitelendirmektedir.74
71 UNDP, Human Development Report 2003 Millennium Development Goals: A Compact
Among Nations to End Human Poverty, New York, Temmuz 2003, <http://hdr.undp.org/reports/global/2003/pdf/hdr03_HDI.pdf>, (27.04.2007), s. 237-240.
72 <http://hdr.undp.org/reports/global/2003/faq.html#21>, Beşeri Kalkınma İndeksi hesaplama yöntemi ve kapsamı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. UNDP, HDI 2003, <http://hdr.undp.org/reports/global/2003/pdf/hdr03_backmatter_2.pdf>, (27.04.2007), s.340,341.
73 <http://siteresources.worldbank.org/DATASTATISTICS/Resources/CLASS.XLS>, (12.07.2007).
31
1.4.3. Gelişmekte Olan Ülkelerin Genel Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Özellikleri
Gelişmekte olan ekonomilerin temel özellikleri arasında ilk olarak düşük kişi
başına gelir gelmektedir (bkz. Tablo 8). Kişi başına gelirin yanında bu ülke
ekonomileri için tüketim yatırım ve kamu harcamaları; ithalat ve ihracat oranları; dış
borç, enflasyon ve işsizlik oranları önem arzetmektedir.
Tablo 1.8. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerin Seçilmiş Ekonomik ve Sosyal
Göstergeleri
Ortalama Yaşam Süresib
(Yıl) 2004
GSYİHa(%)
Enflasyona
(%) 2007
Dış Borşa
(Milyar $) 2007
Nüfusa
(%) Erkek Kadın
GÜ 52 2.2 15.3 63 67
GOÜ 48 5.5 3.492.8 84.7 76 82
Kaynak: a IMF, World Economic Outlook 2007: Spillovers and Cycles in The Global Economy, World Economic and Financial Surveys, Washington, D.C., Nisan 2007,
<http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2007/01/pdf/text.pdf>, (15.07.2007), s. 204;
b The World Bank, World Develeopment Report 2007 Development and The Next Generation, Washington D.C., 2007, <http://www-wds.worldbank.org/external/default/WDSContentServer/DSP /IB/2006/09/13/000112742_20060913111024/Rendered/PDF/359990WDR0complete.pdf>, (15.07.2007), s. 288,289.
Tablo 1.8 incelendiğinde dikkati çeken ilk nokta; dünya nüfusunun %85’inin
GOÜ’lerden oluşmasına rağmen dünya GSYİH’sının yalnızca %48’ine sahip
omalarıdır. 1998 yılında bu oranın nüfusta %85’lik paya karşılık GSYİH’da %12’lik
pay düzeyinde75 olduğu göz önünde bulundurulduğunda GOÜ’lerin dünya
GSMH’sinden aldıkları payda dört kat bir artış söz konusudur.
74 The World Bank, Tatyana P. SOUBBOTINA, Beyond Economic Growth An Introduction to
Sustainable Development, Washington, D.C., 2004, s. 133. 75 The World Bank, World Development Report 1999/2000 Entering The 21st Century, Oxford
University Press, New York, 2000, s.231.
32
1.4.4. Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Ticaret
1980’lerin başlarından itibaren gelişmekte olan ülkelerin mal ihracatı yılda
%11.3 artarak dünya mal ihracat artış hızını (%8.4’ü) aşmakla kalmamış76, aynı
zamanda bu ülkelerin ihracatında ana maddelerden sınaî mamullere önemli bir
kayma olmuştur.
Grafik 1.4. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde İhracat ve İthalat
Hacmindeki Değişim (%)
-5
0
5
10
15
20
1988-1997
1997-2007
19981999
20002001
20022003
20042005
20062007
Gelişmiş Ülkelerde (X) Gelişmekte Olan Ülkelerde (X)Gelişmiş Ülkelrde (M) Gelişmekte Olan Ülkelerde (M)
Kaynak: IMF, “World Economic Outlook Financial System and Economic Cycles”, Eylül 2006,
s220-222.
GÜ ve GOÜ’lerde ihracat ve ithalat rakamlarındaki yüzde değişime
baktığımızda (Grafik 1.4) 1999’dan sonra (özellikle 2002 ve 2003 yıllarında)
GOÜ’lerin ihracat hacmindeki genişlemenin gelişmiş ülkelerden daha fazla olduğu
görülmektedir. Diğer taraftan GÜ’lerde GOÜ’lere göre daha düşük ithalat oranları
gözlenmektedir (1998 ve 1999 yılları hariç).
76 UNCTAD, Trade And Development Report 2002, United Nations Publications, New York and
Geneva, 2002, s. 55.
33
Gelişmekte olan ülkeler açısından olumlu görünen bu gelişmelerde sınaî
mamul olarak adlandırılan ürünlerin üretiminin giderek artan bir kısmı, değişik
ülkelerde üretilmiş parçaların ve yarı-mamullerin montajından ibarettir. Bazı yeni
sanayileşen Asya ülkeleri hariç tutulursa gelişmekte olan ülkelerin ihraç mallarının
üretimi doğal kaynak ve vasıfsız işgücü kullanımına dayanmaktadır.
UNCTAD tarafından hazırlanan ticaret ve kalkınma raporunda, 225 mamul
incelenmekte ve 1980-1998 arasında en hızlı büyüyen ‘dinamik’ piyasaların
teknoloji-yoğun ve vasıflı emek-yoğun mamullerinki olduğu saptanmaktadır.77
Bunlar aynı zamanda emek verim artışının en yüksek olduğu mamullerdir. Ana
maddelerin ve bazı sınaî mamullerin talep ve üretim artışı düşük kalmış ve
bazısınınki azalmıştır. Gelişmekte olan ülkeler hızla gelişen ‘dinamik’ mamullerden
bazısının piyasasına girmeyi başardı. 1980 ile 1998 arasında gelişmekte olan
ülkelerin ihracatında elektrik ve elektronik mamullerinin payı % 5.3’ten % 22’ye
yani dört katına çıktı.78 Ancak, gelişmekte olan ülkelerin ticarete açılarak dünya
ekonomisine daha fazla katılmakla mutlaka aynı ölçüde gelir artışı sağlayacağı
iddiasını irdelemek gerekir. 1981-1996 yıllarına ilişkin rakamlar Kuzey ülkeleri ile
Güney ülkeleri arasındaki sınaî mamul ticareti konusunda endişe veren eğilimler
göstermektedir79:
− Gelişmiş ülkelerde sanayi katma değeri, sınaî mamul ticaret değerini
devamlı aştı. Gelişmekte olan ülkelerde ise tam tersi eğilim
gözlenmektedir.
− Gelişmiş ülkelerde imalat sanayii katma değerinin sınaî mamul
ihracatına oranı % 225’ten % 180’e düştü. Gelişmekte olan ülkelerde bu
azalış daha büyük oranda oldu: % 75’ten % 55’e düştü.
− Gelişmekte olan ülkelerde sınaî mamul ithalatı sınaî mamul
ihracatından daha hızlı arttı. Gelişmiş ülkelerde bu görülmemektedir.
− Gelişmiş ülkelerde imalat sanayi katma değerinin GSYİH’ye oranı ve
sınaî mamul ihracatının GSYİH’ye oranı genel olarak değişmedi.
77 UNCTAD, 2002, s.54-5. 78 UNCTAD, 2002, s.56. 79 <http://www.unctad.org/sections/press/docs/pr0242tur.pdf>, (12.07.2007).
34
Gelişmekte olan ülkelerde sınaî mamul ihracat oranı arttı, ama sanayi
katma değer oranında benzer bir artma eğilimi olmadı.80
Bu son özellik, Çin’de Hong Kong ve Meksika gibi ticaret hacmi büyük
gelişmekte olan ülkelerde bilhassa göze çarpmaktadır.
Birçok gelişmekte olan ülke dünya ticaretinde payını artırırken dünya
gelirindeki payını artıramıyorsa, bu ticaret düzenini yeni baştan düşünmek gerekir.
Belirli sınaî mamullerin ihracatının diğerlerinden daha hızlı artmasının bir
sebebi, bütün ülkelerin ithalatlarını aynı ölçüde serbestleştirmemesidir. Gelişmiş
ülkelerde yüksek gümrük vergileri, mamulün işlenme derecesine göre yükselen
gümrük vergi oranları ve tarife dışı engeller, bu ülkeler piyasalarına girişi daha da
zorlaştırmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerin son yıllarda ihracatlarını hızla arttırdığı üç mamul
grubunda (bilgisayar, büro teçhizatı, telekomünikasyon, ses ve video cihazları; yarı-
iletkenler ve konfeksiyonda) bu ülkeler çok uluslu şirketlerin dünya üretim ağlarında
emek–yoğun faaliyetlerini yapmaktadır. Bu üretim ağları, yeni bir ticaret yapısı
ortaya çıkarmıştır. Mallar nihaî tüketicilere ulaşıncaya kadar birkaç defa bölgeden
bölgeye veya ülkeden ülkeye nakledilmektedir. Ticaretin kaydedilen değeri, malların
katma değerini çok aşmaktadır. Dünya ticaretinin % 30’u bu yoldan
gerçekleşmektedir.81 Gelişmekte olan ülkelerin bu ağlar içinde yaptığı ihracatın bir
kısmının “yüksek teknolojili mamul” grubunda görünmesi yanıltıcıdır. Zira
gelişmekte olan ülkeler bu ağlara, düşük vasıflı işgücüne dayanan montaj
faaliyetlerini ucuza yaparak katılabilmektedir.
Bir ülkenin dünya ticaret sisteminden ne kazandığı, o ülkenin ihraç ettiği ve
ithal ettiği malların dünya çapında arz ve talebine bağlıdır. Bir piyasada çok sayıda
ihracatçı olduğunda fiyatlar hızla düşebilmektedir. İhracatçı ülkelerin ithalatları da
çok ise, ihraç ürün fiyatlarının azalması ve dış ticaret hadlerinin bozulması kaynak
kayıplarına yol açabilir. Bir ülkenin ihraç ürünlerinin fiyat azalmalarını büyüyen
ihracat miktarları telafi etse dahi kaynak kaybı önlenemez.
80 UNCTAD, 2002, s. 77. 81 UNCTAD, 2002, s. 67.
35
Artan sayıda gelişmekte olan ülkenin (ve bu arada büyük sayıda vasıfsız
işgücü olan ülkelerin) ihracata dayalı büyüme stratejisine yönelmesiyle ticaret
sistemindeki baskılardan en çok etkilenecek olanlar, orta gelirli Latin Amerika ve
Asya ülkeleri olacaktır.82
Gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaret sisteminden daha fazla yararlanması
için tedbir almak gereken üç alan saptanmaktadır:
− Gelişmiş ülkelerin daha yüksek büyüme oranları gerçekleştirmesi ve
piyasalarını emek-yoğun mamullere daha çok açması gerekmektedir.
− Orta gelirli gelişmekte olan ülkelere daha çok finansman imkânları ve
teknoloji arzı gerekmektedir. Finans ve teknoloji, bu ülkelerin büyüme
imkânlarını artırmanın yanı sıra, piyasalarını daha az gelişmiş ülkelerin
mamullerine açmalarını kolaylaştıracaktır.
− İktisadî büyüme daha büyük ölçüde yurt içi pazarın genişlemesine ve
bölgesel pazarlarla ticarete dayanmak durumundadır. Özellikle büyük
gelişmekte olan ülkelerde yurt içi piyasa geliştikçe iktisadî büyümeyi
sürdürmek için ihracat yapma eğiliminin azalması gerekir.
1.5. Dış Ticaret Teorisinin Evrimi
Sanayi Devriminden önceki tarihsel süreçte büyük ölçüde tarımsal üretim
temelinde şekillenen dış ticaretin sebebi, biçimi ve refah sonuçlarına dayanan
temanın Merkantilizm dönemine dayandığı gözlenmektedir. Bu dönemin ardından
gelen Klasik dış ticaret teorileri, üretim faktörü olarak sadece emek unsuruna dayanır
ve üretim maliyetini homojen olduğu varsayılan emeğin miktarına bağlarken
Neoklasik iktisatçılar, “fırsat maliyeti” kavramı ile, sermayenin de bir üretim faktörü
ve maliyet unsuru olarak dikkate alınmasında etkili olmuşlardır. Neoklasik katkıları
kullanarak uluslararası ticaretin gerek-şartı olan ülkelerarası verim farklılığının
nedenini ve refah sonuçlarını Faktör Donatımı ile açıklayan teoriler de iki-ülkeli, iki-
faktörlü modellerinde emek ve sermayeye dayanmışlardır. 1960’lardan itibaren
gelişen Yeni Dış Ticaret Teorileri’nin emeğin niteliği ve teknolojinin geliştirilmesi
82 UNCTAD, 2002, s. IX.
36
ve üretim sürecinde kullanımının etkilediği bir uluslararası ticaret modeli ortaya
koydukları görülmektedir.
Bu açıdan çalışmanın bu kısmında öncelikle klasik dönem öncesi geleneksel
görüşlere (merkantilizm, fizyokrasi) yer verilecek; daha sonra klasik teorilerden
günümüze, dış ticaret teorilerinin evrimi ele alınacaktır.
1.5.1. Klasik Dönem Öncesi Dış Ticaret
Büyük coğrafi keşifler, denizaşırı ülkelerden gelen ganimetler feodal
Avrupa’nın ticaret yoluyla zenginleşmesine yol açmıştır. Bu zenginlik bir yandan
kurulu düzenin temelini sarsarken diğer taraftan da kendine özgü yeni bir düzenin
kuruluşunu da hazırlamıştır. Bu bakımdan klasik dönem öncesi Merkantilizm ve
Fizyokrasi’nin bu yeni düzenin oluşumundaki katkılarına kısaca değinmenin faydalı
olacağı düşünülmektedir.
1.5.1.1. Merkantilizm ve Dış Ticaret
Batı Avrupa iktisat tarihinde ticaretin gelişmesi ve öne çıkması olgusu
ideolojik bakımından “Merkantilizm”, iktisadi sistem bakımından “ticaret
kapitalizmi” terimleriyle ifade edilir.
XVI. ve XVII yy.larda etkili olmuş bir iktisadi düşünce akımı olan
Merkantilizm, Avrupa’da yine bu yüzyıllar arasında ortaya çıkan siyasal, kültürel ve
ticari devrimin bir ürünüdür83. Bu dönemden önce dünyada yaygın bir dış ticaretten
bahsetmek oldukça güçtür. Bunun belki tek istisnası ortaçağda Uzakdoğu ile Avrupa
arasında yaşanan İpek Yolu ticaretidir.84
Merkantilizm’e göre ticaret politikasının temel amacı hazinenin altın stokunu
arttırmaktır. Ve bunun için de ülkenin ödemeler dengesinde fazlalık oluşturulması
gerektiğini savunur. Sisteme göre hazinenin altın stoku aynı zamanda ekonomik ve
siyasal gücün temelini oluşturmaktadır85.
83 ÜNSAL, s.5. 84 SEYİDOĞLU, s.14. 85 APPLEYARD, D.R. ve A.J. FİELD, “International Economics”, Irwin, Boston, 1992, s.20.
37
Bir ülkenin diğerine oranla daha fazla mal satarak ticaret dengesi fazlası elde
etmesi diğer ülkelerin o ülkeye daha az mal satması ve ticaret dengesi açığı vermesi
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla merkantilizme göre dış ticaret aslında sıfır
toplamlı bir faaliyettir (zero-sum game)86. Yani dış ticarette bir ülkenin kazancı
diğerinin kaybıdır ve toplamı sıfıra eşittir.
Merkantilizmin önemli temsilcilerinden olan Thomas MUN (1571-1641)
İngiltere’nin Dış Ticaret Yoluyla Oluşan Hazinesi (England’s Treasure of Foreign
Trade-1964) isimli eserinde merkantilizmin o dönemde ticaret dengesi teorisi olarak
tanımlanan bu önermesini; “Zenginliğimizi ve servetimizi arttırmamızın yolu dış
ticarettir. Dış ticarette şu kurala uymalıyız: Yabancılara yıllık olarak bizim onların
mallarını tükettiğimiz değerden fazlasını satmak” cümleleriyle vurgulamaktadır.87
Merkantilist düşünürler, ülke içinde ticareti sınırlayıcı engellerin kaldırılmasını
savunmuşlardır. Onlara göre, ülkenin içinde iç ticaret serbestçe yapılmalıdır. Dış ticarete
gelince devlet ödemeler dengesinin lehte bir gelişme göstermesi için gereken önlemleri
alarak sıkı bir gümrük denetimi mekanizması kurulmalıdır88.
Bu amaçla yapılan dış düzenlemelerde ithalata harcanacak değerli madenleri
asgaride tutmak, ihracat yoluyla altın ve gümüş girişini azamiye çıkarmak esas
alınmaktadır. Bu nedenle yüksek derecede işlenmiş malların ihracatını teşvik edilmiş
buna karşılık ithalatı yasaklanmıştır. Aynı zamanda ham maddelerin ithal edilerek
işlenmesi ve ihraç edilmesi teşvik edilmiş; hammadde ihracı engellenmiştir89.
Mekantilistler ayrıca altın girişlerini arttırmak için ticaret filosunun
geliştirilmesine de önem vermişler; bunun yanında hem bir hammadde kaynağı hem
de ülke üretimi için bir pazar niteliği taşıyan sömürgelerle ticaret yollarının
korunması için güçlü bir ordu ve donanma gereksinimini vurgulamışlardır.90
86 APPLEYARD ve FİELD, s.20. 87 ÜNSAL, s. 5,6. 88 AYDEMİR, C. ve H.H. GÜNEŞ, “Merkantilizmin Ortaya Çıkışı”, Elektronik Sosyal Bilimler
Dergisi, Kış-2006, Cilt:5, Sayı:15, < http://www.e-sosder.com/dergi/15136-158.pdf >, s.145. 89 İYİBOZKURT, s.15. 90 SEYİDOĞLU, s. 15.
38
1.5.1.2. Fizyokrasi ve Dış Ticaret
Merkantilizme bir tepki olarak Fransa’da ortaya çıkan bu düşünce akımı
ticareti “sadece üretilen malların el değiştirmesini sağlıyor” düşüncesiyle üretken bir
faaliyet olarak kabul etmemişlerdir. Fizyokratlara göre merkantilist sistemde öne
sürülen “ticaret fazlası yaratma” çabaları tarımsal ürünlere olan talebi azaltarak
ulusal zenginliği olumsuz yönde etkileyecektir.
Fizyokratlar gerçek zenginliğin tüketim malları bolluğunda ve bu malların iyi
fiyata satılmasında yattığını savunmaktadırlar. Ticaret ise malların mallarla değiş-
tokuşudur ve satın almadan satmak fizyokrasiye göre “körlük ve hatta siyasal
açlıktır”. Ticaret mala karşılık mal verilerek yapılan bir faaliyet olduğuna göre değer
yaratması sözkonusu olamaz91, ancak tarımın yararına olduğu sürece ekonomik
bakımından fayda yarattığı kabul edilmektedir92. Bu sebeple de merkantilizmde
geçerli olan dış ticarette korumayı gerekli görmemektedirler. Doğal düzen
anlayışlarının paralelinde dış ticaretin serbest olması gerektiğini savunmuşlardır.93
Fizyokrat düşünceye göre zenginlik sadece topraktan elde edilir. Bu yüzden
Fransa’da tahıl ihracatının yasaklanıp ithalatının serbest olmasına karşı çıkmışlardır.
Çünkü ihracatın kısıtlanması tüketici lehine üretici aleyhinedir. Bu da tarıma büyük
ölçüde zarar verecektir94. Bu da Fizyokrasinin ticaret serbestisini savunan ilk
düşünce akımı olmasının nedenini açıklamaktadır.
1.5.2. Klasik Dış Ticaret Teorisi
Sanayi devriminden sonra buhar gücü kas gücünün, kitlesel üretim el
tezgahlarının yerini almıştı. Artık sorun makineler tarafından üretilen ürünlere Pazar
bulunmasıydı. Bir ülkede üretilen malların satılabilmesi için diğer ülkelerin
kapılarını yabancı malların ithaline açması gerekmekteydi95. Bu noktada
Merkantilizm’in korumacı politikaları daha fazla sürdürülemez görüldü ve
91 YILMAZ, Ş., “Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi”, Gazi Üniversitesi Yayınları, Yayın No:178,
(İİBF Yayın No:57), Ankara, 1992, s.13-4. 92 TURANLI, R., “İktisadi Düşünce Tarihi”, Bilim Teknik Yayınevi, Ekim 2000, s. 55.
93 YILMAZ, s.13-4.
94 İYİBOZKURT, s. 17.
95 SEYİDOĞLU, s. 15.
39
merkantilist düşünce yerini liberal görüşe bıraktı. Temeli A. Smith’in mutlak
üstünlükler teorisine dayanan liberal yorumun amacı, (Smith’in kitabına adını veren)
milletlerin zenginliğine ulaşmaktır. Bu liberal teorinin temeli ortak çıkarların
zenginlik yaratacağıdır.
Klasik dış ticaret teorisinde temel soru dış ticareti belirleyenin ne
olduğudur.Yani;
− Ülkeler niçin dış ticaret yaparlar?
− Dış ticaret konu olan malların nisbi fiyatları nasıl oluşur?
− Dış ticaret ülkelere nasıl kazanç sağlar?
sorularını Mutlak ve Karşılaştırmalı Üstünlükler teorileri ile açıklamaya
çalışmıştır.
Genel olarak iktisat bilimi ve özelde uluslararası ticaret teorisinin temeli
Smith’in Milletlerin Zenginliği’ni yayımlamasıyla (1776) atılmıştır. Ricardo (1817),
Smith’in teorisinin geçerlilik alanını genişletme yanında, günümüze kadar devam
eden izler oluşturmuştur.
Bu teorileri açıklamaya geçmeden önce her iki teorinin de kullandığı
varsayımları belirtmekte yarar vardır:
− İki ülke, iki mal ve iki faktör varsayımı kabul edilmiştir.
− Ekonomi tam istihdamdadır.
− İç ve dış dengenin birlikte sağlandığı bir ekonomi varsayılmıştır.
− Ticarete katılan her ülkede üretim faktörleri miktarı ülke içinde sabittir.
− Zaman faktörü dikkate alınmamakta statik analiz yapılmaktadır.
− Üretim faktörleri ülke içinde hareketli ülkeler arası tam hareketsizdir.
− Ticaret katılan ülkelerde üretim teknolojisi aynıdır.
− Malların üretim maliyeti sabittir.
− Analizler arz odaklıdır.
40
1.5.2.1. Mutlak Üstünlükler Teorisi
Modern iktisat teorisinin oluşumunu başlatan klasik ekolün temelleri Adam
SMITH tarafından 1776 yılında yayınlanan Milletlerin Zenginliği’nin Doğası ve
Sebepleri Üzerine Bir Araştırma (An Inquiry Into the Nature and Causes of the
Wealth of Nations) adlı eserle atılmıştır. “Milletlerin Zenginliği” hem genel
ekonomi biliminin hem de modern uluslararası ticaret teorisinin temeli
konumundadır.96
Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği” adlı kitabıyla serbest dış ticaretin
yararını vurgulamaktadır. Smith, Merkantilistlerin aksine toplam dünya servetinin
sabit olmadığını; dış ticaretin de uzmanlaşma, iş bölümü yaratarak verimliliği ve
refahı arttıracağını savunmuştur. Smith ayrıca merkantilizmin ticaret dengesi
teorisine de karşı görüşler ileri sürmektedir. Merkantilist düşünce uygulanırsa bir
taraf kazançlı çıkarken diğer taraf kaybetmektedir. Smith’e göre aslında ticarette her
iki tarafta kazançlı olabilir.
Smith, serbest ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını Mutlak
Üstünlük Teorisi (The Theory of Absolute Advantage) ile açıklar. Dış ticarette devlet
müdahalesi gereğini savunan merkantilizme bir gönderme yaparak; “ticaret
serbestisi, hükümetin herhangi bir ilgisine maruz kalmadan bize her zaman
ihtiyacımız olan şarabı sağlayacaktır, benzer şekilde ya mallarımızın dolaşımında ya
da diğer işlerde kullanmak için satın alabileceğimiz tüm altın ve gümüşü her zaman
sağlayacaktır”97 ifadesini kullanmıştır.
Mutlak Üstünlükler Teorisine göre, iki-ülkeli bir modelde, ülkelerden biri,
diğeriyle kıyaslandığında, hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa, o malların
üretiminde uzmanlaşmalı; düşük maliyetle ürettiklerini ihraç ederken iç maliyetleri98
yüksek malları ithal etmelidir99.
96 Luke Lea, “GATT Justice: Who Gets The Gains of Trade?”, Challange, Vol.37, Eylül-Ekim 1994,
s.11. 97 SMITH, A., “Ulusların Zenginliği”, Cilt 2, Alan Yayıncılık, Çeviren : M. Tanju AKAD, Kasım
2002, s. 21. 98 Buradaki maliyet kavramı, sadece homojen olduğu düşünülen emek faktörünü içermektedir.
99 SEYİDOĞLU, s. 17.,
41
Emek-değer Teorisi (labour theory of value)100 üzerine inşa edilmiş olan
Mutlak Üstünlükler Teorisi İngiltere ve Portekiz ülkeleriyle A ve B malları ele
alınarak bir örnek üzerinde gösterilmektedir.
A malı B malı
İngiltere 100 60
Portekiz 40 160
A ve B malı için belirtilen rakamlar bir işçinin bir günde üretebildiği mal
miktarını temsil etmektedir. İngiltere, A malını 100 br, Avustralya 40 br
üretmektedir. Bunun anlamı, İngiltere A malında Portekiz’e göre 2,5 kat fazla üretim
gerçekleştirmiştir. Başka bir deyişle A malının üretiminde İngiltere mutlak üstünlüğe
sahiptir. Yine aynı nedenle B malının üretiminde de Portekiz (160br.) İngiltere’ye
göre (60br.) mutlak üstünlüğe sahiptir. Bu durumda, A malının üretiminde İngiltere,
B malının üretiminde ise Portekiz uzmanlaşmalıdır. İngiltere, Portekiz’e A malını
ihraç edip, Portekiz’den B malını ithal etmelidir. Bu durumda iki ülke de dış
ticaretten kazançlı çıkmaktadır. Dolayısıyla dış ticaret pozitif toplamlı (katılan her
ülkenin kazançlı çıktığı) bir oyundur (positive-sum game)101.
Smith mutlak üstünlükler ile ilgili düşüncelerini kitabında şu sözlerle ifade
etmektedir; “Kendisine, satın almaktan daha pahalıya gelecek hiçbir şeyi asla evde
yapmaya kalkışmamak, aklı başında her aile reisinin düsturudur…”, “…Her özel
ailenin yönetiminde akıllılık olan şeyin, büyük bir krallığınkinde ahmaklık
olabilmesi pek olanaklı değildir. Eğer yabancı bir ülke bize bir malı bizim
edebileceğimizden daha ucuza arz ediyorsa, onu biraz avantajlı olduğumuz bir
biçimde çalıştırdığımız kendi endüstrimizin üretiminin bir bölümü karşılığında ondan
almak daha iyidir”102
100 Bilindiği üzere emek-değer teorisi bir malın maliyetinin o malın üretimi için harcanan emek
miktarıyla ölçülmesini ifade etmektedir. 101 APPLEYARD ve FİELD, s.28. 102 SMITH, A., “Milletlerin Zenginliği”, Cilt II, Millî Eğitim Basımevi, Çeviren: Haldun Derin, İstanbul, 1948, s. 272.
2.5 kat
42
Aslında Smith, kitabında yer alan “Gerçi en zengin uluslar manüfaktür
(üretim, imalat) kadar tarımda da komşularından ileridedirler, ancak daha çok
manüfaktürdeki (imalattaki) üstünlükleriyle sivrilirler”103 ifadeleriyle karşılaştırmalı
üstünlükler (comparative advantages) kavramına çok yaklaşmıştır. Ancak
karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin düzenine sahip olmasa da Smith’in mutlak
üstünlükler teorisi kaynakların etkili dağılımı açısından serbest ticaretin avantajları
üzerinde durmaktadır. 104
Eğer Smith’in ünlü eseri dikkatli okunacak olursa, dışsatıma yöneltilmesi
gereken üretim fazlasının kökeniyle ilgili birtakım bulanıklıkların varlığına rağmen,
uluslararası iktisat kuramına da önemli katkılar yaptığı görülmektedir. Belki de,
Alfred Marshall’ın 1904’te verdiği bir konferansta belirttiği gibi, “daha sonraki
iktisatçıların keşfettiği herşey (aslında) Adam Smith’te mevcuttur”. 105
1.5.2.2. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi
A. Smith’den yaklaşık kırk yıl sonra İngiliz İktisatçı David Ricardo Politik
İktisadın ve Vergilendirmenin Prensipleri (Principles of Political Economy and
Taxation, 1817) adlı eserinde Mutlak Üstünlükler Teorisi’nde ihmal edilen bir
ülkenin her iki malın üretiminde de mutlak üstünlüğe sahip olması durumunu
(kısmen) ihmal etmiş olmasını ele alan ve serbest ticaretin böyle bir durumda bile her
ülkenin çıkarına olduğu sonucuna ulaşan Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ni
(Theory of Comperative Advantage) geliştirmiştir.
Uluslararası ticaretin mutlak üstünlüklere dayandırılmasının kapsamı
daraltacağını gören Ricardo106, ülkelerarasında üretim maliyeti farkı yerine,
farklılığın derecesi üzerinde durmuştur. Bir ülke, bütün mallarda, diğerine göre daha
üstün olsa da, karşılaştırmalı olarak en fazla üstünlüğe sahip olduğu mallarda
103 SMITH, A., “Ulusların Zenginliği”, Cilt 1, Alan Yayıncılık, Çeviren: Ayşe YUNUS ve Mehmet
BAKIRCI, İstanbul, Şubat 1985, s. 21. 104 MYINT, H., “Adam Smith’s Theory of International Trade in the Perspective of Economic
Development”, Economica, New Series, Vol.44, No:175, 1977, s. 232. 105 KİBRİTÇİOĞLU, A., “On the Adam Smith's Contributions to the International Trade Theory”,
Munich Personal RePEc Archive, MPRA Paper No. 2595, Nisan 2007, 20:44.
106 RİCARDO, D., “On the Principles of Political Economy and Taxation”, Ed. R. M. Hartwell, Pelican Classics, 1971, s. 338-341.
43
uzmanlaşıp daha az üstün olduğu malları ithal ederek daha fazla refaha ulaşabilir107
görüşünü savunmuştur. Yani Ricardo’ya göre önemli olan üstünlük değil; üstünlüğün
derecesidir. Karşılaştırmalı Üstünlükler’e göre ülkeler arasındaki dış ticaretin karlı
olabilmesi için gerekli şart; bu ülkelerde iç üretim maliyetlerinin birbirinden farklı
olmasıdır.108
Ricardo teorisini İngiltere ve Portekiz’de şarap ve kumaş üretiminde bir iş
gününde üretilebilen mal miktarlarını içeren bir örnek ile açıklamaya çalışmıştır.
Tablo 1.9. İngiltere ve Portekiz İçin Karşılaştırmalı Üstünlükler
Şarap Kumaş Ticaret Öncesi Mübadele Oranları
İngiltere 120 işgünü 100 işgünü 1Ş=8/9 K veya 1K=9/8 Ş
Portekiz 80 işgünü 90 işgünü 1Ş=6/5 K veya 1K=5/6 Ş
Örneğe göre Portekiz her iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir. Smith’e
göre bu ülkeler arasında ticaret yapılmamalıdır. Çünkü Portekiz hem şarabı hem de
kumaşı İngiltere’den daha ucuza üretmektedir. Oysa Ricardo’ya göre bu durumda
bile Portekiz göreceli olarak daha ucuza ürettiği malda uzmanlaşarak, diğer malı
İngiltere’den ithal edebilir. Yukarıdaki örnekte Portekiz kumaş üretimindense şarap
üretiminde İngiltere’ye göre daha avantajlı konumdadır. Şarabı İngiltere’ye kıyasla
40 gün daha az maliyetle üretirken; 1 birim kumaş üretiminde sadece 10 gün
öndedir109. Başka bir açıdan ele alırsak; İngiltere 1 fıçı şarap karşılığında 6/5 metre
kumaş vermek zorunda iken Portekiz için bu rakam sadece 8/9’dur. Bu yüzden
Portekiz şarap üretiminde uzmanlaşıp kumaşı İngiltere’den alacak ve böylece
İngiltere de metre başına 5/6 fıçı şarap yerine metre başına 9/8 fıçı şarap elde edecek
ve dış ticaretten her iki taraf da kazançlı çıkacaktır.110
107 Konunun klasik kaynağı D. Ricardo, “The Principles of Political Economy and Taxation”,
Prometheus Books, 1996. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. Mark SKOUSEN, Modern İktisadın İnşası: Büyük Düşünürlerin Hayatları ve Fikirleri, Çev. M. Acar, E. Erdem ve M. Toprak, Liberte Yayınları, Ankara, 2003, s. 99-124.
108 HUSTED, S. ve M. MELVIN, “International Economics”, Harper Collins College Publishers, New York, 1993, s. 63.
109 YILMAZ, s.28. 110 APPLEYARD ve FİELD, s.34.
44
Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin, emek-değer teorisine dayanması;
işgücünün ülke içi tam hareketli ülkeler arası ise hareketsiz olduğunu varsayması;
talep koşullarının dikkate alınmaması; statik bir model oluşu; sabit maliyetlere ve
tam uzmanlaşmaya dayanması111 vb. sebeplerle modeldeki aksaklıklar belirtilse de
ortaya atıldıktan yaklaşık iki yüzyıl sonrasına kadar geçerliliğini koruyabilen güçlü
bir teori olduğu ve uluslararası ticaretin temelini oluşturduğu kabul edilmektedir112.
1.5.2.3. MILL ve Klasik Dış Ticaret Teorisine Katkıları
Klasik iktisatçılar, emek dışındaki üretim faktörlerinden sermaye ve doğal
kaynakların farkında olmakla beraber, doğal kaynakları, tanrının lutfu ve sermayeyi,
biriktirilmiş emek biçiminde algılamayı seçmişlerdir. Dış ticaret kazançlarını
belirlemek bakımından diğer klasik iktisatçıların ihmal ettiği talep unsurunu analize
dahil eden Mill daha sonra neoklasiklerce geliştirilecek karşılıklı talep kanununu
ortaya koymuş; ayrıca karşılıklı talep yoluyla dış ticaretin teknolojik gelişmeyi
etkileyeceğini ifade etmiştir113.
Mill’e göre114, ihraç malları arasına bir yenisinin katılması veya ihraç malı
üretim maliyetini düşürücü yenilik biçiminde ortaya çıkan teknolojik gelişme, ihraç
mallarında verimliliği artırarak ülkenin karşılıklı taleple belirlenen ithal mallarını
daha ucuza elde etmesini sağlar, böylece dış ticaret kazancını artırır.
1.5.3. Neoklasik Dış Ticaret Teorisi
Klasik dış ticaret teorilerine yönelik temel bir eleştiri, emek-değer teorisine
dayanması, emek dışındaki faktörlerin maliyet ve dış ticarete etkisini ihmal
etmesidir.
111 SEYİDOĞLU, s. 21-2. 112 CAVES, R.E.; J.A. FRANKEL ve R.W. JONES, “International Economics”, Addison-Hesley, 8th
ed., USA, 1999, s. 67. 113 BAYRAKTUTAN, Y., “Bilgi ve Uluslararası Ticaret Teorileri”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2003, s.177. 114 Mill, J. S. (1909): Principles of Political Economy with some Applications to Social Philosophy.
Editör: W. J. Ashley. London (İlk baskısı: 1844), s. 593-601, Alıntılayan; BAYRAKTUTAN, Y., s.177.
45
Neoklasik dış ticaret teorisi ise karşılaştırmalı üstünlük teorisinin ana
çizgilerini korumakla birlikte, emek maliyeti yerine, emekle birlikte diğer faktörleri
de kapsayan fırsat maliyeti115 yaklaşımı ile verimlilik farklılıklarının dış ticareti
harekete geçirmek için yeterli olduğunu iddia etmiş, Heckscher-Ohlin teorisi
verimlilik farkını faktör donanımına bağlamıştır. Bu yaklaşımın temel iddiası
ticaretin ülkeler arasındaki faktör gelirlerinin eşitlenmesi yönünde bir eğilime ve iç
tekellerin kalkmasına neden olduğudur. Bunun sonucu gelir bölüşümünün
düzelmesidir.
Özetle Neoklasik Dış Ticaret Teorisi’nde, fırsat maliyeti kavramı, dönüşüm
eğrileri ile analiz aracı haline dönüştürülürken, kayıtsızlık eğrileri ve Mill’den
hareketle Marshall’ın geliştirdiği teklif eğrileri yardımıyla, yine mutlak ve
karşılaştırmalı üstünlük kuramlarının ihmal ettiği talep unsuru, analizlerde dikkate
alınmaya başlamıştır. Bu arada, Mill tarafından teknolojik gelişmelerin dış ticarete
etkisi bağlamında yapılan saptamaların, neoklasiklerce geliştirilmediğini söylemek
mümkün görünmektedir.
1.5.3.1. Faktör Donatımı Teorisi
Smith, dış ticaretin veya ülkelerin avantajlarının kökenini aslında yalnızca
üretim faktörü donatımlarındaki niteliksel farklılıklarla değil, niceliksel farklılıklarla
da açıklamaya çalışmıştır. Bu bağlamda, Smith’in, nüfus yoğunluğunu bir ülkenin
dışsatım kapasitesinin temel belirleyicisi olarak gösteren ve yeterince geliştirilmemiş
olan artık-kapağı yaklaşımı, iki İsveçli iktisatçı, Heckscher (1919) ve Ohlin’i (1933)
oldukça etkilemiş, Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisinin geliştirilmesine
katkıda bulunmuştur116. Bununla birlikte Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinde
görülen temel eksiklikler117 de teorinin gelişimine büyük katkıda bulunmuştur.
Genel bir tanımlamayla; her ülkenin nispeten bol (ucuz) olan üretim
faktörünün yoğun olarak kullanıldığı malları ihraç etmesi; diğer malları ithal etmesi
115 Alternatif maliyet olarak da anılan fırsat maliyeti kavramı, bir malın üretimini bir birim
artırabilmek için gerekli kaynakları serbest bırakmak üzere bir başka maldan vazgeçilen miktarı anlatmaktadır.
116 KİBRİTÇİOĞLU, 2007. 117 Uluslararası emek verimliliğinde farklılık doğuran etkenler üzerinde durmaması ve ülkeler arasında
yurt-içi fiyat farklılığının nedenlerini açıklamaması…
46
anlamına gelen Faktör Donatımı Teorisi’ni B. Ohlin 1933 yılında yayınlanan
eserinde; “Ticaretin ilk koşulu bazı malların bir bölgede diğerinden daha ucuza
üretilmesidir. Her bölgedeki ucuz mallar, o bölgede (diğer bölgeye kıyasla) daha
ucuz olan faktörleri daha fazla miktarda ihtiva ederler. Bu ucuz mallar ihracatı
oluştururlarken, başka bölgelerde daha ucuza üretilebilen mallar ithal edilirler.
Dolayısıyla her bölgede ihracat, üretimlerinde ucuz faktörlerin fazla miktarlarda
kullanıldığı mallardan oluşur. Kısaca büyük oranda pahalı faktör ihtiva eden mallar
ithal edilirken, büyük oranda ucuz faktör ihtiva eden mallar ihraç edilir.”118
cümleleriyle açıklamaktadır.
Faktör Donatımı Teorisinde, ülkenin sahip olduğu üretim faktörleri miktarı
esas alınırken emek ve sermayeyi dikkate alma geleneği sürdürülmektedir. Bu
çerçevede, ülkeler emek-zengini ve sermaye-zengini, mallar ise emek-yoğun ve
sermaye-yoğun biçiminde ayrıştırılırken ülkelerin, faktör donatımları ve malların,
faktör yoğunlukları bakımından farklılaştığı düşünülmektedir. Ayrıca, bir malın
üretim fonksiyonunun, dolayısıyla üretim teknolojisinin bütün ülkelerde aynı olduğu,
üretimde sabit verim koşullarının geçerli bulunduğu ve ülkelerin talep koşullarının
birbirinin aynı olmasa da benzer olduğu varsayılmaktadır119.
Analitik geçerliliğini göstermek üzere dönüşüm ve kayıtsızlık eğrilerine
başvurulan Heckscher-Ohlin modelinden faktör donatımı teorisiinin dışında
uluslararası faktör fiyatları eşitliği, gelir dağılımı ve Rybczynski teoremleri
türetilmiştir.
Uluslararası faktör fiyatları eşitliği teoremine göre, serbest mal ticareti
ticarete katılan ülkelerdeki üretim faktörlerinin fiyatlarını eşitler. Daha açık bir ifade
ile serbest ticaret ve onu simgeleyen uluslararası uzmanlaşma ülkelerin bol olarak
sahip oldukları faktörlerin fiyatını yükseltip; kıt faktörlerin fiyatını düşürerek ülkeler
arasında fiyatların eşitlenmesine yol açar120.
İlk olarak Heckscher tarafından temas edilen faktör fiyatlarının serbest
ticaretle eşitlenmesini Ohlin mutlak eşitlik yerine bu yönde bir eğilim şeklinde ifade
118 Ohlin B. (1933), International and Interregional Trade, Harvard University Press, s.29,
Alıntılayan, ÜNSAL, s.156. 119 SEYİDOĞLU, s.64. 120 SEYİDOĞLU, s.71.
47
etmiş ve nihayet Samuelson121 serbest ticaretle faktör fiyatları eşitliğine erişildiğini
analitik olarak kanıtlamıştır.
Stolper ve Samuelson, Ricardo’dan itibaren yüzyılı aşkın bir süre kabul
gören, “serbest ticaret, ülkedeki herkesin yararına, korumacılık yine herkesin
zararınadır” düşüncesine karşı çıkarak teorilerini serbest ticaretin faktörlerin reel
fiyatlarına etkileri doğrultusunda geliştirmişlerdir122. Buna göre, serbest ticaret bol
olan (ihracat sektöründe kullanılan) faktörün reel gelirinin artmasına kıt olan (ithalata
rakip endüstrilerde kullanılan) faktörün ise reel gelirinin azalmasına yol açmaktadır.
Örneğin; bir ülkede emek bol sermaye kıt faktör ise; serbest ticaret emeğin reel
gelirinin (reel ücret haddinin) yükselmesine; sermayenin reel gelirinin ise düşmesine
yol açmaktadır.
Faktör arzındaki değişimlerin üretim sonuçlarını analiz eden Rybczynski
Teorisi ise, yine iki-mallı, iki-faktörlü bir modelde ve tam istihdam koşullarında,
faktörlerden birinin arzı artınca bu faktörü yoğun kullanan malda üretim artarken arzı
sabit kalan faktörü kullanan malda üretimin, sektörler arası faktör transferi yüzünden
azalacağını ortaya koymaktadır123.
Dış ticaret teorilerinin analitik niteliğini geliştirmesi ve mantıken tutarlılığı
nedeniyle uluslararası iktisat literatüründe çok yaygın kabul gören Heckscher-Ohlin
modeli ve türev teorilerin bilgi ve ilintili unsurları içermediği gözlenmektedir. Ancak
1950’lerin başından itibaren, bir yandan ampirik testlerin faktör donatımı teorisine
duyulan güveni sarsması, öte yandan bilginin toplumsal dönüşümlere ve özellikle
üretim sürecine belirgin yansımalarıyla dış ticaret teorileri, önemli açılımlara
erişmiştir.
121 SAMUELSON, P., “International Trade and the Equalization of Factor Prices”, Economic
Journal, Vol. 58, 1948, s.165-184. 122 STOLPER, W.F. ve P., SAMUELSON, “Protection and Real Wages”, Review of Economic
Studies, Kasım 1941, s. 140-176. 123 YILMAZ, s.157-8.
48
1.5.4. Yeni Dış Ticaret Teorisi ve Alternatif Dış Ticaret Teorileri
Faktör donatımı teorisini test etmek üzere, ABD ekonomisinin, 1947 girdi-
çıktı tablosu ile aynı yıla ait dış ticaret verilerini kullanarak birer milyon dolarlık
ihraç ve ithal-ikamesi ürünlerini içeren temsili mal sepetleri oluşturan Leontief124
1951 yılında yayınladığı çalışmasında; dünyanın sermaye zenginliği en fazla ülkesi
ABD’nin, teorinin öngördüğünün aksine, sermaye-yoğun malları ithal, emek-yoğun
malları ihraç ettiği sonucuna ulaşmıştır. Leontief paradoksu, faktör donatımları
üzerinde yarattığı tartışmaların yanında emek ve sermeye dışındaki unsurların ve
özellikle “bilgi”nin üretim ve dış ticaretteki rolünü vurgulayan yeni teorilerin gelişim
sürecini başlatmıştır.
1.5.4.1. Yeni Dış Ticaret Teorisi
Smith’in dış ticaretin varlık nedenini, bugünkü modern kavramlarla ölçek
ekonomilerine (economies of scale) ya da ölçeğe göre artan getirilere (increasing
returns to scale) dayandırdığı yaklaşım125, son zamanlarda Yeni Dış Ticaret Teorisi
olarak anılan kuramın ünlü temsilcilerinden Paul Krugman ve Elhanan Helpman gibi
iktisatçıları da önemli ölçüde etkilemiştir126.
Bununla birlikte Faktör Donatımı Teorisinin uluslararası ticaret akımlarında
görülen son eğilimleri açıklamadaki eksikliklerinin daha belirgin hale gelmesi, “yeni
ticaret teorileri” olarak bilinen ve büyük ölçüde eksik rekabet, ürün farklılaştırması
ve ölçek ekonomilerinin varlığına önem veren modellerin (Krugman, 1979 ve 1980;
Lancester, 1980; Helpman, 1981) geliştirilmesine neden olmuştur127.
Krugman (1979) ile Grossman ve Helpman’ın (1993) çalışmaları ile
şekillenen “yeni dış ticaret teorisi”, geleneksel ticaret teorisini bir kenara atmaktan
ziyade, ticareti sadece nispi faktör donanımına veya yaygın biçimde yapıldığı üzere
124 Leontief’in araştırması için bkz. LEONTIEF, W., “Domestic Production and Foreign Trade: The
American Capital Position Re-examined”, Economia Internazionale, Vol. VII, No:1, Şubat 1954, s. 3-32.
125 Dış ticaretin (üretim artışı sayesinde iç pazarın sınırlarının aşılması anlamında) ekonomik büyüme üzerindeki olumlu etkilerini betimleyen dinamik yaklaşımı…
126 KİBRİTÇİOĞLU, 2007. 127 ÇAKMAK, Ö., “Türkiye ile Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere Arasında İmalat Endüstrisinde
Endüstri-İçi Ticaretin Yapısı: 1991-2004”, Ekonomik ve Sosyal Arastırmalar Dergisi, Bahar 2006, Cilt:3, Yıl:2, Sayı:1, 3:30-47
49
karşılaştırmalı üstünlüklere dayandırma mecburiyeti olmadığını vurgularken ölçek
ekonomileri128 ve azalan maliyetler129 üzerinde durmakta; farklılaştırılmış ürünler ve
piyasa yapısının ürün geliştirme hızı ve dış ticarete yansımalarını incelemektedir. Bu
çalışmalarla, geleneksel tam rekabet varsayımı terkedilmiş olmaktadır.
Yeni teori, endüstri-içi ve gelişmiş ülkeler arası ticaretin büyük bölümünün
farklılaştırılmış mallara ilişkin olduğunu ve bu malları üreten monopol nitelikli
üreticiler tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürmektedir. Mikroekonomi bağlamında
monopol-oligopol kritikleri, bu piyasa türlerini tam rekabetle karşılaştırıp
olumsuzluklarına vurgu yaparken, yeni dış ticaret teorisi, monopolcü rekabeti,
ticareti artırma yönünde zorlayıcı neden olarak algılamaktadır. Ticaretin olmaması
durumunda, monopol konumu kaliteyi ihmal edip fiyatı keyfi artırma potansiyeli
taşırken ticaret sayesinde, hükümet müdahaleleriyle sınırlansa da rekabet
yoğunlaşmakta ürün geliştirme oranı ya da teknolojik gelişme hızlanmaktadır. Yeni
teorinin temel özelliklerinden biri de, ölçeğe göre artan verimler ve bunların ticaret
kazançlarına etkisi hususuna atfedilen değerde ortaya çıkmaktadır.
1.5.4.2. Alternatif Dış Ticaret Teorileri
Nitelikli işgücü teorisi, Keesing ve Kenen tarafından geliştirilmiş olup,
nitelikli işgücü zengini ülkelerin bu işgücünü gerektiren mallarda, işgücü çoğunluğu
niteliksiz olan ülkelerin ise niteliksiz emekle üretilen mallarda uzmanlaşacağını
belirtir. Nitelikli-emek-yoğun mallar, aynı zamanda sermaye yoğun olduğundan, bu
teori “neo-faktör donatımı” biçiminde de adlandırılmaktadır130.
Teknoloji açığı teorisi ile Posner131, yeni bir mal ya da üretim yöntemi
(teknoloji) geliştiren ülkelerin, bunun ilk ihracatçısı olacağını, zamanla bu teknolojiyi
bir biçimde edinen başka ülkelerin sahip oldukları diğer avantajlar (işgücü, doğal
kaynak, vb) nedeniyle maliyet/ rekabet üstünlüğüne erişmesiyle ithalatçı konumuna
128 KRUGMAN, P., “Scale Economies, Product Differentiation, and the Pattern of Trade”. American
Economic Review, No:70, 1980, s. 950-959. 129 KRUGMAN, P., “Increasing Returns, Monopolistic Competition and International Trade”.
Journal of International Economics, Vol. 9, 1979, 469-479. 130 SEYİDOĞLU, s.81-2. 131 Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. POSNER, M. V., “International Trade and Technical
Change”, Oxford Economic Papers, 1961, s. 323-341.
50
düşeceğini ileri sürmüştür. Yani teknolojik açık teorisine göre bir ülke sürekli ihracat
yapmak için sürekli yenilik yapmalıdır132.
Linder’in (endüstri-içi ticareti de açıklamaya çalıştığı) Temsili Talep
Teorisi’ne göre, üretici, dış talebe bakmadan önce yurt-içi talebi dikkate alır.
Endüstri-içi ticaret, gelişmiş ülkelerde azlığı nedeniyle emek faktöründen tasarruf
sağlayan yöntemlerle üretilen karmaşık ve pahalı nihai ürünler yanında yarı-
iletkenler gibi aramalar ticaretinden oluşmaktadır. Fert başına gelir, temsili talebe
kaynaklık eden unsurların başında yer almaktadır.
1966 yılında R. Vernon133 tarafından ortaya atılan Ürün dönemleri teorisi,
ürün geliştirme ve yenileme sürecinin durakladığı aşamaya doğru belli bir ürünün
üretiminin zamanla daha basit hale geleceği düşüncesine dayanır. Vernon özellikle
bazı azgelişmiş ve yeni sanayileşen ülkelerdeki hızlı ihracat artışlarını açıklamaya
çalışan modelinde, bazı ürünlerin üç aşamaya bölünebilecek yaşam dönemleri
izlediğini ileri sürmüştür134.
• Başlangıçta ürün, iç piyasa için üretilmiştir ve sürekli gözden geçirilerek
geliştirilmektedir. Dış piyasalarda satılsa da, sürekli gözden
geçirildiğinden ürün icat edildiği ülkede üretilecektir.
• Ürün olgunlaştıkça ve dış satışlar arttıkça, firma dış talebi tatmin için
önce, en azından pazarlama bağlantısı oluşturacak, daha sonra, ürünün bir
kısmını dış piyasada daha ucuza imal edebileceğini fark edecektir.
• Nihai aşamada, yenileme ve gözden geçirme süreci duraklar, dışarıdaki
üretim maliyetleri daha düşük ise, ürün yurt dışında üretilir ve icat eden
ülkeye ihraç edilir.
132 ÜNSAL, s.211. 133 VERNON, R., “International Investment and International Trade in the Product Cycle”, The
Quarterly Journal of Economics, Vol. 80, No. 2, s. 190-207, May 1966. 134 Teori, Hong Kong, Singapur, Tayvan, Çin, Endonezya ve Tayland’ın artan ihracat performansını
açıklamada kullanılmaktadır.
51
Tablo 1.10. Dış Ticaret Teorileri
TEMEL VARSAYIMLARI
DIŞ TİCARET HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
MERKANTİLİZM
- Sıfır-toplamlı faaliyet - Ticaret fazlası yaratılmalı - Dış Ticarette Korumacılık
Zenginliği (hazinenin altın stokunu) artırmanın yolu dış ticaretten geçer.
FİZYOKRASİ
- Serbest Ticaret
Dış ticaret üretken bir faaliyet değildir. (gereksiz görülmektedir)
SMİTH (Mutlak Üstünlükler Teorisi)
Dış ticaret uzmanlaşma ve iş bölümü yaratarak verimliliği ve refahı artırır. Ülkelerden biri, diğeriyle kıyaslandığında, hangi mallarda mutlak üstünlüğe sahipse, o malların üretiminde uzmanlaşarak ihraç ederken, diğer malları ithal etmelidir.
KLASİK DIŞ TİCARET
RİCARDO (Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi)
- 2 Ülke- 2 Mal- 2 Faktör - Serbest Ticaret - Tam İstihdam - Üretim faktörleri ülke içi hareketli; ülkelerarası tam hareketsiz - Üretim faktörleri miktarı sabit - Üretim teknolojisi aynı - Arz odaklı analiz - Pozitif-toplamlı faaliyet - Endüstriler arası Ticaret
Bir ülke, bütün mallarda, diğerine göre daha üstün olsa da, karşılaştırmalı olarak en fazla üstünlüğe sahip olduğu mallarda uzmanlaşıp ihraç ederken, daha az üstün olduğu malları ithal ederek refaha ulaşabilir.
NEOKLASİK DIŞ TİCARET
- (2-2-2) - Ülkelerin üretim fonksiyonu ve teknolojisi aynı - Üretimde sabit verim - Ülkelerin talep koşulları aynı (çok yakın)
Faktör Donatımı - (Hecksher-Ohlin) Her ülke nispeten bol (ucuz) olan üretim faktörünün yoğun olarak kullanıldığı malları ihraç etmeli; diğer malları ithal etmelidir.
YENİ DIŞ TİCARET
- Ürün farklılaştırması - Eksik rekabet - Ölçek ekonomileri (artan getiri) - Azalan maliyetler - Teknolojik gelişme ve değişmede etkinlik - Endüstri içi Ticaret
KÜT’e dayanmayan ticareti açıklar. Ülkelerin sahip oldukları kaynaklarda uzmanlaşmaları gerekli değildir. Uzmanlaşmayı avantajlı hale getiren artan getiriler nedeniyle dış ticaret yapılmaktadır.
52
1.6. Değişen Ticaret
Küreselleşme ile birlikte uluslararası alandaki gelişmeler dış ticaretin temel
varsayımlarında değişime yol açmıştır: Ölçeğe göre sabit getiri yerini ölçeğe göre
artan getiriye bırakmış; tam rekabetçi piyasalar yerini eksik rekabete bırakmıştır.
Mutlak ve Karşılaştırmalı Üstünlüklerle başlayan dış ticaret teorilerinin geçirdiği
evrim ile birlikte artık uluslararası fiyatı belirleyen iki ülkenin teklif eğrileri
olmaktan çıkmış; üretim faktörlerinin hareketliliği sağlanmış; ülkeler bir malın hem
ihracatçısı hem de ithalatçısı olabilir hale gelmiş ve tüm bunların yanında da
endüstriler arası ticaretin yerini endüstri içi ve firma içi ticaret almıştır.
1.6.1. Endüstri-İçi Ticaret (Intra-Industry Trade)
Bilindiği gibi karşılaştırmalı üstünlüklere dayanan faktör donatımı teorisine
göre, her ülke zengin olarak sahip olduğu faktörleri yoğun olarak kullanan malları
ihraç etmektedir. Ülkeler arasındaki ticaretin böylece, farklı faktör yoğunluklarına
sahip ülkeler arasında gerçekleşmesi beklenir. Bu durumda klasik dış ticaret teorisine
göre, ülkeler arasındaki ticaret engellerinin kaldırılmasının kaynakların, ülkenin ithal
ikameci sanayilerinden, ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu ihracat
sanayilerine doğru kaymasına yol açacağı öne sürülmektedir. Bu durum ise
endüstriler arası ticareti teşvik eder. Endüstriler arası ticaret, farklı faktör
donanımlarının bir sonucudur ve faktör donanımı teorisi tarafından öngörülen
uzmanlaşma ile sonuçlanır.
Oysa II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticaretin yapısı ve boyutunda
görülen değişimlerin açıklanmasında yetersiz kalan klasik dış ticaret teorisinin
eksiklikleri ve bu dönemden itibaren yapılan ampirik çalışmaların, uluslararası
ticarette aynı mal grubu içindeki ürünlerin ticaretinin payının hızla artığını
göstermesi sonucunda, alternatif ticaret teorilerinin gelişimine ihtiyaç olduğunu
görülmüş ve bu durum Endüstri-içi ticaret hakkında yapılan teorik çalışmaları teşvik
etmiştir.
53
Frankle (1943)135 ülkeler arasında aynı mal grubu içindeki ürünlerin ihraç ve
ithalatının uluslararası ticaretin önemli bir oranını kapsadığını göstermiştir. Verdoorn
(1960) ise Benelüx ülkelerinin ticaret seklinde meydana gelen değişiklikleri
inceleyen çalışmasında, üye ülkeler arasındaki artan ticaretin, farklı ürün
kategorilerinden çok, benzer ürün kategorilerinde olduğunu göstermiştir. Michaely
ise (1962) yüksek gelir düzeyine sahip ülkeler arasında ticareti yapılan malların
kompozisyonunun çok benzer olduğunu aksinin de gelişmekte olan ülkeler için
doğru olduğunu ifade etmiştir.
Uluslararası ticaret, İkinci Dünya Savaşından sonra hızla gelişmiş ve
karşılaştırmalı üstünlükleri esas alan klasik dış ticaret teorisi ile açıklanamaz duruma
gelmiştir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra sanayi malları ticaretinin artması,
ülkelerin faktör yoğunluğuna bağlı olarak belirli sektörlerde uzmanlaşması
beklentilerine uymamıştır. Emek faktörü açısından zengin ülkelerin sermaye yoğun
malların ihracatını, sermaye faktörü açısından zengin ülkelerin de emek yoğun
malların ticaretini yapması, konunun yeniden açıklanması gereğini ortaya
çıkarmıştır. Faktör donanımı birbirine yakın ülkeler arasında ticaretin artması klasik
dış ticaret teorileri ile açıklanamadığından endüstri-içi ticaret yaklaşımı
geliştirilmiştir136.
Özellikle son yıllarda endüstri-içi ticaret ve birkaç Asya ülkesinin ihracat
performansları sebebiyle dış ticaret teorisinin bir dönüşüm yaşadığı bilinmektedir.
Açıkçası bu dönüşüm endüstri-içi ticaretin geleneksel teorilere meydan okumasına
dayanmaktadır137.
Endüstriler arası ticaret bir birinden tamamen farklı yapıdaki ürünlerin
karşılaştırmalı üstünlük yada karşılaştırmalı dezavantaj durumuna göre ihraç ve ithal
edilmesidir. Bir ülkenin endüstriler arası ticaret durumu o ülkenin karşılaştırmalı
üstünlük yapısına bağlı olarak belirlenir. Belirli bir endüstride endüstri içi ticaretin
yüksek düzeyde olması ise belirli bir karşılaştırmalı üstünlük durumunun ortaya
135 Frankle, H., 1943, “Industrialization of Agricultural Countries and the Possibilities of a New
International Division of Labor”, Economic Journal, 53, s. 188-201. 136<http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/DisTicaretDegerelendirmeDb/II-3.doc>,
(03.05.2007). 137 WALTHER, T., “Dünya Ekonomisi”, Çeviri: Ünal ÇAĞLAR, Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2002,
s.177.
54
çıkmadığını gösterir. Bu nedenle endüstri içi ticaret karşılaştırmalı üstünlüğü
yansıtmaz.
Endüstriler arası ticarette dış ticaretten sağlanan kazanç uzmanlaşma ve
ürünlerin mübadelesinden kaynaklanmaktadır. Endüstri içi ticaret ise, uluslararası
ticaretten karşılaştırmalı üstünlük yolu ile edinilen kazançları aşan ek kazançlar
sağlar. Çünkü endüstri içi ticaret ülkelere daha geniş piyasalardan yararlanma olanağı
verir.
İktisadi bütünleşme kapsamındaki ülkelerde genel olarak faktör donanımının
benzer yapıda olması, kişi başı gelir düzeyinin birbirine yakın olması, ticaret
engellerinin ortadan kaldırılması, üretim maliyetlerinde azalmanın ortaya çıkması,
yabancı sermaye yatırımlarının artması gibi etkenlere bağlı olarak endüstri içi
ticaretin artacağı beklenmektedir. Ayrıca ülkelerin gerçekleştirdiği ekonomik
entegrasyonlar da bu ülkeler arasında endüstri içi ticaret düzeyini etkilemektedir.
Teorik açıdan değerlendirildiğinde; Klasik Dış Ticaret Teorisi endüstriler
arası ticareti konu almaktadır. Bu teori hem ölçek ekonomilerini hem de oligopolcü
rekabeti dikkate almamaktadır. Bu teori tam rekabetçi piyasa koşullarının geçerli
olduğunu varsayar. Endüstri-içi ticaret yaklaşımında ise oligopolcü rekabet piyasa
yapısıyla ölçek ekonomileri de dikkate alınmaktadır138.
Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, toplam ticaret içinde gelişmiş-gelişmekte
olan ülke ticaretinin payının zamanla artacağını önerse de, 1960’lı yıllardan 2000’li
yıllara kadar elde edilen veriler bu beklentiyi karşılıksız çıkarmaktadır. Dolayısıyla,
dünya ticaretini, sermaye-emek ya da vasıflı-vasıfsız emek ayrımıyla açıklamak
zordur. Nitekim dünya ticareti, ağırlıklı olarak bu açılardan benzer durumdaki
gelişmiş ülkeler arasında yapılmakta ve endüstri-içi ticaret biçimini yansıtmaktadır.
Ancak son yıllarda GOÜ’lerdeki büyüme ve yeni sanayileşen ülkelerin de etkisiyle
dış ticaretin bu şeklinin coğrafi dağılımında farklılıklar görülmektedir.
“Bir ülkenin aynı sektör ürünlerini eşzamanlı ihraç ve ithal ediyor olması”
anlamına gelen Endüstri-İçi Ticaret’i, Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin)
Teorisi’nin açıklayamamış olmasının yanında, Yeni Dış Ticaret Teorileri’nin temel
138<http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/DisTicaretDegerelendirmeDb/II-3.doc>,
(03.05.2007).
55
dayanaklarından biri haline gelmiştir. Ayrıca endüstri-içi ticareti, Temsili Talep
Teorisi aracılığıyla açıklamaya çalışan Linder, benzer fert başına gelir düzeyinde
olan ülkelerin birbiriyle ticaret yapacağı görüşünü ileri sürmüştür.
Endüstri içi ticaretin farklı ölçüm yöntemleri139 bulunmakla birlikte genel
olarak Grubel-Lloyd yaklaşımı benimsenmektedir.
Buna göre endüstri içi ticaret endeksi aşağıdaki biçimde hesaplanabilir.
MX
MXT
+
−−= 1 (1.1)
Formülde X ve M, sırasıyla belli bir mal veya ürün grubunun ihracatını ve
ithalatını gösterir. Endeks 0 ile 1 arasında değerler alır. Eğer ülke söz konusu malı
yalnızca ihraç ya da ithal ediyorsa (endüstri-içi ticaret yoksa) endeks sıfırdır. Eğer
aynı malın ithalatı ve ihracatı birbirine eşitse endeks bir olur ve bu endüstri-içi
ticaretin maksimum olduğu durumu ifade eder.
Endeks, bireysel endüstriler arasında olduğu kadar ülkeler arasında da
endüstri-içi ticaret karşılaştırmaları yapmaya olanak sağlar. Bu amaçla bireysel
endüstrilere göre hesaplanan endekslerin aşağıdaki formül ile toplamlarının alınması
gerekmektedir:
MX
MXT
+
−−=∑
1 (1.2)
Formülde Σ(sigma) işareti bireysel endüstriler için hesaplanan MX −
değerlerinin toplamını ifade eder ve bu endeks bir önceki endeksle benzer bir biçimde
yorumlanır. 140
139 Endüstri-içi ticaretin ölçümü ile ilgili olarak, literatürde bulunan çalışmalardan bazıları; Verdoorn
(1960), Michaely (1962), Kojima (1964) ve Balassa (1966)’dır. Bu ölçümler, ülkenin ihracat ve ithalatının göreli oranlarının hesaplanmasına dayanmaktadır.
56
1.6.2. Firma-İçi Ticaret
Önceki bölümlerde de bahsedildiği üzere, bugün devletlerle boy
ölçüşebilecek boyutta dev şirketler dünya ekonomisinde boy göstermektedir.
Şirketler, hangi ülkede üretim, dolayısıyla yatırım yaparak, kârlarını maksimize
edecekleri konusunda kendileri karar vermektedir. Böylece ortaya çıkan şirket
birleşmeleri ile, büyük çaplı bir “firma-içi ticaret” ortaya çıkmaktadır. Örneğin, çok
uluslu bir şirketin özellikle, makine ve ulaşım araçları dallarında herhangi bir ülkeye
yatırım yapmasının ardından, yeni firma ve birleşmenin gerçekleştirildiği diğer
ülkelerdeki firmalar arasında iki yönlü ticaret başlamaktadır. Bunun sonucunda,
firmaların rekabet gücünün dünya ölçeğinde öne çıkmasıyla, ülkelerin karşılaştırmalı
üstünlüklerinden söz etmenin anlamı kaybolmaktadır.
Makine ve ulaşım araçları türü sanayilerde üretim konusunda ihtisaslaşma ve
mal düzeyinde üretimi paylaşma daha kolay olduğu için, firma içi ticaret daha büyük
çapta olmakta, bu da, özellikle gelişmiş ülkeler arası ticareti önemli ölçüde
etkilemektedir. 141
140 SEYİDOĞLU, s.90. 141 EGE, Y.A., “Türkiye’nin Dış Ticaretinin Bugünü ve 21. Yüzyıla Doğru Muhtemel
Gelişmeler”, <http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/ozelsayi98.doc>, (06.05.2007).
57
İKİNCİ BÖLÜM
BÜYÜME TEORİLERİ VE KALKINMA STRATEJİLERİNİN
GELİŞİMİ
2.1. Büyüme Teorisinin Temel Yapı Taşları
Gelişmiş veya gelişmekte olan ekonomilerde uygulanan iktisat politikalarının
temelinde yer alan “büyüme” olgusu, belirli bir dönemde ortaya çıkan üretim ve gelir
artışıyla açıklanmaktadır. Basit bir tanımlamayla Malthusgil tuzaktan kaçarak
zenginleşmeye başlamak demek de olan iktisadi büyüme ve gelişme süreci oldukça
karmaşık bir süreçtir.
Reel GSMH’deki artış olarak da adlandırılan büyüme sürecine, klasik, neo-
klasik ve modern büyüme teorileri farklı değişkenlerle ışık tutmuşlardır. Bu
teorilerde nüfus, ücretler, faiz oranı, tasarruf düzeyi, teknoloji, doğal kaynaklar,
verimlilik, sermaye birikimi ve eğitim gibi unsurlar temel belirleyiciler içinde analize
katılmakla birlikte, daha çok fiziki ve beşeri sermaye yatırımlarının artırılması
çabalarına yer verilmektedir.
Klasik büyüme teorileri yatırımların üretim kapasitesi üzerindeki etkileri ile
ilgilenirken, yatırımların gelir etkisini göz ardı etmektedir. Keynesyen Büyüme
Teorisi ise, yatırımların sadece milli gelir üzerindeki etkilerini dikkate alarak
kapasite etkisi ile ilgilenmemektedir. Diğer taraftan, Harrod-Domar Modeli
yatırımların hem gelir yaratıcı hem de kapasite genişletici etkilerini öne
çıkarmaktadır. İçsel Büyüme Teorisi’nde ise, büyümenin piyasaların kendi
bünyelerinde var olan ekonomik güçler tarafından içsel olarak belirlendiğini ileri
sürmektedir.
Çalışmanın bu bölümünde öncelikle büyüme teorilerinin temelini oluşturan
Klasik Büyüme Teorisi üzerinde durulacak; daha sonra ise sırasıyla Keynesyen, Neo-
Klasik ve İçsel Büyüme Teorileri ana hatlarıyla incelenecektir.
58
2.1.1. Klasik Büyüme Teorisi
Klasik Büyüme Teorisi ilk sistemli büyüme teorisi olması bakımından iktisat
doktrininde büyük önem taşımaktadır142. Kapitalist ekonominin kendi içsel dinamiği
sonucu bir “uzun dönem durgunluğu”na gireceğini öngören Klasikler’in günümüz
büyüme teorilerine kadar liberal öğretinin “son büyüme teorisyenleri” olduklarını
söylemek mümkündür. Çünkü Neo-Klasik İktisat büyümeyi ihmal etmiştir143.
Klasik büyüme teorisi çok sayıda klasik düşünürün144 fikirlerini yansıtmakla
birlikte A. Smith ve D. Ricardo teoriye özellikle başlangıç niteliğinde katkı sağlayan
düşünürler olarak kabul edilmektedir.145. Klasik büyüme modelinin şekillenmesinde
Ricardo modelinin etkisinin büyük oranda hissedilmesinin yanı sıra model Ricardo
modeli başlığı altında da incelenebilmektedir. Diğer taraftan Smith’in görüşlerinin
diğer klasik düşünürlerden büyümenin seyri hakkında farklı noktalar içermesi
bakımından ayrı bir model olarak ele alınması uygun olacaktır.
2.1.1.1. Smith ve Ricardo’nun İktisadi Büyüme Söylemlerinin Formelleştirilmesi
A. Smith; büyüme sürecinde üretim girdileri paylarındaki değişimi
incelemekte ve büyümenin doğal üst sınırına ulaşılmasının nedenini bu değişime
bağlamaktadır. Doğal kaynakları zengin, yeni iskan edilmiş bir ülkeden hareketle;
ekonomi gelişirken kâr haddi ile ücret haddi arasındaki ilişkiyi ele almaktadır146.
Hem emek hem de sermaye için artan verim kanununa dikkat çekerek
büyüme için başlıca üç yol bulunduğunu ileri sürmektedir. Sermaye birikimi,
işbölümü ve makineleşme. Smith’e göre bir ekonomide eğer sermaye birikimi aynı
kalırsa ekonomi durgunluğa sürüklenir. Yani üretim ve tüketim eşitlenir ve büyüme
durur. İşbölümü ve uzmanlaşmanın büyümeye etkisini ise dış ticaretle ilişkilendirmiş
142 HİÇ, M., “Büyüme ve Gelişme Ekonomisi”, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1994, s.14. 143 KAZGAN, G., “İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi”, Remzi Kitabevi, Onbirinci Baskı,
Haziran 2004, s.95. 144 Bu düşünürlerden bazıları; A. Smith (1723-1790), D. Ricardo (1772-1823), T.R. Malthus (1776-
1834), J.S. Mill (1806-1873), J. Mill (1773-1836), J.R. McCulloch (1789-1864), N. W. Senior (1790-1864)
145 HİÇ, s.13. 146 KAZGAN, 2004, s.95-96.
59
ve bunu MÜT ile açıklamaya çalışmıştır147. Kısaca belirtmek gerekirse uluslararası
işbölümü büyümeyi hızlandırmada önemli bir faktör sayılmaktadır. Smith’e göre
iktisadi büyüme demek, makinelerin ve iş bölümünün sanayiye uyarlanması
demektir. Makineleşmenin her kesime (tarım, sanayi,hizmetler) uygulandığı ve her
kesimde kişi başına reel gelir artışı sağladığı taktirde büyüme gerçekleşecektir148.
Smith’in modelinin işleyişine bakacak olursak; başlangıçta kaynaklara oranla
sermaye stoku küçük olduğu için, kâr haddi yüksektir. Ayrıca sermaye birikimi
süratli olduğu için ücret haddi de yüksektir. Ancak sermaye stokunda görülen
büyümeyle birlikte kâr haddi düşmekte; sermaye birikimi nüfus artışını izlediği
sürece ücret haddi yüksek kalmaktadır. Nüfus artıp sermaye stoku büyüdüğünde
ekonomi “toprak ve iklimi, kanunları ve kurumlarının durumuna göre, elde
edebileceği nihai zenginliğe” ulaşır. Smith’in teorisine göre işte bu aşamada
durgunluk başlar. Çünkü büyüme sonsuz değildir ve kâr haddi düşünce büyümenin
doğal sınırı olan durgunluk dönemine149 geçilir.
Dolayısıyla Smith’e göre büyüme kendi kendini besleyen bir süreçtir150
diyebiliriz. Büyüme sürecindeki ekonomilerde sermaye birikimi , nüfus ve gelir
gittikçe artan bir hızla yükselir. Ancak bu sürecin devamlılığından bahsetmek
mümkün değildir. Yani ekonomi er yada geç durgunluk dönemine girecektir.
Ricardo’nun büyüme modeli de Smith’in büyüme modelinde olduğu gibi
büyümenin sermaye birikimine bağlı olduğu görüşüne dayanmaktadır. Sermaye
birikimini uyaran ise kâr motifidir.151
Sanayi devriminin ilk yıllarında tasarruf ve sermaye birikiminin yüksek
olduğu, sanayide teknik ilerlemelerin hız kazandığı, tarım kesiminde verimin düşük
olduğu, ücretlerin asgari bir düzeyde sabit olup tam istihdam koşullarının geçerli
147 MÜT için bkz. s. 39 148 ÖZGÜVEN, A., İktisadi Büyüme, İktisadi Kalkınma, Sosyal Kalkınma, Planlama ve Japon
Kalkınması, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1988, s. 4-10. 149 Smith’e göre “ekonominin erişebileceği nihai servete eriştiği değil de buna erişmek için çalıştığı
aşama en mutlu dönemdir. Durgunluk dönemi ise güçlüklerle doludur ve arzulanmayan bir dönemdir. Mill ise Smith’in aksine durgunluk dönemini “bir mutluluk çağı; insanların ilerlemek için mücadeleleri kınanacak bir evre” olarak tanımlamaktadır. Bkz. KAZGAN, 2004, s.95-97.
150 HİÇ, s.27. 151 ALKİN, E., “Gelir ve Büyüme Teorisi”, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 41.
60
olduğu 19. yy. İngiltere’sinde oluşan Ricardo modeli oluştuğu bu dönemin şarları ile
şekillenmiştir152.
Modelin temel varsayımları şu şekildedir153:
− Başlangıçta karlar yüksek olduğundan tasarruf ve sermaye birikimi de
yüksek kabul edilmektedir.
− Sanayide teknik ilerleme hızı yüksek ve emek için artan verim kanunu
geçerlidir.
− Tarımda teknik ilerleme hızı düşük ve tarımda azalan verim kanunu
geçerlidir.
− Sınai mallar için artan; tarımsal mallar için azalan verim kanunu
geçerlidir.
− Malthus’un nüfus kanunu154 ön plandadır.
− Ücretler kısa dönemde emek arz ve talebine göre değişim gösterir. Ancak
uzun dönemde asgari bir ücret düzeyinde kalmaktadır.
− Ekonomide tam rekabet ve tam istihdam koşulları geçerlidir.
Ricardo büyüme modelinin işleyişine baktığımızda; modele azalan verim
kanununu155 ekleyerek Smith’in büyüme teorisindeki açıkları kapattığını
söyleyebiliriz. Ricardo’nun teorisine göre (faiz haddinin üzerinde olan) kâr haddi
kapitalistleri tasarruf yaparak sermaye birikimine teşvik etmektedir. Başlangıçta
ücret haddi doğal düzeyinde ise tasarruflar yoluyla ücret fonunun büyümesi ücret
haddini bu düzeyin üzerine çıkarmaktadır. Fakat nüfus ücrete bağlı olarak değiştiği
için, doğal ücret haddinin üzerindeki bir ücret haddi nüfus artışını uyaracaktır. Ücret
fonu sabit iken nüfus artışı emek arzında artışa sebep olacağından ücret haddi doğal
152 ALKİN, s. 41. 153 HİÇ, s. 15-6; ALKİN, s. 41-2. 154 Malthus’un nüfus kanununa göre nüfus kendi haline bırakılırsa ve yüksek ücret düzeyinde
geometrik artış gösterirken gıda aritmetik artış sergilemektedir. Buna göre Malthus tarım kesininde azalan verim kanununun geçerli olacağını savunmaktadır.
155 Ricardo’nun modelinde emek ve sermaye için azalan verim kanunu geçerliyken; Smith emek için artan, sermaye için azalan verim kanununun geçerliliğini savunmaktadır.
61
seviyesine inecektir. Ancak bunun yanında gıda maddeleri fiyatları yükseldiği için
nakdi ücretlerin aynı oranda yükselmiş olması gerekir. Tarımda azalan getiriden
dolayı gıda maddelerinin reel fiyatları arttığı halde, sanayide söz konusu olan sabit
getiri böyle bir artışı gerekli kılmamaktadır. Ancak rekabet hem tarımda hem de
sanayide nakdi ücretleri eşitlediği için, sanayide de mamul fiyatları aynı iken nakdi
ücret haddinin yükselmesi bir birim emek ve kapital üzerindeki kâr haddini azaltır156.
Tarımsal ürünlerin fiyatları yükseldiği halde nakdi ücret haddinin yükselmesi
tarımda da kâr haddini azaltır. Rekabet düzeni ise tarım ve sanayide kâr haddini
eşitler. Kâr haddi (bir minimum risk primini karşılayacak düzeye) düştüğünde
birikim ve büyüme duracak ve ekonomi uzun dönem durgunluk aşamasına girmiş
olacaktır.
Böylece Ricardo büyüme sürecinde üretim girdileri arasında bölüşümü
belirleyen kanunları incelerken ekonominin uzun dönem durgunluğa nasıl girdiğini
dinamik ve kapsamlı bir çerçevede açıklamaktadır.
Sonuç olarak Klasik Büyüme Teorisini kısaca özetlersek; büyüme sermaye
birikimine yani yatırımlara bağlıdır. Ayrıca klasik iktisatçılara göre büyüme ancak
kısa dönemde gerçekleşmektedir. Uzun dönemde ise ekonominin durgunluk
aşamasına geçmesi kaçınılmazdır; çünkü uzun dönemde kâr hadlerinin düşmesi net
yatırımları durdurmaktadır. Bu sebeple de büyümenin uzun dönemli analizini
yapmamışlardır.
2.1.1.2 Marksist Büyüme Teorisi
Marksist büyüme teorisi de Klasik büyüme teorisi gibi 19. yy. İngiltere’sinin
koşullarından ve sorunlarından geniş ölçüde etkilenmiştir. Marx, büyümeyi bu
dönemin gelişen sanayileşme hareketi sırasında İngiliz kapitalizmi ve tam rekabet
esasına dayanarak incelemiştir.157
156 KAZGAN, 2004, s. 95. 157 ÖZGÜVEN, s. 23.
62
Marx özellikle artı değer kavramının oluşumunda, emek-değer teorisi
bağlamında Ricardo’nun modelinden faydalanmıştır. Fakat büyüme teorisi olarak
Ricardo’dan tamamen farklı bir yapı sergilemektedir.
Marx’a göre emek bütün mallar için ortak unsurdur. Fakat her mal için
harcanan malın kalitesi faklı olduğu için ortak bir unsur daha bulma gereksinimi
doğmaktadır. Emeğin verimliliği de dikkate alınmaktadır.158 Marx’a göre üretim
sürecinde emek, değerinden fazla bir değer yaratmaktadır. Emeğin artı değer
oluşturma gücü Marx’ın biri değişken bileşen (ücretler) diğeri sabit bileşen
(hammaddeler ile tesis ve techizatın aşınma payları) olmak üzere sermayeyi159 ikiye
bölmesine neden olmuştur.
Bu tanımlamalar Marx’ın analizinde önemli yer tutmaktadır. Çünkü Marx’a
göre iktisadi büyümenin seyrini belirleyen üç önemli oran bu tanımlamalar sayesinde
ortaya çıkmaktadır.
Artı Değer Oranı160 : s = y - (v+c)
Kâr Haddi : r = s/(v+c)
Sermayenin Organik Bileşimi : c = c/c+v veya c/v 161
Sermayenin işgücüne ayrılmış bölümü üretim sürecinde değerini
değiştirmektedir. Bu bağlamda artı değerin değişken sermayenin kullanımından
kaynaklandığını söylemek mümkündür. O halde üretilen malın değeri (toplam değer
y), sabit sermaye (c), değişken sermaye (v) ve artı değerin (s) toplamından
oluşmaktadır. Yani;
y = c+v+s (2.1)
olmaktadır.
Marx, sabit sermayenin değişken sermayeye oranını sermayenin organik
bileşimi olarak adlandırmakta ve kâr haddi ile aralarındaki ilişkinin negatif yönlü162
158 TURANLI, R., “İktisadi Düşünce Tarihi”, Bilim Teknik Yayınevi, 3. Baskı, 2000, s. 144. 159 Marx “sermaye” genel terimini üretimi başlatma ve sürdürmede kullanılabilir olan kaynakları ifade
etmek için kullanmaktadır. 160 Kapitalistin ücretlerden sonra geri kalan artış değeri artı değer oranı veya sömürü oranı olarak
adlandırılmaktadır. 161 <http://cepa.newschool.edu/het/essays/growth/classicalgrowth.htm>
63
olduğunu belirtmektedir. (Bunun yanı sıra kâr haddinin artı değer ile ilişkisinin poztif
yönlü olduğunu da belirtmektedir.) Yani artı değer değişmezken sermayenin organik
bileşimi artarsa kâr haddi düşecektir. 163 Özetle, Marx, sermayenin organik bileşimi
ve dolayısıyla kişi başına üretim arttıkça, toplam hasıla içinde emeği payının
azalacağını ve bu durumun da uzun dönemde bir efektif talep yetersizliği yaratıp
sistemi bunalıma sürükleyeceğini ifade etmektedir.164
Böylece Marx’ın büyüme modelinde büyümeyi belirleyen sürecin üretim
faktörlerinin toplam üründen aldıkları paylardaki değişmeden kaynaklandığı ortaya
çıkmaktadır. Ekonomi büyürken ücret haddi sabit kalmakta fakat kâr haddi
düşmektedir.
Marksist Büyüme Teorisi’ne göre kapitalizm dinamik bir sistemdir ve
kapitalistler aralarındaki rekabetten dolayı hızlı bir teknik gelişme ve sermaye
birikimi yaşanmaktadır. Kapitalistlerin ayakta kalmaları emeğin verimliliğini
artırmak için makine temin etmelerine ve kullanma becerilerine bağlı olduğu; aksi
takdirde rekabet karşısında durmalarının mümkün olamayacağı ileri sürülmektedir.
Yani sistem kapitalistleri bu şekilde emek tasarrufu sağlayan yenilikleri uygulamaya
ve birikime zorlamaktadır. Marx bu süreci şu sözlerle tasvir etmektedir:
“Biriktir, biriktir! İşte Musa ve kahinler!... O halde yığ, yığ yani artı değerin
veya artı ürünün ne kadarı mümkünse o kadarını sermayeye dönüştür. Birikim için
birikim, üreim için üretim…”165
Toplumdaki kapitalist girişimcilerin önemi artıp kullandıkları sermaye oranı
genişledikçe sabit sermayenin değişken sermayeye oranı da artacaktır. Bu durum kâr
haddinin düşmesine neden olacak ve sonuçta yatırımlar duracak; büyüme hızı
yavaşlayacak; ekonomi genel bir bunalımın eşiğine gelmiş olacaktır.
162 Marx’ın sermayenin organik bileşimi ve kar haddi arasındaki ilişkiyi negatif yorumlaması
eleştirilere neden olmuştur. Ancak, verimlilik yükseldikçe, reel ücretler de yükseliyor demektir. Yani, toplam üründen emeğin aldığı nispi pay değişmeyecektir. Marx, kar haddindeki azalışı, ancak reel ücretlerin sabit olduğu varsayımını terketmekle destekleyebilir. Marx, kar haddindeki azalışı incelediğinde, reel ücretlerin artma eğilimi üzerinde hiç durmamaktadır
163 <http://cepa.newschool.edu/het/essays/growth/classicalgrowth.htm> 164 ALKİN, s. 49,50. 165 MARX, K., “Capital”, Cilt I, s.652, Alıntılayan, BARBER, W.J., “İktisadi Düşünce Tarihi”, Şule
Yayınları, s.185.
64
Marx’a göre kapitalizm geliştikçe, sermaye stoku büyüdükçe, emek verimi
arttıkça, belirli ürün miktarı için gerekli emek azalır. Yedek sanayi (işsiz) ordusu,
kaynağı itibariyle, teknolojik işsizliktir.166 Kapitalizm geliştikçe, emekçi sınıfının
daha da kötü şartlar altında kaldığını, yani, kapitalist üretimdeki temel çelişkiyi
göstermektedir. Kapital birikip, servet artıp, daha az ellerde toplandıkça, aynı
zamanda sefalet de birikmektedir. Emekçiler çalışmalarıyla bir yandan kapitali
yaratırken, bir yandan da, kendi sefaletlerini yaratırlar. Küçük firmaların ve orta
sınıfın tasfiyesi, işsiz kitlesini daha da büyütür. İşsizliğin artması, ücret haddi
üzerinde de olumsuz etki yapar.
Sonuç olarak Marksist Büyüme Teorisi makro dinamik bir analiz olmakla
birlikte büyüme sürecini devamlı bir dengesizlik olarak ifade etmektedir.167 Model
ayrıca kapitalizmin iç çelişkilerinin, durgunluğa yer bırakmaksızın sürekli büyüme
sağladığını gösterir. Ancak sistemin kendi içinde yarattığı büyüme, sonunda,
çöküşünü hazırlayacaktır.
2.1.2. Keynesyen Büyüme Teorisi
Keynes’in Makro Ekonomik Denge Modeli’yle yeniden Klasiklerin makro
analiz tekniğine dönülmüştür. Bununla birlikte Keynesgil model getirdiği bütün
yeniliklere rağmen statik bir yapıya sahiptir. Kısaca, Keynes çağının başlıca sorunu
olan yaygın ve sürekli işsizliğin hızla azaltılması gereğine önem vererek, yatırım
harcamalarının yalnızca talep arttırıcı yönü üzerinde durmuş üretim ve arz kapasitesi
yaratıcı yönünü ihmal etmiştir. 168
Keynes, ayrıca, tasarruf ve tüketimin gelir seviyesine bağlı olduğunu ileri
sürmüş böylece yatırımların bir çarpan katsayısı ile gelir düzeyini belirlediğini tespit
etmiştir. Yani, yatırımların gelir yaratıcı rolünü ortaya çıkarmış; kapasite arttırıcı rolü
ise Keynes’in statik olan bu modelinde hesaba katılmamıştır. 169 Bu kısım ise post-
keynesyen modeller olarak adlandırılan Harrod, Domar gibi iktisatçıların
modellerinde ele alınmıştır.
166 HİÇ, s. 36. 167 HİÇ, s. 41. 168 ALKİN, s. 122-3. 169 HİÇ, s. 41.
65
2.1.2.1. Harrod-Domar Büyüme Modeli
Daha önce de bahsedildiği üzere Keynesgil makro ekonomik model statik bir
yapıya sahiptir. Modeli dinamize edip uzun dönemli büyümeyi inceleyecek hale
getirenler170 R. F. Harrod (1900-1978)171 ve E. D. Domar (1914-1997)172 olmuştur.
Harrod eksik istihdam dengesinden yola çıkarak tam istihdam dengesini
veren büyümenin yollarını aramıştır. Domar ise tam istihdam dengesinden yola
çıkarak tam istihdamın sürdürülebilmesini sağlayacak büyüme oranı üzerinde
durmaktadır.173 Birbirinden bağımsız olarak yapılan bu çalışmalar yürüttükleri
varsayımlar ve ulaşılan sonuçlar bakımından benzerlik taşıdıklarından modeller
birlikte anılmaktadır.
Harrod-Domar büyüme modeli II. Dünya Savaşı sonrasında kapitalist dünya
ekonomisinin girdiği düşünülen büyüme sürecinin hangi koşullarda istikrarlı bir
biçimde gerçekleşebileceğini teorik olarak ifade etme üzerine kurulmuştur
diyebiliriz. Modelin dinamik bir ekonominin uzun dönemde istikrarlı büyümesi
üzerine kurulmuş olması, onu Keynesyen iktisattan ayıran en temel özelliğidir.
Modelin en önemli katkısı ise “bir dönemin sermaye birikiminin bir sonraki
dönemin çıktısının kaynağı olması”ndadır.174
Modelleri açıklamaya geçmeden önce kullanılan terminolojinin
incelenmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
Ortalama Tasarruf Eğilimi :
Y
S
Marjinal Tasarruf Eğilimi :
∆
∆
Y
S
170 ALKİN, s. 122-3. 171 İlk deneme 1939 yılında yayınladığı çalışması “An Essay in Dynamic Theory” ile Harrod’a aittir.
Harrod bu konudaki çalışmalarını 1946’da “Dinamik Bir Ekonomiye Doğru” (Towards A Dynamic Economics) adlı eserle tamamlamıştır.
172 Domar, 1957 yılında yayınlanan “Ekonomik Büyüme Teorisi Denemeleri” (Essays in the Theory of Economic Growth) adlı eserle post keynesyen büyüme teorileri arasında yerini almıştır.
173 ÖZGÜVEN, s. 98. 174 KINDLEBERGER, s. 42.
66
Ortalama Sermaye Hasıla Katsayısı :
Y
K
Marjinal Sermaye Hasıla Katsayısı :
∆
∆
Y
K
Sermayenin Ortalama Potansiyel Sosyal Verimliliği :
K
Y
Sermayenin Marjinal Potansiyel Sosyal Verimliliği :
∆
∆
K
Y
Hasıla cinsinden sermaye (ve yatırım) kapasitesi : Y
Sermaye miktarı : K
Harrod-Domar Modelinde uzun dönemde ortalama tasarruf eğilimiyle
marjinal tasarruf eğiliminin, ortalama sermaye hasıla katsayısıyla marjinal sermaye
hasıla katsayısının ve sermayenin ortalama verimliliği ile sermayenin marjinal
verimliliğinin birbirine eşit ve sabit olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayımlar 2.2, 2.3
ve 2.4 numaralı eşitliklerde görülmektedir.
=α
Y
S=
∆
∆
Y
S (2.2)
=c
Y
K=
∆
∆
Y
K (2.3)
=σ
K
Y=
∆
∆
K
Y (2.4)
Harrod Modeli
Harrod, büyüme modelinin dayandığı temel varsayımlar şunlardır:175
175 HİÇ, s. 83–84.
67
1. Model gecikmesiz bir tasarruf fonksiyonu ile çalışmakta ve marjinal ve
ortalama tasarruf meyilleri sabit ve birbirlerine eşittir.
2. Planlanan tasarruf ile gerçekleşen tasarruf birbirine eşittir.
3. Fiili yatırım ile fiili tasarruf birbirine eşittir.
4. Tasarruf denkleminde tasarruf seviyesinin gelirden bağımsız olduğu
varsayılmaktadır.
Modelin varsayımlarını belirttikten sonra modelin işleyişini üç tip gelir artış
hızı176 yardımıyla açıklamaya çalışırsak;
1. Gerekli büyüme hızı (Gw)
2. Fiili büyüme hızı (Ga)
3. Doğal büyüme hızı (Gn)
Modele göre en uygun büyüme hızı fiili büyüme hızıdır. Artan gelirin sürekli
olarak belirli oranlarda tasarruflara ve bu kanalla yatırımlara dönüşmesi
gerekmektedir. Gelirden tasarruf ve dolayısı ile yatırımlara kanalize edilen bu oran
arttıkça büyüme de hızlanarak artacaktır.
Harrod’a göre ekonominin fiilen de gerekli büyüme oranında büyümesi ve ya
Ga=Gw halinde gerek yatırım gerekse tasarruf planları gerçekleşmiş olmakta ve arzu
edilmedik yatırım eksikliği veya fazlalığı söz konusu olmamaktadır. 177 Harrod’a
göre dengeli büyümenin şartı bu eşitliktir. Gerekli büyümenin fiili büyümeden sapma
göstermesi istikrarsızlığa ve bunun sonucunda da uzun dönemde sürekli bir
durgunluğa Eğer Ga>Gw olursa, ekonomi planlananın üzerinde bir performans
sergiler ve gelir artmaktadır. Artan gelir tüketim, tasarruf ve yatırımı uyarmakta,
böylece ekonomi sürekli genişleyen bir sürece girmektedir.
Ga<Gw durumunda ise ekonominin performansı planlananın gerisinde kalır ve
tüm tasarruflar yatırıma aktarılamadığı için sürekli daralan bir sürece girer. Bir
sonraki aşamada Ga ile Gw arasındaki fark daha da açılır. Dolayısıyla planlanan (ex-
176 Büyüme hızlarının tanımlamaları için bkz. HARROD, R. F., “An Essay in Dynamic Theory”, The
Economic Journal, March 1939. 177 HİÇ, s. 86.
68
ante) tasarruf meyli ve sermaye hasıla oranı ile gerçekleşen (ex-post) değerler
farklılaşınca Ga=Gw eşitliği korunamamaktadır.178
Bununla birlikte Gw tek başına emeğin tam istihdamını sağlamaya yetmez.
Ekonomide istikrarlı büyüme için, sermayenin tam kapasite kullanımını ve emeğin
tam istihdamını sağlayan ekonominin dinamik denge koşulu, istikrarlı büyüme üç
büyüme hızının da birbirine eşit olması gerektiğini öne sürmektedir. Aksi takdirde
ekonomi denge durumundan uzaklaşacaktır. Bu durum Harrod’un “kararsızlık
ilkesi”179 dir ki “bıçak sırtı denge” olarak da adlandırılmaktadır.
Ga = Gw = Gn (2.5)
Model, dengesizlik üzerine kurulu hareketli denge modeli olsa da, Harrod’un
görüşlerini bir bütün olarak göstermesi ve dönemler arasında matematiksel analizlere
olanak vermesi dolayısıyla önem arz etmektedir.180
Domar Modeli
Domar modeli tam istihdamda sürekli bir büyümenin nasıl gerçekleşeceğini
açıklamaya çalışmaktadır.181
Domar’ın büyüme teorisine yaptığı en büyük katkı, yatırımların ikili etkisine
dikkat çekmiş olmasıdır. Net yatırım bir yandan çarpan etkisiyle milli gelir seviyesini
belirlerken öte yandan çıktı üreterek ekonominin üretim kapasitesini artırmaktadır.
Modelde tasarruflar milli gelire, milli gelir artışı ise yatırımlara ve üretim
kapasitesine bağlıdır. Mevcut üretim kapasitesi tamamen kullanıldığı zaman dengeli
büyüme gerçekleşir. Yaratılan üretim miktarı ile artan talebin birbirine eşit olması
halinde dengeli büyüme sağlanmaktadır. 182 Bu yüzden Domar’ın modeli Harrod’un
modelinden farklı olarak dengeli büyümeyi sağlamaya çalışan bir teori olarak
bilinmektedir.
178 ACAR, Y., “İktisadi Büyüme ve Büyüme Modelleri”, Vipaş Yayınları, Genişletilmiş 4. Baskı,
Bursa, 2002, s. 87. 179 HARROD, R. F., “An Essay in Dynamic Theory”, The Economic Journal, March 1939. 180 HİÇ, s. 93. 181 ÖZGÜVEN, s. 94. 182 ÖZGÜVEN, s. 94.
69
Domar, ‘denge’ büyüme hızı derken, boş kapasite yaratmayacak gelir ve
yatırım artış hızını kastetmektedir. Ayrıca ‘sosyal’ verimlilikten kasıt, yapılan
yatırımların doğrudan meydana getirdiği hasıla artışı değil, o yatırımların bütün
ekonomide meydana getirdiği net hasıla artışıdır; ‘potansiyel’ kavramının
kullanılmasındaki kasıt kapasite artışının toplam talepteki düşüklüğün etkisiyle
kullanılamayacağı durumları analize eklemektir.
Modelin matematiksel ifadesine baktığımızda 183
YS α= (2.6)
KY σ= (2.7)
σα== iy rr (2.8)
tt IY ∆=∆α
1 (2.9)
1−=∆ tt IY σ (2.10)
tYYt ∆=∆ (2.11)
olmalıdır. O halde;
1
1−=∆ tt II δ
α (2.12)
∆It-1/ It-1 tanım gereği ri olduğu için,
ασ=∆
≡−1t
ti
I
Ir (2.13)
olmaktadır. (Denge gelir büyüme oranı da benzer şekilde hesaplanmaktadır.)
Örneğin; başlangıç döneminde sermaye birikimini 200 ve yıllık yatırımı ise
20 kabul edersek; 1. dönemde sermaye birikimi 220 olacaktır. Fakat gelir, I sabit
olduğu için 200 olarak kalacaktır. Sermaye birikimi, gelir artmadan sürekli artmaya
devam edemeyeceği için eninde sonunda I düşecektir. I aynı kaldığı sürece ekonomi
183 Formüllerde ry , denge gelir artış hızını; ri ise denge yatırım artış oranını ifade etmektedir.
70
daralacağından; modele göre I’nın devamlı olarak büyütülmesi gerekmektedir.184
Domar’ın modeli Harrod’a ek olarak emek faktörünü de analize eklemiştir.
Fakat yine de doğal kaynaklar ve teknoloji sabit ve dışsal kalmıştır. Ayrıca emek ve
sermayenin marjinal verimliliklerinde de azalan verimler hakimdir. Bu özellikleri ile
model eleştirilere maruz kalmıştır.185
2.1.2.2. Cambridge Büyüme Modeli
Post-keynezyen iktisadın önemli temsilcilerinden olan J.Robinson'un bazı
temel görüşleri şöyledir186:
− Tam rekabet her zaman geçerli olmayabilir. Eksik rekabet de söz
konusudur. Robinson, eksik rekabet şartlarının tahlilinde Cournot' un
marjinal hasılat / marjinal maliyete dayanan tahlilini kabul etmiştir.
Chamberlin ile kıyaslandığında ise Robinson' un Chamberlin' in aksine
satış masraflarını incelemediği ve tahlillerini ortalama eğriler yerine
marjinal eğrilerle yaptığı görülür.
− Yatırım çarpanını dış ticareti kapsayacak şekilde genişletmiştir.
− Harrod modelinin önerdiği istikrarlı büyüme (gerekli büyüme = tabii
büyüme) modellerinin yanısıra istikrarsız büyüme modellerini de
incelemiştir.
Robinson' a göre istikrarlı büyümenin altı şartı vardır. Bunlar; Teknoloji,
yatırım politikası, tasarruf şartları, rekabet şartları, mali şartlar, ücret pazarlıklarıdır.
2.1.3. Neo-Klasik Büyüme Teorisi
Harrod ve Domar Modelleri’nin istikrarsız bir büyüme sonuçlarına karşın,
Solow ve Swan gibi yazarlar neoklasik varsayımlarla işleyen istikrarlı büyüme
modellerini yaratmışlardır.187
184 HİÇ, s. 76. 185 HİÇ, s. 81. 186 <http://www.canaktan.org/ekonomi/iktisat-okullari/okullar/keynezyen.htm> 187 HİÇ, s. 121.
71
1950’li yıllarda Solow (1956) ve Swan (1956) ayrı ayrı yaptıkları çalışmalarla
neoklasik büyüme teorisinin temellerini atmışlardır. Modelin oluşumunda temel soru
“eksik istihdamın olmadığı dengeli büyüme seyrinin sağlanıp sağlanamayacağı”dır.
Bu bağlamda Neoklasik Büyüme Teorisi’nin temel amacı başlangıçta Harrod-Domar
büyüme modelinde ekonominin gelişimini istikrarsız kılan nedenleri araştırıp
istikrarın hangi yöntemlerle sağlanacağını bulmak iken; daha sonra teori ekonomik
büyümenin kaynaklarını araştırmaya yönelmiştir.
Çalışmanın bu kısmında Neoklasik Büyüme Teorisi’nin temelini oluşturan
Solow modeli kısaca ele alınacaktır.
Solow Modeli
Neoklasik sentezin ekonomistlerinden biri olan R. Solow, 1956 yılında “A
Contribution to the Theory of Economic Growth” adlı çalışmasında, Harrod’un
belirttiği “bıçak sırtı dengenin” şüpheli bir durum olduğunu ortaya koymaktadır.188
Solow (1956), Harrod Domar Modeli’nin uzun dönemde ortaya çıkacak
problemlere kısa dönem konularıyla bir çözüm aradığı yönünde eleştiride
bulunmaktadır. Ayrıca, modelde Harrod-Domar’ın sabit oranlar (emek ve
sermayenin sabit oranda kullanılması189) dışındaki bütün varsayımlarının geçerli
olduğunu belirtir.190
Aslında Solow, Harrod-Domar Büyüme Modeli’ni, neo-klasik üretim
fonksiyonunu kullanarak neo-klasik büyüme teorisinin özel bir durumu olarak
nitelendirmiştir.
Bu aşamada modelin dayandığı temel varsayımları özetledikten sonra bu
varsayımlar ışığında modelin işleyişine değinilecektir.
− Modelde, homojen tek mal üreten ve tüketen ülkelerden oluşan bir dünya
dikkate alınmaktadır.
188 SOLOW, R. M., “A Contribution to the Theory of Economic Growth”, The Quarterly Journal
of Economics, Vol. 70, No. 1, 1956, s. 65. 189 Ki bu varsayım bıçak sırtı dengenin nedenini teşkil etmektedir. 190 SOLOW, s. 66.
72
− Dış ticaret yapılmamaktadır.
− Modelde teknoloji dışsal kabul edilmektedir.
− Tam rekabet koşulları geçerlidir.
− Emek ve sermaye azalan verim kanununa tabidir ve üretim fonksiyonunda
ölçeğe göre sabit getiri191 söz konusudur.
− Faktörler arası ikame mümkündür bağımsız bir yatırım fonksiyonu
yoktur.
− Uzun vadeli büyümenin motoru modele göre teknoloji ve nüfustur. He iki
faktör de dışsal ve (teknoloji gelişme hızı (g) ve nüfus artış hızı (n)) sabit
kabul edilmektedir.
− Yakınsama192 (convergence) söz konusudur.
Solow modeli biri üretim fonksiyonu diğeri sermaye birikim eşitliği olan iki
denklem çerçevesinde oluşur. 193
Solow’un (Neoklasik) üretim fonksiyonu dört değişken üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Çıktı (Y), fiziksel sermaye (K), işgücü (L) ve işgücü etkinliği ya
da bilgi olarak tanımlanan (A) değişkeni. Bu girdiler herhangi bir t zamanında,
çıktıyı (Y) üretmek için bir araya gelirler.
)1(),( αα −== LKLKFY ( 10 << α ) 194 (2.14)
Eşitliğin her iki tarafı L’ye bölünerek üretim fonksiyonu işçi başına çıktı (y =
Y/L) ve işçi başına sermaye (k = K/L) olarak yeniden yazılabilir.
191 Ölçeğe göre sabit getiri, iki varsayımın bileşimine dayanmaktadır. Birinci olarak, ekonominin
uzmanlaşmaya bağlı olarak elde edilecek kazancın tükenmesine neden olacak kadar büyük olduğu varsayılmaktadır. Küçük bir ekonomide sermaye ve emek iki kat arttığında uzmanlaşmanın yanı sıra, üretimin iki kattan daha fazla artmasına neden olacak yeterli olasılıklar vardır. Ancak Solow’un modeli ekonominin yeteri kadar büyük olduğunu, eğer sermaye ve emek iki kat artarsa, yeni kullanılan girdilerin üretimi iki kat arttıracağını varsaymaktadır. İkinci olarak sermaye, emek ve bilgi dışındaki faktörlerin önemsiz olduğu varsayılmaktadır. Model, toprak ve diğer kaynakları göz ardı etmektedir.
192 Yakınsama yaklaşımı, Neoklasik genel teori içerisinde ülke ekonomilerinin boyutlarının birbirine yaklaşacağını ifade etmektedir.
193 JONES, C. I., “İktisadi Büyümeye Giriş”, (Çev. Sanlı Ateş ve İsmail Tuncer), Literatür Yayınları: 56, İstanbul, Nisan 2001, s. 19 – 23, 34.
194 Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında üretim fonksiyonu Cobb-Douglas tipi (birinci dereceden) bir fonksiyonla gösterilmektedir.
73
( )
L
LK
L
Y αα −
=1
α
=
L
K
L
Y y = kα (2.15)
Neoklasik model, sermaye birikiminin yarattığı büyüme sürecinin üzerinde
durmaktadır.195 Neoklasik büyüme modeli için ekonominin durgun durum büyüme
dengesinde olduğu (emek-sermaye oranının sabit olduğu) durumun anlaşılması
açısından önem arz eden diğer bir denklem olan sermaye birikimi denklemi ise şu
şekildedir:
KdYsK −=& 196 (2.16)
olarak ifade edilmiştir.
İşçi başına çıktı ve işçi başına sermaye terimleriyle Solow modelinin iki ana
denklemi şöyledir197:
y = kα (2.17)
=.
k ( )kdnsy +− (2.18)
Solow’un bu modelinde ekonomi, uzun dönemde sermayenin azalan getirisi
sonucu durağan duruma yakınsar. Yatırım oranındaki (veya tasarruf oranındaki, s)
veya nüfus artış hızındaki (n) bir artış büyüme hızını sadece geçici olarak
değiştirecek, uzun dönemde etkisiz kalacaktır.
Solow modelinde işçi başına sermayenin durağan durum miktarı 0.
=k
koşulu altında belirlenmektedir. Yukarıdaki eşitlikler işçi başına sermaye ve çıktının
durağan durumlarını belirlemek için bu koşulu kullanmaya olanak sağlamaktadır. İlk
eşitliği ikincideki yerine yazarsak198;
( )kdnskk +−= α.
(2.19)
durağan durum denklemini elde etmiş oluruz.
195 MANKIW, N. G., Macroeconomics, Fifth Edition, Worth Publishers, New York, 2003. 196 “s” brüt yatırım miktarını, “d” ise sermaye stoku amortisman oranını ifade etmektedir. 197 JONES, s. 24. 198 JONES, s. 24.
74
Bu çerçevede Solow’un tezi, uzun dönemde ekonominin kararlı büyüme
sergileyeceğidir. Kararlı büyüme, kişi başına sermaye donanımının uzun dönemde
erişeceği denge konumunu ifade etmektedir. Buna göre, teknolojinin değişmediği
varsayımı altında, ekonomik dinamikler kişi başına sermaye donanımını önce belirli
bir noktaya çekecek, sonra da bu seviyede kalmasını sağlayacaktır. Bu durumda, kişi
başına sermaye donanımı değişmediği takdirde, kişi başına üretimin de sabit kalması
gerekecektir. Diğer taraftan, büyüyen nüfusa karşılık kişi başına sermaye
donanımının sabit kalması için, sermaye miktarının nüfus hızı ile aynı oranda artması
gerekmektedir.
Neoklasik yaklaşım daha çok gelişmiş ülkeler için teknolojik gelişmenin
olmadığı bir durumda sermaye stokunun artmasıyla sermayenin marjinal
verimliliğinin azalacağını, nüfus artışından elde edilecek işgücü artışının ise bunu
telafi edeceğini öne sürmektedir. Modele göre uzun dönemde ekonomiyi istikrarlı
dengeye getirecek olan işgücündeki artış, dışsal bir olaydır. Böylece sabit getirili
durağan duruma ulaşılmış olmaktadır.199
Bununla birlikte, ekonomik büyümenin sadece üretimde kullanılan emek ve
sermaye stokundaki ağırlıklı artışlarla açıklanamayacağı açıktır. Gerçek hayatta,
doğrudan gözlenmesi mümkün olmayan unsurların ekonomik büyümeyi önemli
ölçüde etkilediği söylenebilir. Bunların başında teknolojik gelişme gelmektedir.
Teknolojik gelişme, aynı emek miktarı ve sermaye stoku ile daha fazla üretim
yapılmasını sağlar.200 Bu açıdan, yukarıda verilen üretim fonksiyonunu teknolojik
gelişmeyi içerecek şekilde şu şekilde genişletmek mümkündür:
)1()(),( αα −== ALKALKFY ( 10 << α ) (2.20)
αα −= 1Aky (2.21)
Solow modelinde teknolojik gelişme dışsal kabul edilmekte ve “cennetten
düşen bir meyve” olarak tasvir edilmektedir. Bu sebeple teknolojik ilerlemenin (A)
anlık durumuna bakılarak sabit bir oranda (g) büyüdüğü varsayılmaktadır.
Yukarıdaki teze göre modelde dengeli büyüme sürecinde işçi başına sermaye
199 TÜYLÜOĞLU, Ş., “İçsel Büyüme Modelleri Teorik Çerçeve Ampirik Bulgular”, Dumlupınar
Üniversitesi SBE,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya, 2005, s. 26. 200 <http://www.akademiktisat.net/calisma/iktisat_teori/romer_endojen.htm>, (06.05.2007).
75
ve çıktının her ikisi de (dışsal) teknolojik gelişme hızında büyümektedirler. Yani;
ggg ky == (2.22)
şeklinde ifade edilebilir.
Kısaca, teknolojinin dahil olmasıyla birlikte durağan duruma bakacak
olursak,
AL
Kk ≡~
ise, (2.23)
αky~~ = (2.24)
üretim fonksiyonunu;
( ). ~~~
kdgnysk ++−= (2.25)
ise sermaye birikim denklemini ifade etmektedir.
Özetle Solow Modeli’nde teknolojinin yer aldığı model, kişi başına kalıcı
büyümenin kaynağının teknolojik gelişme olduğunu ortaya koymaktadır. 201
Son olarak belirtmek gerekir ki Neoklasik modelin teknolojik gelişmeyi
içeren çalışmaları fikir verici olmakla birlikte, modelin, büyümenin belirleyicilerini
tam olarak ifade edemediği modele yöneltilen önemli eleştirilerdendir.
2.1.4. İçsel Büyüme Teorileri
1980'li yılların sonlarına kadar iktisadi büyüme literatürüne hakim olan
Neoklasik yaklaşıma göre; kişi başına düşen sermaye miktarının artması sermaye
faizinin düşmesine yol açar. Sermaye faizi sadece sermaye birikim hızının, işgücü
artışındaki ve teknik gelişmedeki hıza eşit olması durumunda sabit kalır. Bu nedenle
Neoklasik yaklaşımda uzun vadeli büyümenin motoru olarak işgücü artışı ve teknik
gelişme görülür ve her iki faktörün de dışsal oldukları varsayılır. Neoklasik
yaklaşımda 'teknik bilgi', tüm ekonomiler için aynı miktarda ve bedelsiz olarak elde
edilebilecek bir kamu malıdır. Ülkelerin birbirlerinden farklı büyüme hızlarına sahip
201 JONES, s. 24.
76
olmaları ise, o ülkelerin farklı işgücü büyüme hızlarına sahip olmalarıyla açıklanır.
İçsel Büyüme Teorileri’nin çıkış noktası ise, Neoklasik büyüme teorisinin
pratikteki somut gelişmelerle birebir çakışmaması olmuştur. Ekonomi literatüründe
içsel büyüme teorisinin temellerinin Romer (1986) ve Lucas’ın (1988) çalışmalarına
dayandığı konusunda görüş birliği bulunmaktadır. 202
İçsel Büyüme Teorileri Neoklasik Büyüme Teorisi’nden özetle şu noktalarda
ayrılmaktadır:
− Neoklasiklerin aksine, iktisadi büyümenin iktisat içi unsurların ürünü
olduğunu, sistemi dışarıdan etkileyen güçlerin sonucu olmadığı
savunulmaktadır.
− Azalan verimlere dayalı Neoklasik üretim fonksiyonu yerine, artan
verimlere dayalı üretim fonksiyonu kullanılmaktadır.203.
− İçsel büyüme teorileri çerçevesinde yakınsama (convergence) hipotezi
reddedilmektedir. Neo-Klasik modelin aksine, GOÜ’ler eğer gerekli
önlemleri almazlarsa GÜ’ler ile arasındaki fark daha da artacaktır.
− Bu teoride optimal büyüme oranına ulaşılabilmesi için devlet
müdahaleleri zorunlu bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Bununla birlikte, Neo-Klasik büyüme modelleri sermayenin azalan getirisini
kabul ederken, içsel büyüme modelleri beşeri sermayeyi de kapsayan sermayenin
artan getirisinin olabileceğini ve bu artan getirinin de uzun dönemde büyümeyi
azaltmayacağını kabul etmektedirler.
İçsel Büyüme Teorilerinde teknoloji içselleştirilmekte ve kamu politikalarının
ekonomik büyümeyi etkileme mekanizmaları öne çıkartılmaktadır. Sabit veya artan
getiriye kaynaklık edecek değişik öneriler bulunmaktadır. Özellikle, Romer (1986,
1990) Ar-Ge çalışmalarının, Lucas (1998) beşeri sermayenin, Rebelo (1991)
kümülatif sermayenin ve Barro (1990) kamu harcamalarının artan getiri
sağlayacağını ileri sürmektedirler. İçsel büyüme modelleri ve varsayımları hakkında
202.GROSSMAN, G. M ve E. HELPMAN, “Endogenous Innovation in the Theory of Growth”,
Journal of Economic Perspectives, Vol:8, No:1, 1994, s. 27; SOLOW, R. M., “Perspectives on Growth Theory”, Journal Of Economic Perspectives, Vol. 8, No. 1, 1994, s. 45.
203 Bu varsayımın temelinde Romer'in, yatırım ve üretim sürecinde sadece fiziksel ürünün değil aynı zamanda yeni üretim bilgisinin de ortaya çıktığı şeklindeki görüşü yatmaktadır.
77
yapılan açıklamalardan sonra, çalışmanın bu bölümünde içsel büyüme teorilerinin
temellerinin temelini teşkil etmesi açısından Romer’ın modeline değinilecektir.
Şekil 2.1. İçsel Büyüme Modelleri (Varsayımlarına Göre)
Kaynak: KİBRİTÇİOĞLU, 1998, s. 12.
2.1.4.1. Romer İçsel Büyüme Teorisi
1986 yılında Paul Romer’in “Increasing Returns and Long Run Growth”
isimli makalesiyle İçsel Büyüme Teorileri’nin başlangıcı niteliği taşıyan teori;
Neoklasik modele bir alternatif olarak geliştirilmiştir.
Romer, modelinde içsel büyüme teorisi teknolojik gelişmeyi içselleştirmekte,
yapılan yatırımların bir yan ürün olarak teknolojik bilgiyi arttırırken, diğer üretim
üretim süreçlerinde bir nevi bedava girdi olarak kullanıldığını bunun da taşmalar
(spill-over) sonucu sektör geneline yayıldığını öne sürmektedir. Dolayısıyla
Neoklasik modele kıyasla yatırımlar daha düşük maliyetlerle yapılmakta ve getirileri
de daha yüksek olmaktadır.
Romer modeli keşiflerinde kâr elde etmeyi amaçlayan araştırmacıların yeni
yaratıcı fikir arayışına girmelerini modele ekleyerek teknolojik ilerlemeyi
Teknolojik Gelişmenin İçsel Olması
Ölçeğe Göre Artan Getiriler
Biriktirilen Faktörlerin Artan Marjinal Verimliliği
İÇSEL BÜYÜME
Biriktirilen Faktörün Azalmayan Marjinal Verimliliği
Ölçeğe Göre Sabit Getiriler
Teknolojik Gelişmenin Dışsal Olması
2. Tür Modeller Jones ve Manueli (1990); Rebelo (1991)
1. Tür Modeller Romer (1986, 1989, 1990); Lucas (1988); Becker vd.(1990) Ve diğerleri
78
içselleştirirken; dünyanın gelişmiş ülkeleri neden ve nasıl sürekli büyüme
gösteriyorlar sorusu üzerinde durmaktadır. 204
Romer’in çalışması Arrow (1962)’un yaparak öğrenme205 diye adlandırdığı
fikre dayanmaktadır.206 Modele içsel olarak alınan teknoloji ve içsel büyüme
modellerinde bilginin kullanılmasıyla ilgili olarak şu noktalara dikkat
çekilmektedir:207
− Bilgiyi kullanma da tüketiciler birbirlerine rakip değildirler ve kimse
dışlanmamıştır.
− Teknolojik gelişme sonucu ortaya çıkan bilgiden ekonomik birimlerin ne
ölçüde yararlandığı son derece önemlidir.
− Eğer teknolojik dışsallıklar söz konusuysa bilginin üretimine özel
sektörün yanaşmayacağı ve piyasanın aksayacağı gerçektir.
− Teknolojik gelişme ile fiziki ve beşeri sermaye yatırımları arasında bir
ilişki bulunmaktadır.
Romer Modeli’nde şu varsayımlar hakimdir: 208
− Üretim fonksiyonu, K ve Ly değişkenlerine göre ölçeğe göre sabit getiri,
A’ya göre artan getiri özelliklerini taşımaktadır.
− gx = gk = gA dengeli büyümeyi ifade etmektedir.
− Sermaye birikim denklemi Solow modeliyle aynıdır.
− Dengeli büyüme çizgisi boyunca araştırmada görev alan işgücünün (LA)
büyüme oranı işgücü büyüme oranına (L) eşittir.
204 JONES, s. 91. 205 Arrow bazı sektörlerde zaman ilerledikçe üretim maliyetlerinin düştüğünün kalitenin yükseldiğini
ve üretimin hızlandığını farketmiş ve bunun sebebini de bilgideki birikmelere atfetmiş ve buna da “yaparak öğrenme” adını vermiştir.
206 ERCAN, N., “İçsel Büyüme Teorisi: Genel Bir Bakış”, Planlama Dergisi, DPT kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, 2000, <http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/ercanny.pdf>, (05.03.2007), s. 132.
207 KİBRİTÇİOĞLU, 1998, s. 215. 208 JONES, s. 92-6.
79
Solow modelinde olduğu gibi Romer’in modelinde de iki önemli unsur
bulunmaktadır:
− Üretim Fonksiyonu: )1()(),( αα −== yALKALKFY 0<α<1
− Üretim fonksiyonunda yer alan girdilerin zaman içerisindeki gelişimini
gösteren bir dizi eşitlik.
Modelde At, t dönemine kadar tarihsel süreçte keşfedilen bilgi stoku ya da
yaratıcı fikir sayısıdır.
ALA δ=.
(2.26)
δ : Yeni yaratıcı fikir üretme miktarı
LA :Yaratıcı fikir üreten emek miktarı
Geçmişte keşfedilen yaratıcı fikrin şimdiki yaratıcı fikir üretkenliğini
artıracağı düşüncesiyle (φ >0); δ ’nın A’nın artan; diğer taraftan yaratıcı fikirlerin
bulunmasının gittikçe zorlaştığı düşüncesiyle (φ >0) ise; δ ’nın Anın azalan bir
fonksiyonu olduğu kabul edilmektedir. (φ =0) durumu ise araştırmacıların
üretkenliğinin yaratıcı fikir stokundan bağımsızlığını ifade etmektedir.
φδδ A= (2.27)
Araştırmacıların ortalama üretkenliğinin yeni yaratıcı fikirler araştıran kişi
sayısına bağlı olması da modele eklendiğinde yeni üretim fonksiyonu;
φλδ ALA a=.
0<α<1 (2.28)
olmaktadır.
Romer’a göre nüfusun sabit bir kısmı yaratıcı fikir üretiminde istihdam
ediliyorsa, kişi başına büyümenin teknolojik ilerlemeye bağlı olduğunu ifade
etmektedir.
gx = gk = gA (2.29)
Bu eşitlik kişi başına çıktı, sermaye-emek oranı ve yaratıcı fikir stokunun
dengeli büyüme çizgisi boyunca aynı oranda büyümeye devam edeceği anlamına
80
gelmektedir. Yani modelde teknolojik gelişme yoksa büyüme de söz konusu
olamaz.209 Modelde önemli olan dengeli büyüme çizgisi boyunca teknolojik büyüme
oranının ne olacağıdır.
φ
λ
−=
1
ngA (2.30)
Sonuç olarak Romer’a göre bir ekonomide uzun dönem büyüme oranı
araştırmacı sayısı ve yaratıcı fikir üretim fonksiyonunun parametreleri tarafından
belirlenmektedir. 210
Romer’in sınai mülkiyet haklarının korunmasından hareketle, büyümeyi bilgi
üretimine ve bunun sürekliliğine dayandırarak içselleştirdiği model, büyüme
modellerinde önemli bir katkı olmakla beraber, modelin orijinal formu kapalı
ekonomi varsayımına dayanmaktadır. Bu kapsamda bilgi, tamamen yerli kaynaklarca
üretilmektedir ve yerel niteliktedir. Romer dış ticaretin serbestleştirilmesi ve
özellikle beşeri sermaye açısından zengin ülkelerle ekonomik bütünleşmenin
sağlanması durumunda büyüme sürecinin olumlu yönde etkileneceğini
belirtmektedir. Ancak bu çalışmada, serbest ticaretin getirdiği imkanlarla, ülkeler
arasında bilgi aktarımının hangi araçlarla gerçekleştirilebileceği ve bu noktada
ülkelerin yabancı teknolojiyi özümseme ve yerelleştirebilme derecelerindeki
farklılıklar üzerinde durulmamıştır.211
2.2. Büyüme Teorilerinden Kalkınma Stratejilerine Geçiş
2.2.1. Sanayileşme Stratejileri
Dış ticaretle olan ilişkilerin niteliğine göre sanayileşme stratejileri ithalat
ikamesi ve ihracata dönük sanayileşme diye iki ana grupta toplanabilirler.
Bir ülkede büyümeyi harekete geçiren kaynaklar ithalat ikamesi, ihracat ve iç
talepteki artışlar olmak üzere üçe ayrılır.İlk ikisi dış ticaretten doğan etkilerdir;
209 JONES, s. 95. 210 JONES, s. 96. 211 ERCAN, N., s. 132.
81
üçüncüsü ise tamamen yurt içi nitelikteki harcamalarla ilgilidir. İthalat ikamesine
dayalı kalkınma, aşağıda daha ayrıntılı inceleneceği gibi, toplam yurt içi talebin ithal
mallarından yerli mallara doğru kaydırılmasını esas alır. İhracata dönük
sanayileşmede ise itici güç dış talepten kaynaklanır. Bu tür sanayileşmenin en
belirgin özelliği, üretimin dünya piyasaları için yapılması ve ihracatı arttırmanın ana
hedef olmasıdır. 212
Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 yılına kadar ithal ikamesine dayalı
bir sanayileşme politikası izlemiştir. Özellikle planlı kalkınma ile birlikte bu
politikaya dayanan strateji sonucunda kalkınma hızlanmıştır. 1973-74 petrol şokları
ve Batı’da görülen enflasyon, dış ticaret hadlerinin bozulmasına ödemeler dengesi
açıklarının artmasına yol açmıştır. Uygulanan sabit fakat ayarlanabilir kur
politikaları, TL’nin aşırı değerlenmesinin önüne geçememiştir. Bu dengeyi sağlamak
için ithalat, bütün araçlar kullanılıp kısıtlanarak baskı altına alınmış, döviz kontrolleri
sıkılaştırılmıştır.
1980 yılına kadar ihracata ağırlık veren politikalar izlenememiş, Türkiye
dünyaya kapalı bir ekonomik model içinde kalmıştır. 1980 Ekonomik İstikrar
Kararlarıyla birlikte ithal ikameci sanayileşme yerine dışa açık ve liberal politikalar
uygulamaya konulmuştur. İzlenen politikaların temel amaçları, Türkiye Ekonomisini
değişen dünya şartlarına göre yeniden yapılandırmak, dışa açmak ve dünya
ekonomisi ile entegre ederek küreselleşme (globalleşme) eğilimlerinin dışına
Türkiye’yi çıkarmamaktır.213
2.2.1.1. İthal İkamesine Yönelik Sanayileşme Stratejisi
Genellikle düşük gelir, geri teknoloji ve küçük piyasa çerçevesi içinde çalışan
gelişmekte olan ekonomiler, sosyo-ekonomik yapılarını değiştirerek sanayileşmeyi
amaçlamaktadırlar. Hızlı bir ekonomik kalkınmayı hedef alan bu ülkelerin,
212 SEYİDOĞLU, s. 601. 213 KARLUK, S.R., “Türkiye Ekonomisi Tarihsel Gelişim Yapısal ve Sosyal Değişim”, Beta
Yayınları, İstanbul-1996,s.438
82
amaçlarını gerçekleştirebilmek için uyguladıkları stratejilerden birisi de “ithal
ikamesine yönelik sanayileşme”dir. 214
İthal ikamesi iç piyasaya dönük üretimi esas alan, yoğun koruyuculuğa dayalı
ve ekonominin hemen her kesimini kapsayacak biçimde yaygın devlet
müdahaleciliği öngören bir modeldir.215 İthal edilen malların yurtiçinde imal
edilmesini, böylece ithalatın azalmasını ve ithalatın azalması dolayısıyla dış
ödemeler dengesinde döviz tasarrufu sağlanmasını hedef alır.216
İthalatı ikame eden sanayileşmede izlenen iktisat politikaları, ülkeyi dış
dünyadan soyutlar; baskı altında tutulan bir fiyat, faiz ve kur politikası vardır.
Uygulanan yüksek koruma önlemleri dolayısıyla iç fiyatların dünya fiyatlarıyla
ilişkisi kalmaz. Dış rekabet eksikliğinin sonuçları devletin iç fiyatları doğrudan
belirlemesi ile giderilmek istenir. Ama bu aşırı bir bürokratik mekanizma doğurur ve
ekonomideki dengeleri daha da bozar.217
Gelişmekte olan ülkeler için kalkınmanın süratlendirilmesinde, devamlı ve
sürekli bir şekilde bir büyüme hızı temin edilmesinde en önemli engel ve kıt kaynak
tasarruf açığı ve sermaye noksanı yanında, ve çok defa bunlardan daha da önemli
olarak, döviz darboğazıdır. Gelişmekte olan bir ülkede sabit sermaye yatırımlarının
arttırılması için yatırım mallarının ithal edilmesine gerek vardır. Ayrıca bu ülkelerde
özellikle sınai üretimin yürütülebilmesi için önemli nispette ithal girdi, temel sınai
mallar ve ara malları veya parça kullanılır. Bütün bu ithalatı yeterli ölçüde temin
edecek döviz geliri ihracat ve turizm yoluyla sağlanamadığı takdirde dış
borçlanmaya gidilecektir. Bu durumda dış ödemeler açığını daha da yükseltmemek
üzere ithalatı kısmak gereği ortaya çıkar; yatırım hacmi ve üretim artışı, yani üretim
hızı düşürülür.218
214 EGELİ, H. A., “Dış Ticaret Açısından Sanayileşme Stratejileri ve Türkiye Açısından
Değerlendirmesi”, Türkiye-Kırgızistan Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, 2001, s. 154.
215 SEYİDOĞLU, s. 602. 216 EROĞLU, Ö., “Türkiye Ekonomisi”, Bilim Kitabevi, Isparta, 2002, s. 259 217 SEYİDOĞLU, s. 602. 218 EROĞLU, s. 260.
83
2.2.1.2. İhracata Dayalı Sanayileşme Stratejisi
İthal ikamesinin karşıtı ihracata dayalı sanayileşme veya ihracatın
özendirilmesi stratejisidir. Bu yaklaşım, dinamik karşılaştırmalı üstünlüklere uygun
bir sanayileşme modeline dayanır. Sanayileşmede seçicilik ana ilkedir; ithalat
ikamesinin tersine, tüm endüstrilerin değil ancak gelişebilecek ve rekabet edebilecek
potansiyele sahip olanların özendirilmesine ve desteklenmesine çalışılır.
İhracata yönelen bir sanayileşme modelinde dış ticaret politikasının temel
işlevi, kurulan ve ilerde kurulacak olan endüstrileri dış piyasanın rekabetine
hazırlamaktır. Asıl hedef, uzun dönemde liberal bir dış ticaret rejimi uygulayarak
ulusal ekonominin dünya ekonomisi ile bütünleşmesini sağlamaktır.
İhracata dayalı sanayileşme modeli ülkelerin serbest ticaret koşullarında,
karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları alanlarda üretim yapmalarını
öngörmektedir. Bir başka deyişle, tüm sanayiler değil, ancak gelişme potansiyeline
sahip olanlar özendirilmeye çalışılır. Bunu sağlamak için ekonomiyi uluslararası
ticaretten koparmayacak bir ticaret rejimi izlenmesi ve ulusal kaynak tahsisinin, ithal
ikamesinde olduğu gibi sadece iç talep tarafından değil, uluslararası talep tarafından
belirlenmesine izin verilmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir.219
Alternatif yaklaşımlar oluşturmalarına rağmen, ihracata yönelik strateji ile
ithal ikamesinin benzer özellikleri vardır. Ödemeler dengesi açıklarının azaltılması
ve kontrol altına alınması, sanayileşme, hızlı büyüme ve yüksek bir istihdam düzeyi
sağlamak iki stratejinin de benimsediği ana amaçlardır. Aralarındaki temel fark
uluslararası ticaret açısından ortaya çıkmaktadır. İthal ikamesinde tüm çabalar ve
önlemler ithalatın sınırlandırılmasına yönelik iken, ikincisinde alınan önlemler ve
başvurulan düzenlemeler ihracatı özendirmeye yöneliktir. Gelişmekte olan ülkelerin
çoğunda ithal ikamesi politikalarının ekonomik darboğazlar yaratması, neo-klasik
iktisatçıları, bu ülkelere ihracata dayalı sanayileşme stratejilerini önermeye
yöneltmiştir. Özellikle Hong-Kong, G. Kore, Tayvan, Singapur gibi ülkelerin sanayi
malları ihracatında gösterdikleri başarı ve ekonomik büyüme, bu ülkelerin diğer
219 KAZGAN G., “Ekonomide Dışa Açık Büyüme”, Altın Kitaplar Matbaası.,İstanbul, 1985, s.32-8.
84
ülkelere örnek gösterilmesine neden olmuştur.220
İhracata dayalı sanayileşme, koruyuculuk yerine dış rekabeti temel aldığı için,
üretici davranışlarında ve üretim yapısında önemli değişmeleri gerektirir. Bu da
ekonomiye daha büyük bir dinamizm kazandırır ve gelişmeyi hızlandırır. Rekabetle
teknolojik gelişme arasında daima yakın bir ilişki vardır. İthalat ikamesi politikaları
iç piyasaları dış rekabete karşı sıkı bir biçimde koruyarak teknolojik gelişme
yolundaki en önemli dürtüyü ortadan kaldırır.
İhracata yönelik politikaların dolaysız etkisi ülkenin ihracat gelirinde görülür.
İhracat hacmindeki genişleme döviz gelirlerini arttırır. Bununla birlikte ihracata
yönelik uygulamalar liberal bir dış ticaret politikası ile birlikte yürütüldüğü için
ülkenin ithalat giderleri de artar. O bakımdan GSMH içinde dış ticaretin hacmi
artmakla birlikte ülkenin dış ödemeler dengesinde bir iyileşme görülmeyebilir.221
a) İhracata Dayalı Sanayileşme Stratejisinin Üstünlükleri
İhracata dönük sanayileşme stratejisi temelde dış ticaret ile ekonomik büyüme
arasındaki ilişkiye dayandırılmaktadır. Bu strateji kapsamında özellikle mamul mal
ihracatının özendirilmesi ve bunun ekonomik büyüme üzerinde olabilecek olumlu
etkileri ön plana çıkarılmıştır. Bu etkiler ise; kaynakların mukayeseli üstünlüklerinin
olduğu alanlara kayması, emek faktörünün bol olduğu ülkelerde istihdamın artması,
dış ticaret rejiminin liberalleşmesi sonucu kapasite kullanımının artması, ölçek
genişlemesi ve ölçek ekonomilerinden yararlanılması, ihracatın özendirilerek
firmaların dış rekabete açılmalarının sağlanması ve rekabetin etkisiyle verimlilik
artışlarının ve yeni teknolojilerin kullanımının gerçekleşmesi şeklinde sayılabilir.
İhracata yönelik sanayileşme stratejisinin gelişmekte olan ülkelere dinamizm
kazandırarak ekonomik yapılarını değiştirecek bir araç olabileceği sıkça ileri
sürülmektedir. Bu strateji, ekonomik yapı değişikliği ile birlikte, dış talebe göre
220 EGELİ, H. A., “Dış Ticaret Açısından Sanayileşme Stratejileri ve Türkiye Açısından
Değerlendirmesi”, Türkiye-Kırgızistan Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, 2001, s. 154.
221 SEYİDOĞLU, s.605
85
üretim yapmayı ve ihraç edilebilecek malları çeşitlendirmeyi de beraberinde
getirmektedir. Böylece ülkeler daha gelişmiş üretim tekniklerine doğru yönelmek
ihtiyacını duyarlar. Bu durum daha çok üretime fırsat vereceğinden ülkelerin daha
büyük pazarlar aramalarına yol açacak ve ihracat yeniden uyarılmış olacaktır. İhraç
kapasitesinin genişleyerek döviz gelirlerinin artması ayni zamanda yatırım malları
ithaline fırsat vererek yeni sanayilerin kurulmasını önleyen önemli bir güçlüğün
giderilmesine veya olumsuz etkilerinin azaltılmasına yardımcı olabilecektir.222
İhracata ağırlık veren sanayileşmenin kalkınma üzerinde doğuracağı ilk
olumlu etki, iç piyasa darlığı engelinin aşılmasıdır. Piyasanın dar oluşu nedeniyle
birçok gelişmekte olan ülkede bazı sanayiler kurulamamakta, kurulanlar ise optimum
ölçek kapasitesinin altında çalışmaktadır. Oysa ihracata yönelen sanayiler geniş bir
dış piyasa ile karşı karşıya kaldıklarından, optimum kapasiteye ulaşma imkanı
bulabilecekler, böylece de, maliyetler düşecek ve üretimde etkinlik artacaktır.
Ekonominin ihracata yönelmesi ile diğer ekonomilerle olan karşılıklı
bağlantıları da artacak, bu durum beraberinde ekonomik ve teknolojik dinamizmi
getirecektir. Gelişmekte olan ülkeler uluslararası entegrasyonlarını arttırdıkları
ölçüde, yeni teknoloji kullanma açısından imkanları genişleyecektir. Bu strateji
koruyuculuk yerine dış rekabete dayandığı için üreticilerin davranışlarında ve üretim
yapısında önemli değişiklikler yapabilecektir. Dış rekabet; monopolleşmeleri
önleyerek müteşebbisleri yeni malların bulunması, kaliteyi iyileştirecek ve fiyatları
düşürecek yöntemlerin araştırılması yönünde sürekli harekete geçirecektir. 223
İhracata dönük sanayileşme stratejisinin ekonomiye getirdiği bir başka etki
de, özellikle dış şokların sözkonusu olduğu dönemlerde, ülkelerin bu şoklara karşı
içe dönük ekonomilere oranla daha dayanıklı olması ve daha kolay uyum
göstermesidir. Balassa’nın gelişmekte olan ekonomiler üzerinde yaptığı bir
araştırmaya göre dış şoklar, dışa dönük sanayileşme politikasına yönelen ülkelerin
gayri safi milli hasılalarını içe dönük politika izleyen ülkelere oranla daha olumsuz
etkilemektedir. Ancak dışa dayalı ekonomilerin gösterdiği gelişme performansları
zaman içinde bu kaybı dengelemektedir. Balassa, dışa dönük ekonomilerin dış
222 EGELİ, s. 154-6.
223 SEYİDOĞLU, s.428-30.
86
şoklara karşı daha başarılı olma nedenlerini şu etkenlerle açıklamaktadır.224
İhracata dayalı strateji uygulayan ekonomilerde ithalat hacmi içinde yerli
üretimle rekabet eden mallar da yer almakta ve bu malların çeşidi hammaddelerden
hazır tüketim mallarına kadar uzanmaktadır. Buna karşılık içe dönük strateji
uygulayan ülkelerde genellikle yerli üretimle rekabet edecek ithalat yasaklanmakta
ve ithalat büyük ölçüde hammadde, ara malı girdileri ve makinalarla sınırlı
kalmaktadır. Dolayısıyla dış şoklara tepki olarak dışa açık ekonomilerde ithalatı
kısıtlamak daha kolay olmaktadır.
• Dışa dönük ekonomilerde firmalar dünya pazarları ile rekabete açık
olup dış talepteki değişmelere göre üretim bileşimlerini de
değiştirebilmektedirler. İçe dönük ülkelerde ise, sınırlı bir rekabet
ortamı içinde dar bir iç piyasaya yönelik olarak çalışmaya alışmış
firmaların, dış rekabeti karşılayacak şekilde kendilerini yenilemeleri
kolay olmayabilecektir.
• İhracatın gelişmesi hem iç hem de dış pazarlarda ölçek
ekonomilerinden yararlanmaya ve üretimde maliyetleri düşürmeye
imkan vermektedir. Ayrıca, dışa dönük ekonomilerde mevcut
kaynaklar daha verimli biçimde değerlendirilmektedir.
b) İhracata Dayalı Sanayileşme Stratejisinin Zorlukları
İhracata yönelik sanayileşme stratejisinin başarısı için arz yönünden iki
önemli faktör üzerinde durulmaktadır. Bunlardan birincisi ihracata yönelik sanayilere
yeterli teşvikin sağlanması, diğeri ise mevcut döviz kurunun istikrarlı ve ihracatçıları
özendirecek düzeyde tutulmasıdır. İhracatı teşvik tedbirleri ihracata yönelmede
önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, Uzakdoğu Asya ülkelerinin ithal ikamesi
politikalarının ilk dönemlerinde ayni zamanda ihracatı da teşvik etmelerinden dolayı,
Latin Amerika ülkelerine oranla ihracatta daha başarılı oldukları ileri
sürülmektedir.225
İhracata yönelik sanayileşme stratejisinin başarısı arz yönünden gelişmekte
224 224BALASSA, B. (1978a), “Exports And Economic Growth: Further Evidence”, Journal of Development Economics, Vol.5, s.181.
225 BALASSA, B. (1978a), s.182.
87
olan ülkelerin uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek nitelikte mal üretmelerine,
talep yönünden ise bu malları alacak olan ülkelerin izleyecekleri dış ticaret
politikasına bağlı olacaktır. İhraç edilen ürünlere karşı yeterli bir talebin bulunması
gerekmektedir. Oysa sanayileşmiş ülkelerin çoğunda uygulanan koruyucu politikalar,
bu amacı engelleyici nitelikte olup gıda, dokuma, giyim gibi emek-yoğun sanayiler,
özellikle politik baskılar nedeniyle, dış rekabete karşı korunmaktadır. Bunun
sonucunda da, bu mallar üzerinde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olan gelişmekte
olan ülkelerin ihracatı olumsuz yönde etkilenmektedir. Yani ihracat karamsarlığı,
dışa yönelik sanayileşme politikaları için önemli bir darboğaz oluşturmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerin nüfus artış hızları da yüksek olduğundan bu durum,
iç talebin artmasına yol açmaktadır. Ayrıca kişi başına düşen gelir arttıkça da üretime
karşı olan iç talep yükselmektedir. Bu artışlar ise, üretimden iç talep düşülerek elde
edilen ihracat potansiyelinin azalmasına neden olmaktadır. Yeni kurulan sanayileri,
ihracat potansiyeline sahip olsalar da, geçici bir süre vergi iadesi ve ihracat
sübvansiyonu gibi mali önlemlerle desteklemek gerekmektedir. Bu durum ise, gelir
kaynakları sınırlı olan hükümet bütçesi üzerinde bir yük oluşturabilir. Ayrıca
gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarını arttırabilmeleri için çözmeleri gereken yapısal
faktörler vardır. Dışa açık politika izleyen gelişmekte olan ülkelerin, güçlü
rakiplerinin yerleştiği piyasalara girmeleri sözkonusudur. Ancak, genellikle
ürettikleri malların kalitesi daha düşüktür ve bu konuda standartlaşmayı sağlamak
zor olmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler, sanayi ürünlerinin dış
pazarlaması konusunda da aşmaları gereken engellerle karşılaşmaktadırlar.
97
Şekil. 2.2. Büyüme Stratejileri ve Ekonomik Performans Arasındaki Nedensellik İlişkisi
Kaynak: HOUT, W., “Development Strategies And Economic Performance in Third World Countries, 1965-92”, Third World Quarterly, Vol. 17, No: 4, 1996, s.603-624; Alıntılayan, BERBER, M., <http://www.metinberber.ktu.edu.tr/linkler/strateji.pdf>, (13.08.2007).
98
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DIŞ TİCARET VE BÜYÜME İLİŞKİSİ ÜZERİNE LİTERATÜR
ARAŞTIRMASI
3.1. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Test Etmeye Yönelik Ampirik
Çalışmalar
1970 ve 1980’lerde çok sayıda ekonometrik çalışmada ihracat ve büyüme
arasındaki ilişki incelenmiştir. Michaely (1977), Balassa (1978), Krueger (1978),
Heller ve Porter (1978), Ram (1985 ve 1987), Thornton (1996) ve Frankel ve Romer
(1996) literatürde önemli yer tutan çalışmalardır. Bu çalışmalarda “ihracattaki
büyüme kapsamlı bir ekonomik büyüme yaratır226” görüşü desteklenmektedir.
1980 ve 1990’larda ise ihracat ve büyüme arasındaki nedensellik ilişkisini
inceleyen çalışmalara yer verilmiştir. Bu çalışmada da olduğu gibi ilişkinin
araştırılmasında genellikle üretim fonksiyonuna dayalı regresyon ve nedensellik
analizi kullanılmıştır. Regresyon analizinde sermaye ve işgücü girdileri yanında
ihracat, dış ticaret hacmi ve bazen dış ticaret hadleri girdi olarak yer almıştır.
Nedensellik analizlerinin bazılarında dış ticaretten gelire, bazılarında gelirden dış
ticarete, bazılarında karşılıklı pozitif ilişki bulunmuş, bazılarında ise hiçbir ilişki
bulunamamıştır. Bahmani-Oskooee vd. (1991ve 1993), Young (1991), Chow (1987),
Jung ve Marshall (1985), Love (1994 ve 1995) tarafından Granger (1969) ve Sims
(1972) yöntemleri kullanılarak yapılan bu çalışmalarda karma sonuçlar ortaya
konulmuştur. Bahmani-Oskooee ve Alse (1993) ve Chow (1987)’un çalışmaları
hipotezi güçlü bir şekilde desteklerken; Jung ve Marshall (1985), Afxentiou ve
226 Love, J. ve Chandra, R. (2005), “Testing Export-Led Growth in Bangladesh in a Multivarate Var
Framework” , Journal of Asian Economics, Vol. 15, No: 6, s. 1156.
99
Serletis (1991) ve Bahmani-Oskooee vd. (1991) gibi çalışmalar hipotezi
desteklemeyen nedensellik testi çalışmaları olarak gösterilebilir.227
Bir takım çalışmalarda ise, başta Michaely (1977), Feder (1982), Kavoussi
(1984)’nin eserleri olmak üzere, , ihracat artışının, üretim teknolojisi, işgücü niteliği
ve rekabetçi yönetim yapısını geliştirerek, büyümeye olumlu katkı yaptığını ileri
sürülmektedir.
Yine bu ilişkiyi inceleyen bazı çalışmalarda da beşeri sermaye analize dahil
edilmiştir. Grossman ve Helpman (1991)’a göre, beşeri sermaye zengini gelişmiş bir
ülkenin beşeri sermaye-yoğun mal ithal etmesi halinde, bu malın ve beşeri
sermayenin yurtiçi nispi değerinin düşeceğini, beşeri sermaye-yoğun mal ihraç
etmesi halinde ise bunun tersinin olacağını; beşeri sermayenin pahalı hale gelmesinin
ileride Ar-Ge faaliyetlerini, ihracatı ve geliri olumsuz etkileyeceğini, karşılaştırmalı
üstünlüğü beşeri sermaye yoğunluğu az olan malda olan bir ülkede, bu malın üretimi
için Ar-Ge sektöründen beşeri sermaye aktarımı gerekmeyeceği için dış ticaretin
gelire olumlu katkı yapacağını ileri sürmüşlerdir.228
Lucas (1993), beşeri sermaye stoku dünya beşeri sermaye stoku
ortalamasından düşük olan ülkenin gelir düzeyi daha hızlı artsa bile, niteliksiz
ürünlerin ihraç gelirlerinin istikrarsız olması ve dış ticaret hadlerinin bu ürünler
aleyhine gelişmesi sebebiyle ihracatın gelire etkisinin zamanla azalacağını, beşeri
sermaye yoğun malları ihraç eden ülkede ise beşeri sermaye ile dış ticaret arasındaki
birbirini kuvvetlendirici etki sayesinde, dış ticaretin gelire olumlu katkı yapacağını
ileri sürmüştür.229 Lucas (1993), Asya Kaplanları’nın (G. Gore, Tayvan, Singapur,
Hong-Kong) II. Dünya Savaşı sonrası gösterdikleri yüksek performansı, beşeri
sermaye birikimi, yaparak öğrenme ve dış ticarete verilen öneme bağlamıştır.
Türkiye’de büyüme ve dış ticaret arasındaki ilişkiyi konu alan çalışmalar ise
farklı sonuçlar vermektedir. Konuya ilişkin yapılan Sims testinde ihracat artışı ile
büyüme arasında nedensellik ilişkisinin olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Buna
karşın, Geweke-Meese-Dent ve Granger testlerinde büyüme ve ihracat arasında
227 MOOSA ve CHOE, 1998, s. 238. 228 GROSSMAN, G. M. ve E. HELPMAN, “Trade, Knowledge Spillowers and Growth”, European
Economic Review, Vol: 35, 1991; 517-526. 229 Lucas, Robert E. (1993), “Making a Miracle”, Econometrica, Vol. 61, No:2, s. 255.
100
nedensellik ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir. Ancak nedensellik ilişkisinin yönü
Geweke-Meese-Dent testinde büyümeden ihracat artışına doğru, Granger testinde ise
ihracat artışından büyümeye doğru olduğu görülmektedir. Granger testinde büyümeyi
görece en çok ithalat artışının etkilediği, yaşanan istikrarsızlıklar yüzünden ihracat-
yatırım-büyüme sürecinin gerçekleşemediği ve ihracat artışının büyümeye katkısının
sınırlı kaldığı, ithalatın finansmanı açısından dış açığı kapatmak gerektiği sonucuna
varılmıştır.230 1970-1995 döneminin üç aylık verilerinin kullanıldığı eşbütünleşme
testinde,231 reel ihracat ile reel gelir arasında ilişki çıkmaması reel döviz kurlarının
dışta bırakılmasından kaynaklanmış olabileceği ileri sürülmüştür. 1923-1990 dönemi
için yapılan eşbütünleşme ve hata düzeltme testinde,232 ihracat artışı ile büyüme
arasında uzun dönemli karşılıklı ilişki bulunmuştur.
Dış ticaret ile büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar farklı yöntem
ve değişkenler açısından incelendikten sonra, çalışmanın bu bölümünde ihracata
dayalı büyüme hipotezini veya ihracat ile büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen
çalışmalara yer verilmekte, hipotezi destekleyen ve desteklemeyen seçilmiş
çalışmaların açıklamalarının ardından ve bölüm sonunda incelenen tüm çalışmaları
özetleyen bir tablo yer almaktadır.
3.1.1. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Destekleyen Çalışmalar
Michaely (1977), 41 azgelişmiş ülkeyi içeren çalışmasında, kişi başına
GSMH’daki yıllık büyüme ile GSMH içinde ihracat payındaki yıllık artış arasındaki
ilişkiyi incelemiş ve ihracattaki artışın ekonomik büyümeye ivme kazandırdığını ileri
sürmüştür. 1950-73 yılları arasında yapılan bu çalışmadan elde edilen sonuç; ihracat
performansı ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki pozitif olmakla birlikte; kişi
230 YİĞİDİM, A. ve Köse, N., “İhracat ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki, İthalatın Rolü:
Türkiye Örneği (1980-1996)”, Ekonomik Yaklaşım, Vol. 8, No: 26, 1997, s. 71-85. 231 ÖZMEN, E. ve FURTUN, G. (1998). “Export-led growth hypothesis and the Turkish data: An
empirical investication”, METU Studies in Development, 25:3, ss.491-503. 232 BAHMANİ-OSKOOEE, M. ve DOMAC, I. (1995), “Export Growth And Economic Growth İn
Turkey: Evidence From Cointegration Analysis”, Middle East Technical University Studies in Development, Vol.22, s.67-77.
101
başına düşen milli geliri 300 doların üzerinde olan ülkelerde bu ilişkinin daha güçlü
olduğudur233.
Feder (1983), 1964-1973 dönemi için bir grup yarı sanayileşmiş ülkeyi
kapsayan bir çalışmada ihracat artışının büyüme üzerinde etkili olduğu sonucuna
ulaşmış;234 1960-1978 dönemi için 73 ülkeyi kapsayan bir çalışmada Kavoussi
(1984) ise, büyüme oranı ile imalat sektörünün yıllık ihracat artış oranı arasında
pozitif ilişki bulmuştur. 235
Ekonomik kalkınma üzerine dış ticaret rejimlerinin etkisini inceleyen
çalışmalardan bir diğeri de Krueger’ın (1978) 1954-71 dönemini kapsayan
çalışmasıdır. Krueger, seçilmiş 10 ülke GSMH’sı üzerinde ihracatın etkisini
araştırmış ve “ihracatın büyüme oranındaki %1’lik artışın milli gelir büyüme
oranında yaratacağı etki yaklaşık %1’dir” sonucunu elde etmiştir236.
Balassa (1978a, 1978b), 11 ülke için ekonomik performans üzerinde ihracat
artışının etkisini araştıran çalışmasında 1960-73 dönemini iki alt döneme ayırmış
(1960-66 ve 1966-73); ve ihracat artışı ile ekonomik performans arasında pozitif
yönlü bir ilişki tespit etmiştir237. Ayrıca Balassa (1985)238 1973-1979 yılları arasında
43 yarı-sanayileşmiş ülke için yaptığı çalışmada yine hipotezi destekleyen bulgulara
ulaşmıştır.
Ram (1985), 1960-70 ve 1970-77 dönemlerini kapsayan ve 73 az gelişmiş
ülkeden oluşan oldukça büyük bir örneklem kullanarak yaptığı çalışmada; ihracat
performansının ekonomik büyüme üzerinde önemli etkisi olduğunun altını çizmekle
birlikte; düşük gelirli az gelişmiş ülkeler için bu etkinin 1960-70 döneminde düşük
233 MICHAELY, M., “Exports and Growth : An Empirical Investigation”, Journal of Development
Economics, Vol. 4, No. 1, 1977, s. 49-53. 234 FEDER, G. (1983), “On Exports And Economic Growth”, Journal of Development Economics,
Vol.12, s.59-73. 235 KAVOUSSI, R.M. (1984), “Export Expansion And Economic Growth: Further Empirical
Evidence”, Journal of Development Economics, Vol. 14, s. 241-50. 236 Krueger, A. O., “Foreign Trade Regimes and Economic Development: Liberalization Attempts and
Consequences”, National Bureau of Economic Research, 1978, s.273-74. 237BALASSA, B. (1978a), s.181-189 ve BALASSA, B. (1978b), “Export İncentives And Export
Performance İn Developing Countries: A Comparative Analysis”, Weltwirtschaftliches Archiv, Vol.114, s.24-61.
238 BALASSA, B., “Exports, Policy Choices, And Economic Growth İn Developing Countries After The 1973 Oil Shock”, Journal of Development Economics, Vol.18, 1985, s.23-35.
102
olduğunu, 1970-77 döneminde ise her iki ülke grubu için pozitif ve neredeyse eşit
etki yarattığını vurgulamaktadır.239 Ram (1987), 1960-1982 yılları için 88 ülkeyi
incelediği çalışmasında sözkonusu örneklem içinden 39 ülke için hipotezi destekler
nitelikte sonuçlar elde ederken; Türkiye’nin de içinde bulunduğu 49 ülke için tam
tersi bulgulara ulaşmıştır.240
Emery (1967)241, Syron ve Walsh (1968)242, 1953-63 dönemini ve 50 ülkeyi;
Kravis (1970)243, 1835-1973 dönemini ve 37 ülkeyi kapsayan çalışmalarında
ihracata dayalı büyüme hipotezini destekler nitelikte sonuçlar elde etmişlerdir.
Tyler (1981), 55 orta gelirli gelişmekte olan ülkede ihracat ve büyüme
arasındaki ilişkiyi incelemiş ve 1960-77 yıllarını kapsayan dönemde bu ülkelerde
ihracat performansı ile GSMH büyümesi arasında güçlü bir bağ olduğu sonucuna
ulaşmıştır.244
Heller ve Porter (1978), 1950-1978 dönemini kapsayan çalışmalarında 41
azgelişmiş ülkeyi incelemiş ve düşük oranda da olsa hipotezi destekler nitelikte
sonuca ulaşmıştır.245
3.1.2. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezini Desteklemeyen Çalışmalar
Afxentiou ve Serletis (1991), 1950-1985 dönemini ele aldıkları çalışmada 16
sanayileşmiş ülke içinde ABD ile Norveç dışındaki ülkelerde ihracat ve büyüme
(GSMH) arasında sistematik bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşmışlardır.246
239 RAM, R., “Exports and Economic Growth: Some Additional Evidence”, Economic Development
and Cultural Change, 33:2, 1985, s.415-25. 240 RAM, R., “Exports and Economic Growth in Developing Countries: Evidence From Time-Series
and Crosssection Data”, Economic Development and Cultural Change, Vol. 36, 1987, s. 51-72. 241 EMERY, R.F. (1967), “The Relation Of Exports And Economic Growth”, Kyklos, Vol.20, s.470-
486. 242 SYRON, R. ve B. WALSH, “The Relation of Exports and Economic Growth”, Kyklos, Vol. 21,
1968, s. 541-5. 243 KRAVIS, I.B., “Trade as a Handmaiden of Growth: Similarities Between The Nineteeth and
Twentieth Centuries”, Economic Journal, Vol. 80, 1970, s. 850-70. 244 TYLER, W., “Growth and Export Expansion in Developing Countries: Some Empirical Evidence”,
Journal of Development Economics, Vol. 9, 1981, s. 121-30. 245 HELLER, P.S. ve R.C., PORTER, “Exports and Growth: An Empirical Re-İnvestigation”, Journal
of Development Economics, Vol. 5, 1978, s.191 246 AFXENTİOU, P.C. ve A. SERLETİS, “Exports And GNP Causality İn The İndustrial Countries:
1950-1985”, Kyklos, Vol.44, 1991, s.167-179
103
Shan ve Sun (1998b), çalışmalarında 1978-1996 yılları arasında Çin’i
incelemiş ve ihracat ve büyüme arasında nedenselik ilişkisi bulamamışlardır.247 Shan
ve Sun (1998c), Hong-kong, Kore ve Tayvan üzerine yaptıkları çalışmalarında ise bu
ilişkiyi yalnızca Tayvan için doğrulayan sonuçlara ulaşmışlardır.248
Jung ve Marshall’ın (1985) çalışmasında, 37 ülkenin yalnızca dördünde
ihracat artışından büyümeye doğru bir nedensellik bağı bulunmuş, diğer ülkelere ait
kanıtlar zayıf kalmıştır.249
247 SHAN, J. ve F., SUN, “On The Export-Led Growth Hypothesis: The Econometric Evidence From
China”, Applied Economics, Vol. 30, 1998b, s. 1055-65. 248 SHAN, J. ve F., SUN, “On The Export-Led Growth Hypothesis For The Little Dragons: An
Empirical Re-Investigation”, Atlantic Economic Journal, Vol. 26, 1998c, s. 353-71. 249 JUNG, W. S. ve MARSHALL, P. J. (1985), “Exports, Growth and Causalty in Developing
Country”, Journal of Development Economics, 18, s. 1-12.
104
3.2. Çalışmaları İçeren Özet Tablo
YAZAR KAPSADIĞI DÖNEM VERİ SETİ YÖNTEM SONUÇ
EMERY (1967) 1953-1963 50 Ülke EKKY İDBH destekliyor SYRON & WALSH (1968) 1953-1963 50 Ülke EKKY İDBH destekliyor KRAVIS (1970) 1835-1966 37 Ülke Rank Korelasyonu İDBH destekliyor MICHAELY (1977) 1950-1973 41 AGÜ Rank Korelasyonu İDBH destekliyor BALASSA (1978a)
2 Dönem: 1960-66 ve 1966-73 11 Yarı Sanayileşmiş Ülke
Rank Korelasyonu ve EKKY İDBH destekliyor
BALASSA (1978b) 2 Dönem: 1960-66 ve 1966-73
11 GOÜ (Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya, Meksika, İsrail, Yugoslavya, Hindistan, Kore, Singapur ve Tayvan)
Rank Korelasyonu ve EKKY İDBH destekliyor
HELLER & PORTER (1978) 1950-1978 41 AGÜ Rank Korelasyonu
İDBH düşük oranda destekliyor
KRUEGER (1978) 1954-1971
Brezilya, Şili, Kolombiya, Gana, Hindistan, İsrail, Güney Kore, Filipinler, Türkiye EKKY İDBH destekliyor
TYLER (1981) 1960-1977 55 Orta Gelir GOÜ İDBH destekliyor
BALASSA (1982) 1960-1973
11 GOÜ (Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya, Meksika, İsrail, Yugoslavya, Hindistan, Kore, Singapur ve Tayvan)
Rank Korelasyonu İDBH destekliyor
FEDER (1983) 1964-1973 32 Ülke EKKY İDBH destekliyor
105
KAVOUSSI (1984) 1960-1978 73 Düşük ve Orta Gelirli GOÜ
Rank Korelasyonu ve EKKY
İDBH destekliyor (Gelişmişlik düzeyi arttıkça etki artıyor.)
JUNG & MARSHALL (1985) 1950-1981 37 GOÜ
EKKY ve Granger Nedensellik Analizi
Sadece Endonezya, Mısır, Kosta Rika ve Ekvator için İDBH destekliyor.
BALASSA (1985) 1973-1979 43 Yarı Sanayileşmiş Ülke EKKY İDBH destekliyor. KAVOUSSI (1985) 1960-1977 51 GOÜ Rank Korelasyonu İDBH destekliyor. RAM (1985)
2 Dönem: 1960-70 ve 1970-77 73 AGÜ EKKY İDBH destekliyor.
HELLEINER (1985) 1960-1979
2 Grup: 23 Düşük Gelirli Ülke ve 24 Afrika Ülkesi EKKY İDBH desteklemiyor
RAM (1987) 1960-1982 88 Ülke EKKY
39 Ülke için İDBH destekliyor; Türkiye’nin de içinde bulunduğu 49 ülke için desteklemiyor.
SHEEHEY (1990) 1960-1970 36 Ülke EKKY İDBH destekliyor
AFXENTIOU & SERLETIS (1991) 1950-1985 16 Sanayileşmiş Ülke
Philips-Perron Birim kök testi ve Granger Nedensellik Testi
ABD ve Norveç dışında sistematik bir ilişki bulunamamıştır.
DOLLAR (1992) 1976-1985 92 Ülke EKKY İDBH destekliyor
MOORE (1992)
1960-66 1966-73 1973-79 ve 1979-86 87 Orta ve yüksek gelirli ülke İDBH destekliyor
106
MARIN (1992)
4 Gelişmiş Ülke (OECD ülkesi; ABD, Japonya, İngiltere ve Almanya
Granger Nedensellik Analizi İDBH destekliyor
SHEEHEY (1992) 1960-1981 53 GOÜ EKKY Bazı Ülkelerde İDBH destekliyor.
SHEHEY (1993) 1960-1970 2 Grup: 31 ve 65 Yarı Sanayileşmiş Ülke
EKKY ve Üretim Fonksiyonu
İDBH destekliyor.
BAHMANI-OSKOOEE & ALSE (1993)
DODARO (1993) 1967-1986 87 Ülke EKKY
ATEŞOĞLU (1994) 1963-1989 ABD 2 SLS
LOVE (1994) 1960-1990 20 Ülke Birim Kök Testi
GREENAWAY & SAPSFORD (1994)
1957-85 1970-85 1971-85 19 Ülke EKKY
İDBH düşük oranda destekliyor.
THORNTON (1996) 1895-1992 Meksika ADF Birim Kök Testi ve Granger Neden Testi İDBH destekliyor.
GREENAWAY (1997) 1955-1985 Ticaret Liberalizasyonu uygulayan ülkeler İDBH destekliyor.
THORNTON (1997) 1850-1913 İtalya, Danimarka, Almanya, Norveç, İsveç, İngiltere ADF Birim Kök Testi
İsveç, Norveç ve İtalya için İDBH destekliyor.
SHAN & SUN (1998a) 1978-1996 Avustralya ADF Birim Kök Testi İDBH destekliyor.
107
SHAN & SUN (1998b) 1978-1996 Çin
ADF Birim Kök Testi ve Granger Nedensellik Testi İDBH desteklemiyor.
SHAN & SUN (1998c) 1978-1996 Hong-kong, Kore, Tayvan
ADF Birim Kök Testi ve Granger Nedensellik Testi
Yalnızca Tayvan için İDBH destekliyor.
2 Dönem:
2 Grup:
1975-1997 ABD, İngiltere, Japonya, İtalya, Kanada
YAMADA (1998) 1977-1997 Fransa Granger Nedensellik Testi
108
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE İHRACATA
DAYALI BÜYÜME HİPOTEZİNİN TESTİ: GRANGER
NEDENSELLİK ANALİZİ
4.1. Dış Ticaret-Milli Gelir İlişkisi Üzerine Değerlendirme
4.1.1. Teorik Açıdan Değerlendirme
Ekonomik büyüme ve ticaret arasındaki ilişki, büyüme ve kalkınma
literatüründe oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Büyümenin gerçekleşebilmesi için
birçok faktör arasında dış ticaretin önemli rolü olduğu genel kabul görmektedir.
İktisadi analiz içinde ticaretin önemini vurgulayan ilk düşünürler Smith ve
Ricardo’dur. Ricardo, her ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu malın
üretiminde uzmanlaşarak o malı ihraç edeceğini ve her iki malı da üretmek zorunda
olduğu dış ticaret öncesi duruma göre daha yüksek bir refah düzeyine ulaşacağını
belirtmiştir.250
A. Smith’le başlayan “dış ticaretin büyümenin lokomotifi olduğu” iddiası,
20.yüzyılda uzun bir dönem boyunca popülaritesini yitirmiş; gelişmekte olan ülkeler
korumacı teorilerin baskısı altında kalmış ve sınırlı ölçüde dışa açık sanayileşme
politikaları uygulayabilmişlerdir.251 1950, 60 ve 70’lerde çok sayıda kalkınma
iktisatçısı korumacı görüşe kucak açmış ve akademik alanda bu yönde ciddi
çalışmalara yer verilmiştir. 1980’li yıllar ise uzun dönemli büyüme veya kalkınma
stratejileri hususunda politika görüşlerinin yenilenmesinde önemli roller üstlenmiştir.
Bu yıllarda ortaya çıkan borç krizi, gelişmekte olan ülkelerin önemli bir bölümünde
dış ticaret rejiminin köklü biçimde serbestleştirilmesine neden olmuş ve II. Dünya
250 Chang, H. ve I., Grabel, “Kalkınma Yeniden”, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, s. 80-1.
251 ‘İthal ikameci sanayileşme stratejileri’ olarak adlandırılan bu politikaların temelleri Prebisch (1950) ve Singer’in (1950) tezlerine dayanmaktadır.
109
Savaşından bu yana, gelişmekte olan ülkelerin çoğu tarafından izlenen içe dönük
politikaların daha fazla sürdürülemeyeceği anlaşılmıştır. Hatta korumacı politikaların
en iddialı destekçisi olan Latin Amerika Ekonomik Konsorsiyumu ECLA başta
olmak üzere; Dünya Bankası (WB), Uluslar arası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası
kuruluşlar tarafından gelişmekte olan ülkelerin finansal yardım alabilmeleri için dış
ticaret liberalizasyonu bir ön koşul olarak öne sürülmüştür. 252
Teorik olarak bir ülkenin büyümesinde uluslararası ticaretin önemi uzun süre
önce tanımlanmış olmasına rağmen; bu ilişkinin ampirik olarak test edilmesi ve
doğrulaması çok daha yenilere dayanmaktadır. Büyüme ve ticaret arasındaki ilişkinin
test edildiği sistemli ampirik çalışmalara özellikle son otuz yılda yer verilmiştir.253
Yirminci yüzyılın büyük bir bölümünde, ithal ikameci sanayileşme stratejilerinin çok
sayıda gelişmekte olan ülkenin kalkınma stratejisinde baskın bir rol oynadığı
gerçeğinin yanı sıra; ithal ikameci sanayileşme stratejisini izleyen gelişmekte olan
Latin Amerika ülkeleri nispeten daha düşük büyüme oranları ile karşı karşıya iken;
ihracata dayalı büyüme politikaları uygulayan Asya ülkelerinin büyüme
performanslarının oldukça yüksek seyretmesi, ampirik ve teorik çalışmaların giderek
artan bir kısmının niçin 70’lerin sonlarından beri ticaret liberalizasyonu ve ülkelerin
ekonomik performansları arasındaki ilişkiyi incelemeye yöneldiklerini açıklar
niteliktedir.254 Çoğu araştırmacı Asya ülkelerinin bu imrenilecek büyüme
performansları için ilk açıklama olarak ihracata yönelik politikaları öngörmüşlerdir.
“İhracata dayalı büyüme hipotezi” olarak adlandırılan; ihracattaki büyümenin
bir ekonominin üretim ve istihdamındaki büyümenin temel belirleyicisi olduğu
görüşü üç temel iddia ile desteklenmektedir. Bunlardan ilki Keynesyen bir iddiadır
ve ihracattaki artışın dış ticaret çarpanı vasıtasıyla üretim hacminde genişleme
yaratacağını öne sürer255 İkinci görüşe göre, ihracattan elde edilen dövizin sermaye
malları ithalatında kullanıldığı ve dolayısıyla ekonomik büyümeye neden olduğu
252 Edwards, 1993 EDWARDS, S. (1993), “Openness, Trade Liberalization And Growth İn
Developing Countries”, Journal of Economic Literature, Vol. 31, s.1358-1393. 253 Love, J. ve Chandra, R. (2005), “Testing Export-Led Growth in Bangladesh in a Multivarate Var
Framework” , Journal of Asian Economics, Vol. 15, No: 6, s. 1156. 254 Yanıkkaya, H. (2003), Trade Openness and Economic Growth: A Cross-Country Empirical
Investigation”, Journal of Development Economics, 72:1, ss.57-89. 255 Ramos, 2001:613, Ramos, F.F.R. (2001), “Exports, Imports, and Economic Growth in Portugal:
Evidence From Causality and Cointegration Analysis”, Economic Modelling, Vol. 18, No: 4, s. 613; Ayrıca bkz. Levine ve Renelt (1992) yatırım payı ile gelirdeki büyüme arasında ve ticaret payları ile yatırım arasında pozitif yönlü ve sağlam bir korelasyon olduğunu ve ticaretin yatırımlar vasıtasıyla büyümeyi etkilediğini ileri sürmektedir.
110
savunulmaktadır.256 Üçüncü teze göre de, ihracat pazarındaki hacim ve rekabet, ölçek
ekonomilerine ve üretimde teknolojik ilerlemeye ve yayılmalara (spillover) sebep
olur.257
4.1.2. Sayısal Değerlendirme
Dış ticaret ile milli gelir arasındaki ilişkinin matematiksel olarak ifade
edilmesinde, bir ülkenin ihracatı üretim faktörüne benzer bir şekilde tahlil edilir ve
basit bir üretim fonksiyonu modeli çerçevesinde ekonomik büyümede ihracatın rolü
test edilmeye çalışılır. Toplam üretim fonksiyonu kullanılarak milli gelir aşağıdaki
şekilde ifade edilir258
Y = f ( L, K, X) (4.1)
Burada Y, toplam reel çıktıyı (üretim); L, işgücünü; K, sermayeyi; X ise
ihracatı temsil etmektedir. Fonksiyon büyüme oranları terimleriyle yeniden
yazıldığında;
.
Y = β 0 + β 1 .
L + β 2 .
K + β 3 .
X (4.2)
Toplam türevleri alınarak yazıldığında benzer bir ifade oluşur. Değişkenlerin
üstünde bulunan noktalar büyüme oranlarına işaret eder ve β 1 , β 2 ve β 3 ise L, K,
256 Moosa, I. A. ve Choe, C. (1998), “Is the Korean Economy Export-Driven?”, Economic Modelling,
Vol. 15, No: 2, s. 237; Ramos, 2001:614. 257 Bkz. Helpman ve Krugman, 1985; Bhagwati ve Srinivasan 1979; Krueger , 1980. 258 Ram, R. (1985), “Exports and Economic Growth: Some Additional Evidence”, Economic
Development and Cultural Change, Vol. 33, No: 2, s. 417
111
ve X’e göre çıktı esnekliklerini verir. .
K (sermaye büyüme oranı) çoğu ülke için
bilinmediğinden denklemde yerine Y
K∆ 259 kullanılarak yeniden ifade edilirse;
.
Y = β 0 + β 1 .
L + K
dK
Y
K
K
Y⋅⋅
∂
∂ + β 3
.
X (4.3)
dK yerine I yazarsak;
.
Y = β 0 + β 1 .
L + α 2 Y
I + β 3
.
X (4.4)
Burada α 2 sermayenin marjinal fiziksel ürününü ifade etmektedir. Sonuç
olarak eğer model uygun özelliklere sahipse; .
X ’in tahmin edilen katsayısı ( β 3);
ihracat artışının ekonomik performans üzerindeki etkisinin büyüklüğü ve yönünü
gösterecektir.260
4.2. Seçilmiş Ülkelerde İhracat Ve Milli Gelir Göstergeleri
4.2.1. Türkiye’de İhracat ve Milli Gelir Göstergeleri
İhracat (1980–2005)
1980'li yıllara dek Türkiye’de ithal ikameci bir büyüme stratejisi izlenmişti.
1980'li yıllardan sonra ise dış ticaret serbestleşti, süreklilik kazanan bir devalüasyon
stratejisi ve yoğun teşvikler vasıtasıyla ihracatı artırmak ve dış dengeyi iyileştirmek
izlenen ekonomi politikalarının birinci önceliği durumuna geldi. 1980 sonrası
dönemde kısa bir süre ihracat artışı sağlansa da, daha sonra ihracatın gelişiminde
inişli çıkışlı bir trend hâkim oldu. 1980-2005 döneminde Türkiye’de ihracatın
gelişimi Grafik 1’de verilmiştir ve bu süreçte ihracatta yaşanan gelişmeleri 6 döneme
ayırarak incelemek mümkündür.
259 Y
K∆ yaklaşık olarak yatırım-gelir oranını verir.
260 Ram, 1985: 418.
112
a) 1980–1987; Yüksek performans yılları:
1980 yılında sadece 2,9 milyar dolar seviyesinde olan toplam ihracat, yıllık
ortalama yüzde 43,8 artışla 1987’de 10 milyar doların üzerine çıkmıştır. İhracattaki
bu ciddi artışta 24 Ocak 1980’de 47 TL’den 70 TL’ye çıkan dolar kurunun dönem
sonunda 1.018 TL261 seviyesine çıkmasının yanı sıra, düşük ücret politikasının
etkisiyle iç talebin daralması ve firmaların dış talebe yönelmesi etkili olmuştur.
Grafik 4.1. Türkiye'de İhracatın Gelişimi (1980-2005)
Grafik 1.- Türkiye'de İhracatın Gelişimi; 1980-2005
0
10
20
30
40
50
60
70
80
198
0
198
1
198
2
198
3
198
4
198
5
198
6
198
7
198
8
198
9
199
0
199
1
199
2
199
3
199
4
199
5
199
6
199
7
199
8
199
9
200
0
200
1
200
2
200
3
200
4
200
5
Milyar
$
X
Kaynak: DİE (2004) ve TÜİK.
b) 1988–1993; Tökezleme: Mali serbestleşmenin ön plana çıktığı bu
dönemde, ihracat 1988’deki 11,6 milyar dolarlık seviyesinden 15,3 milyar dolara
çıkmış ve yıllık ortalama artış sadece yüzde 5,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu
dönemde dolar kuru 1988’de 1.813 TL’ den 14.458 TL’ye kadar yükselmiştir.
261 Döviz kuruna yönelik değerlendirmelerde Çelebi (2001:64) ve T.C. Merkez Bankası verileri
dikkate alınmıştır.
113
c) 1994–1997; Yeniden hızlanma: 1994 yılına gelindiğinde cari açık ve
kamu açığı makroekonomik dengeleri tehdit edecek bir boyut kazanmış ve bu sürecin
ortaya çıkardığı kriz nedeniyle Ocak 1994’te ortalama 19.000 TL düzeyindeki dolar
5 Nisan Kararları ile 38.000 TL seviyesine kadar yükselmiştir. Kurdaki bu hızlı
yükselişin sonucu olarak, 1994’te 18,1 milyar dolar olan toplam ihracat yıllık
ortalama yüzde 11,2’lik artışla 26,2 milyar dolara yükselmiştir.
d) 1998–2000; Yeniden durgunluk: Asya ve Rusya krizleri ile 1999
depreminin etkisi altında kalınan bu dönemde ihracat tekrar azalma eğilimine girmiş,
yıllık ortalama yüzde 1.45 artışla 1998’de 26,9 milyar dolarlık seviyesinden 27,7
milyar dolara yükselmiştir.
e) 2001–2004; Yeniden hızlanma: 2001 Şubat krizinin damgasını vurduğu
bu dönemde ihracat ilk kez 30 milyar doların üzerine çıkarak, son dönemde TL’nin
aşırı değerlenmesine rağmen, 2004’te 63 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Bu
dönemde ihracatın yıllık ortalama artış hızı yüzde 25,2 olmuştur.
f) 2005 yılı ve sonrası; Yavaşlama başlangıcı: 2005’te ihracatın yaklaşık
yüzde 16 artışla 73 milyar doları aşmasına rağmen, 2006’de ihracatın sadece yüzde
7’lik bir artışla 79 milyar dolar seviyesine ulaşması hedeflenmektedir.
Milli Gelir (1980–2005)
İhracatın gelişiminde dikkate alınan dönemlerde Türkiye’nin milli gelir ve
büyüme performansına ek olarak; her bir dönem için ortalama milli gelir seviyesi,
ortalama büyüme hızı, kriz dönemleri hariç ortalama büyüme ve dönem içerisinde
toplam büyüme oranları Tablo 4.1’de verilmiştir.
1980–1987 yıllarını ele alan ilk dönemde, ortalama milli gelir yaklaşık 77
milyar dolar seviyesinde iken ortalama büyüme hızı yüzde 4,6 olarak gerçekleşmiş,
12 Eylül askeri müdahalesinin olduğu 1980 yılı dikkate alınmadığında ise ortalama
büyüme 5,7’ye yükselmiştir. Dolayısıyla, dönem boyunca milli gelirde toplam yüzde
25’in üzerinde bir büyümenin yaşandığı bu dönemde, ihracattaki yüksek artışlara
paralel olarak milli gelirin de oldukça hızlı oranlarda büyüdüğü görülmektedir.
114
1988–1993 yılları arasının incelendiği ve herhangi bir iktisadi krizin
yaşanmadığı ikinci dönemde ise, ortalama milli gelir 136 milyar doların üzerine
çıkarken ortalama büyüme hızı yüzde 4,5 olarak gerçekleşmiştir. İhracattaki
yavaşlamaya rağmen, bu dönemde milli gelir iki katlık bir artışla 1988’deki 90
milyar dolar seviyesinden 1993’de 181 milyar doların üzerine çıkmıştır.
115
Tablo 4.1. Türkiye’de Milli Gelir ve Büyüme (1980–2005)
Milli Gelir
(Milyar $)
Yıllık Büyüme
(%)
Ortalama Milli Gelir
(Milyar $)
Ortalama Büyüme
(%)
Kriz Dönemi Hariç
Ortalama Büyüme (%)
Dönem İçinde Toplam Büyüme
(%)
1980 68,4 -2,8
1981 56,4 4,8
1982 64,2 3,1
1983 60,5 4,2 1984 59,1 7,1
1985 66,9 4,3
1986 75,1 6,8 1987 85,9 9,8
1980–1987 Dönemi 77,1 4,6 5,7 25,7
1988 90,4 1,5 1989 107,5 1,6
1990 152,0 9,4
1991 151,7 0,4
1992 160,2 6,4 1993 181,8 7,9
1988–1993 Dönemi 136,1 4,5 Kriz yok 101,0
1994 130,9 -6,1 1995 171,9 8
1996 184,6 7,1
1997 191,1 8,3
1994–1997 Dönemi 161,0 4,3 7,8 46,0
1998 204,7 3,8 1999 187,0 -6,1
2000 200,4 6,3
1998–2000 Dönemi 202,6 1,3 5,05 -2,1
2001 145,7 -9,5
2002 180,9 7,9
2003 239,2 5,9
2004 299,4 9,9
2001–2004 Dönemi 222,5 3,5 7,9 105,6
2005 360,9 7,6
1980–2005 Dönemi 149,1 4,1 6,0 528,4
Kaynak: DİE (2004) ve TÜİK’den yararlanarak hesaplanmıştır.
5 Nisan Kararları olarak adlandırılan tedbirlerin alındığı 1994 krizinin
damgasını vurduğu 1994–1997 döneminde ise, ortalama milli gelir 1993’deki 181
milyar dolar seviyesinin oldukça altındaki 161 milyar dolar seviyesine kadar
116
düşerken ortalama büyüme hızı yüzde 4,3 olarak gerçekleşmiştir. Kriz sonrası
yaşanan yüksek devalüasyon ve ihracat artışının etkisiyle kriz sonrası 1995–1997
döneminde milli gelirde yüzde 7,8 gibi oldukça yüksek bir ortalama büyüme hızına
ulaşılmış ve toplam yüzde 46’lık bir artış yaşanmıştır.
1998–2000 döneminde yaşanan 1999 Marmara depremi milli gelirin
1998’deki 205 milyar dolar seviyesinden 187 milyar dolara düşmesine yol açmış ve
ortalama büyüme hızı yüzde 1,3’e kadar gerilemiştir. Kriz dönemi dikkate
alınmadığında ortalama büyümenin yüzde 5,5 olduğu bu dönemde, 1999 Marmara
depremi ve ihracatta yaşanan durgunluğa paralel olarak milli gelir dönem boyunca
toplam yüzde 2,1 oranında azalmıştır.
Grafik 4.2. Türkiye’de Milli Gelirin Gelişimi (1980-2005)
Grafik 2: Türkiye'de Milli Gelirin Gelişimi; 1980-2005
0
50
100
150
200
250
300
350
400
198
0
198
1
198
2
198
3
198
4
198
5
198
6
198
7
198
8
198
9
199
0
199
1
199
2
199
3
199
4
199
5
199
6
199
7
199
8
199
9
200
0
200
1
200
2
200
3
200
4
200
5
Mil
ya
r $
Y
Kaynak: DİE (2004) ve TÜİK.
2001–2004 dönemine ise milli gelirde yüzde 9,5 oranında bir düşüşün
yaşandığı Şubat 2001 krizi damgasını vurmuş ve 2002 sonrasında elde edilen yüksek
büyüme oranları ile ortalama milli gelir 222 milyar dolar seviyesinde olmuştur.
117
Dönem boyunca elde edilen ortalama büyüme oranı yüzde 3,5 iken, kriz dönemi
hariç büyüme incelenen dönemlerin en yüksek seviyesi olan yüzde 7,9’dur.
2005 sonrası dönemde belirsizliklerin küresel ölçekte artması ve petrol
fiyatlarında hızlı yükseliş nedeniyle büyümenin yavaşlayacağı tahmin edilse de,
2005’de oldukça yüksek sayılabilecek yüzde 7,6’lık büyüme hızı elde edilmiştir.
2006’da ise yüzde 5’lik bir büyüme hedeflenmesine rağmen, TÜİK 2006 verilerine
göre ilk altı aylık Ocak-Haziran 2006 döneminde büyüme yüzde 7,5 seviyesinde
gerçekleşmiştir.
4.2.2. Diğer Ülkelerde İhracat ve Milli Gelir Göstergeleri
Tablo 4.2, 4.3 ve Grafik 4.3’de Türkiye dışında incelenen yedi ülkede ihracat
ve milli gelirin gelişimi 2000–2005 dönemi baz alınarak verilmiştir. Bu verilerden
yararlanarak incelenen dönemde Arjantin, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Çin,
Hindistan, Macaristan ve Polonya’da dış ticaretle milli gelir arasındaki ilişkiye
yönelik olarak aşağıdaki değerlendirmeleri yapmak mümkündür;
a) Arjantin ve Brezilya’da 2000 sonrası dönemde milli gelirde ciddi
dalgalanmalar yaşansa da ihracat artmaya devam etmiştir.
b) Çek Cumhuriyeti, Çin ve Macaristan’ın milli geliri incelenen altı yıllık
dönemde iki kata yakın bir artış göstermiş ve özellikle 2003 sonrasında bu ülkeler iyi
bir büyüme trendi yakalamıştır.
118
Tablo 4.2. Diğer Ülkelerde İhracatın Gelişimi (2000–2005) (Milyar $) 2000 2001 2002 2003 2004 2005
ARJANTİN 26.3 26,5 25,5 29,4 34,1 40
BREZİLYA 54.9 57,8 60 72,7 94,5 118,3
ÇEK
CUMHURİYETİ 29.1 33,3 38,5 48,7 69,0 78,5
ÇİN 249.2 266 325,5 438,2 593,3 761,9
HİNDİSTAN 45.2 44,3 52,4 63 79,8 97,3
MACARİSTAN 28.2 30,4 34,5 43,1 55,6 62,2
POLONYA 31.7 36,0 41,1 53,8 75,0 88,9
Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators.
Tablo 4.3. Diğer Ülkelerde Milli Gelirin Gelişimi (2000–2005) (Milyar $) 2000 2001 2002 2003 2004 2005
ARJANTİN 275,5 261,3 152,2 139,5 137,2 173
BREZİLYA 623,8 535,3 499,8 486,9 551,6 644,1
ÇEK
CUMHURİYETİ 58,4 57,8 60 73,1 93,6 109,1
ÇİN 1168,8 1273,2 1406,8 1631,4 1937,9 2263,8
HİNDİSTAN 457,6 479,7 492,4 567,1 680,3 793
MACARİSTAN 47 48,4 52,5 65,1 84,5 101,1
POLONYA 175,5 177,7 184,3 207,6 234,4 271,4
Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators.
c) İhracatın artış hızı milli gelire kıyasla daha da fazla olmuş, Polonya ve
Çin’in ihracatında üç kata yakın artışlar yaşanmıştır.
d) Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’nın milli gelir ve ihracat
performansı 2004’deki Avrupa Birliği tam üyeliği sonrasında hız kazanmıştır.
119
Grafik 4.3. Seçilmiş Ülkelerde Milli Gelir ve İhracatın Gelişimi
Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators. (X- İhracat; Y-Milli Gelir)
Grafik 3.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Arjantin
0
50
100
150
200
250
300
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mil
ya
r $
Y
X
Grafik 4.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Brezilya
0
100
200
300
400
500
600
700
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mil
ya
r $
Y
X
Grafik 5.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Çek Cumhuriyeti
0
20
40
60
80
100
120
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mil
ya
r $
Y
X
Grafik 6.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Çin
0
500
1000
1500
2000
2500
2000 2001 2002 2003 2004 2005M
ilya
r $
Y
X
Grafik 7.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Hindistan
0
100
200
300
400
500
600
700
800
900
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mil
yar
$
Y
X
Grafik 8.- Milli gelir ve İhracatın Gelişimi,
Macaristan
0
20
40
60
80
100
120
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mil
yar
$
Y
X
Grafik 9.- Milli gelir ve İhracatın Geliş imi,
Polonya
0
50
100
150
200
250
300
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Mily
ar
$
Y
X
120
4.3. Veri ve Metodoloji
4.3.1. Değişkenlerin Durağanlığı
İhracata dayalı büyüme hipotezini test etmek amacıyla, ihracat ve milli gelir
arasındaki ilişki Granger Nedensellik Testi kullanılarak Türkiye, Çek Cumhuriyeti,
Macaristan, Polonya, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Çin’den oluşan 8 ülke için
analiz edilmiştir. Çalışmada ayrıca ithalat ile ihracat ve milli gelir arasında ilişki
incelenerek dış ticaret ile büyüme arasındaki bağ farklı açılardan sorgulanmıştır. Veri
elde edilen kaynaklardaki farklılık nedeniyle, çalışmada ele alınan dönem Türkiye
için (1980-2005); Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya için (1992-2005);
Arjantin, Brezilya ve Hindistan için (1980-2004); Çin için ise (1984-2005)
dönemleridir.
121
Tablo 4.4. Durağanlık Analizi, Birim kök (Unit Root) Testi Sonuçları Ülke
(Dönem) Değişken
ADF Testi
Sonucu
ADF Kritik
Değeri
Durağanlık Testi
Sonucu1
İhracat (TX) -4,2959 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (TY) -3,9018 Durağan I(2), % 5 Türkiye
(1980-2005) İthalat (TM) -2,6567
% 5 → -2,9969
%10 → -2,6381 Durağan I(2), % 10
İhracat (ÇKX) -3,7537 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (ÇKY) -4,9757 Durağan I(2), % 5
Çek
Cumhuriyeti
(1992-2005) İthalat (ÇKM) -3,5288
% 5 → -3,1801
%10 → -2,7349 Durağan I(2), % 5
İhracat (MX) -2,8728 Durağan I(2), % 10
Milli Gelir (MY) -3,2284 Durağan I(2), % 5 Macaristan
(1992-2005) İthalat (MM) -2,7505
% 5 → -3,1801
%10 → -2,7349 Durağan I(2), % 10
İhracat (PX) -4,1099 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (PY) -3,1936 Durağan I(2), % 5 Polonya
(1992-2005) İthalat (PM) -2,9077
% 5 → -3,1801
%10 → -2,7349 Durağan I(2), % 10
İhracat (AX) -3,1865 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (AY) -3,4690 Durağan I(2), % 5 Arjantin
(1980-2004) İthalat (AM) -3,4883
% 5 → -3,0038
%10 → 2,6417 Durağan I(2), % 5
İhracat (BX) -6,5577 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (BY) -2,7538 Durağan I(2), % 10 Brezilya
(1980-2004) İthalat (BRM) -4,2706
% 5 → -3,0038
%10 → 2,6417 Durağan I(2), % 5
İhracat (HX) -3,3267 Durağan I(2), % 5
Milli Gelir (HY) -3,1841 Durağan I(2), % 5 Hindistan
(1980-2004) İthalat (HM) -4,5100
% 5 → -3,0038
%10 → 2,6417 Durağan I(2), % 5
İhracat (ÇX) -2,6970 Durağan I(2), % 10
Milli Gelir (ÇY) -5,2206 Durağan I(2), % 5 Çin
(1984-2005) İthalat (ÇM) -3,2654
% 5 → -3,0400
%10 → -2,6608 Durağan I(2), % 5
Not: İkinci dereceden farkları alınan değişkenler için hesaplanan ADF testi sonucu tablo değerinden büyük ise, incelenen serinin durağan [I(2)] olduğuna ilişkin hipotez kabul edilmiştir. Dış ticaret verileri Birleşmiş Milletler Comtrade İstatistikleri; Milli gelir verileri IMF World Economic Outlook.
122
İlk olarak nedensellik analizinde kullanılan ihracat, ithalat ve milli gelir
değişkenlerine ilişkin durağanlık (stationarity) analizi yapmak için, birim kök (unit root)
testleri ADF (Augmented Dickey-Fuller) yöntemi kullanılarak yapılmış ve sonuçlar
Tablo 4.4’te verilmiştir. Tablodaki veriler ikinci farkları alınan değişkenlerin yüzde 5
veya 10 anlam seviyelerinde ikinci dereceden durağan [I(2)] olduklarını göstermektedir.
4.4. Granger Nedensellik Analizi ve Sonuçları
4.4.1. Standart Granger Nedensellik Testi:
İki değişken arasındaki nedensel bir ilişkinin varlığını ve yönünü test etmek
için kullanılır ve uygulanabilirliğindeki kolaylık sebebiyle en çok tercih edilen
yöntemdir. Granger (1986) ve Engle ve Granger (1987) tarafından geliştirilen
eşbütünleşme (cointegration) tekniği, nedensellik testi ile ilgili teorik çalışmaların
yeniden gözden geçirilmesine katkıda bulunmuştur. Bu yeni yaklaşıma göre, iki
değişken (örneğin, X ve Y) arasında eşbütünleşme olduğu gösterilebilirse, kısa
dönemde dengesizlikleri gideren bir hata düzeltme mekanizması (ECM) vardır.
ECM’nin bir sonucu olarak, ∆Yt veya ∆Xt veya her ikisine, Yt-1 ve Xt-1’in de bir
fonksiyonu olan gecikmeli hata düzeltme terimi neden olmalıdır. Granger (1988)
eşbütünleşik değişkenler arasında tek yönlü de olsa bir nedensellik ilişkisinin
bulunacağını ifade etmiştir.
4.4.2. Granger Nedensellik Testi Sonuçları
Durağan hale getirdiğimiz değişkenler arasındaki nedensellik (causality)
ilişkisini ve nedenselliğin yönünü analiz etmek amacıyla, incelenen her bir ülke için
ihracat, ithalat ve milli gelir değişkenlerine ilişkin test edilen hipotez, Granger
nedensellik testi sonucu, P değeri ve nedenselliğin yönüne ilişkin veriler Tablo 4.5’te
sunulmuştur.
123
İncelenen her bir ülke için dış ticaret ve milli gelir arasında bir nedensellik
ilişkisi mevcut olup olmadığı ve varsa nedensellik ilişkinin yönü dikkate alındığında
aşağıdaki değerlendirmeleri yapmak mümkündür262
a) Arjantin ve Brezilya dışındaki diğer bütün ülkeler için ihracattan milli
gelire doğru bir nedensellik ilişkisi olduğu görülmekte, dolayısıyla incelenen
ülkelerin önemli bir bölümü için ihracata dayalı büyüme hipotezi desteklenmektedir.
b) Polonya, Hindistan ve Çin dışındaki ülkeler için ithalat ve milli gelir
arasında hiçbir nedensellik ilişkisi bulunmamıştır.
c) Türkiye örneğinde, ithalat ve milli arasında bir nedensellik olmadığı, fakat
ihracattan ithalata doğru güçlü bir bağ olduğu, dolayısıyla ihracattaki artışların
ithalatı önemli ölçüde körüklediği anlaşılmaktadır.
262 Türkiye ekonomisi için ihracata dayalı büyüme hipotezini test eden diğer çalışmalar için bak.
Bahmani-Oskooee ve Domac (1995), Yiğidim ve Köse (1997), Özmen ve Furtun (1998) ve Şimşek (2003). Farklı dönemleri kapsayan ve oldukça farklı yöntemlerin kullanıldığı bu testlerden sadece Bahmani-Oskooee ve Domac’ın 1923-1990 dönemi için yaptığı çalışmada Türkiye’nin ihracat ile milli geliri arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi bulunmuştur.
124
Tablo 4.5. Granger Nedensellik Testi Sonuçları ÜLKE (İNCELENEN DÖNEM)
HİPOTEZ GRANGER F TESTİ SONUCU
P DEĞERİ1
NEDENSELLİĞİN YÖNÜ
İhracat gelire neden olmaz. 3,9154 0,0376*
Gelir ihracata neden olmaz. 0,3122 0,7354 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 1,4198 0,2662
Gelir ithalata neden olmaz. 0,2512 0,8703 İlişki yok
İthalat ihracata neden olmaz. 0,1183 0,8890
TÜRKİYE
(1980–2005)
İhracat ithalata neden olmaz. 6,7883 0,0059** X → M
İhracat gelire neden olmaz. 4,8446 0,0467
Gelir ihracata neden olmaz. 0,0641 0,9384 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 0,7247 0,5175
Gelir ithalata neden olmaz. 0,7996 0,4866 İlişki yok
İthalat ihracata neden olmaz. 2,3029 0,1704
ÇEK
CUMHURİYETİ
(1992–2005)
İhracat ithalata neden olmaz. 5,7783 0,0329* X → M
İhracat gelire neden olmaz. 12,2956 0,0051**
Gelir ihracata neden olmaz. 3,7203 0,0793 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 1,9542 0,2116
Gelir ithalata neden olmaz. 0,8699 0,4598 İlişki yok
İthalat ihracata neden olmaz. 0,1278 0,8819
MACARİSTAN
(1992–2005)
İhracat ithalata neden olmaz. 0,4251 0,4694* X → M
İhracat gelire neden olmaz. 13,3070 0,0041**
Gelir ihracata neden olmaz. 1,7925 0,2351 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 5,7359 0,0335*
Gelir ithalata neden olmaz. 1,7041 0,2494 M → Y
İthalat ihracata neden olmaz. 4,9956 0,0495*
POLONYA
(1992–2005)
İhracat ithalata neden olmaz. 3,1990 0,1030 X → M
İhracat gelire neden olmaz. 0,0259 0,9744
Gelir ihracata neden olmaz. 1,6226 0,2249 İlişki yok
İthalat gelire neden olmaz. 0,9239 0,4149
Gelir ithalata neden olmaz. 0,7167 0,5017 İlişki yok
İthalat ihracata neden olmaz. 0,1456 0,8654
ARJANTİN
(1980–2004)
İhracat ithalata neden olmaz 3,9987 0,0365* X → M
İhracat gelire neden olmaz. 3,0759 0,0709 BREZİLYA
(1980–2004) Gelir ihracata neden olmaz. 1,0070 0,3849 İlişki yok
125
İthalat gelire neden olmaz. 1,1579 0,3364
Gelir ithalata neden olmaz. 0,6672 0,5253 İlişki yok
İthalat ihracata neden olmaz. 0,4603 0,6382
İhracat ithalata neden olmaz. 5,9762 0,0102* X → M
İhracat gelire neden olmaz. 1,6345 0,4416*
Gelir ihracata neden olmaz. 0,5665 0,5772 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 11,9632 0,0005**
Gelir ithalata neden olmaz. 1,9108 0,1768 M → Y
İthalat ihracata neden olmaz. 4,2498 0,0457*
HİNDİSTAN
(1980–2004)
İhracat ithalata neden olmaz. 0,7218 0,4993 M → X
İhracat gelire neden olmaz. 8,7719 0,0033**
Gelir ihracata neden olmaz. 0,7277 0,5004 X → Y
İthalat gelire neden olmaz. 4,3811 0,0433*
Gelir ithalata neden olmaz. 0,7092 0,5088 M → Y
İthalat ihracata neden olmaz. 4,4005 0,0329*
ÇİN
(1984–2005)
İhracat ithalat neden olmaz. 0,6708 0,5269 M → X
Not: Olasılık (Probability-P) değeri 0.05’ten küçük ise yüzde 5; 0,01’den küçük ise yüzde 1
seviyesinde ilgili hipotez reddedilmiştir.
d) 1990’lı yıllardan sonra dışa açık ve piyasa ekonomisine dayalı bir büyüme
stratejisi benimseyen ülkelerden Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’a kıyasla
farklı bir yapı sergilemektedir. Diğer iki ülkede ithalat ve milli gelir arasında bir
nedensellik ilişkisi yokken, Polonya örneğinde dış ticaretin hem ihracat hem de
ithalat kanalıyla milli geliri etkilediği anlaşılmaktadır.
e) Son yıllarda hızlı bir büyüme performansı yakalayan Hindistan ve Çin’de
dış ticaret ve milli gelir arasındaki ilişki benzer bir yapı sergilemektedir. Dış ticarette
ithalattan ihracata doğru bir nedensellik ilişkisinin olması bu ülkelerde ithalattaki
artışların ihracatı körüklediğini göstermektedir. Dolayısıyla, büyük bir nüfusa sahip
olan, doğal kaynaklar yönünden ise fakir ve dışa oldukça bağımlı olan bu ülkelerde
iç talep baskısı, yatırım ve ara malı yetersizliği gibi nedenlerin ithalatı artırdığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca, giderek artan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ithal
girdi kullanımını zorlaması gibi faktörler bu ülkelerde ithalatın dış talep ve
dolayısıyla ihracattan bağımsız olarak da yükselebileceğini ortaya koymaktadır.
126
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ
5.1. SONUÇ
Çalışmanın başlıca amacı, büyüme ve uluslararası iktisat literatüründe sıkça
tartışılan ‘ihracata dayalı büyüme hipotezi’nin geçerliğini Granger nedensellik
analizini kullanarak test etmektir. Türkiye’nin yanı sıra çalışmada Çek Cumhuriyeti,
Macaristan, Polonya, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Çin gibi yeni gelişen
ekonomiler incelenmiş ve ihracata dayalı büyüme stratejilerinin hızla yaygınlaştığı
1980 sonrası dönem dikkate alınmıştır.
Bu amaçla, çalışma dış ticaret ve büyümenin incelendiği teorik bölümlerin
ardından; ihracata dayalı büyüme tezini test etmeye yönelik çalışmalardan elde
edilen sonuçları içeren literatür incelemesi, uygulama ve sonuç bölümü yer
almaktadır.
Çalışmanın ilk bölümünde küreselleşme olayları tarafından etkilenen dış
ticaretin tarihsel süreç içerisindeki seyri, dış ticaretin gelişiminin hangi nedenlere
dayandırılabileceği, uluslararası entegrasyonların dış ticarete etkisi bağlamında dış
ticaretin değişen doğası incelenmiştir.
Daha sonra, büyüme teorilerinin temelini oluşturan Klasik Büyüme Teorisi
daha sonra ise sırasıyla Keynesyen, Neoklasik ve İçsel Büyüme Teorileri ile ithal
ikameci ve ihracata dayalı sanayileşme stratejilerinin ana hatlarıyla incelendiği ikinci
bölüm yer almaktadır.
Çalışmanın dördüncü bölümünde 1980-2005 yılları arası dönemi kapsayan
veri seti kullanılarak Türkiye Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Arjantin,
Brezilya, Hindistan ve Çin için İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi test edilmiştir.
Sonuç bölümünde ise tezin teorik kısmı kısaca özetlenmiş ve bulgular
ışığında yorum yapılmıştır.
1980 sonrasında Türkiye’de ihracat ve milli gelirin gelişim trendi belirli alt
dönemlere ayrılarak incelenmiştir. Bu analiz sonunda, serbest dış ticaret rejimine
127
geçiş sonrasında, belirli dönemlerde durgunluklar yaşansa da, Türkiye'de ihracatın
1980–2005 yılları arasındaki 25 yılda yaklaşık yirmi beş katlık bir artışla 2,9 milyar
dolardan 73 milyar dolara kadar arttığı görülmüştür.
Milli gelire yönelik analiz de, kriz dönemleri dışında, Türkiye’nin oldukça
yüksek sayılabilecek bir büyüme performansı sergilediğini göstermiştir. 1980’de
yaklaşık 68 milyar dolar seviyesinde olan milli gelir, 2005’e gelindiğinde beş katın
üzerinde bir artışla 360 milyar doları geçmiş, tüm dönem içinde ortalama milli gelir
149,1 milyar dolar ve ortalama büyüme hızı yüzde 4,1 olarak gerçekleşmiştir. Kriz
dönemleri dikkate alınmadığında ise Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme hızı yüzde
6’ya kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla, ekonomik istikrarsızlıkların, milli gelir üzerinde
çok ciddi etkiler bırakırken, uzun dönemli ve sürdürülebilir büyümenin önünde
önemli bir engel teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
Çalışmanın ampirik bölümünde incelenen 8 ülkeye ait dış ticaret ve milli gelir
değişkenlerinin durağanlık analizi yapıldıktan sonra, ihracat ve milli gelir arasındaki
nedensellik ilişkisi irdelenmiştir. Bu bölümde elde edilen bulgulara göre, Arjantin ve
Brezilya dışındaki diğer bütün ülkeler için ihracattan milli gelire doğru bir
nedensellik ilişkisi olduğu görülmekte, dolayısıyla ihracata dayalı büyüme hipotezi
genel olarak desteklenmektedir.
Polonya, Hindistan ve Çin dışındaki ülkeler için ithalat ve milli gelir arasında
hiçbir nedensellik ilişkisi bulunmamıştır.
Türkiye için yapılan analiz, ihracattan ithalata doğru güçlü bir nedensellik
ilişkisi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ihracattaki artışların ithalatı önemli
ölçüde tetiklediği anlaşılmaktadır.
Bu sonuç, Türkiye’de son dönemde ihracattaki ciddi artışlara rağmen,
özellikle ara malı ithalatındaki paralel artışlar nedeniyle, dış ticaret açığı sorunun
neden giderilemediğine ışık tutması açısından önemlidir.
Ayrıca Polonya’nın “ithalatın gelire neden olmadığı” yönündeki sonuçu göz
ardı edilirse; Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Türkiye verileri incelendiğinde
birbirine benzer sonuçlar elde edildiği gözlenmektedir. Bunun yanında aynı şekilde
Hindistan ve Çin sonuçları arasında ve Arjantin ve Brezilya sonuçları arasında
128
benzerlik görülmektedir. Aynı bölgede bulunan ülkeler arasında dış ticaret
yapılarının benzerliğinin yanında sonuçlar dış ticarette “coğrafi yakınlığın” önemini
vurgulamaktadır.
129
KAYNAKÇA
Kitaplar:
ACAR, Y., İktisadi Büyüme ve Büyüme Modelleri, Vipaş Yayınları, Genişletilmiş 4. Baskı, Bursa, 2002, s. 87.
ADDA, J., Ekonominin Küreselleşmesi, İletişim Yayınları, 2005.
ALKİN, E., Gelir ve Büyüme Teorisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 41.
APPLEYARD, D.R. ve A.J. FİELD, International Economics, Irwin, Boston, 1992.
AYDIN, M. K., Sermayenin Küreselleşmesi Kapitalizmin Altın Dönemi’nden Neoliberal Dalga’ya Uzanan Süreç, Değişim Yayınları, 2003.
BALKIR, C. ve M. DEMİRCİ, Uluslararası Ekonomik Bütünleşme ve Avrupa Topluluğu, Filiz Kitabevi, İstanbul 1989.
CAVES, R.E.; J.A. FRANKEL ve R.W. JONES, International Economics, Addison-Hesley, 8th ed., USA, 1999.
CHANG, H. ve GRABEL, I. (2005), Kalkınma Yeniden, İmge Kitabevi Yayınları.
DULUPÇU, M.A., Küresel Rekabet Gücü Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme, Nobel Yayın Dağıtım, 2001.
EROĞLU, Ö., Türkiye Ekonomisi, Bilim Kitabevi, Isparta, 2002.
F. BAŞKAYA, 1997.
FRONSTERA, R.C., G.M. GROSSMAN ve D. IRWIN, The Politikal Economy of Trade Policy, Massachusetts: MIT Press, 1996.
GÜRAN, N. ve İ. AKTÜRK, Uluslararası İktisadi Kuruluşlar, Tuğra Ofset, Ekim 2001, Isparta.
GÜRAN, N., Uluslararası Ekonomik Bütünleşmeler ve Avrupa Birliği, Anadolu Matbaacılık, İzmir 2002.
HIRST, P. ve G. THOMPSON, Küreselleşme Sorgulanıyor, Dost Kitabevi, 2003.
HİÇ, M., Büyüme ve Gelişme Ekonomisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1994.
HUSTED, S. ve M. MELVIN, International Economics, Harper Collins College Publishers, New York, 1993.
İYİBOZKURT, E., Uluslararası İktisat Teorisi, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Yayın No:22, 1989.
JONES, C. I., İktisadi Büyümeye Giriş, (Çev. Sanlı Ateş ve İsmail Tuncer), Literatür Yayınları: 56, İstanbul, Nisan 2001.
KARLUK, S.R., Türkiye Ekonomisi Tarihsel Gelişim Yapısal ve Sosyal Değişim, Beta Yayınları, İstanbul, 1996.
KAZGAN G., Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Matbaası.,İstanbul, 1985.
130
KAZGAN, G., İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, Remzi Kitabevi, Onbirinci Baskı, Haziran 2004.
KAZGAN, G., Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000.
MANKIW, N. G., Macroeconomics, Fifth Edition, Worth Publishers, New York, 2003.
BARBER, W.J., İktisadi Düşünce Tarihi, Şule Yayınları, s.185.
ÖZGÜVEN, A., İktisadi Büyüme, İktisadi Kalkınma, Sosyal Kalkınma, Planlama ve Japon Kalkınması, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1988.
ROBERTSON, D., Uluslararası Ticaret Politikası, AK Yayınları, İstanbul, 1972.
SEYİDOĞLU, H.
SKOUSEN, M., Modern İktisadın İnşası: Büyük Düşünürlerin Hayatları ve Fikirleri, Çev. M. Acar, E. Erdem ve M. Toprak, Liberte Yayınları, Ankara, 2003.
SMITH, A., Milletlerin Zenginliği, Cilt II, Millî Eğitim Basımevi, Çeviren: Haldun Derin, İstanbul, 1948.
SMITH, A., Ulusların Zenginliği, Cilt 1, Alan Yayıncılık, Çeviren: Ayşe YUNUS ve Mehmet BAKIRCI, İstanbul, Şubat 1985.
SMITH, A., Ulusların Zenginliği, Cilt 2, Alan Yayıncılık, Çeviren : M. Tanju AKAD, Kasım 2002.
TURANLI, R., İktisadi Düşünce Tarihi, Bilim Teknik Yayınevi, 3. Baskı, 2000.
ÜNSAL, E.M., Uluslararası İktisat Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı, İmaj Yayınevi, Ankara, Eylül 2005, s.409.
WENT, R., Küreselleşme Neoliberal İddialar Radikal Yanıtlar, Yazın Yayıncılık, Çeviren:Emrah Dinç, Ekim, 2001, s.27.
YILMAZ, Ş., Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, Gazi Üniversitesi Yayınları, Yayın No:178, (İİBF Yayın No:57), Ankara, 1992, s.13-4.
131
Makaleler:
GROSSMAN, G. M ve E. HELPMAN, “Endogenous Innovation in the Theory of Growth”, Journal of Economic Perspectives, Vol:8, No:1, 1994, s. 23-44.
GROSSMAN, G. M. ve E. HELPMAN (1991), “Trade, Knowledge Spillowers and Growth”, European Economic Review, Vol: 35, s. 517-526.
ADELMAN, I. (1984), “Beyond Export-Led Growth”, World Development, Vol.12, s.937-949.
AFXENTİOU, P.C. ve SERLETİS, A. (1989), “Long Term Trends İn Canadian Economic Development”, Economic Notes, Vol.3, s.362-375.
AFXENTİOU, P.C. ve SERLETİS, A. (1991), “Exports And GNP Causality İn The İndustrial Countries: 1950-1985”, Kyklos, Vol.44, s.167-179.
AKTAN, C. C.; “Global Ekonomik Entegrasyon ve Türkiye”, Dış Ticaret Dergisi, Ocak-1999, s.1-30.
ATEŞ, D., “Küreselleşme: Ne Kadar Tek Boyutlu?”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt 7, Sayı:1, s. 25-38, 2006.
ATEŞOĞLU, H.S. (1994), “An Application of a Kaldorian Export-Led Model of Growth to The United States”, Applied Economics, Vol.26, s.479-483.
AYDEMİR, C. ve H.H. GÜNEŞ, “Merkantilizmin Ortaya Çıkışı”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Kış-2006, Cilt:5, Sayı:15, < http://www.e-sosder.com/dergi/15136-158.pdf >, s. 136-158.
BAHMANİ-OSKOOEE, M. ve ALSE, J. (1993), “Export Growth And Economic Growth: An Application Of Cointegration And Error Correction Modeling”, The Journal of Developing Areas, Vol.27, s.535-542.
BAHMANİ-OSKOOEE, M. ve DOMAC, I. (1995), “Export Growth And Economic Growth İn Turkey: Evidence From Cointegration Analysis”, Middle East Technical University Studies in Development, Vol.22, s.67-77.
BAHMANİ-OSKOOEE, M., MOHTAD, H. ve SHABSİGH, G. (1991), “Exports, Growth And Causality İn LDCs: A Reexamination”, Journal of Development Economics, Vol.36, s.405-415.
BALASSA, B. (1978a), “Exports And Economic Growth: Further Evidence”, Journal of Development Economics, Vol.5, s.181-189.
BALASSA, B. (1978b), “Export İncentives And Export Performance İn Developing Countries: A Comparative Analysis”, Weltwirtschaftliches Archiv, Vol.114, s.24-61.
BALASSA, B. (1985), “Exports, Policy Choices, And Economic Growth İn Developing Countries After The 1973 Oil Shock”, Journal of Development Economics, Vol.18, s.23-35.
BAYRAKTUTAN, Y., “Bilgi ve Uluslararası Ticaret Teorileri”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2003, s.175-186.
BURNEY, N.A. (1996), “Exports And Economic Growth: Evidence From Cross
132
Country Analysis”, Applied Economics Letters, Vol.3, s.369-373.
BÜYÜKBAŞ, Hakkı ve Kenan ÖREN, “Küreselleşme, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Sosyal Düzen Arayışı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 13, s. 102-121, 2005.
CHOW, P.C.Y. (1987),”Causality Between Export Growth And İndustrial Development: Empirical Evidence From The NICs”, Journal of Development Economics, Vol.26, s.55-63.
ÇELEBİ, E. (2001), “Türkiye’de Devalüasyon Uygulamaları (1923-2000)”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Vol. 2, No: 3, s.55-66.
DODARO, S. (1991), “Comparative Advantage, Trade And Growth: Export-Led Growth Revisited”, World Development, Vol. 19, s. 1153-1165.
DODARO, S. (1993), “Exports And Growth: A Reconsideration Of Causality”, Journal of Developing Areas, Vol.27, s.227-244.
DOLLAR, D. (1992), “Outward-Oriented Developing Economies Really Do Grow More Rapidly: Evidence From 95 LDCs, 1976-1985”, Economic Development and Cultural Change, Vol.40, s.523-544.
EDWARDS, S. (1993), “Openness, Trade Liberalization And Growth İn Developing Countries”, Journal of Economic Literature, Vol.31, s.1358-1393.
EGE, Y.A., “Türkiye’nin Dış Ticaretinin Bugünü ve 21. Yüzyıla Doğru Muhtemel Gelişmeler”, <http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/ EAD/TanitimKoordinasyonDb/ozelsayi98.doc>, (06.05.2007).
EGELİ, H. A., “Dış Ticaret Açısından Sanayileşme Stratejileri ve Türkiye Açısından Değerlendirmesi”, Türkiye-Kırgızistan Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, 2001, s. 154.
EMERY, R.F. (1967), “The Relation Of Exports And Economic Growth”, Kyklos, Vol.20, s.470-486.
ENGLE, R.F. ve GRANGER, C.W.J. (1987) “Co-integration and Error Correction: Representation, Estimation and Testing”, Econometrica, Vol. 55, s. 251-276.
ERCAN, N., “İçsel Büyüme Teorisi: Genel Bir Bakış”, Planlama Dergisi, DPT kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, 2000, <http://ekutup.dpt.gov.tr/ planlama/ 42nciyil/ercanny.pdf>, (05.03.2007), s. 132.
FEDER, G. (1983), “On Exports And Economic Growth”, Journal of Development Economics, Vol.12, s.59-73.
GEHRELS, F., “Customs Union from a Single-Country Viewpoint”, The Review of Economic Studies, Vol. 24, No. 1, s. 1956 – 1957.
GÖKAL, İ., “Globalleşme”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:7, Ekim, 1997.
GRANGER, C.W.J. (1986) “Developments in the Study of Cointegrated Economic Variables”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol. 48, 1948, s. 213-228.
GRANGER, C.W.J. (1988) “Some Recent Developments in a Concept of Causality”, Journal of Econometrics, 39, ss.199-211.
133
GREENAWAY, D. ve SAPSFORD, D. (1994a), “What Does Liberalization Do For Exports And Growth”, Weltwirtschaftliches Archiv, No:130, s.152-174.
GREENAWAY, D. ve SAPSFORD, D. (1994b), “Exports, Growth, and Liberalization: An Evaluation”, Journal of Policy Modelling, Vol.16, s. 165-86.
GREENAWAY, D., MORGAN, W. ve WRIGHT, P. (1997), “Trade Liberalization And Growth İn Developing Countries: Some New Evidence”, World Development, Vol.25, s.1885-1892.
HARROD, R. F., “An Essay in Dynamic Theory”, The Economic Journal, XLIX, s. 14-33, March 1939.
HELD, D. ve A. MCGREW, “Globalization and The Liberal Democratic State”, Government and Opposition, 1993, 28:2, s.
HELLER, P.S. ve PORTER, R.C. (1978), “Exports and growth: An empirical re-investigation”, Journal of Development Economics, Vol.5, No:2, s. 191-193.
IRWIN, D.A., “The GATT in Historical Perspective”, The American Economic Review, Vol. 85, No. 2, Papers and Proceedings of the Hundredth and Seventh Annual Meeting of the American Economic Association Washington, DC, Mayıs 1995, s. 324.
JUNG, W. S. ve MARSHALL, P. J. (1985), “Exports, Growth and Causalty in Developing Country”, Journal of Development Economics, Vol.18, s.1-12.
KAVOUSSI, R.M. (1984), “Export Expansion and Economic Growth: Further Empirical Evidence”, Journal of Development Economics, Vol. 14, s. 241-50.
KAVOUSSI, R.M. (1985), “International Trade And Economic Development: The Recent Experience Of Developing Countries”, Journal of Developing Areas, Vol. 19, s. 379-92.
KİBRİTÇİOĞLU, A. (1998), “İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşeri Sermayenin Yeri”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 53, No:1-4, s. 207-230.
KRAVIS, I.B. (1970), “Trade As A Handmaiden Of Growth: Similarities Between The Nineteeth And Twentieth Centuries”, Economic Journal, Vol. 80, s. 850-70.
KRUEGER, A.O. (1980), “Trade Policy As An İnput to Development”, American Economic Review, 70, s. 188-292.
LEA, L., “GATT Justice: Who Gets The Gains of Trade?”, Challange, Vol.37, Eylül-Ekim 1994.
LEVINE, R. ve RENELT, D. (1992), “A Sensitivity Analysis of Cross-Country Growth Regressions”, American Economic Review, Vol. 82, No: 4, s. 942-963.
LIPSEY, R.G., “The Theory of Customs Unions: A General Survey”, The Economic Journal, Vol. 70, No. 279, Eylül 1960, s. 496-513.
134
LOVE, J. (1994), “Engines Of Growth: The Export And Government Sectors”, World Economy, Vol. 17, s. 203-18.
LOVE, J. ve CHANDRA, R. (2005), “Testing Export-Led Growth in Bangladesh in a Multivarate Var Framework”, Journal of Asian Economics, Vol. 15, No:6, s. 1155-1168.
LOVE, J.(1994), “Engines of Growth: the Exports and Government Sectors”, The World Economy, Vol.317, s. 203-218.
LUCAS, R. E. (1993), “Making a Miracle”, Econometrica, Vol. 61, No:2, s. 251-272.
MARİN, D. (1992), “Is The Export-led Growth Hypothesis Valid for Industrialized Countries?”, Review of Economics and Statistics, Vol. 74, No: 4, s. 678-688.
MİCHAELY, M. (1977), “Exports And Growth : An Empirical Investigation”, Journal of Development Economics, Vol. 4, No:1, s. 49-53.
MOORE, R.E. (1992), “The Level Of Development And GSP Treatment”, Journal of World Trade, Vol. 26, s. 19-30.
MOOSA, I. A. ve C. CHOE (1998), “Is The Korean Economy Export-Driven?”, Economic Modelling, Vol. 15, No:2, s.237-255.
MYINT, H., “Adam Smith’s Theory of International Trade in the Perspective of Economic Development”, Economica, New Series, Vol.44, No:175, 1977, s.
NEGISHI, T., “The Customs Union and The Theory of Second”, International Economic Rewiev, Vol.10, 1969, s.391-397.
RAM, R. (1985), “Exports and Economic Growth: Some Additional Evidence”, Economic Development and Cultural Change, Vol. 33, No:2, s. 415-25.
RAM, R. (1987), “Exports and Economic Growth in Developing Countries: Evidence from Time-Series and Cross-Section Data”, Economic Development and Cultural Change, Vol.36, No:1, s. 51-73.
RAMOS, F.F.R. (2001), “Exports, Imports, and Economic Growth in Portugal: Evidence From Causality and Cointegration Analysis”, Economic Modelling, Vol.18, No:4, s. 613-623.
SABIR, H., “Ticaretin Küreselleşmesi Sürecinde Uluslar arası Rekabet Sistemi İhtiyacı”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:23-24, (Ekim 2000-Mart 2001).
SABIR, H., Gelişmekte Olan Ülkeler Arasında Entegrasyon: MERCOSUR Örneği”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:25, Temmuz 2002.
SHAN, J. ve F., SUN (1998a), “Export-Led Growth Hypothesis For Australia: An Empirical Re-İnvestigation”, Applied Economics Letters, Vol. 5, s. 423-8.
SHAN, J. ve F., SUN (1998b), “On The Export-Led Growth Hypothesis: The Econometric Evidence From China”, Applied Economics, Vol. 30, s. 1055-65.
SHAN, J. ve F., SUN (1998c), “On The Export-Led Growth Hypothesis For The
135
Little Dragons: An Empirical Reinvestigation”, Atlantic Economic Journal, Vol. 26, s.353-71.
SHEEHEY, E.J. (1990), “Exports And Growth: A Flawed Framework”, Journal of Development Studies, Vol. 27, s. 111-16.
SHEEHEY, E.J. (1992), “Exports And Growth: Additional Evidence”, Journal of Development Studies, Vol. 28, s. 730-4.
SİMS, C.A. (1972), “Money, Income and Causality”, American Economic Review, Vol. 62, s. 540-552.
SİNGER, H.(1950), “The Distributions of Gains Between Investing and Borrowing Countries”, American Economic Review, Papers and Proceedings, Vol. 40, s.473-485.
SOLOW, R. M., “A Contribution to the Theory of Economic Growth”, The Quarterly Journal of Economics, Vol. 70, No. 1, 1956, s. 65-94.
SOLOW, R. M., “Perspectives on Growth Theory”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 8, No. 1, 1994, s. 45.
SYRON, R. ve WALSH, B. (1968) “The Relation Of Exports And Economic Growth” , Kyklos, Vol. 21, s. 541-5.
ŞİMŞEK, M. (2003), İhracata Dayalı-Büyüme Hipotezinin Türkiye Ekonomisi Verileri İle Analizi, 1960–2002, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F.Dergisi, Vol. 18, No:2, s.43- 63.
TAĞRAF, H., “Küreselleşme Süreci ve Çok Uluslu İşletmelerin Küreselleşme Sürecine Etkisi”, C.Ü. İktisadi İdari Bilimler Dergisi, Cilt:3, Sayı:2, 2002, s. 33-47.
TAYLOR, T., “The Truth About Globalization”, Liberal Düşünce, Çeviren: F.B. ÖZGEN ve A. YENİPAZARLI, Yıl:7, Sayı:27, 2002.
THORNTON, J. (1996), “Cointegration, Causality and Export–led Growth in Mexico, 1895-1992”, Economic Letters, Vol. 50, s.413-416.
THORNTON, J. (1997), “Exports and economic growth: evidence from nineteenth century Europe”, Economics Letters, Vol. 55, s. 235-40.
TYLER, W. (1981), “Growth And Export Expansion İn Developing Countries: Some Empirical Evidence”, Journal of Development Economics, Vol. 9, s. 121-30.
UYAR, S. “Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:19, Ekim 2000.
YAMADA, H. (1998), “A Note On The Causality Between Export And Productivity: An Empirical Re-Examination”, Economics Letters, Vol. 61, s. 111-4.
YANIKKAYA, H. (2003), “Trade Openness and Economic Growth: A Cross-Country Empirical Investigation”, Journal of Development Economics, Vol.72, No:1, s.57-89.
136
YİĞİDİM, A. ve Köse, N. (1997). “İhracat ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki, İthalatın Rolü: Türkiye Örneği (1980-1996)”, Ekonomik Yaklaşım, 8:26, s.71-85.
YOUNG, A. (1991), “Learning by Doing and the Dynamic Effects of International Trade”, Quarterly Journal of Economics, No:106, s. 369-40.
137
Diğer:
Araştırma, İnceleme ve Raporlar:
AKTAN, Coşkun Can -Hüseyin ŞEN, “Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye”, Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticileri Vakfı Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Serisi, No: 1, Ankara: Kasım 1999.
MUTER, N., T.,ÖZDİL ve C., YILMAZ, “Globalleşmenin Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerindeki Etkileri”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yayınları:29, Kongreler Dizisi:3, Mayıs, 2002.
AKTAN, C.C. ve İ. Y., VURAL, “Globalleşme sürecinde Çok Uluslu Şirketler”, <http://www.canaktan.org/ekonomi/cok-uluslu/aktan-makale.pdf>, (13.01.2007).
ALKİN, K., “Gelişmiş Ülkelerde İthalatın ve Dış Rekabetin Kontrolü”, İTO Yayınları, Yayın No: 2006-6, İstanbul, 2006.
BAIROCH, P. ve R. KOZUL-WRIGHT, “Globalization Myths: Some Historical Reflections on Integration, Industrialization and Growth in The World Economy”, UNCTAD Discussion Papers, No:113, Mart 1996.
DPT, “Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: Küreselleşme Özel İhtisas Komisyon Raporu”, 2000.
FRANKEL, J.A. ve D. ROMER, “Trade and Growth: An Amprical Investigation”, National Bureau of Economic Research, Working Paper, No:5476, 1996.
FRANKEL, J.A., “Globalization of The Economy”, NBER Working Paper Series, Working Paper No: 7858, Ağustos 2000, <http:// www.nber.org/papers/ w7858>, (01.12.2006)
IMF, World Economic Outlook 2007: Spillovers and Cycles in The Global Economy, World Economic and Financial Surveys, Washington, D.C., Nisan 2007,<http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/ 2007/01/pdf/ text. pdf>, (15.07.2007).
IMF, World Economic Outlook Financial Systems and Economic Cycles, Eylül, 2006,<http://www.imf.org/Pubs/FT/weo/2006/02/pdf/weo0906.pdf>, (Erişim:01.02.2007).
IMF, World Economic Outlook, Eylül 2002.
KİBRİTÇİOĞLU, A., “On the Adam Smith's Contributions to the International Trade Theory”, Munich Personal RePEc Archive, MPRA Paper No. 2595, Nisan 2007, 20:44.
KRUEGER, A. O., “Foreign Trade Regimes and Economic Development: Liberalization Attempts and Consequences”, National Bureau of Economic Research, 1978.
MUNDELL, R.A., “Tarif Preferences And Terms of Trade”, The Manchester School of Economic and Social Studies, No:32, 1964, s.1-13.
138
ÖZMEN, E. ve G. FURTUN, “Export-Led Growth Hypothesis And The Turkish Data: An Empirical Investigation”, METU Studies in Development, Vol.25, No:3, s. 491-503, 1998.
THE WORLD BANK, Paul COLLİER, David DOLLAR, “Globalization, Growth, and Poverty: Building an Inclusive World Economy, Oxford University Press, 2002.
THE WORLD BANK, Tatyana P. SOUBBOTINA, Beyond Economic Growth An Introduction to Sustainable Development, Washington, D.C., 2004.
THE WORLD BANK, World Develeopment Report 2007 Development and The Next Generation, Washington D.C., 2007, <http://www-wds.worldbank. org/external/default/WDSContentServer/WDSP/IB/2006/09/13/000112742_20060913111024/Rendered/PDF/359990WDR0complete.pdf>, (15.07.2007).
THE WORLD BANK, World Development Report 1999/2000 Entering The 21st Century, Oxford University Press, New York, 2000.
UNCTAD, Trade And Development Report 2002, United Nations Publications, New York and Geneva, 2002.
UNCTAD, World Investment Report 2002: Transnational Corporations and Export Competitiveness, New York: United Nations, 2002.
UNDP, Human Development Report 2003 Millennium Development Goals: A Compact Among Nations to End Human Poverty, New York, Temmuz 2003, <http://hdr.undp.org/reports/global/2003/pdf/hdr03_HDI.pdf>, (27.04.2007).
WTO, International Trade Statistics, Geneva, 2006, <http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2006_e/its2006_e.pdf>, (18.05.2007).
YELDAN, E., Neoliberal Küreselleşme İdeolojisinin Kalkınma Söylemi Üzerine Değerlendirmeler, 2002, <http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Praksis-2002.pdf>, (08.02.2007).
Tezler:
TÜYLÜOĞLU, Ş., “İçsel Büyüme Modelleri Teorik Çerçeve Ampirik Bulgular”, Dumlupınar Üniversitesi SBE,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya, 2005.
Kitap Bölümü:
GÜNSOY, Bülent, Kalkınma Ekonomisi içinde, “Küreselleşme ve Kalkınma”, Ekin Kitabevi, 2004.
Muhtelif Kaynaklar:
<http://hdr.undp.org/reports/global/2003/faq.html#21>
139
<http://hdr.undp.org/reports/global/2003/pdf/hdr03_backmatter_2.pdf>, (27.04.2007).
<http://siteresources.worldbank.org/DATASTATISTICS/Resources/CLASS.XLS>, (12.07.2007).
<http://www.unctad.org/sections/press/docs/pr0121tur.pdf > (27.11.2006).
Birleşmiş Milletler, Comtrade Ticaret İstatistikleri, <http://unstats.un.org/unsd/comtrade/ce/ceSearch.aspx>, (02.08.2006).
DİE (2004), Türkiye İstatistik Yıllığı, CD-Rom
Dünya Bankası, World Development Indicators, <http://devdata.worldbank.org/dataquery>, (02.08.2006).
<http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2006/01/data/index.htm>
<http://www.tcmb.gov.tr>
IMF, World Economic Outlook Database. (Erişim:15.08.2006).
TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu, Ulusal Hesaplar ve Dış Ticaret İstatistikleri, <http://www.tuik.gov.tr>, (12.08.2006).
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Döviz Kurları. (Erişim: 10.09.2006)
<http://cepa.newschool.edu/het/essays/growth/classicalgrowth.htm>
<http://www.canaktan.org/ekonomi/iktisat-okullari/okullar/keynezyen.htm>
<http://www.akademiktisat.net/calisma/iktisat_teori/romer_endojen.htm>, (06.05.2007).
<http://www.metinberber.ktu.edu.tr/linkler/strateji.pdf>, (13.08.2007).
<http://www.tusiad.org/turkish/rapor/cografya/dunya55_65.pdf>, (13.08.2007).
140
Ek 1. Dünya Ticaretinin Akışı
Kaynak: <http://www.tusiad.org/turkish/rapor/cografya/dunya55_65.pdf>, (13.08.2007).
141
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı : Canan ŞENTÜRK
Doğum Yeri : İZMİR
Doğum Yılı : 1981
Medeni Hali : Bekar
Eğitim Durumu:
Lise : 1999, Isparta Açık Öğretim Lisesi
Lisans : 2003, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, İktisat Bölümü
Yabancı Diller ve Düzeyi:
1. İngilizce; ÜDS Puanı: 71.25 (Mart 2006)
İş Deneyimi:
12.2004 -... : Araştırma Görevlisi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta
08.2006- ... : Asistan, Bölgesel Ölçekte İnovasyon: NUTS2 TR61
(Antalya-Isparta-Burdur) Düzeyi KOBİ'lerinin Rekabet
Güçlerini Artırmak Amacıyla Bölgesel Bilgi Ağbağlaşma
Düzeyi ile İnovasyon Süreçlerinin Analizi Projesi, Bilimsel
Araştırma Projeleri Yönetim Birimi, Süleyman Demirel
Üniversitesi, Isparta.
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:
142
1. SUNGUR, Onur, ŞENTÜRK, Canan and DULUPÇU, Murat Ali, "The Role of
Networking and Collaboration in the Process of Innovation: The Reality and the
Myth in the TR61 NUTS 2 Level Region", 2nd International Conference on the
Dynamics of Science and Technology Policies, İzmir Economy University, 25th-26th
May 2007, İzmir.
2. KÖSEKAHYAOĞLU, Levent; ŞENTÜRK, Canan; "İhracata Dayalı Büyüme
Hipotezinin Testi: Türkiye ve Yeni Gelişen Ekonomiler Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme", Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Yıl/Cilt:2 Sayı:4,Güz 2006, s.23-45.
3. Canan ŞENTÜRK; (Hidayet KESKİN ve Hakan M. KİRİŞ ile) ; "2001 Krizinin
Ekonomik ve Siyasi Yönleri üzerine Bir Değerlendirme Çabası", Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl/Cilt:2 Sayı:4,Güz 2006, s.46-73.