13
1 İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Mehmet Akif Türk milletine cesaret ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz. Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal! Şair ikinci kıtada bayrağımızın o zamanki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır. Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah a inandığı ve taptığı için özgürlük onun hakkıdır. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Şair bendiyor.(Ancak kast ettiği mana aslında bizdir Türk milleti adına konuşmaktadır.) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır, hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı, zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp, denizleri taşıracaktır güçtedir. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyet!dediğin tek dişi kalmış canavar? Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair batıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkânlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle karşılık vermektedir. Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allahın Türk milletine Kuran-Kerimde vaad ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır. Bastığın yerleri toprak!diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Şair Türk ordusuna vatanın kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan topraklar vatanımız üzerindedir. Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin.

İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

1

İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Mehmet Akif Türk milletine cesaret ve tahammül

aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete

geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir

milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının

sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini

kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar

bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk

bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve

bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek

mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır.

Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır.

Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse

alamaz. Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe

bağımsızlığını kimse yok edemez.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!

Şair ikinci kıtada bayrağımızın o zamanki kırgın, küskün,

öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları,

işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız

indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş

çatmak öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca edebiyatımızda

hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde

gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin

kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir.

Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır. Türk

bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın

sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık

Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan

gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal

hakkıdır. Çünkü Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları

uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa

helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde

dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandığı

ve taptığı için özgürlük onun hakkıdır.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Şair “ben” diyor.(Ancak kast ettiği mana aslında bizdir

Türk milleti adına konuşmaktadır.) Türk milleti ezelden

beri hür yaşamıştır, hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü

elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı, zira böyle

bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır.

Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her

engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için

dağları delecek, enginlere sığmayıp, denizleri taşıracaktır

güçtedir.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara

meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti

19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair

batıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa

mevcut teknik imkânlarını seferber ederek topuyla,

tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır.

Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla

cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik

zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle

karşılık vermektedir.

Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu

alçakları uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini

öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler

düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa

bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah’ın

Türk milletine Kuran-Kerimde vaad ettiği zafer gününün

yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına

inanmaktadır.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Şair Türk ordusuna vatanın kutsallığını hatırlatıyor.

Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı

vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için

savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak

büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit

olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal

vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın her

yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan

topraklar vatanımız üzerindedir.

Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu

dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider.

Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten

farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak

sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı

yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi

vatanımızdan ayrı düşürmesin.

Page 2: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

2

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek

dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin

değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza

kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu

ezanlar dinimizin temelidir.

O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,

Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin

de ruhları şad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara

değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden

yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış

ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve

dışa yükselecektir.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız

dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine

gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti

yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Artık onun için yok

olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin

kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve

doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdır.

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ ne diyor:

Ey Türk Gençliği!

Birinci görevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini,

ebediyen korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel,

senin, en kıymetli hazinendir. Gelecekte bile, seni, bu

hazineden, mahrum etmek isteyecek, iç ve dış

düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve

cumhuriyeti savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak

için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve

koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar,

hiç müsait olmayan bir durumda kendini gösterebilir.

Bağımsızlık ve cumhuriyetini yıkmak isteyecek

düşmanlar, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir

galibiyet elde edebilirler. Zorla ve hile yapılarak kutsal

vatanın, bütün temel devlet kurumları teslim alınmış

(Siyasi hedef) , bütün temel ekonomik işletmeleri ele

geçirilmiş (Ekonomik hedef) , bütün orduları terhis edilip

dağıtılmış (Askeri hedef) ve yurdun her köşesi tamamen

işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak

üzere, ülkede, iktidara sahip olan hükümet ve devlet

adamları gaflet ve sapkınlık ve hatta ihanet içinde

olabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını,

işgalcilerin siyasi amaçlarıyla birleştirerek düşmanla

İş birliği yapabilirler. Millet, yoksulluk ve sıkıntı içinde

yenik ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin evladı!

İşte, bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk

bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç

olduğun güç, damarlarındaki asil kanda bulunmaktadır!

M. Kemal Atatürk

Page 3: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

3

İSTİKLAL MARŞI 'NIN AÇIKLAMASI

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak

O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!

Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne sesleniyor.

Ümit ve güven içeren sözlerinde:

Ey Milletimi Yurdumuzun düşmanlar tarafından

kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe

etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son

ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden

bayrağımıza kimse el uzatamaz.

Rengini şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda bir

alev gibi dalgalanan bayrağımız milletimin yıldızı ve

bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el

sürülemediği gibi, milletimizin yıldızı olan bayrağıma

da düşmanlar dokunamaz. O Türk Milleti’nindir ve

daima öyle kalacaktır

Çatma, kurban olayım, çehreni nazlı hilal,

Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklali.

Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor:

‘’Uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma ey

hilal kaşlı güzel bayrağım. Neden bize dargın ve azarlar

gibi bakıyorsun? Seni, o nazlı nazlı dalgalandığın

göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi

sandın? Kahraman milletim hür yaşamak ve seni hür

yaşatmak için çok kan döktü, şu anda da dökmektedir.

Sen bize kaş çatarak, uğrunda yapılan bu fedakarlıkları

hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz.

Doğruluk ve adalet için çalışan, Allah’a inanarak ona

kulluk eden. İstiklal uğruna canını veren milletimin

hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.’’

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Mehmet Âkif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor.

‘’Ben’’ kelimesi ile Türk Milleti’ni kastediyor ve:

‘’Ben, yaratıldığı günden beri hür yaşamış bir milletim,

bundan sonra da hür olarak yaşayacağım. Beni esir

edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır.

Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü

ben,Şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyeti elimden

almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar, önüme

çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları

parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bire sığmam, yine

taşarım.’’

Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

‘’Medeniyyet!’’ dediğin tek dişi kalmış canavar!

Bu kıtada Mehmet Âkif sömürgeci, saldırgan batıya

çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu

kınamaktadır:

‘’Batı ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla,

tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim

için önemli değildir.Türk Milleti’nin öyle bir iman

gücü, şehitlik inancı vardır ki, o imanlı göğüslerin her

biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en

modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.

Onların homurtuları, ulumaları da seni korkutmasın.

Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları

ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze

en ufak bir korku veremez. Zaten ‘’Medeniyet’’ adı

altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek

canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarın tek dişi

kalmıştır, bize asla zarar veremez.’’

Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...

Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.

Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne, onun kahraman

askerlerine ümit ve kararlılık aşılıyor ve:

‘’Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle

izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et!

Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca

saldırılarına karşı dur! Cenab-ı Hak mutlaka sana

yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan,

Hak yolunda savaşan mü’minlere zafer vereceğini

Kuran-ı Kerim’de va’d etmiştir. Allah’ın bu yardımı

belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya

çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.’’

Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmakta,

Mehmet Âkif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların

değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini

anlatmaktadır:

Page 4: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

4

‘’Bastığın yerleri (toprak) deyip geçme! Geçmişini iyi

öğren! Çünkü bu vatan toprakları, uğruna şehit

düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında

bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini,

vatanı uğruna canını vererek, Allah katında makamların

en yücesi olan şehit’lik mertebesine ulaşmış bir babanın

oğlusun. Vatanına gereken değeri vermez, onu atalarının

koruduğu gibi korumazsan, ataların incinir, üzülür. Bu

cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı,

dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile

vermemelisin.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

İstiklal Marşı’nın 7.kıtasında Mehmet Âkif vatan

sevgisini, vatan toprağının özelliğini ve Türk Vatanı’nın

yüceliğini, şöyle anlatmaktadır:

‘’Bu cennet vatan uğruna canını vermeyecek olan kim

var? İşte herkes vatanı uğruna canını vermek için hazır

bekliyor. Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit

canını verdi ki: bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır.

Toprağı sıksan, şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit

verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri,

bütün varımı, yoğumu alsın; yeter ki beni bu

vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.’’

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli:

Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;

Bu ezanlar__ki şahadetleri dinin temeli

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

8.kıtada Mehmet Âkif, din ve vatan uğruna şehit

olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:

‘’Yüce Allah’ım! Ruhumun senden dileği şudur:

Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar

girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu

mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki:

‘’Eşhedü enla ilahe illallah,

Eşhedü enne Muhammeden resulullah’’

Kelimeleri Türk Milleti’nin müslümanlığının ve

bağımsızlığının ilk şartı ve temelidir. Hürriyet sembolü

olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun.

Milletim kıyamete kadar hür yaşasın.’’

O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;

Her cerihamda, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!

O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

‘’O zaman (camilere düşman ayağının basmadığı, ezan

seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman)

yeryüzünde bir mezar taşım varsa, sevinç ve

mutluluktan mezar taşım bile çoşkunlukla secdeye

kapanacaktır.

Milletimin hür olduğunu görmenin ve şehitlik

makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım,

savaşta aldığım yaralardan boşanır. Cesedim, cisimsiz

bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki, belki

göğün en yüksek katı olan Arş’a (Allah’ın yüce katına)

ulaşır.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Edebiyyen sana yok, ırkıma yaok izmihlal.

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, Milletimin istiklal.

Büyük vatan şairi Mehmet Âkif İstiklal Marşı’nın son

kıtasında tekrar şanlı bayrağamıza hitap etmekte ve:

‘’Şanlı bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al renginle,

göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah

şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk Milleti de

bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa

kavuşacaktır. Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana

helal olsun.

Artık Türk Milleti’nin yok olması, dağılması diye bir

şey abediyyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür

yaşamış olan, daima tek olan Allah’a inanan ve ona

kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan

milletimin hürriyet ve istiklal her zaman hakkıdır.’’

Page 5: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

5

İSTİKLAL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI

İstiklal Marşı’nın son kıt’ası hariç diğer kıt’aları işgal dönemini anlatır. Bu nedenle bu kıt’alarda; ümit,

teşvik, öğüt gibi milli hisleri güçlendirecek unsurlar vardır. Son kıt’ada, işgalden kurtuluş ve zafere ulaşmış

olmanın verdiği coşku ve gurur aktarılır.

1. KIT’A

1.MISRA: Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

İstiklal Marşı “ Korkma!” sözüyle başlar. Türk milletine “Endişen yersiz..”mesajı verilir. Türk milleti endişe

içindedir. Tutunacak dal aramaktadır. Çünkü işgal altındadır. Uzun süren savaşlar nedeniyle yetişmiş asker(

Sadece Çanakkale’de verdiğimiz şehitleri bile düşünürsek…), silah, cephane, yiyecek, giyecek ve baş(lider)

sıkıntısı çekmektedir. Tüm bunların yanında morali çökmüştür. İşgalin verdiği acı onun endişesini artırmaktadır.

En büyük korkusu, bağımsızlığını kaybetmektir. Şair burada Türk ulusuna ümit vermektedir.

“Al sancak sönmez.” diye kurallı bir cümle oluşturduğumuzda, “ sönmez” sözü nedeniyle Türk Bayrağı’nın

yanan bir aleve( renginden ve dalgalanışından) benzetildiğini ve bu alevin sönmeyeceğini anlayabiliriz Türk

Bayrağı yanan bir alev gibi alacakaranlığı aydınlatmaya devam edecektir. Neden alacakaranlık dedik? “ Şafak”

sözcüğü Arapçada güneşin batmak üzere olduğu an anlamına gelir. Türkçede ise tam tersi, doğmak üzere olduğu

andır.( bkz. Kamus-ı Türki ) Şair İstiklal Marşı’nın 1. kıt’asındaki “şafak”ı Arapça anlamıyla; son kıt’asındaki

“şafak”ı ise Türkçedeki anlamıyla kullanmıştır. Neden 1. kıt’ada güneşin batışı anlamına gelir? Çünkü burada

Türk devleti işgalden dolayı; batmak üzere olan güneşe benzetilmiştir. Türk devleti güneş’le; bu devletin içinde

bulunduğu hal de şafak’la özdeşleştirilmiştir. Alev karanlığı aydınlatır. Alev (yani Türk Bayrağı) eskisi gibi

güçlü dalgalanmamaktadır; bu nedenle “ yüzen” sözcüğü kullanılır. Alev güçlü yanıyor olsaydı dalgalanırdı(

bkz. 10. kıt’a). Şair aslında şunu söyler.

“Endişelerinde haklısın; her şey kötü görünüyor: Ama korkma, Türk bağımsızlığının sembolü olan bu bayrak

asla gönderden inmeyecektir.”

2.MISRA: Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Bu mısrada da şair, “sönmek” sözcüğünü rastlantı olarak kullanmamıştır. “En son ocak sönmeden( burada

“ocağı sönmek” deyimi kullanılmıştır.) yani ocağı temsilen aile; yok olmadan dağılmadan, ya da başsız

kalmadan Türk milleti yok olmaz” denmiştir. “ Ocağı tütmek” deyimi de aynı cümlede yer almaktadır. Yani

yaşamını sürdürebilecek durumda olmak. Toparlarsak, “Son aile, son kişi yok olana kadar ümidini kaybetme;

çünkü tümüyle yok edilmeden bu millet esir alınamaz” denmiştir.

3.MISRA: O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

“O”zamiri Türk Bayrağı’nı işaret eder. Bu mısrada “Yıldızı parlamak” deyimi kullanılmıştır. Bu deyimin

anlamı; bulunduğu durumdan çok daha iyi bir duruma gelmek, herkes tarafından tanınmak, ün kazanmak, takdir

edilmek vb. dir. Türk Bayrağı’nda bulunan yıldıza da atıf yapılmıştır. Buradaki yıldız, Türk milletinin

geleceği(istikbali ) anlamındadır. Şair sonuç olarak Türk milletine öyle der: “ Türk milletinin geleceği,

bayrağında bulunan yıldız gibi hep parlak ve şanslı olacaktır.”

4. MISRA: O benimdir, o benim milletimindir ancak.

“ O” zamiri yine Türk Bayrağı yerine kullanılmıştır. Bu mısrada açık olarak kastedildiği gibi; her bağımsız

milletin, bu bağımsızlığı simgeleyen bayrağı vardır. Ve hiçbir millet bir başka ulusun bayrağına özenmez. Türk

milletinin bayrağı da sadece Türk milletine aittir.

2. KIT’A

1.MISRA: Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Bu kıt’ada ve mısrada Türk Bayrağı kişileştirilmiştir. Yani bayrak bir insana benzetilmiştir. Hem de hilal

kaşlı, güzel, nazlı bir sevgiliye…Bu sevgili bir genç kızdır. Ancak yüzünü ve hilal kaşlarını çatmıştır. Sanki olan

bitenden hoşnut değildir. İstedikleri, bekledikleri olmadı diye naz yapmaktadır.

Page 6: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

6

Elbette şair burada benzetme ve kişileştirme gibi san’atları kullanarak şiiri süsleme yoluna gitmiştir. Bu tarz

süslemeleri şiirin bütününde görmek mümkündür. Şair ümitsiz ve endişeli bulduğu Türk milletine bu yolla

yalvarmakta ( Kurban olayım…), onlara ümit vermektedir.

2. MISRA: Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?

Şair kişileştirmeye devam ediyor ve bayrakla konuşmayı sürdürüyor. Türk milleti kahramandır. Türk ırkı

kahramandır. Böyle bir ırka yüzünü asamazsın, gülmelisin. Bu öfken, bu hiddetin niye?

Bu mısralarda şair ümidini kaybetmek üzere olanlara kızıyor ve onlara Türk milletinin geçmişini hatırlatarak;

kendilerine gelmelerini istiyor. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesi ümidini kaybedip “Bazı ülkelerin mandalığını

kabul edelim” diyenler çıkmıştır bu milletten ve yönetenlerden… Şair bir bakıma onlara olan kırgınlığını dile

getiriyor.

Şair kişileştirmeye devam ediyor ve bayrakla konuşmayı sürdürüyor. Türk milleti kahramandır. Türk ırkı

kahramandır. Böyle bir ırka yüzünü asamazsın, gülmelisin. Bu öfken, bu hiddetin niye? Bu mısralarda şair

ümidini kaybetmek üzere olanlara kızıyor ve onlara Türk milletinin geçmişini hatırlatarak; kendilerine

gelmelerini istiyor. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesi ümidini kaybedip “Bazı ülkelerin mandalığını kabul edelim”

diyenler çıkmıştır bu milletten ve yönetenlerden… Şair bir bakıma onlara olan kırgınlığını dile getiriyor.

3.MISRA: Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

Türk milleti asırlar boyu savaşlarda niye kanını döktü? Niye canını verdi? Bağımsızlığını sürdürmek ve

bağımsızlığının sembolü olan bayrağını tüm dünyada güçlü bir biçimde dalgalandırmak için… Hiç kimse canını

bir hiç uğruna vermez. Canını bağımsızlık uğruna, özgürlük uğruna düşünmeden verenler sonunda bu milletin

ümitsizliğe kapıldığını görürlerse haklarını helal ederler mi? Üstelik can hakkını… Bunun bedeli ancak aynı

biçimde can verilerek ödenir.

4. MISRA: Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!

İslami inanca göre Allah ; Allah , vatan, millet, adalet, insanlık adına canını vermeyi helal saymıştır. Bu

uğurda can vermeye hazır olanlara ya da mücadele edenlere; korkmamalarını, eninde sonunda isteklerine

kavuşacaklarını; çünkü Allah’ın onlarla beraber olduğunu müjdelemiştir. Buna inanan Türk milletinin,

bağımsızlık hakkıdır. Bu mutlaka olacaktır.

3. KIT’A

1 MISRA: Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım.

Bu mısrada şair Türk milletinin başlangıcı olmayan geçmiş zamandan beri bağımsız ve özgür yaşadığını

hatırlatır. Daha sonraki mısralardan da anlaşılacağı üzere Türklerin ana yurdu Orta Asya’dan çıkışları ve

dünyaya yayılışları bu kıt’anın ana konusudur.

2.MISRA: Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Bu mısrada da Türk’ün öz güvenine vurgu yapılmaktadır. Öyle ki, tüm dünyanın bildiği bir gerçek vardır;

Türk esir alınamaz. Bunu bildiği halde Türk’ü esir almayı düşünen olsa olsa bir delidir. Hem de aşırı, ölçüsü

olmayan bir akılsızdır. Bu milleti esir almayı düşünen biri çıkarsa şaşarım. Çünkü böyle bir şeyin olması

imkânsızdır.

3.MISRA: Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım,

“ Bent” suyu kontrol altına almak için yapılan set anlamına geldiği gibi kendi tesir ve emri altına alma

anlamına da gelir. Bu mısrada her ikisi de kastedilmiştir. Türk akınları çok güçlü akan suya(sele) benzetilerek,

Türk’ün önüne hiçbir engel konulamayacağını; eğer konulursa bu milletin onu aşıp geçeceğini söylemektedir.

Nitekim coğrafi yönden de düşünürsek; Türkler her türlü engeli aşarak Anadolu’ya ulaşmışlardır.

4.MISRA: Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

İşte bu mısrada açıkça Ergenekon Destanı’na atıf vardır. Bu destana göre Türkler yurtları dar gelince

etraflarını çeviren dağları eriterek, delerek çıkmışlar ( bkz. Ergenekon Destanı) ve Avrupa içlerine kadar

yayılmışlardır. Ayrıca bu göç sırasında büyük denizleri, dağları gerçek manada da geçmişlerdir. Türk akıncıları,

sel gibi her engeli geçerek ilerlemiştir. Tüm bunları bilmez mi ki bu çılgınlar beni esir alabileceğini düşünürler.

Page 7: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

7

4. KIT’A:

1.MISRA: Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

“ Garp” batı ülkeleri yerine kullanılmış bir sözcüktür. Batı ülkelerinden kasıt da işgal güçleridir. Batı

ülkelerinin görülebilen her yerini, etrafını çelik zırhlı duvar( yani teknik açıdan gelişmiş silah, top, tüfek vb.)

sarmış olabilir. Burada anlatılmak istenen batılı ülkelerin silah ve cephanesinin bizimkinden çok üstün durumda

olmasıdır.

2.MISRA: Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Onların topları, silahları, gemileri, uçakları vb. varsa benim de Allah’a inanan ve şehit olmayı korkusuzca

bekleyen ( yani yüreğimden geçenler gibi düşünen) sınırlarım ( daha doğrusu sınırımı koruyan askerim) var.

3.MISRA: Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

“Ulusun” derken “ulumak- yani yabani hayvanın bağırması” sonraki mısrada sözü edilen canavarın bağırması

kastedilmiştir. Canavar, işgal güçleridir. Bu güçlerin silahlarının sesi de canavarın ulumasına benzetilmiştir.

Türk milletine “Endişe etme, canavarın silahlarından korkma. Bizim Allah’a olan inancımız onun gelişmiş

silahlarından daha güçlüdür.” diyor. Bizim imanımız, bağımsızlığa olan inancımızı bu teknik üstünlük yok

edemez…

4.MISRA: “ Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Elbette bu mısra bir önceki mısra’yla birlikte açıklanmalıdır. Batılı ülkeler medeni ülkeler olarak bilinir. Oysa

onlar medeni değil, dişine bilediklerini ısıran canavarlardır. Bizi de çok ısırmaya kalktılar. En son Çanakkale

Savaşında… Ancak biz onların dişlerini bir bir söktük. Şimdi tek dişleri ( yani saldırmak için son hamleleri)

kaldı. Ondan da korkmuyoruz.

5. KIT’A

1.MISRA: Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Buradaki sesleniş Türk halkınadır. Türk halkının, Türk insanının vatan topraklarına düşmanı sokmamasını

istiyor. “Alçak” yaradılışı ve soyu aşağı, soysuz anlamına gelir Şair batılı devletleri alçaklar olarak görüyor.

2.MISRA: Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Şair Türk milletine öğütlerini sürdürüyor. Bu mısrada geçen “hayâsız” sözcüğünün anlamı; utanma duygusu

olmayan, namussuz, edepsizdir. Bir üst mısrada yurdumuza saldıran düşmanı “alçaklar” olarak adlandıran şair,

bu kez onların saldırılarını da yüzsüzce, arlanmadan yapılan hareket olarak görüyor ve bu saldırının

durdurulması için elinde hiçbir güç olmasa da saldır ve gövdeni kalkan olarak kullan ( kısacası öldürmek için öl)

diyor.

3.MISRA: Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,

Bu mısrada İslam’ın kutsal kitabına atıf vardır. Allah Kur’an-ı Kerim’de mazlum olan, inanan, mücadele eden

kavimlerin(milletlerin) eninde sonunda zafere ulaşacağını müjdeler. Allah va’dettiğini mutlaka yapar. Öyleyse

bu millet eninde sonunda zafere ulaşacaktır.

4.MISRA: Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.

Bu mısra bir önceki dizeyle birlikte düşünülmelidir. Allah’ın va’dettiği günler, yani bağımsızlığa kavuşma

mutlaka gerçekleşecektir. Bu yakın bir zamanda da olabilir, daha uzun bir zamanda da; ama sen bunları

düşünmeden mücadeleni sürdür.

6. KIT’A

Page 8: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

8

1.MISRA: Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı;

Özgürken insan, üstünde yaşadığı toprakların kıymetini bilmez. Şair de tüm bu acılara tanık olmayan nesle

seslenerek; onlara “ Topraklarının değerini bil.” öğüdü veriyor. Bilmesi için de tanımasını ( yani araştırmasını,

düşünmesini)istiyor.

2.MISRA: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

“Yıllarca süren savaşlar nedeniyle çok şehit verdik. İslami inanca göre şehitler kanlarıyla, yıkanmadan,

oldukları gibi gömülürler. Bu nedenle ya da savaşlar sırasında ölenlere mezar kazma, dini vecibeleri uygulayarak

gömme zamanı olmaz. Çoğunlukla toplu gömülürler. Bu yüzden kefenleri yoktur. “ anlamlarını kasteden şair,

şiirin bu bölümünde toprak altında yatan şehitlerimizi unutmamamız gerektiğini dile getiriyor.

3.MISRA: Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;

Bugün bile dedelerimizi araştırsak, hepimizin soyunda bir şehide rastlarız. Bu toprakların çocukları şehit

dedelerinin torunlarıdır. Bu nedenle dedelerimizi, atalarımızı incitmek istemiyorsak; geçmişi öğrenmeli,

unutmamalı ve nemelazımcı olmamalıyız. Bu toprakların nasıl kazanıldığını düşünmeden adım atmamalıyız.

Yapacağımız her işte, o şehitlerin hoşnut olup olmayacağını düşünmeliyiz. Topraklarımızı satmamalıyız.

4.MISRA: Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Bu kıt’ada bir bütünlük vardır. Yaşadığın toprakları alelade bir toprak parçası gibi düşünürsen, onu menfaat

uğruna rahatlıkla verebilirsin. Ama bu topraklar hiçbir maddi değere karşılık olamaz. Çünkü onlara, karşılıksız

can verilerek sahip olunmuştur. Bu mısrada geçen “ cennet vatan “ benzetmesinin nedeni de yine şehitlerle

ilgilidir. Biz biliriz ki şehitler cennettedir ve öldüklerinden habersizdirler. Öyleyse bunca şehit barındıran

topraklar olsa olsa cennet’tir.

7. KIT’A

1.MISRA: Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Aslında bunca şehidi barındıran ve bu dünyanın cenneti olan bu topraklar için herkes canını feda eder. Bunun

aksi mümkün değildir.( Şair burada da millete güven vermeye devam ediyor)

2.MISRA: Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Öyle ki, toprağı sıksan şehit fışkırır. Yani bu toprakların her karışında bir şehit yatıyor olabilir.

3.MISRA: Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda.

Allah, benim canımı, sevdiğimi, neyim var neyim yoksa bütün malımı alsın ama…

4.MISRA: Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ama yeter ki beni vatanımdan ayrı(cüda) koymasın.

8. KIT’A

1.MISRA: Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli:

Önceki kıt’ada olduğu gibi bu kıt’ada da Allah’a yakarış vardır. Rabbim, bu şehit ruhunun senden istediği şey

şudur. ( Şair burada kendini vatanı için ölen şehidin yerine koyar ve ondan istekte bulunur.)

2.MISRA: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

“ Namahrem” sözcüğü burada “ yabancı, el “ anlamındadır. Mabet ise ibadet edilen yerdir. “ El değmek” ise

bozmak, kıymetini bilmemek anlamlarına gelir. Şair, camilerin Müslüman olmayanların eline geçmemesini

istiyor.

Page 9: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

9

3.MISRA: Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ezan, “ Allahü ekber ( Allah büyüktür, ona bir şey lazım değildir. İbadet edilmeye Ondan başka kimsenin

hakkı olmadığına inanırım) “ diye başlar ve şöyle devam eder “ Hiçbir şey Ona benzemez. Muhammed Onun

peygamberidir. Allah’a ancak onun( Muhammed’in ) bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin yaraşır olduğuna inanırım”

diye devam eder. Yani ezanlardaki şahadet ( bir şeyin doğruluğuna ve gerekliliğine inanma) aslında İslam

dininin temelidir, önde gelen şartıdır. Öyleyse okunan ezanlarda söylenenler, inanılan İslam dininin özüdür,

aslıdır.

4.MISRA: Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Dinin temeli olan sözlerin seslendirildiği bu ezanlar, sonsuza kadar yurdumda söylenmelidir. İslami bir ülkede

ezan okunuyor olması, o ülkenin bağımsızlığının da bir kanıtıdır.

9. KIT’A

1.MISRA: O zaman vecd ile bin secde eder – varsa- taşım,

Şair bu kıt’ada kendini bir şehit yerine koyuyor. Yukarıda saydıklarım gerçekleşirse, eğer mezarım ve mezar

taşım varsa ( şehitlerimizin çoğu savaş şartları nedeniyle mezarsızdır. Olduklara yere gömülmüşlerdir. Bu

nedenle mezar taşları yoktur.) ; ilahi aşka dalarak kendinden geçmiş bir durumda, sevinçle secde eder.( Bu secde

aslında Allah’a şükür secdesidir.

2.MISRA: Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Bir önceki mısraya bağlı olarak, şair burada da kendini şehitlerin yerine koyuyor. Şehitlerin ölümü ceriha(

yara ) alarak olduğu için; şair ölen şehitlerin yaralarından bile kan boşalacağını söylüyor. Ki bu kanlar mübarek

kanlardır.

3.MISRA: Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;

Kılıfından ( giysisinden) çıkmış ruh gibi, cenazem( ölü bedeni ) mezarından fışkırır. “Fışkırır” sözü bize

mahşer gününü hatırlatmaktadır.

4.MISRA: O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Yerden yükselen cenazem, mutluluğundan o kadar yükseğe çıkar ki belki başım arşa Allah’ın 9. kat

gökte bulunduğu kabul edilen yeri ) kadar değer. (İslami inanca göre şehitler Allah’a en yakın mertebede ve

öldüklerinden habersiz hesap gününü beklerler. )

10. KIT’A

1.MISRA: Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

2.dörtlükteki nazlı hilalin yerini şimdi şanlı hilal almıştır. Çünkü bu kıt’ada zaferin kazanılmasından sonraki

duygular aktarılmaktadır. Burada sözü edilen “şafak” güneşin doğmak üzere olduğu anki aydınlıktır. Çünkü yeni

kurulan Türk devleti güneş gibi doğmaktadır. Türk Bayrağı da yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının

sembolü olarak şanla dalgalanmaktadır.

2.MISRA: Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Bağımsızlık kazanıldığına göre dökülen kanlar, yitirilen canlar boşuna değildir. Bu nedenle, şehitler

dökülen kanlarını helal etmişlerdir.

3.MISRA: Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;

Bundan sonra, sonsuza kadar Türk milletine ve Türk Bayrağı’na ezilme, yok olma, tasa

yoktur.

4.MISRA: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Page 10: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

10

Uğruna bunca kan dökülen ve hep gönderde kalmayı( yani hür olmayı) başarmış bu bayrağın, bağımsızca

dalgalanmak hakkıdır.

5.MISRA: Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Allah’tan başka kimseye kul olmayan bu milletin de bağımsızlık hakkıdır.

NOT: İstiklal Marşı’mızın sözleri günümüz dünyasında da önemini sürdürmektedir. Gizli ve açık savaşların,

işgallerin, haksızlıkların bitmediği günümüzde bağımsızlığını kaybeden ulusların, medeni denilen ülkelerce nasıl

işgal edildiğini görmekteyiz. Bana göre bu sonsuza kadar böyle sürüp gidecektir. Öyleyse uyanık ve güçlü olmak

zorundayız. İstiklal Marşı’mızı da sık sık okuyarak dünden aldığımız dersle bugünümüze ışık tutmalıyız.

Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi, Allah bir daha bu ülkenin evlatlarına yeni bir istiklal marşı

yazmak zorunda bırakmasın.

MİLLÎ MARŞ VE EDEBÎ METİN OLARAK İSTİKLÂL MARŞI

Günümüze kadar gelen tarihî bilgilerin ışığında, Türk millî marşı yarışmasına 724 şiirin katılmış olduğunu

biliyoruz. Bu şiirlerini tamamını ihtiva eden bir dosya maalesef mevcut değil. Yalnız bunlar arasında bir heyetin

seçerek Meclis’e takdim ettiği yedi şiirden biri o sırada kabul edilmiş olsaydı yalnız zayıf bir millî marşımız

olmakla kalmıyacak, aynı zamanda, belki Türkçe’nin en güzel şiirlerinden birine sahip olamayacaktık.

Birinci Büyük Millet Meclisi hükümetinin Maarif Vekili Hamdullah Suphi de bizim şimdiki endişemizi o

günden hissetmiş olmalıydı ki araya aracılar sokarak Mehmed Akif Bey’in yarışmaya mutlaka katılmasının

teminini ısrarla istemiştir.

Aradaki para mükâfatının kaldırılması şartıyla yarışmaya katılan Mehmed Akif’in İstiklâl Marşı’nı

tamamlayıp Maarif Vekâletine gönderdiği, fakat henüz sonuç alınmadığı günlerde manzume ilk defa

Sebilürreşad dergisinde çıkar. Şiirin baş tarafında bir ithaf vardır:

“Kahraman Ordumuza”.

İstiklâl Marşı’nı okurken ve dinlerken bu ithafın değerini ve önemini hatırdan çıkarmamak lâzımdır. O

kahraman ordu ki, marşın yazıldığı çetin mücadele yıllarında kadın erkek her ferdiyle bütün bir milletin

kendisiydi. Demek ki “Kahraman Ordumuza” ithafı, aynı zamanda “Kahraman Milletimize” manasını da

taşımaktaydı.

Şimdi, Mehmed Akif’in İstiklâl Marşı’nı Safahat’a niçin koydurmadığı ve “O benim değil, milletimindir”

dediği üzerinde biraz daha durabiliriz. Akif’in bu sözünün gerçek manası sadece bu şiiri, her ferdi kahraman

birer nefer olan millete ithaf etmiş olmaktan mı ibarettir? Yoksa “O benim değil, milletimindir” demesinin

başka bir anlamı mı vardır?

Dünyada millî marşların güfteleri, bir şairin kaleminin mahsûlü olmakla beraber, onu benimseyecek,

yıllarca, yüzyıllarca dilinden düşürmeyecek olan milletin de karakterini aksettirmek gibi bir özelliği beraberinde

taşırlar. Bu bakımdan birçok millî marş şairinin adı çok defa unutulur; bir milletin kuruluşunda, tarihi bilinmeyen

devirlerde teşekkül eden destanlar gibi anonimleşir.

Millî marş tabiri, bu özellikleri taşıyan şiirlerin bütün dünyada yaygın olan ortak adıdır. Bazı millî

marşların ayrıca isimleri de vardır. Bu isimler o milletin bir vasfını veya marşın yazıldığı, kabul edildiği sıradaki

olağanüstü bir hadiseyi işaret eder.

Bizim millî marşımızın, dünya millî marşları arasında ayrı bir yeri vardır. Millî marşımızın adı

“İstiklâl”dir. Bu kavram milletimizin çok önemli bir karakterini belirtmektedir. Tarihler, bilinen en eski

çağlardan günümüze kadar Türklerin on altı, elli veya yüz küsur devlet kurmuş olduğunu yazarlar. Bu sayının

azlığı veya çokluğu, devlet tarifinin farklılığından kaynaklanmaktadır ve pek de önemli değildir. Asıl önemli

olan, milletimizin tarihinde, hiçbir devirde devletsiz bulunmadığıdır. Yazılı en eski Türkçe metinlerden olan

Orhun Kitabeleri’nde de sık sık vurgulanan, Türk milletinin hür ve müstakil yaşamaya alışmış olmasıdır. Akif’in

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım

Yırtarım dağları, enginlere sığmaz, taşarım

mısralarında Türk milletinin tarihinin bilinen en eski devirlerinden gelen bu değişmez karakterine işaret

vardır.

Page 11: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

11

Devletin çeşitli tarifleri varsa da bütün bu tariflerin içinde değişmeyen ve her zaman var olan unsur,

istiklâldir. Millî marşımız, milletimizin işte bu hiç değişmeyen karakterinin yakın çağdaki tezahürü olan bir

mücadelenin içinden çıkmıştır. Yirminci yüzyıl başlarında, istiklâline sahip yegâne Türk birliği Osmanlı

Devleti’ydi. Hatta bağımsız yegâne İslâm devleti de Osmanlıydı. Millî marşımız, işte bu devletin, adına

medeniyet denilen tek dişi kalmış bir canavar tarafından yok edilme niyet ve teşebbüslerine karşı verilmiş bir

kavganın içinden doğmuştur. Onun için adı “İstiklâl Marşı”dır. Onun için manzume İstiklâl’le başlar ve

İstiklâl’le biter. Ayrıca şiirin başka kıtalarında, başka mısralarında İstiklâl kelimesi geçmese de zikredilmemiş

bir istiklâl değişik motiflerle kendini hissettirir: “Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” mısraında olduğu gibi.

Çünkü sancak da aslında bir milletin istiklâlinin sembolüdür. Marşımızın bu ilk mısraında da bayrak, istiklâlin

sembolü olarak, hiç sönmeyeceği müjdesiyle birlikte gelir. Hem de “Korkma!” haykırışıyla zihinleri, gönülleri,

yürekleri bir çığlık halinde doldurarak.

Bestelenmiş iki kıtasının sonunda ve bütün manzumenin sonunda tekrarlanan mısra “Hakkıdır Hakka

tapan milletimin istiklâl”dir. Bu mısralarda milletimizin iki mühim karakteri bir arada belirtilmiştir. Biri, biraz

önce belirttiğim, hiçbir devirde kaybetmediği istiklâlin onun hakkı olduğu. İkinci ise bu hakkın, istiklâl hakkının,

iman duygusuyla beraber doğuşudur. İman duygusunu son mısradaki ikinci Hak kelimesinden çıkarıyoruz. Bu

Hak, Allah manasındadır. Böylece millî marşımızda milletimizin dinî ve millî karakteri birbirinden ayrılmaz bir

bütün olarak ifade edilmiş olmaktadır.

Görüldüğü gibi, millî marşımızın adı tesadüfî değildir. Hatta yazıldığı yıllardaki şartları düşünerek,

sadece şairinin ümit ve temennisinden de ibaret olmadığı söyleyelim. Hak kelimesinin dilimizde kullanılış

manalarıyla sanat halinde ifade edilmiş bir gerçeğin ta kendisidir.

Millî marş güftelerinin bir özelliği de, içinden çıktığı milletin yaşadığı olağanüstü bir hali, bilhassa büyük

felâketli zamanları, bunların arkasındaki büyük ümitleri ve zaferleri aksettirmesidir. Meselenin herkesçe bilinen

tarihî teferruatı üzerinde durmaya gerek görmüyorum. Bir millî marş güftesi yazılmasının Akif’e teklifi ile

İstiklâl Marşı’nın Büyük Millet Meclisi’nce kabulü tarihleri, 1920 Aralık ayı ile 1921 Mart’ı arasına

rastlamaktadır. Bu tarihler İstiklâl Mücadelelerinin en kritik aylarıdır. Millî Marşımızın, “Korkma!” hitabıyla

başlaması, iyi niyetli olmayan bazı itirazlara sebep olmuştur. Aslında Akif’in, şiirine bu hitapla başlaması çok

manidardır. Yalnız dönemin şartlarını çok iyi bilmek gerekir. Batılı devletlerin silâhlandırdığı Yunanlıların

Anadolu içlerine yürümesi, Birinci İnönü Muharebesi, iç isyanlar ve bunların bastırılması gibi olayların vuku

bulduğu zamanlardır. Meclis ve onunla beraber bütün bir Türk milleti korku, ümit, ümitsizlik, zafer ve sevinç

haberlerini, duygularını, heyecanlarını arka arkaya ve birbirine karışmış halde yaşıyordu. İşte bu yeis günlerinde

“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” hitabıyla başlayan ve “Ebediyen sana yok, ırkıma yok

izmihlâl” mısraıyla devam eden İstiklâl Marşı doğmaktadır. Millî Marşımızın “Korkma!” diye başlaması boşuna

değildir. Ümitsizliğin, inanç yokluğundan geldiğini haber veren bir dinin mensubu olan Türk milleti, bu

manzume ile var olma azmini, imanını, iradesini yeniden bulmuştur. Onun için İstiklâl Marşı, bir milletin ölüm-

kalım çağının destanıdır. Millî Mücadele’nin ne gibi zor hatta başarılması imkânsız gibi görünen şartlar altında

yapıldığı malûmdur. Adına medeniyet denilen ve her türlü teknik donanımı haiz düşmanın, en güçlü ve yeni

silâhlarla saldırarak yağma etmek istediği bir vatanda Türk milletinin güvendiği en önemli silâh imanıdır. Bu

imanı hem dinî manada vatan için şehadet inancına, hem millî manada kendine güven olarak düşünebiliriz. Millî

Mücadele’nin kazanılmasında Türk milletinin istiklâline düşkün bir millet olması yanında, sadakatle bağlı

olduğu dinî inançların rolü unutulmamalıdır. Milletinin sinesindeki bu gücü bilen Mehmed Akif ona bu tarafıyla

seslenmektedir:

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var

Ulusun, korkma, nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar

Nihayet millî marşların üçüncü bir hususiyeti olarak, anonim karakteri taşıması meselesine geliyorum.

Yani tıpkı destanlar gibi, milletçe yaşanmış, milletçe yaratılmış, sahibi bilinmeyen anonim karakterde bir şiir

olması. İstiklâl Marşı anonim bir şiir değildir. Ancak Akif’in, bu marş için açılmış yarışmaya ne şartlar altında

katıldığını, yahut katılmayıp ısrar üzerine sonradan ne şartlar altında şiirini gönderdiğini biliyoruz. Akif’in bu

yarışmaya katılmamasındaki felsefesi açıktır: Millî marş güftesi ısmarlama olmaz. Ve marşın yazılmasından

dolayı da para gibi hasis bir menfaat kabul edilemez.

Yarışmaya katılan yüzlerce şiirin beğenilmemesi, bir milleti temsil edecek, onun karakterinin sembolü

olacak değerde bulunmaması, Akif’in haklı olduğunu göstermiştir. Her iki şart da Akif’in isteği üzerine

kaldırılır. Yani şiir ne yarışma için ısmarlanmış olacak, ne de karşılığında para verilecektir. Akif’in şiiri zaten

ısmarlama değildi. O çetin günlerde, yarışmadan çok önce tamamen samimi duygularıyla zaman zaman yazdığı

birçok mısraını parça parça dostlarına okuyordu. Daha sonra Maarif Vekili’nin ısrarı ve dostlarının aracılığıyla

yarışmaya katılmayı kabul eden Mehmed Akif, o zaman, ikamet ettiği mütevazi Taceddin Dergâhı’nın odasında

Page 12: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

12

iç sükûnetine çekildi. O uhrevî hava içinde milletinin azmiyle, iradesiyle kendi sanatını birleştirdi. Âdeta

“ruhunun vahyini” duyarak taşa geçirircesine şiirini tamamladı.

Mehmed Akif’in bütün Safahat’ında, içinde yaşadığı topluma yabancı kalmadığını, onun dertleriyle nasıl

hemdert olduğunu biliyoruz. Fakat hiçbir şiirinde, İstiklâl Marşı’nda olduğu kadar, âdetâ mistik bir ruhla,

milletiyle beraber, milletiyle bir aynîleşme, özdeşleşme içinde olmamıştır. İşte bütün bu olağanüstü şartların

birleşmesiyle Mehmed Akif’e göre İstiklâl Marşı artık kendisinin değil milletin ruhundan çıkmış bir şiir

olmuştur, başka bir ifadeyle şiirinde milletini konuşturmuş bir medyum gibiydi. Bunun için onu Safahat’a

almamış ve “o benim değil, milletimindir” demiştir.

Şimdi Akif’in bu vasiyetini ihmal etmeyerek, biraz da onun bu şiirde gösterdiği sanatına temas etmek

istiyorum. İstiklâl Marşı’mızı, başka milletlerin millî marşlarından ayıran özellikleri zikrederken unutulmaması

gereken bir karakterini de belirtmek gerekir. O da, şairinin Türkiye’de bütün bir millet tarafından bilinen bir

şahsiyet olmasıdır. Dünyada millî marşların çoğu, adı duyulmamış veya o milletin edebiyat tarihlerinde önemli

yeri olmayan şairlerin yazdıklarıdır. Hatta çoğunun edebî değeri zayıftır ve önemi sadece ortaya çıktığı dönemin

heyecanlı bir hatırasını taşımaktan ibarettir. Mehmed Akif ise yalnız İstiklâl Marşı’nın şairi olarak değil, hemen

bütün şiirleriyle zamanında da, günümüzde de en çok tanınan şairdir. Belki bütün milletimizce en çok

benimsenen ve en çok okunan şairdir. Safahat’ın bugün, Türkiye’de hiçbir şiir kitabının ulaşamadığı defalarca

basımıyla yüz binin çok üzerinde tiraja ulaşmış olması bunun açık bir delilidir. Akif’in şiirinde fanteziye yer

yoktur. Kendi şiiri hakkında söylediği “Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri” mısraı da bu gerçeği gösterir.

Akif kadar milletinin acılarını, mutluluklarını samimi olarak duyan, yaşayan ve yazan başka ikinci bir şairden

bahsetmek kolay değildir.

Fakat o erişilmez tevazuu ile şiiri hakkında “samimiyeti ancak hüneri” demekteyse de, şiirinin, özellikle

de İstiklâl Marşı’nın samimiyetinin dışında başka hünerleri vardır. İstiklâl Marşı edebî bir metin olarak da Türk

şiirinin en güzel örneklerindendir.

İstiklâl Marşı, gerek nazım tekniği gerekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok

ilerisinde, Türk edebiyatının en güzel lirik-hamasî şiirlerindendir. Son kıtası beş mısra olmak üzere dörder

mısralık on kıtadan oluşan ve aruzla yazılmış olan şiirin her kıtasının bütün mısraları tam kafiyelidir ve her

kıtanın, temayı teşkil eden duyguyla uyumlu ton ve vurguların yer aldığı sağlam bir nazım yapısı vardır. Hece

vezninin yaygınlaştığı ve ciddi olarak rekabete giriştiği bir dönemde geleneksel şiirimizin vezni olan aruzun

Akif’in kaleminde olağanüstü bir rahatlıkla kullanıldığını bütün tenkitçiler kabul eder. Alışılmışın dışında,

beklenmeyen fakat bir sehl-i mümteni gibi şairin kolaylıkla yakaladığı kafiyeler, yer yer işlenen tema ile uyumlu

iç kafiyeler şiirin ses zenginliğini oluşturur:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl

Uyarıcı, vurgulu tonda hitap ifadeleri:

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

yahut

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!

veya

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!

mısraları gibi.

Fakat dua mısralarına geldiğinde Akif secdelere kapanırcasına büyük iradenin önünde diz çöker:

Ruhumun senden İlâhi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

İşlenen temalar bakımından da sağlam bir yapısı olan İstiklâl Marşı’nda ilk iki kıtada bayrağa hitap eden

şair, onun milletin varlığıyla beraber ebedî istiklâlini müjdeler. Şair üçüncü ve dördüncü kıtalarda Türk milleti

adına konuşmakta, ebedî hürriyet aşkı ve imanıyla Batılıların maddî güçlerine karşı direneceğini söylemektedir.

Türk askerine hitap eden beşinci ve altıncı kıtalar, üstünde yaşadığımız yerlerin alelâde bir toprak değil vatan

olduğunu, onun düşmana çiğnetilmemesi gerektiğini telkin eder. Yedinci ve sekizinci kıtalarda sevilen pek çok

şey kaybedilse bile vatanın kaybedilmemesini ve ezan seslerinin kesilmemesini niyaz eder. Dokuzuncu kıtada bu

duası kabul edildiği takdirde kendi ruhunun da vecd içinde yükseleceğini söyler. Nihayet son kıtada yine bayrağa

dönerek ona ve milletine ebediyen çöküş olmayacağını, hürriyetin ve istiklâlin ebediyen onun hakkı olduğu

müjdesini tekrar eder.

Page 13: İSTİKLÂL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI Garbın afakını sarmışsa çelik …bayramarici.com/dilbilgisi/istiklalmarsininanlami.pdf · kaybetmesidir. air ülkemizde tek bir insan kalana

13

Milletin iradesine ve Allah’ın müminlere vaad ettiği zaferin er geç gerçekleşeceğine inanan Mehmed

Akif’in şiirindeki özelliklerinden biri de millî ve ulvî değerler ile dinî motifleri dengeli bir şekilde kıtalara

yerleştirmesidir. Bayrak, hilâl, yıldız, hak, hürriyet, istiklâl, yurt, millet, ırk, vatan, kahramanlık gibi millî

kavramlarla iman, şehâdet, helâl, cennet, Hudâ, ezan, mâbed, vecd gibi dinî motifler birbiriyle uyum halinde ve

zengin bir belâgatle kullanılmış, böylece Millî Mücadele’yi gerçekleştiren halkın ruhunda mevcut iki önemli

kavram İstiklâl Marşı’nın da iki temel temasını oluşturmuştur.

Tam bir bütünlük gösteren, dört başı mamur bir şiir olan İstiklâl Marşı’nda mecazlar ve semboller de ifade

sanatı bakımından manzumeyi zenginleştirmiştir. Bu kısa konuşma içinde bunları açıklamak değil sadece bu

sanatların adlarını sıralamak bile mümkün değildir. Manzumenin her mısraı, her ibaresi, her kelimesi ses ve

mana bakımından birbiriyle ilişkilidir. Hemen her kelime, her kavram aslî ve mecazî manalarıyla şiirde yerlerini

almıştır.

Bütün bu vasıflarıyla İstiklâl Marşı tek taşı bile yerinden oynatılmayacak muhkem, harikulâde bir ses, söz

ve mana mimarîsidir.