76

SUNUŞ - Dimod.org.tr · 2020. 8. 5. · MİMARLIK ÖĞRENCİLERİYLE VAN’DA FOTOĞRAF ATÖLYES ... Emre AROLAT, Gonca PAŞOLAR, Kerem PİKER OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi,

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • 1

    S U N U ŞDeğerli meslektaşlar…

    Şube bültenimizin 7. sayısıyla tekrar sizlerleyiz.

    Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi 10. Dönem

    Yönetim Kurulu olarak dönem çalışmalarının bir-

    likte gerçekleştirilmesiyle başarıya ulaşılacağını

    önceki dönemlerde birlikte üreterek ve eyleme

    geçirerek birbirimizden öğrendik. Bu dönem çalış-

    maları, önceki dönemleri de kapsayan ve üyeleri-

    mizin katkı ve önerileriyle de gelişen uzun erimli bir

    çalışma aksının iki yılını kapsayacaktır.

    Bu çalışma programı kapsamında, programın

    hayata geçirilmesinde, üyelerimizin kendi zen-

    ginliklerini ve birikimlerini mimarlık ortamının ge-

    lişmesinde bir kaynak olarak paylaşacaklarına ve

    birlikte etkin çalışmalar yürütüleceğine inanıyoruz.

    Oda çalışmaları içerisinde mutlaka sizinde bizim-

    le paylaşacağınız önerilerinizi ve yürüteceğiniz bu

    çalışmaları başlatabileceğimize inanarak; Tüm

    üyelerimizi her gün çoğalan, büyüyen, etkinleşen

    Mimarlar Odası üyeleri olarak ortak akıl çerçeve-

    sinde hep birlikte üretmeye, katılım ve katkı koy-

    maya davet ediyoruz.

    Saygılarımla

    TMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Başkanı Necati PİRİNCÇİOĞLU

    MERKEZ DELEGELERİ

    FETULLAH DUYANNİHAT ÇENMETİN ASLANBAHAR ACARDENİZ BORA TARATAŞİLHAN KARAŞAHMET CENGİZ

    HAMDULLAH KAYAKAMURAN SAMİGELAVUJ AKKOÇHAYRETTİN CAYMAZMEHMET CEBEŞEFİKA ERGİNEMİNE EKİNCİ DAĞTEKİN

    BATMAN TEMSİLCİLİĞİ YÖNETİM KURULU

    İLETİŞİM BİLGİLERİ

    BAŞKANSEKRETER ÜYESAYMAN ÜYEÜYEÜYE

    Meydan Mah. Atatürk Bulvarı Petrol İşhanı Kat: 8 No: 7/20 BATMANTel: 0 488 213 36 37 Faks: 0488 213 90 86

    MEHMET EKİNCİCİHAN AYILHÜSEYİN OĞUZCANAYŞEGÜL ERÇİNÖZLEM GÜMÜŞ

    MARDİN TEMSİLCİLİĞİ YÖNETİM KURULU

    İLETİŞİM BİLGİLERİ

    BAŞKANSEKRETER ÜYESAYMAN ÜYEÜYEÜYE

    Ravza Cad. Yaykent Sitesi D Blok No: 1 Yenişehir/MARDİNTel: 0482 213 26 02 Faks: 0482 213 26 02e-posta:[email protected]

    FETHULLAH DUYANTEVFİK ÜLKERABBAS BAHADURMEHMET ATA İLETMİŞMEDYA AYDIN

    TMMOB MİMARLAR ODASI DİYARBAKIR ŞUBESİŞIRNAK ODA TEMSİLCİSİ

    İLETİŞİM BİLGİLERİ

    ODA TEMSİLCİSİ

    Kale Mah. Belediye Cad. Özalp Pasajı No: 41ŞIRNAK Gsm: 0542 760 48 37

    SERHAT ÖZALP

    DENETLEME KURULU UZLAŞTIRMA KURULU

    MEHMET ÖZELLEYLA ECERVEYSEL ŞENER

    ZÜLKÜF GÜNELİNESLİHAN ÖZKAN ALTUNKALEMOKTAY YÜZKAN

    ŞUBE YÖNETİM KURULU

    BAŞKANBAŞKAN YRD.SEKRETER ÜYESAYMAN ÜYEÜYEÜYEÜYE

    NECATİ PİRİNÇÇİOĞLUELİF GÜVENYAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUMERTHAN ANIKF.DEMET AYKALZEKİ TAPANCIHAMDULLAH KAYA

  • 2

    İÇİNDEKİLER

    YayınlayanTMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi

    SahibiNecati Pirinçcioğlu

    Sorumlu Yayın MüdürüYavuz Ziya Zeytinoğlu

    Yayın KoordinatörüF.Demet Aykal

    Yayın EkibiF.Demet AykalMerthan Anık

    Yavuz Ziya ZeytinoğluAysel Yılmaz

    D.Türkan KejanlıÖnder TetikBahar Acar

    Gülbahar ÖzaydoğduAbdullah Altuntaş

    Nihat Çen

    TMMOB MİMARLAR ODASI DİYARBAKIR ŞUBESİEkinciler Cad. Kalender Plaza Kat: 6 No: 10

    Ofis / DİYARBAKIRTel : 0412 223 25 42 - 223 36 57Faks: 0412 223 25 42 - 223 36 57

    [email protected]

    Grafik Tasarım - BaskıARC Ajans 0412 229 20 94

    Kooperatifler Mah. Yeni Sk. Dilek Apt. No: 2/6Ofis / DİYARBAKIR

    Bültenimizdeki makale ve röportajlarda geçengörüş ve eleştiriler beyanı veren kişilere ve yazarlara aittir.

    Üç ayda bir yayınlanır, ücretsiz dağıtılır.1000 adet basılmıştır.

    7

    16

    44

    62

  • 3

    4- Odadan Haberler

    16- Mardin’de Alt Yapı Çalışmaları ve Tarihi Doku Fethullah DUYAN-Yüksek Mimar21- TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı

    28- Kadın, Mimarlık ve Konut Yrd. Doç. Dr. F.Demet AYKAL

    34- Kadın ve Mimarlık Prof. Dr. Neslihan TÜRKÜN DOSTOĞLU

    44- Mimar Sinan ve Diyarbakır Pınar GÜRHAN - Sanat Tarihçi

    57- Organik Mimari Mehmet Emin AKKAŞ - Mimar

    62- “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı” Değerlendirme Raporu 1 TMMOB Mimarlar Odası

    69- Mimo Genç

    57Fotoğraf Merthan ANIK

  • 4

    Odadan Haberler

    4 - 5 Şubat 2012 tarihlerinde şube X. Dönem Olağan Genel Kurulu yapıldı.

    ŞUBE X. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU

    ŞUBE YÖNETİM KURULU

    NECATİ PİRİNÇÇİOĞLUBAŞKANELİF GÜVEN BAŞKAN YRD.YAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUSEKRETER ÜYEMERTHAN ANIKSAYMAN ÜYEF.DEMET AYKALÜYEZEKİ TAPANCIÜYEHAMDULLAH KAYAÜYE

  • 5

    X. DÖNEM ŞUBE DANIŞMA KURULU TOPLANTISI3 Mart 2012 tarihinde şube toplantı salonunda X. Dönem Şube Danışma Kurulu toplantısı yapıldı.

    Yapılan toplantıda çalışma komisyonları kuruldu.

    FATMA DEMET AYKALMERTHAN ANIKAYSEL YILMAZDEVRİM TÜRKAN KEJANLINİHAT ÇENBAHAR ACAR

    ABDULLAH ALTUNTAŞÖNDER TETİKGÜLBAHAR ÖZAYDOĞDUYAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUHAMDULLAH KAYA

    BASIN YAYIN KOMİSYONU

    ABDULBARİ KARHANARİF İPEKMERYEM DOĞANNİHAT ÇENÇİĞDEM ALDAN

    MUHİTTİN ORUÇABDULĞAFUR YILMAZNECATİ PİRİNÇÇİOĞLUZEKİ TAPANCI

    SÜREKLİ MESLEKİ GELİŞİM (SMGM) KOMİSYONU

    ABDULLAH ALTUNTAŞVEYSEL ŞENERELİF GÜVENABDULĞAFUR YILMAZERCAN GÜZELAHMET FEYZULLAH ŞATIR

    FETTAH ŞEKERMEHMET CAN ÇİMENMEHMET CEBENECATİ PİRİNÇÇİOĞLUMERTHAN ANIK

    SERBEST ÇALIŞANLAR (TUS) KOMİSYONU

    MERTHAN ANIKGELAVUJ AKKOÇALİ AKYÜZMEHMET TANAMAN

    FESİH BARUTGÜLİN OĞUZYAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUHAMDULLAH KAYA

    SOSYAL ETKİNLİKLER KOMİSYONU

  • 6

    GÜLBAHAR ÖZAYDOĞDUAYSEL YILMAZDEVRİM TÜRKAN KEJANLIGÜLİN OĞUZSERDAL ASLAN

    GÜLÇİN AYDINFATMA DEMET AYKALMUHİTTİN ORUÇNECATİ PİRİNÇÇİOĞLU

    BİLİMSEL ETKİNLİKLER KOMİSYONU

    NİHAT ÇENMEHMET TANAMANGÜLÇİN AYDINBAHAR ACAR

    ADULE HASRET ÖZKORKMAZYAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUHAMDULLAH KAYA

    ÜCRETLİ ÇALIŞANLAR KOMİSYONU

    GÜLÇİN AYDINSERDAL ASLANFESİH BARUTABDULĞAFUR YILMAZNECATİ PİRİNÇÇİOĞLU

    KENT İZLEME KOMİSYONU

    AYSEL YILMAZSERDAL ASLANARİF İPEKMERTHAN ANIKYAVUZ ZİYA ZEYTİNOĞLUHAMDULLAH KAYA

    ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME (ÇED) KOMİSYONU

    ELİF GÜVENGELAVUJ AKKOÇNESLİHAN ÖZKAN ALTUNKALEMGÜLÇİN AYDINSEMRA HİLLEZ

    KADIN KOMİSYONU

    SERDAL ASLANSEYİT HAN ŞİMŞEKMAHMUT ŞANLIHAMDULLAH KAYA

    YAPI DENETİM KOMİSYONU

    GÜLİN OĞUZVEYSEL ŞENERDEVRİM TÜRKAN KEJANLIAYSEL YILMAZGÜLBAHAR ÖZAYDOĞDUBAHAR ACAR

    EMİNE EKİNCİ DAĞTEKİNMUHİTTİN ORUÇNECATİ PİRİNÇÇİOĞLUMERAL HALİFEOĞLUNESLİHAN DALKILIÇ

    TARİHİ DOKUYU İZLEME KOMİSYONU

  • 7

    11 Mart 2012 tarihinde TMMOB’li kadınlar kahvaltıda buluşup ardından 8 Mart anısına Barış Ormanı’na fidan dikti.

    8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

    MİMARLIK ÖĞRENCİLERİYLE TANIŞMA KOKTEYLİ13 Mart 2012 tarihinde Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mardin Artuklu Üniversitesi Mühendislik Mi-marlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğrencileri ve fakülte öğretim elemanlarıyla bir araya geldik.

  • 8

    TMMOB DEMOKRASİ KURULTAYI17 – 18 Mart 2012 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen TMMOB Demokrasi Kurultayı’na şubemizden katılım sağlandı.

    30 Mart 2012 tarihinde şubemize bağlı Mardin ili temsilciliğinde Mardin’de yapılan alt yapı çalışmaları ve tarihi doku üzerindeki olumsuz etkileri konulu basın açıklaması yapıldı.

    MARDİN TEMSİLCİLİĞİMİZLE BASIN AÇIKLAMASI

  • 9

    13 – 14 – 15 Nisan 2012 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen TMMOB Mimarlar Odası genel kuruluna şubemiz yönetim kurulu üyeleri ile delegeler katıldı.

    Van’da yaşanan deprem mağduru çocuklar için fotoğraf atölyesi kuruldu. Yönetim Kurulu üyemiz Merthan Anık’ın danışman olarak katıldığı “Çocukların Gözleri ile Bakmak ve Anlamak” isimli fotoğraf atöl-yesi Nisan ayı boyunca devam edecek. Atölye sonunda çıkacak ürünlerin Mayıs ayı içinde sergilenmesi düşünülüyor.

    Van’da yaşanan iki büyük deprem sonrası Van Belediyesi yurttaşlara daha hızlı ulaşımı sağlamak ama-cıyla 6 bölge oluşturmuş ve bu bölgelerde çadırlar kurmuştur. Bu çadırlar sosyal etkinliklerinde yapılacağı tarzda düzenlenmiştir. Her bölgede çocuklara ait özel çadırlar oluşturulmuştur.Çocukların sosyal çalışmalarla desteklenmesi yaşanan travmaların aşılması için önem kazanmaktadır. Proje kapsamında ilk etapta 4 bölgede 10 kişilik fotoğraf atölyesi açılacaktır. Atölyelerde 9-16 yaş ara-sı çocuklar ile çalışmalar yürütülecektir. Bu çalışmada toplam 40 çocuk ile çalışma yapılacaktır. Proje, çocuklar için hazırlanmış atölye programı çerçevesinde teknik eğitim, çekim planları ve çekimler olmak üzere 3 aşamalı yürütülecektir. Yapılacak atölye çalışmalarında elde edilen fotoğraflar destek veren kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak sergilenecektir.

    TMMOB MİMARLAR ODASI GENEL KURULU

    MİMARLIK ÖĞRENCİLERİYLE VAN’DA FOTOĞRAF ATÖLYESİ

  • 10

    19 - 20 Nisan 2012 de Uluslararası Diyarbakır Surları Sempozyumu ve Çalıştayı yapıldı. Sempozyumda surların tarihi önemi, koruma ve işlevlendirme önerileri tartışıldı. Sempozyum sonunda yapılan çalıştaya şubemiz adına Yrd. Doç. Dr. F.Demet Aykal katıldı. Prof. Dr. Metin SÖZEN başkanlığında gerçekleşen çalıştaydaki aşağıda sonuçlar elde edildi.

    * Tarihi okumak için Süryani kaynaklarına bakılmalı.* İçkale’deki Amida höyüğü kazılmalı.* Evli beden derhal onarılmalı.* Kitabeler onarılmalı, kalker sorunlu imitasyon olabilir mi ? tartışılmalı.* Uzay fotoğraflama yöntemiyle dikkate alınmayan bölgelerde çalışma yapılabilir mi? tartışılmalı.* Sunumlarda konu edilen Yeşil ve kırmızı iki kent konusu detaylanmalı. * Deneme kazıları yapılmalı.* İçkale onursal bir alan olmalı.* Dicle ve Surlar vurgulanmalı değerlendirilmeli.* Tüm burçların envanteri çıkarılabilir. Teknik bilgiyle, fotoğraf arşiviyle birlikte mimari farklılıklar değerlendirilmeli. Böylece rehber oluşturulabilir. Bunun için yöntem çıkarılmalı ve uygulanmalı. Buna bağlı işlevlendirme durumu değerlendirilmelidir. * Kitabelerin açılımlarını yapılmalı.

    ULUSLARARASI DİYARBAKIR SURLARI SEMPOZYUMU ve ÇALIŞTAYI

  • 11

    * Topoğrafya bu anlamda oldukça önemli. Jeolojik yapı kronolojisi çıkarılmalı.* Projeler yapılırken yeterli ön araştırma yapılmalı ve bir laboratuar açılmalı.* Taş ustalarının yetiştirilmesi gerekli.* Surların etrafındaki sosyal yapı araştırılmalı.* Keçi burcundan Saray Kapı’ya kadar olan bölüm belediye tarafından çalışılıyor. Devamı gelmeli.* Dicle vadisi projesi tekrar ele alınmalı.* Kapılar fiziksel konumundaki şaşırtma önemli.* Su kemerleri ile dış surlar arasındaki ilişki incelenmeli. Su kente nasıl giriyor? Surlar su kemerlerine engel mi? Su kantaraları araştırılmalı.* Kültür politikaları Anadolu’ya uyarlı olmalı.* Kültür politikaları yerelle ve hakla kurgulanmalı.* Burçlar uydu müze olarak kullanılabilir. Sosyal merkezlere dönüşebilir.* Dil ve düşünce anlamlı yöntemlerle birleştirilmeli.* Restorasyon çalışmaları özgün olmalı.* Doğal risklere karşı önlem alınmalı.* Evli beden burcu öncelikle ele alınmalı.* Tampon bölge konusuna değinildi. Yeşil karakterin korunması gerekli.* Yapılan tüm projelerde koordinasyon sorunu çözümlenmeli.* Icomos etki değerlendirmesi ele alınmalı.* Sorunlar, stratejiler ve eylemler yönetim organizasyonunu tanımlar.* Üstün evrensel değerler ortaya çıkarılmalı.* Özgünlüğü ortaya çıkarılmalı.

  • 12

    1 MAYIS’ta ALANLARDAYDIK.

    TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu olarak Emek Mücadele Dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta İstasyon Meydanındaydık...

    İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİNİ DÜZENLEYEN KURUMLAR ARASINDAYDIK

    T.M.M.O.B İl Koordinasyon Kurulu-nunda düzenleyici kurumlar arasın-da yer aldığı İşçi Filmleri Festivali 1-7 Mayıs tarihlerinde yapıldı.Çocuklar devletin cezaevlerinde şid-detin bin türlüsüne maruz kalırken; Kürt halkı tutuklamalarla, zorla tes-lim alınmaya çalışılırken;İşçi Filmleri Festivali yaşananlara sessiz kalmayacağını ilan ediyor. Festival bu yılki temasını da iktidar tarafından hak ve özgürlüklere yö-nelik saldırılar karşısında “özgürlük” olarak belirledi.ÖZGÜRLÜK EMEK İSTER...

  • 13

    Mimar Sinan Büyük Ödülü

    ERKUT ŞAHİNBAŞ

    Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü

    RUŞEN KELEŞ

    Anma Programı

    HALUK BAYSAL - MELİH BİRSEL

    Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü

    BEHİÇ AK

    XIII. Ulusal Mimarlık Sergisi 3-9 Aralık 2012 tarihlerinde Diyarbakır’da sergilenecek.

    Mimarlar Odası’nın her iki yılda bir düzenlediği Ulu-sal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin bu yıl XIII. dö-nemi gerçekleştirildi. Ödül programında en yüksek katılımın gerçekleştiği 2012 döneminin Seçici Kuru-lu 241 eserin / 342 pano ile katılımını değerlendirdi. Ziya Tanalı başkanlığında, Ercan Ağırbaş, Zeynep Ahunbay, Alişan Çırakoğlu ve C. Abdi Güzer’den

    oluşan Seçici Kurul, “Mimar Sinan Büyük Ödülü”, “Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülleri” ve “Anma Programı” için ödüle değer görülen isimler ile Yapı ve Proje dallarındaki ödül adaylarını belirledi ve ka-muoyuna önceden duyurdu. Ödüller ise, 13 Nisan akşamı, Ankara’da ODTÜ KKM’de yapılan törende açıklandı ve sahiplerini buldu.

    Tekfen Kâğıthane Ofisleri, Kağıthane-İstanbulEmre AROLAT, Gonca PAŞOLAR, Kerem PİKER

    OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Nilüfer-BursaMetin KILIÇ, Dürrin SÜER

    Vehbi Koç Vakfı Ford Otosan Kültür ve Yaşam Merkezi, Gölcük-KocaeliTülin HADİ, Cem İLHAN

    YAPI DALI ÖDÜLLERİ

  • 14

    YAPI DALI KORUMA YAŞATMA ÖDÜLLERİ

    PROJE DALI ÖDÜLLERİ

    T.C. Merkez Bankası Bursa Şubesi, Hizmet Binası, BursaE.Didem DURAKBAŞA, ÖMER SELÇUK Baz

    İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi,Terkos Pompa İstasyonu, Çatalca-İstanbulGülsün TANYELİ, Saltuk AKATAY, Arzu ERDEM, Urbin PAKER KAHVECİOĞLU, Hüseyin L. KAHVECİOĞ-LU, Cem ALTUN

    VKF Özel Koç İlköğretim Okulu Kampüsü Kapalı Yüzme Havuzu, Tuzla-İstanbulArman AKDOĞAN

    Kızılağaç Evleri, Bodrum-MuğlaArman AKDOĞAN

  • 15

    2012 Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri:

    13-28 Nisan 2012, ODTÜ Mimarlık Fakültesi, ANKARA

    14 Mayıs-9 Haziran 2012, MO İstanbul BK Şubesi Sergi Salonu, Karaköy, İSTANBUL

    3-10 Eylül 2012, BODRUM

    17-23 Eylül 2012, KAYSERİ

    1-7 Ekim 2012, İZMİR

    15-22 Ekim 2012, GAZİANTEP

    5-11 Kasım 2012, BALIKESİR

    19-25 Kasım 2012, ADANA

    3-9 Aralık 2012, DİYARBAKIR

    1988-2010 / I-XII Ulusal Mimarlık Ödülleri Retrospektifi

    18 Mayıs - 10 Haziran 2012, Köln, ALMANYA

    XIII. ULUSAL MİMARLIK SERGİ PROGRAMI

    02 Şubat 2012’de Şube Başkanı Necati PİRİNÇCİOĞLU’nun yapmış olduğu açıklama

  • 16

  • 17

    Mardin’de Alt Yapı Çalışmaları ve Tarihi Doku

  • 18

    Yerel yönetimler ve merkezi yönetimler tarafın-dan özellikle Mardin gibi tarihi kent merkezlerine ve yasa dışı yapılaşmış konut bölgelerine yönelik baş-latılan kentsel müdahaleler hızla devam etmektedir. Planlama disiplininin temel ilkeleri göz ardı edilerek yapılan yasalar üzerinden gerçekleştirilen bu mü-dahalelerin, uzun vadede telafisi zor sosyal, mimari ve mekânsal sorunlar yaratacağı biz Mimarların en büyük endişesidir. Üniversitelerin, sivil toplum ku-ruluşlarının ve meslek odalarının eleştirilerini dikkate almadan, hazırlama ve onay süreçlerinde tek yetkili oldukları projeleri acil olarak hayata geçirmektedirler. Paylaşımcı olmayan, katılımı ve toplumsal uzlaşmayı bir kenara iten yerel yönetimler, merkezi idarenin de desteğini alarak kentsel dönüşüm ve yenileme pro-jelerine imza atmakta, bunu yaparken de yaşayanları dışlamakta, fikirlerini önemsememekte ve onların rıza-larını aramamaktadır.

    Bir süredir Mardin kentsel sit alanında iş makineleri kullanılarak sürdürülmekte olan alt yapı çalış-malarını Mardinli bir Mimar olarak kaygıyla takip etmekteyim. Anıtlar yüksek kurulunun almış olduğu 20-12-2011 tarih ve 47.00.425-805 sayılı kararına göre, anıtsal ve tes-cilli yapıların yoğun olduğu 1. Grup yapıların sokaklarında ve çevresin-de iş makinesi kullanımının yasak-landığı kararının, üst kurul tarafın-dan 07-02-2012 tarih ve 36803 sayılı kararı ile uygun ağırlıkta iş makineleri kullanılarak devam edil-mesi yönünde tekrar karara bağ-

    lanması, başta biz Mardinliler olmak üzere tüm Mardin dostlarını hayrete düşürdü. Mardin’in UNESCO süre-cine katkı sağlayacağı vurgulanarak alınan bu karar, tam tersine Mardin kentsel sitinin,tarihsel geçmişini yok edecek ve telafisi mümkün olmayan gelişmelere yol açarak Mardin’in UNESCO Dünya Mirası listesine girişini zora sokacaktır.

    Mardin kentsel sit alanında; 1.cadde dahil ol-mak üzere, şehrin doğu ve batı kanatlarını birbirine bağlayan organik ara sokakların; %60’nın altında, bir yapının, ahır katının tonozlu bir birimi yer alır. Önceki çalışmalardan gördük ki alt yapı çalışmalarını üstlenen firma, bu sokaklara ve altlarına dikkat etmeksizin 5 tonluk kırıcı makinelerle kazarken tonozları kırıp evleri tahrip etmektedir.

    Bilindiği gibi Mardin kentsel sitin altı yekpare

    Mardin’de Alt Yapı Çalışmaları ve Tarihi Doku Fethullah DUYANYüksek MimarMimarlar Odası Mardin Temsilcisi

  • 19

    kayalardan oluşmaktadır. Evlerin ve anıtsal yapıların temelleri de bu kayaların üzerinden yükselmektedir. İş makinelerinin kırıcı kullanarak yaratmış oldukları titreşimler bu yekpare kayaların üzerindeki bütün ya-pıları deprem misali sarsarak strüktürel sorunlara yol açmaktadır.

    Örnek vermek gerekirse; Ulu Cami hamamının altındaki sokakta makine çalıştığı zaman bütün Ulu Cami konut adası, Ulu Camii hamamı ve çarşı bölge-si titremektedir. Bu kırma işlemi o yapının yüzyıllardır ayakta duran yığma yapısının ömrünü azaltarak sür-dürülebilir yapısını tehlikeye atmaktadır. Anıtlar yüksek kurulunda bu tespit ve raporlar mevcuttur.

    Tarihi Mardin kentinin bu organik sokaklarının

    üstü ile alttaki tonozun kotu 1-4 m arası değişkenlik gösterir. Kotlar dikkate alınmadan, ön tespit yapılma-dan her yer sanki yeni bir yerleşim alanında alt yapı yapar gibi kaygısızca, umursamaz bir tavır ile kazıl-maktadır.

    Yapılan bu çalışmalarla tescilli ve anıtsal yapı ni-teliği taşıyan bu sokakların, merdiven basamaklarının, özgün yapısı bozulmuş ve bütün sokak dokusu ram-palı hale dönüşmüş durumdadır. Bildiğiniz gibi kent-sel sitin en büyük problemi, nem ve kontrolsüz akan sulardan kaynaklı, taş bozulmaları, erimeleri, kireç ve tuz kusmalarından kaynaklı taşların yüzey kaybetme-sidir. Rampalı sokaklardan dolayı yapıların sokak ka-pısı eşiklerinin sokak kotunun altında kalması sonucu

  • 20

    sokaktaki bütün yağmur, kar ve alt yapıdan kaynaklı kontrolsüz sularının avlulara ve yaşama birimlerine akıyor olması, tarihi Mardin evlerini büyük ölçüde ris-ke atmaktadır.

    Yüzyıllardır, Mardin kentsel sit alanının mevcut bir alt yapısı vardı. Bu altyapı; 1.5-2 m derinlikte, 70-80 cm genişliğinde olup, taşıyıcısı tonoz olan taştan ve oyulan kayadan oluşur. Ayrıca Mardin’in çeşme-lerine su taşıyan arc-tüneller vardır. Altyapı çalışması tamamlanan bütün sokaklarda eski alt yapı kanalları kaldırılarak ve iş makineleriyle daha derinleştirilerek yeni plastik borular döşenmektedir. Bitmiş olan bu sokaklardaki yapıların çoğuna sokaktan ve kapı eşik-lerinden su sızmaktadır. Bu sokaklardan geçen çeş-melere kaynak suyu taşıyan tünellere kirli su (kanali-zasyon) bulaşma ihtimalleri artmakta ve geriye dönüş mümkün olmamaktadır.

    Bu çalışmalar yapılırken yüzyıllardır sertleşmiş ve preslenmiş bu sokak yüzeyleri altyapı çalışmaları yü-zünden kazıdan çıkan mevcut dolgu ile doldurularak hem kot yükselmesi hem de yumuşak sokak zemi-ni yaratmaktadır. Akan yağmur suları bu sokaklarda çökmeler yaratmakta, zemindeki toprağı alt yola doğ-ru akıtmaktadır. Bu durum binaların sokak duvarlarını

    açığa çıkararak yapılara su sızmasına, dolayısıyla du-varın altındaki toprağı boşaltarak duvarın yıkılmasına neden olmaktadır.

    Organik Mardin sokaklarının birinci derece arke-olojik sit alanı olduğu gerçeğini unutmadan; yapılan alt yapı çalışmalarının hızlı bir şekilde değil, bölgenin 1. derece arkeolojik sit alanı olduğu göz önünde bu-lundurularak arkeologlar ve mimarlardan oluşan bi-limsel bir kurul eşliğinde, insan gücü ile zaman sınırı olmaksızın yapılması gerekmektedir.

    Mahalle bazında yapılacak rölöve tespit projesi ile sokaklar ayrı ayrı ele alınarak bütün merdivenlerin, hem rıhtlarının hem de sahanlıklarının giriş kapı eşikle-ride dahil olmak üzere kotları tespit edilerek yapılmalı-dır. Çalışma sonrasında rölöve projesine uygun olarak özgün malzeme ve teknikte merdiven basamakları ve giriş kapısı eşikleri, sokakları kullanan insanlar, yük ve binek hayvanlarına uygun olarak dengelenmelidir.Kazı çalışmaları bu şekilde devam ederse,şehrin ta-rihsel gelişimini oluşturan bu organik ve doğal plana sahip sokakların, Mardin kentsel sitinin ulaşımındaki kültürel değeri yok edilmiş olacak, bu da ileride telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açacaktır.

    Fotoğraflar Fethullah DUYAN

  • 21

    TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar,

    Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı

  • 22

    Ankara Kocatepe Kültür Merkezi`nde 25 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirilen kurultayda yerel ku-rultaylardan gelen 157 Birleştirilmiş Karar Önergesi görüşüldü. Önergelerden 40’ı TMMOB 1. Ücretli Mü-hendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayın-da görüşülüp karara bağlandığından sözkonusu 40 önerge görüşülmedi. Diğer 117 önerge de kolaylaş-tırıcı kurul tarafından benzer olan önergeler birleştiri-lerek Çalışma Hakkı ve Ücret, Asgari Ücret, Kıdem Tazminatı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Güvenli Çalışma Sendikalaşma ve Örgütlenme, Eğitimin Çalışma Ya-şamına ve İşsizliğe Etkileri, Yabancı MMŞP Çalışma İzinleri başlıkları altında toplanarak 38 önerge haline getirildi. Önergeler tek tek görüşülüp leyhte ve aleyh-te görüşler bildirildikten sonra oylamaya sunuldu ve kabul edildi. 21 önerge de herhangi bir başlık altında

    toplanmadan görüşülerek konuyla ilgisiz olarak görü-lenler iptal edildi. Kabul edilen 38 önerge ve sonuç bildirgesi aşağıda yer almaktadır.

    Karar No 1: Kurultay isminin “TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı” ola-rak kayda geçmesini, Sonuç Bildirgesi ve karar metni de dahil olmak üzere, her türlü yazılı belge ve yazışmada 2. Kurultay olarak anılması kararlaştırılmıştır.

    Çalışma hakkı ve ücretKarar No 2: TMMOB, Çocukların işgücü olarak üretim süreci içerisinde yer almamaları için, emekçilerin

    ekonomik, demokratik ve siyasi örgütleriyle birlikte mücadele eder.Karar No 3: Gelir dağılımdaki adaletsizliği artırıcı uygulamalara son verilmeli, adil bir paylaşımı sağlayıcı

    önlemler alınmalıdır.Asgari ÜcretKarar No 4: TMMOB, asgari ücretin vergi dışı bırakılması ve insanca bir yaşam düzeyine çıkarılması için

    mücadele eder. Bölgesel asgari ücret uygulamasına geçişe karşı mücadele eder.Karar No 5: TMMOB, emekçilerin mücadelelerinin ve sosyal devlet anlayışının bir ürünü olan sosyal güven-

    lik kurumlarının korunması, bu kurumlara katılımın yaygınlaştırılması, verilen hizmetlerin kalitesinin ve kapsamının artırılması için

    Karar No 6: TMMOB, sosyal güvenlik sisteminin, tüm sosyal tarafların katılımıyla, çoğunluğun çalışan ke-simlerde olduğu bir yönetim yapısına kavuşturulması, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, işleyişinin demokratikleş-tirilmesi, bütün ücretli çalışanları kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması ve kayıt dışı çalıştırmanın engellenmesi için mücadele eder.

    TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı

    TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı Kararları

  • 23

    Kıdem TazminatıKarar No 7: TMMOB, kıdem tazminatının kaldırılarak fona devredilmesi saldırısına karşı emek ve demokrasi

    güçleri ile birlikte mücadele eder. Kıdem tazminatının kaldırılmasının genelde tüm emekçi kesimlere, özelde mü-hendis, mimar ve şehir plancılarına olan etkileri anlatan etkinlikler birimleri ile birlikte gerçekleştirir.

    Karar No 8: Güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması ve tek geçerli çalışma biçimine dönüşmesi ile birlikte kıdem tazminatındaki çalışma süresi sınırı çalışanların kıdem tazminatından yararlanmasını engellemektedir. Kı-dem tazminatından yararlanma konusundaki süre sınırının ortadan kaldırılması için emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadele eder. İşçi alacaklarının (ücret, kıdem tazminatı veya ihbar tazminatı vb.) öncelikli olarak ödenmesi, şayet işveren tarafından ödenemiyorsa, tüm bu işçi alacaklarının devlet tarafından üstlenilmesi ko-nusunda emek ve demokrasi güçleri ile birlikte çalışmalar yürütür.

    İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiKarar No 9: TMMOB, «İş Güvenliği Mühendisliği» kavramının, meslek disiplinlerinin özgün koşulları dikkate

    alınarak yeni bir yönetmelikle yeniden tanımlanması; TMMOB‘ye bağlı ilgili Odaların etkin bir denetim işlevi üst-lenmesi için mücadele eder.

    Karar No 10: TMMOB, iş güvenliği mühendisi, işyeri hekimi, işyeri sağlık memuru ve hemşirelerin mesleki bağımsızlıklarının sağlanması için mücadele eder.

    Karar No 11:   TMMOB, işçi sağlığı, iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması ve işe ulaşmaya başladığı yerden (kullanılan her türlü ulaşım yolları ve araçlarının dahil edilerek) başlayarak genişletil-mesi, çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak, işçi sağlığı ve iş güvenliği platformlarının ilgili emek ve demokrasi güçlerinin katılımıyla il düzeyinde oluşturulması, için mücadele eder.

    Güvenceli ÇalışmaKarar No 12: Güvencesizliğe karşı mücadelenin mühendis, mimar, şehir plancıları kitlesi açısından bilince

    çıkartılması için panel vb. etkinlikler, imza kampanyaları, eylemler gibi yöntemler ile TMMOB ülke çapında tüm birimleri ile “Güvencesiz çalışmaya karşı” mücadele eder.

    Karar No 13: TMMOB çalışmanın sadece bir zorunluluk ya da özgürlük meselesi değil aynı zamanda bir hak olduğunu kabul eder. Çalışma hakkı temel bir insan hakkıdır. Ancak bu hakkın kullanımı örgütlü ve bilinçli irade ile mümkündür. TMMOB bu hakkın kullanımı için diğer emek örgütleri ile birlikte bütünlüklü bir mücadele yürütmelidir. Çalışma özgürlüğü kavramına anlam ve değer kazandıran da çalışma hakkıdır. Öte yandan çalışma hakkı birçok sosyo-ekonomik hakkın bağlandığı çok temel bir hak konumundadır. TMMOB, çalışma hakkını kabul eden anlayış içinde işgücünün eğitimi, iş bulma, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işsizlik sigortası gibi birçok uygulamayı hayata geçirilmesi için emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadele eder.

    Karar No 14:   4857 Sayılı Yasanın 30. maddesinin[1], engelli mühendis, mimar ve şehir plancılarının yarar-lanacağı bir biçimde yeniden düzenlenmesi için emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadele eder.

    Karar No 15:   İşveren ve işveren ortağı TMMOB üyelerinin, işyerlerinde yasadışı ve kuralsız olarak mühendis, mimar ve şehir plancılarını çalıştırmaları halinde, TMMOB emekten yana taraf olur ve disiplin yönetmeliğini işletir.

    İşsizlikKarar No 16:    İşsizliğin kişisel özelliklerden bağımsız kapitalizmin yapısal özelliklerinden biri olduğundan

    hareketle, işsizlerin sağlık, enerji, ulaşım, su vb. temel yaşamsal hizmetlerden işsizliği süresince ücretsiz yarar-lanılması, çalışmayanlardan yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması için yapmış oldukları harcamalardan katma değer vergisi alınmaması için mevcut hukuksal haklarının hayata geçirilmesi için mücadele eder.

    Karar No 17: İşsizlik Sigortası Fonunun, yalnızca işsizlik sorununun muhatabı emekçiler için kullanılması, hükümet ve sermayenin amaç dışı kullanım yollarının kapatılması için mücadele eder.

    Sendikalaşma ve ÖrgütlenmeKarar No 18: Bir taraftan sınıfın birliğini zorlaştıran tüm farklılaşmalara karşı mücadele ederken, işçi sınıfının

    bir parçası olan mühendis, mimar ve şehir plancılarının işçilerle birlikte örgütlenmesi için girişimlerde bulunur. TMMOB, ücretli çalışan üyelerinin sendikalaşabilmesi için çalışmalar yürütür. Bunu sağlamak için sendikalar ve

  • 24

    odalar arasında çalışma grupları veya kurullar oluşturarak sendikalaşmaya destek verir. Emeği ile geçinen mü-hendis, mimar, şehir plancısını emek hareketinin “mühendis, mimar, şehir plancısı kimliği” ile bir bileşeni olarak görür ve “işyeri sendikacılığı”, “meslek sendikacılığı” gibi yaklaşımları reddeder, işçi sınıfının sendikal birliği ve işkolu sendikacılığı ekseninde çalışanların ortak örgütlülüğünü savunur ve üyelerini bu kapsamda ilgili sendika-lara üye olmaya teşvik eder. Üyelerimizin sorunlarının bir kısmının ilgili iş kolundaki sendikal örgütlülükle bağıntılı olduğunun bilince çıkarılmasına ve sendikalaşma bilinci oluşturulmasına katkıda bulunur. TMMOB, sendikalaş-maya ve örgütlenmeye karşı engel çıkartan üyeleri hakkında a disiplin yönetmeliğini işletir.

    Karar No 19: TMMOB, grevli toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkının bütün işkollarındaki çalışanlara tanın-ması; kamuda ve özel sektörde hak grevi, dayanışma grevi ve genel grevin yasal güvenceye alınması, lokavtın yasaklanması ve sendikalaşmanın özendirilmesi, meslek ve işyeri sendikacılığının reddedilmesi, işkolu sendi-kacılığının esas alınması için mücadele eder. Bilindiği gibi grev 12 Eylül Anayasası ile toplu sözleşme sürecine bağlanmış durumda, bu yetmezmiş gibi bir dizi yasal ve bürokratik engellerle de emekçilerin grev hakkı elle-rinden alınmaya çalışılmaktadır. Grev hakkının önündeki tüm engellerin kaldırılması için emek ve meslek örgüt-leri ile birlikte mücadele eder. Sendikaların yetki konusu sendikasızlaştırmak ve emeğin sömürüsünü daha da arttırmak olarak kullanılmaktadır. Sendikaların yetki konusu hem siyasi iktidarın müdahalesine açık durumda, hem de uzun ve neredeyse yıllarca sürebilen bir süreç olarak yer almaktadır. Sürecin hızlanmasını ve iktidarın müdahalesinin engellenmesi için yeni düzenlemelerin yapılması konusunda emek ve meslek örgütleri ile birlikte mücadele eder.

    Karar No 20: TMMOB, iş güvencesinin tüm ücretli çalışanları kapsayacak tarzda genişletilmesi ve tüm çalışanların sigortalı yapılması, iş güvencesinin işverenlerin her türlü keyfi ve haksız işten çıkarması karşısında kesin işe iadeyi içermesi, işverenlerin dava süresince işsiz kalınan bütün süre için tüm mal varlığıyla sorumlu olması; bu ödemenin devlet tarafından uygulanması, işverenden tahsilinin devlet tarafından yapılması ve uzun olan mahkeme sürelerinin kısaltılması için yasal düzenleme yapılması için mücadele eder.

    Karar No 21: TMMOB mühendislerin sendikalaşmasına dair dünyadan ve ülkemizden tüm deneyimleri araştıracak bir birim kurarak deneyim örneklerini üyelerine aktaracak etkinlikler düzenleyerek mühendislerin sendikalaşması konusunda bir tartışma ortamı geliştirir. Bu doğrultuda, sendikalarda mühendislerle işçilerin diğer kesimlerinin ortaklaşmasının koşullarının yaratılmasına, ortak bir zemin örülmesine olanak taşıyacak çalış-taylarla bir sempozyumun sendikalarla birlikte düzenlenmesi sağlanır.

    Karar No 22: Toplu iş sözleşmelerinde yer alan kapsam dışılığa karşı emek örgütleri ile birlikte ortak tavır geliştirir.

    Karar No 23: Meslek alanlarına giren konularda tüm emek örgütleriyle bir araya gelerek iş güvencesi vb. konuların çok yönlü olarak birlikte ele alınacağı etkinlikler düzenler.

    Karar No 24: TMMOB‘ye bağlı odalar işsiz kalan üyelerinden işsiz kaldıkları dönem boyunca aidat almama-ları için gerekli düzenlemeleri yapar.

    Karar No 25: TMMOB, üyelerinin çalıştıkları meslek alanlarında üye oldukları sendikaların yapacakları toplu iş sözleşmeleri ve/veya bireysel olarak yapacakları tip sözleşmelerde kullanılmak üzere mühendislik iş tanımlarını ve bunlara ilişkin ücretler konusunda çalışma yapmalıdır.

    Eğitimin Çalışma Yaşamına ve İşsizliğe etkileriKarar No 26: TMMOB ve bağlı Odalarının, üniversitelerde mühendislik, mimarlık ve şehir planlama ile ilgili

    yükseköğrenimin kamu ve toplumsal yararlar gözetilerek planlanmasında, fakülte ve bölümlerinin açılması, eği-tim programlarının oluşturulması, kontenjanlarının belirlenmesi süreçlerinde yer alması, bu süreçte TMMOB‘nin öneri ve onayının alınması için mücadele eder.

    Karar No 27:   TMMOB, üniversite çevrelerinde üniversite olanakları kullanılarak oluşturulan teknoloji bölge-lerinde öğrencilerin ucuz işgücü olarak kullanılmasına son verilmesi için mücadele eder. Üniversitelerde döner sermaye kapsamında piyasadan alınan işlerde ve tüm piyasalaştırılmaya çalışılan uygulamalardaki sömürüye karşı çıkar, üniversitelerin piyasalaştırılmasına karşı mücadele eder.

    Karar No 28: Teknoloji fakülteleri kapatılmalıdır.

  • 25

    Karar No 29:  TMMOB, üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde staj sömürüsüne son verilmesi için mü-cadele eder.

    Karar No 30: Yeni mezun mühendis, mimar ve şehir plancısı öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunun mesleki yetki ve hakları işverenler tarafından istismar edilmektedir. TMMOB ve odalar öğrenci üye komisyonlarıyla bir-likte, öğrencilerin çalışma yaşamında karşılaşacakları sorunlar, mesleki hak ve yetkilerine ilişkin bilinçlendirilmeli, eğitilmeli ve bu doğrultuda etkinlikler düzenlenmelidir.

    Karar No 31: Mühendislik eğitiminin niteliksizleştirilmesi ve piyasalaştırılmasının bir boyutu olan mühendislik eğitiminde uzaktan öğrenim uygulamalarına karşı mücadele etmeli ve hukuki süreci başlatmalıdır.

    Yabancı MMŞP çalışma İzinleriKarar No 32:   TMMOB, 4817 Sayılı Yasa‘da yabancıların çalışma izni hakkındaki kanunun değiştirilerek,

    yabancı uyruklu mühendis, mimar ve şehir plancılarının serbestçe çalıştırılmasının mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma koşullarını ağırlaştırmak ve genel ücret düzeylerini düşürmek için kullanıldığının tespiti ile 4817 Sayılı Yasanın bu özelliklerinden arındırılması için ilgili ülkelerdeki eşdeğer emek örgütleriyle birlikte müca-dele yürütür.

    Karar No 33:    TMMOB, yabancı mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin serbest dolaşımına karşı gerekli rekabet koşullarının ülkemizde bulunmaması; teknik-hukuki ve mesleki mevzuatların yetersizliği itibarıyla toplu-mun korunması, mesleğin ve meslek mensubunun geliştirilmesi, meslek örgütlerinin denetim yetkisinin artırıl-ması için mücadele eder.

    DiğerKarar No 34:   TMMOB, dünya denizlerinde seyreden gemilerin üzerinde bilfiil çalışan denizci mühendislerin

    yıpranma hakkını ortadan kaldıran mevcut yasaların, bu hakkın yeniden sağlanacak şekilde iptali ya da düzen-lenmesi konusunda mücadele eder.

    Karar No 35: TMMOB, denizci mühendislerin çalışma alanlarını sınırlayan, 4 yıllık teknik fakülte çıkışlı denizci mühendislerin çalışma alanlarına giren ve ağır sorumluluk gerektiren görevlerin 2 yıllık denizcilik meslek yükse-kokulu mezunları tarafından ve kurs düzeyindeki özel eğitim kurumlarınca verilebilen gemi adamı sertifikaları ya da ehliyetleriyle de yapılabileceğini belirten her türlü yasa ve yönetmeliklerin iptali ya da lehte yeniden düzenlen-mesi konusunda mücadele eder.

    Karar No 36: TMMOB bundan önce gerçekleştirilen ve olağanüstü kararlar kongresinde karar altına alınan kurultay kararları ile gerçekleştireceğimiz kurultay kararlarının hayata geçirilmesi konusunda birimlerini denetler, uygulanmasını sağlar. Birimlerimizde oluşturulan ücretli mühendis, mimar ve şehir plancıları komisyonları dö-nem içerisinde belirli konuların derinlemesine incelemesiyle anlam kazanacak olan konu başlıkları ve karşılaşılan sorunların çözümü için kurultayın düzenlenmesi daha anlamlı olacaktır. Bu nedenle iki yılda bir yapılması iste-nen TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı birimlerin ihtiyaç duyması halinde yapılması sağlanır.

    Karar No 37: TMMOB kamu ve özel sektördeki istihdamın arttırılması, üyelerinin mesleki eksikliklerinin giderilmesi ve işsiz mühendislere ücretsiz olarak verilmesi için meslek içi eğitim ve seminerlerin tüm illerde yay-gınlaştırılmasını konusunda çalışma yapar.

    Karar No 38:   TMMOB bünyesinde Oda gelirlerinden TMMOB Genel Kurulunun belirlediği oranda yapılan kesinti ile Dayanışma Fonu oluşturulmalıdır. Fona, üyelerden de gönüllülük esasına göre katkı sağlanmalıdır. Fon esas olarak çevreye, halka ve işçi sınıfına karşı sorumluluğunu yerine getirdiği için baskıya uğrayan, işten atılan ve oda örgütlenmesi ve sendikalaşma mücadelesinde baskıya uğrayan meslektaşlarla dayanışmaya yönelmelidir.

  • 26

    TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları veİşsizlik Kurultayı Sonuç Bildirisi

    Ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar ve işsizlik olgusu, ekonomik sosyal politikaların meslek alanla-rımıza yansımaları ve özlük hakları üzerine tartışmak, çözüm üretmek ve TMMOB örgütlülüğünü yaygın-laştırmak amacıyla düzenlenen TMMOB 2. Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurulta-yı 25 Şubat 2012 tarihinde Ankara Kocatepe Kültür Merkezi‘nde toplanmıştır.

    12 yerel kurultayın ardından toplanan kurultayda benimsenen önergeler ve bu önergeler üzerine yapı-lan görüşmelerden hareketle, aşağıdaki belirleme ve tespitler, TMMOB birimleri ve kamuoyunun dikkatine sunulmaktadır.

    Ülkemizde neo-liberal dönüşümü başlatan 24 Ocak 1980 ekonomi kararları sonrasında uygulanan serbestleştirme politikaları, AKP İktidarıyla doruğa ulaşmıştır. 2003‘ten itibaren çalışma yaşamında ya-pılan yasa/mevzuat değişiklikleri, 12 Eylül‘ün ekono-mik, sosyal politikaları doğrultusunda emperyalizme bağımlılık ve “yapısal uyum programları” uyarınca gündeme gelmiştir.  Çalışma yaşamı, neo-liberal poli-tikalar uyarınca yapılan değişiklikler ile “esnekleştirme, serbestleştirme” anlayışına göre şekillendirilmiş, sö-mürünün derinleştirilmesi sağlanmıştır. Bu politikalar; özelleştirmeler yoluyla kamunun tasfiyesine, taşeron-laşmaya, örgütsüzleşmeye, tüm emekçi kesimlerin hak ve gelir kaybına yol açmıştır.

    Milyonlarca çalışan, örgütlenme hakkından mah-rum, ekonomik ve sosyal bunalım içindedir. Çalışan-ların başta iş güvencesi olmak üzere, kıdem tazminat-ları, fazla mesai ücretleri ile sendikal hak ve yetkileri budanmaktadır.

    Kanun Hükmünde Kararnameler, “torba yasalar” ve diğer yasalarda yapılan kritik değişikliklerin tümü çalışan mühendis, mimar,   şehir plancıları ve tüm emekçiler ile işgücü piyasasının yedek deposu olarak tutulan tüm işsizlerin aleyhinedir.

    Çalışma yaşamının büyük kısmı işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin dışında tutulmuş, iş kazaları/ci-nayetleri ve meslek hastalıkları ciddi bir toplumsal so-run haline gelmiştir. Emekçiler ve ailelerinin sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel haklara erişimi bu hizmetler

    ticarileştirilerek engellenmektedir. Özellikle AKP dö-neminde yapılan müdahalelerle sosyal güvenlik bir kamusal yükümlülük olmaktan çıkarılmış, sağlık hiz-metleri özelleştirilerek bir piyasa faaliyeti halini almıştır.

    “Ulusal İstihdam Stratejisi”nde ve İş İlişkileri Ka-nun Tasarısı‘nda benimsenen yaklaşımlar uyarınca da esnek, güvencesiz çalışma biçimleri çeşitli yasalara parça parça sızdırılarak daha fazla yaygınlaştırılacak, geçici-kiralık işçilik uygulamasına geçilecek, özel is-tihdam büroları yaygınlaştırılacak, kıdem tazminatları budanacak, “bölgesel asgari ücret” uygulamasıyla asgari ücret düşürülecek, başta genç işçiler olmak üzere tüm işçi ve emekçiler güvencesiz ucuz emek sömürüsüne tabi tutulacaktır.

    İşçi sağlığı ve güvenliği alanı, bilimsel-mesleki de-ğerler, mühendislik-hekimlik uygulamaları, iktidarın esnekleşme ve ticarileştirme çabalarının önünde bir engel olarak görülmektedir. 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Yasası‘nda iş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği uygulaması açıkça belirtilmesine ve bu yöndeki yargı kararlarına karşın ardı ardına çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle işyerlerinde sağlık ve güven-lik faaliyetleri ticarileştirilmektedir. Yargıya taşınan bu düzenlemelerin birçoğunun yürütmesinin durdurul-masına, “mevzuatın gözden geçirilmesi” çabaları ile direnilmekte; emek ve meslek örgütlerinin görüşleri ile yargı kararlarının üzerinden atlanılmaktadır.

    Kamu yararı ve kamusal hizmetlerin tasfiyesi, serbestleştirme politikalarıyla birlikte mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanlarına da yansımıştır. İş güvenliği mühendisliğinin önüne çıkarılan engeller, “uzaktan eğitim” ve teknoloji fakülteleri gibi mühen-dislik eğitimini tasfiye edecek yönelimler, mühendisliği niteliksizleştiren uygulamalar ve onlarca yasa ile yapı-lan düzenlemelerle ülke, meslek, meslektaş çıkarları daraltılmıştır.

    Plansız bir şekilde yeni üniversite ve bölümlerin peş peşe açılması, kontenjanlar ile istihdam arasında oluşan dengesizlikten dolayı meslektaşlarımız kendi-lerini işsizliğe karşı koruyamaz hale gelmiştir. İşsizliği planlı bir biçimde kullanan kapitalist sistem, meslek-taşlarımızın ve mesleklerimizin piyasa koşullarının esiri olmasına yol açmıştır. Bu sistematik içinde doğrudan

  • 27

    mühendislik aleyhine yasal düzenleme girişimleri de söz konusudur. Değişik mühendislik mimarlık alan-larında kamusal mesleki denetimler ortadan kaldırıl-makta ve meslektaşlarımız hak kayıplarına uğramak-tadır.

    “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun” değişiklikleri uyarınca TMMOB Yasası‘nın 34 ve 35. maddeleri ile Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Yasa‘nın 1 ve 7. maddelerinin uygulanması engelle-nerek yabancı mühendis, mimar ve şehir plancıları-nın akademik ve mesleki yeterliliklerini kanıtlamalarına gerek kalmadan ülkemizde çalışmaları sağlanmıştır.

    AKP iktidarı, meslek kuruluşlarının idari, örgütsel, mali yapı ve seçim sistemlerini değiştirme hedefini önüne koymuştur. Bu doğrultuda hazırlanarak alela-cele yürürlüğe sokulan Kanun Hükmünde Kararna-meler aracılığıyla, TMMOB ve bağlı meslek odalarının özerk kamu tüzelkişiliği ve üye iradesi yok sayılmak-tadır. Odaların asli görevleri Çevre ve Şehircilik Ba-kanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü‘ne verilerek en başta Anayasa‘ya ve ilgili yasalara aykırı bir uygulama oluşturulmaktadır.

    12 Eylül 2010 referandumuyla birçok kurum gibi, yargı da (var olan yetersiz ve kısmi) bağımsızlığını bü-yük ölçüde yitirmiştir. AKP İktidarının dindar ve itaatkar gençlik vb. söylemleri ve yaşanan gelişmeler açık ve sivil faşist düzenin göstergeleridir. Toplumsal hedef, itaatkar bir gençlik değil, haklarını bilen, sorgulayan, haklarına sahip çıkan insanlar yetişmesi olmalıdır. Bu koşullarda, özellikle işçi sınıfının ve tüm emekçilerin sadece ekonomik ve sosyal haklara ilişkin taleplerle yetinmesi mümkün değildir, tüm haklarına bütünlüğü içerisinde sahip çıkmalıdır.

    AKP iktidarı değindiğimiz iktisadi temeller üzerinde diktatoryal bir tarz ile demokrasinin temel gerekleri ve kurallarını dışlayarak ülkemizi bir bütün olarak yoksul-laştırmış; zaten özürlü olan demokrasiyi ortadan kal-dırmıştır.

    Kurultayımız, ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarının da yoksullaşmaları, geleceksizleşmele-ri ve işsiz kalmalarının asıl sorumlusunun kapitalizm olduğunu tespit eder. Meslektaşlarımızın sorunlarının,  parçası oldukları işçi ve emekçi sınıfların sorunlarıyla

    ayrılamaz olduğunu ve çözümün de ortak olacağını vurgular.

    Bu genel ortamda kurultayımız TMMOB ve bağlı Odalarının;

    • Kapitalizme; serbestleştirme, özelleştirmeler yo-luyla kamusal varlıklarımızın elden çıkarılmasına, tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin, sosyal hizmetle-rin, kentlerin ve doğal çevrenin yerli-yabancı serma-yeye yeni rant alanları olarak açılmasına,

    •  Varlık nedenimiz olan ülke sanayisi ve tarımını bitiren ranta dayalı ekonomi politikalarına,

    • Küresel sermayenin direktifleri ile çıkarılan, ban-kacılık, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler, doğrudan yabancı yatırımlar, hazine arazileri, şeker, tütün, enerji, maden, kamu yönetimi vb. ülke sanayisini, tarımını, alt yapısını bitiren yıkım ve talan politikalarına,

    • Emperyalist sömürü, savaş ve işgallere, • Halklar arasında düşmanlık tohumları eken ırkçı-

    milliyetçi politikalara, • Siyasal ve dinsel gericiliğe, dindar ve itaatkar ne-

    siller yetiştirme hedeflerine, • Gelir bölüşümündeki adaletsizliğe,• Meslek uygulama alanlarımızın daraltılmasına

    ve işsizliğe, kısacası mesleğimiz, halkımız ve ülkemiz aleyhine şekillenen tüm politikalara karşı emekçi hal-kımızın bir parçası olarak mücadelesini sürdürmeye kararlı olduğunu bir kez daha ilan eder.

  • 28Learning Center University Of Vienna - Zaha HADİD

  • 29

    Kadın ve Mimarlık

  • 30

    Toplumlarda kadın – mekan iliş-kisi kadının toplumdaki sosyal ko-numu ile yakından ilgilidir.

    İnsanoğlu, korunma güdüsü ve barınma gereksinimi doğrultu-sunda, ilk zamanlardan bu yana kendine bir mesken sağlamaya ça-lışmıştır. Dünya mimarisinin teme-linde var olan barınma gereksinimi konut kavramını ortaya çıkarmıştır. Önceleri doğada, doğal koşullarla oluşmuş, mekân olarak tanımlanan yerleri kullanan insanoğlu, zaman içinde bunları taklit etmiştir. Kendi gereksinimlerine göre değiştirmiş, geliştirmiştir.

    Toplumların temel anlayışların-dan olan kadın ve erkek kavramı, yapılı çevreyi de etkilemiştir. Kadın-lık ve erkeklik, doğuştan gelen bi-yolojik özelliklerden çok, toplumsal

    bir kurgu olarak ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyet olarak da ta-nımlanabilen kavram, kadınlar ve erkekler arasında toplumsal olarak kurulmuş, zaman içinde değişmiş ve kültürler arasında farklılıklar gös-termiştir (1).

    Erkek daha özgür, korunmaya ihtiyacı olmayan, buna karşın kadın daha az özgür ve korunması gere-ken seviyelerde değerlendirilmiştir. Özetle zamanla erkeği kentle; ka-dını ise evle bağdaştıran önyargılar ortaya çıkmıştır (2). Bu yaklaşım şekli;

    *Mekânın cinsiyete göre ay-rışmasına, kadınların eğitimle-rindeki farklılıklara göre kamusal mekânlara katılımlarını ve görünür-lüklerini etkilemiş,

    *Ataerkil değerler kadınların ka-musal mekânlardaki eylemlerini kı-sıtlamış,

    * Hane içi işbölümü ve özel alan içindeki hane içi ilişkiler, kadınların konut gelişimine sınırlar getirmiştir.

    Genel anlamda mekân kavra-mına bakıldığında, barınma ve ko-

    runma eylemiyle başlamış, daha sonra da yiyecek ve içeceklerini saklamak olarak gelişim göster-miştir. Bunun sonucunda konut yapıları ortaya çıkmıştır. Bu mekan-ların oluşumunda kadınların önemli rolleri olmuştur.

    Mimarlık tarihi ve teorileri ile ilgili çalışmaların çoğunda kadınların, mimarlık mesleğine katkılarından bahsedilmemektedir. Buna karşın kadınlar, insanlığın başlangıcından günümüze kadar olan dönemde, tarihteki ilk yapı ustaları olarak bi-linmektedirler. Kadınların bu özel-liklerine örnek olarak, yaptıkları barınaklar arasında içinde oda gibi bölmeleri barındıran çadırlar verile-bilir. Çadırlar, kadınların, içine yağ-muru ve sıcağı geçirmediği için, genellikle keçi kılından dokuyarak ya da derileri birleştirerek yaptıkları barınaklardır. Kadınların yaptığı da-ire planlı ve kubbeli taşınabilir evler olan “yurt”lar ve daire planlı kubbeli ya da dört köşe planlı çadırlar daha sonra kalıcı yapılara örneklik etmiş-tir (3) (Şekil 1-2).

    Kadın,

    Mimarlık ve Konut

    Yrd. Doç. Dr. F. Demet AYKAL

  • 31

    Bu tür örneklere, Diyarbakır ili Ergani ilçesine bağlı Sesverenpınar köyü yakınlarındaki Çayönü kazılar-da bulunan ‹sepet evler› de verile-bilir (Şekil 3).

    Bu evler, kadınların dallardan, kamışlardan ördüğü ve içine az sa-yıda kişinin girebileceği ölçülerde tasarlanmış örneklerdir. Ağzı yere çevrilmiş küfeler şeklinde olup üzeri toprakla sıvanmıştı. (7).

    Yine benzer örnekler, Irak’ın Nasi-riye şehrinde, Marsh Arapların saz ev-lerinde de görülmektedir (Şekil 4) (8).

    Ayrıca çadır kültüründen şehir-leşmeye kadar gerçekleşen tüm yerleşim modellerinde, planlama-da, kadının sahiplenici ve koruyucu etkisine rastlamak mümkündür.

    Ancak zaman içinde kadın, mahremiyet kavramıyla birleştiril-miş ve toplumdan soyutlanmıştır. Kadın eve hapsedilmiş, toplumsal etkinliğini ve saygınlığını yitirmiştir. Bu soyutlanma, yapılı çevreyi de etkilemiştir.

    Bu nedenle, aileler dışa kapalı yaşamlarını konutlarına yansıtmış, konutlar da özellikle kadının gün-delik hayatı düşünülerek organize edilmiştir. Böylece, kadını sosyal hayattan koparan, soyutlayan ve gizleyen mahremiyet anlayışı, ge-leneksel konutların ana hatlarını oluşturmuştur. Tek hacimli çok fonksiyonlu çadırlar, geleneksel konutlarda yerini çok hacimli tek fonksiyonlu odalara bırakmıştır.

    Birbirinden ayrılmış ve cinsiyet-

    lere göre belirlenmiş mekânlar, er-kekler ve kadınlar arasındaki bağı engellemiş, görsel mahremiyeti sağlamıştır. Çünkü evin esas gö-revi, kadını diğer erkeklerden, dış dünyadan izole etmek düşüncesiy-le üretilmiştir.

    İslamiyetin yaygınlaşmasıyla bu ayrım daha belirgin bir hal almış-tır. İslamiyet cinselliği bir tehlike odağı olarak gördüğü için, konut mekânlarını kadınların yaşamlarını sürdürdükleri yerler olarak tanım-lamıştır (9). Kadın, konutun içinde hanım, konutun dışında ikincil ve öteki olarak tanımlanmıştır.

    Bu tanımlama özellikle kadın-ların zamanlarının neredeyse ta-mamını geçirdikleri konut mimari-sinde bazı mimari öğelerde daha çok kendini göstermiştir. Konutun dışından başlayarak, iç tarafa ka-dar bu olgu hissedilir hale gelmiştir. Yapıların sokağa bakan cepheleri olabildiğince yüksek duvarlarla ge-çilmiş, kadının günlük yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği avlu-nun mahremiyeti sağlanmıştır.

    Konutun giriş kapısında görülen tokmaklar dahi seslerine göre ay-rıştırılmış, kalın ve ince ses çıkaran tokmaklar beraber kullanılmıştır. Böylece kapıya gelen kişinin erkek ya da kadın olduğu ev halkını ön-ceden haberdar etme görevini yap-mıştır (Şekil 5).

    Şekil 1 Yurt Çadırı Örneği (4)

    Şekil 2 Yurt Çadır Örneği (5)

    Şekil 3 Sepet Evler (6)

    Şekil 4 Marsh Araplarına Ait Evler (8)

  • 32

    Zemin katlarda bulunan ve ev kadınlarının çalıştıkları ahır, ambar, kiler, mutfak gibi mekanlar, yine sa-ğır duvarlarla geçilmiştir. Buralarda çok nadir sokağa açılan küçük ha-valandırma pencerelerine rastlan-maktadır (Şekil 6).

    Üst katlarda sokağa açılan pen-cerelerde, kadının dışarıyı görebil-mesi fakat dışarıdaki kişinin kadını görmesini engelleyen kafesler kul-lanılmıştır (Şekil 7).

    Kadının Türk geleneksel konut mimarindeki etkisi sadece dış cep-heyle sınırlı kalmamıştır. Kadınların konut mekânlarında erkekler oran-la daha çok zaman geçirmeleri, erkeğin aile hayatındaki hiyerarjik konumu ve kadının mahremiyetinin sağlanması ve sakınılması iç mekân tasarımında da etkisini göstermiştir.

    Geleneksel konut mimarisinde-ki selamlık ve başoda kavramı bu yaklaşımların sonuçlarıdır.

    Özellikle zengin ailelere ait ko-nutlarda, yapı alanı harem ve se-lamlık olarak ikiye ayrılmıştır. Se-lamlık sadece kadını diğer erkek-lerin gözünden sakınmakla kalma-mıştır aynı zamanda erkeğe kendi-ne ait bir mekân yaratarak onu evin işlerinden ve çocuklardan izole bir mekân sahibi yapmıştır. Selamlıklar evin daha merkezinde ve daha bü-yük metrekarelerle tasarlanmışlar-dır. Harem bölümünden o denli izo-le edilmiştir ki, haremde hazırlanan yemekler iki yapı arasında yer alan döner dolaplar yardımıyla selamlık bölümüne servis edilmiştir (Şekil 8).

    Başoda da, eve gelen erkek misafirlerin yine evin erkeği tarafın-dan ağırlanması için tasarlanmıştır. Böylece misafir erkeklerin evdeki kadınlarla karşılaşmaları engellen-miştir (13). Bu odalar, çoğu zaman sokağa bir çıkma şeklinde planlan-mış ve karşı evin mahremiyeti açı-sından, pencereleri sokak aksına açılmıştır (Şekil 9).

    SONUÇ Geçmişten günümüze, kadın ve konut arasında toplumsal yapıdaki gelişmelere paralel olarak farklı iliş-kilerin kurulabileceği görülmektedir. Yerleşik düzene geçilmeye başlan-dığında kadın üretken bir özelliğe sahipken, zaman içinde toplumsal yaptırımlar ve dayatmalar sonucu pasifize edilmiştir. Bu yaklaşım yapı boyutuna kadar ulaşmış, plan kur-guları dahi onları daha geri plana itecek nitelikte oluşturulmuştur.

    Oysa kadın, medeni birliği, ya-şamayı, toplumsal ve fiziksel dü-zeni temsil eder. Üstlenmiş olduğu rollerle mekansal düzende etkilidir.

    Şekil 5 Kapı Tokmaları (10)

    Şekil 7 Konya Evi Kafesli Pencere Örneği (12) Şekil 8 Döner Dolap

    Şekil 6 Diyarbakır Geleneksel Sokağı (11)

    Şekil 9 Diyarbakır Cumbalı Ev Örneği (10)

  • 33

    Yapı stokunun önemli bir bölü-münü oluşturan konutlarda kadının yaşamı biçimlendirdiği ve konuta kimlik kazandırdığı görülmektedir.

    İrdeleme sonucunda, kadının ko-nut iç mekan kurgulamasında küçümsenemeyecek katkılarının olduğu görülmektedir. Bu neden-

    le de kadın-mimarlık- konut birbi-rinden koparılamayacak bir zincir oluşturmuştur.

    KAYNAKLAR

    1. Ayça Kaya (2006), Kamusal Mekan, Ayrışma ve Kadın, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankar Üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

    2. Ayşen Ciravoğlu (2004),”Toplumsal Cinsiyet Bağlında Kadın Mimarlar ve Yapılı Çevrede Kadın” Mima-rist Dergisi, sayı 14, s.44-46.

    3. Arzu Eceoğlu(2011), “Mimarlık Kavramında Farklı Bir Sembol; Zaha Hadid” İnönü ÜniversitesiSanat ve Tasarım Dergisi, ISSN:1309-9876, Cilt/vol:2 Malatya.

    4. www.kitapseyri.com

    5. www.tukcebilgi.com

    6. Süheyla Birlik (2011),”Konut Tasarımında Kadının Rolü” İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, ISSN:1309-9876, Cilt/vol:2 Malatya.

    7. Yıldız. Cıbıroğlu (2004),”Kadın ve Yapı İlişkisi” Mimar İst. Dergisi, sayı:14, s:67-72.

    8. Gülcan Yeler (2006) “Yapı Mimarisinde Kadının Etkileri”, Eastern Mediterranean University Center For Women’s Studies “Breaking The Glass Ceiling” Second Internatıonal Women’s Studies Conference, Gazima-ğusa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.

    9. Neslihan Dostoğlu(2005),”Dünyada ve Türkiye’de Değişim Kadın ve Mimarlık” Cumhuriyet Dönemin-de Kadın ve Mimarlık, Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı ve Şehirciliği-1, TMMOB Mimarlar Odası Yayını, s:29-46,Ankara.

    10. http://sudemle3.blogcu.com/diyarbakir-sivil- mimarlık-örnekleri

    11. www.diyarinsesi.org/haber/diyarbakir-tarih-şehircilik

    12. www.kenthaber.com/iç-anadolu/konya

    13. Yasemin Afacan, Egüm Ulusoy(2011), “Kadın, Mimari ve Cumhuriyet” İnönü Üniversitesi Sanat ve Ta-sarım Dergisi, ISSN:1309-9876, Cilt/vol:2 Malatya.

  • 34

    GİRİŞ

    Tarih içinde mimarlığın gelişi-minde kadının rolünün oldukça sınırlı olması, mimarlığın temelinde cinsiyete dayalı bir kriz olduğunu göstermektedir. Kadınlar eğitimleri ve kurumsal ilişkileri açısından ge-nel mimarlık ortamının içinde yer almaktadır; ancak cinsiyetlerinden kaynaklanan farklı deneyimleri, kimi zaman doğal ve yapılı çevre hakkındaki genel kabullerden farklı düşünmelerine ve mimarlığa daha eleştirel bir gözle bakmalarına ne-den olmaktadır. Bu süreçte bir iki-lem ortaya çıkmaktadır: Kadınların farklı olduğunu savunmak veya kadınların erkek (insan) normlarına uygunluğunu ve başarılı olabile-ceğini vurgulamak (1). Kadınların erkeklerle hem eşit, hem de farklı

    olmalarına feminist literatürde, 18. yüzyılda Londra’da yaşamış bir ka-dın hakları savunucusu olan Mary Wollstonecraft’ın ismine atıfla, “Wollstonecraft ikilemi” denmek-tedir. Ancak sorun, kadınların hem eşit, hem de farklı olduklarının bilin-cine varmalarıyla bitmemekte, bu-nunla birlikte kadınların vatandaşlık haklarını kullanarak ortama dahil olmaları gerekmektedir (2).

    Mimarlığa feminist perspektif-ten bakan üç yaklaşım bulunmak-tadır: Liberal, kültürel ve içeriksel. Batıda en yaygın olan liberal femi-nist yaklaşıma göre, kadınlar er-keklerle aynı fırsatlara sahip olmalı, eşit ücret ve eşit ün elde etmelidir. Bu yaklaşım, kadın ve erkek yerine “insanoğlu” kavramı üzerinde dur-maktadır. Kültürel feminist yaklaşım ise, mevcut mesleklerin, kurumların ve uygulamaların yerine, tarihsel ve kültürel olarak kadınlarla ilişkilen-

    dirilen değerlerin benimsenmesini öngörmektedir. Bu yaklaşımı sa-vunanlara göre, kadınların bilme ve yaratma yöntemleri erkeklerden farklıdır ve üstündür; dolayısıyla, ör-nek alınmalıdır. Ancak, kültürel fe-ministler kadınları homojen bir grup olarak görmekte, kadınların mimar-lığa katkılarında yeni ve gelişmiş biçimler önerirken, bu farklılıkların arkasındaki nedenler üzerinde dur-mamaktadır. Oysa cinsiyete bağlı olarak bilme, öğrenme, tasarlama ve müşterilerle çalışmada ortaya çıkan farklılıklar, sadece biyolojik ve psikolojik nedenlerden değil, aynı zamanda kadın ve erkeklerin farklı sosyal rollerinden kaynaklanmak-tadır. Bu süreçleri değerlendirme-den kadınların özelliklerine önem vermek, kadınları bazı bina tipleri konusunda uzmanlaştırmakta ve dolayısıyla marjinalleştirmektedir. Üçüncü yaklaşım olan içeriksel

    Kadın ve Mimarlık

    Prof. Dr. Neslihan TÜRKÜN DOSTOĞLUİstanbul Kültür Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

  • 35

    feminizmin amacı ise, tüm sosyal ilişkileri, birden fazla güç ilişkisinin merceğinden yorumlamaktır. Bu görüşü benimseyenlere göre, mi-marların gücü ve mekân üretimi politik, hukuksal, sosyal ve eko-nomik sistemler tarafından şekil-

    lendirilirken, çevrenin oluşumunda cinsiyet ayrımcılığını ortadan kal-dırmak için mimarlık disiplini ve uy-gulamalarının sosyal içeriği yeniden tanımlanmalıdır (3).

    Bu makalede, tarihi süreçte dünyada ve Türkiye’de kadınların

    yapılı çevrenin oluşumundaki rolü içeriksel bir bakış açısıyla incelene-cek, Cumhuriyet’le birlikte değişen Türkiye’de mimarlık disiplini ve uy-gulamalarının sosyal içeriği, cinsi-yet ayrımcılığını eleştiren bir tavırla yorumlanacaktır.

    Tarihteki doğal ve toplumsal işbölümünden sonra erkekler av-cılık, kadınlar ise önce toplayıcılık, daha sonra ise tarım alanlarının denetimi görevlerini üstlendiklerin-de, mekânsal ve fonksiyonel olarak belli bir bölgeye bağımlı kaldıkları için, ilk barınakların yapımından da sorumlu olmuşlardır. Bu nedenle kadınlar tarihteki ilk yapı ustala-rı (builder) olarak tanımlanabilirler. Ancak, kültürün bir fonksiyonu olan mimarlığın, barınma ve hayatta ka-labilmenin bir fonksiyonu olan inşa etmekten farklılaşması sürecinde, kadınlar yapılı çevrenin oluşumun-da marjinal bir rol üstlenmek zorun-da kalmışlardır (4). Mimarların bir prototip olarak ortaya çıkması ve mekanın bilinçli bir yaratıcı eylem olarak oluşturulmaya başlanması, MÖ 3000 yıllarında Orta Doğu’daki kentsel devrim sırasında gerçekle-şen toplumsal işbölümünde, bazı grupların tarım dışı işleri üstlenebil-meleriyle mümkün olmuş ve bu sü-reçte kadına pasif, erkeğe ise yara-tıcı bir rol uygun görülmüştür. Söz konusu roller, Batı düşüncesinde doğanın kadınsı, kültürün erkek-si özelliklerle özdeşleştirilmesi ve doğa-kültür ikileminin özünde do-ğayı kontrol etmeyi hedefleyen bir güç ilişkisini barındırması süreciyle örtüşmektedir (5). Bu bağlamda, sosyal yaşamla kentlerin mimari yapısı arasında ilişki kurulduğunda,

    tarih boyunca kadın ve erkeklerin farklılıklarının kentsel mekâna yan-sıdığı gözlemlenebilmektedir (6).

    Kadınlar tarih boyunca erkekler tarafından korunması ve yönetil-mesi gerekli, zayıf varlıklar olarak görülmüştür. 17. yüzyılın sonlarında bazı düşünürler tarafından insanlar arasında eşitlikten söz edilmeye başlanmış olsa da, kadınlara çe-şitli hakların verilmesi için uzun bir süre daha geçmesi gerekmiştir. Kadınların mimarlık mesleği içinde-ki serüvenini de bu kapsamda ele almak gerekmektedir. 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlayıp diğer ülkeleri de zaman içinde etkisi altına alan Endüstri Devrimi’ne ka-dar rahip, kral veya aristokrat gibi varlıklı işverenler için anıtsal eserler üretmekten sorumlu olan mimarlar arasında kadınlara rastlanmamak-tadır. 17. yüzyıl sonunda ilk resmi mimarlık okulunun Fransa’da açıl-masından sonra giderek yaygınla-şan mimarlık eğitimi sistemi içinde de kadınlar uzun bir süre görülmez. 1797’de Fransa’da kurulan ve 20. yüzyılın başlarına kadar mimarlık okullarındaki eğitim sisteminin ana prensiplerini belirleyen Ecole des Beaux-Arts, kuruluşundan ancak yüz yıl sonra 1897’de kız öğrenci-leri kabul etmeye başlamıştır (Re-sim 1).

    Amerika Birleşik Devletleri’nde 1862’de çıkarılan bir kanun gere-ğince üniversitelerde karma eğiti-me geçilmesine ve 1898 yılına ka-dar bu üniversitelerden dokuzunda mimarlık eğitimi verilmeye başlan-masına rağmen, kız öğrencilerin kabulünde çeşitli engeller çıkarıl-mış, özel okulların mimarlık prog-ramlarına ise kız öğrencilerin alın-ması açıkça reddedilmiştir. 1930’lu yıllarda bile Amerika’da kız öğrenci sayısına kısıtlama getiren mimarlık okulları bulunmaktadır. Kız öğrenci-lerin karşılaştığı bu tür ayrımcı tavır-lar nedeniyle 1915 yılında yalnız kız öğrencileri kabul eden bir mimarlık okulu olan Cambridge School of Architecture and Landscape açıl-mıştır. Bu okul 27 yıl eğitime devam etmiş, bu süreçte pekçok öğrenci-ye mimarlık diploması vermiştir (7). Yukarıda da belirtildiği gibi dünya-daki farklı ülkelerde 19. yüzyıl so-nuna kadar mimar olarak kadınların ismine rastlanmamakla birlikte, bu süreçte kadınların fiziksel çevrenin

    Tarih İçinde Kadın, Yapılı Çevre ve Mimarlık

    Resim 1 - des Beaux Arts’ta Jean-Louis Pascal atölyesi, 1905 (Draper, 1977, 213)

  • 36

    oluşumunda hiçbir sorumluluk al-madıkları söylenemez. Her şeyden önce, kadınlar tarihteki ilk yapı usta-ları olarak tanımlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de kadınların yöresel konut üretiminde bireysel olarak rol aldığı, ayrıca tarihte ha-nedan içindeki bazı güçlü kadınla-rın işveren olarak yaptırdıkları bina-larla fiziksel çevreyi şekillendirdikleri bilinmektedir. Benzer bir biçimde, kadın mimarların isimlerinin duyul-maya başlandığı dönemlerde de mimar olmayan ancak ergonomi, hijyen gibi konular üzerinde çalışan yazarlar ve araştırmacılar da fiziksel çevrenin değişiminde rol oynamış-lardır (8).

    İlk kadın mimarlar, genelde ko-nut mimarisi ve özellikle iç mekânlar

    üzerinde uzmanlaşmışlardır, çün-kü bu tür bir alan diğer kadınların gereksinmeleri ile ilgilidir ve erkek mimarlar tarafından cazip bulunma-maktadır (9). Bu eğilim, 19. yüzyılın ikinci yarısında Kraliçe Victoria dö-nemindeki katı cinsiyet ayrımında iç dünyanın, yani evin, duygusal olan kadına, rekabete açık dış dünyanın ise erkeğe uygun görülmesiyle de ilişkilidir. Bu dönemde, renk ve ku-maş seçiminde kadınların uzman olduğu düşünüldüğü için konut ta-sarımında daha başarılı olacakları varsayılmıştır. Genel olarak, bir kadı-nın dokunuşunun bir ‘konut’u, ‘ev’e dönüştüreceğine inanılmıştır (10).

    20. yüzyıl ortalarına kadar kadın mimarların erkekler gibi aktif, cesur ve yarışmacı olmaları toplum tara-

    fından benimsenmediği için, kadın-ların toplumsal statüleriyle mesleki gereksinimleri çelişmiştir. Ancak, kadınlar bu dönemde, mesle-ki düzeni değiştirmek için belli bir dayanışma içinde olmamış; hat-ta, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’lardaki kriz döneminde iş olanakları azalınca, evli kadınların işe başvurmalarının bazı kentlerde yasaklanması gibi durumlarda bile politik olarak örgütlenememişler-dir (11). Benzer biçimde, mimarlık okullarına kabul edilen kız öğrenci sayısının sınırlanması da [örneğin 1934-35 eğitim yılına ait University of Pennsylvania Yıllığı’nda sınıflarda %10’dan fazla kız öğrenci olama-yacağı açıkça belirtilmiştir (12)] bir tepkiyle karşılaşmamıştır (Resim 2).

    Dolayısıyla, kadın mimarlar meslekleriyle ilgili olarak ancak kü-çük ölçekli iyileştirmelerle yetinmek zorunda kalmışlardır.

    Bu süreç içinde güç ve paraya sahip olan erkekler, çevreyle ilgili

    kararları büyük ölçüde kontrol et-miş ve toplumda erkek deneyimleri bir norm olarak kabullenilmiştir. Bu yaklaşıma en çarpıcı örneklerden biri, tasarımlarında insan vücudunu bir model olarak ele alan mimar-

    ların, erkeğin insanı temsil ettiğini düşünmeleridir. Vitruvius, Leo-nardo da Vinci, Le Corbusier gibi mimarlar, birbirlerinden çok farklı dönemlerde erkek vücut ölçülerini tasarımlarında temel olarak kullan-

    Resim 2 - 1920’lerde University of Pennsylvania’da Mimarlık Stüdyosu(Esherick, J., 1977, 253)

  • 37

    mışlardır. 19. yüzyıl sonunda vücu-dun, endüstriyel üretimin mekanik bir bileşeni, fabrika araçlarının bir uzantısı olarak anlaşılmaya baş-lanması da aslında bu süreç içinde değerlendirilmelidir. Bu dönemde bilimsel işletme veya Taylorizm, vücudun dinamik enerjisini yararlı işgücüne dönüştürme yöntem-leri üzerinde durmuş, hareketleri rasyonelleştirmek ve standartlaş-tırmak için arayışlara girmiştir. 20. yüzyıl başında bilimsel işletme an-layışı, işyerlerinden konutlara gir-miş ve ev işlerinde uygulanmıştır. İdeal ev kadınını yaratabilmek için ev işleri büyüteç altına alınmıştır. Bu süreçte, Avrupa’da 13. yüzyıldan itibaren kullanılan “ev kadını” terimi, 1920’li yıllardaki hizmetçisiz orta sı-nıf Amerikan ailesine göre yeniden tanımlanmak zorunda kalmıştır. Konutlarda kullanılacak yeni maki-nelerin kadının fiziksel güç kaybını en aza indirerek, işgücüne katıl-masını sağlaması düşünülmüştür. Ancak, hijyenik olma adına aslında ev kadınından beklentiler daha faz-la artmış; 19. yüzyılın toz ve mik-rop üreten iç mekanları yerine, ev

    kadınlarının sürekli denetimi altında bulunması gereken saf, beyaz, düz yüzeyler mimarlıkta benimsenmiş; gerek ideal ev kadını tiplemesi, gerekse ideal ev içi mekanları, po-püler medyada gündemde tutul-muştur (13). Ev içleriyle ilgili bu ge-lişmeler incelendiğinde, ev içlerinin ele alınışında cinsiyet ayrımının etkili olduğu görülmektedir. İç mekânlar, toplumun kadından beklentilerine göre şekillendirilmekte; ev kadını da olsa, çalışan kadın da olsa bu anlayış değişmemektedir.

    Kadın mimarların sayısının tarih-te oldukça sınırlı kalmasının temel nedenlerinden biri, 1900’lü yılların başına, hatta ortasına kadar pek çok ülkede kadınların mimarlık okullarından ve meslek örgütle-rinden dışlanmasıdır. Ancak, bu sorunlar aşıldıktan sonra da kadın mimarlar, daha az iş bulabilme, ya-yınlarda daha az yer alma ve daha az mesleki ödül kazanma gibi se-beplerle erkeklere oranla daha az tanınmaya devam etmektedir.

    Kadının tarih içinde fiziksel çev-renin oluşumundaki rolü irdelenir-ken, dünya genelinde inşa edilmiş

    çevrenin ancak %5’inin mimarlar tarafından üretildiği düşünüldüğün-de (ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre bu oran artmaktadır), kadı-nın sadece tasarımcı olarak değil, kullanıcı olarak da irdelenmesi ge-rektiği ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalara göre son dönem-lerde dünyadaki hanehalklarının üçte birinin reisi kadındır. Gerek kentsel, gerekse de kırsal alanda çocuklarının bakımından ve ev iş-lerinden sorumlu olan orta ve alt gelir grubundaki kadınların, evleri-ni aynı zamanda gelir getirici işler için kullanması nedeniyle konuttan beklentiler standart aile tiplerine göre farklılaşmıştır. Dünyada pek çok kadın için ev, sadece gecele-ri uyunacak bir yer değildir; yaşa-mın ta kendisidir çünkü kadınların pekçoğu hemen hemen tüm za-manlarını evde geçirir. Dolayısıyla, konut araştırmalarının odaklanması gereken konulardan biri, kullanıcı durumundaki kadınların, farklılıklar gözden kaçırılmadan, konutlarının tasarım sürecinde nasıl yer alacak-ları olmalıdır (14).

    Türkiye’de Kadın, Yapılı Çevre ve Mimarlık

    Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kadınların mimarlık alanındaki katkısı sınırlı kalmıştır. Bunun nedenlerini açıklayabilmek için, bu bölümde önce Türkiye’de kadınların kamusal alan içindeki konumları irdelenecektir. Kadın-lar Osmanlı İmparatorluğu’nun ancak son dönemlerinde, Sultan Abdülmecid’in 1839’daki politik re-formları ile başlayan ve 1908-1919 yılları arasında İkinci Meşrutiyet dö-neminde kapsamı genişleyen Batı-

    lılaşma ve modernleşme sürecinde toplumsal yaşama katılabilmişler-dir. Tanzimat öncesinde kadınların yaşamları son derece kontrollüdür. Örneğin, 1700’lü yıllardan kalan Osmanlı belgelerinde, kadınların sokağa çıkmaları, camilere girme-leri, hamamları kullanmaları, giy-sileri gibi konular hakkında çeşitli kısıtlayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu belgelerde kadınların bayram günlerinde erkekler arasına karış-malarının uygun olmayan bir iş ol-

    duğu, bu tür eğilimlerin yakışıksız davranışlara neden olduğu, uzun yakalı ferace giyerek pazarda do-laşmalarının şehvet hissi uyandır-dığı ve şeytan tuzakları kurduğu belirtilmektedir (15). Osmanlı’daki bu yaklaşım, geleneksel İslam top-lumlarının genel yapısını yansıtmak-tadır. Geleneksel İslam kentlerinde kadının varlığı arka planda hep hissedilir, ancak hiçbir zaman yön-lendirici olmamıştır. Mahalleler ve mahallelerdeki konutlar kadına ve

  • 38

    ailenin iç dünyasına aitken, kent ve kentteki irade erkeğindir (16).

    Tanzimat’la birlikte Osmanlı toplumunun düşünce dünyasında, bir yandan Batı’dan esinlenen ye-nilikleri amaçlayanlar, diğer yandan Doğu’nun geleneksel değerlerine bağlı kalmayı arzulayanlar etkili ol-muştur. Bu süreçte kadınların ge-leneksel harem eğitimi, yerini ente-lektüel Osmanlı kadın tipini yaratan konak eğitimine bırakmıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde ise Osman-lı İmparatorluğu’nun Batılılaşma projesinin temel amaçlarından biri, kadınları eğitim aracılığıyla mahrem özel dünyalarından ayırarak, daha iyi bir eş ve anne olarak toplum-sal yaşama katmak olmuş ve bu amaçla kadınlar için pek çok lise ve öğretmen okulu açılmıştır. Batı-lılaşma sürecinin bir halkası olarak, kız öğrencilere sanat eğitimi ver-mek üzere 1914 yılında İstanbul’da kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mek-tebi’ndeki ilk öğrencilerin Osmanlı toplumunda Batılılaşmayı en önce kabul eden bürokrasiye mensup seçkin ailelerin kızları olması bu ge-lişmelerin olağan sonucudur (17). Bu dönemde, kadın erkek eşitliğini ve kadınların çalışmasını savunan dernekler kurulmuş, pek çok kadın dergisi yayınlanmış, üniversiteler-de kız ve erkek öğrenciler derslere birlikte girmeye başlamış ve ilk kez Müslüman kadınlar tiyatroya katıl-mışlardır. Bu değişimlere rağmen, devlet kadının dış yaşamını kont-rol etmeye ve cinslerin kentsel ya-şamdaki birlikteliklerine kısıtlamalar getirmeye devam etmiştir. Örneğin, toplu taşıma araçlarında, sinema ve tiyatrolarda, restoranlarda ka-dınlar için özel bölümler ayrılmıştır. Kadını bir cinsel nesne olarak gö-

    ren geleneksel ataerkillik, kadının özel alanla sınırlanmasını uygun görmüş, dışarıya çıktığında da ör-tünmeye zorlamıştır.

    II. Meşrutiyet döneminde ve sonrasında kadınlar, savaşta par-çalanan İmparatorluk ortamında Jön Türkler’in yaydığı ulusçu dü-şünceler ortamında belli haklara kavuşmuştur. Kadınlar, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nın yarattığı koşulların zorlamasıyla, II. Meşrutiyet’in göreli özgürlük orta-mında kamusal alana daha fazla çıkmış ve çalışma yaşamına katıl-mışlardır. Bu kapsamda, kadınlar yurttaşlık haklarını “ulusun anaları” olma sıfatıyla talep etmişlerdir. Os-manlı kadınlarının statüsü, Kurtuluş Savaşı sırasında daha da yüksel-miştir. Bu gelişmelerde, Kurtuluş Savaşı’na katılan bütün güçleri bir araya getirmek amacıyla oluşturu-lan Milli Kongre’ye katılan 51 örgü-tün 16’sının kadın örgütleri olması gibi faktörler neden olarak sayıla-bilir. Cumhuriyet döneminin ulus devlet ortamında ise “yeni kadın” imajı, “ailevi, içtimai, milli vazifelerini benimseyen ve başkaları için yaşa-yan” bir varlık olarak tanımlanmaya başlanmıştır (18).

    1923’ü takip eden yıllarda ger-çekleştirilen kültürel devrim sü-recinde, evin içinde kocasının en önemli desteği olan ve aile büt-çesine de zaman zaman katkıda bulunan kadın imajı yeni sistem ta-rafından benimsenmiştir. İş ve aile yükünü omuzlamış kahramanlar olarak görülen kadınlardan bir kıs-mı, bu dönemde ulusu eğitmekle görevlendirilmiş yurtsever öğret-menler olmuşlardır (19). Türkiye Cumhuriyeti’nin ideal kadın tipinin kökleri, kadının ailede, toplumda

    ve devlet idaresinde erkeklerle eşit koşullara sahip olduğu, aynı so-rumluluğu taşıdığı İslamiyet öncesi Türk toplumlarına uzanmaktadır. Türkiye’de kadınlarla ilgili yasal düzenlemeleri irdeleyen pek çok araştırmacı, Kemalist reformların kadını özgürleştirmek veya kadın bilincinin ve kimliğinin geliştirilmesi-ne katkıda bulunmak amacıyla de-ğil, Türk kadınlarını, onları daha iyi eş ve anne yapacak eğitim ve be-cerilerle donatarak, cumhuriyetçi ataerkil düzene katkılarını arttırmak amacıyla gerçekleştirildiğini belirt-mektedir (20). Kısacası, kamusal alandan dışlanmış ve örtünmüş kadın, Cumhuriyet öncesi dönemin bir yansıması olarak kabul edilirse, “modern” ama özerk olmayan, aile bağları kuvvetli, ulusal görevlerini benimseyen, başkaları için yaşa-yan bir varlık olan kadın, Cumhu-riyet döneminin simgesi olarak al-gılanabilir.

    Türkiye’de Cumhuriyet döne-miyle birlikte eğitim düzeyleri gi-derek yükselen kadınların çalışma ortamındaki oranları ve etkileri de özellikle 1950’li yılların başından itibaren, Türkiye’de sanayileşme süreci geliştikçe artmıştır. Ancak, 1990 nüfus sayımında kadınların hâlâ %22’sinin hiçbir eğitim alma-dığı ve okuryazar olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu oran erkeklerde %18 civarındadır. Kadınların %2.4’ü, er-keklerin ise %4.8’i üniversite me-zunudur (21). Resmi istatistiklere göre, Türkiye’de yetişkin her 10 kadından 3’ü, erkeklerden ise 7’si ev dışındaki çalışma yaşamına ka-tılmaktadır. İşgücü içinde yer alan her 10 kadından yaklaşık olarak 7’si ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, bu oran erkekler için 1’dir. Ücretli

  • 39

    Resim 31940’lı yıllarda İTÜ Taş-kışla binasının önünde Türkiye’nin ilk iki kadın mimarından biri olan Leman Tomsu Mimarlık Fakültesi öğretim üyeleri ve öğrencileri ara-sında (İTÜ Vakıf Dergisi, Sayı 26, Temmuz 1998, 84)

    Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de mimarlık alanındaki ge-lişmeler sürecinde kadınların ko-numu incelendiğinde, dünyadaki genel eğilime benzer bir biçimde

    mimarlık okullarında kız öğrenci sa-yısının giderek artmasına rağmen, mesleki uygulama açısından ka-dınların sınırlı katkısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de kadınların, “erkek mesleği” olarak bilinen mi-marlığa ilgi duymaya başlaması, Cumhuriyet’in kurulmasından son-ra, Atatürk’ün Türkiye’deki mo-dernleşme projesinde kadınlara verdiği önem dolayısıyla söz konu-su olmuştur (24) (Resim 4).

    çalışan kadınlar, ortalama olarak er-keklerin yarısı kadar kazanmakta ve sosyal güvenceleri erkeklere oranla çok daha az bulunmaktadır. Bu an-lamda Türkiye’de ekonomik alanda önemli bir cinsiyet eşitsizliği bulun-maktadır (22). Bu eşitsizlik yönetim kadrolarında da göze çarpmaktadır. Dünyadaki ve Türkiye’deki kurum-larda, kadınlar sayısal yoğunlukla-rıyla orantılı olarak yönetimde temsil edilmemektedir (23).

    Akademik ortamda ise farklı bir

    tablo ortaya çıkmaktadır. 1998 yılı itibariyle Türkiye üniversitelerinde-ki 50 bin dolayındaki öğretim ele-manının yaklaşık %34’ü kadındır. Araştırma görevlileri ve diğer des-tek personel çıkarıldığında bu oran, yaklaşık olarak %25’e düşmekte-dir. Yetişkin kadın nüfusun %28’inin okuma-yazma bilmediği, kadın-er-kek okuryazarlık oranı farklılıklarının önemli olduğu bir toplumda, aka-demik yaşama %30’u aşan kadın katılımı çelişkili bir durum olarak al-

    gılanabilir. Ancak, kadınların yükse-köğrenim ve mesleki hakları kazan-masının desteklendiği bir ortamda Cumhuriyet’in hedeflerinden olan Batılılaşmanın bir yansıması olarak akademik kariyeri özellikle tercih etmeleri doğaldır. Böylece, kadınlar hem toplumda saygın bir konum-da olabilecekler, hem de düzenli iş saatleri nedeniyle anne rolünü de sürdürebileceklerdir (Resim 3).

    Resim 3 - 1940’lı yıllarda İTÜ Taşkışla binasının önünde Türkiye’nin ilk iki kadın mimarından biri olan Leman Tomsu Mimarlık Fakültesi öğretim üyeleri ve öğrencileri arasında

    (İTÜ Vakıf Dergisi, Sayı 26, Temmuz 1998, 84)

    Resim 4 -1940’lı yıllarda Mualla Eyüboğlu ve Harika Alpar (sonradan Söylemezoğlu)

    Güzel Sanatlar Akademisi’nde arkadaşlarıyla (Neslihan Dostoğlu Arşivi)

  • 40

    Bellerine peştamal bağlan-mış Yunan heykellerinin kız öğ-renciler tarafından çıplak model olarak kullanıldığı Sanayi-i Nefise Mektebi’nden (25), son yıllarda kız öğrenci oranının %70’lere ulaştığı mimarlık bölümlerinin itibarını ulus-lararası platformda artırmak ama-cıyla kalite değerlendirmesi sistem-lerini savunan üniversitelere uzanan süreçte, Cumhuriyet yönetiminin önemli katkıları bulunmaktadır.

    İlk kadın mimarlar, 1883’te Sanayi-i Nefise Mektebi ismiy-le Osmanlıların ilk resmi mimarlık okulu olarak eğitime başlayan ve 1928 yılında Güzel Sanatlar Aka-demisi olarak ismi değiştirilen okul-dan 1934 yılında mezun olan Le-man Tomsu ve Münevver Belen’dir. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde mimarlık eğitimi alan kız öğrencile-rin düşük oranı nedeniyle, 1980’li yıllara kadar oluşan fiziksel çevre-nin pek azının kadın mimarlar tara-fından tasarlanmış olması şaşırtıcı değildir. Bu dönemde kadın mi-marlar bazı bina tipleri konusunda uzmanlaşmışlardır. Örneğin,1930 ve 40’lı yılların Arkitekt dergilerinde, kadın mimarların daha çok halkevi, köy enstitüsü, maliye binası, polikli-nik binası gibi projelerle uğraştıkları görülmektedir (Resim 5, 6).

    Asıl şaşırtıcı olan, 1980’li yıl-lardan sonra kadın mimarların

    Türkiye’de fiziksel çevrenin oluşu-muna katkısının sınırlı olmaya de-vam etmesidir. Çeşitli araştırmalar Türkiye’de mimarlık mezunları için-de kadın oranının giderek artması-na rağmen, kadın mimarların erkek meslektaşlarına oranla iş hayatına daha az katılabildiklerini göster-mektedir. Araştırmaların ortaya çı-kardığı bir başka gerçek de, idari statüdeki kadın oranının oldukça düşük olmasıdır (26). Günümüzde giderek artan kız mimarlık öğrenci sayısı, Türkiye’de mimarlığın artık erkekler için cazip bir meslek olma özelliğini kaybettiğini göstermekte-dir. Başka mesleklerde de görül-düğü gibi, erkekler daha prestijli ve ödüllendirici alanlarda yoğun-laşmakta, idari yapıyla direkt ilişkisi olmayan alanları kadınlara bırak-maktadır (27).

    Türkiye’de kadının fiziksel çev-renin oluşumundaki rolü incelenir-ken büyük kentlerdeki konutların %60’a varan oranının ve kırsal alanlardaki konutların büyük bir kıs-mının plansız bir biçimde geliştiği göz önüne alınmalıdır. Dolayısıyla, Türkiye gibi gelişmekte olan ülke-lerde gerek kırsal alanlarda, gerek-se büyük kentlerin çevresini saran plansız konut alanlarında kullanıcı-nın konutunu mimari proje olma-dan yapı ustalarına yaptırdığı veya aile bireyleri ve arkadaşlarıyla birlik-

    te inşa ettiği süreçler henüz devam ederken, kadının fiziksel çevrenin biçimlenmesinde daha çok kulla-nıcı olarak rol aldığı görülmektedir. Cumhuriyet döneminde Türkiye’de bir yandan Batıdaki aile modeli ör-nek olarak alınırken, diğer yandan özellikle Güneydoğu, Doğu veya Kuzey Anadolu bölgelerinde veya bu bölgelerden kente yeni göçen-ler arasında 200-300 yıl öncesinin koşullarına uygun aile yapıları da varlığını sürdürmektedir. Son dö-nemlerde Türkiye’de özel alan-ka-musal alan sınırları belirsizleşmeye başlamış, bir yandan alt-orta sınıfa mensup pek çok kadın evlerini iş-yeri olarak kullanırken, bir yandan da özel alanlar kitle iletişim araçları aracılığıyla kamusallaşmaya baş-lamıştır (28). Bu süreçte özel alan artık kamuya açılmakta ve böylece hem kadının toplumdaki rolü, hem de fiziksel çevrenin biçimlenişi yeni anlamlar kazanmaktadır.

    DEĞERLENDİRMEGerek Türkiye’de, gerekse dün-

    yanın farklı ülkelerinde mimarlığın toplumda bir erkek mesleği olarak algılanma eğiliminin azalmasına ve mimarlık öğrencileri ve mezunları arasında kadınların oranının gide-rek artmasına rağmen, kadınların fiziksel çevrenin tasarımıyla ilgili üstlendikleri sorumlulukta benzer bir artış olmamaktadır. 2004 yılı rakamlarına göre, Türkiye’deki mi-marlık öğrencileri ve mezunları için-de kadınların oranının %50 civarın-da olmasına rağmen, 1 Ocak 2004 tarihi itibariyle Mimarlar Odası’nda toplam 29.655 olan aktif üye sayı-sının yaklaşık olarak %67’si erkek, %33’ü ise kadındır. Bunun yanısı-ra, idari pozisyonlardaki kadın ora-nı oldukça düşüktür. Bu sonuçlar,

    Resim 5 - Pazarören Köy Enstitüsü İdare Binası Projesi Zemin Kat Planı, Mualla Eyüboğlu

    (Neslihan Dostoğlu Arşivi)

    Resim 6 - Pazarören Köy Enstitüsü İdare Binası Projesi Güney Görünüşü, Mualla Eyüboğlu

    (Neslihan Dostoğlu Arşivi)

  • 41

    dünyada mimarlık ortamındaki durumla benzerlikler göstermekte-dir. Mimarlık eğitimi almış kadınla-rın önemli bir kısmının mesleklerini terk etmesi aslında hem kişi için bir kayıp, hem de devlet için bir kay-nak israfıdır. Oysa kadının, fiziksel çevrenin hem tasarımcısı, hem de kullanıcısı olarak farklı deneyimlerini mekâna aktarması, çevresel kalite-yi arttırmakta etkili olabilir.

    Pek çok araştırmacı, kadın ve erkeklerin cinsiyete bağlı olarak mekânla ilgili deneyimlerindeki farklılıklardan ve kamusal alandaki etkinliklere katılımda cinsler ara-sında eşit olmayan fırsatlardan söz etmektedir. Güncel araştırmalar, kadın ve erkeğin düşünme ve de-neyimi yapılandırma, bilgiyi orga-nize etme konusunda farklı yakla-şımları olduğunu, kadınların ilişkiler

    ve karşılıklı etkileşimler konusuna daha fazla ilgi gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır (29). Örneğin, ço-cuklar arasında yapılan inceleme-lere göre,