32

SY Kızıl Bayrak 12-22

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-22/1 Haziran

Citation preview

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-22
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-22

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER15-16 Haziran’ın direniş kararlığıyla

sermaye saldırılarını

püskürtmeye!………................................3

Gerici-faşist rejimin son icraati

grev yasağı............................................4-5

Dizginsiz polis terörü

sürüyor!....................................................6

Roboski için inkar ve baskı sürüyor.........7

19 Aralık’taki organize katliam

mahkemelerde aklanıyor!...…..................8

23 Mayıs grevi üzerine….........................9

Toplu sözleşme oyunundan

sefalet zammı çıktı.................................10

İşyerlerinedönmeliyiz!”............................11

Güngör Otomotiv’de

patron-Türk Metali şbirliği…................12

TOGO’da direniş

dayanışmayla sürüyor...............................13

Kıdem hakkı için direniş!.........................14

3. ART direnişi başladı...........................15

Alkış ve tezahüratlar eşliğinde

tırmanan gericilik!..........................16-17

Dinci-gerici AKP’nin saldırıları

bitmiyor.............................................18-19

Sömürü, eşitsizlik, şiddet, tecavüz.........20

Tahrir’in direniş geleneği

sürüyor! ...... .........................................21

Almanya’da metal işkolunda

TİS sonuçlandı.....…..............................22

“Kore işçi sınıfıyla

omuz omuzayız!”.....…..........................23

Suriye kıskacı daraltılıyor ...…..............24

Gençlik sokakları terketmiyor!...……...25

“Anti-kapitalist Müslüman Gençler”

üzerine....................................................26

DLB Mayıs şehitlerini andı....................27

HES karşıtlığı ‘terör suçu!’ ...................28

“Taşeronlaştırma durdurulsun!”............ 29

15-16 Haziran ruhunu yaratan

bir mevzi: Alpagut işgali........................30

Mücadele Postası...................................31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Sermaye hükümetinin siyasal, ekonomik, sosyal vetoplumsal yaşamın her alanına yönelik sistemli vepervasız saldırıları devam ediyor. Son dönemdeözellikle toplumsal yaşamı dinci-gerici ideolojitemelinde dönüştürmek yönünde önemli adımlar atıldı.Eğitimin gericileştirilmesinin önünü açan 4+4+4 yasasıuygulanmaya başlandı. Eğitimi gerici temeller üzerindeörgütlemeye yönelik bu yasa ile birlikte İmam HatipLiseleri yaygınlaştırıldı. Klasik liseler hızla imam hatipliselerine dönüştürüldü. Böylece eğitimde geriyeyönelik adımlara hız verildi.

Öte yandan toplumsal yaşama yönelik bir saldırı dakadınların kürtaj ve serazyanla doğum yapma haklarınayönelmiş bulunuyor. Roboski’de 34 yoksul Kürtköylüsünün katledilmesinin sorumluluğunuüstlenmekten kaçınan ve bu katliamın üzerini örtmekiçin çeşitli manevra ve girişimleri boşa çıkan TayyipErdoğan, “Kürtaj Uludere’dir” diyerek yeni bir tartışmabaşlattı. Bu tartışma ile birlikte hem Uluderekatliamının sorumluluğundan kaçmak hem de buvesileyle kadını toplumsal-sosyal yaşamın dışınaitmeye yönelik yeni bir saldırı için start verme imkanıdoğdu.

Açık ki sermaye hükümetinin saldırıları bunlarlasınırlı kalmamakta.

İşçi ve emekçilere dönük saldırılar bir başkacepheden de devam ediyor. Kamu emekçilerinedayatılan sefalet zammı bunu gösteriyor. Yüzbinlercekamu emekçisinin 23 Mayıs’ta bir günlük iş bırakarakalanlara çıkmasının ardından bir orta oyununa çevirilen“toplu sözleşme” süreci verilen komik zam ilenoktalanmış bulunuyor. Şimdi kamu emekçileri busefalete boyun eğmemek için yeniden alanlara çıkmayahazırlanıyorlar.

Gerici-faşist rejimin yeni bir saldırı dalgası isehavayollarında grev yasağı getirmesi oldu. Tıkanantoplu sözleşme görüşmelerinde havayollarıçalışanlarının en etkili silahı olan grev hakkı bir çırpıdabir torba yasa içerisine sokularak meclisten geçirildi.Ancak havayolları çalışanları buna sert bir yanıtvererek boyun eğmediler. Havayolları çalışanlarıeylemli tepkilerini sürdürüyorlar. Sermaye hükümeti

havayolları çalışanlarının eylemini kırmak için iştençıkarma saldırısı başlattı. Ancak havayolları çalışanlarıbaşta grev yasağının geri çekilmesi ve işten atılanlarınişe geri dönmeleri için süresiz eyleme başladılar.

Havayolları çalışanlarının başlattığı eylemle sınıfdayanışmasını yükseltmek güncel bir görev olarakönümüzde durmaktadır.

Sınıf hareketi cephesinden hareketli bir dönemegirmiş bulunuyoruz.

Bugün çeşitli alanlarda devam eden onlarca işçidirenişi, grev ve eylemler buna işaret etmektedir.TOGO, Billur Tuz, Güngör Otomotiv, BEDAŞ, SodaSanayi, ART, İzmir Basma Fabrikası, İMO, Çapataşeron işçileri, Samsun Gazi, Çankaya Belediyesitaşeron işçilerinin eylem ve direnişleri…

Yeni bir 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümünehazırlanırken, bu büyük işçi direnişinin ışığında “Parti,sınıf, devrim” mücadelesini büyütmek sınıfdevrimcileri için ertelenemez bir güncel görev vesorumluluktur.

Sınıf devrimcileri kendi görev ve sorumluluklarınabu tarihsel ve güncel temellerde bakabilmelidir.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-22

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Sermaye hükümetinin saldırı zincirine peşpeşeyeni halkalar ekleniyor. Hem yasal hem fiiliicraatlarla zorbalığı kurumsallaştıran dinci-Amerikancı iktidar işçi sınıfını, emekçileri, kadınları,Kürt halkını, Aleviler’i ve toplumun ezilen diğerkesimlerini hedef alıyor.

İçe dönük bu saldırı furyasını, emperyalist güçlernamına komşu halkları hedef alan pervasız birsaldırganlık eşlik ediyor. Özellikle Suriye üzerindeyoğunlaşan dinci-gericiliğin şefleri, askeri bir saldırıiçin emperyalist efendilerini dürtükleyip duruyorlar.AKP şeflerinin yanısıra Abdullah Gül’de, NATOzirvesine katılmak üzere gittiği ve günler süren ABDgezisi sırasında, Barack Obama’dan Suriye’ye karşıdaha aktif duruş sergilemeleri gerektiğinihatırlatmadan edemedi. Abdullah Gül’e göre, Irak’ta1.5 milyon insanın katledilmesinden sorumlu olanABD emperyalizmi, Suriye halkını ölümdenkoruyacak!

ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarıyla uyumiçinde olan Ankara’daki işbirlikçi takımının izlediğisaldırgan dış politika sadece Suriye’yle değil Irak,İran ve Rusya ile de ilişkilerin gerilmesine yol açmışbulunuyor.

Bölgesel gericiliğin kalesi olma hevesiyle hareketeden dinci-Amerikancı iktidarın şefleri, ülke içindetek bir “çatlak ses” duymaya bile tahammül edemezhale gelmiş görünüyorlar. Bu histerik hal, TayyipErdoğan’la müritlerinin neredeyse tümkonuşmalarında rezil bir şekilde dışa vurmaktadır.

1 Mayıs alanlarından yansıyan coşku ve kitlesellikile bunun ’71 devrimcilerinin anmalarındayankılanması, kamu emekçilerinin 23 Mayıs’takikitlesel grev ve mitingleri, Hava-İş üyelerinin grevyasağını iş bırakarak yanıt vermeleri, farklı kentlerdedevam eden işçi direnişleri…

Tüm bunlar sermaye ve emperyalistler adınacellâtlık yapan AKP iktidarının kaba saldırganlığınarağmen işçi sınıfının, emekçilerin ve sistemingeleceksizliğe mahkum etmek istediği gençkuşakların mücadele azim ve kararlılığınıngüçlendiğine işaret ediyor. Yaygın eylemler veburadan yansıyan kitlesellik, kararlık ve coşkuyumücadele kararlılığının dışa vurumu saymak gerek.Özellikle 23 Mayıs grev ve eylemlerine dinci-gericiliğin güdümündeki sendikaların da katılmakzorunda kalmaları, ideolojik olarak gericiliğinetkisinde olanlar da dahil olmak üzere, kamuemekçilerinin saflarında ciddi bir tepki ve mücadeleisteğinin biriktiğine işaret ediyor.

Kürt hareketini teslim almaya odaklanan kirlisavaş yöntemlerine karşı, Kürt hareketi ve halkınınsergilediği güçlü direniş ise, halen sermaye iktidarınıderin bir açmazla karşı karşıya bırakıyor. TayyipErdoğan’ın BDP ve Kürt halkına histerik bir ruhhaliyle saldırması, bu noktadaki aczin dışa vurumuduraynı zamanda.

Dinci-Amerikancı iktidarın şefleri, mücadelealanlarından dışa vuran düzen karşıtı tepki veeylemleri kuşkusuz ki, yakından izliyorlar. Bundan

büyük bir rahatsızlık duysa da AKP iktidarınınicraatları, bu kadarının kaba saldırganlığı engellemekiçin yeterli olmadığını gösteriyor.

Roboski katliamının bir numaralı faili olan AKPşefinin, F-16 savaş uçaklarıyla bombalanarakkatledilen çocuk ve gençlere dair sarf ettiği sözler,dahası, Kürt halkı şahsında insanlığa karşı işlediği busuçu örtbas etmek için çırpınıp dururken, kürtajlakatliamı aynı kefeye koyması, histerinin saldırganlığıdaha da kabalaştırdığını gözler önüne serdi.

Uludere katliamının üstünü örtememeninhırçınlığıyla hareket eden dinci-gericiliğin şefi,kürtajı “Türk milletinin neslini kurutmak isteyen dışmihrakların planı” diye tanımlayacak derecedegülünçleşti. İşi “her kürtaj bir Roboski’dir” zırvasınakadar vardıran AKP şefi, kapitalist/emperyalizmehizmet eden ortaçağ zihniyetini tüm ucubeliğiylesergiledi.

Bu ucubelikleri sergileyen dinci-gerici sermayeiktidarı, aynı anda grev yasakları dayatıyor, sefaletzammı vererek kamu emekçileriyle alay etmepervasızlığını gösteriyor, UİS saldırısı ile işçi sınıfınatam köleliği dayatıyor ve kokuşmuş karanlıklardüzenine karşı mücadele edenleri zindanlaradolduruyor…

15-16 Haziran’ın 42. yıldönümüne yakın günlerdekarşımıza çıkan bu tablo, bu büyük işçi direnişindenöğrenmenin önemini bir kez daha hatırlatıyor.

Sermaye iktidarının saldırganlığı 1970’li yıllarlakıyas kabul etmez derecede yaygın ve pervasız. İşçisınıfı ve emekçilerin gücü de geçmişlekıyaslanmayacak düzeydedir; fakat bu eşsiz güç,örgütlülük alanındaki kısırlıktan dolayı, sermayekarşısında birleşik bir duruş sergileyemiyor. Bu ise,işçi sınıfının sömürücü asalaklara karşı mücadeledegücünü etkili bir şekilde seferber etmesini önlüyor.

İşçi ve emekçilerin mücadele isteği vekararlılığının arttığı bu dönemde, sınıfın en ileribölüklerini de içeren metal işkolunda TİS sürecininbaşlamış olması, mücadele için önemli olanaklarsunabilir. Bu durumda 15-16 Haziran direnişiningösterdiği yoldan yürümenin önemi bir kat dahaartıyor.

On yıllık mücadele birikiminin doruğu olan 15-16Haziran Direnişi’nde işçiler taban örgütlülüğünedayalı bir süreç işletmiş, meşru/militan mücadele hattıizlemiş, sendikal ayrımları bir kenara bırakaraktabanda birleşmiş, tankla-panzerle kurulan barikatlarıaşmış, bedel ödemekten/ödetmekten kaçınmamış, busayede de sermaye iktidarına geri adım attırmıştır.

Vurgulamak gerekiyor ki, dinci-Amerikancıiktidarın devam eden pervasız saldırılarınıpüskürtmek için de, işçi ve emekçilerin 15-16Haziran Direnişi’nin yolundan gitmek dışında biralternatifleri yoktur. Gelinen yerde ya kaba saldırılarsineye çekilecek ya da 1 Mayıs ve sonrasında ortayaçıkan mücadele dinamikleri yaygın, birleşik, militanbir direnişin zemini haline getirilerek burjuvazi vesiyasi temsilcilerinin haddi bildirilecektir. Bu noktadailerici öncü işçilere ve sınıf devrimcilerine önemli

sorumluluklar düştüğünü geçerken belirtelim. 15-16 Haziran Direnişi’nden öğrenilecek bir diğer

temel ders, kalıcı kazanımlar için işçi sınıfıhareketinin devrimci öncü partisiyle birleşmesinintaşıdığı hayati önemdir.

Asalak kapitalistlerin bir kısmının ülkedenkaçmasına yol açan 15-16 Haziran işçi direnişinin,yazık ki, ciddi kalıcı kazanımları olamamıştır. Zirasınıf, devrimci öncü partisinden yoksundu,dolayısıyla gücü olmasına rağmen hareketi daha ilerihedefler etrafında seferber edememiştir.

15-16 Haziran ve ona benzer büyük direnişlerinegemenlere geri adım attırabildiği pek çok örnekvardır sınıflar mücadelesi tarihinde. Dolayısıyla bubüyük direniş halen işçi sınıfı ve emekçilerinmücadelesine yol gösteriyor. Fakat işçi veemekçilerin nihai kurtuluşları açısından tarihi birönem taşıyan bu tür kitlesel direnişlerin, devrimciöncü partinin birleştirici ve yol gösterici önderliğinekavuşmadığı durumlarda belli bir noktadan sonrakırılmaya uğraması da kaçınılmaz olmaktır.

Olumlu ve olumsuz deneyimleriyle işçi sınıfınınmücadele tarihi, sermayenin güncel saldırılarına karşımücadelenin büyük önem taşıdığını, bununla birliktesömürü ve kölelikten nihai kurtuluş için, sınıfındevrimci öncü partisiyle buluşmasının da şartolduğunu göstermiştir. Sınıfın partisiyle birleşmesigüncel planda devam eden ekonomik-demokratikmücadeleyi güçlendireceği gibi, bu mücadele departiyle sınıfın kaynaşmasını pekiştirecek, gerçekkurtuluşun, yani devrim ve sosyalizm mücadelesiningüçlenmesini sağlayacaktır. Diğer bir ifadeylepartinin sınıfla birleşmesi ile sınıfın partisiönderliğinde nihai kurtuluşa doğru yürüyebilmesi‘Parti, sınıf, devrim!’ şiarının da gerçek kılınmasıanlamına gelecektir. Hem sınıf devrimcilerinin hemişçi sınıfının en temel ihtiyacı bu tarihi birleşmeyisınıflar mücadelesi zemininde gerçekleştirebilmektir.

15-16 Haziran’ın direniş kararlığıyla sermaye saldırılarını püskürtmeye!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Baskı ve zorbalıkta sınır tanımayan AKPiktidarının son icraati havacılık işkolunda grevyasağı getirmek oldu. Tıkanan toplu sözleşmesürecinde havayolu işçilerinin grev silahını elindenalmak için el çabukluğuyla bir torba yasa içerisinekonulan yasağın meclisten geçirilmesiplanlanıyordu. Ancak bu azılı sınıf düşmanlarıbeklemedikleri bir dirençle karşılaştılar. Saldırıyauğrayan emekçiler sinmek yerine üretimden gelengüçlerini kullanarak mücadeleyi seçtiler. Böyleliklede gerici faşist rejime güçlü bir yanıt verdiler. Faşistrejimin buna yanıtı işten atma tehditleri savurmakolurken, havayolları çalışanları ise geri adımatmadılar. Bu saldırı onların mücadelekararlılıklarını güçlendirirken işten atmadurumunda işyerini terk etmeyerek direnişlerinisürdüreceklerini ilan ettiler.

AKP’nin havayolunda grev yasağı getirmeyekalkması kuşkusuz ki, dinci-gerici rejimin faşistdüzeninin icraatlerinin köşe taşlarından birinioluşturmaktadır. 12 Eylül darbesini geride bırakansayısız gözaltı ve tutuklama, Kürt halkına yöneliktoplu katliamlar, onlarca insanın katillerininaklanması, aydın ve sanatçıların susturulması,eğitim sisteminin gericiliğin kollarına bırakılması,medya eliyle örgütlenen arsız yalan veitibarsızlaştırma kampanyaları, sendikalarınkapısına kilit vuracak yasal hazırlıklar, emir komutazincirine bağlanmış sendikacılar ve en sonunda dagrev yasakları!..

İşte tüm bunlar 12 Eylül darbesiyle örgütlenenfaşist rejimin icraatleriyle özünde aynı değil midir?Tartışmasız evet! ABD emperyalizmi ve tekelciburjuvaziye hizmette sınır tanımayan AKPgericiliği, işçi sınıfı ve emekçiler ile toplumsalmuhalefete yönelik saldırganlıkta sınır ve kuraltanımıyor. Yasalar ve kurumlar emperyalizmin,sermayenin ve rejimin çıkarları neyi gerektiriyorsaonun için uğruna eğilip bükülüyor. AKP şeflerininağızlarından çıkan her söz kural/yasa oluyor.Uymayan, itaat etmeyen, boyun eğmeyen de baskıve zorbalıkla eziliyor. İşte aylardır Kürt halkınareva görülenler, öğrenci gençliğe, ilerici ve aydınçevrelere yapılanlar ve işte işçi sınıfı ve emekçilerinmaruz kaldığı…

Tüm bunlar AKP tarafından örgütlenen faşistrejimin 12 Eylül generallerine de rahmet okutacakboyutlara vardığını gösteriyor. Faşist baskı vezorbalıkta varılan bu düzey toplumsal muhalefetisindirmeyi, böylelikle de ülkeyi emperyalizm,sermaye ve kendileri için dikensiz bir gül bahçesinedönüştürmeyi hedefliyor. Kürtler’i katliamlarla yoket, tüm diri güçlerini zindanlara kapat, aydınları vesanatçıları sustur, öğrenci gençliği ya okulun dışınaya da zindana at, genç nesilleri gerici eğitimsistemiyle yozlaştır, mücadeleci sendikaları kapat,grev haklarını elinden alarak işçi sınıfının elinikolunu bağla… Böylelikle de keyfince yönet. Yaniçal çırp, iliklerine kadar keyfince sömür, varlığınıinkar ettiğin halkı yetmediğinde imha et,

emperyalizme hizmette sınır tanıma… İşte bugerici-faşist rejimin isteği, amacı bundan ibarettir.

Ama işi öyle o kadar da kolay değil. Bunusadece havayolu işçilerinin direncinden değil, genelolarak işçi sınıfı ve emekçilerle toplumsalmuhalefetin artan direncinden görüyoruz. Gücekarşı güç, faşist baskı ve zorbalığa karşı militandireniş düşüncesi toplumsal muhalef içerisindegiderek mayalanıyor. Gerici-faşist rejimsaldırganlıkta sınır tanımazken suskun kalmakkadar, arada durmak da zorlaşıyor. Düzen içi sözdeyasal-barışçıl biçimleri de geçersizleşiyor. Siyasalmücadele iklimi sertleşiyor.

İşte 1 Mayıs ve Mayıs şehitlerine gösterilentoplumsal sahiplenme tablosu bunun en dolaysızifadesiydi. Bunun için de faşist gerici rejimtarafından kapsamlı bir karşı kampanyaya maruzkaldı. Ülkenin dört köşesinde yüzbinlerce işçi,emekçi ve genç 1 Mayıs alanlarının yolunu tuttu,devrimin ve sosyalizmin sembollerini, devrimşehitlerini sahiplendi. Bu tablo gerici-faşist rejiminçok yönlü pervasız saldırılarına karşı toplumsathında büyüyen öfkenin ve mücadele isteğinin birifadesiydi. Aynı zamanda fiili-meşru mücadeleye,daha fazlası devrime duyulan yakıcı ihtiyacın birifadesiydi. Devrimci öznelerin zayıflığı bu nesneltablonun önemini karartmıyor. Reformizmin vedüzen solunun gücü ve alanlarda öne çıkması daonların gücünü değil, tersine devrimciliğe ve

sosyalizme öykündüklerini gösteriyor. Ne yaptıklarıve yapacaklarından bağımsız olarak onların bu halidahi siyasal ve toplumsal mücadelenin gidişatıkonusunda önemli bir açıklık sunuyor.

İşte bu tablo belirttiğimiz gibi siyasal mücadeleikliminin sertleştiğinin kanıtıdır. Ya da başka birifadeyle karanlık yoğunlaştıkça aydınlık dayakınlaşmaktadır.

Bunun böyle olduğunu gösteren olgularınbaşında da 1 Mayıs’ın ardından sosyal ve sınıfsalmücadelenin ivme kazanması gerçeği gelmektedir.Siyasal mücadeledeki sertleşme sosyal-sınıfsalmücadeleyle paralel gelişiyor. En önemlisi de buikisi hedefleri ve taleplerinin kapsamı itibariyle deaynı kanala doğru akıyor. Kamu emekçilerinin 23Mayıs eylemi son yıllarda gerçekleşen en yaygın,kitlesel ve etkili iş bırakma eylemi olarak tarihekaydedildi. Bu mücadele ücretlerin artırılmasınıtalep ediyor, ama AKP’nin toplu sözleşme oyununuhedefliyor. Bu öyle bir büyük mücadeledinamiğiydi ki AKP’nin bu alandaki sendikaloyuncağı olan Memur-Sen bile bir yere kadarmücadeleden uzak duramadı. Elbette bumücadelede asıl olan devamlılık, siyasallaşma vedaha ileri ve kararlı mücadele biçimlerinebaşvurmaktır.

23 Mayıs eyleminin üzerine gelen havayoluişçilerinin maruz kaldığı saldırı ise sınıfmücadelesindeki sertleşme düzeyini ve siyasallaşma

Gerici-faşist rejimin son icraati grev yasağı…

Mücadeleyi ve dayanışmayı büyütelim!

Ancak bugün ne olacağından bağımsız olarak sınıf mücadelesi gelişme vegüçlenme olanaklarına sahip olduğunu unutmamak gerekir. Bu olanaklarkendisini kamu emekçilerinin mücadelesinden Bosch işçilerinin çıkışınave elbette ki son olarak havayolu işçilerinin direnişine kadar bir diziveriyle doğrulamaktadır.

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

zorunluluğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda işçisınıfını uyarıyor. Gerici-faşist rejim işçi sınıfınınmücadelesini engellemek için çok daha doğrudan vekeyfince müdahale etme ihtiyacı duyarak keyfincegrev yasağı gibi bir zorbalığa başvuruyor.Emperyalizm ve sermayenin çıkarlarını her şeyinüstünde tutuyor, bunun için sadece Kürt halkına,aydınlara, sanatçılara, gençliğe değil, işçi sınıfınada düşmanca davranıyor. Tüm her şey emperyalizmve tekelci burjuvazi adına yapılıyor. İşçi sınıfınınağır sömürü koşullarına mahkum edilmesi için herşey yapılırken mücadele direnci ezilmeyeçalışılıyor. İşte bunun için işçi sınıfı mücadelesinibüyütmek ve giderek gerici-faşist rejim karşısındabir taraf olarak çıkmak, bu rejimi yenmek üzerediğer ezilen toplumsal kesimlerle kader birliğiyapmak zorundadır.

Havayolu işçilerinin işçi sınıfının gerici-faşistrejim karşısında mücadeleye atılması için birfırsattır. Çünkü havayolu işçilerinin gerici-faşistrejime karşı ortaya koydukları mücadele güçlü birsınıf dayanışmasıyla desteklenirse, bu mücadeleninkazanması olanağı da doğmuş olur. Böylelikle degerici-faşist rejimin zulmü altında mücadele etmeyeçalışan toplumsal muhalefet güçleri adına da birbirleşme-mücadele ekseni ve elbette zafer olanağıyaratılmış olur. Çünkü işçi sınıfının gerici-faşistrejime karşı kavgaya atılmasıyla gerici-rejime karşısınıf mücadelesinin fitili ateşlenmiş olur ki, bu dagerici-faşist rejimin toplumsal tabanının çökertirkensiyasal-toplumsal muhalefetin önünü açar, ileriyetaşır.

Elbette işçi sınıfının bilinç ve örgütlenmedüzeyindeki gerilikler, havayolu işçierinin deböylesine ağır bir görevi sürdürebilecek gücününsınırları bu konuda iyimser olmayı güçleştiriyor.Ancak bugün ne olacağından bağımsız olarak sınıfmücadelesi gelişme ve güçlenme olanaklarına sahipolduğunu unutmamak gerekir. Bu olanaklarkendisini kamu emekçilerinin mücadelesindenBosch işçilerinin çıkışına ve elbette ki son olarakhavayolu işçilerinin direnişine kadar bir dizi veriyledoğrulamaktadır. Sosyal-sınıfsal öfke büyürkengerici-faşist rejimin yönetme olanakları dadaralmaktadır. Baskı ve zorbalıkta artan hoyratlıkda bir başka yönden zaten bunu doğrulamaktadır.Katmerli sömürü politikaları öfkeyi büyütürken,siyasal baskı ve zorbalık mücadele direncinibüyütmektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi, MetalGrup TİS süreci vb. süreçler dahi tek başınaönümüzdeki dönemde sınıf mücadelesinin ivmekazanacağını bugünden gösteren süreçlerdir.

Tüm bunları akılda tutarak bugün en öndemücadele edene destek vermek hayati önemdedir.Bu amaçla havayolu işçilerinin mücadelesine sınıfınve diğer toplumsal kesimlerin desteğini örgütlemek,bu mücadeleyi sınıfın ve toplumun davası halinegetirmek, öte yandan gerici-faşist rejime yönelikgüçlü bir siyasal ajitasyonu sınıf kitleleri içerisindeyaymak gibi görevler önümüzdedir. Bu görevleriyerine getirmek üzere aktif, canlı, inisiyatifli veenerjik bir çabayı göstermeliyiz.

Sermaye hükümeti AKP, sivil havacılık işkolundaçalışan işçilerin grev hakkının gasp edilmesiniöngören kanun teklifini 30 Mayıs günü meclistengeçirdi.

AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ünhazırladığı kanun teklifinin meclis gündeminegetirilmesi üzerine 29 Mayıs günü saat 03.00'tengece 00.00'a kadar greve giden havacılık işçileri,kanun teklifinin geri çekilmesini istediler.

Grev yasağına karşı grev

Ülke gündemine oturan grev nedeniyle çoksayıda uçak seferi iptal edilmek zorunda kaldı. Grevnedeniyle THY'nin 6 milyon TL zarar ettiğiaçıklanırken, havayolu işçilerinin grevi THY yönetimive Ulaştırma Bakanlığı tarafından tahammülsüzlüklekarşılandı.

İş bırakma eylemi nedeniyle, THY’nin 179 seferiiptal edildi. Sabah saatlerinden itibaren AtatürkHavalimanı'nda toplanan THY emekçilerine destekolarak THY Teknik A.Ş çalışanlarından 200 kişilik birgrup iş bırakarak eyleme katıldı.

Sloganlarla kabin ekiplerinin eylemlerine destekolan teknik ekip işçileri Atatürk Havalimanı'ndatoplandı. Havayolu emekçilerinin iş bırakma eylemisaat 24.00'te sona erdi.

Redhack'ten destek

Havayolu emekçilerine bir destek de Hackergrubu Redhack'ten geldi. THY'nin internet sitesinihackleyen grup, siteye erişimi engelledi. Redhackeylemi, bir tweetle duyurdu.

İşten atmalar başladı

Türk Hava Yolları (THY) yönetimi ise, iş bırakmaeylemine katılan 200 civarındaki Hava-İş üyesinincep telefonlarına "Yaşadışı eyleme katıldıkları"gerekçe gösterilerek işten atıldıklarına dair mesajgönderdi. 30 Mayıs günü işe giden işçiler işealınmadılar.

Gelişmeleri değerlendirmek üzere toplananHava-İş Yönetim Kurulu, grev yasağı uygulamasınave işten atılmalara karşı süresiz eylem kararı aldı.

Grev haklarına sahip çıktıkları için işten atılan veAtatürk Havalimanı'nda süresiz eyleme başlayan

yüzlerce Hava-İş üyesi her gün 05.00-24.00 saatleriarasında eylemlerine devam edecekler.

İşten atılan işçi sayısının 300 olduğunu açıklayansendika, işten çıkarılan çalışanlar geri alınana vegrev yasağı getiren yasa iptal edilene kadareylemlerin süreceğini belirtti.

Aileleri ile birlikte Atatürk Havalimanı DışHatlar’da eylemlerini sürdüren havayolu işçilerine30 Mayıs akşamı DİSK Genel Sekreteri AdnanSerdaroğlu ve DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali RızaKüçükosmanoğlu destek verdi. Destek ziyaretinedirenişçi Hey Tekstil işçileri de katıldılar.

Uluslararası destek

Diğer yandan Hava-İş’in üyesi olduğu üst örgütüUluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF)Türkiye’de havacılık işkoluna grev yasağıgetirilmesine karşı ve 29 Mayıs eylemlerinden sonraHava-İş üyelerine yönelik saldırıların son bulmasıtalebiyle bir e-posta kampanyası başlattı. ITF’ninAKP hükümetinin hava işkolunda grev yasağıgetirmesine karşı çıkmaya ve Hava-İş’in yanındaolmaya çağırdığı öğrenildi.

LabourStart'tan kampanya

Uluslararası sendikal hareketin haber vekampanya websitesi LabourStart, Türkiye’de havaişkolunda grev yasağı getiren düzenlemeye karşıkampanya başlattı.

Erdoğan grev hakkına saldırdı

Havayolu işçilerinin eylemiyle ilgili açıklamalardabulunan Tayyip Erdoğan ise, emekçilerin taleplerinigörmezden gelerek “milletimiz mağdur olmuştur”dedi.

Erdoğan, THY'deki greve ilişkin, ''Düşünün ki bugrev kanunsuz değil kanunlu olarak da yapıldığında,uzun süreli bir grev olduğu zaman bunun bedelinikim ödeyecek, kim öder? Millet ödeyecek, milletöder. Bu stratejik bir kurum ve bu stratejik kurumdaatılacak bu tür adımlar ciddi manada ülkemizdeçöküşün habercisi olur ki, buna fırsat vermemekgerekir diye düşünüyorum'' dedi ve çalışanlarıntaleplerini bir kez daha görmezden geldi.

29 Mayıs 2012

Hava işkolunda grev hakkıgasp edildi!

29 Mayıs 2012

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-22

Yasal kanun değişiklikleri ve yarg zırhıyladonatılan polis teşkilatı her geçen gün daha azgın vepervasız davranarak şiddetini uyguluyor. Geçtiğimizhafta boyunca polis terörü ve cinayetleri birbirindenfarklı yerlerde yaşansa da birbirini tamamlayan birnitelikteydi.

Yalova’da bir kavgayı ayırmaya çalışan ÇayanBirben’e astım hastası olduğunu belirtmesine karşınpolis tarafından biber gazı sıkıldı.

Birben’in yakını Müfit Haberal, “Çayan, ‘astımhastasıyım yapmayın’ demesine karşın biber gazısıkılmış. Yüzünü yıkamasına bile izin verilmemiş.”dedi.

Çayan’ın katledilmesiyle ilgili Yalova EmniyetMüdürlüğü’nden ilk gün yapılan açıklamada ÇayanBirben için “polise saldıran kişi” denilerek cinayetmeşrulaştırılmaya çalışılmıştı.

Çayan’ın ailesine de polis terörü

Çayan Birben’in ölüm haberi hastane bahçesindebekleyen aileye iletildiğinde aile büyük bir öfkeylepolise tepki gösterdi. “Katil polis!” sloganları atanaile ve Çayan’ın yakınları polise tepki gösterdi.Burada Çayan Birben’in ailesi de polis terörüylekarşı karşıya kaldı. Polisin hastane bahçesindekiprovokatif tutumu sonrası çıkan arbedede polissilahına sarılarak havaya ateş açıp aileye de bibergazı sıkmaktan geri durmadı.

Polis vahşeti sokaklarda

Ankara Mamak’ta cuma gece yarısıarkadaşlarıyla dışarı çıkan Gökhan Melih Ayaz (23),gezdirdikleri pitbulun sokak köpeklerine saldırmasıüzerine polis terörüne maruz kaldı.

Polislerin biber gazlı, sopalı saldırına uğrayangenç daha sonra karakola götürülerek burada daişkence gördü. Akdere Karakolu’nun tadilatınedeniyle kamera bulunmaması polis terörününgizlenmesine neden oldu. Aldığı darbelerdenkaynaklı gözünü kaybetme riski taşıyan Melih Ayazhastanede 4 saatlik ameliyat geçirdi.

Polis terörü hastanede de gizlenerek herhangi birdarp raporu verilmezken Ayaz’ın hastanede kaldığıgüne dair bilgi dahi ‘bulunamadı’. Birkaç santimle

kör olmaktan kurtulan genç işgöremez raporu alaraksavcılığa gitti.

28 Mayıs günü savcılığa suç duyurusundabulunulmasıyla açığa çıkan polis terörü gelinenyerde rutin bir hal almış durumda.

Karakolda bir cinayet daha!

Polisin keyfi baskı ve şiddetinin en çokuygulandığı karakollarda son polis cinayeti İstanbulSultangazi’de yaşandı.

25 yaşındaki Kenan Yılmaz, polis merkezindefenalaşmasına rağmen hastaneye götürülmeyerekölüme terk edildi. Esentepe Polis Merkezi’ndeyaşanan cinayet ailenin suç duyurusunda bulunmasıüzerine ortaya çıktı.

Hakkında arama kararı olduğu gerekçesiylegözaltına alınan Kenan Yılmaz polislerden yediğidayak sonrasında nezarethanede fenalaştı.Gözaltındaki başka birinin de şahit olduğu olaydarahatsızlanmasına rağmen sabaha kadar müdahaleedilmedi.

Yılmaz ailesi yaptığı açıklamada oğlunun eviaradığı saatle karakolda tutulduğu iddia edilen saatarasındaki çelişkiye değindi. Polisin cinayeti örtbasçabası içinde olduğunu ifade etti.

Karakolda polis tecavüzü

Karakolları işkencehaneye çeviren polis, bu kezbir kadına tecavüz etti. Polisin, Taksim’de gözaltınaalınan Patimat Abdurakhmanova’ya tecavüz ettiğiortaya çıktı.

Abdurakhmanova, 11 Mart gecesi gözaltınaalınarak Taksim Polis Merkezi Amirliği’negötürüldü. Komiser yardımcısı N.K. tarafından ikikez tecavüze uğrayan genç kadın, karakoldakorkusundan bir şey söyleyemedi.

Sermaye düzeninin polislere verdiği sınırsızyetki, baskı ve terör olarak geri dönüyor. PolisinPVSK ile yetkilerini artırıp yargı dokunulmazlığıkazanmasının ardından polis şiddeti tırmanıyor.Karakolları kalesi sayan polis ise her türlü azgınterörünü uygulabiliyor. Festus Okey’i nezarethanedekatleden, işkenceyi sistematikleştiren polis,tecavüzü kendine hak sayıyor. “ISO” kalite belgelikarakollarında işkence, tecavüz haberleri eksikolmuyor.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Dizginsiz polis terörü sürüyor!

Şerzan Kurtdavasında 14.duruşma

Muğla’da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’un poliskurşunu ile katledilmesinin ardından açılan davanın14. duruşması 25 Mayıs günü görüldü. Katil polisGültekin Şahin’in tutuklu yargılanmasına devamedilmesi kararı alan mahkeme, duruşmayı bir kezdaha erteledi.

Katil polisin avukatı bir kez daha tutuksuzyargılanma talebinde bulundu. Adli Tıpincelemelerinde Kurt’un bedeninden çıkanmermilerle Şahin’in kullandığı silahın mermilerininçapının aynı olmadığını iddia eden avukat, ortayaçıkan çelişkinin sanığın lehine kullanılması gerektiğinisöyledi. Avukat, bir kez daha katil polisin çocuklarıolduğu üzerinden duygu sömürüsü yaptı. Katil polisŞahin de tahliyesini talep etti.

Duruşmada söz alan baba Ömer Kurt da “Ben buzamana kadar çok avukat, hakim, polis yetiştirdim.Benim oğlum Şerzan şu anda nefes almıyor. Ancakpolis memuru Gültekin Şahin’in çocukları nefesalabiliyor. Dün benim oğlumun ölüm yıldönümüydü.Biz burada adaleti arıyoruz” dedi.

Kurt ailesinin avukatı Cemal Doğan, duruşmadayaptığı konuşmada gelen raporların iddialarınıdoğruladığını söyleyerek, “Sanık polis memuruGültekin Şahin hedef gözeterek kasten öldürmeolayını gerçekleştirmiştir. Olay sonrası görgü tanıklarıpolis memurunu teşhis etmişlerdir.” dedi.

Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti de katilpolisin tutukluluğunun devamına ve gizli tanığın imzaeksiklerinin giderilerek duruşmanın 22 Haziran’aertelenmesine karar verdi.

Pozantı çocuklarıtekrar tutuklanıyor!

Pozantı Çocuk Hapishanesi’nde maruz

kaldıkları işkence ve tecavüzü kamuoyuna

duyuran Kürt çocukları sermaye devletinin

baskısından kurtulamıyor. Pozantı mağduru

çocukların bir kısmı çeşitli bahanelerle tekrar

tutuklanıyor. Son üç ay içerisinde Pozantı Çocuk

Hapishanesi’nden çıkanların 25’i gözaltınaalınmış, 15’i de tutuklanmıştı. Sermaye hükümetiAKP’nin devreye soktuğu para cezasıuygulamasıyla da çocukların ailelerine toplamda150 bin TL ceza kesildi.

Çocuklardan intikam alındığını ifade eden İHD

Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, Pozantı’daki

işkence ve tecavüz olaylarının kamuoyuna

duyurulmasının ardından çocukların çeşitli

baskılara maruz kaldığını, ailelerinin de para

cezalarına çarptırıldığını aktardı. Tüm bu keyfi uygulamalara ve baskılara ek

olarak, tutuklanan çocukların bir kısmı da çocukhapishanesi yerine yetişkinlerin kaldığıhapishanelere gönderiliyor. Son olarak, HasanKatan, Mahmut Aksel, Devrim Eriş, Cengiz Ergün,Alaattin Akgül, Berğudan Ertaş, Azad Bozkurt,Mehdi Aslan, Hasan Şeker, Ramazan Bıdık,Lokman Aydemir, Ahmet Budak, Remzi Akay veHasan Kaya isimli çocuklar yetişkinlerin kaldığıMersin Kapalı Cezaevi’ne konuldu.

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-22

28 Aralık 2011 gecesi Türk ordusuna ait savaşuçakları tarafından gerçekleştirilen Roboskikatliamında yaşamını yitiren köylülerin yakınları,Roboski Köyü’ndeki mezarları ziyaret etti.

Yakınlarının mezarları başında Kürtçe ve Türkçeağıtlar yakan köylüler, İçişleri Bakanı İdris NaimŞahin’in “Özür dilenecek mahiyette bir olaydeğildir”, Başbakan Erdoğan’ın “Uzatmanın anlamıyok” sözlerine tepki gösterdi.

Katliamda oğlu Serhat Encü’yü yitiren AzimeEncü, Erdoğan’ın ve bakanların kendileriyle dalgageçtiğini belirterek, Bakan Şahin’in sözlerine tepkigösterdi.

Şahin’e tepki gösteren bir anne, “Her şeyerağmen onların vicdanlarına sesleniyorum. Biz özürfalan istemiyoruz ondan. Başbakanla birlikte bir günkarşı tepeye gelsin. Görsün perşembe günleri neleryaşadığımızı, görsün” dedi.

“Bizimle dalga geçtiler”

Aynı saldırıda yaşamını yitiren Vedat Encü’nünannesi Mercan Encü ise tazminat istemediklerinisöyledi. Encü, “O gün 40 bin kişi buradaydık.Sadece kaymakamı gönderdiler, bizimle dalgageçtiler. Çocuklarımız halen aranıyor. Akşamlarıevlerde kalmıyorlar, dağlarda, ahırlarda yatmakzorunda kalıyorlar.” ifadelerini kullandı.

Katliamda yaşamını yitiren Cemal Encü’nünannesi Cahide Encü ise, “İdris Naim Şahin, hiç miutanmıyor? 34 insanı öldürmüş, az mı geldi? Buülkede adalet yok hele bize, Kürtlere hiç yok.”şeklinde konuştu.

150. günde kardeşe gözaltı

Roboski Katliamı’nın 150. gününde sermayedevleti katliamda ölen Serhat Encü’nün kardeşinigözaltına alarak mesajını veriyor.

Katliam sonrası sahte gözyaşları dökerek köyegelen Kaymakam köylüler tarafından kovulmuştu.

Kaymakam’ın köyden çıkarılmasına ilişkinsoruşturma açan savcılık “kasten adam öldürmeyeteşebbüs” iddiasıyla Ferhat Encü için yakalamakararı çıkarttı. Ankara’da Roboski katliamının 150.günü dolayısıyla yapılacak basın açıklamasınakatılmak için gelen Ferhat Encü polis tarafındangözaltına alındı. Encü, öğleden sonra serbestbırakıldı.

150 gün boyunca bir yandan “taziye”açıklamaları sunulurken diğer yandan yargı ve kollukgüçleriyle baskı araçları devreye sokulmuştu.Katliamın protesto edildiği eylemlere yönelik polisterörüne mahkemelerin tutuklama saldırıları eşliketmişti.

Kaymakam’ın köyden çıkarılmasına ilişkinsoruşturma kapsamında şu ana kadar 5 kişi ŞırnakKapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunuyor.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 26Mayıs günü, Roboski katliamının 150. gününedeniyle çeşitli illerde eylemler gerçekleştirdi.

İstanbulDolmabahçe’de buluşan HDK bileşenleri ve

katliamda yakınlarını kaybeden ailelere Halkevleri,ÖDP ve EHP de destek verdi.

Yapılan açıklamalarda, devletin katliamıaydınlatacak adımları atmadığına, başbakan dahiltüm devlet yetkililerinin açıklamalarla, kanparasıyla devletin yaptığı katliamı örtmeyeçalıştıklarına değinildi. Ailelerin de konuştuğueylemde katliamın hesabının sorulacağı belirtildi.

Milletvekilleri Levent Tüzel, Sırrı SüreyyaÖnder, sanatçı Yasemin Göksu, yazar NecmiyeAlbay ve Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol daeylemde birer konuşma yaptılar. Gözyaşlarının hiçdinmediği eylemde, bir ana fenalaşarak baygınlıkgeçirdi. Yasemin Göksu, “Uyu Memik oğlan” adlıezgiyi katliamda hayatlarını yitirenler içinseslendirdi.

Yoğun polus ablukasında yapılan ve temsilitabutların yer aldığı eylemde, katliamdayaşamlarını kaybedenlerin fotoğrafları taşındı.

İzmirKonak YKM önünde toplanan HDK’liler,

Roboski katliamında hayatını kaybedenlerinfotoğraflarını taşıyarak insan zinciri oluşturdu.Buradan eski Sümerbank önüne doğru yürüyüşegeçen eylemciler yol boyunca, katliamı protestoeden sloganlar attı.

Konak Meydanı’na ulaşıldığında yapılan basınaçıklamasını HDK İzmir İl Yürütme Kurulu ÜyesiMehmet Çiftçi okudu.

AnkaraSakarya Caddesi’nde yapılan eylemde, HDK İl

Yürütmesi adına Şükran Doğan açıklamayı okudu.Katliamda ailesinden 11 kişiyi kaybeden ve sabahsaatlerinde gözaltına alınıp serbest bırakılan FerhatEncü de eyleme katıldı.

“Roboski onurlu bir direniştir. Roboskili aileler,her defasında bu katliam zihniyeti karşısındadirendi. Bu zihniyeti kabul etmedi. Devlet bukatliama kılıf bulmaya çalışıyor” diyen Encü’nünardından Av. Müşir Deliduman ve İHD GenelBaşkanı Öztürk Türkdoğan da söz aldı.

Eskişehir HDK Eskişehir Meclisi Hamamyolu Saat Kulesi

önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyanGürsel Şenşafak, hükümetin hala Roboski’de “vur”emrini vereni açıklamadığını söyledi. Türkiyehalklarının Roboski katliamının faili meçhullerarasına kaydedilmeyeceğini söyleyen Şenşafak,“isimleri henüz bilmesek de bizler ‘vur’ emriniverenleri ve bunu gerçekleştirenleriunutmayacağız, onları her fırsatta lanetleyeceğiz”dedi.

“Roboski katliamısorumlularıyargılanmalı”

Roboski’de 34 köylünün TSK’ya ait savaşuçakları tarafından katledilmesinin ardından geçen150 güne rağmen sorumluların hala yargılanmamışolması Adana HDK tarafından yapılan bir eylemleprotesto edildi.

24 Mayıs günü İnönü Parkı’nda yapılaneylemde katillerin ve siyasi sorumlularınıngörevlerine devam ettiğini ve hesap sorulmadığınısöyleyen Güven Boğa, Roboski katliamının ve sondönemde artan gözaltı ve tutuklamaların Kürtsorununu çözümden çok çözümsüzlüğegötürdüğünü hatırlatarak, Kürt sorununu siyasalrant haline getiren AKP iktidarının da hesapvermekten kurtulamayacağını belirtti.

Kızıl Bayrak / Adana

“Roboski unutulmayacak!”

26 Mayıs 2012 / İstanbul

Roboski için inkar ve baskı sürüyor

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Sermaye devletinin hapishanelerdegerçekleştirdiği en büyük katliam harekatı olan“Hayata dönüş operasyonu” hakkında açılandavalarla sermaye devleti katliamını aklıyor.Mahkumlarında yargılandığı davalardan ikisigeçtiğimiz günlerde görüldü. İlk olarak BayrampaşaHapishanesi ile ilgili mahkeme görüldü. Katliamındamerkezini oluşturan Bayrampaşa davası devletinkatliam hazırlığını ve aklama operasyonunu bir kezdaha açığa çıkardı.

28 devrimci tutsağın şehit düştüğü katliamla ilgilidava 25 Mayıs günü Bakırköy 13. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü.

29 tutuklu sanık ile dönemin İstanbul CumhuriyetBaşsavcısı Ferzan Çitici’nin de hazır bulunduğuduruşmada Çitici, 2000 yılında gerçekleştirilen‘Hayata Dönüş’ operasyonuyla ilgili “İçişleri veAdalet Bakanlığı müştereken uyguladılar. Bu olayınsorumlularını bulmak yargıya aittir” dedi.

Katliam için üçlü protokol

Katliam sırasında Bayrampaşa Cezaevi içindeözel odada beklediğini belirten Ferzan Çitici odönem cezaevindeki ölüm orucundaki mahkumlarla2 ay boyunca görüştüğünü, bu görüşmelerde gazetecive aydınların da yer aldığını söyledi.

Çitici, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı’nınimzaladığı üçlü protokol üzerine BakanlarKurulu’nun aldığı bir kararla operasyona kararverildiğini belirterek, “Operasyon günü Cezaevimüdürü operasyona ilişkin talep gönderdi. Ben de‘olur’ imzası verdim. Ama ben müdahaleye hangikomutan katıldı, kaç kişi vardı ve kimler yönettibilmiyorum.” dedi.

19 Aralık katliamına müdahil olan avukatların,operasyonun sorumlusunun kim olduğu sorusunaÇitici’nin verdiği yanıt ise katliamın devlettarafından gerçekleştirildiğinin yeni bir itirafıniteliğindeydi. Çitici, hükümetin aldığı kararı İçişlerive Adalet Bakanlığı’nın birlikte uyguladıklarınıbelirtti.

Duruşmaya tanık olarak çağrılan ancakkatılmayan Zeki Bingöl ise mahkemeye yazılı olarakbir ifade gönderdi.

Duruşmaya yazılı ifadesini ileten emekli binbaşıZeki Bingöl ise kullanılan kimyasal bombaları dahaönce hiç görmediğini, EMASYA taburlarındangetirildiğini söyledi. Mahkemenin uzun süre zamankaybetmesine neden olan operasyonda görev almışaskerlerin listesine de açıklık getiren Bingölkomutanların emriyle sicil numaralarının başına 1rakamı eklendiğini ifade etti.

Ümraniye davası aklama oyunu

19 Aralık katliamından sonra açılan davalardanbiri olan Ümraniye Hapishanesi davası 30 Mayısgünü Üsküdar Adliyesi’nde görülen duruşmayladevam etti. Sermaye düzeninin aklama operasyonuolan dava sürecinde katliamcı askerlerle birliktedevrimci tutsaklarda yargılanıyor. Üsküdar 2. AğırCeza Mahkemesi’nde görülen duruşmada avukatlarınbugüne kadar hiçbir talebi kabul edilmedi. Müdahaleplanına ilişkin hiçbir somut adım atılmamasıavukatlar tarafından teşhir edildi.

Duruşmanın sadece 15 dakika sürmesi bilegöstermelik yargılamayı kanıtlıyor.

Duruşmada Avukat Oya Aslan, “Sanığın talimatlaalınan ifadesi bile duruşma salonunda okunmuyor.Eğer niyetiniz sanıkları beraat ettirmekse, beraatkararını verin” diyerek mahkeme heyetini eleştirdi.Mahkeme bir sonraki duruşmayı 6 Kasım 2012tarihine ertelendi.

Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile DayanışmaDerneği (TAYAD) her iki duruşma sırasındamahkeme önlerinde eylem yaptı. Basınaçıklamalarında 19 Aralık “Hayata Dönüş”katliamlarının ardından açılan davaların göstermelikolduğu ifade edilirken, “Devrimci tutsaklara saldırıpkatletme, bir devlet geleneğidir Türkiye’de” denildi.

Davaların takipçisi olacaklarını söyleyenTAYAD’lı Aileler, katliamı da katliamcılarıkoruyanları da teşhir etmeye devam edeceklerinisöylediler.

19 Aralık’taki organize katliammahkemelerde aklanıyor!

DİSK: 1 Mayıstutsaklarına özgürlük!

Devrimci İşçi Sendikaları KonfederasyonuDİSK Genel Başkanı Erol Ekici, Taksim 1 Mayısısonrası yaşanan tutuklama ve gözaltılarla ilgiliyazılı açıklama yaptı. Ekici, 1 Mayıs tutsaklarınaözgürlük istedi.

Örgütlenme ve ifade özgürlüğününengellenemeyeceğinin belirtildiği açıklamada, AKPhükümetinin muhalif olarak gördüğü bütünkesimlere karşı adeta topyekûn bir saldırı içindeolduğunu vurguladı.

1 Mayıs 2012 sabahı bazı banka ve mağazalarıncamlarının kırılması olayının ardından önce 60kişinin gözaltına alındığını ve ardından 9 kişinintutuklandığını hatırlatan Ekici, 14 Mayıs günüsabah 5 sularında evleri basılarak veya dernek vedergi bürolarından gözaltına alınanlar arasında 8aylık hamile bir kadının da bulunduğunu belirtti.

Yılmadan, usanmadan mücadele...

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “En ufakbir hak arayışına şiddetle cevap veren zihniyet,çokuluslu şirketlerin ve bankaların camlarınınkırılmasını ülkenin en önemli sorunu olarak elealmıştır. Göstericiler tutuklanarak 1 Mayıslar,toplantı ve gösteri özgürlüğü, hak aramamücadelesi yasadışı ilan edilmek istenmektedir.İşçilerden kamu çalışanlarına, barajlara karşı çıkanköylülerden parasız eğitim isteyen öğrencilereherkes çevik kuvvet şiddetinden, TerörleMücadele Kanunu’ndan ve Özel YetkiliMahkemeler’den nasibini almaktadır. Bugün detüm demokratik ve devrimci muhalefete düşengörev, bu karanlık zihniyete ve sisteme karşıyılmadan, usanmadan mücadeleyi yükseltmektir!”

“KCK operasyonları” adı altındaki faşist baskı ve terörün son ayağı Urfa ve Diyarbakır oldu. Gerçekleştirilen polis baskınlarında BDP’li ilçe başkanları, belediye başkan yardımcıları ve belediye

meclis üyelerinin de aralarında bulunduğu 35 kişi gözaltına alındı. Urfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde düzenlenen ev baskınlarında evler didik didik aranırken, kitap, dergi ve

bilgisayar hard disklerine el konuldu. Yapılan aramaların ardından İl Genel Meclis Üyesi, Belediye Meclisüyeleri, eski Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Dağtekin, BDP İlçe Yöneticileri, belediye işçileri, MEYADERüyeleri gözaltına alındı.

Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesinin talimatıyla gözaltına alındıkları öğrenilen 10 kişigötürüldükleri Ceylanpınar İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden Urfa’ya gönderildi.

Viranşehir ilçesinde ise, düzenlenen baskında BDP İlçe Eş Başkanı Birgül Özkara, Belediye BaşkanYardımcıları, BDP İlçe Yöneticileri gözaltına alındı.

Suruç ilçesinde Sarayaltı Mahallesi ile ilçeye bağlı Üçpınar Köyü’ne asker ve polisler tarafından çoksayıda eve baskın düzenlendi. Düzenlenen baskınlarda, Suruç Belediye Meclis Üyesi, DTK üyesi ve BDPeski İlçe Başkanı da gözaltına alındı.

Urfa merkez ve diğer ilçelerde de ev baskınları olduğu öğrenilirken, düzenlenen baskınlardaCeylanpınar ve Viranşehir dahil toplam 29 kişinin gözaltına alındığı belirtildi.

Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde de birçok eve eş zamanlı baskın düzenlendi. Düzenlenen baskınlarda 3kişinin daha gözaltına alınarak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü belirtildi.

Urfa ve Diyarbakır’da gözaltı terörü

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Bilindiği gibi kamuda toplu görüşme süreci 4688sayılı sahte sendika yasasının nisan ayında revizeedilmesi ve yasalaşması ile başladı. Kamu İşverenHeyeti’nin 30 Nisan'da başlayan toplu görüşmesürecinde, sefalet zammı (%3,5) dayatması ve kamuemekçilerinin hiçbir sosyal, özlük ve demokratiktalebinin karşılanmaması konfederasyonlartarafından tepkiyle karşılandı.

KESK, aylar öncesinden toplu görüşmelerdetaleplerinin karşılanmaması durumunda 21-25 Mayıstarihleri arasında greve çıkacağını duyurmuştu. 14Mayıs’taki trajikomik zam teklifinden sonra ilk tepkide KESK'ten geldi. KESK 23 Mayıs'ta greveçıkacağını ilan etti.

Kamu Sen gönülsüz de olsa %3 zam komedisinekarşı 23 Mayıs eylemine destek vereceğini açıkladı.Kamu Sen bir yandan grev sözcüğünükullanmamaya özen göstererek 23 Mayıs'ta "işbırakacağını" duyururken, öte yandan da KESK’leaynı günde eylem yapmamak için Memur Sen'edefalarca çağrıda bulundu. Ama Kamu Sen, MemurSen'den beklediği yanıtı alamayınca 23 Mayıseylemine eklemlenmek zorunda kaldı.

Aynı dönemde Memur Sen lafta esip gürledi.Memur Sen kamu işveren heyetinin teklifi karşısındakitlesini bu esip gürlemelerle oyalama yoluna gitti.Memur Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, katıldığıtelevizyon programlarında kamu işveren heyetineseslenerek "masada pazarlık yapabileceğimiz biroranda zam getirin, müzakere edelim" söylemleri ileuzlaşmacı bir arayış içine girdi. Bu çağrının karşılıkbulmaması durumunda ise "eylemler yapacağız"söylemini hükümet ile tabanı arasındaki sıkışmasınınsonucunda dillendirmek zorunda kaldı. Greve saatlerkala 23 Mayıs'taki eylemi destekleme kararı alanMemur Sen, tabanının sesine kulak vermek zorundakaldı. AKP hükümetinin desteği ile 13 kat büyüyenbir konfederasyonun 23 Mayıs'taki eyleme destekvermesi tümüyle tabanının basıncı sonucu olmuştur.Sadece konfederasyonuna bağlı Eğitim Bir Sen'isürece katarak 23 Mayıs eylemini kırmaya da çalışanMemur Sen, bu pratiği ile de greve sürüklendiğinigöstermiştir.

Hem Kamu Sen hem de Memur Sen toplugörüşmelerde üyelerinin hoşnutsuzluğu ve tepkisisonucunda 23 Mayıs grevine eklemlenmek zorundakalan iki konfederasyon olmuşlardır.

Kamu emekçileri grev çağrısına yanıtverdi!

Kamu emekçileri yıllardır maaşlarına yapılantrajikomik zamlar karşısında biriktirdikleri öfkeyi 23Mayıs grevine katılarak dışa vurmuşlardır. Bu tablo23 Mayıs grevini, 12 Eylül darbesinden bugünekitlesellik bakımından 1 Aralık 2000 grevindensonraki ikinci büyük grev haline getirmiştir.

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan maliyeye kadarbirçok sektörde emekçiler kitlesel bir katılımla grevisahiplenmiştir. Her üç konfederasyonun da grev içinön bir hazırlık yapmamaları temel bir sorundur.Kamu emekçileri ciddi bir hazırlık yapılmadan 23Mayıs grevine katılmışlardır. 23 Mayıs günü kamuemekçileri alanlara çıkarak taleplerini dilegetirmişlerdir. Üstelik kamu emekçikleri sadeceekonomik talepleri için greve katılmamıştır. Aynı

zamanda özlük-demokratik talepleri için, gelecekleriveı onurları için greve çıkmıştır.

KESK, 23 Mayıs sonrası yönünü çizmekzorundadır!

“Önümüzdeki süreçte en önemli risk bizzatKESK’in mücadele anlayışından ileri gelmektedir.Günübirlik, stratejik plan ve hedeflerden yoksun biranlayış, doğaldır ki süreçlerin arkasından koşmayıberaberinde getirmektedir. Kuşkusuz süreçlerdeğerlendirilmek ve gözetilmek zorundadır. Ancakemekçi yığınların beklentilerini bir günlük eylemleresıkıştırmak ve kazanıma odaklanmış bir çizgiizlememek KESK’in kitleler içerisindeki gücünüzayıflatan bir rol oynamaktadır. Bu ise gerici odaklartarafından beslenen “ancak bu kadar olabiliyor” gibibir düşüncenin kitleler içerisinde gelişmesi sonucunudoğurmakta, bilinç bulanıklığını beraberindegetirmektedir. Eğer KESK, kendi kuyusunu kazmakistemiyorsa, 23 Mayıs sonrasını da planlamak veKamu-Sen’in getireceği sınırlamalara takılmadanyönünü çizmek zorundadır. Aksi bir durum kamuemekçilerinin beklentilerini ortada bırakmakanlamına gelecektir.”

Sosyalist Kamu Emekçileri tarafından 23 Mayısgrevi öncesi yapılan bu değerlendirmede,işyerlerinden yansıyan havaya bakıldığında grevinbaşarılı geçeceği ifade edilmekte ve asıl önemliolanın grev sonrası nasıl bir yol izleneceğinin altıçizilmektedir. Kamu emekçileri 23 Mayıs grevinikitlesel bir katılımla sahiplenmiştir. Ancak grevinardından Kamu Hakem Kurulu, grevden bir haftasonra kamu emekçilerine %4+4 oranında bir zamdayatmasında bulunmuştur.

Grevin ardından Kamu Sen ve Memur Sengözünü Kamu Hakem Kurulu’na dikerek sefaletzammında bir iyileştirme beklentisi içine girmiştir.Ancak bu beklenti boşa çıkmış bulunuyor. Birtakımbasın açıklamaları ile durumu geçiştirmeye çalışacakbu konfederasyonların, 23 Mayıs eyleminindevamını getirmek gibi bir dertleri yoktur.Sıkışmışlık ve çaresizlik sonucu 23 Mayıs eyleminemecburen katılan bu konfederasyonların gücünüabartmak ve onların beklemeci tutumunayedeklenmek doğru olmayacaktır.

KESK, 23 Mayıs'ta süreci nasıl önden görüpeylem kararı alarak kamu emekçilerinin grevetaşımasını bildiyse şimdi de yine aynı pratiklehareket etmelidir. Soyut ve anlamsız "birlik"

söylemleri arkasına sığınan bir anlayış, bukonfederasyonlara karşı hayal âleminde yaşamakdemektir. Emekçilerin birliğini alanlarda bile blokeetmeye çalışan Memur Sen ve Kamu Sen gibikonfederasyonlarla yapılacak merkezi bir birlikgirişimi bizzat bu konfederasyonlar tarafından boşadüşürülmeye mahkûmdur. Düşünün ki Memur Sen23 Mayıs eyleminin altını boşaltmak için kitlesinineyleme katılımını sınırlama yoluna giderek üzerinedüşen Truva atı olma misyonunu yerine getirmiştir.Zorunluluktan kaynaklı olarak 23 Mayıs eyleminekatılan kontra sendikaların gücü abartılmamalı,“birlik” adına kamu emekçilerinin bilinçleribulandırılmamalıdır. 23 Mayıs kamu emekçilerininişyerlerinde birleşebildiğini, KESK'in yerinde vezamanında müdahalesi ile sürecin kamuemekçilerinin lehine çevirebileceğini göstermiştir.

Bundan sonra yapılması gereken mücadeleyibüyütmek olmalıdır. KESK bu anlamda kamuemekçilerinin nabzını tutabilmeli ve mücadelesineönderlik edebilmelidir. Hak almaya yönelik birmücadele programı ve bu programı hayata geçirmeiradesi kamu emekçileri içindeki Truva atlarınınboşa düşürülmesinin tek yoludur. Gün 23 Mayıseylemini aşabilecek pratikler örgütleme günüdür.Önemli olan bir irade ortaya koymak ve bu iradeninhayat bulması için emekçileri harekete geçirmektir.Bu yapılmadığı koşullarda KESK’in çağrısına yanıtveren onbinlerce kamu emekçisinin beklentileri boşadüşmüş olacaktır. İlerici, devrimci kamu emekçileribu bakışla hem işyerlerinde hem de sendikalarındasürece müdahale çabasını güçlendirmelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Grev Ümraniye’deselamlandı

Kamu emekçilerinin sefalet ücreti, toplusözleşme hakkı için başlattıkları mücadeleÜmraniye’de selamlandı. İşçi ve emekçilerimücadeleyi sahiplenerek büyütmeye çağırdı.

26 Mayıs günü İMES A kapısı, Dudullu veSarıgazi’ye “Sermaye iktidarı emekçilere sefaletdayatıyor!”, “Grevli toplu sözleşme ve insanayaşam için fiili meşru mücadeleye!” şiarlı, BağımsızDevrimci Sınıf Platformu imzalı ozalitler yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

23 Mayıs grevi üzerine…

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Hükümet ile memur konfederasyonları arasındabir süredir devam eden toplu sözleşme oyunusonuçlandı.

Sermaye hükümeti AKP’nin icraatlarının onaymercii gibi çalışan Kamu Görevlileri Hakem Kurulubeklenen kararı verdi ve milyonlarca kamuemekçisine bir kez daha sefalet zammı reva görüldü.Toplantıda, kamu emekçilerine 2012 için yüzde4+4, 2013 için yüzde 3+3 zam verildi.

Toplantı sonrası konuşan KESK Genel BaşkanıLami Özgen “Hakemin ortaya çıkardığı kararın şikekararı olduğunu belirtti ve bu kararı kabuletmeyeceklerini söyledi.

KESK’ten ortak grev çağrısı

KESK, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun,sefalet zammını açıklamasının ardından memurkonfederasyonlarına ortak grev çağrısında bulundu.

KESK, Hakem Kurulu’nun, toplu sözleşmekararını açıkladığını ifade ederek, kararın 7’ye 4alınması ve ‘yetkili’ konfederasyon olmakla övünenMemur Sen’in önerdiği akademisyenin yüzde 4+4’eonay vermesinin, kamu emekçileri sendikal hareketiaçısından utanç verici bir durum olduğunu söyledi.

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun

‘hükümetin noteri’ olarak nitelendirildiğiaçıklamada, başından beri hükümete olduğu gibiHakem Kurulu’na da koltuk değnekliği yaparakyandaşlığını bir kez daha ispatlayan Memur Senkınandı.Hakem Kurulu kararının, kamu emekçileritarafından kabul edilebilecek bir karar olmadığınıbelirten KESK, Türkiye çapında geniş bir katılımlagerçekleştirilen 23 Mayıs grevini hatırlattı.

KESK Yürütme Kurulu, kamu emekçisinin grevhakkının olmadığını iddia edenleri ve grevsiz toplusözleşme getiren 4688 sayılı yasayı mahkûm ederek,grev hakkına ilişkin tartışmalara 23 Mayıs greviylenokta konulduğunu belirtti.

KESK, memur konfederasyonlarına şu çağrıdabulundu:

“Gelin, 23 Mayıs’ta ortaya koyduğumuziradeden ders almayanlara, taleplerimizekulaklarını tıkayarak bizimle alay edenlere gereklicevabı hep birlikte verelim. Gelin, kamuemekçilerinin genel çıkarlarını temel alan birnoktadan 23 Mayıs’ta ortaya koyduğumuz iradeyisürdürelim. Gelin, haklarımızı ve özgürlüklerimiziyok sayanlara kapı kulu değil emekçi olduğumuzubirlikte gösterelim. Gelin insanca bir yaşam içintaleplerimize sahip çıkmaya devam edelim ve butalepler için mücadeleyi birlikte yükseltelim.”

Toplu sözleşme oyunundan sefalet zammı çıktı

Yüzbinlerce kamu emekçisinin grevli toplu sözleşme hakkı ve insanca yaşanacak ücret talebiylegerçekleştirdiği 23 Mayıs grevinin ardından eğitim emekçileri soruşturma saldırısına maruz kaldı.

Grev günü Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’den ‘23 Mayıs’a soruşturma yok’ açıklaması gelse de, il millieğitim müdürlükleri eliyle Amasya ve Denizli’de öğretmenler hakkında soruşturma açıldı.

Amasya’nın Gümüşhacıköy Kaymakamı Serdar Kartal, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte tüm kamukuruluşlarına yazı göndererek, greve katılan öğretmen ve memurların listesini istedi. Bunun üzerine okulmüdürleri işe gelmeyen öğretmenlerin listelerini hazırlayıp İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdi. Diğermemurların listesinin de ilçe kaymakamlığına gönderildiği belirtildi.

Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Cumhur Koca, Danıştay kararı ve ilgili sözleşmeler uyarınca kamuemekçilerinin yasal haklarını kullandıklarını vurguladı.

Denizli Milli Eğitim Müdürü Sebahattin Akgül ise tespit edilen öğretmenlerin görevlerini yerinegetirmedikleri gerekçesiyle savunmalarının isteneceğini ve haklarında inceleme başlatılacağını kaydetti.

Eğitim emekçilerinin az çalışıp yüksek maaş aldığına dair yapılan açıklamalarla yeni yasal düzenlemeleregidileceği ilan edildi. Eğitim emekçilerinin yaz tatilini fazla yaptığını iddia eden sermaye sözcüleri bununla ilgilidüzenlemeler yapılacağını söyledi.

Tayyip Erdoğan’ın başlattığı kampanyada bayrağı devralan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e yanıt EğitimSen’den geldi.

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu yaptığı yazılı açıklamada hü kümetin saldırılarının 23 Mayıs grevineözellikle eğitim emekçilerinin yoğun katılımı sonrası başlamasının manidar olduğunu ifade etti.

Çalışma saatleri konusundaki çarpıtmalara da değinen açıklamada şunlar söylendi: “Türkiye’de öğretmenlersadece derslere girmemekte, bunun yanı sıra, özellikle son yıllarda yaygınlaşan Toplam Kalite Yönetimi,İlköğretim Kurumları Standartları uygulamaları, TEFBİS, ADEY, RİDEF vb ek işlerin yanı sıra, yaklaşık 3600 anketsorusunu yanıtlamak, bakanlığın ödenek ayırmadığı okullara bağış toplamak için kermes düzenlemek vb gibiangarya işlerle ders dışı zamanlarda da yoğun bir mesai harcamaktadır.”

Ayrıca sadece çalışma saatleri bile esas alınsa OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin en çok çalışan ülke olduğudiğer ülkelerdeki eğitim emekçilerine göre toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından geridurumda oldukları aktarıldı.

KESK sefalet zammınakarşı yürüdü

KESK, sefalet zammına karşı 29 Mayıs günüİstanbul ve İzmir’de alanlara çıktı. Kamu GörevlileriHakem Kurulu’nun zam oranlarını 2012 için 4+4,2013 için 3+3 olarak açıklamasına tepki gösterenkamu emekçileri mücadelelerine devamedeceklerini vurguladılar.

İstanbul KESK İstanbul Şubeler Platformu’nun çağrısıyla

Galatasaray Meydanı’nda biraraya gelen kamuemekçileri Taksim Tramvay Durağı’na yürüdüler.

Yürüyüşün ardından basın açıklamasını yapanKESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsüve Eğitim Sen 4 No’lu Şube Başkanı Arzu Erdoğan,AKP hükümetinin “kaynak yok” şeklindeaçıklamalarının gerçeği yansıtmadığını vurguladı.

AKP hükümetinin “Memurun grev hakkı yok”açıklamalarına da değinen Erdoğan şöyle konuştu:

“23 Mayıs greviyle 1.5 milyon kamu emekçisi

hem grev hakkımızın olmadığını ifade edenleri,

hem de grevsiz toplu sözleşme düzenlemesinin

içeren 4688 sayılı yasayı mahkum ederek son sözü

söylemiştir”

AKP’nin kamu emekçilerinin sosyal vedemokratik talepleri karşısında üç maymunuoynadığının altını çizen Erdoğan, 4+4 zam oranıaçıklayan Hakem Kurulu’nun da 23 Mayıs’ta ortayaçıkan iradeyi görmezden gelmeye hakkı olmadığınıvurguladı.

İzmir KESK İzmir Şubeler Platformu’nun çağrısıyla

YKM önünden Eski Sümerbank önüne yürüyüşdüzenleyen kamu emekçileri sefalet zammını kabuletmediklerini haykırdılar.

Yürüyüşün ardından basın açıklamasınıgerçekleştiren KESK İzmir Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü ve BES İzmir Şube Başkanı RamisSağlam, AKP hükümetinin ve onun atadığı KamuHakem Kurulu’nun kamu emekçilerinin 23 Mayıs’tayaptığı grevde ne demek istediğini anlamadığınıvurguladı.

Kamu emekçilerine grevi yasaklayan yasaları dahükümeti de tanımadıklarını belirten Sağlam,yüzdelik zamlara teslim olmayacaklarını vemücadelelerine devam edeceklerini vurguladı.

Eğitim Sen emeğini savundu

23 Mayıs grevine soruşturma

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Eğitim Sen Çorlu Temsilcisi Kazım Ünlü 23Mayıs grevini gazetemize değerlendirdi…

- KESK öncülüğünde yapılan son eylemi nasıldeğerlendiriyorsunuz?

Kazım Ünlü: KESK ilk kez, son dönemlerdealdığı eylem kararını diğer konfederasyonlarlakatılma kararı noktasında merkezi düzeyde zorladı.Bunda söz konusu olumsuz koşulların emekçitabanında yaratmış olduğu rahatsızlıkların da etkisivardır. Hükümet kamu çalışanlarını tarihin hiçbirdöneminde olmadığı kadar hiçe sayarakitibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.

Hükümetin bu tutumu kamu emekçileri tabanındabüyük bir tepki yaratmıştır. Tabandaki bu tepkidoğallığında sendikal örgütlerin konfederasyonmerkezlerini de sıkıştırmasına neden oldu. Memur-Sen, Türk Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş’in KESK’inaldığı karara uymaktan başka çaresi kalmamıştı.Çünkü katılmamaları durumunda KESK’in bu kararısendikal rekabette turnusol görevi görecekti. Hemkendi tabanındaki zorlamanın etkisiyle hem demevcut üye potansiyelini koruma amacıyla 23Mayıs’ta eylem kararı almak zorunda kaldılar. Buyönüyle KESK’in basıncıyla gerçekleşen eylemoldukça başarılı bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Ancakbu tarzın, gelecekte yaşanacak saldırıları göğüslemeaçısından mevcut saldırıları bertaraf etmeyeyetmeyeceği açıktır. Sadece biriken tepkiyiörgütlemek önemlidir ancak yeterli değildir.

Kamu emekçilerinin herhangi bir konu karşısındatepki duymalarını beklemeksizin KESK’inişyerlerini esas alan, emekçilerin taleplerini içeren,sermayenin ve onun siyasal iktidarının emekçileriçin düşündüğü saldırıların ve emek süreçlerinindönüşümünü detaylarıyla emekçiler nezdinde bilinceçıkaran bir tutum ve örgütlenme çalışmasına girmesigerekmektedir.

Yaşanacak saldırıların bertaraf edilebilmesi ancakve ancak emekçilerin birliğiyle mümkündür. Soneylem de bize bunu açıkça göstermiştir. Büyükşehirler hariç diğer kentlerde ve taşrada işyerlerindendoğru gelen tepki alana yansımıştır. Ortak örgütlenenyerellerde emekçilerin kitleselliği ve yarattığı enerjiaçığa çıkarken, ortaklaştırılamayan merkezlerde isegölgede kalmıştır. Bu açıdan değerlendirildiğindeyerel KESK örgütlerinin ve merkezinin ayrıştıran

değil her zamankinden daha fazla birleştiren birişleve sahip olması gerekmektedir. Tabii ki ayrıştıranderken diğer konfederasyonların birleştirici-bütünleştirici olduğundan bahsetmiyoruz. Tam tersiemekçilerin ayrı tutumlarından ve mücadelesindenen fazla nemalanan kesimler KESK’in dışındakimihraklardır. Sendikamızın birleştirici tutumuişyerlerinde emekçiler arasında ciddi bir güvensağlamıştır. Bu tutumumuzu geliştirerek devamettirmemiz sendikamız ve mücadelemizibüyütecektir.

- Çorlu yerelinde grev nasıl geçti?Kazım Ünlü: Çorlu yerelinde son yılların seçim

mitingleri dışında en kitlesel emekçi eylemigerçekleşmiştir. Birleştirme adına bu eyleminçağrıcısı olduk. Tek başına birleştirme tutumuz dahi,işyerlerinde grevin başarılı olmasına katkısunmuştur. Bütün işyerlerinde sendikamızınpolitikaları diğer sendikalara ve hiçbir yere üyeolmayan emekçiler tarafından ilgiyle dinlenmiş vebu işin öznesinin KESK olduğu kabul görmüş, takdirtoplamıştır. Eylem alanının örgütlenmesindemücadele deneyimimiz büyük rol oynamış veöğretici olmuştur.

- Bundan sonraki süreçte mücadele hattı sizcenasıl olmalı?

Kazım Ünlü: Tepkiler üzerinden örgütlenen birgrev uzun vadede egemenlerin saldırılarınıkarşılayacak bir sonuç üretmeyecektir. Perşembeningelişi çarşambadan bellidir. Bu söylediğiniz şeykamusal alanın tasfiyesi, kamu çalışanlarınınyaşamlarını olumsuz yönde etkileyecek saldırılarakarşı gelişecek tepkilerin örgütlenmemesi anlamınagelmemelidir.

Anayasanın değiştirilmesi kamusal alanıntasfiyesi, eğitim ve sağlığın vb. alanlarınticarileştirilmesi, 657 sayılı devlet memurlarıkanunun tamamen ortadan kalkması, yerine kamuçalışanlarının esnek güvencesiz rekabet koşullarıiçerisinde çalışmaya zorlanılması gibi saldırılarınolduğu bir ortamda emekçileri örgütlemeargümanlarımız çok fazladır. Elimiz çok güçlüdür.Asıl mesele mevcut durumu emekçilere yeterinceanlatamamamız, emekçilerde geleceklerine sahipçıkma isteği uyandıramamızdır. Önümüzdeki süreçteemekçiler nezdinde saldırılarla mücadele etmekonusunda öncü olarak tarihsel rolümüzüoynamamız gerekmektedir. Önümüzdeki dönem busorunların emekçilerin hayatlarında nasıl değişikliğeyol açacağı, çözüm önerileri ve aynı zamandamevcut haklarımızı nasıl koruyacağımız vegeliştireceğimizi anlatan güçlü propaganda veajitasyon araçlarıyla işyerlerine dönmemizgerekiyor. Uzun süredir zayıflamaya yüz tutmuşişyeri bağlarımızın yeniden güçlendirilmesi veörgütlenmesi acil ihtiyaçtır. Tepkiler üzerinde KESKve KESK’in kadroları “şununla olmasın, bununlaolmasın!” şu konfederasyon ile birlikte oturursanmeşrulaştıracağım vb. tutumlardan vazgeçmelidir.Unutulmamalıdır ki KESK’in en çok büyüdüğü

dönem birçok problemine rağmen EmekPlatformu’nun olduğu dönemdir. Bu ifade, yenidenEmek Platformu yeniden inşa edilsin anlamınagelmesin. Süreci iyi analiz eden, doğru taktiktutumlar geliştiren ve uzun vadede iyi bir stratejiyesahip olan, işyerlerinde birleştirmeyi esas alan birsendikal mücadele hattı, KESK’i sınıf mücadelesinive demokrasi mücadelesini büyütecektir. Sınıfhareketinin en önemli odağı olan KESK’in buanlayışla hareket etmesi tarihsel bir görevdir.

Gerçek anlamıyla sınıfın grevini örgütlemek içingrevin somut talepleri ortaya konmalıdır. Aylaröncesinde belirlenen talepler çerçevesinde ücret,kreş, doğum izni vb. somut talepler üzerindengiderek eylem örgütlenmelidir.

Kızıl Bayrak / Trakya

“İşyerlerine dönmeliyiz!”

“23 Mayıs moral verdi”

Kayseri’de 23 Mayıs grevine katılan kamu

emekçileri, toplu sözleşme sürecine ilişkin görüşlerini

gazetemizle paylaştılar…

Tevfik Türkoğlu (Eğitim Sen üyesi): Tüm ülkedeolduğu gibi 23 Mayıs grevine Kayseri’de de yoğunkatılım oldu. Kamu emekçileri alanları doldurdu.Hizmet üretmeyerek siyasi iktidara gereken uyarıyıyaptılar. Kayseri’de tüm sendikaların ortak taleplebiraraya gelmeleri katılımı arttırsa da sığ-geritaleplerin öne sürülmesi katılımın genişlemesini desağladı.

Alanda kitlenin coşkusu iyiydi. Ayrıca KESK’ineylemde inisiyatifi elinde bulundurması olumluydu.Öte yandan grevin örgütlenmesinin kendiliğindengelişmesi dikkat çekti. Ancak grev sonrasındakonfederasyonların bir programının ve eylemtakviminin olmaması ise eksikliktir.

Sendikal bürokrasinin, taban çalışması yapmadan,kendiliğinden gelişen grevin kitleselliği ile günükurtarmaya çalıştığı, hak alma çizgisinden uzak bireylemdi.

Zeynep Vural (Eğitim Sen üyesi): Katılım çokgüzeldi. Beğendim. Sloganların belirsiz oluşu vetoplanma alanında yaşananlar eksikliklerimizdi. Dahaplanlı hareket edebilirdik. Türk Kamu-Sen’le ortakeylem yapmak yerine ayrı alanlarda eylemyapabilirdik.

İlhan Yıldız (Eğitim Sen üyesi): Eylemi nitelikaçısından iyi bulmadım. Nicelik olarak son yılların enkitlesel eylemiydi. Türk Kamu-Sen’le aynı alanda ortakeylem yapmak yerine ayrı alanda yapsak iyi olurdu.Türkiyem vb. parçalar ortamın havasını olumsuzyönde değiştirdi.

Kezban Yüksel (Eğitim Sen üyesi): Greve katılımgayet güzeldi. Daha önce de grevler yaptık amasayımız azdı. Eyleme katılımın yoğun olması moralverdi. Geleceğe olumlu bakmamıza neden oldu.Bundan sonra eylemlerin daha güçlü olacağınainanıyorum.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Kazım Ünlü

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Güngör Otomotiv’de patron-Türk Metal işbirliği…

“Türk Metal’den hesapsoracağız!”

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan Güngör Otomotiv Yan Sanayi AŞ’de yıllardırçalışan işçiler patron ve Türk Metal çetesinin işbirliğiile tazminatsız bir şekilde işten atıldılar. İşten atılanöncü işçiler 30 Mayıs günü fabrika önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Tazminatsız işten atılan 5 işçinin gerçekleştirmekistediği basın açıklaması polis tarafından terörizeedilmek istenirken Türk Metal çetesi de devreyegirerek eylemi engellemeye çalıştı. Fabrika dışındantoplanan 70-80 kişilik bir güruh eylemi engellemekiçin fabrikanın bulunduğu sokağın girişini kapattı.

Faşist çeteden provokasyon girişimi

İşten atılan Güngör Otomotiv işçileri ve Metalİşçileri Birliği üyeleri Gebze Organize SanayiBölgesi’ndeki bankalar önünden yürüyüşe başladılar.Polis ablukası altında kaldırımdan yürütülen işçiler“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İşçiyiz,haklıyız kazanacağız!”, “Zafer direnen işçilerinolacak!” sloganlarını attılar.

Fabrikaya yaklaşıldığı sırada, provokasyon içinfabrika önünde bekleyen gerici-faşist grup sloganlaratmaya başladı. Türk Metal Sendikası’nınkışkırtmasıyla “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!”,“Kahrolsun PKK!”, “Türk Metal nerede, bizoradayız!”, “Ya Allah bismillah, Allahû ekber!”şeklinde sloganlar atan grup, ortamı provoke etmekistedi.

Türk Metal çetesi eliyle gerginlik yaratılmayaçalışılırken Güngör Otomotiv patronu 16.00-24.00vardiyasına gelen işçileri hızla fabrikaya sokup içerikapattı. 16:00 çıkışının servislerini de arka yoldankaçırdı.

İşten atılan işçilerin avukatlarının da hazırbulunduğu eylemde, polislerle avukatlar arasındatartışmalar yaşandı. İşçiler, fabrikanın bulunduğusokağın başında basın açıklaması yapmaya kararverdi. Türk Metal çetesinin getirdiği güruh sokağıngerilerine doğru çekildi. Polis tarafından korumaaltında bulunan, Türk Metal çetesinin getirdiğigüruhun olduğu yere kadar ilerleyen işçiler fabrikaya

yakın bir noktada basın açıklaması gerçekleştirdi. İşten Atılan Güngör Otomotiv işçileri adına

açıklamayı okuyan Yusuf Ziya Karaboğa, Türk Metalçetesinin işçileri patrona ihbar ettiği belirtilirkenaçıklamasına şu sözlerle devam etti:“Bu yılki sözleşme sürecinde de çalışma koşullarınındüzelmesini istedik. Bir kez daha karşımıza patron ilesendikanın saldırıları çıktı. Gerek fabrikaya şubedenyöneticiler geldiğinde gerekse de bizler sendikayagittiğimizde iyi bir sözleşme imzalanmasınıistediğimizi söyledik. Türk Metal, bizlerin karşısındaçabalıyormuş gibi davranıp hatta fabrikaya grevkararı asarken diğer taraftan da sendikayakonuşmaya giden işçilerin isimlerini bir bir patronailetmiştir.”

“Türk Metal’den hesap soracağız!”

Basın açıklaması sırasında sloganlar atmayadevam eden işçiler, işçi kardeşlerine şöyleseslendiler:

“Bizi işten atarak korku salmaya çalıştılar.Korkutarak geride kalanları susturmaya çalıştılar.Çünkü susarsak bir kez daha kötü bir sözleşmeyekolayca imza atabileceklerdi. Hakkımızı istemeyedevam etmeliyiz. Bu hepimizin geleceğidir. Bizler, iyibir sözleşme imzalanmasını istedik. Bizler, insancayaşayabileceğimiz bir ücret belirlensin istedik. Bizler,sağlıklı ve nitelikli yemek yiyebilelim istedik. Bizler,zorunlu mesailerin son bulmasını istedik. Bizler, işkazalarının önlenmesi için iş güvenliği önlemlerininalınmasını istedik. Bizler, bunları istediğimiz içintazminatsız bir şekilde işten atıldık. Tazminathaklarımızı alana kadar direnmeye kararlıyız. Bizler,iyi bir sözleşme imzalanana kadar sesimiziyükselteceğiz. Bizler, Türk Metal sendikasındanyaptıklarının hesabını soracağız.”

Eyleme, TMMOB Makine Mühendisleri OdasıKocaeli Şubesi Gebze Temsilciliği, Metal İşçileriBirliği ve Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu destekverdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Penta’da seçimlergerçekleşti!

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1No’lu Şube’nin örgütlü olduğu Penta Elektronikfabrikasında temsilci seçimleri 25 Mayıs günügerçekleştirildi.

6 işçinin adaylığını koyduğu temsilciseçimlerinde; Hüseyin Toruş 76 oyla baştemsilciseçilirken, Özlem Kalaycı aldığı 58 oyla 2.temsilci, Ramazan Gözel ise 57 oyla 3. temsilciseçildi.

Sözleşme döneminde taleplerin arkasındaduran ve sonuna kadar mücadele edilmesigerektiğini savunan TİS Komisyonu üyelerindenHüseyin Toruş, Özlem Kalaycı ve Ramazan Gözelseçimlere birlikte hazırlandılar.

Fabrikada toplam 146 işçiden 120’si oykullandı. İşten ayrılıp hala sendika üyesi olarakgörünen, yıllık izinde olan ve gece vardiyasındaçalışan 26 kişiden bazıları ise sandığa gitmemeyitercih etti. Ayrıca sandıktan 4 geçersiz ve 3 boşçıktı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Çel-Mer’de sendikadüşmanlığı

Gebze Çayırova’da kurulu bulunan Çel-MerÇelik fabrikasında sendikalaşma sürecinde iştenatılan işçilerinden bazıları işe iade davasınakazanarak işe başlamak için işyerinebaşvurdular. Sendikal örgütlenmeninöncülüğünü yapan iki işçi üç süren oyalamadansonra işe alınmadı. Tekrar işe alınan 3 işçiye depatronun emriyle çeşitli baskılar uygulandı.İşçilerin, fabrika servislerini kullanmalarına izinverilmedi. Onursuz üst aramasına maruz kalanişçilerin, fabrikaya telefonlarıyla girmeleri deyasaklandı.

Bu süreçte sendikal örgütlenmeninöncülüğünü yapan işçiler sendikadan herhangibir destek görmediler. Fabrikada Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yetki tespiti geldikten sonratekrar örgütlenme çalışmaları yapıldı. 20’yeyakın işçi sendikaya tekrar üye oldu. Bununkarşısında Çel-Mer patronu sendikaya üye olanişçilerden 8’ini işten attı.

Şu anda fabrika önünde 4 işçi direnişte.Sendika ile patron arasında toplu sözleşmegörüşmeleri de devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

TOGO’da direnişdayanışmayla sürüyor

Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için TOGOAyakkabı’da işten atılan işçilerin direnişi sürüyor.Direniş karşısındaki tahammülsüzlüğünü her fırsattagösteren TOGO patronu, bir yandan direnişi bitirmeyeyönelik adımlar atmaya çalışırken diğer taraftan daişten atma saldırısını devreye sokuyor.

Patron son olarak, sendikalaşma sürecine dahilolmayan ve direnişle bağ kurmayan işçileri iştençıkardı.

TOGO işçileri ise direnişi büyütmek içinçalışmalarına devam ediyor. Atatürk Bulvarı ve İzmirCaddesi’nde dağıttıkları bildirilerle direnişlerinin sesiniişçi ve emekçilere taşıyorlar.

Destek ziyaretleri...

24 Mayıs sabahı işçilerin alana girmesinin ardındankahvaltı yapmak için gelen ODTÜ öğrencileri ilekahvaltı yapılarak sohbetler gerçekleştirildi. Dahasonrasında ise Kıbrıslı öğrenciler direniş alanını ziyaretetti. Karşılıklı bilgi alışverişi yapıldıktan sonra alandanayrılan Kıbrıslı öğrencilerden sonra ise HDK alanıziyaret etti.

Bu sırada, ODTÜ Uluslararası İlişkilerBölümü’nden mezun olan öğrenciler de mezuniyetsevinçlerini işçilerle birlikte yaşadı. Davul ve zurna ilegelen öğrencilerle birlikte halaylar çekildi. “İşçi-gençlik el ele mücadeleye!” sloganı atıldı.

HDK ve ODTÜ’lü öğrenciler alandan ayrıldıktansonra ise Cansel Malatyalı ziyarette bulunarak sınıfdayanışmasını yükseltti. Tutulan direniş günlüğüneyazı yazan Cansel Malatyalı direnişini anlatırkenTOGO işçilerinden de sürece dair bilgi aldı. Hepbirlikte öğle yemeğinin yenilmesinden sonra alandanayrıldı.

Türk Harb-İş direnişi ziyaret ederek işçilerledayanışmayı yükseltti. TOGO işçilerini BDSP ve EkimGençliği de gün boyu yalnız bırakmadı.

Direnişle dayanışma

28 Mayıs günü direniş alanına gelen birçok kurumişçilerle sınıf dayanışmasını yükseltti. BTS GenelBaşkanı Yavuz Demirkol ve beraberindeki demiryoluemekçileri direniş alanına gelerek işçileri ziyaret etti.

Ziyarette konuşan BTS Genel Başkanı YavuzDemirkol, TOGO işçilerinin onurlu bir mücadeleverdiklerini ve bu mücadeleyi sahiplendiklerivurguladı. Ayrıca son zamanlarda 12 Eylül darbesiüzerine çok söz söylendiği ama işçilerinörgütlülüğünün yok edilmesinden hiç söz edilmediğidile getirildi.

“Mücadeleniz mücadelemizdir. Sınıf dayanışmasıolmadan hiçbir yere varılamaz” diyen Demirkol’unardından söz alan TOGO işçisi şöyle konuştu:“Başbakan iki sendikaya üye olabileceğimizi söylüyorancak biz birine üye olmak istedik, işten atıldık.”

Konuşmaların ardından BTS yöneticileri, direnişedestek amacıyla topladıkları bir miktar parayı TOGOişçilerine verdiler. Sloganlarla başlayan ziyaretsloganlarla sona erdi.

Gün içerisinde ESM Ankara 1 No’lu Şube’den dedestek ziyareti gerçekleşti. Mücadele Birliği, EMEPMamak İlçe Örgütü, BDSP ve öğrenciler de gün boyuişçileri yalnız bırakmadı.

İşçilerin kararlı direnişlerini dağıtmak amacıylapatron, mağaza müdürünü işçilerle görüştürdü.Mağaza müdürü tarafından ‘bu işleri bırakmaları’istenen işçilerin cevabı direnişi büyütmek oldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

TOGO işçilerinin sesiMamak’ta

TOGO Ayakkabı işçileri, 27 Mayıs günü Mamak

İşçi Kültür Evi’nde BDSP’nin gerçekleştirdiği

dayanışma etkinliği ile seslerini Mamaklı işçi ve

emekçilere taşıdılar. TOGO direnişinin öneminin vurgulandığı

etkinlikte söz alan direnişçi TOGO işçisi, direnişsürecini özetlendiği konuşmasında, sendikalıolmanın önemi ve içerideki onursuzlukdayatmalarına karşı tek kurtuluş yolunun örgütlümücadeleden geçtiğini belirtti. Patronun tazminatdahil bütün haklarını yatırmayı kabul etmesinerağmen sendikalı olarak fabrikaya girene kadarmücadelenin devam edeceğini belirten TOGO işçisi,35 işçinin ya sendikalı olarak işe gireceğini ya da bufabrikanın kepenklerinin ineceğini ifade etti. Ayrıcasüreç içerisinde devletin ve kolluk güçlerinin degerçek yüzünü gördüklerini söyleyen işçiler, entemel hak arama eylemlerinde dahi gözaltı saldırısıile karşılaştıklarını belirttiler.

Yapılan konuşmalarda ayrıca, içeride üretimdevam etmemesine rağmen çalışmaya gelen 9işçinin direnişçi işçilerin yüzlerine bakamadığı, birarabanın içinde işe getirilip götürüldüğü belirtildi.

Etkinlikte söz alan işçiler, TOGO patronunun

direnişi kırmaya yönelik hamlelerine de dikkat

çektiler. İşçiler, TOGO patronunun, 18 yaşından

küçük olduğu için bir işçinin sigortasını yatırmadığı

ve iş kazasının üzerini örttüğü bilgisini de verdiler.

İşçiler ayrıca, genç bir işçinin evinin aranarak para

teklifinde bulunulduğunu ve işçinin açtığı davayı

geri çekmesini istediğini söylediler.

Buna karşı ise genç işçinin direnişe devam etme

kararlılığı ile karşılık verdiği belirtildi. İşçiler

direnişin kendileri için yeniden bir doğum olduğunu

ve bu süreçte çok şey öğrendiklerini belirttiler.

“Bugüne kadar at gözlüğü ile dünyaya baktıklarını”

belirten işçiler bundan sonra da örgütlü mücadeleyi

sürdüreceklerini ifade ettiler. Eski bir ASKİ çalışanı

ve Melih Gökçek döneminde işten atılarak direnişe

geçen bir emekçi de kendi sürecini anlattı. Son olarak BDSP adına yapılan konuşmada,

TOGO direnişinin birçok işçi havzasına, emekçimahallelerine ve gençliğe taşınacağı, bu konudaüzerine düşen görevin yerine getirileceği üzerineyapılan konuşma ile etkinlik sona erdirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

TOGO direnişinin sesi Ankara’nın emekçi semtlerinde mahallelerinde yankılanıyor. İşçilerle sınıfdayanışmasını yükseltme çağrısında bulunan sınıf devrimcileri dayanışma çağrısını organize sanayibölgelerine ve tekstil fabrikalarına da ulaştırmaya devam ediyorlar. Bu kapsamda yaklaşık 600 adet BDSPimzalı “TOGO işçileri mücadele yolunu seçti” üst başlıklı bildiri Ostim Metro çıkışı ve Balgat’ta bulunantekstil fabrikalarında işçilere ulaştırıldı. TOGO’da direniş sürecinin anlatıldığı dağıtımlarda olumlu tepkileralındı. ‘Öz Gaziantep’ isimli yemek şirketinde çalışan bir işçi, kendisinin de, rahatsızlandığı için işten atıldığınıve bütün patronların aynı olduğunu söyledi. En ufak sorunda işçilere kapının gösterildiğini söyleyen işçidirenişle dayanışmanın önemli olduğunu belirtti.

Kızıl Bayrak / Ankara

27 Mayıs 2012 / Mamak

TOG O direnişinin sesi yayılıyor

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Kıdem hakkı için direniş!

8 yıldır kıdem tazminatlarını alamayan İzmirBasma Fabrikası işçileri ya da bilinen adıyla GiraudAilesi Mağdurları 1 aya yakın süredir aileninBuca’daki çiftliği önünde direnişteler. Talepleri ise 8yıl önce almaları gereken kıdem tazminatlarınınödenmesi.

Giraud Ailesi’nin kızı ve Koç’ların gelini CarolineKoç’a ait olan İzmir Basma fabrikasında 2004 yılında350 işçi çalışmaktaydı. 2004 yılında işçilere önceşirketin zor durumda olduğu ve bu nedenle ücretlerdekesinti yapılacağı, herkesten fedakarlık beklendiğisöylendi. TEKSİF’te örgütlü olan fabrikada işçiler vesendika bu durumu kabullendiler ve ücretlerdüşürüldü. Ardından ise fabrikanın kapatılacağısöylendi ve kıdemlerin hesaplanarak iki taksit halindeverileceği söylendi. Bu durum da işçiler ve sendikatarafından kabul edilerek ilk taksidin 2005Haziranı’nda, ikincinin ise Aralık’ta verileceğiduyuruldu. Teminat olarak ise işçilere, resmi senetolmamakla birlikte ücret ödeme planının yer aldığıfirma adına imzalı kağıtlar dağıtıldı.

Ancak Aralık ayına gelinmesine rağmen işçilerkıdemlerini alamadıkları gibi fabrika kapanarak aynızamanda işsiz kaldılar. Bu süreçte patron kıdemlerinancak %60’ını verebileceğini, senetleri getirenlerinparalarını alabileceğini söyledi. 300 kişi haklarındanferagat etmeyi kabul ederken, 50 kadar işçi iseduruma itiraz ederek hukuksal süreç başlattı.

Yargı süreci ile birlikte Koçbank’a ipotek ettirilenfabrikaya Koçbank icra yoluyla el koydu ve budanışıklı dövüş sonunda firmanın elinde herhangi birmaddi değer kalmadı. Yargı süreci ise önce işçilerinlehine sonlandı ancak Yargıtay kararı bozdu. İkincikez açılan dava ise Yargıtay’da da onandı fakat busüre zarfında fabrikayı tasfiye eden kurnaz patron tümborçlardan iflasın arkasına sığınarak kurtuldu. İşçileredağıtılan senetlerin de firma adına kesilmiş olmasıişçilerin bu ücretlerini tahsil edebilmesinin de önünegeçti.

Anayasal olarak tanınan ve hukuk sürecisonucunda da teyit edilen kıdem hakları patronunayak oyunları sonucu ödenmeyen, sendikalarıtarafından da başından beri yalnız bırakılan işçiler,süreç içinde çeşitli eylemler yaparak sesleriniduyurmaya çalıştılar. Giraud Ailesi’nin evi ve çeşitliişyerleri önünde basın açıklamaları yaptılar vekamuoyunu bilgilendirdiler ancak bu çabalar sonuçvermedi. Son olarak ise işçiler ailenin BucaHipodromu yakınındaki 250 dönümlük çiftliğininönünde çadır kurarak direnişe başladılar.

Mağdur olan ve paralarını alamayan 50 işçinin 35kadarı 4 Mayıs’tan bu yana çiftlik önünde direnişinisürdürüyor. Başlarda Caroline Koç’un kendileri

hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtenişçiler, şu an için ailenin kendilerini görmezdengelmeye çalıştığını ifade ediyor. Her biri ortalama 20-25 yıllık işçiler olan 35 işçinin toplam 900 milyarayakın kıdem alacağı bulunuyor. İşçiler iflasgerekçesiyle tazminatlarını ödemeyen ailenin sadeceçiftliğin değerinin 500 trilyondan fazla olduğu ifadeediyorlar. Yine sayılı zenginler arasında adı geçenGiraudlar’ın pek çok fabrikası ve şirketi de bulunuyor.

Ayrıca işçiler basının ilgisizliğinden deşikayetçiler. Muhalif basın dışında hiçbir gazeteninkendilerini görmediğini kaydeden işçiler bunu da Koçile medya patronları arasındaki reklam ilişkisinebağlıyor.

Çadırlarında ücretlerini alana kadar direnişisürdüreceklerini kaydeden işçiler Savranoğlu ve BillurTuz işçilerinin de kendilerini ziyaret ettiklerinibelirterek tüm sınıf güçlerini dayanışmaya çağırıyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

Billur Tuz’da kararlıdireniş

Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndekurulu Billur Tuz fabrikasında 150 gündür direnenişçiler haklarını almakta kararlılar.

Sendikal haklarına sahip çıktıklarını için iştenatılan Tek Gıda-İş Sendikası üyesi işçiler her sabah06.30’da geldikleri fabrika önünde saat 18.30’akadar bekliyorlar.

Geçtiğimiz günlerde 15 işçiyi işe geri almateklifinde bulunan Billur Tuz patronu ise işçilerinbu teklifi reddetmesinin ardından herhangi biradım atmadı.

Disiplinli bir şekilde direnişlerini sürdürenişçiler, İzmir yerelindeki eylemlere katılarakseslerini duyurmaya devam ediyorlar.

Son olarak 23 Mayıs’ta Türkiye genelindekamu emekçilerinin gerçekleştirdiği greve destekveren işçiler pankartlarıyla alandaki yerlerinialmışlardı.

Kızıl Bayrak / Çiğli

BEDAŞ’ta direnişbaşladı

Boğaziçi Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi(BEDAŞ) bünyesinde elektrik sayaç endeks okumaişini yapan Enerji-Sen üyesi işçiler, işten atmasaldırısına karşı 30 Mayıs günü Taksim’de yürüyüşgerçekleştirdiler. BEDAŞ işçileri, atılan işçiler gerialınana ve talepleri kabul edilene kadar BEDAŞönünde direneceklerini söylediler.

120 işçi işten çıkarıldı

Marsaş-Çıra Ltd. şirketinde çalışan sendikaüyesi 180 işçiden 120 işçinin iş akitlerininfeshedilmesine tepki gösteren işçiler ve destekçigüçler Taksim Tramvay Durağı’nda birarayagelerek BEDAŞ önüne yürüdüler.

Nakliyat-İş, Dev Sağlık-İş, Limter-İş, Sine Sen,Belediye-İş, Emekli Sen, EMO İstanbul Şube,ÇHD’nin de destek verdiği eyleme aralarındaMücadele Birliği ve Halkevleri’nin de bulunduğuilerici güçler de katılım sağladı.

BEDAŞ binası önüne gelindiğinde ilk önceEnerji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartal birkonuşma yaptı. Kartal konuşmasında, süreçhakkında bilgilendirme yaparak BEDAŞ, polis,Ülkü Ocakları ve AKP’nin baskılarıyla işçilerinişten çıkarıldığını ve sendikanın tasfiye edilmeyeçalışıldığını söyledi.

Kartal, enerji işçilerini örgütleme mücadelesiveren sendikanın ise “yasadışı örgütlerinsendikası” olarak lanse edilmeye ve sendikanınmeşruluğunun yok edilmeye çalışıldığına vurguyaptı.

Kartal; taşeronlaştırmaya ve güvencesizliğekarşı örgütlenmeye ve mücadele etmeye devamedeceklerini belirtti.

Eylemde, işçiler adına açıklamayı Enerji Senüyesi Arif İnan Başgedik okudu. Başgedik, BEDAŞyönetiminin sorunların çözümü için adım atmakyerine sürekli olarak saldırdığını vurgulayarak,taşeron sistemine başkaldıranlara karşı AKP’ninve BEDAŞ’ın cezalandırma politikası izlediğiniifade etti.

DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali RızaKüçükosmanoğlu’nun da söz aldığı eyleminardından BEDAŞ önünde bekleyişe geçildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-22

ART Mobilya Aksesuarları fabrikasında çalışanişçiler ücret alacakları için fabrika önünde direnişebaşladılar.

Daha önce Metal İşçileri Birliği (MİB)öncülügünde fabrikada 2 kez direniş gerçekleşmişti.İlki sendikal faaliyet yürüten öncü işçilerin işe gerialınması için, ikincisi ise ödenmeyen ücretlerinödenmesi için gerçekleştirilmişti. Ayrıca fabrikadaücretlerin ödenmesi için defalarca iş bırakmaeylemleri gerçekleştirilmişti.

Fabrikada önündeki direnişe katılmayan işçilereMİB, birlikte mücadele çağrısını taşıyordu. İşçilerinbüyük bir kısmı direnişlere katılmadıkları içinhaklarını da alamamışlardı. Direnişlerin kazanımlasonuçlandığını gören bir grup işçi ücret alacaklarıiçin MİB ile birlikte fabrika önünde direnişegeçtiler.

Fabrika önünde direniş başladı

Biraraya gelen işçilerin fabrika önündeyaptıkları basın açıklaması ile direnişe başladılar.İlk olarak 4 işçinin başladığı direnişe katılımlarartmaya başladı. Şu an 13 işçi direnişe katılmışdurumda. Önümüzdeki günlerde direnişe katılımınartması bekleniyor.

30 Mayıs'ta başlayan ART direnişi 3. gününde.Direnişin ilk günü ART patronu işçilerin yanınagelerek bir görüşme gerçekleştirdi. İşçilere kendiistekleri ile işten çıktıklarını ve yaptıklarının yasalolmadığını söyleyen patrona direnişçi işçiler hakları

verilene kadar direnişe devam edeceklerini ifadeederek cevap verdiler. En temel hakları içinmücadele etmenin meşru bir hak olduğunu ifadeeden işçiler hakları verilmeden fabrika önündenayrılmayacaklarını ve patrona ait firmaların önünüeylem alanına çevireceklerini söylediler.

Direnişte 2. gün

Direnişçi işçiler ve Metal İşçileri Birliği üyeleri31 Mayıs sabahı 08.00'de fabrika önünde birarayageldiler. “Ücret haktır gaspedilemez! Direne direnekazanacağız! /ART işçileri” ozalitini açarakdirenişin neden başladığını anlatan konuşmalargerçekleştiren işçiler Art'de çalışan diğer işçilere veçevre fabrikalarda çalışan işçilere birlikte mücadeleçağrısı yaptılar.

Direnişten tedirgin olan ART patronu Metalİşçileri Birliği çalışanları ile görüşmek istediğihaberini iletti. MİB çalışanları, işçilerin katılmadığıhiçbir görüşmeye katılmayacaklarını ifade ettiler.Direnişçi işçiler ve MİB üyeleri öğlenden sonraART patronu ile görüşme yapacaklar.

Direnişçi işçiler toplantıda; ücretleriödenmedikçe hiçbir ara çözümü kabuletmeyeceklerini, direnişin ancak taleplerkarşılandığında sonlandırılacağını ifade edecekler.

Direnişçi işçiler önümüzdeki günlerde ART'yleiş yapan firmalar önünde ve kent merkezlerindeyapacakları eylemlerle mücadeleyi büyütecekler.

Kızıl Bayrak / GOP

Sınıf hareketiSayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

3. ART direnişi başladıSoda Sanayi grevisürüyor...

Şişecam Kimyasallar Grubu’na bağlı Soda San.A .Ş., Soda Kromsan Krom Bileşikleri Fabrikası veSoda San. A.Ş. Tuz İşletmesi’nde 18 Mayıs’tabaşlayan grev sürüyor.

Petrol-İş Sendikası Mersin Şubesi’nin örgütlüolduğu fabrikada 530 işçinin başlattığı grevkararlılıkla devam ederken işçilerle sınıfdayanışması da büyüyor.

Geçtiğimiz hafta boyunca grevci işçilere destekziyaretleri hız kesmeden devam etti. Demokratikkitle örgütleri, Türk-İş’e bağlı sendikalar ve ilericigüçler grev alanına gelerek işçilere desteksunuyorlar.

Grevci işçiler de, alanlara çıkan emekçilerledayanışmayı yükseltiyorlar. Soda Sanayi işçilerison olarak, 23 Mayıs 2012 tarihinde kamuemekçilerinin gerçekleştirdiği greve destekverdiler.

Direnişin 100.gününde y ürüyüş

İMO’da işten atılmasının ardından direnişebaşlayan Cansel Malatyalı direnişinin 100.gününde eylemdeydi.

29 Mayıs günü, Yüksel Caddesi’nden İnşaatMühendisleri Odası önüne gerçekleştirilenyürüyüşün ardından basın açıklamasını okuyanCansel Malatyalı baskıların kendisiniyıldıramayacağını, kazanana kadar direnişe devamedeceğini belirtti.

Eylemde “Cansel Malatyalı işe geri alınsın!”,“İMO’da oda ağalığına son!”, “Direne direnekazanacağız!”, “İşçiyiz haklıyız kazanacağız!”sloganları sıklıkla atıldı. Eyleme BDSP’nin dearalarında bulunduğu birçok ilerici ve devrimcikurum destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Borusan’da işçikıyımına protesto

Borusan Holding’e bağlı Borusan Lojistik’te

örgütlenme faaliyeti yürüten DİSK’e bağlı

Nakliyat-İş Sendikası, sendika üyesi işçilerin işten

atılmasını 25 Mayıs günü protesto etti.

Rumeli Hisarı Baltalimanı’nda bulunan Borusan

Holding Genel Merkezi önünde gerçekleştirilen

eyleme sendika yöneticileri ve sendikanın örgütlü

olduğu işyerlerinden temsilciler katıldı. Genel-İş

Sendikası yöneticileri de eyleme destek verdi.

Eylemde basın açıklamasını DİSK Genel Başkan

Yardımcısı ve Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza

Küçükosmanoğlu yaptı.

Kitle, Borusan Holding önünde beklemeyi

sürdürürken, Borusan Holding yöneticileri ile

sendika yöneticileri bir görüşme gerçekleştirdi.

Yapılan görüşmeden sonra Küçükosmanoğlu, kısa

bir açıklama yaptı. Sendika olarak taleplerinin,

sendikalaşmaya saygılı davranılması ve atılan

işçilerin işlerine geri alınması olduğunu söyledi.

Buna karşılık Borusan Holding yönetimi ise genel

yaklaşım olarak Borusan Lojistik’teki

sendikalaşmaya saygılı davranacaklarını, konuyu

Borusan Lojistik yöneticileri ile görüştükten sonra

sendikaya cevap verecekleri bilgisini verdi.

Baskılara ve gözaltı saldırılarına rağmendirenişlerini sürdüren Adana TEDAŞ işçileri, 2 güniçerisinde 4 kez gözaltına alınmalarını 25 Mayısgünü protesto ettiler. İşçiler, Genel-İş Sendikasıönünde toplanıp aileleri ve ilerici, devrimcikurumlarla birlikte İnönü Parkı’na yürüdüler.

İlk olarak söz alan işçi eşleri işçilere 3 ayboyunca maaş verilmediğini ve üstüne polistarafından eziyete uğradıklarını anlatarak kadınaşiddetin yok denildiği, sosyal devlet denildiği birülkede gerçeğin farklı olduğunu söylediler.Saçından sürüklenerek gözaltına alınan işçilerkarakoldaysa hakarete uğradıklarını ve 2 günboyunca darp edildiklerini belirttiler.

Şerefleri için direnişte olduklarını ifade edenkonuşmanın ardından sözü alan Enerji-SenÖrgütlenme Uzmanı Süleyman Keskin şöylekonuştu:“Bize diyorlar ki ; ya siz gidersiniz ya biz. Ama bizdiyoruz ki; biz üreteniz, siz gidicisiniz, biz kalıcıyızve biz biliyoruz ki biz haklıyız biz kazanacağız.İçerideki 1800 işçiden ve bizden korkuyorlar vebize işgalci diyorlar.”

Asıl işgalcilerin polisler olduğunu vurgulayanKeskin birliktelikle kazanılacağını belirtereksaldırılara rağmen direnişe devam edileceğinisöyledi.

Kızıl Bayrak / Adana

Saldırılara rağmen direniş!

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-22

CMYK

Gerici-faşist ablukaya ka 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/21 * 1 Haziran 2012

CMYK

Sinema tarihinin kült filmlerinden Star Wars’ta(Yıldız Savaşları) faşizmin yükselişi hayli ironik bir dilleanlatılır. Bilim-kurgu ve gerçek üstü ögelerdenayrıştırdığınızda temsili demokrasinin ya dademokrasicilik oyununun nasıl hızla faşizme evrildiği,korkunun öfke ve nefrete dönüşerek faşizmi beslediğiçarpıcı biçimde karşımıza çıkar. Filmde güvenliğin veistikrarın (!) sağlanması için parlamentonun feshedilerekimparatorluğun ilan edilmesi ise son seçilmişlerincoşkulu tezahüratlarına sahne olur. Bu sırada birsenatörün sözleri ise yaşananı yalınlığıyla anlatmaktadır:“Demek özgürlük böyle ölüyormuş, alkışlar vetezahüratlar eşliğinde...”

AKP, emperyalizme köleliği ve neoliberaldönüşümleri tırmandırırken bunu dinsel gericiliklebirleştirmekte büyük ustalık gösteren bir parti. Dinsel-gericilikten ve toplumun bu konudaki tarihseleğiliminden faydalanan AKP şefleri her fırsatta yenigerici uygulamaları hayata geçirerek insanlığın burjuvadevrimleriyle birlikte eğreti de olsa hayata geçirdiğiidealleri bir bir ortadan kaldırıyor. Liberal anlamdasavunulabilecek özgürlükler dahi -ki burada bilimsel vesanatsal üretimden kadın erkek ilişkilerine, hatta alkoltüketimine kadar pek çok başlığı saymak mümkün- AKPtarafından bir bir masaya yatırılıyor ve AKP şefleriningerici vaatleri kitlelerin alkış ve tezahüratları arasındahayatımızın parçası haline geliyor.

Son olarak da Roboski katliamı üzerinden köşeyesıkışan ve açıkça katliamı sahiplenecek kadarpervasızlaşan AKP şefi Erdoğan, kürtaj konusunu ortayaatarak yeni bir tartışma başlattı. Üstelik kürtajın Uluderegibi bir cinayet olduğunu söyleyen Erdoğan, böylecekendince bir taşla iki kuş vurarak hem gündemisulandırdı, hem de kürtaj gibi ciddi bir hakkı tartışmayaaçtı. Bununla birlikte “terör” demagojisine sarılmaktanbir an bile geri durmayarak İçişleri Bakanı’nın izindengitti, günde 50 TL kazanabilmek için kaçakçılık yapmakzorunda kalan ve bombalarla katledilen çoluk-çocuk 34kişiyi terörist ilan etti. Yine binlerce AKP’linin alkışlarıve tezahüratları eşliğinde...

Roboski bataklığında çırpındıkçapervasızlaşıyorlar!

Roboski katliamının muktedirler için bataklığadönüşeceği daha başından belliydi. Bildik inkarcı dilleböylesi bir katliamı örtmeye çalışanlar daha ilkgünlerden beri kendilerini nasıl bir çıkmazasürüklediklerinin farkındaydılar ama düzen içerisindekikonumlanışları onlara başka da fırsat vermiyordu.Başlarda her şeye rağmen biraz daha temkinlidavrandılar ama mesaj her zaman netti: “Özür dilemekbu aşamada olumsuz bir beklenti olur” (Bülent Arınç),“Kılıçdaroğlu’nun talimatı üzerine kimseden özürdileyecek halimiz yok” (Hüseyin Çelik), “Soruşturmabitsin özür dilemenin de ötesinde çok farklı sonuçlarçıkabilir ortaya” (Beşir Atalay)

Bu sözler katliamın hemen ardından sarfedilmişti...Üzerindenaylara geçmesine rağmen en küçük bir

ilerleme sağlanamaması bu kez hükumeti katliamısahiplenmeye itti ve önce Erdoğan katliamı yerliistihbarata dayanarak yaptıklarının “müjdesini” verdi,ardından ise İdris Naim Şahin katledilenleri terörist ilanetti. Yine Erdoğan Arena’daki AKP İstanbul İl

Kongresi’nde yaptığı konuşmada katledilenlerikastederek “kaçakçılar niçin sınırda mayına basmıyor?”sorusunu sordu ve vahşice öldürülen çoluk-çocuk 34Kürt köylüsünün PKK ile bağlantısı olduğu mesajınıverdi. Bu artık AKP şeflerinin hiçbir toplumsal tepkidençekinmediklerinin göstergesiydi. Yine “BDP’li kalleşler”ifadesini kullanan Erdoğan Kürt halkına karşı ilan ettiğitopyekûn savaşı bir kez daha hatırlattı ve müzakereetmekten söz ettiği BDP’yi de belli ki katli vaciplerinarasına yerleştirdi.

Ancak aynı süreç içerisinde Erdoğan’ın sarfettiği birbaşka söz hem yeni bir tartışmayı açtı, hem de Roboskiaçısından ironik bir itirafa dönüştü. Önce kürtajı cinayetolarak gördüğünü söyleyen ve Türkiye’nin nüfusununartmasını istemeyenlerin sinsi planlarından söz edenErdoğan ardından ise “Her kürtaj bir Uludere’dir”deyiverdi. Demek ki Erdoğan Uludere’nin “cinayet”olduğunu, arkasında da “sinsi bir plan” bulunduğunuçoktan kabul etmişti. Kuşkusuz ki AKP şefinin esasyapmak istediği gündemi değiştirecek bir demagojiyapmak, bunu yaparken de gerici hayallerini hayatageçirmenin yolunu düzlemekti. Kısmen başarılı da olduve tüm kamuoyu hızla bir kürtaj tartışmasının içerisinesürüklendi.

Kadını “üretim aracı” olarak gören zihniyet!

Komünist Manifesto’da ustalar, “Ama siz komünistler,kadınların ortaklığını getirmek istiyorsunuz” diyenburjuvaziye mizahi bir dille yanıt verirler: “Burjuva,karısını, salt bir üretim aracı olarak görüyor. Üretimaraçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyuyor ve, doğalolarak, ortaklaşa olma yazgısından kadınların da aynışekilde paylarına düşeni alacaklarından başka birsonuca varamıyor. Hedeflenen gerçek noktanın,kadınların salt üretim araçları olma durumuna sonvermek olduğunu aklına bile getirmiyor.” (Proleterler vekomünistler)

Bu sözler 150 yıl öteden gelerek günümüzüanlamamız için bize ışık tutmakta. Zira aynısömürücüler, aynı egemenler “enternasyonal”(!)biçimde gericilikte birleşerek yüzyıllardır aynı zehiri

saçmayı sürdürüyorlar. AKP şefi Erdoğan özellikle kadındüşmanlığı konusunda kimsenin eline su dökemeyeceğibir isim.

Erdoğan’ın -tabii ki pek çok diğer AKP’li ile birlikte-kadını aşağılama, kuluçka makinası olarak görme,kimliğini yok sayma konusunda kirli bir sicili var. Kimizaman kızdığı çiftçiye “ananı da al git” diyor, kimizamansa “kadın da olsa çocuk da olsa gereğiyapılacaktır” diyerek kirli savaş çığırtkanlığı yapıyor.Protestocu bir kadını aşağılamak için “kız mıdır kadınmıdır” sözlerini sarf ederken polis saldırısı sonucubebeğini düşüren bir eylemciyi ahlak muhakemesine tabitutuyor. Tüm bunlar gericiliğin ve patriyarkalangajmanın doğal yansımaları.

Yine Erdoğan’ın kadınlara sürekli olarak doğurmaçağrıları yapması, hatta her sözü bir biçimde üç çocuğagetirmesi, Erdoğan’ın gözünde kadının nasıl bir yerteşkil ettiğinin göstergesi. Öyle ki Erdoğan hazır çocukbezlerinin kolaylığından yola çıkarak şimdiki kadınlarınişinin kolay olduğunu ve bu yüzden en az üç çocukyapmak gerektiğini vurgulayarak kadınlara sitemetmekten de çekinmiyor. Ne de olsa kadının tek işidoğurmak ve büyütmekten ibaret!

Erdoğan bu kez tartışmayı daha da ileri götürerekkadının bedeni üzerindeki erkek tahakkümünü öngörenbir açıklama yaptı. Üstelik ironik biçimde AKP GenelMerkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi’nde kadınlaraseslenen Erdoğan şöyle konuştu: “Kürtajı bir cinayetolarak görüyorum. (...) Yatıyor kalkıyorsunuz; Uluderediyorsunuz. ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ diyorum.”Ardındansa Nazi Almanya’sını hatırlatır biçimde Türkiyeüzerinde oynanan oyunlardan ve sinsi planlardan sözederek bu oyunları bozma çağrısı yaptı. Tabii daha fazladoğurarak oyunu bozmak kadınlara düşüyordu.

Erdoğan’ın açıklamasını fırsat bilen AKP’liler gericikoro oluşturmakta gecikmediler. Önce Melih Gökçekkürtaj açıklamalarını eleştiren bir kadına twitter’dan“sen çok mu kürtaj yaptırdın? Bu kadar bağırmanınnedeni bu mu?” şeklinde hakaret ederek kendi düzeyinigösterdi. Ardından AKP’li TBMM İnsan Haklarınıİnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün,kürtajın insanlık suçu olduğunu iddia ederek tartışmayıbir adım ileri götürdü ve cezai yaptırım istedi. Üstün,

Kürtaj tartışmaları dinsel gericiliğin hayatın her alanın

Alkış ve tezahüratlar eşli

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-22

CMYK

arşı devrim ve sosyalizm! Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

Amerika’da yıllardır gündemi oyalamanın bir numaralıaracı olduğu ayyuka çıkmış olan ve her seçim dönemiyeniden gündeme getirilen kürtaj tartışmalarınınTürkiye’de de yaşanmasından mutluluk duyduğunusöyleyerek cehaletini de ortaya koydu.

Aile ve Sosyal Politikaları Bakanı Fatma Şahin iseErdoğan’ın açıklamalarını savunmakla da yetinmeyerekkürtajı savunanları eleştirdi. Kendince espri yapmaya daçalışan bakan bir Temel fıkrası anlatarak meseleyigeçiştirmeye çalıştı. Bu gericilik korosuna MHP’li birmilletvekilinin kadınların bekaretleri üzerinden yaptığıaşağılık açıklamasını da eklediğimizde, bu zehirli havadanefes almanın dahi imkansızlığını görmemek elde değil.

Kürtaj kadının tek başına söz sahibi olduğutartışmasız bir haktır!

Bu gerici argümanlarla tartışmak ya da onlarıyanıtlamak dahi, son tahlilde gereksizdir. Ancak kürtajınbu denli gündeme getirilmesi ve istismar edilerekgericiliğe kan taşınmaya çalışılması bu hakkın bir kezdaha savunulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu konudasayfalarca yazı yazılmış, pek çok bilimsel üretimgerçekleştirilmiş ve modern toplumda kürtaj ile ilgiliasgari bir mutabakat sağlanmıştır. Ancak gerici ve faşistkafalar halen daha dinsel önyargılar, patriyarkalreflekslerle kürtaj hakkını türlü demagojilere konuederek karalamaya ve yok saymaya çalışmaktadır.

Özellikle Katolik Kilisesi’nin kürtajın yanı sıradoğum kontrol yöntemlerine de karşı duruşu, dünyagericiliği için önemli bir dayanak olmuş ve kürtaj karşıtıkampanyaları güçlendirmiştir. Kullanılan argümanlar ise“Allahın verdiği can” ve “yaşama hakkı” sığlığını birtürlü geçememiştir. Kuşkusuz ki burada kürtaj üzerineayrıntılı bir inceme yapma ve ikinci dalga feministlerinmücadeleleriyle özellikle gündeme gelen kürtaj hakkınıntarihçesini ele alma imkanından yoksunuz. Buna neyerimiz ne de zamanımız yeter. Ancak belli başlıkları elealmadan da konuyu geçemeyiz.

Öncelikle kadını ikincil gören, asli görevinin çocukdoğurmak ve erkeğine hizmet etmek olarak tanımlayanpatriyarkal anlayış, özel mülkiyet ve sömürü ileeşzamanlı olarak ortaya çıkmıştır. Tüm sömürgecitoplumlarda da dönüşüm yaşayarak gericiliğin vesömürünün dayanağı haline gelmiştir. Ataerkilin tasfiyesibu nedenle idealist çabalarla değil ancak sömürününortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır. Tüm bu süresarfında ise patiyarkal anlayışa ve uygulamalara karşımücadele etmek, devrim mücadelesi ile paralellik içindetüm ezilenlerin görevidir.

Kürtaja karşı çıkmak, türlü gerekçelerlezenginleştirilmeye çalışılsa da özünde bu ataerkilanlayıştan beslenir: Kadının görevi doğurmak vebüyütmektir! Kadının kendi bedeninde dahi söz hakkı vetasarrufu yoktur. Erkek isterse tecavüz eder, isterse çocukyapar. Yine hiçbir katliama ses çıkarmayan, hattabirçoğuna imza atan pek çok muhafazakarın kürtajkonusu açıldığında insan haklarından bahsetmesi adetamide bulandırmaktadır.

Bugün kürtaj hakkı özünde kadınların kendibedenlerine dair söz hakkının ve tasarruflarınıngüvenceye alınmasıdır. Aynı beden üzerinde iki birey sözsahibi olamayacağı için esas olan annenin doğurganlığıüzerindeki tasarrufudur. Gerek gebelik süreci gerekse

doğum ve doğum sonrası süreçte en ağır yük -fiziksel vemanevi olarak- annenin üzerindedir. Yine gebelik sonrasıçocuk bakımı da günümüzdeki kadının kölelikzincirlerinden biri olarak karşımıza çıkmakta vetoplumsal anlayış kadını eve kapatarak hayattankoparmaktadır.

Yine kürtajın kadın için gerek fiziksel, gereksepsikolojik olarak yıpratıcı bir süreç olduğu bilinmektedir.Ancak bu kürtaj karşıtlığına hiçbir biçimde gerekçeyapılamaz. Zira kimse kürtajı bir doğum kontrol yöntemiolarak benimsememektedir. Riskleri ve handikaplarıbilinmekle birlikte son karar -kuşkusuz ki bilimin vetıbbın imkanları dahilinde- annenindir.

Çocuk bakımının toplumsal bir görev olarakalgılandığı ve sorumluluğun kolektif olarak paylaşıldığısömürüsüz bir dünyada yani sosyalizmde kürtaj hakkınınyeniden tartışılması mümkündür. Ancak kapitalizm veonun toplumsal formasyonlarından olan patriyarkabugün bu tartışmayı net biçimde kapatmayı ve kürtajhakkının kadının tek başına söz sahibi olduğu birbiçimde demokratik bir hak olarak savunmayıgerektirmektedir.

Gerici-faşist ablukaya karşı devrim ve sosyalizm!

Önce Roboski, ardından ise ona bağlı olarak açılanama bambaşka bir mecraya akan kürtaj tartışmalarıAKP’nin coğrafyamızda nasıl bir gericilik kaynağıolduğunu göstermektedir. Ortadoğu’da savaşçığırtkanlığı, Kürt halkına yönelik katliamlar, toplumsalmuhalefete yönelik baskı ve terör, bunlarla birlikte işçive emekçilere dayatılan kölelik... Bu karamsar tablo güngeçtikçe toplumumuzu daha da çürütmekte, umutsuzluğave karanlığa itmektedir. Kağıt üzerindeki haklar dahihiçe sayılmakta, burjuva demokrasisi bile mumlaaranmaktadır.

Ancak bu, AKP eliyle uygulanan kapitalist-

emperyalist tahakkümün bir sonucu olduğu gerçeğinideğiştirmemektedir. Aksine düzen içi çözümsafsatalarını, iyi işleyen kapitalizm umutlarını ve liberaldemokrasi havarilerinin nasıl bir hayal dünyasındayaşadığını göstermiştir. Bugün ne yeniden Keynespolitikalarına dönebiliriz ne de sosyal devleti ve burjuvadevrimlerinin ideallerini canlandırabiliriz. O devir gerigelmemek üzere kapanmıştır ve Marks’ın tabiri ileburjuvazi devrimci barutunu çoktan tüketmiştir.

Bugün kapitalizm krizdedir, emperyalizm cançekişmektedir. Sistem sonuna yaklaşmıştır. Mao’nunünlü sözüne dönecek olursak “emperyalizm kağıttankaplandır.” Belki kağıttandır ve bir kere hamle yapıldı mıkolayca yıkılır. Ama her şeye rağmen kaplandır ve kendikendine de yok olmayacaktır. Onu buruşturup tarihinçöplüğüne atacak olan ise proletaryadır.

nda hakim kılınmak istendiğini gösteriyor...

ğinde tırmanan gericilik!

Türkiye’de kürtaj 1965 yılında yürürlüğe giren Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’la tıbbi zorunlulukdurumunda olmak şartıyla düzenlenmiştir. 1983’te ise kanun yenilenmiş ve 10 haftaya kadar olan gebeliklerdeisteğe bağlı kürtaja izin verilmiştir. Uluslararası sözleşmelerde ise kürtajın yasal sınırı 12 hafta olarakbelirlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesinde “Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalmasıhalinde” ifadesi ile birlikte gebeliğin 20 haftalığa kadar sonlandırabileceğinden bahsedilmektedir. Ancak bunakarar verecek olanın uzman bir doktor olması gerekir.

Yasal düzenlemede evli kadınlarda kürtaj için eşin rızası gerekirken evli olmama durumunda kadının isteğiyeterli olmaktadır. 2004’te yürürlüğe giren yeni TCK ise babanın izni olmaksızın kürtaj yap(tır)ılmasını suç olaraktanımlamaktadır ancak henüz buna dair bir uygulama yoktur.

2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’a göre 10 haftaya kadar kürtajın ücretsiz gerçekleştirilmesigerekmektedir. Ancak Aile Planlaması Merkezi’ne sahip devlet hastaneleri operasyon için ücret talep etmekte,yasal hakkının bilincinde olan ve bunun için girişimde bulunan kişiler ücretsiz yararlanabilmektedir.

Yine kürtaj hizmetini almak isteyen evli olmayan kadınların hakları yasal olmayan biçimde engellenmektedir.Yapılan bir araştırmada İstanbul’daki 15 devlet hastanesinin yalnızca 2’sinde isteğe bağlı kürtaj yapılırken veevlilik şartı aranmadığı tespit etmiştir. Pek çok hastane yasal zorunluluk olmamasına rağmen evli olmayankadınlardan da eşin rızasına dair imza istemektedir..

Kürtaj ile ilgili yasal düzenlemeler, tüm yasalarda olduğu gibi kağıt üzerindeki biçimde bile uygulanmamakta,bürokratların ve alt basamaklardaki uygulayıcıların insafına terkedilmektedir. Mevcut haliyle dahi yetersiz yasaldüzenlemeler böylece daha da iğdiş edilerek gittikçe kürtaj hizmetine ulaşmayı imkansızlaştırmaktadır.

(Feminist Politika dergisinin 7. sayısında yer alan kürtaj dosyasından özetlenmiştir...)

Türkiye’de kürtaj hakkı ve somut uygulamalar

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-22

Kadın sorunu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Tayyip’in nasıl bir demagog olduğunu gösterenyeterince örnek yaşandı bu ülkede. Ancak geçtiğimizgünlerde “Kürtaj Uludere’dir” demesi kendi sınırlarınızorladığını göstermiş oldu. Dinci-gerici AKPhükümetinin başı Tayyip Erdoğan’ın gerici fikirlerinikusarken, aynı zamanda kullandığı küstah üslupta nekadar ileriye gidebileceğini de bir kez daha görmüşolduk.

Gündeme gelen bu açıklamaların bir yanı, Roboskikatliamını, “parasını da verdik artık unutun” diyerekaklamaya çalışacak denli soysuzlaşabilen TayyipErdoğan’ın gündem değiştirmek, hedef saptırmak içinbaşvurduğu çirkin bir demagojidir. Bir diğer yanıysa,Erdoğan’ın kürtaj açıklamaları vesilesiyle devletinkadın bedeni üzerinde kurmak istediği egemenlikheveslerinin dışavurumudur. Bu açıklamalarla zatenyetersiz olan kadın haklarının tamamen ortadankaldırılmasının ön hazırlıkları yapılmaktadır.

Erdoğan’ın kadın sorununa bakışı ve kürtajvesilesiyle yürütülen gerici tartışmalar sömürü üzerinekurulu bu kapitalist düzenin bakışını özetlemektedir.Erdoğan dinci-gerici zihniyetini her fırsatta, özelliklekadın sorunu üzerinden, kustuğu için esasında buaçıklamalar şaşırtıcı değildir. “3 çocuk yapın”söyleminden sonra sıranın kürtaj hakkının gaspına dageleceği kimse için şaşırtıcı olmamalıdır.

Erdoğan önce Hilton Otel’de düzenlenenUluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı EylemProgramı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 UluslararasıParlamenterler Konferansı kapanışında yaptığıkonuşmada “üç çocuk” talebini yineledikten sonrakürtaj hakkını hedef alarak şöyle demişti:

“Türkiye olarak, çocuklar konusunda da büyük birhassasiyet içindeyiz. Çocukları çok seviyorum. Benülkemde en az 3 çocuk istiyorum. Çünkü genç dinamikbir nüfusa ihtiyacımız olduğunu biliyorum ve buçalışmayı sürdürüyoruz. …Şunu da açıkça söylüyorum,sezaryenle ilgili doğumlara karşı olan bir başbakanımve bunu bir cinayet olarak görüyorum. Kürtajı bircinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaadeetme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğuöldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz.Hiçbir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmayamecburuz. Buna karşı el birliği içinde olmakzorundayız.”

Sonrasında Tayyip Erdoğan, AKP Kadın Kolları 3.Olağan Kongresi’nde şöyle konuştu:

“Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere ve medyamensuplarına sesleniyorum. Yatıyorsunuzkalkıyorsunuz ‘Uludere’ diyorsunuz. Her kürtaj birUludere’dir. Anne karnında bir yavruyu öldürmenindoğumdan sonra öldürmeden ne farkı var soruyorumsizlere. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeyemecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek içinsinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız, aslabu oyunlara prim vermemeliyiz’’.

Kürtaj hakkını gasp etmek için zemin döşeyenErdoğan, buna bir de ırkçı sos eklemektedir. Kürtajı“milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice birplan” olarak değerlendirmektedir. Erdoğan’ınbaşlattığı gerici koroya “kürtaj yasaklanmalı” diyerekTBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu BaşkanıAyhan Sefer Üstün de katılmıştır. Kürtajın insan hakkıihlali olduğunu belirterek insan hakları komisyonu

başkanı sıfatıyla konuşan bu zat, önümüzdeki günlerdebu konuyu gündemlerine alacaklarını ifade etmektedir.Sağlık Bakanlığı ise, meclis kapanmadan önceyasalaştırılacak bir tasarı hazırlıklarını hızlandırdığınıifade etti.

Kürtajı insanlık suçu ilan edenlerin, cinayetleeşdeğer tutanların açıklamalarında hiçbir bilimseldeğer olmadığı gibi insan hakları konusunda samimide değillerdir. Kürtajın insanlık suçu sayılmasınısöyleyenler, önce kendi işledikleri insanlık suçlarınabakmalıdır. Onlar söz konusu tartışmayı Uludere gibiaçık bir katliamla benzerlik kuracak denli küstahtırlar.Ayrıca vurgulamak gerekir ki, kürtajı cinayet sayan veyaşam hakkından bahseden Erdoğan “kadın da olsaçocuk da olsa gereğini yapın” derken olası cinayetleriteşvik etmiyor muydu? Ya da bu ülkede hamile olduğuhalde işkence tezgahlarına alınan kadınlardan haberiyok mu? Daha yakından bir örnek verirsek bir eylemdegenç kadının hamile olduğunu söylemesine rağmentekmeleyerek yerlerde sürükleyen polisine sahip çıkanErdoğan değil miydi?

İnsan hakları konusunda açıklama yapma ihtiyacıduyan TBMM İnsan Hakları Komisyonu bu yaşananlarkarşısında bir tek laf etmiş miydi? Bebeğin yaşamhakkından bahsedenler geçtiğimiz yıl açlıktan ölenKübra bebeğin yaşam hakkına ne derece sahip çıktılar?Dahası uyguladıkları sömürü politikalarıyla buölümden onlar sorumlu değil midir? Kuşkusuz buülkede insan hakları ihlallerinden, faili meçhullerden,yargılı-yargısız infazlarla yaşamları ellerindenalınanlardan, kayıplardan, toplu mezarlardanbahsetmeden bu konuyu işlemek mümkün mü? Böylebir ülkede gerici politikalarını yaşama geçirmek için“insan hakları” söylemine başvuran bu katillerininandırıcılığı olabilir mi?

Gericiliğin hedefinde kadın hakları var!

Tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalisttoplumda da ataerkil değer yargıları nedeniyle kadınemeği ve bedeniyle sömürü konusudur. Toplumsalyaşamda cinsiyetçi iş bölümü kadını toplumyaşamından uzaklaştırmakta, ev içi köleliğe itmektedir.Kadın emeğinin sömürüsü yanında kadın bedeni deegemen sınıfın çıkarına göre kullanılan bir metaya

dönüşmüştür. Bundan ayrı düşünülmeyecek bir diğerolgu da kadın doğurganlığının, egemen sınıfın çıkarınagöre, nüfus politikalarına göre belirlenmesidir. Tarihtepek çok örneği olduğu üzere Erdoğan’ın Hitlervari birşekilde karşımıza geçerek “3 çocuk yetmez 5 yapın”demesi bir tesadüf değildir.

Kürtaj tartışmalarının bir yanı, egemen sınıfınçıkarları gereği belirlenen nüfus politikalarıkapsamında değerlendirilebilir. Bir diğer yanı da kadınhak ve özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır.Özellikle genel olarak tüm dinsel öğretilerdeortaklaşan, kadını baskılayan uygulamalardan biri de,kürtaj hakkının yasaklanmasıdır. Kürtaj hakkı ilericikadın hareketinin uzun yıllara dayalı mücadelelerisonucu elde ettiği kazanılmış bir haktır. Sosyalist EkimDevrimi’nden sonra kadın lehine atılan ilk adımlarınbiri de kürtaj hakkıdır.

Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri vedoğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmazbir parçasıdır. İstenmeyen hamileliğe son verilmesikonusunda kadınların kendi kaderlerini belirlemeleritemel hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmadan bukonuya sağlıklı bir yaklaşım getirilemez.

Belirtmek gerekir ki bir çocuğun doğması dışındahayatta kalabilmesi için gereken maddi yaşamşartlarını hazırlamadan bu bebeğin yaşam hakkındanbahsetmek yetersizdir. Bu konuda hiçbir önlemalmayanların, kürtajın yasaklanmasını insan hakkıüzerinden açıklamaları ise ayrıca abestir.

Bu tartışmaları yapanlar kürtaja neden olantoplumsal koşulları es geçmektedirler. Kapitalizminyarattığı toplumsal koşullardan bahsetmeden bu soruntartışılamaz. Analık toplumsal bir sorumluluktur ve tekbaşına kadının üzerine yüklenmemelidir. Oysakapitalizmde tüm yük kadına aittir. Sermaye devletininbir çocuğun bakımı ve insanca yaşayabileceği koşullarısağlamak gibi bir derdi yoktur. Bu tamamen ailenindaha özelde kadının sorumluluğundadır. Bundandır kikapitalizmin hüküm sürdüğü her yerde olduğu gibiTürkiye’nin de çocuk ölümleri konusundaki sicili haylikabarıktır.

Çoğu durumda görüldüğü gibi artan yoksullukçoğu çocuk basit önlenebilir hastalıklardan ve yetersizbeslenme koşullarından dolayı ölmektedir. Yanı sıratoplum genelinde artan işsizlik ve yoksullukla insanca

Dinci-gerici AKP’nin saldırıları bitmiyor...

Her türden gericiliğe karşı kadın-erkekörgütlenmeye!

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-22

Kadın sorunu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

yaşam imkânları giderek azalmaktadır. Çocuk işçiliği,çocuk dilenciliği, sokak çocukları vb. pek çok örnekkapitalizmin getirdiği koşulların doğrudansonuçlarıdır. Tüm bunlara karşı önlemlerin dertedilmediği bu düzende çocuklar, bu düzenpolitikacılarının kirli propagandalarının konusuedilmektedir. Bu düzende kapitalistlerin derdi ucuzişgücü, savaşlara sürülecek askerler vs.’dir. Birçocuğun insanca ve güvenceli yaşamını dertetmeyeceksin, o zaman devlet olduğunu unutacaksınama iş kürtaja geldiğinde devlet olduğunu hatırlayıpyasaklayacaksın. İşte sermaye devleti gerçeği budur!

Kürtaja neden olabilecek nedenler kuşkusuz çokyönlüdür. Sadece sosyo-ekonomik gerekçelerle elealınamaz. Kadınların kendi gönüllü tercihlerininyanısıra mevcut hukuk sistemindeki gericiliknedeniyle evlilik dışı çocuk dünyaya getirmenin hemanne hem de çocuk için daha en baştan sorun teşkiletmesi de unutulmamalıdır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki tecavüzlerin sıkyaşandığı bu ülkede kürtajın yasaklanması- ki buhaliyle bile yasal prosedür kadın açısından çokengelleyicidir- kadınların yaşadıkları travmayı artırıcıayrı bir sorundur.

Konu hakkında daha uzun değerlendirmeleryapılabilir ancak özcesi kürtaj yasaklayarakengellenebilecek bir olgu değildir. Kürtaj yasakkenistenmeyen gebeliklerin, şimdiki gibi hastanelerde vegerekli sağlık koşullarına sahip yerlerde değil de,sağlıksız koşullarda yapılan bir durum olduğunu ve butür girişimlerin sıkça anne ölümleri ile sonuçlandığınıunutmamak gerek. Bugün dünyada her yıl yaklaşık 46milyon kürtaj yapıldığı, bunun yarısının yasal olmayankürtajlar olduğunu, bunların üçte ikisinin ise uygunolamayan koşullarda yapıldığını belirtilmektedir.Gebeliğe bağlı ölüm oranlarında güvensiz koşullardayapılan kürtajın etkisi ilk sıradadır.

Çözüm sosyalizmde!

Bu kapitalist düzen çelişkiler ve çözümsüzlüklerdüzenidir. İnsan yaşamını ilgilendiren hiçbir sorunadoğru bir yaklaşım ve çözüm getiremez. Bu açıdansömürü üzerine kurulu bu düzen yıkılmadıkça hiçbirsorun kalıcı çözüme kavuşamaz. Bu en çok kadınsorunu gibi kökleri derinlerde olan sorunlar içinözellikle geçerlidir. Ancak sosyalist bir düzende kadıntüm haklarıyla özgürlüğüne ve eşitliğine kavuşabilir.Bunun sonrasında alınacak sosyalist önlemlerle kalıcıçözümlere ulaşılabilir. Konumuz açısından bakarsakkürtaj bir hak olarak tanındıktan sonra buna nedenolabilecek etkenleri ortadan kaldırmaya yöneliktoplumsal önlemler almak gerekir ki Sovyet deneyimibunun örnekleri açısından öğreticidir. Sovyet iktidarıana ve çocuk sağlığını gözeten önlemlerin yanısırakurduğu toplumsal kurumlaşmalarla çocuk bakımınıtek başına kadının üzerinden almıştır. Yanısıra hukuksisteminde getirdiği yenilenmelerle “Özellikle kadınınzayıf konumunu sömüren ve onu yasal olarak eşitsizkılan ve hatta çoğu zaman aşağılayıcı bir durumaindiren yasaları, yani boşanmayla ilgili, evlilik dışıçocuklarla ve kadının çocuğun babasından nafakaalma hakkıyla ilgili yasaları kastediyorum. (...) Sovyetiktidarı eski, adaletsiz, emekçi yığınların savunucularıiçin katlanılamaz olan yasaları yerle bir etti.” (Lenin)Devrimden sonra ilan edilen kararnamelerle evlilik içidoğan çocuklarla evlilik dışı doğan çocukları yasaönünde eşit haklara sahip kılındı vb. Bunun yansıraruh ve beden sağlığı açısında nitelikli, kolayulaşılabilir ve parasız sağlık hakkı ile konuyla ilgiliemekçilerin bilgilendirilmelerinin önündeki engellerde kaldırıldı.

Oysa ülkemiz örneğinden de görülebileceği gibikapitalizmde tam tersidir. Sağlıkta Dönüşüm Programıile yapılan düzenlemeler, kadınların gebeliği önleme

hizmetlerine ulaşmasını ve kürtaj hakkındanyararlanmasını güçleştirmektedir. Daha önce buhizmetlerin verildiği AÇSAP (Aile ve Çocuk SağlığıPoliklinikleri) ve TSM (Toplum Sağlığı Merkezleri)sayıca azaltılırken, sağlığın ticarileştirilmesi sonucuhastanelerdeki aile planlaması hizmetleri de ücretlihale getirilmiştir. Doğum kontrol yöntemleri pahalıdır,ucuz yöntemler ise, kadınların sağlık hakkını veyaşama hakkını riskeatmaktadır.

Kadın-erkek ele ele örgütlümücadeleye!

Tüm bu nedenlerle insancabir yaşam ancaksosyalizmlemümkündür. Bumücadele mevcutkazanılmış haklarınkorunması vegenişletilmesimücadelesinden ayrıdeğildir. Bu nedenle

özellikle emekçi kadınların dinci-gerici AKPhükümetinin, kürtaj tartışmaları vesilesiyle önyoklaması yapılan kapsamlı saldırı hazırlıklarına karşıörgütlü mücadeleyi yükseltilmesi acil önemdedir.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, Tayyip Erdoğan'ın, “Her kürtaj bir Uludere'dir”sözleri üzerine yazılı bir açıklama yaptı.

Kürtaj gündemi ile ilgili olarak Erdoğan tarafından günlerdir ardışık bir biçimde yapılan açıklamaların,katlanılması, sessizce geçiştirilmesi, görmezden gelinmesi imkansız bir içeriğe sahip olduğunu belirtilirkenbu açıklamaların, kadına devlet zoruyla doğurmayı, Kürt halkına ise sessiz sedasız ölmeyi dayattığınınaltını çizdi.

ÇHD'nin açıklaması şöyle devam etti: “Bu açıklamalar, “talihsiz bir gaf” ya da “gündem değiştirme hedefli söylemler” denilerek

geçiştirilemez, geçiştirilmemelidir. Çünkü tablo bütünlüklü değerlendirildiğinde görülecektir ki; gündemaslında tam da budur. Son yıllarda gerek Kürtler’e, gerekse kadınlara karşı geliştirilen söylem ve içinegirilen fiili tutum son açıklamalarla birlikte gündeme ayna tutmaktadır.”

“Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesinin; kadın erkek Kürtler’e karşı girişilmiş ikinci bir katliam olduğutespitinde bulunan ÇHD'nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Kadınların gündemi budur! Çünkü; Kadınların doğurganlığı üzerindeki söz hakkının gaspı, kadının bedeni, yaşamı, cinselliği üzerindeki söz

hakkının gaspıdır. Bu bütünlüklü bir konudur. Üç çocuk önermeleri ortaya çıktığı ilk gün zaten bu yolun ilktaşı döşenmiştir.

Kürtler’in gündemi budur! Çünkü; Uludere’de yaşanan korkunç katliamın üzerinden aylar geçmesine rağmen, halen daha sorumlular

açığa çıkartılamamıştır. 13 yaşında kurşunlanarak öldürülen Uğur Kaymaz’ın katilleri cezasız kalmış, dahaonlarca Kürt çocuğun ölümü faili meçhul ilan edilmiştir. Kısacası, “yatıyor kalkıyor ‘Uludere’ diyorsunuz”ifadesi bugün gündemin saptırılması değil, sistematik bir belleksizleştirme saldırısının itirafıdır.

Son olarak; “Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesi; kadın erkek Kürtler’e karşı girişilmiş ikinci bir katliamdır. Ana

karnındaki yumurtayla ilgilenen zihniyetin, doğan çocukların yüzüne bakmadığı ve bundan sonra dabakmayacağı ise bu coğrafyada çok iyi bilinen bir gerçektir!”

ÇHD’den “kürtaj” açıklaması

“Sezaryen ve kürtaj cinayet değildir”

Tayyip Erdoğan’ın “sezaryen ve kürtaj cinayettir” açıklamasının ardından konunun bilimsel boyutunudeğerlendirmek üzere İstanbul Tabip Odası ve ilgili uzmanlık dernekleri 28 Mayıs günü İstanbul TabipOdası’nda bir basın açıklaması düzenledi.

İTO Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, Tayyip Erdoğan’ın sezaryen ve kürtaj ile ilgili yaptığı açıklamasonrasında İTO ve TTB olarak kamuoyunu bilgilendirici açıklamalarda bulunduklarını fakat tartışmalarındevam etmesi üzerine daha geniş katılımlı bir basın açıklaması yapılmasını gerekli bulduklarını ifade etti. Açıklamada sezaryen ve kürtaja ilişkin bilimsel argümanlara yer verilirken, Türkiye’de sezaryen ile doğumoranının yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği söylendi.

Açıklamada “Sezaryen bir tıbbi müdahale olup, cinayet olarak tanımlanamaz. Sezaryeni yapan hekimlerinde cani olmasını gerekli kılan bu tanımlamayı kınıyor ve bir dil sürçmesi olmasını diliyoruz” ifadelerine yerverildi.

Açıklamada kürtaj için ise şöyle denildi: “Kürtaj cinayet değildir: Bu güne kadar binlerce vatandaşımız,

sosyal ve ekonomik açıdan uygun durumda değillerken oluşmaya başlayan gebeliklerine, yasaların onlara

verdiği hakka dayanarak ve kendi istekleri ile son verdirmişlerdir”

Açıklamada ayrıca, kürtajın bir cinayet olarak tanımlanmasından duyulan rahatsızlık dile getirildi.

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-22

Kadın sorunu20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Sömürü, eşitsizlik, şiddet, tecavüz...

“Kadının kurtuluşu devrimde,sosyalizmde!”

Toplumsal yaşamın her alanında çürümenin kaynağıolan kapitalist sistem, yürüttüğü politikalarla kadınlarıda sınıfsal, cinsel ve ulusal sömürünün çarklarındaöğütüyor.

Kapitalist düzenin politikalarının uygulayıcısı vepolitik temsilcisi AKP/Cemaat koalisyonu da, sömürüdüzeninin kadına yönelik bakışını özetleyen kararlar veaçıklamaların altına imza atıyor.

Kürtaj tartışmaları ışığında...

Dinci-gerici AKP hükümetinin şefi TayyipErdoğan’ın, ırkçı-gerici dünyasındaki fikirlerini kusarakgündeme soktuğu ‘kürtaj tartışmaları’ da bu düzeninkadına bakışının en tipik örneği.

“Sezaryanla doğuma karşıyım, kürtajı cinayetolarak görüyorum” diyen Erdoğan’ın sözlerinin anlıkolarak ağızdan çıkan sözcükler olmadığı ve bir devletpolitikası olarak hayata geçirildiği gerek düzen/Cemaatyargısının imza attığı yargı kararları gerekse de faşistbaskı ve terör tablosu üzerinden görülüyor. Çocukölümleri konusundaki sicili hayli kabarık olan sermayedevletinin temsilcileri, devletin kadın bedeni üzerindekurmak istediği egemenlik heveslerini heraçıklamasında dışavuruyor.

N.Ç, Fethiye, Siirt: Düzen yargısıtecavüzcüleri aklıyor

Son günlerdeki kürtaj tartışmaları, utanç davasıolarak hafızalara kazınan N.Ç. kararını akıllara getiriyor.Düzen yargısının, 13 yaşında satıldığı 26 kişinintecavüzüne uğrayan N.Ç.’nin davasında küçük kızın,babası yaşındaki kişilerle rızasıyla birlikte olduğuyorumunu yapması ve vahşi tecavüzü aklaması budüzenin kadına bakışının en çarpıcı örneklerinden.

Fethiye’de görülen toplu tecavüz davasında, B.S.’yetecavüz etmek suçundan yargılanan 8 sanığın tamamıhakkında, “delil yetersizliği” gerekçesi ile beraat kararıverilmesi ise kürtaj tartışmaları konusunda dinci-gericihükümetin şefinden gelen açıklamaların ikiyüzlülüğü vesahteliğini gösteriyor.

Siirt’te 4 genç kıza tecavüz etmekten yargılanan 36kişiden davası sonuçlanan 10 sanık hakkındaki kararıngerekçesinde; sanıklara alt sınırdan ceza verilmesi vegenç kızların ‘rızası olduğu’nun kabul edilmesi yeniN.Ç. kararlarının devam edeceğinin de işaretiniteliğinde.

11 Mart günü Taksim’deki polis karakolunda, birkadının gözaltındayken komiser yardımcısınıntecavüzüne uğradığının açığa çıkması düzeninkarakollarındaki vahşeti ve kadına bakışı gözler önüneserdi.

Kadın cinayetleri %1400 arttı

AKP’nin iktidarda olduğu son 10 yıllık dönemdekadın cinayetlerinin %1400 oranında artması; 2005-2011 yılları arasında 4190 kadının katledilmesi, 3074’üntecavüze uğraması, 3320 kadının tacize uğradığı içinmahkemeye başvurması; 2011 yılının ilk 8 ayında 230kadının işkenceyle katledilmesi de düzenin kadınabakışını ortaya koyan sadece resmi rakamlar.

İşçi kadınlar sömürülüyor, katlediliyor...

Cinayet haberlerine sürekli bir yenisi eklenirken, işçikadınlar ise fabrikalarda, atölyelerde kapitalizminsömürü çarkları arasında eriyip gidiyor. Pameks’te 8kadın işçinin minibüs kasasında mal gibi taşınarakkatledilmesi, Bursa’da bir iplik fabrikasında 5 kadınişçinin diri diri yakılarak ölüme gönderilmesi isedüzenin işçi ve emekçi kadınlara reva gördüğü yaşamıanlatan birkaç örnek.

Kürt kadınları hedefte

Ve son olarak, Kürt halkına yönelik sürdürdüğüimha ve inkâr saldırılarına çeşitli boyutlarda devameden sermaye devletinin bu politikalarından en çoketkilenenler ise Kürt kadınları oluyor. Şimdiye kadar,

devletin yürüttüğü kirli savaşta pek çok kadın busaldırıların hedefi oldu. Gözaltında yaşanan taciz vetecavüz vakalarının en çok Kürt illerinde görüldüğübiliniyor.

Kadının kurtuluşu devrimde, sosyalizmde!

Tüm bu tablo içerisinde, kadınları katledenin yalnızbaşına, tetiği çeken, bıçağı tutan el olmadığını görmekgerekiyor. Kadını ikinci sınıf insan olarak kabuleden/ettiren, kadının ezilmesi ve çifte sömürüsü ileçarklarını döndüren, beşikten mezara zor ve şiddetlekadını baskılayan bu düzen ve onun temsilcileri butablonun baş sorumlularıdır. Bu nedenle; çiftesömüreye, baskıya, eşitsizliğe ve her türden köleliğekarşı kadının kurtuluşu devrimde, sosyalizmdedir.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, öldürülen kadınların aileleriyle, “kadına yönelik şiddetyasasının uygulanması’’ talebiyle 29 Mayıs günü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde basın açıklamasıyaptı.

Platform üyeleri, Zonguldak’ın Devrek ilçesinde pompalı tüfekle öldürülen Kader Demiroğlu ile Konya’daeşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Dilber Yılmaz’ın aileleriyle Bakanlık önüne geldi. Aileler, ellerinde ölenkızlarının fotoğraflarının bulunduğu pankartlar taşıdı.

Platform temsilcisi İlke Acar, artık kadın katillerinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasınınyetmediğini dile getirerek, öldürülmeden önce büyük mücadele vererek yetkililere giden kadınlarınbaşvurularını işleme koymayanların da suçlu olduğunu kaydetti.

Bakanlık önünde kadın eylemi

HDK Kadın Meclisi: Kürtaj haktır!

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisi, 28 Mayıs akşamı Taksim’de yaptığı açıklamada,kürtajın kadınlar için yaşamsal bir hak olduğunu, doğurma kararını iktidarların, erkeklerin veremeyeceğinivurguladı.

Galatasaray Lisesi önünde buluşan ve sadece kadınlardan oluşan kitle “Kürtaj haktır yasaklanamaz! / HDKİstanbul Kadın Meclisi” pankartını açtı.

İstiklal Caddesi’nden yürüyerek Taksim Tramvay Durağı’na gelen kadınlar adına açıklamayı okuyan BirsenKaya, Başbakan’ın kadının toplum içinde nasıl konumlanacağına dair sık sık söylemlerde bulunduğunuhatırlatarak, bunun erkek egemen kapitalist devletin kadın emeğine, bedenine ve kimliğine yönelen birsaldırı olduğuna dikkat çekti. Kaya, Erdoğan’ın “kürtaj cinayettir” açıklamasının, kadın bedenine doğrudanmüdahale ve Uludere’nin cinayet olduğu itirafı olduğunu da vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21OrtadoğuSayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimleri…

Tahrir’in direniş geleneği sürüyor! Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek’in halk

isyanıyla alaşağı edilmesinden sonra Mısır’dabaşlayan yeni sürece, emekçilerin egemenlere karşıyükselttiği mücadele ile gerici güç odakları arasındacereyan eden iktidar savaşları damgasını vurdu. İşçi veemekçiler ile isyanda aktif rol oynayan sol/sosyalistgençlik örgütlenmeleri, isyanın kazanımlarını koruyupgeliştirmek için mücadeleye devam ediyor. Gericigüçler ise, sokak eylemlerini bitirmek için birlikteçalışırken, iktidardan daha fazla pay alabilmek uğrunabirbirleriyle kıyasıya bir kavgaya tutuştular. Bu iktidarmücadelesi, bir aşamadan sonra ordu-dincikoalisyonunun bozulmasını kaçınılmaz kıldı.

Parlamento seçimleri bu çatışmalı süreçte yapıldı.Mübarek sonrası yapılan bu ilk seçimlerde, toplamyüzde 70 civarında oy alan dinci-gerici MüslümanKardeşler ile Selefiler’in eli güçlendi. Bu sayededevrik diktatör Mübarek ordusuyla giriştikleri iktidarmücadelesinde daha atak davranmaya başladılar.Seçim sonuçları, bu akımlara gerici çizgilerinipervasızca sergileme imkanı yarattı. Şeriatçı, anti-laikbir yönetim kurmak istediklerini ilan etmeleri,pervasızlığın vardığı boyutu gösterdi.

Mısır yönetim sisteminde parlamentonunyetkilerinin nispeten sınırlı olması, cumhurbaşkanlığıseçimlerini önemli kılıyor. Zira yetkilerin çoğuCumhurbaşkanı’nın elinde toplanıyor. Bu ise, iktidarsavaşında bu mevkinin ele geçirilmesine kritik önematfedilmesini zorunlu kılıyor. NitekimCumhurbaşkanlığı seçimlerine Mübarek kalıntısıgüçler, dinci-gerici güçler, liberaller ve sol/sosyalisteğilimli adaylar da katıldı. Parlamento seçimlerindenfarklı olarak tüm siyasal güçler cumhurbaşkanlığıseçimini önemsediler.

Seçimlerin ilk turundan çıkan sonuçlar, dinci gericiMüslüman Kardeşler’le destekçilerinin söylendiğikadar güçlü olmadıklarını somut olarak gösterdi.Parlamento seçimlerine hem katılım yüzde 50’lerdekalmış hem örgütlenme için fırsat bulamayansol/sosyalist güçler tarafından boykot edilmişti. İlkseçimde yüzde 70 civarında oy alan dinci-gericigüçlerin (Müslüman Kardeşler-Selefiler), buseçimdeki toplam oyları yüzde 43’lerde kaldı. Seçimdebirinci olan Müslüman Kardeşler’in adayı MuhammedMursi yüzde 25, Selefiler’in adayı Abdulmunim Ebul-Futuh ise yüzde 18 oranında oy alabildi.

Bu sonuç, parlamento seçimlerinde yüzde 70civarında oy alan dinci-gerici güçlerin, kayda değer birgüç kaybına uğradıklarını ortaya koyuyor.

Seçimlerde yüzde 24 oy oranıyla ikinci gelenAhmet Şefik, devrik diktatör Hüsnü Mübarek’in öndegelen suç ortaklarından biridir. Mübarek’in bir diğereski suç ortağı olan Amr Musa ise, oyların yüzde11’ini aldı. Mübarek rejiminin suç ortaklarının toplamyüzde 35 oranında oy almaları, Mısır burjuvazisininbir kesimi ile onun etkisindeki toplum kesimlerininhalen zorba rejimin mirasçılarını desteklediklerianlamına geliyor. Bu akımların bu kadar oyalmalarının bir nedeni de, toplumun bir kesiminin,şeriat yönetimini dayatan dinci-gerici güçlerdentedirgin olmasıdır.

Her şeye rağmen devrik diktatörün suç ortaklarınınaldıkları toplam oy oranı yüksektir. Ancak devrimcidurumun zayıfladığı yerde, genelde karşı-devrimin güçkazandığı hesaba katıldığında, devrik diktatörün suçortaklarının buldukları desteğin kaynağı anlaşılabilir.

Hem parlamento hemcumhurbaşkanı seçimlerinde Mısır’danyansıyan rahatsız edici tablonunoluşmasında, devrimci dalganın radikaldeğişikliklere imza atmadanzayıflamasının önemli bir rolü var.Halk isyanına önderlik edebilecekdevrimci partinin eksikliği, kitlelerinaçığa çıkan muazzam gücününyeterince değerlendirilememesine yolaçmış, bundan dolay, hem MüslümanKardeşler hem eski diktatörün suçortakları güçlenme olanağıbulabilmiştir.

Seçim tablosundan yansıyan birbaşka önemli sonuç, sol/sosyalistgüçler tarafından desteklenenHamdin Sabbahi’nin yüzde 22oranında oy almasıdır. Solunparçalı olmasına rağmenSabbahi’nin aldığı oy oranı,Mısır’da güçlü bir sol damarolduğunu somut olarak gösteriyor.Başkent Kahire ve İskenderiye gibi Mısır’ınbüyük kentlerinde Sabbahi’nin birinci olması ise, işçive emekçilerin ileri kesimleri tarafındandesteklendiğine de işaret ediyor.

Mısır’ın çatışmalı siyasal ikliminde gerçekleştirilencumhurbaşkanlığı seçimlerinden, iki gerici güç öneçıkmış görünüyor: Müslüman Kardeşler’in kurduğuHürriyet ve Adalet Partisi’nin adayı Muhammed Mursiile Mübarek döneminin son başbakanı General AhmetŞefik. Bu ikili, 16-17 Haziran tarihlerinde yapılacakseçimlerin ikinci turunda yarışacak ve iki gericiadaydan biri yakında Mısır Cumhurbaşkanı olacak.

Belirtmek gerekiyor ki, her iki aday da işçisınıfının, emekçilerin ve sistemin geleceksizliğemahkum ettiği genç kuşakların temsilcisi olmaktanuzaktır. Ne Mübarek’in suç ortakları ne MüslümanKardeşler Mısırlı emekçilerin sorunlarını çözebilir.Tersine, burjuvazinin bu iki siyasal kanadı da sermayeve emperyalizmin hizmetinde olacaktır. Biri diktatörMübarek’in yakın suç ortağı, öbürü emekçileri ortaçağkaranlığında köleleştirmeye çalışan bir zihniyetintemsilcisi…

Her biri öbüründen gerici iki adaydan birinincumhurbaşkanlığının kesinleşmesi, Mısır’da işçi sınıfıhareketiyle sol/sosyalist güçlerin etkisiz kalacağıanlamına gelmiyor. Bu ülkede halen güçlü bir devrimcipotansiyel var. Mübarek’i alaşağı eden isyanınlokomotifi olan işçiler, emekçiler, düzeningeleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşaklar ve butoplum kesimlerinden güç olan sol/sosyalist güçlerhalen aktiftir. Mısır’ın bu en dinamik güçleri nemücadeleden geri duruyor ne Tahrir Meydanı’ndayaratılan direniş geleneğini terk ediyor.

Mısır’da diktatörlük artıklarıyla dinci-gericigüçlerin iktidarı devam ediyor. Aralarında rant kavgasıolsa da, işçi sınıfına ve sol/sosyalist güçlere karşıbirlikte saldırıyorlar. Bu da diktatörü deviren güçlerinçetin bir mücadele sürecine hazırlanmak zorundaolduğunu gösteriyor.

Hem diktatörün devrilmesi hem sonraki süreçteulaşılan kazanımların tümü, meşru/militan direnişsayesinde mümkün olmuştur. Bu da işçi sınıfıylasol/sosyalist güçlerin izlemeleri gereken yolugösteriyor. Sık sık Tahrir Meydanı’na çıkılması, işçiemekçilerle sol/sosyalist güçlerin bu konudaki bilinçaçıklığının göstergesidir. Korku duvarlarını yıkan halkisyanından bu yana meşru/militan direniş geleneğinininşası konusunda ciddi bir deneyimin kazanıldığındanşüphe edilemez. İnisiyatifin halen gerici güçodaklarında olması bu durumu değiştirmiyor.

Önemli avantajlara ve ciddi bir kitle desteğinedayanmasına rağmen, işçi sınıfı ile siyasal alandakitemsilcileri olma iddiasında olan sol/sosyalist güçlerinen zayıf tarafı, devrimci sınıf partisinin henüzkurulamamış olmasıdır. İşçi sınıfı hareketiyle bilimselsosyalizmin örgütsel birliği anlamına gelecek olandevrimci sınıf partisinin inşası hem sol/sosyalistgüçlerdeki parçalanmaya son verecek hem işçi sınıfı,emekçiler ve sistemin geleceksizliğe mahkum ettiğigenç kuşaklardaki devrimci dinamizmi tek bayrakaltında toplayacaktır. Bu konuda katedilecek mesafe,Mısır’ın geleceğinin şekillenmesine önemi bir etkietmekle kalmayacak, Arap dünyasının genelinde deönemli bir yankı uyandıracaktır.

Mısır

Her biri öbüründen gerici iki adaydan birinin cumhurbaşkanlığınınkesinleşmesi, Mısır’da işçi sınıfı hareketiyle sol/sosyalist güçlerinetkisiz kalacağı anlamına gelmiyor. Bu ülkede halen güçlü birdevrimci potansiyel var.

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-22

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012Avrupa

Almanya’da toplam 3,6 milyon metal işçisinikapsayan 2012 Toplu İş Sözleşmesi (TİS) geçtiğimizhafta sonuçlandı. TİS sonuçlarını değerlendiren IG-Metall Başkanı Berthold Huber şunları söyledi:

“Bu toplu iş sözleşmesi, çok başarılı bir toplu işsözleşmesi oldu. Biz üç talebimizle masayaoturmuştuk ve ulaştığımız başarıyla hedeflediğimiz birçalışma toplumunu sağlamakta önemli bir başarı eldeettik.”

Bu arada, IGM Başkanı, TİS görüşmelerinin 17saat sürdüğünü belirterek, görüşmelerin çok zorlugeçtiğini ancak bu zor görevin üstesinden gelmeyibaşardıklarını belirtmeyi de ihmal etmedi.

TİS için Baden-Württemberg eyaleti pilot bölgeseçilmişti. Buradaki IGM eyalet yönetimi, TİSsonuçlarını “Baden-Württemberg’de toplu işsözleşmesi: Yüzde 4,3 ücret artışı” diye duyurdu.

Metal İşverenleri Birliği (Gesamtmetall) BaşkanıMartin Kannegiesser, TİS sürecinde yaptığı biraçıklamada şunları söylemişti: “Çıraklara devletmemuru muamelesi yapmayacağız. Kiralık işçilerleilgili sorunu ise sendika, işçileri kiralayan firmalarlaçözmeli, bizle değil.” IG-Metall şeflerine anlaşmayapmak için adres olarak kiralık firmaları göstermişti.IG Metall Sendikası bürokratları, Metal İşverenleriBirliği (Gesamtmetall) Başkanı MartinKannegiesser’in nasihatına uyarak işçi kiralayanfirmaların işveren örgütleri BAP ve IGZ ile 22 Mayısgünü metal işkolundaki firmalara kiralanan işçilerikapsayan bir sözleşmeyi imzaladı. Yapılan buanlaşmayı değerlendiren Metal İşverenleri Birliği(Gesamtmetall) Başkanı Martin Kannegiesser, “ busözleşmeyle işçi kiralamanın da kendine özgü birişkolu olduğu sendika tarafından kabul edilmiştir”diyerek memnuniyetini dile getirdi.

Federal Çalışma Bakanı Ursula von der Leyen ise,“bu örnek sözleşmenin en kısa zamanda kiralık işçiçalıştıran diğer bütün işkollarında üstlenilmesini talepediyorum” diyerek imzalanan anlaşmayı selamladı. Buarada kölelik anlaşmasının yaygınlaştırılacağınınsinyalini vermeyi de ihmal etmedi.

Talepler, yalanlar ve gerçekler!

IG-Metall 2012 TİS görüşmelerinde esas olarak üçtalep ileri sürdü. Taleplerin ilki, çırakların eğitimibittikten sonra kadrolu olarak işe alınması.

İkinci talep, taşeron işçilik denilen çağdaş kölelikuygulamasının ıslah edilmesi ve bunun kuralabağlanması.

Üçüncüsü ise, ücretlerin yüzde 6,5 arttırılması,sözleşme süresinin ise 1 yıl olarak belirlenmesi.

Varılan anlaşmada, çırakların lehine bir değişikliksağlanmadı. Tam tersine, yapılan eklerle patrona dahageniş bir hareket alanı yaratıldı. Zira, yapılan bu“ekler” kapitalist işletmenin “ihtiyaç”larını esas alıyor.Zaten patronlar şimdiye kadar çıraklık eğitiminitamamlayanlardan “ihtiyaç“ duyduğu kadarını işealıyordu. Yani, anlaşmaya eklenen “kişisel nedenler”gibi gerekçeler metal patronlarının işini daha dakolaylaştırdı. Böylece metal patronları bundan sonrameslek eğitimini tamamlayan genç işçiler üzerindesınırsız denebilecek bir tasarrufa sahip olacaktır.Rahatlıkla keyfi uygulamalara başvurabilecektir.Sözgelimi, eskiden hiç değilse genç işçileri biryıllığına işe alma zorunluluğu vardı. Yapılan bu yenidüzenleme ile bu mecburiyet ortadan kaldırıldı.

IGM kiralık işçilerle ilgili olarak “daha fazla sözhakkı ve adil ücret” talep ediyordu. Bu konuda daortada herhangi bir kazanımdan sözedilemez.

IGM bürokratları bir modern barbarlık sistemi olantaşeron sistemini yasaklamayı değil, bu alanda bazıiyileştirmeler yapılmasını ileri sürdüler. Ne var ki, bukadarını dahi başaramadılar. Yapılan ek yenidüzenlemelerle bu uygulama aç gözlü metal patronlarıiçin daha kârlı ve cazip hale getirildi.

Taşeron işçilerin işe alınmasında şimdiye kadaryetkili olan sendikaydı. Bu anlaşma ile birlikte “ortakkarar verme” adına sendika bu sorumluluktankurtarıldı! Bunun yerine hiçbir yaptırım gücü olmayanve grev çağrısı dahi yapamayan işyeri temsilcisi“ortak karar vermede” yetkili hale getirildi. Böylecemetal patronlarının elleri daha da güçlendi.

Bununla da kalınmadı. Yapılan bu anlaşmaya “eğerTİS veya işyeri temelinde yapılan gönüllü birsözleşmeden dolayı işletmenin dış işgücü ile sağladığıesneklik sınırlanıyorsa, bu iç işgüçlerinin esnekliğiile telafi edilir” maddesi eklenerek esnek çalışmauygulamasının daha yaygın hale getirilmesi sağlandı.

Ücretlerin yüzde 6,5 artırılması, sözleşme süresininise 1 sene olarak belirlenmesi talebiyle masaya oturanIG Metall bürokratları, “yüzde 4,3 ücret artışısağlandı” şeklinde açıklama yapıyorlar. Birincisi ilerisürülen ücret artışı talebi bir yıllık süre içindi. Ancakyapılan anlaşma 13 aylık süre için yapılmıştır. Doğrubir hesaplamayla (4,3:13 x 12= 3,96) yapılan bu ücretartışının 4,3 yerine 3,96 olduğu görülecektir.

İkinci olarak bugüne kadar toplu sözleşmedenfarklı bir uygulama devreye sokuldu. Bugüne kadarsendikanın onayı gerekiyordu ancak bundan sonrafabrika temsilciliğinin onayı ile TİS’ler delinebilecek.

2012 TİS’i yeni bir satış sözleşmesidir!

IGM’in kaşarlanmış Başkanı Berthold Huber baştaolmak üzere, sendika yöneticilerinin yaptıkları tümaçıklamalar tümüyle yalandır. Ortada hiçbir kazanımyoktur. Tam tersine, bu anlaşma çerçevesinde yapılanyeni düzenlemelerle işçiler ellerindeki kazanımlarıdahi yitirmişlerdir. Taşeron işçilik denen çağdaşkölelik uygulamasının bu sözleşme ile kalıcı halegetirilmesi, bu kayıpların en başında gelmektedir.

Kısacası, nereden bakılırsa bakılsın, metalişkolunda imzalanan bu sözleşme yeni bir satışsözleşmesidir. Bu sözleşmenin kazanımlarlasonuçlandığı yönlü açıklamalar gerçek değildir. IGMBaşkanı ve yöneticileri bir kez daha metal işçilerineihanet etmişlerdir.

2012 TİS’i Almanya işçi sınıfının mücadeletarihinde kölelik koşullarının bizzat sendika tarafındankalıcılaştırılıp yaygınlaştırılmasının miladı olarakanılacaktır. Öyle ki, işçi sınıfı yitirdiği hakları gerialmak için bundan böyle daha zorlu bir mücadeleyürütmek zorunda kalacaktır. Bu anlaşmaya imza atansendika bürokratları ise hep lanetle anılacaklardır.

Taşeron işçilik uygulamasının tümdenyasaklanması, meslek yapan işçilerin eğitiminintamamlanmasından sonra çalıştığı fabrikada koşulsuzolarak kadrolu işçi yapılması, insanca yaşamaya yetenbir ücret için mücadele güncel önemini korumaktadır.

Daha önce olduğu gibi bedelleri de göze alarak,sermaye sınıfı ile dişe diş bir kavgadan başka bir yolyoktur. Sınıfa karşı sınıf politikası tek doğru vekazandırıcı politikadır.

Kızıl Bayrak / Almanya

Almanya’da metal işkolunda TİS sonuçlandı…

Çağdaş köleliğe devam!

HP 27 bin kişiyi işten atıyor

Dünyanın en büyük kişisel bilgisayar (PC) üreticisi Hewlett-Packard (HP), 2014’ün sonuna kadar 27 binkişinin işine son verecek.

Şirket, “iş gücünde yapılacak yüzde 8’lik kesintinin, yıllık maliyetleri de 3,5 milyar dolar düşüreceğini”belirterek, işçi kıyımını gerekçelendirmeye çalıştı. HP’nin, 20 bini İngiltere’de olmak üzere, dünya çapında 350bin çalışanı var.

Firma sözcüsü, kesintilerin hangi birimlerde olacağını açıklamadı ancak kesintiden etkilenmeyecek bölümbulunmadığını belirtti.

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-22

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012 Avrupa

Almanya’nın Stuttgart kentinde, Kore Ssangyongişçilerinin katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirildi.

26 Mayıs günü gerçekleştirilen söyleşi,Automobilarbeiterratschlag KoordinierungsgruppeStuttgart, Solidarität International Stuttgart, BİR-KAR Stuttgart ve Arbeiterbildungszentrum tarafındandüzenlendi.

Güney Kore delegasyonu olarak Otomobil İşçileri7. Tavsiye Toplantısı’na katılan KMWU SendikasıUluslararası Bölüm Sekreteri Hyewon Chong veSsangyong işletmesi grev aktivisti Jeong-Ug Kim’inkatıldıkları toplantıda 100 kişi yer aldı.

Kısa bir açılış konuşmasının ardından SsangyongMotor’da 9 Mayıs 2009 tarihinde başlayan ve 77 günsüren işgali anlatan belgesel filmi izlendi. Belgeselnitelikli film çok başarılı biçimde hazırlanmıştı.Burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki kavgayı kare kareanlatan film tüm katılımcılarca büyük bir dikkatleizlendi.

Belgeselin izlenmesinden sonra, konuşma vetartışmalara geçildi. Konuşmalarda, kısaca, işçisınıfının mücadele içerisinde kendi güçlerini eğiterekve sımsıkı örgütleyerek zafere ulaşacağından sözedildi. Emek kavgasının zaferi için enternasyonalistdayanışmanın anlamı ve önemi üzerinde duruldu.Koreli işçiler, “mücadelemize uluslararası alandangelen destek bizleri bir kat daha güçlü kılıyordu”diyerek, enternasyonal dayanışmanın altını çizdi.

3 saat süren toplantı, hep bir ağızdan ve değişikdillerde Enternasyonal’in söylenmesiyle son buldu.

BİR-KAR: Kore işçi sınıfıyla omuz omuzayız!

Toplantıda İşçilerin Birliği Halkların KardeşliğiPlatformu (BİR-KAR) adına yapılan konuşmada,Ssangyong işçilerinin işgal eylemi selamlandı. İşgalsırasında katledilen 22 işçinin anıldığı konuşmada,Kore’deki işçilerle uluslararası sınıf dayanışmasınınyükseltildiği söylendi.

Gebze’de ÇEL-MER işçilerinin 4 günlük fabrikaişgali eyleminin de hatırlatıldığı konuşmada, 23Mayıs’ta yüzbinlerce kamu emekçisinin greve çıktığısöylendi.

Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’danABD’ye uzanan coğrafyanın her alanında işçi sınıfı veemekçi halkların eylemlerinin büyüdüğününbelirtildiği konuşmada, Yunanistan proletaryasınınsermaye karşısında emek dünyasının öncü birliğiolarak çarpıştığı ifade edildi.

Sınıf dayanışmasını daha da geliştirmek ve kavgayızafere taşımanın önemli bir görev olduğunu ifade edenBİR-KAR, Kore işçi sınıfıyla omuz omuza olacağınıvurguladı.

Kızıl Bayrak / Almanya

Ssangyong direnişçileriyle söyleşi...

“Kore işçi sınıfıyla omuzomuzayız!”

Norveç’te 600 bin kamu emekçisini kapsayantoplu iş görüşmelerinde anlaşma sağlanamamasıüzerine LO, UNIO, Akademikerne ve YSkonfederasyonlarına bağlı sendikalara üye 25 kamuemekçisi greve çıktı. Norveç’te 28 yıldan bu yana ilkdefa devlet sektöründe grev yapılmış oldu.

Görüşmelere UNIO sendikası adına katılan ArneJohannessen greve çıkılmasının nedeninin hükümetinkamu emekçilerinin taleplerini karşılamaması

olduğunu söyledi. Hükümetin, ülkeyi büyük birgrevin içine soktuğunu söyledi. Hükümete yakınlığıile bilinen Norveç Sendikalar Konfederasyonu LO’dagreve katıldı. LO başkanı Roar Flåthen, açıklamayaparak grevi desteklediklerini belirtti.

14 belediyede hayata geçirilen grevde şimdiliköğretmenlerin ve polislerin yer aldığı belirtilirken,600 bin kamu emekçisinin de her an grevekatılabileceği ifade ediliyor.

Norveç’te kamu grevi

Fas’ta emekçileryeniden sokakta

Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmasıylaberaber harekete geçen Faslı emekçilerinmücadelesi sonrası değişen hükümetin, istenenreformları yapmaması emekçilerin tepkisineneden oldu.

Ocak ayındaki seçimler sonrasında Fas’tahükümet kuran Adalet ve Kalkınma Partisi’netepkiler gün geçtikçe büyüyor.

Onbinlerce eylemci, İslamcı hükümetinreform vaatlerini yerine getirmemesini protestoetti.

Fas’ın en büyük kenti Kasablanka’daBaşbakan Abdulilah Benkiran hükümetinin istifaetmesini talep eden eylemciler, siyasal vetoplumsal vaatlerin bir an önce hayatageçirilmesini talep ettiler.

Eylemlere polis saldırısıyla cevapverilmesiyse kitlenin öfkesini arttırdı. BaşbakanAbdulilah Benkiran’ın teşhir edildiği eylemlerde,“hükümetten öncelikle halkına saygılı olmasınıistiyoruz” vurguları öne çıktı.

32 milyon kişinin yaşadığı Fas’ta 15 ile 29 yaşarasındaki gençlerin neredeyse yarısı ya okulagidemiyor ya da işsiz. Fas’ta, yoksulluk, yüksekfiyatlar ve işsizlik oranı yüzde 30’lara ulaşmışdurumda.

Yunanistan’a değilAfrikalı çocuklaraüzülüyormuş(!)

Uluslararası Para Fonu (IMF) BaşkanıChristine Lagarde, bir İngiliz gazetesindeyayımlanan röportajında Yunanistan’ın kemersıkma politikalarına devam etmesi gerektiğinisöyledi. Yunanistanlılar’ın vergi ödemedikleriniiddia eden Lagarde “Atina denince aklıma vergiödemeyen insanlar da geliyor. Bu insanlar kendisorunlarını kendileri çözmeye çalışmalı. Nijer’inküçük bir köyünde, üç kişi oturdukları sıralarındagünde iki saat eğitim gören okuma heveslisiçocukları daha çok düşünüyorum. Her zamanaklımdalar. Çünkü Atina’daki insanlardan dahafazla yardıma ihtiyaçları var.”

Lagarde, “Yunanistanlılar’a ve diğer ülkelereiyi vakit geçirdiklerini şimdi geri ödemezamanının geldiğini mi söylüyorsunuz” sorusuna“Evet öyle” yanıtını verdi.

Ayrıca, seçim sürecinin ardından belirsizlikyaşanan Yunanistan’ın yeni seçimlerden sonraEuro Bölgesi’nden çekilebileceği ifade ediliyor.Zira Syriza’nın hükümet kurması durumunda“kemer sıkma” anlaşmalarını kabul etmeyeceğibelirtiliyor.

Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden ayrılmasınınise diğer Avrupa ülkelerinde de kriz yaratacağıifade ediliyor.

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-22

Ortadoğu24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Suriye’ye yönelik politik basınç son günlerde hızlatırmandırılıyor. NATO Zirvesi sonrası emperyalistlerinmüdahale çıkışları somut atılan adımlarla tamamlanıyor.Avrupa Birliği’nin temel unsurları olan Almanya, Fransa,İngiltere, İspanya ve İtalya arka arkaya Suriye elçilerinisınırdışı etme kararını açıkladı. Hula’da yaşanan katliamıgerekçe gösteren emperyalistler ülkelerinde bulunan tümSuriyeli büyükelçi ve diplomatları sınırdışı ediyor.

Suriye diplomatlarına sınırdışı kararı alan ülkelereTürk sermaye devleti de eklendi. Suriye devletikarşısında savaş çığırtkanlığını hafta içinde yenidenyükselten sermaye hükümetinin şefi Erdoğan, “Maçizlemiyoruz” çıkışının ardından bu yaptırımı devreyesokuyor.

Fransa’nın “sosyalist” başkanı François Hollande,

Suriye’nin Dostları toplantısının Temmuz başındaParis’te yapılacağını da ekleyerek katliama karşı“duyarlılığını” gösterdi. Aynı Hollande, Afganistan’daiki aileyi katleden NATO saldırısınıysa görmezdengelmişti.

Diğer yandan, Birleşmiş Milletler GüvenlikKonseyi’nde karar almakta Rusya vetosuyla zorlananABD yeni formüller hazırlıyor. “Yemen modeli” diyereksunulan planda Beşar Esad’ın yönetimi bırakıp Rusya’dayaşaması öneriliyor. Esad yönetimindeki diğer isimleringörevde kalmasını önden kabul eden emperyalistlerböylece Rusya’yla aralarında uzlaşma sağlamış olacak.Bu plan bir kez daha emperyalistlerin Suriye emekçihalkının talep ve mücadelesini önemsemediğinigösteriyor.

Suriye kıskacı daraltılıyor

Suriye’nin Hula kasabasında çoğukadın ve çocuk 100’den fazla kişininöldüğü haberiyle birlikte emperyalistlersavaş çığırtkanlığını yükseltiyor.

Emperyalistler ve işbirlikçileriAnnan planıyla birlikte yavaşlayan işgalsöylemlerini son günlerde tekraryoğunlaştırıyorlar.

Suriye ile ilgili son gelişmelerkonusunda açıklamalarda bulunan ABDGenelkurmay Başkanı Martin Dempsey,“yaşananların askeri bir operasyonlasonuçlanabileceği” mesajını verdi.

Dempsey konuşmasında, “Askeriseçenek her zaman masadadır... Ancakaskeri liderler güç kullanımı konusunda herzaman tedbirlidir çünkü hiçbir zaman karşıtaraftan ne geleceği konusunda eminolamayız. Bununla birlikte Suriye’deki bukıyımlar nedeniyle o noktaya da gelinebilir”sözleriyle işgal hevesindenvazgeçmediklerini bir kez daha tekrarlamışoldu.

ABD Genelkurmay Başkanı, “Libya’dayaptığımız bazı şeylerin Suriye senaryosunda da

uygulanabileceğine eminim ama kalıplarla hareketetme konusunda hep temkinli olmuşumdur” dedi.

Emperyalistler diş biliyor!

­­­

İsrail’degöçmenlere ırkçısaldırılar

İsrail’in başkenti Tel Aviv’de binden fazla ırkçı,Netanyahu’nun “Şu an sayıları 60 bin olan casusgöçmenler, ileride 600 bin olacak. Bu durumYahudi ve demokratik İsrail devletini yok edebilir”sözlerine yaslanarak sokaklara indi.

Yoldan geçen taksileri durdurup içinde göçmenarayan saldırganlar, “Tüm Afrikalılar sınır dışıedilmeli” sloganları attı. Bazı bölgelerde Afrikalıgöçmenlere saldırılarak göçmenler hastanelikedildi.

İsrail basını tarafından özel olarak karalamakampanyası yürütülürken, göçmen Afrikalılarıntecavüz suçlarına karıştıkları iddiaları taşıyanhaberler servis ediyor.

Netanyahu’nun partisi Likudmilletvekillerinden Miri Regev’in göçmenleri“kanser” diye tanımlaması ve İçişleri Bakanı EliYishai’nin de Afrikalı mültecilerin en kısa süreiçinde sınır dışı edileceğini vaat etmesi de ırkçılarınarkasındaki desteği gösteriyor.

Hükümetin göçmenlere yönelik geniş kapsamlıbir sınır dışı yasası hazırlığının ırkçılık olduğunusavunan İsrailliler de bulunuyor. “Hepimizgöçmeniz” yazılı pankartlar açan İsraillilerAfrikalılara destek oluyor.

Göçmen Afrikalılar’sa korku içerisindegelişmeleri takip ediyorlar. Geceleri sokaklardayatmak durumunda kalanlar nöbet tutaraksaldırılardan korunmaya çalışıyor.

BBC Suriye işgalinehazır!

Emperyalistlerin Suriye’yi işgal senaryolarıylaparalel bir yayın politikası izleyen uluslararasıdüzen medyası, asparagas haberlerinden birinedaha imza attı.

Suriye’de bir katliam sonrasında Suriye ordusutarafından işlendiği iddiasıyla katliam fotoğraflarıyayınlayan BBC, görüntüyü inandırıcı kılmak için2003’te Irak’ta öldürülen sivillerin fotoğrafınıkullandı.

Fotoğrafın altına “Bağımsız kaynaklarca teyitedilemeyen bu fotoğrafın Hula’daki çocuklarıngömülmeyi bekleyen cesetleri gösterdiği” notudüşülmüştü. Fotoğraf, “Aktivistlerden bir fotoğraf”imzasıyla sunuluyordu.

Emperyalistlerin işgali sırasında öldürülensivillerin toplu fotoğrafını Suriye’de çekilmiş gibigösteren BBC tepkiler üzerine fotoğrafı değiştirdi.

Emperyalistlerin savaş çığırtkanlığındamedyaya özel bir rol biçiliyor. Emperyalist işgal vemüdahaleye meşru zemin kazandırmak içinAfganistan’da demokrasi, Irak’ta nükleer bombayalanları servis ediliyor. Şimdiyse sırada Suriye var.Emperyalist işgal propagandasındaysa BBC özel birmisyon üstleniyor.

Emperyalist degişim planı

Esad

Önce Sonra

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-22

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012..

Gençlik sokaklarıterketmiyor!

Kanada’da bölgesel yönetimin harçlara yaptığızamlara karşı sokaklara dökülen gençler, QuebecBaşbakanı Jean Charest tarafından çıkarılan veöğrencilerin “joplama yasası” olarak adlandırdığıyasaklara rağmen eylemlerini sürdürüyor.

4 ayı aşkın bir süredir zamlara karşı sokaklarıterketmeyen ve özellekle geceleri yaptıkları eylemlerledikkat çeken gençlere polis azgınca saldırmış, yaklaşık700 öğrenciyi gözaltına almıştı.

Gözaltı saldırılarına rağmen öğrencilerin eylemleri25 Mayıs gecesi de sürdü. Yoğun yağmur yağışınarağmen sokağa çıkan yaklaşık 2 bin öğrenci,ellerindeki tencere ve konserve kutularına vurarakyürüdü. Beş saat boyunca devam eden eyleme kentsakinleri de evlerinin pencerelerinden vebalkonlarından alkışlarla destek verdiler.

Öğrencilere kitlesel gözaltı

Protestoların 100. günü 24 Mayıs’ta, Montreal’deyüzden fazla gösterici gözaltına alındı. Göstericilerebiber gazı ile müdahale edilmesinden sonra, en az dörtkişi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.

Kızıl giysilere bürünen öğrenciler şehir merkeziboyunca yürüyüp, taşıdıkları pankartlar ve attıklarısloganlarla okul ücretlerine yapılan, önümüzdeki beşyıllık dönemi kapsayan zamları protesto ettiler.

Quebec eyaletinin 18 Mayıs günü onayladığı 78nolu yasayla, yapılacak gösteriler nedeniyleöğrencilere ve öğrenci federasyonlarına da ağır cezalargetiriliyor.

Yürüyüşte eylemlerin ana düzenleyicisi olanCLASSE öğrenci derneği, polis tarafından belirlenengüzergahın dışına çıkarak yasaya duyduğu tepkiyiçevik kuvvet polisiyle çatışarak gösterdi.

Eyalet hükümetinin başbakanı Jean Charest, üçaydan uzun bir süreye yayılan eylemlerin etkisini

kırmak için hareketin güçlü olduğu üniversite vekolejlerde eğitime Ağustos’a kadar ara verme kararıaldı.

İzin almadan protesto yapmanın temel bir hakolduğunu vurgulayan bir eylemci bu nedenle onbinlerce kişinin mevzuata karşı olduğunu söyledi.

Öğrenci İnisiyatifi, Türkiye’de tutuklu bulunanöğrenciler için 26 Mayıs günü eylem yaptı.

Kuğulu Park’ta toplanan öğrenciler,“Tutuklamalar, soruşturmalar, baskılar biziyıldıramaz” yazılı pankartla Türkiye Büyükelçiliği’ne

yürüdüler. Öğrenciler yürüyüş sırasında, “Yaşasın halkların

kardeşliği!”, “Bu puşi 11 yıl 3 ay!” , “Düşünüyorum.Atın beni de içeri!”, “Mahkeme bizi de yargıla!”yazılı dövizleri taşıdılar.

Büyükelçilik önüne gelen öğrenciler burada birbasın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada şuifadelere yer verildi: “Bugün dünyanın dört biryanında olduğu gibi Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyindede öğrenci hareketleri bir yeniden doğuş sürecinde.Neo-liberal talanın, gerici eğitim anlayışının,eğitimin ve bilginin metalaştırılmasının karşısındabilinçten, inançtan, sevgiden ve cesaretten örülmüşkoskoca bir set var hala. İçimiz rahat. Çünkübiliyoruz ki şu an esaret altında bulunan öğrencikardeşlerimizin tutsaklığı bedenleriyle sınırlı.Biliyoruz ki özgürlük fiziksel anlamından ibaretdeğil. Biliyoruz ki mücadele sürecek. Öğrenci

İnisiyatifi olarak esaret altındaki tüm yoldaşlarımızıselamlar yanlarında olduğumuzu buradan bir kezdaha duyururuz. Egemenlerin tüm çabaları bizi haklımücadelelerimizden döndürmeye yetmeyecektir”denildi.

Kızıl Bayrak / Kıbrıs

Tutuklu öğrenciler Kıbrıs’ta selamlandı

­­­

Endonezya'da işcinayeti

Endonezya'da maden işçileri iş cinayetinekurban gitti. Başkent Cakarta'nın da üzerindebulunduğu Cava Adası'nda meydana gelen toprakkaymasında, en az 6 maden işçisi hayatınıkaybetti.

Afet Yönetim Bürosu yetkilisi Budi Aksomo,Cava Adası'nın Bogor bölgesinin dağlıkkesiminde günlerdir süren yağmurun etkisiyleheyelan meydana geldiğini söyledi.

Aksomo, toprak kayması sonucu, bölgedekimadenlerde yasadışı olarak çalışanmadencilerden 6'sının öldüğünü, 6 işçinin kayıpolduğunu, 8 madencinin ise sağ olarakbulunduğunu belirtti.

Kurtarma ekiplerinin kayıp işçileri aramaçalışmalarının devam ettiği kaydedildi.

İşsiz gençlerdeneylem

Üniversite mezunu işsiz bir gencin kendiniyakmasının bir halk ayaklanması yarattığıTunus’ta, üniversite mezunu işsizler eylemyaparak halk ayaklanmasındaki taleplerinin yeniyönetim tarafından karşılanmadığını dilegetirdiler.

Ülkenin başkenti Tunus’ta eylem yapanÜniversiteli İşsizler Derneği, çalışma koşullarınıniyileştirilmesi ve üniversite mezunu gençişsizlerin istihdamı sorunun çözülmesi talepleriniyükseltti.

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-22

Gençlik26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

“Anti-kapitalist Müslüman Gençler” üzerine...

Sınıf temelli bir çizgide mücadeleyibüyütmeliyiz!

Bu yıl 1 Mayıs alanında alışılmışın dışında bireylem biçimiyle karşımıza çıkan ve burjuvamedyanın da etkisiyle neredeyse 1 Mayıs’ın tümiçeriğini değiştirdiği yönünde bir yanılsamayamalzeme edilen “Anti-kapitalist Müslüman Gençler”adlı grup çeşitli tartışmalara yol açtı.

Kameralar önünde yaptıkları ‘namaz şov’dan,taşıdıkları dövizlerdeki çok sesliliğe kadarincelendiğinde, spekülatif bir çıkış yapma peşindeoldukları açıkça görülen ‘Anti-kapitalist MüslümanGençler’ 1 Mayıs’ta ve sonrasında medyadanistediğini aldı ve kendini anlatma fırsatı buldu.Tartışmaların ve yorumların esas kısmı ise bundansonraki süreçte devam etti.

Sınıfın mücadelesinin kızıllığıyla özdeşleşen 1Mayıs’ın bir grup şarlatan tarafından tahrif edilmeyeçalışılmasını ve burjuva medyanın da bulduğu fırsatıdeğerlendirerek 1 Mayıs’ın içini boşaltmayaçalışmasını bir kenara koyalım. Böylesi bir çıkışyakalayan Müslüman Gençler’in bugün taşıdığıanlam ve içeriği değerlendirelim.

Öncelikle kullanılan isimden yola çıkarakyaratılmak istenen kavram karmaşasına bir açıklıkgetirmek gerekiyor. Anti-kapitalist müslüman olurmu? Yanlış anlaşılmasın; tartışma konusu müslümanbirinin anti-kapitalist olup olamayacağı değildir. Öyleolsaydı basitçe cevaplayabilirdik: Evet, müslümanolan bir kişi anti-kapitalist de olabilir, anti-emperyalist de olabilir, sınıf mücadelesinin içinde deyer alabilir. Ama tersinden müslümanlık üzerindenpolitika yapmaya çalışan bir grup anti-kapitalistdeğildir, olamaz da. Öyle olduğunu iddia ediyorsaorada kavramsal bir sorun var demektir. Çünkü bizimbildiğimiz anlamıyla anti-kapitalist olmak tek başınapatron, ezen ulus ya da ezen cins karşıtlığınaindirgenemez. Kapitalizm kabaca kendisini her günyeniden ürettiği artı-değer sömürüsü ve özel mülkiyetilişkilerine dayanır. Haliyle bunların bir sonucuolarak her türden sömürüyü beraberinde getirir.Dolayısıyla anti-kapitalist olmak demek artı-değersömürüsünü ve özel mülkiyeti kaldırmak gibi temelamaçları-hedefleri olmak demektir.

Anti-kapitalist Müslüman Gençlik ise böyle birdurumu tamamen görmezden gelerek bilinçsizce birduruş geliştirmektedir. Çünkü esasta müslümanlığıngelişimine bağladıkları çözüm önerileri artı-değere deözel mülkiyete de dokunmadan sosyal adaletingeliştiği bir düzen yaratmaya dönüktür. Ama aklıbaşında her insan bilir ki kapitalizmin getirdiğiüretim ilişkileri ortadan kalkmadan yapılan hiçbirdeğişim kalıcı olamaz. Bu anlamıyla temelinemüslümanlığın konulduğu bir hareket anti-kapitalistolamaz, olduğu iddiası da yanılsama yaratmaçabasından başka bir şey değildir. Medyanıntoplumda yaratmaya çalıştığı halüsinasyon da budurumu desteklemektedir. Sistemin esas çelişkisi vebuna dair yürütülecek esas mücadele de böyleliklesaptırılıp ve kaygan zeminlere çekilmektedir. Budurumdan kaynaklı da gerçekte bu sistemi tamamenortadan kaldırmayı hedefleyen devrimci mücadeleyede zarar verir.

Bu noktada diğer bir tartışma konusu ortayaçıkıyor: Müslümanlığı temeline alarak yola çıkan bugrup 1 Mayıs alanında sol-sosyalist kurumlarla yan

yana gelme çabası içindeyken nasıl bir tutum almakgerekir? Buna dair yaklaşım Ekim Gençliği’nde dahaönce netlikle ifade edilmişti:

“Sorunu şöyle somutlayabiliriz: Örneğinokullarda yemeklere yapılan zammı protesto etmekiçin boykot örgütlüyoruz. Bizim boykot ya da basınaçıklamamıza dinsel inançlara sahip öğrenciler dekatılmak istiyorlarsa, bu noktada bizim hiçbiritirazımız olmaz. Çünkü eylemimize katılımları kendidinsel kimlikleri çerçevesinde örgütlü bir siyasalkimlikle değil, bireyseldir. Bireysel kaldığı sürecebizim açımızdan sorun yoktur. Ancak kendi dinselinançları üzerinden örgütlü (şeriatçı, İBDA-C’ci,Hizbullahçı, Fethullahçı veya tarikatçı) olarakeylemimize katılmak isterler ve kendilerini siyasalpankartları, sloganları, işaretler vb. ile ifade etmeyekalkarlarsa, buna izin vermeyiz. Çünkü bizim neböyle bir örgütsel kimlikle yan yana durmamızmümkündür, ne de bunlarla herhangi bir ortakyönümüz vardır. Eyleme sebep olan sorunun (harçveya yemeklere yapılan zam vb.) ortak olması, dinsel

akımların aynı zamanda sermaye devleti elinde bizekarşı saldırı ve katliamlarda kullanıldığı vekullanılacağı gerçeğini unutturmamalıdır. Bizkomünistler İslami gericiliğe/şeriata karşımücadeleyi toplam siyasal mücadelenin bir parçasıolarak ele alırız.” (Ekim Gençliği, Türban karşıtlığımı, MGK solculuğu mu?)

Bu türden yapılanmalara karşı tutumun yanı sırataşıdığı misyonu da hiçbir zaman unutmamak gerekir.Bu tip örgütlenmeler, sömürüyü savunmaya ve işçisınıfını sarhoş etmeye yarayan burjuva gericiliğininbir aracıdır.* Sınıf hareketi büyüdüğü ve geliştiğikoşullarda ise tüm diğer safsatalar, içi boşlafazanlıklar gibi bir kenara itilmeye mahkumdur.Buradan yola çıkarak bugünden sınıf temelli birçizgide mücadeleyi büyütmeliyiz.

Y. Toprak

*İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu - V. I.Lenin, Marks, Engels, Marksizm, Sol Yayınları, 1.baskı, s.276-289

Kitle çalışması üzerine seminer

Ankara BDSP’nin “Kitle çalışmasının sorunları” üst başlığı ile düzenlediği eğitim seminerlerinin ikincisiyapıldı. “Direnişler ve direnişe müdahalenin sorunları” konusunun ele alındığı seminer 26 Mayıs günü Mamakİşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirildi.

Aymasan, Tekel, Çel-Mer ve Ontex direniş süreçleri ve bu direnişlerden çıkartılan dersler üzerindenyürütülen tartışmada taban insiyatiflerinin önemi ve komitelerin işlerliği üzerine anlamlı tartışmalargerçekleştirdi. Direnişlerin örgütlenme sürecinden, mahalle ile olan ilişkilere, iç işleri organize edecek birkomiteden, dışarı ile olan ilişkileri sağlayacak bir komiteye kadar kapsamlı tartışmalar gerçekleştirildi.Direnişlerde hedefin her zaman daha ileriden konulması gerektiği ve fiili meşru mücadelenin zorlanmasıgerektiği, direnişlerden yansıyan örneklerle somutlanarak ortaya konuldu.

Son olarak, tüm bu direnişlerin ışığında TOGO direnişi değerlendirilerek seminerin ikinci bölümüsonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-22

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Esenyurt DLB, Mayıs ayında sermaye devletitarafından katledilen devrimci önderleri anmak için24 Mayıs Perşembe günü etkinlik ve basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Etkinlik, devrim mücadelesinde yitirilenleranısına yapılan saygı duruşu ile başladı. ArdındanDLB adına, devrim mücadelesini, devrim şehitlerinive etkinliğe katılanları selamlayan bir konuşmayapıldı. Konuşmanın ardından sinevizyon

gösterimine geçildi. Sinevizyonun ardından çeşitli liselerden

liseliler Sinanlar’ın, Denizler’in, İboların,Haki ve Dörtler’in yaşamlarına dairsunumlar gerçekleştirdi. Sunumlarınardından ‘68 gençlik hareketini ve dahasonrasındaki TİP’in parlamenteristçizgisinden devrimci ‘71 kopuşu sürecinintartışıldığı tartışmalar yapıldı. Devrimciönderlerin mirasının ancak onlar gibidevrim ve sosyalizm mücadelesinibüyüterek sahiplenileceği ifade edildi.

Etkinlik devrimci önderlerindevrimci kimlikleri üzerindentartışmalar yürütülerek devam etti.

Köyiçi’nde eylem

Aynı gün, Esenyurt KöyiçiMeydanı’nda DLB ve DYG tarafından

Mayıs şehitleri ve operasyonlara ilişkin ortakbir basın açıklaması gerçekleştirildi.

BDSP’nin de destek verdiği eylemde yapılanaçıklamada Mayıs şehitlerinin yol gösterdiği anlatıldıve “Bizler liselerimizde eşit, parasız, bilimsel veanadilde bir eğitim istiyoruz. Bunun için mücadeleveriyoruz. Ancak şunu da görüyoruz ki bu bozukdüzeni yıkmadıkça ne bu talebi elde edebileceğiz nede baskı ve sömürü altında yaşamaktankurtulabileceğiz” denildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

DLB Mayıs şehitleriniandı

Hacettepe Üniversitesi’nde “Hocalı katliamınıanma” adı altında yapılan ırkçı etkinliğe müdahaleeden 46 öğrenciye açılan soruşturmalar sürerken biryeni soruşturma da geçtiğimiz hafta geldi. 30’a yakınilerici-devrimci öğrenciye açılan soruşturmalarıngerekçesi Anadolu Gençlik Derneği’nin “Fetih NesliÖğrenci Grubu” adı altında yapmak istediği “Hz.Muhammed’e Sevgi” etkinliğini engellemek olarakgösterildi. Aralarında 2 Ekim Gençliği okurunun dabulunduğu ilerici ve devrimci öğrenciler 4-5-6Haziran tarihlerinde Rektörlük tarafındangörevlendirilen bir komisyon tarafındansoruşturulacak.

Murat Tuncer’den öğrencilere tehdit

Tüm bu olayların arka arkaya gelmesinin sonyapılan saldırının tesadüf olmadığını göstermesibakımından önemli olduğunun altını çizen devrimciöğrenciler ise geçtiğimiz haftalarda Rektör yardımcısıYüksel Kavak tarafından görüşmeye çağrıldı. BirEkim Gençliği okurunun da bulunduğu 15 öğrenciresmi olmayan bu görüşme sırasında “tedbirenuzaklaştırılmakla” tehdit edildi. Son üç olayda daisimlerinin geçtiği bu yüzden Murat Tuncer’in sondefa ‘uyarmak istediği’ ilerici-devrimci öğrencilereYüksel Kavak aracılığıyla tehditler yağdırıldı. Dahaılımlı bir üslupla öğrencilere uyarılarda bulunan

Yüksel Kavak’la yapılan görüşmde rektörün ikiyüzlütutumu teşhir edildi. Öğrenciler, Uludere Katliamınınardından yapılan protesto eylemi için rektörüntoplantıda kendilerine teşekkür ettiğini hatırlattılar.Düşüncelerinden kaynaklı okul yönetimininbaskılarına maruz kaldıklarını ifade eden öğrencilerbu tür yöntemlerle okuldaki mücadeleninengellenemeyeceğini vurguladılar.

Ekim Gençliği / Ankara

Beytepe’de soruşturma terörü

MKÜ’de açlık greviHatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde

hayata geçirilen zorunlu “Akıllı Kart”uygulamasına karşı çıktıkları için önce jandarmave ÖGB terörüne uğrayan öğrenciler, haklarındaaçılan soruşturmaların uzaklaştırma ve yükseköğretimden çıkarma gibi cezalarla sonuçlanmasıüzerine açlık grevi yaptı.

24 Mayıs günü MKÜ Serinyol Tayfur SökmenKampusü’nde toplanan üniversite öğrencileriüniversitenin giriş kapısında bir basın açıklamasıyaptı.

Yüksek öğretimden atılma cezası verilenMithat Can Türetken tarafından yapılanaçıklamada geçmiş dönemlerle birlikte 500’eyakın öğrenciye soruşturma açıldığı ve cezaverildiği hatırlatılarak soruşturmaların geriçekilmesi ve tutuklu öğrencilerin serbestbırakılması talebi ile süreli açlık grevi yaptıklarıbelirtildi.

Davutpaşa’da cezalarteşhir edildi

YTÜ’de geçtiğimiz haftalarda bir EkimGençliği okuruna 2 dönem, 2 yurtseveröğrenciye birer dönem ve 18 öğrenciye de birhafta ve kınama şeklinde verilen cezalar teşhiredildi.

25 Mayıs günü, Davutpaşa Kampüsü’ndebulunan Hazırlık Fakültesi, İnşaat Fakültesi,yemekhane ve Fen-Edebiyat Fakültesi’ndesoruşturma-ceza terörünü teşhir eden“Soruşturma-cezalar geri çekilsin, Eğitimhakkımız engellenemez!” şiarlı afişler kullanıldı.Ayrıca yemekhanede de soruşturma-cezaterörüne dair bildiriler dağıtıldı.

Ekim Gençliği / YTÜ

Meslek lisesi ucuzişgücü meselesi

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlananplanlamada meslek lisesi mezunlarına ‘kendi işinikurması’ için kredi sunulacak. Bu projelerle kendiişinin sahibi olma hayali empoze edilecek.Tümmeslek liselilere kredi imkanı sunulupsunulamaycağına dair net bir açıklamasunulmuyor. Kaldı ki tüm mezunlara sunulsa dahilütuf olarak bahsedilen kredi karşılıksız değil.Kredi, taksitler ödenemediği anda işleyecekfaizlerle soygun düzeni anlamına geliyor.

Krediyi karşılayacak gücü bulamayanlarfabrikalarda patronlara köle olacak. Sermayeninihtiyaçları doğrultusunda meslek liselerininbölümlerinde yoğunluk dağılımını değiştirilirkenmeslek liselerindeki piyasa için üretim deartırılıyor.

Özel sektörün işletmelerinde eğitim birimikurması da teşvik edilecek. Bakanlık, patronlarınfabrikalarda eğitim birim adı altında kendi öğenciişçilerini şekillendirmesinin önünü açıyor. Eğitimbirimleri, stajın daha kapsamlı uygulanmasıolacak.

24­Mayıs­2012­/­Esenyurt­­­

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

Doğa ve çevre katliamlarına neden olanHidroelektrik Santraller’e (HES) karşı mücadeleedenlere yönelik baskı ve cezalar yoğunlaştırılıyor.

Polis/jandarma saldırılarına, yargının ‘terör suçu’iddiasıyla verdiği cezalar eşlik ediyor. Sermayeninbüyük rant alanlarından olan çevre katliamlarına sessizkalmayan her kesim ceza terörüne maruz kalıyor.

HES’lere karşı panel düzenlemek isteyenMuhammet Burak Aykurt’un tutuklu olarakyargılanmasının gerekçesi de bunun somut örneği.

Erzurum’un Tortum ilçesi Bağbaşı beldesindekurulmak istenen HES’e karşı eylemlere katılan LeylaYalçınkaya’ya, önce diğer eylemcilerle görüşmemecezası verilmişti. Sonrasında polisler, Yalçınkaya’nında bulunduğu grubun kendilerine taş attığını önesürerek bir dava daha açılmasını sağlamışlardı.

Volkan Özcan adlı bir başka eylemciyse GerzeYaykıl köyündeki termik santral direnişinde gözaltınaalındıktan sonra 106 gün tutuklu kaldı.

İzmir’de avukat Senih Özay’ın, çevre sorunlarınadikkat çekmesinin karşılığı 11 ay 20 günlük hapiscezası olmuştu. Hükmün uygulanması ertelenerek 5yıllık zaman diliminde benzer ‘suçlara’ karışmamasıifade edildi.

Yargı terörü tazminat üzerinden köylü ve emekçilerüzerinde de basınç oluşturmaya çalışıyor.

Uşak’taki altın madeninin çevreye verdiği zararıdile getiren köylü Muammer Sakaryalı için deAnkara’da açılan ve beraat ettiği davada 50 bin liratazminat istenmişti.

Maraş’ın Pazarcık İlçesi Şahintepe Köyü’nden AliKütük, köy merasından toprak alan çimento şirketininiş makinelerine zarar verdiği ve görevlilere engelolduğu iddiasıyla arkadaşlarıyla gözaltına alındı. 12bin lira para cezasına çarptırılan Kütük, parayıödeyemeyince hapse konuldu. Kütük’e sahip çıkanköylülerin topladığı paraların ardından Kütük, serbestbırakıldı.

HES karşıtlığı ‘terör suçu!’ Yağmanın sahipleribelirlendi

3. köprü projesinde yağma ve rantıpaylaşacak olan ana şirketler belli oldu. Birsüredir yapılan ve sonuçsuz kalan ihalelerinardından ihaleyi 10 yıl 2 ay 20 gün süre verenİçtaş-Astaldi ortaklığı kazandı.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme BakanıBinali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na inşa edilecek3. köprünün yapımını da içeren ‘Kuzey MarmaraOtoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’ninihalesinde en kısa yapım ve işletim süresini 10 yıl2 ay 20 gün ile İçtaş İnşaat Sanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim Grubu’nun verdiğini veihaleyi kazandığını açıkladı.

20 Nisan’da yapılan ihalede; Salini-GülermakOrtak Girişimi, İçtaş İnşaat Sanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim Grubu, MAPA İnşaat veTicaret AŞ ile Cengiz İnşaat-Kolin İnşaat-Limakİnşaat-Makyol İnşaat-Kalyon İnşaat olmak üzere4 teklif değerlendirmeye alınmıştı.

Salini-Gülermak Ortak Girişimi, İçtaş İnşaatSanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim Grubu ileCengiz İnşaat-Kolin İnşaat-Limak İnşaat-Makyolİnşaat-Kalyon İnşaat Ortak Girişim Grubu teknik

yeterlilik için gerekli olan 70 puanı geçmişti.

Sokak sanatçılarıeylemdeydi

Belediye zabıtaları tarafından, sokakta müzikyapmaları engellenen sokak sanatçıları 25 Mayısgünü eylemdeydi.

Beyoğlu’nda belediye zabıtalarının, sokaktamüzik ve gösteri yapmalarını engellemelerine veenstrümanlarına el koymalarına tepki gösterensokak sanatçıları Taksim Tünel’den BelediyeBinası önüne yürüdü.

“Zabıta nöbet tutma, alkış tut”, “Sahnelerbize dar, sokakta hayat var” dövizlerini taşıyansanatçılar, zabıtalara “Nargilem duman duman,bayıldım aman aman İstanbul güzel amazabitleri pek yaman...” parçasını söyleyerekyanıt verdi.

Sanatçılar adına açıklamayı yapan GizemAltınordu, son zamanlarda yerlerindenkovulduklarını, enstrümanlarına el konularakgünlerce depolarda tutulduğunu söyledi.

Açıklamada şöyle denildi: “Müzik sokaktagüzeldir, gösteriler sokakta doğaldır. Dikkatçektiği sürece varlığını devam ettirebilir. Barlarınaksine her yaş grubuna hitap eder. Konserlerinaksine her gelir seviyesinden insan dinleyebilir.”

Haramiler İstanbul’u mesken tuttu

Türk sermaye devleti bölgede olduğu gibi dünyanın bir çok yerinden iktidarını perçinleyecek, çıkarlarınıgüçlendirecek adımlar atıyor.

Bu amaçla ilk olarak İstanbul’da Somali Konferansı toplanıyor. Somali’deki açlık ve sefaleti duygusömürüsü için kullanmaktan çekinmeyen sermaye devleti “Somali’nin geleceğini hazırlamak: “2015Hedefleri” başlığıyla yapılacak zirveye hazırlanıyor.

Emperyalistlerin ve işbirlikçilerin egemenlik planları kurduğu her coğrafya için toplanan zirvelerde emekçihalkın taleplerinin konuşulmayacağı belli. Bu yanıyla Somali’den Puntland ve Galmudug özerk eyaletlerininliderleri toplantıya katılmayacaklarını açıklamaları önemlidir. Yaptıkları ortak basın açıklamasıyla konferansın‘siyasi amaçlı’ olduğunu söyleyen iki yönetici de “Türkiye’nin Somali’deki rolü dengeli, şeffaf ancakkonferansın hedefi ‘açık’ değil” diyerek sermaye devletinin konumunu teşhir ettiler.

Emperyalistler ve işbirlikçilerinin Haziran ayı boyunca bir dizi zirve için Türkiye’de buluşacağı da ilanedilmiş oldu.

Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantılarının bölgesel forum toplantısı da 4-6 Haziran’da yapılacak.“Terörizmle Mücadele Küresel Forumu”nun (TMKF) en yüksek karar organı olan Koordinasyon Komitesi’nin2. toplantısı da, 7-8 Haziran’da, TMKF toplantısının bitiminde Türkiye-AB Bakanlar düzeyinde Siyasi DiyalogToplantısı’nın da gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Nükleer Yayılmanın Önlenmesi ve Silahsızlanma Girişimi(NPDI) 4. Bakanlar Toplantısı ise 16 Haziran’da, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 20. KuruluşYıldönümü Zirvesi de 26 Haziran’da bunlarla birlikte, 5. Türk Arap İşbirliği Forumu’nun Haziran ayı sonundadüzenlenecek.

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-22

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

“Taşeronlaştırma durdurulsun!”Çankaya Belediyesi’ndeki taşeronlaştırma

planlarına karşı gece-gündüz çadırda bekleyerek süresizaçlık grevi başlatan Genel-İş Ankara 1 No’lu Şubeyöneticileri, mücadele kararlılıklarını dile getirdiler…

- Süreciniz nasıl başladı, bu noktaya nasıl geldiniz?Okan Ergün Doğan (Genel-İş Ankara 1 Nolu

Şube Sekreteri): Kısaca anlatmak gerekirse belediyedesistematik bir taşeronlaştırma var. Şubat ayından bericiddi anlamda bir diplomasi yürüttük. Çok fazla sonuçalamadık. 14 Mayıs’ta televizyonlardan daizlemişsinizdir, çıplak ayakla yürüyüş yaptık. İki kere işdurdurduk. Çeşitli basın açıklamaları vs. yaptık. Artıksonuç alamayacağımızı anladığımız için burada 6arkadaşımızla süresiz açlık grevindeyiz.

Ulaş Devrim Başkan (Genel-İş üyesi / Temizlikİşleri Müdürlüğü’nde gece bekçisi): Burada da 5gündür sendikacı arkadaşlara destek vermek için açlıkgrevinde bulunuyorum. Aslında bu geçmişten HaydarYılmaz döneminde başladı. Bülent Tanık geldiğinde bensosyalistim, şuyum buyum diye sosyalizmin adınıkirleterek, denizlerin adını kirleterek, 1 Mayısalanlarının adını kirleterek ben özelleştirme yapacağımdedi. Dört tane bölgeyi alıp arkasından dört bölgenindışında hiçbir şey yapmadığı gibi aksine özelleştirmedeeksik kalan yerleri tamamlayarak ve daha ileri giderekbu dört bölgeyi de katıp bütün işçiyi toplayıp TEKELeylemindeki gibi ‘işçim iş yapmıyor, işçim yaşlı’ deyip,başka kurumlara gönderip ya da işim fazla deyip attı.

- Talepleriniz neler?Okan Ergün Doğan: Şimdi bizim 1000 tane işçimiz

var. Belediyenin kendi şirketlerinde de 1200 tanekadrolu işçisi var. Bu kadar işçimiz varken, teknikdonanımlar, araç-gereçler varken biz işyerlerimiziistiyoruz. Bin kişinin, iki bin kişinin yiyeceği ekmeğibaşkalarına versin istemiyoruz. Taşeron belasındankurtulmalarını istiyoruz. Durum bundan ibaret.

Ulaş Devrim Başkan: Bu dört bölgeninözelleştirilmesinin durdurulması. Bütün işçilerintemizlik, park, bahçe gibi bütün alanlarda çalışabilmesi.İşçiyi pasif hale getirip işçi çalışmıyor diyorlar. İşvermedikten sonra işçi çalışamıyor. Taşeronlaştırmadurdurulsun.

- Bundan sonraki süreçte neler yapmayıdüşünüyorsunuz?

Okan Ergün Doğan: Yani özetle biz 6 arkadaşsonuç alıncaya kadar buradayız. Son gün düşene kadarburadayız. İradeli bir şekilde buradayız. Bundan sonrakisüreçte de çeşitli eylem ve etkinliklerimiz olacak.Şubemiz 70 adet kurumdan oluşuyor. Her birinin ayrı birbakış açısı var. İşçilerimiz zaten yalnız bırakmıyor. Hergün bir etkinlik gibi geçiyor burası. 24 saat buradalar.Ama çeşitli etkinlik ve eylemliliklerimiz de olacak tabiki. Hukuksal çalışmalarımız da olacak belediyeye karşı.

Ulaş Devrim Başkan: Sendika nereye kadar giderseben de sendikanın yanındayım. Daha sonraki süreçkendiliğinden gelişecektir. O zaman gazetenizin ismigibi Kızıl Bayrak’a yaraşır bir süreç geliştireceğimizeinanıyorum.

- Diğer işçiler sürece nasıl dahil edilecek?Okan Ergün Doğan: Tabiki çeşitli etkinlik ve

eylemliliklerimiz var. Buradan bunu açıklamanın çokdoğru olacağını düşünmüyorum kendi menfaatimizdoğrultusunda. Tüm işçilerimizin sürece bir etkisi ve bir

katkısı var.Ulaş Devrim Başkan: İşçilerimiz şu anda zaten aktif

bir noktaya geldi. Şimdi burada hassas bir nokta var. İşinbir de duygusallık boyutu var. Burada işçi 5 gündüryemek yemediğimizi görüyor 20. günde yemekyemediğimizi gördüğünde burada 100 işçi varsa 500 işçiolacaktır. Daha hassaslaşacaktır.

- TOGO fabrikası önünde işçiler direnişte, ayrıcaİMO önünde Cansel Malatyalı direnişte. Önümüzdekigünlerde birlikte bir şey yapmayı düşünüyor musunuz,buna dair bir bilginiz var mı?

Okan Ergün Doğan: Biz sınıf dayanışmasının enüst düzeyde olduğu bir dünya istiyoruz aslında. CanselMalatyalı’yı birçok kez ziyaret ettik. TOGO işçileri ilegönlümüz birlikte. Onlarının direnişlerinin, haklıhaykırışlarının yanındayız. Onlar da bizi ziyaret etti;

hem Cansel Malatyalı hem TOGO işçileri. Ancakbirlikte bir şey yapmamız içinde bulunduğumuzyerellikte ne bize bir yarar sağlayacak ne onlaraTOGO’da yarar sağlayacak. Ondan dolayı gönlümüzsadece birlikte.

Ulaş Devrim Başkan: Şu anda bir bilgim yok. Benburadaki süreç başlamadan önce sendikaya önermiştim.Ama bizim sürecimiz hızlı geliştiği için kararları nedirbilmiyorum. Ben kendim daha önce ziyarettebulunmuştum her iki direnişe de. Bu süreç bittiktensonra da o yoldaşlarımız oradaysa elbette yine giderim.

- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?Ulaş Devrim Başkan: Her zaman kızıl kalın.

Kızıl Bayrak / Ankara

Tek Gıda-İş Sendikası ile Amylum Nişastapatronu arasında toplu sözleşme görüşmelerindeanlaşma sağlanamaması üzerine başlayan grev 3aydır devam ediyor. Grevci işçiler, mücadelesüreçlerini gazetemizle paylaştılar...

- Grev süreci hakkında bilgi verir misiniz?Amylum Nişasta işçileri: Fabrikada genel olarak

taşeron işçiler çalışıyordu. Taşeron işçisi olmamızhaklarımızı aramamıza engeldi. Fabrikada ihracattandolayı yaşanan sıkıntının ardından bizleri kadroyaalmak zorunda kaldılar. Biz de bundan yararlanıpörgütlenerek sendikaya üye olduk. Fabrika yetkibelgesine itiraz etti. Haklarımızı verme taraftarıolmadı. Bunun üzerine grev oylamasına gidildi.Sendikaya üye olmayanlar da bizi desteklediler.Patronun amacı greve hayır çıkartıp işi hakemegötürmekti ama istediği olmadı. Greve başladık.Bugüne kadar da direniyoruz. Çoğunluğumuz halaburda. Fabrika çalışmıyor. Neticede haklarımızı alanakadar da burdayız. Sendikanın gelmesiyle de hepimizhaklarımızı tereddütsüz aramaya başladık.

- Grev süresince polis baskısıyla karşı karşıyakaldınız mı?

Amylum Nişasta işçileri: Gözaltına maruzkalmadık ama ziyaretçilerimizin kalabalık olarakgeldiği günlerde polisler de kalabalık olarak gelipfotoğraf ve video çekimi yapıyorlar. Grevin ilkgünlerinde çadır kurmak istediğimizde engel oldularve kurmamıza izin vermediler.

- Valiyle bir görüşme yapıldı. Valinin greve karşıtutumu nasıl?

Amylum Nişasta işçileri: Bizim duyduğumuzkadarıyla vali patrondan yana tutum almamış sadecebu işi çözün demiş. Arka perdesini biz de bilmiyoruz.Grev süresince de desteğini görmedik.

- Greve işçilerin ve sendikaların desteği nasıl?Amylum Nişasta işçileri: Organizede olmamıza

rağmen, işçilerin çok fazla desteğini görmüyoruz.Yalnızca birkaç fabrikadan gelen işçiler vedirenişteki TEDAŞ işçileri ziyaretimize geldi. İçeridebize destek vermek isteyen arkadaşlar baskıgördükleri için fazla destek veremiyorlar. Bir taşerontemizlik işçisi arkadaşımız yalnızca bize baktığı içinertesi gün işten atıldı. Sendikalardan da fazla destekgörmediğimizi belirtmek isteriz.

- Grevin ilerleyen süreci hakkındadüşünceleriniz nelerdir?

Amylum Nişasta işçileri: Sonuna kadar grevdevam edecek. Haklarımızı alıncaya, insanca biryaşam kazanana kadar direnmeye devam edeceğiz.Diğer işçiler de haklarını kazanmak için birlik veberaberlik içerisinde olmalıdırlar. Korkunun ecelefaydası yok. Eğer ölünecekse bile onurlu bir biçimdeölünmeli. Beklenen gün gelecekse eğer, çekilen çilekutsaldır.

Kızıl Bayrak / Adana

“Sonuna kadar grev”

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-22

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/22 * 1 Haziran 2012

15-16 Haziran Direnişi işçi sınıfının istediğindeneleri başarılabileceğinin en somut biçimidir. Bubüyük direniş, düzenin sınırlarını, ordusunu, tankınıpolisini barikatını aşarak gerçekleşmiştir. Öyle kibirçok noktada ordu ile çatışmalar yaşanmış onlarcaişçi barikatlarda yaralanmış ve şehit düşmüştür.Yüzbinlerce işçinin sendikalar yasasına ve DİSK’inkapatılmasına karşı gerçekleştirdiği bu muazzam karşıduruş burjuvaziye geri adım arttırmıştır. Sermayedevleti İstanbul ve Kocaeli’nde oğlanüstü hal ilanederken burjuvazinin meclisi de gerçekleştirilmesiplanlanan yasayı geri çekmek zorunda kalmıştır.

Bu büyük direnişe Demir Döküm, Derby, Arçelik,Gamak, Otosan ve daha birçok fabrikadan işçilerkatılmıştır. İşçi sınıfının kendi özgücüne veörgütlülüğüne dayanarak gerçekleştirdiği bu büyükdireniş gittikçe büyüyen öfkenin ve inancın biranlamda patlamasıydı. Fırtınanın habercisi olan budirenişin tam anlamıyla zafer kazanamamasın nedeniise sınıfın devrimci partisinin olmamasıdır. Bu direnişyine ancak sendika bürokratları tarafından bitirilmişfakat etkisi ve gücü sınıfın hafızasından hiçsilinememiştir.

15-16 Haziran Direnişi’ni birçok eylem, işgal, yasadışı grevler adeta mayalamıştır. Singer işgali, DemirDöküm ve Gamak fabrika işgalleri, Alpagut Linyitişletmelerindeki işgaller, 15-16 Haziran Direnişi’ninbu şekilde kitlesel, coşkulu ve militan geçmesinisağlamıştır. Alpagut Linyit işletmelerindeki işgal isebirçok yönden öğretici olmuştur. Sınıfın özyönetimorganlarını oluşturulabilmesi, elden edilen ürünün eşitşekilde dağıtılabilmesi açısından Alpagut direnişiönemli bir tecrübedir.

Alpagut direnişi

Yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için binlerceişçiye mezar olan yerdir madenler. Uzun çalışmasaatlerinin hüküm sürdüğü, ücretlerin alınamadığıkaranlık dehlizlerdir. Yeryüzüne hasret kalmalarınarağmen “asgari ücretleri” dahi daha fazla kâr içinverilmeyen yerlerdir. Ağır çalışma koşullarının veücret gasplarının yaşandığı yerlerden biri de 1945yılında Çorum’da kurulan Alpagut madenişletmeleridir. Bu sömürü ve açlık koşulları altındaçalışmayı ve yaşamı reddeden, Birleşik Maden İşçileriSendikası üyesi Alpagut işçileri, 13 Haziran 1969 günüişgal diyerek mücadele yolunu tercih ettiler. İlk işolarak, tabanın iradesini yansıtan bir konsey-komitekurdular. Bu komite işletmedeki üretimi daha planlı vesistemli bir şekilde sağlarken aynı zamanda da eldeedilen ürününün pazara sunulmasını sağlıyordu.

Alpagut işgalini diğer işgallerden ayıran en temelözellik üretimin durdurulmamasıdır. Oluşturulanözyönetim organlarında üretimin her kademesidenetlenip, üretim arttırılmıştır. Günlük olarakyaklaşık 300 ton olan üretim, işgal sırasında günlük450 tona çıkmıştır. Dışarıdan herhangi bir destekalınmadan satılan ürünler işçiler arasında eşit birşekilde dağıtılmıştır. Bine yakın işçinin bu direnişiülkede büyük ses getirmişti. Toplumun tümkesimlerinden çok büyük bir destek sağladı, işgalgünden güne fabrikalardan, amfilere yayıldı. 34 günsüren bu direniş sınıfın da gündemi olmuştu.

Burjuvazi gittikçe büyüyen bu direnişi bitirebilmek

için her yolu denemeye çalışıyordu. İnsiyatif komitedeolduğu için sendikal bürokrasi “arabulucu” rolünüoynayamıyordu. Jandarmanın birçok saldırısı işçisınıfının barikatlarına çarpıyordu. Öyle ki oluşturulanözsavunma örgütlerinde işçilerin eşleri dahi aktifti. 17Temmuz’da Ankara’dan gelen özel askeri birlikmadenlerin etrafını sararak madenlere saldırarakdirenişi bitirdi. İşgalin bitirilmesinden sonra gözaltınaalınan 10 işçi tutuklandı.

İşçiler bu seferde tutuklu bulunan arkadaşlarıserbest bırakılana kadar madenlere inmeme kararıaldılar. 2 gün boyunca işçilerin madene inmemesi

burjuvazinin bir kez daha geri adım sağladı. Tutuklubulunan işçileri serbest bırakmak zorunda kaldılar.Serbest bırakılan dahil işletmedeki bütün işçiler topluiş sözleşmesi imzalayarak işbaşı yaptılar.

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin önünü açanbir anlamda bu büyük direnişin harmanlanmasınısağlayan Alpagut maden ocakları işgali, işçi sınıfınistediğinde neleri başarabileceğinin bir kanıtı. İşçisınıfının mücadele tarihinde dönüm noktalarındanbirini oluşturan bu işgal yolumuzu aydınlatmayadevam edecek.

A. Haki

15-16 Haziran ruhunu yaratan bir mevzi:Alpagut işgali

BDSP’den 15-16 Haziran’ın ışığında

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yere sahip olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 42.yıldönümünde sınıf devrimcileri İstanbul ve İzmir’de paneller düzenleyecekler. 15-16 Haziran Direnişi’nin dersleriışığında Parti, Sınıf, Devrim başlıklarının masaya yatırılacağı etkinliklerde devrimci sınıf mücadelesini büyütmeninimkan ve olanakları da tartışılacak.

Büyük direnişin ışığında sınıf mücadelesi

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) tarafından düzenlenen panellerin ilki 10 Haziran Pazar günü İzmirTepekule Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Saat 13.00’te başlayacak olan “15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ışığında sınıf mücadelesi” başlıklı paneldekonuşmacı olarak Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır, Yazar, DİSK Dev Maden Sen Temsilcisi Hacay Yılmaz ve BDSPTemsilcisi yer alacaklar.

Parti, sınıf, devrim!

İstanbul’da “15-16 Haziran Direnişi’nin ışığında Parti, Sınıf, Devrim” başlıklı panel ise Kadıköy’de Halis KurtçaKültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır, BDSP Temsilcisi ve Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Mahmut Şengül’ün konuşmacı olarak yer alacağı panel saat14.00’te başlayacak.

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-22

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu, 26 Mayıs günü 20.’sini yaptığı ‘F’ eyleminde İmralı’daÖcalan’a uygulanan keyfiyetin boyutuna dikkat çekerek, tutukluların temel haklarının uygulanmasını istedi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen İHD’liler ‘F’ harfi oluşacak şekilde yere oturdular. “Tecritöldürüyor F tipi hapishaneler kapatılsın!”, “Devlet İmralı’da illegal... İmralı’da özel uygulamalara ve tecriteson!” pankartlarının açıldığı eylemde açıklamayı Burhan Öztürk okudu. Devletin İmralı’da temel haklarıkullandırmayarak, hukuk dışı uygulamlarla illegal bir tutum sergilediğine vurgu yaptı.

Abdullah Öcalan ve diğer İmralı mahpuslarının 1 yıldır “kosterin bozuk olması” ya da “hava muhalefeti”gibi nedenlerle görüş hakkının kullandırılmamasının illegalliğe bir örnek olduğunu belirtti. Öztürkaçıklamada şunları söyledi:

“Hukuksuzluğu iyice yol ettiniz. Uğruna adlisi, siyasisi yüzbinleri, milyonları cezaevlerine koydunuz,cezalar verdiğiniz yasalarınız sizin tarafınızdan İmralı’da ayaklar altında”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yaklaşık 6 ay önce “yasadışı örgüt üyesi” oldukları gerekçesiyle gözaltına alınarak tutuklanan 7 OdakDergisi okurunun davası 29 Mayıs günü başladı.

Duruşma öncesinde Odak, İHD ve Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi basın açıklaması yaptılar. Odakadına okunan basın açıklamasında sömürü düzenine karşı ezilenlerin haklarının savunulduğu, bunun açık, haklıve meşru bir şekilde yapıldığı belirtildi. Yaşanan devlet terörünün amacının, ezilenlerin dayanışması faaliyetiniengellemeye yönelik olduğu ifade edilerek buna boyun eğilmeyeceği ve operasyonlara kararlılıkla karşıdurulacağı vurgulandı.

Odak okurlarının ardından İHD ve Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi adına da bir basın açıklamasıokundu. Açıklamada, sermaye devletinin, ilerici ve devrimcilere yönelik saldırılarına değinilerekiddianamelerdeki düzmece iddialar teşhir edildi.

Eyleme BDSP, Halkevleri, ESP, HDK, YDG, EMEP ile BDP ve CHP’li milletvekilleri de destek verdi. 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme heyeti tutuklu olan 7 kişinin tahliyesine karar verdi. Sincan Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Odak Dergisi okurları Barış Onay, Umut Halit Nuray, Sedat

Yıldırım, Hüseyin Arlıer, Emrah Irmak, Meltem Tuna ve Reyhan Akkıvılcım tahliye edildiler. Kızıl Bayrak / Ankara

Odak dergisi davasında tahliye

Cumartesi Anneleri 374. buluşmasındaMehmet Ağar’a verilen cezayı ve HüseyinTaşkaya dosyasını gündeme getirdi. Analarkayıpların akıbetini sormaya devamedeceklerini açıklarken, Mehmet Ağar’a daseslenerek ; “Hesap vereceksin. Bizdenkurtuluşun yok. Peşindeyiz!” dedi.

Eylemde Hüseyin Taşkaya’nın eşi SultanTaşkaya söz alarak konuştu. Taşkaya, eşininevden gözaltına alınarak götürüldüğünü ve birdaha haber alınamadığını belirtti. Taşkaya,eşinin bir işadamı olduğunu, gözaltına alınmasıve kaybedilmesine dair halen bir açıklamayapılmadığını söyledi. Taşkaya konuşmasındaşunları söyledi: “Kardeşi Faik, abisini sormayagitti, onu da tutukladılar. Ağabeyi de mi sormaksuç? Biz Kürdüz, insanız. Bu mu suçumuz?Çoçukları kabullendi, ya torunlarına nediyeceğiz?”

Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak, yakınlarınınakıbetini aramaya başladıklarında baskılarlakarşılaştıklarını ifade etti.

374. haftanın açıklamasını İHD İstanbulŞube Başkanı Ümit Efe okudu. Efe,yakınlarının göz göre göre gözaltına alındığına,kaybedildiğine değinerek, bu yolla toplumagözdağı verip, korku imparatorluğu kurmayaçalışıldığına vurgu yaptı. Efe, siyasetin,yargının, basının elele bu insanlık dışıuygulamayı hayata geçirdiğine işaret etti.

Efe, Mehmet Ağar’a da seslenerek şunlarısöyledi: “Korkusuz kahraman pozunun altındayatan gerçeği biliyoruz, kabusun olduğumuzubiliyoruz. Hiçbir cezasızlık zırhı senikoruyamayacak, katlettiğin, kaybettiğinevlatlarımızın hesabını vereceksin. Bizdenkurtuluşun yok, peşindeyiz!”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Analarkaybedenlerin

peşinde27 Mayıs günü Kayseri İşçi Kültür Evi’nde yapılan anma

programı saygı duruşu ile başladı. Ardından BDSP temsilcisiortak metni okudu. 1 Mayıs şehitlerinden Denizler’e, İbrahimKaypakkaya’dan Nurhak’a tüm Mayıs şehitlerine değinilerekşehitlerin anılarının devrim ve sosyalizm mücadelesindeyaşatılacağı sözü verildi.

Anma etkinliği şehitler anısına okunan şiirlerle devam etti.Şiirlerden sonra Mayıs ayı şehitleri anısına hazırlanan oratoryosahnelendi. Ardından Kayseri İKE Müzik grubu Mayıs şehitleriile ilgili hazırladığı dinletiyi sundu. Anmanın son bölümündekatılan işçi ve emekçiler serbest kürsüden görüşlerini dilegetirdiler.

Coşkulu geçen anmayı BDSP, DHF ve SDP örgütledi. Kızıl Bayrak / Kayseri

Mayıs şehitleri Kayseri’de anıldı

‘F’ oturmalarında İmralı işlendi

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-22