163
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU Emine UZUN 2501030328 Tez Danışmanı Prof. Dr. Fatih ANDI İstanbul 2007

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

i

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

Emine UZUN 2501030328

Tez Danışmanı Prof. Dr. Fatih ANDI

İstanbul 2007

Page 2: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

ii

Page 3: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

iii

ÖZ

Tanzimat devri Türk romanlarında Beyoğlu isimli bu çalışmamızda öncelikli

olarak Beyoğlu’nun tarihi , kültürel yapısını tanımaya çalıştık. Tanzimat devri

(1861- 1895) yeniliklerinin Türk toplumuna etkisi nasıl olmuş, toplumda görülen

sosyal ve siyasal değişikliklerin, yeni hayat şekillerinin izleri eserlerde nasıl

karşımıza çıkıyordu? Beyoğlu hangi yönleri ile bizde Avrupa kültürünün bir modeli

olarak görülüyordu? Toplumun Beyoğlu’na bakışı nasıldı, insanlar Beyoğlu’na niçin

gidip geliyordu? Tanzimat devrinin izleri Beyoğlu’nda nasıl görülüyordu? Bütün

bu sorulardan hareketle hem Beyoğlu’nun kültürel kimliği üzerinde durmaya çalıştık

hem de Tanzimat devrinin Türk toplumunda meydana getirdiği değişiklikleri

romanlardan hareketle tespit etmeye çalıştık. Tanzimat Devri romanlarında insanların

gittiği eğlence mekanları nerelerdi, buralarda ortam nasıldı, insanların davranışları,

lisanları, birbirleriyle ilişkileri nasıldı? Bütün bunları roman kahramanları üzerinde

inceleyip Beyoğlu hayatının ve kültürünün insanlar üzerinde oluşturduğu davranış

değişiklikleri ile ilgili verilere vardık. Farklı birçok inancı, kültürü içerisinde

barındıran Beyoğlu’nda huzur , düzen, adalet nasıldı? Beyoğlu’nda Avrupalı kadın

modeli nasıl oluyordu, Beyoğlu hayatının Türk toplumuna yabancı ve aykırı yönleri

neydi? Romanları işledikleri konulara göre incelerken, Beyoğlu zihniyetini

yansıtacak ve aydınlatacak tarafları ile ele alıp ulaştığımız sonuçları Türk

toplumunun yenileşme ve batılılaşma süreci içerisinde geçirdiği değişim olarak

değerlendirdik. Bir dönemin toplumsal , kültürel, sosyal hayatına dair örneklerle

çalışmamızı tamamladık.

Page 4: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

iv

ABSTRACT

In this thesis named Beyoğlu (Pera) in Tanzimat (Administrative reforms era)

period Turkish novels, we firstly tried to understand Beyoğlu's history and culture.

How did Tanzimat period had effected Turkish society and how these effect reflected

in this period time novels? Which sides of Beyoğlu was seen as a part of European

culturel model? How was society's opinion about Beyoğlu and why people visit

Beyoğlu ? What are the results of Tanzimat period in Beyoğlu? We tried to find

answers to these questions and so we tried to understand cultural identity of

Beyoğlu and effects and changes of Tanzimat period over turkish society, using that

era novel as a basis. In Tanzimat period novels where were people going to for

entertainment, how was atmosphere in these places, how was people's behaviour,

language and relations? We searched all these influences over roman characters and

found some information about how Beyoğlu life and culture made behavioural

changes of people. As a cosmopolit area, how was peace, regulation and justice in

Beyoğlu? How was europen woman model in Beyoğlu, what was similar and

contrary sides of Beyoğlu to Turkish society? We analisied all these questions also as

a westernization project of Turkish society. And we finished our thesis with social

and cultural examples.

Page 5: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

v

ÖNSÖZ

Tanzimat devri, Türk toplumunda bir takım yeniliklerin getirilmeye

çalışıldığı, ufuklarımızın Avrupa kültürüne açılmaya başladığı bir dönemdir.

Bugünde tartışmaları sürdürülen Avrupa Birliği üyeliği konusunun temelleri

Tanzimat devrine dayanmaktadır. Türk toplumu Tanzimat’tan bu yana kimi zaman

Avrupa’ya yakınlaşmaya çalışarak kimi zaman da Avrupa yaşam standartlarını

yakalamaya çalışarak Avrupa ile bağlarını güçlendirmeye çalışmıştır. Avrupa ile

gerek siyasi gerek sosyal açıdan kurulmak istenen bağlar ile iki kültür arası etkileşim

olmuştur. Ve bu kültür etkileşimi neticesinde Türk toplumunu ilerletecek güzel

yenilik ve gelişmeler olduğu gibi Türk kültür, inanç ve yaşayışına uymayan Türk

toplum ahlakını ve yapısını bozan değişimlerde görülmüştür.

Beyoğlu farklı lisanların konuşulduğu farklı kültürlerin bir arada olduğu,

farklı inanç ve yaşayış şekillerinin görüldüğü kozmopolit yapısıyla İstanbul’da bir

Avrupa şehri gibidir. İşte böyle Avrupa merakının olduğu dönemde Türk insanının

Avrupa modeli olarak gördüğü yer Beyoğlu’dur. Avrupalı gibi olmak heyecanı

duyan, iyi eğitim almış kişiler Beyoğlu’na gidip gelerek orada vakit geçirmeye

başlarlar. Orada Türk kültürüne uymayan değişik eğlence şekilleri, hayat tarzları ile

tanışırlar. İstanbul’daki bu küçük Avrupa şehrinde tanıştıkları yeni kültürü, yaşam

şeklini kendi hanelerine, sokaklarına, mahallelerine, semtlerine taşımaya başlarlar.

Böyle şeylere alışmamış olan Türk insanı ya hemen kültürel kimliğini unutup ayak

uydurma çabasına girmiş ve komik durumlara düşmüş , ya iki kültür arasında kalıp

çatışmalar yaşamış ya da bu kültüre ve yaşayışa uzak kalmaya çalışıp kendi gelenek

ve değerlerine sarılmıştır.

Kendi tarihsel ve kültürel zenginliğinin farkında olmayan insanlar, Avrupalı

gibi yaşamak, Avrupalı gibi giyinmek, Avrupalı gibi eğlenmek, Avrupalı gibi

düşünmek, Avrupalı gibi sevmek hevesine kapılıp kültürel bir yozlaşma içine

düşmüş ve sonunda neye uğradıklarını bilemeden hüsrana uğramışlardır. İşte böyle

bir ortamda çokça mutsuzlukların, hayal kırıklıklarının, ihanet, entrika, yalan ve

Page 6: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

vi

oyunların ortaya çıktığı söylenebilir. Tanzimat devrinde de yazarlarımız toplumdaki

bu farklılığı görerek bunu romanlarında konu edinmişlerdir.

Bizde yaptığımız bu çalışmada Tanzimat devri içerisinde Beyoğlu’nu Türk

kültürüne uyan ve uymayan giyim, eğlence, yaşayış, zihniyet gibi yönleriyle

romanlarda geçtiği şekliyle örneklerle inceledik. Toplumumuzda başlayan Avrupalı

olmak sevdasının tarihine de kültürel açıdan kaynak olabilecek bir çalışma olması

düşüncesiyle gayretimizi sürdürdük. Alafranga özentisinin ve yanlış batılılaşmanın

toplumda oluşturduğu sonuçlara göre “Avrupalı olmak nedir? Avrupalı Nasıl

Olunur” konusuna bir ışık tutmaya çalıştık.

Çalışmamı sürdürürken umutsuzluğa kapıldığım ve üzüldüğüm zamanlarda

bana destek olan, yol gösteren ve yardımlarını esirgemeyen değerli ve muhterem

Hocam Prof. Dr. Fatih ANDI’ya canı gönülden teşekkür ederim. Ayrıca bana destek

olan tüm aileme ve arkadaşlarıma da teşekkürü borç bilirim.

Emine UZUN

Page 7: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

vii

İÇİNDEKİLER ÖZ..............................................................................................................................ii

ABSTRACT..............................................................................................................iii

ÖNSÖZ......................................................................................................................iv

İÇİNDEKİLER ........................................................................................................vi

KISALTMALAR .....................................................................................................ix

GİRİŞ ........................................................................................................................1

I.BÖLÜM: BEYOĞLUNUN SEMTLERİ .............................................................5

1.1. CİHANGİR .....................................................................................................8

1.1.1. BAHTİYARLIK ......................................................................................8

1.1.2. DEMİR BEY YAHUT İNKİŞAF-I ESRAR ...........................................11

1.2. FINDIKLI .......................................................................................................12

1.3. GALATA ........................................................................................................14

1.3.1. EĞLENCELERİ.......................................................................................19

1.3.2. KONAK YAŞANTISI .............................................................................24

1.3.3. KÜLTÜREL FAALİYETLER.................................................................26

1.3.4. SUÇ VE TEHLİKELER ..........................................................................28

1.3.5. GİYİM KUŞAM ......................................................................................30

1.3.6. GÜZERGAH............................................................................................31

1.4. GALATASARAYI ........................................................................................33

1.5. KARAKÖY.....................................................................................................35

1.6. KASIMPAŞA..................................................................................................35

1.7. TAKSİM .........................................................................................................37

1.8. TOPHANE ......................................................................................................42

1.8.1. CARİYE TİCARETİ................................................................................42

1.8.2. TOPHANE İSKELESİ.............................................................................44

1.8.3. DİNİ YAŞAYIŞ .......................................................................................45

1.8.4. ALAFRANGA UNSURLAR ..................................................................46

1.9. TÜNEL............................................................................................................46

II. BÖLÜM: BEYOĞLU’NUN ESKİ DÖNEMLERİ ..........................................48

Page 8: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

viii

2.1. BEYOĞLUNUN ESKİ YAPISI .....................................................................48

2.2. BEYOĞLUNUN ESKİ EĞLENCELERİ .......................................................53

III. BÖLÜM: BEYOĞLUNDA GÜNDELİK HAYAT.........................................57

3.1. KONAK HAYATI..........................................................................................58

3.1.1. KONAK EĞLENCESİ ............................................................................60

3.1.2. HİZMETÇİLER .......................................................................................61

3.1.3. ENTRİKA ................................................................................................64

3.1.4. EĞİTİM....................................................................................................66

3.1.5. AİLE HAYATI ........................................................................................67

3.2. ASAYİŞ ..........................................................................................................71

3.2.1. SUÇLAR..................................................................................................72

3.2.2. BELGELER .............................................................................................75

3.2.3. OYUNLAR ..............................................................................................77

3.2.4. MAHKEME .............................................................................................80

3.3. EĞLENCE HAYATI ......................................................................................80

3.3.1. MEYHANELER ......................................................................................81

3.3.2. RANDEVUHANELER ...........................................................................83

3.3.3. HOTEL.....................................................................................................85

3.3.4. BALO VE KARNAVALLAR .................................................................88

3.3.5. DİĞER EĞLENCE MEKANLARI .........................................................90

3.4. KÜLTÜREL ETKİNLİKLER ........................................................................93

3.4.1. TİYATRO ................................................................................................93

3.4.2. KİTAPÇILAR..........................................................................................97

3.4.3. HİKAYE YAZMA...................................................................................99

3.5. HABERLEŞME .............................................................................................100

3.5.1. MEKTUP .................................................................................................100

3.5.2. GAZETE ..................................................................................................102

3.6. GİYİM KUŞAM .............................................................................................105

3.7. DİNİ HAYAT .................................................................................................108

3.8. EĞİTİM...........................................................................................................112

Page 9: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

ix

4. BÖLÜM: MEKANLAR VE İNSANLAR ..........................................................114

4.1. İNSANLAR ....................................................................................................114

4.1.1. TÜRKLER ...............................................................................................114

4.1.2. AZINLIKLAR .........................................................................................127

4.1.3. ECNEBİLER............................................................................................137

4.2. MEKANLAR ..................................................................................................143

SONUÇ......................................................................................................................150

KAYNAKÇA ............................................................................................................151

Page 10: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

x

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı Geçen Eser

s : Sayfa

t.y. : Tarih Yok

c. : Cilt

TDK : Türk Dil Kurumu

Haz. : Hazırlayan

Page 11: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

1

GİRİŞ

Zaman içerisinde toplumların yaşadıkları olaylar neticesinde değişim

göstermesi nasıl ki kaçınılmazsa, doğal olarak şehirlerin, kültürlerin değişmesi de

kaçınılmazdır.

Düşünceler, bakış açısı yönüyle değişim gösteren toplumla birlikte elbette o

toplumun parçaları olan kültürleri, yaşayış şekilleri, inançları, mimarisi, teknolojisi,

siyasi hayatı gibi birçok yönü de değişim gösterecektir.

Tanzimat devrinde Osmanlı İmparatorluğu da bir değişime gerek duymuş;

ancak değişimi Batı Avrupa’nın toplumsal ve fikirsel bileşimine erişmek olarak

algılamıştır. Bu durumun sonucunda imparatorluk kendini daha sonradan “Batıcılık”

diye adlandırılacak olan akımın içinde bulmuştur.

II. Abdülhamit’e göre ilerleme, Batı’nın tekniğini, ideri sistemini, askeri

teşkilatını ve eğitimini almak, bunun yanında Müslümanlığı tebaa içinde

güçlendirmeye devam etmekti. Bu amaçla Harbiye, Mülkiye ve Askeri Tıbbiye’nin

programları geliştirilmiş, okullarda bilgili bir kuşak yetişmiştir. Her üç kuruluşun

öğrencileri ders programları icabı 19. yüzyıl müspet bilimlerinin Batı’nın esas güç

kaynağını oluşturduğunu görüyorlardı. Böylece Batı’yı Batı’da geliştirilen müspet

bilimle bir tutan bir kuşak yetişti. Bu kuşak Batı’yı aynı zamanda güçlü olmaya prim

veren bir uygarlık olarak görmeye başladı.1

II. Abdülhamit’in batıyı model alması ve özendirmesi sadece öngördüğü

alanlarla sınırlı kalmadı. Batı’nın askeri ve idari yapısını Osmanlı İmparatorluğuna

aktarırken Batı’nın günlük kültürü de etkin bir biçimde imparatorluğa girmiş oldu.

Giyim, ev eşyası, paranın kullanılışı, evlerin stili, insanlar arası ilişkiler de “Avrupai”

olmuştur.2

1 Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, İstanbul, 2007, s.15. 2 a.g.e., s.13.

Page 12: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

2

Şerif Mardin’in Türk Modernleşmesi adlı kitabında belirttiğine göre; Osmanlı

tutucu tarihçisi Cevdet Paşa bu hayat değişikliğinin eski Osmanlı değerlerini nasıl

kösteklediğine değinir.3Orhan Okay’a göre ise bu kösteklenme genelde kabul

gördüğü gibi bir ikilem değil, bir “mülemma” şeklinde gerçekleşmiştir.

Mülemma’nın sözlük anlamı da alaca, renk renk, her dizesi başka dilde manzume,

sıvanmış, bulaşmış olarak veriliyor. İşte Okay’a göre; “Tanzimat devrinin

hususiyetlerinden biri de Doğu ve Batı medeniyetinin, adetlerinin kültürlerinin

birbirine karışması” yani mülemmasıdır.4

Buraya kadar genel hatlarıyla değindiğimiz Osmanlı İmparatorluğu’nda

batılılaşma olgusunun, özelde en güzel örneğini alacalığı, sıvanmışlığı, renkliliği,

hatta bulaşmışlığı ile tam bir mülemma emsali olan “Beyoğlu”nun vereceğini

düşünüyoruz.

Tarihin eski devirlerinden beri canlılığını koruyan, birçok milleti barındıran,

farklı kültürlerin, farklı dillerin, inançların gelip geçtiği, kimisinin iz bıraktığı,

kimisinin silinip gittiği; ama her şeye rağmen şehrin kalbi olabilen Beyoğlu; Samiha

Ayverdi’ye göre aslında hiç bizim olmamıştı.

“Beslendiği toplumu küçümseyen, kaçak eğlence alemleri ve gizli evleri ile

ikiyüzlülük eden, görünüşü ve gösterişliliği ile yapmacıklık sergileyen, bağrına

bastığı ama nikahlanması düşünülmeyen keyif kadınları gibi kahpelik eden, tüm

bunların sonucunda da gülünç bir hal alan zavallı Beyoğlu’nun, ne iftihar edilecek bir

mazisi, ne övünülecek bir sıra tarihi olan bu üreme ve türeme koskaca semtin sanki

layıkmış gibi İstanbul şehrini temsil etmeye çalışması” aslında tam bir riyakarlıktır.5

Samiha Ayverdi’ye göre Beyoğlu’nun gerçek yüzü “Yüzlerce seneden beri

Beyoğlu çıbanının şeref kabul edilen yarasının, ihmallerimiz, gafletlerimiz,

anlayışsızlıklarımız kapısından süzülerek ta içimize işlemesi ve işte buradan

İstanbul’un haysiyetine en sistemli hücumlarını hazırlayarak belli başlı siteler halinde

3 a.g.e., s.13. 4 Orhan Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Ankara, 1975. 5 Samiha Ayverdi, İstanbul Geceleri, İstanbul, 2003, s.163-164.

Page 13: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

3

imarına, bir içtimai kültür ve medeniyet edası vererek, asıl İstanbul şehrinin

kalkınma yolunu kolaylık ve ustalıkla kesmesi”dir.6

Samiha Ayverdi’nin riyakar olarak nitelendirdiği Beyoğlu’nun parlak yüzüne

aldanıp burayı Avrupaî yaşamın merkezi gibi gören, Batılılaşmanın gerçek anlamını

bilmeyen kendi kültürünü ya küçümseyen ya yitiren ya da kendi kültüründen kaçan

Tanzimat devri insanı Jale Parla tarafından da babasız kalarak Beyoğlu merakının

kurbanı olan çocuklara benzetilmiştir. Bu simgesel ifadede babanın yokluğunda

rehbersiz kalarak baştan çıkan oğul, günahlarıyla haneyi de yıkar. Bu motif sanki bir

tehlikeyi, padişahlık düzeninin son derece zayıfladığı bir süreçte oğulların

Batılılaşmaya verdikleri ölçüsüz ödünle toplumun çökebileceği tehlikesini

anıştırmaktadır.7

Namık Kemal’in İntibah romanında da Ali Bey’in yetim kalışını anlatışı da

bu duruma tam bir örnek teşkil eder.

“Fakat bu alem-i inkılâp kendi gibi sebatı sevenlerden olmadığından çok

yirmi yaşına girer girmez sebeb-î vücudu, mürebbî-i efkârı olan pederî ahirete intikal

etmekle Ali Bey’in halinde birbirini müteakip enva-î tegayyürat enva-î belaya zuhur

etmeye başladı.”8

Burada genel tablosunu çizdiğimiz batılılaşma ve değişmenin Beyoğlu’ndaki

yansımaları çalışmamızın ana konusunu teşkil edip ilerdeki bölümlerde daha ayrıntılı

olarak ele alınarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir.

Bu konu ile alakalı daha önce yazılmış olan bir mezuniyet tezi de vardır. Bu

tez Ahmet Midhat Efendi’nin Romanlarında ve Letaif-i Rivayat Serisi Hikâyelerinde

Beyoğlu adını taşıyan bir mezuniyet tezidir.9 Şükran Ortaç bu tezde Ahmet Midhat

Efendi’nin romanlarında ve hikayelerinde mekan olarak Beyoğlu’nda geçen

eserlerini içindekiler bölümünde tamamiyle Beyoğlunda geçen romanlar, Beyoğlu’na 6 a.g.e., s.165-166. 7 Jale Parla, Babalar ve Oğullar, İstanbul, 2006, s.100-101. 8 Namık Kemal, İntibah, İstanbul, t.y. s,17. 9 Şükran Ortaç, Ahmed Midhat Efendi’nin Romanlarında ve Letaif-i Rivayat Serisi

Hikayelerinde Beyoğlu, Lisans Tezi, İ.Ü. Merkez Kütüphanesi, Tez No: 2351, 1954, s.80.

Page 14: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

4

temas eden romanları, Letaif-i Rivayat Serisinde Beyoğlu bölümleriyle incelemiştir.

Bu tez romanların özeti şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bizim çalışmamız için bir

kaynak niteliğinde de kabul edilebilir. Fakat bizim çalışmamız konuyu bundan daha

kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Beyoğlu’nu Tanzimat Devri içerisinde geçirdiği

değişimle, Beyoğlu’nun toplum hayatına, toplum yapısına etkisi ile ve buradaki

yenileşme hareketleriyle ele almıştır. Bu bakımdan çalışmamızda Beyoğlu’nu günlük

hayatın her alanında ele almaya çalıştık.

Batılılaşmanın gerek geçmişteki etkileri gerekse hala devam eden bir süreç

oluşu bu kavramın önemini gözler önüne sermeye yeterlidir. Umarız biz de bu

çalışmamızla batılılaşma olgusunun değerlendirilmesi, anlaşılması ya da aşılması

adına katkıda bulunabiliriz.

Page 15: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

5

1.BEYOĞLU’NUN SEMTLERİ

Beyoğlu’nun çekirdeği olan bölge, bugün Galata dediğimiz yöredir. Bu

yörenin, bilebildiğimiz en eski adı, “Sike” Grekçe’de (İncir Ağaçları) anlamına

gelmektedir.1 Sekizinci yüzyıldan sonra “Galata” adı ortaya çıkar.2 Galata’nın

kuzeyinde kalan bölgeye, Bizans çağında Grekçe (öte,ötesi) anlamına gelen “peran”

sözcüğünden esinlenerek “Pera” deniliyordu. Buradaki bağların adı da “Pera

Bağları’ydı. Biz bugün, eski Galata ve Pera’nın bulunduğu alanların ikisine birden

“Beyoğlu” diyoruz. Bu iki ad, uzun süre bir arada kullanılmışlardır. Hristiyan

Osmanlılar ve Avrupalılar , “Pera” adını kullanırken; Türkler yöreye “Beyoğlu”

demişlerdir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, 1925 yılında, kent ve mahalle

adlarının Türkçeleştirilmesi sırasında, “Pera” adı kaldırılmış, yalnızca “Beyoğlu” adı

bırakılmıştır. Ancak Galata adına dokunulmamıştır.3

Fatih Sultan Mehmet, Trabzon Rum Devleti’ni ortadan kaldırınca (1461), son

Trabzon İmparatoru David Komnenos’u ailesiyle birlikte İstanbul’a getirerek ,

Galata surlarının dışındaki bölgeye yerleştirdi.4 “Beyoğlu” adının , Trabzon Rum

Pontus İmparatorluğu’nun son prenslerinden , İslam Dini’ni kabul ederek buraya

yerleşen ve yaşayan Aleksios Komninos’dan dolayı bu yöreye verildiği ileri

sürülür.5

Bir diğer görüşe göreyse, 15. ve 16.yy Osmanlı belgelerinde “Beg oğlu”

(veya Bey oğlu) sözcükleriyle tanımlanan kişiler , aslında “Bey” olarak tanınan

Andrea Gritti’nin oğullarıdır. Andrea Gritti, İstanbul’da önceleri zengin bir tüccar ,

sonraları Venedik Cumhuriyeti’nin elçisi (Balyos: Baillo) olarak bulunduktan sonra ,

1523-1538 yılları arasında “Doge”luk (Venedik Devlet Başkanlığı) görevini

sürdürmesi nedeniyle bu ünvanı taşımaktadır. Özellikle buğday ticaretinden kısa

sürede büyük bir servet edinen Andrea, Galata surları dışında “Pera Bağları” olarak

1 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul , 1998, s.68. 2 a.g.e., s.69. 3 a.g.e., s.70. 4 Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, Beyoğlu Maddesi, c.5, 1961,s.2703. 5 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul , 1998,s.70.

Page 16: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

6

tanınan kırsal alanda yaptırttığı büyük bir konakta “Bey” gibi yaşamaktadır. Bu arada

İstanbullu bir Rum kadınıyla hayli uzun süren bir ilişkiden üç veya dört oğlu

olmuştur: Alvise, Giorgi, Lorenzo. Osmanlılar 1490 doğumlu büyük oğul Alvise’yi

babasının Doge olmasından sonra “Bey oğlu” olarak tanımaktadırlar. O da, uluslar

arası ticaretle uğraşmayı sürdürerek kat kat zenginleşir. Babasının Pera Bağları’ndaki

o eski konağını çok daha büyük ve görkemli olarak yaptırır. Bin kişiyi aştığı

söylenen hane halkıyla gerçek bir prens yaşamı sürerek kısa bir sürede ünlenir.

Osmanlı dış politikasında kısa sürede karar vericilerden biri olma konumuna

yükselir.6 15. ve 16. yüzyıl belgelerine “Bey oğlu” olarak geçen, 1534 yılında

Erdel’de öldürülen Alvise Gritti, konağının bulunduğu bütün bölgeye adını vererek

İstanbul tarihine geçti.7

15 Haziran 1826 günü, Sultan II. Mahmud, Osmanlı İmparatorluğunda, askeri

gücün siyasi güce boyun eğmesini sağladı. Bunun sonucu tüm ülkede çok hızlı bir

“Batılılaşma” hareketi başladı. Batılılaşmanın ilk ve en önemli etkilerini gösterdiği

alan; Galata’yla o sıralarda Galata Surlarının kuzeyinde başlayıp bugünkü

Galatasaray’da sona eren adına Pera denilen bölgeydi. Sultan II. Mahmud’un ülkeye

getirdiği yeniliklerin bazıları şunlardır: Muzıka-i Hümayun’un (Konservatuar)

kuruluşu; Sıbyan okullarının, Rüştiye, Mülkiye, Harbiye, Tıbbiye’nin açılışı;

Tercüme Odası’nın, Meclis-i Vâlâyı Ahkâm-ı Adliyenin , Dâr-ı Şura-yı Askeri’nin

kuruluşları; ilk bakanlar kurulu olan Heyet-i Vükela’nın, ilk bakanlık olan

nezaretlerin ortaya çıkışı; ilk genel nüfus sayımı, posta ve itfaiye örgütleri; ilk resmi

gazete olan Takvim-i Vekayi’nin, Fransızca ve Türkçe yayımlanan Moniteur

Ottoman’ın yayımlanmaları; konserler, balolar düzenlenişi; giysilerde değişim,

sarığın yasaklanışı.8

Beyoğlu hayatının batılı manada canlılık kazanması Tanzimat Fermanı’nın

ilanından sonradır.1838 yılında İngilizlerle yapılan ticaret anlaşmasından sonra bu

ülkenin malları Osmanlı Devleti’ni istila eder. Özellikle Beyoğlu açık pazar

6 1870 Beyoğlu 2000, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,2006,s.17-19. 7 a.g.e., s.61. 8 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul , 1998, s.177-178.

Page 17: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

7

durumuna gelir. Azınlıkların ve yabancıların işlettikleri mağazalar açılır.9 Osmanlı

toplumunun Avrupa’da bizdeki usullerden farklı bir Batı Uygarlığı olduğunu

kavramaya başlaması ile bu medeniyetin örnek alınabileceği fikri doğdu. Yeni

anlayışın iki özelliği vardı: Avrupa Uygarlığına karşı imrenme, bugün medenilik

alameti saydığımız tüketim maddelerinden ziyade, yaşayış biçimine, usullere ve

prensipleredir.10 İşte Tanzimat Fermanı imparatorluğun kendini garba açması, onu

vücuda getiren esasları ve kıymetleri kabul etmesi demekti. Devletin garba kendisini

açması ile İstanbul’da hayat birdenbire değişir. Başta daha II. Mahmud devrinde

Avrupalılaşmaya başlayan saray, genç hükümdar ve nihayet hareketin asıl mürevvici

olan Mustafa Reşit Paşa olmak üzere Tanzimat ricalinin muhitlerinde başlayan

yenilikler yavaş yavaş halkın arasına sokulur. Yazın Tarabya’da, Büyükdere’de

görülen ecnebi kıyafet ve adetlerini Müslüman halk , artık sık sık gidip gelmeğe

başladığı Beyoğlu’nda kışın daha yakından görür. Garp hayatının unsurları taklit ve

moda sayesinde gündelik hayatımıza girerler. Beyoğlu’nda umuma açılmış

Avrupakârî müesseseler , terziler, manifatura tüccarları, tuvalet eşyası ve mobilya

satan dükkanlar, bilhassa Kırım Harbi’nden sonra Müslüman halkın daha sık

uğradığı yerler olur.11

İşte Tanzimat Devrinden bugüne değin romanların konusu olan Beyoğlu , asıl

gelişmesini 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirmiştir. Bu

yüzyılın başında kurulan Maçka, Şişli,Nişantaşı gibi semtlerle gittikçe genişlemiştir.

Beyoğlu’nun kaza olarak idari yapıya dahil olması 1926 yılına rastlar. Kasımpaşa,

Galata, Hasköy ,Taksim ve Beyoğlu merkez nahiyeleridir. Bugünkü Beyoğlu kuzeyi

Şişli ve Beşiktaş ilçeleri ile çevrili diğer yanlardan Haliç ve Boğaziçi’ne dayanan 20

bin kilometre karelik bir ilçedir. Başlıca semtleri Taksim, Cihangir, Fındıklı ,

Kabataş, Tophane, Galata, Karaköy, Tünel, Galatasaray, Tarlabaşı, Talimhane,

Yenişehir, Sütlüce , Hasköy, Kasımpaşa’dır.12

9 Ali Şükrü Çoruk, Cumhuriyet Devri Türk Romanında Beyoğlu, İstanbul,1995,s.26. 10 Niyazi Berkes, Batıcılık Ulusçuluk Ve Toplumsal Devrimler, İstanbul, 2002,s.32-33. 11 Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1997,s.131. 12 Özdemir Arkan, Beyoğlu, İstanbul, 1988,s.224.

Page 18: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

8

Beyoğlu’nda sinema, tiyatro,pastane ve tramvay vardı. Ama bunlar

Bahariye’de de, İstanbul’un başka yerlerinde ve özellikle Avrupa kentlerinde de

vardı. Beyoğlu’nda bunların yanı sıra; genelevler, randevuhaneler, bitirimhaneler ve

meyhaneler de vardı. Tüm bunlar bir ölçüde ve bir arada Beyoğlu’nda olmakla

birlikte; Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan bu nitelikleri değildi. Burası, çok çeşitli ve

görkemli kültürlerin, günlük yaşamın vazgeçilemez ve tümüyle kapatılamaz

kapılarında , birbirleriyle karşılaştıkları,birbirlerine göz atıp, el verdikleri bir alan

olmuştur. 13

1.1. CİHANGİR

Beyoğlu’nun Cihangir semti Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyarlık ve Demir

Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı eserlerinde geçmektedir. Bu romanlarda roman

kahramanlarının evi Cihangir’de bulunmaktadır.

1.1.1. BAHTİYARLIK

Bahtiyarlık romanının kahramanlarından Senai , babasının okuyup şehirli gibi

yaşamasını istemesi sebebiyle, eğitim görmek için İstanbul’a, Mekteb-i

Sultaniye’ye gelir. Babası Senai’nin iyi bir hayat sürebilmesi için gerekli ilgiyi

gösterir. Fakat Senai mektepten çıktıktan sonra alafranga yaşayışa merak

salar.Hariciye Nezaretine mensubiyetinin kendisinde sefirliğe kadar yol açacağını

düşünüp bundan dolayı alafranga yaşayışa ayak uydurmaya çalışır. Senai,Türkçe’ye

ehemmiyet vermeyip, Fransızcası mükemmel bir Türk olarak kendisinde tek

beğenmediği yön Osmanlı doğmuş olmasıdır. Senai alafranga yaşayışa özendiği için

vaktini alafranga eğlence mekanlarında geçirir. Beyoğlu’nda Flâmme adı verilen

eğlence mekanına gidip orada sahneye çıkan Matmazel Rizet’i dinleyip,daha sonra

odasına giderek onunla Fransızca konuşur ve alafranga yaşayışa göre ona pahalı bir

broş hediye eder. Senai İstanbul’a eğitim için annesiyle birlikte gelmiştir ve

kendilerine Cihangir’de ev tutmuşlardır. Senai babası Yamalı Musa’nın kendisine

gönderdiği aylık ile istediği gibi yaşayamadığı için annesinin altınları, bilezikleri,

13 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul , 1998, s.15-16.

Page 19: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

9

küpeleri, elmasları gibi mücevheratını da alarak, yeri geldiğinde baba mirasının

kendisine kalacağını da düşünerek borca girer ve gönlünün dilediğince alafranga

yaşayış sergiler. Cihangir’deki evlerinde annesi ile özellikle evlilik hususunda bir

türlü anlaşamazlar. Annesi Senai’nin bir an evvel evlenmesini arzu eder; fakat Senai

için evlilik alafranga yaşayışa da uymayan ehemmiyetsiz bir durumdu. O evleneceği

kızın kendisi gibi alafranga tarzda yetişmiş,Fransızca bilen, musikiyle ilgilenen,

Avrupalı bir kız olmasını ister.Senai`de daima Avrupalı olmak , Avrupa`ya gitmek

merakı vardı. “Senai’nin validesi Cihangir taraflarında bir hane mübayaa ederek

oğluyla beraber oturmakta ve kocası Yamalı Musa’nın Senai’ye tahsis etmiş olduğu sekiz lirayla kendisini pekala geçindirmekteyse de Yamalı Musa’nın Senai’ye tahsis etmiş olduğu on lira aylık kifayet etmek şöyle dursun validesinin dizi altınları ve gerdanlık ve bilezik küpe gibi elmasları dahi bir yandan sökülüp gitmekteydi. … Zavallı annesi oğlunun en büyük mürüvvetini görmek için Senai’yi evlendirmek arzusunda dahi bulunuyordu. Fakat Senai`nin teehhüle takarrübü kabil mi? Validesi “Evladım geçinmeyecek ne başımız var? Çıtı pıtı bir kız alıp güzel güzel geçiniriz.” dedikçe Senai bu sözleri pek pespayegane pek alaturka bularak adeta kendisine hakaret addeder ve validesi bundan fukara kızı istemediği manasını çıkararak “Ben oğluma paşa kızı bile alırım.” dedikçe Senai bu söze daha ziyade kızardı.”14

Roman kahramanı Senai babasının vefatından sonra kendilerine kalan

Bursa’daki mal varlıklarından bir kısmını satıp Avrupa’ya Paris’e gider. Avrupa

ülkelerinde sefahatle vakit geçirir ve kendini İstanbul’a zor atar. Senai İstanbul’a

geldikten bir müddet sonra İskenderiyeli Abdülcabbar Bey’in konağında muallimelik

yapan , Fransa’dan gelen Madam Terniye aracılığıyla varlığından haberdar olduğu ,

kendisi gibi alafranga bir eğitimle yetişmiş Nusret Hanımla izdivaç yapmak ister.

Nusret Hanım da Senai Bey’in istediği gibi biri olduğunu düşünmeye başlayınca

Madam Terniye Senai’nin kendisine anlattıkları ile alakalı araştırmalarda bulunur.

Bunun için Cihangir’e Senai’nin evine gider ve mahalle bekçisi gibi bazı adamlardan

bu evde yaşayanlarla alakalı Senai’nin anlattıklarını doğrulayan bilgiler alır. Yapılan

14 Ahmet Mithat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara,2000 , s.17.

Page 20: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

10

tetkik olumlu çıktığı için Senai ile Nusret’in evliliklerinde bir engel görülmez ve

evlenirler. “Madam Terniye kızda ilk hüsn-i kabulü görünce bir kere de Senai’nin

temeddühleri doğru olup olmadığını tetkike lüzum gördü. Yanına bir uşak alıp Cihangir`e gelip haricen Senai’nin hanesini gözden geçirdi. Vakıa öyle cesim bir konak değilse de mamûriyyet-i dahiliyyesi mamûriyyet-i hariciyesinden istidlâl olunmakta bulunup hele mahalle bekçisi gibi bazı adamlardan bu konakta Bursalı kibardan zengin bir valideyle bir de oğlu sakin olduklarını ve kalabalıkları bulunmayıp fakat halleri vakitleri pek yolunda idüğini ve oğlunun Frengistan’dan yeni avdet eylediğini filanı öğrenince Senai’nin mektubu hakayık-ı ahvalden ibaret olduğuna kanaat hasıl oldu.”15

Romanda İskenderiyeli Abdülcabbar Paşa’nın konağının nerede bulunduğu

belirtilmemiştir.

Bahtiyarlık adlı romanda görüldüğü üzere Cihangir; konak hayatının

yaşandığı, alafranga bir yaşam sürmek isteyen Senai Bey ile alaturka hayat şeklini

benimsemiş olan annesinin yaşadığı mekan olarak karşımıza çıkmakta ve burada batı

özentisi içerisinde bulunan Senai Bey’in Türk kültür ve yaşayışı ile nasıl çatıştığı, bir

Beyoğlu semti olan Cihangir’de Batılı gibi yaşama sevdası içine düşüp nasıl hüsrana

uğradığı anlatılmaktadır. Şehirli gibi olmak , iyi bir eğitim almak için memleketi

Bursa’dan ayrılıp büyük şehir olan İstanbul’a gelerek burada kendi kültürünü ve

özünü unutup kendi değerlerine yabancılaşan bir gencin öyküsü karşımıza çıkıyor.

Bu genç ve annesi İstanbul’a geldiklerinde kendilerine mekan olarak Cihangir’i

seçiyorlar. Çünkü bir Beyoğlu semti olan Cihangir şehirli gibi yaşamak için uygun

bir mekan olarak düşünülüyor. Fakat Beyoğlu semti olduğu için Beyoğlu hayatına da

yakın duran Cihangir Avrupaî yaşayış ile Batı özentisi içinde olan gençlerin eriyip

yok oldukları bir mekan olarak kendini gösteriyor. Fakat mahalle içinde bir bekçinin

olması ve bu bekçinin mahalle sakinleri hakkında az çok bilgiye sahip olması

Cihangir’in hala doğu kültürüne ait geleneksel yapısını koruduğunu gösterir. Buna

rağmen Cihangir, Tanzimat Devri’nin getirdiği yenileşme fikri ile Beyoğlu

hayatından da etkilenmektedir.

15 a.g.e., s.54.

Page 21: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

11

1.1.2. DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRAR

Cihangir romanda doğal güzelliği,binaları ile karşımıza çıkmakta, roman

kahramanı olan Demir Bey’in konağı burada bulunmaktadır.Bu konak Şemsizadeler

konağı diye bilinmektedir.

“Bizce İstanbul’un en güzel mahallatından birisi Cihangir’dir. Büyük harikler vukuuyla tesviye dairesine giren mahaller sıklaşır. Yeni taksim olunan arsalara bahçe ittihazı için yer verilemez. … Hele karilerimizi ithal edeceğimiz konak yavrusu bir hane Cihangir hanelerinin en ziyade şâyân-ı dikkat olanlarındandır. Mahallece bu haneye zaten “konak” derler. ”16

Konakta Demir Bey , eşi Feride Hanım ve konak içerisinde işleri görmeye

yardımcı hizmetkarlar ve cariyeler yaşamaktadır. Bu konak, içerisinde çalışan

hizmetkarlar ile ve cariyelere sunulan eğitim ile alafranga bir yapıya sahiptir. Demir

Bey’in eşi Feride Hanım evdeki cariyelere müzika eğitimi aldırmıştır.

“Feride Hanım Ahiret evladı edindiği iki cariyeye muzika meşkettirdiği

ve çocuklar ustaları delaleti ile güzelce çalgı çalmaya muktedir bulundukları halde dahi Demir Bey muzikadan hoşlanmaz ki çocuklar ile eğlenebilsin.”17

Gençliğinde alafranga bir yaşam sürüp Fransız ordusunda bulunan Arnavut

asıllı Pierre Heyder adındaki zabitin müslüman olduktan sonra İstanbul’a yerleşmesi,

adını Demir diye değiştirmesi, hayatına Cihangir’de yeni bir şekil vermesi ,

Cihangir’de aile yaşantısı, eşinden sakladığı geçmişinin birtakım olaylarla gün

yüzüne çıkması romanda hep Cihangir’deki konakta yaşanan olaylar olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu olaylara göre Demir Bey’in müslüman olmadan önce,

Fransa’da yaşadığı dönemde bir gönül ilişkisi neticesinde dünyaya gelen kızı

Polini’nin Demir Bey’in Paris’te eğitim gören oğlu Mustafa Kamerüddin ile dost

olup babasını bulmaya çalışması ve Mustafa Kamerüddin’in de ona yardım etmesiyle

Polini’nin babasının önceden Pierre Heyder adı ile bilinen Demir Bey olduğu

anlaşılması anlatılır. Bunun üzerine Demir Bey kızını yanına alıp sahiplenerek onun

16 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişaf-ı Esrar, Ankara,2002,s.7-8 . 17 a.g.e.,s.20.

Page 22: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

12

Müslümanlığı seçmesini ister. Polini ,Fatma Nazik ismiyle müslüman olur ve babası

ile Cihangir’deki evlerinde yaşamaya başlarlar. “Demir Bey’in kendi sergüzeştini hülasa vechile hikaye eylediği gecenin

ferdasından itibaren gerek Mustafa Kamerüddin ve gerek pederi ve validesi Matmazel Polini’nin âdât ve erkân-ı İslamiyet hakkında zihin ve fikrini yavaş yavaş tenvire başlamışlardır.”18

Dikkat edileceği üzere bir Beyoğlu semti olan Cihangir romanda Türk kültür

ve ahlâkının, inancının sürdürüldüğü alafrangaya karşı hala alaturka zihniyetin sahip

olduğu bir mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum sadece evdeki cariyelerin

almış oldukları alafranga eğitim, muzika dersleri, evin hizmetkarları hususunda

geçerli değildir. Cihangir’deki konak , adeta batılı zihniyete karşı yeniliklere açık ;

fakat kendi kültür ve inançlarına bağlı bir zihniyetin kalesi gibidir. Bu bakımdan

Cihangir, Beyoğlu’nun birtakım semtleri gibi batılı eğlence ve sefahatin merkezi

durumunda değildir. Cihangir yaşam için, aile hayatı için tercih edilen gayet nezih

bir semt olarak karşımıza çıkmaktadır.

1.2. FINDIKLI

Beyoğlu semtlerinden Fındıklı Ahmet Mithat Efendi’nin Vah adlı romanında

dolaylı yoldan karşımıza çıkmaktadır. Romanın kadın kahramanlarından Ferdane

Hanım’ın huzur bulmak için gittiği bir hoca vardır ve bu hocanın evi Fındıklı’dadır.

Bu sebeple romandaki mekanlardan biri olan Fındıklı’yı aşağıdaki şekilde inceledik.

Behçet bey, vapurda görüp güzelliğinden etkilendiği Ferdane Hanımı

Üsküdar’dan itibaren takibe başlar. Uzun bir takibin neticesinde Ferdane Hanımın

Fındıklı’da yeşil boyalı bir haneye girdiğini görür. “Ancak araba hemen yola düzüldüğü zaman şöyle yirmi adım kadar

uzakta hanımın Fındıklı'dan Kazancılar’a giden yokuşa doğru teveccüh eylediğini görmesin mi? Hemen arabadan aşağıya can atarcasına indi. Ve yavaş yavaş hanımı takibe başladı. Hanım zaten aheste revişle yürüdüğü gibi yokuşa geldiği

18 a.g.e, s.307.

Page 23: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

13

zaman bir kat daha ağır yürümeye başladı. Behçet Beyin de o suretle hareket edeceği derkardır.” 19

Behçet Bey Ferdana Hanım’ın ne maksatla burada bulunduğunu öğrenmek

ister. Bu sebeple Fındıklı’daki yeşil boyalı evin yakınındaki mahalle bakkalı ile önce

biraz sohbet edip kahvaltı da yaparak sonra yeşil boyalı ev hakkında bilgi edinmeyi

düşünür. Mahalle bakkalı ile biraz sohbet ettikten sonra Fındıklı’daki bu mahallenin

geçimini zor sağlayan kibar kişilerden oluştuğunu öğrenir. Mahalle bakkalı yeşil

boyalı evde Hoca Kutbettin Efendi’nin karı koca bir de Arap cariye yaşadıklarını,

doksan yaşındaki Hoca Kutbettin’in beylere, efendilere Arabîyât , Farisiyât dersleri

okuttuğunu, beylerin de Hoca Kutbettin’e hanesinin masrafları hususunda yardımda

bulunduğunu anlatır. Behçet Bey edindiği bilgilerden sonra mahalle bakkalını

şüpheye düşürmemek için bir kahve içip oradan ayrılmaya ve Ferdane Hanımı

Fındıklı’da beklemeye karar verir. “-Yok yok! Öylelerinden değil. Bu doksan yaşında ihtiyar bir adam olup

birkaç beyler, efendiler sabahları gelerek ders okurlar. Arabiyat mı, Farisiyat mı diyorlar ne diyorlar? İşte onları okurlar. Hatta hanesinin masrafını da onlar görürler. Bugün bakarsın birisi hoca efendinin yağ çömleğini getirmiş beş okka sibir yağı alır. Yarın bir diğeri hoca efendinin kışlık kömürünü mubayaa etmiştir. Kendisinin dahi bilmem hangi kapıdan birkaç yüz kuruş aylığı var ki onu da aylık çıktıkça Saka Memiş Ağa gider alır getirir. -Ey bu adamın çoluğu çocuğu yok mu? -Bir karı bir koca! Bir de ihtiyar Arap cariye var. Dar-ı dünyada başka hiç kimsesi yoktur. İşte onun içindir ki Hoca Kutbettin Efendinin öyle Raşit Bey filan namında akrabası filanı olduğunu bilemiyorum. Behçet Bey aldığı şu malumat üzerine hem yumurta tabağını ekmek içi ile silip son lokmalarını yer hem de düşünürdü.”20

Behçet Bey Fındıklı’ya iner bir kahveye girip orada Ferdane Hanım’ın yolunu

gözler ve bu esnada çay, kahve,nargile,sigara içip gazete okuyarak vakit geçirir.

Uzun bir bekleyişten sonra Ferdane Hanım’ın görünmesiyle Behçet Bey tekrar takibe

başlar. Tramvaya binip oradan Galata’ya ve vapurla Üsküdar’a giderler.

Ferdane Hanım çok güzel bir kadındır. Kocasıyla birbirlerini severek

evlendikleri halde kocası kendisini çirkin bulduğundan sürekli karısının kendisini

19 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara, 2000,s.16. 20 a.g.e. , s. 20.

Page 24: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

14

sevmediğini zannedip gereksiz kıskançlıklarda bulunur. İşte Ferdane Hanım

kocasının mecnunluğundan üzüntü duydukça huzur bulmak ve içindeki sıkıntılardan

kurtulmak için Fındıklı’daki Hoca Kutbettin Efendi’ye gider ve orada aldığı dinî ders

ile kendisini kocasına karşı anlayışlı, sabırlı ve hoşgörülü bir insan olarak yetiştirir. “Talat Bey’in hiç aslı faslı olmaksızın kıskançlık beliyyesi ile biçare

Ferdane’ye dünyayı dar edecek yeni bir çılgınlığı üzerine Ferdane Hanım Despino ile bilmüzakere Necati Efendi’yi Göksu’ya davet etmeye karar verdi. Zira Ferdane Hanım bazı kere kocasının mecnunluğundan pek bizar oldukça Fındıklı’da hocası olan Kutbettin Efendi’ye giderek onun nesayih-i hakimane ve mürşidanesiyle bir hayli müteselli olurdu.”21

Görüldüğü üzere Fındıklı bu romanda geleneksel bir hayat tarzının, Türk

kültür, inanç ve yaşayışının hakim bulunduğu bir mahalle hayatı ile karşımıza

çıkmaktadır. Bu mahallede, mahalle bakkalının mahalle sakinleri ile alakalı bilgi

sahibi olması , Behçet Bey’in bakkalın şüphelenmesinden çekinmesi gibi durumlar

bize mahallenin kültürel değerlerini henüz koruduğunu ve geleneksel yapısında bir

değişiklik olmadığını gösterir.

1.3. GALATA

Eski adı “Bizantion” olan İstanbul’da ve eski adı “Sike” olan Galata’da 11

Mayıs 330 günü İmparator Constantinus tarafından 324 yılında başlanan imar

hareketinin sona ermesi sebebiyle şenlikler yapılıyordu. Bizans’a resmi olarak

“Deutera Romi” (İkinci Roma) deniyordu ve kent 14 bölgeye ayrılmıştı. “Regio

Sycena” adını alan Galata’da Deutera Romi adını taşıyan İstanbul kentinin 13. İdari

bölgesi olmuştur. Bu dönemde regio Sycena, yabancıların daha yoğun bir biçimde

yerleştikleri ve bulundukları bir mahalleydi. Konstantinoupolis’in surları içinde

kalmaları sakıncalı görülen yabancılar, özellikle o çağda sık rastlanan korsan-tüccar

kırması kişiler, bu bölgede barınmak zorunda bırakılıyordu.22 10. ve 11. yüzyıllarda ,

Bizans içinde yabancıların etkinlikleri artıyordu. Bu oluşum, Galata’yı giderek daha

hareketli ve kozmopolit bir liman kenti haline getiriyordu. 1112 yılında

Venediklilerin, 1142 yılında da Cenevizliler’in ticaret bölgelerini Galata’ya taşıdığı 21 a.g.e., s.121. 22 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul , 1998, s.158-159.

Page 25: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

15

biliniyor. 1160-1173 yılları arasında Konstantinoupolis’i ve Galata’yı gezen Yahudi

tüccar Bünyamin Tudela; Galata’da yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Yahudi

olduğunu yazmakta, Bizans Bilimcisi Profesör M. Vasileviç Levçenko’nun “Bizans”

adlı eserinde Bünyamin Tudela’nın anlattığı ticari canlılığı şöyle yazmaktadır :

“Buraya Babil’den, İran’dan, Hindistan’dan, Mısır’dan, Filistin’den,

Rusya’dan, Macaristan’dan , Peçenekler ve Hazarlar ülkesinden , Lombardiya’dan

ve İspanya’dan her türlü tacirler gelir. Burası, dünyanın bütün ülkelerinden

tacirlerin, karayoluyla ve deniz yoluyla geldikleri , büyük bir ticaret kentidir.. bütün

dünyada İslamlık’ın büyük kenti, Bağdat’tan başka onunla karşılaştırılabilecek kent

yoktur. Bu kente bütün devletlerden , her yerden ve bütün ülkelerden, bütün

kentlerden akıp gelen sayısız zengiklikler , bütün düşünceleri ve hayal gücünü aşar

ve bütün dünyanın toplam zenginliklerinden de üstündür.”23 Cenevizliler Bizans’ın

Latinler’den geri alınması sırasında Bizans’a yaptıkları yardımlardan dolayı 1267

yılında Galata’nın tümünü serbest bölge olarak , bir çeşit Ceneviz kolonisi gibi

kullanmak üzere aldılar.24 Bir Ceneviz kenti haline gelen günden güne zenginleşen

Galata için Cenevizliler ve Venedikliler arasında savaşlar yapıldı. Cenevizliler 1304

yılında , Galata duvarlarını genişlettiler, yükselttiler; bazı yerlerdeki evleri duvarlarla

birleştirerek güçlü surlar ortaya çıkardılar. Fatih Sultan II. Mehmed tarafından

İstanbul’un fethedilmesinden sonra Galata’da bulunan Cenevizliler birtakım

ayrıcalıklı haklar sağlayarak Galata’yı Fatih Sultan Mehmed’e teslim ettiler ve

burada ticaret hayatına devam ettiler.

1 Haziran 1453 günü , Zağanos Paşa tarafından , Fatih Sultan Mehmed’in

emriyle, Galata’daki cenevizliler’e verilen “Sultan’ın Fermanı”nı Namık Kemal

şöyle kaleme almıştır:

“Ben ki , büyük Sultan ve kumandan Sultan Murad’ın oğlu , yeryüzünün ve

İslamlar’ın büyük hükümdarı Sultan Mehmed Han’ım; Tanrı’nın ve O’nun

Peygamberi’nin ve Kur’an’ının , yüz yirmi dört bin peygamber ile büyük atalarımın

23 a.g.e., s.160-161. 24 a.g.e., s.162.

Page 26: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

16

ve evlatlarımın hayatına ve kuşandığım kılıca and içerim ki: Galata’nın Katolik

papazları tarafından bana gönderilen Balyos Barba’nın ve Markos Franko ile

tercüman Nikola Bilarobi’nin dilekleri üzerine Galata halkının, idaremde olan diğer

uluslar halkları gibi adet ve hürriyetlerini serbest olarak yapmalarına izin verdim. Ve

istedim ki, Galata Hisarı yıkılarak halkının bütün barınakları, dükkan, bağ, değirmen,

gemi , kayıt ve ticaretlerine ve evlat ve ailelerine kimse dokunmasın. Yurdumun her

köşesinde eşyalarını istedikleri gibi alıp satabilsinler. Denizde ve karada serbestçe

gezebilsinler. Gümrük vermeye ve angarya işlemeye mecbur olmasınlar. Yalnız

yurdumda oturan diğer Hristiyanlar gibi vergi versinler ve bu kanun ve adetler eskisi

gibi süregitsin. Galata ahalisi diğer yuttaşlarım gibi korunsunlar, kilise ve dini

törenlerine dokunulmasın. Fakat çan veya benzeri bir şey çalmasınlar. Kiliseleri

camiye çevirilmesin, fakat yeniden de kilise yapmasınlar. Ceneviz tüccarları her

tarafa gidip gelmekte ve ticaretlerini yapmakta serbest olsunlar. Çocukları devşirme

yoluyla alınarak Yeniçeri Ocağı’na verilmesin. Kendilerine İslam olmaları için

herhangi bir zor kullanılmasın. Galata ahalisinin idaresine kendi devlet adamlarından

birini tayin etmeyeceğim. Kendileri içlerinden bir ihtiyarı tüccar arasında geçecek

anlaşmazlıkları çözmek için seçsinler. Evlerine Yeniçeri ve diğer kullarım

konulmasın. İçlerinden birini işleri yürütmek için baş olarak seçsinler. Rahip ve

papazlarına hiçbir suretle saldırılmasın. Bu bildirimizde anlattığımız şartları

uyguladıkları sürece serbest olsunlar. …”25

Galata, bir yandan İstanbul’un dış dünya ile ticaretinin önemli bir bölümünü

elinde tutan merkez olmakta devam ederken; bir yandan da İstanbul’un dört kadılık

bölgesinden biri olmuştu. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul’u ; Suriçi, Eyüp,Üsküdar

ve Galata olarak dört kadılık bölgesine ayırmıştı. 1481 yılında, Sultan II. Bayezid

tarafından, bugünkü “Galatasaray” okulunun çekirdeği olarak kabul edilen, Galata

Sarayı kuruldu. O zamana kadar çiftlik olan bu alana kurulan okul, saray ve devlet

hizmetleri için insan yetiştirmek amacı ile kurulmuştu. 1491 yılında Galata

Mevlevihanesi kurulmuştur. Bu İstanbul’da kurulan ilk mevlevihanedir.26 1640

25 a.g.e., s.168. 26 a.g.e., s.172-173.

Page 27: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

17

yılından sonra, Katolik kiliselerinin tümü Galata’da bulunup, İstanbul yakasında, hiç

Katolik kilisesi kalmamıştır. XVII. Yüzyılın ikinci yarısındaki İstanbul’u inceleyen

ve yazan Robert Mantran, Galata ile ilgili şöyle demektedir: “Galata, İstanbul

kentinde imansızlar şehri olarak belirmekte , Türk asıllılar İstanbul merkezi

semtlerinde yerleşirken yabancılar da Galata’da yoğunlaşmaktadırlar.” (Robert

Mantran, 17. yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul “Kurumsal,İktisadi , Toplumsal tarih

Denemesi”, Ankara :V Yayınları ,c.1, s.51.) Sık sık ortaya çıkıp, büyük zararlar

veren yangınlar ; Yeniçerilerin yarattığı terör, baskı ve yağma olayları , Müslüman,

Hristiyan esnafı haraca bağlamış olmaları ; arada bir büyük depremler ; birkaç kez

Haliç’in donması ve Galata’dan, İstanbul’a yürüyerek geçilmesi; bu dönemin sözü

edilebilecek olaylarıdır. 27

1812 yılında, bir gemi ile geldiği sanılan ve Galata, Pera , Tatavla (Kurtuluş)

bölgelerinde başlayan veba salgını, bütün İstanbul’a yayıldı. 1817 yılında İsveç

elçiliğinden çıktığı söylenen ve “Büyük Tophane Yangını” diye adlandırılan yangın ,

Galata’nın büyük bir bölümünü yaktı.28 15 Haziran 1826 günü, bütün Osmanlı

ülkesi gibi, Galata’yı da yoğun biçimde etkileyen bir olay oldu. “Vak’a-i Hayriye”

(Hayırlı Olay) adı verilen bir dizi olay ve çatışma sonucu, Yeniçeriler ve Yeniçeri

Ocağı, o gün ortadan kaldırıldı. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Osmanlı

İmparatorluğu için yeni ve aydınlık bir dönemin başlangıcıdır. Osmanlı Devleti için

çok önemli olan bugün, Galata’yı ağırlıklı bir biçimde etkilemiştir. Çünkü , bu

tarihten sonra, Osmanlı Devleti’nin, Batı ülkelerinden geri kalmış olduğunu açıkça

söylemek mümkün olmuş ve bir “Batılılaşma” gayreti ve eylemi başlamıştır. Yanlışı

ile, doğrusu ile gerçekleştirilen “Batılılaşma” eylemleri içinde; İstanbul’daki

Avrupalılar’ın ve Avrupa ile ilişkili Hristiyan Osmanlılar’ın yoğun biçimde

oturdukları Galata’nın yıldızı, gene parlamaya başlamıştır.29 1831 yılında galata’nın

bir bölümü ve Galata Kulesi yandı. Aynı yıl bölgede ve İstanbul’da ilk kolera salgını

çıktı.1837 yılında veba salgını başlamıştır. 1838 yılında yeniden kolera salgını

27 a.g.e., s.174. 28 a.g.e., s.175. 29 a.g.e., s.176.

Page 28: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

18

çıkar.30 Galata ve Beyoğlu değişik zamanlarda yeniden kolera salgını, yangın gibi

olaylar yaşar. Tanzimat ile gelen yenilik hareketleri arasında Galata ve Pera’da ilk

tiyatro binalarını kurmak ve burada Avrupa’nın önemli kentlerindekilerle boy

ölçüşebilecek düzeyde tiyatro ve operaların oynanması da vardır.

Şemsettin Kutlu’nun “Gustave Flaubert’in ‘Gezi Notları’ndan Alıntı” Bu

Şehr-i İstanbul ki (İstanbul üzerine anılar, gözlemler, izlenimler, sohbetler) adlı

kitabında belirttiğine göre Gustave Flaubert, 1850 yılında Galata’yı şu şekilde

anlatır:

“Galata sokakları yaşayış, hareket, davranış, insanlar ve insanların kılıkları

bakımından birbirinden çok değişik görüntülerle dolu. Işıklar sönük , yollar pis.

Arka avlulara bakan pencerelerden kulakları tırmalayan keman ve gitar sesleri

geliyor. Pencerelerde ve kapı eşiklerinde, Avrupalılar gibi giyinmiş , saç biçimleri

eski Yunanlılar’ınkine benzeyen kirli suratlı fahişeler boy gösteriyor.”31

1860 yılında Galata’nın tarihi surları yıkılmaya başlanır ve bu yıkım 1864

yılında biter.

Osmanlı Devleti içerisinde yeniçerilerin ayaklanması, Osmanlı Sultanlarının

tahttan düşürülmesi gibi olaylar görülür. bu dönemde Jön Türkler’i destekleyen

İngiliz Donanması, Çanakkale Boğazı önünde bekliyordu. Osmanlı Devleti içinde

yaşayan İngilizler’in merkezlerinden biri de Pera’dır. 1878 Osmanlı – Rus savaşında

İngilizler yardım için İstanbul’a gelirler. İngilizler’in İstanbul’a gelmesi sebebiyle

Galata ve Pera’da bulunan, genelev ve benzeri yerlerin , daha temiz ve düzenli

bulundurulması gereksinimini doğurdu. Galata ve Pera’da fuhuşun her zaman

bulunmakla birlikte, 1856-1858 yılları arasında ilk yasal genelevleri açılır.32

Beyoğlu içerisinde Galata semti, batılı yaşayışın izlerinin en çok görüldüğü ,

azınlıklardan, ecnebilerden, Osmanlı Türklerinden oluşan bir kozmopolit yapısı

olduğu, bu sebeple birçok kültürün, yaşayışın, lisanın , inancın bir arada bulunduğu 30 a.g.e., s.178. 31 a.g.e., s.182-183. 32 a.g.e., s.188.

Page 29: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

19

ve zaman zaman bu kültürler arasında etkileşimler, çatışmalar doğarak ; bunun da

Galata'daki günlük hayatı etkilediği ve oluşturduğu görülmüştür. Galata semti birçok

romanda değişik hususlarda karşımıza çıkmaktadır.

Galata, günlük hayatı içerisindeki çeşitli hususiyetleri ile aşağıdaki şekilde

değerlendirilmiştir.

1.3.1. EĞLENCELERİ

Galata çeşitli eğlence mekanları sebebiyle her milletten kahramanın gittiği,

vakit geçirdiği, eğlendiği mekan olarak karşımıza çıkar.

Ahmet Mithat Efendi’nin Acayib-i Alem adlı romanının kahramanlarından

Hicabi Efendi, Almanca’yı daha iyi öğrenip Alman kütüphanelerinde yeterli

araştırma yapmak ister. Almancayı geliştirmek ve daha kolay öğrenmek için

Almanların sürekli olarak gittikleri Galata ve Beyoğlu birahanelerine gitmeye başlar

ve burada hem Almancasını geliştirir hem de bira içmeye başlar. “Vakıa Hicabi Efendi artık tahsil zamanını geçirmiş ve yaşı otuza

yaklaşmış ise de bu misillü erbab-ı gayret için hiçbir veçhile zaman-ı tahsil güzeran eylemiş sayılamayacağından Viyanalı bir tabibi kendisine muallim tayin ederek Alman lisanını tahsile başladı. Bir lisanı kolayca öğrenmek- için şart-ı azam o lisan ehlinin içinde yuvarlanmak olduğu cihetle Hicabi Bey dahi artık ,Galata ve Beyoğlu'nun birahanelerine devama başladı. Ehl-i işretten değil idiyse de gaz limonatasından başladığı rağbeti yavaş yavaş bira derecesine kadar vardı.”33

Ahmet Mithat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı romanında Galata’nın bir

eğlence mekanı olarak tasviri yapılmış ve tarihi süreci içerisinde bir eğlence mekanı

olarak Galata’nın geçirdiği değişim, değişmeyen tarafları , Galata Meyhaneleri’nin

çeşitli özellikleri anlatılmıştır. Galata’da bulunan çeşitli dinden ve ırktan insanların

yaşayış yönüyle Avrupalılar’a benzer oldukları için burada da Pazar günü genel tatil

olduğu ve bu yüzden insanların eğlenmek için Cumartesi gününü tercih ettikleri

belirtilir. Galata her zaman yetmiş iki milletin binbir renkli bayraklarıyla donanmış

olduğu için ve karnavalları, Amerika Tiyatrosu, her meyhane önünde bulunan 33 Ahmet Midhat Efendi, Acayib-i Alem, Ankara, 2000 ,s.25.

Page 30: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

20

laterna denilen sandık çalgısı gibi eğlenceleri hiç bitmediği için, insanların ilgisinin

de sürekli olması sebebiyle Galata’nın hep bir şenlik içinde ve bayram halinde

olduğu anlatılır. Burada çeşitli milletten insanlar bulunduğu gibi tulumbacılar, sırık

hamalları, Rum sandalcıları, yankesiciler gibi çeşitli işleri yapan insanlar da

biraradadır. Bu insanların hepsinin de içtikleri vakit kendilerini kaybettikleri bu

yüzden eskiden de görüldüğü gibi yine tehlike oluşturacak durumlar görülebileceği

anlatılmaktadır. “Vakıa mevsim karnaval mevsimi olmayıp sonbaharın ilk ayı olan eylül

içinde bulunuluyorduysa da Galata’nın karnavala filana ihtiyacı var mıdır? Karnavalda da, perhiz-i kebirde de, ilkbaharda, sonbaharda Amerika tiyatrosu vesair bu misil1ü eğlence mahalleri yetmiş iki milletin bin renkli bayraklarıyla donanmış bulunarak hele tatil zamanlarında her meyhanenin önünde "laterna" denilen birer sandık çalgısı bulunması Galata'yı ebedî bir bayram haline koyar. -Sarhoşluk! Bu malum a?! Sarhoşluk, arabacılığa benzemez, derler. Halbuki hiç bir şeye benzemez. Bir hafta müddet Şirket-i Hayriyye vapuruna kömür vermekle kömürden bir adam olmak derecelerini bulmuş olan Muşlu bir Ermeni'ye bu akşam meyhanede bakınız ki oporta yere bir iskemle koyup üzerine oturmuş ve etrafına üç tane laterna alarak bunların üçü birden başka havalar çaldıkları cihetle havardan beter bir gürültü husule getirmelerine mukabil kendisi dahi naraları attıkça muzıkaların sedasına galebeyle etrafı güm güm gümletmekte bulunmuştur.”34

Galata’nın babayiğitlerinden ve Galata’ya devam eden kişiler olarak

karşımıza çıkan Acem Ali ve Çerkes* Sohbet vardır. Birgün Çerkes Sohbet

meyhanede Rum Papazoğlu ile karşılaşır, sohbet etmeye başlarlar, bira içerler.

Papazoğlu bir yankesicidir, Çerkes Sohbet ise sandalcıdır. Sohbet esnasında

Papazoğlu, Acem Ali’nin parasını çalmak istediğini anlatır. Fakat duyduklarından

sonra vazgeçer. “Papazoğlu Andonaki diye itibarlı bir sarraf olurdum. Fakat bundan

sonra aklımı başıma alacağım Sohbet! Hele bu akşam beklediğim herifi bir güzelce kesimine getirirsem yarın sen beni görürsün. -Kimi bekliyorsun bakalım? -Bir bira ısmarlamazsan söylemem.Ismarlarsan adeta seni de ortak ederim.

34 Ahmet Midhad Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000 , s.8-9. * Kelimenin aslı Çerkez olduğu halde Romanlar’da Çerkes şeklinde geçtiği için bu şekilde

kullandım.

Page 31: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

21

Çerkes Sohbet meyhaneciye bir bira daha ısmarlamakla beraber pazularını Papazoğlu'na göstererek dedi ki: -Allah bu pazuları bana yankesicilik etsin diye vermedi. -Ya mavna küreği çekerek avuçları patlasın diye mi verdi? -Ne yapayım? Sanatım bulunmuş! -Öyle kaba sanatlar bir işe yaramazlar dostum. İnce sanatlara bakmalı, ince sanatlara! Hem artık kırk yıllık Çerkes Sohbet şimdi bize kendisini ırz ehli diye satamaz ya?”35

Yine Ahmet Mithat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı eserinde Çerkes Sohbet

ve Acem Ali, eğlenmek için Galata’da bir otele gidip, orada vakit geçirirler. Birkaç

kadınla yiyip içerler ; Çerkes Sohbet’in Acem Ali’ye güzel bir kadın seçmesini teklif

etmesi üzerine , Acem Ali Galata ve Beyoğlu kadınlarından iğrendiğini belirtip şarap

içer, sabaha doğru da yatarlar. “Bunlar hizmetteyken bir aralık Acem Ali Bey, sandalcı yalnız

kalmakla, Ali demişti ki: -Nasıl arkadaş? Bu kızlardan hangisini beğendin? -Ben mi? -Ya kim olacak? Artık bu geceyi bekar geçirmek olamaz ya? -Eğer benim için düşünüyorsan, hiç düşünme! Kendin içinse, hiç ummam ki senin gibi bir bey böyle murdar karılara tenezzül etsin.”36

Karnaval eğlencelerinin mekanı olarak kabul edilen Galata’nın karnaval

zamanında çeşitli şekillerde süslendiği görülmektedir. “Karnaval geldi. O bezm-i nuşanuş tezyin olundu. Hem de ne suretle

zinetlenmiş! Öyle yalnız bir oda içinde dört kadeh ve bir şişe ile birkaç tabak mezeden ibaret bir hazırlık değil! Bütün Beyoğlu ve Galata yekpare bir safahane kesilmiş. Balo verecek olan salonların önlerinde rengarenk bayraklar temevvüc ediyor ki dünya yüzünde bayrağı olan ne kadar milletler varsa kaffesinin elvan-ı milliyesini buralarda görebilirsiniz. Yalnız bayraklar mı? Şimşir, defne, taflan gibi her zaman zümürrüd-asa yeşil bulunan dallar ile balohanelerin içleri dışları dolatılmış. Geceleri rengarenk fenerler de asılıyor. Kapılarının önünde kapı kadar yaldızlı levhalar o gece orada bir büyük ve umumi balo verileceğini ve maskeli olsun ve maskesiz olsun gelinebileceğini vesaireyi vesaireyi aleme ilan ediyor.”37

Ahmet Mithat Efendi’nin Vah adlı romanında da Galata ve Beyoğlu

taraflarında, Almanların bulundukları birahanelere Osmanlı beylerinin, efendilerinin

35 a.g.e., s.11. 36 a.g.e., s.23. 37 Ahmet Mithat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.139.

Page 32: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

22

rağbetinin fevkalade olduğu; fakat zamanla bu rağbetin azaldığı, birahanede

şapkalılardan çok feslilerin bulunduğu anlatılır. Galata’da Voyvoda civarında on beş

numaralı Fugel Birahanesi’nin Osmanlıların en ziyade rağbet yeri olduğu belirtilip

orada hizmet eden Alman kadınlarının Türkçe öğrenmeye mecbur olup bayağı

Türkçe konuştukları ifade edilir. Bu birahanelerin bir başka özelliğinin de burada her

nevi gazetelerin bulunduğu, Avrupa’nın her tarafından gelen musavver gazetelerin

ise lisan aşina olmayan Osmanlıların tek lezzetleri olduğu anlatılır. Ayrıca burada

Almanların çavdar ekmeği ile gravyera peynirine büyük ilgi duyulduğu ve

kimilerinin bunları yemek için Fugel birahanesine geldikleri anlatılır. Roman

kahramanlarından Behçet Bey’in de bu birahaneye resimli gazeteleri görmek için

gittiği, arkadaşı Necati Efendi ise çavdar ekmeği ile gravyera peyniri yediği, iki

arkadaşın birlikte sohbet ettikleri anlatılır. “Bu misillü matbuat-ı nefiseye rağbet hususunda bizim Behçet

Beyefendi sairlerinden aşağı kalmadığı gibi feylosof Necati dahi bir aralık Almanların çavdar ekmeği ile gravyera peynirine taaşşuk ederecesinde rağbet pey da eylemiş olduğundan iki arkadaş aralıkta bir kere Fogel Birahanesi'nde buluşurlardı. Despino'nun son mülakatı vukuundan hemen bir hafta sonra bir çarşamba günü Behçet Bey yeni gelmiş olan resimli gazeteleri görmek için birahaneye girdiği zaman Necati Efendiyi gördü ki önünde bir küme teşkil etmiş olan çavdar ekmeği dilimlerini birer birer yakalayarak el kadar gravyera peyniri dilimleriyle la-yenkatı' ağzına götürür ve çenelerini ağrıtmacasına bir sür’at ile çiğneyip yerdi.”38

Ahmet Rasim’in eski İstanbul’un içki, zevk ve eğlence alemlerini anlattığı

Fuhş-i Atik adlı eserinde de Darüşşafaka’da bir mektepten kaçan ve Galata’ya giden

bir öğrencinin Galata’ya gitmesinden dolayı bir suç işlediği ve cezalandırılması

anlatılır. Burada ayrıca Galata’daki eğlence alemleri ile alakalı bilgi de verilir.

“Evden çıktım, çıkmadım,ağabeyim yetişti. Bana:

-Gel seni biraz gezdireyim!

Dedi. Ağır ağır köprübaşına indik. Baktım ki Galata tarafına geçeceğiz…

dedim ki:

38 Ahmet Mithad Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.77.

Page 33: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

23

-Ağabey, Galata bize yasaktır! Aldırmadı.

-Tramvaya biner geçeriz…

-Olur!

….

Ağabeyim merdivenleri telaşla çıktı. Ben de çıktım. Sofada bizi bir kadın

daha karşıladı. Görseniz ne kaşlar, ne gözler!.. Rastıklı, sürmeli!.. o kadar güzel

ki…

- Çok mu?

-Çok ne demek?

Anladım.O şarkı tevekkeli yapılmamış!..

-Kadını görmeliydiniz.. Ağabeyime neler söylüyordu! Dili biraz kaba

ama laf söylüyordu.

-Ne diyordu?

Taklide özenerek:

-Ah!.. Salah… Sen beni yakdiiin!..

Bütün sınıf arkadaşları kahkahaları salıverdik. Hepimizin ağzından birer :

-Sen yakdiiin!.. fırladı.

-Üç bıyıklı? Bıyığının biri de yanağındaki ben’in üzerinden büyümüş…

bardakları önümüze koydu… ağabeyim dedi ki… Bunun zararı yoktur , arpa

suyudur , iç!.. beyaz köpüklü sarışın bir su!..

-İçtin mi?

-İçtim… ağzımı buruşturdu. Bir de uzun uzun kesilmiş peynir vardı…

Daha ağzıma almadan elimden attım… Fena fena kokuyordu. Aman Allah!

Ağabeyimle o kadın gülsünler, bir gülsünler!.. şaşırdım kaldım. Utandım.

Kendi kendime:

-Galata bu güzeli çoktur!..

-İşte o en güzelibenim boynuma sarılıp da iki yanağımdan öpmesin mi?

Yine hepimiz büyük bir hayretle:

-Ya!..

-Ya!.. Yerin dibine geçecektim. Bir ağabeyimin yüzüne baktım, bir de

önceki kadının!.. bir kahkaha çığlığı daha koptu… Terledim, sıkıldım,fena

oldum!.. Çünkü iş, namusuma dokunur gibi oldu. Ağabeyim oralarda değil…

Page 34: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

24

Elini kadının beline atmış, hiç durmadan arpa suyu içiyor… Öteki kadınlarda el

çırpa çırpa bir şarkı, bir şarkı… Hem de Rumca!..

“Sevdim seni… Ah!. , nasepo Eleni

Mazi mazi matis kaymeni”

-Bir şarkı daha!...”39

1.3.2. KONAK YAŞANTISI

Galata; meyhaneleri, tiyatroları, eğlence yerleri kadar konak içerisindeki

yaşantısıyla da dikkat çekmektedir. Galata’nın dış mekandaki halinin içe yansıması

konakta görülmektedir. Buna göre; Galata’da yaşayan kişiler , ya Avrupa yaşayışına

meraklı , Batı özentisi içerisindeki Osmanlı Türkleri , yahut da Avrupa yaşayışına ve

eğlencesine alışmış olan azınlık ya da ecnebilerden oluşmaktadır.

Ahmet Mithad Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanının kişilerinden olan

Hurşid Bey’in Galata’da bir konağı vardır ve kendisi ile beraber bu konakta bir

zevcesi, iki cariyesi ve uşakları yaşamaktadırlar. Hurşid Bey sağlıklı olduğu

zamanlarda konak eğlencelerine önem vermiş, konakta kadınlarla işret meclisi

oluşturup sefahate dalmıştır. Öyle ki bu sefahat zamanlarında kadınlar hilelerle,

oyunlarla onu kandırıp onun mallarını kendi üzerlerine almışlardır. Hurşid Bey

saldırıya uğrayıp sağlığını kaybettiği vakit kadınlar ona kötü muameleye başlayıp, o

bir odada inlerken kadınlar diğer dairede çengiler ile vur patlasın çal oynasın

eğlenceleri yapıp Hurşid Bey’e yüz çevirmişlerdir. “Acayip! Daire, debdebe, konak, mal ve menal Hurşid'in değil mi?

Karıların hepsini kapıdan dışarı itsin de yerlerine istediğini getirsin. Evet, böyle olsa pek güzel birşey olurdu. Hatta bunun hasretini Hurşid dahi çekerdi. Ancak artık iş işten geçmişti. Çünkü herif esir-i firaş iken karılar kendisinin iade-i hayat edeceğine inanamayarak ve her biri kendi başının çaresini aramak kaydına düşerek Hurşid'in hazinelerine müstevli olmuşlardı. Binaenaleyh Hurşid aklını başına aldığı zaman konağın zimamı idaresini eline almak için aradı ise de bulamadı. Bilakis kendi zimam-ı hürriyet ve ihtiyarını karıların eline teslim ederek mal kendinin iken onların bir lokma ekmeğine kendisini muhtaç görmeğe başladı.”40

39 Ahmet Rasim, Fuhş-i Atik, İstanbul, 2005, s.21-24. 40 Ahmet Mithad Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.261.

Page 35: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

25

Hurşid Bey’in aldığı yaradan dolayı hızlı iyileşebilmesi için konağa İtalyan

bir doktor getirilir. “Sefaretler maiyyetinde bulunup kendinin dahi dostu olan bir İtalyan

tabip yara içine şırıngalar ile bir takım edviye fışkırtarak herifi tedaviye başlamakla iki ay zarfında iyi edebildi.”41

Konakta alafranga yaşayışın bir göstergesi olarak bulunan uşaklar da Hurşid

Bey’in saldırıya uğradığı esnada korkudan ne yapacaklarını bilemezler. “Ömer'in davranıp fırlamasıyla çil yavrusu gibi dağılmış olan uşaklar

kalplerinden "Ulan az kaldı ki herif bizi de yiyecekti be! Beş on para aylık için uşaklık ettiğimiz halde bir de üstüne kellemizi verirsek ... " diye canlarını kurtardıklarına teşekküren geldiler, efendilerini kendi kanı içinde yüzer buldular. Katil kaçtı. Ortalık eminleşti ya! Artık uşakların hepsi fedakar! Kimisi cerraha, kimisi kolluğa koşup, kolluğa koşanların hiç bir faydası olmadıysa da cerraha koşanlar elleri titrer bir ihtiyar herif bulup getirdiler.”42

Buradan anlaşılacağı üzere Galata’da konak hayatı; entrikaları, eğlenceleri,

her bakımdan Batı özentisi bir alafranga yaşayış ile karşımıza çıkmaktadır. Tanzimat

ile gerçekleşen yenileşme hareketleri ile zaten rahat bir hayatı olan Galata bu

rahatlığı konak içerisinde de sürdürmüştür. Batı yeniliklerinin bir medeniyet olarak

kabul edilmesiyle, medeniyetlerin şekillenmesi adına Beyoğlu semtlerinden Galata,

Doğu kültürü ile yetişmiş kişiler için de merak uyandıran bir yer olarak konak

yapısında ve yaşantısında Batı yeniliklerinin izlerini taşır.

Osmanlı Dönemi İstanbul’unda “Süflî (tek kat), fevkanî ( iki kat) ve mükellef

(geniş, büyük)” olarak üç ev tipinden söz edilir.43 Bu evleri kabaca orta halli mahalle

evleri ile konak/ yalı ve köşkler olarak ikiye de ayırabiliriz. 19. yüzyılda bunlara

Galata ve Pera gibi yabancı kökenlilerin barındığı bölgede “çok katlı ve pratik

yaşama uygun dar ve kısıtlı alana sığdırılmış” ve daha sonra aprtmanlaşmaya

dönüşecek yapılar da eklenir.44 41 a.g.e., s.260. 42 a.g.e., s.259. 43 İlber Ortaylı, “İstanbul’da Yerleşme Düzeninin Evrimi Üzerine”, İstanbul’dan Sayfalar,

İstanbul, 1987, s.214. 44 Serim Denel, Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda Değişim ve

Nedenleri, Ankara,1982, s.50-51.

Page 36: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

26

1.3.3 KÜLTÜREL FAALİYETLER

Galata semtinde Avrupaî bir yaşayışın hüküm sürdüğünü, insanların eğlence

alemlerine takıldığını belirtmiştik. Kültürel faaliyet olarak ise karşımıza çıkacak

birkaç husus vardır.

Bunlardan birisi Galata’da belli başlı yerlerde Avrupa gazetelerinin

bulunmasıdır. Bu konu ile alakalı olarak Ahmet Mithad Efendi’nin Vah adlı

romanından Galata’da bulunan Fugel Birahanesinde Avrupa’nın her tarafından gelen

resimli gazetelerin bulunduğunu öğreniyoruz. “Birahanelerde her nevi gazeteler bulunup Avrupa'nın her tarafından.

gelen musavver gazeteler ise lisan-aşina olmayan Osmanlıların yegane sermaye-i telezzüzleriydi.”45

Bir diğer romanda da Galata’da neşrolunan bir Fransızca gazete olduğunu

öğreniyoruz. “Hezarfen Mustafa'nın beşinci mektubu henüz İstanbul mahafilinde

tesirat-ı lazımesini gösterecek kadar zaman mürur etmeksizin, yani ... gazetesinde neşrolunduktan iki gün sonra, Galata'da tab ve neşrolunan Fransızca bir gazetede diğer bir bent neşrolundu ki enzar-ı ehemmiyyeti ceIp hususunda bu bentte görülen tesir şimdiye kadar hiçbir şeyde görülmüş olmadığını cihan teslim eyledi.”46

1880 yıllarında İstanbul’a gelen ve birçok Osmanlı ileri geleninin çocuğuna

öğretmenlik yapan Bertrand Bareilles de “İstanbul’un Frenk ve Levanten

Mahalleleri” adlı kitabında Doğu’nun gördüğü ilk gazetenin galata’da çıktığını

belirtir. “Kayda değer bir diğer olay, Doğu’nun gördüğü ilk gazetenin Galata’da

çıkmasıdır. Yayıncı Bay Blacque adında bir Fransızdı ve daha önce 1825’te İzmir’de Le Spectateur d’Orient (Doğu’nun Seyircisi) adlı gazeteyi kurmuş , bu gazete kısa bir süre sonra Courrier de Smyrne (İzmir Kuryesi) adını almıştı. İsyan eden Rumlara karşı Türkiye’nin çıkarlarını ateşli bir şekilde savunduğu yayınlarla büyük başarı kazanmıştı. Bu İzmir gazetesinin o sırada Türk dostluğu konusunda oldukça yalnız kalması, Sultan II. Mahmud’un gözündeki değerini de

45 Ahmet Mithad Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.77. 46 Ahmet Mithad Efendi, Esrâr-ı Cinayât, Ankara,2000,s.175.

Page 37: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

27

artırıyordu. Lord Byron, Chateaubriand ve Victor Hugo’nun romantizmlerinin Türk davasının hiç de lehinde olmadığını biliyoruz. Blacque’ı İstanbul’a çağırtan padişah, ona ilk resmi gazeteyi yayınlama görevini verdi; gazete önce Moniteur Otoman başlığıyla Fransızca olarak çıktı (1831) ; sonraları Fransızca bölümün çevirisinden ibaret bir de Türkçe yaprak eklendi.”47

Bir başka husus ise Galata’da eğlence etkinlikleri arasında tiyatronun da

bulunmasıdır. Bu konuda ise ; Ahmet Mithad Efendi’nin Dürdane Hanım adlı

romanından hareketle Galata’da Amerika Tiyatrosu bulunduğunu görüyoruz. Tabi

insanların bunu bir eğlence mekanı olarak gördüklerini de belirtmeliyiz. “Karnavalda da, perhiz-i kebirde de, ilkbaharda, sonbaharda Amerika

tiyatrosu vesair bu misillü eğlence mahalleri yetmiş iki milletin bin renkli bayraklarıyla donanmış bulunarak hele tatil zamanlarında her meyhanenin önünde "laterna" denilen birer sandık çalgısı bulunması Galata'yı ebedi bir bayram haline koyar.”48

Ahmet Rasim Fuhş-i Atik adlı eserinde Galata eğlencelerinin çok çekici

gelmeye başladığını söyleyip özellikle tiyatrolardan bahsetmektedir. “Galata bana çok çekici gelmeye başlamıştı. Hemen her Cuma,her Pazar

“Amerika” veya aynı hizada biraz ötede bulunan “Avrupa” tiyatrosuna gidiyordum. Bununla beraber ayağımın bir tarafını İstanbul tarafından çekmemiştim.”49

Yine bu eserde tiyatroda sergilenen oyunlar hakkında da bilgi sahibi

olabiliyoruz. “Bu seyir yerlerinde açılan birinci perdeler çoğunluk soğuk, pandomima

usulünde bir komediden veya o zamanın en meşhur komiklerinden olan Paskal Andon, Corci, Tiran rolünde ustalığı etrafı tutmuş Todori gibi Rum şivesiyle bozuk Türkçe konuşan tuhafların oynayıp adına tuluat denildiği halde ne olduğu belirsiz, hatta Ortaoyununun sahneye çıkarılmış kaba bir taslağından ibaret saçma sapan söz döküntüleriydi. Fakat her nedense yine bize hoş gelirdi.”50

Kültürel faaliyet diyebileceğimiz bir diğer husus da bazı kahramanların

kendilerini lisan konusunda geliştirmek, edebiyat ve tiyatro ile alakalı eserleri

47 Bertrand Bareillles, İstanbul’un Frenk ve Levanten Mahalleleri, İstanbul,2003,s.96. 48 Ahmet Mithad Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000,s.8. 49 Ahmet Rasim, Fuhş-i Atik, İstanbul,2005, s.104. 50 a.g.e., s.106.

Page 38: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

28

incelemek ve kimya,tarih, hukuk konularında bilgilendirmek maksadıyla Galata’da

yaşayan yakın dostlarına gitmeleridir. Bu konuda ise Ahmet Midhat Efendi’nin

Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı bize yardımcı olacaktır. “Sabahleyin Süleymaniye'ye medreseye gidip saat dörtte oradan çıktıktan sonra kaleme, bade, kalemde aldığı Fransızca dersini takviye ile beraber bu esnada bir kat daha ileriye gitmek için Galata'da bir hekime giderek akşam saat birde hanesine gelen ve bade't-taam Kazancılar mahallesinden Beyoğlu’na çıkıp yine Hariciye Kalemi'nde refiki bulunan bir Ermeni’ye Türkçe okutmak ve bu hizmete mukabil onun birçok Fransızca kitaplarını karıştırmak ile vakit geçiren bir çocuğa paranın ne lüzumu kalır? Hatta cumaları bile Rakım salifü'z-zikr Ermeni refikinin kütüphanesinden çıkmazdı.”51

1.3.4. SUÇ VE TEHLİKELER

Galata gibi Avrupaî yaşayışın hakim olduğu, kültürel yozlaşmanın görüldüğü,

kozmopolit bir yapıya sahip olan semtlerde ahlâk bozukluklarının , aldatmaca,

düzenbazlık, hırsızlık, cinayet gibi suçların ve tehlikeli durumların olabileceğini

görüyoruz.

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah romanında, Halatçı Ömer adındaki

kahraman kendisine oynanan bir oyun sonucu, Galata Kadısının da bu oyuna alet

olmasıyla Galata’da bir gemide kürek mahkumu olarak cezalandırılır. Bir yolunu

bulup buradan kaçtığında da kendisine ve sevdiklerine oyun oynayan Hurşid

Bey’den intikam almak için onun Galata’daki konağına bir Cezayir dayısı kılığında

giderek onu bir daha sağlığına kavuşamayacağı şekilde ağır yaralar ve firar eder. “İki uşak gelip perdeyi açtılar ve gösterdikleri bir tavr-ı mahsus ile "Buyurunuz" demek istediklerini misafire anlattılar. Ömer dahi başındaki koca Cezayir sarığını kaşları üzerine kadar indirerek uşakların önüne düştü. Giderken dahi layenkatı' kuşakları arasını karıştırırdı. Tamam konak sahibinin odasına vardıkta sanki kendisinin bendegan-ı kadıminden imiş gibi etek öpmeğe müsaraat eyledi. Ne dersiniz? Sonradan görme olan Hurşid Beyefendi kemali kibir ve azametinden naşi asla çekinmeyip ve eteğini takbile davranmış olan zatı nazikane menetmek de istemeyip adeta layıklı bir suretle öpmesi için yayılıp yaslanmasın mı? Halbuki bu yaslanış gelen zatın kendi eteğini daha layıklı bir suretle öpmesi için olmadı. Belki kuşakları arasından çıkardığı uzunca bir bıçağı kasıkları

51 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rkım Efendi, Ankara, 2000, s.12.

Page 39: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

29

hizasından yukarıya ciğerlerine doğru daha layıklı bir suretle yerleştirmesi için oldu!”52

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı eserinden, eğlence hayatının

merkezi konumunda olan Galata’da , meyhanede sarhoş olan kişilerin kendilerini

kaybederek bir anda çıkan kavgalar ile birbirlerini yaraladıklarını ve suçlunun

meyhaneden o anda kaçtığını, Galata caddelerinde serbestçe gezindiğini öğreniyoruz.

Bu sebepten Galata Caddesi tramvay ile geçmek için dahi tehlikeli kabul ediliyor.

Galata Caddesinde yankesicilerin ve insan kanı akıtmaya meraklı canilerin

bulunduğuna dikkat çekiliyor. Özellikle cadde üzerinde jandarmalar bulunduğu;

fakat sokak aralarında her türlü tehlikeyle karşılaşılabileceği anlatılır. “Fakat büyük caddenin sağında ve solunda olan sokaklardan içerilere

girmek isterseniz işte o zaman hiç teminat verilemez. Zira büyük cadde üzerinde jandarmaların parıl parıl parlayan gözleri erbab-ı şekavetin gözlerine çarptıkça gözleri kamaşmaktaysa da iç sokaklarda ve bilhassa bunların gözlerini rakı bu-harı yahut kan bürümüş olduğu zaman dostu da düşman diye telakki edecekleri ve hele bitaraf olan marrin ve abirini hiç tanıyamayacakları derkardır. Zaten şimdiki halde asıl hırsız, asıl yankesici, asıl batakçı, asıl kanlı ve katil olanlar zaptiyenin gözü kolay kolay görebilecek yerlerde o kadar çokluk barınamayarak en ücra ve tenha yerleri kollaştırırlar.”53

Dürdane Hanım romanındaki kahraman Rum Papazoğlu , hayatını Galata’da

yankesicilik yaparak sürdüren bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. “Meğer Galata’da bizim sarı herife benzer bir adam daha varmış. Buysa

kıranta bir Rum idi ki kalıbı kıyafeti hırsızhkta ve yankesicilikte artık pir olmuş bulunduğunu yek nazarda hükmettirirdi. Zaten bu vakit Galata’da bir azm-i mahsusu olan yankesiciden başka kim ayık bulunabilir?”54

Dürdane Hanım adlı romanda, Galata hayatı ve tehlikeleri anlatılırken Galata

ve Beyoğlu kıyaslaması yapılarak Beyoğlu’nun eğlence mekanlarındaki en murdar

ve tehlikeli yerlerin Galata’da muteber yerler olduklarını görüyoruz. Yine Galata’da

bir tehlikeyle karşılaşmanın yüzde doksan dokuz iken bunun Beyoğlu’nda yüzde bir

ihtimal olduğu belirtilir.

52 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.258-259. 53 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000, s.8. 54 a.g.e., s.10.

Page 40: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

30

“Ne hacet? Geçenlerde Galata’da bir harik zuhur ederek harikten sonra

arsası kazılırken beş altı insan kemikleri zuhur etmiş ve bunlar harikte helak olan adamlar olmayıp ondan evvel kârları itmam olunarak mağazalar içine defnedildikleri dahi tahakkuk eylemişti. Bu misillü tehlikeler Beyoğlu’nda yüzde bir muhtemel ise de Galata’da yüzde doksan dokuz muhtemeldir.”55

1.3.5. GİYİM KUŞAM

Galata birçok eğlencelerin mekanı bir semt olarak dikkat çekmektedir.

Özellikle balo ve karnavallar sebebiyle, Avrupalı gibi yaşamak, Avrupalı gibi

giyinmek düşüncesinin hakim olması ve nüfusu içerisinde ecnebi ve azınlıkların

ağırlıkta olması sebebiyle giyim kuşamda Türk geleneğine göre büyük farklılıklar

göze çarpmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında anlatılan balo eğlencesine

yapılan hazırlık için kıyafetin Galata’dan alınması uygun görülür. “Binaenaleyh Victor Hague da öyle ise sen yalnız Sofi’nin gece baloya

gitmek için giyeceği dominoyu Galata’dan isticar et. Getir kendisine ver. Başka hiçbir şeyi düşünme! Hiçbir şeyi karıştırma! Yalnız benim işaretime bakmalı.”56

Yine Karnaval adlı eserde balo hazırlıkları için mağazalarda satılan kıyafetler

anlatılmaktadır. Bu kıyafetler kadınların tanınmaması için göz ve burnu kapatan;

fakat ağız, yanak, çene ve gerdanı açıkta bırakan bir nikapla birlikte satılır. “Bundan maada her tütüncü dükkanında , her fes kalıpçılarında , hasılı

uzaktan yakından münasebeti olan yerlerde bahusus hiç münasebeti olmayan mağazalarda dahi türlü türlü kıyafetler görürsünüz. Vahşilerden alın da medenilerin en resmi, en müzeyyen kisvelerine kadar takım takım rubalar dükkanlar önüne asılıp baş taraflarına da birer nikap takılmıştır ki bir acemi adam bunları ilk defa olarak görecek olsa ve hele dükkanlar önüne adamlar asılıp idam olunmuş zanneder.”57

Ahmet Midhat Efendi’nin Hayret adlı romanında ise; temiz ve şık giyimli

kimi kişilerin namuslu olabileceğini düşünmekle yanılabileciğimiz anlatılır.

55 a.g.e., s.21. 56 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara ,2000, s.186-187. 57 a.g.e., s.139.

Page 41: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

31

“Üstü başı temiz bir adamın namuslu olması zaruriyattan değildir.

Beyoğlu, Galata gibi yerlerde mükemmel şapkalı, eldivenli , gözlüklü hırsızlar görülmüştür ki sirkat maksadıyla cerh ve katil derecesinde cinayatın bile mürtekibidirler.”58

Tanzimattan sonra değişen hayat içerisinde giyim kuşamda şekil değiştirmiş,

sadece ecnebi veya azınlıklar değil, Osmanlı Türkler’i de kılık kıyafet yönüyle batı

yaşayışına ayak uydurma çabasına girmiştir. Batı kültürünü yansıtan mağazalar

yenilik meraklılarının odak noktası olmuştur.

1.3.6. GÜZERGAH

1845 yılında, Haliç’in üzerine ikinci köprü olarak, ilk Karaköy Köprüsü

yapıldı. Galata, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatması sırasında, fıçıları

birbirine bağlayarak yaptırdığı köprüden sonra yeniden Eminönü’ne bağlanmıştı.

1863 yılında ise, eskiyen birinci köprü yerine, Galata’yı Eminönü’ne bağlayan ikinci

köprü yapıldı.59 Bu köprü sebebiyle Galata birçok kişinin ulaşım sebebiyle veya iş

sebebiyle kullandığı bir mekandır. Bazı romanlarda Galata semti kahramanların

çeşitli sebeplerden dolayı uğrayıp geçtikleri veya iş için gittikleri bir mekan olarak

karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı romanında Senai Bey, Madam

Terniye ile Taksim’de görüştükten sonra dönüşte ona Galata Köprüsüne kadar eşlik

eder. “Akşam saat on buçuğa gelmiş olduğundan Madam Terniye avdet etmek

istedi. Senai kendisini Galata Köprüsü başına kadar teşyi arzusunda bulundu.”60

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrar-ı Cinâyât adlı eserinin kahramanlarından

Hezârfen Mustafa, kendisine oyun oynayan Halil Suri ve Peri’yi bulmak için

Büyükada’ya gider ve bunun için Galata’dan geçer. Bir arkadaşını gördüğü için

58 Ahmet Midhat Efendi, Hayret, Akara,2000,s.45. 59 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul, 1998,s.182. 60 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara,2000, s.55.

Page 42: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

32

onunla vakit kaybetmek istemez, Galata’da Mevlevihaneye kısa bir süre uğrayıp

çıkar. “Ben Mevlevihane yanında kendisinden ayrılıp o gün ayin günü olmakla

dergâh-ı şerife girdim. … Mevlevihane’ye girer girmez yine çıktım.”61

Müşahedat adlı romanda Ahmet Midhat Efendi Beykoz’dan matbaasına

gitmek için Galata yolunu kullanır , oradan geçer. “O gün benim Beykoz’dan inmekliğim lazım gelen bir gün olmak

hasebiyle, sabahleyin o kadar erken matbaada bulunamamışım. Refet bunu haber alınca Köprü’ye gidip Anadolu sahilinden gelecek vapuru beklemiş.”62

Bertrand Bareilles’in İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri adlı

kitabında da insanların gerek iş için gerekse değişik sebeplerle Galata’ya gittikleri,

anlatılıyor. “İstanbul’da tüketim mallarının satımı için öngörülmüş özel bir yer

bulunmadığından, sırtlarında küfe ve ellerinde tartıyla bütün şehri dolaşan satıcılar akşamları alışverişin yoğun olduğu sokakların iki yanına , kaldırımlara sıralanrlar. Her küfenin içine bir mum iliştirilmiştir ve herkes evine dönmeden önce meyvasını, sebzesini alır. Pera’nın yarısı her sabah iş için Galata’ya iner. Bir Levanten hanıma kocasının ne iş yaptığını sorsanız , onda dokuzu, “Galata’ya gidyor.” yanıtını verir. galata’ya gitmek insana belli bir toplumsal konum kazandırır, borsada oynadığını, simsarlık yaparak ve çeşitli mali işlemler gerçekleştirerek geçindiğini gösterir. Sinekten yağ çıkarmayı beceren Levanten, borsa çevresinde ekmek parası peşinde geçmiş bir günün ardından evine asla eli boş dönmez.”63

Recâizâde Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanının kahramanı

Bihruz Bey de Beyoğlu’na çıkmak için Köprü ve Galata’yı kullanır. “Dejöneden sonra eldivenlerini giydi. Bastonunu aldı. Kapıdan çıktı.

Yürüyerek Köprü'ye indi. Oradan Galata'ya geçti. Bir araba buldu. Doğruca Tekke'ye, Beyoğlu'na çıktı.”64

61 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000,s.167. 62 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat, Ankara,2000, s.101. 63 Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri, İstanbul, 2003,s.58. 64 Recaizade Mahmud Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul,2004,s.268.

Page 43: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

33

1.4. GALATASARAYI

XVI. yüzyılda Yeniçeri ve Kapıkulu askerlerinin yetiştirildiği “Acemi

Oğlanlar Kışlası” olarak yapıldı.65 1 Eylül 1868 gününde, şimdiki Galatasaray Lisesi,

bugünkü anlamı ile açılır. Okulun adı; “Galata Sarayı Mekteb-i Sultanisi”dir. Dersler

hem Türkçe, hem Fransızca’ydı. Latince ve Yunanca da öğretiliyordu.66 “Osmanlı

İmparatorluğu’nda Yenileşme Hareketleri”nin yazarı Paul İmbert , 1869 yılında

“Galatasaray”da okuyan öğrencilerden söz ederken şöyle yazmaktadır: “Daha ikinci yılında, Lisedeki öğrencilerin 277’si Müslüman, 91’i Gregoryen Ermeni, 28’i Katolik Ermeni, 85’i Rum, 65’i Katolik Latin, 29’u Yahudi, 40’ı Bulgar, 7’si Protestan’dı. Gerçeği görmek gerekiyordu: Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm halklar arasında bir uzlaşma sağlanması ütopyacı, olanaksız bir girişim değildi.”67

Galatasaray, Tanzimat Devri romanlarında çok fazla kullanılan bir mekan

değildir. Birkaç sebeple karşımıza çıkmaktadır.

Beyoğlu’nda karşılaşılan cinayetler, suçlar, kavgalar esnasında yakalanan

kişiler; bir araştırma konusu olması ve asayişin sağlanması sebebiyle Beyoğlu

Merkez Teşkilatına gönderilir. Beyoğlu Merkez Teşkilatı da Galatasaray semtinde

bulunmaktadır. Yine dönemin devlet adamlarından Beyoğlu Mutasarrıfı’nın yaşadığı

yer de Galatasarayı’dır. İki büyük devlet adamının da Galatasarayı’nda bulunması

elbetteki burayı daha farklı ve özel bir hale getirir. Beyoğlu’nun diğer semtlerinde

olduğu gibi alafranga eğlencelerin , adam öldürme, yaralama, hırsızlık gibi olayların

burada daha nadir görüldüğünü belirtebiliriz. Fakat burada da devlet adamlarına

yönelik adaleti sağlayamama, entrika çevirme gibi suçlar karşımıza çıkmaktadır. İşte

bu özellikleriyle Galatasarayı bu devir romanlarında önemli bir mekan olarak

dikkatimizi çekmektedir.

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında roman kahramanı

Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdeddin Paşa Galatasarayı’nda yaşamakta ve Beyoğlu

65 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık , 1870 Beyoğlu 2000, İstanbul, 2006, s.102. 66 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul, 1998,s.185. 67 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul, 1998,s.125.

Page 44: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

34

Müstantiklerinden Osman Sabri Efendi’nin Öreke Taşı cinayeti ile ilgili yazdığı

raporları incelemekte ve yaptığı araştırmaları dinlemektedir. Bu konu ile yakından

ilgilenen ve daha detaylı bilgi edinmek isteyen bir Gazeteci Galatasarayı’na gidip

ona birtakım sorular sorar ; fakat Osman Sabri Efendi araştırmaları gizli tutmak ister.

Osman Sabri Efendi , Mecdeddin Paşa’nın yanına gider; Mecdeddin Paşa, gazeteciyi

de çağırır. Gazeteciye büyük ilgi gösterip, gelişine memnun olduğunu belirtir ve

Osman Sabri’nin olayla ilgili hazırladığı raporu gazeteciye verir. Galatasarayı’nda

bulunan ve Beyoğlu Merkez Teşkilatının bir diğer üyesi olan kişi de Hafiye

Necmi’dir. Mecdeddin Paşa işine hile karıştırıp , bazı suçluları kollayan bir adamdır.

Bu yüzden Osman Sabri Efendi ile araları açılır. Romanda olaylar Galatasarayı

çevresinde bu şekilde gelişmektedir. “Elhasıl Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdeddin Paşa hazretleri müstantik-i meşhur olan Osman Sabri Efendi’yi kendisine gösterilen emniyeti suistimal ile dolandırıcılık cinayetiyle itham ederek derhal tevkif ettirdi ki, o akşam Hacı Sadullah Efendi kendisine bin lira kazandırsa veyahut paşa hazretlerine kendisine rütbe-i müşiri tevcih buyurulsaydı bu kadar memnun olmazdı.”68

Galatasarayı’nın bir diğer önemi ise; Mekteb-i Sultani’den

kaynaklanmaktadır. Roman kahramanları iyi bir alafranga bir eğitim almak için

Mekteb-i Sultanî’de okumak isterler. Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı

romanında da roman kahramanı Senai, babasının kendisinden beklediği şehirli gibi

yaşama ve iyi bir eğitim alma isteklerini gerçekleştirmek amacıyla İstanbul’a gider

ve Mekteb-i Sultani’de eğitim görmeye başlar. “Çocuk Mekteb-i Sultani’ye verilinceye kadar aradan iki sene daha zaman geçmiş olduğundan validesiyle beraber on üç yaşındayken İstanbul’a gelmişse de vürutları kasım üzeri vaki bulup kendilerini toplayıncaya kadar iki ay daha zaman geçtiğinden ve yaz tatilini müteakip mektebe kaydolunacak çocuklar yazılıp sınıflar dahi derse başlamış olduğundan çocuk o sene dahi Mekteb-i Sultani’ye girememişti.”69

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanında ise ; Galatasaray bir

takip sırasında yakınından geçilen bir mekan, güzergah olarak karşımıza çıkmaktadır.

68 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara,2000, s.83. 69 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara, 2000,s.7.

Page 45: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

35

“Araba Rusya kançılaryası önünden dört yol ağzını bulup, Beyoğlu

büyük caddesini tuttu. Açık yeşil renkli iki brigan şapkasının önüm üz sıra, kuş gibi uçup gittiğini, bizim kupanın ön camlarından görüyorum. Gide gide Galatasarayı önüne vardık. Hala gidiyoruz. Nihayet mektep sokağına gelince, öndeki arabanın sola bükülüp Karnavulu'ya doğru indiğini gördüm.”70

1.5. KARAKÖY

Karaköy Tanzimat Devri romanlarında mekan olarak nadir rastlanılan bir

mekandır. Ve iskelesi sebebiyle ulaşımı sağlamak maksadıyla kullanılır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanının kişilerinden

Şehlevend’in annesi, Karaköy iskelesinden evine döneceği vakit bindiği gemide

Ömer’i kürek mahkumu olarak görür. “Şehlevend’in validesi Karaköy İskelesine geldiği zaman ihtiyarca bir kayıkçıya “Aman kayıkçı, beni Yemiş İskelesine çıkar.” Diyebilerek adeta bîhûş bir halle kayığa atlamıştı.”71

1.6. KASIMPAŞA

Kanuni Sultan Süleyman devrinde Beyoğlu’nda gerçekleşen yenilikler ve

düzenlemeler arasında devlet ricalinin adını alan Kasımpaşa, Ayaspaşa, Piyalepaşa ,

Piripaşa mahalleleri kurulduğu görülür. Kısa zamanda Tophane’den Kasımpaşa’ya

kadar olan yerler , yerleşim merkezi haline getirilir.72

Beyoğlu semtleri, Batılı yaşayışın izlerini taşıyıp, eğlencenin, zevk ve sefanın

sürüldüğü yerler olarak karşımıza çıktığı halde ; Kasımpaşa bunlardan biraz farklı

bir şekilde karşımıza çıkar. Kasımpaşa, geçimini sağlamakta zorlanan azınlık ve

Osmanlı Türkleri’nin yaşadığı , aile hayatını sürdükleri bir mekan olarak yaşanan

olumsuzluklarla karşımıza çıkmaktadır. Kasımpaşa’da yaşayan aileler , eğitimi

olmayan , geçimini sağlayabileceği belirli bir işi olmayan, zamanla para kazanmanın

70 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat, Ankara, 2000,s.36. 71 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellâh, Ankara, 2000,s.51. 72 Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, Beyoğlu Maddesi,c.V, 1961,s.2705.

Page 46: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

36

başka yollarını arayıp yanlış işler ile ahlâki çöküntüler yaşayan ailelerden

oluşmaktadır.

Bunlar; Beyoğlu’nun bazı semtlerinde yaşayan insanlar gibi alafranga

yaşayışın ve eğlencenin içerisinde boğulmasalar da, geçimlerini sağlamak ve daha

rahat yaşamak noktasında alafranga yaşayışa merak salmış ; fakat bu özentinin

içerisinde yabancı oldukları bir hayata kurban gitmişlerdir.

Kasımpaşa romanlarda hep geriye dönüşlerle anlatılır. Roman kahramanı

geçmişte yaşadığı sıkıntıları oayların akış zamanı içerisinde hikaye ederek anlatır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellâh adlı romanında varlıklı bir aile olan

Şehlevend ve annesi Hasna Hanım kendilerine oynanan bir oyun ile bütün

varlıklarını kaybederler. Onlara, zamanında konaklarında hizmetkarlık yapan ve

Kasımpaşa’da oturan hizmetkârları Veli ve oğlu Halatçı Ömer sahip çıkar. Şehlevend

Hanım ve annesi yersiz yurtsuz kalınca hizmetkarları Veli’nin Kasımpaşa’daki evine

yerleşirler. Veli Bey öldükten sonra oğlu Ömer onların bütün ihtiyacını karşılamak

için var gücüyle çalışır, ayrıca her akşam Şehlevend Hanım’a da masallar anlatır. Bir

gün Ömer’e bir oyun yapılır, o da küreğe mahkum edilir. Böylece anne kız yine

sahipsiz kalırlar. “İşte Ömer de bu suretle elimizden çıktıktan sonra artık halimiz bütün bütün diğergun oldu. Borç ile bakkaldan yediğimize mukabil Ömer'in hanesini de elimizden aldılar. Bizi sokak ortalarına attılar. Hendek aralarında, cami avlularında ömür geçirdik. Nihayet canımıza kıymağı dahi göze aldırdık ise de validem beni, ben validemi kıyamadığımızdan bir türlü muktedir olamadık.”73

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında isimli romanının

kahramanlarından Kalyopi, randevuhaneye gelen Ahmet Efendi’ye eşinden

boşandıktan sonra ailesinin bir kuru ekmeğe muhtaç hale geldiğini, akrabalarının

kendilerine yüz çevirdiğini ve kendisinin Kasımpaşa’ya bir akrabalarının yanına

çalışmaya gidip çamaşırcılık yaptığını ; sonradan ailesinin de Kasımpaşa’ya

yerleştiğini, kız kardeşinin de kendisi gibi çamaşırcılık yaptığını ; ama hiçbir şekilde

73 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara,2000,s.229.

Page 47: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

37

ihtiyaçlarını karşılayamayıp geçinemediklerini anlatır. Yine akrabalarından onları

ziyarete gelen Amalya isimli bir kadının Kalyopi’ye modistroluk teklif edip , iyi

para kazanacağını söylemesi üzerine ailesine daha iyi bir yaşam sunmak isteyen

Kalyopi’nin bu teklifi kabul etmesiyle hayatının nasıl değiştiği anlatılır. “Bir kere hiç parasız kaldık. Ekmekçiye dahi altı okka ekmek borcumuz

olduğu haldeveresiye de vermedi. O akşam adeta cümlemiz aç kaldık. Vakıa biz büyükler gözümüzün yaşlarını yutarak veyahut ciğerlerimiz üzerine akıtarak zahirde renk vermemeğe çalıştık ise de küçük çocuklar bu ihtiyatı dahi edemeyerek bağıra çağıra ağlaşmaya başlayınca , o anda ölümümüzü hepimiz başka başka arzu eyledik.”74

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı eserinde

Demir Bey ailesine kendi geçmişini anlatır, Kasımpaşa’da yaşadıklarını, babasının

Arnavut asıllı olup bir de huysuz bir üvey annesinin olduğunu, babasının sürekli

kendisine kızıp bağırdığını, kendisinin ise Ermeni komşularına sığındığını ve bir gün

Ermeni komşularının onu istemesiyle onların çocuğu olarak yaşamaya başladığını

anlatır. “Birkaç defa validemin ve yahut pederimin kahrından firar ve Ermeni

komşumuza iltica eylediğim esnada papaz efendi dahi orada bulunarak halime acır ve bana şeker ve koz helvası ve kurabiye gibi şeyler alarak hatırımı yapmaya çalışırdı.”75

1.7. TAKSİM

Pera semti gelişme gösterdiği bir dönemde Galatasaray’ın kuzeyine, Taksim’e

doğru yayılmaya başlamıştı. Taksim adını, Haliç’in kuzeyindeki bölgelere verilen

suyun, bölündüğü ve dağıtıldığı tesislerin bulunduğu yer olmasından dolayı almıştır.

Bu sıralarda , Tophane sırtları, Tepebaşı, Taksim çevresi mezarlıklarla doludur. Bu

mezarlıkların en ünlüsü “Büyük Mezarlık”tır. Taksim’de Ayazpaşa çevresindedir.

XIX.yüzyıl başlarında ilgi toplayan bir yer olarak karşımıza çıkan “Taksim

Bahçesi”ni Salah Birsel şu şekilde anlatmaktadır:

74 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında, Ankara,2000,s.155. 75 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara,2002,s.295.

Page 48: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

38

“Buranın da tek giriş kapısı vardır. İki taraflı gişeleri ise iki Rum biletçi

tutar. Buraya da kırk para ile girilir. Bunun da masaları, yürüyüş yolları ötekine benzer. Ama buranın bahçıvanları da vardır. Boyuna dolaşır, çevreyi kollarlar. Semih Mümtaz’ın demesine göre bahçenin ortasında tahtadan bir mızıka köşkü, altında da kiler vardır. Müşterilerin yiyecekleri , içecekleri buradan taşınır. Bahçenin orkestrası on iki kişiliktir. Mızıka köşkünün berisinde de bir buçuk katlık bir gazino vardır. Akşamcılar gazinonun taraçasından papaz uçurtmaya pek düşkündürler. …Buranın müşterileri arasında Ahmet Rasim de vardır. Ama o, garsonların Bomonti birasının bayatını sürerek müşterilerin paralarını aralarında bölüştüklerine inanır. Nedir, bahçede ağaç altlarında rakıcıklarını içenler de olur. Burada arsızlarla, sarkıntılık edenlere hiç yüz verilmez. Bahçenin bir özelliği de kışın hiç boşalmamasıdır. Karda donan erkekler paltolarına , kadınlar mantolarına sımsıkı sarılıp buraya damlarlar. Buraya onları çeken ağaçlar ve çevredeki doğanın güzelliğidir.boğaz ve Çamlıcaların görünüşü herkesi büyüler.”76

Beyoğlu semtleri içerisinde Taksim, alafranga meraklılarının gezinti yapmak,

sohbet etmek, Avrupaî yaşayışın izlerini görmek ve bazen eğitim görmek

maksadıyla gittikleri bir mekandır. Taksim’in tehlikeli bir tarafı görülmeyip, burada

yaşayışın daha sade olduğu dikkati çekmektedir ; ama yine de kültür, giyim , lisan ,

inanç gibi yönlerden çeşitlilik gösterip Avrupaî yaşayışın izlerini taşıyan bir semt

olduğu görülmektedir.

Bazı romanlarda kahramanların gezinti yapmak için Taksim’e gittikleri

anlatılır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Yeryüzünde Bir Melek adlı romanında Şefik ile

İsmail Taksim’e gidip orada gezinti yaparlar. “İsmail ile Şefik için gece hükmünü alan bir gündüzün akşamında, iki

refik sofrada görüşüp bade biraz dahi akşam gezintisi yapmak üzere Taksim'e doğru çıkmışlar ise de derdest bulunan işlere dair pek az ve evvelce söylenen sözlerin tekerrüründen ibaret bazı lakırdılar söyleyip buraca kayda seza bir güne muhaverede bulunmamışlardı.”77

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanının

kahramanlarından Türk kültür ve yaşayışını benimseyen Rakım Efendi’nin yolu da

Taksim’e düşer. Rakım Efendi, Beyoğlu’na İngiliz kızlarına ders vermeye gideceği

76 Salah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, İstanbul,2002,s.56. 77 Ahmet Midhat Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Ankara, 2000,s.311.

Page 49: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

39

vakit, bazen Taksim’den Beyoğlu’na geçer ve orada Felatun Bey’le karşılaşır,

ayaküstü konuşurlar. “O akşam, Tophane’den Boğazkesen caddesiyle Firuzağa üzerinden

Taksim’e çıkmağı kurmuş olduğundan tamam Bozahanebaşı’na geldikte Felatun Bey’e tesadüf eyledi yarı belinden aşağısı ya boza ve yahut salep gibi bir şeye bulanmış olduğu halde telaşla Bozahane’ye girerdi.”78

Yine bu romanda Beyoğlu’nda yaşayan İngiliz asıllı Mr. Ziklas ailesinin

kızlarından Can’ın hastalanması üzerine doktorun açık havada gezmesini

önermesiyle Can Taksim’e gezmeye götürülür. “Bu hastalık nedir kimse bilmez. Ortada hastalığın vücudu yok ki!

Başlangıcı azim bir iç sıkıntısı oldu. Kızcağız bir yerde oturamaz. O kadar sevdiği ve elinden düşürmediği Türkçe kitaplar dahi artık kendisini eğlendireme-meğe başladı. Peder ve validesi bu hale ziyadesiyle merak ederek hekimlerin dahi tensibiyle her gün kızcağızı arabaya bindirip Taksim'den aşağı kırlara kadar götürür, dolaştırır, eğlendirirdi. Ancak kız bununla dahi eğlenemez oldu.”79

Tanzimat Devri romanlarında Taksim, bazen sevgililerin buluşma mekanı

olarak karşımıza çıkar. Özellikle de halka açık bir mekan olarak Belediye

Bahçesi’nin herkesin buluşup, sohbet ettiği bir yer olduğu görülür.

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanının kişilerinden Mariyanko

hizmetçilik yaptığı evden süslenip çıkar. Taksim’de bir kilisede sevgilisi Nikolaki ile

buluşurlar ve evlilik hususunda konuşurlar. “Mariyanko'yu dükkan yanında görünce Nikola'nın yüzü gülerek

Mariyanko'nun yanına geldi ve ikisi birlikte Rusya Sefarethanesi hizasında ve Beyoğlu caddesinin biraz Taksim cihetinde bulunan kilisenin kapısı içine girdiler. Malumdur ki bu kapının içerisi enlice sokak gibi bir şeyolup fakat kiliseye henüz vasıl olmadığı için bir bina altı addolunamadığı gibi oraya herkes giremediği için bir sokak dahi addolunamaz.”80

78 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.35. 79 a.g.e., s.115. 80 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000,s.227.

Page 50: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

40

Karnaval adlı romanın kahramanlarından Resmi Efendi de Pazar günü

Belediye Bahçesinde gezinenler arasındadır. Arkadaşı Zekayi ile gezinirken Mr.

Hamparson ve eşine denk gelir. “Resmi'nin Zekayi Beyi Arslangözyanlara takdim etmesi adeta tesadüfi

bir şey olarak vuku buldu. Bir pazar günü Resmi Taksim'deki Belediye Bahçesi’ndeki Zekayi ile gezinirken Madam ve Mösyö Arslangözyan'ı ta aşağıda denize doğru nezaret-i kamilesi olan ve bahçenin sağ cihetine düşen köşecikte oturmuş görünce "Dostlara bir bonjur demeli!" diye ol tarafa teveccüh eyledikte Zekayi "Dost1arına beni de takdim edeceksin ya?" demiş ve Resmi "Tabii!" cevabıyla Zekayi'yi beraber götürüp takdim eylemiştir.”81

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı romanının kahramanlarından

sefahat alemi ile tüm varlığını yavaş yavaş kaybeden Senai Bey de manevi kızına

talip olduğu Madam Terniye ile Taksim’de Belediye Bahçesi’nde buluşur ve evlilik

hususunda konuşurlar. “Madam Terniye karar verilen mahalde isbât-ı vücût etmekten geri

durmadı. Bahçeye girip de bir bank üzerinde oturur oturmaz gayet güzel giyinmiş uzun boylu gayet yakışıklı bir delikanlı derhal yanına gelerek kemâl-i ta’zimle selam verdi ve evvel-be-evvel orada bulunmak hakkındaki ricası kabul edilmiş bulunduğundan dolayı madama sûret-i mahsusada teşekkürler eyledi.”82

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanının kahramanlarından Refet,

gençliğinde sahip olduğu varlığını eğlence yolunda kaybeden , sonradan Agavni ile

birlikte yaşayıp bileğinin gücüyle çalışıp kazanan bir gençtir. Refet, her işiyle

ilgilendiği Agavni ve Siranuş’u Taksim’deki Belediye Bahçesi’ne gezintiye götürür. “Evvelce anlattık ya? Bunlarla muarefemiz bir mevsim-i bahara

müsadifdi. O sene Frenklerce "mikarem" denilen perhiz ortasında itası mutat olan umumi balolardan birine bile, fakat tebdil-i kıyafet olarak bu kadınları götürmüştü. Hava müsait oldukça akşamları Şişli'ye, Feriköyü'ne, Taksim bah-çesine, geceleri, Tepebaşı bahçesine de götürüp, tenezzühleri hususunda ihtimamdan ayrılmıyordu.”83

81 a.g.e., s.36. 82 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara,2000,s.52. 83 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat,Ankara, 2000,s.181.

Page 51: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

41

Recâizâde Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanının kahramanı,

alafrangalık meraklısı , paranın hesabını bilmeyen, şık ve kibar bir bey olan Bihruz

Bey de gezinti yapmak için Taksim’deki Belediye Bahçesine gider. “Bihruz Bey arabasını ve Andon'u o halde görüp tanıyınca büyük şaşkınlığa

düştü. Önce olduğu yerde kalakaldı. Sonra döndü, arabayı Taksim caddesi köşesini dolaşıp da gözden kayboluncaya kadar gözleriyle izledi.Araba kaybolunca gene yürümeye devamla bahçeye girdi, kendi kendisine söylenerek tarhların arasında dolaşmaya başladı.”84

Alafranga yaşayışın izlerini taşıyan Taksim , gezinti yeri olarak

kullanılmasının dışında ayrıca eğitim veren yerlerin bulunduğu bir mekan olarak da

karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı eserinde

roman kahramanı Arnavut asıllı, uzun süre Fransız ordularında savaşan ve neredeyse

bir Fransız gibi yaşayıp sonradan İslâm’ı seçerek İstanbul’a yerleşen Demir Bey,

oğlu Mustafa Kamerüddin’i yetiştirirken hem alaturka eğitime hem de alafranga

eğitime önem vermiş, oğlunun iyi bir Fransızca öğrenebilmesi için onu Taksim’de

Lazarist Tarikatına mensup bir Fransız papazına göndermiştir. Bu Fransız papazın

Frenk ,Rum, Ermeni çocukları için ufacık bir mektep ayarlayıp, alacağı bir miktar

para ile on beş kadar çocuğa ders verdiği belirtilir. Ayrıca Lazarist tarikatı, Demir

Bey ve eski sevgilisinin Fransa ile İstanbul arası mektuplaşmasında aracılık görevini

üstlenmiş olarak da karşımıza çıkar. “İki sene kadar Arabi muallimine devamdan sonra Demir Bey oğluna

yeni bir ders daha küşad eyledi. Bu ise Fransızca dersi idi. Taksim’de Fransız papazı bulunarak, bazı Frenk, Ermeni ve Rum çocukları için ufacık mektep küşâd eylemiş ve her birinden beşer onar kuruş aylık almak üzere on dört, on beş çocuğu sakin olduğu hanenin en büyük odasında cem eylemişti.”85

84 Recâizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul, 2004, s.270-271. 85 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002,s.291.

Page 52: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

42

Bertrand Bareilles, Pera’daki hayatı anlatırken buradaki farklı milletten

insanların bir uyum ve anlaşma içinde yaşadıklarını kimsenin kimseyi rahatsız

etmediğini anlatır: “Herkes komşusunu rahatsız etmeyecek ölçüde, güneşin altında yerini

arama ve her türlü sınırlamadan kurtulmuş bir halde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Pera’da aynı milletten , hatta değişik milletlerden olanlar bile birbirini tanır. Her adımda sizi selamlamak için o kadar çok şapka kalkar ki havaya , insan kendini evinde zannedebilir. Bütün ömürlerini buradaki yaşamı kötülemekle geçirmiş insanlar da tanıdım. Burada sosyete yok , eğlence diye bir şey yok, diyorlardı. Bir gün uzun zamandır görmedikleri uzak kıyılara doğru yelken açtılar. Ama kendilerini kısa zamanda Pera’nın kaldırım taşı kaplı sokağına atıverdiler , yeniden ve geri döndükleri için mutluydular: “Taksim’in suyunu bir kez içen, bir daha vazgeçemez.” Doğu yaşamına karışan herhangi biri , sonra onu özlemekten kendini alamaz. Kendini ancak orada iyi hisseder.”86

1.8. TOPHANE

Tophane, bu dönemde henüz kültürel yapısını bozmamış, kendi değerlerini

korumaya çalışan bir kimlikle karşımıza çıkmaktadır. Fakat kendi kültürel kimliğini

korumaya çalışmasına rağmen insan ilişkileri yönüyle bir bozulma dikkati çeker.

Tophane özellikle Karabaş Mahallesi’nin sıkça kullanılmasıyla karşımıza çıkar.

Buradaki insanların bir kısmı geçimlerini sağlamakta güçlük çekerken bir kısmı da

geçimlerini cariye ticareti ile sağlar. Beyoğlu’nun eğlenceleri ile ön plana çıkmış

semtlerini düşünürsek; Tophane’nin onlara göre daha alaturka kaldığı; fakat

gelişmelere de açık olduğu söylenebilir. Sosyal hayattaki değişik tezahürleri

neticesinde Tophaneyi aşağıdaki şekilde incelemeyi uygun gördük.

1.8.1. CARİYE TİCARETİ

“Tophane’de cariye ticareti” romanlarda özellikle dikkat çeken bir konudur.

Beyoğlu ve Galata gibi yerlerde, kızlar beslemelik olarak satılıp; sonuçta satıldıkları

yerlerde kötü olaylar yaşayarak istemedikleri bir hayat tarzının içinde kendilerini

bulmaktadırlar. Oysaki Tophane’de bu alafranga yaşayışın göstergesi olan

beslemelik yoktur , bunun yerine alaturka bir zihniyetin karşılığı olan cariyelik

86 Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri, İstanbul,2003,s.38.

Page 53: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

43

vardır. Beyoğlu’nda ve Galata’da eğlence mekanı olarak kabul edilen

randevuhanelere Tophane’de rastlanmaz.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında, Rakım

Efendi Beyoğlu’na çıkmak için Tophane’nin Karabaş Mahallesinden geçer ; yol

üzerinde rastladığı bir Çerkes’in yanında görüp beğendiği cariyeyi hürriyetine

kavuşturmak maksadıyla almak ister. Bu cariyeyi almak için evinde sakladığı

paranın hepsini verir , ayrıca bir miktar da borçlanır ve bu borç için de senet yazar.

Birkaç gün sonra da Karabaş Mahallesi’ne esirciler kahvesine gidip Çerkes’e olan

borcunu öder. “Evet! Rakım bu kadar hassas ve mütehassis bir çocuktu. İhtiyara "bu

kızın değeri var mı, yok mu diye sormuyorum. Satılan şey bunun hürriyetidir. Hürriyetin cihanlar değeceğini teslim ederim. Lakin benim seksen altından başka param yoktur. Bu paraya mukabil kızı verirsen alayım" demiş ve ihtiyar Rakım'ın bükasına mağruren hatta yüz elli altın dahi istemediğine izhar-ı nedametle bir para aşağıya veremiyeceğini dermeyan edince "öyle olsun, bana yirmi altın için bir ay müsaade verirsen alırım" demesiyle ve ihtiyar dahi: -Zaten kızda ince hastalık hissetmekte bulunduğundan bir ayak evvel elinden çıkarmak için- muvafakat göstermesiyle hemen teslim ve tesellüm kaidesi icra edilmiştir.”87

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellâh adlı romanında; kimi kimsesi

olmayan, yiyecek ekmekleri kalacak yerleri dahi olmayan Şehlevend’in ve annesi

Hasna Hanım’ın günlerce Kılıç Ali Paşa Camii’nin etrafında kalıp dilendikleri

anlatılır. Yine Karabaş Mahallesi’nde oturan esirci Laz Mehmet Ali önce onlara

yiyecek yardımında bulunur, sonra Şehlevend’e cariye olarak satılmayı teklif eder.

Karşılığında ise kendisinin ve annesinin rahat bir yaşam süreceklerini anlatır. Bu

durumu kabullenmek istemeyen Şehlevend, annesinin rahat içerisinde yaşayacağını,

sıkıntı çekmeyeceğini düşünerek teklifi kabul eder; ama annesine gerçeği söylemeyi

uygun görmez. Laz Mehmet Ali ile karar verip annesine Cezayir’e gelin gideceğini

söylerler.

87 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara,2000,s.16.

Page 54: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

44

“Yamalı hamamı da geçti. Karabaş Camii yanından bu isimde olan mahalleye sapıp nihayet esirci Trabzonlu Mehmet ağanın mukaddema tanımış ve öğrenmiş olduğu hanesi kapısını dakkeyledi.”88

Sami Paşazade Sezayi’nin Sergüzeşt adlı romanında ise ; cariye ticareti yapan

Hacı Ömer adında bir kişi vardır. Hacı Ömer Batum’dan gelerek , Tophane

İskelesine yaklaşan gemiden kendisine ait üç cariye ile birlikte iner ve Tophane’deki

evine giderler. Bu cariyelerden birisi dokuz yaşında zayıf bir kızcağızdır. Bir hafta

sonra bu kızcağızı satarak başka bir eve gönderirler. “Hacı Ömer: "Biz de bunu bin liraya almadık ya! Tam Yüksek

Kaldırım'daki Mustafa Efendi'nin karısının istediği gibi bir küçük. .. " cevabını verdi. O gece Çerkes o evde kalarak, üç gün beğenmeye bağlı olarak, üçünün de pazarlığı bitti. Bu evde kızlar geceleri bir odaya toplanır, birbirleriyle konuşurlardı; fakat çok gülmek, Çerkesçe konuşmak yasaktı. Bir müşteriye gidip de, her ne sebepten dolayı olursa olsun, beğenilmeyerek gelen esirlere, on - on beş kırbaç vurulurdu.”89

1.8.2. TOPHANE İSKELESİ

Devrin romanlarında değişik sebeplerle işlenen bir mekan olarak Tophane

iskelesi de karşımıza çıkar.

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanında , çok karanlık ve

korkutucu bir gecede gidecek bir yerleri olmayan Şehlevend ve annesi Hasna

Hanım’ın yaşadıkları sıkıntılardan kurtulmak için Tophane İskelesi kıyısına gelerek

intihar etmek istediklerini görüyoruz. “Kız -Çekinme anacığım, söyle söyle! Zati Tophane iskelesine niçin

gittiğimizi ben biraz işkillemiştim. Ana -İşte onun için gitmiş idim ya! Kız -Ne için? Ana -Anlayamıyor musun? Kız -Onun bir adı yok mu? Ana -Kendimizi kurtarmak için kızım. Kız -Yani kendimizi öldürmek, denize atıp boğmak için! Öyle değil mi?

88 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.48. 89 Sami Paşazade Sezayi, Sergüzeşt, İstanbul, 1992, s.19.

Page 55: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

45

Ana -Aman Şehlevend! Söyleme söyleme! Üstüme fenalık geliyor! Ah ne idi o denizin karanlığı?”90

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında ise;

Tophane İskelesi adalara gezinti yapmak amacıyla kullanılan bir mekan olarak

karşımıza çıkmaktadır. Rakım Efendi ve İngiliz asıllı Mr. Ziklass ailesi Tophane’den

sandala binerler. “Bazı Pazar günleri Rakım sandalı Tophane iskelesine celbederek İngilizlerle orada birleşip binerler, Kadıköyüne, adalara doğru çıkıp yelken kullanarak voltalar ederlerdi.”91

1.8.3. DİNİ YAŞAYIŞ

Tophane semti dini maksatla kullanılan bir mekan olarak da karşımıza

çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı romanında Sandalcı Çerkes

Sohbet önceleri alafranga yaşayışa, eğlenceye düşkün biriyken Acem Ali’den

etkilenir ve sefahat aleminden uzaklaşmaya başlar. Bir Cuma günü de Tophane

Camii’ne giderek ibadet eder. Bu durum Tophane’nin kendi kültürel kimliğini

korumasının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. “- Bugün nerelerdeydiniz beyefendi? sualine Sandalcı demişti ki: - Tophane Camii'ndeydim. - Camide mi? Amma yaptın ha! Sandalcı Sohbet'e cami yakışır ya? - Hayır efendim! Ters söylediniz. Eğer "Sandalcı Sohbet camiye yakışır ya?" deseydiniz daha doğru olurdu. Zira hiçbir şeye yakışığı olmayan benim! Fakat cami-i şerif asıl benim gibi günahkarlara yakışır. Orası Cenab-ı Allah'ın merhamet hanesidir. O haneye merhamete en ziyade ihtiyacı olanlar baş vurur ve vurmalıdır. İşte bunun içindir ki cami-i şerif en ziyade bana yakışır! - Çok şey! Sandalcı Sohbet'ten bu sözleri işitmek mümkün olacağı acaba bir kimsenin aklına gelir miydi?”92

90 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000,s.11. 91 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.33. 92 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000,s.130.

Page 56: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

46

1.8.4. ALAFRANGA UNSURLAR

Tophane Beyoğlu’na yakınlığı ve bir Beyoğlu semti olması sebebiyle; burada

alafranga yaşayışa dair birtakım izler de görülmektedir.

Ahmet Midhat Efendi’nin Vah adlı romanında alafranga yaşayışa meraklı,

kadınlarla ilgilenmek hususunda Avrupai davranan kahramanı Behçet Bey,

Avrupa’dan son posta ile gelmiş olan bazı resimli gazeteleri okumak için Tophane’de

postaneye gider. “Behçet Bey Avrupa'dan son posta ile gelmiş olan bazı resimli gazetelerini almak için Tophane'de Bostanbaşı'nda vaki postaheneye giderek oradan dahi Beyoğlu'na çıkıp bazı mağazaları falanları ziyaret eylemiş ve akşam üzeri Köprü'ye inerek saat onu çeyrek geçe Köprü'den hareket eden vapura rakib olmuştu.”93

Vah adlı romanda, Ferdane Hanım’ın resminin Behçet Bey’in eline geçmesi

anlatılırken o devirde kadınların resim aldırma özentileri ile alakalı bilgi verilir.

Buradan hareketle Tophane’de Beyoğlu ve Galata’daki gibi bir alafranga zihniyetin

henüz kabullenilmediğini düşünebiliriz. “Bu resmi temaşa edip de Ferdane Hanımın kendi resmi olduğunu görseydiniz ihtimal ki şaşardınız. Ancak bir zaman Tophanede bir ressamın karısı hanımlar için dahi resim çıkarıp bahusus bunların camlarını kırdığı ve nüshalarını hiçbir kimseye vermediği cihetle bazı heveskar hanımların resim aldırdıklarını ve filhakika resimlerin yed-i ağyara geçtiklerini bilseniz ilk hasıl olan istiğrabınız tenakus eylerdi.”94

1.9. TÜNEL

Karaköy’ü Beyoğlu’na bağlayan en kısa yol olan Tünel, 1863’te Londra’da,

1868’de de New York’ta inşa edilenlerden sonra dünyanın en eski üçüncü yer altı

toplu taşıma sistemidir.95

93 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara,2000,s.40. 94 a.g.e, s.94. 95 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ,1870 Beyoğlu 2000, İstanbul, 2006, s.206.

Page 57: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

47

1870 Büyük Beyoğlu yangınından sonra Beyoğlu sokakları yeniden

şekillenmeye başlar. 1873 yılında Galata ile Beyoğlu arasında Tünel yapılmıştır.

“The Metropolitan Railway of Constantinople From Galata To Pera” adı ile çalışan

ve önceleri deneme amacı ile yalnızca hayvan taşıyan Tünel’de kaza olmadığı

görülünce 17 Ocak 1875 günü, yapılan törenden sonra, insan da taşınmaya

başlandı.96

Beyoğlu’nun yakınında bulunan Tünel, Beyoğlu’na çıkmak için kullanılan bir

güzergah olarak romanlarda yer almıştır. Bunun dışında Tünel’e ait herhangi bir

özellik dikkati çekmemektedir.

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanının değişik bölümlerinde

kahramanlar Beyoğlu’na çıkmak amacıyla Tünel’den geçip Tünel’i güzergah olarak

kullanmaktadır. “Tünel mevkiinde Refet'e tesadüf etmeyeyim mi? Delikanlı bugün eski beşaşetlerini andıracak bir tavr-ı dostane ile müsta'celen yanıma sokulduysa da doğrusu ya kizb-i sarihini tuttuğum dakikadan beri Refet hakkındaki eski nazarım değişmişti. Mamafih renk vermedim.”97

96 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul, 1998,s.183. 97 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat, Ankara, 2000, s.341.

Page 58: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

48

2. BEYOĞLU’NUN ESKİ DÖNEMLERİ

Tanzimat Devri romanlarında yapılan incelemede Beyoğlu’nun eski

dönemlerine ait çok fazla bilgi olmadığı görülmüştür.Romanlarda genellikle

Tanzimat Devri Beyoğlu hayatı işlenmektedir. Yalnız birkaç eserde Beyoğlu’nun

eski yapısı, eğlence mekanları ile alakalı bilgiler bulunmaktadır. Bunlardan hareketle

Beyoğlu’nun eski dönemleri ile alakalı çalışmamızı yürüttük.

2.1. BEYOĞLU’NUN ESKİ YAPISI

Beyoğlu mıntıkası, Osmanlı devrinin ilk asırlarına kadar gayrımeskûn bir

ormanlık arazi idi ve yalnız Taksim’e kadar olan sahada bazı köşklerle mezarlıklar

bulunuyordu. Kalan kısımda , elçiliklerle Avrupalıların ve bazı yerli Hıristiyanların

yetiştirdikleri bağlar vardı ki , elçilik erkanı ve ecnebiler, yaz günlerinde ve bilhassa

şehirde veba salgını zuhur ettiği zaman , bu bağlarda bulunan evlere çekilirlerdi.

XVI. Asırdan sonra , elçilik binalarının inşası üzerine, elçilik erkanı ve Avrupalı

tacirler ve onları takiben de yerli zengin Hıristiyanlar , Beyoğlu sırtlarını izdihamlı

Galata’ya tercih ederek orada evler yaptılar , kiliseler inşa ettiler ve böylelikle

Beyoğlu son zamanlara kadar ecnebi ve Hıristiyan halkın hususi bir mahallesi olarak

kaldı.1 1790’lı yıllarda Türkiye ve İstanbul’u anlatan Olivier , buraların aynı

zamanda gezinti ve dinlenme yeri olduğunu , konumlarının güzelliğini anlatır: “İstanbul’daki ilk dolaşmalarımız , bizi, bazılarının gezinti ve dinlenme,

bazılarının da hüzün, teessür ve tefekkür yeri olan Beyoğlu mezarlıklarına götürdü. Buraya uzun Beyoğlu Caddesi’nden geçerek gidilir. … Nitelikleri bakımından pek ziyade hüzün verici olan bu mezarlıklar, mevkileri, Marmara ve Boğaziçi sahillerine ve şehrin büyük bir kısmına hakim manzaraları itibariyle sınırsız ölçüde keyifli yerlerdir.” 2

Beyoğlu tarihi süreci içerisinde birçok kez kolera salgını ve veba salgınına

yakalanır. Bunlarda semtin yapısını değiştiren, etkileyen hususlardır. 16. yüzyıl

sonlarında, İstanbul’da bulunan Alman-Avusturya İmparatoru II. Rudolf’un

1 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1870 Beyoğlu 2000, İstanbul, 2006, s.7. 2 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul,1998, s.102.

Page 59: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

49

olağanüstü elçilik kurulunda görevli bulunan Baron Wenceslaw Wratislaw , Beyoğlu

ve Galata’daki veba salgınını şöyle anlatır: “Bu sıralarda İstanbul’da korkunç bir veba salgını hüküm sürüyordu. .. Kimi evlerden iki, üç hatta dört cenazenin birden çıktığını görüyorduk. Bu pis ve korkunç hastalık bizim konağa da pençesini uzatmış, … içimizden altı kişinin canına kıymıştı. Ölenlerin Galata semtinde gömülmesine izin verilmişti. Cesetler üç dört adam tarafından taşınmıştı , Galata’da altı manastırları olan Fransisken Rahipleri gömme törenini yerine getirmişlerdi.”3 “Moby Dick”in üne kavuşturduğu Herman Melville’de on gün kaldığı İstanbul’da bir günlük tutar ve Beyoğlu’na dair gözlemlerini anlatır. 12 Aralık 1853 tarihli günlüğünde Beyoğlu’nu şöyle anlatır: “Saat 14:00’te Haliç’e demir attık. Kayıkla Tophane’ye geçtik. Pasaport filan soran olmadı, bavullarımız da aranmadı. Ayarladığımız bir rehber bizi Beyoğlu’nda Hotel du Globe adlı bir otele götürdü. Akşam yemeğinden önce biraz dolaştık. Akşam yemeğini saat 18:00’de yedik. Beşinci katta halısı falan olmayan bir odanın ücreti 10 frank. Gece dışarı çıkmadık. Haydutlardan ,katillerden korktuk. Musibetler . gece çıkılamıyor, çıkmaya niyetlenseniz bile gidecek yer yok. …. Erken kalktım; sokağa çıktım , mezarlıklar gördüm, çöp yuvası. Bir mezarın üzerinde testereyle odun kesiyorlardı. Mezarlık ormanları. Yollar kargacık burgacık. Yalnız başıma İstanbul tarafına yürümeye başladım, uzun yorucu bir yürüyüşten sonra baktım çıktığım yere gelmişim. Orman içinde kaybolmuş gibiydim. Sokakları gösteren harita marita yok. Cep pusulası. Tam bir labirent. Sokaklar dar mı dar, birbirine kavuşur gibi. İnsan biraz yukarı çıksa yolunu kolay bulacak hani. Bir ağaca çıksa , labirentin dışarı çıkabileceği bir yer olsa. Ama yok. Sokakların adı olmadığı gibi, koruluklar arasındaki doğal geçitlerin de adı yok. Evlerde numara yok. Hiçbirşey yok.”4

Görünüş ve yaşam olarak Beyoğlu’nun bütün olumsuzluklarına rağmen,

Avni mahlası ile şiir yazan Fatih Sultan Mehmed , Cenevizli Galata’yı Hıristiyan bir

kadına benzetir ve O’nu görenin duyduğu hayranlıktan kafir olacağını , böylece

Cennet bahçesine gitmek umudundan vazgeçeceğini söyleyerek İstanbul’un bir liman

mahallesi olan Galata’dan hareketle Galata’nın ve dolayısıyla Beyoğlu’nun

güzelliğini şu şekilde anlatır: “Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Galata’yı gören Kâfir olur ey Müselmanlar , o tersayı gören” 5

3 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul,1998, s.48. 4 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1870 Beyoğlu 2000, İstanbul, 2006, s.8. 5 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul,1998, s.43-44.

Page 60: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

50

Beyoğlu’nda elçilik ve konsolosluk binalarından başka zengin Rumlar,

Katolik Ermeniler ve İstanbul’a yerleşmiş yabancıların da çok güzel taş evleri vardır.

Avrupa’nın ikinci üçüncü derece otellerini andıran birkaç otel de taştandır. Bunların

dışındaki evler tahtadan olduğu için Beyoğlu sık sık yangın geçirir. Bunların en

büyükleri 1811, 1831, 1857 yıllarındaki yangınlardır. Ama 1870 yangını ötekileri de

bastırır. “Büyük Beyoğlu Yangını” diye adlandırılan bu yangında İngiliz Elçilik

binası ile üç bin dolaylarında ev ve dükkan yanmıştır. Tünel Galatasaray arasına

saldıran 1831 yangını bu kesimdeki İstiklâl Caddesi’nin genişletilmesine olanak

sağlamıştır.6

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanında Kumbaracı

Yokuşu, Hendek Caddesi, Kasımpaşa, Galata Kalesi , Kanlıburç mekanları

geçirdikleri değişimle yüz yıl öncesine göre anlatılmaktadır.

Önce Beyoğlu’nda Hendek Caddesi , Kumbaracı Yokuşu yer olarak tarif

edilir, Hendek denilen yerin diğer isminin Bitpazarı olduğu,buradan bir yolla

Kumbaracı Yokuşu ile Beyoğlu’na çıkıldığı, diğer yolla ise Hendek caddesi ile

Kulekapısı’na gidildiği anlatılır.

Kumbaracı Yokuşu’nun o dönemde eski yapısını koruduğu, birbirinin sırtına

binen ahşap hanelerden kurulu olup da insanın içini daralttığı anlatılır.

Hendek Caddesi’nin ise geniş bir yol ve kârgir binalardan oluştuğu belirtilir.

Beyoğlu’nun eski dönemlerde kupkuru bir dağ olduğu, öyle ki; atalarımızın

İstanbul’u fethetmeye geldikleri vakit şimdiki Beyoğlu dağının tepesine bir baştan

bir başa ordu kurdukları anlatılır.Kantarlarca gülle atan topların da Kulekapısı ve

Kasımpaşa taraflarında toplanıp İstanbul’u ateşe tuttukları anlatılır. Ayrıca Hendek

Caddesi’nde bulunan Galata Kulesi’nden atılan okların, topların Beyoğlu’na

Kumbaracı Yokuşu’na kadar gittikleri belirtilir.

6 Salah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, İstanbul, 2002, s.11.

Page 61: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

51

Hendek Caddesi’nin Galata Kalesi’nin sahrasında olduğu , yüz sene öncesine

göre Hendek Caddesinden geçen birilerinin Galata Kalesinin burçlarını görebildiği;

fakat zaman içerisinde gerçekleşen birtakım değişimlerle Hendek Caddesi’nden

Galata Kalesinin görülemez bir hale geldiği anlatılır. “Şimdi bizim Hendek Caddesi dediğimiz yer yok mu? İşte o cadde tamam Galata Kalesinin sahrası idi. Bu caddenin selefi olan incecik bir yol dahi yine şu sahranın üzerinden gider idiyse de o zamanın terakkiyat-ı medeniyyesi asarından olarak astar bedeni biraz yükse1tilmiş bulunmakla yoldan geçenler hendek içini göremezlerdi. Yüz sene evvelisi ise bu duvar olmadığından o müthiş hendek herkesin gözüne çarpardı.”7

Yüz sene öncesinde bu kalenin içlerinde adam öldürüldüğü, şimdi ise burada

ip ve halat büken sanatkarların olduğu ve kaledeki burçların bazılarının da bazı

kimseler tarafından mesken edildiği, bu yüzden de kalenin eski dehşetinin kalmadığı

anlatılmaktadır. “Yüz sene evvelisi geçilmiş olsaydı kale bedeni üzerinde kan lekeleri ve kuruyup ağaç kökü damarları gibi değnek kesilıniş insan bağırsakları ve hele birçok kol ve bacak ve kafa kemikleri görülürdü. Nasıl ki muahharen tesviye esnasında birçok kemikler zuhur etmiştir de..”8

Kalenin içinde bulunan çukurların bir mezar görüntüsünde olduğu,burada

düşman efradının saplanıp kalması için yapılmış kazıklar olduğu; yine kale içinde

kemer şeklinde kapıların bulunduğu, bunların yürüyüş kapısı olduğu ve çok

kullanıldığı anlatılır. Buranın daha ötesinde ise ipten kaçmış, kazıktan kurtulmuş

kişilerin götürüldüğü, kale içindeki kapılardan biriyle bağlantılı Kanlıburç denilen

yer olduğu anlatılır. “Onun ismine ‘Kanlıburç’ derler. Yeniçeri dayıları Galata ve kapı içinden aşırdıkları gerek müzekker, gerek müennes aşırmaları ve kaçırmaları oraya götürürler, orada canlarını ya ırzları veyahut malları bahasına kurtaramayanlar mallarını ve canlarını kanları bahasına kurtardıkları için bu burca ‘Kanlıburç’ denilmiştir.”9

7 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.4. 8 a.g.e., s.4. 9 a.g.e., s.5.

Page 62: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

52

Yüz sene öncesine göre Kanlıburç denilen yerin bir kanara olduğu, yeniçeri

sohbetçilerinin buraya Çubukçulariçi Mezarlığının hayratı olan tabutluktan bir

teneşir getirip bunu yatak olarak kullandıkları,yeniçerilerin burada sohbet ettikleri,

içki içtikleri anlatılır. Yeniçerilerin yataklarının yanındaki duvarda bulunan çivilere

eşya ve silahlarını astıkları, şayet duvarda yağmurluk asılmış ise bunun tehlikeli bir

durum olduğu ve oradan kaçmak gerektiği de anlatılır. “Her zaman bu halde değildir, ama farkı da pek çok değildir. Ya bir tarafında bir de kaba hasır bulunur, ya bir hasır iskemle fazla olarak görülürdü. Bu iskemle kahvecilerin yalnız dört ayaktan ibaret arkasız iskemlelerinden olduğu için orada bulunduğu gece iskemle hizmetini değil belki masa işini görürdü. Eğer duvarda çiviler üzerine bir eski aba yağmurluk asılmış görülür ise orada durmayıp kaçmak lazım gelir idi. Zira yağmurluk hayra alamet olmayıp oraya mutlaka bir yeniçeri gözü ve bir de tabancasının ağzı açık olduğuna delalet ederdi.”10

Tanzimat öncesi dönemlerde yeniçerilerin sık sık ayaklanma çıkardıkları ve

etrafta gördükleri herkese ve her şeye zarar verdikleri bilinen bir durumdur. 1790

yıllarının İstanbul’u hakkında bilgi veren Olivier, Kalyoncu askerlerinin

davranışlarını şu şekilde anlatır: “Kalyoncu askerleri genellikle çok asi ve disiplinsizdiler. Sefere çıkmadan önce limanda yapmadıklarını bırakmazlar. Hükümet de hepsini birden darıltmamak için bunları cezalandırmaktan çekinir. Bu gibi zamanlarda İstanbul’daki Yahudiler , Ermeniler, Rumlar ve hatta Avrupalılar pek ziyade endişelenirler. Gündüzleri bile Beyoğlu ve Galata’nın arka sokaklarında pek görünmeğe cesaret edemezler ve ortalık kararmadan evlerine dönmeğe gayret ve itina ederler.” 11

O dönemde Beyoğlu’na çıkmak için Kumbaracı yokuşu’nun çok işlek

olmadığı ; ama tüm tehlikelerine rağmen Hendek yolunun çok işlek olduğu da dikkat

çeken bir başka husus olarak anlatılmıştır.

10 a.g.e., s.6. 11 Özdemir Kaptan Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul,1998, s.47.

Page 63: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

53

2.2. BEYOĞLU’NUN ESKİ EĞLENCELERİ

Beyoğlu’nun eski dönemleri romanlarda işlenirken özellikle Beyoğlu’ndaki

eğlence şekilleri üzerinde durulup, eğlence mekanlarının geçirdiği değişim anlatılır.

Ahmet Midhat Efendi, Hasan Mellâh Yahut Sır İçinde Esrar adlı eserinde o

devirde İstanbul’daki kış sohbetlerine değiniyor.

O asırda insanların eğlenmek için gidebilecekleri mekanların olmadığı,

Beyoğlu’nda Naum’un Tiyatrosu ve Palais de Cristale yanında bir Fransız Tiyatrosu

olmadığı belirtiliyor. Ayrıca çalgılı kahveler gibi eğlence mekanlarının da olmayıp,

Beyoğlu’nun eğlence mekanları için gidilip gelinen bir yer olmadığı anlatılır. Öyle

ki o dönemde gece değil gündüz bile İstanbul’dan Beyoğlu’na, Tophane’ye geçmek

için bir deniz seferine ihtiyaç duyulduğu , yani ulaşım imkanının dahi olmadığı

anlatılıyor.

Kimi yerlerde mahalle kahveleri olduğu buraların da kibar ve namuslu

insanların gidemeyecekleri yerler olduğu belirtilir. “İmdi Beyoğlu'nun şimdiki eğlenceleri o asırda kimsenin haya1ine bile gelmemiş olduğu misillü, Gedikpaşa'da dahi bir Osmanlı Tiyatrosu veyahut o tiyatronun selefi olan "Souillier" dahi yoktu. Ötede beride bazı mahalle kahveleri varsa da, kibar gidemedikten başka, namusu üzerinde olan esnaf bile gidemezdi. Çünkü kahveler yeniçerilerin bazı erazili ile eşkıya-yı ümmet tarafından istila edilmişti. Kahvelere çıkan halkın bellerinde bir kucak silah bulunup, bunları yalnız muhafaza-i nefs için suret-i müdafaada kullanmayarak, zevk için suret-i taarruzda dahi kullanmak, onlar indinde adet idi.”12

İşte Beyoğlu’nun eğlence mekanları yönüyle zayıf olması sebebiyle ;

insanların, kış vakitlerinde uygun olan bir hanede toplanıp çeşitli şekillerde

eğlendikleri anlatılır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı romanında ise meyhane

ortamı anlatılırken daha önceki dönemlere dair bilgiler verilir. Meyhane önlerinde

bulunan büyük fıçıların yetmiş seksen yıllık fıçılar olduğu anlatılıp, o dönemdeki 12 Ahmet Midhat Efendi, Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrâr, Ankara, 2000, s.333.

Page 64: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

54

Bekrîlerin içme adetlerinden bahsedilir. Eski dönemlerde insanların daha büyük

bardaklarla daha çok içki tükettikleri anlatılır. “Şimdiki halde kendilerinin rakip ve kaim-i makamları olan damacanalara, binliklere, kadehlere karşı onlar bir tavr-ı pirane ve lisan-ı hal ile derler ki: Hey gidi züğürt şıklar hey! Bizim mukbil olduğumuz bereketli zamanlarda bu mahaller içinde "Bir kadeh!" veyahut "Bir mastika!" gibi tabirat kullanılmazdı. "Bir elli!" yahut "Okkalık!" denilip dört elli içmekle iktifa eden sarhoşların yüzüne bile bakmazlardı. Bir baş tömbekiyi nargilede içinceye kadar okkalığı sızdıran ve meze olarak dahi bir çeyrek turp ile iktifa eyleyen Bekrileri şimdi destgah önünde resmi görülen Baküs görseydi işret rububiyetinden bilis-tifa makamını onlara terk ederdi. Buraya "su" denilen şey ancak kapkacak yıkamak için girip, yoksa öyle bir kadeh rakının yanında koca bir bardak dahi su bulunduğunu o koca Bekr1ler görselerdi "Eyvah, ne günlere kaldık! Su ile mi keyif yetiştireceğiz!" diye pür-gazap olurlardı.”13

Beyoğlu meyhanelerinin eski müdavimlerinin yeniçeriler ve kalyoncular

olduğu,sonraki dönemde ise onların yerini alan eğlence meraklıları arasında

tulumbacılar, sırık hamalları, Rum sandalcıları ve yankesiciler olduğu belirtilir. Eski

ve sonraki dönemlerdeki eğlence meraklılarının ortak özelliği olarak ; içtikten sonra

kendilerini kaybetmeleri ve kavgaya girişir bir yapıda olmaları belirtilir.

Aralarındaki fark olarak ise eski dönemdekilerin silah olarak daha dikkat çekici ve

donanımlı oldukları anlatılır. Sonraki dönemdeki kavgaların, suçların eskisinden az

olmadığı da belirtilir. “Yoksa bir meyhane içinde hay huy deyinceye kadar bir adamın dört beş yerinden yara yiyerek zaptiyeler yetişinceye kadar ya arka veyahut ön kapıdan savuşan katilin arkası sıra mecruhun dahi can vermesi ve katilinse izi bile belli olamaması veyahut zaptiyeler yetiştikleri surette zaten sarhoşken döktüğü kan kendi kanını da başına sıçratmış olan katilin beş altı zaptiye üzerine de saldırışı veya onlardan da bir kaçını yaralamak veyahut bir kaç süngü veya kurşunla kendisi geberip gitmek gibi neticeler vukua gelmesi şimdi dahi evvelkinden nadir değildir.”14

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı romanında da Senai Bey’in gittiği

Beyoğlu’ndaki Flâmme Kahvesi sebebiyle , Beyoğlu’nun eski eğlence mekanları

hakkında bilgi verilip Flâmme Kahvesi’nin eski hali anlatılır.

13 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000,s.6. 14 a.g.e., s.7.

Page 65: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

55

Flâmme alev manasına geldiği için eskiden centilmenlerin gidip alev aldıkları

yer olarak anlatılır. Flâmme’nin altı yedi sene sonra yanarak kalan dört duvarın

Beyoğlu Belediyesi tarafından yıkılıp yerine bir tuhafçı mağazası ve üzerine üç dört

katlı han yaptırıldığı anlatılır. Bu han içerisinde misafirhane, tiyatrohane, meyhana,

kahvehane, mızıkahane, randevuhane , kumarhane gibi birçok eğlence mekanı

bulunduğu anlatılır. Flâmme’nin devrin en meşhur ve büyük eğlence yeri olduğu,

Avrupa’dan gelen sanatkarların en çok şöhret kazandıkları yer olduğu anlatılır. Eski

dönemin Elhamra , Kafe Kristal gibi eğlence yerlerinin Flâmme yanında sönük

kaldığı, yeterince rağbet alamadığı anlatılır. O dönemki Konkordya ve Alkazar’ın da

Flâmme ile yarışamayacakları belitilir. Sanatkarların Flâmme’de yıldızları söndükten

sonra yeniden parlamak için Elhamra’ya gittikleri anlatılır. “Vakıa bunlar kapıların önünü binlerce gaz lemalarıyla donattıkları halde

Flâmme’nin bir arşın kalın eski kârgir duvarlarına delinmiş olan irtifaı arzından pek az ziyade ve müstatil tabirinden ziyade murabba vasfına seza pencereleri içli dışlı iki kat camdan maada bir de demir kapaklarla mestur olmakla dışarıdan bakanlara hiçbir lem’a-i teşvik göstermezdiyse de onun alevi derununda olduğundan erbabı muhkemen mestur bir fener etrafında dönen pervaneler gibi hep Flâmme kapısına koşuşurlardı.”15

Tanzimat Devrine gelinceye kadar Beyoğlu’nda büyük eğlence mekanları

yoktu. Beyoğlu’nda kahveler 1850 yıllarında çoğalmaya başlar. Salah Birsel’in Ah

Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabında 1843 yılında Pera’ya sayfalarını ayıran Gérard de

Nerval’in Beyoğlu’ndaki kahvelerden biri ile alakalı izlenimlerini görüyoruz.

“Nerval, 1843 yazında İstanbul’a düştüğü vakit bir yüzü Beyoğlu’ndaki Büyük Mezarlık Caddesi’ne (İstiklal Caddesi) , bir yüzü de Tepebaşı’na bakan bir kahve saptamıştır. Mevsim dolayısıyla yolun öteki yanına da masalar atılmış ve Nerval kendine uygun bir masa seçebilmek için bu yolda bir iki kez aşağı yukarı gidip gelmiştir. Nerval’in demesine göre burası Paris’in Champs-Elyées Caddesi’ndeki kibar kahvelere benzer. Beyoğlu’nun bütün zenginlikleri buradadır. Dondurma yenir, limonata, sütlü kahve içilir. Leylekler masa masa dolaşır. Müşterilerin kendilerine şeker ve bisküvi şöleni çekmesini bekler. Kahvede Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransız diliyle yayınlanan bütün gazeteleri vardır. Kimileri Journal de Constantinople , Echo de Smyrne , Portofolio Maltese, Courrier d’Athenes, Moniteur Otoman adlı bu gazetelerin hepsini toplar, onları, topuna göz atmadan kimseye vermez.

15 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara, 2000,s.12.

Page 66: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

56

Bir Rus , aynı saygısızlığı Nerval’e de uygulamış ve Nerval gazetelerden birini istediği halde yüzüne ters ters bakan adamı Paris’teki kahvelerin müşterilerine benzetmiştir.”16

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında adlı romanında da ,

Beyoğlu’nda bir randevuhaneye giden Ahmet Efendi’nin buralarla ilgili görüşleri

belirtilir. Ahmet Efendi’ye göre Türklükte, İslamiyette, Osmaniyette böyle yerler

yoktur, bu yerler Frenklikten gelmiştir. Ahmet Efendi, şapkaların girdiği her

memlekette bu murdarlığın türediğini anlatır. Ahmet Efendi, şapka girmemiş

yerlerde randevuhane bulunmadığını, randevuhanenin olmadığı yerlerde böyle işler

yapanların ise rezil rüsvay olduğunu anlatır. Beyoğlunda ise nüfusun büyük

çoğunluğunun veya bir kısmının bilinen, tanınan zinakarlardan oluştuğunu belirtir.

Ahmet Efendi randevuhanelerin icadının Avrupa medeniyetinin yayılmasının sonucu

olduğunu düşünür. Buradan Beyoğlu’nun eski dönemlerinde böyle eğlencelerin bize

Avrupa yaşayışı ile geldiğini anlayabiliriz. “Ey Frenkler! Türkiyede esareti men edeceğiz diye birtakım medeniyetperverane ve hürriyetperestane sözlerde bulunursunuz. Halbuki bizde hiçbir esir böyle kerhanelerde erazil-i avama ferşpah olmak için satılmaz. İşte size asıl esirler ki anaları babaları levs-i fuhş ile telvis için satıyorlar.”17

16 Salah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, İstanbul, 2002,s.13-14. 17 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında, Ankara, 2000, s.104-105.

Page 67: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

57

3. GÜNDELİK HAYAT

Beyoğlunda farklı inançlara sahip, farklı milletlerden, farklı lisanları konuşan

birçok insan bulunmaktadır. Bunların her birinin değişik yaşam şekilleri, dünya

görüşleri vardır. Değişik yapıda olan bu insanların almış oldukları eğitim de onların

kişiliklerini etkilemektedir. Ayrıca birçok kültürün bir arada olmasından doğan bir

kültürel çatışma yada kültürel etkileşim söz konusudur. Beyoğlu’nda Türk kültürü ile

Avrupa kültürünün bir arada olduğu düşünülürse Beyoğlu’nda çok farklı yaşam

şekillerinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunlar günlük hayatın içerisinde insan

ilişkilerini oluşturan unsurlar olarak kavga, eğlenme, tartışma, hırsızlık, entrikalar,

dostluk, aşk gibi sonuçları doğurur. Beyoğlu’nda günlük hayat başlığı altında

incelediğimiz romanlarda birçok unsur dikkatimizi çekmektedir.

1880’lerde İstanbul’a gelen Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve

Levanten Mahalleleri adlı kitabında Beyoğlu’nun günlük hayatını çeşitli yönleriyle

dile getirir. “Pera, istediği kadar tepesine penbe ya da uçuk mavi renklere boyanmış yüksek evler sıralasın, tepenin ana eksenini bir tek düz sokak oluşturur. Sağa ve sola doğru da birkaç yan yol açılsa da, bu yollar hemen merdivenlere dönüşür. Son zamanlarda, bu yan sokaklarda sadece hamalların ya da bekçilerin akılda tutabildiği barbar isimlerin yazıldığı mavi tabelalar belirdi. Gündüzleri bile gerekmedikçe girilmeyen bu sokaklar, geceleri iyice ürkütücü bir hal alır: çok uzun aralarla sıralanmış gaz lambaları, kötü kötü kokan , kuşkulu köşeleri iyice karartır. Buna karşılık, Büyük sokak denen Pera Sokağı, yerel hayranlık sınırlarını aşan bir üne sahiptir. … İstanbul’a ilk geldiğimde, bu sokak yer yer çukurlar ve engebelerle kaplı dar bir labirent gibiydi: Ahşap evlerin cumbaları altından yürüyordunuz ; karşılıklı evlerin üst kısımları birbirlerine öyle yakındı ki kediler, damdan dama atlıyordu. Bu sıkıntılı ve olukların durmadan beslediği , karanlıkta içine düşmekten asla kurtulamadığınız su birikintilerini yakından tanıdım. Sonunda birkaç yıl taş kaplanan ve modernleştirilen Büyük Sokak’ta ise, akşam belli bir saatten sonra , günahkar kalça çakalamalarıyla dolaşan tombul Levanten hanımların tuvaletlerini, flörtlerini hayran hayran izlemek mümkündü. “Bütün Pera” bu sokağa yığılıyor ve senli benli bir kalabalık itiş kakış içinde dolanıyor, piyasa yapan iyi giyimli insanlar, kahvelerin yüksek camları ardındaki masalarına kurulup onları izleyen müşterilerin bakışları altında sokak boyunca gidip geliyorlardı. Tüm yerel yaşamın özeti oradaydı. Birini bulmak, biriyle tanışmak ,

Page 68: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

58

bir şapka ya da bir şemsiye satın almak, bir bira içmek , ya da evlenmek mi istiyorsunuz? Pera Sokağı’na gitmek zorundasınız.”1

3.1. KONAK HAYATI

Handan İnci Elçi’nin Roman ve mekan kitabında belirttiği gibi ev, insanın iç

dünyasını ve yetiştiği kültürü birebir yansıtan önemli bir yaşama alanıdır. Bu açıdan

ev psikoljik vesosyolojik çözümlemeler için verimli bir laboratuar işlevi görür. Ev ,

bir insanın ve kültürün kimlik kartı gibidir. Bu yönü dikkate alınınca ev,

Bachelard’ın dediği gibi, “cansız bir dam altı” olmaktan çıkar ve “içinde oturulan

mekan geometrik mekanı aşar.”2 Mekan ile insan arasındaki karşılıklı etkileşimleri

araştıran bachelard’a göre ev, bir “ruh durumu”dur.3 Bunun için Bachelard, özellikle

“içinde doğulan evler”in “salt bir fiziksel nesne olarak görülmemesi gerektiğini”

söyler.4 “İnsan varlığının ilk evreni” olan bu evler hatıra izleriyle doludur.5 Evi bir

barınak olmanın ötesine taşıyan en önemli unsur ise “insanın düşünceleri, anıları ve

düşleri için en büyük birleştirici güçlerden biri” olmasıdır.6 Bachelard’a göre “ev

olmasaydı, insan dağılıp giderdi” ; çünkü “ev insan yaşamında kazanılmış şeylerin

korunmasını sağlar, bunları sürekli kılar.”7 Ev insanı doğanın fırtınalarına karşı

koruduğu gibi , hayatın fırtınalarına karşı da ayakta tutar. Bu anlamda evin maddi ve

manevi olarak iki yönü vardır. Yani ev, “aynı zamanda hem beden hem ruhtur.”8

İnsanın dünya üzerindeki varoluşunu bir mekan ve yer edinme problemi

olarak ele alan Heidegger’e göre “ev, şöyle veya böyle barındığımız fiziksel bir yapı

değildir. Ev, insanın dünyada ve varlık içinde temel bulunma biçimidir. Bu temel

biçim, fiziksel evin ev olarak ortaya çıkışının ön koşuludur” ve “dünyada otantik

olarak yaşamadıkça fiziksel ev yetersizdir.”9 Böylece evin kendisinden önce orada

nasıl yaşandığı problemi öne çıkar. Başka bir deyişle, “insanın ne kertede ‘sahih’ bir

1 Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri, İstanbul,2003,s.34-35. 2 Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası (Çev.: Aykut Derman), İsatnbul, 1996,s.72. 3 a.g.e., s.94. 4 John Urry, Mekanları Tüketmek ( Çev.: Rahmi G. Ögdül), İstanbul, 1999,s.41. 5 Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası (Çev.: Aykut Derman), İsatnbul, 1996,s.35. 6 a.g.e., s.34 7 a.g.e. ,s.34-35. 8 a.g.e., s.35. 9 Ertuğrul Rufayi Turan, “Heidegger Ve Ev”, Mimarlık, sayı 260, 1994, s.21.

Page 69: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

59

hayat sürdüğü, Heidegger’in de dile getirmeye çalıştığı gibi , o insanın evinden

anlaşılır.”10

Yazar, roman kişisinin evini kurar ve anlatırken onun düşünce yapısını ve

içinde bulunduğu zamanın şartlarını da en kestirme şekilde ortaya koymuş olur. Ev

bir sonuçtur.içinde yaşayan kişinin kültürel ve bireysel niteliklerini vurgular.11

İstanbul’da Müslüman – Türkler’in oturduğu ilk apartmanlar Tanzimat’tan

sonra hız kazanan batılı gibi yaşama arzusunun göstergesi olarak ortaya çıkmış ve

uzunca bir süre ‘batılılığı’ vurgulamıştır. Apartman örneklerinin özellikle Beyoğlu

civarında görülmesinin sebebi , buralarda “azınlıkların, yabancı elçilik ve okul

personelinin, yani bir bakıma bati kültürü çerçevesinde bulunan ya da kendilerini bu

kültüre yakın hissedenlerin yaşamasıdır.”12

Tanzimat’ın şehir yapısına, ev dokusunda en önemli etkisi, geleneksel

Osmanlı mahallesindeki çözülmeyi başlatmasıdır. Osmanlı mahallesinin sınırları dinî

ve etnik niteliklere göre belirlenmiştir. Tanzimat fermanının farklı din ve etnik

kültürlere ait mahallelere yerleşme izni sağlamasından sonra batılılaşma heveslisi

ailelerin gayrimüslimlerin yaşadığı Galata-Pera gibi bölgelere kayması Osmanlı

mahalle bütünlüğündeki ilk çatlak olur. “Geleneksel Osmanlı mahallesinin kurucusu

olduğu kadar yaşatıcı bir sembolü” sayılan ev ve ailenin batılılaşması , kısa zamanda

mahallenin kendi içine kapalı dokusunu parçalar.13

Konaklar, Beyoğlu’nun hem tarihi açıdan hem de görsel açıdan ayrılmaz

parçaları olmuştur. Konaklarda daha çok iyi eğitim alan, varlıklı, alafranga kültüre

yatkın insanlar yaşamaktadır. Bunların büyük bir kısmını ecnebiler oluşturmaktadır.

Konak içerisinde özellikle eğlenceler, misafir ağırlamalar, raks edip şarkı söylemeler

dikkati çekmektedir. Buradan hareketle kişiler arasında aşk, intikam, öfke, dostluk

gibi duygusal bağlar oluştuğunu ve çeşitli entrikalar sonucu birbirlerine tepkiler

10 Hilmi Yavuz , “Ev Ve Konfor” , Modernleşme, Oryantalizm Ve İslâm, İstanbul, 2000, s.180. 11 Handan İnci Elçi , Roman Ve Mekan, İstanbul, 2003, s.18. 12 Mete Ünal, “Türkiye’de Apartman Olgusunun Gelişimi: İstanbul Örneği”, Çevre, Sayı 4 ,

1979,s.72. 13 Handan İnci Elçi, Roman Ve Mekan, İstanbul, 2003 , s.78-79.

Page 70: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

60

meydana geldiğini söyleyebiliriz. Konak hayatının bu geniş dairesini aşağıdaki

şekilde inceledik.

3.1.1. KONAK EĞLENCESİ

Konaklarda yemekli, içkili, danslı eğlenceler dikkati çekmektedir. Konak

sahipleri dostları için zaman zaman böyle eğlenceler düzenlemişlerdir.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında, Rakım

Efendi cariyesi Canan’ın piyano hocası Josefino’yu ziyaret etmek için Beyoğlu’na

gider. Burada bir müddet Josefino ile Canan hakkında konuştuktan sonra birlikte içki

içerler. Daha sonra Josefino Rakım’a piyano çalıp şarkı söyler. Bu buluşma

sayesinde Rakım Efendi ile Josefino arasında bir yakınlaşma olmuştur. “Jozefino hizmetçisi Mari'yi çağırdı, rakıyı ısmar1adı. Zaten hazır bulunduğu için Mari derhal getirip odanın orta yerindeki masa üzerine koydu. Madem iki kadehe birer parça şey koyup "sıhhatinize" diye Rakım ile toka ederek içtiler. Odanın bir tarafında piyano bulunduğundan, Rakım gözlerini piyanodan ayıramamakta olduğuna Jozefino dikkat eder: Jozefino - Size biraz kitara çalsam birkaç da romans denilen şarkılardan çağırsam memnun olmaz mısınız? Rakım - Sevincimden çıldırırım bile.”14

Rakım Efendi haftanın bazı günlerinde Mr. Ziklass ailesinin iki kızına

Osmanlı Türkçesi dersi vermeye giderdi. Ders zamanlarında Can ve Margrit isimli

kızlar onu dikkatle dinler, verilen ödevleri özenle yapar, zaman zamanda birlikte

Osmanlı şiiri üzerine sohbet ederlerdi. Rakım Efendi yine ders vermeye gittiği bir

gün Felatun Bey’i de misafir olarak konakta görür, bu sefer ders yerine ev halkı ile

konakta eğlenilmiştir. Mr. Ziklass ailesi,Felatun Bey, Rakım Efendi birlikte yemek

yerler, daha sonra Can ve Margrit birlikte piyano çalıp şarkı söyler. Bir ara polka

havası çalınıp dans edilir. “Misters Ziklas niçin dans etmediğini Rakım'dan sual eyledikte kadril, lansiye filan gibi oyunları yapabilmekteyse de polka ve vals oyunlarında başı döndüğünü arz la özür diledi. Felatun ise beş dakikadan beri Margrit'e bir defacık oynamak için yalvarıyordu. Nasılsa Margrit beyin hatırından çıkamayarak kalktı.

14 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.43.

Page 71: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

61

Piyano başında yalnız Can kaldığı halde yine tempoları idare edebilirdi. Vakıa Felatun'un dans edişine söz yoktur. Zaten ayağında bombar gibi bir pantolon olup, pantolonun dahi adem-i müsaadesine mebni asla eğilmeyerek mum gibi dans ederdi.”15

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanında Hürşid Bey eğlence

ve sefahate düşkün birisidir. Galata’daki konağında bir zevcesi ve iki odalığı vardır.

Hurşid Bey konak içerisinde eğlenceye düşkündür. Fakat kendisi sağlığını

kaybettikten sonra konaktaki kadınlar tarafından ihmal edilmiştir. Kadınlar Hurşid

Bey’le ilgilenmeyip kendi dairelerinde vur patlasın çal oynasın tabiri eğlenmişlerdir. “Ol kadar ki kendisi bu odada inlerken, karıları öteki dairede çengiler ile çağnaklar ile ve kim bilir daha neler ile vur patlasın çal oynasın alemini germagerm ettiklerini görür işitir de sesini çıkaramazdı. Çünkü çıkaracak olsa ve ol babda hangi birisine edna bir söz söylese "Seni gidi hınzır kötürüm seni! Haline bakmıyorsun da daha ses çıkarıyorsun! Bilir misin seni ne yaparız? Billahi şu kötürümlüğünle beraber sokaklar ortasında sürünür kalırsın!" cevabını alıp melul mahzun sükuta mecbur olurdu.”16

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında, Hamparson ailesinin her

pazar akşamı kabul akşamları olduğu, bu akşamlarda kadın erkek birçok misafir

toplanıp, bazıları müzik ve şarkı, bazıları ise oyun ve kumar ile gece yarılarından

sabahlara kadar eğlence ile vakit geçirdikleri anlatılır. “Yemek pek ziyade şetaretle geçti. Hatta bu akşam Madam Hamparson kendi şarabının suyunu daha az koyduğu cihetle bordo şişesine mısfından aşağıya indirerek gerek bunun ve gerek yek diğerini takip eden kahkahalarının tesirinden dolayı yüzünde peyda olan pembelikler o latif çehreye bin kat daha letafetler ilave etmekle resmi o kadar mümbesit olmuştu ki yer demidir yoksa gökte midir fark edemiyordu denilse mübalağa edilmemiş olur.”17

3.1.2. HİZMETÇİLER

Romanlarda konak hizmetçileri genellikle gizli işlerden haberi olan,konağın

beyi veya hanımı ile gizli işler çeviren ve onların sırlarını tutan kişiler olarak

görülmektedir. Konak içerisinde işlerini yaparlarken bir yandan da roman

15 a.g.e, s.47. 16 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.261. 17 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.69.

Page 72: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

62

kahramanları hakkında çeşitli bilgilere vaki olurlar. Ayrıca konağın bütün düzeni de

onlardan sorulur.

Ahmet Midhat Efendi'nin Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı romanında

hizmetçilik değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Rakım Efendi’nin evinde

bulunan Çerkes cariye Canan evin bütün işleri ile ilgilenmektedir; fakat hizmetçi

değildir. Mr. Ziklass’ların evinde bir aşçı çalışmaktadır ve Felatun Bey ile aralarında

gizli bir yakınlık vardır. “İçeriye girer girmez iri bir karı Rakım'ın boynuna sarılıp, kolları arasında sıkıştırarak Fransız lisanıyla "Zalim ne geç kaldın? Gözlerim yollarda kaldı, bu akşam da mayonezi üstüne başına dökecek misin?" demişti. Bu karının aşçı bir karı olduğunu ve mayonez meselesinin surd-i vukuunu anladınız mı?”18

Ahmet Midhat Efendi'nin Karnaval adlı romanında Hamparson ailesinin

evinde çalışan hizmetçi Marianko vardır. Marianko evin hanımı Madam Hamparson

ile Resmi Efendi arasındaki gizli ilişkilere, karnaval eğlencelerine şahittir. Madam

Hamparson Marianko’ya kendisine yardım etmesi için para teklif etmiştir. Karısının

durumundan şüphelenen Hamparson Ağa da hizmetçiyi tehdit ile konuşturmaya

çalışmış, başarılı olamayınca o da para teklif etmiştir. Marianko da evin beyine

bildiklerini anlatmıştır. “Vakıa vaadini tutmamak dahi Mariyanko'nun zihnine gelmişti. Zira Mariyanko bir eşek karı değildi. Kendi kendisine "Heriften paraları alırım. Sonra karısına da haber verip birçok para daha alırım. Artık kovulsam da beis yok. Ben de işimi yoluma koymuş olurum" dedi ise de böyle bir kancıklık yaparsa koca bir Hamparson Ağa’nın elinden mümkün değil kurtulamayacağını gözü önüne alarak son bahşişi ağadan almak ve artık bir sadakat-ı meşruayı dahi efendisine etmiş olmak için bu tasavvurdan vazgeçmişti.”19

Ahmet Midhat Efendi'nin Esrar-ı Cinâyât adlı romanında değişik konaklarda

bulunan hizmetçiler farklı görevlerde yer almış bir şekilde anlatılır. Halil Suri’nin

konağında bulunan hizmetçi ona ait bütün sırları bilmektedir. Öyle ki; Halil Suri

yaralanıp yarasını hizmetçiye pansuman ettirmiş ve bunun bir sır olarak kalmasını

18 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.45. 19 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.225.

Page 73: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

63

istemiştir. Bu romanda Hediye Hanım’ın konağındaki kâhya kadın da Hediye

Hanım’ın bütün sırlarına, oyunlarına vakıftır ve ona yardımcıdır.

“Osman Sabri Efendi keyfiyeti Halil Suri’nin kızına sordukta onun dahi haberi olmadığına dair bir cevap aldı. Uşaklara, hizmetkarlara sordu. Yalnız yatağı düzeltmiş olan kızın haberi varsa da, efendisi bu yaradan kimseye haber verecek olursa kendisini şöyle edeceğinden böyle edeceğinden bahisle tehdit etmiş olduğu için, o zamana kadar hiçbir kimseye haber vermemiş. Geceleri Halil Suri yarasını değiştirirken kız dahi yardım eylermiş.”20

Ahmet Midhat Efendi'nin Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı eserinde de,

Demir Bey’in konağında iki yukarı halâyığı, bir arap cariye, aşçı başı Şaban Ağa,

harem kahyalığı görevinde Mehmet Ağa, bahçıvanlık yapan Selim Nişo gibi

hizmetkarlar dikkati çekmektedir. Bu konakta iki de cariye vardır; ama bunlar

hizmetçi gibi görülmemektedir. “Mustafa Kameruddin Bey konağın kapısını dakkederek Mehmet Ağa kapıyı açtı. Bereket versin ki kapıyı açan Mehmet Ağa oldu. Bahçıvan Selim Nişo veyahut Aşçı Şaban kapıyı açmış olsalardı, çünkü bunlar beyin Fransa’ya azimetinden sonra konağa intisab eylemiş olduklarından beyi tanımazlardı. Mehmet Ağa ise eski emektarlardan olmakla beyin kapıdan girdiğini görür görmez koşup eteklemekle sarılmak harekatını birbirine katarak…”21

Ahmet Midhat Efendi'nin Müşahedat romanında Siranuş ve Agavni’nin

kaldıkları han şeklindeki büyük konakta da,binaya giren çıkan herkesi karşılayıp,

onlarla ilgilenen, Fransızca bilen bir Rum hizmetkar vardır. “Uşak sordu ki: - Üç kadından hangisi için Mösyö? - Hangisi olursa olsun. Eğer o esmere takdim olunursa asıl mürselün ileyhasını bulmuş olur. Uşaktaki istiğrab tavrı daha ziyade arttı. Adeta görülüyor ki herif, benim yanlış kapı çalmış olduğuma zahibdir. Bu haneye, bu kadınlara öyle birçok yabancılar tarafından vizite kağıtları getirilmek mutad olsa, uşakta bu istiğrabların görülmeyeceğini hesap ediyorum.”22

20 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.53. 21 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.27. 22 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.37-38.

Page 74: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

64

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanında alafranga sevdalısı

Bihruz Bey’in de bir hizmetkarı vardır. Bihruz Bey çok sevdiği arabası ile gezintiye

meraklı olduğu için; onun hizmetkarı arabasından sorumludur. Fakat alafranga

özentisi sebebiyle gereksiz yere paralar harcayan Bihruz Bey servetini kaybeder.

Hizmetçisi de onun yanından ayrılır. “Mösyö Kondoraki, Bihruz Bey'den dört yüz bu kadar liraya sayarak önceden aldıgı liralarla hakkım tamamıyla kapattıktan sonra bir otuz lira da ka-zanç olarak almışken, bununla da yetinmeyerek elindeki bir senet gereğince kalan para olan yüz elli liraya karşılık olarak da beyin arabasını, hayvanlarını ele geçirmek için zihninde bir yol arayıp duruyordu. Bunların kendi ayağına kadar geldiğini haber alınca aşın memnun oldu. Arabanın fabrikaya, hayvan1ann ahıra çekilmesini ve arabacı Andon'un da savulmasını işbaşıya emretti. İşbaşı da aldığı emri hemen yarine getirmeye kalkıştı.”23

3.1.3. ENTRİKA

Bu bölümde özellikle konak içindeki gizli olaylar ve arkadan çevrilen oyunlar

ele alınmıştır. Beyoğlu’nun Avrupa kültüründen etkilenmesi sebebiyle insanlar çıkar

amaçlı ilişkiler kurmuş ve bunlar konak hayatına da önemli ölçüde yansımıştır.

Ahmet Midhat Efendi'nin Hüseyin Fellah adlı romanında hilekar kadın tipiyle

karşılaşıyoruz. Kadınlar Hurşid Bey’in zevke sefaya düşkün olduğu sağlıklı

zamanında onunla bolca vakit geçirip mallarını istila ederken hastalandığı vakitte

hiçbir ilgi ve alaka göstermeyerek, onu yalnızlığa mahkum etmişlerdir. Burada

kadınların erkek arkasından iş çevirmeleri göze batmaktadır. “Evet, böyle olsa pek güzel birşey olurdu. Hatta bunun has retini Hurşid dahi çekerdi. Ancak artık iş işten geçmişti. Çünkü herif esir-i firiiş iken karılar kendisinin iade-i hayat edeceğine inanamayarak ve herbiri kendi başının çaresini aramak kaydına düşerek Hurşid'in hazinelerine müstevli olmuşlardı. Binaenaleyh Hurşid aklını başına aldığı zaman konağın zimamı idaresini eline almak için aradı ise de bulamadı. Bilakis kendi zimam-ı hürriyet ve ihtiyarını karıların eline teslim ederek mal kendinin iken onların bir lokma ekmeğine kendisini muhtaç görmeğe başladı.”24

23 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul,2004,s.248. 24 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.261.

Page 75: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

65

Ahmet Midhat Efendi'nin Karnaval adlı romanında, Madam Hamparson ve

Resmi Efendi arasında başlayan gizli aşk ve birlikte balo eğlencelerine gitmeleri,

onların planlar yaparak gizlice buluşmalarına sebep olur. Hamperson Ağa bu

durumdan şüphelenir. Madam Hamparson kocasının güvenini kazanmaya çalışır,

şüphelerinden dolayı ona kızar, alafranga bir beye kıskançlığın yakışmadığını söyler

ama diğer taraftan da Resmi Efendi ile planlar yapıp gizlice karnavala gider, Resmi

Efendi’yi hizmetçinin odasında saklayıp, herkes yattığı vakit onunla görüşür. “Resmi burada tam eylediği akşam saat kaçta adet edecek olursa bermutat resmi veda icra ederek gittiği zaman doğruca Marianko’nun odasına gidecek orada lüzumu kadar oturacak, biz yattıktan ve artık ağanın bizim odaya gelmeyeceği tahakkuk eyledikten sonra resmi odaya gelecek. İkiniz dahi artık merhamet edip bizi her türlü tehlikeden muhafaza edeceksiniz.”25

Ahmet Midhat Efendi'nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında Hediye Hanım

cariyesi Peri’yi kandırarak onun Mustafa ile ilgilenmesini, Mustafa’yı kalpazanlığa

ikna etmesini ister. Peri ise önce Hediye Hanım’ın dediği gibi Mustafa ile ilgilenir,

evlenmek istediğini, para için Hediye Hanım’ın yardım edeceğini anlatır. Böylelikle

Peri’nin sevgisine inanan Mustafa, Hediye Hanım’ın kendisine teklif ettiği konak

içerisinde darphane açıp kalpazanlık yapma teklifini kabul eder. Fakat Hediye

Hanım Halil Suri’den de menfaati olduğu için Peri’yi sonradan Halil Suri ile

ilgilenmeye ikna eder. Hediye Hanım’a göre Mustafa’nın parası yoktur. Bu duruma

Mustafa çok üzülür, Hediye Hanım ile Halil Suri’nin konak içerisinde gizli işler

çevirdiğinin farkındadır. Halil Suri yasadışı işler yapıp Hediye Hanım’la ortak

çalışmaktadır. Aynı zamanda Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdettin Paşa da Hediye

Hanım’a aşık olduğu için ihtiyaç duydukları konularda onlara yardım eder. “-Zaten söylenmiş şeyleri tekrara ne gerek var? İşte bir kalpazanlıktır edeceğiz. Fakat Hezarfen Mustafa’ya layık olan bir derecesini yapalım ki bir zaman gördüğüm kalpazanlara benim dediğim gibi halk bana ‘Amma ne eşekmiş!’ demesin. Bunun içinse sermaye ister. -İstediğin kadar sermaye hazırdır. Fakat bu işte Halil Suri’yle dahi bir müzakere lazım geliyor.”26

25 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.174. 26 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.144.

Page 76: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

66

3.1.4. EĞİTİM

Konaklarda bazen cariyelere, evin kızına hoca tutulması karşılaşılan bir

durumdur. Çünkü alafranga hayatta bir kızın Fransızca bilmesi, piyano çalabilmesi

önemli bir husustur. Bu yüzden konaklarda muallimelere yer verildiğini görüyoruz.

Ahmet Midhat Efendi'nin Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı romanında, Mr.

Ziklass kızlarının Osmanlı Türkçe’sini öğrenmesini ister. Bu yüzden Rakım Efendi

haftanın bazı günlerinde ders vermek için konağa gider. Bunun yanı sıra Rakım

Efendi de kendi cariyesi Canan’a Madam Josefino’dan piyano dersi aldırır. Ayrıca

Rakım Efendi kendini yetiştirmeyi seven bir insan olduğu için Beyoğlu’ndaki

Ermeni dostunun kütüphanesine gidip orada Fransız romanlarının ve tiyatro

eserlerinin, şiir ve edebiyatının değişik eserlerini inceleyip tarih, coğrafya ,hukuk

gibi konularda da bilgi edinirmiş. “Lakin Rakım Efendi'nin aldığı terbiye ve gördüğü tahsil öyle her hal ü vakti yolunda adam evladına müyesser olamaz. Kendi hahişi ve dadısının sevk ve teşviki sayesinde Arabiden sarf u nahiv filandan mada Risale-i Erbaa'yı, şerhleriyle beraber layıkıyla gördü. Hele mantık cihetini tasdikat-ı hitamına kadar pek kuvvetli tahsil eyledi. ilm-i hadis ve tefsirde oldukça behre kazandı. Fıkhı dahi gözden geçirdi. Farisiden Gülistan ve Baharistan ve Büstan ve Pend-i Attar ve Hafız ve Saib'i tekmil etmekten kat-ı nazar en münteha parçalarını ezber dahi eyledi. Fransızcaya gelince: Bir kere lisanda rüsilh peyda eyledi. Bade Galata’daki dostundan hikmet-i tabiiye, kimya, teşrih-i menafiü'l-azayı oldukça tahsil edip Beyoğlu’ndaki Ermeni dostunun kütüphanesinde dahi coğrafya, tarih, hukuk ve muahedat-ı düveliyyeye dair lüzum derecesinin fevkinde dahi malilmat topladı.”27

Ahmet Midhat Efendi'nin Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr romanında evin

hanımı Feride Hanım iki cariyesi Mehtap ve Afitap’a müzika dersi aldırmaktadır. “Feride ahiret evladı edindiği iki cariyeye müzika meşkettirdiği ve çocuklar ustaları delaleti ile güzelce çalgı çalmaya muktedir bulundukları halde dahi demir bey muzikadan hoşlanmaz ki çocuklar ile eğlenebilsin.”28

27 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.12. 28 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.19-20.

Page 77: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

67

3.1.5. AİLE HAYATI

Alafranga yaşayışın izlerinin görüldüğü Beyoğlu’nda aile hayatı kimi zaman

düzenli ve samimi ilişkilerle karşımıza çıkarken kimi zaman ise aile içerisinde

bağların kopuk, iletişimin zayıf olduğu görülür. Aile içi ilişkilerin zayıflamasının bir

takım sebepleri vardır. Konak içerisindeki eğlenceler de aile ilişkilerini bozacak bir

hususiyet gösterebilir.

Ahmet Midhat Efendi'nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında İngiliz

Ziklas ailesi, birbirlerine uyum sağlayan, saygı ve sevgilerini kaybetmemiş, birbirleri

ile iletişime açık karı koca ve iki çocuktan oluşmaktadır. Bu aile eğitimli ve terbiyeli

bireylerden oluştuğu için kızlarına derse gelen hocanın da güvenilir olması onlar için

önemli bir husustur. Ayrıca bu aile kendi inanç ve kültürüne göre yaşamaya itina

gösterir. “İşte o günkü muayene bu suretle icra olunup ancak bu muayene esrarından ne kızların, ne Rakım'ın, ne de hatta Madam Ziklas'ın asla haberleri yoktu. O Akşam Misters Ziklas gündüzkü muayene esrarını karısına açtı ve kızın derdine ilaç ancak kendisini Rakım'a vermek olduğunu dahi söyledi. Vay Madam Ziklas'taki telaş, teessüf-i şedide! İtiraz kat' iyen reddeyledi. Kızın bu kadar amcazadeleri, dayızadeleri filanları varken başkasına ve bahusus bir Türk'e ve bahusus kendi hocasına vermek arını nasıl hazmedebileceğini kocasına sorarak ölümüne razı olmak lazım geleceğini hükmeyledi ...”29

Ahmet Midhat Efendi'nin Hüseyin Fellah romanında Şehlevend Hanım,

kocasının öldüğü konusunda yalan bir haber alınca üzüntüden kendisini kaybetmiştir.

Bir taraftan kendisine gelen evlenme tekliflerine hayır derken , diğer taraftan da

Cihangir’deki konaklarının sahipsiz kalarak eşyalarının hizmetçiler tarafından çalınıp

satılması üzerine Safi Efendi adında bir adamın evlenme teklifini kabul eder. Bir

müddet sonra öldüğünü sandığı kocası çıkagelir; Hasna Hanım ölmekten beter olur ;

fakat iş işten geçmiştir, yeni eşi Safi Efendi ise bir anda kayıplara karışmıştır. Hasna

Hanım kızı Şehlevend ile yalnız kalmıştır. Burada aile hayatının özellikle kadınlar

için önemli olduğu ve kadınları kimsesiz kalmaktan kurtardığı dikkat çeken bir

noktadır.

29 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.119-120.

Page 78: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

68

“Hele Safi Efendi’yi hiç sormayınız, hiç aramayınız. Pederin avdeti üzerine yer yarılmış da yere geçmiş. Nihayet iş şeyhülislam kapısına dayandı. Üç tarafın vekilleri toplanarak davaya bakıldı. Ancak valide “Artık İsmail Ağa’nın yüzüne bakacak yüzüm kalmadı,onu istemem. Kendisine etmiş olduğum alçaklık elverdiği ve hatta arttığı için ziyadesine lüzum kalmadığından Safi efendi’ye de varamam. Bakiyye-i ömrümü yüzümün karasını setrederek makhuriyetle geçireceğim.” cevabını vermiş olduğundan iş kolayca bitirilmişti.”30

Ahmet Midhat Efendi'nin Yeryüzünde Bir Melek romanının

kahramanlarından Şefik ve Raziye birbirlerini çocukluktan itibaren sevmiş

olmalarına rağmen, aralarına giren kişiler, çekemeyenler, oynanan oyunlar sebebiyle

uzun bir süre evlenemeyip ayrı kalmışlardır, her şeye rağmen birbirlerine sevgilerini

korumuş, atılan iftiraların asılsız olduğunu anladıklarında ise tüm zorluk ve engellere

rağmen evlenmeyi başarmışlardır. Şefik Beyoğlu’nda yaşayan ve Avrupa’da eğitim

görmüş bir doktordur. Raziye Beyoğlu’na gelin gider. “Yengelik vazifesi bittabi Nimetullah Hanım’a terettüp eden bir vazife olup şu kadar var ki iş bu dar-ı zifafta bulunan gelin ve damat ve yenge vesair bu misillü cemiyetler azasına makis olmadıklarından Şefik, Raziye'ye ilk hitabını şu surette ibraz eyledi: Şefik: -Senin huzuruna hakk-ı sahih-i şer'i ile işte bu gece giriyorum Raziyeciğim! Vakıa ömrümün en müsait kısmı bir yeis ve hırman ile geçti. Ancak sana bu hakk-ı sahih ile bir haftacık refakat üzere ömür geçirsem onun kıymeti şimdiye kadar gördüğüm mahrumiyetlerin cümlesini maaziyadetin tazmin etmiş olacaktır.”31

Ahmet Midhat Efendi'nin Karnaval romanının kahramanları Madam

Hamparson ve Hamparson Ağa arasında neredeyse otuz yaş fark vardır. Hamparson

Ağa gençliğinde alafranga yaşayışa , eğlenceye önem vermiş, yaşlanmaya başladığı

zamanlarda ise genç bir kadın olan Madam Hamparson ile evlenmiştir. Madam

Hamparson zeki, güzel, nazik, hoş sohbet bir kadındır, alafranga yaşamayı sever. Her

mecliste erkeklerin ilgi odağıdır. Bazı erkeklerin rahatsız edici tavır ve sözlerinden

hoşlanmamaktadır. Eşi Hamparson Ağa ise karısı ile yeterince ilgilenmemekte,

alafranga yaşayışa göre kıskanmayı eşeklik olarak kabul etmekte ve yine alafranga

yaşayışa göre karısı ile ayrı odalarda yatmaktadırlar. Genç ve güzel bir kadın olan

Madam Hamparson’un eğlenebileceği yerlere gitmezler, genelde konak içinde

30 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.226. 31 Ahmet Midhat Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Ankara, 2000, s.341.

Page 79: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

69

eğlenceler düzenlerler. Konak içerisinde ise çok fazla iletişimleri yoktur, genelde

misafirlerle birlikte yemekli , sohbetli eğlencelerde birarada bulunurlar. Burada da

kendi eğlenceleriyle meşgul olan bir aile tablosu çizerler. Madam Hamparson eşine

sadık olmaya dikkat ederken, gelişen olaylar sonucu Resmi Efendi’nin zeka ve

terbiyesinden etkilenir. Onunla aralarında gizli bir birliktelik başlar, birlikte balolara

da giderler. Hamparson Ağa bu durumdan şüphelenir; ama inanmak istemez. Bu

şüpheleri sebebiyle karısının odasına birkaç kez baskın yapar; ama karısını

yakalayamaz. Neticede soğuk bir aile ilişkisinin sonunun hüsranla bittiğini

görüyoruz. “Madame Küpeliyan koştu yetişti ama Hamparson Ağa’nın elinden bastonu almak mümkün mü? "Bu baston kimin? Sahibi nerede?" diye hemen yapıştırdı. Bastonun ucu kadının vücudu üzerinde kırılarak püskül gibi olmuş. Herifte hala merhamet yok. Merhamet etmemekte dahi yerden göğe kadar hakkı var! Derken Resmi'nin fesi, saati potinleri dahi orada bulunmaz mı? Artık inkara mahal mi var? Hamparson Ağa "Eşyası burada kendisi nerede?" diye ku durdukça kudurur. Durmadan bastonu yapıştırır. Madam Hamparson'un vücudundan çıkan kanlar beyaz gömleği çubuk çubuk kızartmaya başladı. Küpeliyan sopayı kavramak için birkaç defa hücum eyledi ise de o dahi birkaç baston yiyerekric'ata mecbur oldu.”32

Ahmet Midhat Efendi'nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında karşımıza çıkan

Halil Suri, eşini kaybetmiş , kızı ve ailesi ile yaşayan bir insandır. Karakter olarak

menfaatçi, hilekar ve düzenbaz bir yapıya sahip olduğu için karısı sağken rütbeli

beylerin ona ilgi göstermesinden hoşlanır, karısını da onlara ilgi göstermesi için

uyarır, bu durumu da kendi menfaatine kullanırmış. Ahlakı bozuk olan Halil Suri

eğlenceye de düşkünmüş. Karısının ölümünden sonra konakta kızı ve annesi ile

yaşar; fakat onlarla gün içerisinde yaptıklarına dair hiçbirşey konuşmazmış. Bunun

sebebi de yasa dışı işlerle meşgul olması imiş. Buradan da yine bozuk bir aile tabloso

ile karşılaştığımızı söyleyebiliriz. “ –Maslubun göğsünde bir yara vardır. Bu yara kimin silahıyla açıldığını biliyor musunuz? Validesi – Nasıl yara?

32 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.238.

Page 80: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

70

- Vay , sizin yaradan haberiniz yok mu? Oğlunuzun sağ göğsü üzerinde koca bir kurşun yarası var ki arkasından çıkmış. - Eyvahlar olsun, yara da mı var? - Şimdi açılmış şey değil, bir aylık kadar eski bir yara. - Hayır efendim, benim asla haberim yoktur.”33 Ahmet Midhat Efendi'nin Bahtiyarlık romanının kahramanı Senai Bey de

Cihangir’deki evlerinde annesi ile yaşar. Fakat yaşayış şekilleri farklı olduğu için

annesi ile pek anlaşamaz. Annesi evlenmesini istemesine rağmen o bunu

alafrangalığa uygun bulmaz, annesinin mücevherlerini alıp eğlence aleminde

kadınlara hediyeler götürür. Burada anne ile oğulun farklı kültürlere sahip

olmasından doğan aile içi bir uyuşmazlık dikkati çeker.

“Senai’nin validesi Cihangir taraflarında bir hane mübayaa ederek

oğluyla beraber oturmakta ve kocası Yamalı Musa’nın hane masrafı olarak tahsis etmiş olduğu sekiz lirayla kendisini pekala geçindirmekteyse de Yamalı Musa’nın Senai’ye tahsis etmiş olduğu on lira aylık kifayet etmek şöyle dursun validesinin dizi altınları ve bilezik, küpe yüzük gibi elmasları dahi bir yandan sökülüp gitmekteydi.”34

Ahmet Midhat Efendi'nin Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr romanının

kahramanı Demir Bey, mert , biraz sert yapılı ; fakat merhametli bir insandır. Karısı

Feride Hanım onu hem sevmekte hem de ondan korkmaktadır. Demir Bey, Feride

Hanım’dan yaşça büyüktür, karısına mahkum olan, onun her işine karışan

kocalardan değildir. Karısına kızacak olsa bile sonradan gönlünü almayı bilir. Fakat

Feride Hanım eşi ile alakalı bazı gerçekleri sonradan öğrenir; ama bundan dolayı eşi

ile bağını koparmaz.Bunların Mustafa Kamerüddin adında bir oğulları vardır.

Oğulları terbiyeli, iyi eğitim almış bir gençtir. Burada alaturka yaşayışa göre

kurulmuş sağlam bir aile tipi karşımıza çıkmaktadır. “Servet ü saman karısının olmakla beraber zevceye mahkumiyet bu adanda görülmez. Fakat zevceyi taht-ı kahr-ı esaretine de almaz. Zevcesini hudud-ı vezaifi haricine çıkartmadığı gibi zevcesinin daire-i hukuku dahiline de kendisi taarruz eylemez. Zevcesini tekdir eylerse tahkir için değil, ıslah için tekdir eder. Tekdirini müteakib vech-i şefkatinde muhlisane, muhibbane ,tebessümleriyle kalbindeki terahhum ve muhabbeti yine temin eyler.”35

33 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.53. 34 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara , 2000, s.17. 35 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.24.

Page 81: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

71

Ahmet Midhat Efendi'nin Müşahedat adlı romanında evli olmadıkları halde

birlikte yaşayan Refet ve Agavni karşımıza çıkar. Ayrıca Vartov Dudu ve Boğus

Ağa da Siranuş’un manevi ailesi gibidir. Agavni’nin annesi ile babasının evlilikleri

anlatılır. Buna göre ; babası Antuvan Kolariyo karısı ile severek evlenmiş ; fakat bir

müddet sonra kadının başkalarıyla birlikte olması üzerine evlilikleri bozulmuştur.

“Antuvan Kolariyo bu kızı sevdikten sonra. başka sevdazedelerini

ürküten, korkutan hallerine ehemmiyet vermeyerek, hemen izdivacına talib olmuştu. Drahoma filan istemek şöyle dursun. tedarikatını itmam etmesi için kendi kesesinden kıza beş yüz karamiç altını vermişti. Bu muamele-i civan-merdaneye ne demeli? Fakat zavallı adamcağız henüz bir haftalık, on beş günlük güveyi olarak, bir gün güzel zevcesiyle mülaabe ve nüvaziş halinde iken zevcesinin karnı nisbet-i lazimesinden ziyade büyük olduğu gözüne ilişti. Bir de yedd-i dikkatle temas eylesin baksın ki, derunundaki cenin günbür günbür oynuyor. Üç aylıktan ziyade.”36

3.2 ASAYİŞ

Tanzimat Devri romanlarından hareketle Beyoğlu’nda , bir tarafın eğlence

hayatına dalmış olmasından, bir yerlerde ahlak bozukluklarının hat safhaya

çıkmasından, yalanlardan, hilelerden, ihanetlerden , vahşilikten doğan bir takım

toplumsal bozukluklar olduğu görülmektedir. Öyle ki devlet adamları dahi

menfaatlerine yarayacak durumlarda ahlakı, hakkı, adaleti görmezden gelmiş,

menfaatlerine uygun şekilde istedikleri gibi davranmayı tercih etmişlerdir. Adalet,

toplumda asayişi, huzur ve düzeni sağlayıp bunun devamlılığını korumakla yükümlü

iken ; kültürel yozlaşmaların olduğu, insanların neyi niçin yaptıklarını bilmedikleri

ya da bir sebep aramadıkları bir ortamda asayişi ve adaleti sağlayabilmek ne ölçüde

mümkün olabilir? İnsanların zevk ve eğlenceler adına yaşadığı, bana dokunmayan

yılan bin yıl yaşasın diyip kendi menfaatine uyan durumlara baktığı , kavgaların

eğlence sayıldığı ve toplumun kendi özüne yabancılaştığı,ana babaların maddi

yetersizlikler sebebiyle evlatlarını kötü bir yaşama ittiği bir devirde ve ortamda

adalet mekanizmasını sarsmaya çalışacak birçok olay yaşanabilir. İşte Beyoğlu da

böyle bir bozukluğun içerisinde karşımıza çıkmaktadır.

36 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat, Ankara , 2000, s.105.

Page 82: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

72

3.2.1 SUÇLAR

Beyoğlu’nda yaşanan renkli ve eğlenceli bir hayatın yanı sıra ; bozuk toplum

yapısından kaynaklanan ve Beyoğlu hayatının diğer bir yüzü olan hırsızlık, cinayet ,

yaralama gibi olaylar da romanlarda konu olarak işlenen ve Beyoğlu hayatında

dikkati çeken bir diğer durumdur.

Ahmet Midhat Efendi'nin Hüseyin Fellah romanının kahramanlarından

Halatçı Ömer, Şehlevend Hanım ve annesini koruyup, onların her türlü ihtiyacını

karşılamaya çalışan, onları yalnız bırakmayan bir kişidir. Hasna Hanımlar’ın

düşmanı Hurşid Bey bir gün Ömer’i yanına çağırır, ona Hasna Hanımlar’ı terk

ederek kendisi için çalışmayı teklif eder. Bunun üzerine Ömer sinirlenir ve Hurşid

Bey’i yaralar. Hurşid Bey , Galata Kadısı ile de konuşarak bu olayı Ömer’in

aleyhine çevirir ve Ömer , ömür boyu kürek mahkumluğuna çarptırılır. Burada

Galata Kadısı’nın da hatır ile iş yaptığı dikkati çeken bir husustur. “Ömer bu lakırdıyı işittiği gibi “Bre hain hınzır! Sen o biçarelari bu hale

getirdin, onların zararı, perişanisi sayesinde daire, debdebe sahibi oldun. Şimdi sana layık olan şey onları bakmak iken bilakis bütün bütün sokakta bırakmayı istiyorsun. Ben seni öldürmeyim de kimi öldüreyim? Seni öldüren kanlı olmaz, gazi olur!” diye belindeki bıçağı çektiği gibi Hurşid’in karnına sokar. Bunun üzerine bir vaveyladır kopar. Hurşid’in uşakları gelir yetişir. Ömer’i tutarlar. Derhal kolluğa verirler.”37 Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım romanındaki Rum Papazoğlu,

hayatını hısızlık yaparak sürdüren bir kişidir.

“-Uzun etme be Sohbet! Bilirsin ki bende para olduğu zaman hiç

esirgemem. Hatta geçen günkü vurgunda bizim ihtiyar Vasil'e bir kat urba bile aldığımı bilirsin ya? -Fakat bak şimdi ayağında kundura ve kıçında pantolon kalmamış. -Bizimkisi öyledir. Bugün beş on liralık bir şey çarpıp beyler gibi giyinir kuşanırsın, yarın bir kumarhanede bu hale girersin. -Hala şu kumardan vazgeçmedin gitti. -Ben elime geçen paraları tutmuş olsaydım şimdi Kirya Papazoğlu Andonaki diye itibarlı bir sarraf olurdum. Fakat bundan sonra aklımı başıma

37 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.229.

Page 83: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

73

alacağım Sohbet! Hele bu akşam beklediğim herHi bir güzelce kesimine getirirsem yarın sen beni görürsün.”38

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında gördüğümüz Zekayi,

alafranga yaşamayı seven, eğlenceye düşkün, gösteriş meraklısı, evli olduğu halde

dost hayatı da yaşayan, ahlakı bozuk bir kişidir. Dostu olan Benli Helena’ya

Beyoğlu’nda bir daire tutar. Helena’nın da , Nizami adında bir dostu daha vardır.

Helena , gündüzleri Zekayi Bey ; geceleri de Nizami ile vakit geçirir. Helena’nın

genelde Zekayi’nin yanında olmasına kızan Nizami , yine Helena’yı aradığı bir gün

onu evde bulamayınca Zekayi ile olduğunu düşünüp onların eve gelmelerini bekler,

onlar gelmeyince de kızıp bu sefer Helena’nın evini yakar. “Nizami rezaletin bakiyesini hanede itmam etmek üzere doğru Helena’nın hanesine kadar geldi ve karı ile dostunu pek çok bekledi ise de onların avdet etmediğini görünce hiddetinden ne yapacağını bilemeyerek haneye ateş vermeye kalkışmıştı. Bu hal yalnız Andonaki’yi değil, konuyu komşuyu da telaşa düşürdüğünden zaptiyeye müracaat mecburiyeti baş gösterip binaenaleyh iki zaptiye sarhoş Nizami’yi kaldırmışlar ve Beyoğlu mevkiine götürmüşlerdi.”39

Ahmet Midhat Efendi’nin Vah adlı romanı kişilerinden Ferdane Hanım ile

dostluk yapan bohçacı kadın Despino, Ferdane’nin bir resmini geri getirmek

koşuluyla onun evinden gizlice alır. Bu resmi Necati Bey’e gösterdikten sonra kendi

elbiselerinin içine saklar ve Behçet Bey’in konağına gittiğinde elbiselerinin içindeki

resim ve bir de mektubu farkında olmadan düşürür. Bu resmi bulan Behçet Bey,

Ferdane Hanım’ın kendisine ilgi göstermeyişine kızar ve Beyoğlu’na gidip resim

kopyası yapmayı öğrenir. Behçet Bey , kopya resim ile Ferdane Hanım’a yaptığı

birkaç uyarıya rağmen Ferdane Hanım’dan hala yüz bulamayınca Ferdane Hanım’ın

çeşitli şekillerde fotoğraflarını yapar, evliliğinin bitmesine, kocasının ölümüne sebep

olur. Bu olanlara inanamayan Necati Efendi gerçeği araştırır ve bunun Behçet

Bey’in bir oyunu olduğunu anlayıp onu dava eder, Ferdane Hanım’a sahip çıkar.

Neticede Behçet Bey yargılanıp yaptığı yasak işin cezasını bulur.

38 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000, s.10-11. 39 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.177.

Page 84: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

74

“Hatta Behçet Beyefendi , biçare Ferdane’yi balette kıyafetinde teşhire dahi kanaat edemeyerek daha şeni bir resmi dahi hazırlamıştı ki yanında bir de er bulunduğundan bu resmin ne kadar şeni bir şey olduğunu tariften kalemler dahi haya eder. Edevat ve evrak-ı mezkure takımıyla Adliye Nezaretine kaldırıldı. Behçet dahi zabıta tarafından derhal taht-ı tevkife alındı.”40

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât romanında da karşımıza suç unsuru

olacak birçok olay çıkmaktadır. Romanda olayların başlangıcı olarak Öreke Taşı

cinayetinde bir kız, iki erkeğin öldürülmesi ve Halil Suri’nin intihar zannedilen

ölümü karşımıza çıkar. Osman Sabri Efendi bu iki cinayeti birleştirir. Peri adındaki

öldürülen kızın Hediye Hanım’ın konağında, konağın kızı gibi yetiştirilmiş bir cariye

olduğu anlatılır. Osman Sabri , yaptığı araştırmalarda Halil Suri’nin de Hediye

Hanım’la münasebeti olduğunu öğrenir ve Hediye Hanım’la bağlantı kurmaya

çalışır. Bunun için de yağlıkçı esnafı Hacı Sadullah Efendi’den Hediye Hanım’ın

konağına götürülmek üzere emanet elmas alır. Bohçacı Ziynet kadın kılığına giren

Hafiye Necmi, bu elmasları Hediye Hanım’ın konağına götürür, Hediye Hanım

bunları bakmak için alır ve bir daha geri vermez. Aradan geçen zaman üzerine ; Hacı

Sadullah Efendi, Osman Sabri Efendi’den altınları istemeye gelir, Osman Sabri

durumu Hacı Sadullah Efendi’ye anlatır ve ona Beyoğlu Mutasarrıflığı’na gitmeyi

teklif eder . Beyoğlu Mutasarrıfı da Osman Sabri’yi tutuklar. Daha sonra bir

gazetede Hediye Hanım’ın önceki yıllarda elmas hırsızlığı ile ilgili oynadığı oyun

anlatılır. Zamanla Hediye Hanım’ın suçlu olduğu anlaşılır. Fakat tek suçlu o değildir.

Beyoğlu Mutasarrıfı ve Halil Suri adındaki arkadaşları da suç ortaklarıdır.

Mecdeddin Paşa, Hediye Hanım’a aşık olduğu için Hediye Hanım’ın kendisine

bildirdiği konularda ona yardım eder ve kanunları görmezden gelir. Halil Suri her

türlü suçluyu, katili, hırsızı, ahlaksızı kurtarıp kendi menfaatlerine çalıştıran,

kaçakçılık yapan, yasa dışı işlerle uğraşan ahlaksız biridir. Olayların iç yüzü ortaya

çıktığı vakit Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdeddin Paşa kaçar. “Herif epeyce sarhoş görünüyordu. Halil Suri diyordu ki: - Seni Mecdeddin Paşa sayesinde prangadan kurtarmak müyesser olduğu halde,senden istediğimiz işi gördükten sonra dahi seni saklamak veyahut istediğin bir memlekete aşırmak bizim için muhal mı olur? Ama farz edelim ki

40 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.196.

Page 85: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

75

kaçıp da buraya kadar gelmeksizin yakayı ele verdin. Mecdeddin Paşa sağ olsun! Sair dostlarımız sağ olsunlar! Yine kurtarırız. Halil Suri’nin bu sözünü tasdiken Hediye dahi diyordu ki: - Mecdedin Paşa vakıa pek büyük bir adam ise de size göre büyüktür. Yoksa şu eteğimi kaç defalar öpmüş olan bir adamdır.”41

3.2.2. BELGELER

Tanzimat Devri romanlarında belgeler ; dilekçe , resim , olayların gerçek

yüzünün anlatıldığı mektuplar ve vasiyetnameler şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında Öreke Taşı cinayeti

ile ilgili araştırma yapan Osman Sabri Efendi, Halil Suri’nin de öldürülmesi ile ; iki

konunun bağlantılı olduğunu düşünmüş ve bu konuları birleştirecek ipuçlarını arayıp

bulmuştur. Belge olarak kullanacağı bu ipuçları şunlardır : öldürülen kız Peri’nin

resmi, Hediye Hanım’ın mektupları, Halil Suri’ye Bükreş postası ile gönderilen

Fransızca mektup, Halil Suri’ye Marsilya postasıyla gelen mektup, Mil Lüks

mağazasından alınmış elbisenin faturası. Bunların yanı sıra olayların iç yüzünün

aydınlanması için Osman Sabri Efendi’nin devlet dairelerine yazmış olduğu

dilekçeler de birer belge olarak kabul edilebilir. Ayrıca önceleri Hediye Hanım ile

işbirliği içinde bulunan Hezarfen Mustafa’nın olayların iç yüzünü anlatmak için

gazeteye gönderdiği mektuplar da belge niteliğinde karşımıza çıkar. “Bizim müstantik-i meşhur Osman Sabri Efendi gazetelerde bu fıkrayı görünce birisi makam-ı sadarete, diğeri Zaptiye Müşiriyetine ve üçüncüsü dahi her ne kadar bu meselede nevumma müddeialeyh sayılacak ise de işin resmiyetten çıkarılmaması için Beyoğlu mutasarrıflığına hitaben müttehidü'l-meal ve'l-lafz bir layiha kaleme aldı. Bu layihada Hediye Hanım hakkında icra-yı tahkikata lüzum görmesi ne gibi ahvalden dolayı ne derecelerde muktezi ve mühim olduğu, Hezarfen ve nam-ı digerle Kalpazan Mustafa'nın ... gazetesine derç edilen mektuplarından istidlal olunabileceğini arz ile dedi ki:”42

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı eserinin

kahramanlarından Demir Bey, Fransa Ordusu’nda görev yaptığı dönemlere ait

hayatını karısından saklamaktadır. Demir Bey’in karhane tabir eylediği iş odası da

41 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.156-157. 42 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.189.

Page 86: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

76

kilitlidir. Onunla alakalı şüphelere kapılan karısı, Demir Bey’in hastalandığı bir vakit

onun çalışma odasına girer ve kilitli dolabında onun geçmişine ait belgeler bulur. “Elhasıl tedabiri ihtiyatiyyenin kaffesi nazar-ı dikkatte tutularak dolap açıldı. Feride hanım Fransız zabıtan-ı askerisine mahsus olan köhne üniformaları, şapkaları, filanları ortaya sererek nihayet bir eline nişanlar mahfazalarının mahfuz olduğu torbayı ve diğer elin kağıtları, resimleri, filanları havi olan paketleri alarak dedi ki: -İşte oğlum! Pederin hakkındaki zanlarımı hakayık-ı mahza olmak üzere bana hükmettiren şeyler bunlardır! Ah, meğer yirmibeş yıldır bir Fransız ile yaşamışım. Meğer sen bir Fransız sulbünden inmişsin.”43

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanında, Beyoğlu’nda yaşayan

Agavni ile alakalı vasiyetname niteliğinde belgelerden bahsedilmektedir. Agavni’nin

babası Antuvan Koloria, kızının sorumluluğunu ve ona ait mirası İtalya

Kançılaryasına bırakmıştır. İtalya Kançılaryası da Agavni’nin bu vasiyete uygun

yaşaması için çalışmış, onun sorumluluğunu üstlenmiştir. Agavni reşit olduktan

sonra babasının İtalya Kançılaryasına bıraktığı vasiyetle kendisine ait mirası alır.

Agavni öldüğü vakit de İtalya Kançılaryası kendi milletlerine mensup olan

Agavni’nin yaşadığı yerdeki mücevherat, para ve eşyalarına sahip çıkmak ister ;

fakat Agavni yazdığı vasiyetnamede bütün servetini babasız çocukların eğitimi için

bağışladığını açıklar. Yine bu romanda Siranuş’un babası Ali Osman Topuz Bey’in ,

Ermeni Patrikhanesine Siranuş için bıraktığı zarf ve bu zarfın içerisinde vasiyetname

niteliğinde bir mektup ve bir resim belge olarak dikkati çeker. “En üstünde de el yazısıyla yazılmış bir kağıt. Bir vasiyetname. Hatta Ermeni Katolik patrikhanesi tarafından da musaddak. Bu vasiyetname mucibince Ağavni nesi var nesi yok ise cümlesini Ermeni Katoliklerinin babaları belli olmayan bikes kızlarını terbiyeye vakf ve bahş etmiş. Oh .... Artık kançılarya memurundaki suratı seyretmeliydi.”44

43 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.50. 44 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.282.

Page 87: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

77

3.2.3. OYUNLAR

Tanzimat devri romanlarında Beyoğlu’nda yaşayan ve orada gezip eğlenen

kahramanların birbirlerine söyledikleri yalanlar, birbirlerine oyun oynamaları,

ikiyüzlülükleri dikkat çeken bir durumdur.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı romanında

alafranga hayatı seven ve eğlence düşkünü Felatun Bey gönlünü kaptırdığı Polini

adındaki Fransız tiyatro oyuncusunun cilvelerine kanıp kumar oynar. Polini, kumar

masasında anlaştığı diğer dostlarına yardım ederek Felatun Bey’in servetini

kaybetmesine sebep olur. Ayrıca Polini zaman zaman ufak küsmelerle Felatun

Bey’den pahalı hediyeler koparır. Felatun Bey’in parası bittiğinde de onu terk eder. “Felatun - Madem sen bana Can'ın lakırdısını bıraktırdın, ben de sana Polini'nin lakırdısını bırakmayı teklif ederim. Rakım - O ne için ya? Felatun - Şunun için ki, artık kendisinden ayrıldım. Rakım - (telaşla) Sebep? Felatun - Bırak şu kaltağı, Allah'ı seversen! Rakım - Canım, o nazlı Polini şimdi kaltak mı oldu? Felatun - Hınzır kahpe, beni yolup kül ettikten sonra yüz çeviriverdi. Rakım - Yolduktan sonra mı? Felatun - Ah, öyle ya! Rakım - Bari mali birkaç bin liraya oldu mu? Felatun - Birkaç bin mi? On altı bin diyemiyor musun? Rakım - (daha ziyade telaşla) Ne dedin? Zati senin servetin ne kadar ki? Felatun - (gözleri dolarak) İşte ne kadarsa hepsini yoldu!... Ah birader, sen bana pek doğrusunu söylemiştin ama ne fayda. O zaman şimdiki aklım olsaydı, ne yapacağımı ben biliyordum. Rakım - Ey şimdi?”45

Ahmet Midhat Efendi’nin Yeryüzünde Bir Melek adlı romanında kıskançlık

duygusu sebebiyle bir kadının bir başka kadına oynadığı oyun karşımıza çıkmaktadır.

Şefik sevdiği kadın olan Raziye’ye oynanan oyunu öğrenir. Raziye’ye çok benzeyen

ve Raziye takma adı ile herkesin diline düşen Cevriye’yi konağa getirir, Raziye’nin

adını temizlemesi için ondan Arife’nin onlara oynadığı oyunu misafirlere

anlatmasını ister.

45 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.130.

Page 88: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

78

“Elhasıl Şefik her tarafı teskin eyledikten sonra Cevriye'den alacağı malumatı almak için evvela uzaktan uzağa, bittedriç yakından yakına suallere başlamakla Cevriye «Zahmete girmeyiniz efendim! Sizin Şefik Efendi olduğunuz ve benim de Raziye ismiyle etmediği kalmayan Cevriye olduğum tahakkuk eyledikten sonra sizden ketm edeceğim artık hiçbir şey kalmayarak vuku-ı hali olduğu gibi hikaye edeceğim.» diye bcrvech-i atı hikaye ye başladı:”46

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanında birçok yalan ile

gelişen olaylar bir oyun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çaresizlik içerisinde kalıp

yiyecek ekmek bulamayan, bu yüzden dilenen Şehlevend ve annesi Hasna Hanım’a

Laz Mehmet Ali adında bir adam önce yardım eder, sonra Şehlevend’e kendisini

cariye olarak satıp, annesine rahat edeceği bir ev ile geçimini sağlayacak bir miktar

para vermeyi teklif eder. Şehlevend bu teklifi kabul etmek istemese de annesini

düşünerek kabul eder ; fakat annesine Cezayir’e gelin gideceği yalanını söylerler.

Kızı Şehlevend’in Laz Mehmet Ali’nin gelini olarak Cezayir’e gideceğine inanan

Hasna Hanım, oalyların gelişimi içinde Laz Mehmet Ali’nin bir esirci olduğunu ve

kızının bir esir gibi satıldığı gerçeğini öğrenir. “Kız – Tut ki ben razı olmuşum! Validem razı olmazsa ne yaparız? Laz – Sen bir kere razı olda ötesi kolay. Alemde yalan kahtlığına kıran girmedi ya! Kız – Ne deriz, validemi nasıl aldatırız? Laz – Ben seni oğluma gelin alacak olurum. Kız – İyi ama validem damadını görmeyecek mi? Laz – Canım oğlum burada bulunmaz. Mısırda olur, hem ben seni satacak olursam zati İstanbul içinde satacak değilim ya?”47

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında romanının kahramanı

Kalyopi, kızların randevuhaneye satılmaları ile alakalı bilgiler verir. Buna göre bazen

validesi ve pederi paraya ihtiyaç duydukları için kızları olayın farkına varmadan onu

randevuhaneye satarmış. “- Ah! Bazı kere kızı, validesi ve pederi satar. - Nasıl satar? - Basbayağı satar. Kızını götürür kerhaneciden 20-30 altın alıp satar. - Acayip! Hükümet buna bir şey demez mi? Patrikhane yok mu? - Onların nereden haberi olacak.

46 Ahmet Midhat Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Ankara, 2000, s.294. 47 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.32.

Page 89: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

79

- Ee, kız satılmaya razı mıdır? - Kız bir şey bilmez ki. Bir iki fistan, şapka gibi cicileri görünce bir aralık soyunur bile! Sonra aklı başına gelip işi anlarsa da o zaman dahi iş işten geçmiş bulunur.”48

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba sevdası adlı romanında Bihruz Bey’e

oynanan bir oyun ile karşılaşıyoruz.Bihruz Bey’in arabacısı Andon arabayı

Beyoğlu’na tamire götürdüğünü söyler ; fakat Bihruz Bey’in arabayı aldıktan sonra

da borçlu kaldığı ve borcunu ödeyemediği mağazaya götürür. Araba Bihruz Bey’in

elinden çıkar, mağaza tarafından başkasına satılır. Birgün Taksim Bahçesi’nde

gezinen Bihruz Bey kendi arabasını ve içinde de arabacısı Andon’u görür. Ve

Andon’un kendisine oyun oynadığını düşünür. “Bihruz Bey arabasını ve Andon'u o halde görüp tanıyınca büyük şaşkınlığa düştü. Önce olduğu yerde kalakaldı. Sonra döndü, arabayı Taksim caddesi köşesini dolaşıp da gözden kayboluncaya kadar gözleriyle izledi. Araba kaybolunca gene yürümeye devamla bahçeye girdi, kendi kendisine söylenerek tarhların arasında dolaşmaya başladı: ‘Kes köse kö sa? Arabayı, hayvanları diyelimki bu beyefendi kondorakiden satın almış; andonu nereden bulmuş?’”49

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında Madam Hamparson’un

hizmetçisi Mariyanko, önce Madam Hamparson’la anlaştığı halde sonradan

Hamparson Ağa’nın para teklifini kabul ederek bildiklerini Mr. Hamparson’a anlatır

ve Mariyanko Hamparson Ağa’nın olay çıkaracağı akşam hem konağın hanımından

hem de beyinden para alıp iki tarafı da idare ettiği için konaktan kaçar. “Mariyanko aşağıya indiği zaman resmiyi muntazır buldu. Dedi ki: - Daha bekliyor musunuz? Gitseniz ya. - Belki herkes henüz uyumadı. - Ağa yatalı iki saat oldu. Ondan başkasının uyuması veyahut uyumaması sizin nenize lazım? Gece yarısı oluyor haydi gidiniz, rahatınıza bakınız. Madam sizi bekleye bekleye üzülür. Karı şu lakırdılarını şerhli olarak söylemek lazım gelseydi ‘Gece yarısı oluyor, şimdi Nikolaki gelecek, biz kaçacağız haydi gidiniz de siz dahi belanızı bulunuz!’ demek icap eylerdi.”50

48 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında, Ankara, 2000, s.104. 49 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul,2004,s.270-271. 50 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.234.

Page 90: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

80

3.2.4. MAHKEME

Romanları incelediğimizde Beyoğlu’nda işlenen suçlarla ilgili olarak

mahkemelerin yapıldığı ve bu mahkemelerin bazen halka açık olduğu görülmüştür.

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında kanun dışı işler

yapan Hediye Hanım’ın yargılanması için bir mahkeme kurulduğunu görüyoruz.

Galata ve Beyoğlu’ndaki gazetelerde de işlediği suçlar için Hediye Hanım’a bir

mahkeme yapılacağı duyurulur. Bu konuyu gazetelerden takip eden halk Hediye

Hanım’ın göreceği cezayı merak eder, Mustafa’nın kullanıldığı için suçsuz

olabileceğini düşünür. Mahkeme günü her yer tamamiyle dolmuştur. Hatta insanlar

bu mahkemede yer bulabilmek için tanıdıklarını devreye sokmuşlardır. Buradan

anlıyoruz ki devrin insanı güncel olaylara, sosyal meselelere karşı duyarsız değildir. “Halk denildiği zaman kimler anlaşılabilirse o sınıf henüz mahkemeye gelmeksizin müstemilere mahsus olan yerler kamilen havas tarafından zaptolundu. Havas ve gazetecilere mahsus olan yerler dahi hıncahınç dolmuş oldu hatta aza ve zabıt keteresinin yanları da bazı zevatı mutedere tarafından işgal edilmişlerdi. Muhakemenin zaman-ı icrası takarrup eyledikte divanhanede o kadar kalabalık peyda olduki koca divanhanenin hemen münhedim oluvermesinden dahi korkulurdu.”51

3.3 EĞLENCE HAYATI

Beyoğlu tüm semtlerimiz arasında Avrupa kültürünün en yaygın olduğu bir

yer olarak karşımıza çıkar. Bu sebepten ve burada çok farklı inançların bir arada

bulunmasından dolayı özgürlük fikrinin yaygın olduğu bir mekan olarak karşımıza

çıkmaktadır. Bu da Beyoğlu’nda çeşitli eğlence şekillerini meydana getirir. Beyoğlu

en çok eğlence hayatı yönüyle insanların dikkatini çekmekte ve insanlar buradaki

değişik eğlenceler sebebiyle buraya rağbet etmektedirler. Fakat bu durum toplumda

bir takım ahlâkî bozulmalara sebep olur.

Jale Parla’nın Babalar Ve Oğullar kitabında bunu şu şekilde belirtir:

51 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.202.

Page 91: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

81

“Menfaat-i şehvaniye, Tanzimat romancıları için Batı kültürünün bir öğesi olup , Batı’dan gelecek en büyük tehlikelerden biriydi. Bu tehlikeye kapılan oğullar, babasız ya da rehbersiz kaldıklarında , bekleneceği üzere lezaiz-i süffliyyenin tadına varıp , ezvak-ı ulviyyeden uzaklaşıyor ve ondan sonra da içki, kumar, kadına kapılarak kötü yola düşüp haneyi yıkıyorlardı. Lezaiz-i Sufliyye şeytanın verdiği hazdı; bunu tadan mahcup, terbiyeli delikanlılar bir anda arsızlaşıyor ve ondan sonra da artık onları kurtarmak mümkün olmuyordu.”52

Bu bölümde Tanzimat dönemine ait romanlarda geçen Beyoğlu’nun eğlence

yerlerini ve insanların buraya ne maksatla gidip neler yaşadıklarını inceledik.

3.3.1. MEYHANELER

Roman kahramanları sıkça meyhanelere giderler. Burada dostlarıyla hem içer

hem de günlük olaylar ile ilgili sohbet ederler. Fakat meyhanelerin tehlikeli yanları

da görülmektedir. Fazlaca içen insanların kendilerini kaybedip etrafa sataşmaları,

kanlı bıçaklı olaylara, büyük kavgalara sebep olmaları Beyoğlu meyhanelerinde

karşılaşılan bir durumdur. Meyhane ortamının bazen şarkılı, danslı müziklerle de

süslendiği görülmektedir. Buralarda kadınların çalıştığı da görülüyor. Beyoğlu’nda

insanlar genelde cumartesi öğleden sonra, akşama doğru, Pazar akşamına kadar

meyhanede vakit geçiriyorlar.

Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah adlı romanında meyhanede geçen

bir kavgadan bahsedilir. Civelek Mustafa, gittiği Apostol Meyhanesi’nde bir beyin

kendisine takılarak söylediği sözlere kızar ve ona ters cevap verir. Bu cevaba kızan

bey ona tokat atınca aralarında bir kavga çıkar. Beyin dostları da bu kavgaya katılıp

mert ve yiğit bir delikanlı olan Civelek Mustafa’yı öldürdüklerini zannedip ağır

yaralı bir halde bırakırlar. “Mehmed -Canım! Apostol'un meyhanesinde idik. Bu Civelek Mustafa da oradaydı. Ben de pek iyi farkında değilim ama yoldaşlardan birisi bundan bir şeftali mi istemiş ne olmuş? Yunus -Beni ayıplayan ağayı gördün mü bir kere! İşte işin aslını kendisi de bilmiyor! Neyse! Fakat Civelek Mustafa için pek ırz ehli bir çocuk derler. Mehmed -Sen de amma tuhaf söylüyorsun be Yunus! O kadar ırz ehli çocuğun meyhanede işi ne?

52 Jale Parla, Babalar Ve Oğullar, İstanbul,2006, s.80-81.

Page 92: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

82

Yunus -Ama bu bir babayiğit çocuktur! Mehmed -Çocuk ya! Varsın babayiğit olsun ne olursa olsun! Genç değil mi? Herif bir buse istemiş, verivermiş olsa ne zararı olur? Kaldırıp bir de şamar atmanın manası var mı ya? Mehmed -Ha! Bak işte bunda edepsizlik etmiş!”53

Ahmet Midhat Efendi’nin Acayib-i Alem romanı kahramanlarından eğitime

önem veren Hicabi Efendi, Alman lisanını en kolay yoluyla öğrenmek için

Alman’ların çokça bulunduğu Galata ve Beyoğlu birahanelerine gider. “Bir lisanı kolayca öğrenmek için şart-ı a'zam o lisan ehlinin içinde yuvarlanmak olduğu cihetle Hicabi Bey dahi artık galata ve Beyoğlunun birahenalerine devama başladı. Ehl-i işretten değil idiyse de gaz limonatasından başladığı rağbeti yavaş yavaş bira derecesine kadar vardı. Bir yandan Alman lisanını tahsil eder ve bir yandan dahi mesail-i fenniyeye rağbet eylerdi.”54

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım romanının kahramanları Çerkes

Sohbet, yankesici Papazoğlu, Acem Ali de meyhaneye devam edip burada içip

sohbet edenler arasındadır. “-Vay! Akşamlar hayrolsun Sohbet Ağa! -O! Akşamlar hayrolsun Papazoğlu! Yine buralarda ne geziyorsun bakayım? -Ne yapalım a gözüm? Bizim sandalımız yok, mavnamız yok! Biz de çoluk çocuk sahibiyiz. Ekmek parası ister. Fakat sen böyle yalnız oturmaktan ... -Bilirsin ki ben her vakit yalnız otururum. Ee, bu akşam kimi gözüne kestirdin bakalım? -Bana da bir bira ısmarlarsan anlatırım. -Çıkarken paraları yine sen vereceksen ısmarlamak dahi benden olsun.”55

Ahmet Midhat Efendi’nin Vah romanındaki kahramanı, alafranga yaşayışı

seven Behçet Bey de, meyhanelere devam edip burada Avrupa’dan gelmiş resimli

gazeteleri inceler, arkadaşı Necati Efendi ile sohbet eder. Bu meyhanelerde kumar

oynayanların da olduğu belirtilir. Behçet Bey ve Necati Bey’in devam ettiği Fugel

Meyhanesi Almanlara ait olup Osmanlıların çokça rağbet ettikleri bir meyhanedir. 53 Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellah, Ankara, 2000, s.15. 54 Ahmet Midhat Efendi, Acâyib-i Âlem , Ankara, 2000, s.25. 55 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000, s.10.

Page 93: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

83

“Despino'nun son mülakatı vukuundan hemen bir hafta sonra bir çarşamba günü Behçet .. Bey yeni gelmiş olan resimli gazeteleri görmek için birahaneye girdiği zaman Necati Efendi’yi gördü ki önünde bir küme teşkil etmiş olan çavdar ekmeği dilimlerini birer birer yakalayarak el kadar gravyera peyniri dilimleriyle la-yenkatı ağzına götürür ve çenelerini ağrıtmacasına bir sürat ile çiğneyip yerdi.”56

3.3.2. RANDEVUHANELER

Beyoğlu’nda kadınların yaşayışı dikkat çeken bir konudur. Kadınlar

Beyoğlu’nda oluşan Avrupa kültürünün etkisi ile şık ve güzel kıyafetlere, rahat

yaşamaya, eğlenceli hayata özenirler. Daha çok para kazanıp daha rahat geçinme ,

Avrupa kültürüne uyum sağlama gibi istekleri sebebiyle kadınlar , bazen başkaları

tarafından oyuna getirilerek, bazen de kendi istekleri ile randevuhanelerde çalışırlar.

Taner Timur’un Osmanlı-Türk Romanında Tarih , Toplum Ve Kimlik adlı

eserinde belittiğine göre gayrimüslimlerin serbestliği Osmanlı romanında , onları

yoksulluk yüzünden vücutlarını satmak zorunda kalan zavallılar durumuna da

düşürülebilir. Osmanlı yönetimi bu konuda onlara göstermediği hoşgörüyü –daha

doğrusu ilgisizliği- gayrimüslimlere gösterir. Bu yüzden Beyoğlu’ndaki kirahaneleri

genellikle gayrimüslim kadınlar doldurur.57

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında adlı romanında

Mariyanko Dudu’nun Beyoğlu’nda bir randevuhane açtığı anlatılır. Bu

randevuhanede Kalyopi ve Agavni adında kızlar çalışmaktadır. Randevuhanelerden

hiç hoşlanmayan Ahmet Efendi, arkadaşı Hulusi’nin ısrarı ve gecenin geç saatinde

gidecek başka yerleri olmayışı sebebiyle bir geceyi arkadaşı ile orada geçirmek

zorunda kalır. Ahmet Efendi bu yerlerin temiz gibi görünmesine rağmen tamamen

pislik içinde olduğunu düşünmektedir. Randevuhanede Kalyopi’yi tanır ve onun

hikâyesini dinleyerek öğrenmek ister. Bunun üzerine irtibatı koparmamak için

sürekli randevu evine giderek; Kalyopi’ye buraya nasıl düştüğü hakkında sorular

56 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.77. 57 Taner Timur, Osmanlı-Türk Toplumunda Tarih , Toplum Ve Kimlik, İstanbul, 1991,s.32.

Page 94: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

84

sorar. Ve işin gizli yönlerini öğrenmeye çalışır. Randevuhanelerde kadınların şarkı

söylemesi, raks etmesi de dikkati çeken bir husustur. “Uşağa verilmiş olan emir mucibince dört şişe rakı, dört kadeh, dört bardak dahi su geldi. Agavni dedi ki: -Siz bu gece kumandayı kime vereceğinizi bilemediniz. Eğer kumandan ben olsaydım şimdi Vasili'ye bir emir verip ala mezeler dahi getirtirdim. Hulusi -Orduda yalnız bir kumandan olmaz ya sen de ikinci kumandan ol da bu emri ver! Agavni bir asker kumandanı tavrıyla Vasili'ye haykırarak meze dahi emreyledi. Kalktı kadehlerin dördünü dahi doldurdu. Fakat Kalyopi ile Ahmet içmek istemediler. Agavni dedi ki: Siz bu akşam burada eğlenmek için kaldınız öyle mi? Yazık öyleyse paralarınıza! Daha iptidasında böyle birbirimize uygunluk göstermeyecek olursak nasıl eğlenebilirmişiz? Evinizde kalsaydınız hem istediğiniz rahatı bulur hem de avuçlar dolusu paralar masrafa girmezdiniz.”58

Yine bu romanda Kalyopi, burada çalışan kadınlar için de bazı tehlikelerin

olduğunu anlatır. Kalyopi, kadınların buradan çıkabilmeleri için Ermeni karısı

Maryanko Dudu’ya olan borçlarını ödemeleri gerektiğini, ne kadar çok çalışırlarsa o

kadar para kazanabileceklerini; ama yine de bu borçtan kurtulmanın zor olduğunu,

ancak kendilerini sevecek ve ev açacak bir bey bulabilirlerse o şekilde

kurtulabileceklerini anlatır. “-Ha! Şimdi anlaşıldı. Haniya kızları cariye gibi alıp satmak bahsi vardı da öbür defa sen söylemek istemiyordun. Demek oluyor ki bu alım satım şu borç meselesinden ibaretmiş. Fakat bu borç nasıl hasıl oluyor? -Efendim, o alım satım adeta bir alım satımdır. Şimdi benim burada yirmi beş altın borcum yok mu? İşte o borç verilmeyince buradan bir yere gidemem. Dudunun adeta cariyesiyim. Şayet bir başka kerhaneci beni buradan kandırıp alacak olsa yahut ben başka bir yere gitmek istesem o gideceğim hane sahibi borcumu verir beni satın alır. Hemde o zaman yalnız yirmi beş lira vermez. Nihayet ben buraya yirmi beş lira borçluyken otuz lira: borçlu olurum. -Yalnız sen mi borçlusun, yoksa başka kızların da borçları var mıdır? -Borçsuz adeta hiçbir kız bulunmaz. Borcumuz olmasa biz satılmamış bulunsak buralarda sürünmeğe katlanır mıyız? Evimize oturup müşteri zuhur ettikçe birkaç yere gider yine evimize geliriz.”59

58 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında , Ankara, 2000, s.55. 59 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında , Ankara, 2000, s.103.

Page 95: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

85

Özdemir Arkan’ın Beyoğlu Kısa Geçmişi, Argosu adlı kitabında belirttiğine

göre İstanbul’u görmüş batılı aydınlardan Misailidis de bu fuhuş rezaletinden

şikayetçidir. “Beyoğlu’nda elyevm dahi kesret üzere bulunan ve kirahane tesmiye

olunan bekarlar ateş gedesi ve edebiyat harabiyeti bir hayrathaneye girip post serdik. Heman Cenab-ı Vacibil-vücut hiçbir kulunu doğru yolundan saptırmasın.

…. … kızlar içeri gelin demeye kalmadı, aşağıdan yukarıdan toplanıp , davar

sürüsü ve Habeşistan esireleri tarzı zavallı kızlar içeri girdiler ve edibane selam vererek , beherimizin iki tarafına da ikişerden on dört kız oturdu, güya koyun sürüsünden koyun seçer gibi beğen beğen de beğendiğini alıko. Aman Ya Rabbim…. Ah gidi yanlış medeniyet ve serbestiyet. Şu alemde nice fenalıkların sebebi ve menbaısınız.”60 Bertrand Bareilles de Beyoğlu’ndaki fuhuşu şöyle anlatır:

“Sol tarafta döküntülerle dolu, çamurlu sokakçıklar çarpar gözünüze.

Ama asıl kirlilik, orada hoşgörülen teşhirci görüntülerdir. Burası birkaç yıldır, Transleithania gettolarının iğrenç örnekleri olan uzun siyah redingotları, yağlı şapkalarıyla garip giyimli bir nüfusun yerleştiği meşhur Kemeraltı’dır. Geçinmek için her yola başvuran bu adamlar , en çok da fuhuş ticareti yaparlar. Frenk şehrinde randevuevleri gizli değildir ve herkes bunların polis için bir gelir kaynağı oluşturduğunu bilir. Eskiden Katolik Ermenilerin oturduğu , hala kiliselerinin bulunduğu bu semti polis randevuevlerine tahsis etmiştir. Kemeraltı fahişeleri ,dizlerine kadar inen beyaz iç gömlekleri giyip etlerini sergileyerek , rimelli kaşları ve saçlarına iliştirdikleri yapma çiçeklerle kapılarının önünde dururlar.”61

3.3.3. HOTEL

Romanlarda görüldüğü şekliyle hoteller ; içkili eğlenceler, yemekler, kumar

oyunları için gidilen mekanlardır. Beyoğlu’nun hotellerinde bazen kadınların da

erkeklerle birlikte çeşitli eğlencelere katıldıkları görülür.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı

kahramanlarından zevk ve eğlenceye düşkün olan Felatun Bey , Beyoğlu’nda Hotel

C’de bir Fransız tiyatro oyuncusu ile eğlenir, kumar oynar. Felatun Bey bu kadına

60 Özdemir Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi, Argosu, İstanbul1998, s.50-51. 61 Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri, İstanbul, 2003, s.55-56.

Page 96: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

86

aşık olduğunu düşünür, kavga ettikleri zamanlarda ona pahalı hediyeler verir. Fakat

kadın Felatun Bey’in parasını yemek için onunla birlikte olur. “Polini - Bak şu maymuna bir kere, işmizazlı şebek! ... Kazandığın geceler kendi maharetinle kazanıyordun. Kaybettiğin gecelerin ziyanını da yine kendi talihsizliğine niçin hamletmiyorsun? Felatun - İyi ama canım, bir haftadan beri ziyan iki bin liraya vardı. Polini - Bak şu para canlı, aç gözlü musibete! Vardı ise benim cebime girmedi ya! Sen Baden Baden'de (Almanya'da pek çok kumar oynanmakla meşhur bir yerdir) olsan ne yapacaksın? Zarar, karın öz kardeşidir. Bugün kaybettinse, yarın kazanırsın. Felatun - Ben sana kazanamam demiyorum. Fakat benim tedbirimi bozan sensin. Sen beni kendi halime bırak. Ben oyunun zamanını suretini bilirim.”62

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım romanında roman kahramanları

Çerkes Sohbet ile Acem Ali Bey, Beyoğlu’nda bir otele gidip iki kadın ile içki içip

yemek yerler. Çerkes Sohbet geceyi kadınlarla geçirmek istediğini söylerken ; Acem

Ali, Galata ve Beyoğlu kadınlarını sevmediğini belirtir. “Taam lakırdısı ortaya çıkınca müsafereten işret etmekte bulunan bir iki aşüfte kalkıp gitmeye davrandılar. Acem Ali Bey, Sohbet'in ne diyeceğini görmek için bunların inhizamına hiç bir şey demedi. Sohbet dahi hiç ses çıkarmayınca, Ali Bey kızlara dedi ki: -Ismarladığımız yemek hepimize yeter. Oturunuz, güle oynaya beraber yiyelim de sonra gidersiniz. Hemen hiç bir vakit karınları güzelce doymamakta bulunan aşüfteler Acem Ali Bey'in şu semahatinden memnun kaldılar. Hatta taamı tehyie için kendileri hizmete kalkıştılar. Bunlar hizmetteyken bir aralık Acem Ali Bey, sandakı yalnız kalmakla, Ali demişti ki: -Nasıl arkadaş? Bu kızlardan hangisini beğendin? -Ben mi? -Ya kim olacak? Artık bu geceyi bekar geçirmek olamaz ya?”63

Ahmet Midhat Efendi’nin Hayret romanında Kaymakam Bey, Beyoğlu’na

Lüksemburg Oteli’ne gider. Önce yemek salonuna gidip hızlıca yiyebileceği

yemekler sipariş eder, kahvesini odasına ister. Kaymakam Bey bu otelde

gördüklerinden etkilenir, Frenklerin insanın hoşuna gidecek şeyleri yaptıklarını

62 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.98. 63 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000, s.23.

Page 97: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

87

düşünür. Herhangi bir eğlenceye gerek duymaksızın otelde günlük yaşayışını

sürdürür. “Yine bu andaydı ki uşak dahi o günkü gazeteleri getirip yatağın yanındaki levazım-ı leyliye dolabının üzerine koydu. Koca kaymakam erbab-ı istirahin bu derecelere varan mükemmeliyetinden dolayı gittikçe mahsuziyetini arttırarak yatağına girip Fransız gazetelerini mütaalaya başladı.”64

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı romanında

babasını arayan Polini İstanbul’a gelir, arkadaşı Mustafa Kamerüddin vasıtasıyla

Beyoğlu’na gidip bir otelde kalır. Oteli yemek ve yatmak maksadıyla kullanır. “Polini’yi bıraktığı otele varıp da kızı gördüğü zaman şiddetli bir tekdire uçar oldu. Polini dedi ki: -Aman mösyö! Ben hangi cinayetin mürtekibiyim ki beni getirip buraya hapseylediniz. İşte üç güne varıyor ki dairemden dışarıya çıkabildiğim yoktur. Yabancı bir memlekete benim gibi yol iz bilmez, lisan bilmez bir biçare bu halde mi terk olunur.”65

Mehmet Murat’ın Turfanda mı Yoksa Turfa mı romanının kahramanı Mansur

Bey okumak için İstanbul’a gelmiş, İstanbul’da Beyoğlu’nda bir otelde kalmıştır.

Lokanta kısmında yemeklerini yiyip, oda içerisinde de günlük işlerini yapmış,

düşüncelere dalmıştır. “Yolda, ‘Löbon’un yemek salonunda, yine otele kadar Beyoğlu caddesinde İsmail başka bir lakırdı etmemiş, hep yalvarmış, bir iki kere hiddetlenmişken yine Mansur'un yumuşadığı yoktu. Otelin odasında oturur oturmaz, İsmail yine ricaya başladı. Mansur'un canı sıkıldı. Başını biraz kaldırdı ve mühim bir kararı bildiren hakim gibi dedi ki: - Bak kardeşim. Odamdasın. Misafire saygı, İslamın hasletlerindendir. Onun için seni bilhassa kırmak istemem. Sırf senin kardeşçe sevgin için büyük bir fedakarlık olmak üzere ricam şu şartla kabul ederim:”66

64 Ahmet Midhat Efendi, Hayret, Ankara, 2000, s.58. 65 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.262. 66 Mehmet Murat, Turfanda mı Yoksa Turfa mı, İstanbul, 1995,s.71.

Page 98: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

88

3.3.4. BALO VE KARNAVALLAR

Beyoğlu’nun yaşayışı için balolar insanların aradıkları, merak ettikleri

eğlencelerdir. Fakat baloya herkes gidemez. Balolar çok şenlikli olup bazı baloların

gazetelerde ilan edildiği dahi görülür. Buralara özellikle ecnebi ve azınlıklar

gitmektedir. Baloya gidenlerin kendilerine mahsus özel kıyafetleri vardır. Kadınların

bu eğlencelerde yüzlerini göstermesi onlar için kötü sonuçlar doğurabilir ; çünkü

baloya giden bir kadın ahlakça iyi kabul edilmez ve herkesin diline düşer. Özellikle

Avrupaî yaşama özentisi içinde olanlar balolara gidip oralarda kendilerini

göstermekten, sabahlara kadar içip çeşitli danslar etmekten, kendilerine uygun eş

aramaktan hoşlanırlar. İnsanlar baloların yapılmasına aylar varken kıyafetlerini

hazırlama telaşı içine düşerler. Baloya giden erkekler çapkın, hovarda, aile

yaşantısına önem vermeyen zengin tiplerdir. Balolar Beyoğlu’nda her kesimden

halka hitap etmez. Çünkü baloya gitmek masraflıdır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında roman kahramanları

Madam Hamparson, Resmi Efendi ve Madam Küpeliyan birlikte baloya giderler ;

fakat bu balodan Hamparson Ağa’nın haberi yoktur. Bu baloda Resmi Efendi ve

Madam Hamparson polka , kadril , vals gibi dansları yaparak istedikleri gibi

eğlenirler. Baloda Zekayi Efendi’yi de görürler. Madam Hamparson tanınmamaya

dikkat eder. “Vals edilirken kıran kırana, göğüs göğüse, buru buruna sarmaş dolaş olanların hallerine dikkat ettiğiniz var mıdır? Bu gece Resmi'ye dikkat etmiş olsaydınız alafranganın bu adetine kocalardan başka herkesin menfaat-i şehvaniyyesine pek muvafık bulurdunuz. Hakikat insan hükmetmek ister ki biraz üstü açıkça olarak oynanan valsler mutlaka kıskançlığı tayip eyleyen frenklerin dahi içlerini bulandıracak bir şeydir. … Madam Hamparson ile raksı bitirdikten sonra yine onun dahi müsaadesiyle Resmi, Madame Küpeliyan'ı de raksa davet eyledi. "Beni de yoracaksınız öyle mi?" diye cüz'i bir naz göstermek isteyen Küpeliyan'ın bir yandan beline kolunu dolayan Resmi "Şayet sizi boş bırakacak olursam başkası yakalar. Halbuki biz Türkdeğil miyiz ya? Dört kadına kadar

Page 99: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

89

münasebet peyda edebiliriz" diye latifelerle kadını güldürerek onu dahi kan tere batırıncaya kadar oynattı yordu.”67

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında Peri ile Halil Suri

birlikte gezip eğlenmeye başladıktan sonra bazı geceler balolara da gitmeye başlarlar. “Kış geldiği zaman ise tiyatrolarda localar içinde Peri ve Mademoiselle Sud ile Halil Sud görünmeye başladı. Daha sonra karnaval geldikte maskara kıyafetler ile balolara dahi gider oldular. Hezarfen Mustafa'dan ihtiraz olmadıktan sonra kimden ihtiraz edecekler?”68

Özdemir Arkan’ın Beyoğlu Kısa Geçmişi ve Argosu adlı kitabında

belirtildiğine göre İstanbul’u ziyaret eden Misailidis Beyoğlu’ndaki karnavallar

hakkında şunları düşünür: “Filhakika o hafta İstanbul’un artık karnaval haftaları hulul etmiş olmakla, herkes geceleri def-i gam etmek üzere Beyoğlu’nda maskeli maskesiz balolara, tavşan balolarına ve derneklere ve tiyatrolara gitmeğe başladılar.

….. Bu haftalar zarfında olan sefahat ve haşarılık ve terk- i edep hiçbir vakit olamaz. Hükümdaran böyle edebiyat ve ahlakiyeti ihlal edici sebeplere def-ü izale etseler pek hoş olur idi, ancak medeniyetin iktizası böyleymiş, derler. Vay gidi medeniyet vay.”69

Yine bu kitapta belirtildiğine göre Misailidis yardım amaçlı yapılan baloları,

bu balolardan farklı bir yerde tutar. Çağın siyasal ve ekonomik güç sahibi

kişilerinden bir bölümü, fakirlere ve düşkünlere nasıl yardım etsek diye düşünürken ,

çareyi balo düzenlemekte bulmuşlardır. Misailidis, bunların gösterdiği özverinin ve

çabanın karşısında çok duygulanmış , ya da bunların gücünden ürkmüş olacak ki ,

arada bir ayrım olduğunu savunmaktadır.

“Fakat, balo deyip de bazı edebiyat ile ve fukara ve zuafaya iane toplamak

meramı ile icra olunan edibane baloları da müsavi tutmalıyız.”70

67 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.153. 68 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.163. 69 Özdemir Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi, Argosu , İstanbul, 1998, s.49. 70 a.g.e., s.50.

Page 100: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

90

Beyoğlu’nda düzenlenen balolar ile ilgili bilgi veren Bertrand Bareilles de

balo zamanını şu şekilde anlatır:

“Her yerde balolar düzenleniyordu. Pera’da balo toplumun altını üntüne getiren büyük bir olaydı. Her cemaat kendi balosunu yapardı. Afişlerle duyurulan Rum, Ermeni , Yahudi , İtalyan balosu birbirini izlerdi. Dans aksesuarları aylarca önceden yurt dışından ısmarlanırdı. Bu şenlikler, daha kalabalık olsun ve daha parlak geçsin diye hep bir elçinin himayesi altında yapılır ve birçok gereksinime de yanıt verirlerdi. Balo, yerlilerle yabancıların aynı siyah kıyafetler içinde birbirine karıştığı tarafsız bir alandı. Her iki cinsiyetten Peralılar bu balolarda elçilik görevlilerine yaklaşma fırsatını bulur ve buna da çok değer verirlerdi. Karakter ve görüş olarak genç sayılabilecek birkaç Türk de kırmızı fesleriyle ve tabii yanlarında hanımları olmadan bu balolarda boy gösterirlerdi. Bu şenliklerin yararlı , afişlerde söylendiği gibi hayırsever bir amacı olduğunu da hemen ekleyelim. Hasılat, eğlenceyi düzenleyen cemaatin yardım kuruluşlarına gidiyordu. Pera’da dans edilmeseydi , birçok okul kapılarını kapar, birçok hastane hasta kabul edemez hale gelirdi. Yerel gazeteler her baloya sütunlarca yer ayırır, hanımların isimleri giydikleri elbisenin rengiyle belirtilirdi. Karnavalın son haftasında “Bütün Pera” Kalyoncu Kulluk’ta birleşirdi. Koro cemiyeti tüm müzikal yeteneklrini seferber eder ve küçük Peralılar hamaratlık yarışına girerdi. Dans, belki de dünyanın hiçbir yerinde Levanten toplumunda olduğu kadar tutku ile öğretilmez. Tabi burada söz konusu olan Avrupa danslarıdır; göbek dansı merakı sadece Montmartre Levantenlerinde görülür. Akşamları Büyük Sokak’ta sonu gelmez bir takma burunlar, takma sakallar ve asilzade kıyafetine girmiş insanlar geçidi izlenir, bu işi hem hor gören hem de merak eden taşralı Türkler’in ağzı açık kalırdı. O yıl Büyük Sokak, Taksim’den Dört Yol’a kadar, bir “Mardi-gras”daki Boulevard Des İtaliens’den farklı değildi. Her yer serpantinler, konfetiler, havai fişekler ve sevimli itiş kakışlarla doluydu.”71

3.3.5. DİĞER EĞLENCE MEKANLARI

Bu başlık altında lokanta, gazino ve kahveleri inceleyeceğiz. Genel olarak

sıradan olayların yaşandığı, fakat sıkça uğranılan mekanlar olarak karşımıza

çıkmaktadırlar.

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz Onyedi Yaşında adlı romanında Hulusi ve

Ahmet Efendiler Beyoğlu’na eğlenmeye giderler. Taam için bir lokantaya girerler.

71 Bertrand Bareilles, İstanbul’un Frenk Ve Levanten Mahalleleri, İstanbul, 2003, s.73-74.

Page 101: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

91

“Zira bunlar lokantaya girip hali bir masa buldukları zaman bıyıkIısı sakallısına demişti ki: -Birkaç kadeh bir şey çakıştırsak nasıl olur? -Vallahi birader, bilirsin ki benim mutadım değildir. -Benim de mutadım değildir. Fakat beyoğluna gelişimizden maksat bu geceyi eğlenceli bir surette geçirmek değil miydi? -Evet ama işret etmek, eğlencenin mütemmimi değildir ya? Biz buraya bade't-taam tiyatroya gidip *** oyununu tamaşa etmeğe geldik. -Vakıa işret eğlencenin mütemmimi değilse de bir iki üç kadehin neşesinden maada mideye edeceği hizmet dahi inkar olunamaz. -Ben sana mani olamam. Sen zevkine bak kardeşim. -Yok ama içilecekse birlikte olsun. İçilmeyecekse yine birlikte olsun. -Öyle ise sana mani olacağıma ben de sana tabi olayım. Bu akşam da böyle geçsin.”72

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında Bahtiyar Paşa’nın kızı

Şehnaz Hanım da baloya gitmek ister. Muallimesi Madam Mirsak ve Kutsuş onu

paşadan gizli baloya götürürler. Balonun dönüşünde Şehnaz Hanım bir lokantada bir

şeyler yemek ister. Bunun üzerine karanlık sokaklardan geçip kargir bir binada

lokantaya girerler ; ama onları tehlike bekler. “Vakıa hususı bir mahalde souper etmekte hiçbir tehlike tasavvur olunamazdı. Baloya gelmek derecesinde cesaret edildiktn sonra bir de souper edilmekte beis olmayacağından Kutsuş ile Mirsak kızın bu arzusuna dahi muvafakat gösterdiler. Hatta geç kalınmamak üzere hemen balodan çıkılıp çatal sakallı frengin davet eylediği lokantaya azimet eylediler.”73

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında roman

kahramanları Osman Sabri Efendi, Hafiye Necmi ve gazeteci , bir gazinoda toplanıp

Mustafa’nın idamı konusu üzerine konuşurlar.

“Bu ilan-ı resminin neşrolunduğu günün akşamı ... gazetecisi ile bizim müstantik-i meşhur Osman Sabri ve Hafiye Köse Necmi bir gazinoda içtima ederek, lakırdı ise bittabi Hezarfen Mustafa hakkında vaki olmakla, gazeteci dedi ki: -Dünyada insanların birinci emeli namını dillerde destan ederek ibka-yı nama muvaffak olmaktır. Ve bu da, şu kısa ömre göre pek bed bir hevestir. İbka-yı nam için bazı kimseler çah-ı zemzeme tebevvül etmek veya Vatikan'ı yakmak gibi garaib-i cinayata kadar göze aldırır. Mustafa ise hem de bila-ihtiyar öyle bir

72 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında , Ankara, 2000, s.6. 73 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.201.

Page 102: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

92

surette ibka-yı nam ediyor ki, şimdiye kadar ismi cinayetkarlıkla meşhur olmakta iken, bu namı birdenbire gayet parlak bir kahramanlığa tahvil eyliyor.”74

Yine bu romanda Osman Sabri ve arkadaşı Hafiye Necmi, bir başka gün

Beyoğlu’nda Crone Gazinosu’nda buluşup o gün gelişen olayları konuşurlar.

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık romanında eğlenceyi ve para

harcamayı seven Senayi Bey adındaki kahraman, Beyoğlu’na Flamme Kahvesi’ne

gider. Orada çıkan Rizet adında kaba davudi sesli, pek güzel olmayan ; ama herkesin

büyük bir beğeni ile dinlediği sanatçıyı bütün gücüyle alkışlayıp yanına gider, ona

broş hediye eder ve kendi aralarında sohbet ederler. “Kız şarkıyı bitirdi. Şarkı biter ama şakırtı biter mi? Birkaç defa rizet kayboldu, yine getirildi. Halkın emeli kıza ‘marseyez feminin’ i çağırtmaktı. Rizet’in emeli halka naz etmekti. Artık bu niyaz ve naz esnasında el çırpmadan patlamadık avuç mu kaldı. Patlamadık avuçları görmedik. Fakat eldiven patladığını gördük. Sahneye karip bir tekerlek masa yanında oturan bir şık bey telebbüs eylemiş olduğu açık bir renk elbiseye mütenasiben ellerinde açık renk eldiven bulunduğu halde çıplak elle Rizet’i alkışlamaktan utanarak eldivenli elleriyle alkışlamak için eldivenleri patlatmış ve zeki ve zarif rizet bu iltifatı pek köylücesine bir nezaket bularak buna dahi ağzı kulaklarına varırcasına gülmüştü.”75

Bu Flamme Kahvesi ile ilgili Erzurumlu Emrah’ın da dönemin sosyal ve

eğlence hayatı hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz bir şiiri vardır:

Meşhurdur efendim Kahve-i Flam Fransızca gerek orada kelam Alafrangalık boncur, bonsuvar Merhaba der isen alınmaz selam Tatlısu Frengi sahibi Barba Besili domuzdur gayetle kaba Lakin sözüm yok hiç cin, rom, şaraba Alası Flam’da edeyim ilan Ve hem garsonları seçme mahbup Emir verir iken olurum mahcup Hizmeti bir yana kendisi matlup Sakızlı, İmrozlu, Rumiyoz gulam Topukları gümüş, billur pençeli Avrupa kaküllü, genel gayet cilveli Bahşişin ustadan gizli vermeli Yaz lev-i sineye elif ile lam 74 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.227. 75 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara , 2000, s.14.

Page 103: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

93

Alınca haberi şaşırdın rahi Hasırlı fes giydim attım külahı

Gören dostlar şaşar Aşık Emrah’ı Baston boyunbağlı haslı kelam.76

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanında roman kahramanı

olarak karşımıza çıkan yazar , Beyoğlu’nda yaşayan Siranuş Hanım’ı görmek için

onun evine gider. Handaki uşaktan, geldiğini Siranuş Hanım’a haber vermesini ister.

Lüksenburg Kahvesi’ne gidip gazete okuyarak uşağın getireceği haber ile Siranuş

Hanım’ın kendisini kabul etmesini bekler. “Uşağa dediğim veçhile Lüksenburg kahvesine gittim. İlIustration nam, Fransızca musavver gazeteyi alıp resimlerini temaşaya başladım. O bitti. Le Mond İlIustre gazetesini aldım. O da bitti. İngilizlerin en meşhur musavver gazetesi olan Grafik de bitti. "Bitti" diyorum. Ama biten nedir? Biliyor musunuz? Yalnız gazetenin yapraklarını çevirişim bitiyor. Resimler, şöyle gözümün önünden gelip geçiyorlar.”77

3.4 KÜLTÜREL ETKİNLİKLER

Tanzimat Devri içerisinde Beyoğlu’nda eğlence ve kültür etkinliklerini bir

arada görmekteyiz. İnsanlar eğlenmeye gittikleri mekanlarda bazen içkili eğlencelere

katılarak bazen de tiyatro oyunu izleyerek, gazete okuyarak vakit geçirirler.

Beyoğlu'nda gördüğümüz kültürel etkinlikler Avrupa kaynaklı olduğu için insanlar

buradaki etkinliklerle Avrupa kültürünü , yaşayış tarzını tanımış ve kendi hayatlarına

uygulamaya çalışmıştır, bu da Beyoğlu’nda yaşam şekillerinin değişmesine sebep

olmuştur.

3.4.1. TİYATRO

Osmanlı Ülkesi’nde halka açık ilk operet ve müzikli oyunların oynandığı yer

olarak Fransız Tiyatrosu önemlidir. Pera’da ilk operanın 1842 yılında oynandığı ve

bunun Gaetano Donizetti’nin, “Belisario” adlı yapıtı olduğu ; daha sonra 1844

yılında, gene aynı sanatçının “Lucrezia Borgia”sının oynandığı da söylenmektedir.78

76 Salah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, İstanbul, 2002, s.15. 77 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.50. 78 Cumhuriyet Ansiklopedisi, İstanbul, 1968-1972 , c. VIII, s.2511.

Page 104: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

94

Pera’da kurulan ikinci tiyatro binası olan “Bosko Tiyatrosu” İtalyan bir cambaz olan

Bosco tarafından 1841-1842 yıllarında kurulmuş ve Bosco, tiyatrosunu , mevsim

sonunda , Suriye Katoliği , Osmanlı uyruğu, Mihail Naum adlı bir emprezaryoya

satmıştır.79

Tanzimat devri romanları incelendiğinde, Avrupa yaşayışının bir parçası

olarak tiyatro etkinlikleri de karşımıza çıkmaktadır. Bu tiyatro etkinlikleri bazen

danslı gösteriler şeklinde olup, bunlar Beyoğlu hayatının önemli bir parçasını

oluşturmaktadır. Çünkü, o dönemde tiyatro her yerde bulunmayan bir etkinliktir ve

bu yüzden insanlar uzak yerlerden kalkıp Beyoğlu’na tiyatro izlemeye giderlerdi.

Tiyatro, kültürel bir etkinlik olarak kabul edilir ; fakat insanlar için eğlence yönü de

önemlidir. Roman kahramanları, tiyatro eğlencesinin yanı sıra ; güzel bir gazinoda

içkili, çalgılı yemekli eğlencelerini sürdürürler. Romanlarda görüldüğü üzere ,

genelde aileler kızların ve kadınların tiyatroya gitmelerini istemezlerdi. Tiyatroya

daha çok Avrupaî yaşayış meraklıları giderdi. Tiyatro toplumumuza Tanzimattan

sonra girmiş kültürel bir etkinliktir. Avrupa kaynaklı olduğu için Türk toplumuna

Avrupa yaşayışının, Avrupa zihniyetinin, Avrupa kültürünün kapılarını açmış ; gerek

giyim kuşam , gerek davranışlar, gerekse de ahlak yönüyle Türk toplumunu etkileyip

değiştirmiştir. Tiyatro, Türklerin batılı hayata farkında olmadan alışmasında çok

etkili bir rol oynamıştır. Tiyatro , “Batı’nın giyim kuşamını, döşemesini, yaşayış

şeklini” de topluma aktaran sosyal bir araç olarak karşımıza çıkar.80 Tiyatronun

toplum üzerindeki etkisinin izleri romanlarda da görülmektedir.

Fuhş-i Atik adlı eserinde İstanbul’un eğlence alemlerini anlatan Ahmet Rasim

kendisinin de Amerika ve Avrupa tiyatrolarına gitmeyi adet haline getirdiğini söyler

ve buralardaki tiyatrocu kadınlar hakkında düşüncelerini dile getirir. “Bununla birlikte diğer taraftan avunuyordum da! Amerika

Tiyatrosu’ndaki küçük Amelya, Avrupa Tiyatrosu’ndaki Peruz Hanımlarla yardakçıların dan Eranik, benzeri isimlerdeki şantözler, aktrisler (!), yeni yeni şarkı söyleme istidadı gösteren Eleni ve emsali ile göz, kaş işaretleri, el , mendil

79 Özdemir Arkan , Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İstanbul, 1998, s. 180. 80 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İstanbul, t.y.,s.20-21.

Page 105: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

95

parolaları sayesinde alınma, benimseme tarzındaki ilk duygulanmalara yine uğruyordum.

Görüyordum, anlıyordum ki bunları yüzlerce kimse seviyordu. Localar, ön sandalyalar, hususi yan koltuklarda oturanlar bu aşıklar zümresini teşkil ediyordu. Piyesler birer bahane, bu kadınlar ayrı ayrı birer gaye hükmünde bulunuyordu.

Bu seyir yerlerinde açılan birinci perdeler çoğunluk soğuk, pandomima usulünde bir komediden veya o zamanın en meşhur komiklerinden olan Paskal Andon, Corci, Tiran rolünde ustalığı etrafı tutmuş Todori gibi Rum şivesiyle bozuk Türkçe konuşan tuhafların oynayıp adına tuluat denildiği halde ne olduğu belirsiz, hatta Ortaoyununun sahneye çıkarılmış kaba bir taslağından ibaret saçmasapan söz döküntüleriydi. Fakat her nedense yine bize hoş gelirdi.”81

Said Naum Duhani’nin Eski İnsanlar Eski Evler adlı eserinde belirttiğine

göre dönemin devlet adamları ve sultanları da tiyatroya ilgi gösterirmiş. “Naum Tiyatrosu’na İstanbul’daki bütün siyaset adamları , diplomatik

çevrelere mensup kişiler ve kibar takımının üyeleri devam ederdi. Abdülmecid ve Abdülaziz belli başlı operaların temsillerinde hazır bulunurlardı.”82

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında adlı romanında roman

kahramanları Ahmet ve Hulusi Efendiler, Beyoğlu’nda bir gece geçirmek isterler. Bu

sebeble Beyoğlu’na gidip önce bir lokantada yemek yerler, daha sonra da karar

verdikleri şekilde Fransız Tiyatrosu’nda açılan oyunu izlemeye giderler. Oyunu

beğenirler, buradaki sanatkarların Paris’te kazandıkları şöhreti hak ettiklerini

düşünürler. Perde aralarında kahveye gidip konyak içerler. “Oyunun perdeleri arasındaki fasılalar zamanında, herkesin dışarıya

çıkarak ahbabıyla görüştükIeri malumdur. Fransız Tiyatrosu'nda ise hariçteki Kristal Kahvesi'yle iltisak olduğundan seyircilerin ekserisi perde fasılalarında bu kahve ye çıkarak istedikleri meşrubattan istimal ederler. Bizim iki refik dahi bu istirahat kaidesine riayetten hali kalmayarak hatta ilk fasılada yekdiğerine birer konyak içmeyi teklif ve onu müteakip birer de nedamet izhar eyledikleri halde nihayet yine ittihad-ı ara ile birer ... anları müteakiben birer daha konyak içmişlerdi. Kafaların sıcaklığı, mızıkaların neşesi ve oyunun te'sırat-ı ruhaniyyesi ile birleşince ikinci fasılada konyaklar üçe varıp oyun dört perde üzerine mürettep bulunmağla üçüncü perde ile dördüncü arasındaki fasılada yine kahveye çıktıkları zaman dışarıdan içeriye doğru bir yağmur şakırtısı geldiğini işittiler ki hemen «bardaklardan boşanıyor!» tabirine seza idi.”83

81 Ahmet Rasim, Fuhş-i Atik , İstanbul, 2005, s.106. 82 Said Naum Duhani, Eski İnsanlar Eski Evler “19. Yüzyıl Sonunda Beyoğlu’nun Sosyal

Topoğrafyası”, İstanbul, 1982, s.62. 83 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında, Ankara, 2000, s.10.

Page 106: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

96

Ahmet Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım adlı romanında Çerkes Sohbet ve

Acem Ali Bey’in birlikte Beyoğlu’na eğlenmeye gittikleri bir akşam, önce bir otelde

yemek yiyip sonra tiyatroya gidişleri ve nasıl eğlendikleri anlatılır. “Binaenalazalik o gece bunların , Beyoğlu alemleri hakikaten akılane bir surette vuku'a geldi. Mutavassıt halde bir otelde ta'am ederek bir tiyatroda dahi güzelce bir akşam geçirdikten sonra yine ta'am ettikleri otele geldiler.”84

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında bir balo içerisinde valsin

hareketlerine bakıp, Avrupalılar’ın Türkler’in zeybekler oyununu beğenmeyişi

üzerine bir yorum getirilir. “Bir zaman "Zeybekler" diye tanzim etmiş olduğumuz vodvil tarzında bir tiyatro oyunu Beyoğlu'nda üç beş defa oynanmıştı. Oyunda bilmünasebe zeybeklerin yanlarında bulunan kadınların da bir raksı vardır. Osmanlılar bu rakstan gayet mütelezziz oldukları gibi Avrupalılardan pek çoğu dahi pek müte-lezziz oldukları halde bunlardan bir kısmı şu Türk raksını edebe muvafık bulmamış olurlarsa ne dersiniz? Sebebi ise kadınların saçlarını dökerek göbek atmaları imiş. Aman ya Rabbi! Birisi kadın birisi erkek olan bir çiftin sarmaş dolaş olarak kuş gibi uçup yekdiğerini göğüslerine bastırmaları muvafık-ı edeb oluyor ve hem de bu hale en hatırlı familyalara mensup kadınlar için cevaz veriliyor da alemi eğlendirmeye mahsus olan ve köçek denilen oyuncularımızın saçlarını dökerek göbek atmaları mugayir-i edeb görülüyor!”85

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşehadat adlı romanında roman kahramanları

Ahmet Midhat ve Refet, gece vakti Siranuş’un evinden çıkıp kendi evlerine

gidecekleri sırada; Refet, Beyoğlu’na Concordia Tiyatrosu’na gelmiş olan Fransız

Opera Komik Kumpanyası’nın güzel bir oyununu izlemeye gideceğini söyler ve

Ahmet Midhat Efendi’den ayrılır. Ahmet Midhat Efendi, Refet’in tiyatro bahanesiyle

içkili sefahat alemlerine gideceğini düşünür. Bu yüzden onun arkasından Concordia

Tiyatrosu’na gider, önce dışarıda sonra tiyatronun içerisinde çeşitli yerlerde Refet’i

arar. Etrafta kimilerinin kumar oynadığını, kimilerinin de oyuncu kızlarla içip vakit

geçirdiklerini görür. Refet’i bulamayıp tiyatro bitiminde geri döner.

84 Ahmet Midhat Efendi, Dürdane Hanım, Ankara, 2000, s.105. 85 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.153.

Page 107: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

97

“Birinci perde bitmek üzereydi. Tiyatro hıncahınç dolu, gözlüğümü takıp her tarafa göz gezdirdimsede ne orta yerde nede localarda Refete benzer kimseyi göremedim. Paradi denilen en üst kata çıkacak değil ya. Mahaza gözlükle bakan gözlerime itimat edemedim. Gardroba gidip on kuruş icazla bir dürbin aldım bir çehre kalmadı ki mirsatı dikkatimden mestur kalabilsin. Hiçbirisi de Refete benzemiyor.”86

Ahmet Midhat Efendi’nin Taaffüf romanında roman kahramanlarından Rasih

Bey’in arkadaşı Tosun Bey eğlenmeyi çok seven, işi, gücü, arzusu eğlenmek olan bir

insandır. Beyoğlu’na Concordia Tiyatrosu’na gelen sanatkarları izlemekten geri

kalmazdı. “Evet Tosun Beyin arzusu, emeli, işi gücü eğlenmekten ibaret idi. Küçük bir eğlence için büyük büyük zahmetleri göze alırdı. Mesela yirmi beş saniyede kocaman bir resim levhası vücuda getiren bir sanatkar gelmiş de Beyoğlu’nda Concordia Tiyatrosu'nda icra-yı hüner eyliyor. Tosun Bey Aksaray'dan Beyoğlu’na gidip geceyi orada geçirmek için her zahmeti, her masrafı göze aldırarak mutlaka o hüner-veri görecek. Ama Tosun Bey böyle temaşa ettiği şeyleri bir çift çam budağından temaşa etmez. Bir çift dide-i müdekkik ile temaşa eder.”87

3.4.2. KİTAPÇILAR

Beyoğlu birçok kültürün bir arada olduğu bir yer olmasından dolayı burada

her çeşit insan bulunmaktadır. Bunlar arasında kitap okumayı çok seven olduğu gibi,

eğlenmeyi çok seven kişiler de vardır. Romanlarda kitap okuyan kahramanlar

genelde Fransız Edebiyatına yönelmişlerdir. Roman kahramanları bazen

alafrangalıklarının bir göstergesi olarak kitapçılardan alafranga yaşayışı anlatan,

özendiren kitaplar alırlar. Bu da toplumdaki düşünce yapısını değiştiren bir unsur

olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı romanlarda kızların roman okumalarının doğru

olmadığı belirtilir ve bu yüzden kızlara kitap verilmez.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında, romanın

iki cephesini canlandıran karakterlerin ikisi de kitaplara ilgi duyarlar. Felatun Bey

alafranga merakından dolayı Beyoğlu’na bir kitapçıya gidip beğendiği kitabın evine

gönderilmesini ister. Alaturka yaşayışa göre hayatını sürdüren , okumaya meraklı

86 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s. 325. 87 Ahmet Midhat Efendi, Taaffüf, Ankara, 2000, s.64.

Page 108: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

98

birisi olan Rakım Efendi de, Beyoğlu’na gider, merak ettiği kitapları karıştırır ve bir

kitapçıdan Fransızca kitapları tercüme işi alır. “Bak Allah için söyleyelim: Felatun Bey'in matbuat-ı cedideye merakı pek ziyadedir. "Canım böyle bir hikaye basılmış dediler mi? Felatun Bey için "Onu görmedim" demek muhaldi. Herhangi kitap çıkarsa çıksın satıcılardan kendisine daima kitap götürmeğe alışmış olan en evvel müvezzi Felatun Bey'in kitabını götürüp Beyoğlunda mücellit Gulam'a teslim eder ve dahi ala alafranga bitteclit arkasına altın yaldız ile A, P harflerini dahi bastıkdan sonra götürüp Felatun Bey'in uşağına verir ve akşam bey geldikde kitabı görüp gayet muntazam kütüphanesine vazederdi.”88

Ahmet Midhat Efendi’nin Vah adlı romanındaki kahramanlardan Necati

Efendi, Beyoğlu’nda kitapçı Vayes vasıtasıyla Paris’ten sipariş ettiği birkaç kitabı

almak için Beyoğlu’na gider. “İki ahbap vapura bindiler. Gariptir ki bugün Ferdane Hanım’a dair hiçbirinin ağzından harf-i vahid çıkmadı. Bahisleri Beyoğlu kitapçılarının Avrupa kitaplarını fiat-ı mevzualarına bir sülüsden ziyade zamla satmalarından ve bunun ise pek fahiş olmasından ibaretti. Bunlar Karaköy yokuşundan yukarıya doğru yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Her kitapçı ve resimci dükkanı önüne geldikçe hem teneffüs ve hem de temaşa için tevakkuf ederlerdi.”89

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı romanında da Madam Terniye

muallimesi olduğu Nusret Hanım’ın kitap okumasını pek istemezdi. Nusret Hanım,

babasının kendisine birkaç kere Beyoğlu’ndan aldığı Fransızca kitapları muallimesi

Madam Terniye elinden alır korkusuyla saklardı. “Hele babası birkaç defa Beyoğlu’na giderek kızına hoş görünmek için ne idiğünü bilmediği Fransızca kitaplardan birkaç tanesini getirmiş olması ve bunların hep romanlar idiğüne Nusret Hanım tarafından vukuf hasıl edilir edilmez madam Terniye meneder havfıyla odasının hiç göze ilişemeyecek bir yerine saklamış bulunması kzın heva perestlik derslerini tevsie medar olarak Nusret Hanım bu kitapların mütaasıyla amour ve metres demek ne demek olduğuna koca denilen şeylerin bu bahislerde ne kadar uzak kaldığına dahi fikir sardırmıştı.”90

88 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.7. 89 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.177. 90 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara , 2000, s.49.

Page 109: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

99

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında alafranga

giyime, konuşmaya, yaşamaya düşkün olan roman kahramanı Bihruz Bey,

Beyoğlu’na kitapçı Vik’in dükkanına gider. Lamartine’nin kitabını ister. Bihruz Bey

kitap okumayı seven, hayaller kuran ve o hayallerde yaşayan bir gençtir. “- Müellifi' kim mösyö? - Müellifi de Lamartine, meşhur şair ... - De Lamartine'in öyle bir eseri oldugunu bilmiyorum. -Evet, olacak. - Hatırıma gelmiyor. - Ne demek? Graziyella'yı okumadınız mı? - Gençlikte belki okumuşumdur amma ... hiç hatırda kalır mı? - Siz bana Graziyella'yı bulunuz? - İşte efendim! - Bakınız: Lö Prömiye röyre, elbet de bunun ikincisi, üçüncüsü ve bir de sonuncusu olmak gerekir. - İhtimal ... burada da Lamartine'in külliyat-ı asan var, belki onlann içinde aradığınız şeyler de mevcuttur, fakat ayrıca basılmamıştır.”91

3.4.3. HİKAYE YAZMA

Ahmet Midhat Efendi kendisini de roman kahramanı olarak esere dahil ettiği

Müşahedat romanında davranışlarını gözlemlediği, giyimini, konuşmasını,

güzelliğini pek beğendiği Siranuş Hanım’ı takip ederek onunla tanışır ve kendisinin

hikaye yazdığını anlatır. Bundan sonra Siranuş Hanım’ın yaşadığı hanın bir

odasında, Ahmet Midhat Efendi kızı gibi gördüğü Siranuş Hanım’a misafir

olur.Ahmet Midhat Efendi, Siranuş Hanım ve arkadaşlarının ilginç hikayelerini

dinler, dinlediklerinden bir hikaye yazar, yazdığı bölümleri onlara okur, okuduğu

hikayelerin düzeltilecek bölümleri üzerine hep birlikte konuşurlar. “Müsveddeyi buraya kadar okuduğum zaman, Ağavni göğüs geçirmek

nev'inden bir geniş nefes aldı. Güya l'ör dö dölivrans dediği saat-i halas bu anda hulul etmiş gibi yerinden davranıp oturduğu sandalyesi üzerindeki vaziyetini bir kat daha tahkim ile. gülerek ve baş ile bizi selamlayarak, bil' tavr-ı işvebazane ile dedi ki:

91 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul, 2004,,s.269.

Page 110: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

100

-Evet. İşte o ismi mezkur olan zat gen cariyenizdir. Fakat bugünden bed' ile ta Refet Bey ile akd-ı muahede ettiğimiz güne kadarki tercüme-i halimin meskutün anh bırakılmasını rica ederim.”92

3.5 HABERLEŞME

Beyoğlu’nda gazeteler önemli bir yer teşkil etmektedir. Toplumu

bilgilendirme , iletişimi sağlama açısından ; gazeteler ve bir başka nokta olarak da

mektuplar, romanlarda bir hayli dikkat çekerler. Bu yüzden bunu ayrı bir başlık

altında incelemeyi uygun gördük. Tanzimat devri romanlarında Beyoğlu hayatında,

iletişim ve haberleşmede kullanılan gazete ve mektupların yerini belirtmeye çalıştık.

3.5.1 MEKTUP

Tanzimat devrinde Avrupa ahlakının da etkisiyle Beyoğlu’nda görülen rahat

davranışları düşünerek; mektubun ya bir kadına ithafen yazıldığını yada casusluk ve

ihbar amaçlı yazıldığını söyleyebiliriz.

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında Zekai Bey, evli bir kadın

olan Madam Hamparson’a olan duygularını ona bir mektup yazarak anlatır. Madam

Hamparson, Zekai Bey’in mektubundan rahatsız olur, onun hislerine karşılık vermez

ve bir sebeble mektubu kocasına gösterir. Zekai Bey, Madam Hamparson’dan

istediği cevabı alamayınca Mösyö Hamparson’a ihbar mektupları yazar, Madam

Hamparson’un Resmi Efendi ile balolarda gezdiğini anlatır. “ “Mösyö Arslangözyan! Aziz dostunun olmak beni bir vazife ile muvazzaf ediyor. İsminizi taşıyan kadın hakkında birçok mahfilde neler söylendiğini bilseniz bir tedbir ittihazına kendinizi mecbur addeylerdiniz. Dostluk bana yalnız bu kadar söyletebilir!” Zekai Vay Zekai ilerledi ha, ya ilerlemesin mi? Resmiden gördüğü muamelenin intikamından vaz mı geçsin? Ey şimdi madam hamparson buna karşı ne yapacak? Mektubu kocasına verirse iş fena.”93

92 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat, Ankara , 2000, s.126. 93 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.162.

Page 111: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

101

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât romanında gazeteci ile Osman

Sabri Efendi, olayların gidişatını birbirlerine mektup ile anlatırlar ; ayrıca bu

romanda Halil Suri’nin Hediye Hanım’a gönderdiği mektuplar da dikkati çeker.

“Ertesi günü Galatasarayı’na geldikte kendisi için gelmiş bir mektup buldu. Hemen açtı. Yeni dostu gazete muharriri tarafından yazılmış olup sureti dahi şudur: azizim Osman Sabri Bey, vermiş olduğunuz mektubun şifresini açacak olan anahtarı bulmuş isem memnun olur musunuz? Maniniz yok ise gazetehaneyi teşrif ediniz de size kıraat edeyim.”94

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr romanında

Paris’te yaşayan Polini’nin annesi ve İstanbul’daki Demir Bey’in, Taksim’deki

Lazarist tarikine mensup Perjeron namında bir papaz vasıtasıyla mektuplaşmaları

anlatılır.

“İşte bu tafsilattan anlamalısın ki sen Fransa ordularında binbaşılık rütbesini ihraz etmiş Pierre Heyder’in kızı Matmazel Polini Heyder’sin. Baban İstanbul’da Müslümanlık halinde ne isim ile yadolunduğununu bana söylemedi,yalnız Beyoğlu’nda Taksim’de Lazarist tarikine mensup Perjeron namında bir papaz dostu olup bu papaz vasıtasıyla muhabere edebileceğimizi temin eylemişti ki filvaki pederin ile teati eylediğim mektupları bu papaz vasıtasıyla teati eylerdim.”95

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat romanında da mektup bir aşkı dile

getirmek için kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkar. Seyyid Mehmet Numan’ın

kızı Feride Refet’i sevmektedir. Bu durumu Refet’e bir mektupla anlatır ve ondan

sevgisine karşılık vermesini ister. “Bu zarfı okumakta uşak benden alim çıktı: - Efendim, yazı Fransızcadır ama lakırdılar Osmanlıcadır. Diye, zarfın Üstünü şöyle okudu: "Hala bu mektup Beyoğlu'nda, Kalyoncu kolluğu civarında, Matmazel Ağavni'nin hanesinde mürüvvetli Refet Beyefendinin kendi eline vusul bula, ondan başka kimse açmaya." Hiç şüphem kalmadı ki mektup Feride'dendir. Bu kadar safderunluk ondan başka kimseye verilemez. Uşağa sordum ki: - Bunu buraya kim getirdi. - Bir Yahudi.”96

94 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.32. 95 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.250-251. 96 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.243.

Page 112: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

102

3.5.2. GAZETE

Gazete Tanzimat devrinde hayatımıza girmiştir. İstanbul’da ilk Türkçe ve

resmi gazete olarak 1831 yılında II.Mahmut’un buyruğuyla çıkarılan Takvim-i

Vakayi gazetesidir. Bu gazetenin Fransızca, Ermenice, Rumca , Farsça, Arapça

nüshaları da vardır.

Gazete, toplumda görülen günlük olayların aktarımı , insanlara değişik

konularda yeni bilgiler vermek , duyurular yapmak için, toplum hayatında işlenen

suçların insanlara duyurulması, halkın toplumdaki olaylara yabancı kalmaması için

önemli bir haberleşme ve iletişim aracıdır. Özellikle Batı toplumunu takip etmeye

başladığımız Tanzimat döneminde Batıdaki yeniliklerin takip edilebilmesi ve

toplumun değişen zamana ayak uydurabilmesi için gazete önemi inkar edilemeyecek

bir ihtiyaçtır. Beyoğlu’nda özellikle meyhane , kahve ve otellerde insanlar yeme,

içme, eğlenme ve dinlenme isteklerinin yanı sıra gazete okumayı da ihmal etmezler.

O dönemde yalnız Türk insanına hitab eden Türkçe gazete yoktu. Osmanlı içerisinde

yaşayan azınlıkların da anlayabileceği dil ile yazılan ya da çevirisi olan gazeteler

vardı. Bu gazeteler özellikle azınlık ve ecnebilerin yaşadığı yer olan Beyoğlu’nda

karşımıza çıkmaktadır.

Beyoğlu’nda yaşayan roman kahramanları için gazetelerini düzenli olarak

takib etmek, okumak bir alışkanlık haline gelir. Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval

romanında Beyoğlu’nda balo zamanının yaklaştığı sıralarda büyük ve halka açık

baloların gazetelerde duyurulduğu dikkati çekmektedir. Roman kahramanları da

gazetelerde gördükleri ve okudukları balo haberleri ile ilgili bir takım isteklere

kapılmaktadır, bu yüzden bu çarpıcı balolara katılabilmek için gizli yollar

aramaktadırlar. Madam Hamparson, Resmi Efendi, Madam Küpeliyan, Bahtiyar

Paşa’nın kızı Feride ve Bahtiyar Paşa’nın hizmetkarları Beyoğlu’ndaki bu balolara

gizlice katılırlar. Ayrıca gazetelerde, balolarda yaşanan ilginç olaylar da haber olarak

anlatılmaktadır. “Bahtiyar Paşa dairesinde gidilmeye karar verilen balo Rum milletinin

fukarası ianesine olarak vermekte oldukları bir balo idi ki tezyinatı için

Page 113: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

103

fevka'l-had itina icra edilmiş olduğu gibi ahz ve kabulü hemen mecburi gibi bir surette olarak her tarafa giinderdikleri biletler gerek yüzü açık gerek yüzü kapalı pek çok kadın ve erkeklerin o baloda içtima edeceklerini temin etmeye vc bütün gazeteler bu balonun o zamana kadar Beyoğlu’nca emsali görülmemiş derecelerde parlak olacağına dair bentler yazmakta idi.”97

Ahmet Midhat Efendi’nin Vah romanının kahramanı Behçet Bey de gazete

okumaya düşkün birisidir. Avrupa’dan yeni gelmiş gazeteleri okumak ve görmek

maksadıyla Tophane’de, Bostanbaşı’nda bulunan postaneye veya Galata - Beyoğlu

taraflarında Almanlar’ın çalıştırdıkları Fugel Birahanesi’ne gider. Fugel Birahanesi

her türlü gazetenin bulunduğu bir meyhanedir. Yabancı lisan bilmeyen Osmanlılar

için Avrupa’dan gelmiş resimli gazeteler de dikkati çekmektedir. İnsanlar burada

eğlenirken gazete de okumaktadır. “Despino'nun son mülakatı vukuundan hemen bir hafta sonra bir çarşamba günü Behçet Bey yeni gelmiş olan resimli gazetelerigörmek için birahaneye girdiği zaman Necati Efendi’yi gördü ki önünde bir küme teşkil etmiş olan çavdar ekmeği dilimlerini birer birer yakalayarak el kadar gravyera peyniri dilimleriyle la-yenkatı' ağzına götürür ve çenelerini ağrıtmacasına bir sür’at ile çiğneyip yerdi.”98

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât romanı ise ; Öreke Taşı cinayetinin

aydınlanması için bir gazeteci ve müstantik memurunun yaptığı araştırmalar sonucu ,

olayın daha geniş çaplı olduğunu öğrenmeleri ve bunları gazetede haber olarak halka

duyurmaları konusunu işler. Bu romanda Halil Suri ile Hediye Hanım’ın entrikaları,

Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdeddin Paşa’nın onlarla işbirliği yapması Hezârfen

Mustafa’nın gazeteye yazdığı mektuplarla anlaşılır ve olayları anlatan bu mektuplar

halka duyurulur. Mustafa, mektuplarında kendisinin de olaylarla nasıl bağlantı içinde

olduğunu, nasıl kullanıldığını anlatır. Olayların mahkemeye intikali neticesinde yine

halkın merakla beklediği mahkeme günü ve kararı gazetede halka baş sayfa haberi

olarak duyurulur. Bu romanda da görüldüğü üzere gazete önemli olayların halka

duyurulmasında bir araç olarak karşımıza çıkmakta ve halk bu olayları gazeteden

öğrenerek merakla takib etmektedir.

97 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.188. 98 Ahmet Midhat Efendi, Vah, Ankara, 2000, s.77-78.

Page 114: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

104

“Osman Sabri ile Hafiye Necmi arasında bu sözlerin· teati olundukları günün ferdası ... gazetesinde mufassal bir bent neşrolunduğu gibi, ondan sonra dahi bazı fıkralar derç edilmiştir ki hikayemizden kısm-ı saninin işbu altıncı babını teşkil etmesi için ber-vech-i ati aynen naklolundu:

"Beyoğlu’ndaki intihar" "Halil Suri isminde bir tellalın Beyoğlu'nda Mahallesi'nde kain hanesinde kendi kendisini salb ile intihar eylediği hakkında karşı gazetelerinin yazdıkları fıkrayı bundan mukaddem gazetemize tercüme ve derç eylemiş olduğumuz gibi, muahharen Halil Sud'nin kendi kendisini salb ve intihar etmeyip belki hariçten odasına giren düşmanlar tarafından bir suikasta uğradığı hakkındaki haber-i sahıhi dahi nakl etmiştik.”99

Müşahedat romanının kahramanı olan yazar Ahmet Midhat Efendi, aynı

zamanda bir gazetecidir. Bir gün Beyoğlu’na Siranuş Hanım’ı görmeye gider ve uşak

ile ona haber göndererek Lüksenburg Kahvesi’nde ondan gelecek haberi bekler.

Burada çeşitli dillerden resimli gazeteler mevcuttur. Onları karıştırarak vakit geçirir.

Ayrıca romanın ilerleyen kısımlarında Agavni’nin vapura binerken denize düşüp

boğulması ile ilgili gazetelerin yanlış haberleri dikkati çekmektedir. Ahmet Mithat

Efendi, Galata’ya giderek bu gazetelerin konuyla ilgili haberlerini okur. “Üç çeyrek saat sonra geleceğini haber aldığımdan, o günkü gazetelerin bu faciayı ne surette yazdıklarını görmek için Köprü üstünde satılan gazetelerin kaffesinden birer nüsha alarak ve Köprü'nün dehlizine dayanarak okumağa başladım. Malum a, o zamanlar demir köprü henüz mevzu değildi. Eski köprünün parçaları şimdiki gibi birer iskele teşkil etmiyorlardı. Bunların üzerinde barakalar, dükkanlar, kahveler, kıraathaneler yoktu. Gazetelerin kaffesi vak'ayı yanlış yazmışlar. Hatta bizim Tercüman-ı Hakikat bile. Bazıları boğulan yalnız bir kadın bulunduğunu ve onun da bir kocakarı olduğunu rivayet edip, kimisi bu rivayete pek de fakir idüğini ilave etmiş. Kadın'la beraber bir de Yahudi boğulduğu hiçbirisinde yok. Yanlız birisi, kadını kurtarmak için atlayan gemicinin de boğulduğunu yazmış. Ne tahkik. İtiraf etmelidir ki matbuatımızın bu yoldaki tahkikatı ekseriya yüzde doksan dokuz buçuknispetinde yanlış çıkar.”100

Ahmet Midhat Efendi’nin Hayret romanında Kaymakam Bey Beyoğlu’na

Lüksemburg Oteli’ne gider ve orada yemeğini yedikten sonra odasında gazete

okuyarak vakit geçirir.

“Yine bu andaydı ki uşak dahi o günkü gazeteleri getirip yatağın yanındaki levazım-ı leyliye dolabının üzerine koydu. Koca Kaymakam erbâb-ı istirahatin bu derecelere varan mükemmeliyetinden dolayı gittikçe mahzuziyetini

99 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.68. 100 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.274.

Page 115: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

105

artırarak yatağına girip Fransızca gazetelerini mütalâaya başladı.

Erbabına malumdur ki şehrimizde basılan Fransız gazeteleri, Osmanlı gazeteleri gibi sabahleyin erkenden çıkıp dünkü havadisleri vermeyip belki çıktıkları günün havadisini veririler.”101

3.6. GİYİM KUŞAM

Beyoğlu öncelikle giyim kuşamdaki, yaşayıştaki farklılık yönüyle dikkati

çekmektedir. Burada Avrupa’dan gelen son moda giysiler, elbiseler, kadın

aksesuarları, peruklar, ayakkabıdan takım elbiseye ,balo kıyafetlerine varıncaya

kadar her şey alafranga yaşayışa ve modaya uygun tarzda satılmakta ve en pahalı

kıyafetler, giysiler markalı olarak Beyoğlu’nda bulunmaktadır. Gerek Osmanlı

içerisindeki ecnebi ve azınlıklar , gerekse de Türkler kendilerini bu modayı takib

etmekten alıkoyamamaktadır. Bu süslü püslü kadın kıyafetleri kimi gençleri de

özenti ile yanlış yola sevketmektedir. Gençler kendilerine gösterilen güzel, şık ,

pahalı kıyafetlerin büyüsüne kapılıp ahlaki çöküntü yaşayacakları bir ortama

düşmekte ve kendilerini kurtaramamaktadır. İşte Beyoğlu, Avrupa yaşayışının bu

yönü ile de romanlarda karşımıza çıkmaktadır. Özellikle eğlence yerlerindeki kadın

sanatçıların ve tiyatro oyuncularının kıyafetleri dikkati çekmektedir. Yani Beyoğlu

modanın takib edildiği giyim, süs merakının olduğu ve en lüks , gösterişli Avrupa

kıyafetlerinin sergilendiği yer olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında roman

kahramanlarından Felatun Bey ve kızkardeşi Mihriban Hanım, alafranga giyime

meraklı, süslerine düşkün olacak şekilde yetiştirilir. “Felatun Bey'in kıyafetini sorarsanız tariften izhar-ı acz ederiz.Şu kadar diyelim ki, hani ya Beyoğlu’nda elbiseci ve terzi dükkanlarında modaları göstermek için mukavvalar üzerinde birçok resimler vardır ya? İşte bunlardan birkaç yüz tanesi Felatun Bey'de mevcut olup elinde resim, endam aynasının karşısına geçer ve kendini resme benzetinceye kadar mutlaka çalışırdı. Binaenaleyh kendisini iki gün bir kıyafette gören olmazdı ki "Felatun Bey'in kıyafeti şudur" demek mümkün olsun.”102

101 Ahmet Midhat Efendi, Hayret , Ankara, 2000, s.58. 102 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ankara, 2000,s.8.

Page 116: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

106

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında romanının kahramanı

Kalyopi, ailesine destek olmak için çamaşırcılık işi yapmaktadır; fakat kendilerini

ziyarete gelen akrabaları Amalya’nın, Beyoğlu’nda dikiş dikip modistroluk yaparak

daha çok para kazandığını ve isterse kalyopi’nin de bu işi yapıp daha çok para

kazanabileceğini söylemesi üzerine Kalyopi de onunla Beyoğlu’na gider ve

modistroluk yapmaya başlar. Kalyopi Beyoğlu’na gittikten bir müddet sonra ise

Amalya, Kalyopi’ye bazı geceler müşterilerle vakit geçirmeyi teklif eder. Kalyopi

istemediği halde para kazanması gerektiği düşüncesi ile razı edilir. Bu vakitten sonra

giyim kuşam için bir sürü para harcamaya başlar ve giyim kuşama para yetiştiremez. “Bu fuhşu peder ve validemden gizlemek tedbirini de düşündükten sonra elde bulunan ve henüz yarısı fuhşumun ve yarısı masumiyet ve mazlumiyetimin ücret ve mükafatı olan akçeyle bir fistan yapmayı müzakere eyledik. Koyuca renkli lahorakiden bir fistan yapıldı ki on beş mecidiyeye mal olduğundan o dokuzun üst tarafı olmak üzere altı mecidiye borca girdik. Fakat cascavlak bir vücuda yalnız bir fistan giymek kifayet edemez ya? Bir potin bir şapka lazım. Şöylesi böylesi üstümüzü başımızı düzeltmek için bizim dokuz mecidiyenin üst tarafında otuz beş mecidiye daha borca girdik.”103

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval romanında Beyoğlu’nda düzenlenen

balolar için özel kıyafetler, süslü, pahalı ,gösterişli elbiseler diktirildiği veya Beyoğlu

mağazalarından satın alındığı dikkati çeken bir noktadır. Bu balolara katılan herkes

kıyafetine dikkat eder. Bunun yanı sıra Beyoğlu’nda yaşayan roman kahramanlarının

giyim kuşamları ve zerafetleri ile zaten dikkat çektiği de belirtilen bir husustur.

Madam Hamparson da gerek güzelliği , gerekse alafranga giyimi ve zerafeti ile her

yaşta erkeğin gönlünü çelebilecek bir güzelliğe sahiptir. “Ya o nikapların maskara çehreleri? Kimisinde burun fil hortumu gibi uzanmış, kimisinde çene sandal dümenlerinin yekesi gibi sivrilip çıkmış. Bazılarında öyle ağızlar var ki maazallah gerçekten bir insanda öyle bir ağız bulunup açması dahi tasavvur olunsa insanın balina balığına benzemesi lazım gelirdi. Maahaza içlerinde güzelleri de var. Kız çehreleri ve bazı sakallıIarı , bıyıklıları da var. Ancak kız çehreleri dediğimiz nikapları kadınlar koyar zannetmezsiniz ya? Onlar yüzlerine hem nikap koymak hem de koymamak istediklerinden yalnız gözleriyle burunlarını setr edecek kadar bir siyah nikap takarlar. Yanaklarının en büyük kısmı ile ağızları, çeneleri, gerdanlan yani

103 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında , Ankara, 2000, s.168.

Page 117: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

107

anlıyorsunuz ya? En güzel yerleri hep açıkta bulunur. Fakat gariptir ki insanın yalnız kaş ve gözleriyle burnunu setr etmesi, çehresini, tanınması pek güç olacak kadar tağyir edebilir.”104

Ahmet Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât adlı romanında da Hediye

Hanım’ın konağında cariye olduğu söylenen Peri, Beyoğlu’nun lüks mağazalarından

giyinmekte, onun için özel elbiseler diktirilmektedir. Peri de aklını alan bu elbiselerin

güzelliği ile kendi işvesini birleştirip Hediye’nin oyuncağı olarak onun dediği gibi

yapıp erkeklerin aklını çelmeye çalışır. “O gün Peri’ye yeni bir takım elbise yapmışlar. Giyinmiş yanıma geldi. Elbisenin kendi endamına nasıl yakıştığına dair beni bir bahse çekti. Bu misillü mebahisde bülbül gibi şakıyan Hezarfen Mustafa’nın, yalnız “Pek güzel, pek güzel”den başka söyleyecek söz bulamamasını beğenir misiniz?”105

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanının kahramanı Bihruz

Bey, alafranga yaşayışa, kılık kıyafette lüks giyime meraklı ; markalı ve gösterişli

giysilere çokça para harcayan bir gençtir. Sürekli olarak Beyoğlu’na gider, Avrupa

modasının sergilendiği son moda kıyafetleri takib eder ve bunlardan fazla fazla

sipariş eder. “Kaleme gitmediği günlerse saçlarını kestirmek, terziye giysi ısmarlamak, kunduracıya ölçü vermek gibi hiç eksik olmayan nedenlerle Beyoğlu'nda, ötede beride vakit geçirir, cumaları, pazarları da sabahleyin hocalarıyla yarımşar saat ders çalışmadan sonra evinden çıkar, akşamlara kadar gezinti yerlerinde dolaşırdı. Vilayetlerde bulunduğu zaman en büyük zevki, sırmalı giysiler içinde, midilli ya da at üzerinde, arkasında çifte çifte uşaklarla sokak sokak gezip dolaşmak olan bu beyin, İstanbul'a geldikten sonra merakı üç şeye yöneldi: Birincisi, araba kullanmak; ikincisi, alafranga beylerin hepsinden daha süslü gezmek; üçüncüsü de berberler, kunduracılar, terziler ve gazinolardaki garsonlarla Fransızca konuşmaktı.”106

104 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.168. 105 Ahmet Midhat Efendi, Esrâr-ı Cinâyât, Ankara, 2000, s.134. 106 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, İstanbul, 2004,s.34.

Page 118: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

108

3.7. DİNİ HAYAT

Beyoğlu dini etkinin çok fazla görülmediği bir yer olarak karşımıza

çıkmaktadır. Burada kozmopolit yapı gereği her milletten insan bulunduğu için

değişik dinlere mensub kişiler yaşamaktadır. Bu yüzden Beyoğlu’nda İslami

yaşayışın etkisi görülmemekte ve Avrupa kültüründen gelen zevk ve eğlenceye

düşkünlüğün etkisiyle dini ve ahlaki bir boşluk göze çarpmaktadır. Beyoğlu’nda

yaşayan ecnebi ve azınlıkların mensub oldukları dinlere bağlı olarak ; evlilik adetleri,

ölüm adetleri buralarda görülen dini eğitim romanlarda konu olarak karşımıza

çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında romanının

kahramanlarından Kalyopi, fakir bir Hristiyan ailesinin kızıdır. Ve babasının

çalıştırdığı meyhanede Yümni Bey adında bir müslümanı sever, Kalyopi’nin de

dinini değiştirmesiyle bir şekilde evlenirler. Fakat çevredeki insanlar ve akrabaları

bir Hrıstiyan’ın din değiştirerek bir müslüman ile izdivacını doğru bulmayıp

boşanmaları için onlara baskı yaparlar. Kalyopi’ye boşanmadığı takdirde kocasını

öldüreceklerini ve boşanırsa da ona hem koca bulup hem de para vereceklerini

söylerler. Kalyopi kocasını çok sevdiği halde onun zarar görmemesi için mahkemede

kocasından ayrılmak istediğini söyler ve dinlerinin farklı olması sebebiyle ayrılmak

zorunda kalırlar. Yine bu romanda kahramanlardan İslamî inanca sahip Hulusi

Efendi’ye göre Hrıstiyanlıkta fuhşa sebep olan iki adet vardır. Bunlardan birisi

dırahoma adetidir. Yani Hristiyan bir genç kızın evlenebilmesi için kocasını satın

alma adetidir, parası olmayan kız ise evlenemediği için gayri meşru yollardan bu

duygularını tatmine çalışırmış. Hristiyanlıkta fuhşa sebep ikinci durum ise

beslemelik kızlarmış. Roman kahramanlarından Kalyopi, Ahmet Efendi’nin

yardımları sayesinde randevuhaneden kurtulur ve inancı gereği tövbe eder, namuslu

bir hayat yaşamaya başlar. Sonunda Kalyopi, Ahmet Efendi’nin bulduğu ve kendisi

ile ilgili her şeyi bilen bir Rum delikanlısı ile dinleri gereği dırahoma adetini de

gerçekleştirerek Beyoğlu’nda kilisede evlenirler.

Page 119: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

109

“-Muradım şu ki İslam’da hamdolsun bu habaset ekall-i kılletle azdır. Hatta ahal1-i müslime nezdinde mevcut olan fuhşun başlıca mebnası, melaın-i nisvanın o yolda zevk aramalarından ibaret olup bu habaseti, bir kesp ve kar ittihaz edenler ise her biri bir memleketten sürülmüş olan dört beş erzel karilardan ibaret olup onlar dahi mezarlık aralarında şurada burada icra-yı mel'anet ederler. Hristiyanlarda ise fuhşun meydan almasına asıl sebep kızların kocaya verilmesi hususunda muhtaç görüldükleri dırahoma maddesidir. Bir kız kocasını adeta satın almalıdır. Parası yoksa koca bulamaz. Bayağı hali vakti yerinde olan bir Hristiyan’ın üç kızı oldu mu? Herif battı gitti. Nasta fukara her zaman ağniyadan daha çoktur. İşte dırahoması olmayan kızlar bilmecburiye gayr-ı meşru yollarda taharrı-i huzuzata mecbur olurlar. Eğer patrikler şu dırahoma adetini feshedecek olsa·lar hakikaten bu kerahati azaltmaya büyük bir hizmet etmiş olurlardı. Bir de şu Hristiyan hanelerinde beslemelik eder kızlar yok mu? İşte onlar dahi kaffeten ve kamilen kerhanelere namzet demektirler. Bir fakir kız bir haneye besleme gider. Orada birkaç genç bulunur. Kız bunlarla mercimeği fırına verir. Derken iş duyulur. Kız kovulur. Bir kere ismi fenaya çıkınca başka familyalar bıçareyi kabul etmezler. Anası babasıysa fakir! Halbuki kız güzel güzel rubaları süsleri filanları görmüştür.”107

Ahmet Midhat Efendi’nin Karnaval adlı romanında Madam Hamparson’un

Mösyö Hamparson’a ihaneti neticesinde evlilikleri bozulur ve Ermeni

Katoliklerinden olan Hamparsonlar Katolik mezhebine göre boşanırlar. Buna göre

nikahlı eşler ayrılmak isteseler de, evlerini ayırıp ayrılsalar da o kadın hala o adamın

karısı sayılır. Hatta kadın ayrı yaşadığı kocasının dışında bir adamdan çocuk beklese

o çocuk veled-i zina sayılmayıp ayrı yaşadığı kocasının nüfusuna yazılırmış.

Hamparson Ağa, karısından intikam almak için yeni bir kadınla evlenmek ister ;

fakat Katolik mezhebince bu pek kolay olmaz. Hamparson Ağa da servetini

kullanarak kiliseden onay alır ve evlenir. Fakat evlendiği kadın da kendisini bir başka

adamla aldatınca, Hamporson Ağa kalp krizi geçirip ölür. Ayrı yaşamalarına rağmen

Katolik mezhebine göre boşanmadıkları için, Madam Hamparson’un Mösyö

Hamparson’dan miras alma hakkı vardır. Resmi Efendi, Hamparson Ağa’nın

ölümünden sonra Madam Hamparson’un miras hakkını aramak için ; ondan ve

Katolik Kilisesi’nden aldığı vekalet ile Babıali’ye müracaat eder. Ayrıca bu romanda

Hamparsonlar’ın konağında hizmetçilik yapan Hristiyan Mariyanko da sevgilisi

Nikolaki ile Taksim’de kilisede buluşur , Mariyanko sevgilisi ile evlenebilmek için

dırahoma biriktirir.

107 Ahmet Midhat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında , Ankara, 2000, s.122.

Page 120: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

110

“Bizim taraflarda Hristiyan1ığın bazı mezahibi ve hatta katoliklerin bazı cemaatleri vardır ki zevc zevcesinin fuhşunu eliyle tutarcasına ispat edebilir ise talâk-ı külliye kadar varıp o halde diğer bir kadınla akd-i izdivac edebilir. Ancak şark katolikleri Roma ile irtibatını arttırdıkları zamandan beri onlar meyanında dahi talakın her halde adem-i meşrûiyyeti kuvvet bulmuş ve her ne kadar talâk-ı külli vaki olsa bile zevç ve zevcenin yeniden teehhül1erine cevaz gösterilmekte bulunmuştur. Lakin işin içinde bir büyük servet ve sâmân bulununca kilisenin kanunları dahi başkalaşabilir. Mösyö Hamparson Arslangözyan'da mevcut olan servet ve sâmân işte kilise kavanîni dahi başkalaştırabilecek servet ve samanlardan olduğu malumdur. Zevcesinin irtikâp ettiği hıyanet üzerine ise Arslangözyan olanca malını feda edip mutlaka yeni bir kadın ile akd-i izdivac ederek bu suretle hain zevcesinden intikam sevdasında bulunmakla kilise heyetinden bazı muteber papazlar her ne kadar hükm-i İncil'i muhafazatan nikah kıymamakta ısrar eylediler ise de diğer bazılar Hamparson Ağanın genç ve güzel bir kızı hanesine alıp beraberce yaşamasına itiraz edemediler.”108

Ahmet Midhat Efendi’nin Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr adlı romanında

Demir Bey, oğlu Mustafa’yı Fransızca eğitim alması için Taksim’de bulunan

Lazarist tarikatı adı verilen bir papazın yanına gönderir. Bu papaz Taksim’de hem

dinî , hem de ilmî eğitim veren bir yerdir. Ayrıca bu tarikat Katolikler’in gidip

geldiği, ziyaret ettiği bir yerdir. Ayrıca bu romanda, roman kahramanlarından Polini,

Müslüman bir kişi olan Demir Bey’in kızı olduğunu öğrenince, Hristiyanlık’tan

Müslümanlığa geçer ve kendisiyle evlenmek isteyen Vikont Alphans Duran

ismindeki genç de yeni ismi Fatma olan Polini’yle evlenebilmek için İslamiyet’i

seçer.

“Dudakları bembeyaz kesildi. Yüzünde renk kalmadı. Tüyleri ürperdi. Asabı zangır zangır titremeye başladı. Nihayet dedi ki: - Anladığıma kalırsa şu anda aramızda mâni-i izdivac olan şey yalnız benim Nasraniyet’imden ibarettir. Halbuki ben fünûn-ı tabiiyye ve hikemiyye ile tezyin-i fikr ve tenvir-i nazar eylemiş bulunan Avrupa hükemâsının zamirlerinde câygir olmuş bulunan vahdâniyet-i ilâhiyyeye çoktan kanaat getirmişim. Bunu şimdi dil ile ikrar ve kalb ile tasdik eyleyecek olursam ben dahi sizin gibi Müslüman olacağımı Mustafa Kamerüddin’in verdiği izahattan anlamışımdır. Nasıl, o halde beni akd-i izdivac ile refakat-i ebediyyenize kabul eder misiniz?”109

108 Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, Ankara, 2000, s.262. 109 Ahmet Midhat Efendi, Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr, Ankara, 2002, s.316.

Page 121: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

111

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanında dinin etkisi çeşitli

şekillerde karşımıza çıkar. Bunlardan birisi Agavni’nin babası İtalyan milletinden

Antuvan Kolariya ile ilgilidir. Antuvan Kolariya, Ermeni Katoliği milletinden Novert

adında bir kadını çok sever ve kadın ona dırahoma vermediği halde Kolari’ya onunla

evlenir. Fakat kadının ahlaki çöküntü içinde olduğunu anlayan Kolariya ondan

ayrılsa da Katolik mezhebinde olduğu için boşanamaz.

Kolariyo, Novart’tan ayrılıp Meryem adında bir kadınla gizlice nikahlanır ve

ondan bir kızı olur. Kolariya’nın ölümü üzerine kalan vasiyete göre İtalyan

Kançılaryası onlara ayrılan mirası korur. Kolariya kızının rahibe okulunda eğitim

görmesini ister. Bunun üzerine Meryem kızlarını rahibe okuluna verir ve Agavni 16

yaşına kadar rahibe okulunda yetişir.

Yine bu romanda dırahoma adeti karşımıza çıkıyor. Siranuş, Karnik ile

evlenmek için dırahomasını biriktirir, Karnik’e verir. Siranuş kilise de Karnik’i

bekler ; fakat Karnik Siranuş’un dırahomasını da alarak kaçar.

Bu romanda Beyoğlu’nda yaşayan azınlık ve ecnebilerin çocuklarını kilisede

vaftiz ettiklerini , bazı ailelerin de çocuklarını kilise kapısı önüne bıraktıklarını

görüyoruz. Siranuş’un çocukluğu da böyle geçmiş. Tunuslu olan babasının ölümü

üzerine kendilerine bıraktığı miras için Ermeni Patrikhanesi’ndeki patrikin vasi

olduğunu ve Siranuş 21 yaşına gelinceye kadar onu denetlediğini görüyoruz.

Babasının bir Müslüman olduğunu öğrenen Siranuş hem babasının din ile ilgili

vasiyetini yerine getirmek için , hem sevdiği adam olan Refet ile evlenmek hem de

asıl olarak kendi içinden geldiği için dinini değiştirir ve İslamı seçer, müslüman olur.

Yine bu romanda Katolikler’in ölüm merasimi de dikkati çeken bir husustur.

Agavni’nin cenaze işleri Fransız Katolik rahiplerinden Aya Buj adında bir rahip

tarafından gerçekleştirilir. Rahip cesedi şişen Agavni’yi libas etmek için yeni elbise

yaptırır ve onu Santa Marya Kilisesi’ne naklettirir.

Page 122: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

112

“- Bu meselede pederinizin muhabbeti, hatırı , vasiyeti sizi ne dereceye kadar mecbur ediyor? Yani anlamak istiyorum ki ihtida hususunda pederinizin ve vasiyetnamesi size nasıl vasıl oluncaya kadar, sizde bir hatıra var mıydı, yok muydu? - İstanbul’daki hanımefendinin beni oğluna tezviç edeceği haberinin sizin tarafınızdan tebliği dakikasına kadar hiç bende böyle bir hatıra yoktu. Yalnız şu küçük yaşımda en büyük ihtilâtım Müslümanlarla olarak en müstahsen gördüğüm büyüklükleri de onlarda bulduğum için gönlümde büyük bir meyil peyda olmuştu. - Neye? Müslümanlığa mı yoksa Müslümanlara mı? - En doğrusu Müslümanlara. - Ey. O izdivaç haberi geldiği dakikada? - O zaman der-hatır eyledim ki bil-farz böyle bir şey olacak olsa ihtida lâzım gelecek. - O lüzuma itbâ için kalbinizde bir de tasvip ve meyil hâsıl oldu muydu? - Zevcim Refet olabilmesi ihtimaline göre evet.”110

3.8. EĞİTİM

Beyoğlu’nda görülen Avrupaî yaşam şekli içerisinde lisans eğitimi alma,

Galatasaray Lisesi’nde okuma gibi hususlar karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin Yeryüzünde Bir Melek adlı romanının kahramanı

Şefik Bey, Fransız lisanını iyice öğrenip tıp ilimlerine aşina olabilmek için

Beyoğlu’nda bir doktorun hanesinde kalır. “Hayfa ki birkaç zaman sonra biçare çocukların şu medâr-ı tesliyeti

dahi elden gitmiştir.Zira Hacı Hafız Mehmet Singapuri vefatı esnasında, Mehmet Hulusi Efendiye Şefik'in behemehal bir tabip olarak yetiştirilmesi ve mutlaka Avrupa'da ikmal-i tahsil ettirilmesini ve metrukâtının bu yolda sarfını vasiyet eylemiş ve metrukâtı eğerçi iki yüz mahmudiye ancak hasıl edebi1mişse de Mehmet Hulusi Efendi, Singapuri gibi bir dostunun oğlundan dahi para esirgemeyeceğini vicdanı önüne getirip şu kadar ki çocuğu Avrupa'ya bütün bütün acemi olarak göndermernek için Beyoğlu’nda o zamanın en meşhur etibbasından Mösyö *** nezdine şakirt vermiştir. Zaten Şefik'in on beş yaşını tecavüz etmesi dahi kendisinin artık harem dairesinden çıkmasını icap eylediğinden bu halde masrafı Mehmet Hulusi Efendi tarafından verilmek ve geceli gündüzlü doktorun hanesinde gerek Fransız lisanını ve gerek ulûm-ı tıbbiyyeyi tahsille meşgul olmak üzere Şefik Beyoğlu’na naklolunmuştur ki doğdukları günden beri birbirinden ayrılmamış olan Şefik'le Raziye için şu mufarakatı kadar tesir göstermiştir.”111

110 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.364. 111 Ahmet Midhat Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Ankara, 2000, s.37-38.

Page 123: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

113

Ahmet Midhat Efendi’nin Acayib-i Alem adlı romanı kahramanlarından

Hicabi Efendi, Alman kütüphanelerinden faydalanabilmek için Beyoğlu’nda

Viyanalı bir doktordan Alman lisanını öğrenmeye başlar. “-İçimizde Fransız lisanını bilenlerimiz pek çoktur. Alman lisanı ise ol

kadar münteşir değildir. Haydi ben dahi şu lisanı öğrenip hiç olmazsa bununla beyne'l-akran bir temeyyüz edeyim.

Vakıa Hicabi Efendi artık tahsil zamanını geçirmiş ve yaşı otuza yaklaşmış ise de bu misillü erbab-ı gayret için hiçbir veçhile zaman-ı tahsil güzeran eylemiş sayılamayacağından Viyanalı bir tabibi kendisine muallim tayin ederek Alman lisanını tahsile başladı. Bir lisanı kolayca öğrenmek için şart-ı a'zam o lisan ehlinin içinde yuvarlanmak olduğu cihetle Hicabi Bey dahi artık Galata ve Beyoğ1u'nun birahanelerine devama başladı. Ehl-i işretten değil idiyse de gaz limonatasından başladığı rağbeti yavaş yavaş bira derecesine kadar vardı.”112

Ahmet Midhat Efendi’nin Bahtiyarlık romanının kahramanı Senai, babası

tarafından şehirli, Avrupalı gibi yetiştirilmek istendiği için İstanbul’a Beyoğlu’na

okumaya gönderilir ve Galatasaray Lisesi’nde okumaya başlar. “Bir gün Semih Efendi birkaç ahbabıyla ahvâl-i âleme dair

bahsediyordu. Memuriyet ve sanat ve kesp ve ticaret hakkında şimdiye kadar bize malûm olmuş bulunan efkârını dostlarına anlatıyordu. İçlerinden birisi “A sultanım! Oğlunuzu sanatkâr veyahut tacir edecekseniz şöyle pek de zengin bulunmadığınız halde senevi üç beş kuruş masrafa tahammül ederek Galatasaray’a yazdıracağınıza bir sanata çırak verseniz kavliniz ile fiiliniz daha mütenasip düşmez miydi?” deyince koca hakim gayet latif bir bir tebessüm eyledi.”113

Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat adlı romanında annesi babası olmayan,

reşit olmamış çocukların eğitilmek maksadıyla verildiği Madam C’ nin pansiyonu

dikkati çeker. Agavni de Siranuş da burada yetişir. Burada kızlar için her türlü

eğitim vardır. “Bizim Siranuş on üçünü bitirip on dördüncü yaşına girdikte hakk-ı

vesâiti haiz olan Ermeni Patrikhanesi’nin delâletiyle, yalnız Fransız lisan ve edebiyatında tekemmül için Madam C’nin pansiyonuna da ithal olmuştur. Evvelce dahi haber verdiğimiz vechile Matmazel Agavni’nin o mektepten çıkmak üzere bulunduğu esnada , Siranuş dahi mektebe girmiştir.”114

112 Ahmet Midhat Efendi, Acâyib-i Âlem , Ankara, 2000, s.24. 113 Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, Ankara , 2000, s.9. 114 Ahmet Midhat Efendi, Müşahedat , Ankara , 2000, s.207.

Page 124: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

114

4. MEKANLAR VE İNSANLAR

4.1. İNSANLAR

Beyoğlu kozmopolit yapıya sahip bir semttir. Bu sebepten İstanbul’un bu

semtinde her milletten insan bulunmaktadır. 1477 yılında yapılan bir nüfus sayımına

göre Galata’daki nüfusun hane olarak etnik ve dinsel dağılımı şu şekildedir.

Müslümanlar 535 hane ile %35.2 , Rumlar (Ortodokslar) 592 hane ile %38.9 ,

Avrupalılar (Katolikler) 332 hane ile %21.8 , Ermeniler (Gregoryenler) 62 hane ile

%4.1 olmak üzere toplam 1521 hane mevcettur.115

Biz de bu bölümde Beyoğlu’nda yaşayan, herhangi bir sebepten Beyoğlu’na

giden çeşitli milletlerden insanları inceleyeceğiz. Onların hangi sebepten Beyoğlu’na

gittikleri, Beyoğlu’nda ne işle meşgul oldukları, milliyetleri üzerinde duracağız.

Böylece incelediğimiz Tanzimat dönemi romanları içerisinde o dönemde

Beyoğlu’nda yaşamış veya vakit geçirmiş kişilerin ne kadar alafranga, ne kadar Türk

kültürüne ait yaşam tarzları olduğunu tespit etmeye çalışacağız. Bu yüzden bu

bölümü üç yan başlık altında incelemeyi uygun gördük.

4.1.1. TÜRKLER

Bu başlık altında Beyoğlu’na giden veya Beyoğlu’nda yaşayan Türkleri ve

onların Beyoğlu hayatından nasıl ve ne kadar etkilendiğini inceleyeceğiz.

FELATUN BEY (FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ)

Mustafa Meraki Efendi’nin oğludur. Ve alafranga yaşayışa göre

yetiştirilmiştir. Bu yüzden haftanın bir iki günü çalıştığı kalem dairesinde vakit

geçirir. Bunun dışında diğer günlerde lüks giyinmek, gezmek, eğlenmek için

Beyoğlu’na, eğlence yerlerine gider. Babasından kalan serveti sırf alafranga yaşamak

hevesi sebebiyle tutulduğu bir tiyatro aktristine yedirerek sonunda kendisi parasız

kalır. Alafrangaya dair her türlü oyunu, dansı, yaşantıyı hayatına sokmuştur. Ve

115 Özdemir Arkan, Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İsatnbul, 1998, s.171.

Page 125: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

115

lisanında dahi alafranga merakı ön plana çıkar, bu yüzden Fransızca’yı anadili gibi

benimsemiştir.

RAKIM EFENDİ (FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Beyoğlu’nda oturmadığı halde kimi zaman gezmek ; ama çoğu zamanda iş

sebebiyle Beyoğlu’na gider. Buna rağmen kendisinde alafrangalık merakı yada

özentisi görülmeyip, kendi kültürüne bağlı bir hayat tarzını benimsemiştir. Onun

hayatında çalışmak önemlidir. Alafranga yaşayışı bilmesine rağmen bunu hayatına

almak istemez. Fakat romanda görüldüğü üzere kendisinin de Josefino ile özel bir

dostluğu vardır.

MUSTAFA MERAKİ EFENDİ (FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ)

Beyoğlu’nda Tophane civarında oturur. İki çocuğunu da alafranga

yetiştirmeye özen göstermiştir. Alafrangalığa merakından dolayı kendisine Meraki

adı verilmiştir. Alafrangalık özentisi sadece kılık kıyafet ve şekilde değil, evinin

dekorasyonunda dahi ön plana çıkmıştır. Alafranga yaşama merakı sebebiyle

Üsküdar’daki evini satıp Beyoğlu’na taşınır. Yeni çıkan modayı takip edip evinde ve

çocuklarında modaya uygunluğa önem verir.

MİHRİBAN HANIM ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Mustafa Meraki Efendi’nin alafranga merakı ile yetiştirdiği kızı, elinden bir iş

gelmediği gibi kılık kıyafette de alafrangalığa düşkündür. Alafranga yaşayışa göre

yetiştirildiği için hoppa, şen bir tabiatı vardır. Zenginliğe ve lükse düşkün olduğu için

kendisine alafranga hayatı sunamayan biriyle evlenmek istemez.

CİVELEK MUSTAFA ( HÜSEYİN FELLAH )

Bu kahraman Galata’da bir meyhanede çıkan kavgada yaralanıp Kanlıburç’a

kaçar. Buraya kadar takip edilip Kanlıburç’ta da dövülür, öldürüldüğü zannedilerek

bırakılır. Kendisini bulan bir anne kızın yardımı ile evine kadar götürülür ve bir süre

sonra iyileşir. Galata’nın mert delikanlılarından biridir.

Page 126: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

116

ŞEHLEVEND ( HÜSEYİN FELLAH )

Cesur, akıllı, fedakar bir kızdır. Annesi ile birlikte Kanlıburç’a gidip intihar

etmeyi düşündükleri bir vakit Civelek Mustafa’ya yardım ederler. Bir müddet annesi

ile Tophane yakınlarındaki bir caminin önünde dilenirler. Esirci Laz Mehmet Ali

tarafından esir olarak Mısır’a satılır ve orada gelişen olayların kahramanı olur.

HASNA HANIM ( HÜSEYİN FELLAH )

Şehlevend’in annesidir. Kendisine oynanan bir oyun ile kocasından ayrılmak

zorunda kalır. Ve bütün varlığını kaybeder. Bir müddet kızıyla sokaklarda yaşar. En

sonunda kızının Mısır’a gelin gittiğini zannederek roman boyunca kızıyla alakalı

haber almaya çalışır.

LAZ MEHMED ALİ ( HÜSEYİN FELLAH )

Esir ticareti ile uğraşır. Hasna Hanım ve Şehlevend yardıma muhtaç oldukları

vakit; önce onlara yardım eder , sonra Şehlevend’e kendisini esir olarak satmayı,

karşılığında da annesine yardım edeceğini, kendisinin rahat olacağını söyler. Kendisi

Kasımpaşa’da oturur.

HALATÇI ÖMER ( HÜSEYİN FELLAH )

Galata’da kürek mahkumudur. Kendisini Hasna Hanım ve Şehlevend’in

koruyucusu gibi düşünmektedir. Onlara oynanan bir oyuna kızdığı için yaptığı bir

kavgada intikam almak istediği Hurşid Bey’i yaralar ve küreğe mahkum edilir.

HURŞİD BEY ( HÜSEYİN FELLAH )

Galata’da yaşamaktadır. Hasna Hanım’a oynadığı oyunla onun mal ve

mülkünün bir kısmını elinden alır. Galata’daki konağında zevk ve sefa içerisinde

yaşarken Ömer’in kendisini yaralamasıyla eski sağlığını kaybeder ve konaktaki

hizmetkarların oyuncağı gibi olur.

Page 127: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

117

ŞEFİK ( YERYÜZÜNDE BİR MELEK)

Raziye’ye aşıktır. Yurtdışına gitmiş, tıp eğitimi almış, Beyoğlu’nda Vidin

Balyosu ile dost olmuş ve çeşitli milletlere ait dostlar edinmiştir. Kendisini

ekonomik açıdan geliştirmiş, roman boyunca Raziye ile ilgili planlar yapıp,

Raziye’ye oynanan oyunları günyüzüne çıkartarak Raziye’yle evlenmiştir.

Beyoğlu’nda yaşamasına rağmen zevk ve sefaya, eğlenceye düşkünlüğü yoktur.

RAZİYE ( YERYÜZÜNDE BİR MELEK )

Şefik’i sever. Şefik’i kıskananlar tarafından kendisine kötü planlar kurulup

adı dile düşürülmüştür. Fakat kendisi yaşayış yönüyle ahlakını bozmamıştır. Sonunda

masum olduğu anlaşılır ve Şefik’e kavuşur.

CEVRİYE ( YERYÜZÜNDE BİR MELEK )

İsmail Bey’in evlenmek istediği dostudur. Raziye’ye sima olarak çok

benzemesi sebebiyle Aksaraylı Arife tarafından para ve mücevherlerle kandırılıp

Raziye takma adı ile kötü işler yapar. Böylece Raziye’nin adını kötüye çıkarır.

Şefik’in olayı fark etmesi ile yaptığına pişman olur,yaptığı kötü işler sebebiyle

aslında çok sevdiği İsmail Bey’le de evlenemez.

İSMAİL BEY ( YERYÜZÜNDE BİR MELEK )

Şefik’in Beyoğlu’nda birlikte yiyip içtiği dostudur. Raziye ile ilgili

gerçeklerin ortaya çıkarılmasında Şefik’e yardım eder. Fakat sevdiği kadın olan

Cevriye’nin kötü işler yaptığını öğrenince çok üzülür. Arzuhalcilik işiyle meşguldur.

AKSARAYLI ARİFE ( YERYÜZÜNDE BİR MELEK )

Aksaray’da yaşar. Güzelliği ile erkeklerin aklını başından almaya meraklıdır.

Erkeklere karşı içinde duyduğu bir öfke vardır, onların paralarını yer ; fakat bir

müddet sonra kendisi de aşık olduğu bir erkeğin elinden sıkıntı çekmeye başlar.

Şefik’in kendisine ilgi göstermemesi üzerine deliye döner ve Şefik’in çok sevdiği

Raziye’den intikam almak ister. Fakat bütün oyunu anlaşılır, sonunda Beyoğlu’na

Page 128: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

118

Şefik ile Raziye’nin düğününe gider ve dayanamayıp intihar eder.

AHMET EFENDİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Arkadaşı ile eğlenmek için Beyoğlu’na gittikleri bir akşam geri dönüş için

sorun yaşayınca bir randevuhanede kalırlar. Ve randevuhanede tanıdığı on yedi

yaşındaki Kalyopi adlı genç kızı bir kardeş gibi görüp onun hikayesini öğrenmek

ister, bunun için değişik zamanlarda Beyoğlu’na, iğrendiği halde randevuhaneye

gider, hiç eğlenmeksizin Kalyopi ile sohbet eder, kızın hikayesini dinler, ona yardım

etmeye çalışır. Alafrangalığa dair bir merakı yoktur , kendi kültür ve inancına

bağlıdır.

HULUSİ EFENDİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Ahmet Efendi’nin arkadaşıdır. Birlikte Beyoğlu’na tiyatroya eğlenmeye

giderler. Beyoğlu’nda bir randevuhanede kalırlar. Hulusi Efendi , Ahmet Efendi’ye

göre zevke , sefaya düşkün bir kişidir. Ahmet Efendi ile randevuhaneye geldiği vakit

eğlenceyi bırakmaz.

RAHMİ BEY ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kalyopi’nin çocukluk arkadaşıdır. Ahmet ve Hulusi Efendi ile birlikte

Beyoğlu’na Kalyopi’nin evine giderler ve sonra bir lokantaya gidip yemek yerler.

Romanda kendisine çok yer verilmez.

SUPHİ EFENDİ ( ACAYİB-İ ÂLEM )

Dünyayı gezmek ister. Bu yüzden bitkilerle ve böceklerle alakalı iki

koleksiyonunu Beyoğlu’nda bir İngiliz’e satar. Gezi için yeterli parayı temin

edebilmek için aynı zamanda kütüphanesini de Beyoğlu’nda Clup Commercial’de bir

Mısırlı’ya satar.

HİCABİ EFENDİ ( ACAYİB-İ ÂLEM )

Suphi Efendi’nin arkadaşıdır ve onunla birlikte dünya gezisine çıkmayı ister.

Page 129: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

119

Alman Kütüphaneleri’nde araştırma yapmak için Alman lisanını öğrenmek ister.

Bunun için de Beyoğlu’nda Almanlar’ın gittikleri eğlence yerlerine devam eder.

ZEKÂYİ BEY ( KARNAVAL )

Karnaval adlı romanda eğlenceyi, çapkınlığı seven havai bir gençtir. İyi bir

eğitim almıştır , nişanlı olduğu halde dostu ile Beyoğlu’nda balolarda , eğlencelerde

gezmektedir. Kendisine yüz vermeyen Madam Hamparson’dan intikam almak için

onunla alakalı gizli durumları kocasına ihbar eder.

RESMİ EFENDİ ( KARNAVAL )

Bütün kadınların hoşlanabileceği yapıda dürüst, kur yapmayan, açıksözlü,

bilgili, eğitimli, çalışkan bir kişidir. Beyoğlu’na Hamparson Ağa’nın konağına

yemeğe, sohbete gider. Fakat zamanla Madam Hamparson ile aralarında gizli bir aşk

başlar. Gizlice Beyoğlu’ndaki balolara giderler. Olayların açığa çıkmasının ardından

Madam Hamparson ile aralarındaki münasebet son bulur ve birbirlerini kardeş

nazarıyla görürler. Resmi Efendi ahlakı ve davranışları ile herkesin takdirini kazanan

bir insandır.

NİZAMİ ( KARNAVAL )

Beyoğlu’nun kabadayılarındandır. Benli Helena adında bir dostu vardır.

Beyoğlu’nda vakit geçirirler. Fakat Helena’nın Zekâyi ile birlikte olmaya başlaması

üzerine bir gün kızıp Beyoğlu’ndaki evlerini ateşe verir ve hapse düşer.

BEHÇET BEY (VAH)

Mekteb-i Sultani’de okumuştur. Fransızca’sı vardır. Beyoğlu’na zaman

zaman eğlenmek için gider, bir şeyler içer; fakat akşamcılık yapmaz. Kadınlarla

ilgilenmeyi bir alafrangalık olarak görür ve bunu sever. Ama aşık olmayı aptallık

olarak görür. Ferdane Hanım’ın kendisine ilgi göstermemesi üzerine çılgına dönüp

ona oyun oynar. Beyoğlu’nda bir dükkandan öğrendiği fotoğrafya sanatı ile gizlice

ele geçirdiği Ferdane Hanım’ın bir fotoğrafının kopyasını yapar çok değişik

Page 130: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

120

pozlarda resimlerde yapar ve onun adını kötüye çıkarır.

NECATİ BEY (VAH)

Beyoğlu’na arkadaşı Behçet ile yeni olayları konuşmak için gider. Fakat içki

alemleri ile ilgisi yoktur. Dürüst , güvenilir bir insandır. Kadınları etkilemeye

çalışmak gibi bir derdi yoktur. Ferdane Hanım’la mektuplaşırlar. Aralarında iyi bir

dostluk vardır.

FERDANE HANIM (VAH)

İstanbul’un Anadolu yakasında oturduğu halde dini eğitim alıp kocasına karşı

daha sabırlı olmak ve ders almak için Fındıklı’ya Hoca Kutbettin Efendi’ye gider.

Bunun dışında Beyoğlu ile bir bağlantısı yoktur.

OSMAN SABRİ EFENDİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Beyoğlu Merkez Müstantiki görevindedir. Beyoğlu ve civarında meydana

gelen cinayet ve işlenen suçlarla ilgili araştırmalar yapar. Dikkatli, akıllı ve titiz bir

insandır. İşlenen suçlarla ilgili sağlam araştırma yapar. Romanda işlenen bir

cinayetin çözülmesinde büyük emek sahibidir. Sağlam karakterli ,işini iyi yapan,

torpille, rüşvetle işi olmayan bir devlet adamıdır. Romanda bir süre hapse girse de

sonunda suçsuz olduğu ve iddialarında haklı olduğu anlaşılır.

MECDEDDİN PAŞA ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Beyoğlu Mutasarrıflığı görevindeki bir devlet adamıdır. Görev yeri

Galatasarayı’ndadır. Hediye Hanım’a aşık olduğu için onun rica ettiği konularda

kanunları gözardı ederek ona yardım eder. Böylece Hediye Hanım’ın işlediği

suçlarda ona ortaklık eder. Osman Sabri Efendi’nin olayları gün yüzüne

çıkarabilmesinden rahatsız olduğu için eline geçen bir fırsat ile onu hapse attırır.

Fakat sonunda yine olaylar açığa çıkar ve Mecdeddin Paşa’nın olaylarda parmağı

olduğunun anlaşılması üzerine; Mecdeddin Paşa bir gemi ile İstanbul’dan kaçar.

Page 131: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

121

HAFİYE NECMİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Osman Sabri Efendi’nin iş arkadaşıdır. Birlikte Öreke Taşı cinayeti üzerine

araştırma yaparlar. Hafiye Necmi bu araştırma gereği Bohçacı Ziynet Hanım

kılığında Hediye Hanım’ın konağına girer ve olayla ilgili ipuçları arar. Görevine

sadık, çalışkan bir devlet adamı olmasına rağmen Osman Sabri’nin arkadaşı olduğu

için hapse düşer. Fakat sonunda suçsuz oluğu anlaşılır.

GAZETECİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Cinayet ile ilgili araştırmalar yapar, Hezarfen Mustafa’nın olaylarla ilgili

mektuplarını gazetede yayınlar ve halka konu ile ilgili haberler verir. Doğrulara yer

veren , araştırmacı bir gazetecidir. Osman Sabri Efendi ile sürekli irtibat halindedir

ve işbirliği yaparlar. Olayların aydınlığa çıkarılmasında payı büyüktür. Her şeye

rağmen kanunlar doğrultusunda görevine bağlı çalışan bir gazetecidir.

Galatasarayı’na olayla ilgili araştırmalar yapmak için gider.

HEZARFEN MUSTAFA ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

İstanbul’da olmadığı halde; Beyoğlu’nda Hediye Hanım’ın konağında geçen

olayları mektuplarla anlatıp, olayların aydınlığa çıkmasına yardım eder ve aynı

zamanda Hediye Hanım’dan da intikamını alır. Birçok ilim sahibi , kendini

yetiştirmiş birisi iken Hediye Hanım’a aşık olduktan sonra hayatında her şeyin

değiştiğini ve bir anda Kalpazan Mustafa olduğunu, konaktaki tüm entrikaları anlatır.

Hezarfen Mustafa sahip olduğu kalp para yapma becerisi ve marifeti sebebiyle

Hediye Hanım tarafından kullanılır, konakta bir darphane kurulur ve orada sahte para

yapımı ile uğraşır. Daha sonra da Peri sebebiyle Halil Suri ile araları açıldığından

konaktan ayrılır, yaptığı bir planla Halil Suri’yi öldürür.

HEDİYE HANIM ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Beyoğlu’nda bir konağı vardır. Güzelliği ve işvesi ile erkekleri kendine

hayran bırakan, onların gönüllerini çalan, hilekar , sinsi, kurnaz bir kadındır. Bütün

Page 132: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

122

olayların odak noktası Hediye Hanım’dır. Her türlü kaçakçılık , soygun, sahtekerlık

işinde parmağı vardır. İnsanları amacına ulaşmada bir araç olarak kullanır.

Konağında gizli dolaplar dönmekte, her türlü entrika çevrilmektedir. Mecdeddin

Paşa’yı da kendisine bağlayıp onunla da işbirliği yapmıştır.

PERİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Hediye Hanım’ın cariyem dediği ; fakat evin kızı gibi yetiştirdiği, Öreke Taşı

cinayetinde öldürülen eli kınalı müslüman kızdır. Hezarfen Mustafa’nın yetiştirdiği,

terbiye ve ahlâkça düzgün, iyi eğitim almış , Fransızca dahi öğrenmiş bir kızdır.

Fakat Hediye Hanım, Peri’yi de kendi oyunlarına alet edip onun ahlâkını bozmuştur.

Hediye Hanım, Peri’ye erkeklerle ilgili sözde nasihatler vererek onun aklını çalmış

ve Mustafa’yı bırakıp Halil Sûri ile ilgilenmesine sebep olmuştur. Peri, Mustafa’dan

ayrılınca Halil Sûrî ile gezmelere gitmeye başlar ve sonunda Büyükada’daki piknikte

öldürülür.

KAHYA KADIN ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Hediye Hanım’ın konağındaki hizmetkarlardandır. Polis gibi meraklı,

sorgulayıcı bir yapısı vardır. Konağa gelen yabancılara “seni buraya kim gönderdi?”

tarzında sorular sorar. Hediye Hanım’ın bütün suçlarını bilir.

NAZİK KALFA ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Hediye Hanım’ın konağındaki diğer bir hizmetkardır. Hediye Hanım’ın

hazinedarı gibidir. Hediye Hanım’ın bütün entrikalarını bilir.

YÜZBAŞI CAFER ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Halil Sûrî’nin ölümü ile konakta sorgulama ve araştırma işlemini yürüten

memurlardandır. Romanda pek üzerinde durulmamıştır.

ABİDİN ÇAVUŞ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Halil Sûrî’nin ölümü ile ilgili konakta inceleme yapan diğer memurdur.

Page 133: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

123

REİS BEY ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Galatasarayı’nda Osman Sabri’nin ve Hediye Hanım’ın davalarını yürütüp,

onları sorgulayan memurdur.

HACI SADULLAH EFENDİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Yağlıkçı esnafındandır, esnaftan ve komşulardan topladığı elmasları ödünç

olarak Osman Sabri Efendi’ye vermiştir. On beş ,yirmi gün sonunda elmasları geri

almaya gider; fakat yapacak bir şey yoktur, elmaslar Hediye Hanım’ın konağına

gitmiştir. Bu yüzden istemeyerek de olsa Galatasarayı’na Mutasarrıf Paşa’ya gidip

durumu anlatırlar.

SADRAZAM ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Beyoğlu’nda görev yapan devlet adamıdır. Kendisine gelen yazılara gerekli

işlemi yapar. Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda çok fazla yer almaz.

ZAPTİYE MÜŞİRİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Beyoğlu’ndaki devlet adamlarından biridir. Romanda çok fazla yer verilmez.

BÜYÜKADA KAYMAKAMI ( HAYRET )

Hayret adlı romandaki Kaymakam bir hırsızlık olayı sebebiyle Beyoğlu’na

gider. Olay üzerinde çalışma yaptıktan sonra Lüksenburg Oteli’nde yemek yiyip,

gazete okuyarak, rapor yazarak vakit geçirir.

SENAİ BEY ( BAHTİYARLIK )

Bahtiyarlık adlı romanda babasının iyi bir eğitim alması ve Avrupalı gibi

yaşaması için şehre okumaya gönderdiği kahramandır. Senai Bey, İstanbul’a

okumaya gelmiş, burada her türlü alafranga yaşayışa özen göstermiş ve babasından

kalan serveti alafranga yaşam adı altında zevk ve sefada kadınlarla yemiştir.

Osmanlılığı beğenmeyen, Avrupalı doğmadığına hayıflanan bir yapısı vardır.

Avrupalı olmak ne demektir tam kavrayamayıp eğlenceye düşkünlüğü Avrupalılık

Page 134: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

124

gibi görmektedir. Sonunda hüsrana uğrar, bütün servetini ve yalan söyleyerek

evlendiği eşini gerçeklerin anlaşılması üzerine kaybeder.

SENAİ’NİN ANNESİ ( BAHTİYARLIK )

Cihangir tarafında bir hanede otururlar. Valide hanım oğlunun evlenmesi için

elinden geleni yapar, bu konuda oğluna sık sık nasihat verir. Oğluna onun istediği

gibi bir kız bulabileceğini söyler. Fakat Senai Bey annesinin istediği gibi bir kızla

evlenmek istemez, o kendisi gibi Avrupalı, modern bir eş ister. Senai Bey babasından

gelen para ile istediği gibi yaşayamadığı için annesinin mücevherlerini bozdurarak

istediği gibi yaşamaya çalışır.

ABDULCABBAR BEYEFENDİ ( BAHTİYARLIK )

Senai’nin evlenmek istediği Nusret Hanım’ın babasıdır. Abdulcabbar Bey

çocuklarını alafranga kültüre göre özel hocalarla yetiştirir. Abdulcabbar Bey zaman

zaman Beyoğlu’na gittiğinde kızı Nusret Hanım’a içinde ne anlatıldığını bilmediği

Fransızca romanlar alır.

FERDİDE HANIM ( DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Demir Bey’in hanımıdır. Kocası ile ilgili bilmediği ve merak ettiği şeyler

vardır. Cihangir’de bir konakta otururlar ve olaylar konak içerisinde geçer. Roman

boyunca eşi ile ilgili merak ettiği şeyleri öğrenir ve konak içinde işlerle vaktini

geçirir. Şemsizâdeler familyasının son üyesidir. Ve ailesinden kendisine iyi bir servet

kalmıştır.

MEHTAP ( DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Demir Bey’in konağındaki Feride Hanım’ın ahiretlik diye yetiştirdiği iki

cariyeden biridir. Yirmisini geçmiş ve şuh-mizac bir yapıya sahiptir. Keman, kanun

dersi alır. Evin beyinin oğlu olan Mustafa Kamerüddin’den hoşlanmaktadır.

Page 135: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

125

ÂFİTAP ( DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Konak içerisindeki diğer cariyedir. Otuzu geçik bir yaştadır, diğer cariyeye

göre daha ağır başlıdır. O da kanun ve keman dersi alır. O evin beyi Demir Bey’i

sevmektedir. Demir Bey hastalandığı vakit başucundan ayrılmaz.

AHMET MİDHAT EFENDİ ( MÜŞAHEDAT )

Müşahedat adlı romanda bir roman kahramanı olarak karşımıza çıkan Ahmet

Midhat Efendi, burada gazeteci ve yazar kimliğini ön plana çıkarıyor. Ahmet Midhat

Efendi, iyi bir roman yazmak için etrafı gözlemlediği sırada gördüğü ve tanıştığı

hanımlarla onların Beyoğlu’ndaki hana ait odalarında onların hayat hikayelerini

dinleyip onlarla sohbet eder. Zaman zaman da birlikte yemek yiyip eğlenceli vakit

geçirirler. Ahmet Mithat Efendi; babacan tavırlı, akıllı , fikir danışılan, güvenilir bir

portre çizmektedir. Fransızcası da olan, eğitimli, yazarlık vasfı bulunan bir roman

kahramanı olarak karşımıza çıkar.

REFET ( MÜŞAHEDAT )

Gençlik döneminde babasından kalan parayı pulu zevk ve eğlence hayatında

harcamış, parasını kaybettikten sonra baba dostu olan Seyyid Mehmet Numan’ın

yanında çalışmaya başlamış ve burada çalışarak hayatını sürdürmüştür. Agavni’nin

sevgilisidir. Romanda en önemli karakterlerden biridir. Beyoğlu’na Agavni’nin

yanına sürekli olarak gidip gelir, Ahmet Midhat Efendi ile de dost olmuştur.

Agavni’nin ölümü ile onun en yakın arkadaşı olan Siranuş ile birbirlerine

hissettiklerini söylemiş ve sonunda evlenmişlerdir. Gençliğindeki hovardalığı

çalışmaya başaladıktan sonra bırakmış alın teri ile çalışıp kazanmaya başlamıştır.

ALİ OSMAN TOPUZ BEY ( MÜŞAHEDAT )

Siranuş Hanım’ın babasıdır. Romanda hikaye anlatımı sırasında Siranuş’un

bebekliği anlatılırken geçer. Kızı Siranuş’a bıraktığı bir mektup ve resim vardır.

Romanın sonunda bunlar Siranuş’a verilir.

Page 136: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

126

RASİH BEY ( TAAFFÜF )

Belgrad asıllı Osmanlı Türklerindendir. Paris’e gidip Fransız lisanına aşina

olmuştur. Eğitimli , akıllı, terbiyeli bir gençtir. Birkaç kere Beyoğlu’na gitmiş, eski

tanıdıklarından Madam Miryal’in vasıtası ile kendisi gibi eğitimli bir kızla

evlenmiştir.

TOSUN BEY ( TAAFFÜF )

Orta dereceli bir eğitimi olan, eğlenmeyi seven bir gençtir. Romanda ,

eğlenmeyi sevmesi sebebiyle Beyoğlu’na gelen sanatsal aktiviteleri takip ettiği

belirtilir.

TALAT BEY ( TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT)

Talat Bey, Fitnat’a aşık olur ve onunla görüşebilmek için kadın kılığına

girmeyi göze alır. Bu yüzden de Beyoğlu’na gidip bir perukçu dükkanından peruk

alır.

ALİ BEY ( İNTİBAH )

Avrupaî yaşam şeklini benimsemiş, kılık kıyafetinde modayı takib eden Ali

Bey; zaman zaman Beyoğlu’na gezinti yerlerine gider. Romanda Beyoğlu’na dair

özel bir durum yoktur.

BİHRUZ BEY ( ARABA SEVDASI )

Her türlü alafranga özentisi olan, kılık kıyafet ve her türlü moda için çok para

harcayabilecek yapıda, arabaya tutkunluğu olan, eğitimli, Fransızcası olan, kalem

dairesinde çalışan ; fakat her zaman işine gitmeyen, vaktinin çoğunu eğlence

yerlerinde geçiren bir gençtir. Fransızca kitaplar okumayı sever. Beyoğlu’na son

moda giysilerin satıldığı mağazalara gider. Bazen de gezinti maksatlı Beyoğlu’na,

Taksim Bahçesi’ne gider. Lükse olan düşkünlüğü ona ailesinden kalan serveti

kaybettirir. Gezinti yerlerinde araba kullanmak, Fransızca konuşmak ve modaya

uymak en büyük tutkularıdır.

Page 137: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

127

PERİVEŞ HANIM ( ARABA SEVDASI )

Romanda Bihruz Bey’in aşık olduğu kadındır. Tophane’nin Karabaş

Mahallesi’nde oturur. Küçük yaşta babasını kaybetmiş, 23 yaşında da eşinden

ayrılmıştır. Çengi Hanım’la tanıştıktan sonra ahlâkı bozulmuştur. Zaman zaman

Beyoğlu’nda ve değişik gezinti yerlerinde vakit geçirir.

KEŞFİ BEY ( ARABA SEVDASI )

Romanda Bihruz Bey’in kalem dairesinden arkadaşıdır. Yalan söylemeyi çok

sever ve ayak üstünde dahi kırk türlü yalan söyler. Çalışmak dışında o da, Beyoğlu

ve sair gezinti yerlerinde kadınlarla meşgul olarak vakit geçirir.

HACI ÖMER ( SERGÜZEŞT )

Tophane’de oturur ve Batum’dan gelen gemide bulunan esirleri alıp

Tophane’ye evine götürür. Esir ticareti ile meşguldür.

MANSUR BEY ( TURFANDA MI YOKSA TURFA MI )

İstanbul’a okumak için gelmiştir. Ahlâklı ve terbiyeli bir gençtir. Tıp eğitimi

alır. Beyoğlu’nda bir otelde kalır. Beyoğlu eğlencelerine karşı hiçbir merakı yoktur.

Amcasının oğlu ile yaptığı gezintilerde kadınlara karşı gösterilen davranışları

ahlâken beğenmez.

İSMAİL BEY ( TURFANDA MI YOKSA TURFA MI )

Mansur Bey’in amcasının oğludur. Birlikte Beyoğlu’nda otelde yemek

yerler, gezintiye çıktıkları vakit İsmail Bey başka arabadaki kadınlara kaş göz işareti

yapar; bundan dolayı da amcasının oğlu Mansur Bey bu davranışları beğenmez ve

ahlâki bulmaz.

4.1.2 AZINLIKLAR

Beyoğlu’nda yaşayan Arnavut, Çerkez, Rum, Ermeni, Arap gibi değişik

milletlerden insanlar azınlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum romanlarda da

Page 138: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

128

kendisini gösterir. Roman kahramanları değişik milletlere mensup olup, değişik

meslek gruplarında ve yaşayışlarda karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümde Beyoğlu’nda

yaşayan azınlıkları milliyet ve Beyoğlu’ndaki yaşayışları yönüyle inceleyeceğiz.

ÇERKES ESİRCİ ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Rakım Efendi’nin Beyoğlu’na çıkarken Karabaş Mahallesi’nde gördüğü

Çerkez esir, Çerkez bir ihtiyar tarafından satılmaktadır. Rakım Efendi bu kıza

dayanamaz ve onu almak ister. Çerkez’le anlaşıp biraz peşin ve bir d senet verir, kızı

satın alır.

KALYOPİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Beyoğlu’nda bir randevuhanede çalışır. On yedi yaşındadır, aslen Rum’dur.

Ailesinin ekonomik sıkıntıları sebebiyle çalışmaya başlamış, nasıl olduğunu

anlayamadan randevuhaneye düşmüştür. Randevuhanede çalıştığı için mutsuzdur.

Randevuhaneye olan borcunu ödeyip kurtulmak ister. Roman boyunca kendi

hikayesini Ahmet Efendi’ye anlatır. Ahmet Efendi’nin onu buradan kurtarması ile

tövbe eder ve bir daha o hayata geri dönmez. Ahmet Efendi’nin kendisine bulduğu

bir delikanlı ile evlenir.

AMALYA ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kalyopi’nin akrabalarından Rum bir kadındır. Beyoğlu’nda modistroluk

işiyle meşguldür. Fakat kimi gecelerde de bu iş dışında, erkeklerle birlikte vakit

geçirerek para kazanır. Kalyopi’yi önce modistroluk yapması için yanına çağırır ;

fakat modistroluk yaparak rahat geçinmenin çok zor olduğunu Kalyopi’ye anlatır ve

Kalyopi’ye de modistroluk dışındaki işi teklif eder. Kalyopi’ye yeni kıyafetler alır ve

para kazanıp ailesine bakması için bu işi yapması gerektiğini söyler.

MARYANKO DUDU ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Beyoğlu’nda bir randevuhane işleten Ermeni bir kadındır. Kızları satan aile

bireylerinden birine veya kızların sevgilisine, akrabasına bir miktar para verip kızları

Page 139: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

129

kendisine borçlandırır ve borcu bitene kadar kızları bu hanede çalıştırır. Paralı

müşterileri ve en çok iş yapan kızı sever. Kızları daha çok çalışmaları için teşvik

eder.

VASİLİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Maryanko Dudu’nun hanesinde çalışan koruma görevinde olan ve ayrıca

müşterilerin içki isteklerini servis yapan kişidir. Rum veya Ermeni olduğuna dair bir

açıklama yapılmamıştır.

AGAVNİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Maryanko Dudu’nun hanesinde çalışan bir diğer kadındır. Rum asıllıdır.

Güzelliği , işvesi, şarkı söyleyip, oyun oynaması ile erkeklerin beğenisini kazanır.

Randevuhanede en çok müşteri çeken ve müşterilerini memnun eden kadınlar biridir.

Akıllı ve marifetlidir. Kalyopi’nin yakın arkadaşlarındandır. Hem şarkı söyler , hem

de müzik aleti çalar ve ayrıca raks da eder. Sesi güzel ve etkileyicidir.

MARYOLA ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kalyopi’nin kızkardeşidir. Kasımpaşa’da oturdukları vakit ailesinin ekonomik

durumundan dolayı çamaşırcılık işi yapar. Bir sevgilisi vardır ; fakat evlenemezler.

Kendisini rahatsız eden bakkal Ligor’un saldırısı sonucu ölür.

LİGOR ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kasımpaşa’da bir bakkal dükkanı işletir. Rum ya da Ermeni olduğu

konusunda bir şey belirtilmez. Maryola’yı sever ; fakat aşkına karşılık bulamaz. Bu

durumu fark eden Maryola’nın babası , İgor ile görüşmeyi kesince ; İgor öfkeden

Maryola’ya saldırır, ya benim olacaksın ya da öleceksin diyerek kızı öldürür.

NİKOLİDİS ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kalyopi , babasının meyhanesinde çalıştığı sıralarda Nikolidis meyhanenin

müşterileri arasındadır. Kalyopi’ye Yümni Bey’in onu sevdiğine ve evlenmek

Page 140: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

130

istediğine dair haberler getirir. Kalyopi ile Yümni Bey arasında aracı görevinde olan

Nikolidis, Kalyopi’nin Yümni Bey’den istediği hediyeleri Yümni Bey’den alarak

Kalyopi’ye verir ve kendisi de arada bu durumdan istifade eder. Rum ya da Ermeni

olduğu konusunda bir şey belirtilmez.

YORGAKİ ( HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA )

Kalyopi tövbe edip randevuhaneden çıktıktan sonra, Ahmet Efendi’nin

bulduğu bu Rum delikanlısı ile evlenir. Bu delikanlı uşak olarak çalışırken aldığı bu

teklif üzerine dırahomayı da alarak evlenmeyi kabul eder.

PAPAZOĞLU ANDONAKİ ( DÜRDANE HANIM )

Galata Meyhanelerine takılan Rum asıllı bir yankesicidir. Meyhanede içki

içip sohbet ederek, kumar oynayarak vakit geçirir. Gözüne kestirdiği birileri

olduğunda parasını çalar ve ehl-i keyf olarak yaşar. Parası olmayınca da

meyhanedeki dostlarından bir şeyler ısmarlamalarını ister.

SOHBET AĞA ( DÜRDANE HANIM )

Galata Meyhanelerine arasıra takılır. Sandalcılık işiyle uğraşan bir Çerkes’tir.

Beyoğlu alemlerinde eğlenmeyi zaman zaman kadınlarla vakit geçirmeyi sever.

Roman sonunda Tophane Camii’ne giderek ibadet eder ve eski yaşantısından

vazgeçtiğini, değiştiğini söyler.

ALİ BEY ( DÜRDANE HANIM )

Sandalcı Sohbet’in dostlarından bir Acem’dir. Babayiğit, güçlü, mert bir

delikanlıdır, vurduğunu devirecek kadar kuvvetlidir. Zaman zaman Galata ve

Beyoğlu’na Sohbet ağa ile giderler ; fakat Beyoğlu kadınlarını sevmez , ahlâklı bir

yapıya sahiptir. Dürdane Hanım’a çektiği sıkıntılarda hiçbir karşılık beklemeden

yardım eder. Sohbet Ağa da onunla olan dostluğundan sonra kendine çeki düzen

verir.

Page 141: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

131

MADAM HAMPARSON ( KARNAVAL )

Ermeni Katolikleri’ndendir. Beyoğlu’nda konakları vardır. Oldukça güzel,

neşeli, eğlenceyi seven, bakımlı bir kadındır. Kocası ile aralarında fazlaca yaş farkı

vardır. Kendisine çok fazla ilgi gösteren, aşık olan olmasına rağmen ; o , sadece

Resmi Efendi ile ilgilenir. Bir dostlukla başlayan aşk, Madam Hamparson’un gizlice

balolara, karnavallara gidip, kocasına ihanet etmesiyle sonuçlanır. Kocasının

durumdan haberdar olup kendisini terk etmesiyle çok üzülür ve yaptığına pişman

olur, tövbe ederek rahibe okulundan eğitim almayı düşünür.

HAMPARSON AĞA ( KARNAVAL )

Ermeni Katoliklerindendir, kilise mütevelliliği yapar. Genç yaşlarda zevk ve

eğlence ile vakit geçirmiş, Avrupa’ya gitmiş, gezmiş ve yaşı ilerleyince de evlenmeyi

düşünmeye başlamıştır. Alafranga yaşayışa önem verir ; çünkü öyle yetişmiş ve

yaşamış bir insandır. Alafrangada kıskançlık yoktur düşüncesi ile karısını kıskanmaz

, ona güvendiğini söyler; fakat zaman zaman kıskançlık krizine tutulur. Karısı ile ayrı

odalarda yatarlar , bunu da alafranga yaşayışın bir gereği olarak görürler. Sonunda

karısının kendisini aldattığını anlayıp onu öldüresiye döver ve ondan ayrılır, bir

başkasıyla evlenir. O kadın da kendisini aldatınca dayanamayıp kalp krizi geçirir ve

ölür.

MADAM KÜPELİYAN ( KARNAVAL )

Ermeni Katoliklerindendir. Madam Hamparson’un akrabası ve en yakın

dostudur. Madam Hamparson kocasından gizli yapmak istediği her şeyi Madam

Küpeliyan’a açar ve onun fikrini alır. Madam Küpeliyan, Madam Hamparson’a

destekçidir, onu korur ve ona yardım eder. Madam Hamparson ve Resmi Efendi ile

birlikte o da gizlice balolara gider.

Page 142: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

132

BENLİ HELENA ( KARNAVAL )

Önce Nizami’nin dostu iken daha sonra Zekâyi Bey’in metresi olmuştur.

Milliyeti konusunda bir şey söylenmez. Avrupa’ya , Paris’e gider ve Avrupa lisanını

bilmez. Beyoğlu’nda Zekâyi’nin kendisine tuttuğu evde gündüzleri Zekâyi, geceleri

Nizami ile vakit geçirir. Paris’in La Dame Aux Camelia’sı gibi görülür. Zekâyi ona

sürekli pahalı hediyeler, mücevherler alır. Bütün vaktini Zekâyi ile geçirmeye

başlayınca eski dostu Nizami ona kızmaya başlar. Sonunda da Zekâyi ile Paris’e

giderler.

ANDONAKİ ( KARNAVAL )

Nizami’nin arkadaşı, Benli Helena’nın koruyucusudur. Romanda pek

üzerinde durulmamıştır.

MARİYANKO ( KARNAVAL )

Beyoğlu’ndaki Hamparson Ağa’nın konağında hizmetkardır. Milliyeti

konusunda bir şey söylenmemiştir. Sevgilisi Nikolaki ile evlenebilmek için

dırahomaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden konakta kendisine teklif edilen para karşılığı

casusluk yapma işini kabul eder. Oldukça güzel, kurnaz ve sinsi bir kızdır. İhtiyacı

olan parayı biriktirince konaktan kaçar.

NİKOLAKİ ANDROKOPOLOS ( KARNAVAL )

Mariyanko’nun sevgilisidir. Beyoğlu’nda bir kunduracıda çalışan 26-28

yaşlarında bir gençtir. Temiz kalpli ve ahlâklı bir yapısı vardır. Mariyanko’yu çok

sevmektedir. Mariyanko parayı tamamlayınca evlenirler.

ŞEHNAZ HANIM ( KARNAVAL )

Cezayirli Bahtiyar Paşa’nın kızıdır. Alafranga hayata meraklıdır ; fakat öyle

yaşama imkanı yoktur. Balo ve karnavalları çok merak eder. Bir gece, babasından

gizli olarak muallimesi ile baloya giderler ; fakat tuzağa düşerler. Muallimesinin

Page 143: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

133

yasaklamasına rağmen gizlice alafrangaya, aşka dair kitaplar okur. Zekâyi Bey’e

aşıktır ve kimseyi beğenmeyen, kendisinden güzel ve akıllı olanları kıskanan bir

yapısı vardır.

HOCA KUTBETTİN EFENDİ (VAH)

Ferdane Hanım’ın Arabî ve Farisî ders almak için gittiği , Cihagir’de yaşayan

hocadır. Ayrıca Ferdane Hanım kocasına karşı daha sabırlı olmak için de dinî eğitim

alır. Hoca Efendi kimsesi olmayan , bir karısı ve bir de Arap halayığı olan bir kişidir.

Kimi zenginler de gelip ders görür ve karşılığında da Hoca Efendi’nin ihtiyaçlarını

karşılarlar.

HALİL SÛRÎ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Hristiyan Araplar’dandır. Bir gece Beyoğlu’ndaki evinde ölü olarak bulunur.

Hezarfen Mustafa ile aralarında bir aşk rekabeti vardır. Halil Sûrî, her türlü kötü işle

meşguldür, kanunları çiğner , kanun suçlularını güçlü avukatlar tutarak kurtarır ve

onları kendi çıkarları için kullanır. Hediye Hanım’la işbirliği içindedir. Ahlâkî olarak

bozuk bir insandır. Kaçakçılık, hırsızlık, cinayet gibi her türlü olayda parmağı vardır.

MADEMAİSELLE SÛRÎ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Halil Sûrî’nin kızıdır. Halil Sûrî, Peri ile birlikte kızını Beyoğlu’nda balolara,

tiyatroya götürür. Romanda pek üzerinde durulmamıştır.

HİZMETÇİ KIZ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Halil Sûrî’nin odasını düzelten, işleriyle ilgilenen Rum hizmetçidir. Bey’in

ölümü ile o da sorguya çekilir ve beyle ilgili tüm bildiklerini Müstantik Osman Sabri

Efendi’ye anlatır. Bey’in birtakım sırlarına o da ortaktır.

DOKTOR EKSİNDAKİ ( ESRÂR-I CİNÂYÂT )

Halil Sûrî evinde ölü bulunduğu vakit ilk incelemeyi yapıp teşhisi koyan

doktordur. Bu doktor Yunan asıllıdır. Halil Sûrî intihar mı etti, nasıl öldürüldü

Page 144: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

134

konusunda araştırma yapan başka doktorlar da vardır. Bunlar genelde İngiliz’dir.

İtalyan bir doktor da vardır.

HIRVAT PİÇO ( HAYRET )

Bir hırsızlık çetesinin üyesidir. İfadesinde bu çete içindeki birkaç İngiliz’le

görüştüğünü, birkaç kere de Beyoğlu’nda fena bir hanede yemek yediklerini anlatır.

DEMİR BEY (DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR)

Arnavut asıllıdır. Babasının kendisine sert davranması sonucu kendisini

seven papaz komşularına kaçar ve papaz onu evladı gibi sever. Demir Bey Fransız

ordularında Pierre Heyder adında görev yapar ve bir Hristiyan gibi yaşar. Paris’te bir

kadını sever. Ondan bir kızı olur. Demir Bey İstanbul’a döndüğünde Feride Hanım

ile evlenip kendisini arayan düşmanlarına karşı adını Demir Bey olarak değiştirir ve

İslâm’a göre yaşar. Asıl adı Ali Haydar’dır. Sert mizaçlı gibi görünen ; fakat

sevgisini içinde yaşayan, merhametli bir insandır. Romanda Demir Bey’in hayatına

dair sırlar birbir anlatılır.

MUSTAFA KAMERÜDDİN (DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR)

Demir Bey ve Feride Hanım’ın oğullarıdır. Paris’te eğitim görür. Babası

tarafından hem Arabî , Farisî hem de Fransızca dersi aldırılır. Avrupa’da dahi kendi

kültüründen kopmayan, akıllı , terbiyeli, ahlaklı bir gençtir.

ERMENİ PAPAZ (DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR)

Demir Bey’in çocukluğunda onu seven , babasının şiddetinden onu koruyan

komşularıdır. Demir Bey’i babasından korumak için saklar, onun akıllı olduğunu

düşünür ve eğitmek için onu yanına alır.

ERMENİ USTA (DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR)

Konaktaki cariyeler Mehtap ve Afitap için kanun ve keman dersi veren

doksanlık bir kadındır. Romanda çok geçmez.

Page 145: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

135

SİRANUŞ HANIM ( MÜŞAHEDAT )

Annesini çok küçük yaşta kaybetmiş, müslüman bir Ermeni olan babasını

işlerinden dolayı hiç tanıyamamıştır. Kilisenin uygun görmesi ile rahibe okulunda,

pansiyonlarda büyümüştür. Akıllı, terbiyeli, maharetli , ahlâklı bir kızdır. Sesi çok

güzeldir ve Fransızca bilir. Hem müzik hem de Fransızca dersleri verir. Ona hayran

olan pek çok genç vardır ; fakat o hep ağırbaşlıdır. Karnik’in evlilik meselesi ile onu

kandırması üzerine ; Seyit Mehmet Numan ona baba eli uzatır ve tüm masraflarını

üstlenir. Beyoğlu’nda bir hana ait bir odada kalır. Ahmet Midhat Efendi’yi babası

gibi görür bu yüzden ona hayatını anlatmaktan çekinmez. Ve kafasına takılan her

olayda onun fikrini alır. Sonunda babasının kim olduğunu öğrenir. Daha önceden

içinde hissettiği İslâmiyet’i seçme düşüncesini, hem babasının vasiyeti olması

sebebiyle , hem de evlenmek istediği gençle evlenebilmek için gerçekleştirir ve

müslüman olur. Refet ile evlenir.

BOĞUS AĞA ( MÜŞAHEDAT )

Siranuş’u evlerinde misafir eden Ermeni ailedendir. Beyoğlu’nda oturur.

Romanda pek üzerinde durulmamıştır.

VARTOV DUDU ( MÜŞAHEDAT )

Siranuş Hanım’ın annesi gibidir, Boğus Ağa’nın karısıdır. Siranuş’un her

anında yanında olmaya çalışır, ona yardım eder. Ermeni asıllıdır.

NOVART ( MÜŞAHEDAT )

Agavni’nin babasının ilk karısıdır. Romanda hikayeler içerisinde

anlatılmaktadır. Ahlâkı bozuk, evlendiğinde başkasından hamile olan bir kadındır.

Eşine sadık olmamış ve sürekli onu aldatmıştır. Başkalarından iki çocuk sahibi olmuş

Ermeni asıllı bir kadındır. Eğlenceye, zevke, sefaya, lükse ve rahat yaşamaya

düşkündür. Dünyaya getirdiği çocuklarına da bakmamış, onlara iyi bir anne

olmamıştır. Sonunda da kocası tarafından terk edilir ve kendi eğlencesine göre

yaşar.

Page 146: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

136

MADAM BAYZAR ( MÜŞAHEDAT )

Beyoğlu’nda oturan Halep tüccarlarından Sadıku’l Uyûni’nin eşidir. Siranuş

bebekliğinde onların kapısına konulmuş, onlar da gerekli müdahaleyi yapmışlar ve

sonra çocuğu geri istemeye gelen babasına teslim etmişlerdir.

KİLİSENİN ZANGOÇU ( MÜŞAHEDAT )

Siranuş, önce Süryani Kilisesi’nin kapısına bırakılır. Onu bulan Zangoç

çocuğu bir başka evin önüne bırakır. Sonra babasının çocuğu geri istemesiyle babayı

çocuğun olduğu yere götürür. Bu çocuğun kilisede vaftiz işlerini yapar.

KİRKOR ( MÜŞAHEDAT )

Bir baloda Siranuş’a asılan, onunla eğlenmek, birlikte vakit geçirmek

isteyen bir Ermeni’dir. Parasına güvenip Siranuş’u elde edeceğini düşünür. Fakat

istediği gibi olmaz, Siranuş’tan yüz bulamaz. Bunun üzerine Siranuş’un kendisine

aşık olduğunu, birlikte olduklarını uydurarak , herkese yalanlar söyler.

FERİDE ( MÜŞAHEDAT )

Seyyit Mehmet Numan’ın kızıdır. Refet’e aşıktır. Refet’e aşkını anlatan bir

mektup yazıp Beyoğlu’ndaki hana uşağı ile götürür. Bütün istekleri yerine

getirilmiş, bir şeye sıkıldığında hemen hastalanan bir Arap kızıdır. Agavni’yi

öldürtür, bir süre sonra kendisi yakalandığı amansız bir hastalıkla ölür.

YAHUDİ UŞAK ( MÜŞAHEDAT )

Seyyit Mehmet Numan’ın uşağıdır. Feride Hanım, Refet’e kavuşmak için

Agavni’yi ortadan kaldırmak ister. Bu sebepten uşağa Agavni’yi öldürme emri

verir. uşak Agavni’yi vapura binerken suya düşürüp suda boğar ; fakat kendisi de

boğulur.

Page 147: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

137

HANDAKİ UŞAK ( MÜŞAHEDAT )

Siranuş ve Agavni’nin kaldıkları handa kapıdan görevli bir Rum uşak vardır.

Gayet kibar, akıllı, çalışkan, iyi hizmet eden biridir.

MARYAM ( MÜŞAHEDAT )

Agavni’nin annesidir. Agavni’nin babası Antuvan Kolariya’nın

Beyoğlu’ndaki evine, dikiş dikmek için giden fakir bir Ermeni duludur. Antuvan

Kolariya ile evlenir , onun ölümünün ardından kızlarını rahibe okuluna verir. Zaman

zaman kızını görmeye gider , bir müddet sonra da o ölür.

ANDON ( ARABA SEVDASI )

Bihruz Bey’in özel arabacısıdır. Bihruz Bey bu arabayı borç alır. Bir gün kaza

yapan Andon, arabayı tamir için fabrikasına götürür, fabrika sahibi arabaya el koyar.

Bihruz Bey borç meselesinin bu şekilde kapanmasından memnun olur. Fakat bir

müddet sonra kendi arabasını ve Andon’u başkasının emrinde görür, Andon’un

kendisine oyun oynadığını düşünür.

ÇENGİ HANIM ( ARABA SEVDASI )

Periveş Hanım’ın arkadaşıdır, birlikte gezinti yerlerine giderler. Periveş

Hanım’ın ahlakını bozan oynak ve hileci bir kadındır.

4.1.3. ECNEBİLER

Beyoğlu gibi kozmopolit yapıya sahip olan bir yerde ecnebiler de nüfusun

önemli bir kısmını oluturmaktadır. Bunların inançları, kültürleri, yaşayış şekilleri

toplumunkinden farklı olduğu için Beyoğlu’nda çok değişik kültürleri ve yaşam

şekillerini bir arada görmek mümkündür. Ecnebiler yaşamak için genelde

Beyoğlu’nu tercih eder ; çünkü Beyoğlu İstanbul’daki küçük bir Avrupa kentidir.

Ecnebiler için en rahat yaşam Beyoğlu’nda karşımıza çıkmaktadır.

Page 148: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

138

MR. VE MRS. ZİKLAS ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

İki çocuklu bir İngiliz ailesidir. Beyoğlu’nda otururlar. Kızlarına

Osmanlıca’yı öğrenmeleri için ders aldırırlar. Kendileri inançlarına bağlı, kuralları

olan, düzenli bir ailedir. Karı koca kimi zaman birlikte yemeğe giderler. Kimi zaman

da evde ailece ve yakın dostlarıyla yemek yiyip çalgılı eğlence ile sohbet ederler.

Robert P. Finn’in Türk romanı adlı kitabında belittiğine göre ; İngiliz aile,

hoşgörülü, anlayışlı, İslam kültürüne açık kişilerdir. Ailenin kızları gerçekten ilerici

bir eğitimden geçmişlerdir, Rakım’ın onlarla dostluğu da bir öğretmen vasıtasıyla

olmuştur. Ziglaslar dürüst , belki de biraz romantik bir ailedir, Robert Finn’e göre bu

bakımdan Türk romanı geleneğine de ters düşerler. Genellikle Avrupalılar , özellikle

Hristiyan azınlıklar ilk romanlarda aşık olunacak ya da geçici ilişkiler kurulabilecek

kişiler olarak boy gösterirken burada düzenli ve aile yapısına önem veren bir aile

karşımıza çıkıyor.116

JOZEFİNO ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Beyoğlu’nda Posta Sokağı’nda oturur. Konaklara piyano dersine gider.

Rakım Efendi’nin evindeki Canan’a da ders verir, bu sebeple Rakım Efendi ile

dostluğu ilerler, Rakım Efendi’ye çok güvenir. Bu yüzden onunla aralarında başka

bir ilişki olur ; fakat Jozefino Rakım’a uygun eş olarak Canan’ı görür ve bu konuda

Rakım’a akıl verir. Kendisi konaklara ders vermeye gittiği için ahlakına dikkat eder.

Güzel sesli bir Fransız’dır.

POLİNİ ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Felatun Bey’in Beyoğlu’nda C Hoteli’nde tanıştığı, işvesi ve cilvesi ile

Felatun Bey’in parasını yiyen ve onun sevgilisi olan Fransız tiyatro aktristidir.

Felatun Bey’in alafrangalık merakından yararlanıp ona kumar oynatır, kumarda ortak

olduğu kişilere onun paralarını yedirtir. Şımarık, nazlı, cilveli, işveli, hafif meşrep bir

yapısı vardır. Felatun Bey’le zaman zaman özellikle kavga eder ki barışmak için 116 Robert P. Finn, Türk Romanı, İstanbul, 1984, s.29-30.

Page 149: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

139

Felatun Bey’den hediyeler , mücevherler alsın. Parası bitince de Felatun Bey’i

bırakıp gider.

CAN ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Ziklas ailesinin kızlarından biridir. Akıllı, terbiyeli, derslerinde dikkatlidir.

Zaman zaman evdeki yemeklerde kardeşi ile piyano çalıp şarkı söylerler. Can,

kendisine Osmanlıca dersi veren Rakım Efendi’ye, onun hal, hareket ve tavırlarına

aşık olmuş, aşkını bir türlü dile getirememiş, içine atmış,onun cariyesi Canan’ı da

kıskanarak sonunda hastalığa tutulmuştur. Çare olarak Rakım’ın onunla evleneceği

haberi verilmesine rağmen Rakım Efendi’yi tanıdığı için buna inanmaz. Fakat

sıkıntısı biraz olsun dile geldiği için rahatlar ve ölümü beklenirken birden iyileşir.

MARGRİT ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Ziklas ailesinin diğer kızıdır. O da ablası gibi derslerinde başarılı ve

gayretlidir. Ayrıca ahlaken de olgundur. Araştırma yapmayı, kitap okumayı severler.

Evdeki çalgılı yemeklerde o da piyano çalıp şarkı söyler. Felatun Bey gibi

ciddiyetsiz, sulu erkekleri sevmez, Felatun Bey de onunla ilgilenir. Margrit de

kardeşi gibi hocaları Rakım Efendi’ye hayrandır.

AŞÇI ( FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ )

Ziklas ailesinin Fransız aşçısıdır. Felatun Bey ile aralarında gizli bir

münasebet vardır.

KOTSUŞ ( KARNAVAL )

Bahtiyar Paşa’nın konağında daire müdürü görevinde bir İngiliz’dir. Madam

Mirsak’a delice aşıktır. Evin hanımı Şehnaz Hanım’ın baloya gitmekte çok ısrar

etmesi üzerine ; bir gün Madam Mirsak’ı da alarak Beyoğlu’na baloya giderler.

Kendilerine tuzak kurulması sonucu Kotsuş işini kaybeder.

Page 150: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

140

MADAM MİRSAK ( KARNAVAL )

Bahtiyar Paşa’nın konağında, Şehnaz Hanım’ın İngiliz muallimesidir. Şehnaz

Hanım’ın her türlü eğitiminden sorumludur. Kotsuş ile aralarında aşk vardır. Bir

gece, babasından gizli Şehnaz Hanım’ı Beyoğlu’na baloya götürürler. Fakat balodan

sonra konaktaki iş arkadaşlarının oyunlarına gelirler. Madam Mirsak’a Kotsuş’tan

ayrılıp Sarafin ile birlikte olduğu taktirde kendini kurtarabileceği, para alacağı

söylenir. Madam Mirsak bir anda sevdiğini bırakır ve diğer adamın kollarına atılır,

bundan hiç de rahatsız olmaz.

VİCTOR HAGUE ( KARNAVAL )

Bahtiyar Paşa konağının arabacısıdır. Fransız asıllı olup, zengin olma

hayalleri kurar. Bu yüzden eline geçen bir fırsatı değerlendirir. Şehnaz Hanım’ın

babasından gizli baloya gittiği akşam onu ve yanındakileri rehin alıp, Kutsuş’a evin

kasasından yüklü bir miktar para getirmeyi teklif edilir. Böylece Victor alacağı para

ile hayallerini gerçekleştirebileceğini düşünür. Sinsi , kurnaz ve menfaatçi bir

insandır.

VUGE SARAFİN ( KARNAVAL )

Bahtiyar Paşa konağının cokeyidir, İngiliz asıllıdır. Madam Mirsak’ın aşkıyla

yanmaktadır. Madam Mirsak’ın aşkını kazanmak için onlara oynanan oyuna o da

dahil olur ve sonunda Madam Mirsak’tan aşkına karşılık alır.

AMERİKALI VACHİNGTON ( HAYRET )

Amerika’dan İstanbul’a gelerek Tepebaşı’ndaki Belediye Tiyatrosu’nda

herkesin kalbinde gizli olan şeyleri bilmek , kapalı mektupları okumak ve hiç

bilmediği lisanla bir kağıda yazılan kelimeleri bilmediği halde keşfetmek gibi

hünerlerini icra eder.

Page 151: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

141

MADAM TERNİYE ( BAHTİYARLIK )

Fransız bir muallimedir. Nusret Hanım’ın her türlü işiyle ilgilenir. Onun

evlenme çağı geldiğinde önceden tanıdığı Senai Bey’den Nusret Hanım’a bahseder.

Birkaç kere Senai Bey ile Taksim’de görüşüp onun evlilik niyetini Nusret Hanım’a

açar , gönderdiği mektubu da kendisine iletir.

RİZET ( BAHTİYARLIK )

Avrupalı bir ses sanatçısıdır. Beyoğlu’nda Flamme Kahvesi’nde şarkı söyler,

sesi çok güzel olmamasına rağmen kendisini dinlemeye gelenleri tavrı, kıyafeti ve

ilgisi ile hayran bırakır. Kendisine türlü türlü hediyeler gelir. Kendisi çirkin olmasına

rağmen herkese karşı güleryüzlüdür. Ve sıkıntısı olanlara kendi cebinden yardım

etmeyi sevdiği için kenarında hiç parası olmazmış. Roman kahramanlarından Senai

Bey de kendisine ilgi gösterip alakadar olanlardanmış.

POLİNİ ( DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Demir Bey’in Fransa’da iken aralarında münasebet bulunan bir Fransız

kadından olan kızıdır. Polini, hayatını annesinden kalan bilgilerle babasını aramakla

geçirir. Paris’te tanıdığı Mustafa Kamerüddin ile İstanbul’a gelir ve birlikte babasını

bulmaya karar verirler. İstanbul’da Beyoğlu’nda otelde kalır. Sonunda Mustafa ile

Polini’nin kardeş olduğu anlaşılır. Polini babasını tanıyıp, onun isteği ve kendi

içinden gelen his ile İslâm’ı seçer, müslüman olur. Fatma adını alır. Demir Bey

ailesinin bir ferdi olduktan sonra Paris’te kendisini seven arkadaşının da İslam’ı

seçmesi ile evlenirler.

VİKONT ALPHONS DURAN (DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Paris’te tanıyıp aşık olduğu Polini’nin ardından İstanbul’a gelir, onunla

evlenmek ister; fakat onun müslüman olduğunu öğrenince evlenebilmek için o da

İslamiyet’i seçer ve evlenirler.

Page 152: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

142

PERJEROM ( DEMİR BEY YAHUT İNKİŞÂF-I ESRÂR )

Taksim’de Lazarist tarikatı adı altında iş yapan Fransız papazdır. Kendisine

gelen Ermeni , Rum, Türk çocuklarına Fransızca eğitim verir. Mustafa Kamerüddin

de buraya eğitim görmeye gelen gençler arasındadır.

AGAVNİ ( MÜŞAHEDAT )

İtalyan asıllı olup, babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Onunla ve annesi ile

İtalya Kançılaryası ilgilenir. Babasının isteği üzerine belli bir yaşa kadar rahibe

okulunda eğitim görür, daha sonra pansiyona yerleşir, reşit olunca İtalya

Kançılaryası’na gidip babasından kalan servetini ister ve özgürlüğünü ilan eder.

Bundan sonra ise sefahat hayatı başlar, özgürlüğün tadını çıkarmak için her şekilde

eğlenir ; fakat bu esnada ahlâkını da kaybeder. Servetinin tükenmesi ile kendini

toparlar ; fakat ahlakını kaybettiğinden dolayı büyük üzüntü duyar. Sevdiği adam

Refet ile birlikte olmaya başlar. Siranuş ile sağlam bir dostluk kurar. Rahat tabiatlı,

eğlenceyi seven , neşeli ve güzel bir kadındır. Vapurdan denize düşer ve boğularak

ölür.

ANTUVAN KOLARİYA ( MÜŞAHEDAT )

İtalyan asıllı olup Agavni’nin babasıdır. Evlendiği ilk eşi, kendisini hep

başkalarıyla aldatmıştır. Sonra Agavni’nin annesi ile evlenir. Fakat bir müddet sonra

ölür ve çocuklarıyla ilgili vasiyet bırakır.

KARNİK ( MÜŞAHEDAT )

Antuvan Kolariya’nın nikahı altındaki Novart’ın başka bir adamdan olan

çocuğudur. Parayı, kadınları ve eğlenceyi çok sever. Güvenilmez bir insandır.

Siranuş ile evlenecekleri gün Ermeni bir kadınla kaçar. Kaçarken Siranuş’un

biriktirdiği dırahomasını da götürür. Aynı zamanda Agavni’nin kardeşidir.

Page 153: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

143

MADAM C ( MÜŞAHEDAT )

Bu Fransız Madamının ailesi olmayan genç kızların eğitilmesi için bırakıldığı

pansiyonu vardır. Burada kızlara lisan, dikiş nakış gibi konularda eğitim verilir.

Siranuş ve Agavni de burada yetişmiştir. Buradaki kızlar bazen gizlice muzır

romanlar da okurlarmış.

RAHİP AYA BUJ ( MÜŞAHEDAT )

Fransız Katoliklerindendir. Agavni’nin ölümü üzerine onun cenaze işlemi ile

ilgilenmiştir.

MADAM MİRYAL ( TAAFFÜF )

Fransız asıllı muallimedir. Bir keresinde Beyoğlu’na gittiğinde aile

dostlarının oğlu olan Rasih Bey’i görmüş ve ondan muallimesi olduğu Saniha

Hanım’a bahsederek evlenmelerinde aracı olmuştur.

4.2. MEKANLAR

Tanzimat Devri romanlarında Beyoğlu, bazen kahramanların yaşadıkları ,

bazen de roman kahramanlarının çeşitli sebeplerle uğradıkları yer olarak karşımıza

çıkmaktadır. Bu mekanlar, kahramanların evlerinin bulunduğu yer olarak ; otel,

lokanta, meyhane gibi yeme içme yerleri ; tiyatro, kahve gibi eğlence mekanları ;

kilise, cami gibi dini yerler ; kançılarya , mutasarrıflık gibi resmi binalar ; giyim

kuşam mağazası olarak geçen yerler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bunları

romanlara göre inceleyecek olursak Beyoğlu’nda karşımıza çıkan mekanlara dair bir

liste oluşturabiliriz.

KİTAPÇI MÜCELLİT GULAM: Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında

Felatun Bey’in Beyoğlu’na gittiğinde uğradığı kitapçıdır.

KAZANCILAR MAHALLESİ : Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında

Rakım Efendi’nin Beyoğlu’nda Hariciye Kalemi’ndeki arkadaşını ziyarete giderken

kullandığı yoldur.

Page 154: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

144

KARABAŞ- KUMBARACI YOKUŞU : Felatun Bey İle Rakım Efendi

Efendi romanında Rakım Efendi’nin Tophane’den Beyoğlu’na çıkmak için geçtiği

yoldur.

ASMALI MESCİT SOKAĞI : Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında Mr.

Ziklas ailesinin evlerinin bulunduğu sokaktır.

POSTA SOKAĞI : Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında Jozefino’nun

evinin bulunduğu sokaktır.

C HOTELİ : Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında, Felatun Bey’in

sevgilisi Polini ile kaldığı, kumar oynadığı yerdir.

HENDEK CADDESİ : Hüseyin Fellah adlı romanda Beyoğlu’nun eski

dönemlerinden bahsedilirken Hendek içi , caddesi ve etrafındaki vesair yerlerden

bahsedilir.

KANLIBURÇ: Hüseyin Fellah adlı romanda yeniçeri dayılarının birilerini

öldürmek için kullandığı, cinayetlerin işlendiği mekandır. Civelek Mustafa da burada

dövülerek bırakılır.

APOSTOL MEYHANESİ : Hüseyin Fellah adlı romanda Civelek

Mustafa’nın kendisine takılanlarla kavga ettiği yerdir.

KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ: Hüseyin Fellah adlı romanda Şehlevend ile

annesinin aç ve kimsesiz kaldıklarında sığındıkları yer olarak karşımıza çıkar.

Caminin önünde dilenerek birkaç gün idare ederler.

KARACEHENNEM KAHVESİ: Hüseyin Fellah adlı romanda Şehlevend ile

annesi sokakta kaldıklarında buraya gelirler.

KARABAŞ MAHALLESİ : Hüseyin Fellah adlı romanda Laz Mehmet

Ali’nin evinin bulunduğu yerdir.

Page 155: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

145

HENDEK İÇİ : Yeryüzünde Bir Melek adlı romanda Aksaraylı Arife’nin

intihar ettiği yer olarak karşımıza çıkar.

PANAYAYA KİLİSESİ : Henüz On Yedi Yaşında adlı romanda Kalyopi ile

Yorgaki’nin nikahlarının kıyıldığı dini mekandır.

KORVEN LOKANTASI : Henüz On Yedi Yaşında adlı romanda Ahmet ve

Hulusi Efendilerin zaman zaman gidip oturup yemek yedikleri mekandır.

CENYO KAHVESİ : Henüz On Yedi Yaşında adlı romanda Ahmet ve Hulusi

Efendilerin Galata’da gezerken gidip yemek yedikleri mekandır.

KRİSTAL KAHVESİ : Henüz On Yedi Yaşında adlı romanda Ahmet ve

Hulusi Efendilerin Beyoğlu’nda yemek yiyip içki içerek eğlendikleri, sohbet ettikleri

mekandır.

FRANSIZ TİYATROSU : Henüz On Yedi Yaşında adlı romanda Ahmet ve

Hulusi Efendilerin Avrupa’dan gelen sanatkarları izledikleri tiyatrodur.

CLUP COMMERCİAL : Acâyib-i Âlem adlı romanda Suphi Efendi’nin bitki

ve böcek koleksiyonlarını satmak amacıyla bir İngiliz ve de bir Mısırlı ile görüştüğü

eğlence mekanıdır.

FRANSA KANÇILARYASI : Karnaval adlı romanda Paris’e gittiği sırada

orada borçlanan Zekayi Bey için Fransa’dan kançılaryaya gönderilen borç

mektubunun alındığı yer olarak karşımıza çıkar.

İNGİLTERE SEFARETİ : Karnaval adlı romanda Bahtiyar Paşa

konağındaki İngiliz Kutsuş’un davası ile ilgilenen yer olarak karşımıza çıkar.

BELEDİYE BAHÇESİ : Karnaval adlı romanda bir Pazar günü Zekayi Bey

ile Resmi Efendi’nin gezinmek amacıyla gittikleri yerdir.

KATOLİK KİLİSESİ : Karnaval adlı romanda Hamparson Ağa’nın çalıştığı

kilisedir.

Page 156: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

146

FUGEL BİRAHANESİ : Vah adlı romanda geçen, Galata’da Voyvoda

civarında on beş numaralı yer olan birahane, Almanların çalıştırdıkları, Behçet Bey

ve Necati Efendi’nin de gittikleri yer olarak karşımıza çıkar.

KİTAPÇI VAYES : Vah adlı romanda Necati Efendi’nin Paris’e sipariş

ettiği kitapları almak için gittiği kitapçıdır.

İNGİLİZ MAĞAZASI BAZAR ANGLAİS : Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda

Öreke Taşı cinayetinde bulunan çatal bıçak takımının Beyoğlu’ndaki bu mağazadan

alındığı dikkati çeker.

MİL LUXE MODAHANESİ : Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda Öreke Taşı

cinayetinde ölen Peri’nin üzerindeki elbisenin Beyoğlu’ndaki Madam Lahi’nin

etiketini taşıyan Mil Luxe mağazası yapımı olduğu anlaşılır.

İNGİLİZ ECZANESİ : Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda Doktor Eksindaki Halil

Sûrî’nin cesedi ile ilgili inceleme yapmaları için bu eczaneden doktorları çağırır.

MARSİLYA POSTASI- BÜKREŞ POSTASI: Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda,

yurt dışından Halil Sûrî’ye gelen mektupları ele geçirmek için kullanılan yerdir.

AMERİKAN OTELİ : Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda Hezarfen Mustafa’nın

Öreke Taşı cinayetinden sonra Beyoğlu’nda gittiği oteldir.

DERSAADET- ADLİYE NEZARETİ : Esrâr-ı Cinâyât adlı romanda

olaylarla ilgili takibi , yazışmaları yapan resmi makamlardır.

LÜKSENBURG OTELİ : Hayret adlı romanda Büyükada Kaymakamı’nın

Beyoğlu’na geldiği vakit dinlendiği, kaldığı, yemek yiyip, gazetesini okuduğu

mekandır.

FLAMME KAHVESİ : Bahtiyarlık adlı romanda Beyoğlu’nun en eski

mekanlarından bir yer olduğu anlatılarak Senai Bey’in eğlenmek, Avrupalı sanatçı

Rizet’i dinlemek için gittiği eğlence mekanı olarak geçmektedir.

Page 157: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

147

CAFE KRİSTAL : Bahtiyarlık adlı romanda Beyoğlu’nun eğlence mekanı

olarak geçirdiği tarihi değişim anlatılırken isim olarak geçmektedir. Flamme Kahvesi

ile karşılaştırılır.

KONKORDYA VE ALKAZAR : Bahtiyarlık adlı romanda Beyoğlu’nun eski

eğlence mekanları olarak geçmektedir. Flamme Kahvesi ile karşılaştırılır.

KAFE ŞANTAN: Bahtiyarlık adlı romanda Senai’nin alafranga eğlence

için gittiği mekanlardan biri olarak geçer.

BELEDİYE BAHÇESİ : Bahtiyarlık adlı romanda Senai Bey’in evlilik

konusunda görüştüğü Madam Terniye ile buluştukları yer olarak geçer. Yer olarak

Taksim’dedir.

CİHANGİR MAHALLESİNDE HANE : Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr

adlı romanda geçen Şemsizadeler Konağı olarak Demir Bey ve ailesinin yaşadığı

konak olarak karşımıza çıkar.

LÜKSENBURG KAHVESİ : Müşahedat adlı romanda Ahmet Midhat

Efendi’nin Siranuş Hanım’dan gelecek haberi beklemek için gittiği, vakit geçirdiği

yer olarak karşımıza çıkar. Burada Avrupa’dan gelen çeşitli gazeteler de mevcuttur.

İTALYA KANÇILARYASI : Müşahedat adlı romanda kendi milletlerine

mensup olan Agavni’nin her türlü işiyle ilgilenen elçilik olarak karşımıza çıkar.

ZAPTİYE NEZARETİ : Müşahedat adlı romanda Karnik’in nikaha

gelmemesi üzerine müracaat edilen resmi makamdır.

BEYOĞLU MUTASARRIFLIĞI: Müşahedat adlı romanda Karnik’in kaçma

olayı ile ilgili araştırma yapan merkez polis teşkilatıdır.

MEKTEP SOKAĞI: Müşahedat adlı romanda Siranuş ve Agavni’nin

kaldıkları büyük hanın bulunduğu sokak olarak karşımıza çıkar.

Page 158: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

148

KALYONCU KOLLUĞU : Müşahedat adlı romanda Siranuş’un kapısına

bırakıldığı Süryani Kilisesi’nin bulunduğu yerdir.

ÇUKUR MAHALLESİ : Müşahedat adlı romanda Siranuş’un babası,

Siranuş’u annesine teslim etmek için bu mahalledeki haneye gelir.

ERMENİ PATRİKHANESİ : Müşahedat adlı romanda Siranuş’un babasının

ölümü ile patrikhanenin Siranuş’la ilgilenmesi şeklinde karşımıza çıkar.

MADAM C PANSİYONU: Müşahedat adlı romanda annesini, babasını

kaybetmiş çocukların yetiştirilmek üzere teslim edildiği yer olarak karşımıza çıkar.

SANTA MARYA KİLİSESİ: Müşahedat adlı romanda Agavni’nin ölümü ile

onun cenaze işlemlerini yürüten kilise olarak karşımıza çıkmaktadır.

CONCORDİYA TİYATROSU: Müşahedat adlı romanda Refet’in bazı

akşamlar gittiği mekan olarak karşımıza çıkar. Ahmet Midhat Efendi onun tekrar

eski eğlence alemlerine takılmaya başladığını düşünür, bu yüzden o da onu takib

ederek buraya gelir.

Taaffüf adlı romanda Tosun Bey de Avrupa’dan gelen hünerli sihirbazları

seyretmek için bu tiyatroya gider.

TERZİ MİR: Araba Sevdası adlı romanda Bihruz Bey’in son moda giysilerini

almak için gittiği dükkandır.

KUNDURACI HERALD: Araba Sevdası adlı romanda Bihruz Bey’in

kendisine çeşit çeşit yeni ayakkabılar almak için gittiği Avrupaî çeşitlerin bulunduğu

dükkandır.

ŞEKERLEMECİ VALARİ DÜKKANI : Araba Sevdası adlı romanda Bihruz

Bey’in oturup düşünmek maksadıyla gittiği ; fakat garsonlarını beğenmediği için

fazla kalmadığı yer olarak karşımıza çıkar.

Page 159: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

149

TUHAFİYECİ ALBER KÜN : Araba Sevdası adlı romanda Bihruz Bey’in

zaman zaman uğradığı dükkandır.

BERBER İZİDOR : Araba Sevdası adlı romanda Bihruz Bey’in gittiği

yerlerden biridir.

KİTAPÇI VİK’İN DÜKKANI : Araba Sevdası adlı romanda Bihruz Bey’in

merak ettiği kitapları almak için gittiği yerdir. Beyoğlu’nda Tekke civarındadır.

BELEDİYE BAHÇESİ : Araba Sevdası adlı romanda Biruz Bey’in zaman

zaman gezmek için gittiği mekandır

Page 160: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

150

SONUÇ

Çalışmamızda Beyoğlu’nun Tanzimat devri romanlarında nasıl bir yer

tuttuğunu göstermeye çalıştık.

Giriş bölümünde Beyoğlu’nun bölümlerine yer vererek kahramanların

buralara ne maksatla gittiğini neler yaşadıklarını, nelerden etkilendiklerini, bu

semtlerin Beyoğlun’daki yerini anlatmaya çalıştık.

İkinci bölümde romanlarda görüp bulduğumuz örneklerden hareketle

Beyoğlu’nun eski yapısı ve eğlencelerini inceledik.

Üçüncü bölümde Beyoğlu’nu eğlenceleri, entrikaları, kadın-erkek ilişkileri,

toplumsal yapısı, ahlak bozuklukları, eğitim; kitap, tiyatro, gazete gibi kültürel

etkinlikleri yönüyle inceleyip kahramanların Beyoğlu’na ne maksatla gidip nasıl

değişime uğradıklarını, sonunda yaşam şekillerinin nasıl değiştiğini göstermeye

çalıştık. Ayrıca Beyoğlu’nun resimli gazeteleriyle tiyatro salonlarıyla, eğlence

mekanlarıyla devir içerisinde nasıl ilgi çeken, rağbet gören bir semt olduğunu

göstermeye çalıştık.

Dördüncü bölümde ise Beyoğlu’na giden ve orada yaşayan insanları davranış,

zihniyet yönüyle inceleyip bunların milliyetleri, lisanları, inançları, kültür yapıları ile

ilgili bilgiler vermeye çalıştık. Ayrıca Beyoğlu’nda bulunan mekanları ve bunların

kullanılış maksatlarını inceledik.

Netice itibariyle ; Beyoğlu’nun bir Avrupa şehri gibi görüldüğünü, insanların

alafrangalık merakı ve batı hayranlığı ile buraların eğlence hayatına kapıldıkları,

kiminin sonunun hüsranla neticelendiği , buradan da hareketle Beyoğlu’nun

kozmopolit yapısının, kültürünün, yaşayışının Türk toplumu üzerinde olumlu ve

olumsuz etkileri olduğu tespit edilmiştir.

Page 161: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

151

KAYNAKÇA

1870 Beyoğlu 2000, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.

Ahmet Mithat Efendi : Acayib-i Alem (Haz. : Kazım Yetiş) , TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi : Felatun Bey ile Rakım Efendi (Haz.: Necat Birinci), TDK,

Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi : Hayret (Haz.:Nuri Sağlam ) , TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi : Karnaval (haz.: Kazım Yetiş ), TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi : Vah ( Haz.: Kazım Yetiş), TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi : Demir Bey Yahut İnkişaf-ı Esrar (Haz.: M. Fatih Andı) ,

TDK, Ankara,2002.

Ahmet Mithat Efendi : Esrar-ı Cinayat (Haz.: Ali Şükrü Çoruk) , TDK,

Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Bahtiyarlık (Haz.: Nuri Sağlam ) , TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Dürdane Hanım (Haz.: M. Fatih Andı), TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrâr (Haz.: Ali Şükrü

Çoruk), TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Henüz On Yedi Yaşında (Haz.: Nuri Sağlam) , TDK,

Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Hüseyin Fellah (Haz.: M. Fatih Andı ), TDK,Ankara, 2000.

Ahmet Mithat Efendi: Müşahedat (Haz.: Necat Birinci ) , TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Taaffüf (Haz.: Ali Şükrü Çoruk ), TDK, Ankara,2000.

Ahmet Mithat Efendi: Yeryüzünde Bir Melek (Haz.:Nuri Sağlam), TDK,

Ankara,2000.

Ahmet Rasim: Fuhş-i Atik, Üç Harf Yayınları, İstanbul,2005.

Page 162: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

152

Akyüz, Kenan : Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İnkılâp

Kitabevi, İstanbul, t.y.

Arkan, Özdemir Kaptan: Beyoğlu, İstanbul, 1988.

Arkan, Özdemir Kaptan: Beyoğlu Kısa Geçmişi Argosu, İletişim Yayınları,

İstanbul, 1998.

Ayverdi, Samiha: İstanbul Geceleri, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2003.

Bachelard, Gaston: Mekanın Poetikası (Çev.: Aykut Derman), Kesit Yayınları,

İstanbul, 1996.

Bareillles, Bertrand : İstanbul’un Frenk ve Levanten Mahalleleri, Güncel

Yayıncılık, İstanbul,2003.

Berkes, Niyazi: Batıcılık Ulusçuluk Ve Toplumsal Devrimler, Kaynak Yayınları,

İstanbul, 2002.

Birsel, Salah : Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Sel Yayıncılık, İstanbul,2002.

Cumhuriyet Ansiklopedisi, İstanbul, 1968-1972 , c. VIII, s.2511.

Çoruk, Ali Şükrü: Cumhuriyet Devri Türk Romanında Beyoğlu, Kitabevi,

İstanbul,1995.

Denel, Serim : Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda

Değişim ve Nedenleri, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları , Ankara,1982.

Duhani, Said Naum: Eski İnsanlar Eski Evler “19. Yüzyıl Sonunda Beyoğlu’nun

Sosyal Topoğrafyası”, Türkiye Turing Ve Otomobil Kurumu, İstanbul, 1982.

Elçi, Handan İnci : Roman Ve Mekan, Arma Yayıncılık,İstanbul, 2003.

Finn, Robert P. : Türk Romanı, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1984.

Koçu, Reşat Ekrem: İstanbul Ansiklopedisi, Beyoğlu Maddesi,c.5, 1961,s.2703.

Mardin, Şerif: Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007.

Page 163: TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARINDA BEYOĞLU

153

Mehmet Murat : Turfanda mı Yoksa Turfa mı? , Morpa Yayınları, İstanbul, 1995.

Namık Kemal : İntibah, İnkılâp Kitabevi, İstanbul,t.y.

Okay, Orhan: Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Ankara, 1975.

Ortaç, Şükran: “Ahmed Midhad Efendinin Romanlarında ve Letaif-i Rivayat

Serisi Hikayelerinde Beyoğlu, Lisans Tezi, İ.Ü. Merkez Kütüphanesi, İstanbul,

1954.

Ortaylı, İlber: “İstanbul’da Yerleşme Düzeninin Evrimi Üzerine”, İstanbul’dan

Sayfalar, Hil Yayınları, İstanbul,1987.

Parla, Jale: Babalar Ve Oğullar, İletişim, İstanbul,2006.

Recaizade Mahmut Ekrem: Araba Sevdası, Bordo Siyah Yayınları, İstanbul, 2004.

Samipaşazade Sezai: Sergüzeşt, Morpa Yayınları, İstanbul,1992.

Şemsettin Sam: Taaşşuk-ı Tal’at Ve Fitnat, Morpa Yayınları, İstanbul, t.y.

Tanpınar , Ahmet Hamdi : XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi,

İstanbul, 1997.

Timur, Taner: Osmanlı-Türk Toplumunda Tarih, Toplum Ve Kimlik, AFA

Yayıncılık, İstanbul, 1991.

Turan, Ertuğrul Rufayi : “Heidegger Ve Ev”, Mimarlık, sayı 260, 1994,s.21.

Urry, John: Mekanları Tüketmek ( Çev.: Rahmi G. Ögdül) ,Ayrıntı yayınları,

İstanbul, 1999.

Ünal, Mete : “Türkiye’de Apartman Olgusunun Gelişimi: İstanbul Örneği” ,

Çevre, Sayı 4 , 1979,s.72.

Yavuz , Hilmi : “Ev Ve Konfor” , Modernleşme, Oryantalizm Ve İslâm, Büke

Yayınları, İstanbul, 2000.