25
ATATÜRK KÜLTÜR, DiL VE YÜKSEK KURUMU TÜRK KURUMU YAYlNLARI XXX. Dizi - 4 Tarihten Teolojiye: Islam Hz. Ali Ahmet Ocak ANKARA - 2005

Tarihten Teolojiye: Islam inançlarında Hz. Aliisamveri.org/pdfdrg/D147409/2005/2005_DEFTERIF.pdf · 2019. 10. 24. · Poonawala, "Al-Qadi al-Nu'ınıin and Isma'ili Jurisprudence",

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • ATATÜRK KÜLTÜR, DiL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYlNLARI

    XXX. Dizi - Sayı 4

    Tarihten Teolojiye: •

    Islam inançlarında Hz. Ali

    Hazırlayan

    Ahmet Yaşar Ocak

    ANKARA - 2005

  • KLASİK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ

    FERHAD DEITERİ

    İsnii Aşeriyye'den, yani Oniki imarncı Şiiler'den sonra en önemli Şii Müslüman cemaat Ölan İsmaililer, bugün Asya, Afrika, Avrupa ve Kuzey Amerika'da yirmi beşi aşkın ülkeye dağılmışlardır. İsmaililer, karmaşık tarih-leri boyunca büyük hiziplere ve k~çük gruplara bölünmüşlerdir. Bug!.in tüm dünyada sayılan ~i!}'onları bglanj~Il!.ailil~~nemli ~~ümü, H. H. Pr~~s Kerim~a Han' ı 49. imamları, yani ruhaJ}! lid~r~~Ei ol~ ~~bu~~en N~3]-i kol~J.!l~~dır. Ağa Han, soyunu, doğrudan, ilk Şii imam Ali bin Ebu Talip'e ve onun karısı, Peygamber Hz. Muhammed'in de kızı olan Hz. Fatma'ya da-yandınr.

    Bu çalışmada dikkatimizi odaklayacağımız nokta oları Hz. Ali'nin klasik İsmaili inancındaki yerini bir bağlama oturtabilmek için, öncelikle ortaçağ İsmaili tarihinin ve inanç geleneğillin konuyla ilgili evrelerini kısaca gözden geçirmemiz gerekir. İsmaiii tarihi ve öğretileri hakkında bugün bildiğimiz birçok şeyin, 1930'lu yıllardaı:ı sonra ortaya çıkarıldığını söylemeye elbette gerek yok. Bu yıllar; Yemen'de, Suriye'de, Orta Asya'da, Hindistarı'da ve başka yerlerde gizlice muhafaza edilmiş çok sayıdaki elyazmasının bulunması say~sinde İsmaililer konusundaki modem araşo.rmaların başlarıgıç tarihi ola-rak kayıtlara geçmiştir. Bu alanda modem gelişmeler kaydedilene dek, nere-' deyse bin yıÜık bir_ süre boyunca; İsmaililer'e ilişkin araştırma ve değerlendirmeler, İsmaili düşmarıları tarafından, özellikle de Sünni polemikçiler ve ortaçağın Hıristiyarı haçlıları tarafından derlenmiş, çoğunlukla da uydurul-muş karııtlar temel alınarak yapılmıştır. Bunun sonucu olarak da İsmaili öğretilerine ve adetlerine ilişkin bir yığın söylenti ve yarılış bilgi aktanlmıştır. Bununla birlikte, İsmailller hakkında yapıları modem bilimsel çalışmalar, İsmaililer'in tarihinin yenideri yazılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu çalışmada, genel olarak İsmaili düşüncesine, özel olarak da Hz. Ali'nin İsmaili in

  • 56 FERHAD DEFTERi

    likle de Alarout dönemini kapsayan Nizari İsmaililik evresi. Oniki imarncı Şiiler ile İsmaihlerin ortak miraslan olan imarncı Şüliğin en büyük destekçisi İmam Cafer-i Sadık'ın l48/765'te ölmesiyle, İsmaililer imarncı Şiiler'den kopmuştur. İsmaililer olarak tanımlanabilen ilk hizipler güney Irak'ta ortaya çıkmıştır. Bunlar Sadık'ın en büyük oğlu İs~ail'in (İsmaililik adı buradan gelmektedir) ve onun oğlu Muhammed bin "ismail'in imamlık iddialarını ka-bul eınıişlerdir 1 • III./IX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, dinamik ve hızla

    • 1

    yayılan devrimci bir hareketin önderler tarafından gizlice örgütlenmiş ol-duğu görülür. Bu önderler, sonraları, İmam el-Sadık'ın soyundan gelen, Hz. Ali yanlısı imamlar olarak tanınmışlardır. Üyelerince el-da'va ya da el-da'vac el-hidaye (doğru yolu gösterme çağnsı) olarak adlandınlan bu dini ve siyasi hareketin amacı, Abbasileri devirerek Hz. Muhammed'in ailesinden, yani ehl-i beytten olan İsmaili imamını tüm Müslümanların önderliğine getir-mekti. Da'va'nın d.evrimci mesajı, Orta Asya'dan ve İran'd

  • KLASİK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 57

    kendi devletlerine sahip olmuşlar ve kısa bir süre sonra Kuzey Afrika'dan Mısır'a,- Filistin'e ve Suriye'ye genişleyen Fatımİ topraklannda inançlannın ge-reklerini ilk kez açıkça yerine getirme özgürlüğüne kavuşmuşlardıı-3. Aynı zamanda İsmaili düşüncesi ve edebiyatı; Fatımİ döneminde, biyografik ve ta-rihsel eserlerden ayrınuh dini ve felsefi metinlere dek uzanan, batınİ ve za-hiri çok çeşitli konuların ele alındığı klasik metinlerde ve ayrıca, İsmaililiğin4

    ayıncı özelliği olmuş tettile, yani batıni yorumlara ilişkin temel metinlerde zirveye ulaşmıştır. Değişik edebiyat geleneklerini yansıtan bu metinler, aynı "' zamanda cemaatlerinin alimleri olan birçok İsmaili dai tarafından kaleme alınmış ur. Bunların arasından, Ebu Yakup el-Sicistani ( ö . 361/971'den t sonra), Hamidel-Din el-Kirmani (ö. yaklaşık "olarak 411/1020), el-Müeyyed ~·ı-Din el-Şirazi (o. 470/1078) ve N asır Hüsrev (ö. 465/1072'den sonra) ile J Ismaili yasal~rım sistemleştiren5 önemli hukuk adamı Kadı el-Numan (ö. 363/974) öne çıkan isimlerdir. Faumi İsmaili d.:lı"lerin bazıları, özellikle de İran 'da faaliyet gösterenler, farklı düşünsel gelenekler geliştirmişlerdiL Ge-nel olarak bakıldığında Faomilerin düşünsel, bilimsel ve sanatsal etkinlikleri destekleyerek İslam düşünce ve kültürüne önemli katkılarda bulunduğu gö-rülür.

    Fatımİ dönemindeki birleşik İsmaililik hareketi, sekizinci Fatımi halifesi ve on sekizinci İsmaili imaını el-M us tansır billah'ın ( 427-487 /1036-1094) ölümüyle, önemli bir bölünme yaşamıştır. El-Mustansır'ın oğlu ve asıl miras-çısı Nizar, güçlü vezir el-Efdal tarafından veraset haklarından yoksun bırakılmış ve Faumi tah una; Nizar'ın küçük kardeşi el-Müsta'li billalı ( 487-495/1094-1101) çıkartılmıştır. isyan eden Nizar başarısız olmuş ve 488/l095'te öldürülmüştür. Sonund~, İsmaililer bölünmüş ve birbirine rakip olan iki kola, Müsta'liye ve Nizariye kollanna aynlmışlardır. Müsta'li İsmaili-

    3 -Def[~_ri_._Th_e İs!Jl;ıjfjS, ss. 144-255. 615-654; :\.y., A Slıorr History ofrhe Ism;ıilis: Tradicions ofa Muslim ComınuniıyEdinburgh, 1998 ss. 63-119; H. Halm, The Empire of che Mahdi: The Rise of che Farimids, çev. M.- Bonner (Leiden, 1996), ss. 121-274, ve :\.y. The Facimics and rheir Tradicions of Learning, Londra, 1997, özellikle ss. 17-93.

    ·ıFatımi döneminin İs~aili yazarlan ve bunlann eserleri hakkında bkz. LK. Poonawala, Bibliography of Ismfi'iü Licterature, Mali bu, California, 1977, ss. 31-132.

    5 Bağımsız bir İsmaili hukuk ekolünün kökenieri ve ilk dönemdeki gelişimi hakkında, bkz. W. Madeluııg, 'The S~urces of Isma'ili uw".journal of Ne;ır Ea.scern Studies, 35 (1976). ss. 2~ 4Ô (Bu makale. yazarın Religious Schools ıı.ııd Sects in Medieı'lli Isl/IJil [Londra, 1985] adlı ese-rinde yeniden bMılmıştır [XVIII. makale]), ve LK. Poonawala, "Al-Qadi al-Nu'ınıin and Isma'ili Jurisprudence", Ferhad Def[eri'nin edicörlüğünü yaptığı Medieıru Ismfi'ili Historyand Thoııght, Cambridge, 1996. ss. 117-143.

  • 58 FERHAD DEFTERi

    ler 524/ll30'da, Rafiziler ve Tayyibiler olarak yeniden ikiye bölünmüş olsa-lar da, Faumi rejimine bağlı Mısır, Yemen ve kimi öteki bölgelerde yaşayan İsmaililer, el-Müsta'li'yi ve sonraki Faumi halifelerini imamlan olarak kabul etmişlerdir. Hafızi İsmaililik 567 /ll7l'de Faumi hanedanının yıkılmasından hemen sonra tamamen yok olmuş; Müsta'li İsmaililik de ancak, Tayyibi İsmaililik biçiminde varlığını sürdürebilmistir (bunlar g:ii.D..illniiı~ Hint kökenli Bohra'larca te~ edilmektedir)_, Bu arada, Faumi geleneklerinin çoğunu korumuş olan Tayyibi İsmaililerin, Fatımİ dönemi İsmaili edebiyatının önemli bir bölümünün korunmasında da önemli bir rol üstlendiklerini özel-likle belirtmeliyiz.

    Doğu ülkelerinde yaşayan İsmaililerin 487 /l094'te Kahire'de meydana gelen olaylara tepkileri bir hayli farklı olmuştur. Selçuklu Sultanlığı'nın orta-sında, İran'da toplanmış olan doğulu İsmaililerin önderi, Mustansır adına İsmaili davasını yaymakta olan Hasan Sabbah'u (ö. 518/ll24). Hasan, 483/l090'da Alamut kalesine karargah kurarak İran'da hüküm süren Sel-çuklu Türkleri'ne karşı zaten bayrak açmıştı.J:!~~an~ ~usta'li-Nizari çatışmasında Nizaı·'ın tarafın.ı_tutq,ı ve Kahire ile ilişkilerini kesti, böylece, merkezi İran'ın kuzeyindeki Alamut olan ve sonraları Suriye'ye dek genişleyecek ba-ğımsız Nizari İsmaili da'va'sını ve devletini kurmuş oldu. Hasan Sabbah ve kendisinden sonraki iki halefi, Alamut'ta, gizlenmekte olan imarnın baş

    · temsilcileri olarak hareket ettiler. Ancak 559/ll64'ten itibaren Nizar bin el-Mustansır'ın soyundan gelen Nizari imamları ortaya çıkıp devletlerinin ve cemaatlerinin işlerini bizzat üzerlerine aldılar. Nizari devleti 654/l256'da engel tanımaz Moğollar tarafından ortadan kaldınldı.

    Alamut döneminde, Nizari İsmaililer çoğunlukla askeri konularla ilgi-lendiler. İran ve Suriye'deki kalelerde yaşayan Nizari cemaatleri hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Buna karşın ileri bir düşünsel bakış edinip, değişen koşullar karşısında din politikalarını ve inanç öğretilerini geliştirdiler. Ancak hangi amaç ve niyetle olursa olsun, Fanmi hanedanlığının sona ermesi ve Nizari devletinin yıkılınasından sonra, İsmaili inancının Musta'li-Tayyibi ve Nizari kollannda hemen hemen hiçbir önemli gelişme görülmedi. Gene de, Yemen'deki Tayyibi dai1er bir süre daha klasik İsrnaili düşüncesinin kimi yönlerini geliştirip iyileştirmeyi sürdürdüler. O dönemde bugünkü Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'te yaşamış olan Nizariler de, Satpanth ola-rak adlandınlan, kendilerine özgü ayn bir gelenek oluşcurdular.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 59

    İsmaililer, Fatımİ öncesi dönemde, devrimci hareketlerini baskıdan ko-rum~ya yönelik bir önlem olarak öğretilerine ilişkin az sayıda eser vermişler ve öğretileıini ağızdan ağıza yaymayı yeğlemişlerdir. Buna karşın kuruluş dönemlerinden bugüne ulaşan birkaç metinden, Fatımi döneminde yazılmış İsmaili eserlerinden ve kimi İsmaililik karşıtı poJemik yazılarından, ilk İsmaililerin temel inanç öğretilerini kavramak mümkündür. Aynı imarncı inanç' geleneğini paylaşan İsmaililer ile Oniki imarncı Şiiler'in Hz. Ali'ye ilişkin gö-rüşleri arasında temel ortak noktalar bulunduğu da hemen herkesçe bilinen bir gerçek.

    Cafer el-Sadık'ın peşinden giden Şiilerden ayrılan ilk İsmaililer ya da İsmaili gruplar, esasen yine Cafer el-Sadık z~anında geliştirilmiş olan mer-kezi İmamcı öğretiyi benimsemiş ve korumuşlardırli. İsmailileri ve Oniki İman1cılan· öteki Şii cemaatlerden ayıran bu öğreti, İsmaili inancında önemli bir yer tutmayı sürdürmüştür. Bu nedenle ilk İsmaililer, Hz. Muhammed'in, kuzeni ve damadı Hz. Ali'yi halefi olarak atadığını ve bu atamanın, yani nass-'ın, iHi.hi em.ir üzerine gerçekleştirildiğini savunmuşlardır. İsmaililer de, öteki Şiiler gibi, Veda Haccı için Mekke'ye giden Hz. Muhammed'in Medine'ye dönüş yolunda, Gadir Hum'da ve 18 Zilhicce 10/16 Mart 632 tarihinde bu atamayı ilan ettiği inancındadırlar. Sünni Müslüman çoğunluksa, bu olayı kabul etıuekle birlikte, atanıa fikrini reddetmiştir. Gene de, İsmaililer'e ve öteki Şiiler'e göre bu atama, Hz. Ali'yi, İslam ümmetinin önderi ve ruhani kılavuzu, yani imamı· sıfatıyla, Hz. Muhammed'in halefi kıldı. Bu çerçevede Hz. Ali, Hz. Muhammed'in vası"si, yani mirasçısı kabul edildi.

    İlk İsmaililer, imarncı geleneklerine uygun olarak, Hz. Ali'ye ve onun so-yundan gelen, yani hepsi Hz. Muhammed'in ailesinden (ehl-i beyt) olan bazı kişilere ~~ei·ilmiş özel bir çlin yetkisi kavramını benimı;emişlerdir. İslam'ın verdiği mesajın sıradan insanların kavrayışının ötesindeki bazı kaynaklardan geldiğine ve ayrıca bu mesajda, salt insan zekası ya da aklı ile kavranamaya-

    ı; Bkz. Ebu Cafer Muhammed b. Yakup el-Kulayni, el-Usiıl min el-kMi, ed. A.A. al-Ghaffari, Tahran, 1388/1968, cilt 1, ss. 168-548, bu kitapta, ilk İmami hadisler yer almaktadır ve hadisle-rin büyük bölümü İmam Cafer el-Sadık' tan akı.anlnuşnr. Aynı hadisler, Kadı el-Nu man'ın D'ii'im el-İsl;ım adlı eserinde de zikredilm~ıir. editör A.A..A. Fyzee, Kahire, 1951-61, cilt 1, ss.l-98; kita· bın kısmi İngilizce çe\irisinde The'Book ofF:ıitlı, çev. A.A.A.. Fyzee, Bombay, 1974, ss. 1-111, el Nurnan'ın Hz. Ali'ye ve onu takip eden İmamlam ıdııye'yi, başka deyişle sadakati anlatan büyük hukuki eserinin giriş bölümünü de içerir. Bkz. aynca A. Nanji, "An Isma'ili Theory of Weliiya in the Dıı':i'iın ııl-lsl:un of Qadi al-Nu'man", editör D.P. Litı:.le, Essııys on İslamic Ciıilization Presen-ıed to Niy;ıze Berkes, Leiden, 1976, ss. 260.273.

  • 60 FERHAD DEFrERİ

    cak gizli hakikatierin bulunduğuna inanmışlardır. Başka bir deyişle, İslami vahiyleri açıklamak ve yorumlamak için bu konuda yetkili olmak gerekir, ve bu işi ancak dini açıdan yetki sahibi bir rehber gerçekleştirebilir. Hz. Mu-hammed'den sonra bu ruhani görevleri, din konusunda yetkiye ve gerekli bilgiye, yani ilme sahip tek kişi olan Hz. Ali'den başkası yerine getiremez. İnanışa göre Hz. Muhammed'in ruhani hakikatiere ilişkin gizli bilgisi, Hz. Ali'ye miras kalınışor ve bu da, Hz. Ali'yi, İslam'ın gerçek mesajını aktaracak tek kişi kılmışor. Hz. Ali, bu görevi yerine getirmek için Allah'ın emriyle se-çilmiştir. Bu da, Hz. Ali'nin Allah tarafından yönlendirildiği ve hatasız, gü-nahsız, yani masıım olduğu şeklinde yorumlanmış; bu nedenle, Hz. Ali'nin de upk.ı Hz. Muhammed gibi hem yanlışsız bir bilgiye sahip olduğu, hem de yanılmaz bir öğretmen olduğu kabul edilmiştir.

    İlk İsmaililer, bunun yanısıra, Hz. Ali'den sonra (ö. 40/661) insanlığın gereksinim duyduğu kalıcı bir kurum olan imamlığın nas ile Hz. Ali ve Hz. Fatma'nın soyundan gelenler arasında babadan oğula geçeceğine; ve Ali'nin oğlu Hüseyin 'den (ö. 61/680) sonra, yine Hz. Ali ve ·Hz. Fatma'mn soyundan gelenler arasında Hüseyni kolu üzerinden devam edip sonsuza dek sürece-ğine inandılar. Böylece İsmaililer, nas ile atanmış olan tek bir meşru imaının varlığını kabul ettiler; bu imam, imamlık görevini yüıütsün ya da yürüonesin ... Yani opk.ı Hz. Ali'nin yaşamının büyük bir bölümünde olduğu gibi. Onlara göre dünya, Tanrı'nın Jıiicceti {delili) olan imam olmaksızın bir an bile var olamazdı. Bu anlamda Hz. Ali, yeryüzünde Allah'ın hüccet'i idi. Bu öğretide, her bir İsınaili imamının nass'ı, Allah'ın emriyle ilk nass'ı alan Hz. Ali'ye da-yandırılıyordu. Nas gibi, her bir imama Allah tarafından balışedilen özel ilm de Hüseyni kolundan Hz. Ali'ye ve bizzat Hz. Muhammed'e kadar uzanıyordu. Meşru imam, işte bu ilm'in temelinde, Kuran'ın gizli anlamını ve İslam'm emir ve yasaklarını açıklayacak dini bir rehber ve tek yetkili kaynak olacakn. İsm~l( imamları, Hz. Ali gibi, Kıyamet Günü geldiğinde Allah'tan kendilerine inananlar için şefaat dileyecekler, ve kurtuluş yalnızca, ehl-i beyte, yani Hz. Ali'ye ve ondan sonra gelen meşru imarnlara inanan ve onlara bağlılık göstereniere hasredilecekti7.

    Fatimi döneminden ön·ce yaşayan İsmaililer, ilk üç halifenin, Hz. Ali'nin dünyevi iktidar hakkını zorla almış olduklarını ve Hz. Muhammed'in Saha-

    7 İsmaililerin Hz. Ali hakkındaki benzer düşüncelerinin \'e bunlarla ilgili hadislerin ele alındığı kapsamlı bir inceleme için, bkz. el-Kadı ei-Nu'man, Şerlı eJ..;ılıb;ir, editör S.M. el-Hü-seyııi el-Celali, Kum, 1409-12/1988-92, cilt l, 87-250.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 61

    besi'nin büyük bir bölümünün Hz. Muhammed'in vasiyetine uymayarak ve Hz. Ali'yi desteklerneyerek inançlarından dönmüş olduklarını iddia ettiler; bu görüşler İsmaililerin imanılığa ilişkin öğretilerinin doğal bir sonucu ve il~ Şiiler arasında ortaya çıkan, daha sonra da imarncı geleneğin içinde eriyip giden Keysaniler'in kimi köktenci görüşlerinin bir yansımasıydı. İsmaililere göre, Hz. Ali'nin torunlarının meşru önderlik hakları da, Emeviler ve Abbasi-ler tarafından aynı biçimde zorla ellerinden alınmıştı. Bu iddialar, İsmaili imamlarını Abbasilerin yerine ümmetin önderliğine getirmeyi amaçlayan ilk dönem İsmail i da 'ıra' sının dini-siyasi temelini oluşturrnuşnır. ·

    İsmaililiğin ilk aşamasına ve ilk İsmail~ gıuplann inançlarına ilişkin en ilginç ayrıntıları, ilk imarncı heresiyograflardan olan el-Nevbahti (ö. 300/912'den sonra) ve el-Kurnrni (ö. 30l/9l3-l4)'den öğrenebiliriz; bu iki yazar, İsmaili hareketinin başlangıç dönemi konusunda en önemli kaynakla-rırnızdır11. İlk aşamada, İsmaili olarak tanımlanabilen tüm ilk dönem grupla-rın İrnamlığı başlatmış olan Hz. Ali'yi ilk imamlan olarak tanıdıklarını söy-lemekle yetinelim. Bununla birlikte, ilk dönem İsmailileı-den ayrılmış muha-lif bir grup olan ilk Karnıatileı-'in de, garip tir, Hz. Ali'yi resul, daha net söy-lemek gerekirse imam-resul olarak gördükleri anlaşılmıştır. Bunlar Hz. Ali'-nin, Hz. Muhammed henüz hayattayken, Gadir Hum'da resul olduğuna ina-nıyorlardı. Karmatiler, Hz. Ali'yi açıkça ulu'l-azm, yani azirn salıibi elçilerden biri olarak görüyorlardı ama ona yeni bir vahiy atfetmediler. İlk İsmaililerin, dinin içsel ve dışsal yönleri arasındaki ayrımı _vurguladık).arı göz önüne alındığında; Karınatileıin niçin Hz. Ali-'yi azirn sahibi elçilerden biri olarak gör-dükleri dalıa iyi anlaşılabilir. Bunun nedeni, Hz. Ali'nin, Hz. Peygamber ta-rafından konmuş dini yasanın yerini alan yeni bir dini yasayı yürürlüğe koy-muş olmasından çok, onun İslam'ın gizli anlarrum açılrJayacak kişi olarak de-ğerlendirilmesi olabilir. 286/899'da Arabistan'ın doğusunda, Bahreyn'de güçlü bir konum elde eden Karmatiler, yağmalama eylemlerini durmaksızın sürdürrnüş ve 317/930 hac döneminde Mekke' de gerçekleştirdikleri aşağılayıcı ve hakaret dolu eylemleriyle de saldırgan nıtumlannı doruk noktasına çıkarrnışlardır. Bu son eylemlerini büyük olasılıkla İslam devrinin sonunu simgelemek üzere gerçekleştirdiler. Karınariler aynı zamanda Fatimilere de

    11 El Nevbahti, Fım ei.Şiıı, ss. 61-64, ve el Kummi, Malıalat, ss. 83-86. Aynca bkz. W. Made-lung. "Das lma.ı:nat in der frühen ismailitischen Lehre", Der Islam, 37 (1961), ss. 48-49-50, ve S. M. Stern, "The Account of the Ismailis inFiraq ai-Shia", Studies in Early İsmailism,Jerusalem and Leiden, 1983, ss. 47-56.

  • 62 FERHAD DEFTERi

    düşmandılar. Ne var ki, İsmaililik karşıtları, Karmatilerin zalimlikleıi ve dinle bağd~mayan uygulamaları yüzünden ı:üm İsmaili hareketini suçladılarn.

    280/890'lara dek tarih sahnesinde, tek merkezden yönetilen yalnızca bir İsmaili haı·eketi görülmüştür. İsınaililer, o zamana dek, kendilerini ötekiler-den ayıran düşünce sistemlerinin temel 'çerçevesini de oluşturmuşlardı. İsınaililer bu din sistemi içerisinde, Şiiler'den kalan miı·as ile ilk İsmaili gıuplann düşüncelerinden yola çıkarak, dini emirlerin, yasaklann ve kutsal ınetinlerin zal1iri ve batiılİ yönleıi ve boyutları arasındaki temel ayrılığı vurgu-laınışlardır. Yaııi İsmaililere göre, özellikle Kuran ve içindeki emirler de da-hil olmak üzere vahiy yoluyla gelen kutsal metinlerin görünen, sözcüksel an-laınlarının, yani zahir yanlarının, batından, yani bu metinlerin içsel anla-mından, hakiki ilahi gerçeklikten ayrılması gerekiyordu. İlk İsmaililer, ay-nca, zahirin, yaı1i ııltt'l-azm (aıim sahibi) elçiler tarafından aktanlan dini ya-salaı'll1 dönem dönem değişikliklere uğradığına; öte yaı1dan ilal1i hakikatleri barındıran batın'ın değişmez ve sonsuz olduğuna manmışlardır. Bu hakikat-ler ceıril yoluyla açık, görünür kılınabiliı·di. Kelime aı1laını, kökenine dön-dürmek olan ceı'İl, zahirden batını ortaya çıkarma sürecine verilen addı. Benzer yorumlaına süreçleri Yalmdi-Hıristiyan ve çeşitli gnosisçi gelenek-Ierde de görülmüş olmasına kaı·şın, İsmaili teı?l'inden önceki ilk cevile an-cak, 11./VIII. Yiizyıl Şii cemaatleıinde rastlaı1mıştır.

    Baun tevili olarak da ifade eôilen İsmaili cevil'i, kutsal metinleıin göıiinen ya da felsefi anlamlannın açıklaı1ması anlaınına gelen cefsirden ve me-lekler aı·acığıyla dinsel metinlerio vahyedilmesi anlamına gelen cenzil'den ayrılmaktaydı. İslamiyet dönemmde, Hz. Muhammed cenzifi, yani val1iyleıi bildirmekten sorumlu olmuştu; Hz. Ali ise bunların teıril'i ile yükümlüydü. Hz. Ali, bu yüzden, ceıril'in sahibi (sahib el-tevil) 10, yani Hz. Muhammed'in gizli bilgisini elffide bulunduran kişi ve ayııca, cenziİ'in sal1ibi (sahib el-ten-zil) ve şeriat'ın salıibi (sahib el-şeıiat) olaı1 Hz. Muhammed'ten sonra islamı doğı·u yorunılayabilecek tek kişi olarak görüldü. Zallirden batına, şeriat'tan

    !ı Daha ayrmolı bilgi için bkz. W. Madeluııg, "The Fatiroids and the Qarroatis of Bahrayn", derleyen Defteri, Mediaeı'ili isma'ili History. ss. 21-73, \'C F. Defteri, "Carmatians", E/r, IV, 823-832.

    111 Cafer b. Mansur el-Yaman, Kiıab el-keşif. editör. R. Sırothmann (Bombay, 1952), ss. 54-55, 60, 66-68, 119,120, 157-165. Bu eserde, Faomi öncesi dönemden günümüze ulaşabilmiş bir kaç İsmaili metninden biri ele alınmaktadır. Benzer düşünceler Fao mi döneminden kalma pek çok İsmaili metninde bulunabilir, örneğin bkz. el Muayyad fii-Din el-Şirnzi. el-Mec:ılis el-Mu:ıyyadi)'}"'· editör M. Galip, Beyrut, 1974,84, cilt 1, ss. 219-223.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERi 63

    hakikat' e ya da tenzilden tevife geçiş, görünen dünyadan hakiki gerçekliğe geçişi olanaklı kılıyordu. Hz. Ali'nin ve onun arkasından gelenlerin tevil yo-luyla bu ruhani dünyaya bir kapı açmalan, İsmaililer için ruhani bir yeniden doğuş olmuşuır.

    hk İsmaililer ayrıca, zalıir'i, yani valüylerin görünen anlamlarını anlaya-bilen sıradan insanların, yani aı'am'ın değil, seçkin sınıfın, yani insanlığın havass'ının nıhani gerçekliğin batıni dünyasına varabileceğine inanmışlardır.

    Bu yüzden, İslamiyet döneminde, dinin ezeli ve ebedi hakikatleri yalnızca, İsmaili cemaatin içine usulünce kabul edilip Hz. Muhammed'in ı'aslsi Hz. Ali'nin öğretici yetkesini tanımış olanlara ve Hz. Ali'nin Hüseyin soyundan gelen meşru imarnlara açıklanabilirdi; çünkü bütün İslamiyet dönemi boyunca yalnızca bu kişiler, yani ehl-i teıril olarak adlandırılanlar, bilgi kay-nağı ve ~!avuz olarak kabul edilmişlerdi. Burada Hz. Ali'den sonraki imam-lann ve İsmaili imamları tarafından oluŞ,Ulrulan da'ı'a örgütlenmesi içindeki dini öğretim hiyerarşisinin şki bu öğretim hiyerarşisinin en üst noktasında İmam Ali'nin ilk yorumlan vardır- özel rolü de vurgulanmaktadır. Bu da, ilk İsmaililer tarafından oluşturulan dini literatürün büyük bölümünün niçin cevil türü metinlerden oluştuğunu ve ilk İsmaililerio kendi öğretilerini ne-den Kuran ayetleri ile doğnılamaya, desteklemeye çalışuklannı açıklamaktadır. Sözün kısası, İslaıniyette, imamlık ve yasal öğreticilik yetkesi, ilk imam ve teırifin sahibi olan (salıib el-tevil) Hz. Ali il~ ilişkilendirilmiştir 1 1• İsmail il er için, bu yetke sal1ibi rehberler aslında, Kuran'da (3:7) nisih(m fi'J-'ilm'2, yani "değişmez bilgiye sahip olanlar" olarak söz edilen kişilerden başkası değildi.

    Faumi öncesi İsmaililer, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyette ortak me-saj olandinin değişmez gerçekleri çerçevesinde, gnostik bir düşünce sistemi, incelikli, baun bir dünya görüşü oluşturmuşlardır. Bu sistemin iki temel un-suru, döngüsel vahiy tarihi ve burada konu etmeyeceğimiz mitolojik kozmo-lojik öğretidir. III./IX. Yüzyılın son on yıllarına gelindiğinde, İsmaililer, farklı peygamberlerin devirlerine ilişkin olarak, zamanın ve din tarihinin döngüsel yorumunu geliştirmişler; bu yommu da, hem Musevi-Hıristiyan va-hiyler için hem de İslam öncesi değişik dinler için kullanmışlardı. Bundan

    11 Msi. bkz: Ebu Yakup el..Sicistani, !Gc;ıb el-ifcikar, editör M. Galip, Beyrur, 1980, ss. 70-73, 98-109; el Kadı ei-Numan, Teıi.l el-daim, editör M. Hasan el-A'zami (Kahire, 1967-72), cilt 1, ss. 47-71, 237-238-239; ,.e el-Muayyad fıl-Din. el-Mecalis, cilr 1, ss. 24-28, 38-39, 81-82, 103, 189-190. 219-220-221. 236, 254, 259-263. 266-267. 290, 346.406, 453.

    _12 Bkz. el-Muayyad fıi-Din, el-Mecalis. cilll, ss. 347-351.

  • 64 FERHAD DEITERİ

    başka, vahiy tarihine ilişkin döngüsel ~orumlarını kendilerinden önceki imarncı Şiilerde_n miras aldıklan imamlık öğretileriyle birleştirmişlerdi13•

    Yani ismaililer, insanlık taıihinin farklı uzunluklarda yedi peygamber devrinden (devr) oluşruğuna inanıyorlardı. Her bir devir, ilahi mesajı ileten bir kişi (naok) tarafından başlaolıyordu. Bu ilahi mesaj zal1iri yönüyle dini yasaları (şeriat) da içine alan bir mesajdı. İlk alu devrin ılatık'ları Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed idi. Bunlar, Kuran'da sözü geçen ıılıı'I-azm peygamberlerdir. İlk İsmaililer ayrıca, mevcut düşüncelerini geç-mişe yansıtarak, ilk alu ııaok'ın her birinin suskun (samit) diye de adiandınlan bir vası'i olduğunu savunmuşlardır. ünalara göre insanlık tarihinin ilk alu l'ası"si Şit, Sam, İsmail, Harun, Şam'ün el-Sefa ve Ali bin Ebi Talib'ti. Daha önce de belirttiğimiz gibi, muhalif Karmatiter Hz. Ali'yi naok'lardan biri olarak kabul ederken, Adem'i ııaok1arın arasında saymamışlardır. Gene de İsmaililer, her bir naok'ın törenleri, emirleri ve yasaklarıyla her vahyin zahiri yönleıini bildirdiğini; o devrin valliylerinin bauni boyuru olan hakikat-ler' i seçkin kesime açıklamanın ise l'aslnin yükümlülüğü olduğunu öğretmeye devam etniişlerdir. İslamiyet döneminde, son derece önemli bu ruhani görev ilk olarak Hz. Ali'ye atfedilmiştir.

    İslamiyet öncesi çağları yorumlamak için başvurulan imamlık öğretileri doğrulnısunda ilk İsmaililer ayrıca, sırayla yedi imarnın her bir ı'aslnin yerini

    .aldığına inanıyorlardı; bu imamlar ilahi vahiylerin gerçek anlamlarını hem zahiri hem de bauni yönleriyle birlikle koruyan kişilerdi. H~r devrin yedinci imaını daha yüksek bir mertebeye çıkarak sonraki devri n naok'ı olacak ve bir önceki devrin şeriaona son vererek yeni bir şeriat ilan edecekti. Bu durum yalnızca son devir olan yedinci devirde değişecekti. Aluncı devirde, yani İslamiyet döneminde yedinci imam, Mehdi olarak saklanmış olan Muhammed bin İsmail'di. Muhammed bin İsmail geri döndüğünde, eskatolojik devri başlatan yedinci naak olacak ve tüm insanlığa önceki bütün vahiylerin o güne dek gizli kalmış batınİ hakikatlerini açıklayacako. Sonradan, Fatımi döne-

    13 İbn Havşab Mansur el-Yaıru\n, Kitab el-rıişd ı·e'l hidaye, editör Kamil Hüseyin. W. [va-now, Colleccanea. Leiden, 1948, ss. 185-213; Cafer b. Mansur el-Yaman, Kitab el-keşif. özeUihle ss. 14-15-16. 50, 97, 104, 109-110, 113-114, 132-133, 138, 143, 150, 169-170; Ebu Yakup el-Sicistani, İcbac el-ıwbuı·ec .. editör Arif Tamir, Beyrut, 1960, 181-193; aynı yazann Kicab el-ifcika, ss. 47-56; ei-Kadı el-Numıın, Esııs el-teıil, editör Arif Tamir, Beyrut, 1960, özellikle ss. 315-367; H. Corbin, Cyclical Time and Ismaili Gnosis, çeviriR. Manbeim:J. W. Morris, London, 1983, ss. 1-58; Madelung, "Das Imamat", ss. 51-52-53; H. Halm, [{osmologie ıınd Heilslehre der frühen Isma'iliyıı (Wiesbaden, 1978), ss. 18-37, ve F. Defteri, "Devr", Elr, VII 151-153.

  • KLASiK İStviAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERi 65

    minde yaşaran İsmailller imamlığı yalnızca yedi imanıla sınırlandırmaktansa, din tarihinin altıncı devrine ilişkin farklı bir anlayış geliştirerek imamlıkta sürekliliğe yer vermişler ve Mehdi'nin gelişiyle ilgili beklentileri ve son mut-luluk dönemini beliı·siz bir geleceğe taŞımışlardır.

    Hz. Ali'nin klasik İsmaili inancındaki rolünün ne denli merkezi olduğu, Fatımi döneminden kalma İsmaili metinlerinde değişik biçimlerde pek çok kez belirtilmiştir. Gerçekten de, ilk İsmailllerin düşünceleri, Fatımi dönemi İsmaililerinin dru ve bilginleıince, uzmanlık alanlarına ayrılmış ve hayli geliştirilmiş ri. Örneğin, 297 /909'da Faumi devletinin kurulmasıyla, İsmaili huku-kunu belli bir sisteme oturtma gereksinimi doğdu ve İsmaili yasaları, Fatımi egemenliğindeki tüm bölgelerde var olan ·yasama organlarınca incelendi. İsmaili 'mektep'lerinin, yani hukuk okullarının açılması, önceden belirttiğimiz gibi, aynı anda hem baş yargıç (Kadı el-kudat) hem de baş dai (dru el-duat) görevlerini yüıiiten Kadı el-Numan'ın çabalarının sonucudur. İsmaili hukukunu bir sisteme oturtma çabalan dolayısıyla, El-Numan, el-Kuleyni'nin (ö. 329/940:41) ve daha önceki başka yetke sahiplerinin imamlıkla ilgili eserlerinden yararlanarak Hz. Ali'den ve elıl-i beyC:ten hukukla ilgili olarak aktanlan ve herkesçe çok iyi bilinen hadisleri sistemli bir biçimde derlemiştir. Bu hadisler, Şerlı el-ekber ve Da'a'im el-İslam'ın da aralannda bulunduğu birkaç eserde bir araya getirilmiş; bu eserler Faumi devleti yasalannın teme-lini oluşturmuştur. El-Numan özellikle Şerlı el-ekbeide Hz. Ali'nin erdemle-rine (menakib) ve Hz. Muhammed' e yakınlığına ilişkin çok sayıda hadisi bir araya toplaffi:ışur. Bu eserin açılış bölümünde asimda herkesçe bilinen bir peygamber hadisi yer alır: "Ben bilgi şehriyim, Ali de o şehre açılan kapıdır. "1·1 Bu hadis şöyle yorumlanmıştır: İslam ı doğru olarak anlamak ancak Ali-'nin öğrettikleri ile mümkün olabilir; Ali bildiklerini yine kendi soyundan ge-len imarnlara aktaracak.nr. Fanmi döneminde kaleme alınmış bir çok eserde bu hadise tekrar tekrar yer verilmiş ve Hz. Ali'nin, İslam'ın tüm batıni ve za-hiri yönlerine ilişkin sahip olunması gereken bilgiye (ilm) ve yorumlara (tevil) haiz olduğu ve tek yetke sahibi üstad olduğu vurgulanmıştır15• Gerçek-ten de, Fatımi döneminin en bilgili tanrıbilimcisi-filozofu olan el-Kirmani,

    ı-ı El-Kadı El-Numan, Şerl1 el-ekber, cilt 1, ss. 89-90. 15 Bkz. Hamid el-Din e l-Kirmani, Ralıııt el-ııkl, editör M. Karnil Hüseyin ve M. Mustafa

    Hilmi Leiden ve Kahire, 1953, s. 424; el-Kirman.i, "el-Risale el·laııma fi şavm", Mecmuııc res:ıil cl· Iürmani, editör M. Glılib (Beyrut, 1983). s. 76, ve el-Muayy;ıd fi'l Din, el-Mecalis, cilt 1, ss. 284, 332-333, 335-336.

  • 66 FERHAD DEFTERi

    en büyük eseri olan Ralıat el-akl'ı aynı metaforik tema çerçevesinde (bilgi şehri) düzenlemiştir.

    Fatımi halife-imam el-Mu'izz'in (341-365/953-975) sıkı gözetiminde el-Numan tarafından geliştirilen İsmaili hukukunda, imamlığa ilişkin merkezi Şii öğretisine özel bir önem verilmiştir; bu da Hz. Muhammed'in ailesince yönetilen bir Ali devletinin meşruluğu için İslami bir temel oluşturmuştur. Bunun sonucunda, yanılmaz Hz. Ali'nin soyundan gelen imamların yetkeleri ve öğrettikleri, bütün müslümanlarca ilk iki kaynak olarak kabul edilen Ku-ran-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in sünnet'inden sonra İsmaili hukukunun üçüncü temel kaynağı olmuştur. İsmaili inancı bağlamında, her zaman Hz. Ali'yle yakından ilişkili olduğu düşünülen imamlık öğı·etisi, Fatımi dönemin-deki İsmaili dai1er tarafından'" ve sonraları da Yemenli dai Mustafa Tayyibi tarafından 17 yazılmış bir çok eserde konu edilmiştir.

    İlk İsmaililerce geliştirilen, zamanın ve din tarihinin döngüselliği kav-ramı Fatımi döneminde de kabul görmüştür. Ancak Fatımi dönemi İsmailileri, yukanda belirttiğimiz gibi, İslam dönemi olan altıncı devre ilişkin olarak geliştirilen eski görüşlerde değişikliklere gitmişlerdir. İlk İsmaili öğı·etilerinde olduğu gibi imamlarının sayısını yedi ile sınırlandıımaktansa, imamlığın devam edeceği görüşünü kabul etmişlerdir. Dahası, Fatımi İsmailileri Hz. Ali'yi, sıradan bir imarnınkinden daha yüksek bir konuma yerleştirınişlerdir. ?z. Muhammed'in vasi'si olmasının yanısıra Hz. Ali artık imamlığın temeli, esası olarak görülmektedir18• Aralarında özellikle Bohras'lılann da bulun-duğu Musta'li-Tayyibi İsmailileri için hali\ geçerliliğini koruyan bu sıralamaya göre el-Hasan bin Ali ilk imamdır.

    Ili Bkz. Hamid el-Din el-Kirmani, el-Meşabilı ii itbac el-imama, editör M. Galib, Beyrut, 1969; Ahmed bin İbrahim ei-Nis;ıburi, İtbat el-imama, editör M. Galib Beyrut, 1984; Ebu'! Fev;ıris Ahmed bin Yakup. el-Risale fi'l-iınaına, Tlıe Political Doctrine of c.Jıe İsmail is (Tlıe lma ma te) başlığıyla, editör \'C çe,irmen S. N. Mükerrem (Delmar, N. Y .. 1977), ve Nasır Hüsrev, Veelı-i Din, editör G. R. Avani, Tllhran, 1977, öıeUikle ss. 11-32, 277-283, 337-339.

    17 Ali bin Muhammed bin el-Velid (ölümü 612/1215), Tae el-;Wıid, editör ArifTamir, Bey-rm, 1967, ss. 57-82, 113-119; İdris İmadel-Din bin el-Hasan (ölümü 872/1468), Zehr el- mani, editör M. Ca li b, Beyrut, 1991, ss. 157-173; bu ynıartar Tayyibi İsmaili topluluğunun sırasıyla be-şinci ve ondokuıuııcu 'dai muıJak'ları idiler.

    18 Bkz. örneğin, Hamidel-Din ei-Kirmani, Kitab el-riy;ıd, editör Arif Tamir, Beyrut, 1960, ss. 83-85, 86, 90; aynı ynı;ınn Ralıac. el-;ık/, ss. 102, 132-139, ve Nasır Hüsrev, Şeş [;ısı/, Six Ch;ıpc.ers başlığıyla, editör ve çe\oirmen W. Ivanow, Leiden, 1949, orijinal metinde ss. 32-38, çeviride ss. 70-80.

  • KLASIK İS!V1AİLİ iNANCINDA HZ. ALD'NİN YERİ 67

    IV./X. ri:izyı.lda, en başta Muhammed bin Ahmed el-Nesefi (ö. 332/943) ve Ebu Hatim el-Razi (ölümü 322/934) olmak üzere İran topraklannda ya-şamış olan daller, bir çok felsefe geleneğiyle, özellikle de o zamanlar İslam dünyasında yaygın olan bir tür Neoplatonizm ile İsmaili kelamını harmanla-yarak metafizik sistemler geliştirdiler. Bu akıl ve vahiy, ya da felsefe ve tanrıbilim karışı~ı, İsmaililikte daha önce hiç rastlanınamış bir düşünsel gelene-ğin, "felsefi tannbilirn" geleneğinin ortaya çıkmasına yol aço. Böyle bir gele-neğin varolduğuna ilişkin ilk kanıtlar, Doğu İran'da ve Semerkant'ta yaşamış bir dıii olan el-Sicistani'nin eserlerinde bulunabilir. Yukanda sözü edilen da-i1er tarafından geliştiıilen ve karmaşık düşünce sistemlerinin bütünleyici bir u~suru olan İsma.ili Neoplatonik kozmolojisi de ei..Sicistani'nin eseriKitab el-Yeniibi'de (Sonsuz !

  • 68 FERHAD DEITERi

    mhlan ahiret gününde dirildiğinde mhani olarak ödüllendirilmek isteyen-lere rehberlik ed.ecek konumdadırlar. İnsanlık tarihinin her devrinde, bu dünyevi hiyerarşi içinde, o çağın kanun bildiren-sözcü peygamberi, yani na-uk'ı ile onun yasal halefieri yeralır. İçinde bulunduğumuz İslam devrinde, kurtuluş için gerekli olan rehberliği yalnızca Hz. Muhammed, onun l'ası"İ ve esas olan Hz. Ali ile Hz. Ali'nin soyundan gelç:n İsmaili imamlan sağlayabilir.

    Daha açık biçimde dile getirmek gerekirse, insanın kurtuluşu, tek bir ir-fan kaynağından özel bir tür bilgi almasına bağlıdır. Bu bilgi ancak, her-hengi bir peygamberlik devrine özgü vahiylerin gerçek anlamlarını bilen ve ilahi güç tarafından yetkili kılınmış rehberierin öğı·ettiklerinden edinilebilir. İslamiyet döneminde, Hz. Muhammed'ten sonra bu görev, cevil yoluyla İslam'ın doğı"U yonımunu yapabilecek tek kişi olarak kabul edilen Hz. Ali'ye ve halefi olan imarnlara verilmiştir. Bu nedenle, klasik İsmaili inancının, akla dayalı olmaktan çok, tutarlı biçimde ve özellikle val1iylere dayalı bir inanç olarak kaldığını belirtmek gerekir. "Felsefi İsmaililik" ekolünün İran'lı dai'-leri, felsefeyi kelamlarına hizmet edecek biçimde kullanmış, seçkin ve eğitimli sınıfiara yönelik mesajlannın düşüns~l çekiciliğini artermak için eser-lerini karmaşık felsefi teınalarla zenginleştirmişlerdir.

    İlk imarncı Şiiler'in ve Faomi döneminden önceki İsmaililer'in görüşleriyle benzerlikler gösterecek biçimde, el-Sicistani'niye göre de kurtuluş, ön-.celikle Hz. Muhammed'in, ondan sonra da Hz. Ali'nin ve İsmaililer tarafından onaylanan Hz. Ali soyundan imaroların rehberliğini gerektirmektedir. Gerçekten de, İslamiyet döneminde, Hz. Muhammed ve Hz. Ali dört ana ha-kikat kaynağının ikisi olarak algılanırlar; öteki iki kaynaksa, mhani dünya-daki ruh (nefs) ve akıl (akl) ikilisidir. Hz. Peygamber teliften, yani dini hu-kukun oluşumundan sorumluyken Hz. Ali, ceırifden sommludur. Hz. Ali ve ondan sonraki imamlar İslam'da sürekli bir yoıum kaynağıdırlar. Dolayısıyla, el-Sicistani ve İsmaili inancında "felsefi tanrıbilim"in öteki savunucuları, te-melde, imamlığa ilişkin merkezi Şii öğretisini yorumlayan inançlı tanrıbilimciler olarak kalmışlardır. Onlara göre imamlık öğretisi olmadan insanlar Al-lah'ı bilemez ve hiç bir zaman da kurtuluşa ulaşamaılar.

    Gene de, Hamideddin el-Kirmani daha karmaşık bir metafizik sistem ge-liştirmiş, kozmalajik öğretisini ise kısmen el-Farabi'nin Aristoetı sistemine, birbirinden ayrı on akıldan oluşan sisteme dayandırmışor. Rahat el-akl adlı eserinde öne sürdüğü gibi, el-Kirmani'nin sistemi de, insan mhunun kurtu-luşunun ancak peygamberlerin ve onların meşru halefierinin yetkin rehber-

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 69

    liği sayesind~ ulaşılabilecek ruhani bilgiyle mümkün olabileceğini savunan soteriyolojik öğretiye yaklaşmaktadır20• Sicistani'de olduğu gibi Kinnam'nin metafizik anlayışında da, seınavi hiyerarşi ile dünyevi hiyerarşi arasında, yüce dünyanın on ayı·ı aklı ile dünyevi da'va örgütü arasında çok sayıda benzerlik-ler vardır. Dolayısıyla, İslamiyet döneminde, sırasıyla Hz. Muhammed ııacık olarak, Hz. Ali de vasi (ve esas) olarak Kirmani'nin sisteminde yer alan bi-rinci ve ikinci akla karşılık gelmektedirler21 ; oysa, el-Sicistani'nin kozmoloji anlayışında bunlar, evrensel akla ve evrensel ruha karşılık geliyorlardı. Bu arada şunu da belirtineliyiz ki, bilinmeyen nedenlerden ötürü, el-Kirmani'-nin kozmoloji anlayışı Faumi da 'va'sı tarafından benimsenmemiş ama daha sonraları, Yemen'de Musta'li-Tayyibi da'va'sı dahilinde geliştirilen kozmoloji öğretisinin temellerini oluşturmuştur.

    Nizari İsmailileri, kozmolojiye dalıa erken dönem İsmailileri kadar ilgi göstermemiŞlerdir. Aslında, İran Nizarileri, İranlılık bilinçleıinin bir göster-gesi olarak Farsçayı cemaatlerinin dil) dili olarak benimsemekle, Nasır Hüs-rev'in metinleri dışında tümüyle Arapça kaleme alınan Faumi dönemi litera-türünden kopmuşlardır. Arıcak, Suriye Nizarileri, eski metinlerin bir bölü-münü konımuşlardır:Yine de, Nizari İsmailileri, daha çok askeri seferlerle uğraşuklan ve düşmanlar karşısında hayatta kalmaya çalışoklan için, metafi-zik konularla ya da karmaşık dini meseleleı-le uğraşabilecek engin bilgi biri-kimine sab_ip bilim adamlan yetiştirememişlerdir. Bu açıdan bakıldığında, Nizari bilimadamları Faumi dönernindeki da.i-yazarlarla karşılaşunlabilecek nitelikte değildir. Öte yandan, tanrıbilirnin kimi konulan Alamut dönemi (483-654/ 1090-1256) Nizaıi düşüncesinin ilgi odağı olmayı sürdürmüştür.

    Bağımsız Nizaı·i da'va'sının ve devletinin kuruc~:~su olan Hasan Sabbah, fe lsefi düşünce konusunda temel bilgi biı·ikimi olan eğitimli bir tannbilim-ciydi. Eser vermeye başladığı ilk yıllardan itibaren, Nizariler'ce benimsenen ve İmamcı Şii özellikleri taşıyan biı· inanç geleneğinin önemini vurgulayarak Nizari öğı·etisine katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşım Alarout dönemi boyıınca varlığını sürdürmüştür. Nitekim, yaklaşık otuz yıl boyunca Nizaıiler'in koru-yuculuğunda yaşayan ve zamanının Nizari düşüncesine önemli katkılarda bu-

    20 Ralıııc el-akl \'C ge uel olarnk el-Kirmani'nin metafızik düşünce sistemi üzerine bir ince-leme için bkı. D. De Smet. La Quiecude de l'incel/ecc: Neopl:ıtonisme et gnose Ismııelien.ne dans l'oet/ITe de H:ımid :ıd-Din :ıl-K.irın:ıni. Louvain, 1995, ve P. E. Walker, H:ımid :ıl-Din :ıl-Kirm ani: Isın:ıili Thoııglıc in tl ı e Age of :ıl-Hıık.im, Londrn, 1999.

    21 El-Kirınııni, Ralı:ıc el-ııkl. ss. 139-149, 224-225, \'e Corbiıı. Cyc/ic:ıl Time, ss. 90-95.

  • 70 FERHAD DEFTERi

    lunan önemli Şii ilahiyatçı, filozof ve asu·onom N asireddin Tusi'nin (597-672/1201-1274) metinlerinde de benzer bir yaklaşıma rastlanmaktadır22• As-lında, modem bilim Tusi'nin İsmaili eserlerini temel alarak Alarout Dönemi Nizari İsmaili inanç geleneği üzerinde çalışmaya başlanuşor.

    Nizari İsmaililerin öğretileri, savaşımlarının ve siyasal iniş çıkışlarının gerekleriyle paralellik gösteriyordu. Başlangıçtan itibaren, Nizariler, öğreti konusundaki araşormalannı imamlarm ve imamlığın gerçekliği üzerinde yoğunlaşurarak inanç geleneklerinin köklerini Hz. Ali'de ve ilk imamlarda aradılar. H asan Sabbah, Nizari inancının temeline şu üç şaro oturtuyordu: Mevcut İsmaili imamının tanınması ve onaylanması (ma'rifa), ona koşulsuz itaat edilmesi, o olmadığı zamanlarda da temsilcisine, yani hiicceı'ine koşulsuz itaat edilmesi. Sonuç olarak, 480/1090 sıralannda dışandan bakanlar, Nizari İsmaililer'in Fatımi döneminin kadim da'va'sına karşıt yeni bir da'ıra ( cedid da'va) getirdikleri yönünde bir izienim edindiler. Ancak, dışandan bakıldığında yeni gibi görünen bu da'va yeni öğretilerden oluşmuyordu. As-lında ortaya çıkan bu yeni da.'ı'a yalnızca, İsmaililer arasında uzun zamandır vaı· olan inıaınlığa ilişkin Şii öğretisinin yeniden biçimlendirilmiş haliydi. Sözü edilen yeni yaklaşım o dönemde ıa.Jim öğretisi adıyla bilinir oldu. Ta-Jim, otorite olan imanun öğreunesi anlamına geliyordu. Hasan Sabbah, Ca-Jıar Fasıl (Dört Bölüm) adını verdiği ve Faı·sça kaleme aldığı eserinde bu öğretiyi daha açık bir biçimde yeniden oluşturdu. Bu kitap malesef günümüze ulaşmaınışor ama, Moğol döneminde yaşamış bazı İranlı tarihçiler tarafından görülmüş ve alınolanmışor23• Bu İranlı tarihçiterin eserleri de, halen,

    ~2 Bkz. W. Madeluııg, ''N:ısir ad-Din Tusi's Eı.hics between Philosophy, Shiism and Sufism", editör R. C. Hovannisiaıı, Eclıics in Islam, Malibu, Calif., 1985. ss. 85-101; H . Dab:ıshi, "The Phi-losopher/Vızier: Khv.oaj:ı n:ısir :ıl-Din al-Tusi and the lsmailis", editör Defteri, Medi;ıeı-;ıJ lsmaili History, ss. 231-245, ve Poonawala, Bibliogr.ıplıy, ss. 260-263.

    2~ Aı.a Malik CU\·eyni, Taı·i/ı-i cihan gıişıı, editör M. Kazvini, Leiden ve Londra. 1912-37, cilt 3, ss. 195-19S; İ_ngilizceye çe,irisi, The History of che World Conquerer, çeviren J .. tı... Boyle, Manchester, 1958, cilt 2, ss. 671-673; Raşid el-Din Fadıl Allah, Cami el-teıru1k: Jusmet-i ismai.li-y;ın, editör M. T. Danişp;ızuh ,.e M. Müdenisi Zanc;ıui, Tııhran, 1338/1959, ss. 105-107, ve Ebu'! Kasım Kaşhııni, Zııbdat el-teıru·ık: bakış-ı Faıimiyıın ı·e Nizııriyan .. ikinci baskısı Tahran, 1366/1987, ss. 142-143. H;ısıın Sabbah \'C ı.alim öğretisi için bkz. Marshall C. S. Hodgson, The Oı·der of Assııssins: T/ıe Sırırggle of che Eaı·Jy Niz;u'i Ism:ıilis ag:ıinsc che Is/;ımic World, Hague, 1955, ss. 41-98; aynı yazann "'The Jsmaili Sı.ate". The Cambridge History of Iran: Cilc 5. The Sal-jııq :ınd Mangol Periods, editör J. A. Boyle, Cambridge. 1968, ss. 424-449; B. Lewi.s, The Assas-sins, Londra, 1967, ss. 38-63, 145-148; Defteri, The Ismailis, ss. 324-371, 669-681. aynı yazarın uHasaıı-i Sııbbah and t.he Origins of the Niz:ıri Ismaili Mo\'ement", Mediaeı'i!i Ismııili History. ss. 181-204.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 71

    Alaınut Dönemi Nizari tarihi konusundaki en temel kaynaklanınızdır. Bu ki-tap aynca Kıpti İsmaili olması muhtemel, ünlü Oniki İmaıncı tanrıbilimci ve .Hasaıı Sabbah'm çağdaşı el-Şahrastfıni (ö. 548/1153) tarafındarı Arapça'ya daha kolay anlaşılacak biçimde aktanlınışur2•1 • Hasarı Sabbah dört önerme-den oluşaıı bir seıide, ins.an aklının Tanrı'yı tanıma ve dinsel hakikaderi an-lama konusundaki yetersizliğini yeniden dile getirmiş ve insanlığın ruhani rehberliği için yetke sahibi bir üstadın (muallim-i sadık) gerekliliği üzerinde durmuştur. En sonunda da bu üstadın imamlığı başlatan Hz. Ali'nin halefi, kendi yaşadığı dönemin İsmaili imaını olduğu sonucuna varmışur.

    Talim öğretisi Nizari İsmaililer'in en tem~l öğretisi oldu ve Nizari İsmaililerinden Taliıniyye diye söz edilmeye başlandı. Bu öğreti aynca Abbasi ha-lifesinin ruhani yetkesini tanımaınış, Sünnilik kurumuna yönelik düşünsel bir meydaıı okuma olmuşnır. Sünniler, Gazali'nin (ö. 505/1111) önderlik et-tiği şiddetli bir tartışma kaınpanyasıyla İsmaililere ve talim öğretisine karşılık vermişlerdir~". Nizariler ise bu taı·uşma ortaınına girmekten genelde kaçm-mışlaı·dır, aına Yemen'deki beşinci Musta'li-Tayyibi dai, daha sonra Gazali'-nin iddialarına ayrıntılı bir yaıut venııiştir21;. Talim öğretisi, her imamm kendi döneminde özerk bir öğı·etici yetkesi olduğunu vurgulayarak daha sonra gelecek olaı1 nizari öğretilerinin -ki bunlardan bir bölümü özellikle Hz. Ali'yle ilişkilidir- temelini atmıştır. Alarout Döneminde din politikalan-nın belirgin biçimde ve sürekli değişmiş olmasına karşın27 , Nizari inancında tftliın öğretisinin merkezi olmaya devaın ettiğine ilişkin kanıtlar, el-Tüsi'nin nasıl İsmaililiğe döndüğünü anlattığı otobiyowafık ese~i Seyr ve Siilıik'da ve

    2-l Ebu'I-Fatih Muhamıned bin Abd el-Kerim ei-Şahrnsı.ani, Iüc:ıb el-milal ı·e'J-nih;ıl, editör W. Cureton, Londra, 1842-46, ss. 150-152; editör A. M. El-Vekil (Kahire, ı868), cilt ı. ss. 195-198; belli bölümlerinin İngilizceye çevirisi, Muslim See ts ;md Diıisions, çeviren A. K. Kazi ve J. G. Flyım. Londra, 1984, ss. ı67-170, ayrıca Hodgson'un Ord er of Assa.ssins adlı eseri dahilinde de bir çe,'irisi bulunmaktadır, ss. 325-328; Fransızca ya çe,'irisi , Liı'Te des religions ec des see tes, çeviren D. Gimaren·e G. Monnot, Louvrun ve Paris, 1986-93, cilt 1, ss. 560-565.

    2" Ebu Hamid Muhammed el-Gazali. Fedailı el-Batıniyye. editör Abd el-Rahman Bedev:i, Kııhire. 1964 ve F. Defteri, "Gazali ve İsmruliyye", Maarif. ı (Mart, 1985), ss. 179-ı98.

    2tô Ali bin Muhammed bin el-Velid, Damig el-batı/, editör M. Galib, Beyrut, 1982, iki cilt, ve H. Corbin, ''The Ismruli Response to the Poleınic of Gbazali", editör Nasr, Ismaili Contribıırions, ss. 69-98.

    2i Nasır el-Din el-Tusi, Seyr ı·e Sıılıik, editör ve çevirme n S. J Badakchani, Contemplarion and Acrion başlığıyla, Londra, 1998, orijinal metinde ss. 1-12, 17, çe,'iride ss. 23-39, 47; ayrıca bkz. ei-Tusi'niu Matlııb el-mıi'ıniııin, editör W. h;mow, Tıvo Early Ismaili Trearises, Bombay, 1933, ss. 43-55.

  • ..

    72 FERHAD DEFTERi

    Alarout döneminin sonuna doğru kaleme alınmış pek çok başka kaynakta bulunabilir.

    Nizarilerin, Nizar'dan (ö. 488/1095) sonra yaklaşık olarak yetmiş yıl bo-yunca görünürde bir imamları olmadı. Hasan Sabbali ve Alarout'taki iki ha-lefi, önceden belirttiğimiz gibi, adlarını açıklamadan, kendisine ulaşılması mümkün olmayan imaının baş temsilcileri (hüccetleri) olarak hareket etti-ler. Bilindiği gibi, Nizaı·'ın erkek torunlanndan birkaçı sonraki Fatımİ halife-tere karşı düzenlenen ayaklanmalara kaı·ışmışlardı. Gene de, Nizariler'ce ala ziki'l selam adı verilen Alarout'un dördüncü efendisi II. Hasan (557-561/1162-1166) Nizari imamlığı üzerinde hak iddia etti. II. Hasan'ın bu id-diası ve Hz. Ali'nin soyundan geldiği en samında Nizaıi cemaatince onay-landı. II. Hasan'ın imamlığının tanınması, aslında, onu~ kıyameti bildirme-siyle yakından ilgiliydi; bu da bir bakıma İsmaili batıniliğinin ve gnosisçiliğinin donık noktasına vaı·dığını gösteren dini bir devrim olarak yorumlanabi-lir.

    559(1164'te, Alarout'ta ve İran'ın doğusundaki Kuhistan'da yapılan iki resmi törenle IL Hasan, cemaatine kıyameti, yani uzun zamarıdır beklenen Son Günü ilan etti. Bu son günde insanlar yargılaı1acak ve sonsuza dek kala-cakları Cennet'e ya da Cehennem'e gönderileceklerdi28• Ama, tevil'den ve

    _daha önceki İsmaili hadislerinden hareketle kıyamet simgesel ve ruhani bi-çimde yorumlandı; aslında kıyamet, Nizari İsmaili imamının şahsında gizli hakikatin ortaya çıkmasından başka bir anlam taşımıyordu. Bu kıyamet gü-nünde, yalnızca zamanın meşru imamını anayiayan ve böylece de dinin ba-tıni hakikatleıini kavrayabilecek olanlar bu rtıhani dirilişle ödüllendirilecek-lerdi. Nizariler artık tam anlamıyla zahir'den batın'a, şeriat'tan hakikat'e, ya da pozitif hukuktan yasalaı-m ruhani iç boyutuna geçmişlerdi. Bu anlamda, Cennet, Nizariler için maddi dünyada gerçek olmuştu. Nizari imamını tanımayan ve dolayısıyla İslam'ın gerçek anlamlarını ve ruhani özünü aniayama-yan yabancılar ruhen yok sayılmışlardı. Kıyamet, bir öğreti olarak ve tannbi-limsel yorumları açısından, II. Hasan'ın oğlu ve Nizari imamlığındaki halefi Nureddin Muhammed'in (561-607 /1166-1210) hükümdarlığı sırasında daha ayrıntılı biçimde ele alınmış ve işlenmiştir. Kıyamet öğretisi, aşağı yukarı 596/1200'de kaleme alınmış Heft Bab (Yedi bölüm) başlıklı bir Nizari ese-

    211 Cuveyni, Tari/ı, cilt 3, ss. 225-230, 237-239; çe,~risi Boyle, cilt 2, ss. 66~91, 695-697; Ra-şid el-Din, Cıımi el-teıoarilı, ss. 164-169, Kaşiini, Zubd;ıl el-teı'ilrilı, ss. 201-205.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 73

    rinde2!ı ve Tüsi'nin İsmaililiğin temelini oluşturan eseri Ravdat el-teslim (Teslimiyet Çayırı)'de30 ele alınınışnr. Heft Bab (Yedi bölüm) başlıklı Nizari eser, hatalı olarak (Nizariler'ce Baba Seyyidna olarak adlandınlan) Hasan Sabbal1'a ınal edilmiş olmasına karşın, gerçekte bu eseıi kimin kaleme aldığı bilinmemektedir.

    Kıyametin ilan edilmesi ve bunun Alamut dönemi Nizarileri üzerindeki etkileri, tüm Nizari tarihinin en gizemli dönemini simgeler. Modem bilima-damları arasında da ·bu olayın önemli yanlarına ilişkin görüş ayrılıkları hala sürmektedir. Gene de, kıyamet, Nizari cemaatinin yaşamında yeni bir çağ, kökleri ilk İsmaililerio mesih beklentilerine kadar uzanan ruhani bir çağ başlatlllışnr. Bu dunım bir bakıma, İsınaililer'in İslanıiyet'e ve insanlığın kutsal tarihine ilişkin, simgeleştirme ya da örtüklük içermeyen yorumlarının doruk noktasına ulaşınası anlamına gelmektedir. Ancak III./IX. Yüzyılda sabırsızlıkla beklenen son eskatolojik devir, arnk alegorik bir anlariı kazanmışnr. Kıyamet, İsmaili tevil'iyle yoruınlanıp, salt nıhani bir dönem olarak anlaşılmış, zamanın sonunda geleceği söylenen Büyük Kıyamet'teki (Kıyamet el-kıyamet} gibi maddi dünyanın sona erdiği an olaı·ak algılanmamışur. Anıa bu durumda, yani sözkonusu kısmi kıyaınette bile, dini hakikatler Nizari ceınaatinden olan ve zamanın meşru imamının rehberlik ettiği gerçek inananlar için ulaşılabilir kılınmışur.

    Daha önceki İsmaili öğretilerine uygun olarak, kıyameti başiatacak imam ka'im ya da ka'im el-kıyamet, yani kıyametin efendisi olacakn ki bu mertebe İsmaili geleneğinde her zaman sıradan bir imaınınkinden daha yüksek bir mertebe olmuşnı. Bu kişi kıyametin da'va'sını ya da "kıyamet gö-revi"ni (Farsça da'vet-i kıyamet} üstlenecekti. Kıyamet öğretisi sayesinde, Ni-zari İsmaililerin döngüsel tarihlerine imam-ka 'im, kıyamet dönemini başlatan imam figürüyle yeni bir unsur eklenmiş oldu. II. Hasan en sonunda bu

    2!1 Ha.ft bab-ı Baba Seyyidna, editör W. lvanow, Tıvo Early Ismaili Treacises, ss. 4-42; yoru-muyla birlikte İngilizce çevirisi Hodgson, Order of Assassins, ss. 279-324. Haft Bab adlı çalışma Alaımıt dönemi sonrasında kaleme alınmış olan bazı Nizari eserlerinde yorumlanmışur, özel-likle Ebu İshak Kuhistani, Haft Bab, editör ve çe\irmen W. hoanow, Bombay. 1959 ve Kayı:ık>

  • 74 FERHAD DEFTERi

    figürle özdeşleştirildi; daha da önemlisi, Nizariler'ce tanınan her imam po-tansiyel olarak bir imam ka'im olarak görüldü. Bütün imamlar isterlerse Bü-yük Kıyametten önceki kısmi kıyamet dönemini seçkin insanlar, yani Nizari-ler için başlatabileceklerdi.

    Nizaıiler, değişik din geleneklerinden yararlanarak önceki peygamber-lerin devirleri için de imam-ka'im dizileri oluşturdular. Bu imam-ka'imlerin, ille de söz konusu devirlerin vasi'leri olması gerekıniyordu~ 1 • Gerçekten de, bu yeni ve daimi imam-ka'im figürü herhangi bir devrio vasi'sinden, hatta -İslam devri hariç olmak üzere- herhangi bir devrio peygamberinden bile üs-tün kılınmışu. Hz. Adem, Hz. Nuh, ve Hz. İbrahim devirlerinin imam-ka'im'-leri sırasıyla Malik Şülim, Malik Yazdak ve Malik el-Selam'dı ve bunların hepsi birden İncil'deki Melkizedek'e denk düşüyorlardı. Hz. Musa ve Hz. İsa'nın devirleıinde, imam ka'imler, Kuran'daki (Harun ya da Hoşea ile de-ğil) Hıdır ile özdeşleştirilen Zü'l-Kameyn ve (Peter değil) bir Arap piskopos olan Ma'add idi. Ama İslam devrinde, va'ssi olan Hz. Ali ilk imam-ka'im ya-pıldı. Heft Bab'da, Hz. Muhanuned'e kıyamet'in ka'iın'i sorulduğunda onun Hz. Ali'yi gösterdiği anlaolır, çünkü İslami mesajın ruhaııi olduğunu dile getirmiş olan Hz. Ali'dir32. Dahası, doğru olarak algılandığında her imaının aslında Hz. Ali. olduğu görülecekti; Hz. Ali de, sonsuza kadar varlığını sürdü-recek olan iınam-ka'im figürüyle, "Melkizedek-Zii'l-Karnain-Hıdır" ile özdeşleştiıilmişti. Öte yandan her gerçek inanan, Hz. Muhammed'in sadık saha-besi ve Hz. Ali'nin ilk takipçilerinden biri olan Selman el-Faıisi ile özdeşleştiriliyordu. Böylece, Nizariler'in kıyamet öğretilerinde, zamanın imaını ya da imaın-kj'im'i, ve hatta bütün Nizaıi imamlar birbirleıiyle ve Hz. Ali'yle eşit oldulaı·:ı:ı. Dolayısıyla bütün Nizaı·i imamlar ve Hz. Ali, nıhaııi gerçeklikleri bakımından, kendileıi de İmam'la (iınaın-ka'im'le) olan ruhani ilişkilerinde Selman'la özdeşleşen inaııçlı Nizaı·iler'e göre özdeştiler.

    31 H:ıfc bab-ı Baba Seyyidn:ı, çeviı·meıı Hodgson, ss. 284-293; ei-Tusi, Revde, orijinal me-tinde ss. 115, 128-129-130, çeviride ss. 133, 149-150-151; Ebu İshak, H:ıft. Bab, orijinal metinde ss. 22, 38-40, çe,iride ss. 21-22, 38-41; G. Vajda, "Melchisedec dans la mythologie Ismaelienne".]A. 234 (1943-45), ss. 173-183. ve W. lvanow, "Noms Bibliques dans la mythologie Isınaelieııne",]A. 237 (1949), ss.249-255.

    32 Bkz. H:ıfc bab-ı Baba Seyyidna, ss. 14-19, çevirme n Hodgson, ss. 293-296; ei-Tusi, Reıde, orijinal metinde ss. 132-133-134, 145-149, çe,iride 155-156-157, ,.e Ebu İshak, H:ıfc Bab, orijinal metinde s. 32, çe\iride s. 32.

    33 H:ıfc bab-ı Baba Seyyidna, s. 17, çevirmen Hodgson, s. 296; el-Tusi, Reı·de, orijinal me-tinde ss. 114-119, çevi.ride ss. 132-138; ve Ebu İshak. H:ıft. Bab, orijinal metinde s. 40, çevi.ride s. 40.

  • KLASIK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 75

    Hz. Ali coşkusu, önceki imamlardan ya da peygamberden bağımsız ola-rak her imarnın konumu ve öğretici yetkesi, kıyamet öğretisinde arok yeni bir anlaum buluyordu. Bu temelde, insanlık, ikiye ayrılıyordu : Bir tarafta gerçek inananlar oldukları için cenneti dünyada yaşayan Hz. Ali dostları, ve diğer t~·afta ruhani varlıkları reddedildiği için cehennemİ yaşayan Hz. Ali düşmanları . Yaşayan bütün insanlar Hz. Ali'nin soyundan gelen Nizari imarri-ları, meşru imanılar olarak tanıyıp onaylarnaclıkça Hz. Ali'ye yönelik düşmanlık sürüp gidecekti. Hz. Ali, aruk ulu rehber ve insanlığın kurtarıcısı olarak betimlenmekteydi; çünkü Hz. Ali yalnızca imam ve vasi değil, ayrıca kıyamecin ka'im'iydi de. Taıihsel bir kişilik olan Hz. Ali, kıyanıet bayrağını zamanın sonuna taşıyacak kurtarıcı efendi, sonsuza kadar varolacak imam-ka'im ola-rak aruk taı-ih ötesi ya da neredeyse mitolojik bir figür haline gelmişti.

    Zamanın Nizari imaını ve tüm imamlar Hz. Ali ve Hz. Muhammed' e dek uzanan aynı ışığın (nur ya da nur-i Muhammedi) taşıyıcılarıydılar. İmam ya da imam-ka'im sonsuz özü bakımından, evrenin çekirdeğini meydana geti-ren tanrısal sözcüğe (kelime) ya da eınre (emr) mazhar olan kişi biçiminde tanımlanıyordu:H. Şii inancında, Hz. Ali ve öteki imamlar her zaman Allah'ın hüccet'i, yani kamu olarak düşünülmüşlerdir. Gelgelelim, Nizaıi İsmaililer'in kıyamet geleneğinde bunlar, tannsal sözcüğün ya da yarancı emrin -kılil (ol!)- merkezi haline geldiler. Bu gelişmelerle ve Nizarileıin tüm imamlaıın Hz. Ali'yle ve birbirleriyle eşit olduklarını vurgulamalanyla birlikte, Hz. Ali bir kez daha Alanmt dönemi ve sonrası Nizaıi İsmaililer'in onayladığı imam dizisinin ilk imanu olarak görüldü. Bu sıral;~.ınada, el-Hüseyin bin Ali ikinci imanı olarak yer alırken, el-Hasaıı bin Ali, kalıcı (müstakaı·) imamlardan biri olarak değil, geçici ya da imaının yerine emaneten bakan (müstevda') imam olarak düşünüldü.

    Kıyanıet konusundaki Nizari öğretileri, Abbasi halifesi ve öteki Sünni hükünıdarlaı·la ilişkiilerini düzeltnıeye çalışan ve başaı·ılı da olan Alarout'un aluncı efendisi Celaleddin Hasan (607-618/1210-1221) tarafından geçici olaı·ak askıya alındı. Aslında, Celaleddin Hasan, Sünnilerin İran ve Suı-iye'deki Nizariler'e karşı gittikçe anan düşmanlıkları karşısında yeni bir din po-litikası izlemeye başlamış ve yandaşlaıına şeriat'ın Sünni biçimine uymalarını emretnıiştir. Bu emir, kıyamet öğı·etisinin yaygın olduğu dönemde bir ke-nara bırakılaıı takiyyenin, yani önlem niteliği taşıyan gizliliğin yeniden be-

    :i ı el-Tusi, Revde, orijinal metinde ss. 104-105, 112. çe\idde ss. 119, 128-129.

  • 76 FERHAD DEFfERİ

    nimsenişi olarak yorumlandı. Nasıreddin el-Tüsi, daha önce sözünü ettiğimiz eseri Ravdac el-ceslim'de Alarout dönemi Nizari imamlarının din konusun-daki değişik açıklamalarını birbirleriyle uyumlu olacak şekilde belli bir bağlama oturtmuştur. Nizari cemaatinde kıyamet öğretisi, 651/1253'te Moğollar, İran'daki Nizari kalelerini zorlamaya başlamadan yaklaşık otuz kırk yıl önce yeniden canlanmaya başlamıştı.

    654/1256'da, İran'daki kalelerinin ve deviederinin yıkılmasından sonra düzeni ve morali bozulan Nizari İsmailileri dağınık cemaader halinde ve giz-lilik içinde yaşamışlardır. Nizariler haskılara karşı kendilerini korumak için uzun bir zaman boyunca yaygın biçimde takiyye uyguladılar ve değişik kisve-lere büründüler. Nizarlierin tümüyle parçalanmalarını ya da yaşadıkları yer-lerde egemen olan cemaader içinde eriyip gitmelerini engelleyen şey, Nizari imamlığı ve Hz. Ali'nin kişiliği üzerinde odaklanan dini gelenekleri ve kim-likleri olmuştur. Alarout sonrası dönemde, Hz. Ali'nin Nizari düşüncesindeki merkeziliği değişik biçimlerde ifade bulmuştur. Nizariler, İran, Afganistan ve Orta Asya' da, 907 /l50l'de Safeviierin iktidara gelişlerine dek iki yüzyılı aşkın bir süre boyunca Sufizm maskesi altına gizlendiler. Sonunda, Nizari İsmaililik ile Sufizm arasında bir tür kaynaşma oldu. Tabii İslam'ın bu iki batıni ge-leneği arasında, öğretilerin temelleri açısından ve başka açılardan bu kadar benzerlik olmasa bu birleşme mümkün olamazdı"\ İsmaililer ve Sufiler ara-

    . sındaki ilişkileri özellikle kolaylaştıran, her iki gelenekte de Mükemmel İnsan (el-insan el-kamil) olarak görülen Hz. Ali'ye duyulan ortak saygı ve sev-giydi. Bütün İran dünyasında o zamanlar gelişmekte olan Sufi tarikadarının çoğu görünüşte ~ünniydiler, ama, aynı zamanda Hz. Ali'nin ruhani rehberli-ğine bağlıydılar ve onu ruhani önder (pir) silsile'lerinin ilk halkası olarak görüyorlardı. İlginçtir, Sünni Sufi tarikadarı, Hz. Ali'ye duyulan bağlılığın ve Şiiliğin popüler biçimlerinin yayılmasında önemli bir rol oynamışlar, ayrıca Nizarlierin Sufizm kisvesi altına sığınmalarını kolaylaştırmışlardır. Bu koşullar altında, İran'da yaşamayı sürdüren Nizari imamları seve seve Sufi adları benimsemişler; adlarına, Sufi pirleriyle benzerlik yaratacak biçimde Şah ve Ali gibi sözcükler eklemişlerdir. Aslında Sünni olan Sufi tarikadarı arasında, Hz. Ali'ye bağlılığın ve Şii eğilimlerin giderek yaygınlaşmasından sonra, Ni-zarilerin Hz. Ali'ye ve öteki bütün imarnlara olan saygılarını ifade etmeleri, gerçek kimliklerini ele verecek tehlikeli bir durum olmaktan çıktı. Sonraları,

    35 Daha ayrınolı bilgi için bkz. Defteri, The Ismailis. ss. 452-467. 704-709. Bu çalışmada daha başka kaynaklara da göndermeler yapılroışor.

  • KLASiK İSMAİLİ iNANCINDA HZ. ALİ'NİN YERİ 77

    Safevi yönetimindeki İran'da Oniki imarncı Şiiliğin devletin resmi dini ol-ması nedeniyle, Nizariler takiyye yaparak imarncı Şii kisvesine bürünmüşlerdir. Bu her iki Şii cemaatin Hz. Ali'yi ilk imam ve Hz. Muhammed'in vasi'si olarak saymalan ve üstelik köklerinin aynı imarncı geleneğe uzanıyor olması, Nizarilerin kendilerini gizlernelerini kolaylaştırmışor.

    Bu arada, X./XVI. yüzyıla gelindiğinde Nizari İsmaililik, Sind'de ve Hindistan çevresinde hayli yayılmıştı. Hindu dininden dönenler de Hoca olarak anılmaya başlamışlardı. Nizari İsmaililiğin Hindistan'da gelişen özel bir biçimi, Sacpanth, yani (kurtuluşa götüren) "Doğru Yol" adıyla bilinir oldu. Bu gelenekte de Ali, daha önceki Nizariler'in kıyamet öğretilerine benzer biçimde, çok büyük önem kazandı. Bir Sufi terimi olan pir adını alan ve Satpanth İsrnaililiğini Hindistarı'da yayan rnisyonerler, Hindulara yönelik mesajların cazibesini arttırmaya çalıştılar. Bunun için de, İsmaili öğretilerine Hindular'ın bildikleri söylenceleri, imgeleri ve simgeleri katolar. Bu öğretileri yaymak için J(hoja'lar yerli din 1iteratüründe, Güney Asya'da konuşulan birkaç dilde kaleme alınmış 'ginan' adıyla bilinen ilahi benzeri şiirleri kul-landılar3ü.

    Kıyamet öğretisinin yaygın olduğu dönemde yaşayan Nizari İsmaililer'inin imamlık öğretisi Sathpanth İsrnaililiğinde, Hindu tannsı Vişnu'nun yer-yüzüne on kez ineceği (dasa avatara) düşüncesinden yola çıkan bir Hindu inancında ifade bulmuştur; Hz. Ali de burada beklenen kurtarıcı (ka'irn) ro-lündedir37. Hindular, şimdiki karanlıklar devrinde (yuga), tarın Kali'nin yö-netimindeki kötülük güçleriyle savaşacak. olan onuncu avatara'nın, yani onuncu Vişnu'nun ortaya çıkmasını beklemekteydiler. Nizari misyonerler de onuncu avatara olarak, standart Hindu figürü Kalki'nin yerine Hz. Ali'yi koymuşlardır. Hz. Ali, böylece, Satpanth İsrnaililiğine geçmiş Hinduların es-katolojik beklentilerini karşılayarak, en sonunda Hindu mitolojisindeki şeytan Kalinga'yı öldürecektir. Dasa avacara adıyla kaleme alınmış bir ginan'da sözü geçen bu anlaoda, Nizari İsmaililerince tanınan Hz. Ali'nin, kendisin-den sonra gelmiş bütün imamlarla konumlan bakımından özdeş olduğu be-lirtilmektedir. Daha sonraları, her Nizari imamı Vişnu'nun onuncu avacara'sı

    36 Bkz. W. h-anow, "Sathpanth", editör W. lvanow, Collecc;uıea, ss. 1-19; A. Nanji, The Ni-zari Ismaili Tradicion in the !nda-Pakistan Subconcinenc, Delmar, N. Y., 1978, ss. 50-96; C. ShackJe and Z. Moir, Ismaili Hymııs from South Asi;ı: An lııcroduccion ıo the Ginans, Londra, 1992; A. S. Asani, "The Ismaili Ginans: Reflecrions on Authority and Authorship", editör. F. Def-teri, Medi;ıev;ıJ Ismaili Hisıory, ss. 265-280, \'e Defteri A Sborı History of the Ismailis, ss. 177-185.

    37 Nanji, Nizari Ismaili Tradicion, ss. 99-130, 144-145.

  • 78 FERHAD DEITERi

    olarak ·görülmeye başlanmışur. Modern zamanlara dek IG10ja cemaatinde kullanılagelmiş olan sözkonusu ginan, Satpanth geleneğinde, Hz. Ali'nin beklenen bir kurtarıcı olarak konumunu, bütün imamların birbiriyle ve Hz. Ali'yle eşit olduğunu -ki bu eşidik teması kıyamet öğretisi sonrası Nizar-i ge-leneğinin en önemli teması olmuştur- yakın zamanlara kadar tekı-ar tekrar dile getirmiştir.

    İsmaili geleneğinde Hz. Ali'ye, ilk İsmaililer döneminden başlayarak git-tikçe artan bir önem verilmiş; Hz. Ali, Hz. Peygamber'in vasi'si ve tevil'in sa-hibi olarak çok sevilen taıihsel bir kişilik; sonsuza kadar varolacak eskatolojik bir kurtarıcı modeli ve hatta mitolojik bir fıgürün sureti olmuştur. Hangi bi-çim ya da konumda olursa olsun, İsmailileı· tüm tarihleri boyunca, Hz. Ali'ye, yanılmaz rehber ve öğretmen olarak büyük saygı göstermişlerdir. Hz. Ali'nin İsmaili inancında, gelenekleıinde ve törenlerinde her zaman merkezi bir rol oynan11ş olduğuna en güzel kanıt, Nizari İsmaililer'in birbirleriyle selam-laşma biçimleıidir. Bugün bile iki Nizari İsmailinin şöyle selaınlaşuğına tanık olabilirsiniz: "ya Ali meded" (Ali yardım cm olsun).