109
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK HALKBİLİMİ ANABİLİM DALI CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANKARA KALESİ’NDEKİ GELENEKSEL EL SANATLARI YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Ayça YAVUZ Tez Danışmanı Prof. Dr. Öcal OĞUZ Ankara 2006

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK HALKBİLİMİ ANABİLİM DALI

CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANKARA KALESİ’NDEKİ GELENEKSEL EL SANATLARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HAZIRLAYAN Ayça YAVUZ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Öcal OĞUZ

Ankara 2006

Page 2: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Ayça YAVUZ’a ait “Cumhuriyet Döneminde Ankara Kalesi’ndeki Geleneksel El

Sanatları” adlı çalışma, jürimiz tarafından Türk Halk Bilimi Anabilim Dalında

Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan……………………….…

Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ (Danışman)

Üye……………………………..

Prof. Dr. Pakize AYTAÇ

Üye……………………………..

Doç. Dr. Nebi ÖZDEMİR

Page 3: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk
Page 4: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

ÖNSÖZ

Modernleşen dünyada değişim, artık yaşamımızın günlük işleyişini

anlatan bir kavram haline geldi. Ancak modern dünyanın nimetleri ve hızlı

değişim süreci bizi, yitirdiklerimizi görmekten alıkoymaktadır. Bu çalışmada

yitirilen değerler olarak, kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan geleneksel el

sanatları işlenmektedir. Çalışma kapsamında bu el sanatları, kültürel birer öğe

olarak ele alınmış, bu öğelerin işleyiş zamanı Cumhuriyet Dönemi olarak

belirlenmiş ve işleyiş alanı olarak da Ankara Kalesi incelenmiştir.

Toplumsal yaşamdaki değişim ve teknolojinin gündelik yaşam pratiklerine

girişi, günlük hayatta kullanılan araç ve gereçlerin hızlı bir şekilde değişimini de

beraberinde getirmiştir. Gerek Ankara Kalesi gerekse geleneksel el sanatları,

yaşanan değişimden etkilenmişler ve önemlerini yitirmişlerdir. Dolayısıyla

kaybolan veya kısa bir süre sonra kaybolmaya mahkum olan geleneksel el

sanatları, aynı zamanda bu sanatların icra edildiği kültürün de kaybolması

anlamına gelmektedir. Çalışma, bahsettiğimiz kayboluşun tarihsel, toplumsal ve

kültürel açıdan sorgulanmasını içermektedir.

Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar Ankara Kalesi’nde icra

edilmekte olan veya kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarının

incelenmesi, tezin konusunu oluşturmaktadır. Çalışma; neredeyse kültürel birer

kimlik haline gelen el sanatlarının, toplumsal ve kültürel açıdan dönüşümünü ve

sorgulanmasını da içermektedir.

Ankara Kalesi’nde icra edilen, geleneksel ve çoğu unutulmaya yüz tutmuş

olan el sanatlarının ayrıntılı bir incelemesini yapmak ise tezin amacını

Page 5: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

ii

oluşturmaktadır. Sınırlı bir bölümü hakkında müstakil araştırmaların yapıldığı söz

konusu mesleklerin ve el sanatlarının bütünü hakkında yapılmış akademik bir

çalışma olmaması, bu tezin haklı gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Tez, sadece mekanik anlamda geleneksel el sanatlarının bir dökümünün

ortaya konması değil aynı zamanda toplumsal değişimle birlikte bazı el

sanatlarının ortadan kalkıp yeni sanatların icra edilmesi çerçevesinde sosyolojik

bir incelemeyi de ister istemez beraberinde getirmektedir. Ankara Kalesi’nde icra

edilen veya kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarının belirlenmesi ve

dökümünün yapılmasının ardından tezin ana çerçevesini, bu dönüşüm/değişimin

nedenleri ve el sanatları üzerindeki olumlu veya olumsuz etkileri oluşturacaktır.

Bu çalışmada ele alınacak geleneksel el sanatları, Ankara Kalesi’nde icra

edilen veya daha önce icra edilmiş olan sanatlar ile sınırlandırılmıştır. Ankara

Kalesi’nin geçmişte önemli bir yerleşim yeri ve ticaret merkezi olduğu dikkate

alındığında, mekan konusunda böyle bir sınırlandırmanın, sağlıklı ve yeterli

veriler sağlayacağı düşünülmüştür. Tarih olarak ise tez kapsamı; Cumhuriyet’in

ilanından günümüze uzanan süreci içine almaktadır.

Tezin ilk aşamasında, Ankara Kalesi’ndeki el sanatları, bizzat yerinde

incelenmiş ve kaynak kişilerle görüşmeler yapılarak, kaybolmuş geleneksel el

sanatlarının değişimi/dönüşümü hakkında bilgiler toplanmıştır. Çalışmanın ikinci

aşamasını, toplanan bilgilerin derlenmesi ve konuya uygun bir formata

dönüştürülmesi oluşturmuştur. Tezin üçüncü aşamasını: kütüphanelerde yapılan

araştırmalar oluştururken; tezin son ve en önemli aşamasını ise toplanan

verilerden yola çıkılarak sosyolojik bir bakış açısıyla, toplumsal

değişim/dönüşüm ve bunun geleneksel el sanatlarına yansımalarının

irdelenmesi oluşturmaktadır.

Page 6: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

iii

Konuyla ilgili sahada yapılan incelemeler, makale ve kitapların okunması

ve çalışmaya katkı sağlayacak fikirlerin bir araya getirilmesi ise derlemeyle eş

zamanlı yapılmıştır.

Tezin, konuya genel bir bakış içeren Ankara ile Ankara Kalesi’nin tarihsel

ve içinde bulunduğu coğrafya açısından tanıtımına yönelik giriş bölümünde,

çalışma kapsamında yapılan incelemeler için bir fikir ortamı hazırlığı sunulması

amaçlanmıştır.

Çalışmanın birinci bölümünde, geleneksel el sanatlarının üretim ve

pazarlanması açısından Ankara Kalesi’nin önemine ve mesleki kurumlar ile

sosyal yapılaşmanın bu sanatlar üzerindeki etkilerine değinilmiştir. Ayrıca bu

bölümün ilgili yerlerinde, Ankara Kalesi ile ilgili tarihi ve sosyolojik bilgilere kısaca

da olsa yer verilmiş, toplumsal değişimin Ankara Kalesi’ndeki geleneksel el

sanatlarına etkileri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, geleneksel el

sanatlarının ortaya çıkışı, benzer anlamlarda kullanılan küçük sanat, halk sanatı

ve el sanatı kavramlarının tanımları ve bugün yeni kuşakların birçoğunun

anlamını dahi bilmediği abacılık, dabbakçılık, kavafçılık, keçecilik, mazmancılık,

mutafçılık, semercilik, sofçuluk vb. gibi kaybolmuş pek çok geleneksel el

sanatının anlamları açıklanmaya çalışıldıktan sonra tarih içindeki akışlarına

değinilip günümüzde neden icra edilmedikleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca

Ankara’nın ekonomik yapısında geçmişi yansıtan geleneksel öğeler olarak halen

yer alan alemcilik, bakırcılık, bakır işlemeciliği, demircilik, elekçilik, hasırcılık,

kalaycılık, kasketçilik, sandıkçılık, sepetçilik, urgancılık vb. gibi el sanatlarının

geçmişten günümüze kadar olan tarihi süreçlerine göz atılmıştır. Çalışmanın son

bölümü, Ankara Kalesi’ndeki geleneksel el sanatlarından bazılarını devam

ettiren zanaatkarlar ile yapılmış olan sözlü mülakatlara ayrılmıştır. Sözlü

mülakatlar sonucu oluşturulan bu bölümde, zanaatkarların Kale ve el sanatları

açısından görüşlerine yer verilerek kaybolan veya kaybolmak üzere olan

Page 7: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

iv

sanatları toplumsal, ekonomik ve kültürel bakımdan anlamamızı ve bunları

kaybolan meslekler olmaktan ziyade toplumsal bir mesele olarak da ele

almamızı sağlayacak bir metin hazırlanmıştır.

Çalışma; sonuç bölümünde yapılan genel bir değerlendirme, konu ile ilgili

resimlerden oluşan ekler bölümü, konunun özeti ve konuyla ilgili makaleler ve

kitaplardan oluşan kaynakça ile son bulmaktadır.

Uzun süren bir çalışma dönemi boyunca benden akademik bilgisini,

tecrübesini ve yardımlarını esirgemeyip, bilimsel bir bakış açısıyla çalışma

metodunu aşılayan Tez Danışmanım Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ’a, manevi

desteklerini üzerimden hiç esirgemeyen eşime ve aileme, stresli geçen çalışma

süresi boyunca bana sabır gösteren iş arkadaşlarıma ve bu çalışmada

yararlandığım kaynakların yazarlarına teşekkürü bir borç bilirim.

Page 8: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

v

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ .......................................................................................................... i

İÇİNDEKİLER ................................................................................................ v

KISALTMALAR CETVELİ ............................................................................. vii

TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ .................................................................. viii

GİRİŞ ............................................................................................................. 1

ANKARA KALESİ’NİN KONUMU ............................................................ 1

1. ANKARA’NIN COĞRAFİ KONUMU VE TARİHÇESİ ...................... 1

2. ESKİ ANKARA ............................................................................... 6

3. ANKARA KALESİ ........................................................................... 8

BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................................... 12

1.1. GELENEKSEL EL SANATLARININ TANIMI VE TARİHSEL

SÜRECİ ......................................................................................... 12

1.2. GELENEKSEL EL SANATLARININ ÜRETİM VE PAZARLANMASI

AÇISINDAN ANKARA KALESİ’NİN ÖNEMİ ................................... 15

1.3. ANKARA KALESİ’NDE UYGULANAN MESLEKİ DAYANIŞMANIN

GELENEKSEL EL SANATLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ .................. 19

1.4. TOPLUMSAL VE TEKNOLOJİK DEĞİŞİMİN ANKARA KALESİ’NDEKİ

GELENEKSEL EL SANATLARINA ETKİSİ .................................... 20

İKİNCİ BÖLÜM .............................................................................................. 24

2.1. GELENEKSEL EL SANATLARININ ANKARA KALESİ’NDEKİ

VARLIĞI ......................................................................................... 24

2.2. GÜNÜMÜZDE KAYBOLMUŞ AMA BİR ZAMANLAR ANKARA

KALESİ’DE İCRA EDİLEN GELENEKSEL EL SANATLARI ........... 25

2.3. ANKARA KALESİ’NDE HALEN İCRA EDİLEN GELENEKSEL EL

SANATLARI ................................................................................... 33

Page 9: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

vi

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ......................................................................................... 40

3.1 ANKARA KALESİ’NDEKİ ZANAATKARLARLA YAPILAN

MÜLAKATLARA YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME ...................................... 40

SONUÇ .......................................................................................................... 55

KAYNAKÇA ................................................................................................... 59

KAYNAK KİŞİ LİSTESİ ................................................................................. 66

EKLER ........................................................................................................... 68

EK – 1 ANKARA KALESİ’NDEKİ ZANAATKARLARLA YAPILAN MÜLAKAT

SORULARI .................................................................................... 68

EK – 2 FOTOĞRAFLAR ............................................................................ 70

ÖZET ............................................................................................................. 95

ABSTRACT .................................................................................................... 97

Page 10: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

vii

KISALTMALAR CETVELİ

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

bkz. : Bakınız

c. : Cilt

Çev. : Çeviren

Der. : Derleyen

Ed. : Editör

F. : Fotoğraf

Haz. : Hazırlayan

K.K. : Kaynak kişi

nu. : Numara

s. : Sayı

S. : Sayfa

Page 11: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

viii

TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ

Şekil – 1 Atpazarı ve Çevresindeki Hanlar Bölgesini Gösteren Geniş Harita

(Tunçer, 2001:92)

Page 12: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

ix

Şekil – 2 Hanlar Bölgesini Gösteren Harita (Tunçer, 2001:22)

Page 13: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

GİRİŞ

ANKARA ve ANKARA KALESİ’NİN KONUMU

1. ANKARA’NIN COĞRAFİ KONUMU ve TARİHÇESİ

Ankara Kalesi (F:1 - 2), bulunduğu şehir ile bütünleşmiş, Ankara (F:3 - 4 -

5) şehrinin kültürel, tarihi ve ekonomik kimliğine anlam katmış bir yapıdır.

Dolayısıyla Ankara şehri ile Ankara Kalesi arasındaki bu ilişki karşılıklıdır.

Ankara Kalesi’nde uygulanmış ancak günümüzde kaybolmakta olan

geleneksel el sanatlarının inceleneceği bu çalışmanın başlangıcında, Ankara

şehrinin coğrafi konumunu ve tarihini bilmek, genel bir çerçeve oluşturmak

açısından gereklidir. Bu durumda Ankara Kalesi’ni anlamaya çalışmak, Ankara’yı

anlamakla mümkün olacaktır. Dolayısıyla ilk etapta coğrafi konumu itibarıyla

Ankara’yı ele almak yerinde olacaktır.

Ana Britannica Ansiklopedisi’nde Ankara, coğrafi konumu itibarıyla şöyle

tanımlanmıştır; doğusunda Kırşehir ve Kırıkkale, batısında Eskişehir, güneyinde

Konya ve Aksaray, kuzeyinde ise Bolu ve Çankırı illeri bulunur. Ankara’ya; rakımın

yüksek, dağlarla çevrili ve denizden uzak olması nedeniyle karasal iklim hakimdir.

Kızılırmak ve Sakarya nehirleriyle çevrili olan ilin sınırları içinde Mogan, Eymir,

Karagöl, Kurumcu ve Samsun gölleri bulunur. Dağlarla çevrili olması sebebiyle

Ankara’da kışlar soğuk ve kar yağışlı, yazlar kurak ve sıcak geçer. Yağış ise 367

mm. ile oldukça az olup en çok ilkbaharda görülür. Kar yağışları ise kasım ayında

Page 14: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

2

başlayıp mart ayına kadar devam eder. Bu iklim şartları Ankara’da 2 çeşit bitki

topluluğunun oluşmasına sebep olmuştur. Bunlar step ve ormandır (2000:156).

Ankara’nın rakımının yüksek olması, dağlarla çevrili bir alanda kurulması

ve denizden uzak olması, geçmişten günümüze kadar sürdürüle gelmiş el

sanatlarının oluşumunu da etkilemiştir. Öncelikle dağlık topografik yapısı ve bitki

örtüsünün bozkır olması, bölgede küçükbaş hayvancılığın özellikle keçi

besiciliğinin gelişmesine neden olmuştur. Ankara keçisi, Cumhuriyet’ten önce

Ankara’daki birçok meslek çeşidinin oluşumunu sağlayan temel etkendir. Çünkü

yalnızca Ankara’ya özgü bir tiftik çeşidi olan “Ankara “Sofu”na bağlı olarak, pek

çok meslek ve el sanatı oluşmuştur. Özellikle sofculuk, dokumacılık (F:6) ve

hayvanlara özgü kullanılan ürünler, bazı el sanatlarının oluşumunu doğrudan

etkilemiştir. Bunun yanı sıra, etrafını çevreleyen nehirler ve günümüzde artık

kurumuş olan ancak önceleri dabbaklık sanatının icrasında yararlanılan çaylar da

Ankara’nın coğrafi yapısı açısından önemlidir. Ayrıca, yer yer yoğun orman

topluluklarının bulunması, ağaç işçiliği ve buna bağlı mesleklerin ve el sanatlarının

da oluşumunu etkilemiştir.

Ana Britannica Ansiklopedisi’nde, Türkiye’nin farklı illeri arasındaki karayolu

ile demiryolu ulaşım yollarının kavşak noktası ve İç Anadolu bölgesinin ticari

merkezi konumunda olduğu belirtilen Ankara, uluslararası Esenboğa

Havalimanı’na sahip olması dolayısıyla da hem yurtiçi hem de yurtdışı iletişimin

sağlandığı önemli bir şehirdir (2000:157).

Tarihte “İpek Yolu”nun üzerinde bulunması, Cumhuriyet’in ilanından sonraki

dönemde ise karayolu, demiryolu ve havayolu ulaşımında kilit noktası olması,

Ankara’nın günümüz ticaret ve meslek hayatına yön veren önemli bir özelliğidir.

Bu sayede Ankara, İç Anadolu’nun en canlı ticaret merkezi olmuştur. Dolayısıyla

pek çok yerli ve yabancı sanayi kuruluşu, yatırımlarını Ankara ilinde

Page 15: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

3

yoğunlaştırmıştır. Bunlar, çoğunlukla dokumacılık (F:7 - 8), giyim, ahşap,

doğrama, mobilya, gıda, inşaat, makine, otomotiv, madeni eşya vb. gibi sanayi

ürünlerine yönelik yatırımlardır. Dolayısıyla, sanayi alanında Ankara’nın yaşadığı

bu değişim, yoğun emekle icra edilen geleneksel mesleklerin yok oluşunu da

doğrudan etkilemiştir. Sonuçta Ankara, günümüzde mesleki faaliyetler açısından

incelediğinde, sanayi ağırlıklı iller arasına girmiştir.

Cumhuriyet’ten önceki yerleşimi yalnız Kale ve etrafında gelişen Ankara,

Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde, başkent olmasının gerektirdiği

hizmetleri verebilmesi amacıyla, ekonomiden sanayiye, ticaretten nüfusa ve

sosyal hayata kadar pek çok alanda büyük değişimler göstermiştir. Ancak bu hızlı

değişim hareketleri ve sonucunda elde edilen refah, Ankara’ya diğer şehirlerden

göçü de beraberinde getirmiştir.

Ankara’nın, Cumhuriyet’in ilanından sonra devlet yönetimindeki idari

organların teşkilatlanması, sanayinin hızla gelişmesi vb. gibi sebeplere bağlı

olarak, göç ve nüfus artışı yaşadığından bahsedilmektedir. Ankara Rehberi’nde,

1927-1955 yılları arasında oldukça hızlı bir nüfus artışı yaşayan Ankara’da, 1927

yılı sayımına göre nüfus 444.581 iken (1998:8) Devlet İstatistik Enstitüsü’nün en

son verilerine göre 2000 yılında 4.007.860’dır1.

Şüphesiz nüfusun artışına bağlı olarak oluşan yeni semtler, Ankara’nın

coğrafi açıdan yapısını da etkilemiştir. Cumhuriyet’ten önce Kale ve çevresinde

yoğunlaşmış olan halk, zamanla farklı alanlarda yerleşmeye başlamıştır.

Grolier International Americana Ansiklopedisi’nde bu konuya şöyle

değinilmiştir: Cumhuriyet’ten önce Kale ve çevresinde nüfusu yoğunlaşan Ankara,

1 Devlet İstatistik Enstitüsü’nün www.die.gov.tr web sayfasından alınmıştır.

Page 16: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

4

Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla birlikte Ulus ve çevresindeki alanlara doğru yayılma

göstermiştir. 1930-1940 yılları arasında şehir, genişlemeye başlamış ve ilk olarak

Yenişehir semti kurulmuştur. Ardından Cebeci ve Maltepe yönünde genişleyen

şehrin, Çankaya’ya doğru uzanan kısmını ise bakanlıklar ve elçilikler

oluşturmaktadır. 1940’lara doğru Etlik, Gazi Orman Çiftliği, Dikmen ve Çankaya’ya

doğru genişleyen şehirde, yeni yerleşim alanları oluşmaya başlamıştır. 1940-1950

yılları arasında iktisadi hareketlerin merkezi, Ulus ve Kale çevresinden Yenişehir’e

doğru kayarken, nüfus artışına ve göçlere bağlı olarak ilk gecekondular da

oluşmaya başlamıştır. Ayrıca Ankara bu dönemde, yerleşim açısından, Maltepe

yönünde, Bahçelievler’in bugünkü ilk bölümlerine kadar ilerleme göstermiştir.

1950-1960 yılları arasında şehrin alanı daha da genişleyerek Bahçelievler,

Yenimahalle, Aydınlıkevler, Gazi Mahallesi, Anıttepe gibi yeni semtler kurulmuştur.

Ayrıca Balgat gibi eski köyler, kent sınırları içine girerken, gecekondu alanları

daha da genişlemiştir. 1960-1980 yılları arasında Kavaklıdere, Çankaya, Ayrancı

semtlerinde nüfus yoğunluğu başlamıştır. Nüfusu 1970’te bir milyon, 1975’te de iki

milyona yaklaşan şehrin yerleşim yoğunluğu, bu yıllardan sonra merkezden uzak

semtlere doğru kaymaya başlamıştır. 1980-2000 yılları arasında ise aşırı nüfus

artışından dolayı, kent dışında Ümitköy, Elvankent, Eryaman, Batıkent, Oran

Şehri gibi yeni semtler oluşmaya devam etmiştir (1992:60-61).

Dolayısıyla zamanla pazara bağımlı iş kollarının da Kale dışında yer

almaya başlaması, daha önce Kale bünyesinde icra edilen geleneksel sanatları

olumsuz yönde etkilemiştir. Her semtte, yerleşik sakinlerin günlük ihtiyaçlarını

karşılayan pazarlar ve alışveriş merkezleri açılınca Kale, söz konusu ihtiyaçları

karşılamada hem yetersiz hem de mevki-mesafeler açısından uzak kalmıştır.

Diğer taraftan bu gelişme, hem yoğun emekle icra edilen bazı mesleklerin yok

oluşunu hızlandırmış hem de Kale’nin ekonomi tesirli semt havasını yok edip

turistik bir bölgeye dönüşmesini sağlamıştır.

Page 17: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

5

Ankara’nın tarihi; kentin, Türkiye içindeki belirleyici konumunun bir rastlantı

olmadığını bize göstermektedir. Çünkü Ankara’nın tarihi mirası, bu şehrin geçmiş

zamanlarda da önemli bir konumda olduğunun göstergesidir. Anadolu’da en

önemli yerleşim merkezlerine yakın olan Ankara; çağlar boyunca topraklarının

üzerinde yaşayan kültürel kimliklerden sürekli etkilenerek, bugünlere gelmiştir.

İpek Yolu’na olan yakınlığı nedeniyle bir çok medeniyetin yerleşim alanı olarak

seçilen bu şehir, geçmişteki önemini günümüzde de korumaktadır.

Ancak Kale, geçmişi boyunca sahip olduğu savunma fonksiyonu yüzünden

sürekli ayaklanmaların, yağmaların ve saldırıların etkisi altında kalmıştır.

Dolayısıyla ekonomik bir birikim yapamamış, üretimi yenileyecek ve teknolojiyi

takip edecek uygun zamanı bulamamıştır.

Ruşen Keleş, tarih boyunca Galatlar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar gibi

pek çok defa farklı uygarlıkların yönetimi altına giren Ankara’yı, M.Ö. VIII. yüzyılda

Frigya Kralı Kordios tarafından kurulan bir yer olarak tanımlamıştır. Osmanlı

İmparatorluğu döneminde 20.000 nüfuslu bir kasaba olan Ankara, 1923 yılında

başkent olmasıyla iktisadi, sosyal ve nüfus yapısında önemli değişmeler olan bir

şehir haline gelmiştir2 (1971:1).

Şüphesiz Ankara’nın tarihi süreci içerisinde meslekleri incelediğimizde,

geleneksel el sanatları üzerindeki en önemli gelişmenin, XI. yüzyılda Moğol istilası

sonucu pek çok esnaf ve sanatkarın, Anadolu’ya dolayısıyla Ankara ve civarına

göç etmeleri, olduğu tespit edilir. Zaten esnaf teşkilatı olarak tanımlanan Ahi

teşkilatları da3 bu dönemde kurulmuştur. Bu dönemlerde Ankara’da dericilik ve

sofçuluk gibi meslekler gelişmiştir. Özellikle XIV. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin

2 “Ankara” hakkında daha detaylı çalışmak için bkz. Erdoğdu (1965), Pilavoğlu (1976) ve Özel (1991). 3 Ahi ve Lonca teşkilatlarının, geleneksel el sanatlarının gelişimi üzerine etkileri ikinci bölümde incelenmiştir.

Page 18: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

6

yönetimine geçen Ankara, sof ve deri ticaretinde söz sahibi olmuştur. Bu

dönemde, Osmanlı Devletinin Avrupa’yla temaslarının artması ve bazı Avrupalı

tüccarların da Ankara’ya yerleşmeleri, Kale’nin ticari hayatını olumlu yönde

etkilemiştir.

Ana Britannica Ansiklopedisi’nde bahsedildiği gibi; 1873/1874 kıtlığı ve

tiftiğin hammadde olarak yurtdışına ihraç edilmesi, sof üretimini ve dokumacılığın

(F:9) gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir (2000:158). Bunun sonucu olarak, o

zamana kadar icra edilen bazı geleneksel el sanatları da yavaş yavaş yok olmaya

başlamıştır.

Tezin asıl konusunu Cumhuriyet dönemindeki geleneksel el sanatlarının

incelenmesi oluşturduğundan, Cumhuriyet’in ilanından sonra Ankara’nın tarihini

ve bu tarihin meslekler ile el sanatları üzerindeki etkisini, diğer bölümler içinde

inceleyeceğiz.

2. ESKİ ANKARA

Eski Ankara (F:10 - 11), tarihi gelişim süreci içinde ticari faaliyetleri yoğun

olan bir şehir olarak karşımıza çıkmaktadır. Coğrafi konumunu ve tarihini ele alıp

incelediğimiz Ankara’da; Ankara Kalesi’nin önemini kavramak “Eski Ankara (F:12 -

13)” olarak nitelendirilebilen Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki Ankara’ya

bakmakla mümkün olacaktır. Öyle ki, Eski Ankara için Ankara Kalesi (F:14 - 15 -

16 - 17) şehrin merkezini, şehir ise bu merkez çevresinde genişleyen bir alanı

ifade etmektedir. Değişen ve hızla genişleyen kent dokusunun Ankara Kalesi’ni

Page 19: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

7

dışarıda bırakan halini anlamak, Ankara Kalesi’nin Eski Ankara’daki önemini

kavramakla mümkün olacaktır.

Eski Ankara, Ankara Kalesi’nin (F:18 - 19 - 20) surlarının içi ile yakın

çevresindeki mahallelerden meydana gelen bir alanı içine almaktaydı. Başkent

nüfusça ve alanca geliştikçe Kale semti de, mahalle özelliğini yitirerek zamanla

turistik bir önem kazanmıştır. Ancak Kale, nüfus ve alan yönünden önemli

değişmelere uğramamıştır. Dolayısıyla Eski Ankara’yı tanımlayacak olursak: Son

yıllarda sınırlarında önemli değişmeler olmamış, işlevini, tarihi yapısını,

görünüşünü ve eskiliğini koruyabilmiş, Kale surları içindeki ve yakınındaki

mahallelerden oluşan Cumhuriyet döneminin izlerini taşıyan Ankara’dır.

İskender Elverdi, Dünden Bugüne Ankara adlı kitabında Eski Ankara’yı;

Kale’den Gençlik Parkı ve İstasyona doğru uzanan arazi üzerinde yer alan bir yer

olarak tanımlamaktadır. Kale’nin civarında bulunan bölüme Yukarıyüz, Anafartalar

Caddesi’nin altında kalan bölüme ise Aşağıyüz denilmiştir.

Ankara şehrinin temelleri, Bizanslılar zamanında inşa edilmiş İç Sur ile

Celali İsyanları’ndan korunmak için yapılmış olan Dış Surlar’dan oluşmuştur. O

dönemlerde kentin kapıları da Cenabi Kapısı, Araba Pazarı Kapısı, Doğanbey

Zaviyesi Kapısı olarak adlandırılmıştır. Bunlardan doğu tarafında bulunan, adını

Cenabi Ahmet Paşa Camii’nden alan ve zaman zaman Kayseri Kapısı olarak da

anılan kapıya Cenabi Kapısı denilmiştir. Bu kapıdan çıkan yolun Ulucanlar’dan At

Pazarı’na, oradan da bir ucunun Bedesten’e, diğer ucunun Uzunçarşı üzerinden

Kaledibi’ne indiğini, Kaledibi’nin ise bugünkü Denizciler Caddesi’nin altına düşen

Araba Pazarı Kapısı’na, Karaoğlan Çarşısı yoluyla da Hacıbayram Camii ile

Debbağhaneye çıktığı bilinmektedir (1998:9-11).

Page 20: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

8

3. ANKARA KALESİ

Ankara’nın sembolü olan Ankara Kalesi (F:21 - 22), sadece tarihi bir doku

olarak değil toplumsal yaşam pratiklerinin ve ekonomik ilişkilerin yürüdüğü

sosyolojik bir alan olarak da kentin simgesi konumunda bir yapıdır. İlk olarak şehri

savunmak amacıyla yapılan bu yapı, ilerleyen tarihlerde içinde bulunan hanları,

geleneksel pazarları ve ticarethaneleriyle iktisadi yaşamın kalbinin attığı yer

olmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı kitabında Kale’nin sosyal yaşam

üzerine etkilerini şöyle açıklamaktadır;

Ankara Kalesi, tarih boyunca birçok amaca yönelik

kullanılmıştır. Belirgin olan savunma fonksiyonunun yanı sıra,

zindan, devlete ait önemli vesikaların ve belgelerin konulduğu,

değerli eşyaların, paraların saklandığı yer ve yoğun bir yerleşim

alanı olarak kullanılmıştır. Özellikle 16. yüzyılın ilk yarısında,

kale bir yerleşim merkezi olmuştur (1999:194).

Yapılış tarihinden günümüze Ankara Kalesi’ne genel anlamda göz atmak,

bu çalışma kapsamında incelenen geleneksel el sanatlarının Ankara Kalesi için

önemini ve bu önemin günümüze gelene kadar değişen seyrini gözlemek

açısından yararlı olacaktır.

Kale’nin yapım tarihi ile ilgili pek çok farklı görüş bulunmaktadır. Ozan

Sağdıç, Bir zamanlar Ankara adlı çalışmasında bu konu hakkında iki görüş

bildirmiştir. İlk olarak Kale’nin yapım nedeninin, Bizanslıların, Arap saldırılarından

korunmak olduğunu belirtmiştir. Diğer görüşe göre ise yazar, Kale’nin Sasani

istilasından korunmak amacıyla yapıldığını savunmuştur.

Page 21: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

9

Konuyla ilgili pek çok kaynakta ortak görüş olarak, Kale’nin yapım zamanı,

Bizanslılar dönemine dayanmaktadır. Yapıldığı dönemden bugüne kadar, her

dönemde sosyo-ekonomik yaşamda etkili olacak şekilde kullanılan Kale, tarih

boyunca sürekli onarımlardan geçerek günümüze kadar gelmiştir. 1211 yılında

Selçuklu hükümdarı 1. Keykavus tarafından iç kale ve dış surların onarımı

yapılmış, 1249 yılında 2. Keykavus tarafından ise Akkale bölümü ilave edilmiştir.

Kale, Osmanlılar zamanında ise orijinal yapısında büyük değişiklikler

yapılmaksızın kullanılmıştır. İki bölümden oluşan mimari yapının; Dış Kalesi'nden

artık pek bir iz kalmamış olsa da İç Kale, daha iyi korunmuş bir biçimde

günümüze ulaşabilmiştir.

Ağırlıklı olarak Ankara Taşı’ndan yapılmış ve yer yer eski yıkılmış yapıların

mermerlerinin de kullanıldığı duvarlara sahip İç Kale, beşgen biçimli kulelerden

oluşmaktadır ve girişi, güneyde bulunan Zindan Kapısı’dır. Bu kapının

güneydoğusunda Şarkkale, kuzeydoğusunda ise Akkale bulunmaktadır (F:23).

Dış Kale ise aralıklı dizilen kulelerden oluşmuş ve girişi, güneyde bulunan

Hisar Kapısı’dır. Kale, XVI. yüzyıldan sonra Osmanlılar döneminde, daha çok

yerleşim merkezi olmuştur. Hatta o dönemlerde burada bulunan evler, oldukça

pahalı ve tercih edilen yapılardır. Günümüzde de koruma altına alınmış bu

yapıların mimari özellikleri, geleneksel dokuyu çok iyi düzeyde yansıtmaktadır

(1990:88-89).

Elverdi, Dış Kale’den İç Kale’ye doğru giriş güzergahındaki kapı

isimlendirmelerinde; Saat Kulesinin önünden girilen ana kapıyı; Aslanlı Kapı, Dış

Kale’nin batısında bulunan diğer giriş kapısını ise, Dış Ala Kapı olarak

adlandırmaktadır (F:24 - 25 - 26).

Page 22: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

10

Hem İç Kale hem de Dış Kale çeşitli mahallelerden oluşmaktadır. Dış

Kale’de bulunan Hisarönü, XVII. Yüzyılda şehrin en lüks mahallesidir. O dönemde

Müslüman halkın çoğu kerpiç duvarlı, toprak damlı evlerde otururken Ermeniler

Hisarönü’nde; Rumlar, Işıklar ile Çıkrıkçılar Yokuşu arasında; Museviler ise

Anafartalar Caddesi ile Şengül Hamamı civarında bulunan, taştan yapılmış iki - üç

katlı konaklarda oturmaktaydılar (1998:11).

Ankara Kalesi’nin büyük bir kısmı, tanıklık ettiği parlak günlerin ardından

yoğun savaşlar sonucu oluşan ekonomik çöküş, 1873-75 dönemi kıtlığı, 1881 ve

1917 yangınları, dış göçler, I. Dünya savaşı, halkın kültür ve eğitim seviyesinin

düşmesi vb. gibi sebeplerden ötürü büyük hasarlar görmüştür. 1929 yılında

Tahtakale Çarşısı ve Suluhan civarında başlayan yangın, bugün Ankara Belediye

Binası olarak bilinen yere kadar yayılmış ve büyük bir tahribat yaratmıştır.

Dolayısıyla, günümüzde Tahtakale Çarşısı tamamen yok olmuş, Suluhan’ın bir

kısmının üzerine de Ulus Şehir Hali inşa edilmiştir4.

Aynı tarihlerde Atpazarı’nın bulunduğu yer, dericilik ve tiftikçiliğin yanı sıra,

bakliyat ürünlerinin de satıldığı bir yerdir. Günümüzde ise bu meydanda bulunan

dükkanlar yıkılmış ve meydan açılmıştır. Yani Atpazarı ve Hanlar Bölgesinin5

fiziksel yapısı; ekonomik gerileme ve yangınlar yüzünden zarar görmüş, sadece

belli yollar boyunca ve bazı hanlarda geleneksel ticaret devam etmektedir (F:27 -

28).

Mehmet Tunçer, Kale’de yaşanan olumsuzlukların temel sebeplerini;

Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi sonucu yaşanan sosyal, ekonomik ve

siyasal etkenler, sof üretiminde yaşanan bozulma, dış göçler ve çarpık

4 Atpazarı ve çevresi hanlar bölgesindeki ticaret merkezlerini içeren harita için bkz. Tablo ve Şekiller bölümü 1 numaralı sekil. Tunç (2001:92). 5 Hanlar bölgesini gösteren harita için bkz. Tablo ve Şekiller bölümü 2 numaralı şekil. Tunç (2001:22).

Page 23: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

11

yapılaşmanın etkisiyle sosyal yapının olumsuz yönde değişmesi, yangın, kıtlık ve

savaş gibi olaylardan ötürü ticari merkezlerin tahrip olması vb. gibi sebeplere

bağlamıştır (2001:96).

13 Ekim 1923’te Başkent olan Ankara’da; 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in

ilanıyla birlikte yeniden yapılanma çalışmaları başlamıştır. Tunçer, Cumhuriyetin

ilk yıllarındaki imar hareketlerinin bu bölgede pek etkili olmadığını, daha çok Kale

dışı alanlara doğru gelişme gösterdiğini, daha sonra yapılan çalışmaların ise

Bedesten ve Kurşunlu Han’ın Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak onarımı,

Atpazarı meydanının genişletilmesi ve Kale surlarının onarım çalışması yönünde

olduğunu belirtmiştir (2001:94).

Sonuçta Kale, Cumhuriyet’in ilanına kadar şehri, bir bütün olarak etkilemiş

ve merkez semt konumunu korumuştur. Ancak Ankara’nın başkent oluşunun

etkisi, dış göçler sonucu nüfus artışı nedeniyle oluşan yeni semtlerin şehir dışına

doğru kayması ve kentin kapladığı alanın artması gibi sebeplerden ötürü, zamanla

artık merkez semt değil, şehrin herhangi bir semti haline gelmiştir. Günümüzde 1.

derece sit alanı olan Kale ve çevresi, artık koruma kapsamında olup, eski bir

yerleşim yeri olmasının yanı sıra, yapılan restorasyon çalışmalarıyla da Ankara

tarihini simgeleyen önemli bir tarihi yapı olarak turistik bölge konumunu almıştır.

Page 24: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. GELENEKSEL EL SANATLARININ TANIMI VE TARİHSEL SÜRECİ

“Halk Sanatı” denilince aklımıza ilk olarak halka mal olmuş, sanatçısı belli

olmayan anonim sanatlar gelir. Halk sanatının kişiye mal olmamasının temelinde,

ürünlerin taşıdığı kültürel değerlerin, bir kişinin yaşam süresine sığmayacak kadar

uzun bir geçmişe sahip olması yatar. El sanatları ise, genellikle sanayinin

gelişiminden önceki dönemlerde yapılan işler olarak değerlendirilir.

Modern sanayi uygulamaları öncesindeki dönemlerde insan eliyle ve

emeğiyle yapılan aletler, günlük hayattaki gereksinimlerimizin hemen hemen

tümünü karşılayabilecek düzeydeydi. Fakat yoğun olarak el emeğinin ve küçük

aletlerin kullanıldığı bu dönemden sanayi dönemine geçilince zanaatlar, küçük

sanatlar ya da el sanatları dediğimiz kavramlar, kültür tarihinin inceleme alanına

girmiştir.

Türklerin kültür tarihinde, el sanatlarının önemli bir yeri vardır. Çünkü

sınırları çok geniş topraklara sahip Osmanlı İmparatorluğu döneminde orduların

savaş malzemeleri, halkın giyim ve çeşitli eşya gereksinimlerinin karşılanmasında

el sanatlarının büyük payı olmuştur. Hem teknik hem de ekonomik bakımdan

oldukça iyi bir gelişme gösteren geleneksel el sanatları, her dönemde

İmparatorluğu yaşatacak ve çoğu ihtiyacı karşılayacak düzeyde icra edilmiştirr6.

Ancak Batı’daki bilimsel ve teknik alandaki gelişim, zamanında benimsenip

uygulanamadığı için küçük sanatlar, zaman içerisinde toplumun gereksinimlerini

6 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kazmaz (1973).

Page 25: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

13

karşılayamamış, sanayiye ayak uyduramamış ve yerini makinelere

bırakmak zorunda kalmıştır. Nejat Diyarbekirli geleneksel el sanatlarının7, bütün

özellikleriyle kültür tarihine mal olma durumunu şöyle özetlemektedir.

Eğer Türk insanı, Ortaçağ’da köklü ve geniş bir küçük

sanat ve el sanatları hayatına sahip olmasaydı, günümüzde

büyük sanayi alanında gördüğümüz başarılara ulaşması

olanaksızdı. Onun içindir ki küçük sanat ve el sanatları,

kültürümüzün köklü bir hazinesi olduğu kadar sanayi alanındaki

atılımların temeli ve kaynağıdır (1980:47).

Mustafa Aslıer’e göre de sanatçısı belli olmayan, halkın ortak görüşleri

sonucu ortaya çıkan halk sanatı ürünleri, pek çok sanatçının ortak fikirleri sonucu

ortaya çıkmaktadır. Sonuçta bu ürün, oldukça uzun sürede yaratılmış bir halk

sanatı ürünü olur. Yaratıcı sanatçılar, yaptıkları işin yozlaşmış yanlarını atıp iyi

olan yanları ile başarılı örnekler üretirler. Bu örnekler de meslektaşları ve kalfaları

tarafından tekrarlandıkça, nesilden nesile aktarılır ve yayılma sağlanmış olur8

(1979:5-9).

Uzun yıllar toplumun bir parçası olan sanatlar ve buna bağlı olarak ortaya

çıkan ürünler, bir milletin kültür seviyesini, sosyal hayatını, zevk ve yaşam tarzını

yansıttığından, küçük bir çanakla büyük bir halı arasında hiçbir kültürel değer farkı

yoktur. Dolayısıyla bu ürünler, aynı zamanda milli kültürün gelişip, devam etmesini

sağlayan önemli birer kaynaktırlar.

7 19. yüzyılda Türkiye’deki sanatlar ve zanaatlar hakkında bilgi için bkz. Düz (1975). 8 Halk Sanatları hakkında yayınlanmış makaleler için bkz. Abut (1937), Altıok (1974), Doğanç (1971), Kansu (1981), Şimşek (1971), Yeşilyurt (1974).

Page 26: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

14

Halk sanatı ürünleri ancak yüzyıllarca süren üretim şekillerine ve

üreticilerinin katkılarına bağlı kalınırsa devam edebilmektedirler. Eğer bu üretim

şekli değişirse, üretenin de yaşam şekli değişiyor demektir.

Hikmet Gürçay’a göre daha önce yoğun emekle icra edilen bu sanatlar,

gelişen teknoloji nedeniyle yerlerini fabrikasyon üretimlere bırakmakta, böylece

teknik bilgi ve detayları babadan oğula devam eden geleneksel el sanatları

kaybolmaktadır9 (1968:13-26).

Reyhan Kaya, bu olumsuz gelişmeyi bazı nedenlere bağlamıştır. Gelişen

teknoloji, ticari kaygıların artması, minimum maliyetle maksimum mal üretiminin

sağlanması, el sanatlarının günümüz ihtiyaçlarını yeterince karşılayamaması vb.

gibi pek çok sebepten ötürü geleneksel el sanatları kaybolmaktadır (1974:100-

107).

Globalleşen dünyada ülkelerin gücü maddi, askeri, teknolojik kavramlarla

belirlense bile başarının ve kalıcılığın ancak özgünlük ve millilikle kazanılabileceği

bir gerçektir. Önen’in de bahsettiği gibi Halk El Sanatları, bir toplumun özgün

biçimsel sanatıdır (1982:25-26). Sanayinin büyük kentlere kayması sonucu artan

iş gücü sebebiyle hem ekonomik hem de toplumsal bir değişim yaşanmaktadır. Bu

değişimden el sanatları da etkilenerek, bir yandan işlevlerini yitirdikleri gibi diğer

yandan da o alanda uğraş verecek ustaların kalmayışı nedeniyle kaybolmaya yüz

tutmaktadırlar.

9 El Sanatları ve benzer anlamlı kavramlar hakkında ayrıntılı çalışmak için bkz. “El Sanatları Üzerine Bir Açık Oturum”, Halkbilimi Dergisi, (1977), s.:31 S.: 15-19, “Halk Türk El Sanatları ve Yemekleri”, Kalkınan Dünya, (1936), s.:53 S.:67-71, “Yetmiş Yıl Önceki El Sanatları”, (1973), s.:2 S.:15-16, Baykurt (1955), Güney (1976), Nasrattınoğlu (1983).

Page 27: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

15

1.2. GELENEKSEL EL SANATLARININ ÜRETİM VE PAZARLANMASI AÇISINDAN ANKARA KALESİ’NİN ÖNEMİ

Ankara’nın genel topoğrafik yapısına bağlı yerleşim biçimi ile yaşayanların

savunma ve ekonomik gereksinimleri Ankara Kalesi’nin, birçok meslek grubu gibi

geleneksel el sanatlarının da icra alanı olarak belirlenmesine neden olmuştur.

Çünkü bu işkolu alanında uğraşan ve mevcut iktisadi yaşama genellikle ara mal

üreten esnaf, bir pazarlama ilkesi olarak son ürün üreticisinin civarında yer almak

zorundadır. Tüketiciye pazarlanacak son ürünü üreten esnaf da benzer biçimde

Ankara Kalesi’nin, diğer yerleşim merkezlerine göre daha yoğun olan ticari nüfus

hareketinden yararlanmak durumundadır. İşte bu ticari zorunluluklar Ankara

Kalesi’ni, geleneksel el sanatlarının uygulanma alanı olarak önemli kılmıştır. Bu

önem günümüzde belirgin bir azalma eğilimi gösterse de geleneksel yapısını

korumaktadır.

Geçmişte Ankara Kalesi ve çevresi, üzerinde yer aldığı coğrafi yapının

ekonomiye olan etkisiyle Osmanlı’nın nüfus mozayiğini oluşturan birçok farklı

etnik kimliği bir araya toplamış ve farklı dinlere de ev sahipliği yapmıştır.

Dolayısıyla ticarethaneleri ve zanaatkarlarıyla Ankara Kalesi, bugün de Ankaralı

için sadece tarihi bir mekan olmaktan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Ankara

Kalesi, tarihin her döneminde, aynı zamanda kentin yoğun gündelik yaşamının

sürüp gittiği bir alan ve bu anlamda kent yaşamının neredeyse belirleyicisi de

olmuştur. Böylesi belirleyici bir öğe olan Ankara Kalesi’nde icra edilen mesleklerin

oynadığı rol de elbette ki Kale’nin oynadığı rol ile doğru orantılıdır.

Tunçer, Kalede bir zamanlar pek çok meslek çeşidi ve el sanatları türünün

bulunmasını; Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselme Dönemindeki ekonomik

canlılık, Ankara’nın ana kervan yolları üzerinde bulunması, Ankara sofunun

sadece bu bölgeye özgü olması sonucu yapılan ekonomik yatırımlar, ahi örgütleri

Page 28: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

16

ve loncaların ekonomi üzerindeki olumlu etkileri, Kale’de yoğun yapılan bedesten,

han ve dini, sosyal yapıların ekonomiye katkıları gibi sebeplere bağlamıştır

(2001:95).

Kale esnafı genellikle benzer iş kolları şeklinde Kale meydanı, Atpazarı,

Koyunpazarı, Bend Deresi ile Çıkrıkçılar Yokuşu’nda toplanmıştır. Keleş; Kale

meydanına yakın olan Aktarbaşı ve Pilavoğlu Hanları gibi hanların daha çok tiftik

ve deri toptancılığı faaliyetlerinde, Atpazarındaki Çukur Han gibi hanların ise

zeytinyağı, üzüm, incir ve sabun toptancılığı ticaretinde gelişme gösterdiklerini

belirtmiştir (1971:108).

Emine Erdoğan da Ankara’da Bedesten ve Bedesten’den itibaren Hasan

Paşa Hanı’na kadar uzayan Uzunçarşı’nın, genellikle sof tüccarlarının yer aldığı

iki önemli pazar yeri olduğunu vurgulanmıştır. Uzunçarşı’nın civarında ve

Bedesten’e yakın olan Avancıklar semtinde sofçular, diğer iş kollarında bulunan

zanaatkarlar ise Uzunçarşı’ya açılan sokaklar içerisinde kümelenmiştir. Debbağlar

ise, Bend Deresi’nde mesleklerini icra etmekteydiler. Zira debbağlar ve boyacılar

gibi çevre temizliği ve sağlık yönünden problemli olan iş kollarının, şehir dışında

ve akarsu kenarında icra edilmesi, çarşı ve pazar nizamının gereği idi (2005:256-

257).

Özer Ergenç’e göre Kale’de ticaretle uğraşan esnaf, çoğunlukla Ermeni ve

Rumlardan oluşmaktadır. Ticaretin belirli bir sermaye birikimini ve yabancı

müesseselerle sürekli temas halinde olmayı gerektirmesi bunun temel nedenidir.

Bu sebeple ticaretin yanı sıra sarraflık, muhasebecilik, mültezimlik vb. gibi maddi

birikimle yapılacak pek çok mesleği de onlar icra etmekteydi (1995:109).

Erdal Yavuz’a göre ise tarımsal üretim ve hayvancılıkla ilgili konularda

çoğunlukla Müslümanlar söz sahibiydi. Müslümanlar zahirecilik, fırıncılık,

Page 29: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

17

manavlık, palacılık ve semercilik gibi meslekleri icra etmekteydi. Bunların yanı sıra

haffaflık, terzilik (F:29 - 30), nalbantlık (F:31 - 32), suculuk, gümüş işçiliği gibi

meslekler ve el sanatlarıyla ise hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar

ilgilenmekteydi (1984:196).

Ankara Kalesi’nde icra edilen meslekler ve el sanatları ile bunları icra

edenlerin inanç ve sosyal yapıları, Kale’nin mimari gelişiminde de etkili olmuştur.

Bu bağlamda çeşitli dinler için mabetler yapılmış ve belirli inanç grubuna mensup

kişilerin yaşadığı bölgeler oluşmuştur. Ankara’nın başka hiçbir yerleşim alanında

karşılaşılmayan bu uygulama, Kale’nin önemini ve esnafın, şehrin iktisadi

yaşamına etkisini gösteren belirgin bir örnektir.

Kale’deki meslekler ve el sanatlarından pek çoğu artık günümüzde icra

edilmese bile Çıkrıkçılar Yokuşu, Atpazarı, Koyunpazarı, Samanpazarı vb. gibi

yerlerde, kaybolmuş bu meslekler ve el sanatlarına ait izler hala mevcuttur. Ayrıca

Eski Ankara’da geleneksel el sanatlarını icra eden bir zanaatkar grubunun veya

bu sanatlardan birini uygulayan kişinin adlarıyla anılan mahalle ve sokaklar da

bulunmaktadır. Bugün bu mahalle ve sokaklardan, Çıkrıkçılar Yokuşu, Saraçlar,

Debbâğân vb. gibi bazı semtler, Eski Ankara’da hâlâ vardır. Ancak bu hanlara ve

sokaklara ismini veren geleneksel el sanatları, günümüzde artık bu yerleşim

merkezlerinin hiçbirinde icra edilmemektedir. Örneğin, Çıkrıkçılar Yokuşu,

günümüzde tuhafiye, konfeksiyon, ev eşyası, antikacı, kunduracı dükkanları ve

otellerle dolu olduğu halde, tek bir çıkrıkçı bile barındırmamaktadır.

Geçmişte gerek günlük yaşam gerekse iktisadi faaliyetler açısından önemli

bir konuma sahip olan geleneksel el sanatlarının çoğu, günümüz modern

teknolojisi ve hızlı sanayileşme uygulamaları karşısında, önem ve önceliğini

yitirerek, giderek kaybolan el sanatları olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde

genişleyen kent dokusu ile gittikçe merkez olmaktan çıkan, bu anlamda hem

Page 30: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

18

ekonomik hem de toplumsal yaşamda belirleyiciliğini yitiren Ankara Kalesi de,

bünyesinde barındırdığı mesleklerle aynı kaderi paylaşmaktadır. Ancak Kale ve

esnafı, bu kaçınılmaz sona ısrarla direnmekte ve zaman içerisinde bazı

değişimlere uğrayarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde hızlı sanayileşmeye yönelik politikalar,

geleneksel el sanatlarının uygulama alanı olan küçük işletmelerin iktisadi

faaliyetleri üzerinde büyük olumsuzluk yaratmamıştır. Kale ve çevresi, TBMM’nin

varlığı nedeniyle kazandığı hareketlilik ve dolaylı tanıtım sonucunda “pazar” olma

özelliğini uzunca bir süre sürdürmüştür. Dolayısıyla Kale, tüm tarihi dönemlerde

olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de geleneksel el sanatları için merkez olma

hüviyetini korumuştur.

Konu ile ilgili yapılan her çalışma gibi bu çalışmada da, geleneksel el

sanatlarının, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Ankaralıların hızla gelişen ve değişen

yeni yaşam tarzı ve ihtiyaçlarının giderilme biçimine bağlı olarak sayılarının

gittikçe azaldığı, ancak toplum üzerindeki kültürel etkilerinin sürdüğü ortaya

konmaktadır. Gerek halen devam eden gerekse bugün varlığını devam

ettiremeyen bu mesleklerin ve el sanatlarının toplumsal dönüşümleri göz önünde

bulundurularak bu çalışmada, Kale’de kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el

sanatlarının Ankara Kalesi’nin kendine özgü kültürel dokusu içindeki konumları

incelenmiştir. Aynı zamanda, Kale’de halen sanatlarını icra etmeye devam eden

farklı kültürel yapıdaki zanaatkarların toplumsal ve kültürel dönüşüm süreci

içerisindeki beklentileri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Page 31: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

19

1.3. ANKARA KALESİ’NDE UYGULANAN MESLEKİ DAYANIŞMANIN GELENEKSEL EL SANATLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Geleneksel sanatlara bağlı olarak ortaya çıkan ve önceleri göçebe yaşam

şartları içinde daha bireysel ihtiyaçlar için yapılan esnaflık, zamanla yerleşik

hayata geçilmesinin ardından toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Bu bağlamda esnafların iş düzenini sağlamaları için uygulamaları gereken bazı

kurallar belirlenmiş ve zamanla “Ahilik” (F:33 - 34) kurumu, sonraları da “Lonca”

teşkilatlarının oluşumu sağlanmıştır10.

Neşet Çağatay; Anadolu’da ahiliğin yaygınlaşmasıyla, yabancıların

tekelinde bulunan sanat ve ticaret hayatına Türklerin de girmeye başladığını ve

zamanla söz sahibi olmaya başladıklarını savunmuştur. Önceleri ahiler, yalnızca

dabbaklık ve ona bağlı deri işçiliği ile uğraşırken bir süre sonra işkolu sayısı otuz

ikiye kadar çıkmıştır. Böylece, her şehir ve kasabada esnaf ve sanatkarlar için

arastalar, uzun ve kapalı çarşılar kurulmuştur (1989:429-436).

Dolayısıyla ahi ve lonca teşkilatları, kendi içinde zanaatkarlarını koruyup

destekleyen, iyi olanları ödüllendirip, hile veya haksız kazanç içinde olanları

cezalandıran, çıraklıktan kalfalığa ya da kalfalıktan ustalığa geçiş vb. gibi

kuralların ve özel ritüellerin uygulandığı kurumlardı. Bu özellikleri sayesinde bir

zamanlar Kale’deki pek çok geleneksel el sanatı, bu kurumlar tarafından sosyo-

ekonomik anlamda kollanıp, yaşatılmıştır. Buna bağlı olarak, Kale’de Ahi Evran

Camii, Ahi Şerafettin Camii, Yeşil Ahi Mescidi gibi büyük dini yapıların inşa

edilmesi, buradaki halk hareketinin ve sonucunda da ticaret hayatının gelişimini

etkilemiştir.

10 Ahilik ve Lonca teşkilatı hakkında detaylı çalışmak için bkz. Güçlüer (1976), Gürata (1975), Karacabey (1965), Koşay (1977), Soykut (1978), Bozyiğit (1989), Arslan (1976), Güner (1974), Sayas (1976), Sünkitap (1937), Tarus (1947), Tombuş (1943), Uslu (1982).

Page 32: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

20

Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi geleneksel el sanatlarının, zamanla

yoğun emekle icra edilen uygulamalardan makineleşmeye geçme aşamasında ve

dolayısıyla günlük yaşamdaki ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalmaları, bu

kurumların da işlevlerini kaybedip kapanmasına sebebiyet vermiştir. Cumhuriyetin

ilk yıllarında, geleneksel el sanatlarını icra eden esnafın örgütlenmedeki

gecikmeleri, mesleklerinin ve sanatlarının da yeni iktisadi yaşam içinde hızla yok

olmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bir zamanlar bu teşkilatlarla kollanan ve

desteklenen el sanatlarından günümüzde, sadece alemci, bakırcı (F:35), bakır

işlemeci (F:41), demirci (F:36 - 37 - 38 - 39 - 40), hasırcı, kalaycı (F:42 - 43),

kasketçi (F:44 - 45 - 46 - 47 - 48), sandıkçı, sepetçi (F:49 - 50), urgancı vb. gibi

birkaç iş kolu halen icra edilebilir durumda kalmıştır.

1.4. TOPLUMSAL VE TEKNOLOJİK DEĞİŞİMİN ANKARA KALESİ’NDEKİ GELENEKSEL EL SANATLARINA ETKİSİ

Tarihe baktığımızda iktisadi faaliyetlerimiz, Osmanlı Devleti döneminde

yaşanan askeri ve ekonomik alanlardaki başarıların etkisiyle oldukça sağlam

temellere dayanmaktaydı. Öyle ki el sanatlarının; silah yapımı ve onarımı, halkın

ve askerlerin giyimi, gündelik hayatta büyük bir oranda ihtiyaç duyulan eşyaların

üretimi ve mimari eserler gibi pek çok alanda büyük katkısı olmuştur. Dolayısıyla

Osmanlı Devleti’ni oluşturan temel güçlerden biri de “Zanaatlar” dediğimiz bu

“Geleneksel El Sanatları”ydı. Ancak Batı’da gelişen bilim ve teknolojiye

zamanında ayak uydurulamadığından, yoğun emek gerektiren yöntemlerle icra

edilen geleneksel el sanatları, bir süre sonra olağan günlük ihtiyaçları bile

karşılamada yetersiz kalmış ve modern teknolojinin desteklediği seri üretimin

tüketici fiyatlarına etkisiyle, seri üretim ürünler bu sanatsal ürünlerin yerini almıştır.

Page 33: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

21

Modern teknolojiyle uygulanan hızlı ve düşük maliyetli üretim yöntemleri,

şüphesiz ki yaşam pratiklerimizi kolaylaştırmış ancak geleneksel halk sanatının ve

doğrudan el becerisiyle üretilen bir ürünün zamanla yok oluşuna da neden

olmuştur.

Bu bağlamda, Ankara’nın başkent olmasıyla ulusal ve evrensel

boyutlardaki beklentiler ve zorunluluklar ile Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte başlatılan

devrimler kapsamındaki modernizasyon faaliyetleri, toplumsal değişimi de

hızlandırmıştır. H. Ünal Nalbantoğlu’na göre, hızlı göç almaya başlayan ve

nüfusunun büyük bir çoğunluğu asker ve bürokratlar ile yakın geçmişteki büyük

çaplı savaşlardan sonra hızla zenginleşmiş tüccarlardan oluşan Ankara’da, bu

dönemin sosyal yapısındaki olağan değişimin sonucunda ortaya çıkan yeni

toplumsal grup olan “burjuvazi”nin tüketime yönelik beklenti ve ihtiyaçları, üretimi

ve özellikle geleneksel el sanatlarına yönelik uygulamaları büyük bir oranda

etkilemiştir (2000:291). Yavuz’un belirttiği üzere, Ankara’nın yerleşik nüfusunu

oluşturan ve genellikle tarımcılıkla uğraşan köylü kesimin basit ve ucuz olan

ihtiyaçları ve sınırlı alım gücü değişmese de, geleneksel el sanatlarının varlıklarını

sürdürebilmeleri için yeterli koşulları sağlayamamıştır (2000:203).

Genç Türkiye Cumhuriyeti için “örnek” olma görevini üstlenen Ankara’da,

Sevgi Aktüre’nin vurguladığı gibi, yoğun ve hızlı imar çalışmalarının yanı sıra

sanayileşme faaliyetleri de geleneksel el sanatları alanındaki insan gücünün

azalmasına ve yeni ustaların yetiştirilememesine neden olmuştur. Ayrıca, yeni

eğitim ve öğretim programlarında pozitif bilim ışığında desteklenen meslekler

grubunda, geleneksel el sanatlarının yer almaması, bu alanda istihdamı olumsuz

yönde etkilemiştir (2001:58).

Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde gerçekleştirilen hızlı sanayileşme

ve imar hareketleri Ankara’nın çekiciliğini arttırmış, tarım uygulamalarıyla edinilen

Page 34: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

22

gelirdeki azalma da özellikle genç köylü nüfusun şehirlere göçüne sebep teşkil

etmiştir. Ancak bu göç hareketi sırasında, hızlı kültürel değişime ayak

uyduramayan köylü nüfus, kent yaşamı içerisinde de kendi yerel kültürlerini

yaşamayı sürdürme ısrarı göstermişlerdir. Bunun sonucu olarak da bugün

“gecekondu” olarak adlandırılan çarpık kentleşme ve kuşaklar arası ihtiyaç

farklılıkları ortaya çıkmıştır. Bu olumsuz gelişmeden en büyük zararı ise

geleneksel el sanatları görmüş ve hızlı bir yok oluş yaşanmıştır.

Phil Ülgür Önen, bu yok oluşu Türk Kültürü açısından şöyle

değerlendirmektedir;

Kırdan kente göç sonucu, ne kentsel ne de kırsal olabilen

ve arabesk kültür içinde karşımıza çıkan gecekondu kültürüdür.

Gecekondu kültürü batıdan gelen plastik, melamin, naylon vb.

modern malzemeyi doğunun arabeski içinde biçimlendirip

motiflendirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla bu çarpık

modernleşme anlayışı gecekondu kültürünün yaşamasına

olanak sağlamakta, ulusal kültürümüz ise geçmişle gelecek,

evrensellikle yöresellik arasındaki çatışma ortamında yerini

bulamamaktadır (1982:2-3).

Toplumsal yaşam içinde, gelişen teknolojinin etkisiyle ortaya çıkan ve

kaçınılmaz olan bu değişim, Cumhuriyet döneminde Kale’nin iktisadi yaşamında

da etkisini göstermiştir. Uygulanmakta olan birçok geleneksel el sanatı gerek

işlevselliğini gerekse ekonomik olma özelliğini yitirerek kaybolmaya yüz tutmuştur.

Günümüzde ısrarla ayakta durmaya çalışan meslek grupları ise turistik eşya

üreticileri konumuna dönüşmüştür.

Page 35: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

23

Bir dönem Türklerin temel ekonomik güçlerinden biri olan ve milli kültür

değerlerini oluşturan ancak giderek yok olmaya başlamış geleneksel el

sanatlarından Ankara Kalesi’nde icra edilenler bu çalışma kapsamında irdelenmiş

ve tarihi süreç içerisinde toplumun değişen yaşam biçimi ve ihtiyaçların

karşılanmasındaki karşılıklı etkileşimler incelenmiştir.

Page 36: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

İKİNCİ BÖLÜM

2.1. GELENEKSEL EL SANATLARININ ANKARA KALESİ’NDEKİ VARLIĞI

Yapılan araştırmalar ve incelenen kaynaklar, geçmiş dönemlerde Ankara

Kalesi’nde işlevini sürdürmüş ve ticari açıdan şehrin diğer birçok yerleşim birimini

etkilemiş ancak günümüzde yeni kuşakların pek çoğunun anlamını dahi

bilemediği çok çeşitli meslek grupları olduğunu ortaya koymaktadır. Elverdi’ye

göre bu meslekler ve el sanatları; attar, bakırcı, bıçakçı, benna, bezza, bezirci,

boyacı, çanakçı, çerçici, debbağ, dellal, dellak, demirci, hasırcı, kaftancı, kalaycı,

kantarcı, kazancı, keçeci, külahçı, macuncu, muytap, nalbant, neccar, nakkaşçı,

oduncu, sabuncu, saraç (F:51 - 52 - 53), seleci, semerci (F:54 - 55), sepici, sofçu,

sof yuyucu, sof perdahçı, yorgancı (F:56 - 57 - 58), yemenici, yazmacıdır (F:59)

(1998:19). Rıfat Özdemir ise bu mesleklere ve el sanatlarına ek olarak şalcı,

dikici, terzi, teneci, dühancı, dülgerci, kuyumcu ve berberin de yer aldığını

belirtmiştir (1986:229-231).

Bu mesleklerin ve el sanatlarının yanı sıra, Türkiye’de 2004 Yılında

Yaşayan Geleneksel Meslekler adlı kitapta da belirtildiği üzere, Eski Ankara’nın

özelliklerini yansıtan ve günümüzde de halen icra edilen diğer geleneksel el

sanatları ise: Alemcilik, bakırcılık, bakır işlemeciliği, demircilik, hasırcılık,

kalaycılık, kasketçilik, sandıkçılık, sepetçilik (F:60) ve urgancılıktır (Oğuz vd.,

2005:5-8).

Konuyla ilgili yapılan kaynak incelemelerinde, Ankara Kalesi’nde geçmişte

icra edilmiş birçok faaliyetin “meslek” tanımı içerisinde yer almasına karşın,

Page 37: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

25

“geleneksel el sanatı” uygulamalarıyla bağdaşmadığı göze çarpmaktadır. Ancak

bazı kaynaklardaki mesleklerin sayısal çokluğunun, aynı meslek grubunun farklı

veya yerel söyleyiş biçimleri nedeniyle oluşabileceği değerlendirilmektedir.

Günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarının çoğu,

geçmişte Ankara’da, ilk olarak da Ankara Kalesi’nde icra edilmekteydi. O

dönemlerde Ankara Kalesi, bu sanatları icra eden kişilerin toplandığı önemli bir

toplumsal ve ticari merkez durumundaydı. Ancak değişen yaşam koşulları bu

önemli merkezi ve burada hayat bulan sanatları, tarihin izlerini taşıyan bir müze

haline getirmiştir. Bu el sanatlarının ve mesleklerin çoğu günümüzde tamamen

ortadan kalkmış olmakla beraber, bazıları eski şekliyle veya bazı teknik

değişikliklerle halen icra edilmeye devam etmektedir. Ancak günümüzde bu

geleneksel el sanatlarının yaşaması, daha çok turistik veya kişisel zevklere ya da

küçük toplulukların geçimini sağlayan bir üretim biçimi olmaya dayanmaktadır.

2.2. GÜNÜMÜZDE KAYBOLMUŞ AMA BİR ZAMANLAR ANKARA KALESi’NDE İCRA EDİLEN GELENEKSEL EL SANATLARI

Bu çalışmada, Ankara Kalesi’ndeki geleneksel el sanatları ve meslekler,

Cumhuriyet’in ilanından önce ve Cumhuriyet’in ilanından sonra olarak iki dönem

halinde incelenmektedir.

Ankara’da XVI. ve XVII. yüzyıllarda ekonomik yaşam ve dolayısıyla meslek

hayatı hayvancılığa dayanmaktaydı. Bunlardan en önemlisi ise sofçuluk ve

dericilikti. Ancak bunların dışında ama bunlarla alakalı olarak başka üretim

çeşitleri de mevcuttu. Örneğin İlhan Tekeli’ye göre sofçuluk ve dokumacılık, 5

Page 38: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

26

aşamada gerçekleşmekteydi: Sofun eğrilip ip haline getirilmesi, dokunması,

yuyucular tarafından yıkanması, boyanması, cenderecilere perdahlanması

(1994:172).

Hayvancılığa dayanan bu üretim biçimlerinden bir diğeri, eskiden dabbaklık

(F:61) denen günümüz dericiliğine dayanmaktaydı. İncelenen kaynakların ortak

görüşüne göre dericilik, oldukça uzun bir tarih sürecinde işlevini sürdürmüş bir el

sanatıdır. Pek çok geleneksel el sanatı gibi dericilik de, makinalaşma ve hızlı

teknolojik gelişme karşısında el sanatı olarak önemini yitirmiş ve yok olmuştur.

Dericilik, bol su ile yapılan bir uygulama olduğundan, bu sanatın icra edileceği yeri

de dereler belirlemekteydi. Dolayısıyla Kale’nin eteklerinde bulunan Bend Deresi,

bu mesleğin icra edilmesi için oldukça elverişli bir yer olmuştur.

Tekeli’ye göre bu üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan, hanlarda ve

sokaklarda icra edilen diğer el sanatlar da, faaliyet kollarına göre gruplanmışlardı.

Bunlardan Yukarıyüz gurubundakiler; Atpazarı, Koyunpazarı ve

Samanpazarı’ndaki sokaklarda, Aşağıyüz gurubundakiler ise; Suluhan

çevresindeki hanlarda bulunmaktaydı (1994:172).

XIX. yüzyıla kadar Ankara’nın en önemli üretim ve ticaret kaynağı

sofçuluktu. Ancak önceki bölümlerde uzunca bahsettiğimiz nedenlerden dolayı

sofçuluk, XIX. yüzyıldan sonra gerilemeye başlamıştır. Ancak softaki bu

gerilemeye karşın diğer geleneksel el sanatları, Cumhuriyet’e kadar varlıklarını

sürdürmüşlerdir. Bunun en önemli sebebi, demiryolu ağının Ankara’ya ulaşması

ve böylece sağlanan ucuz ulaşım ve taşıma bağlantısı sonucunda kentsel

faaliyetlerin ve mekansal değişimlerin ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla bu canlanma,

tarımın da gelişimine olanak sağlamıştır. Bu da üretimin çeşitlenmesi anlamına

gelmektedir.

Page 39: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

27

Ankara için Cumhuriyet’in ilanı ve başkent oluşu, diğer bir deyişle

kazandığı ülke yönetim merkezi kimliği, tüm mesleklerde olduğu gibi geleneksel el

sanatlarının da üretim şekillerini kökten değiştiren iki önemli gelişmedir. Bu tarihi

gelişmelerden sonra Ankara, tamamıyla sanayi ağırlıklı üretim biçimine

geçilmesini gerektiren bir yapılanma içine girmiştir. Bu yapılanma, özellikle 1950

yılına kadar çok hızlı bir biçimde gerçekleşmiştir.

Günümüzde günlük ihtiyaçlar; yetişmiş işgücü ve modern teknolojinin

kullanıldığı iş ortamlarında, çağın gereklerine uygun bir biçimde karşılanmaktadır.

Oysa bir zamanlar bu işlev farklı isimler, farklı koşullar ve farklı şekillerde icra

edilmekteydi. Modern sanayinin sunduğu imkanlar doğrultusunda, geçmişten

günümüze ihtiyaç ve işlevi genelde hep aynı kalan ancak bir el sanatı olarak

Ankara Kalesi’nde artık icra edilmeyen pek çok el sanatının varlığı da gözardı

edilmemelidir.

Yukarıda sunulan geleneksel el sanatlarından yazılı kaynaklar aracılığıyla

Ankara Kalesi’nde bir zamanlar icra edildikleri tespit edilenlerden bazıları,

Ankara’nın coğrafi yapısı ve geleneksel ekonomisi ile Ankara Kalesi’nin bu

uygulamalara yönelik kendine özgü yapısı dikkate alınarak, aşağıda özetle

belirtilmiştir.

Aba, kalın dokulu bir çeşit yünden üretilmiş kaba kumaştan yapılan bol ve

geniş bir palto türüdür11. Mehmet Şakir Ülkütaşır, aba ve abacılığı 2 farklı manada

tanımlamıştır. Bunlardan birincisinde abayı; dövme yünden yapılan bir kumaş

olarak tanımlayıp, imalini dört safhaya ayrılmıştır. Bunlar: yünün hazırlanması,

eğrilmesi, dokunması ve dövülmesidir. İkinci anlamında ise; köylü ve orta halli ve

11 Aba hakkında daha fazla bilgi için bkz. Şimşek (1969), Ülkütaşır (1941).

Page 40: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

28

fakir erkekler tarafından giyilen, Anadolu Türkleri’ne mahsus, şark ve orta

Anadolu’da sıkça görülen bir giyecek olduğunu belirtmiştir (1941:275-276).

Günümüzde bu el sanatı, her ne kadar artık Kale’de fiilen icra edilmese bile

yaptığımız mülakatlar sonucu, bir zamanlar Kale’de bu sanatın icra edildiği

belirlenmiştir. Ankara Tiftik Keçisinin iklim ve fiziki şartlar itibarıyla sadece

Ankara’da yetişmesi, şüphesiz abacılığın bir el sanatı olarak bir zamanlar Kale’de

icra edilmesi ve bu sanatın, gerek bir iş kolu gerekse ticari uygulamalarda yoğun

ilgi görmesiyle doğru orantılıdır. Ancak tekstil sanayindeki ilerleme ve seri

üretimler, bu el sanatının da sonunu getirmiştir. Çok daha ucuza ve daha

zahmetsizce fabrikalarda üretilen palto ve kabanlar, abaların yerini almıştır.

Geleneksel Türk mimarisinde kapı ve kapıüstü donanımlar, önemli bir yer

tutmaktadır. Bu donanımlar içinde görsel sanat uygulaması açısından özel bir yeri

olan kapı kilitlerinin üretim ve onarım işlevleriyle uğraşan çilingirler (F:62),

Ulucanlar’da ve Tahtakale civarında yerleşmişlerdir.

Yusuf Ziya Bıçakçı’nın makalesinde bahsettiği bıçakçı ustası İsmail

Böcek’e göre; bıçakçılık sanatının kökü Edremit ve Yatağan’dan gelmiştir. O

zamanlarda seyyar bıçakçılar, kendi arabalarında bıçakçılığıyla meşhur şehirlerin

bıçaklarını ve çakılarını, Ankara’nın çeşitli semtlerinde satışa sunarlarmış. Yerli

bıçakçılar ise daha çok bileme işiyle uğraşıp, kasap, derici vb. gibi çeşitli

mesleklerde kullanılan özel bıçakları satarlarmış. O zamanlar, genel anlamda

bıçakçı dükkanlarının perdeyle iki bölüme ayrıldığını, arka tarafta imalat işinin

yapıldığını, ön tarafta ise çırak tarafından müşterilerin ağırlanmasının

gerçekleştirildiğini ve fiyat tespiti konusunda ise ustanın devreye girdiğinden de

bahsetmektedir (1963:108-114). Günümüzde bıçakçılar, daha çok Kale’ye yakın

Page 41: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

29

semtlerden Ulucanlar ve Saraçlar Çarşısı’nda mesleklerini icra etmektedirler.

Ancak günümüzde bıçakçılık, yok denecek düzeye gerilemiş durumdadır12.

Ankara’nın coğrafi özellikleri dikkate alındığında, uygun bitki yapısı ve su

kaynaklarının çokluğu, küçükbaş hayvancılığın ve özellikle tiftik keçisi besiciliğinin

Ankara’da yaygın olarak yapılmasında en büyük etkendir. Hayvan derilerinin

işleme sanatı olan dabbaklık, incelenen pek çok kaynağa göre oldukça uzun tarihi

süreç içerisinde işlevini sürdürebilmiş bir el sanatıdır. Oldukça zahmetli bir iş kolu

olan dabbaklık da, çoğu geleneksel el sanatı gibi hızlı sanayileşme hareketleri

karşısında önemini yitirmiş ve su kaynaklarının da hızla azalmasıyla, yok

olmuştur. Kale’de yapılan mülakatlardan çıkarılan sonuçlar doğrultusunda,

Ankara’da dabbakların toplandığı yerin Bend Deresi civarı olduğu belirlenmiştir.

Dabbaklık bol su ile yapılan bir uygulama olduğundan, zanaatkarlar Bend

Deresi’ndeki Hatip Çayı civarına yerleşmişlerdi. Derileri temizleme işlemini de yine

burada yapmaktaydılar.

Ankara tiftiği Orta Anadolu’da yetişen parlak, uzun tüylü, yumuşak, lüleli,

beyaz bir tiftik çeşididir. Ankara Tiftiğinin yalnız Ankara çevresinde yetişmesi,

doğal olarak bu bölgede dokumacılığın da gelişmesinde etki olmuştur13. Evliya

Çelebi bu konuya Seyahatname’sinde şöyle değinmiştir.

Ankara keçilerinin tiftik denilen ve yerli müellifler

tarafından “süt gibi beyaz”, “ipek gibi yumuşak”, yahut “ipekten

ala”, “elmas gibi parlak” tarzında sitayişkar ifade ile tanımlanan

tüyü, Ankara ve civar kasabalarda işlenerek iplik haline

12 Bıçakçılık hakkında daha fazla bilgi için bkz. Soyyanmaz (1972). 13 Orta Asya döneminden günümüze dokumacılık ve Ankara tiftik dokumacılığı hakkında ayrıntılı bir çalışma için bkz. Gönül (1960), Tamur (2003) Saden (1939), Özer (1970), Öz (1950).

Page 42: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

30

getirilirdi. Bu ipeklerden sof ve şali denilen dokumalar yapılırdı.

Ankaralıların başlıca geçim membaı buydu (Darkot, 1929:444).

Günümüzde el dokumalarının yerini alan makine dokumaları da bu

mesleğin kayboluşunun temel nedenidir. Her ne kadar kasaba veya köylerde icra

edilse bile Kale’de bu sanatı icra eden tek bir zanaatkara bile rastlanmamıştır.

Ankara’nın temel ekonomik enstrümanlarından biri olan sofa bağlı olarak

oluşan iş kollarından tepilip dövülerek yapılan keçe ve keçeciliğin, Hikmet Gürçay;

önceleri Atpazarı’nda ve Ahi Evran Camii civarında yerleşmiş olduğunu, dokuma

sanayinden önce geliştiğini belirtmiştir. Ayrıca Kale’de önceleri loncalara bağlı

olan keçeciliğin, günümüz çalışma şartlarındaki zorluklar, kazanç sağlayamayan

bir sanat oluşu ve keçeye alternatif yeni ürünlerin artışından dolayı, tamamen

kullanımdan kalktığını da açıklamıştır (1966:25). Ancak hala ihtiyaç duyulan keçe

artık fabrikalar da seri üretildiğinden, keçecilik sanatını da diğer geleneksel el

sanatları gibi yerini tamamen teknolojik şartlara bırakmıştır14.

Yine sofa bağlı oluşan ve Kale’de icra edilmiş alt meslek ve el sanatları

grubuyla ilgili yapılan sözlü mülakatlarda elde edilen sonuçlara göre; keçi kılından

ip örenlere mazman, bu ipleri tezgahlarında dokuyarak düz heybe yapanlara ise

mutaf denilmiştir. Ali Rıza Yalgın’a göre mutaflar önce bu ipleri tezgaha takar,

tanzim ettikten sonra: Çullar, yem torbaları, timar keseleri, bellemeler, yularlar, kıl

halatlar gibi hayvan bakımına mahsus eşyaları meydana getirirlerdi. Günümüzde

bu tür ihtiyaçların ortadan kalkması sonucu artık icra edilmeyen mazmanlık ve

mutaflık sanatı eskiden Kale’de, Ahi Evran Camii civarında ve Atpazarı’nda

yapılmaktaydı (1941:169-170).

14 Keçe ve Keçecilik için bkz. Öder (1940), Taner (1982).

Page 43: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

31

Cumhuriyet öncesi sanayi ve ulaşım altyapısının yeterli olmadığı dönemde,

Anadolu’nun çoğu bölgesinde olduğu gibi Ankara’da da at kullanımı ve ticareti

önemli bir yer tutmaktaydı. Atpazarı, at ticaretinin yanı sıra, atla ilgili geleneksel el

sanatları içinde yer alan semercilik (F:63) yönünden, üretim ve pazarlama

merkeziydi. Semer (F:64); merkep ve beygirle yapılan ulaşım sırasında hayvan

üzerinde rahat oturmak ve gerektiğinde yük taşımak için kullanılmıştır. Kullananın,

toplum içindeki sosyal ve ekonomik konumuna göre boyut ve şekil değişiklikleri

gösteren semer, işlevselliğinin yanı sıra üzerindeki işlemelerle de her zaman

sanatsal bir obje olmuştur. İncelenen pek çok kaynağın ortak görüşüne göre,

Ankara’da semerciliğin gerilemesini başlatan etkenin, demiryolunun Sivas’a kadar

uzanması gösterilmektedir. Ayrıca, Ankara’nın tarihsel gelişim süreci içerisinde,

ulaşım ve taşımacılıkta hayvan kullanımına artık köylerde bile pek ihtiyaç

duyulmadığından, bu sanatın kaybolması kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla

günümüzde semer, sadece antika değeri taşıyarak evlerde özel köşeleri süsleyen

dekoratif bir eşya olmaktan öteye geçememektedir.

Sofçuluk sanatı, yalnız Ankara’da yetiştirilen tiftik keçisinden elde edilen

yün üretiminin yoğunluğuna bağlı olarak gelişim göstermiş ve Eski Ankara için en

önemli gelir kaynaklarından biri olmuştur. Cumhuriyet öncesi dönemde

hükümdarların, üst düzey devlet adamlarının ve kadınların giydikleri giysilerin

çoğu soflardan yapılırdı.

Ankara Tiftik Keçisi, uygun iklimi ve bitki örtüsü itibarıyla sadece Ankara’da

yetiştiğinden, Ankara sofu, çok eskiden beri yalnızca Ankara’ya özgü bir kumaştır.

Ayrıca, gerek bu sofların satış işlemleri, gerekse sofçuluk uygulamalarında

kullanılan malzemelerin üretimine yönelik el sanatı faaliyetleri de yalnız Ankara’da

ve Kale’de yapılmaktaydı. Dolayısıyla Ankara sofları, üstün özellikleri nedeniyle

çarşı kumaşları gibi; Ankara sofçuluğu ise, çarşı zanaatkarlığı gibi görülmüştür.

Page 44: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

32

Tunç ve Özbay sofçuluk sanatının; sof dokuyucular, sof yuyucular, sof

boyacıları ve sof perdahçıları diye dört esnaf gurubu tarafından yapıldığını

belirtmişlerdir (2004:112).

Necmettin Dinçer de sofçuluğun tarihçesine şöyle değinmiştir: Ankara sofu,

Osmanlı Devleti zamanında güzelliği ve sağlamlığından dolayı çok rağbet

görmekteydi. O zamanlar bilginler, siyah ve lacivert softan yapılmış geniş ve bol

cübbe giyerken, esnaf ve halk ise renkli şalvar ve ceket, kadınlar da renkli ferace

giyerlerdi. Ayrıca askerlerin pelerinleri de softan yapılmaktaydı (1948:31).

Yapıldığı dönemde sofun bu kadar rağbet görmesinin en önemli sebebi, toz

tutmayışı, yağmur geçirmeyişi ve güneşin ışığını almayıp daima serin

tutmasından dolayıdır. Ancak yine gelişen sanayi vb. sebeplerden dolayı sofçuluk,

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerilemiş ve tamamen kaybolmuştur.

Muzaffer Erdoğan’a göre sofçular; önceleri kendi aralarında belirledikleri bir

şekilde hareket eder, çalışmalarını kendi belirledikleri töre ve yasalara göre

ilerletirlerdi. Diğer geleneksel el sanatlarında olduğu gibi sofçulukta da çıraklık,

kalfalık ve ustalık gibi kademeler vardır. Bu kademeleri başarıyla geçen bir

zanaatkarın dükkan sahibi olması için, kayıtlarda sayısı belli olan bu

zanaatkarlardan bir kişinin eksilmesi gerekirdi. Bu da ancak kişinin ölüm,

memleketten ayrılması, işten alıkonması vb. gibi geçerli sebeplere bağlı idi. Bu

sanatın tatbik edilmesini ise işin pirleri veya şeyhleri belirlerdi. Ortaya çıkabilecek

herhangi bir anlaşmazlıkta ise, işi şeriye mahkemeleri çözerdi (1955:1091-1092).

Dinçer, makalesinde sof dokuma işini 17 bölümde ele almıştır. Bunlar:

Hazırlama, Birinci tarama, Boyama, Yıkama, İkinci tarama, Eğirme ve bükme,

Katlama, Çözgü ve atkı, Çirişleme, Tezgaha alma ve ayarlama, Dokuma, Yıkama,

Kükürtleme, Cilalama ve perdah, Fırınlama, Hareleme ve Dürülme’dir (1948:31).

Page 45: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

33

Yazma, incelenen pek çok kaynaktaki ortak yaklaşıma göre kumaş veya

tülbent üzerine, boyama işlemiyle resimlendirilen veya tahta kalıplarla

desenlendirilen ve baş örtüsü olarak kullanılan bir kumaş olarak tanımlamaktadır.

Anadolu’da bir halk sanatı olarak doğup gelişen yazmacılık, Anadolu Türklerinin

kendine has sanat anlayışı ile gelişmiş ve bohça, mendil, yastık yüzü, sofra bezi,

yemeni, yorgan yüzü vb. vazgeçilmez eşyalar arasına girmiştir15.

Güzin Feyhaman yazmacılığı, eski ve yeni yazmalar diye iki devreye

ayırmaktadır. Eski yazmaların renklerinin kök boyalardan birkaç kez kaynatılarak

elde edilen ahenkli ve kompozisyonu daha başarılı olarak nitelendirirken; yeni

yazmaları, hem renk hem desen hem de kompozisyon bakımından başarısız

bulmaktadır (1936:135).

Günümüzde endüstriyel üretimin ticaretteki ağırlığının artması, geleneksel

el sanatlarının icra edilmesine de büyük bir kısıtlama getirmiş ve bu durumdan

yazmacılık sanatı da etkilenmiştir. Eskiden tüm yurtta icra edilen yazmacılık

sanatı, şimdi çok sınırlı yerlerde icra edilmektedir. Bir zamanlar Kalede icra

edildiği yapılan sözlü mülakatlarla kanıtlanan bu sanat, her ne kadar günümüz

ihtiyaçlarını karşılasa bile, artık icra edilmemektedir.

2.3. ANKARA KALESİ’NDE HALEN İCRA EDİLEN GELENEKSEL EL SANATLARI

El sanatlarının yapımında sanatın icra edildiği bölgenin iklim şartları, o

yerde gerçekleştirilecek sanat çeşidinin oluşmasında öncelikle etkilidir. Örneğin; 15 Koşma, türkü ve taşmalardaki çeşitli çağrışımlarla halkın yaşantısını yansıtan yazmacılık hakkında bilgiler için bkz. Kaya (1974).

Page 46: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

34

hayvancılığın geliştiği yerlerde yünle ilgili, pamuğun yetiştiği yerlerde pamukla

ilgili, bakırın çıktığı yerlerde de bakırcılık ve bakır işlemeciliği gibi bölgesel

özelliklere göre sanat kolları oluşmuştur. Ankara Kalesi’nde icra edilen sanatlar da

doğal olarak Kale’nin fiziki ve sosyal özeliklerine göre oluşmuş, bazıları tarihi

süreç içerisinde değişen şartlardan etkilenerek kaybolmuş iken bazıları halen

içinde bulunan şartların uygunluğu nedeniyle varlıklarını sürdürmektedir.

Bir zamanlar pek çok el sanatının icra edildiği Kale’de, Cumhuriyet’in

ilanından sonraki yeni kuşakların varlıklarını bile bilmedikleri geleneksel el

sanatlarından günümüzde yalnızca Alemcilik, Bakırcılık, Bakır İşlemeciliği,

Demircilik (F:65), Hasırcılık, Kalaycılık (F:66), Kasketçilik (F:67), Sandıkçılık,

Sepetçilik (F:68), Urgancılık vb. gibi çok azı, içinde bulundukları olumsuz

koşullara rağmen varlıklarını devam ettirmektedir. Ayrıca bunlar, Eski Ankara’nın

ekonomik yapısında geçmişi yansıtan belirgin geleneksel öğelerdir16. Günümüzde

hala Kale’de varlığını devam ettirmeye çalışan bu sanat guruplarına kısaca

değinmek, konunun önemini daha rahat kavramak açısından oldukça faydalı

olacaktır.

Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Meslekler adlı kitapta alem;

kubbe veya minarelerin tepesinde yer alan veya bayrak direklerine ya da sancak

başlarına takılan hammaddesi tunç, bakır ya da pirinç olan, ay ve yıldız veya

sadece ay motiflerini içeren bezeme olarak tanımlanmıştır. Genellikle cami, türbe,

tekke vb. gibi dini yapılarda kullanılan alemler, süsleme sanatı özelliğinin yanı sıra

yapısal zorunluluklar nedeniyle de kullanılmaktadır. Bu bağlamda alem, hem

kubbe ve külahlara kaplanan kurşun levhaların tam tepede birleştikleri noktayı

örtmek hem de rüzgar ve yağmurun etkisiyle bozulmalarını önlemektedir

(2005:79). Günümüzde alemcilik (F:69), Samanpazarında sadece birkaç usta

tarafından hala icra edilmektedir. 16 Ankara’nın eski esnafı hakkında bilgi için bkz. Ongan (1957), Önder (1976).

Page 47: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

35

Firdevs Kaya’nın tanımına göre, saf bakırın işlenmesine bakırcılık (F:70),

şekillendirme işlemini yapana bakırcı, elde edilen ürünlere ise bakır eşya

denilmektedir (1981:1). Çok çeşitli olan bakır eşyalar, hem ihraç ürünü hem

turistik süs eşyası olarak hem de mutfak ve dekorasyon işlerinde kullanılmaktadır.

Ancak bakırcılık sanatının da diğerleri gibi yoğun emek ve fazla zaman

gerektirmesi ancak buna rağmen fazla kazanç sağlamaması, bakır kapların

kullanımdan kalkması vb. gibi sebeplerden dolayı el sanatı olarak uygulaması

gittikçe azalmaktadır.

Gündağ Kayaoğlu’na göre, önceleri dövme tekniğiyle yapılan ağır kaplar,

yerini makineyle yapılan hafif ve ince bakır kaplara, bunlar da zaman içinde

yerlerini alüminyum, plastik ve çelik kaplara bırakmıştır (1984:66). Dolayısıyla

geleneksel bakırcılık sanatı, gelişen sanayi sonucu makineleşme ve bakırdan çok

daha ucuz olan alüminyum ve plastikle mücadele etmek durumunda kalmıştır. Bu

yüzden bir çok halk sanatı gibi bakırcılık sanatı da gerilemektedir.

Bakırcılık deyince, sadece madeni eşya üretimi değil, bu maden üzerine

kültürümüzün işlenmesi akla gelmelidir. Bakır kaplarda, sanat tarihimizi görmek

mümkündür. Keşfedildiği çağdan beri en çok kullanılan maden olan bakır, yakın

zamanlara kadar günlük hayatın bir parçası gibiydi. Günümüzde kullanım alanı

kısıtlı da olsa bakır, meraklısının mutfağında kap-kacak olarak yine de kendine bir

yer bulmaktadır.

Bakırcılık sanatı, yıllardır nesilden nesile aktarılan ve bakırı çekiçle

biçimlendirme yöntemiyle yapılan bir sanattır. Ancak günümüzde maliyeti daha

ucuz olan ve seri bir şekilde işlenebilen malzemelerin artması, Anadolu’nun

önemli bir sanat dalı olan bakırcılığın yok olmaya yüz tutmasının temel nedenidir.

Tüm bu zorluklara rağmen bakırcılık sanatı, bu işe gönül veren ustalar sayesinde

sürdürülmeye çalışılmaktadır. Günümüzde bakırın, bakır kaplardaki yemeklerin

Page 48: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

36

damak tadına meraklı insanlar tarafından bir çeşit gelenek olarak tercih edildiğini

ve artık dekoratif amaçlı kullanımının da yaygın olduğunu söyleyebiliriz17.

Zübeyde Günyol, bakırcılığın seyrine şöyle değinmiştir: Bakırcılık, Büyük

Selçuklular döneminde yaygın bir sanat olarak kullanılıp, en seçkin ürünlerini

vermiştir. Bu dönemde Konya, Mardin, Hasankeyf, Cizre, Diyarbakır, Harput,

Erzurum ve Erzincan bakırcılığın başlıca merkezleridir. Selçuklular’ın bu sanata

en büyük katkısı % 70 bakır ve % 30 çinkodan oluşan pirincin, her türlü kap yapım

ve işleme tekniğinde kullanılmasıdır. Osmanlılar döneminde ise, İstanbul,

bakırcılığın merkezi durumundadır. Bu dönemde Balkanlar’daki bakır

madenlerinin işletilmesinden dolayı bakırcılık, doruk noktasına çıkmıştır.

Günümüzde ise bakırcılar, Eski Ankara’nın hem ekonomik, hem de sosyal açıdan

merkezi olan Kale ve Samanpazarı çevresinde toplanmışlardır. Sayıları az

olmakla birlikte bu mesleği sürdüren birkaç zanaatkar, hala burada bulunmaktadır

(2000:15).

Ankara’ya gelen yabancı turistlerin de rağbet gösterdiği Bakırcılar

Çarşısı’nda, daha çok turistik amaçlı çalışan onlarca işletmeci vardır.

Teknolojiye paralel olarak bakırcılıkta kullanılan tekniklere, tornada çekme

ve preste basma gibi yöntemler eklenmişse de, bakırın dövme tekniği ile

işlenmesi, dün olduğu gibi bugün de Anadolu’da yaygın olarak tercih edilmektedir.

Adnan Özonar bakırcılığın; bir ülkenin halkbilimi, tarihi ve kültürü

bakımından geleneksel el sanatlarında büyük bir önem taşıdığına değinip, konuya

şöyle devam etmiştir: Orta Asya ve Önasya’da doğduğu belirtilen bakırcılık, Haçlı

Seferleri sırasında Batı’ya kadar ilerlemiştir.

17 Anadolu’da bakırcılık sanatı hakkında detaylı bilgi için bkz. Dökmeci (1962), Tan (1976).

Page 49: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

37

Günlük yaşam pratiklerinde geniş bir kullanıma sahip olan bakır, ilk

çağlardan beri insanlar tarafından kullanılmıştır. Ancak bir el sanatı olarak

günümüzde sermayesi az olmasına rağmen fazla emek istemesi, az kazanç

sağlaması, sanayi tipi olan seri üretim kapların artması ve ucuz olması gibi

sebeplerden dolayı gittikçe azalmaktadır. Sadece şehirlerde süs amaçlı kullanılıp

eski önemini kaybetmiş, yerini sanayi tipi kaplara bırakmıştır. Köylerde ise hala

kullanılmaktadır (1987:60-61)

Bakırcı ustalarına göre, bu sanat kolunda çalışacak işçiler, önceleri

dükkanlarında temizlik, çaycılık ve diğer günlük işleri yapıp, daha sonra çırak ve

usta olmaktadır. Ancak günümüzde aileler çocuklarını daha sanayi tipi işlere

verdiklerinden, bu meslekte çalışacak işçi bulmanın zor olduğu belirtilmektedir.

Elekçiliği (F:71) her ne kadar el sanatı olarak değerlendiremesek de

meslek olarak Kale’de hala icra edildiğinden bu bölümde kısaca değinmekte fayda

bulunmaktadır. Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Meslekler adlı

kitapta elek; taneli ya da öğütülmüş besinlerin incesinin kabasından ayrılmasında

ya da içindeki yabancı maddelerin temizlenmesinde kullanılan bir alet olarak

tanımlanmıştır. Eleğin biraz daha büyüğüne kalbur, kalburdan da büyük eleğe

gözer denmektedir (Oğuz vd., 2005:54). Bu aletlerin hepsi benzer amaçla

kullanılmaktadır. El işçiliğinin yoğun olarak uygulandığı elekçilik (F:72) fazla

kazanç sağlamaması, elekçilerin sayısının azalıp yerine yenilerinin yetişmemesi,

eleklerin fabrikalarda hazırlanması vb. gibi sebeplerden ötürü, günümüzde

Kale’de, sadece birkaç elekçi (F:73) tarafından ve asıl meslek olarak değil, yan

üretim olarak icra edilmektedir.

Kalayla kaplama işlemi, metalin havadaki oksijenden etkilenmemesi ve pek

çok kimyasal maddenin korozyonuna karşı gösterdiği dayanıklılıktan dolayı,

özellikle bakır için koruma sağlar.

Page 50: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

38

XIII. yüzyıl Ankara’sının ekonomik merkezi durumunda olan

Samanpazarı’ndaki yokuş çevresinde yerleşmiş kalaycıların, bugün de aynı

özelliğini koruyan çarşılarıyla birlikte, icra ettikleri sanatları da yaşamaktadır.

Türk kültürünün yeme-içme pratikleri içinde önemli bir konuma sahip

olduğunu belirttiğimiz kap-kacak kültürü, kalaylama işlemini ve dolayısıyla

kalaycılığı da Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir. Bu

anlamda kültürel bir öğe olarak ele alabileceğimiz kalaycılık sanatının kaybolması,

aynı zamanda bir kültürel kimlik kaybına da işaret etmektedir.

Günümüzde kaybolan mesleklerden biri olarak ele alabileceğimiz

kalaycılık, geçmişte gündelik yaşamın gereklerinden biri olarak görülmüştür.

Çünkü Türk kültürü ve bu kültürün işleyiş öğelerinden biri olan yeme-içme

pratikleri, büyük ölçüde kalay ve bakır madenleriyle ilintilidir. Bu bakımdan

kalaycılık sanatı, Türk kültürü açısından da önemli bir konuma sahiptir. Kalaycılığa

bu yüksek önemi sağlayan asıl unsur ise, Türklerdeki kap kacak kültürüdür.

Ankara’nın iklimi dikkate alındığında; yakın tarihimizde Şapka Devrimi’ne

kadar olan süreçte Ankara’da, başı ve alnı çok iyi koruyup sıcak tutan kalpak

kullanımı yoğundu. Ancak kırsal alanda eski bir Ankara geleneği olarak erkekler

kasket giyerlerdi. 5 köşeli, karton veya plastik siperli Ankara’ya özgü kasket

kullanımı, günümüzde de Ankara köylerinde yaygındır. Kale’de kendileriyle sözlü

mülakat yapılan kasket üreticileri, kumaşı ve diğer üretim malzemelerini

İstanbul’dan temin ettiklerini belirtmektedirler. Söz konusu kasketçiler (F:74),

günümüzde ayrıca modern tarzda yuvarlak şapka imalatı da yapmaktadırlar.

Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Meslekler adlı kitapta;

geçmişten günümüze süregelen maddi kültür ürünleri arasında yer alan ağaç

işçiliğinin, geleneksel el sanatları arasında önemli bir yeri olduğu belirtilmiştir

Page 51: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

39

(Oğuz vd., 2005:61-63). Bu bağlamda değişen hayat şartları içinde varlığını

sürdürmeye çalışan geleneksel el sanatlarından biri de sandıkçılıktır. Ankara’da

mevcut ormanlar içinde yer alan ceviz ve gürgen ağaçları, sertlik ve iyi cila tutma

özelliklerinden dolayı, sandıkçılıkta özellikle tercih edilmektedir. Evlerde sıklıkla

kullanılmayan veya çeyiz vb. gibi nedenlerle uzun süre saklanması gereken

eşyaların korunması amacıyla kullanılan ve ihtiyaca bağlı olarak boyutları değişen

sandıklar, gerek doğrudan ağaç bedenleri üzerine, gerekse menteşe, kilit,

köşebent gibi metal aksamları üzerine işlenmiş sanatsal bezemelerle de önem

kazanmaktadır. Ev yaşamı kültüründe sandık, yalnız eşya saklama amaçlı iç

hacmiyle değil, evin içinde bulunduğu yer ve üzerine örtülerle yapılan ek

süslemelerle de önem kazanır. Günümüzde gömme dolaplı evlerin çoğalmasıyla

işlevini hızla yitiren sandıkçılık, Samanpazarı civarında yapılmaktadır.

Sepetçilik (F:75 - 76) ve hasırcılık ağaç dalları, sazlık otları, mısır sapı vb.

gibi bitkilerden yararlanılarak, gündelik yaşamda kullanılan birçok kişisel veya ev

aletinin yapımına yönelik bir sanattır. Ankara’nın coğrafi yapısı içerisinde yer alan

dere ve küçük göller, sazlık otlarının doğal olarak yetişmesi için uygun bir ortam

oluşturmaktadır. Ayrıca Ankara’nın kırsal iklimi, her mevsimde hasır kullanımını

zorunlu kılmaktadır. Günümüzde de dekoratif amaçlı kullanımı yaygın olan

sepetçilik ve hasırcılık, daha önceleri Atpazarı çevresinde yoğun olarak icra

edilmesine karşın, Ankara dışından hazır alınıp satışı daha kolay ve ekonomik

olduğundan, giderek yok olmaya yüz tutmuş bir sanattır. Dolayısıyla bu sanat

kolunda yeni ustalar yetişmemektedir.

Page 52: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1. ANKARA KALESİ’NDEKİ ZANAATKARLARLA YAPILAN MÜLAKATLARA YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME

Günümüzde sözlü tarih çalışmaları gittikçe önem kazanmaktadır. Tarihsel

bağlamda incelenen bir sorunu ele almanın tek yolu artık eskiden olduğu gibi

sadece resmi belgelere bakmaya, resmi kaynaklara gitmeye dayanmamaktadır.

Ele alınan sorun özellikle gündelik yaşam ile ilgili bir sorunsa; bu sorunu

açıklamanın yollarından biri de bunu bizzat yaşayan insanlara anlattırmaktır.

İnceleme nesnesi edinilen konu her ne ise, sözlü tarih bu konuyu, onu yaşayan ve

deneyim kazanmış insanların anlatımları ile açıklar.

Çalışmanın konusu olan kaybolmaya yüz tutmuş veya kaybolmuş sanatlar

da sözlü tarihin çalışma alanına girebilecek bir konudur. Dolayısıyla bir sanatın

neden kaybolduğunu anlamak, o sanatı icra eden kişinin anlatımları ile daha da

net olarak açığa kavuşacaktır.

Çalışmanın son kısmı bu nedenle, Ankara Kalesi’ndeki geleneksel el

sanatlarından bazılarını devam ettiren zanaatkarlar ile yapılmış olan sözlü

mülakatlara ayrılmıştır. Sözlü mülakatlar sonucu oluşturulan bu bölüm, kaybolan

veya kaybolmak üzere olan geleneksel el sanatlarını toplumsal, ekonomik ve

kültürel bakımdan anlamamızı ve bunları kaybolan meslekler ve sanatlar

olmaktan ziyade toplumsal bir mesele olarak da ele almamızı mümkün kılacaktır.

Page 53: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

41

Ankara, 1920’den önce nüfusu sadece 20.000 civarında olan, yerleşimi de

genelde Ankara Kalesi etrafında toplanan bir kasaba hüviyetindedir. O dönemler

Ankara’nın en işlek yeri olan Ankara Kalesi’nin alt kısmında Samanpazarı, onun

üstünde Koyunpazarı ve en üstte de Atpazarı vardır. Ayrıca bu bölgede,

Çıkrıkçılar Yokuşu ve Saraçlar Çarşısı da bulunmaktadır. O zamanlar Kale,

koyunların, atların ve ambar tarzı yerlerin bulunduğu, bir çeşit hayvan pazarı

görünümündedir. Hayvan pazarının burada olmasının nedeni ise, sanayinin o

dönemde çok fazla gelişmemesindendir.

Ankara, 1920’den sonra TBMM’nin açılması, Cumhuriyet’in ilanı, başkent

oluşu ve Atatürk’ün Çankaya Köşkü’ne çıkışıyla hızlı imar çalışmalarına da ev

sahipliği yapmıştır. Buradaki önemli imar çalışmaları kapsamında, Atatürk Bulvarı

ve Çankaya’daki köşkün yapılması, TBMM’nin Ulus’ta inşa edilmesi, İş Bankası,

Sümerbank ve Merkez Bankası binalarını sayabiliriz.

Bu dönemlerde, ayrıca Kale’nin üst kısmında sanatlarını icra eden bir

zanaatkar kesiminden de bahsedilmektedir. Ancak yaptığımız mülakatlar sonucu

günümüzde, bu zanaatkarların tamamına rastlanamamaktadır. Şu an Kale’de

bulunan zanaatkarların en eskileri, buralara 1940’lı ve 50’li yıllarda Çorum,

Erzurum, Kayseri gibi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden gelmişlerdir. Kale’de şu an

yaşayan zanaatkarlar da, zaten buraya ilk geldiklerinde Kale’nin tamamen bir

hayvan pazarı şeklinde olduğunu, mevcut sanatların da kaybolmak üzere

olduğunu belirtmektedirler. Kaynak Kişi İlhami Zeyrek (K.K. 1), o dönemleri bize

şöyle anlatmaktadır.

Burda önceleri aklınıza ne gelirse vardı. Aşağısı

Samanpazarı’ydı. Saman satılırdı. Bura, Koyunpazarı’ydı, koyun

satılırdı. Yukarısı da Atpazarı’ydı. At satılırdı. Ha bi de Çıkrıkçılar

Yokuşu vardı. Çıkrık yaparlardı. Saraçlar vardı. Derilerle

Page 54: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

42

uğraşırlar, atlara koşum dikerlerdi. Zahireciler vardı. Buğday

satarlardı. Afedersiniz, hayvanlara arpa satanlara denir.

Yüncüler, yün satanlar vardı. Yün yuyucular denir. Gerçi şimdi

de yün satanlar var ama hazır alıp satıyolar. Artık hiç kimse

yapmıyo. Benna, bezza vardı. Dokumacılıkla uğraşanlara denir.

Daha bissürü sanat vardı ama benim ilk geldiğim yıllarda yavaş

yavaş hemen hemen kalkmak üzereydi ve kalktı da. Burda çok

büyük sanat vardı ama hepisi yok oldu. Hiçbiri kalmadı. Artık

hiç kimse yapmıyo. Bu mesleklerin hiçbirisi artık burda yok.

Bir başka zanaatkar Kaynak Kişi Hüseyin Kaya (K.K. 2) da İlhami ustayla

aynı görüşte olup, o dönemleri bize şöyle anlatmaktadır.

Bu semt eskiden Ankara’nın Kızılay’ı gibiydi, yani merkezi

sayılırdı. O yüzden kalaycıların hepsi Kale’de çalışırdı. Ama tabii

başka semtlerde de kalaycılar vardı, özellikle mahalle aralarında.

Bugün burada biz, kala kala birkaç kişi kaldık. Yani çekirdekten

yetme olarak 2 ya da 3 kişiyi geçmeyiz. Artık Ankara Kalesi’nde

kaybolan meslekler arasına girdik. Oysa ki eskiden burada el

emeğiyle yapılan bütün sanatlar vardı. Bıçakçılar, semerciler,

sepiciler, nalbantçılar, elekçiler (F:77), nakkaşlar, hasırcılar,

bakırcılar, zahireciler, kalaycılar, seleciler yani kısacası burada el

emeğiyle çalışan her meslek kolu vardı. Hatta at arabası bile

yaparlardı. Ama şimdi bu mesleklerin hemen hepsi kaybolup gitti.

Yıllar Kale’yi çok değiştirdi. Evvelden buralar iş ve alışveriş

merkeziydi.

Page 55: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

43

Kaynak Kişi Cemalettin Temizoğlu (K.K. 3) ise o dönemler, her ne kadar

günümüzde hiçbir izine rastlayamasak da, burada bir hanın varlığından

bahsetmektedir:

Önceleri buralarda hep evler vardı. Buraları sıra sıra evdi.

Şu arkada Pirinç Han vardı. Orası bile evdi. Ama zamanla o

evler hiç kalmadı. Aşağıları falan yıkmışlar iş merkezi

yapacaklarmış. Zaten benim yerim de yıkılan yerin üzerindeydi.

Önceden aşağı Samanpazarı, bura Koyunpazarı, yukarısı da

Atpazarı’ydı. Yukarıda atlara nal yapılırdı. Atlarla ilgili

malzemeler yapılırdı. Burda bi de han vardı, köyden gelenler

arabalarla gelir, hanın önüne kurarlar, buraya gelir öte beri

satarlardı. Han dediğim şey otel gibi bir yerdi. Parasını veren

kalıyodu. Yukarsında kocaman bir yer vardı. Oraya yataklar

serilir, herkes yatardı. Orada yemeklerini yerlerdi. Öyle birbirini

çekememezlik, hile falan yoktu. Herkes kendi çalıştığını yapardı.

Herkes yaptığını çalışırdı, kazanırdı ama şimdi kimse kimseyi

istemiyo. Eskiden mesela biri öldü mü, esnaflardan birisi bütün

çarşıyı gezerdi. Cenaze var diye bütün esnaflar işlerini bırakır

giderlerdi. Esnaf tabii birbirlerini tanıyor. Komşuluk ilişkileri de

daha iyi. Kazançta tabii eskiden daha iyiydi.

O dönemler Kale’de Ermeni asıllı, Yahudi asıllı bir gayrimüslim zanaatkar

kesiminden de bahsetmek doğru olur. Zaten Kale’de onların izlerini taşıyan kilise

ve bazı mabet yerlerinden bunu anlamak mümkün. Hatta günümüzde bu kesimin

son temsilcisi olduğunu öğrendiğimiz Xavier Jacob isimli bir ustanın da,

yaptığımız mülakatlar sonucu hala Kale’de bulunduğunu öğrendik, ancak bu

ustaya ulaşamadık.

Page 56: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

44

Cumhuriyet’in ilanından önce Ankara’nın içinde çok canlı bir ticaret ortamı

bulmamız biraz hayalcilik olur. Çünkü uzun süren savaşlardan ötürü halk yoksul,

sanayi gelişmemiş. Dolayısıyla tarımcılık ve hayvancılık yaygın. Cumhuriyet’in

ilanı, Ankara’nın başkent oluşu sonucunda gelişen ticari ve imar hareketlerinden

ötürü Çorum, Kayseri, Konya Kırşehir Erzurum gibi Anadolu’nun çeşitli illerinden

zanaatkarlar, zamanla Ankara’ya göç etmeye başlamışlardır.

Ankara Kalesi o zamanlar buranın ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu için,

arka kısımlarda kalan Altındağ bölgesi de gecekondulaşmanın yoğun yaşandığı

yerlerin başında gelmektedir. Çünkü başka şehirlerden gelen fakir halk, buralara

yerleşmiştir. Zamanla Etlik, Keçiören, Sokullu, Seğmenler, Kavaklıdere, Çankaya

gibi semtlerin oluşmasıyla, ilk yerleşimin olduğu Kale ve civarı önemini

kaybetmeye başlamıştır. Çünkü köyden şehre gelen insan önce Kale’ye; elbise,

ayakkabı, kap, kacak gibi zorunlu ihtiyaçlarını gidermek, alışveriş yapmak için

geliyordu. Dolayısıyla hem imar açısından şehirleşme, hem de hızlı sanayileşme

ile beraber ihtiyaçlar değişmiş ve Kale’deki geleneksel el sanatları da bu

ihtiyaçları yeterince karşılayamayıp, zamanla yok olmaya mahkum olmuştur.

Şüphesiz her semtte pazarlar, alışveriş yerleri vb. gibi, çeşitli günlük ihtiyaçların

bir arada karşılandığı yeni alışveriş merkezlerin oluşmasının da, bu kayboluşun

hızlanmasındaki etkisi fazladır. Kaynak Kişi Ali Bozdağ (K.K. 4) bu durumu şu

sözlerle özetlemektedir:

Şimdi eskiden Ankara’da, Ankara Kalesi vardı ve

Ankara’nın merkezi buraydı. Burda berber, ayakkabıcı, a’dan

z’ye ne meslek varsa hepsi vardı ama şimdi her gelişen yerde

bir Samanpazarı oldu. Eskiden adam çobandı, senede 2 sefer

şehre gelirdi. Ankara’ya gelir traş olur, ayakkabısını yaptırır veya

paltosunu alır. Nereden aldın diye sorarlarsa; Samanpazarı

derdi. Ama şimdi her taraf Samanpazarı. Her yer Samanpazarı

Page 57: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

45

oldu. Ondan önceleri buraları çok kalabalıktı. Kale’nin eskisi ile

yenisi arasındaki fark bu işte.

Kale’nin şu anki durumu ise, Ankara’nın en eski yerleşim yeri olması

dolayısıyla 2 türlü cazibe alanıdır: bir tanesi kültür, diğeri ise turizmdir.

Günümüzde Ankara Kalesi’nde en önemli konulardan biri, park sorunudur. Kale’yi

aralarıyla gezmek isteyenleri çok büyük bir park sorunu karşılamaktadır. Ayrıca

yolların dar olması, ticari araçlarla ulaşımı bile etkilemektedir. Bu da Kale’nin

pazar havasını korumaktadır. Kale’nin eteklerinden yukarı çıktıkça ziyaretçileri, ilk

olarak tadilattan geçmiş kale surları karşılar. Kale’nin iç kısmında ise, eski Türk

evlerini yansıtan hem müze, hem de restoran görünümlü lokantalar vardır.

Bunların dışında, gecekonduların bulunduğu fakir, bakımsız bir mahalle yer

almaktadır. Kale’nin dış kısmından aşağı Samanpazarı’na doğru ilerledikçe ise,

karşılıklı hediyelik eşya dükkanları bulunmaktadır. Bir de içinde küçük ve lüks bir

restoran olan Koç Müzesi bulunmaktadır. Burada ayrıca, ortasında çay kahve

içilen avlusu olan, 3 katlı Pirinç Han bulunmaktadır. Bu han, geleneksel el

sanatların yapıldığı bir yer olmaktan ziyade, artık diğer hanlar gibi tamamen

turistik eşyaların satıldığı bir yerdir.

Ali usta, günümüzde Kale’de yapılan restorasyon çalışmalarını, eskinin

korunması bakımından bilemese bile, estetik bakımından güzel bulmakta ve

Kale’de yaşanan sorunları şöyle anlatmaktadır:

Mesela buraya geliyor, arabalar duruyor, kalkıyorlar. Yolu

kapatıyorlar. Düşün ki bir ekmek kamyonu girdiğini. Bir kavga

oluşuyor, trafik senindi benimdi kavgası. Ben şahsen bu

durumdan çok üzüntü duyuyorum. Bu Kalemiz için olumsuz bir

durum. Şimdi Kalemizin içi, işte restore edildi. Belediyemiz

restore etti buraları. Ondan sonra oranın içinde bir kafeterya,

Page 58: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

46

oturma yerleri yapıldı. Güzelleşti buralar. Estetiği ne şekilde

güzel, onu bilemem. Hani eski korunuyormu korunmuyormu

bilemem, anlamıyorum yani.

Hüseyin usta ise, her ne kadar kendilerinden alışveriş yapmasalar bile

turistlerin ilgisinden memnun olduğunu şu sözlerle belirtmekte.

Şimdi buralar turizm merkezi olmaya başladı. Her yerden turist

geliyor buraya. Gerçi bizlerden pek alışveriş yapmıyorlar,

antikacılara gidiyorlar. Ama olsun o da bizim menfaatimize, bu

çarşının, bu semtin menfaatine, çünkü burası bacasız bir fabrika

ama önemli olan tabii bunu iyi değerlendirebilmek. Yani

turistlerin bizi etkileyeceği bir şey yok ama tabii onların olması

ülkemiz için iyi.

Kale’deki dükkanların çoğu her ne kadar hediyelik eşya üzerine olsa bile,

değişik ve farklı dükkanların yan yana olmasından dolayı, renkli bir havası var

buraların. Buranın müşterileri ise, genellikle hafta sonunu tercih eden ve ağırlıklı

olarak antikacıları gezmeye gelen hanımlardır. Ayrıca burada, geçmişin izlerini

hala taşıyan, bir de Ahi Evran camii bulunmaktadır.

Kale’de alem işi deyince pek çok esnaf tarafından örnek gösterilen bir

şahıs İlhami usta. Kısa bir arayıştan sonra, bu farklı dükkanların içinde hemen

göze çarpıyor alemci (F:78 - 79 - 80 - 81) İlhami ustanın dükkanı. 1955 yılında

Erzurum’dan buraya gelip yerleşen, görüşmenin yapıldığı 2006 yılında 73 yaşında

olan İlhami usta, bize ilk olarak sanatının yanlış telafuz edilmesinden dolayı nasıl

da komik bilindiği şöyle anlatıyor:

Page 59: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

47

Başka alem zannediyorlar bizim mesleği, içki, dans

alemleri zannediyorlar. Anadolu’dan birileri gelmiş sormuşlar? Ya

İlhami usta nerde? Diye. Şurda alem yapıyor, demişler. O adam

ne alemi yapıyo. Yahu 75 yaşında adam alem mi yapar demişler.

Ya git bak işte demişler. Kendi gözünle gör. Adamlar geldi dedi ki;

Abi bize böyle böyle dediler. Dedim o alem, bu alem işte

yaptığımız alem.

İlhami usta alemciliği, kubbe ve minarelere takılan, malzemesi tunç, bakır

ya da pirinç olan bir bezeme sanatı olarak tanımlıyor. Önceleri bakır işlerle

uğraşan usta, bakırcılığın, eskiden çok tutulan bir sanat olduğuna değinmiştir.

Ama zamanla bakırın yerini, yeni kap kacakların almasıyla bu sanat önemini

kaybedince, alemciliğe yönelmiş İlhami usta. Alemcilikte kışın alemleri hazırlayıp,

yazın taktıklarını, bize şu sözlerle özetlemekte kendisi:

Bakırcılık öldüğü için artık tek iş yapıyoruz. Alemciliğe

yöneldik, ha bu da fazla gittiği için, dışarıya satıyoz bunları.

Avrupa’da isteyen de çok. Almanya’ya, Tokyo’ya gönderdik. Biz

bu meslekte kışın çalışırız. Hazırlanırız. Çünkü kışın takılmaz

minare alemleri. Kışın taa 60 m. yukarı çıkamaz, o minarenin

alemini koyamaz adam. İmkanı yok. Ancak yazın yapılır. Ancak

yazın takılır. Kışın yaparız, hazırlarız. Yazın gelir alırlar, takarlar.

Her ne kadar İlhami usta, bakırcılığın öldüğünü, bu nedenle alemciliğe

yöneldiğini belirtse de, Kale’de en çok bakırcı (F:82 - 83) ve kalaycı dükkanları

göze çarpmakta. 1953 yılında Çorum’dan Ankara’ya gelen Cemalettin Temizoğlu,

görüşmenin yapıldığı 2006 yılında 65 yaşında, çocukluğundan beri bu mesleği

icra ettiğini belirtiyor. Cemallettin ustaya göre onun geldiği yıllar, Kale’de bu sanatı

icra eden hiç kimse yokmuş. O zamanlar, Anadolu’nun çeşitli illerinden sipariş

Page 60: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

48

usulü ürünler gelirmiş buraya. Dolayısıyla herkes hazır alıp satarmış. Kale’de bu

sanatın ilk temsilcilerinden olduğunu belirten usta, sözlerine şöyle devam ediyor.

Bakırcılığı (F:84) çocukluğumdan beri yapıyorum. Babadan

kalma meslek, taa ilkokuldan beri. İlkokuldan çıktık mı, dükkana

geliyoduk. Biz buraya ilk geldiğimizde, hiç bakırcı yoktu. Aslında

vardı ama satıyolardı, yapan yoktu, alıp satan vardı. Usta yoktu.

Yani, ilk bizimle başladı. 1953 yılında Çorum’dan buraya

geldiğimizde, mutfak bakırı yapıyoduk. Kazanlar, leğenler, evle

ilgili olan her şeyi yapıyoduk. Eskiden hiçbir şey yoktu ki? Çelik

yoktu. Melamin yoktu. Eşyaların hepsi bakırdı. Millet tabağına

kadar bakırdı. Sonradan Amerikalılar falan gelmeye başladığı için,

yavaş yavaş turist işi yapmaya başladık. Vazo falan, daha turistik

eşyalar yani. Tepsi, ocakbaşı restoranları için de kap kacak,

oralardan da sipariş veriyorlar ama gittikçe duruyor işte işler.

Eskisine göre çok durgun yani.

Kale’de hala önceleri yoğun olarak icra edilen ama günümüzde gittikçe

ustası azalan bir diğer el sanatı olan kalaycılık da, Kale’nin geleneksel dokusu

içinde hala önemini korumaktadır. Şüphesiz bu sanatın da bakırcılık gibi hala icra

edilmesi, günümüzde bakır kap kacakların antika ürün vazifesi görmesi, ocakbaşı

restoranların kalaylı kaplar kullanması ve dekoratif amaçlı kullanılması gibi

sebeplerden ötürüdür. Kale’de uzun yıllardır kalaycılık sanatını icra eden Hüseyin

usta, sanatının günümüzde eski önemini kaybetmesini şu sebeplere

bağlamaktadır:

Bu meslek, gençliği de kocalığı da beslemez, çünkü

rakipleri çoğaldı. Artık gelen müşteriler de eskiye nazaran

azaldı. Gelenler de genelde tencere, güğüm ve kazan

Page 61: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

49

kalaylatmaya geliyorlar, çünkü bizim gecekondu semtlerinde

sermayesiz su kaynatılır. Aynı zamanda biz, adetlerimize de

bağlı bir milletiz, o yüzden aşure kazanı gibi büyük kazanları

kalaylatmaya gelenler de çok oluyor. Bir de kalaylı tencerede

pilav; kalaylı sahanda ise yumurta çok lezzetli olur. Bu yüzden

özellikle yumurta sahanı ve pilav tencerelerini kalaylatmaya

gelenler de oluyor. Süs eşyası için gelenler ise, genelde yaprak

ve çiçek deseni yaptırtıyorlar. Bir de sadece kalaylı kap

kacaklara sempati duyanlar, sağlık yönünden bunun daha

sağlıklı olduğunu duyanlar geliyor.

Kale’nin eski ustalarından kasketçi Ali usta da, tıpkı bakırcı Cemalettin usta

gibi, Kale’de kasket sanatının kendisiyle başladığını belirtmektedir:

60’larda burda askerdim ben. Ondan sonra buraya

yerleştim. Ama ustam Kayseri’deydi. Yani kendim getirdim

mesleğimi. 15 tane falan şapkacı vardı, o zamanlar burda ama

satıyordu hepsi, yapan yoktu. Benden başka imalatçı yoktu da

satan çoktu. Bir de böyle toptan yapanlar vardı. Ama perakende

dükkan tek benimdi.

Açıkça görülüyor ki Kale’nin hem geleneksel dokusu hem görünümü hem

de geleneksel meslekleri ve el sanatları değişmiştir. Kimi meslekler ve el sanatları

kaybolmuş, kimileri de devam etme mücadelesindedir. Ancak değişim öylesine

etkilemiş ki Kale’yi, bu mesleklerin ve el sanatlarının icra edilişlerini bile

etkilemiştir. Kalaycı Hüseyin usta, mesleğinin icra edilişindeki eski ile yeni

arasındaki farkı, kalaycılık açısından değerlendirerek şöyle özetlemekte:

Page 62: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

50

Önceleri baba zoruna çalışıyorduk, ilkel bir şekilde, şimdi

ise teknik bir şekilde çalışıyoruz. Mesela şimdi motorlu körükler

var ama eskiden basma körükler kullanılıyordu, ya da eskiden

kostik falan yoktu, yıkama işi zordu. Şimdi kolaylaştı yıkama işi.

Tabii bunlar yıkanmadan olmaz, tarlanın bozuğunu sökmeden

ekin tutmaz. Bunları yıkamazsak, kalay tutmaz. Çünkü kalay,

pisliği kabul etmez. Allahın izniyle, gücümüzün yettiğince bu

mesleği sonu kadar götüreceğiz. Atatürk bizlere ne demiş “Her

şey olabilirsin ama sanatkar olamazsın” Kolay değil, 7 senede

öğrendim. Şimdi ise sokak sokak gezen kalaycılar var, oysa ki

eskiden yoktu onlar. Eskiden kalayhaneler vardı, herkes oraya

götürürdü kabını. Meslek kayboldukça, kalaycılar ortaya çıktı.

Ama bizim işimiz, çok daha maliyetli tabii, onların aydınlanma,

ısınma dertleri yok. Üstelik burası kira. İşte bu şekilde

sanatımızı sürdürmeye çalışıyoruz, engebeli arazideki bozuk

araba gibi gidiyoruz.

Kale’de gezdiğimiz tüm bu dükkanlar içinde şüphesiz en çok göze çarpan,

bu ustaların hiçbirinin yanında çırak yetişmemesi. Bilindiği üzere bir mesleğin

devamlılığında, o el sanatının ustalarının yanında yetişen çıraklar olması, en

önemli husustur. Ancak ilginçtir ki Kale’de tek bir çırak, ya da kalfaya günümüzde

rastlanmamakta. Dolayısıyla bu da, el sanatlarının kayboluşunu kaçınılmaz

kılmakta. Yaptığımız mülakatlar sonucu ustalarımızın hemen hemen tamamı,

bunu aynı sebeplere bağlamaktalar. İlk olarak alemci İlhami usta bu durumu şöyle

özetlemekte:

Bizim meslekte artık çırak yok, yetişmiyo. Bi çırak

yetiştirdim. 3 sene emek verdim. Çok güzel kalfa oldu. Güzel

öğrendi sanatı. Babası geldi, aldı çıkardı. Gittik biz de bakmaya.

Page 63: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

51

Eskiden çırak gelmedi mi, usta da giderdi, ne oldu diye

bakmaya. Çıraklık zamanlarında böyleydi. Ustalar evlerine gider

sorardı. Niye gelmedin? Neden gelmedin? Noldu oğlum. Bi şey

mi oldu. Hastamı oldun? diye. Aradık, sorardık. Biz de böyle

yetiştiğimiz için, gittik sorduk. Babası çıkarmış meğersem işten.

Babası dediki bana, ya usta dedi, haftalık 15 milyon

veriyosunuz, yetmiyor. Günde 3 milyonluk simit satıyo, dedi

çıktı. Peki simit sanat mı babam? Yarın zabıtı alır, yakalar

götürür. Kendisini de götürür, sermayesini de götürür. Ama bunu

millete bir türlü anlatamıyoruz. 73 yaşındayım. Çekiç vuruyorum.

Çalışıyorum. Kimseye ihtiyacım yok.

Tıpkı İlhami usta gibi Cemalettin usta da aynı konudan dert yanmakta:

Önceleri bayramlarda, arife günlerinde çıraklıktan kalfalığa

geçiliyordu. Şimdi öyle bi şey kalmadı, ne çırak geliyor, ne

yetiştiriliyor. Ben bi tane yetiştirdim yanımda, beğenmedi, o da

dükkan açtı. Şimdiki çocuklar kazanca önem veriyor. Soruyolar

hemen kaç para diye? Eskiden geliyordu. Eti senin kemiği

benim. Bırakıyordun işi. Öyleydi eskiden. Aslında işin okulu

burası ama işte yetişmiyor.

Kasketçi Ali usta da diğer ustalarımız gibi düşünüyor, ancak o biraz da

kazancı az olduğu için, bunu bir çırak ya da kalfayla paylaştığında geçimini

sağlamasının pek imkanı olmadığından daha çok dert yanıyor:

Şimdi şöyle, çırak şu şekilde yetişmiyor. Şimdi bi çocuk

geliyo, okul boşluğunda. Çocuğu almak istiyosun, şöyle ki yeri

gelir çay söylesin, ekmek alsın, ihtiyacı varsa sanat öğrensin.

Page 64: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

52

Çocuk geliyor, amca ben iki dene dolmuşa biniyom. Öğlen

geliyo, yemek istiyo. Şimdi bu çocuğa harçlık ta vereceksin. Ben

şimdi hesap ediyorum. Günde 10 lira, haftada 60 milyon ya ben

günde 8 tane, 10 tane, bilemedin 12 tane şapka satıyorum. Ona

mı vereyim, ben mi alayım. Onun için maalesef bu şekildeki

ortamlarda yetiştirilmiş kalfa adam çıkmadı ki. Sigortada zaten

300 milyon. İşte o yüzden, biz onlara giremiyoruz.

Teferruatından giremiyoruz. Sigortanın yazılması, çizilmesi

oooo…. Ben ilkokulu bitirdim. Nerden biliyim ben o hesapları.

Onun için de meslek ölüyor yani. Şimdi herkes 3-5 senede

kazanalım, zengin olalım diyorlar.

Şunu da belirtmek gerekir ki, geleneksel el sanatlarının yok oluşu, sadece

kalfa ya da çırak yetişmemesinden kaynaklanmıyor. Daha pek çok faktör, bu yok

oluşu tetiklemekte. Dolayısıyla bu mesleklerin istikbali tehlikeye düşmekte.

Piyasalardaki durgunluk, seri üretimin daha ucuz olması, pek çok alışveriş

merkezinin yapılmasıyla bu geleneksel pazarlara olan ilginin azalması vb. gibi pek

çok sebep bu durumu etkilemektedir. Kale’deki ustalar da kendilerince bu durumu

farklı şekillerde yorumlamaktalar.

Cemalettin usta, bakırcılığın istikbalinin hiç de parlak olmadığını

düşünmekte, hatta çocuklarının da bu sanata devam etmelerini istememekte olup,

konuya şöyle değinmekte:

Piyasa kötü. Milleti yüksek kiralarla borçlandırdılar. Hiç

kimse harcama yapamıyo. Eskiden, mesela adamın parası

varmış, bankaya koyuyomuş. Üç beş kuruş kalanı işte oluyodu.

Geliyodu o parayı harcıyodu. Şimdi o da kalmadı. Onu da

öldürdüler. Millet parasını değerlendiremiyo. Meslek te tabii

Page 65: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

53

ölüyo. Halbuki daha çok talep olması ve kazancının yüksek

olması gerekiyor, çünkü insanlar bu işten para kazanacaklar.

Kasketçi Ali usta ise, kasketçiliğin kayboluşunda, Devletin kendilerini

desteklememesinden yakınmakta.

Şimdi ben Ankara Ticaret Odası’nda kayıtlıyım. 72

yılından beri, şartlara göre ben yeri geldi pahalı, yeri geldi

normal aidat ödedim. Yahu benim ticaret odamdan benim

telefonumu açıp ta, yanlışlık olmasın 68 den beri telefonum var,

ya usta 10 dene şapka var dikebilir misin? demediler ki. 72

yılından bu yana ben aidat öderim. Ticaret odası beni bilmez.

Ama Ali Bozdağ’ı bilir, varsa gider yatırırım, yoksa günü

geçtiğinde cezalı yatırırım. Yani bunlar yaradır bizde. Beni, üye

olduğum derneğim desteklemezse, kimler desteklesin.

Kale’de görüştüğümüz pek çok zanaatkara göre sanatlarının devamı artık

mümkün değil çünkü yetişen bir çırak, daha doğrusu yetiştirilmek isteyen bir çırak

yok. Dolaysısıyla, kendilerinden sonra Kale’de artık sanatçı bulunmayacağını

düşünmekteler. Bundan sonra hazır alıp satanlar olur, diyorlar. Devletin de şu ana

kadar kendilerini desteklememesi, onların bu konudaki ümitsizliğine haklı bir pay

çıkarmakta. Ancak Ali usta’ya göre zanaatkarların kendi aralarında koordine

olamamaları da, bu durumu tetiklemiş:

Ben mesleğimle ilgili 1980 miydi neydi, o zamanlar birkaç

kardeşlerimizi bir araya toplayalım, yani bir dernek halinde tek

bir koldan sürdürelim istedim. Mesela 30 kişiyiz. 30 makine değil

de bunu 15’e indirelim. Ulus’ta şapkayı satan da buranın

elemanı olsun, payını alsın, hep bir arada olunsun.

Page 66: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

54

Sigortalarımız yapılsın, bu şeyi çok o zamanlar söylemiştik.

Mücadele vermiştik bir araya gelelim diye ama maalesef olmadı,

tutunamadı. Yok artık. Yani bu şekilde bir mücadele veriyoruz.

Bir ekmek yiyoruz. Bakın burada bir silahçı kardeşimiz var.

Şimdi adam hakikatten çok iyi bir sanatçı. Fakat yok, yetişen

yok. Adam akşama kadar boş duruyor. Burada bir saraç var, 80

küsür yaşında adam, rahmetli oldu. Şunu söylüycem yani saraç

yetişmedi bir daha. Bu at koşumları falan. E şimdi at kalmadı, bu

adam kime diksin, ne yapsın. Adınız sanatçı, neye yarar ki, şu

saat olmuş bir tane şapka satmışım. Ondan sonra ne

yapacaksın bu parayla, nereye gidersin. Benden sonra artık

yapıp değil de alıp satan olur. Benden sonra artık imalat olmaz.

Kale’de yaptığımız bu röportajlar bize gösteriyor ki, artık kaçınılmaz bir

kayboluş var. Bu kayboluşun da pek çok sebebi var. Ancak şu saatten sonra,

zanaatkarlara göre bu mesleklerin ve el sanatlarının kayboluşunu irdelemekten

ziyade, kültürel anlamda unutulmamasını sağlamak gerek. Hüseyin usta bunu şu

sözlerle temenni ediyor:

Eskiden bu işin piri denen Ali usta varmış. Şimdi ise usta

olarak biz, birkaç kişi varız. Yaşlandık artık, herkes elini ayağını

çekti. Çoğu vefat etti. Vefat edenin de yerine gelen olmadı.

Gayrı süzüle süzüle yani daldan yaprak döküle döküle 2 ya da 3

kişi kaldık. Artık biz de karnımız doyduğu sürece devam

ettireceğiz, bu sanatı. Bizlerden sonra bu işi ya yapan çıkar ya

çıkmaz ama isterim ki Ankara Kalesi geçmişten geleceğe bir

köprü olsun, özünü hiç kaybetmesin.

Page 67: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

SONUÇ

Bu çalışmada incelenen dönem, Cumhuriyet’in ilanından sonra yaşanılan

değişimle ve Kale’nin, bu değişim sürecinde yaşadığı roller ve anlamlarla

alakalıdır. Ankara’nın ve Kale’nin değişimi, burada uzun yıllardır yaşayan

zanaatkarlarla yapılan mülakatlarla ve konu hakkında yapılmış araştırmalardan

yararlanılarak irdelenmiştir. Bu sayede Kale’nin yaşadığı rol ve anlamları

araştırırken, şu an sahip olduğu kimlik de incelenmiştir. Ayrıca konuyla ilgili

Ankara’nın geçmişine dair verilen bilgiler de, bugüne kadar konu hakkında yapılan

literatür çalışmalarına dayanmaktadır.

Frigler tarafından kurulduğu düşünülen ve Galatlar tarafından başkent ilan

edilen Ankara, gerek Arap saldırıları sırasında gerek Selçuklular döneminde

gerekse Osmanlılar zamanında uzun süren ayaklanmalar ve yağmalar sonucu,

ekonomik açıdan pek bir gelişme gösterememiştir.

Ankara, 13 Ekim 1923’te başkent ilan edildiğinde ekonomisi çökmüş,

bakımsızlıktan ve savaşlardan ötürü harap olmuş bir durumdaydı. Bu yıllar, eski

ile yeninin birleştirilmeye çalışıldığı bir karmaşa dönemiydi. Bu dönemde en

önemli sorun, gelişen Ankara’nın, Kale çevresinde mi, yoksa daha uzakta mı

kurulacağıydı. Ancak, Ankara’nın gelişimine baktığımızda kent, merkezi

noktalardan uzaklaşarak gelişme göstermiştir. Bu durum, orta halli ailelerin

Kale’den uzaklaşma sürecini de beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla Ankara Kalesi

artık Ankaralılar için ulaşılması güç bir yer haline gelmiştir.

Page 68: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

56

Cumhuriyet’in ilanından günümüze Kale’yle ilgili iki proje uygulanmıştır. İlk

fikirde; Ankara başkent ilan edilince, yeni yerleşim alanları oluşturup, Kale ve eski

semtlerin geçmişe ışık tutan yerler olarak kalması istenilmiştir. Ancak bu fikir tam

olarak uygulanamadığından Kale, buradaki ev sahiplerinin, kazanç sağlamak

amacıyla tahribine ve değişimine uğrayan bir yer haline gelmiştir. Yalnızca

Çıkrıkçılar Yokuşu, Samanpazarı, Hamamönü vb. gibi bazı ticaret alanları

geleneksel dokuyu bir nebze koruyabilmişlerdir. İkinci fikirde ise Kale, tarihi önemi

ve mimari özellikleri açısından 1980’lerden sonra yeniden önem kazandığından,

kentle birleştirilmek istenmiştir. Bu amaçla Kale, turistik bir mekan olarak

kullanılmak istenmiştir. Bu dönemde Kale’nin sit alanı ilan edilmesi, turistik bir

hizmet sağlamak amacıyla burada yaşayanları, evlerinde bazı değişiklik ve

tadilatlar yoluyla, çeşitli biçimlerde kazanç sağlama yollarına yöneltmiştir.

Günümüzde de Kale, hala tarihi öneminden yararlanılarak kazanç sağlamak

amacıyla kullanılan ve bu uğurda her türlü deformasyon ve yozlaşmaya açık bir

yerdir. Dolayısıyla bir zamanlar Kale, terk edilmiş, şehirden uzak, bakımsız bir

semt iken günümüzde eski ve geleneksel olan tarihi anlamak için turistlerin

merakla ve ilgiyle karşıladıkları bir semttir.

Günümüzde Kale’de iki grup vardır. İlki Kale’de oturan, daha gelenekçi ve

kırsal kültür içinde yetişmiş yoksul aileler. İkincisi ise buradaki restoran, bar,

antikacı ve turistik dükkan işletmecilerdir. Her iki grubun da ortak beklentisi,

buradaki tarihi değerlerin kendi çıkarlarına göre kullanılabilmesidir. Örneğin

işletmeciler, yapıların daha çok müşteri çekebilmek için restore edilmesinde hiçbir

sakınca görmezken, burada yaşayanlar da evlerini kendi kullanımlarına kolaylık

sağlayacak şekilde onarılmasından hiç çekinmemektedirler. Her ne kadar tarihi

yapılar üzerinde uygulanmakta olan bu tadilatlar, geleneksel el sanatlarının

icrasıyla doğrudan ilintili değilse de Kale’nin tarihi yapısındaki hızlı değişim,

geleneksel el sanatlarını özellikle üretim ve pazarlama açısından olumsuz yönde

etkilemektedir.

Page 69: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

57

Çalışma boyunca gerek Ankara şehrini ele alırken gerek Ankara Kalesi’ni

incelerken gerekse Cumhuriyet dönemindeki geleneksel el sanatlarına bakarken

esas vurgu, hep yaşanan değişime yapılmıştır. Gerçekten de Ankara kentinin

dokusu değişmiştir. Geçmişten günümüze kent hızla gelişmiş, çok göç almış ve

sınırları genişlemiştir. Kent dokusundaki değişim, doğal olarak ekonomik,

toplumsal ve kültürel hayata da yansımıştır. Kentin alışveriş pratiklerinden

yapılaşmasına, mimari dokusundan eğlence anlayışına kadar köklü bir değişim

yaşanmıştır. Bu değişimle birlikte Ankara Kalesi, merkezi bir yerleşim ve ticaret

merkezi olmaktan çıkıp, bir turistik alan veya bir eğlence mekanı görüntüsü

kazanmıştır. Bu hızlı ve köklü değişim, bazı geleneksel el sanatlarının aynı hızda

kaybolmasına, bazılarınınsa ticari önemlerini yitirmesine neden olmuştur.

Toplumsal yaşamdaki değişim, teknolojinin gündelik yaşam pratiklerine

girişi, gündelik yaşamda kullanılan araç ve gereçlerin hızlı bir biçimde değişmesini

de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, geçmişte kullanımlarındaki yaygınlık

dolayısıyla çok önemli olan araçlar, yaşanan modernleşme ile önemini yitirmiştir.

Bu araçların gözden düşüşü, geleneksel el sanatlarını icra edenlerin mesleklerinin

kaybolmasına da neden olmuştur.

Her ne kadar günümüzde Kale’de pek çok el sanatı uygulanıyormuş gibi

görünse de, Kale’deki bu meslek yoğunluğu üretim yönünden değil, hazır alım

satım biçimine dönüşmüştür. Artık değişen Ankara’da bu sanat ürünlerine olan

talep çok kısıtlı olduğundan, Ankara çevresindeki köy ve kasabalarda konuyla ilgili

ihtiyaç halen sürmesine karşın yerinde üretim yapıldığından, Kale’de icra edilen

geleneksel el sanatları çeşit olarak azalmıştır. Ekonomik anlamda yeterli kazancın

elde edilememesi, yeni ustaların yetişmemesinde en önemli nedendir.

Tüm bunlar, yaşanan genel değişimin doğal sonuçları gibi görünse de

aslında bir kültürün yok oluşunun da resmidir. Bu nedenle Ankara Kalesi’nde

Page 70: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

58

kaybolan geleneksel el sanatları, sadece geçmişe özlemle bakmak amacıyla

yapılmış bir çalışma değildir. Bu çalışmanın asıl amacı, günümüzde yaşanan bir

sorunun altını çizmeye yöneliktir. Bu sorun, kaybolan geleneksel el sanatlarının,

aynı zamanda kültürel değerlerin kayboluşunu da göstermesi sorunudur.

Page 71: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

KAYNAKÇA

Ana Britannica Ansiklopedisi. “Ankara” c.:2, İstanbul:Ana Yayıncılık, 2000.

ABUT, Zümrüt. “Halk Sanatı”, Görüşler Dergisi, s.:1, 1937.

AKTÜRE, Sevgi. “1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam”, Der.:Yıldırım

Yavuz, Tarih İçinde Ankara II Aralık 1998 Seminer Bildirileri, Ankara:ODTÜ

Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2001.

ALTIOK, Füsun. “Halk Sanatı”, Köken Dergisi, s.:1, 1974.

Ankara Rehberi. “Ankara” Ankara:Devran Matbaası, 1998.

ARSLAN, M. Sabri. “Ahilik”, Karınca Kooperatif Postası Dergisi, s.:480, 1976.

ASLIER, Mustafa. “Sanatçı ve Halk Sanatı”, Türkiyemiz Dergisi, s.:28, 1979.

BAYKURT, Şerif. “Türk El İşleri Hakkında Notlar”, Türk Folklor Araştırmaları

Dergisi, s.:73, 1976.

BIÇAKÇI, Yusuf Ziya. “Bıçakçılık Sanatı Üzerine Notlar”, Türk Etnoğrafya Dergisi,

s.:6, 1963.

BOZYİĞİT, A. Esat. Ahilik ve Çevresinde Oluşan Kültürel Değerler Bibliyografyası

(1923-1988), Ankara:Ankara Üniversitesi Basımevi, 1989.

ÇAĞATAY, Neşet. “Anadolu’da Ahilik ve Bunun Kurucusu Ahi Evren”, Belleten

Dergisi, s.:182, 1982.

ÇAĞATAY, Neşet. Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara:Türk Tarih Kurumu

Basımevi, 1989.

DARKOT, Besim. “Ankara”, İslam Ansiklopedisi, s.:1, 1929.

DİNÇER, Necmettin. “Ankara Sof’u”, Ülkü Dergisi, s.:16, 1948.

Page 72: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

60

DİYARBEKİRLİ, Nejat. “Halk Sanatlarımızın Değeri”, Akademi Dergisi, s.:1, 1964.

DİYARBEKİRLİ, Nejat. “El Sanatlarının Değeri (I)”, Milli Kültür Dergisi, c.:2 s.:345,

1980.

DOĞANÇ, Ayhan. “Alay Köşkündeki Halk Sanatı ve Zanaatı”, Folklor Dergisi,

s.:19, 1971.

DORSON, Richard. Günümüz Folklor Kuramları, Çev.:Nermin Ulutaş, İzmir:Ege

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No:33, 1984.

DÖKMECİ, Cenani. “Anadolu’da Bakırcılık”, Yeni Fırat Dergisi, s.:6, 1962.

DÜZ, Ayda. “19. Yüzyıl sonunda Türkiye’de Sanatlar ve Zeneatlar”, Ato Dergisi,

s.:7, 1975.

EKİCİ, Metin. Halk Bilgisi Derleme ve İnceleme Yöntemleri, Ankara:Geleneksel

Yayınları, 2004.

El Sanatları Üzerine Bir Açık Oturum. Halkbilimi Dergisi, s.:31, 1977.

ELVERDİ, İskender. Dünden Bugüne Ankara, Ankara:Grafiker Yayıncılık, 1998.

ERDOĞAN, Emine. “Tahrir Defterlerine Göre Ankara Şehri Yerleşmeleri”, Gazi

Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, c.:6, s.:1, 2005.

ERDOĞAN, Muzaffer. “Ankara Sofculuğu”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi,

s.:69, 1955.

ERDOĞDU, Şeref. Ankaram, Ankara:Alkan Matbaacılık, 1965.

ERGENÇ, Özer. Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı XVI. Yüzyılda

Ankara ve Konya, Ankara:Ankara Enstitüsü Vakfı, 1995.

EVREN, Burçak. 20’li Yılların Bozkır Kasabası Ankara, İstanbul:Milliyet Yayınları,

1998.

FEYHAMAN, Güzin. “Yazmacılık”, Halkbilgisi Haberleri Dergisi, s.:56, 1936.

Gelişim Hachette. “Ankara” c.:1, İstanbul:Sabah Yayınları, 1993.

Page 73: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

61

GOLDSTEİN, Kenneth. Sahada Folklor Derleme Metotları, Çev.:Ahmet E. Uysal,

Ankara:Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları, 1983.

GÖNÜL, Macide. “Dokumacılığın Tarihçesi ve En Eski Dokuma Aletleri”,

Mensucat Meslek Dergisi, s.:4, 1960.

GÖNÜL, Macide. Türk El İşleri Sanatı (16-19. yüzyıl), Ankara:Tisa Matbaacılık,

1964.

GÖNÜL, Macide. “Eski Dokumacılık ve Yurdumuzdaki Gelişimi”, Türk Folklor

Araştırmaları Dergisi, s.:217, 1967.

Grolıer İnternatıonal Americana. “Ankara” c.: 2, İstanbul:Sabah Yayınları, 1992.

GÜÇLÜER, İ. Necati. “Anadolu’da Ahiliğin Ortaya Çıkışını Hazırlayan Sebepler”,

Yeni Adam Dergisi, s.:900, 1976.

GÜNER, Agah Oktay. “Ahilik ve Günümüzün İktisadi Hayatı”, Yeşilay Dergisi,

s.:492, 1974.

GÜNEY, Emrullah. “Evliya Çelebi’nin Kaleminden Türklerde Sanat ve Sanatçılar”,

Sümerbank Dergisi, s.:168 1976.

GÜNYOL, Zübeyde. “Bakırcılık Sanatı”, Semerkant Dergisi, s.:23, 2000.

GÜRATA, Mithat. Unutulan Adetlerimiz ve Loncalar, Ankara:Tisa Matbaacılık,

1975.

GÜRÇAY, Hikmet (1966), “Keçe, Keçecilik”, Türk Etnoğrafya Dergisi, Sayı:9 s.21-

32

GÜRÇAY, Hikmet. Urgan ve Urgancılık, Ankara:Türk Tarih Kurumu Basımevi,

1969.

GÜVEN, Tunç ve Figen ÖZBAY. Şehrin Zulası, İstanbul:İletişim Yayıncılık, 2004.

Halk sanatları. Halkbilgisi Haberleri Dergisi, s.:53, 1936.

Halk Türk El Sanatları, Yemekleri. Kalkınan Dünya Dergisi, s.:5, 1966.

Page 74: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

62

KANSU, Ceyhun Atıf. “Halkçı Sanat”, Halay Dergisi, s.:3, 1981.

KARACABEY, Hüsrev. Orta Anadolu’da Ahiler Devri ve Ahlakı, Ankara:Şehir

Matbaası, 1965.

KAYA, Firdevs. El ve Köy El Sanatları Çerçevesinde Bakırcılık Üzerinde Bir

Araştırma, Ankara:Ankara Üniversitesi Basımevi, 1981.

KAYA, Reyhan. “Türk yazmacılık sanatı”, Türkiyemiz Dergisi, s.:7, 1972.

KAYA, Reyhan. Türk Yazmacılık Sanatı, İstanbul:Çeltüt Matbaacılık, 1974.

Kayaolu, İ. Gündağ. “Bakırcı Ustaları I”, Halk Kültürü Dergisi, s.:1, 1984.

KAZMAZ, Süleyman. Bakırcılık, Ankara:Kardeş Matbaası, 1973.

KELEŞ, Ruşen. Eski Ankara’da Bir Şehir Tipolojisi, Ankara:Ankara Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Yayınları, 1971.

KOŞAY, Hamit Zübeyir. “Türkiye’de Esnaf Teşkilatı (Ahilik) ve Gelenekleri”, Türk

Etnoğrafya Dergisi, s.:17, 1977.

NALBANTOĞLU, H. Ünal. “Cumhuriyet Dönemi Ankarası’nda Yükselen Orta Sınıf

Üzerine”, Tarih İçinde Ankara Eylül 1981 Seminer Bildirileri, Ankara:T.B.M.M.

Basımevi, 2000.

NASRATTINOĞLU, İrfan Ünver. “El Sanatlarımız”, Size Dergisi, s.:109, 1983.

OĞUZ, Öcal ve Başk. Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Meslekler,

Ankara:Gazi Üniversitesi THBMER Yayını, 2005.

ONGAN, Halit. “Ankara’nın Eski Esnafını Açıklayan Bir Vesika”, Türk Etnoğrafya

Dergisi, s.:2, 1957.

ÖDER, Cemil. “Keçecilik ve Keçeciler”, Küçük Menderes Dergisi, s.:1, 1940.

ÖNDER, Mehmet. “Tarihimizde Esnaf ve Sanatkar”, Standart Ekonomik ve Teknik

Dergisi, s.:119, 1976.

Page 75: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

63

ÖNEN, Phil. Ülgür. “Özgünlük ve Yabancılaşma Süreçlerinde Halk El Sanatlarının

Yeri”, 2. Ulusal El Sanatları Sempozyumu, Ankara:…., 1982.

ÖZ, Tahsin. “Eski Türk Dokumacılığı:Türk Dokumacılık Tarihine Bir Bakış”,

Mensucat Meslek Dergisi, s.:1, 1950.

ÖZDEMİR, Yalçın ve Celil Tuncel. Günümüz Esnaf ve Sanatkarlarından

Fotoğraflar, Ankara:TESK Eğitim Yayınları No:107, 2003.

ÖZDEMİR, Rıfat. 19. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara Fiziki, Demografik ve Sosyo-

Ekonomik Yapısı 1785-1840, Ankara:Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,

1986.

ÖZEL, Mehmet. Ankara, Ankara:Ajans Türk Matbaacılık, 1991.

Özer, Bora. “Dokumacılık Üzerine”, Folklor Dergisi, s.:13, 1970.

ÖZONAR, Adnan. “Bakırcılık”, Türk Koop Ekin Dergisi, c.:1, s.:2, 1987.

ÖZTÜRK, İsmail. Geleneksel Türk El Sanatlarına Giriş, İzmir:Dokuz Eylül

Yayınları, 2003.

PİLAVOĞLU, M. Kemal. Ankara’nın Tarihi Halleri, Ankara:Nüve Matbaası, 1976.

SADEN, Kemal. “Dokumacılık”, Burdur Dergisi, s.:1, 1939.

SAĞDIÇ, Ozan. Bir Zamanlar Ankara, Ankara:Santur Sanat ve Yayıncılık, 1990.

SAKAOĞLU, Saim. Sahada Derleme Metotları, Erzurum:Atatürk Üniversitesi Fen

Edebiyat Fakültesi Yayınları No:12, 1988.

SAYAS, Burhanettin. “Ahilik”, Kooperatif Dünyası Dergisi, s.:3, 1976.

SOYKUT, Hasan Refik. Orta Yol Ahilik, Ankara:Güneş Matbaacılık, 1971.

SOYKUT, Hasan Refik. Esnaf Kimdir? Esnaflıkta Ahiliğe Yaklaşım,

Ankara:Afşaroğlu Matbaası, 1978.

SOYKUT, Hasan Refik. “Tarihte Esnaflık ve Ahilik”, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar

Konfederasyonu Yayınları, s.:5, 1984.

Page 76: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

64

SOYYANMAZ, İ. Hakkı. “Kesici Silahlarımız ve Geleneklerimiz”, Türk Folklor

Araştırmaları Dergisi, s.:271, 1972.

SÜNKİTAP, Veli Necdet. “Anadolu’da İlk Esnaf Cemiyetleri ve Ahiler”, Halkevi

Dergisi, s.:38, 1937.

ŞİMŞEK, Ahmet Seyfettin. Mensucat Folkloru, İstanbul:Öztürk Basımevi, 1969.

ŞİMŞEK, Ahmet Seyfettin. “Mensucat El Alet ve Tezgahları İle El Sanatları”,

Mensucat Meslek Dergisi, s.:2, 1971.

TAMUR, Erman. Ankara Keçisi ve Ankara Tiftik Dokumacılığı, Ankara:Ankara

Ticaret Odası Yayınları, 2003.

TAN, Nail. “Bakırcılık Sanatı”, Sümerbank Dergisi, s.:165, 1976.

TANER, Nuri. “Keçe Atma ve Keçe Yapım Adetleri”, Türk Folkloru Dergisi, s.:41,

1982.

TANPINAR, Ahmet Hamdi. Beş Şehir, İstanbul:Dergah Yayınları, 1999.

TARUS, İlhan. Ahiler, Ankara:Ulus Basımevi, 1947.

TEKELİ, İlhan. “Ankara’da Tarih İçinde Sanayinin Gelişimi ve Mekansal

Farklılaşması”, Ankara Ankara, Ankara:Yapı Kredi Yayınları, 1994.

The Cradle of Civilizations. Ankara, Ankara:Grafiker Matbaası, 2004.

TOMBUŞ, Nazmi. “Ahiler”, Çorumlu Dergisi, s.:39, 1943.

TUNÇER, Mehmet. Ankara Şehri Merkez Gelişimi, Ankara:Kültür Bakanlığı

Yayınları, 2001.

Türkiye’nin Turizm Değerleri. Ankara, c.:1, İstanbul:Doğan Ofset, 2002.

USLU, Mustafa. “Ahi Birlikleri ve Loncalar”, Milli Eğitim ve Kültür Yayınları, s:14,

1982.

ÜLKÜTAŞIR, Mehmet Şakir. “Aba ve Abacılık”, Halk Bilgisi Haberleri Dergisi,

s.:119, 1941.

Page 77: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

65

ÜLKÜTAŞIR, Mehmet Şakir. “19. yüzyılda Ankara’da Esnaf Teşkilatı”, Ülkü

Dergisi, s.:33, 1949.

YALGIN, Ali Rıza. “Mazmanlar ve Mutaflar”, Halk Bilgisi Haberleri Dergisi, s.:116,

1941.

YAVUZ, Erdal. 19. Yüzyıl Ankara’sında Ekonomik Hayatın Örgütlenmesi ve Kent

İçi Sosyal Yapı, Der.: Ayşıl Tükel Yavuz, Tarih İçinde Ankara Eylül 1981

Seminer Bildirileri, Ankara:T.BM.M. Basımevi, 2000.

YEŞİLYURT, Ekber. “Türk Halk Sanatları”, Folklor ve Turizm Dergisi, s.:2, 1974.

Yetmiş Yıl Önceki El Sanatları. Sivas Folkloru Dergisi, s.:2, 1973.

Page 78: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

KAYNAK KİŞİ LİSTESİ

KAYNAK KİŞİ 1 Adı Soyadı : İlhami ZEYREK

Mesleği : Alemci

Doğum Yılı ve Yeri : 1933 - Erzurum

Kaç Yıldır Kale’de : 1955 yılından beri

İkamet Ettiği Semt : Keçiören

Eğitim Durumu : İlkokul mezunu

KAYNAK KİŞİ 2 Adı Soyadı : Hüseyin KAYA

Mesleği : Kalaycı

Doğum Yılı ve Yeri : 1945 - Çorum

Kaç Yıldır Kale’de : 1964 yılından beri

İkamet Ettiği Semt : Altındağ

Eğitim Durumu : İlkokul mezunu

KAYNAK KİŞİ 3 Adı Soyadı : Cemalettin TEMİZOĞLU

Mesleği : Bakırcı

Doğum Yılı ve Yeri : 1941 - Çorum

Kaç Yıldır Kale’de : 1953 yılından beri

İkamet Ettiği Semt : Keçiören

Eğitim Durumu : İlkokul mezunu

Page 79: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

67

KAYNAK KİŞİ 4 Adı Soyadı : Ali BOZDAĞ

Mesleği : Kasketçi

Doğum Yılı ve Yeri : 1939 - Kayseri

Kaç Yıldır Kale’de : 1960 yılından beri

İkamet Ettiği Semt : Topraklık

Eğitim Durumu : İlkokul mezunu

Page 80: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

EKLER

EK – 1

ANKARA KALESİ’NDEKİ ZANAATKARLARLA YAPILAN MÜLAKAT SORULARI

Kaynak kişinin adı ve soyadı :

Kaynak kişinin doğum yeri :

Kaynak kişinin yaşı :

Kaynak kişinin eğitim durumu :

Kaynak kişinin ikamet ettiği semt :

Derlemenin yapıldığı yer :

Derlemenin yapıldığı tarih :

Derlemecinin adı ve soyadı :

1. Kaç yıldır Kale’de yaşıyorsunuz?

2. Sizce o zamandan bugüne Kale’de neler değişti?

3. Yaşanan değişimin temel sebepleri nelerdir?

4. Burada önceleri hangi sanatlar icra edilmekteydi?

5. Neden kayboldu bu sanatlar?

6. Günümüzde bu sanatlardan hangileri icra edilmekte?

7. Peki bu sanatlar neden kaybolmadılar?

8. bu sanatı kimden öğrendiniz?

9. Bu sanatı kaç senedir yapıyorsunuz?

10. Ailenizde bu sanatla uğraşan başka birileri var mı?

11. Çocuklarınızın da bu sanatı sürdürmelerini istiyor musunuz?

12. Bu sanatın piri ya da eski ustaları kimlerdir?

13. Bu sanatla ilgili efsane, türkü, inanış vb. var mı?

Page 81: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

69

14. Kale’de bu sanat ne zamandan beri yapılmakta?

15. Bu sanatı bilenler ortalama kaç yaşında?

16. Eğitim durumları nedir?

17. Bu sanatı öğrenmek için eğitim gerekli mi?

18. Bu sanata başladığınızda geleneksel bir tören yapıldı mı?

19. ………sanatının Kale’de icra edilme sebepleri nelerdir?

20. ……...sanatı ne demektir?

21. En çok hangi tür ürünler yapıyorsunuz?

22. Bu ürünler nelerde kullanılmaktadır?

23. Bu sanatı icra ederken kullandığınız araç ve gereçler nelerdir?

24. Malzemeyi nereden temin ediyorsunuz?

25. Kullandığınız malzemelerin hammaddesi nedir?

26. ……..sanatının yapım aşamasında hangi işlemler uygulanmakta?

27. Hammaddeden pazarlamaya ne gibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

28. Aylık ortalama kazancınız nedir?

29. Kazancınız geçiminizi devam ettirmeniz için yeterli mi?

30. Bu işi tek başınıza mı yapıyorsunuz yoksa çırak gerekiyor mu?

31. Kalfalar bu işi kaç senede öğreniyor?

32. ……. sanatında yaşanan gerilemenin temel sebepleri nelerdir?

33. Sanatınızın geleceği ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

34. Bu sanatı canlandırmak için üzerimize düşen görevler nelerdir?

35. Turistik amaçla neler yapıyorsunuz?

36. Yabancıların ilgisi ve edindikleri intibalar nelerdir?

Page 82: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

70

EK – 2

FOTOĞRAFLAR

Fotoğraf 1 : Kale’de Yeni

Açılan Koç Müzesi’nden

Görünüm

Fotoğraf 2 : Eski Bir Bedestenin Restore

Edilerek Müzeye Dönüştürülmüş Hali

Fotoğraf 3 : Ankara’nın

Genel Görünümü (Özel,

1991:5)

Page 83: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

71

Fotoğraf 4 : Ankara

Kalesi’nin Üstten

Görünümü (Özel, 1991:78)

Fotoğraf 5 : Ankara’nın Genel

Görünümü (Türkiyenin Turizm

Değerleri, 2002:195)

Fotoğraf 6 : Dokumacı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:101)

Page 84: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

72

Fotoğraf 7 : Dokuma

Tezgahı (Özdemir ve

Tuncel, 2003:141)

Fotoğraf 8 : Dokumacı Fotoğraf 9 : Dokumacı

(Özdemir ve Tuncel, 2003:91) (Özdemir ve Tuncel, 2003:143)

Fotoğraf 10 :

İstasyondan Ankara

ve Kale’ye Bir Bakış

(Evren, 1998:89)

Page 85: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

73

Fotoğraf 11 : Karaoğlan

Caddesi’nden Eski Bir

Görünüm (Evren, 1998:222)

Fotoğraf 12 : Gençlik

Parkı’ndan Ankara Kalesi’ne

Doğru Eski Bir Görünüm

(Özel, 1991:42

Fotoğraf 13 : Gençlik

Parkı’ndan Ankara

Kalesi’ne Eski Bir

Görünüm (Özel, 1991:42)

Page 86: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

74

Fotoğraf 14 : Kale’de Bir Cami Fotoğraf 15 : Kale’de Bir Dükkan

Fotoğraf 16 : Kale’de

Turistik Bir Dükkan

Fotoğraf 17 : Kale’de Turistik Bir Dükkan

Page 87: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

75

Fotoğraf 18 : Pirinç

Han’dan Bir Görünüm

Fotoğraf 19 : Pirinç Han’ın

Avlusundan Bir Görünüm

Fotoğraf 20 : Pirinç Han’da Bir Dükkan

Page 88: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

76

Fotoğraf 21 : Ankara Kalesi

Günümüz Giriş Kapısı

(Türkiyenin Turizm

Değerleri, 2002:212)

Fotoğraf 22 : Ankara

Kalesi’nin Bend

Deresi’nden Görünümü

(Türkiyenin Turizm

Değerleri, 2002:212)

Page 89: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

77

Fotoğraf 23 : Ankara Kalesi’nin Panoramik Görünümü

Fotoğraf 24 : Kale’nin

Saat Kulesi’nden Bir

Görüntü

Fotoğraf 25 : Kale

Surlarında Tarihi Süreç

İçerisinde Kullanılan

Taş Çeşitleri

Page 90: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

78

Fotoğraf 26 : Kale’nin

Ön Giriş Kapısı (Dış

Kapı)

Fotoğraf 27 : Kale

Kapısından Çevreye

Bir Bakış

Fotoğraf 28 : Dış Kapı

Önündeki Pazaryeri

Page 91: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

79

Fotoğraf 29 : Terzi Fotoğraf 30 : Terzi (Özdemir ve Tuncel, 2003:34) (Özdemir ve Tuncel, 2003:112)

Fotoğraf 31 : Nalbant

(Özdemir ve Tuncel,

2003:26)

Fotoğraf 32 : Nalbant

(Özdemir ve Tuncel, 2003:36)

Page 92: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

80

Fotoğraf 33 : Ahi Evran

Camii

Fotoğraf 34 : Ahiler İş

Merkezi (Antikacılar

Çarşısı)

Fotoğraf 35 : Bakırcı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:151)

Page 93: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

81

Fotoğraf 36 : Demirci Fotoğraf 37 : Demirci (Özdemir ve Tuncel, 2003:133) (Özdemir ve Tuncel, 2003:90)

Fotoğraf 38 : Demirci Fotoğraf 39 : Demirci (Özdemir ve Tuncel, 2003:108) (Özdemir ve Tuncel, 2003:110)

Fotoğraf 40 : Demirci (Özdemir ve Tuncel, (2003:117)

Page 94: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

82

Fotoğraf 41 : Bakır İşlemeci

(Özdemir ve Tuncel, 2003:146)

Fotoğraf 42 : Kalaycı

(Özdemir ve Tuncel, 2003:92)

Fotoğraf 43 : Kalaycı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:123)

Page 95: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

83

Fotoğraf 44 : Kasketçi

Fotoğraf 45 : Kasket

Atölyesi

Fotoğraf 46 : Kasket

Ustasıyla Yapılan

Mülakat

Page 96: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

84

Fotoğraf 47 : Kasket Yapımı Fotoğraf 48 : Kasket Yapımı

Fotoğraf 49 : Sepetçi

(Özdemir ve Tuncel,

2003:76)

Fotoğraf 50 : Sepet

Yapımı (Özdemir ve

Tuncel, 2003:132)

Page 97: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

85

Fotoğraf 51 : Saraç (Özdemir ve Tuncel,

2003:37)

Fotoğraf 52 : Saraç

(Özdemir ve Tuncel,

2003:40)

Fotoğraf 53 : Saraç

(Özdemir ve Tuncel,

2003:73)

Page 98: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

86

Fotoğraf 54 : Semerci

(Özdemir ve Tuncel,

2003:77)

Fotoğraf 55 : Semerci Fotoğraf 56 : Yorgancı (Özdemir ve Tuncel, 2003:106) (Özdemir ve Tuncel, 2003:14)

Fotoğraf 57 : Yorgancı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:51)

Page 99: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

87

Fotoğraf 58 : Yorgancı Fotoğraf 59 : Yazmacı (Özdemir ve Tuncel, 2003:93) (Özdemir ve Tuncel, 2003:102)

Fotoğraf 60 : Sepetçi

Fotoğraf 61 : Dabbak

(Özdemir ve Tuncel,

2003:20)

Page 100: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

88

Fotoğraf 62 : Çilingir

(Özdemir ve Tuncel,

2003:28)

Fotoğraf 63 : Semerci Fotoğraf 64 : Semerci (Özdemir ve Tuncel, 2003:128) (Özdemir ve Tuncel, 2003:12)

Fotoğraf 65 : Demirci

(Özdemir ve Tuncel,

2003:127)

Page 101: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

89

Fotoğraf 66 : Kalaycı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:80)

Fotoğraf 67 : Kasketçi

(Özdemir ve Tuncel,

2003:79)

Fotoğraf 68 : Sepetçi

Page 102: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

90

Fotoğraf 69 : Alemci (Özdemir ve Tuncel,

2003:87)

Fotoğraf 70 : Bakırcı

(Özdemir ve Tuncel,

2003:99)

Fotoğraf 71 : Elekçi (Özdemir ve Tuncel,

2003:21)

Page 103: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

91

Fotoğraf 72 : Elekçi

(Özdemir ve Tuncel,

2003:22)

Fotoğraf 73 : Elekçi

(Özdemir ve Tuncel, 2003:67)

Fotoğraf 74 : Kasketçi

(Özdemir ve Tuncel,

2003:38)

Page 104: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

92

Fotoğraf 75 : Sepetçi (Özdemir ve Tuncel,

2003:135)

Fotoğraf 76 : Sepetçi

Fotoğraf 77 : Elekçi (Özdemir ve Tuncel,

2003:68)

Page 105: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

93

Fotoğraf 78 : Alemci

Fotoğraf 79 : Alem Yapımı Fotoğraf 80 : Alemci

Fotoğraf 81 : Alemler

Page 106: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

94

Fotoğraf 82 : Bakır Kap

Fotoğraf 83 : Bakır

Tencere

Fotoğraf 84 : Bakırcıyla

Yapılan Mülakat

Page 107: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

95

ÖZET

M.Ö. VIII yüzyılda Frigler tarafından kurulduğu düşünülen Eski Ankara,

savunma amaçlı inşa edilen Ankara Kalesi içinde yer almıştır. Tarihi süreç

içerisinde Ankara, Ankara Kalesi merkez olmak üzere, çevresinde gelişmiştir.

Günümüzde Ankara Kalesi, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan

Ankara’nın en önemli simgelerinden biridir.

Bir yerleşim merkezinin olağan tüm iktisadi faaliyetlerini bünyesinde

barındıran Ankara Kalesi, tarihin tüm dönemlerinde Ankara’ya özgü geleneksel el

sanatlarının da üretim ve pazarlamasında ev sahipliği yapmıştır.

Cumhuriyet’in ilanı ve Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte başlayan

batılılaşma ve sanayileşme hareketleri, Ankara Kalesi’nde el emeği ve geleneksel

yöntemlerle icra edilmekte olan el sanatları üzerinde de etkili olmuştur. Dönemin

hızlı gelişimine ayak uyduramayan birçok el sanatı ticari yaşamdan çekilirken, çok

az bir bölümü günümüze değin varlığını koruyabilmiştir.

Günümüzde Ankara Kalesi’nde halen icra edilmekte olan alemcilik,

bakırcılık, bakır işlemeciliği, bıçakçılık, elekçilik, kalaycılık, kasketçilik, sandıkçılık

ve sepetçilik gibi çok az sayıdaki geleneksel el sanatları da artık günlük ihtiyaçları

karşılamaktan çok turistik eşya üretimi amacıyla ve yaşları ilerlemiş belirli ustalar

tarafından yapılmaktadır.

Page 108: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

96

Anahtar Kelimeler : Ankara, Ankara Kalesi, Geleneksel El Sanatları,

Alemcilik, Bakırcılık, Bakır İşlemeciliği, Demircilik, Hasırcılık, Kalaycılık,

Kasketçilik, Sandıkçılık, Sepetçilik, Urgancılık

Page 109: T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Ayça Yavuz Arslan...t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ tÜrk

97

ABSTRACT

It’s thought that Old Ankara established by Frigians at B.C. VIII century and

placed in Ankara Castle built for protection purposes. Ankara has extended

around Ankara Castle as a centre, during her history. Nowadays, Ankara Castle is

one of the main articles of the capitol city of modern Republic of Turkey.

Ankara Castle which includes all economical actions as a housing centre,

was always host for traditional hand arts characteristic for Ankara, all ages in

history.

Modernization and industrialization movements which have started

together with the declaration of Turkish Republic and her capitol city Ankara, have

effected to hand arts which were procured in Ankara Castle by purely handmade

and traditional techniques. Most of those hand arts have disappeared from the

economic life so as not to adapt themselves to fast evolution, and very few of

them were being existence so far.

Today, some of the traditional hand arts such as peak of minaret making,

coppersmith, cutler’s working, sieve-making, tinsmith, hatter working, box-making

and basket-making were being occurred by old master workmen for providing

tourist articles instead of daily requirements.

Key Words : Ankara, Ankara Castle, Traditional Hand arts, Work of Peak of

Minaret, Coppersmith, Cooper Processing, Blacksmith, Tinsmith, Work of Hatter,

Box-maker, Basket-maker, Rope-maker