18
195 ÂŞIK EDEBİYATI HALK ŞİİRİNİN TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ 1 THE HISTORICAL DEVELOPMENT PROCESS OF MINSTREL LITERATURE-FOLK POETRY 1 Zekeriya KAPTAN 2 Yasemin YURDUŞEN 3 ÖZET Âşık Edebiyatı, yüzyılların birikimiyle biçimlenerek kendisini besleyen mutlak gü- zelliğe ulaşma çabası ile ilâhi aşkı tasavvuf şiirleriyle yüceltip, var olan yaşamın güzel yanlarını överken, acılarına dramatik bir dille vurgu yaparak, toplumsal ve kişisel taşlamalarında saklı öğretileriyle Anadolu insanının yaşadığı süreçleri gözler önüne serip sözlü geleneğin günümüze kadar ulaş- masını sağlamıştır. Âşık Edebiyatı içerisin- 1 Bu makale, Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Ana Bilim Dalı’nda Yrd. Doç. Dr. Zekeriya KAPTAN’nın danışmanlığında Yasemin YURDUŞEN’nin hazırladı- ğı ve 28/01/2013 tarihinde tamamladığı “Âşık Ede- biyatı Halk Şiiri’ndeki Eğitsel ve Öğretisel Unsarlar (Âşık Veysel Örneği) adlı yüksek lisans tezinden çıka- rılmıştır. 2 Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fa- kültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Ana Bilim Dalı. 3 Müzik Öğretmeni. de var olup bu kültürel geleneğin şekillen- mesine vesile olan kişiler ise (Halk Şairleri) âşıklardır. Geçmişten günümüze âşık; sosyo- kültürel boyutuyla bakıldığında görülüyor ki yaşam süzgecinden geçerek halkın üzün- tülerini, sevinçlerini, toplumsal değerlerini, inançlarını, öğütlerini ve bu gibi benzer de- ğerlerini şekillendirip sözlü kültürle bütün- leştirmiştir. Var olan kültürle birlikte yaşa- mın bir parçası olan bu temaların, gelecek kuşaklara sözel olarak aktarımında halk şiirinin rolü ise büyüktür. Bu çalışmada, Âşık Edebiyatı Halk Şii- rindeki tarihsel oluşum ve gelişim sürecinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda Âşık Edebiyatının 13. yüzyıldan 20. yüzyı- la kadar olan dönemsel süreci ve yaşayan önemli âşıklarla birlikte tablolaştırarak sınıf- landırılmıştır. Resimlerle desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Âşık Edebiyatı, Âşıklık Geleneği, Halk Şiiri.

THE HISTORICAL DEVELOPMENT PROCESS OF MINSTREL …isamveri.org/pdfdrg/D04118/2014_8/2014_8_KAPTANZ_YURDUSENY.pdf · cess of Anatolian people whose doctrines are hidden in social and

Embed Size (px)

Citation preview

195

ÂŞIK EDEBİYATI HALK ŞİİRİNİN

TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ1

THE HISTORICAL DEVELOPMENT PROCESS OF MINSTREL LITERATURE-FOLK POETRY

1Zekeriya KAPTAN2

Yasemin YURDUŞEN3

ÖZET

Âşık Edebiyatı, yüzyılların birikimiyle

biçimlenerek kendisini besleyen mutlak gü-

zelliğe ulaşma çabası ile ilâhi aşkı tasavvuf

şiirleriyle yüceltip, var olan yaşamın güzel

yanlarını överken, acılarına dramatik bir

dille vurgu yaparak, toplumsal ve kişisel

taşlamalarında saklı öğretileriyle Anadolu

insanının yaşadığı süreçleri gözler önüne

serip sözlü geleneğin günümüze kadar ulaş-

masını sağlamıştır. Âşık Edebiyatı içerisin-

1 Bu makale, Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Ana Bilim Dalı’nda Yrd. Doç. Dr. Zekeriya KAPTAN’nın danışmanlığında Yasemin YURDUŞEN’nin hazırladı-ğı ve 28/01/2013 tarihinde tamamladığı “Âşık Ede-biyatı Halk Şiiri’ndeki Eğitsel ve Öğretisel Unsarlar (Âşık Veysel Örneği) adlı yüksek lisans tezinden çıka-rılmıştır.

2 Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fa-kültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Ana Bilim Dalı.

3 Müzik Öğretmeni.

de var olup bu kültürel geleneğin şekillen-

mesine vesile olan kişiler ise (Halk Şairleri)

âşıklardır.

Geçmişten günümüze âşık; sosyo-

kültürel boyutuyla bakıldığında görülüyor

ki yaşam süzgecinden geçerek halkın üzün-

tülerini, sevinçlerini, toplumsal değerlerini,

inançlarını, öğütlerini ve bu gibi benzer de-

ğerlerini şekillendirip sözlü kültürle bütün-

leştirmiştir. Var olan kültürle birlikte yaşa-

mın bir parçası olan bu temaların, gelecek

kuşaklara sözel olarak aktarımında halk şiiri’

nin rolü ise büyüktür.

Bu çalışmada, Âşık Edebiyatı Halk Şii-

rindeki tarihsel oluşum ve gelişim sürecinin

incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda

Âşık Edebiyatının 13. yüzyıldan 20. yüzyı-

la kadar olan dönemsel süreci ve yaşayan

önemli âşıklarla birlikte tablolaştırarak sınıf-

landırılmıştır. Resimlerle desteklenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Âşık Edebiyatı,

Âşıklık Geleneği, Halk Şiiri.

196

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

ABSTRACT

The Minstrel Literature having been

shaped with the accumulation of the cen-

turies sublimates the endeavor of reaching

the absolute beauty and divine love with the

sufi poetry. As it praises the beautiful sides

of life, it also emphasizes the agonies of life

dramatically. Revealing the historical pro-

cess of Anatolian people whose doctrines

are hidden in social and individual lam-

poon, the Minstrel Literature also has pro-

vided opportunity to carry the verbal tradi-

tion until today. Those who take place in the

Minstrel Literature and help to shape this

cultural tradition are (folk poets) minstrels.

From past to present the minstrels have

shaped the sorrows, joys, social values,

faiths, advices and alike values of people

and integrated them with the verbal culture.

The role of the minstrels who quoting such

themes, which are a part of life together with

the existing culture, verbally to the genera-

tions to come is very significant.

In this study, it is aimed to research the

historical formation and progress of Min-

strel Literature. In this context the periodic

process of Minstrel Literature between the

13th century and 20th century was studied

and it was tabulated and classified with the

living prominent minstrels and supported

with the photographs and pictures.

Keywords: Minstrel Literature, Tradi-

tion of Minstrels, Folk Poetry.

GİRİŞ

Toplumun geleneksel değerlerini de-

vam ettirebilmesi ve toplumsal düzenin sağ-

lanabilmesi için kültürel değerlerin önemi

oldukça büyüktür. Bu nedenledir ki kültür,

bir toplumun sahip olduğu bilgi, inanç, sa-

nat, ahlâk gelenek ve görenek gibi manevi

değerlerin bütünü ve toplumsal yaşamanın

bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu şek-

liyle kültürün, bir yandan toplumsal hayatı

düzenlerken diğer yandan bu hayatı yön-

lendirmekte olduğunu söylemek doğru bir

yaklaşım olacaktır. Bununla birlikte kültür;

geçmişten günümüze süregelen davranış

kalıplarının/kodlarının depolandığı, sak-

landığı ve aktarıldığı soyut bir kavram olup,

toplumsal bir bellek olarak da kabul edile-

bilir.

Var olan kültürü kuşaktan kuşağa akta-

ran ve ona hayat veren ise halktır. Dolayısıy-

la halk, geçmişten günümüze toplumun her

kesiminde yaşayan ve ortak kültür unsur-

ları bulunan insan ve insan topluluklarıdır

(Aslan, 2008). Başka bir ifadeyle halk, belli

bir gelenek içinde oluşmuş ve oluşan bu ge-

leneğin kendisine ait olduğunu kabul eden

bir topluluk olmuştur. Geleneğin devam-

lılığını sağlayan bir diğer unsur ise sözlü

kültürdür. Sözlü kültürün temelini oluştu-

ranlar ve Halk Edebiyatı içinde önemli ana

başlıklardan bir kaçı olanlar, hiç kuşkusuz

Âşık Edebiyatı, Âşıklık Geleneği ve âşıkların

sözlü geleneği olan Halk Şiiri’dir. Halk

Edebiyatı’nın büyük bir bölümünü kapsa-

yan ve belli bir icrası, yerleşmiş bir geleneği

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

197

olan âşık edebiyatı, kökeni, dini ve milli bir

geçmişe uzanan; sözlü, yazılı ve elektronik

kültür dairesi içerisinde değişim ve dönüşü-

me uğrayan; kendisinin veya başkalarının

şiirlerini saz eşliğinde çalıp okuyan ya da

halk hikâyeleri anlatan ve Âşık adı verilen

saz şairlerinin oluşturduğu edebiyattır. Âşık

edebiyatı, var olduğu dönemden günümü-

ze kadar güçlü temsilcilerini yetiştirmiş

özellikle 16. yüzyılda yetiştirdiği âşıklarla

halkın şiir anlayışına ve zevkine yön veren

bu edebiyat, 19. yüzyılda zirveye ulaşmıştır.

Halk kültüründe önemli bir yer teşkil eden

Âşıklık Geleneği ise, yüzyılların birikimin-

den süzülerek biçimlenmiş, belirli kuralları

olan, şiirin kalıcı ve etkileyici özelliğinden

yararlanarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir

değerler bütünüdür. Bu sebepledir ki âşık

edebiyatı, âşıklık geleneğinin oluşmasında

ve bu gelenek içinde yetişen âşıkların şekil-

lenmesinde geçmişten günümüze kaynak-

lık etmiş ve kültürel mirasın gelişmesinde

önemli bir rol oynamıştır (Artun, 2011).

Bu çalışmada Âşıklık geleneği ile ilgili

olarak 13.yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan

dönemlerin tablosal veriler açısından dağılı-

mı yapılarak sınıflandırma yoluna gidilmiş-

tir.

1. ÂŞIK EDEBİYATI’NIN

OLUŞUM VE GELİŞİM SÜRECİ

Halk kültürünün en önemli yapı taş-

larından birini oluşturan Âşık Edebiyatı

geleneği, Orta Asya’dan Anadolu’ya geliş

sürecinde, sosyo-kültürel yapının toplum

üzerindeki etkisiyle zamanın süzgecinden

geçerek günümüze kadar ulaşmış ve halk

şiirinin etkisiyle toplum üzerinde şekillen-

dirici bir yanı olduğu, yapılan araştırmalar

sonucunda görülmüştür (Artun, 2011). Âşık

Edebiyatına ilişkin süreçten bahsetmeden

önce, ozan ve âşık kavramları ile bunların

tarihsel boyutlarına kısaca değinmek yerin-

de olacaktır.

Ozan kavramına ilişkin birçok müzik

içerikli ansiklopedide, Oğuz Türklerinin

şair-çalgıcılara verdiği ad olarak bahsedil-

mektedir. Ancak kökü ve nasıl türetildi-

ği bilimsel olarak açıklanamayan “ozan”

sözcüğünün, çeşitli Oğuz boyları arasında

kopuzla türkü söyleyen ve oğuz destanla-

rı okuyan halk sanatçıları için kullanıldığı

yapılan araştırmalarla bilinmektedir (Say,

2005). İlgili çalışmasında Albayrak (2007),

“Fuat Köprülüye göre “ozan” sözcüğü kö-

keni bakımından tartışılmakla birlikte, İbn

Mühennâ lügatinde yer alan ozmak (önce

gelmek, ileri geçmek) fiili, ozgan (koşuda bi-

rinci gelen köpek) ve ozuş (kurtuluş) kelime-

leriyle ilgili olduğunu, Oğuz Türkçesi’nde

“g” sesleri düştüğünden ozan kelimesinin

‘oz-gan, oz-an’ şeklinde oluştuğunu ileri

sürmüştür” ifadesini kullanmıştır. Ayrı-

ca Albayrak (2007), Ozanın Oğuz Türkleri

arasında “saz şairi” anlamında kullanıldı-

ğını ve bunu Dede Korkut Kitabı’nda ge-

çen, “At ayağı külüg, ozan dili çevük olur”

cümlesinden anlaşıldığını dile getirmekte-

dir. İslamiyet’ten önceki süreçlerde ozan,

oyuncu, hekim, şarkıcı ve çalgıcı misyonuna

sahip iken sonraları şiir üreten, şiir okuyan,

198

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

bu şiirleri çalgılarıyla melodi üreterek söyle-

yen saz şairi olarak benimsenmeye başlan-

mış olduğu bilinmektedir. Bu saz şairlerine,

çeşitli Türk kavimleri tarafından ayrı adlar

verilmiştir. “Altay Türklerinin “Kam”; Kır-

gızların “Baksı (Bakşı)”; Yakutların “Oyun”;

Tonguzların “Şaman”; Oğuz Türklerinin

“Ozan” dedikleri yapılan araştırmalar sonu-

cunda tespit edilmiştir (Heziyeva, 2010).

Artun (2011) biraz daha detaya inerek,

Âşıklık Geleneğini temsil eden ozan-baksılar

hakkındaki verilerin M.S. 5. yüzyılın ilk

yarısı olan Hun dönemine ait olduğunu

dile getirmektedir. Bununla birlikte Artun

(2011) ozanlarla ilgili olarak, göçebe Oğuz

topluluklarında kopuz eşliğinde destan,

türkü okuyan yarı kutsal kişiler olduklarını

ve Atilla’dan itibaren, eski Türk orduların-

da hükümdarların yanı başında ozanların

bulunduğunu ve bu incelemenin Latin kay-

naklarından tespit edilmiş olduğunu yaptı-

ğı çalışmada dile getirmektedir. 15. yüzyılın

ortalarına kadar Selçuklu ordularında bulu-

nan ve Anadolu Türk Beylerinin sarayların-

da yer alan ozanlar, zamanla bu kelimeden

sıyrılarak “âşık” kavramının oluştuğunu

Fuat Köprülü, yapılan araştırmalarla orta-

ya koymaktadır. Diğer bir yandan Kabaklı

(2008), “ozan” kelimesinin, 14. yüzyıldan

sonra saz şairlerine ait bir anlam olmaktan

çıkarak “boşboğaz, geveze” anlamlarına

gelmeye başladığını, süreç içerisinde ise şa-

irlerin “âşık” kavramını benimsediğini dile

getirmektedir. Aslan (2008) ise bu konuya

şöyle açıklık getirmiştir; “Oğuzca, “önce

gelmek”, “öne gelmek” anlamlarına gelen

ozan sözcüğü, daha sonra anlam değişik-

liğine uğrayarak kopuzla türkü söyleyen

halk şairleri için kullanılmıştır”. 15. yüzyıl-

dan sonra, “ozan”ın yerini “aşık” kavramı

almıştır.

Tarihten günümüze birçok farklı anlamı

içinde barındırmış olan “âşık” kavramını ile

ilgili Şenel (1997-98), şunları söylemekte-

dir; “Âşık, seven kimse demektir. Bu sevgi

dünyevi, yani maddidir.” Tasavvufi mana-

da âşık, Allah’a âşık olmuş gibi bağlı olan,

Allah’ın cemali ve celali sıfatlarına tutkun

olan kimsedir. Bu aşk ise manevidir. Ede-

biyatta ise âşık, saz çalabilen, irticalen şiir

söyleyebilen, atışabilen, çoğu zaman gezgin

olan ve bir ustaya bağlı kişidir.” Diğer yan-

dan Artun (2011), “âşık” kavramını şöyle ta-

nımlamaktadır; “Anadolu’da aşık adına 13.

yüzyıldan sonra rastlamaktayız. Türkçede

“ışık”, Arapçada “seven” ve “gönül” anla-

mına gelen “âşık” sözcüğü, önceleri İslami

şiirler söyleyen şairler tarafından kullanıl-

maya başlanmış, daha sonra saz şairlerinin

hepsi “âşık” adını almışlardır.” Veled Çelebi

(Dizdaroğlu, 1969) ise, “ışk” ve “âşık” söz-

cüklerinin Türkçede yer alan “ışık” sözcü-

ğünden geldiği düşüncesindedir.

2. ÂŞIK EDEBİYATI VE

TARİHSEL SÜRECİ

Âşık Edebiyatı hiç kuşkusuz, Türk kül-

türünün en önemli yapı taşlarından birisini

oluşturmuş ve çağlar boyu toplumun ortak

kültürünü ortaya koyarak önemli bir kurum

olmuştur. Bu kurum, ozan-baksı geleneğinin

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

199

İslamiyet’ten sonra oluşan tasavvufi düşün-

ce ve Osmanlı’daki yaşam biçiminin kabul-

leriyle doğmuştur. Diğer bir taraftan Aşık

Edebiyatıyla ilgili Akalın (1983), Asya’da, eli

kopuzlu ozanların başlattığı ulusal bir şiir

geleneği olduğunu ifade etmektedir. Önce-

leri dini-tasavvufi halk edebiyatı olarak ge-

lişen bu kültür, 15. yüzyıldan sonra sosyo-

kültürel yapıyla birlikte yeni bir oluşum

içerisine girmiş, köyde, kırsal bölgelerde,

orduda… vb. âşık edebiyatı adı verilen bir

gelenek oluşmaya başlamıştır. Bu gelenek,

her bölgenin yöresel kültürü, yaşam koşul-

ları, dili ve beğenisiyle meydana gelmiştir.

Âşık Edebiyatının tarihsel sürecine ba-

kıldığında araştırmalar sonucunda görü-

lüyor ki yaklaşık 12. yüzyılda tekke edebi-

yatıyla bütünleşip ardından yavaş yavaş

şekillenerek tekke edebiyatından ayrılan ve

15. yüzyılın sonlarına doğru halk kitlelerine

ulaşıp, âşık edebiyatı adıyla günümüze ka-

dar süren bu gelenek, sayısız âşık’ı bünye-

sinde barındırmıştır. Daha iyi anlayabilmek

için aşağıda dönemin âşıklarına, ozanlarına

ve tarihsel gelişim sürecine değinilip, kro-

nolojik açıdan tablo oluşturulacaktır.

İlk Türk tarikatı olarak Türkistan’da Ah-

met Yesevî önderliğinde ortaya çıkan “Yese-

vilik” halk kitlelerine İslâmî bilgiyi, ahlâkı,

tasavvufun gerektirdiği şekliyle prensipleri

öğretmek amacıyla Ahmet Yesevî ve hali-

feleri bu görevi üstlenmişlerdir. Yesevîlik

anlayışıyla birlikte 11. yüzyıldan itibaren

bu düşünceye bağlı olan ozan ve dervişle-

rin Anadolu’ya yerleştiklerini kitabında dile

getiren Artun (2011), 11. yüzyılın sonlarına

doğru Mevlevîlik ve Bektâşîlik adı altın-

da Anadolu’da iki tarikat etrafında kollar

oluşturup tekkelerini kuran dervişlerin,

Anadolu’ya yayılarak bu iki tarikatın halk

tarafından kabulünü sağlamaya çalıştık-

larını da ortaya koymuştur. Bu iki tarikat

arasında Mevlevîlik daha çok üst tabakaya

yani aydın kesime seslenirken, Bektâşîlik

ise, daha çok halka yani az eğitimli kitlelere

seslenmektedir.

13. yüzyıldan itibaren bu akım,

Anadolu’da halk arasında hızla yayılmaya

başlamıştır. Bu yüzyılda Anadolu’da dinî-

tasavvufî akımın temelini oluşturanlar ve bu

düşünce sistemini geniş kitlelere duyurma-

yı başaranlardan Şeyyad Hamza, Mevlâna

Celâleddin Rûmi, Yunus Emre, Hacı Bektâşı

Veli, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Viranî,

Hacı Bayram Veli, Pir Sultan Abdal… gibi

büyük şairler yetişmiş ve âşık edebiyatı ge-

leneğinin oluşmasına kaynaklık etmişlerdir.

13.Yüzyılda Yaşamış Tasavvufî Halk Edebiyatının

Önemli Öncüleri

200

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

13.yüzyılın başlarında Moğol istila-

sından kaçarak Anadolu’ya gelenlerin,

Orta Asya’dan bilhassa Horasan’dan gelen

Türkmen şeyh ve dervişler olduğunu ve 1.

Alâaddin Keykubat döneminde başlayan

tekke ve tarikatlarda yetişen birçok sufi şai-

rin etkisiyle de var olan düşüncenin yayılma-

ya başlandığını Artun (2011) bu şekilde dile

getirirken, Aslan (2008) ise, 11. yüzyıldan

itibaren şeyh ve dervişlerin, Türkistan ve

Horasan’dan Anadolu’ya gelmeye başladık-

larını ve burada sufilerin kurdukları birçok

tarikat ve tekkelerde yetişen şairlere, tasav-

vufi düşüncenin yayılması konusunda yar-

dımcı olduklarını söylemiştir. Ayrıca Artun

(2011), tasavvuf düşüncesini halk kitlelerine

yaymak fikrinden dolayı dinî-tasavvufî şiir-

lerin, eserlerin Oğuz Türkçesi edebiyatıyla

kendini göstermeye başladığını ve artık oza-

nın sazıyla şiiriyle halkın duygularına tercü-

man olan Alevî-Bektâşî kültürünün doğdu-

ğunu ve böylelikle bu kültürün, Anadolu’da

Türk diliyle oluşan edebiyatın, kırılma nok-

tasını da beraberinde getirdiğini dile getir-

miştir. Bu yüzyılın önemli şairleri şu şekilde

sıralanmaktadır: Mevlâna Celâleddin Rûmi,

Taptuk Emre, Yunus Emre, Hacı Bektâşı

Veli, Şeyyad Hamza, Sultan Veled, (Oğuz

ve diğerleri, 2011).

Alevi-Bektaşi Şiir Geleneğinin Önemli

Temsilcilerinden Kaygusuz Abdal

14. yüzyıl da Türkçenin yaygın bir şe-

kilde kullanılmaya başlanılmasıyla birlikte

mesnevî tarzının daha çok dînî, tasavvufî

eserlerle zenginleşmeye başladığı görül-

mektedir. Bu yüzyılın âşık edebiyatında dil

açısından bir ayrışma dönemi olduğu söy-

lenebilir. Dönemin önde gelen şairlerinden

Âşık Paşa’nın, Anadolu’da yaşayan halka,

tasavvufu öğretmek için yazdığı 12 bin be-

yitlik “Garipname”, tamamıyla tasavvu-

fu konu alan “Vasfıhal”, “Fakrname” gibi

mesnevî tarzda şiirler yazdığı görülmekte-

dir. Ayrıca bu dönemde İran edebiyatından

etkilenerek yazılmış birçok dini içerikli eser,

araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu eserlerden birkaçı; “Kesikbaş Hikâyesi,

Ejderha Destanı, Güvercin Hikâyesi, Mu-

hammed Destanı, İsmail Destanı, İbrahîm

Destanı, Maktel-i Hüseyin, İbrahîm Edhem

Destanı, Muhammed Hanefi Cengi”dir (Ar-

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

201

tun, 2011). Bu yüzyılın önemli şairleri şu

şekilde sıralanmaktadır: Kaygusuz Abdal,

Abdal Mûsa, Âşık Paşa, Sait Emre, Gülşehrî,

Kadı Dariri, Elvan Çelebi, Rabguzî (Oğuz ve

diğerleri, 2011).

Bir Halk Âşığı Minyatürü

15. yüzyıl, ilk yarısından sonra, Tekke

edebiyatının önemli bir kolu olan Bektâşî

edebiyatı, fikir ve eğilimleri açısından âşık

edebiyatının vazgeçilmez yapıtaşını oluş-

turmuştur. Bundan dolayıdır ki dönemin

Yeniçeri Ocağı, Bektâşî edebiyatını benim-

semiştir. Zamanla bu ocakta yetişen âşıklar,

tasavvuf içerikli şiirlerin yerine, özgür bir

şekilde şarabı, sevgiliyi konu alan şiirler

oluşturmaya başladığı görülmektedir.

Âşık Edebiyatı, sade dil ve hece ölçü-

süne dayanan şiir tekniğini saz ve söz eşli-

ğinde bütünleştirerek gelişimini günümü-

ze dek sürdürmüştür. 15. yüzyıldan sonra

“ozan”lık kavramının yerini “âşık”lık kav-

ramı almıştır ve böylelikle âşık edebiyatı ve

onun oluşumunu sağlayan âşıklar, var olan

bu geleneği geliştirip geniş kitlelere yayarak

hafızalardan silinmeyecek güzel örnekler

vermeye başlamıştır. Fakat Âşık edebiyatı-

nın ilk örnekleri ile ilgili yeterli bilgi bulun-

mamaktadır. Bu durum, sağlıklı değerlen-

dirme yapmamızı engellemektedir (Artun,

2011).

Âşık edebiyatının geleneksel bir yapı ve

kişilik kazanması ise 16. yüzyıl ortalarında

geliştiği bilinmektedir. Dönemin ilk yarısın-

da daha çok tekke tasavvuf edebiyatı şairleri

yer almaktadır. Bu yüzyılda önemli şairler

şu şekilde sıralanmaktadır: Ozan, Bahşî, Eş-

refoğlu Rûmi, Hacı Bayram Velî, Akşemsed-

din, Süleyman Çelebi, Kemal Ümmî, Emir

Sultan, Ruşenî, İbrahim Tennurî, Muhiddin

Dolu, Yazıcıoğlu Mehmet (Oğuz ve diğerle-

ri, 2011).

Pir Sultan Abdal

202

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

16. yüzyıldan itibaren halk kültürü ve

âşık edebiyatının temelleri atılmış ve yazılı

kaynaklarla gelecek kuşaklara aktarımı bu

şekliyle başlamıştır. 16. yüzyıl bir yönüyle

halk şiirinin hazırlık aşamasını oluşturmak-

tadır. Bu dönemdeki âşık edebiyatı ürünleri-

ne bakıldığında halk dilinin kullanıldığı gö-

rülmektedir. Halk dilinin yanı sıra dönemin

bazı âşıkları adlarının başına “kul” lakabını

da kullandığı bilinmektedir. Bu durumun

tasavvufun, özellikle de Bektaşiliğin etkisiy-

le olduğu Artun (2011), tarafından dile geti-

rilmiştir.

Bu dönemdeki şiir geleneğinin önemli ta-

şıyıcıları veya âşıkları genellikle hece ölçüsü-

nü kullanmışlardır. Eğitimli olanlar ise aruz

ölçüsünden şiirler söylemişlerdir. 16. yüzyılın

sonlarına doğru bakıldığında ise, âşık edebi-

yatının yavaş yavaş etkisini yitirerek, divan

edebiyatı ve dini tasavvufi halk edebiyatının

etkisine girmeye başladığı görülmektedir. 16.

yüzyılın önemli âşıkları şu şekilde sıralana-

bilir: Kul Mehmed, Öksüz Dede, Köroğlu,

Pir Sultan Abdal, Hayali, Oğuz Ali, Bahşi,

Hüseyni, Usuli, Kanberoğlu, Dalışman, Baba

Süleyman, Geda Muslu, Çırpanlı, Armudlu,

Kul Çulha, Karacaoğlan…

Van’da Bir Çalgıcı Kahvesi’nde Müzik İcra Eden Âşıkların Gravürü

17. yüzyıla gelindiğinde âşık edebiyatı-

nın daha çok belirginleştiğini ve bu anlam-

da gelişimini tamamladığı görülmektedir.

Bu yüzyıl aşık edebiyatının güçlü temsilci-

lerini ortaya çıkaran ve altın çağını yaşayan

bir dönem olarak da nitelendirilmektedir.

Âşıklar bu yüzyıldan sonra “geleneksel âşık

gezileri” adı altında köy köy diyar diyar

dolaşarak seyahatlerini gerçekleştirmişler

böylelikle âşık edebiyatının gelişmesine ve

günümüze ulaşmasına büyük katkıda bu-

lunmuşlardır. Bu dönemde âşık edebiyatı,

farklı kitlelere yayılarak ilgi alanını genişlet-

miş, âşık kahvehanelerinin ve fasıl geleneği-

nin oluşmasını sağlamıştır. Görülüyor ki dö-

nemin kültürü, bir yandan sade halk diliyle

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

203

şiirler sunan önemli âşıklarla, diğer taraftan

dîvan edebiyatının etkisinde kalıp aruz tar-

zında örnek şiirler sunan Âşık Gevheri ve

Ömer örnekleriyle gelişmiştir. 17. yüzyılın,

her iki edebiyat türünü içinde barındırarak,

âşık edebiyatının genişleme ve yayılma çağı

olduğunu gösteren bir sürecin ürünü oldu-

ğu yapılan araştırmalarla görülmektedir.

Dönemin önemli âşıkları şu şekilde sı-

ralanabilir: Temaşvarlı (Gazi) Âşık Hasan,

Kâtibi, Âşık, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık

Ömer, Gevherî, Kuloğlu, Üsküdarî, Dede-

moğlu, Âhû Dede, Kul Nesimî, Seyyahî, Kul

Muslu, Memikoğlu, Yamak, Keşfî, Mecnûn,

Kul Deveci, Kâmil, Benli Ali, Âşık Ali, Der-

viş Ali, Âşık Halil, Eroğlu, Piroğlu, Köroğ-

lu, Şah Bende, Demircioğlu, Afife Sultan,

Ercişli Emrah, Öksüz Âşık, Sun’î, Şahioğ-

lu, Üsküdarî Yazıcı, Edhemî, Gedaî, Hakî,

Şermî, Taşbaz Ali, Tûrabî…

Müzik İcra Eden Kadın Âşık Kartpostalı

18. yüzyılda ise, Âşık edebiyatı gerileme

sürecine girmiştir. Fakat dönemin âşıkları

dîvan şairlerine rağmen, daha sosyal, daha

güncel daha etkili konuları ele alan şiirler

yazmışlardır. Diğer yandan bu dönemde

âşıklık geleneğinin fazlaca yaygınlaştığını

söylemek mümkündür. Öyle ki kahveha-

neler, panayırlar, meyhaneler gibi halkla

iç içe olan mekânlarda, ellerinde sazlarıyla

şiirlerini söyleyen âşıklara rastlanmaktadır.

Ayrıca bu dönemin, kadın âşıkları da içinde

barındırmış bir dönem olduğunu söylemek

mümkündür. Dönemin ilk kadın âşığı di-

yebileceğimiz Güzide Ana’nın, 18. yüzyılın

ikinci yarısında yaşadığını dile getiren Ulu-

soy (1988), gelenekleri ve şiiri küçük yaşlar-

dan itibaren babası Feyzullah Çelebi’den ve

Hacı Bektaş dergâhındaki öteki ileri gelen-

lerden öğrendiğini söylemektedir. Bununla

birlikte Kâtibî mahlasıyla da bilinen Güzide

Ana, iyi bir eğitim görmüş ve bunu şiirlerin-

de dile getirmiş bir kadın âşıktır. Diğer bir ta-

raftan Ulusoy (1988), haksızlığa tahammülü

olmamakla birlikte, fakir görüntüsüyle hal-

kın yanında olduğunu ve var olan gelirini

yoksul halka verdiğini dile getirmektedir.

Ayrıca bu dönemde âşıkların değeri,

her kesim tarafından bilinmeye başlanmak-

ta fakat önemli âşıkların yetişmediği görül-

mektedir. Bu konuda Oğuz ve diğerleri’nin

(2011), yaklaşımı ise şöyle: “XVII. yüzyılda

başlayan klasik edebiyata özenme hareketi,

XVIII. yüzyılda daha ileri bir düzeye ulaş-

mıştır. Şairlerin büyük bir kısmının ortaya

koyduğu bu eğilim, asıl kendi tarzlarından

uzaklaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Yani âşıklar, kendi tarzlarının dışına çıktık-

ları için asıl alanlarını boş bırakmışlar, fakat

etkisi altında kaldıkları veya özendikleri

204

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

klasik şiirde de yeterince başarılı olamamış-

ladır. Bu yüzyıldaki âşık sayısının fazlalı-

ğına rağmen güçlü temsilci yetişmemesi-

nin önemli nedenlerinden biri olarak bunu

söyleyebiliriz.” şeklinde ifade eder. Ayrıca

bu yüzyılda medrese öğrenimi gören ve bu

çevrelere giren eğitimli âşıklar görülmekte-

dir. Dönemin öğrenim görmüş âşıklarının,

klasik şiir tarzını benimsedikleri bilinmek-

tedir.

Bu yüzyılın önemli âşıkları şu şekilde sı-

ralanabilir: Güzide Ana (Kâtibî), Ravzî, Âli,

Hoca oğlu, Hükmî, Kâtibî, Derviş Mûsa, Ka-

basakal Mehmet, Levnî, Vartan, Nuri, Abdî,

Âşık Sadık, Civan Ağa, Mecnûni, Kâmil, Âşık

Halil,Âşık Said, Derûni, Samîmi, Reisoğlu,

Âşık Ali, Âşık Nigarî, Âşık Kürşâdi, Âşık

Süleyman, Âşık Bağdadî, Âşık Budala, Ha-

san Dede, Derviş Mehmed, Kütahyalı Sırri,

Azbi, Şükri,Tamburî, Mustafa Çavuş, Şam’î,

Nakdî, Seferlioğlu, Mağribîoğlu, Kara Ham-

za, Âgah, Âgahî, Âşık Ahmed, Âşık Nuri,

Âşık Ravzî, Âşık Sadık, Hocaoğlu Kuymetî,

Mahdûmî, Rıza Şermî, Talibî …

19.yüzyılda Urfa Yöresinde Saz Çalan Alevi

Aşığını Yansıtan Bir Resim

19. Yüzyılda İstanbul’da Saz Çalan Bir Alevi

Âşık

19. yüzyılda toplumsal değişim ve geli-

şim süreci, var olan âşık edebiyatının gerile-

mesine ve gelenekten uzaklaşmasına sebep

olmuştur. Bu yüzyılda, divan edebiyatının

gelişimi günden güne artarak âşık şiir ge-

leneğinin divan edebiyatından etkilenmeye

başladığı ve böylelikle halk kitlelerinden ve

halk beğenisinden zamanla uzaklaştığı gö-

rülmeye başlanmıştır. Dönemin âşıklarının

çoğu okur-yazardır. Âşıklar bazı önemli şa-

irlerin (Âşık Ömer, Gevheri gibi) etkisinde

kalarak, hece ölçüsü yerine aruz ölçüsünü

ve divan şiirlerinin nazım şekillerini kullan-

maya başlamışlardır. 19. yüzyılda oluşan en

önemli gelişmelerden birisi de, batıya açılma

olgusuyla birlikte toplumun sosyo-kültürel

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

205

yapısını belirleyen kurumları da derinden

etkilemesi olmuştur. Ayrıca matbaanın yay-

gınlaşmasıyla yazılı kültürün oluşması, âşık

edebiyatı geleneğinin en önemli yapı taşı

olan sözlü kültür ortamının sarsılmasına se-

bep olmuştur.

Bu yüzyılda yetişen önemli âşıklar şu

şekilde sıralanabilir: Arife Bacı, Âşık Şem’i,

Âşık Şenlik, Âşık Tahirî, Bayburtlu Celalî,

Bayburtlu Zihnî, Ceyhunî, Dadaloğlu, Deli-

boran, Dertli, Erzurumlu Emrah, Âşık Gedaî,

Âşık Hızrî, Âşık Zileli Kamilî, Âşık Kusurî,

Âşık Meslekî, Âşık Minhacî, Âşık Muhibbî,

Âşık Ruhsatî, Âşık Serdarî, Âşık Seyranî,

Silleli Sururî, Âşık Sümmanî, Tokatlı Nuri,

Âşık Tıflî, Âşık Bezmi, Âşık Devamî …

20.Yüzyılın En Önemli Halk Ozanlarından

Âşık Veysel

20.Yüzyılın Bir Diğer En Önemli Halk Ozanla-

rından Daimi

20. yüzyılda ise artık âşıklık geleneği

eski önemini yitirmeye başlamış, kitle ileti-

şim araçlarının ortaya çıkması, sanayileşme-

nin ilerlemesi, tekke ve medreselerin kapa-

tılmasıyla birlikte âşıklar, kentleri terk ede-

rek, gelişmenin az olduğu bölgelere gitmeye

başlamışlardır.

20. yüzyılın ortalarına doğru, batı’nın

etnomüzikoloji’ye verdiği önemle, âşık ede-

biyatının yeniden canlanmaya başlandığı

görülmektedir. Bu dönemle birlikte dil sa-

deleşmeye başlamış, hece ölçüsüyle âşıklar

şiirlerini söylemişlerdir. Var olan kitle ileti-

şim araçlarıyla birlikte âşıklar bu geleneksel

kültürü halka ulaştırmayı başarmışlardır.

Bu yüzyılda yetişen en önemli âşıklar şu

şekilde sıralanabilir: Ali İzzet Özkan, Âşık

Ferrahî, Âşık Mehmet Yakıcı, Âşık Veysel,

Âşık Talibî, Âşık Meslekî, Âşık Emsalî, Se-

fil Selimî, Âşık İsmetî, Kul Gazi, Bayburt-

lu Hicranî, Davut Sularî, Âşık Efkarî, Âşık

Gufranî, Kağızmanlı Hıfzı, Bayburlu Celalî,

Yusufelili Huzurî, Habib Karaaslan, İlhamî,

Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî, Racap Hıf-

zı, Nevcihan Özmerih, Sarıca Kız, Döne Sul-

tan, Şah Turna, Âşık Nurşah (Artun, 2011).

206

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

ÂŞIK EDEBİYATI’ININ TARİHİ GELİŞİM TABLOSU

ZY

IL

ÂŞIK EDEBİYATI’NIN DÖNEMSEL OLUŞUM SÜRECİ YAŞAYAN ÖNEMLİ ÂŞIKLAR

13.

yy.

Tasavvuf Edebiyatı halk arasında hızla yayılmaya başlanmıştır. Moğol istilasından dolayı Horasan’dan Anadolu’ya şeyh ve dervişler gelmiştir. Bununla bir-likte tasavvuf edebiyatını yaymak için tekke ve tari-katlarda şairler yetişmiştir. Tasavvuf şiirleri, Oğuz Türkçesi edebiyatıyla oluşmaya başlanmış ve şiirler, artık halkın duygularını ifade eden, saz ve sözle bü-tünleştiren süreci doğurmuştur. Bu durum Alevi-Bektâşi kültürünü oluşturmuştur.

Mevlâna Celâlettin Rûmi, Yunus Emre, Hacı Bektâşı Veli, Şeyyad Hamza, Sultan Veled

14. y

y.

Türkçenin farkındalığı bu dönemde daha çok hisse-dilir olmaya başlamıştır. Diğer yandan Anadolu’da ve Anadolu dışında yeni tarikatlar kurulmuştur. Tekkelerin varlığı günden güne benimsenmiştir.

Kaygusuz Abdal, Abdal Mûsa, Âşık Paşa, Sait Emre, Gülşehrî, Kadı Dariri, Elvan Çe-lebi, Rabguzî

15. y

y.

Alevî-Bektâşî kültürü tasavvuf edebiyatından sıyrı-lıp, kendine özgü kurallarıyla içeriğini oluşturmaya başlamıştır. Halkın anlayabileceği sadelikte dil ve hece ölçüsü kullanılmıştır. Dönemin sonunda Ozan-lık kavramından ziyade âşıklık kavramı benimsenme-ye başlanmıştır. Bu dönemin sonundan itibaren âşık edebiyatı kültürü, kendini hissettirmeye başlamıştır. Fakat ilk dönemle ilgili bilgi bulunmamaktadır. İlk dönemde Tekke tasavvuf edebiyatı hakimdir.

Ozan, Bahşî, Eşrefoğlu Rûmi, Hacı Bayram Velî, Akşemseddin, Kemal Ümmî, Emir Sultan, Ruşenî, İbrahim Tennurî, Muhiddin Dolu, Süleyman Çelebi, Yazıcıoğlu Mehmet

16. y

y.

Âşık Edebiyatı kültürü’nün oluşum dönemidir. Halk şiirinin hazırlık aşamasıdır. Dönemin aşıkları hece ölçüsüyle birlikte halk dilini kullanmışlardır. Bu dö-nemin sonlarına doğru ise âşık edebiyatının etkisi azalmıştır.

Kul Mehmed, Öksüz Dede, Köroğlu, Pir Sul-tan Abdal Hayali, Oğuz Ali, Bahşi, Hüseyni, Usuli, Kanberoğlu, Dalışman, Baba Süley-man, Geda Muslu, Çırpanlı, Armudlu, Kul Çulha, Karacaoğlan…

17. y

y.

Âşık Edebiyatı bu dönemde altın çağını yaşamakta-dır. Âşıklar dolaşarak bu kültürü geniş kitlelere du-yurmaya başlamıştır. Ayrıca kahvehane ve fasıl ge-leneğinin oluşması sağlanarak her kesime ulaşmayı amaçlamıştır. Her iki edebiyatı da içinde barındırmış geniş kitlelere duyurmuştur. Bir diğer oluşum ise, bir kısım aşıkların askeri topluluklar arasından yetişmiş olmasıdır.

Temaşvarlı (Gazi) Âşık Hasan, Kâtibi, Âşık, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevherî, Kuloğlu, Üsküdarî, Dedemoğlu, Âhû Dede, Kul Nesimî, Seyyahî, Kul Muslu, Memi-koğlu, Yamak, Keşfî, Mecnûn, Kul Deveci, Kâmil, Benli Ali, Âşık Ali, Derviş Ali, Âşık Halil, Eroğlu, Piroğlu, Köroğlu, Şah Bende, Demircioğlu, Afife Sultan, Ercişli Emrah, Öksüz Aşık, Sun’î, Şahioğlu, Üsküdarî Yazı-cı, Edhemî, Gedaî, Hakî, Şermî, Taşbaz Ali, Tûrabî ….

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

207

18. y

y.

Âşık Edebiyatının gerileme sürecidir. Bu dönemde âşıkların değeri bilinmekte fakat önemli âşıklar ye-tişmemektedir. Aruz şiirleri oluşturan âşıkların art-tığı görülmektedir. Kadın âşıklığın ilk temelleri bu dönemde atılmıştır.

Güzide Ana, Hoca oğlu, Hükmî, Kâtibî, Der-viş Mûsa, Kabasakal Mehmet, Levnî, Vartan, Nuri, Abdî, Âşık Sadık, Civan Ağa, Mecnûni, Kâmil, Âşık Halil,Âşık Said, Derûni, Samîmi, Reisoğlu, Âşık Ali, Âşık Nigarî, Âşık Kürşâdi, Âşık Süleyman, Âşık Bağdadî, Âşık Budala, Hasan Dede, Derviş Mehmed, Kütahyalı Sırri, Azbi, Şükri,Tamburî, Mustafa Çavuş, Şam’î, Nakdî, Seferlioğlu, Mağribîoğlu, Kara Hamza, Âgah, Âgahî, Âşık Ahmed, Âşık Nuri, Âşık Ravzî, Âşık Sadık, Hocaoğ-lu Kuymetî, Mahdûmî, Rıza Şermî, Talibî, Ravzî., Âli …

19.

yy.

Sosyo kültürel yapının değişmesi ve gelişmesi Âşık Edebiyatı’nın gelenekten uzaklaşmasına neden olmuştur. Dönemin âşıkları okur-yazardır. Bu âşıklar artık hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü kullanmaya baş-lamışlardır. Bu dönemde matbaanın yaygınlaşma-sıyla birlikte sözlük kültür ortamının azalarak, yazılı kültür ortamına zemin hazırlanmıştır.

Arife Bacı, Âşık Şenlik, Âşık Tahirî, Bayburt-lu Celalî, Bayburtlu Zihnî, Ceyhunî, Dada-loğlu, Deliboran, Dertli, Erzurumlu Emrah, Âşık Gedaî, Âşık Hızrî, Âşık Zileli Kamilî, Âşık Kusurî, Âşık Meslekî, Âşık Minhacî, Âşık Muhibbî, Âşık Ruhsatî, Âşık Serdarî, Âşık Seyranî, Silleli Sururî, Âşık Sümmanî, Tokatlı Nuri, Âşık Tıflî, Âşık Bezmi, Âşık Devamî, Âşık Şem’i …

20. y

y.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte âşıklık geleneğinin önemini yitirmeye başladığı bir dönemdir. Tekke ve medreselerin kapatılmasıyla kırsal bölgelere giden âşıklar, bu yüzyılın ortaları-na doğru batının etnomüzikoloji’ye vermiş olduğu değerle birlikte bu gelenek tekrar canlanmıştır. Bu dönemde dil sadeleşmiş ve âşıklar hece ölçüsünü tekrar kullanmaya başlamıştır.

Ali İzzet Özkan, Âşık Ferrahî, Âşık Meh-met Yakıcı, Âşık Veysel, Âşık Talibî, Âşık Meslekî, Âşık Emsalî, Sefil Selimî, Âşık İsmetî, Kul Gazi, Bayburtlu Hicranî, Davut Sularî, Âşık Efkarî, Âşık Gufranî, Kağızman-lı Hıfzı, Bayburlu Celalî, Yusufelili Huzurî, Habib Karaaslan, İlhamî, Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî, Racap Hıfzı, Nevcihan Öz-merih, Sarıca Kız, Döne Sultan, Şah Turna, Âşık Nurşah ….

3. ÂŞIKLIK GELENEĞİNİ

OLUŞTURAN SOSYO-

KÜLTÜREL YAPI VE

KURUMLAR

Tarihsel oluşum sürecinde var olan top-

lumun sosyo-kültürel yapısına bakıldığında

görülüyor ki, bazı önemli kurumlarla, âşık

edebiyatının devamı sağlanarak, günümüze

kadar ulaştığı görülmektedir. Bu kurumlar-

dan birkaçı hiç kuşkusuz medreseler, tek-

keler, hanlar-kervansaraylar ve en önemlisi

kahvehanelerdir. İslâmi kurallara uygun

bilgilerin okutulduğu yer olarak bilinen

medreseler, bu anlamda önemli bir kurum

olmanın yarı sıra Âşık Edebiyatı kültürüyle

de beslenmiştir. Tekkelerin, medreseler gibi

İslâm uygarlığının ürünü olarak meydana

geldiği ve sosyo-kültürel yaşamı etkileyerek

şekillenmiş kurumlar olduğu bilinmektedir.

Müritlerin tekke etrafında toplanarak, şeyh-

ler ve âşıklar aracılığıyla hoşgörüye dayalı

olarak gerçekleşen bu kurum, halkın sağlam

bir şekilde iletişim kurmasını amaçlamıştır.

208

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Diğer yandan kervanların konakladıkları

büyük hanlar olarak bilinen kervansaray-

lar, âşık edebiyatının nesilden nesile taşın-

masında rol oynamıştır. Kahvehaneler ise,

âşık edebiyatı geleneğinin gelecek kuşak-

lara taşınmasında önemli bir yer teşkil et-

mektedir. İlk olarak 16. yüzyılın başlarında

İstanbul’da açıldığı bilinen kahvehaneler,

entelektüel kişilerin, bu kuruma gelmeleriy-

le birlikte yaygınlaşarak, her kesim tarafın-

dan tercih edilmeye başlanmıştır. Öyle ki bu

kurum, sanatsal aktiviteleri de beraberinde

getirmiştir.

5. SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜR

SÜREÇLERİNE GENEL BİR

BAKIŞ

Âşıklık geleneğinin devamını sağlayan

bu kurumlar sözlü ve yazılı kültürle birlikte

şekillenmiş, bu geleneğin günümüze kadar

ulaşmasını sağlamıştır. Bu kültürün teme-

lini oluşturan önemli unsurlardan birisi hiç

kuşkusuz geleneğin sözlü kültür ortamıyla

doğmuş olmasıdır. Konuya ilişkin Artun

(2011), sözlü kültürü şu şekilde tanımla-

maktadır; “İletişim esasına dayanan ve in-

sanların yazı, matbaa, elektronik araç gibi

sesi, sözü ve bunların anlamlarını herhangi

bir şekilde bir mekâna bağlayan teknolojiler

kullanılmaksızın yüz yüze ve ses sese dayalı

olarak iletişim kurdukları ortama “sözlü kül-

tür ortamı” denmektedir.” Diğer bir taraftan

Irzık (1980), ise bu konuyla ilgili, toplumsal

yaşamın her alanında bireylerin duygu, dü-

şünce ve davranışlarıyla birlikte geleneğe

egemen olan bu kültürün, toplum biçimleri

içinde doğmuş ve gelişmiş olduğunu ifade

etmektedir.

Sözlü kültürle birlikte oluşan ve Âşıklık

geleneğinin devamını sağlayan bir diğer

süreç ise, yazılı kültür ortamıdır. Bu kültür

ortamında geleneğe ait kodlar artık hafıza-

larla değil, cönkler ve mecmualarla devam

etmiş ve geniş kitlelere ulaşmıştır. 19. yüzyı-

lın, cönklerin ve mecmuaların en fazla yazıl-

dığı dönemi kapsadığını söylemek yapılan

incelemeler ışığında mümkündür. Bu yüz-

yılda el yazmasıyla şekillenen aşık edebiyatı

ürünlerinin bir kısmı halk hikayelerinden

oluşmuştur. 20. Yüzyılın başlarında ise kitle

iletişim araçlarının (radyo, televizyon, plak,

kaset…vb) yaygınlaşmasıyla birlikte elekt-

ronik kültür ortamı doğmuş ve bu şekliyle

âşıklık geleneği geniş kitlelere yayılarak, bu

kültür ortamı, geleneğe yeni bir boyut ka-

zandırmıştır.

6. ÂŞIK EDEBİYATI’NDA İÇERİK

VE ŞİİRLERDEKİ ÖĞÜTSEL

(DİDAKTİK) BOYUT

Âşık Edebiyatı geleneği geçmişten gü-

nümüze incelendiğinde, bir başka önemli

boyut olarak, Türk kültürünün tarihsel sü-

reci ve sosyokültürel yapısıyla birlikte, öğüt-

sel tarzda şiirlerin oluşması ve topluma ışık

tutması konusunda çok önemli kaynaklar

oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Bu konu-

yu irdelemeden önce öğüt kavramıyla ilgili

birkaç cümle söylemek yerinde olacaktır.

Öğüt kavramı genelde ders verme, var

olan deneyimini aktarma, eğitim amaçlı,

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

209

eleştirel bakan, bazen öfkeyi içinde barındı-

ran, yanlış olduğu düşünülüp düzeltilmesi

gereken bir davranış üzerine söylenmekte-

dir. Ayrıca taşlamayla arasında ince bir çiz-

gi olduğunu dile getirmek doğru bir tespit

olacaktır.

Âşık Edebiyatı’nın gelişmesine katkı

sağlayan, toplumun sözcüsü olan âşıklar,

halkın yaşayışından seçmiş olduğu konuları

gene halkın diliyle anlatarak, güncel ve top-

lumsal olaylara seyirci kalmayıp, dostluk,

kardeşlik, sevgi, nasihat gibi konulara deği-

nerek, öğütsel açıdan topluma ışık tutmak-

tadırlar. Ayrıca halk şiirlerini, içinde yaşa-

dığı kültür değerlerini, dönemin ve yaşamış

olduğu toplumun gerçeklerini kendi bakış

açısıyla sunmaktadırlar. Bu şekliyle âşıklar

kimi zaman şiirlerinde, verdiği öğütlerle

toplumu yönlendirmeye çalışmış, kimi za-

man ise toplumun isteklerini ve tepkilerini

halkın sözcüsü gibi düşünerek dile getir-

mişlerdir. Bu nedenledir ki âşık edebiyatıy-

la birlikte oluşan öğütsel boyut, halkı aydın-

latarak bilinçlendirmeyi ve bilgilendirmeyi

ilke edinmiştir (Artun, 2011).

7. HALK ŞİİRİ

Kültürel kimliğin oluşmasında ve olu-

şan kültürle geleneğin devamlılığının gele-

cek kuşaklara aktarılmasında yardımcı bir

rol üstlenen halk kültürü ürünlerin, toplum-

ların sosyo-kültürel boyutunu ve var olan

karakteristik yapısını belirlemede önemli

bir etken olduğunu söylemek ve eldeki veri-

lerle birlikte bunun desteklendiğini dile ge-

tirmek doğru bir tespit olacaktır. Bu doğrul-

tuda toplumsal kültürün var olan değerle-

rini oluşturan edebi eserlerin ise, toplumun

yaşam biçimini yansıtan değerler bütünü ol-

duğunu söylemek gerekmektedir. Böylesine

değerli, toplumu şekillendirici ve var olan

etkisi ile halk kültürü ürünlerinin en önemli

yapı taşlarından biri olduğu düşünülen halk

şiiri, insanların geçmişten günümüze var

olan duygu ve düşüncelerini, gelenek ve gö-

reneklerini, eğitim ve öğretimlerini ve daha

nice sosyo-kültürel boyutun farkındalıkları-

nı sağlayan bir kültür olmuştur. Geçmiş ve

günümüz arasında bir köprü oluşturan bu

kültürde görülüyor ki, duygu ve düşünceler

halkın anlayabileceği bir dille yazılıp, kolay-

lıkla hafızalarda kalabilecek kafiyelerle, ge-

rek yaratıcısı bilinen kişisel şiirler, gerekse

sahibi unutulup anonim ifadesini kazanmış

şiirler, asırlardır babadan oğula, anadan kıza

sözlü gelenek kültürüyle aktarılıp günümü-

ze kadar ulaşmıştır. Bu durum, hem kültür

zenginliğini hem de Türk dilini bugüne ka-

dar taşımıştır (Yılar, 2007).

Halk şiiri geleneği, Türk kültürünün

tarihi süreçteki görünümüyle birlikte, bu

süreç içerisinde paralel olarak değişmesi

ve gelişmesiyle günümüze kadar ulaşmış-

tır (Artun, 1995). Bu gelenek, sosyo-kültürel

boyutuyla birlikte irdelendiğinde görülüyor

ki, halk şiirleri içerisinde bireysel konular

ağırlıklı olsa da halkı aydınlatan, yol göste-

rici yanıyla toplumu eğiten ve öğreten halk

şiirlerinin, bu yönüyle farkındalık sağladığı-

nı söylemek gerekmektedir. (Yılar, 2007).

Halk şiirlerinin günümüze kadar ulaş-

masını sağlayan, oluşturdukları şiirlerle

210

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

halka eğitici ve öğretici boyutta yaklaşan

âşıklar, toplum içinde birer öncü ve yol gös-

terici olmuşlardır. Bu yüzden âşıklar şiirle-

rinde, toplumun geleneğini, ahlâkını, kültü-

rel yapısını pekiştirerek, halkın eğitilmesin-

de yardımcı olmuşlardır (Akkaya, 2010).

SONUÇ

Geçmişten günümüze süre gelmiş olup, sosyo-kültürel yapısıyla birlikte çağlar boyu toplumun dokusunu şekillendirmiş bunun-la birlikte kültürel mirasımızın oluşumuna katkı sağlamıştır Âşık Edebiyatı. Bu edebi-

yatın en belirleyici unsurlarından biri olan

Alevi-Bektâşî edebiyatı, her ne kadar dö-

nemler arası inişli çıkışlı süreçler yaşamış

olsa da, özgün edebiyat anlayışıyla Âşıklık

Geleneği, gelecek kuşaklara aktarımı konu-

sunda önemli bir rol üstlenmiştir.

Alevi-Bektâşî edebiyatı sözlü kültürün

bir ürünüdür. Öyle ki bu kültür, söz söyle-

me, söyleyeni dinleme, dinleneni tekrarla-

ma, tekrarladığını yeni şiirlere yansıtmaya

yönelik en etkin öğrenme yöntemidir. Sözlü

kültürle yaşayan insanlar bu yöntem saye-

sinde pek çok şeyi bilmekte, unutmamakta-

dır. Alevi-Bektâşî halkı da bu kültürel akta-

rımın öncüsü olmuş, sazla, sözle ve müzikli

ibadetle destekleyerek günümüze kadar

ulaşmasını sağlamıştır. Bu kültürün oluşum

sürecini bizlere yansıtıp, sözlü geleneğin

devamlılığını ve gelecek kuşaklara aktarı-

mını sağlayan âşıklar, bu kültürün temel

taşını oluşturmaktadır. Alevi âşıklar ise bu

geleneğin başında gelmektedir. Alevi âşığı,

toplumun alıştığı bildiği basit anlatım kalıp-

larını kullanan, ayrıca halkın düşünüp ifade

edememesiyle birlikte bu görevi doğaçlama

yöntemle özlü bir şekilde şiirlerini toplu-

ma sunan kişi olmuştur. Öyle ki bu âşıklar,

Alevi-Bektâşî kültüründe kutsal kabul edil-

miş birer düşünür ve hatta velî sayılmıştır.

Konuyla ilgili olarak, âşıkların çoğunluğu-

nun Alevilerden oluştuğunu Onatça (2007)

kitabında; “Clarke’ın Sûfi müziğini incele-

yen During’den aktardığına göre, âşıkların

çok büyük bir bölümünün Alevi-Bektâşî kö-

kenli olması, Alevi-Bektâşîlerin Türkiye’nin

ulusal kültürüne büyük katkılar sağladığı ve

halk müziği alanında oldukça etkili olduk-

ları görüşünü doğrulamaktadır.” şeklinde

dile getirmiştir.

Alevi-Bektâşî kültürünün gelecek ku-

şakların mirası olmasındaki bir diğer un-

sur ise, Cem törenlerinin varlığı olmuştur.

Bu tören, zâkirler eşliğinde yapılan sazı ve

sözü içinde barındıran bir ibadettir. Öyle ki

bu ibadetin oluşumuna öncülük eden bağ-

lama, alevi inancının temelini oluşturmakta,

kutsal olduğuna inanılmakta ve hatta “Telli

Kuran” olarak adlandırılmaktadır. Bu ad-

landırma, sazda dile gelen melodilerin ve

sözlerin kutsal olduğuna inanılmasından

kaynaklandığı düşünülmektedir.

Alevi-Bektâşî kültüründen etkilenen sa-

dece alevi âşıklar olmamıştır Sünnî âşıkların

da etkilendiğini söylemek mümkündür.

Sünnî âşıklar olarak bilinen, Âşık Sümmanî,

Sefil Selimî, Âşık Ruhsatî, ... gibi birçok âşık,

bu kültürden beslenerek önemli eserler bı-

rakmışlardır.

2014 / Yıl: 4 Sayı: 8

211

Sefil Selimî: “İnsana Muhabbet Duydum

Duyalı…” şiirinin bazı dörtlükleri ve mısra-

larında yer alan kodlar şunlardır;

“Bu Kızılbaş olmuş, yunmaz diyorlar

Kestiği haramdır yenmez diyorlar

Camiye mescide konmaz diyorlar

İmam Şah Hüseyin’e uydum uyalı

---------------------------------

Ehl-i beyti sevdim dediler kusur”

Âşık Ruhsatî ; “Gam Kasavet Boydan

Aştı Yürüdü” şiirinin bazı dörtlüleri ve mıs-

ralarında yer alan kodlar şunlardır;

“Gam kasavet boydan aştı yürüdü gamlar yine

Kerbela fikrime düştü geldi imamlar yine

Mah-ı Muharrem erişti yas ve matem günüdür

Firkat ile gözlerimden akıyor nemler yine

Şeksiz şüphesiz Yezit’tir bu ayda handan olan

Şimir Mervan değil midir aşkâre denîden olan

Bu davayı ehline sor ne bilsin nadan olan

Aşk-ı Kerbela’ya düşen yürükten gümler yine

---------------------------------

Mansur gibi dara çeksen Kerbela’dan dönme-

nem

---------------------------------

Ben bir ehl-i tarikatim ben azarım sana ne”

---------------------------------

Milli folklor halk bilimi dergisinde ise

Ruhsatî’nin Alevi-Bektâşî kültürünü olduk-

ça benimsemiş olduğu bazı mısralarda ve

dörtlüklerde görülmektedir.

“Acı tevek tatlı tevek cahiller kelâmıdır

Tavan bilir tarikatımız bal gibi Bektâşîyiz.”

---------------------------------

“Sen ne korkuyorsun Dede Bektâşî

Hünkar Hacı Bektâşî Veli oldukça

Elbette cennetin kapısın açar

Cömertlerin piri Ali oldukça”

Âşık Sümmanî’nin bazı şiirlerinin dört-

lüklerinde ve mısralarında yer alan kodlar

ise şunlardır;

“İrfanlık Olmaz (Öyle Kuru Dava)” şiirinde

“Alim huzurunda dilin mapus et”

---------------------------------

“Keşfin damarına nazar eyledim” şiirinde

“Sümmani bir gedâ kırklar göçünde”

---------------------------------

“Mürşid-i kâmile eyledim hizmet” şii-

rinde;

“Mürşid-i kâmile eyledim hizmet

Erenler babından olursa himmet”

Görüldüğü üzere Sünnî âşıklar şiirle-

rinde var olan kodlamaları, Alevi-Bektâşî

kültüründen etkilenerek dörtlüklerinde ve

mısralarında yansıttıkları görülmektedir.

Bu çalışmada Âşık Edebiyatının ve

Alevî-Bektâşî kültürünün dönemsel süreçle-

ri sınıflandırılmış, tablolaştırılmış ve resim-

lerle desteklenmiştir. Yapılan çalışma sonu-

cunda ve elde edilen bulgular doğrultusun-

212

ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

da; incelenen tezlerde, makale yayınlarında,

dergilerde ve kitaplarda dönemin süreçleri-

ni tablolaştırarak sınıflandırma konusuyla

ilgili bir çalışma yapılmadığı ve gerekli dö-

kümantasyonun oluşmadığı görülmüştür.

KAYNAKLARAKALIN, L. Sami. (1983). “Folklor ve Halk

Edebiyatının Sınırları ve Yöntemleri Üzerine”. Folklora Doğru Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Süreli Yayını, S. 54.

AKKAYA, Nevin. (2010). “Âşık Tarzı Şiir Geleneğinde Halk Eğitimi”. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 27.

ARTUN, Erman. (2011). Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı. Adana.

ARTUN, Erman. (1995). Ozandan Âşığa Halk Şiiri Geleneğinin Kültür Kaynakları. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi, S. 41.

ASLAN, Ensar. (2008). Türk Halk Edebiyatı. Ankara.

BAYRAK, Mehmet. (2005). Alevi- Bektaşi Edebiyatında Ermeni Âşıkları (Âşuğlar). Ankara.

BAYRAK, Mehmet. (2010). Dersim Koçgiri Katliamı. Ankara.

ÇANKAYA, Mahir. (2013). XX. Yüzyıl Âşık Edebiyatı Örneklerinde Aktüel Şiir Değerlendirmesi. Ankara.

DİZDAROĞLU, Hikmet. (1996). Halk Şiirinde Türler. Ankara.

GÜNDOĞDU, Cengiz. (2007). “Âşık Sümmanî’de Aşkın Metafiziği”. İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, S. 18

HEZİYEVA, Şergiyye. (2010). “Tarihi Süreç İçinde Türkiye’de Âşıklık Ve Âşıklık Geleneği”. Azerbaycan Devlet Medeniyyet ve İncesenet Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 1.

IRZIK, Sibel. (1980). “Sözlü Edebiyatta Gelenek ve Kişisel Yaratış Sorunu”. Folklora Doğru Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Süreli Yayını, S. 51.

KABAKLI, Ahmet. (2008). Âşık Edebiyatı. İstanbul.

KAYA, Uğur. (2001). Şiirleri ve Türküleriyle Âşık Sefil Selimî. Sivas.

OĞUZ, M. Öcal. ve diğerleri. (2011). Türk Halk Edebiyatı El Kitabı. Ankara.

OĞUZ, M. Öcal. (2011). “Bektâşîlik Konteksinde Halk Şiiri”. Milli Folklor Üç Aylık Uluslararası Halkbilimi Dergisi, S. 43.

ONATÇA, AYIŞIT. Neşe. (2007). Alevi-Bektâşî Kültüründe Kırklar Semahı Müzikal Analiz Çalışması. İstanbul.

SAY, Ahmet. (2005). Müzik Ansiklopedisi. Cilt II. Ankara.

ŞENEL, Süleyman. (1997-98). Türk Halk Musikisi Bilgileri Ders Notları. İstanbul.

ULUSOY, A. Celalettin. (1988). Pir Dergâhından Nefesler. Ankara.

YILAR, Ömer. (2007). Halk Bilimi ve Eğitim. Ankara.

İNTERNET YAYINLARI(http://www.asikremzani.net/ozanlar/

Ozan_Guzide_Ana_Katibi.html)