32
Türkiye’nin egemen sınıfı, küresel sermayenin yönlendiriciliği altında, AKP eliyle yeni bir düzen kuruyor. Bu düzenin bir yüzü dışarıya dönüktür. ABD’nin himayesi, küre- sel sermayenin teşvikiyle Türkiye, neo-Osmanlıcılık hayalinin peşinde bir bölge gücü olmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Bu arada da, çok büyük risk içeren bir adım ata- rak, görünürde İran’a, ama aslında Rusya ve Çin’e yönelik bir girişim olan Füze Kalkanı’nın radarlarının Malatya’ya kurulmasını kabul edi- yor. TC’nin, “savaşta ilk vurulacak hedef” olmayı kabul etmesine değecek kadar büyük bir “ödül” almış olması gerekir. Bu “ödül”, muhtemelen Türkiye’nin bölgede bir alt-hegemonya alanı kurması- nın önünün açılmasıdır. Bunun doğal sonucu bölge jandarmalığıdır ki, burada bedel olarak masaya konan, Türkiye’nin emekçi/yoksul gençlerinin kanıdır. Sermayenin yeni düzeninin içe dönük yüzü ise, asker-sivil bürok- rasi ağırlıklı rejimin yerine serma- yenin ipleri tamamen eline alması, Ordu’nun rolünü “normal” sınırla- rına ve “normal” işlevlerine gerilet- mesi; ama bir o kadar da emekçiler ve ezilenler üzerindeki otoriter cenderenin olduğu gibi sürdürül- mesidir. İktidarı (sermaye sınıfı adına) tümüyle eline geçiren AKP, bugün devletin bütün geleneksel gerici, sömürgeci, ceberut rollerini de üstlenmiş durumdadır. Üstüne üstlük, tefeci-bezirgan köklerinden gelen ağır muhafazakarlık dokusu- nu da artık ortalığa saçmaktan çekinmiyor. AKP ve lideri Erdoğan, hakkını ara- yan işçilere, eşitlik talep eden kadınlara, doğal çevresini korumak isteyen köylülere, demokratik bir eğitim isteyen öğrencilere, velhasıl hak ve özgürlük isteyen herkese kin ve nefret kusuyor; üzerlerine coplu, tazyikli sulu, gaz bombalı polislerini gönderiyor. Kuşkusuz iktidarın en büyük düşmanı, örgüt- lü Kürt Halkıdır. Milyonlara mal olan Kürt Hareketi, dağıyla ovasıyla direniyor; kendi coğrafyasında ikili iktidarını kurmaya girişiyor. Tabii bunun karşılığı da, kurşun, bom- bardıman, gaz bombası, kitlesel tutuklamalar, yıllar süren hapislik- ler vb oluyor. Ama AKP gül bahçesinde değildir. Bütün baskı ve şiddete rağmen emekçiler ve ezilenler bir araya geliyor ve AKP’nin karşısına güçlü bir alternatif olarak dikiliyor. Başta Kürt Halkı olmak üzere işçi ve emekçiler, kadınlar, doğa dostları, gençler, etnik ve inanç toplulukları seçimlerde Emek Demokrasi Özgürlük Bloku’yla büyük bir başa- sağlayıp 36 milletvekilini Meclis’e yolladı. Şimdi bu birlikte- lik Kongre Girişimi ile daha da genişliyor, yerel halk meclisleriyle kalıcılaşıyor ve kök salıyor. Kürt coğrafyasının çeşitli eğilimle- rinin temsilcileriyle, emekçi ve ezi- lenlerin sesini duyuracak sosyalist vekillerle Blok/BDP grubu; sokakta, işyerinde, okulda vb direnen halk güçleriyle birlikte, onların sözcülü- ğünü yaparak sermayenin sağlı- sollu temsilcilerinin maskelerini indirecek ve sistemin yeni siyasal düzenine karşı emekçi-halkçı ikti- dar seçeneğini görünür kılacak, güçlendirecektir. ÖZ GÜR LÜK TOPLUMSAL www.top l um sa l oz gur l uk.com İKİ AYLIK SİYASİ GAZETE SA Y I: 12/40 Ekim 2011 Fİ YAT I: 1.5 TL 12. SAY FA Röportaj: HALİT ELÇİ 31. SAY FA HALUK KOŞAR Yaz ayları oldukca hararetli geçti. Sporda büyük bir temizlik harekatı başlatıldı. Başlatıldı ama, başlar başlamaz da ortalık daha büyük bir kaosa yerini bıraktı. Sanki yaşananlar temizlikten çok suyun başını tutma operasyonu gibiydi... 30. SAY FA ESER SANDIKÇI Kadın Cinayetleri Neden Artıyor? Bu İşte Bir “Şike” Var Ölümle biten şiddet olaylarının çoğu- nun kadınların ayrılmak istemesiyle ilgili olduğu çok açık. Cinayetlerin çoğu kadınların ayrılmak isteme sürecinde veya boşanma sonrasında yaşanıyor. “Dünyada tanrısı servet ve para olan, tapusu da mülkiyet olan bir uygarlık var. Buna karşı bir söz söylenmesi, bir mücadele verilmesi lazım. Bu mücadelenin kesinlikle antiemperyalist ve özellikle de antikapitalist olması gerekiyor.” BDP/BLOK MECLİS’TE Anayasa yapım sürecinde BDP/Blok’un Meclis’e girmesi; Kürt halkının ve Anadolu’daki bütün halkçı, özgürlükçü, demokratik ve devrimci güçlerin, AKP odaklı mevcut oligarşik yönelimin kendisine anayasal statü kazandırma çabasını baskılaması anlamına geliyor. 4. SAY FA ALP AYDIN Kapitalistlerin birer yürütme kuruluna dönüşmüş burjuva devletlerin emekçi sınıflara daha çok yüklenmek ve kamu- sal kaynakları yağmalamak dışında çözüm projeleri yok. Tüm Avrupa’yı et- kisi altına almaya başlayan asıl eğilim ise, kitle mücadelelerin yükseleceği yeni bir konjonktürün doğuyor oluşu. 22. SAY FA MURAT DÜZGÖR AVRUPA’DA SINIF MÜCADELESİ YÜKSELİYOR LİBYA’YA MÜDAHALE: ARAP BAHARINA HANÇER Libya gelişen sürecin devrimci kalkış- maya yarar sağlamayacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok. NATO’nun hava operasyonuyla des- tek verdiği Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) Libya’da yönetimi ele geçirerek 42 yıllık Kaddafi yönetimini devirdi. Askeri müdahaleyle Arap Baharının gücünü kırma hamlesinin bir devamı olarak medya üzerinden yürütülen iti- barsızlaştırma ve değersizleştirme hamleleri art arda uygulanıyor. 21. SAY FA M. RAMAZAN SOKAKTA VE MECLİS’TE EMEKÇİ-HALKÇI SEÇENEK Röportaj Yazar ve Düşünür İhsan Eliaçık: “Cennet Bu Dünyada Kurulacak”

TO-Gazete-40/12

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Toplumsal Özgürlük Gazetesi Sayi:40

Citation preview

Page 1: TO-Gazete-40/12

Türkiye’nin egemen sınıfı, küreselsermayenin yönlendiriciliği altında,AKP eliyle yeni bir düzen kuruyor.Bu düzenin bir yüzü dışarıyadönüktür. ABD’nin himayesi, küre-sel sermayenin teşvikiyle Türkiye,neo-Osmanlıcılık hayalinin peşindebir bölge gücü olmak için hamleüstüne hamle yapıyor. Bu arada da,çok büyük risk içeren bir adım ata-rak, görünürde İran’a, ama aslındaRusya ve Çin’e yönelik bir girişimolan Füze Kalkanı’nın radarlarınınMalatya’ya kurulmasını kabul edi-yor.

TC’nin, “savaşta ilk vurulacakhedef” olmayı kabul etmesinedeğecek kadar büyük bir “ödül”almış olması gerekir. Bu “ödül”,muhtemelen Türkiye’nin bölgedebir alt-hegemonya alanı kurması-nın önünün açılmasıdır. Bunundoğal sonucu bölge jandarmalığıdırki, burada bedel olarak masayakonan, Türkiye’nin emekçi/yoksulgençlerinin kanıdır.

Sermayenin yeni düzeninin içedönük yüzü ise, asker-sivil bürok-rasi ağırlıklı rejimin yerine serma-yenin ipleri tamamen eline alması,

Ordu’nun rolünü “normal” sınırla-rına ve “normal” işlevlerine gerilet-mesi; ama bir o kadar da emekçilerve ezilenler üzerindeki otoritercenderenin olduğu gibi sürdürül-mesidir. İktidarı (sermaye sınıfıadına) tümüyle eline geçiren AKP,bugün devletin bütün gelenekselgerici, sömürgeci, ceberut rollerinide üstlenmiş durumdadır. Üstüneüstlük, tefeci-bezirgan köklerindengelen ağır muhafazakarlık dokusu-nu da artık ortalığa saçmaktançekinmiyor.

AKP ve lideri Erdoğan, hakkını ara-yan işçilere, eşitlik talep edenkadınlara, doğal çevresini korumakisteyen köylülere, demokratik bireğitim isteyen öğrencilere, velhasılhak ve özgürlük isteyen herkesekin ve nefret kusuyor; üzerlerinecoplu, tazyikli sulu, gaz bombalıpolislerini gönderiyor. Kuşkusuziktidarın en büyük düşmanı, örgüt-lü Kürt Halkıdır. Milyonlara malolan Kürt Hareketi, dağıyla ovasıyladireniyor; kendi coğrafyasında ikiliiktidarını kurmaya girişiyor. Tabiibunun karşılığı da, kurşun, bom-bardıman, gaz bombası, kitlesel

tutuklamalar, yıllar süren hapislik-ler vb oluyor.

Ama AKP gül bahçesinde değildir.Bütün baskı ve şiddete rağmenemekçiler ve ezilenler bir arayageliyor ve AKP’nin karşısına güçlübir alternatif olarak dikiliyor. BaştaKürt Halkı olmak üzere işçi veemekçiler, kadınlar, doğa dostları,gençler, etnik ve inanç topluluklarıseçimlerde Emek DemokrasiÖzgürlük Bloku’yla büyük bir başa-rı sağlayıp 36 milletvekiliniMeclis’e yolladı. Şimdi bu birlikte-lik Kongre Girişimi ile daha dagenişliyor, yerel halk meclisleriylekalıcılaşıyor ve kök salıyor.

Kürt coğrafyasının çeşitli eğilimle-rinin temsilcileriyle, emekçi ve ezi-lenlerin sesini duyuracak sosyalistvekillerle Blok/BDP grubu; sokakta,işyerinde, okulda vb direnen halkgüçleriyle birlikte, onların sözcülü-ğünü yaparak sermayenin sağlı-sollu temsilcilerinin maskeleriniindirecek ve sistemin yeni siyasaldüzenine karşı emekçi-halkçı ikti-dar seçeneğini görünür kılacak,güçlendirecektir.

ÖZ GÜR LÜKTOP­LUM­SALwww.top­lum­sa­loz­gur­luk.comİKİ­AYLIK­SİYASİ­GAZETE SA­YI:­12/40­­­Ekim­2011­­­Fİ­YA­TI:­1.5­TL

12. SAY FA Röportaj: HALİT ELÇİ31. SAY FA HALUK KOŞAR

Yaz ayları oldukca hararetli geçti. Spordabüyük bir temizlik harekatı başlatıldı.Başlatıldı ama, başlar başlamaz da ortalıkdaha büyük bir kaosa yerini bıraktı. Sankiyaşananlar temizlikten çok suyun başınıtutma operasyonu gibiydi...

30. SAY FA ESER SANDIKÇI

Kadın Cinayetleri Neden Artıyor?

Bu İşte Bir “Şike” Var

Ölümle biten şiddet olaylarının çoğu-nun kadınların ayrılmak istemesiyleilgili olduğu çok açık. Cinayetlerin çoğukadınların ayrılmak isteme sürecindeveya boşanma sonrasında yaşanıyor.

“Dünyada tanrısı servet ve para olan, tapusu damülkiyet olan bir uygarlık var. Buna karşı bir sözsöylenmesi, bir mücadele verilmesi lazım.Bu mücadelenin kesinlikle antiemperyalist veözellikle de antikapitalist olması gerekiyor.”

BDP/BLOK MECLİS’TEAnayasa yapım sürecindeBDP/Blok’un Meclis’e girmesi; Kürthalkının ve Anadolu’daki bütünhalkçı, özgürlükçü, demokratik vedevrimci güçlerin, AKP odaklı mevcutoligarşik yönelimin kendisineanayasal statü kazandırma çabasınıbaskılaması anlamına geliyor.

4. SAY FA ALP AYDIN

Kapitalistlerin birer yürütme kurulunadönüşmüş burjuva devletlerin emekçisınıflara daha çok yüklenmek ve kamu-sal kaynakları yağmalamak dışındaçözüm projeleri yok. Tüm Avrupa’yı et-kisi altına almaya başlayan asıl eğilimise, kitle mücadelelerin yükseleceğiyeni bir konjonktürün doğuyor oluşu.

22. SAY FA MURAT DÜZGÖR

AVRUPA’DA SINIFMÜCADELESİ YÜKSELİYOR

LİBYA’YA MÜDAHALE:ARAP BAHARINA HANÇERLibya gelişen sürecin devrimci kalkış-maya yarar sağlamayacağını görmekiçin müneccim olmaya gerek yok.NATO’nun hava operasyonuyla des-tek verdiği Ulusal Geçiş Konseyi(UGK) Libya’da yönetimi ele geçirerek42 yıllık Kaddafi yönetimini devirdi.Askeri müdahaleyle Arap Baharınıngücünü kırma hamlesinin bir devamıolarak medya üzerinden yürütülen iti-barsızlaştırma ve değersizleştirmehamleleri art arda uygulanıyor.

21. SAY FA M. RAMAZAN

SOKAKTA VE MECLİS’TE EMEKÇİ-HALKÇI SEÇENEK

Röpo

rtaj Yazar ve Düşünür İhsan Eliaçık:

“Cennet Bu Dünyada Kurulacak”

Page 2: TO-Gazete-40/12

Her zamanki gibi, gazetemiz bas-kıya girmek üzereyken, yenigelişmeler oldu. Aslında bu sıklık-la karşılaştığımız bir durum;Türkiye gibi politikanın sıcaklığı-nı hiç kaybetmediği bir ülkedeyaşıyoruz.

Emek Demokrasi Özgürlük Blokulistesinden seçilen milletvekilleri,AKP’nin Kürt Halkına yöneliksaldırgan, savaşçı tutumuna karşıyemin etmeme tavrını, barış vedemokrasinin Meclis’teki sesiolmak için sona erdirdi.Vekillerimiz, 1 Ekim günü yeminederek Meclis’teki görevlerinebaşladılar

Vekillerimiz, daha Meclis’teki ilkgünlerinden, halklarımızın, işçive emekçilerin, tüm ezilenlerin okürsüdeki temsilcisi olacaklarınıgösterdiler. Sokaktaki, fabrikada-ki, tarladaki, okuldaki, hayatın heralanındaki emekçilerin ve ezilen-lerin mücadelesiyle parlamento-daki mücadeleyi birleştirme anla-yışıyla vekillerimiz, egemenlerinmaskelerini indirme, emek vedemokrasi düşmanı yüzleriniteşhir etme ve halkın çıkarlarınısavunma konusunda çok değerlibir mevziyi tutuyorlar.

Meclis’in bu döneminde yenianayasanın hazırlanacak olması,işçi-emekçi kesimlere saldırıniteliğindeki kıdem tazminatı vekamu emekçileri sendika yasa-sında değişiklerin gündeme geti-rilmesi, başta sosyalist vekilleri-miz olmak üzere Blok/BDP gru-bunun misyonunu daha daönemli hale getiriyor.

Blok/BDP milletvekillerinin“barışa bir şans vermek” içinboykota son verip Meclis’e gir-melerinin hemen ertesinde, AKPHükümeti seçilmiş BDP’lilere(belediye başkanları, meclis üye-

leri vb) ve BDP yöneticilerine(Parti Meclisi üyeleri, il başkan-ları dahil) yönelik geniş bir göz-altı/tutuklama operasyonu baş-lattı. Bu operasyonlarda 150’yiaşkın Kürt siyasetçi gözaltınaalındı, büyük çoğunluğu tutuklan-dı. Bu saldırı, AKP Hükümeti’ninbarış için atılan adımlara verdiğicevaptır. Bir diğer cevap, devameden sınır ötesi hava bombardı-manlarının yanı sıra yoğun birkara harekatı hazırlığı ile4 Ekim’de Meclis’ten geçirilen-sınır ötesi harekata izin veren-tezkeredir.

Ama milyonlara mal olan “özgür-lük” düşüncesi yenilemez. Çocu-ğu yaşlısı, kadını erkeğiyle gözü-nü kırpmadan silahların üzerineyürüyen Kürt Halkı adil ve onur-lu bir barışı, özgürlüğünü önün-de sonunda kazanacaktır.Komünistler, devrimciler, demo-kratlar olarak bizlerin görevi deKürt Halkının bu haklı davasınınyanında olmak, Kürtlerin müca-delesiyle tüm emekçilerin ve ezi-lenlerin mücadelesini ortak birkanala akıtmaktır.

Hak ve özgürlükler mücadelesin-de Anadolu’nun dört bir yanından

umut verici haberler geliyor.Şimdilik dağ ateşleri şeklindeyanıp sönen işçi direnişleri,öğrenci eylemlerinin yanı sıra,kapitalizmin azgın kar hırsınınyarattığı/yaratacağı talana karşıson yıllarda önemli bir halk hare-keti de ekoloji alanında boy veri-yor. Sinop ve Mersin halkı nükle-er santral projelerine karşı,Karadeniz köylüleri HES’lere vetermik santrallere karşı,Trakyalılar Ergene havzasınınkapitalistlerce zehirlenmesinekarşı ayağa kalkıyor. En sonErzurum’un Tortum ilçesindekiköylü kadınların cesur direnişide gösteriyor ki, AKP’ninMüslümanlık soslu neo-liberaliz-mine kanıp oy verseler de, buülkenin halkı kendi haklarını vedoğayı koruma kararlılık ve ira-desine sahiptir.

Bir direniş haberi de Malatya,Kürecik’ten geldi. AKPHükümeti’nin ABD/NATO ile oldubittiye getirmeye çalıştığı bir gizlianlaşmayla Füze Kalkanı sistemi-nin radarlarının Kürecik’e yerleş-tirileceği açıklanınca bölge halkıbu projeye karşı harekete geçtive protesto için radar üssününbulunduğu tepeye yürüdü.Teknik özellikleri nedeniyleTürkiye halkını korumayacakama tersine coğrafyamızı ilkanda ve sorgusuz sualsiz savaşateşine atacak olan bu sistemsadece ABD’nin stratejik planları-na hizmet edecek. AKP Hükümetive ABD’den gelen aksi yöndekitüm açıklamalara karşın, siste-min İsrail’e de (İran füzelerinekarşı) kalkan olacağı görülüyor.

Kürt Hareketinden HES karşıtıeylemlere, işçi ve öğrenci dire-nişlerinden Füze Kalkanı karşıtıeylemlere kadar tüm halk hare-ketleri karşısında komünistlereve devrimcilere düşen görev, tümbu hak ve özgürlük mücadeleleri-ni kapitalist sisteme karşı yön-lendirme becerisini göstermek-tir.

Yeni sayımızda umudumuzudaha da büyütecek haber veyorumlarla buluşmak dileğiyle…

GİRİŞ2 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

EDİ TÖR DEN

Tayyip “Usta”

B. Akpolat ...................................... 3

BDP/Blok Meclis’te

Alp Aydın ...................................... 4

Asayiş Berkemal Evelallah

Tuncay Yılmaz ...................................... 6

Partileşme Kararı Ne Anlama Geliyor?

Halit Elçi ..................................... 7

“Stratejik Derinlik” ve Gerçekler

Oğuzhan Kayserilioğlu ........................ 8

Genç Sen Kapatılamaz!

Yiğithan Kavukçu ........................ 9

ABD ve İsrail’e Kalkan Olmayalım

Tuncay Yılmaz ................................... 10

Halkların Kongresi’ne Doğru

Halit Elçi ................................... 11

Bütün İktidar Sermayede

Oğuzhan Kayserilioğlu ...................... 12

Kıvılcımlı ve Devrimin Güncelliği

Cenk Ağcabay ................................... 13

TC’nin Transformasyonu ve GOP

Volkan Yaraşır .................................... 14

“Cennet Bu Dünyada Kurulacak”

İhsan Eliaçık’la Röportaj

Röportaj: Halit Elçi ...................... 16

Kıdem Tazminatı Hükümetin Boy Hedefi

İrfan Kaygısız .................................... 18

İşçi Hareketinin Günümüzdeki Seyri

H. Arıkuşu .................................... 19

Müdahaleye Hayır! Diktatörlüklere De!

M. Ramazan ................................... 20

Arap Baharı’na Saplanmış Hançer

M. Ramazan ................................... 21

Avrupa’da Sınıf Mücadelesi Yükseliyor

Murat Düzgör ................................... 22

Kara Kıta Yine Hedef Tahtasında

C. Malatya ................................... 23

Liselerde Eğitim Kimin Meselesi?

Emrah Bal ................................... 24

ÖGD Yeni Mücadele Döneminde

Daha Kitlesel Daha Kararlı!

Ulaş Taştekin ................................... 25

Gerzeliler Direniyor

H. Durkal .................................... 26

Ekoloji Haberleri ...................... 27

Haberler .................................... 28

Kadın Cinayetleri Neden Artıyor?

Eser Sandıkçı .................................... 30

Bu İşte Bir Şike Var!

Haluk Koşar .................................... 31

TÖPG Yürüyor!

Mücadele Sürüyor! ...................... 32

HALKLAR DİRENİYOR UMUDUMUZ BÜYÜYOR

Ye­rel­Sü­re­li­Ya­yın­Sa­hi­bi­ ve­Ya­zı­ İş­le­ri­Mü­dü­rü:­Ulaş­Taş­te­kin

Ad­res: Hüseyinağa­Mah.­Süslü­Saksı­Sk.­No:­18­K.­3

Beyoğlu/İstanbul­ Tel.&Faks: (0212)­243­37­60

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GA ZE TE Sİ

Bas­kı:­EZ­Gİ­Mat­ba­acılık­Sa­na­yi­Cad­de­si­Al­tay­Sok.­No:10­Ço­ban­çeş­me­

YE­Nİ­BOS­NA-İS­TAN­BUL­(0212) 452­23­02

ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu Sayıdakiler

SEDAT ŞEN’İKAYBETTİK!

“İşçi Sınıfı Eylemleri” ve “Devrimi-miz ve Şiddetin Kızıl Gülleri” kitapla-rının yazarı, mücadele dostumuz,devrimci öğretmen Sedat Şen uzunsüredir Behçet Hastalığıyla mücade-le ediyordu. Hastalığı yenmek içinyapılan ameliyat sırasında kurtarıla-mayarak hayatını kaybetti. Cenazesimemleketi Trabzon’da defnedildi.Anısı mücadelemizde yaşıyor.

Page 3: TO-Gazete-40/12

Çırakların ve kalfaların yaptıklarıişlere fazlasıyla karışılır. Ustalar iseyaptıkları işe karışılmasından pekmemnun olmazlar. İşin asıl sahibiolanlar dışında kimseye hesap ver-mek istemezler. AKP’nin, TayyipErdoğan’ın ağzından “ustalık” olarakadlandırdığı üçüncü dönemindeyarattığı otoriter rejimden de anlaşı-labileceği gibi AKP halkın, demokrasigüçlerinin hiçbir denetimine, demo-kratik eleştirisine açık değildir.

Usta’nın yaptığı işin asıl sahibi serma-ye sınıfıdır. Bir toplumsal ilişki biçimiolan sermaye, AKP eliyle Anadolu coğ-rafyasına derinlemesine yerleşirken,mutlak iktidarını da sermaye sınıfınınpartisi AKP marifetiyle kuruyor. Tümileri demokrasi yaygaralarına karşınyaşananlar Türkiye’nin gittikçe biraçık cezaevine dönüştürülmek isten-diğini gösteriyor. Usta, yaptığı işineleştirilmesine tahammül edemiyor.AKP, tüm demokratikleşme balonları-nın aksine, iktidarını daha da derinleş-tirdiği finans kapitalin siyasal gerici-liğine uygun olarak demokrasininkırıntılarına bile tahammül edemiyor.

Krizin Faturası Sermaye Sınıfına

Kusura bakmasın, Usta’nın işineAnadolu halkları karışmaya başladı-lar ve bundan sonra daha da fazlakarışacak gibi görünüyorlar. Enbaşta, iktidarı boyunca reel ücretleriyüzde 12,5 gerileyen buna karşınverimliliği yüzde 70 artan işçiler,AKP iktidarının kıdem tazminatını datasfiye ederek sınıfın iş güvencesi veörgütlülüğünü dağıtma girişiminicepheden karşılarına alacaklar.İktidarı boyunca haftada ortalama 50saat olan çalışma sürelerini 9 yılda 54saate çıkarıp, çok sayıda işçinin,“kader” dedikleri iş cinayetlerindeölmesine göz yuman AKP, kapitalistsistemin dünya çapındaki krizininçok sayıda işçinin en temel haklarınıyok ettiği ortamda, büyüyen işçidirenişleriyle karşılaşacak.

Biz komünistlere düşen görev ise,halk güçlerinin krizin faturasını ser-maye sınıfına ödetme güncel progra-mıyla; kapitalizmin krizini karşıla-ması için işçi sınıfı içindeki öfkenin

en önünde bulunma, öncü eylemlerlemoral bulmasını sağlama, bugündensertleşecek mücadele günleri içinçalışmayı yoğunlaştırmadır. AKP’ninher geçen gün baskı ve satın almalar-la daha fazla kontrolüne aldığı medya-nın yarattığı “büyüyoruz, güçleniyo-ruz, bölge gücü oluyoruz” yaygarala-rına karşı işçilerin, fabrikalarda dire-niş alanlarında sosyal adalet, iştenatmaların yasaklanması, dolaylı ver-gilerin kaldırılması talepleriyle yürü-teceği mücadeleler, işçi sınıfını gele-cek dönemin belirleyici siyasal özne-si haline getirebilir.

AKP İktidarına KarşıKürt-Emekçi Bloku

Eğitim, sağlık, ulaşım gibi en temelkamu hizmet alanları yok edilmişolan halkın haklarını savunma müca-delesi, bugün her zamankinden dahagüncel ve meşrudur. Sermayeninönünü dizginsizce açan AKP iktidarı-na karşı, sermayenin hareketini veegemenliğini sınırlandırma ve sömü-rüyü ortadan kaldırma mücadelesiyleortaya çıkan bir işçi hareketi AKP’ninbütün ustalık pozlarını bozacaktır.

Kürt halkının haklı taleplerinin karşı-sına gerici iktidarın çıkarttığı tank,polis panzeri bu mücadelenin hergeçen gün daha da büyümesini sağlı-yor. Kürt illerinde fiilen kurulmuşolan ikili iktidar, liberallerin AKPyandaşlarının çıkardığı tüm şovengürültüye rağmen demokrasi isteyentüm ilerici güçlerin en önemli kazanı-mı olarak siyaseti şekillendiriyor.

Şimdi kapitalizmin krizi ile oligarşik-totaliter, şovenist rejimin krizininçakıştığı bu dönemde güçlü bir Kürt-emekçi blokuyla Anadolu siyasetineel koymanın tam zamanıdır.

Kadınların Öfkesi

AKP, seçeneksiz olduğunu düşündük-çe ve seçim başarılarının verdiğigüvenle, dokusundaki gericiliği gizle-mez, makyajlamaz hale geliyor.AKP’nin bu gericiliğinin belirginleşti-ği alanlardan biri de açık bir kadındüşmanlığıdır. Türkiye’de iktidarın

gözünün önünde, onun cesaretlen-dirdiği ve hiçbir önlem almadığı bircinsiyet kırımı yaşanıyor. İktidarınyaptığı ise Makedonya’dan bile “3çocuk yapın” tavsiyesidir. Erkek şid-detinden geriye yaşayan kadın kalır-sa, kendisi isterlerse çocuk da doğu-rur! Türkiye’nin her yerinde bu şid-dete karşı yükselen kadın öfkesi AKPiktidarına karşı önemli bir muhalefetdinamiği olmaya başlıyor.

Halkın olan dereleri, ırmakları ilebütün bir Anadolu coğrafyasını ser-maye için kârlı yatırım alanlarınadönüştürme planı halkın güçlü öfke-sine çarpıyor. Sinop’ta, Trabzon’daköylülerin yükselen doğayı ve gele-ceklerini koruma mücadelesi yeni birdireniş odağı olarak AKP’nin oyunu-nu bozuyor, ustanın sinir uçlarınadokunurken jandarmayla çatışanAnadolu köylüsünün her geçen gün

sayısı artıyor.

Üniversiteli gençliğin son 2-3 yıldırartan paralı-gerici eğitime, harçlarakarşı mücadelesi sivil faşistler vepolis terörüyle engellenemeyinceşimdi de Genç Sen için kapatma kara-rı veriliyor. Bu karar da üniversiteligençliğin örgütlenme ve mücadeleduvarına çarpıp dağıtılacaktır.

Direnişçi Halk Güçleri

Anadolu’da direnişler çeşitlenir vegüçlenirken işçilerin, Kürtlerin,kadınların, Alevilerin, gençlerin birle-şik mücadele ihtiyacı artıyor.Direnişçi halk güçleri birleştikçe,direnişin ötesine taşan alternatif ikti-dar odaklarıyla moral bulacaktır. Halkgüçlerinin, her türlü kazanımlarınıngerçek teminatı olan devrimci demo-kratik iktidar seçeneği bu süreciniçinde güncel bir ihtiyaç halini ala-caktır. Sistem içinden alternatifsizgörünen AKP’ye alternatifi, sokağı daparlamentoyu da sistem dışı bir pers-pektifle kullanabilen halkın birleşikgücü yaratacakır.

EKİM 2011 PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 3

Usta’nın Yaptığı İşin Sahibi Sermaye Sınıfıdır

TAYYİP “USTA”

B. AKPOLAT

Direnişçi halk güçleribirleştikçe, direnişinötesine taşan alternatifiktidar odaklarıylamoral bulacaktır. Halkgüçlerinin, her türlükazanımlarının gerçekteminatı olan devrimcidemokratik iktidarseçeneği bu süreciniçinde güncel birihtiyaç halini alacaktır.Sistem içinden alternatifsiz görünenAKP’ye alternatifi,sokağı daparlamentoyu dasistem dışı birperspektiflekullanabilen halkınbirleşik gücüyaratacakır.

Bir toplumsal ilişki biçimi olan sermaye, AKPeliyle Anadolu coğrafyasına derinlemesine

yerleşirken, mutlak iktidarını da sermayesınıfının partisi AKP marifetiyle kuruyor. Tüm

ileri demokrasi yaygaralarına karşın yaşananlarTürkiye’nin gittikçe bir açık cezaevinedönüştürülmek istendiğini gösteriyor.

Page 4: TO-Gazete-40/12

PO Lİ Tİ KA4 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

BDP’nin Meclis’e gitmesi ve kararın“AKP’ye rağmen ve AKP’ye karşı”alındığının açıklanması, Meclis’inhayli gergin tartışmalara gebe olduğu-nu gösteriyor.

İçi boş ama görünümü parlak vegürültüsü fazla tartışmalarla durumuidare eden sermaye sınıfının bütünpolitikacılarının keyfini bozacak,halkçı ve devrimci bir sesin Meclis’teyankılanacağı anlaşılıyor.

BDP ağırlıklı Blok grubu, muhalefetboşluğunu doldurup, hayatın bütünalanlarına yayılmış politik ve ekono-mik saldırılara karşı gerçek bir muha-lefet sergileyerek, oluşan hoşnutsuz-lukların politikleşmesine yardımcıolabilir. Meclis’teki grupla etkileşimiçine girerek kendisine daha genişmeşruiyet imkanı yaratan toplumsalhareketler, AKP iktidarını kuşatabilirve şimdiye dek rahatça kabul edilmişsömürü ve baskı yasalarını baskılaya-rak geri püskürtebilir.

Evet, AKP iktidarı ve onun şahsındasistemin yeni siyasal rejimine karşı,emekçi-halkçı bir seçeneğin görünürhale gelmesi, güçlenmesi ve kendinialternatif iktidar adayı olarak fiileninşa etme çalışmaları, şayet kendinitoplumsal yaşamda var edebilirse,artık Meclis’te de kendini ifade etmegücüne sahip.

Sistem içi muhalefet boşluğu, BlokHareketi’nde toplanmış sistem karşıtımuhalif güçlere özel imkanlar sunu-yor, yeter ki değerlendirme becerisigösterilsin!

Yeni Anayasa

2012, AKP açısından, 2002’den beriyürüttüğü Ordu merkezli 1.Cumhuriyet yerine Sermaye’nin mut-lak hakimiyeti altında bir 2.Cumhuriyet kurma mücadelesinin/Türkiye’ye özgü “Renkli Devrim”sürecinin final yılı anlamını taşıyor.10 yıl süren egemenler arası “içsavaş” AKP/Sermaye tarafından kaza-nıldı. Şimdi, kazanımlar anayasal

güvenceye kavuşturularak kalıcı biryasal/siyasal statü içine yerleştiril-mek isteniyor.

Aslında, yeni Cumhuriyetin yeni siya-sal rejimi eskisi gibi oligarşik-totali-ter bir yapısallık içinde. Değişim, oyapının iktidar öznesinde oldu. Ve,yeni rejimin/iktidar değişiminin, dev-let kurumlarının yapısı/iç işleyişi vekendi aralarındaki ilişkilerde gerek-sindiği değişmeler, anayasal birzeminde kendini kurup, koruma altı-na almaya çalışıyor.

AKP merkezli yönelim, -kimi esasıetkilemeyen “yaramazlık”ları bir tara-fa koyarsak- CHP/MHP odaklı sistemiçi “muhalefet” de aynı yöneliminiçinde, şimdi egemen olan durumu/oligarşik-totaliter rejimin yeni halinianayasal biçime kavuşturma amacın-da. Eh, zaten başkası da beklenmezdi!Finans-Kapital konumuna sıçramışsermayenin, burjuva biçimde birdemokrasiye bile yapısal özelliklerigereği karşı olup gericiliğe eğilimliolduğu, çok öncelerde Lenin tarafın-dan da söylenmişti. Onun politik söz-cüleri de aynı zemindeler.

Oligarşiye Karşı Devrimci-Demokratik Seçenek

İşte, tam da yeni Anayasa yapım süre-cinde BDP/Blok’un Meclis’e girmesi;Kürt halkının ve Anadolu’daki bütünhalkçı, özgürlükçü, demokratik vedevrimci güçlerin, AKP odaklı mevcutoligarşik yönelimin kendisine anaya-sal statü kazandırma çabasını baskıla-ması anlamına geliyor. Ve, oluşacak

sürtünmelerin yaratacağı engelleme-den başlayarak, özgürlükçü-devrimcibir yönelimin de kendisini var etme-sini sağlamaya dek uzanan bir genişalanda, bir dizi devrimci-demokratikseçeneğin devreye girmesinin de önüaçılıyor.

Artık yalnız değiller. Onları süreklirahatsız edecek, üstü örtülen toplum-sal/siyasi gerçekleri Meclis kürsü-sünden halka duyuracak, keyiflerincedavranmalarını engelleyecek bir güçhemen yanı başlarında mevzileniyor.

Ancak, elbette ve özellikle vurgula-mamız gereken bir gerçek var ki, oküçük Blok grubuna Meclis de ağırlıkkazandıracak ana güç, sokaklarda/meydanlarda/salonlarda kendi çıkar-larını haykıracak ve onları sermaye-nin çıkarlarına dayatacak olan halktır.

Kürt Ulusal Kimliği

Kürt halkının kendi ulusal-demokra-tik çıkarlarını savunmakta ve onusermayenin sömürgeci rejiminedayatmakta kararlı olduğu ve o nokta-da bir biçimde sonuç alacağı kesindir.Erdoğan istediği kadar “Osmanlı” tak-tiği yürütsün, sonuçta Kürt ulusalkimliğini kabullenmek zorunda kala-caktır. Öyle ya da böyle, yeni anayasaKürt kimliğini kabullenecek ya da olu-şan tepkilerin yaratacağı basınçlasüreç tıkanacak ve yapılamayacaktır.O durumda yeni rejim güvencesizkalacak ve oluşacak politik istikrar-sızlık tarafından zorlanacaktır.

Sorun, ülkenin tümüne yayılmış dev-rimci-demokratik olanakların ne

kadar olgusallaşabileceği, AKP iktida-rına karşı birçok alana yayılmış tepki-lerin nereye dek siyasallaşacağı ve butepkilerin Kürt dinamiği ile ortaklaştı-ğı bir zemine ne oranda yerleşeceğinoktasında düğümleniyor. Tepkileryalnız kaldıkça, bir biçimde yeni rejimtarafından bastırılıyor, yönsüzleştirili-yor ya da yumuşatılıyor vb.

Halkçı-Devrimci Siyasal Alan

Evet, şimdi önde olan Kürt halkınınözgürlük arayışı başta olmak üzere,AKP iktidarına karşı oluşan bütünhalkçı-demokratik ve devrimci top-lumsal/siyasal tepkilerin kendilerinicesurca sokakta var etmeleri, çıkarla-rını özgürce dillendirerek sermaye-nin çıkarlarına dayatmaları, talepleri-ni ortaklaştıracakları ve içine yerleşe-cekleri bir siyasal zemini inşa etmele-ri gerekiyor.

Öylesi bir toplumsal hareketliliğedayanarak ortaklaşa oluşturulacak vesahici toplumsal dinamikleri içindebarındıracak halkçı-devrimci siyasalalan, kendisini kurup güçlendirebildi-ği oranda, yeni Anayasa’nın yapımsürecine fiilen dahil olacak,Meclis’teki temsilcilerin sağladığı ola-

AKP/SERMAYE İKT İD ARINA KARŞI

BDP/BLOK MECLİS’TE

ALP AYDIN

Özellikle vurgulamamız gereken bir gerçek var ki, o küçük Blok grubuna Meclis de ağırlık

kazandıracak ana güç, sokaklarda/meydanlarda/salonlarda kendi çıkarlarını

haykıracak ve onları sermayenin çıkarlarınadayatacak olan halktır.

İşte, tam da yeniAnayasa yapımsürecinde BDP/Blok’unMeclis’e girmesi; Kürthalkının veAnadolu’daki bütünhalkçı, özgürlükçü,demokratik vedevrimci güçlerin, AKP odaklı mevcutoligarşik yöneliminkendisine anayasalstatü kazandırmaçabasını baskılamasıanlamına geliyor. Ve, oluşacaksürtünmelerinyaratacağıengellemedenbaşlayarak, özgürlükçü-devrimci bir yönelimin dekendisini var etmesinisağlamaya dek uzananbir geniş alanda, birdizi devrimci-demokratik seçeneğindevreye girmesinin deönü açılıyor.

DEP Davasında yargılanan milletvekilleri, 1994

Ertuğrul Kürkçü, Onlar’ı andı!

Leyla Zana 17 yılın ardından tekrar mecliste, yemin ederken, 2011

Page 5: TO-Gazete-40/12

naklardan yararlanarak toplumsalmeşruiyet ve etki alanlarını arttıra-caktır.

Sonuç almak, mevcut oligarşik rejim-de çatlak yaratmak ya da daha iyisi,devrimci-demokratik bir alanı da aynıanda toplumsal meşruiyet içine alarakkalıcı bir yapıya kavuşturmak olanak-lı. O durumda, birbirini dışlayan ikisiyasal alanın, güçler dengesinindayatmasıyla aynı anda ve birlikte varoldukları bir özgün durum gelişecekve her ikisi de güçleri oranında kendi-lerini yeni anayasaya yansıtacaklardır.

İşte, yeni Anayasa sürecine, egemen-lerin kendi aralarında kotardıklarıseyirlik bir oyun/ritüel olarak değilde, ülkedeki mevcut somut gelişmele-rin yarattığı devrimci olasılıklarıgören bir konuma yerleşerek bakmakgerekiyor.

Fiili Durum: İkili İktidar!

Herkes 12 Eylül referandumu ve 6Haziran seçimlerinde AKP’nin yüzde50’sinden bahsetti. Ama, üstü örtülenbir yüzde 50 daha var: Kürt Hareketide, Kürtlerin yoğun olduğu illerdeyüzde 50’yi aşan oy aldı. Üstelik AKPgibi devletin bütün olanaklarını kul-lanmak bir yana ve tam tersine, devle-tin bütün şiddeti üstünde uygulanma-sına, binlerce yasal politikacınıntutuklanmasına ve yüzden fazla geril-lanın ateşkes koşullarında öldürülme-sine rağmen.

Ve nihayet, arkasında binlerce geril-lanın da olduğu böylesine yayılmış birtoplumsal destek üstünde yükselen“Demokratik Özerklik” ilanı! O tutum,sistemin/devletin var olan kurumları-na alternatif başka bir dizi toplum-sallaşma ve siyasallaşma alanlarınınkurulmasının da önünü açıyor.

Açıktır ki, var olan oligarşik rejimerağmen ve ona karşı olarak ilan edi-len Demokratik Özerklik, kuru bir aji-tasyon ya da iddia olmanın ötesindekonumlanmakta ve bir yasal güvence-ye sahip olmasa da, oldukça güçlü top-lumsal meşruiyete ve askeri savun-ma yeteneğine dayanmaktadır.

İttifak Merkezi Düzeyde Kalırsa

12 Eylül referandumunda devrimcigüçlerle ortaklaşa örgütlediği “Boy-kot” kampanyasıyla, burjuvazinin

liberal ve ulusalcı siyasal alanlarındanbağımsız bir demokratik-devrimcisiyasal alan açma çalışmasını bir üstzemine sıçratan Kürt ulusal hareketi,seçimlerdeki başarısıyla bir basamakdaha atlamayı başardı: OrtaklaştığıAnadolu’nun demokrat ve devrimcigüçleriyle birlikte, artık Meclis’te desesini daha güçlü çıkaracak.

Üstelik, kurulan ittifakın zemini, KürtHareketine çok daha geniş bir alanlailişkilenme ve daha güçlü toplumsalmeşruiyet üretme imkanı sağlıyor.

Öte yandan, oldukça dar bir alana hap-sedilmiş olan Anadolu’nun demokratve devrimci güçleri de, şayet ittifakınyarattığı manevra imkanları ve meş-ruiyet üretme kaynaklarından yarar-lanmayı becerebilirse, toplumsallaş-ma çabalarına önemli ivme/güçkazandırabilirler. Elbette, “yukarı-dan” kurulan ittifakın “aşağıdan”/yerelden farklı biçimlerdeki halkhareketlerinin ortaklaşması/dayanış-ması ile tamamlanması gerekiyor.Aksi durumda, sadece “merkezi”düzeyde kalınırsa, sıradan bir daya-nışmanın ötesine sıçrayamayacak veKürt Hareketinin değişken gündemi-ne bağlı gel-git yaşamaya yazgılı ola-caktır.

İşte, bir taraftan sermaye ve onungüncel yönelimi olan AKP iktidarı, varolan oligarşik rejimi daha da daralta-rak restore etme çabalarına anayasalgüvence ararken; aynı anda onun tamtersi bir yönelim de, kuru bir iddiaolmanın ötesine sıçramış gücüne vemeşruiyetine dayanarak ve emekçi-halkçı bir programatik zemine yerle-şerek, kendi halkçı iktidarını fiileninşa ediyor ve onu var olan oligarşikrejime dayatıyor.

BDP/Blok, o fiili-meşru iktidar alanı-nın Meclis’te ki kanadı olarak, emek-çi-halkçı yönelimlerin hem sözcüsühem de yasal ve anayasal güvencelerkazanma aracı olacaktır.

Alternatif İktidar Odağı

Faşizmi de kapsama alanı içine alacakkadar gözü dönmüş oligarşik rejiminrestorasyon yönelimi, tam karşısındave onu tasfiye etmeye yazgılı bir dev-rimci-demokratik yönelimle baskıla-nacak. Hangi yönelimin galip geleceğiya da şayet bir uzlaşma olacaksa, o

uzlaşmada hangi yönelimin ne oran-da yer alacağı, önümüzdeki kısa-ortadönemin mücadeleleri içinde belirle-necek.

Evet, hangi güçte olacağı zaman için-de belirlenecek olsa da, bir emekçi-halkçı iktidar odağının artık hep dev-rede olacağı ve ikili iktidar gerçeğininsermayenin politik rejimini süreklirahatsız edeceği, giderek bütün siya-sal aktörlerin ve siyasal alanın tümü-nün bu gerçeklik üzerinden yenidenkonumlanacağı bir özel/özgün döne-min içine girdiğimiz anlaşılıyor.

Açıktır ki, kendi mutlak iktidarınıhedefleyen sermaye ve onun politik-askeri sözcüleri, kendilerinin önünütıkayacak ya da gücü oranında pürüz-ler çıkaracak ve aslında başka bir sis-temi kurmaya yönelen böylesi biralternatif iktidar odağının farkındalar.Öfkeleri, hırçınlıkları, güç gösterilerive saldırganlıklarını anlamak gereki-yor. Süreklileşen KCK tutuklamalarıya da “Devrimci Karargah” veya Hopadavalarında görülen kendi yasalarınıdahi hiçe sayan uygulamalar ve gide-rek alan kazanan faşizan yönelimler,bir maddi gerçeklik haline dönüşenikili iktidar konumlanışıyla birliktegerçek anlamda kavranabilir.

Barış Görüşmeleri veBölgedeki Gelişmeler

Hepimiz biliyoruz ki, Devlet, KürtHareketinin farklı yapılarıyla resmigörüşmeler sürdürmüş. O görüşme-lerde bir uzlaşma noktasının da yaka-landığı anlaşılıyor. Aslında, son BDPkongresinde alınan 8 maddelik “BarışPlanı” ana hatlarıyla o uzlaşma zemi-ninde konumlanıyor.

Emperyalizmle uyum içinde konum-lanarak bölgesel bir hegemonyakurma ve bu yeni durum üzerindenküresel hiyerarşide ekonomik vesiyasi olarak “sınıf atlamak” isteyenAKP iktidarı, asgari tavizleri verdiğibir geçici uzlaşma ile Kürt sorununuçözüp güç kazanmak istediği görünü-mü veriyor ve bu yönelim, sermaye-nin güncel çıkarları açısından rasyo-nel bir tutum olarak da görülebilir.Askeri yolların tıkandığının açığa çık-ması da, uygun bir uzlaşmayı devletaçısından rasyonelleştiriyor.

Ancak, uygulamanın uzlaşma görüş-

melerini anlamsızlaştırıp boşluğadüşürdüğü de bir gerçeklik. Ateşkeskonumunda üslenen yüzden fazlagerillanın öldürülmesi ve binlerceBDP’linin tutuklanması, o görüşmele-rin, şimdilik, gerçekte uygulanan yıl-dırma, irade kırma ve tasfiye siyaseti-ni maskeleme rolünden başka biranlam taşımadığını gösteriyor. Budurum, AKP’ye, devletin çekirdeğineyönelmiş iktidar yürüyüşünde rahat-lama ve Kürt pürüzünü ötelemeimkanını da vermiş oluyor.

En son seçilmiş milletvekillerinin fii-len engellenmesi ve her şeyinAKP’nin keyfine bağlı olduğunungörülmesi, Kürt hareketinin gerillakanadı/PKK tarafından savaş dayat-ması olarak değerlendirildi. PKK,ateşkes konumundan çıkarak, devlete“Ya uzlaşmayı hayata geçir ya da sava-şırız” demiş oluyor.

“Barış” Yönelimine KarşıTC’nin Tarihsel Refleksleri

Üstelik, Kürt Hareketi içinde konum-landığı anlaşılan siyasi analist YusufZiyad’ın ANF’de çıkan yazısındakibazı saptamalar, “Arap Baharı”nınaçığa çıkardığı kimi olanakların veTC’nin bölgesel hegemonya girişimle-rine karsı oluşan tepkilerin, PKK tara-fından takip edilip değerlendirildiğinide gösteriyor.

PKK’nin, oluşan yeni bölgesel kon-jonktür içinde daha geniş ve güçlükonumlanma olanakları gördüğüanlaşılıyor. Oluşan çatlaklara ve boş-luklara sızma ve yerleşmenin hedef-lendiği açık: Devletler arası çelişkiler-den yararlanma ya da Şii/Kürt eksenikurma gibi kimi tutumların yoklandı-ğı görülüyor.

Önümüzdeki kısa-orta dönemde, PKKve Devlet, bir yandan savaş alanındabirbirlerinin güçlerini/iradelerinizorlarken, sürekli yeni kararlar ala-caklardır. Üstünde uzlaşılan “Barış”yöneliminin Devlet ve Sermaye açı-sından oldukça güçlü rasyonalitesiolsa da, TC devletinin, kökleri Bizansve Osmanlı’ya dayanan tarihsel derin-liğinin oluşturduğu doku ve refleksle-rinin, kendisine kafa tutan bir top-lumsal güçle uzlaşma yapmaya diren-diği saptanabilir.

O direnç, henüz belli sınırlar içindesüren savaşın bir Türk- Kürt çatışma-sına dönüşmesinin ya da hızla bölge-selleşmesinin ve giderek küreselleş-mesinin önünü açabilir. Bölgede kont-rollü ve “yaratıcı” bir kaos politikasıuygulayan ABD’nin tutumu da, geliş-melerin akışında etkileyici olacaktır.

4.10.2011

EKİM 2011 5POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kürt halkının kendi ulusal-demokratik çıkarlarınısavunmakta ve onu sermayenin sömürgeci rejiminedayatmakta kararlı olduğu ve o noktada bir biçimdesonuç alacağı kesindir. Erdoğan istediği kadar“Osmanlı” taktiği yürütsün, sonuçta Kürt ulusalkimliğini kabullenmek zorunda kalacaktır.

Faşizmi de kapsama alanı içine alacak kadar gözü dönmüş oligarşik rejiminrestorasyon yönelimi, tam karşısında ve onu tasfiye etmeye yazgılı birdevrimci-demokratik yönelimle baskılanacak. Hangi yönelimin galip geleceğiya da şayet bir uzlaşma olacaksa, o uzlaşma da hangi yönelimin ne orandayer alacağı, önümüzdeki kısa-orta dönemin mücadeleleri içinde belirlenecek.

Page 6: TO-Gazete-40/12

PO Lİ Tİ KA6 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Yerlerin ve göklerin olmasa da “ileridemokrasinin”, “bölgesel gücün”yaratıcısı Sultan Tayyip pek güveni-yor kendisine! “Devlet bugüne kadaraz yaptı, asıl siz bundan sonrasınıgörün” edasıyla boynuna asılı davuluTSK’dan aldığı tokmakla gümbürdete-rek yedi düvele ilan ediyor “mutlakiktidarını.”

Okyanus ötesinden gelen nefesin degücüyle yelkeni doldukça doluyor ve

Fatih’in gemileri Eyüp sırtlarına sür-düğü misal, bizim fırkateynleri kahDoğu Akdeniz’e, kah Kandil’e doğrusüreceğini bağırıp duruyor haşmet-meap.

Peki, nereden geliyor bu kadar ken-dine güven? Son seçimde aldığı oydanmı?

Sanmam. Çekirdekten (AkıncıGençlik’ten) yetişme politikacı olanBaşbakan elbette seçim başarılarınıngelip geçici olduğunu gayet iyi bilir.Onun asıl güvendiği baldırı çıplakhalkın desteği değil, ulusal ve uluslar-arası sermayenin desteğidir.

Sermayenin Güvenlik Konsepti

Kapitalistlerin kârlarını ve sermaye-lerini arttırma hırsları beraberindezulümlerini ve bu zulüm karşısındagörebilecekleri dirence karşı “güven-liklerini” arttırma ihtiyacını hergeçen gün daha da büyütüyor.

Az sayıda sermaye sahibinin (nüfu-sun yüzde 10’u) zenginliklerini sür-dürebilmesi, çok sayıda işçinin, köy-lünün ve işsizin kelimenin gerçekanlamıyla “ölümüne” sömürülebilme-siyle mümkün olabiliyor.

Doğumundan bu yana kronik/yapı-sal krizlerle belirli aralıklarla sarsılankapitalizm, bu krizlerden sağ salimkurtulabilmek için her türlü kötülüğügöze alıyor. Dünya savaşları, faşizm,atom bombaları, açlığa terk edilenmilyonlar bu kötülüklerden bir çırpı-da sayabildiklerimiz.

Son 35-40 yıldır bir türlü atlatamadığıkrizine karşı ürettiği kötülük ise neo-liberalizm saldırısı oldu. 1970’lerde

İngiltere ve ABD’de başlatılan neoli-beral politikalar çok kısa zamandaveba salgını gibi sardı tüm dünyayı.Sosyalist Blok’un yıkılmasıyla daha dadizginsizleşen kapitalist emperyalistsaldırganlık, dünyanın dört bir yanın-da işçi sınıfının kazanılmış haklarınıbudamaya, krizin faturasını emekçi-lere ödetmek için şeytanın dahi aklınagelmeyecek uygulamaları bir birhayata geçirmeye başladı.

Kapitalistler, için bir tek ölçü vardı busüreçte, o da düşmekte olan kâr oran-larını yükseltmek. Bunun karşılığındamilyonlarca işçi güvencesiz çalışmakoşullarına mahkum kalmış, milyon-larcası işsiz kalmış, tarım ve gıdatekellerin eline geçmiş, doğa talanedilmiş, ne gam!

Kapitalistler yine kendi tecrübelerin-den (ki bu tecrübelerin en güzelörnekleri Paris Komünü ve EkimDevrimiydi), acımasızca hayatageçirmekte oldukları neoliberalzulüm politikalarına karşı işçi sınıfın-dan ve ezilenlerden direnç geleceğiniçok iyi biliyorlardı. Bu direnişlerindaha önceki gibi sonuçlar üretmeme-si için de neoliberal politikalaragüvenlik politikaları eşlik etti.

Mümkünse direnişlerin ortaya çıkışı-nı engellemek için, değilse mevcutdirenişi bastırmak ve imha etmekiçin askeri diktatörlükler de dahil hertürlü baskı, zor ve rıza mekanizması-nı devreye soktular.

AKP’nin Rahatlığı

AKP’yi bugün bu kadar rahat konuş-turan ve davrandıran, sermayenindünya çapında uygulamaya soktuğu

bu “güvenlik konseptidir.”

11 Eylül İkiz Kuleler saldırısıyla dahada meşrulaştırılan devlet terörü,güvenlik bahane edilerek Hitlerfaşizmini aratmayacak boyutlara var-mıştır. Üstelik bu durum “olağanlaştı-rılmaya” çalışılmaktadır.

Dünyayı örümcek ağı gibi saran uydusistemleri, nükleer başlıklı füzeler,füze kalkanları, atom-hidrojen bom-balarıyla tüm dünya rehin alınmışdurumda.

Genel olarak TC, özel olarak AKPHükümeti güvenlik konseptini en iyiuygulayan ülke ve iktidarlardan biri.Ceberrut devlet geleneğine de yasla-narak yasaları, yargıyı, polisi, orduyu,medyayı hatta sivil halkı hızla yenikonsepte adapte etti.

12 Eylül faşizminden devraldığı yapı-yı teknolojinin son nimetlerinden deyararlanarak izleme-gözleme-dinle-me-tutuklama ve imha etme faaliyet-lerinde daha da profesyonelleştirdi.

2004’te DGM’leri kapatıp yerine ÖzelYetkili Mahkemeleri (ÖYM) açarak,2006’da Terörle Mücadele Yasasında(TMY), 2007’de Polis Vazife veSalahiyetleri Kanunu’nda (PVSK)değişiklikler yaparak, her türlümuhalefeti bastırmaya yönelik yasalalt yapıyı hazırladı.

Bu yasalar sayesinde her türlü pro-testo, örgütlenme çalışması kolaylıkla“terör faaliyeti” kapsamına sokulur-ken, ayrıca süren gizlilik kararları,uyduruk deliller, itirafçı ifadeleri,gizli tanıklar ve yıllarca süren tutuk-lulukla yargılama sürecinin kendisiceza haline getirildi. PVSK’da yetkile-

Genel olarak TC, özelolarak AKP Hükümeti

güvenlik konseptini eniyi uygulayan ülke ve

iktidarlardan biri.Ceberrut devlet

geleneğine deyaslanarak yasaları,

yargıyı, polisi, orduyu,medyayı hatta sivil halkı

hızla yeni konsepteadapte etti. 12 Eylül

faşizminden devraldığıyapıyı teknolojinin son

nimetlerinden de yararlanarak izleme-

gözleme-dinleme-tutuklama ve imha etme

faaliyetlerinde daha daprofesyonelleştirdi.

Zulmünü büyüteniktidar tedbirini de

arttırıyor. Ancakhesap edemedikleri

şu ki, ezilenler onbinlerce yıllık

tarihleri boyunca neyapıp edip

egemenlerin hertürlü baskı ve

zulmünü püskürttükleri gibi,

bugün de kendilerineyeni ve yaratıcı

direniş yollarıbulacaklardır. Hattabizzat egemenlerin

araçlarını onlara karşı

kullanacaklardır.

Devlet Bugüne Kadar Az Yaptı, Asıl Siz Bundan Sonrasını Görün

ASAYİŞ BERKEMAL EVELALLAH

TUNCAY YILMAZ

PVSK’da yetkileri artırılan Poliscezalandırmanın ilk adresi haline geldi.

Page 7: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 7PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Eylül ayı başında yaptığımız 4. GenelKonferans’ımızda, partileşme kararıvererek Toplumsal Özgürlük Platformu(TÖP) olan adımızı Toplumsal Özgür-lük Parti Girişimi (TÖPG) olarak değiş-tirdik. Konferans sonrasında dostları-mızdan Toplumsal Özgürlükçülereyöneltilen sorulardan önemli bir kısmıbu konu çevresindeydi. “Neden partikuruyorsunuz?”, “Ne zaman kuracaksı-nız?”, “Yeniden kuruluş zemininde bir-lik fikrinden vaz mı geçtiniz?” şeklin-deki sorularla sıklıkla karşılaştık.

Aslına bakarsanız biz de bu tür sorular-la karşılaşmayı bekliyorduk.Partileşme kararı verirken, bunun“yeniden kuruluş için birlik” fikrindenvazgeçtiğimiz şeklinde algılanma olası-lığının farkındaydık. Bu nedenle parti-leşme kararımızın içinde, bu ikisininçelişmediğinin altını çizdik; ama aynızamanda partileşmenin, ToplumsalÖzgürlükçü Hareket açısından bir yapı-sal ihtiyaç haline geldiğini vurguladık(TÖPG 4. Genel Konferansı-28.Karar*). Bu yazıyla konuya biraz dahaaçıklık getirmek istiyoruz.

Arayışımız Sürecek

Her şeyden önce belirtmeliyiz ki,Toplumsal Özgürlükçülük bir arayışınadıdır. 1996 yılında kurulan ToplumsalÖzgürlük Platformu, daha başından iti-baren yıkılan reel sosyalizm deneyi-minden çıkarılan dersler ve genel ola-rak kapitalizmdeki, özel olarak Türkiyetoplumundaki ve siyasetindeki deği-şimlerin analizi üzerinden teoride,politikada ve örgütlenmede bir yeni-lenme görevini önüne koydu ve budaima bu yönde çaba gösterdi.Platform biçimi, böyle bir arayışçılığadenk düşen bir örgütlenme formuydu.Nitekim TÖP bugüne kadarki süreçteteoride yeni bir paradigma oluşturmayönünde ileri adımlar atmış, politikayapma tarzının yenilenmesinde kimibaşarılar elde etmiş, örgütlenmede

günün ve teorinin gereklerine uygunformlar yaratmakta önemli sonuçlarelde etmiştir.

Kuşkusuz arayışçı karakterimizi koru-yacağız. Yenilenmede kısmi başarılargöstersek de, düşüncelerimizin top-lumsal bir gerçekliğe dönüşmesini, kit-lelerle buluşmasını henüz sağlayama-dık. Kaldı ki sürekli yenilenme, teorininsürekli yeniden üretimi ve pratikteyeniliklere açıklık komünist hareketle-rin içkin özelliği olmak zorundadır.

Bununla birlikte, artık, “döneminözgün paradigmasını ana hatlarıylaoluşturmuş ve bu paradigmayı pratiğegeçirecek bir örgütsel düzey, kadrobirikimi ve siyasi pratiği asgari düzey-de inşa etmiş olan TÖP açısından, partiformuna geçiş, devrimci-komünistsorumluluğumuzun bizlere dayattığıbir zorunluluk” halini almıştır. Bunedenle, Toplumsal ÖzgürlükçüHareketin en kısa zamanda partileşme-sini önümüze güncel bir görev olarakkoyduk.

Bu karar Hareketimizin sosyalist yeni-den kuruluşu gerçekleştirme amacıylaçelişmez. Öteden beri “TÖP, sosyalistyeniden kuruluş çabası içinde olanbizim dışımızdaki sosyalist öznelerinvarlığını tespit ederek, başından berideğişik biçim ve tarzlardaki çalışmala-rın ortaklaştırılması, birbirine içerilme-si yönünde gayret göstermiştir.”

Yeniden Kuruluş Süreci Devam Ediyor

TÖPG bileşeni olduğu Sosyalist YenidenKuruluş – Parti Girişimi”nin (SYK-PG)amaçlarına bağlılığını sürdürüyor.Ancak şurası da bir gerçektir ki, bugü-ne kadar SYK-PG (bileşenleri) gerekprogramatik tartışma gerekse günlükpolitikada yan yana durup ortak müca-dele yürütmenin gereklerini yerinegetirme konusunda beklediğimiz

düzey ve hızın çok altında kalmıştır.Dahası, bugüne kadar yaşanan süreç,yeniden kuruluşun niteliği, örgütlenmeve mücadele anlayışı gibi konulardakifarklı yaklaşımların, SYK-PG bileşenle-rinin bir bütün olarak ortak komünistpartide birleşmesini geciktireceğini,sürecin başında öngördüğümüzdendaha fazla emek ve zaman gerektirece-ğini göstermiştir. SYK-PG zeminindekibileşenlerin kimilerinin kendi araların-da diğerlerinden daha hızlı biçimde bir-leşmesi olasılığının meşruiyetinintanınması, bu olgunun dolaylı olarakkabulünün bir sonucudur.

TÖPG, 4. Konferans’ında önüne koydu-ğu partileşme görevini programatik veörgütsel anlayışlarının ortaklaştığı SYK-PG bileşenleriyle birlikte yerine getir-meye çaba harcayacaktır. TÖPG,“Yeniden Kuruluş zemininde olanöznelerle, komünist partiyi birliktekurmanın; sınıflar mücadelesinde dahaetkili ve anlamlı sonuçlar yaratacağınınbilincindedir. Bu zemindeki öznelerleParti formuna birlikte geçişi önceleme-ye devam eder.”

Ancak bu konuda da, yakın zamandabir ortak partide buluşma iradesinin,güçlü bir olasılığın ortaya çıkmamasıhalinde, yeniden kuruluş zeminindegördüğü öznelerle birlik sürecinin uza-yacağını tespit etmesi durumunda,TÖPG, partileşme kararını kendi başı-na yerine getirecektir. Ancak budurum sosyalist yeniden kuruluşuntamamlanması anlamına gelmeyecek,yeniden kuruluş sürecine hizmet ede-cektir. TÖPG, “sosyalist yeniden kuru-luş için birlik” çalışmalarını bu kezparti formuyla sürdürecek, ortakkomünist partinin inşası için yeterinceteorik ve politik zeminin yakalanmasıhalinde tereddütsüz biçimde kendisiniortak özneye katacaktır.

* Bu yazıda yapılan alıntılar bu kararmetninden alınmıştır.

TÖPG, 4. Konferans’ındaönüne koyduğu

partileşme göreviniprogramatik ve örgütsel

anlayışlarının ortaklaştığıSYK-PG bileşenleriyle

birlikte yerine getirmeyeçaba harcayacaktır.

TÖPG, “Yeniden Kuruluşzemininde olan öznelerle,

komünist partiyi birliktekurmanın; sınıflar

mücadelesinde dahaetkili ve anlamlı sonuçlar

yaratacağının bilincindedir.”

PARTİLEŞME KARARINE ANLAMA GELİYOR?

Yeniden Kuruluş Sürecine Katkımız Partiyle Devam Edecek

HALİT ELÇİ

ri arttırılan polis, cezalandır-manın ilk adresi halinegeldi. Kötü muamele, şiddet,keyfilik ve yargısız infaz“olağan” durum oldu. Enönemlisi yüzlerce MOBESEkamerası, telefon ve ortamdinlemeler, gizli görüntükayıtlarıyla “her yerde kont-rol altındayız” korkusuinsanların yüreklerine işlen-di. Medya bu korkunun yay-gınlaşmasında ve yerleşme-sinde en büyük katkıyı yaptı.Kurgulanmış haber paketle-ri, dezenformasyon, yönlen-dirme ve uyutma/yozlaştır-ma programlarıyla güvenlikkonseptinin ana unsurların-dan oldu medya.

Tüm bu yöntemlerle kontrolaltına alamadığını düşündü-ğü alanlara ise sosyal imam-lar, muhbir öğretmenler,polis işbirlikçisi vatandaş-larla sızmaya çalışıyor.

Korkunun EceleFaydası Yok

Velhasıl, zulmünü büyüteniktidar tedbirini de arttırı-yor. Ancak hesap edemedik-leri şu ki, ezilenler on binler-ce yıllık tarihleri boyunca neyapıp edip egemenlerin hertürlü baskı ve zulmünü püs-kürttükleri gibi, bugün dekendilerine yeni ve yaratıcıdireniş yolları bulacaklardır.Hatta bizzat egemenlerinaraçlarını onlara karşı kulla-nacaklardır.

Örnek mi istiyorsunuz;Dünyanın en büyük askerigücü olan ABD ordusununAfganistan’da, Irak’ta düştü-ğü duruma bakın.

Üzerinde güneş batmayanBüyük Britanya’nın(İngiltere) liseli gençlerce,Londra’nın yoksullarıncayakılan sokaklarına bakın.Tunus’a, Mısır’a, Yemen’e,Bahreyn’e bakın. Wikileaksolayına bakın. Son zaman-larda basına düşen PKK-MİTgörüşmelerine bakın.

NATO’nun en güçlü ordula-rından biri olmakla övünenve her yıl milyarlarca dolarıdaha fazla silahlanmaya veyenilenmeye ayıran Türkordusunun Kürt gençlerikarşısında düştüğü durumabakın!

Örgütlü, hazırlıklı ve kararlıbir halk karşısında tüm bu“güvenlik konsepti” safsata-dan ibaret kalmaya mah-kumdur. Yeter ki kararma-sın sol mememizin altındakicevahir!

17.9.2011

Tekirdağ F Tipi Cezaevi

Page 8: TO-Gazete-40/12

PO Lİ Tİ KA8 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

“STRATEJİK DERİNLİK” ve GERÇEKLER

AKP’nin bölgeye açılım politikasınınbiçimi hızla değişiyor.

Aslında, AKP, bir deneme yapıyordu:Yakın coğrafyaya açılım stratejisi,emperyalizmin bölge hesaplarınıniçinde konumlanıyor ve gücünü ora-dan alıyordu; ama, kimi “bağımsız”davranma eğilimlerini/denemelerinide içeriyordu. Bu yoldan giderek,“Ustalık Dönemi”nde, bölgedeki“pasta”dan daha büyük bir dilimikoparıp alacak bir güç olunacaktı.

Taşeronluğun sınırları zorlanıyor,kapitalizmin derinleşen krizininemperyalist merkezleri sarsmasıylaoluşan otorite zaaflarından/boşluk-lardan faydalanarak, taşeronluk hiz-metinin karşılığı tanınan inisiyatiftendaha fazlasının kazanılabileceğihesaplanıyordu. “Başkasının Adamıolmak” ve “Kendisi olmak” arasında-ki çelikten ve ateşten oluşan sınır,acaba “kemirerek”te olsa zorlanabi-lir miydi?

Aç gözlü yerel sermaye, bölgeninzenginliklerinden mümkün olan enfazlasını çalmak; o arada, emperya-list küresel sistem içindeki hiyerarşi-nin daha yüksek sıralarını zorlamayaittiği TC devletinden güç alarak, küre-sel sermaye içindeki payını çoğalt-mak istiyordu.

Komşularla Sıfır Sorun

AKP’nin hesapları, şimdi çoğu yıkılanbölgenin eski egemenleriyle TC’ninhegemonyasının merkezde olduğuözgün dengeler oluşturarak yolalmak ve “komşularla sıfır sorun”diye isimlendirdiği bir stratejik kon-sept içinde, kendisinin merkezindeolduğu/kendisine bağlı bir yerel/böl-gesel güç alanı oluşturmaktı. Böylece,

bölge, küresel kapitalist sisteme TCüzerinden içerilecek/bağlanacak veTC kazanacağı “vazgeçilmezlik” olgu-suna dayanarak, pazarlık gücünü/payını arttıracaktı. “Enerji Koridoru”olma hedefi de, aynı konseptin içindeyer alıyordu.

90 öncesinin dengelerinin değiştiğinigöremeyen ve dayatılan yeni süreceikna olmayıp direnen Saddam’ınkoparılan kafası, emperyalizminyerel elçisi TC eliyle diğer egemenle-re yapılan restorasyon dayatmasınınsüslü makyajlarının arkasından sinsi-ce gösteriliyordu.

“Kötü Polis” emperyalist işgal güçleribölgenin iradesini askeri şiddetleparçalamaya çalışırken, “İyi Polis” TC(güncel görünümüyle, AKP iktida-rı+yerel sermaye) içerden el vererek,yerel konuşarak ve “öpüp okşaya-rak” bölgedeki pürüzleri temizleme-ye çalışacaktı; sahicilik sağlamak içinemperyalizme karşı nutuk çekilebi-lir, İsrail’le gerilim yaşanabilir, enfazla da Müslüman Kardeşliğinden -Ümmet ortaklaşmasından faydalanı-labilinirdi.

Hepimiz gördük: Olmadı, şimdilikyapamadılar, taşeronluk hizmeti kar-şılığında verilenden fazlasını almayagüçleri yetmedi.

Güç dengelerinin demirden yasalarıbölgede gelişen halk hareketleriyleortak bir alan oluşturarak, TC’nin“kendisi olarak da” davranma dene-melerini şimdilik boşa düşürdü.

Bölge halklarının demokratik direni-şi, hem küresel sermaye güçlerininhem de TC’nin hesaplarını dönüşümezorladı.

Ancak, o dönüşümü de abartmamakgerekiyor. Aldanmayalım ya da farklıanlamlar yüklemeyelim: Hedef aynı;değişen, hedefe giden yol.

Evet, hedef aynıdır: Bölgeyi küreselkapitalist sisteme eskisinden dahaderin ve yoğunlaşmış tarzda bağlan-dığı bir yapıya sokmak ve bu süreceengel olan yerel pürüzleri temizle-mek. Ancak, halkların demokratikdirenişi eski işbirlikçi egemenlikleritasfiye edince, yeni duruma uyumsağlanmış ve yeni işbirlikçilerin oluş-turulması çalışması devreye sokul-muştur. Pürüzsüzleştirilmiş bölge,küresel ve yerel sermayenin hareke-ti açısından daha uygun bir ortamsağlamış olacak, daha hızlı hareketedilirken daha derinden bir içermedayatılacak; bölge tümüyle sermaye-nin kontrolüne alınacaktır.

O dönüşüm, AKP’nin eski egemenle-re dayanarak elde ettiği “ kazanımla-rı”nı olmamışa çeviriverdi. Eski“dostlar” hızla “düşman” olurken,“komşularla sıfır sorun” da “komşu-larla sürekli ve yüksek gerilim”e dön-üştü. Eh, zaten hep böyle olmaz mı?İşin içinde sermayenin çıkarlarıgirince, nerede ve ne zaman kalıcıdostluk olmuş ki? Çakalın çakallığını,akrebin akrepliğini yapmasındandaha normal ne olabilir ki?

Yeniden Sömürgeleştirme

90 öncesindeki dünya dengelerininkendilerine sağladığı imkana dayana-rak emperyalizmle pazarlık içindekendi sınırları içinde nispeten aske-ri-politik güç olabilen, yüksek güm-rük duvarları ve döviz kurlarıylaoynayarak vurgunlar yapabilen vb.eski diktatörlüklerin yerine; şimdi,

doğrudan hizmet veren ve hattaKarzai gibi “görevli memur” düzeyi-ne dek düşürülmek istenen yeni yerelrejimler/görevliler yerleştirilmekisteniyor.

Adeta, bir “yeniden sömürgeleştiril-me” dönemi açılıyor.

Bulundukları bölgede kapitalizmin ençok geliştiği ya da uygun tarihsel/politik konumlanışı olan TC/AKPiktidarı gibi ekonomik-askeri-politik

Taşeronluğun Sınırları Zorlanırken Bölgesel Güç Olma İmkanları

Yerel sermayenin ucuzemek ve kendi

hegemonyasındaki yenipazarlar ihtiyacının

siyasal alandakiyansıması olarak

devrede olan TC devletinin bölgesel

hegemonya girişimleri,küresel sermayeninpetrol yataklarınınüstünde olan İslam

coğrafyasını tümüyle vepürüzlerinden arınmış

olarak içerme hamlesiyle uyum içinde

ve onun emperyalistsavaş-işgal

politikalarınındoğrudan hizmetine

girerek yol alabiliyor.

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

İzmir’in NATO’ya üslenme alanı olarak sunulması ve bakışımlı olarak alınan Füze Kalkanı içinAnadolu coğrafyasının yerleşim alanı seçilmesi, aynı dönemde gelişen Libya işgaline askeri-politik

doğrudan katılım ve Suriye’nin işgaline hazırlık çalışmalarında aktif öncü olarak yer alınması; TC açısından, tarihsel bir kavşağın dönülmesi anlamında önemli ve geri dönüşü olmayan kritik

askeri-politik kararlardır.

Page 9: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 9PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

güç merkezleri, kendi bölgelerinde“yeniden sömürgeleştirme” hedeflidönüşüm süreçlerinin yerel öncü-sü/yürütücüsü olarak görev alıyor-lar.

Dünya kapitalizminin çarklarınındönmesi için gerekli enerjinin pet-rol/doğal gaz olarak önemli kısmınıtopraklarının zenginliği olarak barın-dıran bölgemiz, o eski diktatörlükrejimlerini bolca barındırıyor ve“yeniden sömürgeleştirme” politika-larının dünyadaki merkez alanı ola-rak belirlenmiş durumda.

Saddam’ın devrilişi ve ABD’nin yereldireniş karşısında zorlanmasınınbölgenin eski dengelerinde yarattığıdağılma, emperyalistlerin pek hesap-lamadıkları halkların özgürlük vedemokrasi isteklerinin bir politikgüce dönüşmesi olasılığının da önünüaçıyordu. Bir kez arı kovanına çomaksokulmuştu, eski dengeler bozulmuş-tu ve sadece sermaye değil, başkalarıda kendi hesaplarını yeniden yapabi-lirdi. İşte, “Arap Baharı”, bölge halkla-rının sürece müdahale ve inisiyatifalma denemesi olarak yola çıktı.

Kalıcı ve Güçlü Halk Hareketi

Tunus aniden başlayıp hızla Mısır’asıçrayan demokratik halk hareketi,başta ABD bütün emperyalistleriolduğu gibi Türkiye egemenlerini deşaşkınlık içine düşürdü. Bu şaşkınlıközellikle Mısır da gün be gün gözlene-biliyordu.

Halk hareketinin gücü ve kalıcılığıanlaşılınca, “kurtlarla birlikte uluma”taktiği gereği, uyum sağlayarak yenisürecin akışına katılma, “içerden”yönlendirme ve kontrole alma çalış-ması öne çıktı: Halkların işbirlikçieski diktatörlere karşı meşru-demo-kratik tepkisi, emperyalizmin güncelçıkarlarına uygun olarak bölgeyedayattığı dönüşüme hizmet eder haleçevrilmeliydi.

O çabaların şimdilik epey başarılıolduğunu kabullenmeliyiz. Tunus ve

Mısır da AKP benzeri işbirlikçiİslamcı partiler halk hareketlerindeöne çıktılar ve demokratik ögeyi bas-tırarak sistemin güncel ihtiyaçlarınıöne çıkaran bir yönelimi hakim halegetirmeye çalışıyorlar. Onun ötesin-de, Libya ve Suriye de, halkın demo-kratik tepkisi henüz başlangıcındakontrole alındı. Libya, şimdi emper-yalist işgal altında; Suriye, aynı konu-ma sürüklenmek isteniyor.

AKP iktidarı, yeni duruma uyumdageç kaldı. Önce, “Sıfır Sorun” politika-sı içinde yıkılan eski diktatörlüklerlekurulan ilişkileri sürdürme denendi,olmadı ve sonunda o “bağımsız” dav-ranma yoklaması hızla terk edilerek,ABD-AB çapulcularının doğrudan hiz-metine girildi. Eski “dostlar” bir andasatıldı.

Yerel sermayenin ucuz emek vekendi hegemonyasındaki yeni pazar-lar ihtiyacının siyasal alandaki yansı-ması olarak devrede olan TC devleti-nin bölgesel hegemonya girişimleri,küresel sermayenin petrol yatakları-nın üstünde olan İslam coğrafyasınıtümüyle ve pürüzlerinden arınmışolarak içerme hamlesiyle uyum için-de ve onun emperyalist savaş-işgalpolitikalarının doğrudan hizmetinegirerek yol alabiliyor.

“Dışardan” dayatılan gücün yetmedi-ği yerde “içerden” işbirlikçilik yapılı-yor. Ya da tersine, “içerden” sinsicedönüştürmenin tıkandığı yerlerde“dışarıdan” dayatılan çelik ve ateşgücüyle “temizlik” yapılıyor, ön açılı-yor.

Tarihsel Yol Ayrımı

İzmir’in NATO’ya üslenme alanı ola-rak sunulması ve bakışımlı olarak alı-nan Füze Kalkanı için Anadolu coğ-rafyasının yerleşim alanı seçilmesi,aynı dönemde gelişen Libya işgalineaskeri-politik doğrudan katılım veSuriye’nin işgaline hazırlık çalışmala-rında aktif öncü olarak yer alınması;TC açısından, tarihsel bir kavşağındönülmesi anlamında önemli ve geri

dönüşü olmayan kritik askeri-politikkararlardır.

Yerel sermaye güçleri, yeni olmanınacemiliğiyle kendilerini tutamıyor vedaha şimdiden bölgenin enerji zen-ginlikleriyle ilgili açgözlü çapulculukplanlarını utanmazca dillendiriyor-lar. Biz de onlara, o zenginliklerin“aslanın ağzında” olduğunu hatırlata-lım ve “Dimyad’a pirince giderkenevdeki bulgurdan olma” ihtimalini devurgulayalım:

Siz kendi bölgenizin zenginliklerinibaşkalarının talan etmesine aracılıkeder ve bundan pay kapma hevesiyleelinizden geleni yaparken; bölgehalklarının da sizin hakkınızdahesaplar yaptığından emin olmalısı-nız. Osmanlının talanını hiç unutma-yan halklar, siz bedavadan gelecekzenginliklerin hayaliyle hoplayıp zıp-layarak ellerinizi oğuştururken,neşenizi bozabilirler.

Evet, AKP iktidarı bölgeye müdahale-sini derinleştirdikçe, bölgenin ateşgücü/yıkıcılığı yüksek özgün çatışmadinamiklerini/gerilimlerini deTürkiye sınırları içine çekecektir.

İsrail’le yaşanan güncel gerilimegelince, şimdiki durumda AKP iktida-rının işbirlikçi politikalarına “maske-

leme” yapmanın ötesine geçmiş değil.Üstelik, ABD açısından bile, “şımarık”tutumlarıyla bölgedeki ana politika-nın uygulanmasının önünde kimipürüzler çıkaran İsrail’in biraz “ter-biye” edilmesi hiç de fena olmuyor.

Gerilim belli sınırlarda dengelenerekparıltılı söylemlerle sürdürülürken,ana hedeflerinden biri İsrail devletinikorumak olan Füze Kalkanı söylemdeğil, maddi bir yıkıcı güç olarakAnadolu’ya yerleştirilecektir.

27.9.2011

2008 yılında öğrenci gençlik sendi-kası GENÇ SEN hakkında açılankapatma davası 29 Eylül 2011 günüsonuçlandı. İstanbul 3. Asliye HukukMahkemesi Genç Sen’in kapatılması-na karar verdi. Mahkeme kararınımevcut sendikalar kanunundakiişkolu tanımına dayandırarak, bir işkolu olarak tanımlanmayan öğrenci-liğin sendikal zeminde örgütleneme-yeceğine hükmetti. Hâlbuki TC devle-tinin imza atmış olduğu birçok ulus-lararası anlaşma öğrencilik, emekli-lik vs. gibi toplumsal kategorilerinkendisini sendikal örgütlenme ileifade etmesini olanaklı kılıyor. Ancakdevlet kendi kanunlarınca bağlayıcıolarak nitelendirilen bu anlaşmaları

hiçe saymakta beis görmedi. Elbettebu keyfi tutumu kolaylaştıran temeletken özel olarak sendikanın genelolaraksa öğrenci örgütlülüğününgünümüzdeki kitlesellikten uzakhalidir.

Ancak açıktır ki Genç Sen kurulduğugünden bu yana günümüz öğrencihareketi içerisinde kendisine yeni birkulvar açmayı başarmış ve bunu ilkkez denenen bir örgütsel modeli kur-manın sancılarını çekerek gerçekleş-tirmiştir. Kapatma kararının hemenardından birçok ilde eş zamanlı ger-çekleştirilen basın açıklamalarındadile getirildiği gibi forumlarda, kam-püslerde, sokaklarda kurulan sendikakısa zamanda öğrenci gençliğin sesi

olmayı başarmıştır ve mahkemekararlarıyla kapatılamaz. Önümüzde-ki süreçte mahkeme kararını temyizetmek ve yargıtaydan gelebilecekolumsuz bir kararı AİHM’e taşımakgibi hukuki cevaplar bir yana ege-menlerin saldırısına esas cevabı daha

çok genci sendikalı yaparak, dahaçok üniversitede örgütlenerek vesokağa daha çok çıkarak vereceğimizkesindir. Asla yalnız yürümeyenlerinyürüyüşü devam ediyor.

Yiğithan KavukçuGenç Sen MYK Üyesi

Siz kendi bölgenizinzenginliklerinibaşkalarının talanetmesine aracılık ederve bundan pay kapmahevesiyle elinizdengeleni yaparken; bölge halklarının dasizin hakkınızdahesaplar yaptığındanemin olmalısınız.

GENÇ SEN KAPATILAMAZ!

Eski günlerin “komşularla sıfır sorun”politikası şimdilerde “komşularla

sürekli ve yüksek gerilim”e dönüştü.

Genç Sen üyeleri kapatma kararınakarşı cevabını sokaklarda verdi.

Page 10: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201110 POLİTİKA

Halklarımız çok yönlü ve kapsamlıbir saldırı altında. Üstelik sadece ülkebazında değil, bölge ve dünya genelin-de de durum aynı.

Kürtlere yönelik tasfiye operasyonla-rı, işçi ve emekçilere yönelik hakgaspları ve sömürü politikaları,Alevilere dönük ayrımcı ve asimilas-yoncu yaklaşımlar, erkek egemenzihniyetin sonucu olan kadın cinayet-leri bu saldırının gündemden hiç düş-meyen ve en güncel olanlarınınbaşında gelenlerden.

Bunların üzerine Türk devletinin dışpolitikadaki Libya, Mısır, Suriye,İsrail, Güney Kıbrıs, İran,Ermenistan’a ilişkin tutumlarını gözönüne aldığımızda nasıl bir “topye-kün savaş” mantalitesiyle karşı karşı-ya olduğumuzu görmek hiç zor değil.Tabii görmek isteyene! Zira kimileriiçin tüm bunlar “demokrasiyi ilerlet-mek” için yapılıyor.

“Bölge Gücü” Türkiye

ABD emperyalizminin bölge politika-larının bir numaralı savunucusu olanAKP hükümetinin son iki-üç yıllıkpratiğine baktığımızda dahi, bu yoldane kadar eğilebilineceğinin önemliörneklerini görebiliriz.

ABD’nin Genişletilmiş OrtadoğuProjesi’nden “Bölge Gücü” rolünükapmak isteyen Türksermayesi/devleti bu uğurda hertürlü ikiyüzlülüğü, saldırganlığı, kişi-liksizliği göze almış durumda.

ABD de, AKP’nin “Müslüman” kimli-ğini kullanarak bölgedeki Müslümanhalkların sempatisini, desteğini art-tırmaya çabalıyor. Kendisiyle işbirliğiyapan devletlerin/güçlerin nasıl ihyaolduğunun bölgesel bir örneğiniyaratıyor.

Dün “NATO’nun Libya’da işi ne” diyesoran AKP, bugün NATO güçlerininLibya halkı üzerine yağdırdığı bom-balardan, öldürdüğü otuz bin kişidenkendine övünç payı çıkartıyor.

Altı ay öncesine kadar can ciğer kuzusarması olduğu Esad yönetiminibugün “sabrımızı taşırıyorsun” diyetehdit ediyor.

Füze kalkanı olarak adlandırılanerken uyarı sistemi/radarı ve Patroitfüzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmekararı, bu gelişmeler ışığında dahabüyük bir anlam kazanıyor.

Türkiye sermayesi ve AKP hükümeti“bölgesel güç” olabilmenin karşılığın-da, “bölgesel bir savaşın aktif gücü”olmayı kabul ediyor, gönüllü oluyorbu kararla.

Füze Kalkanı Küresel Projenin Parçası

Rusya’nın güneyinden, Çin’in batısın-dan İran’a, Orta Asya, Ortadoğu veKuzey Afrika’ya kadar geniş bir böl-gede füze hareketlerini izleyecek busistem, olası bir savaş durumundabütün bu coğrafyadaki ABD-İsrailkarşıtı ülkelerin ilk askeri hedeflerin-den birisi olacaktır.

Füze kalkanı yaygın olarak söylendi-ği gibi sadece İran’ı değil, Rusya veÇin’i de kuşatmaya yönelik dünyagenelindeki bir projenin parçası.

1990’ların başından itibarenABD’nin milli projesi olarak günde-me giren füze kalkanı, zamanla NATOprojesi haline geldi.

Daha önce Çekoslavakya vePolonya’ya kurulmak istenen sistem,halkın yoğun tepkisi nedeniyle buülkelere kurulamadı.

Geçtiğimiz yıl, Türkiye’ye kurulabile-ceği gündemleştirildiğinde, sosyalist-ler ve çeşitli demokratik kesimlertepki göstermişti bu duruma. Şimdiise kamuoyunun tartışmasına bile fır-sat vermeyecek biçimde, gündemedahi getirmeden, bir gece yarısı açık-lamasıyla ilan ediliverdi füze kalkanı-nın Türkiye’ye kurulacağı.

Kararın alındığı bu süreçteki ikiönemli gelişmenin kararla ilişkisi

aşikar görünüyor. İlki, daha kapsamlıbir planın (bölgesel güç olma) parça-sı olmakla birlikte, bu dönem alevlen-mesinin açık bir “karartma operas-yonu” olduğu belli olan İsrail gerili-mi. Temel hedeflerinden biri İsrail’ikorumak olan füze kalkanı, ne tesa-düfse İsrail’e “haddini bildirmeye”girişilen günlerde sessiz sedasızkararlaştırılıveriyor.

Radarlar Kürt İllerine Kuruluyor

İkinci gelişme ise ABD’nin izni olma-dan gerçekleşmesi mümkün olmayanPKK ve PJAK operasyonları. İran veTürkiye’nin aktif, Kürdistan BölgeYönetimi’nin pasif desteğiyle sürdü-rülen bombalamalar ve muhtemelkara operasyonu şüphesiz kiABD’nin izniyle gerçekleşiyor. Peki,bu izin neyin karşılığında verildi?

Belli ki Türk devleti, büyük plandaemperyalizmin yönlendirdiği doğrul-tuda hareket ederken, atılacak heradım için kendi lehine başka tavizlerde elde etmeye çabalıyor. Sermayehareket alanını olabilecek maksi-mum genişliğe ve etkiye ulaştırmayaçabalıyor.

Diğer yandan AKP Hükümeti füzekalkanının Türkiye’ye kurulmasınaizin vermesi yetmiyor, “ilk hedef”olacak radarları Kürt illerine kurdu-ruyor. Devletin bu dönemki “baş düş-manı” Kürt halkı olduğu için, kötününen kötüsünü onlara layık görüyor.Engelleyemezsek yarın nükleer sant-raller yapılırsa, emin olun santralinatıklarını da Cudi Dağı’na, KatoDağı’na gömmek isteyeceklerdir.

Tüm bu gelişmelere, topyekün sava-şa karşı bütünsel bir karşı koyuşuörgütlemek sosyalistlere, Kürt Halk

Hareketine, ekolojistlere ve feminist-lere düşüyor.

Hiçbirimizin kendimizi sorunlardanbiriyle sınırlandırma lüksü yok. Herbir alandaki kayıp/yenilgi bütünalanlardaki mücadeleyi zayıflatıyor. Oyüzden hep birlikte “ABD’nin,İsrail’in kalkanı olmayacağız” deyip,Çekoslavakya ve Polonya halkınınyaptığı gibi füze kalkanının ülkemizekurulmasına izin vermemeli, hatta buprojenin dünya çapında iptali içinmücadele etmeliyiz.

Türkiye sermayesi ve AKP hükümeti “bölgeselgüç” olabilmenin karşılığında, “bölgesel bir

savaşın aktif gücü” olmayı kabul ediyor, gönüllüoluyor bu kararla. Rusya’nın güneyinden, Çin’in

batısından İran’a, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir bölgede füze

hareketlerini izleyecek bu sistem, olası bir savaşdurumunda bütün bu coğrafyadaki ABD-İsrail

karşıtı ülkelerin ilk askeri hedeflerinden birisi olacaktır.

Füze Kalkanının Arkasında Kirli Pazarlıklar Var

ABD VE İSRAİL’E KALKAN OLMAYALIM

TUNCAY YILMAZ

Hiçbirimizin kendimizisorunlardan biriyle

sınırlandırma lüksü yok.Her bir alandaki

kayıp/yenilgi bütünalanlardaki mücadeleyi

zayıflatıyor. O yüzdenhep birlikte “ABD’nin,

İsrail’in kalkanıolmayacağız” deyip,

Çekoslavakya vePolonya halkının yaptığı

gibi füze kalkanınınülkemize kurulmasınaizin vermemeli, hatta

bu projenin dünyaçapında iptali için

mücadele etmeliyiz.

Kürecik’teki halk inisiyatifi füzelerin yerleştirileceği bölgede

düzenlediği Mitingte Füze Kalkanınıistemediğini açıkladı.

Page 11: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 11

Siyasi hareketimiz, öteden beri KürtHalkının özgürlük mücadelesiyledayanışma içinde olmayı başlıca dev-rimci görevlerinden biri saymış veKürt Hareketiyle tüm emekçi ve ezi-lenlerin güçlerini birleştirme doğrul-tusunda samimi ve kararlıca emeksarf etmiştir. Türkiye Solunun çoğun-luğu Kürt Özgürlük Hareketindenuzak dururken, devletin çeşitli biçim-lerdeki saldırılarına maruz kalma,hatta şehitler verme pahasına(Mehmet Latifeci yoldaşı anmadangeçemeyiz) tavrımızı sürdürdük.

Kitleler içindeki milliyetçi/ulusalcıeğilimlere prim verme kolaycılığınakaçmadık, şovenizme karşı mücadeleettik; bunun politik sonuçlarınıgöğüslemeyi göze aldık. KökleriKıvılcımlı geleneğinin tarihine uzananbu devrimci tutum, alnımızın akıdır.

Halkların Ortak Mücadelesini Örgütlemek

Toplumsal Özgürlükçüler olarak,halkların ortak mücadelesini örgütle-mek için yakın tarihlerde yapılan“Çatı Partisi Girişimi” ve “Demokrasiİçin Birlik Hareketi”nde etkin biçim-de yer almıştık. Ancak bu girişimler(ve ardından 2010 yılı sonlarındabaşlatılan Cephe girişimi), çeşitlinedenlerle başarıya ulaşamadansönümlendi.

Buna karşılık 5 Haziran Genel seçim-lerine Emek Demokrasi ÖzgürlükBloku olarak geniş bir ittifakla girildive Blok 36 milletvekili kazanarakseçimden başarıyla çıktı. Seçim süre-cinde ortak yürütülen çalışmalar veseçim sonuçları, Blok’a dayanan amaonu aşan, kurumsal bir ortaklaşmaiçin zemini hazırladı. Bu süreçte“Kongre” formu önerisi ortaya atıldıve genel kabul gördü.

BDP başta olmak üzere Blok bileşen-leri tarafından etkili bir hazırlık çalış-ması (siyasi hareketlerle, kadın, eko-loji, etnik ve inanç toplulukları vb iletek tek ve toplu bir dizi görüşmeler)yapıldı. 20 Ağustos’ta İstanbul’dayapılan geniş katılımlı toplantıdan alı-nan onayla Kongre’nin hazırlık süre-ci resmen başlatıldı.

Şu anda Türkiye’nin tüm illerindehazırlık toplantıları, geniş halk top-lantıları ve delege seçimleri yapılıyor.Ekim ayı ortalarında yaklaşık 800delegeyle Kongre toplanacak. Her ildeoluşturulacak, doğrudan demokrasiyöntemiyle işleyecek meclisler,Kongre’nin temel yapı taşlarını oluş-turacak. Kongre’nin 6 ayda bir top-lanması, bu arada faaliyeti yaklaşık100 kişilik yönetim heyeti ile onuniçinden seçilecek yaklaşık 25 kişilikbir kurulun yürütmesi öngörülüyor.

Kongre: Demokrasi Cephesi

Kongre toplantısı yapılana kadar“Kongre Girişimi” adını alan hareket,siyasi örgütlerin yanı sıra, emek vedemokrasi güçlerinin, etnik ve inançtoplulukları, kadın, gençlik, ekoloji,lgbtt hareketlerinin ortak mücadeleörgütü olmayı hedefliyor. Şimdidenbu sayılan alanlardan, çok sayıdakurum ve inisiyatifin resmi ya da gay-riresmi temsilcileri veya bağımsızbireyler Kongre Girişimi çalışmaları-na katılıyor.

Çeşitli illerde yapılmaya başlanan vetüm illerde yapılması hedeflenen halktoplantılarına toplamda 10 bini aşkınkişinin katılması bekleniyor.

Bu özellikleriyle bir tür cephe niteliğitaşıyan Kongre Girişimi’nin bileşeniolan siyasi ve demokratik yapılar,doğal olarak kendi bağımsız varlıkla-rını sürdürecek. Kongre’nin üzerindeanlaşılan ortak asgari programının

gerektirdiği faaliyetin ötesinde, heryapı kendi faaliyetini yürütmekteserbesttir. Şu anda bütün çalışmalar“Kongre”yi örgütleme üzerindenyürütülüyor. Ancak meclisler üzerin-den yaratılan hareketin seçimlereyansıtılabilmesi ve bir siyasi temsili-yet oluşturulması için de, Kongre’yedayanan bir partinin kurulmasıgerekli görülüyor.

Bugün milyonları kapsayan KürtHareketiyle, henüz bir kitlesellikkazanamayan diğer emek ve demok-rasi dinamiklerinin arasındaki güçorantısızlığı elbette bir sorundur.Ancak bu sorun karşısında devrimci-lerin tutumu, ortak hareketi oluştur-mak için “güçlenmemizi” beklemek,dolayısıyla bu görevi belirsiz bir tari-he ertelemek olamaz. Tersine, gö-revimiz, Kürt Halk Hareketiyle karşı-lıklı saygı, güven ve dayanışma teme-linde güçlerimizi birleştirmek veortak hareketi yaratmaktır. Bu, KürtHareketi içindeki emekçi ve devrimcidamarın da güçlenmesine katkıdabulunacaktır.

Süreç doğru yönetildiğinde, bir yan-dan Kongre’de buluşan güçler KürtHalkının özgürlük ve eşitlik talepleri-nin kabulüne dayalı adil, onurlu birbarışın kazanılmasına katkıda bulu-nacak; diğer yandan Kürt hareketinindevrimci dinamizminin işçi ve emek-çilerin, kadınların, doğa dostlarının vbmücadelesine ivme kazandırmasımümkün olacaktır.

Kongrenin Siyasi Hattı

“Asgari program” etrafında örülenher cephesel birlik gibi KongreGirişimi içinde de çok farklı siyasianlayışlar bulunuyor, bulunacak. Budoğaldır. Ancak TÖPG olarak, demok-rasi mücadelesinin ancak anti-kapi-talist bir perspektifle yürütüldüğünde

başarılı olabileceğini biliyoruz.Kongre’nin siyasi hattının da bunauygun olarak anti-tekelci, devrimci-demokratik bir nitelikte olması içinçaba gösteriyoruz, göstereceğiz.Kuşkusuz Kongre gibi geniş bileşenlive sınırlı hedefli bir örgütlenmeninsosyalist bir programa sahip olmasıbeklentisi gerçekçi değildir ve bile-şenlerin özgün irade ve hassasiyetle-rinin gözetilmesi şarttır.

Ancak biz komünistlerden bir liberaldemokrasi çizgisine, yani “sınıflar-üstü”, dolayısıyla kapitalizmin sınırla-rı içinde kalan ve emekçilerin hakla-rını göz ardı eden bir demokrasi anla-yışına razı olmamız da beklenemez.

Süreç doğruyönetildiğinde, biryandan Kongre’de

buluşan güçler KürtHalkının özgürlük ve

eşitlik taleplerininkabulüne dayalı adil,

onurlu bir barışınkazanılmasına katkıda

bulunacak; diğer yandanKürt hareketinin

devrimci dinamizmininişçi ve emekçilerin,

kadınların, doğadostlarının mücadelesine

ivme kazandırmasımümkün olacaktır.

“Asgari program”etrafında örülen her

cephesel birlik gibiKongre Girişimi içinde de

çok farklı siyasianlayışlar bulunuyor,

bulunacak. Bu doğaldır.Ancak TÖPG olarak,

demokrasi mücadelesininancak anti-kapitalist

bir perspektifleyürütüldüğünde başarılı

olabileceğini biliyoruz.Kongre’nin siyasi

hattının da buna uygunolarak anti-tekelci,

devrimci-demokratik bir nitelikte olması için

çaba gösteriyoruz,göstereceğiz.

HALKLARIN KONGRESİ’NE DOĞRU

HALİT ELÇİ

Tüm Toplumsal Dinamiklerin Birlikte Akacağı Kanal

Page 12: TO-Gazete-40/12

POLİTİKA12 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AKP eliyle yürütüleniktidarın fethi/el

değiştirmesi sürecinde,sürecin toplumsal

meşruiyet ihtiyacınıngiderilmesi içinüretilen içi boş

“Demokratik Reform”söylemi, “İşte,

demokrasi budur!”denilerek, yavaşça

tedavülden kaldırılıyor.

Küresel ve yerel sermaye gruplarınınAKP eliyle yürüttükleri Türkiye’yeözgü “Renkli Devrim”in final günleri-ni yaşıyoruz.

Sermaye, belli rüşvetler/tavizler ver-diği, kimi kaprislerine katlandığı vekısmi özerkliğini kabullenmekzorunda olduğu Ordu merkezli askeri-bürokratik gücün özerk egemenlikalanını, onun artık özerk bir iktidargücü olmasını sağlayamayacak birnoktaya dek daralttı.

Oligarşik-totaliter siyasal rejim için-deki Ordu’nun özel ve ağırlıklı rolü,geriye itildi ve şimdi de “normalleşti-rilmeye” çalışılıyor. Ordu, pusuyayatıp eski iktidarını ilk fırsatta gerialma beklentisi içinde olsa da, hedefi-ne ulaşması oldukça zor; sermayeninrasyonellerinin kalıcı, yoğun ve boğu-cu kuşatması altında ve geriye dön-mek bir yana, an be an yeni rejimeuygun bir dönüşüme zorlanıyor.

Artık, iktidar alanı içinde sermayeninmutlak egemenliği inşa edilecek veyeni anayasa ile bu inşa çalışmaları-nın sonuçları/devletin yeni işleyişi,kalıcı yasal korunmaya alınacaktır.AKP eliyle yürütülen iktidarın fethi/eldeğiştirmesi sürecinde, sürecin top-lumsal meşruiyet ihtiyacının gideril-mesi için üretilen içi boş “DemokratikReform” söylemi ise, “İşte, demokrasibudur” denilerek, yavaşça tedavüldenkaldırılıyor.

Evet, gerçekten de, komünistlerinbaşından itibaren sürekli vurguladığıgibi, AKP/Sermaye eliyle yapılan,sadece oligarşik blok içindeki Ordu ileSermaye arasında bir iktidar çekiş-mesiydi. Ve, hedefe ulaşıldığına göre,Ordu geriye itilip Sermaye mutlakegemenliğini kurmaya başladığınagöre, “İşte, demokrasi budur.”

Oligarşik-totaliter siyasal rejim,

demokratikleşmek bir yana sınırlarıdaha da daraltılarak restore edilmiş,sermayenin güncel ihtiyaçlarına dahauygun bir yapıya sokulmuştur.Rejimin güncel düşmanı ise, onudemokratikleşme yönünde zorlayanKürt halkıdır.

Ordu-Polis-Yargı-Medya

Şimdi, rejimin yeniden kuruluşundaöne çıkan “Mahşerin Dört Atlısı” nakısaca göz atalım.

Ordu, bir taraftan “o eski güzel günle-rin” hayalini kursa da; güncel gerçekiçinde, kurulan yeni rejime uygun biryapıya dönüşmeye ve ona hizmetetmeye zorlanıyor.

Geçtiğimiz YAŞ toplantısı, AKP’ninüstünlüğü ile bitse de tam bir “zafer”için henüz yeterli güce sahip olmadı-ğını gösterdi. Ancak, aynı YAŞ toplan-tısında, AKP, Ordu içindeki son dirençnoktalarını da geriye püskürttü vegelecekte yapacağı daha kapsamlımüdahale için Ordu içinde ilk mevzi-lerini kurmayı başardı.

Ordu, NATO ile yeniden ve daha derin-den bütünleşeceği bir yeni süreç için-de, içindeki marazi unsurlar temizle-nerek, doğrudan küresel ve yerel ser-mayenin hizmetinde profesyonel birsavaş makinesi olarak yeniden örgüt-lenecektir. Oligarşik iktidar alanı için-de kendisine ayrılan alanın sınırlarıiçine çekilme, yüksek ateş gücü vesavaşma yeteneği kazanarak serma-yenin bölgedeki işgal ve sürekli savaşpratiğini destekleme, kendisine daya-tılan ve uygulamak zorunda olduğugörevdir.

Artık, o eski “Hava”lar terk edilecek,küresel ve yerel sermayenin bölgede-ki hareketinin önündeki pürüzleritemizleyen uysal görevli olunacaktır.Profesyonelleşme, Sahil Muhafaza ve

Sınır Koruma görevlerinin Ordu’danalınması, Jandarmanın İç İşleriBakanlığına bağlı Kır Polisine dönüş-türülmesi, Genel KurmayBaşkanlığının Savunma Bakanlığınabağlanması, Ankara’daki iktidaryoğunlaşmasının tasfiyesi anlamındaKuvvet Komutanlıklarının başkaşehirlere taşınması ve muhtemelenOYAK’ın tasfiyesi, yakın dönemingündemleridir.

Polisin Yetki Alanı Genişliyor

Yeni rejimin kuruluşunda vurucu güçrolünü oynayan Polis, rejim yerleşipgüçlendikçe ülkedeki inisiyatifini art-tıracaktır. Yasal düzenlemelerle poli-sin yetki alanı sürekli genişletiliyor,on binlerce yeni polis teşkilatınmaddi yayılımını arttırmak için kad-roya alınıyor ve nihayet polise ağırsilahlar alma ve kullanma yetkisi veri-liyor.

Terörle Mücadele Yasası (TMY), poli-sin hizmetinde ve ülkede en çokuygulanan yasa haline geldi; sürekliolarak kaldırılacağı söylense de, günbe gün uygulama alanı genişletiliyor.TMY’nin tamamlayıcısı olarak devre-ye sokulan F Tipi cezaevleri, Nazi top-lama kamplarına benzer uygulamala-rıyla muhalif güçlerin iradesini kırmamerkezleri olarak çalışıyorlar. Ülke-nin dört tarafını kaplayan F tipi zin-danlar yetmediği için sürekli olarakyenileri inşa ediliyor.

12 Eylül referandumuyla aldığı yetkiyikullanıp Yargı alanındaki Ordu mer-kezli siyasal odağın etki alanını buda-yan AKP iktidarı, Yargıyı tümüylekendi kontrolüne alacak düzenleme-leri hızla hayata geçirdi: Şimdi, AKP“Tak” diye emrediyor ve yargı “Şak”deyip emri yerine getiriyor. BöyleceYargı da “demokratikleşmiş” oldu !

İşte, ikisi de her türden yasal deneti-min dışında tutularak doğrudan iktida-rın hizmetine alınmış Polis ve Yargı,ellerindeki TMY ve F Tipi zindanlararaçlarını kullanarak yeni rejiminkuruluş terörünü uyguluyor. Hertürlü muhalefet, yasalar bir tarafa top-lumsal meşruiyet bile aranmadanuyduruk senaryolarla F tiplerindebaskı altına alınıyor. Rejimin kuruluşsancıları azaltılmaya çalışılıyor.

Devlet İhaleleriMedya Patronlarına

Medya ise, Polis-Yargı ikilisinin ope-rasyonlarına toplumsal onay/meşrui-yet yaratma hizmeti veriyor. Zatençoğu AKP’nin zengin ettiği sermayegruplarının kontrolüne giren medya-nın geri kalanı da, referandum veseçimler sonrasında AKP’nin önündediz çökmüş durumda. Devlet ihalelerimedya sahibi sermaye gruplarınıhizaya sokma aracı olarak kullanılı-yor.

En son saf tutan Garanti Bankası veDoğuş Holdingin sahibi Ferit Şahenk,

Türkiye’ye Özgü “Renkli Devrim”in Final Günlerini Yaşıyoruz

BÜTÜN İKTİDAR SERMAYEDE

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

Doğrudan iktidarın hizmetine alınmış Polis veYargı, ellerindeki TMY ve F Tipi zindanlar araçlarını

kullanarak yeni rejimin kuruluş terörünü uyguluyor.Her türlü muhalefet, yasalar bir tarafa toplumsalmeşruiyet bile aranmadan uyduruk senaryolarla

F tiplerinde baskı altına alınıyor.

Page 13: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 13POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Macaristanlı devrimci Georg Lukacs,ilk dönem kitaplarından birindeLeninizm’in ayırt edici yönlerini tar-tışır ve Leninizm’in ayırt edici temelözelliğinin “Devrimin Güncelliği”fikrine kıskançlıkla sahip çıkmasıolduğunu belirtir. Lukacs’ın bu sap-taması, çok farklı ve karmaşık top-lumsal ve politik süreçlere sahneolan Rusya’da, Leninistlerin tüm olguve süreçlere devrimin çıkarları veilerlemesi optiğinden yaklaşmalarıanlamına geliyordu.

Tüm hayatını Leninizm’in devrimcimirasını Türkiye özgülüne taşımaya,orijinal Türkiye Marksizmi’ni inşaetmeye adayan devrimci önderHikmet Kıvılcımlı’da da “DevriminGüncelliği” fikri son derece belirle-yicidir. “Devrimin Güncelliği”,sürekli yinelenen devrimci söylem-ler anlamına gelmemektedir.“Devrimin Güncelliği”, hangi koşul-larla kuşatılırsa kuşatılsın devrimci-lerin sürekli olarak devrimin ilerle-mesi, bir nokta daha ileriye taşınma-sı iradesi ile kuşanmış olmaları anla-mını taşımaktadır.

Hikmet Kıvılcımlı, 1920’lerde gençbir öğrenci olarak katıldığı devrimciharekette, hayata veda ettiği1970’lere dek sürekli var olmuş vetüm bu dönemi “DevriminGüncelliği” fikrini yaşayan, canlı birperspektif haline dönüştürmek içinçalışarak geçirmiştir. Toplumsalmücadelenin son derece kurak oldu-ğu zamanlarda, yaprak kıpırdama-yan ortamlarda dahi bu fikri canlıkılmak için olağanüstü bir çaba har-camıştır.

Ölümünün 40. Yılında Kıvılcımlı’yıbir kez daha anarken, mayalanmakta

olan yeni ve zengin toplumsal müca-dele süreçlerinin işaret fişeklerinindünyanın dört bir yanında patlamak-ta olduğunu görüyoruz.Ortadoğu’dan Afrika’ya, Avrupa’danLatin Amerika’ya dünyanın dört biryanında dipten gelen dalgaların ses-leri işitilmeye başlamıştır.

Kıvılcımlı’nın Güncelliği

İşte dipten gelen bu dalgaların artıkbizlere de ulaşan sesleri Kıvılcımlı’yıbizim için güncel kılmaktadır.Kıvılcımlı, Leninizm’i Türkiye özgü-lünde üretmeye çalışırken, kaçınıl-maz bir biçimde Marksizm’in 20.yüzyıldaki kavranılışına ilişkin birdizi sorunla karşı karşıya kalmış vesorunların çözümüne katkıda bulun-mak amacıyla geniş kapsamlı teorikçalışmalar yapmıştır.

Kıvılcımlı, bu teorik çalışmalarıylaMarksist teorinin temellerine ilişkinbir dizi tez üretmiştir. Onun ürettiğibu tezler, özellikle TarihselMateryalizm teorisinin daha geliş-kin bir içerik kazanmasında,Tarihsel Materyalizmin kimi özgülalanlara uygulanmasında köşe taşla-rı olma niteliğini kazanmıştır.

Egemen sınıfların bakış açısı ileoluşturulmuş klasik Tarihin karşısı-na ezilenlerin, en alttakilerinTarihini çıkarma amacını taşıyanTarihsel Materyalizm teorisi,

Kıvılcımlı’nın bu alana ilişkin üreti-miyle yeni boyutlar kazanmış,emekçilerin devrimci mücadelesiihtiyaç duyduğu silahların bir kısmı-nı bu eserlerle elde etmiştir.

Yaşam Boyu Devrimci

Hayatının 22,5 yılını Türkiye ege-menlerinin zindanlarında geçirenKıvılcımlı bir direniş ve devrim anıtı-dır. Egemen sınıfların baskı aygıtlarıkarşısında baş eğmemenin, teslimolmamanın destanını sade ve vakurtarzıyla onların zindanlarında yaz-mıştır. Kıvılcımlı’nın yükselttiği pro-leter sosyalizm bayrağı işte bu dev-rimci irade ve ideolojik derinlik kay-naklarından beslenmektedir.

Dünya-tarihsel gelişmelerin yaşan-dığı günümüzde, yeni toplumsalmücadele dinamiklerini örgütlemek,yeni toplumsal devrimlerin taşıyıcılı-ğını yapmak; Kıvılcımlı’nın yükseltti-ği bayrağı daha da yukarılara taşı-makla mümkün olacaktır. Bu bağ-lamda, yeni koşulların analiziniKıvılcımlı’nın teorik cesaretini vederinliğini devralarak geliştirmek,onun bükülmez devrimci iradesiniyeni koşullarda yeniden üretmek ve“Devrimin Güncelliği” fikrini pratik-te yaşar kılmak görevlerini yerinegetirmek; bugün Kıvılcımlı’yı anma-nın gerçek boyutları olarak açığaçıkmaktadır.

Kıvılcımlı’nın Mirası: Teorik Cesaret ve Devrimci İrade

KIVILCIMLIDEVRİMİN

GÜNCELLİĞİ

CENK AĞCABAY

VE

Yeni koşulların analiziniKıvılcımlı’nın teorik cesaretini ve

derinliğini devralarak geliştirmek,onun bükülmez devrimci iradesini

yeni koşullarda yeniden üretmek ve“Devrimin Güncelliği” fikrini

pratikte yaşar kılmak görevleriniyerine getirmek; bugün Kıvılcımlı’yı

anmanın gerçek boyutları olarakaçığa çıkmaktadır.

özelikle NTV’de yaptığı operasyonsonrasında, ağzını açmış kendisineverilecek “mama”yı bekliyor. 550milyon dolarlık metro ihalesinin buholdingin inşaat firmasına verileceğisöyleniyor.

Neo-Liberal Politikalar Derinleşiyor

Önceki 2 dönemde Özal ve Dervişdönemlerinden kendisine devredilenneo-liberal önlemleri kapsama alan-larını genişleterek hızla uygulayan,TC tarihinin en kapsamlı özelleştir-mesini yapan AKP iktidarı, 3. döne-minde aynı hızla devam edeceğiniaçıklıyor:

Bunun anlamı, kalan kamu malları-nın tümünün özelleştirme talanınasunulacağı, emperyalistlere verilenharaçların (“borç ödemeleri”) aksat-madan devam ettirileceği, işsizlik veyoksulluğun artacağı, Anadolu coğ-rafyasının dereleri, havası ve topra-ğıyla sermeyenin çapulcu vurgununaaçılarak hepimizin yaşamının tehli-keye sokulacağı, başta kıdem tazmi-natlarının budanması bölgesel asgariücret uygulaması olmak üzere emek-çilerin elinde kalan kimi haklara da elkonulacağı ve çalışma koşullarınındaha da ağırlaştırılacağıdır.

Ayrıca, kamu hizmetlerinin tasfiyeedilerek birikim alanlarına dönüş-mek üzere sermayenin hizmetinesunulması da aynı hızla sürdürüle-cektir: Eğitim, sağlık, ulaşım vebarınma alanlarında kalan kamusalhaklar da tasfiye edilecek.

AKP ve Demokrasi

Açıkça görülüyor ki, 3. AKP dönemi,toplumsal yaşamı sermayenin çıkar-ları yönünde daha derinden ve kar-maşık biçimlerde yeniden örgütleme,her şeyi ve herkesi sermaye biriki-minin hizmetine sokma yolundaöncekilerden daha da yoğunlaşmışuygulamaların devreye sokulacağıbir “ ustalık” dönemi olacaktır.

Ortaya çıkacak kendiliğinden tepki-ler ya da siyasallaşmış muhalefetse,Polis-Yargı-Medya cehennem üçgeniiçinde hapsedilip boğulmaya çalışıla-caktır.

İşte AKP (sermaye) demokrasisi:Sermaye, kendisini mutlak hakimi-yet kurduğu/sahibi olduğu birmekanda/ulusdevletinin sınırlarıiçinde mutlu hissedecek, mümkünolan en hızlı ve yoğun birikimi yapa-bilecektir. Halka ise, boyun eğmek,değer üretmek ve ürettiklerini ser-maye birikiminin kanallarına akıt-mak düşüyor. Yoksul ve emekçiMüslümanlar, dua edip namaz kıla-rak orucunu da tutarsa, bu dünyadaçektiği çilenin karşılığını öteki dün-yada rahat ederek alacaktır.Müslüman zenginlerimizse arsızcave utanmazca bu dünyanın tadınıçıkaracaklar. Tabii, her şey istedikle-ri gibi olur, hesapları tutarsa !

28.9.2011

Hayatının 22,5 yılını Türkiye egemenlerininzindanlarında geçiren Kıvılcımlı bir direniş ve

devrim anıtıdır. Baş eğmemenin, teslimolmamanın destanını sade ve vakur tarzıyla

egemen sınıfların zindanlarında yazmıştır.

Page 14: TO-Gazete-40/12

Kuzey Afrika, Arap Yarımadası, Ortadoğu,Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’yı kapsayan

GOP coğrafyası, emperyalist nüfuz ve ekonomikalan savaşlarına sahne oluyor. Dünya enerji

kaynaklarının 3/4’ünün çıktığı, dünyazenginliğinin yüzde 60'ının üretildiği, dünya

nüfusunun yüzde 75'inin yaşadığı bu topraklarbüyük altüst oluşlara gebe. GOP’un kapsadığıalanlar, kaynak savaşlarının cereyan edeceği

coğrafya olarak dikkat çekiyor ve öne çıkıyor.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201114 POLİTİKA

Türkiye Cumhuriyeti bir transfor-masyon sürecinden geçiyor. TCemperyalist-kapitalist sisteme derin-den ve yeniden entegre oluyor.Referandum ve genel seçimler busürecin önemli adımları oldu.

Uluslararası düzeyde 11 Eylül kon-septi, kapitalizmin yapısal krizi, ülkeiçinde ise 1994, 5 Nisan kararları,2002'deki Kemal Derviş darbesi veKürt ulusal özgürlük hareketininulaştığı boyut yeniden yapılanmanınsıçrama noktaları olarak öne çıktı.

GOP ve 11 Eylül Konsepti

ABD, 11 Eylül konseptiyle küresel birimparatorluk kurmaya çalıştı. Buhamle aynı zamanda hegemonya kri-zini aşma ya da hegemonyasını resto-re etme gayretiydi. Dünya jeopoliti-ğindeki konumu ve etkisiyleOrtadoğu bu hamlenin odak coğrafya-sı oldu.

Obama’nın iktidara gelmesi, emper-yalist politikalarda “deri değişimine”yol açtı. Bölgede yükselen direnişi veABD karşıtlığını hesaplayan,Ortadoğu’da sıkışmışlığını bir düzey-de aşmaya çalışan, LatinAmerika’daki “kontrolsüz” gelişmele-ri denetlemeyi arzulayan ve her ABDaskerinin ölümünün iç politikadaetkilerini hafifletecek bir konseptegeçildi. H. Clinton’un “akıl güç” olaraktanımladığı bu konsept özelliklebölge güçlerine, emperyal politikala-ra tam angajmanla, aktif rol yükledi.Açık işgali her zaman rezervde tutan

ABD, bölgede hem imaj yenilemekhem de hegemonyasını yeniden kur-mak istedi. Irak’ın kalbinde 50 binkişilik askeri güç bırakarak yani ilerikarakolla jeostratejik noktaları veenerji kaynaklarını ve yollarını kont-rol etmeyi amaçladı. Böylece bir yan-dan askeri mobilizasyonunu arttır-mayı, diğer yandan ise Ortadoğu’dasıkışmışlığını aşmayı hesapladı.

Arap DevrimlerininArdından Yeni Evre

Arap devrimleri ve bu devrimlerindalgasal etkisi, BOP’un yeni evresiniişaretledi. Aşağıdan devrimin önünükesmek, bölgede kapitalist stabilizas-yonu sağlamak için bir anlamdaBOP’un “yaratıcı kaos” ve “akıllı güç”evreleri sentezlendi.

Libya’ya NATO’nun askeri müdahale-si bu pratiklerden biri olarak öneçıktı. Kolektif emperyalist bir operas-yonla Libya’ya müdahale edildi. Libyaisyanı manipüle edilerek, emperyalbir operasyonla Kaddafi rejimi yıkıldı.Libya’da feodal ilişkilerin ve aşirettoplumunun ağırlığı, bölgesel ayrım-cılığın güçlü olması ve Libya’nın üçbölgeden oluşması önümüzdekidönemde yeni iktidar savaşlarınınhabercisi olabilir ve bu bir yanıyla daiç savaş demektir. Kaddafi güçlerinindirenişi süreci farklı bir momentesürükleyebilir. Bunun yanındaemperyalist hegemonyanın yaygın-laşması için Libya’da Balkanlaştırmataktiklerinin devreye sokulmasıbüyük bir olasılıktır.

Libya operasyonu ve Kaddafi rejimi-nin yıkılması özünde Arap devrimle-rinin önünü kesmeye yönelik emper-yal bir atağı ifade etti. Bahreyn veYemen’in Suudi Arabistan tarafındanaçık işgaliyle başlayan bu süreçLibya’daki gelişmelerle ciddi birderinlik kazandı.

Mısır ve Tunus’ta, devrimin yarattığıolağanüstü dinamizmin ve yıkıcıgücün etkisizleştirilmesi için daharafine adımlar atıldı. Kapitalist stabili-zasyon yönünde bir dizi restorasyonpolitikaları devreye sokuldu. Bu çokvektörlü karşıdevrimci taktiklerleArap devrimlerinin bertaraf edilmesiamaçlandı. Hatta devrimler mutasyo-na tabi tutulmaya çalışıldı. Böylecekitle mobilizasyonunun yarattığıetkiyle “renkli devrimlere” uygun birşekilde sistemin rektifikasyonu içinhamleler yapıldı.

Bu durum, kapitalist entegrasyonunderinleşmesinin önünde engel teşkileden çeşitli despotik ve otoriter Araprejimlerinin devre dışı kalmasınıkolaylaştırdı. Bu adımlarla İslam’ın veİslam coğrafyasının kapitalist siste-me daha yoğun ve derin bir şekildeentegre olması hedeflendi. Bölgenintopyekün stabilizasyonuyla pazarınderinleştirilmesi amaçlandı. Ayrıcapetrole bağlı kapitalist gelişmenintaşıdığı riskin giderek artmasıyla,petropolitik bir hamle olarak, petrolkaynaklarının daha doğrudan kontro-lü hesaplandı. Bu “dönüşüm” süreciABD’nin bölgede hakimiyetini kalıcı-laştırma ve tahkim etme uğraşı ola-rak değerlendirilebilir.

İslam coğrafyasının finans kapitalinsomut ve güncel ihtiyaçları açısındanpürüzsüz bir coğrafyaya dönüştürül-mesi için bir dizi “çok boyutlu” politi-ka hayata geçirildi.

BOP’un genişletilmiş versiyonu olanGOP, bu politikaların konsantrasyo-nunu ifade ediyor. Kuzey Afrika,Arap Yarımadası, Ortadoğu,Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’yıkapsayan GOP coğrafyası, emperya-list nüfuz ve ekonomik alan savaşla-rına sahne oluyor. Dünya enerji kay-naklarının 3/4'ünün çıktığı, dünyazenginliğinin yüzde 60'ının üretildi-ği, dünya nüfusunun yüzde 75'ininyaşadığı bu topraklar büyük altüstoluşlara gebe. GOP’un kapsadığı alan-lar, kaynak savaşlarının cereyan ede-ceği coğrafya olarak dikkat çekiyorve öne çıkıyor.

TC’nin “Emperyal Arzuları”Bölgesel Güç Olma Hamleleri

TC, BOP ya da GOP içindeki en strate-jik ülkelerden biri. TC, büyük altüstoluşların yaşanacağı, talan ve yağmaanlamına gelen kaynak savaşlarınınkaçınılmaz olduğu bu coğrafyada böl-gesel güç olmaya çalışıyor. Aynısüreçte finans kapital küresel serma-yeyle (Özal dönemi ve Kemal Dervişoperasyonlarıyla sıçramalar kayde-den) içiçeliğini daha fazla pekiştirenve derinleştiren adımlar atıyor. Buadımlar sadece finans kapitalin değilonunla son derece derin entegrasyonyaşayan, küresel sermayenin acil,güncel hedeflerine uygun biçimleni-yor.

Bugüne kadar bölgesel açılım mahi-yetinde ciddi adımlar atıldı. Ortadoğupazarındaki payın arttırılması içinbirçok sektörde yatırımlar yapıldı.Başta bankacılık, tekstil ve inşaatsektöründe önemli sermaye trans-ferleri gerçekleşti. 2000 ila 2010 yıl-ları arasında uluslararası pazardaTürk sermayeli şirket sayısı1154’ten 3491’e çıktı. Bu işletmeler103 ülkede faal durumda. Ayrıca aynı

AKP, ABD’nin Desteği ile “Yol Alıyor”

TC’NİN TRANSFORMASYONU ve GOP

VOLKAN YARAŞIR

İslam coğrafyasının küresel sermayenin güncel,somut ve tarihsel hareketi için pürüzsüz ve

sorunsuz coğrafyaya dönüştürülmesi hedeflendi.Sermayenin ihtiyaç ve yönelimlerine yönelik bu

“mekan” düzenleme hareketlerinde “ılımlı islam”son derece belirleyici işlev gördü. Bu sürecin

bütünü, devlet, toplum, birey ilişkilerinde muazzamaltüst oluşlar yarattı.

Erdoğan ve Davutoğlu Libya’da, Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’le birlikte

cuma namazı kılıyor.

Page 15: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 15EKİM 2011

işletmelerin doğrudan yatırımları 24milyar Dolar’a ulaştı. Bu rakamın 20milyar Dolar’lık kısmı 2001 ila 2010arasında gerçekleşti. 2000 yılındaTürkiye’nin yurtdışındaki birçok ser-maye hareketini içinde barındırantoplam varlık miktarı 54 milyarDolar’dı. 2010 yılında bu rakam 180milyar Dolar’a ulaştı.

Bölgenin yoğun bir ucuz emek paza-rına sahip olması, Arap monarşile-rinde petro-doların yarattığı olanak-larla geniş tüketim zeminlerininbulunması, finans kapitalin iştahınıkabarttı ve agresyonunu arttırdı. Buülkelerin iç pazarlarında hegemonyakurma çabaları yoğunlaştı.

TC bu sürecin ihtiyaçlarına göretransforme oluyor. En başta finanskapitalin büyük yatırımlarının veyatırım hamlelerinin korunması içinaskeri ve siyasi bir dizi yapı değişikli-ği içine girdi. TC’nin askeri ve sanayikompleksi hızla gelişti. Türk SilahlıKuvvetleri’nin ihtiyaçlarını yerli üre-timle karşılama oranı 2003 ila 2010arasında yüzde 25’ten yüzde 53’eyükseldi.

AKP iktidarı döneminde bu yöndeson derece önemli hamleler gerçek-leştirildi. Hatta AKP’nin iktidara gelişive işlevi ancak bu süreç kavrandığın-da anlaşılabilir. Çünkü bu süreç küre-sel sermayenin yönelimleri veemperyalizmin yeni jeopolitiğiylebağlantılı olarak şekillendi.

TC’nin Neo-Osmanlıcılık politikala-rında ifadesini bulan bu gelişmelerle,finans kapitalin yönelimi bir dizistratejik ve politik hamleyle destek-lendi. NATO’nun yeni konseptinebağlı bir şekilde ordunun profesyo-nelleşmesi, mobilizasyon gücünün vesavaş yeteneğinin arttırılması, ope-rasyonal niteliğinin yükseltilmesi vemodernizasyonu, yeni silah alımı vesilah sanayinin geliştirilmesi yönün-deki hamleler finans kapitalin yeniaçılımına uygun düzenlemeler olarakdikkat çekiyor.

Ilımlı İslam!

Bu yönelimin diğer bir adımı “ılımlıİslam” modelinin bölgenin yenidizaynında temel bir ideolojik zeminolarak devreye sokulması oldu. Yeşilkuşak doktriniyle ve Afganistan’ınSovyet işgali sonrası müdahalelerleİslam emperyalizmin Ortadoğu poli-tikalarında önemli bir politik enstru-man haline geldi. İslam’ın, ABD’dekicemaatlere ya da Endonezya’da sonderece etkin olan cemaat örgütlerinebenzer bir dönüşüme uğratılarakantikomünist ve kapitalizme içkin veuygun hale getirilmesi hedeflendi.İslamın ve İslam coğrafyasınınemperyalist-kapitalist sisteme daha

yoğun, derin ve kompleks bir şekildeiçselleştirilmesine yönelik bu adım-lar titizlikle hayata geçirildi, geçiril-meye devam ediyor.

İslam’ın kapitalizm ruhuna uygunhale getirilmesi ve kapitalist rasyona-lizasyonu ve rıza mekanizmaları üre-ten bir ideolojik politik zemine otur-tulması yönünde AKP ve FethullahGülen Cemaati önemli bir rol oynadı.İslam’ın bu “özgün” ya daProtestanlaştırılmış biçiminin etkin-lik alanının geliştirilmesi yönündeuygulamalar (Ortadoğu, Kafkasya,Orta Asya, Balkanlar ve Afrika’yakadar) yaygınlaştı. Böylece İslam coğ-rafyasının küresel sermayenin gün-cel, somut ve tarihsel hareketi içinpürüzsüz ve sorunsuz coğrafyayadönüştürülmesi hedeflendi.

Sermayenin ihtiyaç ve yönelimlerineyönelik bu “mekan” düzenleme hare-ketlerinde “ılımlı islam” son derecebelirleyici işlev gördü. Bu sürecinbütünü, devlet, toplum, birey ilişkile-rinde muazzam altüst oluşlar yarattı.

Ekonomik, kültürel, askeri, siyasi vesosyo-politik yönleri olan bu geliş-meler egemen klikler arasında sertçatışmalara ve gerilimlere yol açtı.Referandum ve seçim süreci AKP’yemuazzam bir kitle desteği kazandırdı.Atacağı adımların daha radikalizeolmasının önünü açtı.

GOP Bataklığındaki TC

TC’nin üçüncü dönem yeni jeo-politikkonumlanışı Neo-Osmanlıcılık üze-rinden şekillendi. Neo-Osman-lıcılıkılımlı İslam artı BOP/GOP angajmanıve Vietnam-Çin çalışma rejimi olarakbiçimlendi. Vietnam-Çin çalışma reji-mi AB’ye angajman sürecinin dışavu-rumu oldu. BOP/ GOP’a angajman,emperyalizm lejyonerliği ve aktiftaşeronluk olmak üzere iki ayaktayürütülüyor. Bunu şöyle formüle ede-biliriz. TC Pantürkizm ya da Neo-Enverizmle, Neo/pan-İslamizmi kay-naştıran bir yönelimi devlet politikasıhaline getirdi. Neo-Osmanlıcılık’takonsantrasyonu bulan bu yönelimTC’nin bölgesel güç olma arzusunuyansıttı. Osmanlı’ya gönderme BOP/GOP’la uygun bir düzenlemeydi.

Aynı coğrafyanın ABD ve AB tarafın-dan yeniden dizaynının gündemdeolması TC’nin yönelimleriyle aktüelve reel politika olarak çakıştı.Arkasını iki emperyal güce dayayarakTC ataklar yapmaya çalıştı. AyrıcaNeo-Osmanlıcılık ülke içinde neolibe-ral politikalarla açlık, yoksulluk, sefa-lete itilmiş, sosyal enkaza çevrilmişkitlelerin komplekslerine hitap etmesiyanında, faşizm kitle ruhunu tetikle-yecek milliyetçi/şoven/ırkçı ve islam-cı yönelimleri içinde barındırıyordu.

AKP politik çizgisini İslamcı/muhafa-zakar/milliyetçi eksenlerde kurdu.Bütün bu süreç dış politikada agres-yon politikaları izlemeye, içerde iseşiddetli gericilik ve militarizasyonsürecine girilmesine yol açtı.

Bölgenin yeni dizaynının ABD açısın-dan taşıdığı stratejik öneme paralelolarak, TC’nin iç politik sürecine ABDdaha direkt ve derin müdahalelerdebulunmaya başladı. Ayrıca iç politiksüreçteki her türlü gelişme ABD’yidünkünden daha çok ilgilendirmeyebaşladı. ABD BOP’u aksatacak her içpolitik salınıma müdahale edeceknoktaya geldi. ABD-TC ilişkilerinintarihsel arka planı, yeni sömürgecilikilişkilerinin yarattığı olanak vezeminler ABD’nin hamle gücünü art-tırıcı faktörler oldu.

AKP’nin Hegemonik Atakları

ABD TC’nin yaşadığı transformasyonsürecinin yönlendiricisi ve şekillen-diricisi olarak rol oynuyor. BugünAKP’nin hegemonik atakları ve per-formansıyla yürütülen sürecin reali-zasyonunu engelleyecek tüm faktör-ler, ABD’nin farklı operasyonlarıyladevredışı bırakıldı. Bir anlamda AKP,ABD’nin her düzeydeki desteğiyle“yol alıyor”. AKP’nin varlık zemini birboyutuyla bu desteğe bağlı. FethullahGülen Cemaati, AKP (bir cemaatlerkoalisyonu olarak) ilişkisinin ve

rezonansının zeminleri Washing-ton’da örüldü. Çok kısa bir zamandaılımlı İslamın ekonomik, politik, ideo-lojik ataklarına muazzam olanaklaryine bu merkezlerde hazırlandı.Ordunun istenen hizaya sokulması,Soğuk Savaş devlet yapılanmasınınbazı aparat ve oluşumlarının etkisiz-leştirilmesinde Pentagon fiilen roloynadı. Ayrıca ordunun AKP iktidarıdönemindeki darbe girişimlerineABD tarafından onay verilmedi. Tabiiki bu operasyon ve hamlelerin birbaşka yönünü ise kapitalist entegras-yonun derinleşmesi ve rasyonalizas-yon ihtiyacı oluşturdu.

Tüm bu adımlar ABD-TC ilişkilerindepürüzlü noktaların temizlenmesini,ordu gibi Weberyan bir ifadeyle statügruplarının yarattığı problemlerinaşılması ya da hizaya sokulmasını,TC’yle ilişkilerin daha doğrudan vederinden yürütülmesini içeriyor.

Ortadoğu’daki dengelerin tarih boyun-ca kaygan bir zeminde kurulması veher zaman bu dengelerin hızla altüstolma potansiyeli taşıması ve yine bucoğrafyanın büyük, küresel anaforlaryaratması TC’de büyük kırılmalara vealtüst oluşlara yol açabilir.

TC bu jeo-politik bataklığın içinefinans kapitalin yönelimlerine bağlıolarak giriyor ve bir transformasyonyaşıyor.

Arap devrimlerinin gelişim dinamiğive özellikle Kürt özgürlük hareketi-nin ulaştığı evre ve işçi sınıfının nes-nel ve öznel şekillenme süreci birkarşıdevrim niteliğinde gelişenTC’nin transformasyon sürecini ber-taraf edebilir. Coğrafyada muazzamdevrimci imkanların önünü açabilir.

Neo-Osmanlıcılık ülkeiçinde neoliberalpolitikalarla açlık,yoksulluk, sefaleteitilmiş, sosyal enkazaçevrilmiş kitlelerinkomplekslerine hitapetmesi yanında, faşizmkitle ruhunutetikleyecek milliyetçi/şoven/ırkçı ve islamcıyönelimleri içindebarındırıyordu. AKPpolitik çizgisini İslamcı/muhafazakar/milliyetçieksenlerde kurdu. Bütünbu süreç dış politikadaagresyon politikalarıizlemeye, içerde iseşiddetli gericilik ve militarizasyon sürecinegirilmesine yol açtı.

ABD TC’nin yaşadığı transformasyon sürecinin yönlendiricisi ve şekillendiricisiolarak rol oynuyor. Bugün AKP’nin hegemonik atakları ve performansıylayürütülen sürecin realizasyonunu engelleyecek tüm faktörler, ABD’nin farklıoperasyonlarıyla devredışı bırakıldı. Bir anlamda AKP, ABD’nin her düzeydekidesteğiyle “yol alıyor”.

Page 16: TO-Gazete-40/12

Toplumsal Özgürlük: Siz çok net ifa-delerle İslamiyet’i yoksulların açı-sından yorumluyorsunuz ve bununasıl İslam olduğunu söylüyorsunuz.Yükselen İslami renkli burjuvaziyi,AKP’nin uygulamalarını “Abdestlikapitalizm” diyerek eleştiriyorsu-nuz. Bu görüşlere nasıl ulaştınız?

İhsan Eliaçık: İsmet Özel bir şiirindeşöyle diyor: “Her şey biz yaşarkenoldu.” Benim 1995’te yayımlanmışolan, ilk kitaplarımdan üçüncüsününismi “Devrimci İslam”. Fakat o dönem-deki devrimci İslam vurgusu daha çoksiyasal içerikliydi. Yani İslam devletinasıl kurulur? Parlamenter yolla mı,devrimci halk mücadelesiyle mi diyetartışmalar olurdu. Siyasal anlamdakendimizi Devrimci Müslümanlar ola-rak görürdük. Hâlihazırdaki iktidarmensuplarıyla daha o zamanlar biryöntem tartışması içinde olmuştuk.

Gün oldu devran döndü, o siyasalhareketin içerisinden bir parti çıktı,parti iktidara geldi. Bu olup bitenlerebakarak kendi kendime bir teşhiskoydum: Bunlar kapitalizme abdestaldırıyorlar. Biz İslam devleti, sınırsızve sınıfsız bir İslam toplumu derkenbunları kastetmedik. Başka bir şeyçıktı ortaya.

Bugün geldiğimiz noktada, iktidardaki

mevcut AKP zihniyetiyle şahsen benzihnen ve fikren tamamen kopmuşvaziyetteyim. Arada neredeyse bir dinayrılığı kadar derin bir ayrılık var. Bumülkiyet meselesi, servet meselesi,Kuran’daki tabirlerle infak (gelirinihtiyaçtan fazlasının dağıtılması),zekat. Bunların yeniden yorumlanma-sı noktasında aramızda köklü bir ayrı-lık oluştu. Bu bir anlamda, İslam tari-hinde geriye doğru gidecek olursak,Muaviye ve Ebu Zer arasındaki ayrılıkgibi bir şey. Biz Ebu Zer’in durduğuyerde duruyoruz, onlar daMuaviye’nin durduğu yerde duruyor.

Kapitalizmle MücadeleDernekleri Kuralım!

Türkiye’de Sol ile İslamcıların geç-mişine ilişkin kötü anılar var:Komünizmle Mücadele Dernekleri,Kanlı Pazar.

Benim bir düşüncem var. Burayagelen gençlerden bazılarınaKapitalizmle Mücadele Derneklerikurmalarını tavsiye ediyorum. Şu işitersine çevirelim. Gecikmiş bir cevapolsun. Çünkü o KomünizmleMücadele Dernekleri meselesi 60’lıyıllarda bir NATO projesi olarak baş-ladı. Türkiye’deki Müslümanları anti-komünistleştirip Sovyetlere karşı,“komünizm tehlikesi”ne karşı bilinç-

lendirme amacıyla kurulmuş amabeklenenden çok daha fazla etkiuyandırmış ve sadece o zamankiMüslüman nesile değil, sonrakikuşaklara da derin etki bırakmış. Şuan öyle bir noktaya gelmiş bulunuyo-ruz ki, ortalama bir sağcı muhafaza-kar Müslüman, önce antikomünist,ondan sonra Müslüman. Burada kab-lolar yanlış bağlanmış durumda.

Öbür taraftan sosyalist hareketlerinde dini düşman olarak görmesini,sosyalist olmanın dinsiz ve Allahsızolmak gibi algılanmasını da trajiko-mik bir durum olarak görüyorum.Bunu düzeltmek lazım. SolcularAmerikan 6. Filosuna saldırıyor, bun-lar da 6. Filoya saldıranlara saldırıyor.Bu trajikomiktir, rezalettir. Bir içhesaplaşma yaparak TürkiyeMüslümanlarının bu çizgiden kopma-sı gerekiyor, zihnen kopması gereki-yor. Ray değiştirmesi gerekiyor yani.

Yani Müslümanların sosyalistlerleaynı cephede yer alması gerektiği-ni söylüyorsunuz.

İslamiyet sosyal bir dindir. Kuran-ıKerim baştan sona ezilenleri, yoksul-ları, miskinleri, kimsesizler korumayı,öksüzü kayırmayı öğütler. Peygam-berin hayatı ortadadır. Mülksüz ölm-üştür. Mal biriktirmeye karşı hassasbir tavrı vardır. Kuran-ı Kerim’de“kenz” yapmak, yani şahsi mal birik-tirmek haramdır. Kuran’daki bütünbu sosyal içerikli ayetlere baktığınız-da, tabii olarak buradan bir kapitaliz-min çıkması mümkün değildir.

Doğal olan, çağımızda İslam’ın sosya-list dünyanın durduğu tarafta durma-sıdır. Kendisine sosyalist, komünistveya Marksist demeyebilir, kendisinibu sıfatlarla anmayabilir; ki anmama-sı da gerekir, o zaman orijinalitesikaybolur. Kendine ne diyorsa o haliy-le, duruş itibariyle, dünya kapitalizmi-nin karşısında kim varsa onlarla bir-likte olması gerekir.

Malum dünyada tanrısı servet ve paraolan, tapusu da mülkiyet olan biruygarlık var. Buna karşı bir söz söy-lenmesi, bir mücadele verilmesi

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201116 RÖPORTAJ

“Kapitalizmin Karşısında Kim Varsa Onlarla Birlikte Olmak Gerekir”

Malum dünyada tanrısı servet ve para olan, tapusuda mülkiyet olan bir uygarlık var. Buna karşı bir söz

söylenmesi, bir mücadele verilmesi lazım. Bumücadelenin kesinlikle antiemperyalist ve özellikle

de antikapitalist olması gerekiyor. Antikapitalistolursanız paraya, servete ve mülkiyete

dokunursunuz. Bunun dışında her şey tartışılabilir.Bankalar, servet düzeni, para düzeni mülk anlayışı

asla tartışılamaz; bunlar tabu olarak görülür.

Yazar ve Düşünür İHSAN ELİAÇIK ile Röportaj:

Röportaj: HALİT ELÇİ

Kuran-ı Kerim’de “kenz” yapmak, yani sermaye biriktirmek,şahsen ona sahip olmak haramdır. Kuran’daki bütün bu sosyaliçerikli ayetlere baktığınızda, tabii olarak buradan birkapitalizmin çıkması mümkün değildir. Doğal olan, çağımızdaİslam’ın sosyalist dünyanın durduğu tarafta durmasıdır.Kendisine sosyalist, komünist veya Marksist demeyebilir,kendisini bu sıfatlarla anmayabilir; ki anmaması da gerekir, o zaman orijinalitesi kaybolur. Kendine ne diyorsa o haliyle, davranış itibariyle, dünya kapitalizminin karşısında kim varsa onlarla birlikte olması gerekir.

“CENNET BU DÜNYADA KURULACAK”

İhsan Eliaçık “Biz Ebu Zer’in durduğu yerdeduruyoruz, onlar da Muaviye’nin

durduğu yerde duruyor” diyor.

Page 17: TO-Gazete-40/12

lazım. Bu mücadelenin kesinlikleantiemperyalist ve özellikle de anti-kapitalist olması gerekiyor.Antikapitalist olursanız paraya, ser-vete ve mülkiyete dokunursunuz.Bunun dışında her şeyin tartışılması-na izin verirler ama bankalar, servetdüzeni, para düzeni ve mülk anlayışıasla tartışılamaz; bunları tabu olarakgörürler.

Dinin Dili Ezilenlerin Dilidir

Müslümanlar ve Marksistler arasın-daki “inanç” sorunu ortak davranı-şın önünde bir engel oluşturur mu?

Marksistlerin, yeniden Ortadoğu’daki,Mezopotamya’daki din dilinin neanlam ifade ettiğini anlaması gereki-yor. Bu dil, yeryüzündeki zayıfların,mahrumların ve ezilenlerin dinseldilidir. Adam “Eziliyorum, açım” diyebağırmıyor da, “Allahuekber” diye

bağırıyor. Bunu Marksistlerin anla-ması gerekiyor. Bu dile yabancılar,bunu anlamıyorlar. Dinin sadeceafyon yüzünü görüyorlar. Ama dininbir de vicdan yüzü var; asıl yüzü deodur zaten. Bunu gördükleri zamansorun kalmayacaktır. Bana göre bunainanmakta da beis yoktur. Benim sos-yalistlere teklifim şu: Olduğun yerdedur, kalbini, gönlünü Allah’a aç,Kuran’a aç ve oradaki sosyal adaletilkelerini gör. Senin söylediğininaynısını söylediğini göreceksin. Eğerİslam’ı bu yüzüyle tanırlarsa, o zamaninanma problemi de kalmaz.

İnanmak şudur: Kuran’ın sosyal ada-let ilkelerine ve mülkün Allah’a aitolduğu gerçeğine inanmak. Bunainandığın zaman Kuran’a inanmışoluyorsun. Ama onlar şöyle düşünü-yorlar: Allah’ın zatına inanmak, ahi-ret gününe inanmak, cennet vecehenneme inanmak. Onlar işin itikattarafıdır, işin metafiziğidir, onu öbürtarafa bırakmak lazım.

Allah’a zat olarak inancı olmayan, ahi-rete, cennete ve cehenneme inanma-yan ve fakat Kuran’da anlatılan sosyaladalet, ezilenden yoksuldan yanaolma, mülkün Allah’a yani kamuya,tüm topluma ait olmasına inanan(bak bu da “inanan”) bir ateistle heryere giderim ben.

Yani arkamı döndüğümde bana kazıkatmayacaksa, dürüstse, ben onunlaemperyalizme ve kapitalizme karşısavaşırım, vuruşurum, onunla heryere giderim. Neymiş, Allah’a inanmı-yormuş. İnanıyor işte, sosyal adalete,mülkün Allah’a/kamuya ait olduğunainanıyor. Metafiziğinin seninkinintıpkısının aynısı olması gerekmiyor.İnançlar ve ritüeller üzerinden sorgu-lama ve yargılama yapamayız.Davranışlar üzerinde anlaşacağız.

İslam İçinde İki Din

Bir tarafta mevcut sistemle yanikapitalizmle bütünleşmiş ve onumeşrulaştıran, onu güçlendiren birİslam anlayışı var. Sanki tek İslambuymuş gibi görünüyor. Ama siz vebazı İslami düşünürler, başka birİslam’dan bahsediyorsunuz. Aslın-da İslam içinde iki din mi sözkonu-su bugün?

Bu iki yorum mudur, iki din midir?Bana göre iki dindir. Çünkü benöncekilerle karşılaştırıyorum, onlar-dan farklı değil. Ebu Cehil’in din anla-yışı ile Muaviye’nin din anlayışı ara-sında pek fark yok. Aynı şeyi söylü-yorlar. İnançları ve ritüelleri benzi-yor. İnanıyorlar ve salât ediyorlar.Gusül abdesti alıyorlar, tavaf ediyor-lar. Yani inançları ve ritüelleri bizdenfarklı değil ki.

Ama “Ben” diyor “bu yanımdaki köleBilal ile eşit mi olacağım?” “Bunlarıniye azletmemizi istiyorsun? Böylegiderse çalıştıracak köle bulamayaca-ğız. Ben bunlarla aynı sofraya otur-mam” diyor. Eşitliğe yanaşmıyorlar.Toplumsal eşitliğe yanaşmıyorlar vekurdukları hegemonyanın ellerindenkayıp gideceğini görüyorlar. Onuniçin Hz Peygam-ber’e çok büyük tepkigösteriyorlar ve bu uğurda savaşmayıbile göze alıyorlar.

Siz İslam’ın amacının eşitliğe, ortakmülkiyete dayanan bir düzen kur-mak olduğunu söylüyorsunuz, değilmi?

Aslında infak, zekat, zenginin yoksulavermesi bana göre geçici hükümler-dir. Bunlar eşitlik sağlanınca kalka-caktır. Kıyamete kadar hep birilerizengin, birileri yoksul olacak ve hepbirileri diğerlerine boyuna verecek!Böyle olmaz. Yoksullar ömür boyuzenginlerin inayetiyle yaşayamaz.Bunun bir gün kalkması lazım. Yerinene olacak? Herkes ürettiğini değiş-tokuş edecek. Günlük kazancın ihti-yaçtan fazlasını bölüşülecek. Temel vezaruri ihtiyaçlardan fazla insanlarınüzerinde mülkiyet bulunmayacak.Nihai amaç budur.

Bu da temel kopuş noktalarındanbir tanesi. Ciddi, köklü bir farklılık.Çünkü geleneksel İslam anlayışındayoksullara “Bu dünyada yoksulluğaboyun eğin, Allah’a inancınızı koru-yun, öbür dünyada ödüllendirile-ceksiniz. Dünya bir imtihan yeri-dir” denir.

Bu tam da müşriklerin anlayışıdır.Yasin Suresinde şöyle denir: “İsteseydiAllah’ın doyuracağı kişileri biz midoyuracağız?” Yani Hz. Peygamberdiyor ki, yoksullara elinizdekini verin,paylaşın. Onlar diyor ki, “Niye verelim,

isteseydi Allah onları doyururdu,doyurmadığına göre demek ki vermi-yor, demek ki istemiyor. Kimisinin tokkimisinin aç olması, kimisinin zenginkimisinin yoksul olması Allah’ın takdirettiği bir düzendir. Beni zenginlikle,onu yoksullukla imtihan ediyor.”Halbuki böyle bir şey yok. Allah’ın tak-dir ettiği, Fussilet Suresinin 10.Ayetine göre, eşitliktir. “Allah eşitliğitakdir etti” diyor. Yeryüzündeki rızıkkaynaklarının eşitçe bölüşülmesiniirade buyurdu. Yeryüzünde aç, çıplak,susuz ve güneşin sıcağında yanankimse kalmasın istiyor, TahaSuresinin 118. Ayetine göre.

Yani Allah yeryüzünde aç görmekistemiyor, kullarım aç olamaz, diyor.Buna kim neden oluyorsa suçludur.Susuz kalamaz, yani maddi ve manevitemel ve zaruri ihtiyaçların susuzlu-ğunu çekemez. Çıplak olamaz, yanigiyeceği ve barınacağı bir yer olmalı-dır. Güvenlik korkuları içinde yaşa-mamalıdır. Buna cennet diyor, iştesizin için cennet diyor. DolayısıylaKuran’ın cennet dediği aslında henüzinsan eli değmemiş doğal dünyadır.

Biz insanlar burayı cehennemi çevir-dik. Ahiretteki cennet ise dünyayıtekrar doğal haline çevirmek isteyen-ler için vaadedilmiş ödüldür, işin iti-kad tarafıdır. Ben ona da inanırım,sonsuz umuttur bu.

İslam Kadın-Erkek Eşitliğini Savunur

Sol ve İslamiyet arasındaki önemligerilim noktalarından birisi dekadın konusuna yaklaşım. Geneldekadın ikinci sınıf cins olarak görü-lüyor. Erdoğan da “eşitlik olmaz,kadın fıtratı gereği farklıdır” diyor.Kadının eşitlik ve özgürlüğü konu-sunda siz ne düşünüyorsunuz?

İslam en temelde kadın ve erkeğineşitliğini savunur. Ancak İslam’ınindiği Mekke ve Medine ortamındabu eşitlik yoktu. Durum kadınlarınaleyhine feci şekilde bozulmuştu.Alınıp satılıyorlardı, köle yerine konu-yorlardı, mirastan pay alamıyorlardı.Kuran’daki kadın-erkek ilişkilerinidüzenleyen ayetlere baktığımızdabunların hemen hemen tamamıkadınların lehine, erkeklerin aleyhi-nedir. Kadın olduğu için değil sadece,o gün toplumda ezilen o olduğu için,onun yanında yer almıştır. Ve her yenigelen ayetle ona bir hak verilmiştir.

Toplum eşitliğe doğru ilerletilmeyeçalışılmıştır. Kuran’ın teorik içeriğin-de bence bu var. Ama sosyal pratik buteorik içeriğe ne kadar yaklaşmıştır,ne kadar hayata geçirebilmiştir, orasıtartışılabilir.

Fakat benim Kuran’ın kadın ve erkekarasında eşitlik öngördüğü konusun-da en ufak bir şüphem yok. Çünküyaratılışta eşitlik vardır, hesapta eşit-lik vardır. Erkeklerin muhatap olup dakadınların muaf tutulacağı -sırf onlarkadın olduğu için- hesap sorulmaya-cağı hiçbir konu yoktur. Hesapta eşit-lik varsa, yaratılışta eşitlik varsayaşamda da eşitlik olmak zorundadır.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK RÖPORTAJ 17EKİM 2011

Allah’a zat olarak inancı olmayan, ahirete, cennete ve cehennemeinanmayan ve fakatKuran’da anlatılansosyal adalet, ezilenden,yoksuldan yana olma,mülkün Allah’a yanikamuya, tüm toplumaait olmasına inanan bir ateistle her yeregiderim ben.

Allah yeryüzünde aç,çıplak, susuz ve güneşinsıcağında yanan kimsekalmasın istiyor. YaniAllah yeryüzünde açgörmek istemiyor,kullarım aç olamaz,diyor. Buna kim nedenoluyorsa suçludur. Susuz kalamaz, yani maddi vemanevi temel ve zaruriihtiyaçların susuzluğunuçekemez. Çıplakolamaz, yani giyeceğive barınacağı bir yerolmalıdır. Güvenlikkorkuları içindeyaşamamalıdır. Bunacennet diyor, işte siziniçin cennet diyor.Dolayısıyla Kuran’ıncennet dediği budünyadır.

Page 18: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201118 EMEK

Kıdem tazminatı, işçinin ürettiği vekarşılığı ödenmeden el koyulan değe-rin bir bölümünün, işçiye daha sonrageri ödenmesidir; ödenmesi sonrayabırakılmış ücrettir. İşçilerin 1937yılından bugüne kullandığı hak, özel-likle son 10 yıldır sermaye ve hükü-metin boy hedefi haline getirilmişdurumda. 2008 krizi sonrası patron-ların daha yüksek sesle dile getirdik-leri talep, bu kez 61. HükümetProgramı’nda da yer aldı.

Halen güncellenmiş yeni bir tasarıbulunmamakla birlikte, öncedenhazırlanmış yasa tasarıları, 61. Hü-kümet Programı ve Ulusal İstihdamStratejisi’ne (UİS) bakıldığında fonuniçeriği ve fondan yararlanma koşulla-rı ortaya çıkmaktadır.

Tazminat Emeklilik ve Ölümde

Önceki yıllarda çıkarılan taslaklardatazminattan yararlanma emeklilik,ölüm ve 10 yıl sonunda söz konusuolacaktı, ancak şimdi bundan vazge-çildiği görülüyor. Fonla birlikte taz-minat sadece ölüm ve emeklilikhalinde alınacaktır. 10 yıl sonra isesadece kısmen para çekme hakkıtanınmaktadır ve bu da işsiz kalmaşartına bağlı kılınmaktadır.

Halen, işyerinin taşınması, işçininaskere gitmesi, kadın işçinin evlen-mesi ve benzeri hallerde kıdem taz-minatı alınabilinirken, yeni düzenle-me ile bu koşuldaki işçiler tazminatalma hakkını kaybetmektedirler.

Alınacak Para Azalacak

Kıdem tazminatı miktarı 3 değişikyöntem kullanılarak azaltılmak isten-mektedir. 1 Aylık kıdem tazminatınınmaliyeti yüzde 8,3’tür. Oysa, yapıl-mak istenilen düzenleme ile işveren-lerden sadece yüzde 3’lük primkesintisi yapılması, yüzde 1’deİşsizlik Sigortası Fonundan alınması

düşünülmektedir. Bu durum, başkahiçbir açıklamaya gerek kalmaksızınişçinin alacağı tazminatın yarı yarıyadüşeceğinin göstergesidir.

İkincisi, halen, kıdem tazminatı hesa-bında, ücret ve ücrete ilaveten işçiyesağlanmış olan para ve para ile ölçül-mesi mümkün menfaatler de gözönünde tutulmaktadır. Böylece, ikra-miye ve sosyal haklar gibi ödemelerkıdem tazminatı hesaplamasına dahiledilmektedir. Fonla birlikte tazminathesabında sadece çıplak ücret esasalınacaktır. Üçüncüsü, halen işçi sonücreti üzerinden kıdem tazminatıalırken, fonla birlikte hesaplama sonücret üzerinden değil, son takvim yılı-nın ortalaması esas alınarak yapıla-caktır.

Görünen o ki, hükümet birden fazlayöntemle kıdem tazminatının işvere-ne olan maliyetini düşürecek ve işçi-ler halen aldığından çok daha az mik-tarda kıdem tazminatı alacaklardır.

İşten Çıkarma Artacak Baskı Yoğunlaşacak

Kıdem tazminatının önemli fonksi-yonlarından birisi, işten çıkarmayızorlaştırıcı rolüdür. İşverenler, özel-likle kitlesel işten çıkarmada, kıdemtazminatının oluşturacağı maliyetihesaplamakta ve bir anda yüksekmiktarda, hem de nakit olarak öden-mesi gereken kıdem tazminatı nede-niyle bundan vazgeçebilmektedirler.Fon sözkonusu olduğunda, işveren bubaskıyı üzerinde hissetmeyecek, iste-diği anda, istediği sayıda işçiyi kolay-ca işten çıkarabilecek, çıkarttığı işçi-nin yerine de daha düşük ücretle yeniişçi alacaktır.

İşçinin, patronların çeşitli olumsuzuygulama ve davranışları nedeniyle işsözleşmesini haklı nedenle fesihhakkı vardır ve bu durumdaki işçikıdem tazminatına hak kazanmakta-

dır. Fonla birlikte işçinin bu hakkıortadan kalkacak; patronlar işçiyeistediği gibi davranabilecek; her anişten çıkarılma kaygısı, işçinin patro-na olan bağımlılığını ve sermayeninegemenliğini artıracaktır. İşçilerinçalışma koşularındaki ağırlaşma doğ-rudan iş kazalarının artmasını daberaberinde getirecektir.

Diğer yandan işçinin ücretinin öden-memesi, eksik ödenmesi ya da geçödenmesi, işçinin iş sözleşmesiniderhal fesih hakkının doğumasınayol açar ve işçi kıdem tazminatınahak kazanırken, fon sözkonusu oldu-ğunda, işveren üzerindeki bu baskıda ortadan kalkacak, işveren ödeme-leri keyfi olarak yapacaktır.

Bugün Tazminat Alamayan Yarın da Alamayacak

Fon için gösterilen temel gerekçeler-den birisi de, işçilerin önemli kısmı-nın kıdem tazminatını alamamasıdır.Eğer işçilerin büyük kısmı kayıtdışıçalıştırılıyorsa, esnek ve güvencesizbiçimde istihdam ediliyorsa, bubiçimde istihdam edilenlerin kıdemtazminatından yararlanma olanağıolmayacaktır. Bütün manipülasyonakarşın en önemli konu, çeşitli neden-lerle kıdem tazminatı alamayankesimlerin, yeni düzenleme ile dekıdem tazminatını alamayacak olma-larıdır.

Hükümet, kazanılmış hakların koru-nacağını belirtmektedir. Bu söylem,işçilerin parçalanması, bölünmesi vekarşı karşıya getirilmesi amaçlıdır.Böylece, eski işçilere sessiz kalmalarıönerilmekte ve aslında onursuzlukteklif edilmektedir.

İşçilerin yıllardır kullanmakta olduğuen önemli haklarından biri olankıdem tazminatı hakkı, fona deviradına gasp edilmek istenmektedir.Fonla birlikte, işçiler daha güvence-

siz, esnek ve kuralsız biçimde çalışa-caklar, her an işten çıkarılma korku-su ile zor koşullarda çalışmak zorun-da kalabileceklerdir. Sermayenin işçiüzerindeki denetim ve baskısınınartmasının örgütsüzlüğe yol açmasıda kaçınılmazdır.

İşçiler, en önemli haklarının kaybınasessiz kalmamalı, mücadelelerini fiilive meşru her türlü yöntemle göster-melidir.

Kıdem tazminatınınönemli özelliklerindenbirisi, işten çıkarmayızorlaştırıcı rolüdür.İşverenler, özelliklekitlesel işten çıkarmada,kıdem tazminatınınoluşturacağı maliyetihesaplamakta ve biranda yüksek miktarda,hem de nakit olaraködenmesi gerekenkıdem tazminatınedeniyle bundanvazgeçebilmektedirler.Fon sözkonusuolduğunda, işveren bubaskıyı üzerindehissetmeyecek, istediğianda, istediği sayıdaişçiyi kolayca iştençıkarabilecek, çıkarttığıişçinin yerine de dahadüşük ücretle yeni işçialacaktır.

İşçilerin yıllardırkullanmakta olduğu enönemli haklarından biri olankıdem tazminatı hakkı, fonadevir adına gasp edilmekistenmektedir. Fonla birlikte,işçiler daha güvencesiz,esnek ve kuralsız biçimdeçalışacaklar, her an iştençıkarılma korkusu ile zorkoşullarda çalışmak zorundakalabileceklerdir.

Sermaye Kazanılmış Hakları Birer Birer Geri Almak İstiyor

KIDEM TAZMİNATI HÜKÜMETİN BOY HEDEFİ

İRFAN KAYGISIZ

Page 19: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EMEK 19EKİM 2011

Sınıf mücadelesi açısından sondönemlerin en kritik yıllarını yaşıyo-ruz. Kuzey Afrika’da Ortadoğu’da,Avrupa’da, Çin ve Şili’de büyük çaplıdirenişler görülüyor. İşçiler, gençler,kadınlar, kamu emekçileri, ekolojist-ler “yeni devrimci dalganın” en önem-li dinamiklerini oluşturuyor.

Nereden bakarsak bakalım dünyadave Türkiye’de sınıf hareketi açısındanyeni bir dönem açılmıştır. Bu döne-min ana dönüşüm zeminleri:

1. 2002’de Irak işgali sonrasında,savaş karşıtlığı temelinde geli-

şen “sol dalga”,

2. 2008’de Kasım ayında başlayan“kapitalist sistem krizi”dir.

Daha pek çok olay sıralayabiliriz.Ancak özellikle bu iki olay, toplumsalhareketlerde, bir kırılma noktasınaişaret etmektedir. Bu olaylar, sınıfhareketinin bütün dinamiklerini,yeni eylem biçimleri de üreterekharekete geçirdi. Savaşa duyulantepki ve kapitalizmin meşruiyetinin,hegemonyasının zedelenmesiyle kit-lesel eylemliliklerin de yolu açıldı.Artık 1990’ların kara, kıpırtısız gün-lerinde yaşamıyoruz.

Sınıf hareketi, eylemlerdeki başarı vebaşarısızlıklarla, yükselip geri çekil-melerle dalgalı bir seyir izlese de,

konjonktür devam ediyor. Devrimcidalga sürüyor.

Türkiye

Türkiye’de sınıf hareketi, 2002’deki“sol dalga” zemininde, 2007’deki işçidirenişleriyle kendini hissettirdi.Novamed’li kadın işçiler ve MersinSerbest Bölgesi işçilerinin direnişle-rinin başlattığı dönem; Yörsan,Tersane, Telekom, İlbek, Sinter, 1Mayıs direnişleri, Tekel işçilerinindirenişleriyle devam etmiştir.

Eylemlerin sıklığı ve direnişe katılanişçi sayısı bakımından, 2007’den2010’a kadar işçi hareketi, sürekliyükseliş göstermiştir. Sonrasındageriye çekilişler yaşansa da, işçi sınıfıküçük küçük direnişleriyle yolunadevam etmektedir. Dünyada olduğugibi Türkiye’de de 2002 sonrası kon-jonktür sürmektedir.

Son günlerde, Man-Daf, PTT, Onteks,İstanbul Belediyesi, Burger King,Bedaş işçilerinin direnişleri, dönemiinatla sürdürme kararlılığını göster-mektedir.

İşçi hareketi açısından 2007’de baş-layıp 2010’a kadar gelen süreci, özel-likle bir olguyla belirlemek gerekirseTekel direnişinden çok, 20101 Mayıs Taksim kazanımını göstere-

biliriz. Bu, devrimci öncülere, sınıfınbir noktaya odaklanıp kazanım ger-çekleştirdikten sonra yeni bir kulva-ra doğru yol alırken “genişleyerekyeniden sıçrama enerjisi” oluşturmabilincini/yönünü işaret eder. Çünkü“hareketin” diyalektiğinde süreklidikine ve ileri gidişler yoktur, bellimomentlerde enine yayılarak, geniş-leyerek de “hareket” kendini sürdü-rür.

Şimdiki zamanda sorun sınıf hareke-tinin geriye çekilmesi, ilerlemesideğildir. Yükseldi, düştü meselesi dedeğildir. İşçi sınıfı yapacağını yaptı.Yapıyor da. Açlık grevinden fabrikaişgallerine, çadır direnişlerindensabotaja, 1 Mayıs meydanı direnişle-rine kadar demokratik kazanımlar

elde edene kadar eylemler gerçekleş-tirdi. Daha ne yapmasını bekliyoruzki?

Yavaş yavaş da olsa sınıf hareketi,kendi seyrini izliyor. Sanki “sınıföncülerinin zaafını” da gözeterekağır ağır, yoklaya yoklaya gidiyor.Sınıfın öncüleri, 2008 kriz sonrasın-da işçiler, emekçiler “beklenen tepki-yi gösteremedi” kolaycılığı/nesnelci-liği ile hareket etmemelidir. Budönemde, bu krizde esas sorulmasıgereken “sınıfın öncüleri ne yaptı?”sorusudur.

Sınıf öncüleri, örgütçüleri “krizindevrimcileri” olabildiler mi?

Burjuva medya, kapitalistler, gelişenişçi sınıfı hareketini kavramlarlaoynayarak belirsizleştiriyor. Şimdiyekadar post-modern inkâr içindeydi-ler. Sınıf gerçekliğinden kaçıyorlardı.Şimdilerde gerçekliği gören yerdenkonuşuyorlar; ama yine tahripkâr,yine çürütücü. Örneğin; Arap halkla-rının isyanında şekillenen, “Arapbaharı”ındaki “devrimci dinamiği”göremiyorlar. Ya da dünyanın önemlimerkezlerinde işçilerin, kamu emek-çilerinin, gençlerin, işsizlerin, kadın-ların eylemlerine “yeni orta sınıfhareketi” diyebiliyorlar. Sınıf, dev-rim, eylem kavramlarını bulanıklaştı-rıyorlar.

Türkiye’de sınıf hareketi, konjonktü-rel bir dalga olarak kendi seyriniortaya koydu. 2007-2010 dönemi buyeni dönemi açıkça ortaya serdi. Buyılları özetleyen; “sınıftan kaçış yok”sözüydü. Çok doğru ve anlamlı birtanımlamadır. Ancak bu söylem dahada ilerletilmelidir. Artık döneminsözü “sınıfa öncülükten kaçış yok”olmalıdır.

İşçi sınıfının “tarihsel” öncü gücügörülüyor artık. Ama “güncel-kon-jonktürel” gücü de görülebilmelidir.Sınıftan kaçış yok! Evet.. Ancak“Öncülükten de kaçış yok”diyebilme-liyiz artık.

Gerçekten de; sınıf devrimciliğindenkaçış yok diyebilmekte bütün mesele.

15.9.2011

2010 dönemi bu yeni dönemi açıkça ortaya serdi.Bu yılları özetleyen; “sınıftan kaçış yok” sözüydü.Çok doğru ve anlamlı bir tanımlamadır. Ancak bu

söylem daha da ilerletilmelidir. Artık dönemin sözü“sınıfa öncülükten kaçış yok” olmalıdır. İşçi sınıfının

“tarihsel” öncü gücü görülüyor artık. Ama “güncel-konjonktürel” gücü de görülebilmelidir.Sınıftan kaçış yok! Evet. Ancak “Öncülükten de

kaçış yok” diyebilmeliyiz artık.

Eylemlerin sıklığı ve direnişe katılan işçi sayısıbakımından, 2007’den 2010’a kadar işçihareketi, sürekli yükseliş göstermiştir.Sonrasında geriye çekilişler yaşansa da işçi sınıfıküçük küçük direnişleriyle yoluna devametmektedir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de2002 sonrası konjonktür sürmektedir.

Dönemin Sözü: “Sınıfa Öncülükten Kaçış Yok”

İŞÇİ HAREKETİNİN GÜNÜMÜZDEKİ SEYRİ

H. ARIKUŞU

Page 20: TO-Gazete-40/12

EKİM 201120 DÜNYA TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK

Tunus’tan Suriye’ye yaşanan kalkış-malar, farklı gelişkinlik düzeylerineve eksikliklerine rağmen diktatörlerekarşı başkaldıran halk hareketleridir.Toplumun baskı ve sömürü altındabunalmış olan en alt katmanlarınınayağa kalkmasıdır. Bugün emperya-lizm, bu ülkelerde kontrolü dışındaortaya çıkan süreci denetim altınaalmaya çalışmaktadır. Çünkü bu halkhareketleri bölgedeki siyasal sürecideğiştirme potansiyelini barındır-maktadır. Emperyalizmin Libya’daolduğu gibi süreci çarpıtmaya, kendiçıkarları doğrultusunda yönlendir-meye dönük hamleleri olmuştur veolacaktır.

Ancak bizim hareket noktamızemperyalist müdahale ve projeksi-yondan önce sürece rengini verenkitle mücadeleleri olmalıdır.Emperyalizmin müdahalesi var diyeOrtadoğu’da değişen bir şey yokmuşgibi davranırsak, bölgede ezilenlerlehine ortaya çıkan imkânları gözardı etmiş oluruz.

Emperyalizm Libya halkı öznelindeaslında Arap baharına savaş açmıştır.Kuzey Afrika ve Ortadoğuda ortayaçıkan halk ayaklanmalarının önününkesilmesi, potansiyelinin ve etki ala-nının sınırlanması ve kontrol edilme-si doğrultusunda yapılmıştır. TıpkıMısır’da iktidara askeri cuntanın geti-rilmesi; Tunus’ta küçük bir yönetimdeğişimiyle yetinilmesi; SuudiArabistan’ın Bahreyn’deki halk hare-ketini bastırmak için bu ülkeyi işgali-nin desteklenmesi; iktidarda kalmasıiçin Yemen’de Ali Abdullah Salih’edestek verilmesi gibi. Bu hamlelerin,tüm bölge halklarına bir gözdağıverme özelliğini de görmemiz gere-kiyor.

Ayrıca küresel krize girmiş olankapitalist sistemin, Kuzey Afrika veOrtadoğuda ortaya çıkan ayaklanma-lar sonrası, bölgedeki enerji kaynak-larının kontrolünü kaybetmeyi gözealması beklenemezdi.

Libya’daki gelişmeler Suriye’yi deetkileyecektir. Küresel güçler bölgedeortaya çıkacak hareketlere karşıaskeri müdahale zeminini yaratmışoldular. Bu, Suriye’ye ya da Yemen’eböylesi bir müdahalenin tehdit mesa-jını da içermektedir. Küresel serma-ye ve bölgesel aktörler, bu süreci böl-gede etkili ve belirleyici olabilmeninbir manivelası haline dönüştürmekisteyeceklerdir.

Böylece yıllar önce ABD tarafındangündeme getirilen ama ilk hamlesin-de başarısızlığa uğrayıp rafa kaldırı-lan BOP’un, eski model diktatörleridevirip; bölgenin tamamını sermaye-nin dizginsiz sömürü alanına dönüş-türme ve yerel diktatörlerin yerinesömürge valileri atama planları, ArapBaharının açtığı kulvarda uygulama-ya sokuluyor. Açıktır ki, bölgede orta-ya çıkacak sosyal ve tarihsel devrim-ci dinamiklerin başarılı olabilmesiancak emperyalizme rağmen ve onakarşı yürütecekleri mücadeleylemümkün olabilir. Bu durumSuriye’de çok daha net kendini his-settiriyor.

Suriye’de Oluşan Dengeler ve Çatışma Alanları

Suriye’de yaşananlar, ne emperya-listlerin ve onun yerel ortaklarınınmedya üzerinden pompaladığı veSuriye’ye müdahale etme zemininioluşturmaya çalıştığı görüntü kadarabartılı şiddet ve çatışma içeriyor; nede Baas destekli yayınların inandır-maya çalıştığı gibi ülkede her şey gül-lük gülistanlık!

Birincisi, Suriye, Ortadoğu’da çok

önemli halka. Çözüldüğü andaOrtadoğunun kaderi değişebilir.Çünkü Suriye, İran-Lübnan(Hizbullah) ve Filistin (Hamas) aksı-nın çok önemli bir parçası.Suriye’nin küresel emperyalist siste-min istediği zemine çekilmesidemek, İran’a yapılacak olası birmüdahalenin önünün açılması,Lübnan Hizbullahı’nın yalnızlaştırıl-ması ve İsrail-Filistin sorunundaönemli bölgesel dinamiklerin devredışı bırakılması anlamına gelecektir.

İkincisi, bu aks, küresel sermayebloklarının enerji açıklarının gideril-mesi noktasındaki rekabetlerininmerkezindedir. Bu ABD-AB ileRusya-Çin eksenlerinin kendi arala-rındaki hegemonya mücadelesinin detayin edici unsurlarındandır. Bunedenle ABD doğrudan müdahaleetmek yerine, hamlelerini TC üzerin-den gerçekleştirmeyi tercih etmekte-dir.

Üçüncüsü, sözkonusu coğrafya böl-genin liderliğine oynayan ülkeler içinde bir rekabet alanıdır. Türkiye şayetSuriye’yi ABD’nin istediği zemineçekebilirse, hem bölgenin kapılarıTürkiye sermayesi için açılacak, hemde Türkiye ABD’nin küçük ortağı ola-rak bölgesel roller üstlenebilecek. Bu,sürecin dışında kalmak istemeyenÜrdün, İsrail ve Arabistan için degeçerli.

Dördüncüsü, Baas rejiminin veSuriye muhalefetinin mevcut yapısı

süreci etkilemektedir. İlki, Ordu için-de henüz bir çözülme söz konusudeğil. Ancak Orduda on iki birimeayrılmış derin devlet yapılanmasıhalkın üzerindeki baskı ortamınınoluşmasında çok ciddi bir etkiyesahip. Bu da yükselen halk muhalefe-tinin yayılmasının somut gerekçele-rinden birini oluşturuyor.

Diğeri ise muhalefetin homojen birduruşunun olmaması. Daha çokHama’da etkili olan MüslümanKardeşler ve Selefi denen İslamcıgrupların dışında Kürtler, liberaller,Batı yanlısı muhalifler, kimi demo-krat çevreler ve sol/komünist parti-ler bulunuyor. Aslında Suriye’dekiasıl muhalefet gücü, neo-liberaluygulamaların kurbanı olan ve nüfu-sun yüzde 40’ına tekabül eden işçi veemekçilerdir. Doğrudan rejimle çatış-ma halinde olan bu kesimlerdir.Ancak örgütsüz ve siyasi bir prog-ramdan yoksun olmaları onlarınmücadelelerini zaafa uğratmaktadır.

Bizler emperyalizmin kendi çıkarlarıdoğrultusunda bölgeyi dizayn etmehamlelerinin bir parçası olarakSuriye’ye yapacağı her türlü dışmüdahaleye karşıyız. AncakSuriye’deki emekçilerin ve ezilen tümkesimlerin daha özgür ve demokratikbir yaşam sürmeleri doğrultusundaBAAS rejimine karşı verdiği mücade-leyi de sonuna kadar destekliyoruz.

18.9.2011

Libya’daki gelişmeler Suriye’yi de etkileyecektir. Küresel güçler bölgede ortayaçıkacak hareketlere karşı askeri müdahale zeminini yaratmış oldular.

Bu Suriye’ye ya da Yemen’e böylesi bir müdahalenin tehdit mesajını da içermektedir. Küresel sermaye ve bölgesel aktörler bu süreci bölgede etkili ve

belirleyici olabilmenin bir manivelası haline dönüştürmek isteyeceklerdir.

ABD Arap Baharını Kendi Çıkarları İçin Kullanmaya Çalışıyor

MÜDAHALEYE HAYIR! DİKTATÖRLÜKLERE DE!

M. RAMAZAN

Bizler emperyalizmin kendi çıkarlarıdoğrultusunda bölgeyi dizayn etme hamlelerinin

bir parçası olarak Suriye’ye yapacağı her türlüdış müdahaleye karşıyız. Ancak Suriye’deki

emekçilerin ve ezilen tüm kesimlerin daha özgürve demokratik bir yaşam sürmeleri

doğrultusunda BAAS rejimine karşı verdiğimücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz.

Page 21: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 21EKİM 2011

Libya’da ortaya çıkan gelişmelerihepimiz yakından izliyoruz. Gelişensürecin ne Libya halkına ne de bölge-de ortaya çıkan devrimci kalkışmayayarar sağlamayacağını görmek içinmüneccim olmaya gerek yok.NATO’nun hava operasyonuyla des-tek verdiği Ulusal Geçiş Konseyi(UGK) Libya’da yönetimi ele geçire-rek 42 yıllık Kaddafi yönetiminidevirdi. Operasyonda yer alan küre-sel güçler bu sefer de medya üzerin-den bir başka operasyon yapıyor.Askeri müdahaleyle Arap Baharınıngücünü kırma hamlesinin bir devamıolarak medya üzerinden yürütülenitibarsızlaştırma ve değersizleştirmehamleleri ardarda uygulanıyor.

Libya’da 79 milyar dolar olanGSMH’nin (2009) yüzde 80’i petrolve doğalgaz gelirlerinden oluşuyor.Ülkede yıllık üretim yaklaşık olarak150 milyon varildir. Libya’nın yakla-şık 48 milyar varil petrol, 1,7 trilyonmetreküp doğalgaz rezervinin olduğutahmin edilmektedir. Küresel kapita-lizme uyum konusunda Kaddafi döne-minde bir dizi anlaşmalar ve reform-lar yapılmıştı. Böylece enerji yataklarıuluslararası şirketlere çok daha kap-samlı olarak açılmış oldu. Daha önceLibya’da Çin, Rusya, Brezilya menşelişirketler faaliyet yürütürken özellikle2004 yılından sonra Fransa, İngiltere,

İtalya, İspanya ve hatta ABD menşelişirketler çok kapsamlı yatırımlarayöneldiler. Yani Kaddafi dönemindezaten petrole sahiplerdi.

Kaddafi’nin Devrilmesi Demokrasinin Zaferi mi?

Kaddafi işine geldiğinde, başvurmak-tan çekinmediği anti-emperyalistdemagojisine karşın, uluslararası sis-temin gereklerini (11 Eylül sonrası“teröre karşı savaş” politikalarınaverdiği destekten- neo-liberalizmebağlılığa, Sarkozy’nin seçim giderle-rinin karşılanmasına, müdahaledenbir ay öncesine kadar ABD ve ABülkeleri ile yapılan silah anlaşmala-rından Avrupa’daki göçmen karşıtıuygulamalardaki kilit rolüne kadar)yerine getirmekten çekinmeyen birdiktatördü. Ve onun iktidarının yıkıl-ması olumludur. Ancak Kaddafi’nindevrilmesi bizi, diktatörlüğe karşıdemokrasinin zaferi şeklinde birdeğerlendirme yapma kolaycılığınada sürüklememeli.

17 Şubat’ta başlayan ayaklanma,bütün farklılıklarına rağmen başlan-gıçta Tunus ve Mısır’da ortaya çıkanayaklanmalara benziyordu: Baskıcıbir rejime karşı gençliğin, dışlanmış-ların, neo-liberal politikalardan canıyananların başını çektiği sokak gös-

terileri ve bir dizi şehirde büyük pro-testolar. Ancak Kaddafi rejimininmuhaliflere yönelik şiddetli saldırısıLibya’daki gelişmeleri hızla başka birnoktaya taşıdı. Tunus ve Mısır’daOrdu, Bin Ali ve Mübarek’i, rejimindevamlılığını tesis etmek, halk kitlele-rinin daha da radikalleşmesininönüne geçmek ve Ordunun bölünme-sini engellemek için feda edebilmişti.Bir anlamda diktatörlüklerin devamıve bekası için diktatörler gözdençıkarılabilmişti.

Oysa Libya’da Kaddafi ailesinin veyandaşlarının komuta kademesindebüyük etkisinin bulunduğu ve önem-li ölçüde özel kuvvetlerden ve paralıaskerlerden oluşturulmuş Ordu, böylebir özerkliğe sahip değildi. Bu saye-dedir ki, Kaddafi elindeki zor aygıtınısonuna kadar kullanarak, muhalifle-re karşı vahşi sindirme operasyonla-rı yapabildi.

Devrimci Enerji Sönümlendi

Bu, Libya’da ayaklanmanın hızlaaskeri bir boyut kazanarak bir içsavaşa dönüşmesine sebep oldu.İsyan, politik ve sosyal taleplerinyerine, daha militarize, askeri mantıkve taleplerin ön plana çıkarıldığı birboyut kazanmış oldu. İsyancıların bil-hassa ülkenin doğu kesimlerinehâkim olarak uluslararası kamuo-

yunca tanınmayı hedefleyen alterna-tif bir otorite oluşturma yoluna git-mesi, muhalefetin karakterini Tunusve Mısır’dan farklılaştırdı.

Oluşturulan UGK’ya Kaddafi rejimin-de önemli kademelerde bulunmuş birdizi figürün katılması, muhalefet içe-risinde güç dengelerini etkiledi.Örneğin Konsey’in dışişleri bakanıolan Ali al-İsavi, SeyfülislamKaddafi’nin yakın çalışma arkadaşla-rındandı ve ayaklanma öncesindeekonomi bakanıydı. Geçici KonseyBaşkanı Muhammed Abdülcelil,yakın bir zamana kadar adalet baka-nıydı. Bu durum, yani Kaddafi döne-minde devlet tecrübesi edinmiş kişi-lerin muhalefete katılması, bir yan-dan UGK’ya uluslararası düzlemdemuhatap alınabilir yüzler sağlarken,diğer yandan muhalefetin radikalpotansiyel ve imkânlarını kısıtlayanbir faktördü.

Eski rejim içerisinde yer almış, Batıyanlısı birçok kişinin muhalefete sız-dırılması, mevcut devrimci enerjiyisönümlendirmekle kalmamış, onukendi yörüngesine alıp yozlaştıraraközgün bir halk hareketi olmaktançıkarmıştır.

Ancak Libya’daki ayaklanmanınkaderini değiştiren, NATO müdahale-sidir. Hem halk ayaklanmasını kötü-rüm bırakmış hem de Kaddafi iktida-rının yıkılmasında etkili olmuştur.Gerçi muhaliflerin erken gelen zafe-rinin ardındaki ana etken, Kaddafirejiminin toplumsal tabanını iyicekaybetmiş olmasıydı. Muhalifler,Trablus’ta kenti sokak sokak, ev evsavunan bir direnişle değil, kendileri-ni coşkuyla karşılayan büyük halkgösterileriyle karşılaştılar. Ordununlojistik imkânlarının daralması veoluşan moral bozukluğu da çözülme-yi hızlandırmıştır.

Demokratik Görünümlü Neo-liberal Yönetim

Emperyalist güçler, elbette, Libya’yamüdahalenin somut ürünlerini almakisteyecek ve fırsatı değerlendirecek-lerdir. Libya’da olabildiği kadarıylademokratik görünümlü bir parlamen-ter rejim ve Batı yanlısı neo-liberal biryönetim oluşturacaklardır. Eğer ara-larında hır çıkmazsa, Libya’da hızlıcadevrimci enerji ve oluşumları çözüpdurumu “normal”leştireceklerdir. Vetabii petrolün paylaşımı konusundaçoktan anlaşmalar imzalamışlardır.

Ancak şu ana kadar bir kara harekâ-tı ve üs kurma girişiminde bulunma-mış olmaları, hem kendi aralarındakigüç dengeleri ve çatışma alanların-dan hem de mevcut Libya muhalefe-tinde yer alan kimi tarihsel dinamik-lerin tepkisini çekmek istememele-rindendir.

Libya’ya NATO Müdahalesi:

Libya’daki ayaklanmanın kaderini değiştiren, NATO müdahalesidir. Hem halkayaklanmasını kötürüm bırakmış, hem de Kaddafi iktidarının yıkılmasındaetkili olmuştur. Gerçi muhaliflerin erken gelen zaferinin ardındaki ana etkenKaddafi rejiminin toplumsal tabanını iyice kaybetmiş olmasıydı. Muhalifler,Trablus’ta kenti sokak sokak, ev ev savunan bir direnişle değil, kendilerinicoşkuyla karşılayan büyük halk gösterileriyle karşılaştılar.

ARAP BAHARI’NA SAPLANMIŞ HANÇER

M. RAMAZAN

İsyancıların hızlıca uluslararası kamuoyunca tanınmayı hedefleyenalternatif bir otorite oluşturma yoluna gitmesi, muhalefetin karakteriniTunus ve Mısır’dan farklılaştırdı. Oluşturulan UGK’ya Kaddafi rejiminde

önemli kademelerde bulunmuş bir dizi figürün katılması, muhalefetiçerisinde güç dengelerini etkiledi. Bu, mevcut devrimci enerjiyi

sönümlendirmekle kalmamış, onu kendi yörüngesine alıp yozlaştıraraközgün bir halk hareketi olmaktan çıkarmıştır.

Page 22: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201122 DÜNYA

2008 Eylül ve Ekim’inde başlayandünya ekonomik krizi, yarattığı sar-sıntılar, toplumsal ve siyasal çalkantı-larla 2010’a dek taşındı. Merkez kapi-talist metropoller, 2011’de kriz eğili-minin tersine çevrileceği yönündeiyimser bir dalgayı yaymak için kitleiletişim araçlarını harekete geçirdi-ler. Tüm rakamlar, grafikler krizdençıkışı gösteriyordu ki, mali piyasalar-da daha güçlü sarsıntıların ayak sesle-rinin duyulmakta olduğu yönündeyorumlar gözükmeye başladı.

Avrupa’nın GündemindeBorç Krizi Var

2011’in ikinci yarısında ise, şiddetlibir borç krizi Avrupa’nın gündeminiişgal etmeye başladı. Yunanistan,İspanya, İrlanda, Portekiz’in krizinsarsıntıları ile ciddi bir biçimde karşıkarşıya gelmesi, devlet borçlarınınödenememesi biçiminde dışa vurandurumun aslında Avrupa mali piya-salarının yaşadığı çok daha ciddi birkırılmanın işaretleri olduğu anlaşıl-maya başladı.

BBC’nin ekonomi editörlerinden PaulMason, “2011’deki gelişmeler bana1848’i anımsatıyor” diyor.Kaliforniya Üniversitesi’nde Ekonomive Politik Bilimler Profesörü BarryEichengreen, Yunanistan’daki ekono-

mik ve politik gelişmeleri ele aldığıyazısında, Yunanistan’da ekonomik vepolitik eğilimlerin yön değiştirmesi-nin çok güç olduğunu dile getirdiktensonra, sokak çatışmalarının yeni bir içsavaşa dönüşme olasılığının çok yük-sek olduğu saptamasını yapıyor.

Avrupa’nın periferisinde küçük birülke olan Yunanistan’ın yaşadığı eko-nomik bunalım manşetlerden düş-müyor. Yunanistan’ın ekonomik vepolitik geleceği bütünleşmişAvrupa’yı yakından ilgilendiriyor;çünkü Alman ve Fransız bankalarınınYunanistan’daki krizden doğrudanetkilenmesi sözkonusu veYunanistan’da yaşanacak büyükçöküşün bu iki ülkenin bankacılık vefinans sistemleri üstünde doğrudanbir etki yaratacağı bütün uzmanlartarafından kabul ediliyor.

Avrupa’nın bu iki merkez ülkesindeyaşanacak bu büyük kırılmanın tümAvrupa’yı ve dünya ekonomisini etki-lememesi sözkonusu olamaz.Yunanistan’daki çöküşten daha azetkilenmesi beklenen İngiliz bankave finans kuruluşlarının da ellerikulaklarında; çünkü Yunanistan ben-zeri çöküş senaryolarının dile getiril-diği bir başka ülke olan İrlanda ile bukuruluşlar arasında da benzer bir iliş-ki bulunuyor. Genişletirsek, İtalya ileAvusturya banka ve finans kuruluşla-rı arasında da aynı tarzda bir ilişki varve İtalyan ekonomisi için de çanlarçalmaktadır. Yunanistan’da başlaya-cak çöküşün hızla tüm Avrupa bankave finans kuruluşlarını etkisi altınaalması sıkça telaffuz edilmeye başla-yan bir öngörü olarak gündemdedir.

İç Savaş Olasılığı

Burjuva basının 1848 günlerine gön-derme yapması, bir iç savaş olasılı-ğından söz etmesi, bu öngörününgerçek temellere sahip olduğunu gös-termektedir. İtalya’da ekonomikkrize karşı hükümetin aldığı önlem-ler, İtalyan emekçileri tarafındantepki ile karşılandı. Çünkü; “SilvioBerlusconi hükümeti, yeni vergiler vebütçe kesintileri öngören mali paketnedeniyle parlamento desteğini koru-mak için çabalıyor, ancak örgütlenen

grevler nedeniyle sıkışmış durumda.Emeklilik yaşını yükselten paketle,daha ziyade geliri düşük olanları etki-leyen VAT (KDV) yüzde 21'e yükselti-lirken, kazancı 500 bin Euro’danfazla olanlara ise sadece yüzde 3'lükbir gelir vergisi konuluyor.”

İkinci bir Yunanistan olarak nitelenenPortekiz’in, yeni bir kurtarma paketialabilmesi için daha fazla bütçe kesin-tisine başvurması bekleniyor. MaliyeBakanı Vitor Gaspar, Portekizlilerin,önümüzdeki yıl daha fazla vergi öde-mesi gerekeceğini ifade ediyor.Gelecek sene, Portekiz’deki işsizlikoranlarının yüzde 13'ün üzerineçıkacağı tahmin ediliyor.

Dünya ekonomik krizinin etkileriniçok derinden yaşayan İspanya’da dahükümet mevcut devlet varlıklarınınyüzde 30’unu satarak krizin yükünühafifletme kararı alırken, krizinyükünü esas olarak emekçi sınıfayükleme yolunda yeni adımlar atma-ya devam ediyor. İspanyol hükümeti-nin bu uygulamaları gelişen gençlikve işçi muhalefetiyle karşılanıyor.

Avrupa’da yaşanacak bu kırılmanınAtlantik’in diğer tarafına taşınması vetüm dünyayı etkileyecek olması hiç deuzak bir olasılık değil. Kriz karşısındatüm hükümetlerin hemen hemenaynı enstrümanlara başvurması,bütçe kısıntılarına gitmesi, vergileriarttırması, sosyal harcamaları buda-masının da bir tesadüf olmaması gibi.

Krizin Yükü EmekçilerinOmuzlarına Yüklenecek

Kapitalistlerin birer yürütme kurulu-na dönüşmüş burjuva devletlerinemekçi sınıflara daha çok yüklenmekve kamusal kaynakları yağmalamakdışında bir çözüm projeleri yok. TümAvrupa’yı etkisi altına almaya başla-yan asıl eğilim ise, kitle mücadelele-rin yükseleceği yeni bir konjonktü-rün doğuyor oluşu. Yunanistan buaçıdan da önemli göstergeler sunanbir ülke konumunda. Avrupa’da alan-ları doldurmaya başlayan yeni gençlikve işçi yığınları, kapitalizmin çıkışsız-lığını kriz günlerinde daha da berrakgörme olanağını buluyor.

Paul Mason, karşısındaki manzarayabakınca 1848 yılını anımsıyor.1848’den söz etmek için belki birazerken. Ancak Avrupa’da toplumsal vesiyasal süreçlerin daha yoğunlaşmışsınıf mücadelelerine doğru akmayabaşladığı herkes tarafından kolaycagörülebilen bir gerçeklik. Kapitalist-lerin krizin yükünü emekçilerinomuzlarına yükleme eğilimleri deyeni bir olgu değil, hemen her krizevresinde başvurdukları bir yöntem.

Öyle ki, 1929 Dünya ekonomik krizi-ne ilişkin Komünist Enternasyonal’in8 Şubat 1930’da yayımladığı ilk resmibelgede krizin geniş kapsamlı bir ana-lizi yapıldıktan sonra, “Manuilskiişsizlerin uluslararası gösterisinin 6Mart’ta yapılacağını duyurdu, bu‘olgunlaşmakta olan dünya ekonomikkrizinin sonuçlarını burjuvazininonların omuzlarına yükleme girişim-lerine karşı işsizlerin bir protestosu’olacaktı.” 1

1 Komintern’in Alacakaranlığı 1930-1935,E.H. Carr, sf. 24, İletişim Yayınları

Kapitalistlerin bireryürütme kurulunadönüşmüş burjuvadevletlerin emekçisınıflara daha çokyüklenmek ve kamusalkaynaklarıyağmalamak dışındabir çözüm projeleriyok. Tüm Avrupa’yıetkisi altına almayabaşlayan asıl eğilimise, kitle mücadelelerinyükseleceği yeni birkonjonktürün doğuyoroluşu. Yunanistan buaçıdan da önemligöstergeler sunan birülke konumunda.Avrupa’da alanlarıdoldurmaya başlayanyeni gençlik ve işçiyığınları, kapitalizminçıkışsızlığını kriz günlerinde daha daberrak görmeolanağını buluyor.

Avrupa’da toplumsal vesiyasal süreçlerin daha

yoğunlaşmış sınıfmücadelelerine doğru

akmaya başladığı herkestarafından kolayca

görülebilen bir gerçeklik.Kapitalistlerin krizinyükünü emekçilerin

omuzlarına yüklemeeğilimleri de yeni bir olgu

değil, hemen her krizevresinde başvurdukları

bir yöntem.

AVRUPA’DA SINIF MÜCADELESİ YÜKSELİYOR

MURAT DÜZGÖR

Krizin Sonuçlarına Karşı İşçiler ve Gençlik Alanları Dolduruyor

Page 23: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 23EKİM 2011

30.218.000 km²’lik yüzölçümüyledünyanın en büyük kıtalarından olanAfrika’nın, başta petrol, elmas, bakır,kakao gibi zenginliklere sahip olma-sına rağmen, yoksulluk kader gibiyakasına yapışmış durumda. Öyle kikara kıta, kendisine adını verenRomalılardan bu yana aynı kaderiyaşamaya devam ediyor. 19. yüzyılakadar köleliğin hakim olduğu kıta,1884-1885 yıllarında yapılan BerlinKonferansları ile Avrupalı devletlerarasında bölüşülmüştü. 20. yüzyıldakiulusal kurtuluş hareketleriyle birnebze de olsa nefes alabilmeyi başa-ran kara kıtanın kapitalist devletlertarafından paylaşılması ve sömürül-mesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıy-la hızlandı.

Çin ve ABD Hamlelerini Yapıyor

Afrika’ya hamlelerini hızlandırandevletlerin başında, küresel güç ola-rak hızla yükselen Çin geliyor.Giderek artan enerji ihtiyacını gidere-bilmek için başta Angola ve Sudanolmak üzere büyük petrol rezervleri

bulunan ülkelerle işbirliğini geliştiri-yor. Bu ülkeler arasında Çad, Libya,Nijerya, Gabon da bulunmakta. Çin’inAfrika ülkelerinden aldığı petrol 2004yılında ithal ettiği toplam petrolünyüzde 20’sini oluştururken bugünyüzde 40’lara ulaşmış durumda.Ayrıca Afrika ile olan ticaret hacmi de100 milyar doları aşmış bulunmakta.Bunun yanı sıra Çin bu ülkelerin alt-yapı ihtiyacını gidermekte, gençkuşağı da Çin’deki üniversitelerdeeğitmekte ve bu ülkelere kredi sağla-maktadır.

Çin’e karşılık ABD de kendi hamlele-rini yapmakta. Bu doğrultudakiönemli adımlardan biri, Afrika’daAFRICOM’u kurmasıdır (2007).AFRICOM’un amacının İslamcı terörörgütlerine karşı savaşmak ve Afrikaülkelerini demokrasiye kavuşturmakolduğu belirtilse de, asıl amacın Çin’inyayılmasını önlemek ve kıtadaki ABDnüfuzunu artırmak olduğu bellidir.Nitekim açıklarında petrol olduğubilinen Sao Tome ve Principe’yedonanma üssü kuran ABD, Fas ve

Liberya’ya da üs kurmaya hazırlanı-yor. Diğer taraftan da ABD ordusuSenegal, Nijerya ve Güney Afrika gibiülkelere askeri eğitim veriyor. AyrıcaABD, Obama’nın Afrika kökenli olma-sını da kullanarak Afrika halklarıüzerinde etki kurmaya çalışmaktadır.

AB ve Türkiye Pusuda

Afrika’yı paylaşma konusunda Çin veABD’nin ardından AB gelmektedir.Son 30 yılda Afrika’ya yapılan yardı-mın yüzde 60’ını karşılayan Avrupa,2007 yılında Lizbon’da yapılanAvrupa Birliği-Afrika Zirvesi’yleAfrika’ya olan hamlelerini sıklaştır-maya başladı. AB Nijer’e 87 milyon,Angola’ya 150 milyon Euro yardımdabulunarak bu ülkelerin enerji zengin-liğinden faydalanmaya çalışmakta.Diğer yandan AB’nin, sömürgecidönemde Fransa’nın egemen olduğuTunus ile Cezayir, İtalya’nın egemenolduğu Libya ve İngiltere’nin egemenolduğu Mısır’ın bulunduğu KuzeyAfrika’ya olan ilgisi devam etmekte.

Nitekim Libya’ya yönelik operasyona

ilk başta İtalya karşı çıksa daFransa’nın bastırması ve ilk askerihamleyi yapmasıyla AB Libya operas-yonunda başrolü oynadı. Bu başrolükarşılığında ise Libya petrolününyüzde 35’ini kaptı. Keza Cezayir’dengelen doğalgaz da AB’nin kışın don-maması için büyük bir önem taşı-makta. Ayrıca AB’ye olan göçünbüyük oranda Kuzey Afrika’danolması da, AB’nin güvenlik gerekçe-siyle bölgeyle ilgilenmesine nedenoluyor.

Kendisine verilen Neo-Osmanlırolüyle, Ortadoğu’nun yanı sıraAfrika’ya da yönelen Türkiye’nin dekıtada önemli bir gücü bulunmakta.Afrika ülkeleri ile ticaret hacmi 20milyar Dolara yaklaşan Türkiye,Afrika’da 2009 yılından bu yana 19yeni büyükelçilik açtı. Türk ordusu daCezayir, Gana gibi ülkelere askerieğitim vermekte. Diğer yandan daGülen Cemaatinin açtığı okullarlahamlelerini genişleten Türkiye,Müslüman ülke kimliğini öne çıkarta-rak hamlelerine meşru bir zeminsağlamaya çalışıyor.

Afrika’nın Çabaları

Bütün bunlara karşı Afrika ülkeleri-nin de birlik oluşturma çalışmalarısürdürmekte. Bugün kıtadaki ülkele-rin siyasi birliğini sağlamak amacıylaAfrika Birliği, ekonomik kalkınmala-rını sağlamak amacıyla da AfrikaKalkınma Bankası bulunmaktadır. Buörgütlenmelerle tek pazar, parasalbirlik ve siyasi entegrasyon hedeflen-mektedir. Nitekim 2011 yılının ilkyarısında Zambiya, Etiyopya, Gana,Mozambik, Nijerya, Ruanda gibiülkelerin büyüme oranlarının yüzde6,5’in üzerinde olması, bu örgütlen-melerin kısmen başarılı olduğunugöstermektedir.

Öte yandan Somali büyük bir açlıklakarşı karşıya. Son 60 yılın en büyükkıtlık felaketiyle karşı karşıya olanSomali’ye bugüne kadar yapılan yar-dımların yeterli olmadığı, açlıktan vekötü yaşam koşullarından ölümlerinsüreceği belirtilmekte. Yüzlerce yıldıruygulanan sömürgeci/emperyalistpolitikaların yanı sıra, özellikle 1980sonrasında uygulanan IMF yapısaluyum programı, bu açlık durumununen önemli nedenlerinden biridir.

Bir yandan petrol çıkararak, altyapıyatırımları yaparak ekonomik olarakbölgeye hâkim olmaya çalışan Çin,diğer yandan üsler kurarak askeriolarak bölgeye yerleşmeye çalışanABD, öte yanda ise tarihsel bağlarınıkullanarak bu ikili arasından sıyrıl-maya çalışan AB ve Türkiye. Kıta bugüçlerin arasında bir savaş alanınadönmüş durumda ve bu durum gele-cekte kıtadaki tansiyonun yükselece-ğini göstermekte.

Son yıllarda Afrika’ya yönelen Türkiye’nin de kıtada önemli bir gücü bulunmakta. Afrika ülkeleri ile ticaret hacmi 20 milyar dolara yaklaşan

Türkiye, Afrika’da 2009 yılından bu yana 19 yeni büyükelçilik açtı. Türk ordusuda Cezayir, Gana gibi ülkelere askeri eğitim vermekte. Diğer yandan da Gülen

Cemaatinin açtığı okullarla hamlelerini genişleten Türkiye, Müslüman ülkekimliğini öne çıkartarak hamlelerine meşru bir zemin sağlamaya çalışıyor.

KARA KITA YİNE HEDEF TAHTASINDA

C. MALATYA

Bir yandan petrol çıkararak, altyapı yatırımları yaparak ekonomik olarakbölgeye hâkim olmaya çalışan Çin, diğer yandan üsler kurarak askeri

olarak bölgeye yerleşmeye çalışan ABD, öte yanda ise tarihsel bağlarınıkullanarak bu ikili arasından sıyrılmaya çalışan AB ve Türkiye. Kıta bu

güçlerin arasında bir savaş alanına dönmüş durumda ve bu durumgelecekte kıtadaki tansiyonun yükseleceğini göstermekte.

Afrika Kapitalistlerin Savaş Alanına Dönüştürülüyor

Page 24: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKİM 201124 GENÇLİK

Türkiye’de eğitim sistemi, yıllardırsürdürülen bilinçli politikalar sonucutam bir sorun yumağı haline gelmiş,okul öncesi eğitimden üniversiteyekadar eğitimin tüm düzeyleri, entemel işlevlerini yerine getiremezhale sokulmuştur.

Başta eğitimin özelleştirilmesi, ser-mayenin nitelikli iş gücüne olan ihti-yacı doğrultusunda eğitimin düzen-lenmesi, burjuva ideolojisinin yeni-den üretilmesi gibi 1980'den bugünekadar yürütülen bütün bu politikalar,artık kriz ile beraber eğitimi içindençıkılmaz bir noktaya doğru sürükle-me eğilimindedir. Artık geçiciçözümler, sınav sistemindeki allama-lar pullamalar, eğitimde yeni strateji-ler ve araştırmalar, bir dizi tabeladeğişiklikleri gibi hamleler temelde1980'den bugüne yürütülen politika-lardan farklı değildir.

Eğitim sistemi, öğrencileri eğitmek,bilim üretmek ve onların çok yönlüolarak gelişimlerini sağlamak yerine;her yıl milyonlarca öğrenciyi sınavagirmek zorunda bırakmakta ve eği-tim sistemini büyük ölçüde “sınavodaklı” hale getirmektedir. Bu sınavodaklı durum, öğrencilerin ve anne-babalarının psikolojik bir baskı yaşa-malarına neden olmaktadır.

Eğitimde “Sınıf” Farklılığı

Her yönüyle sınavlara bağımlı olaneğitim sistemi, kamu eğitimini işlev-siz bırakarak, eğitimi dershane, özelders, özel okul alanına kaydırmıştır.Eğitim sisteminin, bugün başlı başınabir sektör haline gelmiş olması ve

eğitime yeterli kaynak ayrılamaması,liselerde nitelikli eğitim verilememe-si, özel dershane sisteminin hergeçen gün büyümesine ve neredeyseliselere alternatif kurumlar olarakdüşünülmesine neden olmuştur.Eğitimin niteliği düştükçe özel dersve dershane sistemi büyümüştür. Budurumun doğal sonucu olarak, eğitimsistemi ve aileler dershanelere çalış-maya başlamış, ekonomik gücü olanaileler astronomik rakamlarla çocuk-larını dershaneye gönderirken, eko-nomik gücü olmayan ailelerin çocuk-ları sistemin dışına itilmiştir.

Dershane sistemi uygulaması ile eği-tim olanakları genişlemiş olan dahavarsıl aileler, binlerce lira ödeyerekçocuklarına diğer öğrenci ve okullarkarşısında önemli avantajlar sağla-maktadırlar. Yoksul ve orta gelirliaileler ise çocuklarına geniş eğitimolanakları sağlayamamakta, böylecegenel devlet liseleri ile meslek liselerivb okullarda okuyan öğrenciler dahabaşından sistemin dışına itilmekte-dir. Bu durum sınav sisteminin ken-disinin sınıfsal bir eleme sistemi ola-rak işlediğini göstererek, emekçigençliğe üniversitenin kapısınıkapatmaktadır.

Eğitime bütçeden ayrılan paylar da budurumun en açık kanıtı niteliğinde-dir. Genel bütçeden ve MEB bütçesin-den yatırımlara ayrılan paydaki azal-ma, ailelerin eğitim maliyetini üstlen-mede daha çok yükümlülük altına gir-diğini göstermektedir. Eğitim harca-malarının finansman kaynaklarınagöre dağılımı, eğitim maliyetininfaturasının her geçen yıl ailelere daha

çok yüklendiğini ortaya koymaktadır.

Fiziki ve Maddi YetersizliklerHad Safhada

MEB’e bağlı her iki okuldan biri hertürde fiziki altyapı sorunu yaşamak-tadır. Ortaöğretim okullarının (mes-lek lisesi ve liselerin);

> Yüzde 46’sının bahçesi dar, > Yüzde 49’u kalabalık,> Yüzde 52’si derslik sıkıntısı çekiyor,> Yüzde 50’sinin sıra, masa, tahta türüdonanımlarında eksikler var,> Yüzde 65’i ders araç-gereci bulamı-yor,> Yüzde 66’sının tuvaletleri bakımsız,> Yüzde 70’inin laboratuvar-atölyeeksiği bulunuyor,> Yüzde 72’si hijyen sorunları yaşıyor.

Her 4 okuldan 3’ü (yüzde 74’ü) öde-nek sıkıntısı çekmektedir. Okullarartık dönem başlarında aileler veöğrencilerden toplanan yardımlarla(kayıt parası, aidat, bağış vb.) ayaktadurmaktadır.

Meslek LisesiSermayenin Gözdesi

Mesleki ve teknik liselerdeki durumise MEB’den çok sermayeden sorulurdurumdadır. Mesleki ve teknik eğitimsisteminin temel işlevi, ekonomininve endüstrinin ihtiyaç duyduğu yeter-lilikleri kazanmış ve gelişmelereuyum sağlayabilecek teknik elemanyetiştirmektir. Oysa mesleki ve tek-nik liselerdeki bireylerin istek veyetenekleri sermaye tarafından yön-lendirilmekte ve piyasanın ihtiyaçla-

rına uygun şekilde eğitilmektedirler.Üniversite, sermayenin bu politikala-rından kaynaklı olarak, mesleki veteknik liseli gençler için ulaşılamaz,anlamsız ve içi boşaltılmış bir kurumanlamına gelmektedir. Böylece mes-leki ve teknik liseler, emekçi, yoksulgençliğin sermayenin ihtiyacınauygun olarak ucuz emek gücü sağla-dığı bir pazar olmaktadır.

Cesaret, Onur, Dayanışma

Liseli ve dershaneli gençliğe revagörülen bu eğitim sisteminin karşı-sında sessiz kalınmamalı ve gençliğinsesine kulak verilmelidir. Gençlik,idare-polis-aile baskısına karşıCesaretli; kimliksizleştirilmeye, kişi-liksizleştirilmeye, çete ve yoz kültürekarşı Onurlu; tek tipleştirilmeye,rekabet kültürüyle yalnızlaştırılmayakarşı Dayanışmayı örgütleyen duruşsergilemelidir. Örgütlü mücadele herzamankinden daha hissedilir, acil birgörev olarak karşımızda durmakta-dır. “Cesaret, Onur, Dayanışma” slo-ganını okullara, sokaklara, dershane-lere, sesimizin soluğumuzun değdiğiher yere taşımalıyız.

Gençlik, idare-polis-aile baskısına karşı Cesaretli; kimliksizleştirilmeye,kişiliksizleştirilmeye, çete ve yoz kültüre karşı Onurlu; tek tipleştirilmeye,rekabet kültürüyle yalnızlaştırılmaya karşı Dayanışmayı örgütleyen duruşsergilemelidir. “Cesaret, Onur, Dayanışma” sloganını okullara, sokaklara,dershanelere, sesimizin soluğumuzun değdiği her yere taşımalıyız.

LİSELERDE EĞİTİM KİMİN MESELESİ?

EMRAH BAL

Dershane sistemi iledaha varsıl aileler,binlerce lira ödeyerekçocuklarına diğeröğrenci ve okullarkarşısında önemliavantajlarsağlamaktadırlar.Yoksul ve orta gelirliaileler ise çocuklarınageniş eğitimolanaklarısağlayamamakta,böylece genel devletliseleri ile meslekliseleri vb okullardaokuyan öğrencilerdaha başındansistemin dışınaitilmektedir. Böyleliklesınav sistemi sınıfsalbir eleme sistemiolarak işlemekte,emekçi gençliğeüniversitenin kapısınıkapatmaktadır.

Türkiye’de Eğitim Paraya ve Sermayeye Emanet

Page 25: TO-Gazete-40/12

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GENÇLİK 25EKİM 2011

Üniversite faaliyetimiz açısından birönceki mücadele dönemini kapatır-ken; gerek egemenlerce bize meydanokurcasına sorulan “Var mısın? Yokmusun?” sorusuyla objektif koşulla-rın, gerekse de 1. Konferansımızdanbu yana geçen bir senede örgütümü-zün ulaştığı aşamayla subjektif koşul-ların bizi bugüne kadar süregeleninde ötesine geçen bir tempo, ısrar vekararlılık gereksinecek yeni bir döne-min öznesi olmaya çağırdığını tespitetmiş ve “Vardık, Varız, Varolacağız!”diyerek bugüne kadar ki çizgimizdenödün vermeyeceğimizi dile getirmiş-tik.

Geçtiğimiz senenin özellikle kışkampları süreciyle birlikte içine gir-diğimiz dilimi bizim açımızdan birsınav niteliğindeydi. 1.Konferansımızdan aldığımız rüzgârlayaz kampımızı gerçekleştirdiktensonra mücadele yılının hemen başın-da devletin saldırıları ve tutuklamalar-la karşı karşıya kalmıştık. Hem konfe-ransımızın iddiasının hem de operas-yona vereceğimiz yanıtın sınandığıbir noktada, cevabı kitlelerle buluşa-rak vermenin önemli araçlarındanbir tanesi gerçekleştirdiğimiz kışkampları olmuştu. Geneli itibariylebaşarılı bir sınav verdiğimiz bu peri-yot, örgütsel yaşantımızda bir döne-min kapanıp yeni bir dönemin açıldığıbir başlangıç niteliğindeydi.

Yapıcılar Türkü Söylüyor, Yapı Yükseliyor!Yeni dönemin karakteri, içerisindekonferans hedeflerini gerçekleştirmeiradesinin ve öncülük bilincinin açığaçıktığı, kendiliğindenliğe hiçbirbiçimde yer vermeyen, verili anagerekli müdahalelerde bulunmanınbir davranış biçimi haline geldiği birdizi özelliği barındırıyordu. Mücadele

çizgisinden ödün vermeme tutumunueylem alanlarında cisimleştirme aşa-masına evriltmeyi de yine bu dönemiçerisinde başarmıştık.

Özellikle 2010 yılının ilk yarısında sıkkullandığımız sloganlardan biri“Yapıcılar türkü söylüyor, yapı yükse-liyor” olmuştu. Her yeni aşamadadireniş türküleri söyleyerek yeni birtuğla daha koyduk yapımıza.

Bugün yine, ülkedeki ve bölgedekikoşullar açısından içine girdiğimiz,örgütsel durumumuzun ulaştığıdüzey açısından ise bizzat bizim tara-fımızdan açılan yeni dönemin kavşak-larından birindeyiz. Üniversiteler açı-lıyor, bölgedeki savaş bütün yakıcılığıile devam ediyor, dünyada kriz derin-leşiyor, istikrarsızlaşma eğilimi artı-yor, egemenler üniversitelerde plan-ladıkları dönüşüm kapsamında yenisaldırı biçimleri geliştiriyorlar.

Daha yakın zamanda gündeme gelenkredi başına harç meselesi gösterdiki, bunlara yanıt verme sorumluluğubir yanımızda durmaktadır. Öbüryanımızda ise, 1. Konferansımızdansonra geçen bir sene ve 2. Konfer-ansımıza bizi taşıyacak yeni bir sene-nin kesiştiği noktada bulunuyor olu-şumuz vardır. Yani 1. Konferanstaoluşan hedeflerimizle 2. Konferansayönelik beklentilerimizin birbiriyleüst üste bindiği noktadayız.

Kitleselleşme, KitleFaaliyetinde Derinleşme!1. Konferansımızla ortaya koyduğu-muz “Önderleşme ve Militanlaşma”hedefleri bizler açısından konferanslabaşlayan ve belli bir sürecin sonundavarılacak hedeflerdi. Bu doğrultudabelli düzeyde mesafe katetmişdurumdayız, ancak hala yapmamızgerekenler var. Öte yandan bu hedef-

lerin en önemli sonuçlarından birtanesi olarak sarf edilen çabanınörgütlenmede ve kitleselleşmedecisimleşmesi, bu sürecin en çok bek-lenen olasılıklarından birisi olacaktır.

Kitleselleşme, salt bir nicel artış ola-rak ele alındığında, herhangi bir örgü-tün, herhangi bir nitel dönüşüm yaşa-maksızın kendi doğrusal politikyaşantısında başarı kazanabileceğibir hedeftir. Başka bir deyişle, birörgüt süregelen çalışmasında özel birkitleselleşme hedefi koyup çalışmaaraçlarında, örgütsel mekanizmala-rında, tarzında, dilinde ve olanakların-da herhangi bir taktik değişiklik yap-maksızın da nicel bir artış gösterebi-lir. Bu son derece doğaldır da. Ancakkitleselleşme ve kitle faaliyeti dediği-miz zaman kendine has taktik araçla-rı, dili, tarzı olan özgül bir çalışmabiçimini ifade etmiş oluruz.Kitleselleşmeyle ifade edilen salt biryığın, bir toplam yaratmak değildir,nitelikçe bir kalitenin kendisini katla-masıdır da aynı zamanda. Bununolması için iyi bir kitle faaliyeti, mer-kezinde iyi bir çelik çekirdeğe ihtiyaçduyar.

Kitle faaliyeti; öznelerinden enerji,mobilizasyon, hareketlilik yani alanahamleci-fetheden tarzla yaklaşan birpratik talep eder. Bu bakımdan sağ-lam bir toprağa ayaklarımızı bastığı-mızı ifade etmeliyiz. Ancak bu, tekbaşına asla yeterli olmayacak, sadece

bundan sonrasını yapma hakkınıkazandığımızın göstergesi olacaktır.Bu şansı değerlendirmek yine bizle-rin elindedir.

Bu sene aynı zamanda bu konuda bil-diklerimizi biriktireceğimiz bir seneolacaktır. Kitle faaliyeti, kitle örgütü,demokratik kitle örgütü, sosyalistkitle örgütü, bu örgütlerdeki çalışmatarz ve yöntemlerine dair deneyimbiriktirme ihtiyacımız ortadadır. 1.Konferanstan devraldığımız “Önder-leşme ve Militanlaşma” hedefiyle bir-likte -aslında onun bir parçası olarak-gidecek ve bizi 2. Konferansımızataşıyacak olan başka bir stratejikhedefimizde kitleselleşme ve kitlefaaliyeti olacaktır.

Gelecek mücadele dönemini kazan-mak adına kollarımızı sıvayalım veçalışmaya başlayalım. Yolumuz açıkolsun!

1. Konferansımızdanaldığımız rüzgârla

yaz kampımızıgerçekleştirdikten

sonra mücadeleyılının hemen başındadevletin saldırıları vetutuklamalarla karşı

karşıya kalmıştık.Hem konferansımızın

iddiasının hem deoperasyona

vereceğimiz yanıtınsınandığı bir noktada

cevabı kitlelerlebuluşarak vermeninönemli araçlarından

bir tanesigerçekleştirdiğimiz kış

kampları olmuştu.Geneli itibariyle

başarılı bir sınavverdiğimiz bu periyot

örgütsel yaşantımızdabir dönemin kapanıp

yeni bir döneminaçıldığı bir başlangıç

niteliğindeydi.

Bu sene aynı zamanda bu konuda bildiklerimizibiriktireceğimiz bir sene olacaktır. Kitle faaliyeti,

kitle örgütü, demokratik kitle örgütü, sosyalistkitle örgütü, bu örgütlerdeki çalışma tarz ve

yöntemlerine dair deneyim biriktirmeihtiyacımız ortadadır.

Gençlik Mücadelesinde Yeni Mücadele Dönemi Başlıyor

ÖGD YENİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DAHA KİTLESEL DAHA KARARLI!

ULAŞ TAŞTEKİN

Page 26: TO-Gazete-40/12

EKOLOJİ26 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Gerzeliler direniyor, direndikçeöğreniyor, öğretiyor. Doğada istediğigibi at koşturabileceğini sanan ser-maye sınıfına kârdan, ranttan dahaönemli şeyler olduğunu, ekolojimücadelesini sınıf kaçınmacı olarakgörenlere, halk komitesinin nasılolması gerektiğini, yaşam mücadele-sinin kapitalizmin bağrına nasıldarbe indirebileceğini öğretiyor. Hiçkimse küçümsemesin, Gerze’de birözdenetim-özyönetim pratiği yaşanı-yor. Halk komite oluşturuyor, yaşamalanları için bedenlerini siper ediyor,sermaye devletinin kolluk güçleriylesavaşıyor. Gerzeliler öğretiyor.

Talancı-Yalancı Anadolu Grubu

Gerze’deki Yaykıl Köyünde yapılmasıplanlanan termik santralin sermaye-darı Anadolu Grubu 1950’li yıllardakurulmuş. Zaman içerisinde büyüye-rek yerel ve küresel sermayeyle(Coca-Cola, Mc Donald’s gibi) içli dışlıolmuş, sermayesini oldukça arttırmış.

İçecek, otomotiv, finans, perakende,gıda, sağlık, enerji, elektronik, bilişimve turizm sektörlerine el atmış. Sonzamanlarda birçok grubun yöneldiğienerji alanına da 2008 yılında elatmış. Grup, 2008'de Gerze Santraliiçin Enerji Piyasa DenetlemeKurulu’ndan (EPDK) 49 yıllığınalisans alıyor. Türkiye’nin (sermaye-nin) elektrik ihtiyacının yüzde 4’ünükarşılaması hedeflenen santralinithal kömür ve destek yakıt olarakmotorinle çalışması planlanmış.Projenin bitiş tarihi 2014 olarakhedeflenmiş. Arşivlere göz attığımız-da Anadolu Grubu Başkanı TuncayÖzilhan’ın 20 Şubat 2010'da,Milliyet’e verdiği röportajda,“Gerze’ye bir zararı olacağını bilir yada görürsem projeden hiç düşünme-den vazgeçerim” dediğine rastlıyo-ruz. Bu “duyarlılığın” arkasında birşey aramak gerekir mi? Tabi ki evet.Tecrübelerimiz bu söylemlerin arka-sında hep başka bir yasanın işlediğinigöstermedi mi?

Dünden Bugüne Yaşananlar

Bu “duyarlı” sermaye grubu projeyebaşlar başlamaz önce Çevresel EtkiDeğerlendirmesi (ÇED) raporundanmuaf olmak için kırk takla atıyor.Henüz o dönemde “torba yasa” yokve ÇED raporları günümüze kıyaslagörece sermayenin önünde bir engelteşkil edebiliyor. ÇED raporu girişimiolumsuz sonuçlanıyor. Bu süreçteDanıştay Anadolu Grubunun lisansınıiptal ediyor. Çünkü ÇED raporu olma-dan lisans alamıyorlar. Bu yılın Martayında, ÇED raporu için sondaj çalış-ması yapmak isteyen şirket yetkilile-ri köylülerin direnişiyle karşılaşıyor-lar ve bu girişim başarısız oluyor.Mayıs ayındaki bilgilendirme toplan-tısında halkın tepkisi artıyor. Bununüzerine halk biber gazıyla tanışıyor.Haziran ayında ÇED Raporu almasüresi doluyor. Anadolu Grup hemensürenin uzatılması için başvurudabulunuyor ve süreyi 6 ay uzatıyor.İşte bu 6 aylık sürede ÇED raporu

almak isteyen şirket saldırganlığınıartıyor. Ağustos ayında yükleniyor.Ancak köylüler santral alanındanöbet tutuyorlar. Özellikle 22Ağustos’ta yaşananlar destanlaşıyor.Çevreciler sondaj makinelerinin kab-lolarını kesip, kamyonların lastikleri-nin indiriyorlar. Şirket polis ve aske-ri adeta özel güvenliği gibi kullanarakköylülerin üzerine salıyor. 4 köylüyaralanıyor. Sondajcı ekip sondajyapamadan Ankara’ya dönüyor.Köylülerin nöbeti devam ediyor.

Eylül ayında yine saldırıyor şirket.Yine direnişle karşılaşıyor. Bu kez 1köylü tutuklanıyor. Suçu, yaşam alan-larına saldıran şirketin üzerine saldığıkolluk gücüne mukavemet etmek.Yasaya göre, sizin ve canlıların yaşamalanlarına saldıran bir şirketin silahlıgücüne karşı herhangi bir direnişgöstermeniz yasak. Direnirseniztutuklanırsınız. Zaten bölgeye gelenemniyet müdürü sınıfsal gerçekliğinişu sözlerle vurgulamıyor mu:“Santralin yapılmasına kimse engelolamayacak!”

Hukuk Mücadelesi

Bu süreç içerisinde bir yandan dahukuk mücadelesi veriliyor. YeşilGerze Çevre Platformu SinopValiliği’ne başvurarak firmanın son-daj izni olup olmadığını soruyor.Değil izin, başvurusu bile olmadığıortaya çıkıyor.

Anadolu Grup ise santralin yapılmasıplanlanan araziyi 49 yıllığına kirala-dığını belirtiyor. Ancak bir başkaköylü araziyi 10 yıllığına daha öncekiraladığını ve elinde anlaşmanınolduğunu belirtiyor. Araziyi sermayegrubuna kimin peşkeş çektiği bilin-miyor.

Cevaplanması Gereken Sorular

Şimdi biraz bu durumu irdeleyelim.“Gerze’ye bir zararı olacağını bilir yada görürsem projeden hiç düşünme-den vazgeçerim” diyenler tüm buyaşananları zarar olarak görüyorlarmı? Zarar nedir? Kendi anladıklarıanlamda sadece ekonomik bir kaybımı ifade eder. Misal zararsız olanTermik Santral görülmüş müdür?Küresel iklim değişikliğine yol açankarbon gazları değil midir? Balıklarınyumurtlama alanlarından her gün460 bin metreküp su çekilince canlıtürleri tehdit altında kalmayacak mı?Köylüler kirlilikten dolayı köyleriniterk etmek zorunda kalmayacak mı?4 kişinin yaralanması, 1’inin tutuk-lanması, köylülerin evlerinin yanmasızarar değil midir? Şirket yetkilileri işyaptıkları uluslararası sermaye güç-lerinin vukuatları hakkında nelerdüşünüyorlar?

Varsın bu sorular yanıtsız kalsın. Birönemi yok. Bizim için önemli olanyakıcı hakikattir. O hakikat değilmidir ki, Gerzelinin vücudunu kalkanyaptıran?

“Gerze’ye bir zararı olacağını bilir ya da görürsem projeden hiç düşünmedenvazgeçerim” diyenler, tüm bu yaşananları zarar olarak görüyorlar mı? Zararnedir? Kendi anladıkları anlamda sadece ekonomik bir kaybı mı ifade eder.

Misal zararsız olan Termik Santral görülmüş müdür?

Doğada istediği gibi at koşturabileceğini sanan sermaye sınıfına kârdan, ranttan daha önemli şeyler olduğunu, ekoloji mücadelesini

sınıf kaçkınlığı olarak görenlere, halk komitesinin nasıl olmasıgerektiğini, yaşam mücadelesinin kapitalizmin bağrına nasıl darbe

indirebileceğini öğretiyor. Hiç kimse küçümsemesin, Gerze’de bir özdenetim-özyönetim pratiği yaşanıyor. Halk komite oluşturuyor,

yaşam alanları için bedenlerini siper ediyor, sermaye devletinin kollukgüçleriyle çarpışıyor. Gerzeliler öğretiyor.

Karadeniz Halkı Yaşam Hakkına Sahip Çıkıyor!

GERZELİLER DİRENİYOR

H. DURKAL

Gerze’deki halk direnişini desteklemek üzere İstanbul’da da çeşitli gösteriler yapıldı.

Page 27: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 27EKOLOJİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bir süredir, doğa ve insanlarınyaşam alanları üzerinde yarattığıtahribatlar ve halkların direnişleriy-le sürekli gündemde olan HES’lerinelektrik aktarım hatlarının yarattığıtehlikeye dikkat çekmek için Rize’deeylem yapıldı. Senoz VadisindekiÇataldere köy meydanında toplananköylüler ve Karadeniz İsyandadırPlatformu (KİP) üyeleri UzundereHidroelektrik Santraline doğruyürürken yolları jandarma tarafın-dan kesildi.

Senoz Vadisi’ndeki yüksek gerilimhatları düzenlenen gösteri ile pro-testo edildi. Çataldere köy meydanın-da toplanan köylüler ile onlara destekveren, KİP üyesi yaklaşık 100 kişi,“Karadeniz’de yüksek gerilim var”,“Senoz Vadisi, kanser vadisi olma-sın”, “HES’inizi yıkarız, telinizi kese-riz” pankartları ve “Yüksek gerilimistemiyoruz” sloganları ile elektriküretimine geçen UzundereHidroelektrik Santrali binasınadoğru yürüyüşe geçti. Santral binası-na 100 metre kala yol jandarmaekiplerince kesildi. Barikat kuran vegrubun geçişine izin vermeyen jan-darma ile köylüler arasında tartışma-lar oldu. Jandarmanın geçişlerine izinvermediği köylüler dönerek, girdik-leri bir tarla içerisindeki yüksek geri-lim direği altında toplanarak, yüksekgerilim hatlarına ait direkleri temsi-len halatla devirmeye çalıştı. Buradabasın açıklaması okunurken basın

açıklamasında şunlara değinildi:

“Bilimsel araştırmalarla Kara-deniz’deki kanser vakalarında Çer-nobil’in yanında yüksek gerilim hat-larının da etkisi olduğu ortaya konul-du. Bugüne kadar Karadeniz kanser-den çok çekti ve bu konuda çokduyarlıdır. Öyle görünüyor ki, önlemalınmazsa Çernobil’in yerini yüksekgerilim hatları alacak. Bütün bilim-sel araştırmalar ortada iken, devletve şirketler Karadenizlilere,“Pazarlığa çağrı” başlığı taşıyan birmektup göndermektedir. Bu mek-tupla halka, gerilim tellerinin irtifahakkının kamulaştırıldığı beyan edi-lerek, kendilerinin belirlediği fiyat-larda sözde pazarlığa çağrılmaktadır.Kepazelik ve bir utanç anıtı olan bumektup Karadenizlinin yükselenisyanına hız verecek ve onu daha dagüçlendirecektir.

Yaşam alanlarımıza yerleştirilen buölüm saçan hatlar derhal yıkılmalı-dır. HES projelerinin bir uzantısıolan hatlar HES projeleri ile birliktevadilerden sökülüp atılmalıdır.HES’ler yıkılana, yüksek gerilim hat-ları sökülene kadar mücadelemizedevam edeceğiz."

Grup daha sonra enerji iletim hattıaltında kalan arazileri için ücret öde-neceği gerekçesiyle TEİAŞ tarafın-dan görüşmeye çağrıldıkları “pazar-lığa çağrı” mektuplarını, yakılanateşe attıktan sonra dağıldı.

Rizeliler Yüksek Gerilim Hatları İçin Eylemde

Kaz Dağları üzerindeki kara bulutlardağılmıyor. Türkiye’nin cennet köşe-lerinden biri olan Kaz Dağlarında altınarama ve işletme için, 16 firmayaruhsat verildi. 34 noktada 400 bin tonsiyanür kullanılacak.

Türkiye’nin cennet köşelerinden biriolan oksijen deposu Kaz Dağlarında,altın madeni işletmek için 16 firmaruhsat aldı.

Yerli ve yabancı firmalar, 400 bin tonsiyanür kullanarak 34 noktada altın

arayacak. Bölgedeki 2 milyon insanın

su kaynağı olan Kaz Dağlarında altın

madeni işletmeciliğinin başlaması

halinde, 2,5 milyar ton kaya ve toprak

işlenecek, yaklaşık 400 bin ton siya-

nür kullanılacak. 10 milyon adet zey-

tin, kiraz, şeftali, elma ağaçları ile bir-

likte tüm bitkisel üretim ve tarımla

geçimini sağlayan 750 bin kişi olum-

suz etkilenecek.

Yetmezmiş Gibi Bir de Petrol Çıktı

Kaz Dağları üzerindeki siyanür tehdi-di devam ederken, Çanakkale’ninEzine ve Bayramiç ilçesi ile 9 köyündeiki yıldan bu yana petrol arama çalış-malarını sürdüren Merty EnergyPetrol Arama şirketinin, ilçeye 15kilometre uzaklıktaki Ahmetçeliköyünde petrol bulunduğu açıklama-sıyla sermayenin talanının artacağımüjdesi (!) verilmiş oldu.

Kaz Dağları Talanı Yeniden

Özellikle Karadeniz bölgesindekitalanla gündeme gelen HES’ler şimdide kanser vakalarıyla gündemde.Yapılan ve yapılması planlananHES’ler doğayı ve yaşam alanlarınıyok etmekle kalmıyor, şimdi de böl-gede yaşayan insanların yaşamlarınıtehdit ediyor. Yapılan HES’lerinürettiği elektriği bölgelere aktarmakamacıyla döşenen yüksek gerilimhatları kansere yol açıyor.

Yüksek gerilim hatlarının beyintümörü, lösemi ve diğer kanserçeşitlerine yol açtığı bilinen bir ger-çek.1970’li yıllarda İsveçli biliminsanlarının yaptıkları araştırmalar-da ortaya çıkardıkları bu gerçekşimdi Karadeniz insanını tehditetmektedir. 2006 yılında başlayanve 2009 yılında tamamlanan,TÜBİTAK tarafından desteklenen ve

İstanbul Teknik Üniversitesi tarafın-dan yürütülen bir araştırmada DoğuKaradeniz bölgesinin kanser haritasıçıkarılmıştı. Bu haritaya göreKaradeniz bölgesindeki 250 kilo-metrelik yüksek gerilim hattınınadeta ölüm saçtığı ortaya çıkmıştır.(http://www.hurriyet.com.tr/yasasinha-yat/13282359.asp )

Oxford Üniversitesi “Çocukluk ÇağıKanserleri Araştırma Grubu” tara-fından gerçekleştirilen ve BritishMedical Journal’da yayımlanan birbaşka araştırmada “Yüksek voltajtaşıyan elektrik tellerinin kansereneden olduğu” belirtildi. Araştır-maya göre, oturdukları ev, yüksekvoltaj taşıyan havada asılı tellere 600metre veya daha yakın olan çocuk-larda löseminin ortaya çıkma olasılı-ğı yüzde 70 oranında.

HES’ler Şimdi de Kanserle GündemdeYapılan ve yapılması planlanan HES’ler doğayı veyaşam alanlarını yok etmekle kalmıyor, şimdi debölgede yaşayan insanların yaşamlarını tehditediyor. Yapılan HES’lerin ürettiği elektriğibölgelere aktarmak amacıyla döşenen yüksekgerilim hatları kansere yol açıyor.

Kaz Dağlarında altın için, 16 firmaya ruhsat verildi.34 noktada 400 bin ton siyanür kullanılacak.

Rizeliler yüksek gerilim hatlarına ait direkleritemsilen halatla devirmeye çalıştı.

Page 28: TO-Gazete-40/12

HABERLER28 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

12 Eylül darbesinin 31. yılında pek çokşehirde kitlesel basın açıklamaları, yürü-yüşler ve mitingler gerçekleştirildi.Eylemlerde ortak vurgu 31. yılında darbe-nin hala devam ettiğiydi. 12 Eylül,31. yılında hükümet tarafından geliştiri-len savaş çığırtkanlığı ve sınır ötesi karaharekatı söyleminin gölgesinde gerçekle-şirken devrimciler, demokratlar, yurtse-verler ve sosyalistler bir kez daha dar-beyle hesaplaşma sözü verdiler.Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi de12 Eylül karanlığına karşı alanlardaydı.

İstanbul’da 11 Eylül günü Emek, Barış veDemokrasi güçleri Tepe Nautilus’tanKadıköy İskele Meydanı’na bir yürüyüşgerçekleştirerek miting düzenlediler.Ankara’da 11 Eylül’de Toros Sokak’tan

başlayan yürüyüş Kolej’de düzenlenenmitingle son buldu. İzmir’de Emek, Barışve Demokrasi güçleri 12 Eylül’de KonakEski Sümerbank önünde bir basın açıkla-ması gerçekleştirdiler. Mersin’de KESKönünden Taş Bina’ya yüründü ve birbasın açıklaması yapıldı. Eskişehir’de deAdalar’da gerçekleşen yürüyüş basınaçıklamasıyla son buldu.

Bursa’da Emek, Barış ve Demokrasi güç-lerinin düzenlediği yürüyüşe katılanlarafaşistler linç girişiminde bulunmak iste-di. Ortak bir tutumla saldırı püskürtüldük-ten sonra eylem tamamlandı. Ancak dahada kalabalıklaşan faşist güruh yenidensaldırıya geçti. Saldırının püskürtülmesisonrasında devrimciler bir süre BDPbinasında bekledikten sonra dağıldılar.

Genç Sen Gizli Harç ZammınaKarşı Sokakta!Hükümet, “Bu yıl harçlara zam yapılma-dı” propagandasını sürdürürken,Bakanlar Kurulu kararıyla üniversiteharçlarına gizli kapaklı zam yapma giri-şiminde bulundu. İkinci kez ya da dahafazla sayıda alınan derslerde kredi başı-na harç uygulamasına gidilmesiyle, kimiöğrencilerin 2000 ila 4000 TL’ye ulaşanharç ücretleri büyük tepki uyandırdı.Gençlik örgütlerinin hızla harekete geç-mesiyle gerçekleştirilen eylemler ve top-lanan imzalar sonucunu çabuk verdi.Genç Sen’liler bu süreçte açtıkları imzastandlarında bildiri dağıtarak ve imzatoplayarak öğrencilerin tepkisini ortayakoydu. Genç Sen’liler ayrıca İstanbul,Eskişehir, Ankara ve Denizli’de kitleselbasın açıklamalarıyla alanlara çıktı.

Özgürlükçü Gençlik Derneklerininher yıl düzenlediği yaz kamplarının6.sı bu sene İzmir Selçuk KampAlanı’da 13-18 Ağustos tarihleriarasında gerçekleştirildi. Ana temaolarak Ortadoğu’daki direniş veayaklanmaları konu alan kampta 5gün boyunca Özgürlükçü Gençlereğitimler, tartışmalar ve atölyelerinyorgunluğunu tiyatrolar ve müzikdinletileriyle giderdiler. Kampboyunca “Kemalizm Nedir veDevrimci Demokrasinin Programı”,“Dünya’daki Politik Gelişmeler”,“Ortadoğu’daki Halk Ayaklanma-

ları” gibi panellerin yanı sıra “NasılBir Üniversite İstiyoruz?”, “Top-lumsal Cinsiyet Rolleri ve EkolojiMücadeleleri” üzerine tartışma vedeneyim aktarımları gerçekleştiril-di. Ayrıca edebiyat incelemesi ola-rak Sheakspeare’in “Hamlet” adlıtiyatro oyunu tartışıldı.

Liseli Kıvılcım İlk Kampını Gerçekleştirdi

Ayrıca bu yıl aynı yerde ve tarihteLiseli Kıvılcım da ilk kampını ger-çekleştirdi. “Kemalizm”, “Dünya'-

daki ve Türkiye’deki Liseli Müca-delesinin Güncel Durumu veTalepleri”, “Ekoloji” ve “ToplumsalCinsiyet Rolleri” konulu tartışmala-rın yanı sıra edebiyat incelemesiolarak Gorki’nin “Ana” adlı romanı-nı tartışan liseliler kamp boyuncaheyecan ve coşku dolu davranışla-rıyla öne çıktılar.

Her yıl geleneksel olarak düzenlenenEvvel Temmuz Festivali’nin 12.si 8-14Temmuz tarihleri arasında Saman-dağ’da gerçekleştirildi. Bu yıl da panelve söyleşilerle ülkedeki, bölgedeki vedünyadaki politik durum tartışılırken,akşamları gerçekleşen konserlerle izle-yenler coştular. Festival kapsamındadüzenlenen film gösterimleri, yarışma-lar, turnuvalar ve dinletiler festivalerenk kattı. Festival boyunca Tekebaşı,Samandağ ve Vakıflı’da çeşitli etkinlik-ler gerçekleştirildi. Halkın yoğun ilgi

gösterdiği festivalin öne çıkan konuk-ları BDP Mersin Milletvekili ErtuğrulKürkçü, BDP İstanbul Milletvekili SırrıSüreyya Önder, ÖDP Genel BaşkanıAlper Taş, Eğitim Sen Genel BaşkanıÜnsal Yıldız, ve sanatçılar İlkay Akkaya,Pınar Sağ ve Yeni Türkü oldu. AyrıcaMısırlı yazar Cemal Fehmi, Filistin HalkCephesi’nden Fuad Abu Ahmed veSuriye Birleşik Komünist Partisi’ndenKadri Cemil’in katılımıyla gerçekleşen“Ortadoğu’nun Yeniden Yapılanması”paneli büyük ilgi gördü.

12 Eylül Darbesinin 31. Yılında Binler Alanlardaydı

Evvel Temmuz Festivali Yapıldı

Özgürlükçü Gençlik 6.Yaz Kampı Yapıldı

ÖGD 6. Yaz Kampı İzmir Selçuk Kamp Alanında yapıldı.

Sırrı Süreyya Önder festivalin en çok ilgi gören konuklarından biriydi.

12 Eylül Kadıköy Mitingi. Kenan Budak yoldaş yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Page 29: TO-Gazete-40/12

Serinyol Toplumsal Dayanışma veKültür Derneği tarafındanSerinyol’da düzenlenen festivalinbu yıl 2.si 27-28 Ağustos tarihlerin-de gerçekleştirildi. Serinyollularınyoğun ilgi gösterdiği festivalin buyılki programının gündüz etkinlik-leri kısmında ilk gün “KadınHayatın Neresinde?” başlıklı birpanel gerçekleştirildi. 2. gün

Filistin Halk Cephesi MYK üyesiOamar Murad’ın da katılımıyla“Ortadoğu’da Neler Oluyor?” paneliyapıldı. Festival kapsamında ger-çekleştirilen konserler ve diğeretkinliklerde ise coşku ön planday-dı. Festivalin 1. gününde şairAhmet Telli’nin şiir dinletisi vesöyleşisinin ardından İlkay Akkayasahne aldı. Ayrıca Festival adına

Mehmet Çelik bir açılış ve selamla-ma konuşması yaptı. Festivalin 2.gününde izleyiciler Pınar Sağ veSemir Yalçın’ın türküleriyle coştu-lar. Ayrıca Haluk Levent izleyenlerebir sürpriz yaparak sahneye çıktıve kısa bir dinleti sundu. Festivalin“Farfur”u Hasan Özgün, festivalboyunca yaptığı esprilerle izleyen-lerin keyifli anlar yaşamasını sağla-dı. Festival kapsamında satranç,futbol ve masa tenisi turnuvalarıdüzenlendi.

EKİM 2011 29HABERLERÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Adana’nın Karşıyaka Mahallesi’ndeKarşıyaka Toplumsal Dayanışma Derneği(KTDD) tarafından geleneksel olarak ger-çekleştirilen Karşıyaka Halk Festivali’nin10.su, 14-15-16 Eylül tarihlerinde“Yoksulluğa, Uyuşturucuya, AsimilasyonaHayır!” sloganıyla gerçekleşti. 3 gün sürenfestival kapsamında konserler düzenlendi.Konserlerde sanatçılar Pınar Sağ ve SemirYalçın’ın yanı sıra festivalin son gecesindeGrup Kıvılcım ve Haluk Levent sahne ala-rak sayısı 10 bini bulan topluluğu coştur-dular. Ayrıca sahnelenen tiyatrolar vesemah gösterileri festivale renk kattı.

Adana’da, yüksek tansiyonabağlı kalp yetmezliği sonucufenalaşarak kaldırıldığı hastane-de 20 Eylül günü yaşamını yiti-ren arkadaşımız Serkan Eğri-parmak’ı sonsuzluğa uğurladık.

“17’sinde bir devrimci,17’sine dek bir işçi,17’sinde kaldı,17 bahar yaşadı ve

17. sonbaharında aramızdanayrıldı.O daha 17’sinde, Erdal Eren’inyaşıtı.17’sinde Hikmet Kıvılcımlı’nınyoldaşı.

Rahat uyu KEKEÇSENİ DAİMA YAŞATACAĞIZSENİ DAİMA ANACAĞIZ

Adana’dan Yoldaşların”

21 Eylül’ün 1. yıldönümünde sosya-listler alanlara çıkarak, 11-12 Ağustosduruşmalarıyla komplonun boşadüşürülmesine rağmen tutuklamala-rın sürmesini protesto ettiler ve hertürlü komplonun ve kirli savaş senar-yolarının karşısında duracaklarınıdile getirdiler. İstanbul’da Galatasaray

Meydanı’nda toplanan Sıra Kimdeİnisiyatifi bileşenleri TaksimMeydanı’na yürüyerek burada birbasın açıklaması gerçekleştirdiler.Açıklamanın ardından 13 Ağustossabahı serbest kalan OğuzhanKayserilioğlu ve Günay Kubilay birerkonuşma yaptılar. Ayrıca Tuncay

Yılmaz’ın yazdığı mektup da okundu.

Ankara’da Yenişehir Postanesi önün-de gerçekleştirilen basın açıklaması-nın ardından tutuklu sosyalistlerekart atıldı. Ayrıca komplonun yıldönü-mü Denizli ve Hatay’da da Sıra Kimdeİnisiyatifi bileşenlerince yapılaneylemlerle protesto edildi.

Hopa Davası İçin Basın AçıklamasıSıra Kimde İnisiyatifi 14 Eylül’deErzurum’da başlayan Hopa davasıyleilgili 13 Eylül’de Taksim Meydanı’ndabir basın açıklaması gerçekleştirdi.TÖPG’den Reha Keskin’in okuduğubasın metninde Hopa’daki olaylar veHES’lere karşı mücadele verenlerintutuklanma sürecine değinilerek,tutukluların serbest bırakılması veÖzel Yetkili Mahkemelerin kaldırıl-ması talep edildi.

“Tahliyeler BirleşikMücadelenin Başarısı”21 Eylül’de düzenlenen operasyon-larda tutuklanan SDP’li ve TÖPG’li-lerin ilk duruşmaları 13 Nisan tari-hinde görülmüş ve kendilerinesavunma hakkı tanınmaksızın dava-ları 11-12 Ağustos’a ertelenmişti.11-12 Ağustos tarihlerinde devameden duruşmalarda gazetemiz yazar-larından Oğuzhan Kayserilioğlu’nunda içinde bulunduğu 8 kişi tahliyeoldu. Bu tahliyelerle birlikte 21Eylül’de düzenlenen siyasi komploboşa düşürüldü. Tahliye olan arka-daşlarımız 13 Ağustos sabahı birbasın toplantısı düzenlediler. Basıntoplantısına BDP milletvekilleriGültan Kışanak ve Ertuğrul Kürkçü,EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, ESPGenel Başkan Yardımcısı AlpAltınörs, EMEP Genel BaşkanYardımcısı Ender İmrek’inde içindeolduğu çok sayıda siyasi parti temsil-cisi katıldı. Basın toplantısında,“Tahliyelerin birleşik mücadelesonucu ortaya çıkan bir kazanımolduğu ve bunu süreklileştirmeninönemi” vurgulandı. OğuzhanKayserilioğlu da konuşmasında; sos-yalistlerin kriminalize edilerek halkdirenişlerinin biçimsizleştirilmeyeçalışıldığını belirtti.

Kayserilioğlu: DirenişiÇeşitlendirmeliyiz!Köz Dergisi 10 Eylül Cumartesigünü Okmeydanı Yüz Çiçek AçsınKültür Merkezi’nde “Birleşik Bir İşçiHareketi Örmek İçin Solun Görev-leri” başlıklı bir panel düzenledi.Panele TÖPG’den Oğuzhan Kayse-rilioğlu konuşmacı olarak katıldı.Kayserilioğlu konuşmasında 12Haziran seçimleri ve YAŞ kararlarıy-la son şeklini alan Türkiye’deki güçdengelerine dikkat çekti. Oluşanyeni güç dengelerine cevaben sos-yalistlerin çok çalışarak direnişiçeşitlendirmesi ve tek tek her ala-nın içerisinde son sınırına kadarçaba sarfetmesi gerektiğini söyledi.Ayrıca panele Köz gazetesi adınaSavaş Karataşlı, Özgürlük veDayanışma Partisi’nden Barış İnceve Sosyalist Dayanışma Platfor-mu’ndan Ersin Çatalkaya konuşma-cı olarak katıldılar.

Serinyol Festivali İkinci Yılında!

10. Karşıyaka Halk Festivali Gerçekleşti

21 Eylül Komplosu 1. Yıldönümünde Lanetlendi

Serkan Eğriparmak’ı Kaybettik

Fotoğraf: ETHA

Page 30: TO-Gazete-40/12

Türkiye’de son yıllarda kadın cina-yetlerindeki muazzam yükseliş, artıkbu cinayetlerin görünmez kalmasınıda imkansız kılıyor. Kadın cinayetleriyıllarca sıkıştırıldıkları gazetelerinüçüncü sayfalarından ana sayfalarave manşetlere taşmış durumda.

Geçen yasama yılında, BDPMilletvekili Fatma Kurtalan tarafın-dan TBMM’ye verilen soru önergesiüzerine Adalet Bakanlığı, Türkiye’dekadın cinayetlerinde 2002-2009 yıl-lar yüzde 1400 artış olduğunu ve 7sene içinde 4 bin 410 kadının öldü-rüldüğünü açıkladı.

Kadın Cinayetlerinin Görünür Olması

Kuşkusuz kadın cinayetlerinderakamlara yansıyan artışta, cinayetle-rin görünür olmaya başlamasınınetkisi vardır. Kadın hareketinin yıl-lardır yürüttüğü mücadelenin sonucuolarak, kadın cinayetleri sadece femi-nistlerin gündemi olmaktan çıkmışmuhalif, sosyalist, liberal pek çokkesimin gündemi haline gelmiştir. Şuan kadın cinayetleri ile ilgili birdençok platform faaliyet yürütmekte,konu kamuoyunun gündemine taşın-maktadır. Kadın hareketinin cinayet-leri görünür kılma mücadelesininolumlu etkisine rağmen, tüm dünya-da yüzde 10 artış gösteren kadıncinayetlerinin Türkiye’deki yüzde

1400’lük artışını sadece bununlaaçıklayamayız.

Kadın cinayetlerinde neden yüzde1400 oranında bir artış yaşanmakta-dır? Erkekler neden kadınlara yöne-lik bir savaş yürütüyor ve bu savaşınşiddeti neden son 9 yılda yükseldi?

Erkek Egemen Kültürün Etkisi

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’dede kadına yönelik şiddet sistematikolarak devam etmektedir. Çünkü şid-deti olağan gören, şiddeti meşrulaş-tırma yönünde açık mesajlar veren,toplumsal değerler ve normları besle-yen erkek egemen kültür kendisinisürekli yeniden üretmektedir. Kimizaman başbakanın söylemlerinde,kimi zaman HSYK’nın açıklamaların-da, kimi zaman da köşe yazılarındakadına yönelik şiddeti meşrulaştıranifadelerle erkek egemen kültür siste-matik olarak yeniden üretilmektedir.

Erkeklerin Kadınlar ÜzerindeTahakküm Kurma İsteği

Şiddeti uygulayan ve cinayetleri işle-yenlere baktığımızda her meslekten,yaştan, ulustan, sınıftan erkeklerigörüyoruz. Erkeklerin öldürdükleriise eşleri, sevgilileri, kızları, kardeş-leri, akrabaları. Savunmalarındayeralan öldürme gerekçeleri makar-nanın tuzsuz olmasından, cinsel iliş-

kiye girmek istememeye, boşanmakistemekten, başka bir erkeğe mesajatmaya kadar çok çeşitli. Kadın cina-yetlerinin çok farklı nedenleri olmak-la birlikte, temel nedenin erkeklerinkadınlar üzerinde tahakküm kurmaisteği olduğunu söyleyebiliriz.Erkekler kadınları kendilerine ait birmülk olarak görmekte ve onlar üze-rinde aidiyet geliştirerek şiddetyoluyla otorite kurmaya çalışmaktave bu anlayışın sonucu olarak kadını-nın hayatına bile kast edebilmekte-dirler.

AKP’nin Liberal-MuhafazakarPolitik Çizgisi

Kadın cinayetlerindeki yüzde1400lük artışın AKP iktidarı dönemi-ne denk gelmesini, AKP’nin kendinitanımladığı liberal- muhafazakarpolitik çizgide bulmak mümkün.

Liberal muhafazakarlıkta belirleyiciolan neo-liberalizm ve muhafazakar-lık arasındaki özel eklemlenmeler,geçişler ve gerilimler. Kadına yönelikşiddetin artmasında temel meseleler-den biri de liberalizm ve muhafaza-karlık arasındaki bu gerilimli ilişki.Neo- liberalizmin hem yoksullaşma-yı ve işsizliği artırıcı sonuçları olur-ken, aynı zamanda artan esnekleşmeuygulamaları ile kadınların daha fazlaişgücüne dahil edildiğini görüyoruz.Neo-liberal politikalar toplumsal cin-

siyet rollerini ve aile kurumunu daetkiliyor. Artan işsizlik ve yoksulluk-la birlikte “evin geçimini sağlamak,kadına ve çocuklara bakmak” gibierkeklik rolleri özellikle alt sınıferkekler için zorlaşıyor. Erkekler,güçlerini yitiriyor ve krize giriyor. Budurumunda erkeklere kalan tek güçalanı, “kadına sahip olma” alanı, yanisalt bir erkeklik iddiası olarak güçgösterisi ve şiddet oluyor ve bu geri-lim pek çok durumda kadınlara yöne-lik cinayetlerle sonuçlanıyor.

Kadın cinayetlerinin artmasınınmuhafazakarlaşma ile de özel bir ilgi-si var. Türkiye’de zaten güçlü olanataerkil cinsiyetçi kültüre, AKP döne-minde giderek belirginleşen birahlakçılık ve aile değerleri savunusuekleniyor. Bu da elbette kadının eşit-siz konumunu, itaatkar rolünü pekiş-tiren bir durum yaratıyor.

Kadınlar Daha Çok “Hayır” Diyor

Diğer yandan kadınlarda da güçlenmeeğilimi ve arzusu giderek artıyor. Birtür asimetri yaşanıyor. Ölümle bitenşiddet olaylarının çoğunun kadınlarınayrılmak istemesiyle ilgili olduğu çokaçık. Cinayetlerin çoğu kadınlarınayrılmak isteme sürecinde veyaboşanma sonrasında yaşanıyor.Kadın “ben gidiyorum” diyor ya dabaşka türlü kaçış ve direnme eğilim-leri gösteriyor. Feminist hareketin vemedyanın, bu kaçışta etkisi olduğunusöyleyebiliriz. Kadınlar başka türlüyaşamanın mümkün olduğunu görü-yor ve eskisine oranla daha çok“Hayır” diyorlar.

Kaynakça:1. İHD Kadına Yönelik Şiddet Raporu 2005-2011

2. Doç.Dr.Alev Özkanç’la söyleşiwww.t24.com.tr/haberdetay/165599.aspx

KADIN30 EKİM 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Tüm dünyada olduğugibi Türkiye’de de

kadına yönelik şiddetsistematik olarak

devam etmektedir.Çünkü şiddeti olağan

gören, şiddetimeşrulaştırma yönünde

açık mesajlar veren,toplumsal değerler ve

normları besleyen erkekegemen kültür kendisini

sürekli yeniden üretmektedir.

Ölümle biten şiddet olaylarının çoğunun kadınların ayrılmak istemesiyleilgili olduğu çok açık. Cinayetlerin çoğu kadınların ayrılmak istemesürecinde veya boşanma sonrasında yaşanıyor. Kadın “ben gidiyorum”diyor ya da başka türlü kaçış ve direnme eğilimleri gösteriyor. Feministhareketin ve medyanın, bu kaçışta etkisi olduğunu söyleyebiliriz.Kadınlar başka türlü yaşamanın mümkün olduğunu görüyor ve eskisineoranla daha çok “Hayır” diyorlar.

ESER SANDIKÇI

Üçüncü Sayfadan Taşan yüzde 1400’lük Artış

KADIN CİNAYETLERİ NEDEN ARTIYOR?

Page 31: TO-Gazete-40/12

EKİM 2011 31SPORÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

2011 yazı oldukça sıcak günleresahne oldu. Haziran ayında yapılanseçimler sonrası ülke özellikle Kürtsorununda yaşanan gerilimle ısınır-ken bir anda bambaşka bir meselegündeme bomba gibi düştü.

3 Temmuz günü başlatılan bir ope-rasyon ile başta Fenerbahçe BaşkanıAziz Yıldırım olmak üzere çeşitliyönetim kurulu üyeleri ile SivassporBaşkanı’nın da içinde olduğu çokçeşitli spor insanları dalga dalga göz-altına alındı. Savcılık ve mahkemesüreçlerinin sonunda FenerbahçeBaşkanı’nın da aralarında bulunduğu26 kişi tutuklanarak MetrisCezaevi’ne gönderildi. Tüm bu hare-katın adına “sporda temizlik” dediler.

Buraya kadar olaylara dışardan bakansporla, ilgisiz bir kişi için herhangi birsorun gözükmemekte. Ama olayınetkisi en az Kürt Sorunu kadar çarpı-cı oldu ki, bir müddet de olsa herkesbir biçimde bu sorunla ilgilenmekzorunda kaldı. Peki bu mesele nedenbu kadar gündem tuttu ve bu kadarönemli? Esasında bir takım sorularsorarak konuyu açabiliriz sanki.

Sonda söyleyeceğimizi başta diyerekkonuya girelim. 3 Temmuz’dan berisporda meydana gelen tüm bu ope-rasyonlar özünde siyasi bir manevra-dır.

Operasyonun Zamanlaması

Gözaltıların başlamasıyla birliktebasına da ufak ufak malzemeler veril-meye, gündem oluşturulmaya başlan-dığı günlerde öne sürülen en önemlibilgilerden biri de sürecin aylar önce-sinden ele alındığı ve hatta ligin bit-mesinden önce son 5 haftaya dairmaç sonuçlarının belirlendiği vebunların da emniyet ve savcılıklartarafından takip edilerek tutanaklara

geçirildiğiydi. Lig’in bitiş tarihi 22Mayıs 2011. Operasyonun yapıldığıtarih 3 Temmuz. Arada gelişen 2önemli olay var ki bunlar bize birazneden operasyonun bu kadar öteyeatıldığını anlatıyor.

Birincisi, 12 Haziran tarihinde yaşa-nan Genel Seçim. Operasyon tam dauygulandığı bu haliyle seçimlerdenönce yapılsa, sanırım iktidar partisibirkaç puan daha az oy almayı gözealmalıydı ki buna ne AKP ne de başkaparti cesaret edemezdi. Kaldı ki, gün-demin de seçimden kayarak tama-men bu operasyona oturması dabüyük risk. (Sorun da esasında tamda bu değil mi? Madem ortada büyükbir usulsüzlük ve yolsuzluk var, ozaman oy, seçim demeden bunaengel olmak her hükümetin görevi

değil mi?) Diğeri de 29 Haziran tari-hinde gerçekleştirilen Futbol Fede-rasyonu seçimi. Tüm bu süreçlerinister istemez içinde olan en üst ve“özerk” kurumun en savunmasızanında yapılan ve yeni seçilen başka-nın kucağına konan bir bomba. Birkurum bu kadar savunmasız yakala-nabilinir.

“Futbolda Temizlik” denen bu ope-rasyonun zamanlaması tam da siyasigelişmeler gözetilerek planlanmıştır.

Dezenformasyon

AKP iktidarı boyunca yargı sistemiErgenekon’dan, KCK’ya oradanDevrimci Karargah’a kadar benzeryöntemlerle gözaltı ve sonu belirsiztutukluluk hallerini uygulayabildiği enyaygın biçimde hayata geçirdi. Ortadasarılacak bir bulgu bulduğu her andauzanmak istediği her kesimi bu bul-gular etrafında kümelendirerek dip-siz kuyulara hapsetti. Bu gazeteninokurlarının hiç de yabancı olmadığıyöntemler benzer biçimlerde 3

Temmuz sonrası süreçte de işletildi.Gözaltıların başladığı anda olayı sor-gulamaksızın yaygın bir medya infazıbaşlatıldı. Dava üzerinde yayın yasağıolmasına rağmen gözaltındakilerinEmniyet fotoğraflarından, telefonkonuşmalarına kadar herşey belli birdüzende dışarıya servis edildi.

İlk günün süzgeçten geçmemiş hambilgileri, başta operasyonun muhata-bı kulüp taraftarlarını şoke etmiş olsada, servis edilen bilgilerin tutarsızlığıve yaratmak istediği hava kısa sürededağıldı. Silah bulunmayan evlerdensilah bulunmuş gibi gösterilmesi, ale-lade telefon konuşmalarının delil ola-rak sunulması, ortada olmayan para-lar ve hatta bu paraların olmayan kar-deşlere harcanması gibi toz dumaniçinde uçuşan bilgiler yavaş yavaş tas-nif edilip sakince incelenince yaratıl-

mak istenen havanın nasıl bir servisile yapıldığı da ortaya çıkmakta gecik-medi.

Servis edilen haberlerin hemen arka-sından Taraf, Mehmet Baransu, R.Ozan Kütahyalı gibi operasyon ekibi-nin de sürece dahil olarak hedef vetetik ilişkisinde yerlerini almaları ilekadro tamamlanıyor ve olayın futbol-da yolsuzluktan çıkıp nasıl bir ope-rasyona dönüştüğü ipuçlarını veri-yordu.

Futbol, Siyaset ve Ekonomi

Dilimiz döndüğünce bir top ve peşin-den koşan yirmiiki kişinin sadecedikdörtgen bir çimenlik ile sınırlıolmadığını anlatmaya çalıştık.Yönetenler için futbol, kitleleri arka-sından ne kadar sürüklerse o kadarçekim merkezi olmuştur. Bu yüzden“Futbol Asla Futbol Değildir”. Bu yüz-den, seçim meydanlarında liderlerboyunlarında binbir çeşit atkıylakonuşmaktadır. Bu yüzden iktidarlarfutbolu da yönetmek için özel politi-

kalar üretmektedirler. Ve de bu yüz-den vaatlerin bir kısmı da futbol üze-rine olmaktadır. Bunu uzun uzadıyaanlattık. Daha da anlatırız.

Bu operasyonda önemli olan birkaçnoktaya vurgu yapmakta fayda var.Türkiye futbol piyasası gittikce büyü-yen bir hacime sahiptir. Son beşsezonda 336 milyon Euro’dan 525milyon Euro’ya evrilmiş bir büyüklükiçin önümüzdeki birkaç sezonsonunda beklenti 1 milyar Euro’dur.Futbolun kendi dışındaki ekonomi ilebağı da oldukca güçlüdür ki, kendiiçin yarattığı 1 birimlik gelirin diğersektörlere 9 birim olarak yansımasıbunun en önemli göstergesidir.Sporun hele futbolun bu dereceendüstriyelleşmesi, işin içine isteristemez her tür manipülasyonu sok-maktadır. Tüm yaşananların altında

yatan sebep en kestirme yolla bu“endüstriyelleşmedir”.

Üç büyük kulüp de bu ekonomideoldukça büyük bir yere sahip olması-na rağmen Fenerbahçe diğerleri ara-sından sıyrılmaktadır. Futbol ekono-misinde söz sahibi olmak için mutla-ka ve de mutlaka Fenerbahçe yöneti-minde ve hatta başkanlık koltuğundaolmak gerekmektedir.

Post 3 Temmuz

Yaşananlar futbolun manipüle edil-mesine endeksli bir operasyon olsaidi yaşanacak süreç oldukca basit ola-caktı. Delilleri belli bir adli yargıla-manın sonucu da hem mahkemeleraçısından hem de kamuoyu açısındanoldukça tatminkar olur. Bunun içinhesap kitap yapmaya gerek var mıdırbilinmez. Fakat yaşanan operasyonsonrası ihlal edilen kurallar ve yasa-lardaki karşılığının konuşulması yeri-ne, daha dumanı tüten “Sporda ŞiddetYasası”nın değiştirilmesinden, kümedüşmenin kaldırılmasına kadar olayınkimyasına aykırı şeyler önerilmekteve yaşanan operasyonun bir yolsuz-lukdan çıkartılıp bir kesimin tasfiyesi-ne döndürüldüğü anlaşılmaktadır.

Kaldı ki, tutuklanan 26 kişi içinde fut-bolcu sayısı 3, hakem ise yoktur.Ortada büyük bir suç vardır amasuçun işlendiği yere dair tutuklanannerdeyse kimse yoktur.

Yaşananlara en büyük tepki Fener-bahçe taraftarından gelmiş ve ope-rasyonun ilk gününden beri sürecinpolitikayla alakalı olduğunu belirte-rek sokağa yönelmişlerdir. HemFenerbahçe taraftarı hem de sporse-verler açısından ortada bir yolsuzlukvarsa, bunun cezasının layıkıylayerine getirilmesi en büyük temen-nidir. Fakat yukarda da sıralamayaçalıştığımız gibi yaşanan bir yolsuz-luk operasyonundan daha ötesi gibi-dir. Türkiye’de de, dünyada da spordayolsuzluğun olmadığı yer yok gibidir.Burada sorun bu işin yolunun kimlertarafından denetleneceği sorunudurki, bu da başlıbaşına siyasi bir mese-ledir.

Türkiye futbol piyasası gittikce büyüyen bir hacime sahiptir. Son beş sezonda336 milyon Euro’dan 525 milyon Euro’ya evrilmiş bir büyüklük içinönümüzdeki birkaç sezon sonunda beklenti 1 milyar Euro’dur.

Yaz ayları oldukcahararetli geçti.

Sporda büyük birtemizlik harekatı

başlatıldı. Başlatıldıama, başlar

başlamaz da ortalıkdaha büyük bir kaosa

yerini bıraktı. Sankiyaşananlar

temizlikten çoksuyun başını tutma

operasyonu gibiydi.

HALUK KOŞAR Sporda Temizlik Ama Nasıl?

BU İŞTE BİR ŞİKE VAR!

Fenarbahçe taraftarlarının 10 Temmuz 2011 günü

Boğaz Köprüsüne doğru protesto yürüyüşü.

Page 32: TO-Gazete-40/12

Toplumsal Özgürlük Parti Girişi-mi’nin “Örgütsel Dönüşüm veDevrimci Tarz Oluşturma” 4. OlağanGenel Konferansı 31 Ağustos - 3 Eylül2011 tarihleri arasında İstanbulTabip Odası Konferans Salonu’ndayapıldı. 4 gün süren KonferansaToplumsal Özgürlük PartiGirişimi’nden (TÖPG) 106 delege,delege olmayan izleyiciler ve siyasikurumların temsilcileri katıldı.

Konferans Juliana Gözen’in yaptığıgiriş konuşması ile başladı. Kon-ferans Divanı’na Hikmet Sarıoğlu,Meral Çınar ve Tülay Hatimoğullarıseçildi. Devrim ve sosyalizm mücade-lesinde hayatını kaybeden kadın veerkek devrimciler için yapılan saygıduruşunun ardından Konferansınaçılış konuşması TÖPG adınaOğuzhan Kayserilioğlu tarafındanyapıldı. Konuşmasında, dünya veTürkiye üzerine geniş bir siyasal veekonomik değerlendirmeye yerveren Kayserilioğlu, emekçilerin veezilenlerin mücadele tarihininTürkiyeli Komünistleri bugün herzamankinden daha yakıcı bir biçimdebirleşik komünist özneyi kurmayaçağırdığını vurguladı.

Konferansa EHP Genel Başkanı SibelUzun, SP MYK Üyesi Mustafa Kaçar-oğlu, ÖDP Genel Başkan YardımcısıSema Solaklı, ESP Genel BaşkanYardımcısı Çiçek Otlu, SDP temsilcisiAziz Güler, Türkiye Gerçeği TemsilcisiBülent Parmaksız, Komünist KözTemsilcisi Gülistan Özdemir ve BDP İlBaşkan Yardımcısı Dursun Yıldız ilk

gün izleyici olarak katıldılar ve yaptık-ları konuşmalarla konferansınTürkiye devrimci hareketi için başa-rılı olmasını dilediler. Konferansa açı-lış bölümüne katılamayan SosyalistBirlik Hareketi Temsilcisi MehmetSaltoğlu yazılı mesajını iletti. AyrıcaKonferansa katılamayan TÖPG üyele-ri de, yazılı mesajlar ve canlı telekon-ferans bağlantıları ile Konferansabaşarı dileklerini bildirdiler.

AKP’nin 21 Eylül siyasi komplosusonucu bir yıldır Tekirdağ 1 No.lu FTipi Cezaevinde tutuklu bulunanTÖP sözcülerinden Tuncay Yılmaz veTÖP üyesi Semih Aydın, Hopa olayla-rının protesto gösterilerinde tutukla-nan ve halen Sincan KapalıCezaevinde bulunan TÖP üyesiGöksel Ilgın’ın mesajları okundu.Tuncay Yılmaz mesajında “Bizler tut-saklığı, bilinci ve öfkeyi ve iradeyibileyen; cezaevinde geçen her günü‘Kızıl bir profesör olmak için’ değer-lendiren bir geleneğin öğrencileri-yiz. Tutsaklığımızı da dışarıdakimücadelemiz kadar anlamlı kılacakgücü, bu gelenekten ve sizlerin pra-tikleştirmekte olduğunuz paradig-madan alıyoruz” diyerek başarıdileklerini iletti. Konferans, TuncayYılmaz, Semih Aydın ve GökselIlgın’ın şahsında tüm siyasi tutsaklaraalkışlar ve sloganlarla devrimciselamlarını iletti.

Konferans gündemi ve gündemebağlı tartışmalar şu başlıklar altındayürütüldü: Dünya - Kriz ve PolitikDurum, Ortadoğu, Türkiye - Kriz ve

Politik Durum, Kürt Halk Hareketi,İslamiyet ve Sol, İşçi Sınıfı Hareketi -Örgütlenme Stratejisi ve Taktikler,Kamu Emekçileri Hareketi - Örgüt-lenme Stratejisi ve Taktikler, Özgür-lükçü Gençlik, Kadın KurtuluşMücadelesi, LGBTT Hareketi -Homofobi ve Sol, Ekoloji, YerelYönetimler, Birlik ve İttifakPolitikası, Kongre - Parti Hareketi,Meslek Örgütlülükleri, ÖrgütselFaaliyet, Parti Formuna Geçiş, Tüzük,Türkiye Merkezi Koordinasyonu veDisiplin Kurulu’nun Seçimi

Konferans boyunca delegelerin yük-sek konsantrasyonu ve tartışmalarayoğun katılımı, gündemin bütünkonularının eksiksiz ele alınmasıkonferansın oldukça başarılı geçme-sini sağladı. “Örgütsel Dönüşüm veDevrimci Tarz Oluşturma”Konferansının bu şiara uygun olarakaldığı en önemli karar “PartiFormuna Geçiş” oldu.

Kuruluş tarihi olan 1996 yılından buyana Toplumsal Özgürlük Platfor-mu’nun (TÖP), on beş yıllık yürüyü-şü sürecinde, yeni bir paradigmaoluşturmanın gerekliliğini benimse-diğini ve bu amaç doğrultusundaprogramını yetkinleştirme, örgütseldoku oluşturma ve kadro kimliğiniinşa etme yolunda attığı adımlara dik-kat çeken Konferans; TÖP’ün arayış-çılığının bir gereği olarak bugünekadar siyasi formunu platform olaraksürdürdüğünü ifade etti.

Konferans, TÖP’ün kendini içinde varettiği örgütsel formu/platform biçi-mini, öznel bir tercihin, geleneksel

alışkanlıkların devamı ya da geçmişinbasit bir inkarı üzerinden değil, içinegirilen yeni dönemin kendine özgütarihsel öznesini yaratma gerekliliği-nin yüklediği sorumlulukla benimse-diğini hatırlattı.

Şimdi, dönemin özgün paradigması-nı ana hatlarıyla oluşturmuş ve buparadigmayı pratiğe geçirecek birörgütsel düzey, kadro birikimi vesiyasi pratiği asgari düzeyde inşaetmiş olan TÖP açısından, parti for-muna geçiş, devrimci-komünistsorumluluğun kendisine dayattığı birzorunluluk olduğu belirtildi.

TÖP’ün, sosyalist yeniden kuruluşçabası içinde olan kendi dışındakisosyalist öznelerle başından berideğişik biçim ve tarzlardaki çalışma-ların ortaklaştırılması, birbirine içe-rilmesi yönünde gayret gösterdiğinivurgulayan Konferans; “YenidenKuruluş” zemininde olan öznelerle,komünist partiyi birlikte kurmanın;sınıflar mücadelesinde daha etkili veanlamlı sonuçlar yaratacağının bilin-cinde olduğunu ifade etti.

TÖPG 4. Konferansı, parti formunageçişin koşullarını oluşturmak vegerekli sorumlulukları bu hedef üze-rinden üstlenmek üzere, ToplumsalÖzgürlük Platformu’nun adını“Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi”olarak değiştirdi.

TÖPG 4. Olağan Genel KonferansıAvusturya İşçi Marşı’nın hep birliktesöylenmesinden sonra Enternasyo-nal Marşı eşliğinde yapılan sineviz-yon gösterisi ile son buldu.

TÖPG YÜRÜYOR! MÜCADELE SÜRÜYOR!

Toplumsal Özgürlük Parti G irişimi’nin 4. Konferansı yapıldı

Tuncay Yılmaz Konferans’a gönderdiği mesajında“Bizler tutsaklığı, bilinci ve öfkeyi ve iradeyibileyen; cezaevinde geçen her günü ‘Kızıl bir

profesör olmak için’ değerlendiren bir geleneğinöğrencileriyiz. Tutsaklığımızı da dışarıdakimücadelemiz kadar anlamlı kılacak gücü,

bu gelenekten ve sizlerin pratikleştirmekteolduğunuz paradigmadan alıyoruz” dedi.

Konferansın açılış konuşmasını Oğuzhan Kayserilioğlu yaptı.