Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TÜRKİYE’NİN SAHRAALTI AFRİKA ÜLKELERİNE YÖNELİK KAMU
DİPLOMASİSİ FAALİYETLERİ (2005-2011)
T.C
BAŞBAKANLIK
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
Uzmanlık Tezi
Ali Osman MERT
Tez Yöneticisi
Doç.Dr. Şaban KARDAŞ
Aralık 2012
ANKARA
i
Ali Osman MERT tarafından hazırlanan, TÜRKİYE’NİN SAHRAALTI AFRİKA
ÜLKELERİNE YÖNELİK KAMU DİPLOMASİSİ FAALİYETLERİ (2005 – 2011)
adlı bu tezin uzmanlık tezi olarak uygun olduğunu onaylarım.
Doç. Dr. Saban KARDAŞ
Tez Yöneticisi
ii
Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde
elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu
çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
___________________________________________________________________
Ali Osman MERT
iii
ÖZET
Dünyada ve ülkemizde, teknolojik yeniliklere ve artan iletişim imkânlarına
bağlı olarak kamu diplomasisi kavramı son dönemde sıkça tartışılmaktadır.
1990’larda yaşanan iletişim ve internet devrimi ile her açıdan globalleşen
yenidünyada, devlet dışı aktörlerin dış politikadaki rolü daha belirgin hale gelmiştir.
Kimilerince ‘dış politikanın demokratikleşmesi’ diye ifade edilen bu yeni süreçte,
sivil toplum kuruluşları, uluslararası şirketler, düşünce kuruluşları ve bireyler daha
etkin roller üstlenmeye başlamış, dış politikanın önceliklerinin ve yönünün
belirlenmesinde karar alıcılar üzerinde daha fazla söz sahibi olmuşlardır.
Ülkemizde, Başbakanlığa bağlı Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün
kurulmasıyla kurumsal bir kimlik kazanan bu kavram, Türkiye’nin de içinde yer
aldığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesinin yaşadığı kritik değişimde önemini bir
kez daha göstermiştir. Arap Baharı ve bilhassa Suriye’de yaşanan dönüşüm sürecinin
uzayarak Türkiye’yi hem toplumsal hem de siyasal olarak daha fazla etkilemesi,
kamu diplomasisi tartışmalarını tekrar gündemimize taşımıştır.
2005-2011 yılları arasında “Türkiye’nin Sahraaltı Afrika Ülkelerine Yönelik
Kamu Diplomasisi Faaliyetlerinin incelendiği bu çalışma beş bölümden
oluşmaktadır. Bu tezin kavramsal çerçevesini oluşturan ve son dönemde çeşitli
platformlarda sıkça duyduğumuz “yumuşak güç” kavramının tanımı, güç kavramının
zaman içinde mahiyetinin nasıl değiştiği, kamu diplomasisinin tanımı ve kısa
tarihçesinden bahsedilerek, Sahraaltı Afrika ülkelerine yönelik kamu diplomasisi
faaliyetleri odağında dünya pratiklerinden örnekler verilecektir.
Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ülkelerine yönelik Kamu Diplomasi Faaliyetleri
bölümünde ise Türkiye’nin yumuşak gücü, Türk dış politikasında kamu diplomasisi,
Türkiye-Afrika ilişkileri ve bölgeye yönelik kamu diplomasisi faaliyetleri
incelenecek olup teknik yardım faaliyetleri, sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları
çalışmalar, siyasal-ekonomik-kültürel yardım ve işbirliği faaliyetleri ile bunların
sonuçları ele alınacaktır. Son bölümde ise bölgeye yönelik kamu diplomasisi
faaliyetlerinin etkilerine hem Türkiye hem de hedeflenen bölgedeki sonuçları
bağlamında değinilecek, daha etkin bir çalışma için önerilerde bulunulacaktır.
iv
Bu çalışma temel tezi,1998 Afrika Açılım Eylem Planı ile ortaya konan
vizyon ve esasların, 2005 yılından itibaren hükümet politikası olarak uygulanmaya
başlanmasıyla, Sahraaltı Afrika ülkeleri ile çeşitli alanlarda tesis edilen ilişki ve
işbirliklerinin, sivil toplum kuruluşları ve resmi kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilen
çalışmaların, Türkiye’de Afrika algısında olumlu yönde değişime neden olurken,
bölge nezdinde de Türkiye’nin bilinirliği ve yumuşak gücünü arttırdığı, ülkemizi
itibar sahibi bir ülke kıldığıdır. Öte yandan, uzun bir süre kıtadan ‘ayrı’ kalan
Türkiye Kıta’da bölgesel bir güç olmaktan halen uzaktır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Sahraaltı Afrika, Afrika, Yumuşak Güç, Kamu
Diplomasisi,
v
ABSTRACT
TURKEY’S PUBLIC DIPLOMACY ACTIVITIES IN SUB-SAHARAN AFRICA :
(2005-2011)
In Turkey and around the world, as a result of new technological innovations
and increasing communication opportunities, the concept of public diplomacy has
been discussed extensively in recent years. The internet and communication
revolution in the 1990s have created a new world in which non-governmental
organizations and non-state actors have become prominent players in the foreign
policy decision-making process. By some, this new process is called as the
democratization of the foreign policy where the NGOs, international companies,
think-thanks and individuals have started to assume more important roles.
When Public Diplomacy Office was formed under the Turkish Prime
Ministry in 2010, the concept of public diplomacy has gained an institutional
identity, and proved its critical importance during the transition period which is
taking place in the Middle East and North Africa (MENA). The Arab Spring, in
particular Syrian crisis, has significant political and social consequences for Turkey.
The events in the MENA region have once again brought the concept of public
diplomacy to the forefront.
In this thesis, I will be looking at the Turkish public diplomacy efforts in Sub-
Saharan Africa from 2005 until 2011. The year 2005 is chosen, because 2005
markedthe turning poing in the Turkish Foreing Policy towards Africa with the
decleration of 2005 as the Africa Year in Turkey. With that annoncement,Turkey has
adopted anew paradigm and aproach towards Africa. The thesis is comprised of 5
chapters. I will firstly be discussing soft power and public diplomacy, the change in
their meaning and use in the course of history. I will also look at the public
diplomacy practices of certain countries such as the USA, India, China and EU in the
Sub-Saharan African context. In the next chapter, I will give historical background to
the relations between Africa and Turkey since the early 10th
century. The following
chapter deals with the Turkish public diplomacy effort in Sub-Saharan Africa both
by the NGOs and the state. The evaluation on these efforts will be presented in the
final section of this thesis.
vi
Keywords: Turkey,Sub-Saharan Africa, Africa, Soft Power, Puplic Diplomacy,
Supervisor: Assist. Prof. Saban Kardaş
Page:
vii
TEŞEKKÜR
Tez yazmanın akademik bir yolculuk olduğunu ve yolda yoldaş gerektiğini yazarak-
yaşayarak öğrendim.
Yoldaşlarım, Dr. Arslan Kaan Arslan’a, Muhammed Berdibek’e, Yahya
İncetahtacı’ya, Dr. Nazan Özer’e, Metin Atmaca’ya ve Mustafa Çitçi’ye...
Zor zamanlarımda ‘tütün, çay ve azim’ üçlüsünün sıkı dostluğuna sarılmamı
öğrettiği için kalem işlerinin üstadı ağabeyim Aydın Ünal’a…
Sınırsız özverisi ve sabrı için eşim Hatice’ye…
Eve dönüşlerimde beni cennet kokularıyla karşılayan çocuklarım Muhammed Bera
ve Sümeyye’ye…
Duaları azığım olan Anne ve Babama…
Ağır ağır acele ederek uzmanlaşmanın lezzetini her fırsatta bana yaşatan tez
danışmanım Doç. Dr. Şaban Kardaş’a…
Şükranlarımı sunuyorum.
viii
İÇİNDEKİLER
ABSTRACT ........................................................................................................ v
TEŞEKKÜR ..................................................................................................... vii
SİMGELER VE KISALTMALAR .................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM ............................................................................................. 7
1.1.Güç Kavramı ................................................................................................ 7
2.2 Kamu Diplomasisi ...................................................................................... 10
2.3 Kamu Diplomasisinde Dünya Uygulamaları ........................................... 14
2.3.1 Amerika Birleşik Devletleri Kamu Diplomasisi ....................................................... 14
2.3.2 Avrupa Birliği ........................................................................................................... 19
2.3.3 Çin Halk Cumhuriyeti Kamu Diplomasisi ................................................................ 22
2.3.4 Hindistan Kamu Diplomasisi .................................................................................... 28
2.4 Kamu Diplomasisi Faaliyetleri ................................................................. 32
2.4.1 Bilgilendirme ve Tanıtım Faaliyetleri ....................................................................... 33
2.4.2 Lider Ziyaretleri ve Parlamenter Diplomasi ............................................................. 36
2.4.3 Siyasi-Ekonomik-Kültürel İş Birlikleri ..................................................................... 37
2.4.3.1 Stratejik İşbirlikleri ......................................................................................... 37
2.4.3.2 Ekonomik İşbirlikleri ...................................................................................... 38
2.4.3.3 Kültürel İşbirlikleri.......................................................................................... 40
2.4.3.4 Kardeş Şehir Uygulamaları ............................................................................. 42
2.4.4. Dış Yardım, Teknik Kalkınma ve İnsani Yardımlar ................................................ 43
2.4.5 Sivil Toplum Kuruluşlarının Çalışmaları .................................................................. 46
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .......................................................................................... 47
TÜRKİYE’NİN AFRİKA ÜLKELERİ İLE İLİŞKİLERİ .......................... 47
3.1.Tarihi Miras: Osmanlı - Afrika İlişkileri ................................................. 47
3.2Cumhuriyet Sonrası Dönem (1923-1998) .................................................. 50
3.2.1 Soğuk Savaş Dönemi ........................................................................................... 51
3.2.2 Soğuk Savaş Sonrası Dönem .............................................................................. 53
3.2.2.1 Afrika Açılım Eylem Planı .............................................................................. 53
3.3.2005 Afrika Yılı .......................................................................................... 54
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM .................................................................................... 55
TÜRKİYE’NİN SAHRAALTI AFRİKA’YA YÖNELİK KAMU DİPLOMASİ
FAALİYETLERİ ............................................................................................. 55
4.1. Türkiye Kamu Diplomasisi Genel Çerçeve ............................................ 55
ix
4.2.Türkiye’nin Bölgeye İlişkin Kamu Diplomasisi Faaliyetleri ve Etkileri60
4.2.2.İktisadi İşbirliğine İlişkin Çalışmalar ................................................... 66
4.2.3. Kültürel ve Sosyal İşbirliği Çalışmaları ............................................... 75
4.2.5. İnsani Yardım Çalışmaları .................................................................... 84
4.2.6. Barış ve Güvenlik............................................................................................. 88
SONUÇ VE ÖNERİLER ............................................................................................... 89
1
SİMGELER VE KISALTMALAR
AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AÇAUM: Ankara Üniversitesi Afrika Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
ADETEF: Fransa Yardım Teşkilatı
AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu
AFAD: Acil Durum ve Afet Yönetimi Başkanlığı
AfB : Afrika Birliği
AfKB : Afrika Kalkınma Bankası
AFRICOM: ABD Afrika Komutanlığı
AMİ: Afrika Medya İnisiyatifi
ANC: African National Congress
ASEAN Associations of the Organization of Southeast Asian Nations
BYEGM: Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
BBC: British Broadcasting Corporation
BM : Birleşmiş Milletler
BMGK : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
CENTO: Central Treaty Organization
ÇHC: Çin Halk Cumhuriyeti
CCTV: China Central Television
CNN: Cable News Network
DAAD: Alman Akademik Değişim Servisi
DEİK : Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu
DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü
DW: Deutsche Welle
D-8: Gelişen 8 Ülke
ECO: Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
ECOWAS : Batı Afrika Ekonomik Topluluğu
FOCAC : Çin Afrika İşbirliği Forumu
GSYİH: Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla
GTZ: Alman Kalkınma Ajansı
JİCA: Japonya Uluslararası Kalkınma Ajansı
ITEC: Hindistan Teknik ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
ICCR: Hindistan Kültürel İlişkiler Konsülü
2
İKB: İslam Kalkınma Bankası
İHH : İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı
KDK: Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü
KEK: Karma Ekonomik Komisyon
KEİ: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
KOBİ: Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler
KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
MUSİAD: Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği
MPLA: Angola'nın Bağımsızlığı için Halk Hareketi – İşçi Partisi
NATO : Kuzey Atlantik Paktı
OPEC: Petrol Üreten Ülkeler Topluluğu
RCD: Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği
RT: Russia Today
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
SWAPO: Güneybatı Afrika Halk Örgütü
STK: Sivil Toplum Kuruluşu
TAC : Türk Afrika Odası
TASAM : Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi
TİKA : Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
TUSKON : Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu
TRT: Türkiye Radyo Televizyonu
TÜSİAD: Türk Sanayici ve İşadamları Derneği
TÜRKSOY: Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı
UACCIAP : Afrika Ticaret, Sanayi, Tarım ve Meslek Odaları Birliği
UNAMID : BM ve AfB Darfur Misyonu
UNDP: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNIDO : Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Organizasyonu
UNITAF : Birleşik Görev Gücü
UNMILL : Birleşmiş Milletler Liberya Misyonu
UNMISS : Birleşmiş Milletler Sudan Misyonu
UNİCEF: Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu
UNOCI : Birleşmiş Milletler Fildişi Sahili Operasyonu
UNOSOM : Birleşmiş Milletler Somali Operasyonu
3
UACCIAP: Afrika Birliği Ticaret-Sanayi-Ziraat ve Meslek Odaları Birliği
UNHCR: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği
USIA: Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı
USAID: Birleşik Devletler Yardım Ajansı
USTKİP : Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kalkınma ve İşbirliği Platformu
VOA: Amerika’nın Sesi Radyosu
WFP: Dünya Gıda Programı
YTB: Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
4
GİRİŞ
Dünyamız son 20 yıl içinde belki de tarihinde hiç olmadığı kadar hızlı bir
değişim yaşamaktadır. Sosyal medya, internet, uydu teknolojileri, kolay, ucuz ve
erişilebilir ulaşım imkânları insanları birbirine daha çok bağlamaktadır. Uluslar arası
şirketlerin sayıları ile hacimlerinin artması, ekonomik liberalleşme ve karşılıklı
bağımlılığın çoğalması tıpkı insanlar gibi dünyanın farklı coğrafyalarında bulunan
ülkeleri de giderek birbirine bağımlı hale getirmiştir.
İçinde bulunduğumuz çağın alâmet-i fârikası ‘bilgi çağı’ olmasıdır. Bu
çağda, bilginin kolay iletilebilir ve ulaşılabilir olması, devletler açısından doğal
olarak bilginin nasıl yönlendirileceği sorununu gündeme getirmiştir. Tarihsel olarak
bilginin hükümetler, hükümdarlar ya da yöneticiler tarafından kontrol altına
alınmaya çalışılması yeni bir vakıa değildir. Ancak tarihin hiçbir döneminde bilgi
günümüzde olduğu kadar rahat ulaşılabilir, üretilebilir ve yayılabilir de olmamıştır.
Bilginin bu özelliği ve iletişim imkânlarının yaygınlaşmasına bağlı olarak ‘kamuoyu’
da gün be gün önem kazanmaktadır. Gerek politik karar alma süreçlerinde, gerekse
bizzat bu politikaların uygulanmasında kamuoyu, daha fazla söz sahibi olmak
istemektedir. Günümüzde yerli ve yabancı kamuoyunun görüşü, tavrı ve pozisyonu
politika yapıcıları tarafından dikkate alınan başlıca unsurlardandır. Bu yeni dönemde
dış politika da değişime uğramış ve dış politika iç politikanın mütemmim bir cüzü
haline gelmiştir. Siyasi partiler, özellikle ülkemizde, dış politik kriz ve başarıları iç
siyasette oy devşirme aracı veya mevcut siyasi iradeyi tenkit malzemesi olarak sıkça
kullanmaktadır.1
Uluslararası ilişkilerde alanında yumuşak güç, kamu diplomasisi, dış
politikanın demokratikleşmesi ve devlet dışı aktörlerin dış politikadaki rolü son
yıllarda sıkça tartışılmaya başlanmıştır. Kamu diplomasisi stratejik bir iletişim aracı
olarak, kısaca “kamuoyunun anlaşılması, bilgilendirilmesi ve etkilenmesi”
1 Türk siyasi hayatının günlük tartışmalarına baktığımızda hem siyasi iktidar hem de muhalefetin,
ekonomi, tarım, özgürlükler, demokrasi vb. söylemlerinin yanı sıra dış politik gelişmeleri de siyaset
malzemesi haline getirdikleri görülmektedir. Suriye meselesi üzerinde yaklaşık iki yıldır devam eden
tartışma, komşularla sıfır sorun politikasının serencamı ve Mavi Marmara saldırısı sonrası İsrail ile
ilişkiler, NATO, grup toplantıları, miting ve kongrelerin en sıcak gündem maddelerini
oluşturmaktadır. Hakeza Sn. Başbakan’ın ‘one minute’ olayı sonrasında Türkiye ve Ortadoğu
kamuoyunda oluşturduğu heyecan ve hüsn-ü kabul, kamuoyunun dış politik gelişmelere olan artan
ilgisini açıkça ortaya koymaktadır.
5
faaliyetlerinin toplamı olarak tanımlanabilir.2Yumuşak güç kavramını literatüre
kazandıran Joseph Nye yumuşak gücü “bir ülkenin dünya siyasetinde istediği
sonuçlara, onun değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine ve
fırsatlarına özenen ülkelerin kendisini izlemesiyle ulaşması” olarak
tanımlamaktadır.3 Burada sert güç unsurları ve askeri güç yerine; kendi kültür ve
tarihi değerlerini, dış politika uygulamalarını, ekonomik ilişkilerini referans alan
kamu diplomasisi ile söz konusu ülkenin ‘özgün hikâyesi’ni, hem yerel kamuoyuna
hem de diğer ülke kamuoylarına anlatmak, daha ziyade bu hikâyeyi onlarla
‘paylaşmak’ amaçlanmaktır. Bu hikâyenin paylaşılmasında devletler birçok farklı
araçtan istifade eder, çeşitli oyuncular kimi zaman ihtiyari kimi zamanda gayri
ihtiyari olarak rol alır. Devlet kurum ve kuruluşlarının çalışmaları yanında, iş
adamlarının, sivil toplum örgütlerinin, bizzat vatandaşların çalışmaları da bu noktada
önem arz eder.
Afrika kıtası, dünyanın önemli medeniyetlerine ev sahipliği yapmış, çok
önemli ticaret yollarının güzergâhında yer almış, tarihi ve coğrafi dokusuyla
muazzam bir kültür havzasını bünyesinde barındıran, bilinen en eski
coğrafyalardandır. Kıta ile ilişkileri 9. yüzyıldan itibaren başlayan Türkler, Osmanlı
döneminde hem Kuzey Afrika hem de Sahraaltı Afrika ile yakın ilişkiler
geliştirmişlerdir. Osmanlının Afrika kıtasına olan ilgisi imparatorluğun yıkılmasına
kadar devam etmiştir. 1926 yılında Etiyopya’da büyükelçilik açan ve “mazlum
milletler”4 ile dayanışmaya vurgu yapan ilk dönem dış politikanın ardından, istisnalar
haricinde, 1990’lı yılların sonuna kadar kıtayla diplomatik temas yok
mesabesindedir.
Yeni dönem Türk dış politikası, kendi bölgesinde “merkez ülke” olma ideali
ile harekete geçmiş ve bu ideali realiteye dönüştürmenin yolunu da “Stratejik
Derinlik” tezini tatbik etmekle aramıştır. Bu tez, Afrika kıtasını yakın kara havzası
2İbrahim Kalın, Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi, http://kdk.gov.tr ( Erişim tarihi:09.10.2012)
3Joseph NYE SoftPower: The Means to Success in World Politics, New York, Publıc Affaırs, 2004,
s.5
4"Türkiye'nin bugünkü mücadelesi, yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az
kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, büyük ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa
ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün doğunun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye,
kendisiyle beraber olan doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir." (1922) (Atatürk’ün S.D.
II, s. 40)
6
olarak nitelemekte olup, kıtanın önceki dönemlerde önemsenmemesini ve kurumsal
bağların kurulamamasını tenkit etmiştir.5
Türk dış politikasında 2002’den itibaren yaşanan hareketlik ve yeniden
yapılanma çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir. AK Parti iktidarında birçok
alanda yaşanan değişim dış politikaya da yansımış, gerek söylem bazında gerekse
kurumsal yapılanmada önemli düzenlemelere gidilmiştir. Genel çerçevesini
komşularla sıfır sorun, değer odaklı dış politika, ritmik ve pro-aktif diplomasinin
oluşturduğu bu yeni dönemde, ihtiyaçlara ve uluslararası konjonktüre göre, dış
politikanın uygulanmasında hariciye teşkilatının yanında diğer birim ve sivil toplum
kuruluşları da aktif olarak yer almaya başlamıştır. Bu süreç zarfında bazı kamu
kurumları yeniden yapılandırılmış, ihtiyaç duyulan alanlarda, kamu diplomasisi
çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla yeni kurumlar ihdas edilmiştir. Nitekim
KDK, TİKA, TRT, Kızılay, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Anadolu Ajansı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı,
Yunus Emre Enstitüsü, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) gibi
kurumlar bu yeni anlayışın ürünü düzenlemeler geçirmiştir.
Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ülkelerine yönelik kamu diplomasisi
çalışmalarını (2005-2011) ele alan bu çalışmanın temel amacı, 2005 yılının Afrika
Yılı ilan edilmesi ile başlayan süreçte kıta ile gelişen siyasi, kültürel, ekonomik ve
ticari alanlardaki ilişkilerin detaylıca incelenmesidir. 2005 yılının başlangıç yılı
olarak alınmasının sebebi ise, Türkiye’nin uzun zamandır ihmal ettiği, sırtını
döndüğü ve unuttuğu kıta ile ilişkilerini geliştirme konusunda niyet ve amacını güçlü
bir şekilde siyasi irade eliyle, en üst perdeden 2005’te ortaya koymasıdır. 2005yılı
sonrasında Türkiye kıtaya özel önem vermiş, Afrika açılımını daha önceki kısa süreli
ve dar kapsamlı denemelerinden farklı olarak bizzat devlet politikası haline
getirmiştir. Yine, Türkiye’nin devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile
gerçekleştirdiği çalışmaların, Türkiye’nin yumuşak gücüne katkıları bu tezin yanıt
5Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, İstanbul, Küre Yayınları, 2004, s.206’dan Adem Akkaya, “Türk
Dış Politikasında Afrika Kıtası ve 1998 Afrika’ya Açılım Eylem Planıyla Başlayan Yeni Dönemin
Analizi”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Mehmet Emin Çağıran, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) s.2.
7
arayacağı hususlar arasındadır. İlaveten, kıtadaki faaliyetlerimizin etkinliği,
bütünlüğü ve esasları da yine bu çalışmanın cevabını arayacağı sorulardandır.
Beş bölümden oluşan bu tezin ilk bölümünde güç kavramının tanımı,
mahiyeti ve zaman içinde uğradığı dönüşüme değinilecektir. Bu dönüşüm ve uluslar
arası konjonktür bağlamında ortaya çıkan kamu diplomasisi kavramının tanımı
yapılarak dünya pratiklerinden örnekler verilecektir. Afrika kıtası özelinde ABD,
AB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan kamu diplomasisi pratikleri yine bu bölüm
içerisinde incelenecektir. İkinci bölümde Kamu diplomasisi faaliyetleri detaylıca ele
alınacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde Türkiye-Afrika ilişkilerinin tarihi
9.yüzyıldan itibaren ilk Türk devleti olan İhşitler ile başlayan geçmiş, 2005 yılına
kadar üç alt başlık halinde incelenecektir. Dördüncü bölümde ise 2005 yılından
itibaren Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ülkeleri ile olan ilişkileri kamu diplomasisi
bağlamında incelenecektir. Sonuç bölümünde Türkiye’nin yürütmüş olduğu
yumuşak gücünü artırmaya dönük çalışmaların değerlendirilmesi yapılarak, yapılan
çalışmaların etkinliği ve etkililiği noktasında önerilerde bulunulacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
GÜÇ KAVRAMI VE KAMU DİPLOMASİSİ
1.1.Güç Kavramı
Güç, anlamı, boyutu ve önemini pek dikkate almadan birçoğumuzun günlük
yaşantımız içinde pratik olarak sıkça kullandığımız kavramlardan biridir. Alım gücü,
dayanma gücü, mücadele gücü, çalışma gücü, sosyal güç, ekonomik güç, yumuşak
güç, askeri güç, silah gücü, milli güç bu kullanımlardan sadece birkaçıdır. Güç, tarih
boyunca sahip olduğu etki veya erk bakımından, herkes tarafından, bilhassa da
politik aktörler tarafından aranan, istenen ve elde edilmek için mücadele edilen bir
kavram olmuştur. Çünkü güç, arzu edilenlere ulaşmanın ya da hükmetmenin yegâne
aracı olarak algılanmıştır.
Birçok düşünür, yönetici ve devlet adamı güç kavramını, geleneksel/çağdaş
düşünce akımları ve değişen şartlara göre yorumlayarak anlamlandırmaya çalışmıştır.
8
Antik dönemden bugüne kadar siyaset felsefesi güç-değer ilişkisini anlamlandırmaya
ve yorumlamaya yönelirken,siyasi gerçeklik ile ilgili tahliller gücün eksen değişimini
anlamayı ve bu değişimin dinamiklerini tanımlamayı amaçlamıştır. Farabi El
Medinetül Fadıla aracılığıyla ideal siyasetin değer boyutunu ortaya koyarken, İbni
Haldun asabiye kavramı ile gücün eksen değişimini sağlayan dinamik unsurlarını
tespit etmeye çalışmıştır.6
Güç kavramı sözlükte “fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme
veya bir etkiye direnebilme yeteneği”, “siyasi, ekonomik, askeri bakımdan etki ve
önemi büyük devlet ve devletler topluluğu” ile “bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik,
endüstriyel ve askerî potansiyeli olarak tanımlanmaktadır.10
Ansiklopedik anlamı
canlı bir varlığın fizik kuvvetinden, herhangi bir düzeneğin iş yapabilme niteliğine
kadar birçok mana içerir. Siyasal açıdan güç kavramı bir kimsenin, bir grubun, bir
ülkenin veya bir etkinliğin erki, etkisi ve üstünlüğünü ifade eder. Uluslararası
ilişkiler penceresinden bakıldığında ise güç “diğerlerinin kararlarını ve eylemlerini
direkt olarak etkileme ve yönlendirme kapasitesi” olarak karşımıza çıkar.11
Holsti’nin ifadesiyle “bir ülkenin sahip olduğu imkân ve hareket kabiliyetini ödül,
ceza, ikna ve zorlama gibi yöntemler kullanarak karşı tarafın davranışlarını kendi
çıkarları doğrultusunda değiştirebilme” yeteneğidir.12
Sparta ve Atina şehir devletleri arasındaki savaşlara ilişkin ortaya koyduğu
tahlilleriyle Thucydides, gücün bir siyaset gerçekliği olarak taşıdığı merkezi öneme
değinirken, Realist ekolün en önemli kuramcılarından olan Hans J. Morgenthau gücü
hem bir ilişki türü, hem de uluslararası politikanın en temel amacı aynı zamanda bu
amacın gerçekleşmesi için bir araç olarak tanımlamıştır. Ona göre güç uluslararası
sistem, devletlerin milli çıkarları gereğince elde etmek için mücadelesini verdikleri
6 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, İstanbul, Küre Yayınları, 2004, s.15.
10 TDK Sözlük, Güç, http://www.tdksozluk.com/ (Erişim tarihi 07.09.2012)
11 Ahmet Cural, Bush Doktrini ve Askeri Gücün Önalıcı ve Önleyici Savaş Kapsamında Kullanılması,(
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Danışman:Prof.Dr.Ersin ONULDURAN, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara Üniversitesi, 2011) s.8.
12 K.J. Holstı, “The Concept of Power in the Study of International Relations,”Background, 7/4,
1964, s.179’den Emine AKÇADAĞ, “Güneydoğu Asya’da Ejderha ve Fil Rekabeti: Çin ve
Hindistan’ın Bölgedeki Güç Mücadelesi”, http://www.bilgesam.org/tr/index.php (Erişim tarihi
24.12.2012)
9
siyasal bir arenadır. Bu nedenle devletlerin davranışlarının nihai amacı ne olursa
olsun asıl hedef güç ve iktidar elde etmeye yönelik olmuştur. 13
Uluslararası sistemin zamanla değişen yapısı güç kavramının da mahiyetinde
değişim ve dönüşüme sebep olmuştur. Bilhassa 20.yüzyıl başından itibaren ortaya
çıkan uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, devlet dışı aktörler ve sivil toplum
kuruluşlarının etkinliklerinin artması, küreselleşen medya, çokuluslu şirket
sayılarının çoğalması ile güç tanımında da değişiklikler oluşmuştur. Doğal olarak bu
değişim beraberinde yeni güç tanımına yeni eklemeleri, gücü tanımlayan unsurların
içeriği ve önem sırasında değişimleri getirmiştir.
Son dönemde ülkemizde de artan şekilde tartışılan ‘sert güç’, ‘yumuşak güç’
ve ‘akıllı güç’ kavramları bu yeni aktörlerin rollerinin doğru bir şekilde tayin
edilmesini amaçlamaktadır. Geleneksel olarak, bir ülkenin büyük güce sahip olup
olmadığını anlamak için o ülkenin savaş gücüne bakıldığı ve savaşın uluslararası
politika kartlarıyla oynanan ve güçle ilgili tahminlerin doğruluklarının test edildiği
temel oyun olarak algılandığı bir dünyadan,15
çok aktörlü bir dünyaya dönüşüm
olmuştur ve bu dünyada gücü oluşturan unsurlar da daha çoğulcu bir biçimde ele
alınmaktadır.
Bu noktada, bu çalışmanın da kavramsal çerçevesini oluşturan yumuşak güç
kavramını tanımlamak gerekecektir. Yumuşak güç kavramı ilk kez Joseph Nye
tarafından Soğuk Savaş’ın sona ediği ve yeni dünya düzeni tartışmalarının en yoğun
olarak yaşandığı bir dönemde ortaya atılmıştır.16
Nye istenilen bir şeyi elde etmenin
üç yolu olduğundan bahseder. Bunlar: karşınızdakini kaba kuvvetle tehdit etmek ve
ihtiyaç durumunda savaşmak; muhatabınızı çeşitli biçimlerde ‘satın almak’ veya
‘yumuşak güç’ kullanarak onu ikna etmek. Bu noktada Nye, yumuşak gücü bir
ülkenin kendi istediği şeyi başkalarının da istemesini sağlayarak elde etme kabiliyeti
13
Hans J. Morgenthau, Politics Among Nations, New York, Alfred A. Knopf, 1954.’den Ahmet
Cural, op.cit.s.11.
15 Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu: Dünyanın Tek Süper Gücü Neden Tek Başına
Davranmaz, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2003 s.6.
16 Joseph Nye tarafından kaleme alınan ve Foreing Affairs dergisinin 80.sayısında yayımlanan makale
Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan jeopolitik boşlukta, dünya ve ABD jeopolitiğini anlama
tartışmalarına ışık tutar niteliktedir. Bkz:
http://www.polsci.wvu.edu/faculty/hauser/PS293/NyeSoftPowerForPol1990.pdf (Erişim tarihi
12.9.2012)
10
olarak tanımlar.17
Yani yumuşak güç başkalarını ‘cezp etme’, onların kalbini ve
zihnini kazanma yeteneğidir.
Bu bağlamda yumuşak gücü pek çok unsur beslemektedir. Kültür, eğitim,
sanat, yazılı ve görsel medya, film, şiir, edebiyat, mimari, yüksek öğretim
(üniversiteler, araştırma merkezleri, vb.), sivil toplum kuruluşları, bilim ve teknoloji
altyapısı ve yenilik kapasitesi, turizm, ekonomik işbirliği platformları ve diplomasi
bunlardan ilk akla gelenleridir. Bu unsurların bileşkesinden ortaya çıkan ‘ince güç’,
bir ülkenin sosyal ve kültürel sermayesinin derinliğini de ortaya koymaktadır.18
2.2 Kamu Diplomasisi
Gelişen iletişim teknolojileri ve bilgiye ulaşımda meydana gelen değişim ile
yabancı kamuoyunu etkilemenin önem kazanması, diplomasi alanında birçok yeni
kavramın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Deprem diplomasisi, sağlık diplomasisi,
yangın diplomasisi, spor diplomasisi, futbol diplomasisi, sanat diplomasisi, kültür
diplomasisi, dijital diplomasi, insani diplomasi gibi birçok farklı diplomasi türü
literatürde yer edinmeye başlamıştır. Jan Melisan’ın ifadesiyle, “mevcut diplomasi
tanımları ya onun ‘uluslararası zorluk ve çatışmaların barışçıl yollar ile çözümü
şeklinde ifade edilen’ ana amacını, ya da egemen devletlerin akredite edilmiş
temsilcileri vasıtasıyla karşılıklı ilişkilerini ifade eden ana ajanlarını veya uluslararası
ilişkilerin müzakere yöntemini ifade eden ana işlevini vurgulamaktadır. Bu tanımlar,
bir bakıma diplomasinin hayat bulduğu ve ifa edildiği çevrenin değişim ve
dönüşümünü dikkate almamaktadır. Diplomasi kavramının geleneksel tanımlarıyla
ilgilenenler diplomatik iletişim ve faaliyetlerin simetrik aktörler arasında
gerçekleştiğini varsaymışlardır”.19
15-16 Eylül 1987 tarihinde ABD Danışma Komisyonu’nun düzenlediği
konferansta Başkan Reagan: “Bu bilgi çağında, kitle iletişimi ve mikroçip çağında,
telekomünikasyon uyduları ve yeraltındaki fiber optik kablolar ile bu yeniçağ da tek
başına geleneksel diplomasi yeterli değildir. Birleşik Devletler, toplayabildiğimiz
17
Nye, Soft Power…, s. 6–7.
18 Ibid, s.31.
19 Jan Melissen, The New Public Diplomacy: SoftPower in International Relations, Londra, Palgrave
Macmillan, 2005, s.5.
11
tüm beceri ve kaynaklar ile kamu diplomasisine eğilerek, sadece yabancı
hükümetlere değil, onların halklarına da hitap edebilmelidir. İnanıyorum ki
ülkemizin kamu diplomasisi büyük bir güç, dünya tarihine şekil verebilecek olan,
elimizdeki en büyük bir güçtür…”20
derken yeni şartların dikte ettiği bu durumda,
artık sadece klasik diplomasinin ve araçlarının yeterli olmadığını ifade etmiştir.
Her ne kadar kamu diplomasisi kavramı bilgi ve teknolojik imkanların
değişimine bağlı olarak özelikle Soğuk Savaş döneminde popülarite kazanmışsa da,
kavramın ilk ortaya çıkış tarihi 1856 yılına kadar gider. Birinci Dünya Savaşı
yıllarında kavram, yeni diplomasi pratiklerini tanımlamak için kullanılmıştır. 1917-
1918 dönemlerinde Lenin ve Wilson birbirlerinin yumuşak güçlerini birçok
platformda denemiştir.21
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları propaganda tekniklerinin
en yoğun kullanıldıkları savaşlar olmuştur. 1920’lerde radyonun bulunması,
devletlere yabancı dilde yayın yaparak davalarını yabancı kamuoyuna duyurma
fırsatı sağlamıştır. Radyolar İkinci Dünya Savaşı boyunca da propaganda
faaliyetlerinde önemli rol oynamıştır. Yine bu dönem, Hollywood yapımlarının da
etkili propaganda araçları olarak kullanılmaya başlandığı bir dönemdir. İkinci Dünya
Savaşı sonrası dönem hem Wilson Prensiplerinin yeniden gözden geçirildiği hem de
kamu diplomasisi kavramının tekrar ortaya gündeme geldiği bir dönem olmuştur.
1946 yılında Fransız Devlet Başkanı Henri Spaak BM’nin açılış kurulunda canhıraş
bir şekilde kamu diplomasi çağından bahsederken22
yeni dönemin niteliğine dair
önemli bir ipucu da vermektedir.
Soğuk Savaş dönemi ise kamu diplomasisi kavramı açısından tam bir dönüm
noktasıdır. Bu dönem daha çok iki süper güç arasında propaganda savaşlarına sahne
olmuştur. ABD ve SSCB tarafından birçok alanda yürütülen rekabet, düşüncelerin,
kalplerin, akılların kazanılması ve fethedilmesi savaşı olarak da ifade edebileceğimiz
kamu diplomasisi alanında da varlığını en yoğun şekilde sürdürmüştür. 11 Eylül
olaylarından sonra özellikle ABD’de ‘neden bizden nefret ediyorlar’ sorusuyla
anlamını bulan ve bu saldırılarına bir cevap arama niteliğinde olan tartışmalar
20
Emine Akçadağ, Türkiye’de ve Dünyada Kamu Diplomasisi,
http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf (Erişim tarihi 08.10.2012).
21Jan Melissen,op.cit, s.5.
22 Nicholas J. Cull, Public Diplomacy Before Gullion: The Evolution of a Phrase,
http://www.publicdiplomacy.org/1htm ( Erişim tarihi 06.10.2012)
12
günümüzde kamu diplomasisi kavramının da artan oranda tartışılmasına sebep
olmuştur.
Kamu diplomasisi kavramı bugünkü anlamı ile ilk kez 1965 yılında, eski bir
diplomat ve akademisyen olan Edmund Gullion tarafından kullanılmıştır.24
Edmund
Gullion, kamu diplomasisi kavramını bilinçli bir şekilde tercih etmiş, negatif bir
çağrışım yapan propaganda kavramından bilhassa uzak durmak istemiştir. Kamu
diplomasisi hem Birleşik Devletler Enformasyon Ajansının yapa geldiği tüm
aktiviteleri kapsayacak, hem de propaganda kavramının taşıdığı olumsuz anlama
sahip olmayacak daha ‘avangart’ bir kavram olan diplomasi kavramının tüm
imkanlarını da kullanılabilecek bir terim olarak görülmüştür.25
Bu yönüyle kamu
diplomasisi kavramı yeni şişe içine konulmuş eski şarap gibidir.26
Mahiyetinde bir
değişiklik olmamış sadece uzun süredir yapılan, daha sonrada yapılacak olan
çalışmaları nötr bir şablona büründürülmüştür.
Gullion’a göre kamu diplomasisi “halkların tutumunun, dış politikanın
oluşumu ve yürütülmesine yaptığı etki ile ilişkilidir. Kamu diplomasisi, uluslararası
ilişkilerin geleneksel diplomasi dışındaki alanlarını kapsamaktadır. Hükümetler
tarafından yabancı ülkelerde kamuoyu oluşturulmasını, özel kuruluşların diğer
ülkeninkilerle etkileşimde bulunmasını, dış ilişkilerin aktarımını ve bunun politika
üzerindeki etkisinini, diplomatlar ve yabancı meslektaşları arasında iletişim
sağlanması ve kültürler arası iletişim sürecini” içermektedir.27
Hans N. Tuch ise
kamu diplomasisini, “kendi ulusunun düşüncelerini ve ideallerini, kendi kurumlarını
ve kültürünü aynı zamanda ulusal hedeflerini ve güncel politikalarını yabancı
halklara anlatma amacı taşıyan bir hükümetin iletişim süreci” 28
olarak
tanımlamaktadır. Kamu diplomasisi “bir hükümetin açıkça yabancı kamuoyu
oluşturma, ulusal hedeflere, çıkarlara ve amaçlara ulaşmak için yapılandırılmış doğru
bilgiyi yayma girişimidir.” Yani, kamu diplomasisinde bilginin kaynağı bellidir ve
24
Jan Melissen,op.cit.,s.6.
25 Nicholas J. Cull, op.cit.,
26Jan Melissen,op.cit.,s.6.
27Nicholas J. Cull, op.cit.,
28Hans N. Tuch, Communicating With the World: U.S. Public Diplomacy Overseas, New York,
St.Martin’s Press, 1990, s. 4-6.
13
doğruluğu kesindir. Bu özelliği ile de psikolojik savaş uygulamaları içeren
propagandadan ayrılır.30
Diplomasi, uluslararası ilişkilerde geleneksel olarak rol ve yükümlülükleri
sarih bir şekilde belirli olan aktörlerin arasındaki bir oyun olarak resmedilmiştir.
Fakat bu resim günümüzün post modern dünyasında muğlaklaşan trans-nasyonel
ilişkileri resmetmekten uzaktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, iç ve dış politika
ayrımı giderek muğlaklaşmaktadır. Bundan dolayı, dış politika yürütücüleri veya
liderler yaptıkları açıklamaların sadece kendi ülkelerinde değil, diğer ülke
vatandaşları üzerinde yaratacağı etkiyi hesaplamak durumundadır.
Dolayısıyla İbrahim Kalın’ında ifade ettiği gibi stratejik bir iletişim aracı
olarak, kısaca “kamuoyunun anlaşılması, bilgilendirilmesi ve etkilenmesi”
faaliyetlerinin toplamı olarak tanımlanan kamu diplomasisi günümüzde büyük önem
kazanmıştır. Bu sürecin önemli bir parçası olan siyasi iletişim ise siyasi imkan ve
kaynak olarak bilginin devletler, örgütler yahut bireyler tarafından üretilmesi,
dağıtılması, kontrolü, kullanımı ve proses edilmesi olarak tasvir edilmektedir.31
Bu,
ancak başarılı bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri ile mümkün olmaktadır. Bu
bağlamda, bugün birçok ülke hem kendilerine yönelik algıyı güçlendirmek hem de
kendisine yönelik olumsuz yargıları kırabilmek amacıyla bilgilendirme ve tanıtım
faaliyetleri yürütmektedir. Bu faaliyetler ülkelerinin sahip oldukları yumuşak güç
kaynaklarının çeşitli olmasına bağlı olarak değişebilmektedir.32
Parlamenter diplomasi veya lider ziyaretleri ile stratejik iş birlikleri siyasal
anlamda kamu diplomasisi faaliyetleri açısından önemli örneklerdir. Bunlar, kamu
diplomasisi faaliyeti yürüten ülkelerin, hedef ülke yöneticileri ve toplulukları
hakkındaki tavır ve düşüncelerinin anlaşılması açısından oldukça önemli alanlardır.33
Kamu diplomasisi çift taraflı bir iletişim ve etkileşimi öngörür. Öncelikli
hedef, muhatap kitlenin dinlenmesi ve önceliklerinin tespit edilmesidir. İkinci olarak
30
Ibid., s.3.
31 Kalın, op.cit.
32 Berdibek, op.cit., s.4.
33Ibid., s.9.
14
bilgilendirme, paylaşım, ikna etme ve etkileme amaçlanır. Bu yüzden kamu
diplomasisi dinamik ve çok boyutlu bir iletişim sürecidir. Konuşmak kadar dinlemek,
anlatmak kadar anlamak, iletmek kadar iletişime açık olmak da bir diğeri kadar
önemlidir.34
Kamu diplomasisinin bir diğer önemli unsuru, ulusal ve küresel politikaların
belirlenmesinde giderek daha merkezi bir rol üstlenen, kamuoyudur. Ulusal ve
uluslararası politika süreçleri yakından izlenmekte ve basın aracılığıyla dünya
kamuoyuna duyurulmaktadır. Bu faaliyetler şöyle bir varsayıma dayanmaktadır:
Kamuoyunun belli bir desteğini almadan ekonomi, dış politika, enerji yahut çevre
konularında bir politika belirlemek ve uygulamak mümkün değildir.35
Bütün bunların yanında başarılı bir kamu diplomasisini kolaylaştıran en temel
şartlar, izlenen politikaların rasyonel, ikna edici ve savunulabilir olmasıdır. Evrensel
hukuk kurallarını ihlal eden, adaletten uzak, tehdit, zorbalık ve işgal gibi gayr-ı
meşru yöntemlere dayanan ve benzer çağrışımlar yapan bir politikayı ne savunmak
ne de dünya kamuoyuna anlatmak mümkündür.36
2.3 Kamu Diplomasisinde Dünya Uygulamaları
Günümüz dünyasının etkin aktörleri ABD, Avrupa Birliği, Çin ve Hindistan
uhdesinde yer olan çeşitli yumuşak güç unsurları ile hem dünyada hem de Sahraaltı
Afrika ülkelerinde kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmektedir. Coğrafya, yönetim
tarzı, din ve yer aldıkları blok itibariyle birbirlerinden farklılık arz eden bu ülkelerin
kamu diplomasi faaliyetlerinin kısaca incelenmesi, Türkiye’nin kendini
konumlandırması açısından da önemlidir.
2.3.1 Amerika Birleşik Devletleri Kamu Diplomasisi
Amerika Birleşik Devletleri, kamu diplomasisi ve yumuşak güç unsurlarının
kullanılmasında en etkin ülkelerin başında gelmektedir. Evrenselleşmiş Amerikan
kültürü, bu kültürün en önemli dağıtıcısı olan Hollywood, dünyaca tanınan Amerikalı
34
Kalın, op.cit.
35Kalın,op.cit.
36Ibid.
15
sporcu ve sanatçılar, öğrenci değişim programları, dünyaca ünlü Amerikan
üniversiteleri ve basın kuruluşları, Amerikan’ın kamu diplomasisi çalışmalarında
elini güçlendiren en önemli unsurlardır.
Uluslararası bilgilendirme çalışmaları, Birinci Dünya Savaşından beri
Amerikan dış politikasının en önemli aletlerinden birisi olmuştur. 1942’de kurulan
Amerika’nın Sesi Radyosu, 70 yıldan beri 43 farklı dilde 1500 saat yayınla dünya
çapında 141 milyon kişiye ulaşmaktadır.37
Hakeza, Özgür Avrupa Radyosu 1950’li
yılların başında kurulmuş, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı’nın (CIA)
desteğiyle Sovyet Bloğuna karşı propaganda amacıyla kullanılmıştır. Dönemin
Hitler Almanya’sının Latin Amerika’daki artan etkinliğini ve nüfuzunu kırmak için
1930’larda kültürel ve eğitim değişim programları başlatılmıştır. Soğuk Savaş’ın ilk
yıllarında propaganda anlamında kamu diplomasisi, Sovyetlere ve uluslararası
komünist harekete karşı yürütülen psikolojik savaşın mütemmim bir cüzü olarak
görülmüş ve açıkça bu amaç için kullanılmıştır. Sovyet tehdidinin ortadan kalkması
ve kazanılması gereken bir ideolojik savaşın artık kalmamasıyla beraber, Soğuk
Savaş döneminde ciddi kaynaklar ile desteklenen kamu diplomasisi kurumları geri
plana itilmeye başlanmıştır. Nitekim 1999 yılında çıkarılan bir kanunla, ABD kamu
diplomasisinin koordinatör kurumu olan “Amerika Birleşik Devletleri Enformasyon
Ajansı” lağvedilmiş, bu kurumun uhdesinde bulunan görevler ise Dışişleri
Bakanlığı’na devredilmiştir.38
Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Sovyetlerin dağılması ile psikolojik ve ekonomik
üstünlüğü tamamen ele geçiren Amerika, 2001 yılına kadar bu üstünlüğünü sorunsuz
bir şekilde devam ettirmiştir. Soğuk Savaş’ın hemen akabinde yaşanan ve ABD’nin
dünyanın jandarması rolünü pekiştiren 1991 Körfez Savaşı, ilk defa CNN ile canlı
yayınlanan bir savaş olmuştur. Bu Savaş sadece ‘kurulu düzeni izinsiz yıkmaya
çalışan bir huysuz çocuğa’ verilen gerekli cevabın ötesinde, ABD’nin Soğuk Savaş
sonrası arzu ettiği düzen konusunda dünya kamuoyuna açık bir mesaj olmuştur.
37
Biz Kimiz?,www.amerikaninsesi.com, (Erişim tarihi 23.10.2012)
38 Kennon H.Nakamura ve Matthew C.Weed, U.S. Puplic Diplomacy: Background and Current
Issues, www.fas.org, (Erişim tarihi: 01.11.2012)
16
Nitekim milyonlarca kişinin izlediği bu ‘canlı savaş’, izleyicilerin gözünde ABD’nin
yenilmezliğini pekiştiren bir araç haline gelişmiştir.39
Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagonu hedef alan 11 Eylül saldırıları, bir
bakıma Körfez Savaşı ile oluşturulan ‘her açıdan üstün Amerika’ tablosunun
törpülenmesine sebep olmuştur. 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen terör saldırıları ve
sonrasında yaşanan tartışmalar, tekrar kamu diplomasi faaliyetlerine olan ihtiyacı
ABD gündemine tekrar sokmuştur. Saldırı sonrası dönemde, Amerikan Kamu
Diplomasi Servisi, İslam dünyasını ve Müslüman toplumları etkilemeye ve ‘nefret
edilen’ Amerikan imajını değiştirmeye yönelik çalışmalarını hızlandırmıştır. ‘El
Hurra’ ve ‘Radio Sawa’ aracılığıyla yürütülen medya kampanyası, Amerikan popüler
kültürü ve yaşam tarzını Müslüman gençler arasında yayma amaçlı çıkarılan ‘Hi
Magazine’ adlı gençlik dergisi, Müslüman ülke gençlerini hedef alan uluslararası
değişim programları ve ABD’de yaşayan Müslümanlara yönelik ‘Islam in the US’ ve
‘Muslim Life in America’ adlı internet sayfaları bu dönemin öne çıkan
projelerindendir.40
Ancak Irak işgalinin hemen akabinde, Abu Gureyp hapishanesinde
mahkûmların gördükleri işkencelerin ortaya çıkması, Bagram cezaevi ve
Guantanamo Körfezi’ndeki ‘toplama kamplarında’ tutuklulara yapılan muameleler
ile dünyanın birçok ülkesinde kurulan gizli işkence merkezleri, ABD’nin Soğuk
Savaş dönemi boyunca itina ile oluşturduğu özgürlük ve insan haklarının zirve ülkesi
konumunu ciddi oranda sarsmıştır. “Terörle savaş” adı altında yapılan birçok hukuk
dışı uygulama, ABD’yi hayranlık duyulan bir ülke olmaktan çok karşı konulması,
mücadele edilmesi ve dengelenmesi gereken emperyal bir güç konumuna taşımıştır.
Nitekim 11 Eylül sonrası dönemde yapılan çeşitli kamuoyu yoklamaları tahriş olan
ve erozyona uğrayan bu imajı açıkça ortaya koymaktadır.41
Bozulan imajı düzeltmek
ve bu halkların ‘kalbini yeniden kazanmak’ yeni Başkan Obama’nın dış politikasının
39
Warren P. Strobel,”The CNN Effect”, http://www.ajr.org/article.asp?id=3572 ( Erişim tarihi
23.12.2012) ve Megan E.Zingarelli, “The CNN Effect and the Al Jazeera Effect in Global Politics and
Society”, (Master Tezi, Georgetown Üniversitesi, Danışman Dr. John Brown; 2010)
40 Bu projelerin hedeflenen kitle üzerinde ne kadar başarılı olduğu ise ayrı bir çalışmanın konusudur.
Bir taraftan iki cephede savaşın devam etmesi, söylemlerin sahiciliği noktasında ciddi şüphelerin
oluşmasına sebep olmuştur.
41 Akçadağ, op. cit.
17
ana temalarından birisi olmuştur. Yumuşak güç unsurlarını ön planda tutan, etkin,
tutarlı ve sahici bir kamu diplomasisi Obama döneminin öne çıkan özelliklerindendir.
Genel olarak bakıldığında, şüphesiz ABD’nin en önemli yumuşak güç
unsurlarından birisi baştan beri Hollywood olmuştur. ABD açık ara farkla dünyanın
bir numaralı film ve televizyon programı ihracatçısıdır. Amerikan kültürünün
tanıtılmasında, politik mesajların iletilmesinde ve olumlu imaj sağlamada görsel
simgelerin önemi yadsınamaz. Hollywood filmlerinde yer alan görüntüler, Amerikan
değerlerinin ve politikalarının iletiminde büyük pay sahibidir.43
Hollywood
müreffeh, mutlu, zengin, özgürlük içinde yaşayan insanların yaşadığı bir ABD
portresi çizerek, ülkeyi bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Aynı zamanda,
Hollywood tarafından yapılan filmler ABD dış politikasının etkili birer aracı olarak
kullanılmıştır.
Amerika’da resmi olarak kamu diplomasisi faaliyetleri beş kurum aracılığıyla
yürütülmektedir. Bunlar Broadcasting Board of Governors, Dışişleri Bakanlığı,
Beyaz Saray, USAID ve Savunma Bakanlığıdır. Bu kurumlar arasında koordinasyon
sağlayan herhangi bir birim olmamasına rağmen faaliyetler, hem planlama hem de
uygulama aşamasında belli bir işbirliği çerçevesinde yapılmaktadır.44
Kamu diplomasisi açısından en önemli faaliyetlerden birisi, kültürel ve eğitim
değişim programlarıdır. ABD, USIA tarafından yönetilen 125 ülkeyi kapsayan
Fulbright Programı ve her yıl farklı ülkelerden gelen 3.000-5.000 geleceğin lider
adayına Amerikan kurumlarını yerinde görme fırsatı sunan International Visitors
Program’ları, eğitim değişim programlarının en ünlülerindendir. Bugün, kendi
ülkelerinin dışındaki üniversitelere kaydolan 1,6 milyon öğrencinin % 28’i ABD’de
okumaktadır.45
2002 yılında, 86.000’den fazla yabancı öğretim üyesi, Amerikan
eğitim kurumlarına bağlı çalışmıştır. Bu öğretmen ve öğrencilerin, genellikle
ülkelerine ABD değerleri ve kurumları hakkında olumlu bir imaja sahip biçimde
dönmeleri Amerikan kamu diplomasisinin başarısında büyük öneme sahiptir.
Nitekim bu konuda, Eski Dışişleri Bakanı Colin Powell, “Ülkemiz için, burada
43
Akçadağ, op. cit.
44 Berdibek, op.cit., s.19.
45 Nye, op.cit., s. 40
18
eğitim gören, geleceğin dünya liderlerinin dostluğunu kazanmaktan daha iyi bir
servet göremiyorum” demiştir.46
Ayrıca ABD kamu diplomasisinde değişen trendlere uyum sağlamak
amacıyla yapılan bir takım değişiklikler de göze çarpmaktadır. İnternetin popüler
sosyal ağları ‘Twitter’ ve ‘Facebook’ küresel iletişime yeni bir boyut kazandırmıştır.
Bu iletişim kanallarından yararlanmak amacıyla Public Diplomacy 2.0 adı verilen
yeni bir yaklaşım benimsenmiştir.47
Buna göre artık kamu diplomasisinde internet
teknolojisi ön plana çıkacak, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray web sayfalarında,
audio ve video bağlantıları bulunacak ve bu videolar Facebook ve Twitter üzerinden
paylaşılabilecektir.48
Afrika kıtası açısından, Obama’nın başkan seçilmesi, 1950’li yıllarda Sivil
Haklar Hareketi ile başlayan mücadelenin zaferi olarak görülmüş, birçok Afrika
ülkesinde seçim sonuçlarının açıklamasından sonra kutlamalar yapılmıştır.49
Başkan
Obama kendisine karşı gösterilen bu hüsnü kabulü kıta ile olan ilişkilerinde etkili bir
şekilde kullanmıştır. Nitekim 11 Temmuz 2009’da Gana’nın başkentinde yaptığı
konuşmada “21. yüzyıl sadece Roma, Moskova ve Washington’dan değil, Afrika’dan
da etkilenecektir”50
diyerek çok taraflılığa vurgu yapmış ve ABD’nin Afrika ile
ilişkileri önemsediğini belirtmiştir. Ayrıca Afrika kıtasının zengin ama zorlu tarihine
ve parlak geleceğine göndermelerde bulunmuştur. Ancak konuşmasının en dikkat
çeken bölümü “Babam Afrika’da keçi çobanlığı yaptığı küçük bir köyde büyüdü,
hayal edilemeyecek uzaklıktaki Amerika’ya eğitim almaya gitti” cümlesidir. Obama
bu cümleyle kendisinin de Afrikalı olduğunun altını çizmektedir. Bu konuşma,
Afrika’daki elçilik çalışanları tarafından yerel radyolar aracılığıyla yayınlanmış, hatta
Başkanın konuşmasının halka ulaşması için Sierra Leone’de sinema salonları
kiralanmıştır. Başkan Obama’nın Afrika kökenli olması şüphesiz Amerika’nın bu
46
Berdibek, op.cit.,s.20.
47Public Diplomacy 2.0: Where the U.S. Government Meets "New Media"
http://www.heritage.org/research/reports/2009/12/public-diplomacy-2-0-where-the-us-government-
meets-new-media (Erişim tarihi 13.12.2012)
48 Akçadağ, op.cit.
49Africa Celebrates Barack Obama's Victory,
www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=96643771 (Erişim tarihi 01.12.2012)
50http://www.huffingtonpost.com/2009/07/11/obama-ghana-speech-full-t_n_230009.html (Erişim
tarihi 18.12.2012)
19
kıtadaki kamu diplomasisi faaliyetlerini kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Pierre
Malet’nin dediği gibi, artık Afrikalı gençlerin kalbinde Fransa’nın yerini ABD’nin
almaya başladığından söz edilmeye başlanmıştır.51
2.3.2 Avrupa Birliği
Avrupa Birliği, harici iletişim alanına büyük kaynaklar ayırmakta ve AB
dışındaki kamuoylarına yönelik iletişim ve diplomasiyi, dış politikasının stratejik bir
unsuru olarak görmektedir. Ortak bir AB dış politikası oluşturma sürecinin
zorluklarına rağmen Avrupa Komisyonu ve ona bağlı iletişim birimleri, AB'nin dış
politikasını hem AB hem de yabancı kamuoyuna etkin bir şekilde anlatmaya
çalışmaktadır. AB ülkelerinin 2003 Irak işgali sırasında sergilediği bölünmüşlük,
ortak bir dış politika vizyonunun geliştirilmesi ihtiyacını hissettirmiş ve bu konudaki
çabalara hız kazandırmıştır. Bu durum, Kasım 2003’te yeni bir ‘Avrupa Güvenlik
Stratejisi’nin kabul edilmesine yol açmıştır.53
Joseph Nye, bugün güç kaynakları açısından ABD’nin en yakın rakibinin
Avrupa olduğunu ifade eder.54
ABD’nin 11 Eylül sonrası dönemde yürüttüğü
politikalar neticesinde artan anti-Amerikanizme karşılık, AB’nin uluslararası hukuka,
insan haklarına ve çevre sorunlarına önem verdiğini göstermesi, (Guantanamo’nun
kapatılması, ölüm cezasının kaldırılması, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kabul
edilmesi, silah kontrolü antlaşmalarına ve Kyoto antlaşmasına onay verilmesi için
yapılan baskıların başta internet olmak üzere tüm medya araçlarıyla duyurulması)
51
Akçadağ, op.cit.
53“Daha iyi bir dünyada güvenli Avrupa” başlığıyla 12 Aralık 2003 yılında yayımlanan belge, AB’nin
hem Soğuk Savaş sonrası hem de 11 Eylül sonrası dönemde küresel ve bölgesel güvenlik sorunları ve
çözümleri ile ilgili önemli bir çerçeve sunmuştur. Belgedebahsedilen dönemlere ati tehditler,
terörizm,kitle imha silahlarının yaygınlaşması, bölgesel çatışmalar, başarısız devletlerin yıkılması ve
organize suçlar olarak sıraklanmış; bunların çözümü konusunda, önalıcı müdahale,bütünsel yaklaşım,
çok taraflılık ile demokratik devletlerden oluşan ve iyi yönetilen bir dünyanın küresel güvenliğin
tesisisinde önemine vurgu yapılmıştır. Yine aynı belge hukukun üstünlüğü ilkesive insan haklarına
saygıyı, uluslararası düzenin sağlanmasının anahtarları olarak ifade etmektedir. Detayllı bilgi için“A
Secure Europe In A Better World”, European Securıty Strategy,
http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf (Erişim tarihi 30.12.2012)
54 Joseph Nye, Yumuşak Güç, Ankara, Elips Kitap, 2005, s.79 .
20
genel olarak askeri gücü tercih etmeyip barış gücü operasyonlarını desteklemesi ve
bölgesel kalkınmayı teşvik edici fonlar sağlaması AB’nin güvenilirliğini artırmıştır.55
Bir bütün olarak ele alındığında Birlik, oldukça geniş bir pazara ve nüfusa
sahiptir. Dolayısıyla ekonomi alanında da büyük bir güç olan Avrupa’nın, çok uluslu
şirketlerine ait markalar tüm dünyada tanınmaktadır. Fin Nokia, İsveç Ericsson,
İngiliz Unilever, Fransız Peugeot, Alman BMW, Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere
ve Hollanda ortaklığından oluşan Airbus küreselleşen markalardan ilk akla
gelenleridir. Ayrıca Avrupa Birliği, sosyal güvenlik ve sendikalar hakkında ABD ile
karşılaştırıldığında daha olumlu ve kapsayıcı bir imaja sahiptir. Kalkınma yardımları
konusunda da Birlik önemli rol oynamaktadır. Yoksul ülkelere yapılan denizaşırı
kalkınma yardımının %70’ini Avrupalılar yapmaktadır ki bu da Amerika’nın
yaptığının dört katıdır.56
Almanya'da yetkililer, kalkınma yardımlarının dış
politikanın unsurlarından olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Almanya Kalkınma
Yardımları Organizasyonu GTZ'nin başkanı Bernd Eisenblätter; “Sadece Afganistan,
Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ni düşünmek yeterli... Çok sorun var ve
salt klasik güvenlik politikalarıyla bu sorunlarla mücadele edilemez. Öncelikle
sorunlara yol açan nedenler, kalkınma alanında kalıcı işbirliğiyle bertaraf edilmeli”57
derken hem ülkesi hem de Birlik açısından kalkınma-güvenlik denklemini de açık bir
şekilde ortaya koymuştur.
Avrupa Birliği ülkeleri arasında, sahip olduğu yumuşak güç potansiyeli ve
kamu diplomasisini etkin ülkelerden birisi şüphesiz Almanya’dır. Almanya’da kamu
diplomasisi faaliyeti yapan pek çok kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlardan en
önemlisi Almanya kamu diplomasisi faaliyetlerinin koordinasyonunu sağlayan Dış
Politika Ofisi altında özel birim olarak faaliyet gösteren İletişim Genel
Müdürlüğü’dür. Bu kurumun temel amacı, Almanya’nın iç ve dış politikasını
dünyaya anlatmaktır. Bu hususta, bir diğer önemli kurum uluslararası medya organı
olan Deutsche Welle’dir. 1953 yılında kurulan bu ajansın amacı da Hitler sonrası
Almanya, yani yeni Almanya’yı anlatmaktır. Radyo, televizyon ve internet servisi
55
Akçadağ,op.cit.
56Ibid,
57Hicham Driouch, Çin'in Dış Yardım Çalışmaları Sürekli Artıyor: Kalkınma Yardımı mı, Ekonomik
Çıkar mı?,www.trdiplo.com, (Erişim tarihi 03.11.2012 )
21
olmak üzere 30 dilde yayın ve yayım yapılmaktadır. Yaklaşık olarak 65 milyon
kişinin dinlediği ve 28 milyon izleyicisinin olduğu tahmin edilmektedir.58
Bir başka
kurum da 1951 yılında kurulan ‘Goethe Enstitüsü’dür. Goethe Enstitüsü’nün Alman
dilini öğretme, kültürel işbirliği yaygınlaştırma ve Alman kültürünü çeşitli
aktivitelerle aktarma gibi hedefleri bulunmaktadır. Enstitünün bugün, 93 ülkede
faaliyet gösteren 149 şubesi bulunmakta ve yıllık 175.000 öğrenci bu eğitim
kurumlarında Almanca öğrenmektedir.59
Aynı şekilde, Alman Akademik Değişim
Servisi de unutulmaması gereken bir başka kurumdur. Alman ve yabancı uyruklu
öğrenci, öğretmen ve araştırmacılara değişim bursları verilerek Alman ve yabancı
ülke üniversiteleri arasında iş birliği sağlanmaktır.60
Afrika kıtası özelinde değerlendirdiğimizde, Avrupa Birliği ülkeleri
jeostratejik ve jeokültürel açıdan büyük önem verdikleri kıtaya yönelik etkili kamu
diplomasisi faaliyetleri yürütmektedir. Özellikle Fransa, İngiltere ve Almanya bu
konuda son derece hassas ve aktif davranmaktadır. Fransızca Afrika’da 21 ülkenin
resmi dili olup, 115 milyon Afrikalı Fransızcayı ya anadili ya da ikinci dil olarak
konuşabilmektedir.61
1975 yılında kurulan Radio France Internationale (RFI), bugün
20 farklı dilde yayın yapmakta 24 saat süreyle dünyada yaklaşık 44 milyon
dinleyiciye ulaşmaktadır.62
Bu dinleyicilerden büyük bir kısmını Afrika ülkeleri
oluşturmaktadır. Hakeza, İngiliz kültürü, kırk üç dilde yayın yapan BBC Word
aracılığıyla 150 milyon insana ulaşmaktadır.63
İngilizce ve Fransızcanın kıtada
konuşulan en yaygın iki dil olarak kıtanın “lingua franca”sı olması, İngiliz ve Fransız
kamu diplomasi faaliyetlerini kolaylaştırmakta, bu devletlere dil öğretimi üzerinden
kültürel diplomasi ve sosyal empati yapılması için olanak sağlamaktadır.
AB’nin ünlü Erasmus öğrenci değişim programı dışında Birliğe üye veya
aday olmayan ülkelerin öğrencilerine sunulan değişim programları ve İngiltere’nin
58
OliverZöllner, “GermanPublicDiplomacy: TheDialogue of Cultures”, Nancy Snov ve Philip M.
Taylor (ed.) RoutledgeHandbook of PublicDiplomacy,New York, Routledge, 2009, s. 262-270.
59http://www.goethe.de/ins/enindex.htm (Erişim tarihi 18.11.2012)
60 Berdibek, op.cit, s.22.
61 Fransızca, www.tr.wikipedia.org/wiki/Fransızca. (Erişim tarihi,12.11.2012)
62Africa: RFI Launches Kiswahili Service in Ten Countries, http://www.balancingact-
africa.com/node/19329/content/africa-rfi-launches/bc (Erişim tarihi,12.11.2012)
63Akçadağ, op.cit,
22
Chevening, Fransa’nın Eiffel, Almanya’nın DAAD bursları sayesinde her yıl
binlerce öğrenci AB üyesi ülkelerde eğitim almakta ve Avrupa kültürünü yakından
tanımaktadır.64
Afrikalı liderlerin birçoğu eğitimlerinin bir kısmını Avrupa’da
geçirmişlerdir. Bölgenin en eski iki kolonyal efendisi olan Fransa ve İngiltere hala
birçok Afrikalı liderin eğitimlerinin büyük bir kısmını tamamladıkları
destinasyonlardır.
Bunlara ek olarak, 1998 yılında ilk defa ABD ve Kanada’da açılan AB
Merkezleri, Birliğin kamu diplomasisi konusunda önemli çalışmalar yapmaktadır.
Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya, Güney Kore, Singapur, ve Tayvan’daki
üniversitelerde 29 AB Merkezi faaliyet göstermektedir. Sadece 2011 yılında
Rusya’da 6 tane Merkez açılmıştır. Hâlihazırda tüm dünyada 37 adet AB merkezi
bulunmaktadır. Bu merkezlerin 3 temel görevi vardır. Bunlar:
- AB’nin, kurumlarının ve politikalarının daha fazla tanınmasını sağlamak, AB
eğitim kurumları hakkında bilgi sağlamak,
- Bölgesel toplulukları ilgilendiren konular hakkında bilgi paylaşımında
bulunmak ve AB’nin görüşlerini aktarmak,
- Söz konusu ülke ile AB arasında gerçekleştirilecek siyasi, ekonomik ve
kültürel ilişkilerin önemi hakkında farkındalık uyandırmaktır. 65
2.3.3 Çin Halk Cumhuriyeti Kamu Diplomasisi
Çin Halk Cumhuriyeti şüphesiz 21.yüzyılın en önemli aktörleri arasında her
geçen gün yerini almaktadır. 3000 yılı aşan kadim bir medeniyete sahip olan Çin,
Soğuk Savaşın bitimi ile ortaya çıkan jeopolitikten iyi faydalanmış, hızla büyüyen
ekonomisi ve hakim Batı sisteminin dışında, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler için çekim merkezi olmaya başlamıştır. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi
üyesinden birisi olması, BM sisteminin güçlü yapısı olan bu mekanizmada en
64
Ibid,
65http://eeas.europa.eu/eu-centres/index_en.htm (Erişim tarihi 26.12.2012)
23
azından söylem bazında, sistemin dışarıda bıraktığı ve ötekileştirdiği ülkelerin sesi
olmuştur. Kökleri 1950’li yıllarda açıklanan 5 temel prensibe66
ve 1955 yılında
toplanan Bandung Konferansına kadar giden hegemonya karşıtı söylem, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin küresel çaptaki dış politikasının temel taşıdır.67
Bu anti-hegomonik
söylem üzerine inşa edilen dış politika vizyonu ile Çin, bazı yazarlarca, Sovyetlerin
yıkılmasından sonra ABD’ye meydan okuyabilecek ve Amerika ile küresel etkinlik
yarışına girebilecek en fazla potansiyele sahip ülke olarak nitelendirilmektedir.68
Çin Halk Cumhuriyeti, 1990’ların ortalarından itibaren etkinliği giderek artan
bir ülke olarak kamu diplomasisi çalışmalarına büyük önem vermektedir.69
Yumuşak
güç unsurlarının kullanılması Çin kamu diplomasisi için son derece yeni olup,2000'li
yıllarında başında etkin bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Soğuk Savaş
sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin 5 ana hedefi vardır. Bunlar, Çin’in savlarını
anlatarak ülke aleyhine çıkan menfi haberleri delilleri ile çürütmek, Çin’in beklenti
ve hedeflerini dış dünyaya pazarlamak, devlet hakkında olumlu bir imaj oluşturmak,
Çin’in yakın çevresindeki uluslararası atmosferi yumuşatmak ve yabancı devletlerin
karar alma süreçlerinde etkili olmaktır.70
Soğuk Savaş dönemi ve hemen sonrasına hakim olan sert güç unsurları
yerine, yumuşak güç unsurlarının tercih edilmesinde Çin’in gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeler ile diplomatik ve ticari ilişkilerinin gelişmesi önemli rol oynamıştır.71
66
28 Harian1954 yılında Nehru ile Zhou Enlai arasında imzalanan ve Çin ile diğer ülkeler arasındaki
dış politikanın çerçevesini çizen 5 prensip, ‘Birlikle Yaşam için 5 Prensip’ adıyla kamuoyu ile
paylaşılmıştır. Karşılıklı toprak bütünlüğüne saygı, saldırmazlık, içişlerine müdahale etmeme, eşitlik
ve karşılıklı yardımlaşma ile barışçıl birlikte yaşamdan oluşan bu 5 prensip saplamaların yaşandığı
kısa dönemler hariç, Çin dış politikasının temel unsurları olmuşlardır.
67Ian Taylor, China and Africa, Routlege, New York, 2006, s.18.
68 Joshua Kurlantzick, Charm Offensive: How China’s Soft Power Is Transforming the World, Yale
University Press, 2007, s.5.
69Devlet destekli ekonomi politikası ile Çin Halk Cumhuriyeti bu dönemde liberal ekonomi modelinin
dışında ayrı bir büyüme modelini başarılı bir şekilde uygulamaya koymuştur. 1998 Asya Ekonomik
krizinden etkilenmeden çıkmayı başarmıştır. Çin’in diğer ülkeler ile olan ticareti bu dönemde dünya
ortalamasının tam 8 daha fazla büyüyerek yıllık ortalama 100 milyar dolar’ın üzerinde dış ticaret
fazlası vermiştir. Aynı şekilde 200 milyondan fazla Çinli fakirlikten kurtarılmış, bu dönemde Asya
kıtasının en fazla doğrudan yatırım çeken ülkesi olmuş sadece 2005 yılında 60 milyar doların üzerinde
doğrudan yatırım görmüştür. Hâlihazırda ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan
Çin, son 10 yıldır ortalama %10 büyüyen Çin ekonomisi bu büyüme hızını devam ettirmesi
durumunda 2025 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olması beklenmektedir.
70 Kurlantzick, op.cit., s.62.
71 Shaun Breslin, The Soft Notion of China’s ‘Soft Power’, London, Chatham House, 2011, s.5.
24
1990’larda denenen sert güç unsurları geri tepmiş, gerek bölge için gerekse Batı için
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya ve Japonya benzeri bir devlet mi doğuyor
sorusunun sorulmasına sebep olmuştur. Bu agresif politikalar sebebiyle Çin hem
bölge ülkeleri açısından hem de Batı açısından bir tehdit olarak görülmeye
başlanmıştır.72
Amaçlananın tam zıttı sonuçlar doğuran saldırgan politikaların
başarısızlığı, Çinli liderleri yeni yollar aramaya sevk etmiştir. Böylece Çin Halk
Cumhuriyeti kamu diplomasisinin 2000’li yıllara damgasını vuracak en önemli
kavramı olan heping jueqi, yani barışçıl büyüme kavramı icat edilmiştir.73
Çin
Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı Beyaz Kâğıt ile açıklanan bu prensipler dış
politika ve kamu diplomasisinin de temelini oluşturmuştur.74
Açıklanan bu Beyaz Kâğıt'a göre, Çin’in barışçıl büyümesi, başka hiçbir
ülkenin zararına olmayacak, başka hiçbir ülkenin yoluna çıkmayacak ve hiçbir
ülkeye herhangi bir tehdit oluşturmayacaktır. Aynı şekilde bütün bölgeler ve insanlar
ile barışın korunması, kalkınmanın desteklenmesi ve karşılıklı işbirliğinin
güçlendirilmesi savunulmuştur.75
Yine aynı politika çerçevesinde Çin, bütün
ülkelerin kendi özel şartlarına göre demokrasiyi kaim kılacağını ve kalkınmayı
sağlayacağını belirterek, karışmama politikasını dış politikasının en temel unsuru
haline getirmiştir. 1989 yılında Tiananmen’de yaşanan olaylar dolayısıyla Batılı
devletlerin sert eleştirilerine maruz kalan Çin, insan hakları ve demokrasi gibi
kavramların kimi zaman batılı devletlerce diğer devletleri terbiye etmek, hizaya
sokmak ve içişlerine müdahale etmek için bir silah olarak kullanıldığına
inanmaktadır.76
Nitekim ülkeleri oldukları gibi kabul etme ve onlara saygı gösterme
prensibi özelikle Çin’in ekonomik ilişkilerinin gelişmesine olumlu etki etmiştir. Hızlı
büyümesine paralel olarak artan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla, demokrasi dışı
sistemlerle yönetilen ülkeler ile güçlü ve yakın ilişkiler kurmuştur. Kazan-kazan
prensibi üzerine bina edilen bu ilişkiler, diğer Batılı ülkelerde olduğu gibi herhangi
72
Kurlantzick, op.cit., s.37.
73Ibid., s.40.
74Ibid., s.153.
75Ibid., s.37.
76 Taylor, op.cit., s.63.
25
bir şarta bağlanmadığı için hem Çin Halk Cumhuriyeti hem de ilişki kurulan diğer
ülke için kazançlı olmaktadır.77
Ulusal imaj tanıtımı bizzat devlet tarafından bilinçli bir şekilde
gerçekleştirilen Çin Halk Cumhuriyeti değerlerini, kültürünü ve prensiplerini
tanıtmayı amaçlamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’ne bir şans verilmesi halinde
kuracağı sistemin özellikle batı dışı ve gelişmekte olan ülkelerin faydasına olacak bir
dünya sistemi olacağı vurgulanmaktadır.78
Tarihi olarak batılı devletlerin
müdahalesine maruz kalmış ve bunun zararını ziyadesiyle görmüş bir ülke olarak
Çin’in bu özelliği kendisine gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler ile özellikle
Afrika ülkeleri ile empati kurma imkânı vermektedir. Bu tarihi geçmişi ve Afrika
özelinde 9.yüzyıla kadar giden geçmişine rağmen kolonyal bir ilişki kurmaması, Çin
Halk Cumhuriyeti kamu diplomasisine kıtayı sömürgeleştiren diğer ülkeler ile
karşılaştırıldığında önemli bir avantaj sağlamaktadır. Nitekim BBC tarafından 2005
yılında dünyanın 33 ülkesinde 34.000’e yakın kişi üzerinde yapılan bir anket bu
avantajı ve pozitif algıyı açıkça ortaya koymuştur. Asya, Afrika ve Latin
Amerika’dan ankete katılan ülkelerde Çin’in imajı olumlu olarak
değerlendirilmektedir.79
Bu prensiple hareket eden Çin, ‘herkesin arkadaşı olma’
politikası çerçevesinde mümkün olduğu kadar çok ülke ile karşılıklı işbirliği
anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmalar sonraki süreçte, daha uzun soluklu ve sağlam
işbirliklerinin temelini oluşturmuş, aynı zamanda Çin’in merhametli ve tehdit arz
etmeyen bir aktör olarak pazarlanmasına yardımcı olmuştur.80
Devlet destekli ekonomi politikası ile Çin, bu dönemde liberal ekonomi
modelinin dışında ayrı bir büyüme modelini başarılı bir şekilde uygulamaya koymuş
ve 1998 Asya Ekonomik krizinden etkilenmeden çıkmayı başarmıştır. Çin’in diğer
ülkeler ile olan ticareti bu dönemde dünya ortalamasından tam 8 kat daha fazla
77
Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Darfur sorunu ve bir dönem El Kaide lideri Üsame Bin
Ladin’e ev sahipliği yapması nedeniyle ABD ve Batılı devletlerin hışmına uğradığı ve çeşitli
yaptırımlara maruz bırakıldığı bir dönemde, en büyük destekçi olarak Çin Halk Cumhuriyetini
bulmuş, yaptırımlar karşısında iflas noktasına gelen ekonomisini yine Çin’in yaptığı alt yapı
yatırımları sayesinde ayakta tutabilmiştir. Buna benze olaylar, genel olarak Batılı ülkelerin çeşitli
bahaneler ile cezalandırdıkları birçok ülkede yaşanmaktadır.
78 Breslin, op.cit., s.11.
79www.globescan.com/news_arhives/bbc06-3/index.html#china (Erişim tarihi 08.11.2012)
80 Kurlantzick, op.cit., s.48.
26
büyümüştür. Yıllık ortalama 100 milyar doların üzerinde dış ticaret fazlasına
ulaşmıştır. Aynı şekilde 200 milyondan fazla Çinli fakirlikten kurtarılmış, bu süreçte
Çin Asya kıtasının en fazla doğrudan yatırım çeken ülkesi olmuş sadece 2005 yılında
60 milyar dolar, 2007 yılında ise yaklaşık 75 milyar dolar üzerinde doğrudan yabancı
yatırım çekmiştir. Hâlihazırda ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi
olan, son 10 yıldır ortalama %10 büyüyen Çin ekonomisinin bu büyüme hızını
devam ettirmesi durumunda 2025 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olması
beklenmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti bu ekonomi modelini de gelişmekte olan
ülkelere mevcut hakim modellerin dışında alternatif bir model olarak sunmaktadır.81
Çin kamu diplomasisinin önemli ayaklarından birisini medya
oluşturmaktadır. Çin son dönemde uluslararası medya ağını ve muhatap kitlesini
genişletmiştir. Bunun en önemli unsuru dünyanın 88 ülkesinde farklı dillerde yayın
yapan CCTV, Uluslararası Çin Radyosu ve People’s Daily gazetesidir.82
Ayrıca,
Dışişleri Bakanlığı düzenli olarak medyayı bilgilendirmek amacıyla basın toplantıları
düzenlemeye başlamıştır.83
Kültür diplomasisi alanında en önemli yumuşak güç unsurlarından birisi
şüphesiz 2004 yılından itibaren kurulmaya başlanan Konfüçyüs Enstitüleridir.
Sayıları 2011 sonu itibariyle 105 ülkede 350’yi bulan bu kurumlar ile hem Çin
kültürünü tanıtmak hem de Çince öğreniminin yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.
Tüm bunları yaparken hükümetin yaptığı başarılı adımlardan birisi, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin bu hikâyesini dış dünyada anlatacak diplomatların sayısını artırmak
olmuştur. Giderek yaşlanan ve ideolojik olarak katı diplomat ekip, daha kalifiye ve
iyi eğitim almış hem İngilizceye hem de diğer yerel dillere hakim genç bir diplomat
sınıf ile takviye edilmiştir. Bu amaçla, 110 diplomatı İspanyolca öğrenmesi ve Latin
Amerika hakkında daha fazla bilgi sahibi olması amacıyla Meksika'da üniversite
eğitimine göndermiştir. Bunlara ek olarak, Çin ülkedeki araştırma merkezlerinin hem
sayısını hem de kalitesini artırmıştır.84
11 Eylül sonrasında ABD’de yabancı
öğrencilere yönelik vize kısıtlamalarının olduğu ve sayılarının azaldığı bir dönemde,
81
Ibid., s.57
82 Breslin, op.cit., s.7.
83 Kurlantzick, op.cit., s.63.
84 Ibid., s.64.
27
Çin artan ilgiye bağlı olarak, üniversitelerini dünyaya açmış ve verdiği bursların
sayısını arttırmıştır.
Hakeza kalkınma yardımları, faizsiz ve çok düşük faizli kredilerde
1970’lerden beri Çin Halk Cumhuriyeti’nin kullandığı kamu diplomasi araçlarından
birisi olmuştur. 1949 yılından 2009 yılına kadar geçen 60 yıl içerisinde, Çin toplam
250 milyar yuan dış yardım sağlamıştır. Bu yardım miktarının 106 milyar 200
milyon yuanlık kısmını karşılıksız yardımlar oluşturmaktadır. Çin yardım alanlarını
gelişmekte olan ülkelerin her köşesine yaymış, örneğin, Afrika’da karayolu ve
demiryolu projesi, Bangladeş’te köprü inşaatı projesi yapmıştır. Çin'in dış yardım
çalışmaları, ‘önkoşulsuz yardım’ ilkesine dayanır ve dış yardım yapılan ülkelerden
hiçbir siyasi talepte bulunmamaktadır. "Çin, Afrika'nın zengin kaynakları için
yardımda bulunuyor" iddiasına, eski Çin Ticaret Bakan Yardımcısı Fu Ziying büyük
tepki göstermiştir ve "Çin dostluk amaçlıyor. Kuşkusuz bundan başka bir amacı
yoktur" diyerek bu tepkilerin asılsız olduğunu ifade etmiştir. 2009 yılının sonuna
kadar, Çin gelişmekte olan ülkelerde 442 altyapı tesisi ve 687 kamu tesisi inşa etmiş
ve yetmişten fazla ülkeye 20 bin sağlık çalışanı göndererek 100 milyonlarca hastaya
tedavi imkânı sağlamıştır.85
Dış yardım çalışmalarına daha fazla ilgi gösteren Çin,
önümüzdeki beş yılda gelişmekte olan ülkelerde 200 okul inşası, 3000 sağlık uzmanı
gönderilmesi ve 200 temiz enerji ve çevre koruma tesisinin inşasını içeren bir plan
ortaya koymuştur. Her yıl Afrika ülkelerinden 10.000 kişiye kapsamlı eğitimler
vermektedir. Tüm bunlara ek olarak, belki de en önemli kamu diplomasisi aracı, her
ülkenin büyük ya da küçük Pekin’le olan diplomatik, ticari ve ekonomik ilişkilerinde
gereken saygıyı görmeleridir. Dan Erikson’un ifade ettiği gibi, “küçük ülkeler Çin’e
geldiklerinde, isterlerse Sn.Kitts ve Nevis’de geliyor olsunlar, bir devlet başkanının
görmesi gereken ilgi ve saygıyı görmeyi seviyorlar. Pekin’de Washington'da
göremeyecekleri büyük bir saygı görmektedirler.”86
85
Xiaoqing Lu Boynton, “China’s Emerging Global Health and Foreign Aid Engagement in
Africa”, http://csis.org/files/publication/111122_Freeman_ChinaEmergingGlobalHealth_Web.pdf (
Erişim tarihi 15.12.2012)
86Driouch, op.cit.
28
2.3.4 Hindistan Kamu Diplomasisi
Hindistan’ın en önemli dış politika hedefleri arasında, artan enerji ihtiyacının
karşılanması, ihracat ve hizmet endeksli büyüyen ekonomisine yeni pazarlar
bulunması ve komşu ülkeler ile jeo-stratejik bağlarının güçlendirilmesi yer
almaktadır.87
Güney Asya bölgesinin en dinamik nüfus ve ekonomilerinden birisine
sahip olan Hindistan, son dönemde kamu diplomasisi faaliyetlerine önem vermeye
başlamıştır. Hindistan, büyüyen ekonomisi, yerleşik eski demokrasilerden birisi
olması, kolonyal etkiden bağımsız gelişen bir ekonomi olması dolayısıyla diğer
gelişmekte olan ülkeler nazarında önemli bir pozitif imaja sahiptir.
Hindistan Kamu diplomasisi resmi olarak 2006 yılında Dışişleri Bakanlığına
bağlı olarak kurulan Kamu Diplomasisi Departmanı ile yürütülmektedir. Bu
departmanın temel amacı, Hindistan dış politikasının daha iyi anlaşılması amacıyla,
medya kuruluşları, düşünce enstitüleri ve entelektüeller ile irtibat kurmak ve
Hindistan’ın imajının olumlu olarak sunulmasıdır.88
Hindistan’ın kamu diplomasisi
araçları arasında, kalkınma yardımları, Hindistan diasporası, ekonomik gelişmesine
bağlı olarak ortaya çıkan büyük çaplı software ve sanayi şirketleri, Bollywood,
onlarca farklı din ve kültürün bir arada barış içinde yaşadığı ülke imajı, sağlam
demokrasisi, sivil itaatsizliğin sembol ismi Mahatma Gandi, gelişmekte olan ülkeler
ile olan yakın tarihi ilişkisi ilk akla gelenlerdir.
Şüphesiz Hindistan kamu diplomasisinde en önemli kırılma noktası dış
yardımlar konusunda gerçekleşmiştir. Son yıllarda ortalama%9’u bulan büyüme
oranları ile büyük bir ekonomik büyüme yaşayan Hindistan, bu ekonomik gelişimine
bağlı olarak nakit kalkınma yardımları sağlamaya ve düşük faizli kredi vermeye
başlamıştır. 1951-1992 arasında Hindistan 55 milyar dolar ile dünyanın en fazla dış
yardım alan ülkesi olmuştur. Fakirlik ve yerlerde sürünen büyüme oranı, kalabalık
bir nüfusla birleşince Hindistan’ı yardım almaya mahkûm etmiştir.89
Bütün bunlara
87
Hindistan’ın İran’ın en büyük ikinci petrol ithalatçısı olması, İran’a karşı uygulamaya konulan
yaptırımlara soğuk duruşunda en önemli faktörlerdendir. Ayrıntılı bilgi için:
www.nytimes.com/2012/05/09/world/asia/india-and-iran-keep-economic-relations-despite-us-
nudge.html?pagewanted_2&_r=2&ref=global-home ( Erişim tarihi 01.11.2012)
88http://www.indiandiplomacy.in/AboutUs.aspx ( Erişim tarihi 25.12.2012)
89 Rani D. Mullen ve Sumıt Ganguly, “The Rise of India’s Soft Power”,
www.foreingpolicy.com/articles/2012/05/08/the_rise_of_indian_soft_power(Erişim tarihi 03.11.2012)
29
rağmen Hindistan o dönemde bile özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere
finansal olarak yardım yapamasa da, bu ülkelere teknik eğitim desteği ve bilgi
paylaşımında bulunmuştur. 1964 yılında başlatılan Hindistan Teknik ve Ekonomik
İşbirliği programı (İTEC) ile birçok siyasetçi ve bürokrat Hindistan’da eğitim
almıştır. Bugün de devam eden bu programa, sadece Etiyopya’dan 150 bürokrat
katılmaktadır.90
Kültür, Hindistan’ın önemli kamu diplomasisi araçlarındandır. Şüphesiz
ülkenin en önemli özelliklerinden birisi farklı kültürlerin, dinlerin ve milyonlarca
insanın kendi kimliklerini koruyarak bir arada harmoni içinde yaşamasıdır.
Hindistan’da 1,21 milyarı aşkın insan, bir arada barış içinde yaşayabilmektedir.
Hindistan’da 23 resmi dil, birçok din, 2000’den fazla etnik unsur vardır. Bu çoğulcu
karakter, etnik çatışmaların arttığı ve aşırı sağ akımların güç kazandığı günümüzde,
Hindistan’ı ‘farklılık içinde birliğin’ yaşandığı önemli bir örnek kılmaktadır.
Hindistan hükümeti son dönemde ülkenin bu vasfını tanıtmak için dünyanın 19
ülkesinde 22 adet Hindistan Kültürel İlişkiler Konsülü (ICCR) kurmuştur. Bu kurum,
kitap fuarlarından, film festivallerine kadar düzenlediği değişik etkinlikler ile
Hindistan’ın barış ve demokrasinin hakim olduğu egzotik bir ülke imajını
güçlendirmeye çalışmaktadır.94
Hindistan’ın bu çabalarında en önemli kolaylaştırıcı unsurlardan birisi
şüphesiz Fiji’den Guyana’ya, Malezya’dan Morişus’a, Trinidad’dan İngiltere’ye
kadar dünyanın dört bir yanına yayılmış ve sayıları 30 milyonu bulan Hint
diasporasıdır. Bir kısmı yüzyıllardır bulundukları ülkelerde ikamet eden Hint kökenli
vatandaşlardan oluşan bu diaspora, anavatanları ile bağlarını belli oranda
korumuşlardır.95
Dünya Memon Vakfı gibi kuruluşlar, tüm dünyaya yayılmış ve
sayıları on binleri bulan bir aile üyelerinin katılımları ile toplantılar
gerçekleştirmektedir.96
Hint hükümeti, dünyanın birçok ülkesinde önemli bir
90
Mullen ve Ganguly. Ibid.
94Christian Wagner, “India’s Soft Power Prospects and Limitations”, India Quarterly, 66, 4 (2010):
India, SAGE Publications Los Angeles, London. S.335.
95http://www.indiandiaspora.nic.in/ (Erişim tarihi 04.11.2012)
96http://wmoworld.com/ (Erişim tarihi 04.11.2012)
30
ekonomik etkinliğe sahip bu insanların önemini anlamış ve Hindistan Diaspora
Yüksek Komitesi’ni kurmuştur.97
Hollywood’un dünyadaki en önemli alternatiflerinden birisini oluşturan
Bollywood, Hint kamu diplomasisinin başat araçlarından birisidir. Hint film
endüstrisi yıllık 1000’in üzerinde film ile dünyanın en çok film üreten ülkelerinden
birisidir. Afganistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş gibi bölge ve çevre ülkeleri
yanında, Güney Asya kökenlilerin yaşadığı dünyanın diğer coğrafyalarında da ilgiyle
takip edilen Hollywood filmleri şüphesiz Hint kültürü ve dilinin en önemli tanıtım
aracıdır.98
Bilgisayar ve software endüstrisi muhakkak önemli çekim noktalarından
birisidir. Wipro Teknolojileri, İnfosys Teknolojileri gibi bilişim şirketleri, Tata Grup
ve Reliance Grubu gibi uluslararası şirketler ve Indian Institute of Management (IIM)
ve Indian Institute of Technology (IIT) gibi akademik başarıları tescillenmiş
kuruşlar, Hindistan’ın ekonomik başarısının önemli örnekleridir.99
Giderek yaşlanan
bir dünyada nüfusunun %40’ı genç olan bir ülke olarak önemli avantajlardan birisine
sahiptir. ABD’den Singapur’a dünyanın birçok ülkesi iyi yetişmiş, İngilizce konuşan
Hint profesyonellerini istihdam etmektedir. Bankacılık ve finans sektörü ile yazılım
şirketleri bu insan kaynağını çekmek için Hint üniversitelerinde işe alım ofisleri
açmışlardır.100
Hindistan’ın gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler ile olan ilişkilerinde iki
müstesna Hint liderin önem ve etkisi büyüktür: Mahatma Gandi ve Jawaharlal
Nehru. Gandi’nin şiddet içermeyen, sivil itaatsizliğe dayalı direniş felsefesi birçok
Afrika ülkesi ve Afrikalı lider için kendi bağımsızlık mücadelelerinde ilham kaynağı
olmuştur. Nitekim Gandi’nin de etkisi ile Afrika ülkelerinin kahir ekseriyeti
bağımsızlıklarını şiddette başvurmadan elde etmişlerdir.
97
Wagner, op.cit.,s.336.
98 Wagner, Ibid.,s.336.
99Uma Purushothaman, “Shifting Perceptions of Power: Soft Power and India’s Foreign Policy”,
Journal of Peace Studies, Vol. 17, Issue 2&3, April-September, 2010, s.6.
100 Purushothaman,Ibid., s.6.
31
Hindistan’ın Afrika ile ilişkilerinin asıl mimarı ise Jawaharlal Nehru’dur.
Nehru’nun Afrika vizyonu iki temele dayanır, birincisi ırkçı Güney Afrika rejiminin
izole edilmesi, diğeri ise kıtadaki bağımsızlık hareketlerinin desteklenmesidir.101
Nehru’nun Afrika ile olan dayanışması uluslararası platformlarda da devam etmiş ve
Hindistan Afrikalı öğrencilere Hindistan üniversitelerinde okumaları için ilk burs
veren ülke olmuştur. Tüm bu çalışmaların belki de ön önemlisi Bağlantısızlar
Hareketinin kurulmasıdır. Indra Gandi döneminde yapılan çalışmalar bir adım daha
ileri götürülerek bir taraftan bağımsızlıklarını kazanan Afrika ülkelerinin tanınmasına
önem verilirken diğer taraftan ANC, MPLA ve SWAPO ve FRELİMO gibi
bağımsızlık hareketlerine güçlü destek verilmiştir. 102
Hindistan geleneksel olarak Common Wealth çatısı adında sahip olduğu
ilişkilerin yanında, stratejik amaçlarını gerçekleştirmek ve enerji güvenliğini
sağlamak için Afrika ülkelerine yönelik kalkınma yardımlarını düzenli olarak
arttırmaktadır. 2011 yılında toplanan Hindistan-Afrika Formu Zirvesinde, Hindistan
bu ülkelere 5 milyar dolar düşük faizli kredi sözü vermiştir. Bunun yanında Afrika
Birliği’ne ihtiyacı olan yeni yapı ve kurumları kurmak ve teknik eğitim
programlarında kullanılmak üzere 700 milyon dolar vaat etmiştir. Ayrıca, Etiyopya-
Cibuti Tren yolu hattı içinde 300 milyon dolar vaat eden ülke, Hindistan-Afrika Açık
öğretim Üniversitesi için 10.000 yeni burs, ITEC programı kapsamında 2500 kişinin
eğitilmesi ve 3 yıl için 22.000 burs taahhüt etmiştir.103
Hindistan’ın 2010 yıllından
itibaren uygulamaya koyduğu öne çıkan eğitim projelerinin başında“2 Milyar Rüya;
Hint- Afrika dostluğu kutlanıyor” sloganı ile başlatılan “Pan-African e-Network”
programı gelmektedir. 124 milyon dolarlık bir uzaktan eğitim ve tele-tıp sistemi olan
programa halihazırda 47 Afrika ülkesi üye olmuş bunlarda 34 sistemin altyapısını
2012 sonu itibariyle tesis etmiştir. Bu çalışma ile gelecek 5 yıl içinde 10.000 Afrikalı
öğrencinin Hindistan’ın en iyi üniversitelerinde eğitim görmesi ve hastaneler arası
online bağlantı ile söz konusu ülkelerdeki doktorlara tıp eğitimi ve danışmanlığı
verilmesi amaçlanmaktadır.104
101
Niranjan Desai, “India and Africa: A New Engagement”, India Quarterly, 65,4 (2009), s .415
102Ibid., s.416.
103 Mullen ve Ganguly. Ibid.
104http://www.panafricanenetwork.com/ ( Erişim tarihi 30.12.2012)
32
Bir üst paragrafta belirtildiği gibi, Hindistan’ın Afrika ilgisinin sebeplerinden
birisi artan enerji ve hammadde ihtiyacının karşılanmasını garanti altına almak olsa
da, bunun kadar önemli bir diğer unsur da Çin Halk Cumhuriyetinin artan
etkinliğine karşı denge oluşturmak ve BM Güvenlik Konseyi daimi temsilcisi olma
hedefinde özellikle Afrika ülkelerinin desteğini arkasına almaktır. Hindistan tıpkı
rakibi Çin gibi, Afrika ülkelerine vermiş olduğu yardım ve kredi desteklerinde
herhangi bir ön şart koşmamaktadır. Geleneksel olarak adları dış yardım yapan
ülkeler sıralamasında yer alan birçok ülkenin yaşadıkları ekonomik krizler
dolayısıyla dış yardım miktarlarında indirime gittiği bir dönemde, Hindistan’ın dış
yardımı geride bıraktığımız 10 yıl içinde önemli oranda artış göstermiştir. Bunun en
son örneği Hindistan Başbakanı Manmohan Singh, Addis Ababa düzenlenen İkinci
Afrika-Hindistan Forumu Zirvesinde yapmış olduğu 5 milyar dolarlık yardım
paketidir.
2.4 Kamu Diplomasisi Faaliyetleri
Küreselleşmenin teknolojik imkânların gelişmesi ile beraber önemli ivme
kazandığı günümüzde, bölgesel ya da küresel, küçük veya büyük birçok ülke çeşitli
alanlarda kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmektedirler. Muhatap kitlenin ve
yürüten ülkenin niteliklerine göre ülkelerin kamu diplomasisi araçları da
değişmektedir. Klasik propaganda faaliyetlerinden farklı olarak, kaynağı belli olan ve
muhatap ile karşılıklı iletişimi amaçlayan bu çalışmalarda, doğru mesajın uygun
araçlar ile verilmesi büyük önem arz etmektedir.
İnandırıcılık, karşılıklı güven, samimiyet ve dürüstlük etkin kamu diplomasisi
çalışmalarının olmazsa olmazlarındandır. Ülkenin kültüründen, değerlerinden ve söz
konusu değer ve normlara bağlılığından beslenmeyen bir kamu diplomasisi
politikasının başarılı olması mümkün değildir.105
Aynı şekilde ülkenin kültürünün
küresel normlarla uyuşması, ülkenin etkileyebileceği çoklu iletişim kanallarının
olması ve uluslararası politikalarının ve davranışlarının tutarlı ve güvenilir olması da,
kamu diplomasisinin etkinliğini belirler.106
Evrensel hukuk kurallarını ihlal eden,
adaletten uzak, tehdit, zorbalık ve işgal gibi gayr-ı meşru yöntemlere dayanan ve
105
Nye, Soft Power.., s.11.
106 Berdibek, op.cit., s.25.
33
benzer çağrışımlar yapan bir politikayı ne savunmak ne de dünya kamuoyuna
anlatmak mümkündür. Örneğin, insan haklarını sistematik bir şekilde ihlal eden
yahut bir başka ülkeyi işgal altında tutan bir ülkenin başarılı bir kamu diplomasisi
izlemesi mümkün değildir. Çin'in Doğu Türkistan bölgesindeki politikaları, İsrail'in
Filistin topraklarını işgal etmesi ve Bush döneminde Afganistan ve Irak'ın işgal
edilmesi, Guantanamo ve Ebu Gureyp hapishanesi gibi skandalların ortaya çıkması,
birbirinden farklı siyasi ve coğrafi özelliklere sahip bu ülkelerin başarılı bir kamu
diplomasisi yapmasını zorlaştırmaktadır.107
Kamu diplomasisi faaliyetleri, ‘devletten-halka’ ve ‘halktan-halka’ iletişim
olmak üzere iki ana çerçevede yapılmaktadır. Devlet-halk eksenindeki faaliyetler,
devletin izlediği politikaları, yaptığı faaliyet ve açılımları, resmi araç ve kanalları
kullanarak kamuya anlatmasıdır. Halktan-halka doğrudan iletişim faaliyetlerinde ise
STK'lar, araştırma merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, basın, kanaat önderleri,
üniversiteler, mübadele programları, dernek ve vakıflar gibi devlet-dışı sivil araçların
kullanılması esastır. Bu manada kamu diplomasisi, kavramın orijinal anlamında
mündemiç olan ‘diplomatlar’ ile ‘yabancı kamuoyları’ arasında cereyan eden iletişim
faaliyetlerinin ötesine geçer.108
Devletler kamu diplomasisi politikalarında birçok araçtan faydalanır. Bu
araçlar bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri, lider ziyaretleri ve parlamenter
diplomasi, siyasi-ekonomi-kültürel iş birlikleri, kültürel ve eğitim değişim
programları, kültür ve dil enstitüleri ve son olarak sivil toplum inisiyatifleri olarak
nitelendirilebilir.109
2.4.1 Bilgilendirme ve Tanıtım Faaliyetleri
İletişim imkânlarının artması ile beraber ülkeler arasındaki etkileşim de her
geçen gün artmaktadır. Özellikle internetin ve uydu teknolojisinin dünyanın en ücra
yerlerine kadar ulaşması, 15-20 yıl öncesine kadar aralarında herhangi bir etkileşimin
olmadığı milyonlarca insanının karşılıklı iletişimini mümkün kılmıştır. Bugün
107
Kalın, op.cit.
108Ibid.
109 Berdibek, op.cit., s.26.
34
Ruanda’nın Kibuye şehrinden bir öğrenci, Fransa’nın Korsika adasından bir başka
kişiyle sanal dünyada, Japonya’nın Kuzey Pasifikte yürütmekte olduğu balina avına
karşı örgütlenebilmekte, baskı grubu oluşturabilmektedir. Sadece bir ülkeyi, bölgeyi,
kimi zaman bir kasabayı ilgilendiren sorunlar, bir anda tüm dünyanın gündemini
işgal eden küresel bir meseleye dönüşebilmektedir. Bu durum devletlere kendi
politikalarını hem kendi ülke vatandaşlarına hem de diğer ülke vatandaşlarına izah
etmede önemli sorumluluk yüklemektedir. Bu yönüyle stratejik iletişim ile
bilgilendirme faaliyetleri büyük önem arz etmektedir. Belirlenen hedefe yönelik
boşluk bırakılmaması için sürekli haber akışını sağlamak, özellikle dış basına
kullanabileceği doğru malzemeyi vermek elzemdir. Bu nedenle iç basına verilen
beyanatlarda dikkatli olmak, söylenen sözlerin dışarıda nasıl algılanabileceğini
hesaplamak, ilginin dağılmaması için konuyu sürekli işlemek ve bu doğrultuda
haberlerin tutarlı ve bütünsel akışını sağlamak da önemlidir.110
Fakat toplum
tarafından kabul görmeyen ve istenmeyen bir ürünü, en iyi reklam çalışmasının bile
satamayacağı gerçeği de unutulmamalıdır. Nitekim 2003 yılı Irak Savaşı öncesinde
yapılan tüm propaganda çalışmalarına rağmen, Avrupa ülkelerinde Amerikan
politikalarının popülerliği %30’lara kadar düşmüştür. Bu oran İslam ülkelerinde ise
söz konusu dönemde yerlerde sürünmektedir.111
Burada altı çizilmesi gereken husus, kendi toplumumuzu, değerlerimizi ve
politikalarımızı anlatmanın yolunun, iletişime geçmek istediğimiz halkın kültürünü,
tarihini, psikolojisini ve özellikle de dilini öğrenmekle etkin bir şekilde
başarılabileceğidir. Kamu diplomasisi çift taraflı bir iletişim ve etkileşimi öngörür.
Öncelikli hedef, muhatap kitlenin dinlenmesi ve önceliklerinin tespit edilmesidir.
İkinci olarak bilgilendirme, paylaşım, ikna ve etkileme amaçlanır. Bu yüzden kamu
diplomasisi dinamik ve çok boyutlu bir iletişim sürecidir. Konuşmak kadar dinlemek,
anlatmak kadar anlamak, iletmek kadar iletişime açık olmak önemlidir.112
Ön yargılar kırılmadan, empati geliştirilmeden, karşılıklı samimi diyalog
kurulmadan; üst perdeden dikte edici, propaganda özelliği aşikar olan, tek yanlı
110
Küreselleşen Dünyada Diplomasi: Kamu Diplomasisi, www.kamudiplomasisi.org ( Erişim tarihi
10.11.2012)
111 Nye, op.cit.,s.35.
112 Kalın, op.cit.
35
çalışmaların başarılı olması şansı yoktur. Toplumların inşa ettikleri milli, dini ve
kültürel değerlerine saygı göstererek, kendi değerlerimizi ve hedeflerimizi
“paylaşmak-tanıtmak-sevdirmek-özendirmek”, ancak “dayatmamak” bu çalışmaların
başarısı açısından mühimdir. En nihayetinde, bir ülkenin en başarılı tanıtım faaliyeti
şüphesiz o ülkenin yapıp ettikleri yani politikalarıdır.
Bilgilendirme çalışmaları resmi ve gayrı resmi olabileceği gibi defansif ve
ofansif de olabilir. Kimi zaman ülke hakkındaki uluslararası kamuoyunda oluşan
olumsuz yargıları kırmak amaçlanırken, bazen de ülke politikalarının tanıtılması
hedeflenir.113
Bu çalışmalar, bazı ülkelerde hükümete bağlı basın, yayın ve
enformasyon birimleri tarafından gerçekleştirilen, bazı ülkelerde medya aracılığıyla
yapılmaktadır. Nitekim BBC, CNN ve CCTV, VOA, RFI, DW, RT, ve El Jazeera
gibi medya kuruluşları bilgilendirme çalışmalarının en iyi örnekleridir. Medya
kuruluşlarının dış politikanın aktarılmasındaki rolü ile kamuoyu oluşturma güçleri,
Körfez Savaşı sonrası “CNN Etkisi”, Irak İşgali sonrasında da “El Jazeera Etkisi”
kavramlarıyla ifade edilmiştir.114
Tanıtım faaliyetleri de kamu diplomasisi çalışmalarında kayda değer rol
oynamaktadır. Uluslararası alandaki tanıtım faaliyetleri, bir ülkenin, dünyadaki
görüntüsü, saygınlığı ve dolayısıyla hedeflenen dış politikanın etkinliği bakımından
oldukça önemlidir. Esnek kullanılabilen ve etkili bir dış politika aracı olan tanıtım
faaliyetlerinin belirli bir stratejiye dayanması, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla
eşgüdüm halinde koordineli olarak yürütülmesi gerekir. Tanıtım, özellikle kültürel
tanıtım, dış politikanın ayrılmaz bir parçasıdır ve ülkenin dış politika önceliklerini
izlemesi gerekir. Tanıtımda başarı, uzun vadeli planlamaya, küresel bakışa ve
ayrıntılı uygulamaya dayalı bir yaklaşımın benimsenmesine bağlıdır. İlgi duymanın
ve ilgi göstermenin ön koşulu, farkında olmaktır.
Dolayısıyla tanıtım faaliyetleriyle, iletişimin sağlanmasının, önyargıların
giderilmesinin, doğru bilgi ve olumlu görüntü verilmesinin yanı sıra farkındalık
yaratılmasına da çalışılmalıdır. Önceleri sadece turizmle sınırlı biçimde algılanan
113
Hint Hükümeti tarafından 2006 Dünya Ekonomik Formu’nda yürütülen ‘India Everywhere’
kampanyası, fakirlik ve eğitimsizlikten kırılan bir ülke imajı yerine Hindistan’ı uluslararası yatırımcı
için cazibe merkezi kılmayı amaçlamıştır.
114E.Zingarelli, op.cit.
36
“tanıtım” olgusunun boyutları, günümüzde çok farklı bir görünüm kazanmıştır. İç
siyasetten dış politikaya, ekonomi ve ticaretten kültüre, sosyal gelişim ve nüfus
hareketlerinden eğitime, turizmden kültürel çeşitliliğe, fikir ve düşünce hayatının
zenginliğine kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.115
Ülke tanıtım faaliyetlerinde
muhatap kitlenin kültürel değerlerini bilmek, tanıtılacak ülkenin hangi özelliğinin
öne plana çıkarılacağının doğru tespit edilmesi açısından elzemdir.
2.4.2 Lider Ziyaretleri ve Parlamenter Diplomasi
Devlet ve hükümet başkanlarını da kapsayan üst düzey ziyaretler, iki devlet
arasındaki karşılıklı ilişkilerin gelişmesi açısından önemlidir. Karşılıklı üst düzey
temasların artmasına bağlı olarak ülkeler arasındaki işbirlikleri de gelişmekte ve
derinleşmektedir. Geleneksel diplomasi de ziyaretin zamanlaması, sayısı, uzunluğu,
süresi, heyete katılanlar ve konuk devletlerce nasıl karşılandığı gibi birçok hususun
özel anlamı vardır. Günümüzde, devlet başkanlarının seçilme veya atanmalarının
ardından ilk ziyaretlerini hangi ülkeye yapacakları her zaman merak konusu
olmuştur. Örneğin ABD Başkanı Obama’nın 2008 yılında seçilmesinin ardından ilk
resmi ziyaretini Türkiye’den başlayarak Ortadoğu’ya gerçekleştirmesiyle, ABD’nin
Bush döneminde özellikle Afganistan ve Irak Savaşları ile zedelenen imajını tamir
etmeyi amaçladığı söylenmiş, bölge ile olan ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak
istemesinin önemli bir işareti olarak lanse edilmiştir.116
Nitekim Başkan Obama’nın
ziyareti süresince verdiği mesajlar, bölge ülkeleri nezdinde de hüsnü kabul görmüş
ve ABD ile yeni bir dönemin başlayacağına dair inançları arttırmıştır.117
Parlamenter diplomasi kavramı, iki ya da daha fazla parlamentonun kendileri
dışında ortaklaşa olarak oluşturdukları farklı bir forumda bir araya gelerek iş birliği
yapmaları sürecini ifade eder.118
Parlamenter diplomasi kurumsal olarak bir
parlamenterin bizzat parlamentonun görevlendirmesi ile gerçekleşeceği gibi
milletvekillerinin kendi inisiyatifleri doğrultusunda diğer ülke parlamenterleriyle
115
http://www.mfa.gov.tr/ulkemizin--yurtdisinda-tanitimi.tr.mfa ( Erişim tarihi 5.11.2012)
116Michael D. Shear, “Obama's Middle East Trip a Balancing
Act”,http://voices.washingtonpost.com/44/2009/06/02/obamas_middle_east_trip_a_bala.html(Erişim
tarihi 7.11.2012)
117 Obama’nın Kahire Üniversitesi konuşması için http://www.whitehouse.gov/the-press-
office/remarks-president-cairo-university-6-04-09 ( Erişim tarihi 7.11.2012)
118 Meltem Ünal Erzen, Kamu Diplomasisi, İstanbul, Ersin Yayınları,2012, s.36.
37
temasları neticesinde de gerçekleşir. Günümüzde bunun en göze çarpan örnekleri
parlamento çatısı altında oluşturulan ülke dostluk gruplarıdır. Milletvekilleri sadece
ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde uluslar arası faaliyetler yürütmektedirler.
Karma komisyon toplantılarına katılımlar, çeşitli sektörel komisyonların uluslararası
ilişkiler alanına giren temasları, parlamento üyelerinin mensup oldukları bir
parlamento komisyonunun veya dostluk grubunun yurt dışı temasları veya
kendilerini ziyaret eden yabancı heyetlerle temasları bu alanda değerlendirilebilir.
2.4.3 Siyasi-Ekonomik-Kültürel İş Birlikleri
Küreselleşme ülkeleri siyasi, ekonomik ve sosyal olarak birbirine bağımlı
hale getirmektedir. Özellikle ekonomik bağımlılığın derinleşmesi, ticaretin önündeki
engellerin kalkması, ulaşım ve iletişim imkânlarının artması ülkeleri dünyanın en
ücra köşesinde meydana gelen bir olayla ilgilenmeye zorlamaktadır. 400.000 nüfusa
sahip Brunei Sultanlığı’nda meydana gelen bir olay sadece çevre ülkeleri değil,
petrol ve gaz ithalatçısı tüm ülkeleri ilgilendirmektedir. Aynı şekilde, Mali’de
Tuareg’lerin ülkenin kuzey bölgesini ele geçirmesi, sadece Mali devletinin iç
meselesi olarak değil, bölgesel ve küresel bir mesele olarak algılanmaktadır.
Ülkelerin bu iç içe geçmişliği, ortaya çıkan sorunlarla başarılı bir biçimde
ilgilenmek için ikili, bölgesel ve çok taraflı işbirliklerini gerekli kılmaktadır. En bariz
örneklerini 2008 ekonomik krizi ve Arap Baharı ile yaşadığımız bu karşılıklı
bağımlılık olgusu, bir ülkeyi etkileyen sorunların, bölgesel ve uluslararası müdahale
olmadan çözülemeyeceğini ortaya koymuştur.
İkili ve bölgesel iş birlikleri stratejik ve ticari iş birlikleri üzerinden
sağlanabileceği gibi kardeş şehir uygulamaları ve teknik kalkınma yardım projeleri
üzerinden de gelişebilmektedir.119
2.4.3.1 Stratejik İşbirlikleri
Stratejik işbirliği bir ülkenin diplomatik pozisyon ve prestijini güçlendirmek
için zirveler organize edilmesini, devlet başkanı, bakan ve uzman düzeyinde
toplantılar gerçekleştirilmesini ifade eden, karşılıklı görüş alışverişine imkân 119
Berdibek,op.cit., s.28.
38
sağlayan önemli birlikteliklerdir. Ülkeler stratejik işbirliklerinin tesisine giderek daha
büyük önem vermektedir. Mevcut ilişkilerin bir adım ileriye götürülmesi, bölgesel
sorunların çözümü için uygun bir platform oluşturulması, değişik tarafların bir araya
gelmelerine imkân sağlaması açısından stratejik işbirlikleri önemlidir. Stratejik
işbirlikleri benzer düşünceye ve uluslararası vizyona sahip ülkeler arasında bir kader
birliği oluşmasına sebep olmaktadır.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Şanghay İşbirliği Örgütü, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü, Afrika Birliği, Arap Birliği gibi yapılanmaların yanında Afganistan,
Pakistan ve Türkiye arasında devam eden İstanbul Süreci gibi daha mikro
yapılanmalar bunun örneklerindendir. Stratejik işbirliği sadece ülkeler arasında
gerçekleşmemekte, Avrupa Birliği-Afrika Stratejik İşbirliği mekanizmasında olduğu
gibi bölgesel yapılar arasında da tesis edilebilmektedir.
Avrupa Birliği’nin son dönemde global etkinliğini arttırmak amacıyla
stratejik işbirliklerini etkin bir araç olarak kullanmaya başlaması, bu konuda iyi bir
örnek oluşturmaktadır. AB yakın zamanda Hindistan, Çin, Afrika, Meksika,
Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu gibi ülkeler ile stratejik
işbirlikleri tesis etmiştir. AB Güvenlik Stratejisi, AB’nin daha güvenli, adil, birlik ve
beraberliğin hakim olduğu bir dünya için çok taraflı efektif çalışan bir sistem inşası
için hedeflerini ve vizyonunu ortaya koymaktadır. Yine aynı belge stratejik
işbirliklerini terörizm, kitle imha silahlarının yaygınlaşması, bölgesel çatışmalar ve
devletlerin iflası gibi 21.yüzyılın sınama ve meydan okumalarına karşı, AB’nin
küresel yükümlülüklerini paylaşmasının bir aracı olarak görür.120
2.4.3.2 Ekonomik İşbirlikleri
Ekonomik güç şüphesiz bir devletin hem yumuşak gücünü hem de sert
gücünü etkileyen ana unsurlardan birisidir. Küreselleşme günümüzde devletlerin
birbirine olan ekonomik bağımlılıklarını daha da arttırmaktadır. Bir devlet ne kadar
ekonomik olarak güçlü olursa olsun hammadde, işgücü, teknoloji veya pazar
noktasında bir başka ülke ile işbirliği yapmak zorundadır. Bugün elimize aldığımız
120
“A Secure Europe In A Better World”, European Securıty Strategy,
http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf (Erişim tarihi 24.12.2012)
39
bir ürünün üretici firması Amerikalı, üretim yeri Bangladeş, hammadde girdilerini
sağlayan ülkeler Endonezya, Angola ve Brezilya olması sıradan bir durumdur. Bu
ekonomik bağımlılık içinde devletler, bir taraftan ekonomik büyümelerini sağlayacak
pazar ve hammadde ihtiyaçlarını garanti altına almaya çalışırken, diğer taraftan aynı
amacı güden diğer ülkeler ile rekabet halindedirler. Çin Halk Cumhuriyeti,
Hindistan, Brezilya, ABD, Avrupa Birliği ülkelerinin Ortadoğu ve Afrika dış
politikasında bu rekabet en bariz bir şekilde kendini göstermektedir.
Ekonomik olarak güçlü olan ülkelerin kamu diplomasisinde de önemli bir
avantaja sahip odlukları inkâr edilemez. Doların rezerv para statüsünde olmasının ve
uluslararası ticaretin dolar cinsinden yapılmasının yanında dünyanın en tanınmış ve
en çok ciro yapan Microsoft, Mc Donald’s, Coca Cola, Mobil, Procter&Gamble vb.
şirketlerinin pek çoğunun Amerikalı olması ile en iyi 100 dünya markasının 62’sinin
Amerikan markaları olması kamu diplomasisi faaliyetleri açısından Amerika’yı
ayrıcalıklı kılmaktadır.121
Ancak salt ekonomik güç, başarılı bir kamu diplomasinin de garantörü
değildir. Örneğin, sıkça kullanılan “Sarı Tehlike” tanımlaması, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin ekonomik büyüme ve gelişmesinin birçok ülkede tehdit ve endişe
kaynağı olabildiğini göstermektedir. Nitekim bu kavramsal tehlikenin farkında varan
Çin, son dönemde bu imajı rehabilite etmek ve düzeltmek için önemli çaba
harcamaktadır. Hakeza, birçok gelişmekte olan ülkede, küreselleşmenin ABD’nin
işine yaradığı ve yeni bir sömürgecilik oluşturarak çoğu insanın ellerindekinin yok
olmasına sebep olduğu kanısı vardır. Çin örneğinde olduğu gibi, ABD’nin ekonomik
büyümesinin maliyetini özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ödediği
ifade edilmektedir.122
Öte yandan, Nokia gibi çok önemli bir teknoloji ürününe sahip
olan Finlandiya ekonomik ve askeri yönden güçlü bir devlet olmamasına rağmen,
yumuşak güç bakımından önemli bir avantaja sahiptir. Aynı şekilde İsveç, özellikle
arabuluculuk faaliyetleri ile ekonomik olarak sahip olmadığı güce, siyasi olarak
sahiptir.
121
Berdibek, op.cit., s.28.
122 Keith Reinhard, “American Business and Its Role in Public Diplomacy”, der. Nancy Snow ve
Philip M. Taylor, Routledge Handbook of Public Diplomacy,New York, Routledge,2009, s.195.
40
Birbirleriyle ticaret yapan ülkeler savaşma eğilimleri göstermezler.123
Öncelikle bir ekonomik işbirliği teşkilatı olarak doğan AET’nin süreç içinde bir
başarı hikâyesine dönüşerek 27 ülkeden oluşan bir siyasi birliğe dönüşmesi,
ekonomik birlikteliğin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Hakeza
OPEC, ASEAN, KEİ gibi yapılanmalar, benzer ekonomik kaygı ve çıkarlara sahip
ülkelerin bir araya gelerek kurdukları güçlü ekonomik işbirliği örgütleridir.1973 ve
1979 petrol krizlerinde OPEC’in oynadığı rol hatırlandığında bu tür yapılanmaların
etki gücü daha iyi anlaşılabilir.
Ülkeler arasında oluşturulan Karma Ekonomik Komisyonlar
(KEK),imzalanan ticari, ekonomik ve sınai işbirliği anlaşmalarının öngördüğü ikili
ticari ve ekonomik konuların en üst ve kapsamlı düzeyde ele alındığı platformlardır.
Bu özelliğiyle KEK Toplantıları, ülkeler arasındaki ticari engellerin kaldırılması ve
bu sayede ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi açısından büyük önem arz
etmektedir.
Ekonomik işbirlikleri hükümetler arasında olduğu gibi iş çevreleri arasında da
gerçekleşir. Özellikle son yıllarda uluslararası şirketlerin hem sayıları hem de
ölçekleri artış göstermiştir. Bugün çokuluslu ABD şirketleri çok farklı ülkelerde 6
milyonun üzerinde yerel personel istihdam etmektedir. Amerika, dünyaca ünlü büyük
markaları sayesinde corporate diplomacyden yararlanarak dünyadaki imajını
güçlendirmektedir.124
2.4.3.3 Kültürel İşbirlikleri
Kültür, bir topluma kimliğini veren en üst değerler silsilesidir. Her toplumun
kendine özgür değerleri olduğu gibi, tüm toplumlar tarafından üzerinde genel olarak
anlaşılmış, ortak evrensel değerlerde mevcuttur. Günümüzde özgürlük, eşitlik,
adalet, demokrasi, insan hakları, dürüstlük, yardımseverlik ve misafiperverlik
içeriğinde kısmi farklı anlamalar olsada, tüm insanlığa mal edilebilecek ortak
değerlerdir.
123
Ibid.,s.198
124 Emine Akçadağ, op.cit.
41
Uluslar arasında bilgi ve paylaşımı kolaylaştıracak araçların geliştirilmesi,
farklı ulusların kültürlerini birbirine yaklaştırmaktadır. Kültürel alanda yakınlaşmayı
sağlayabilecek çalışmalar, sanat, edebiyat, moda ve spor dallarında
gerçekleştirilmektedir.126
Kültür enstitüleri bügün çoğu devletin en önemli kamu
diplomasisi araçlarındandır. Kültür Merkezlerinin en önemli fonksiyonu ilgili
ülkenin dilinin, kültürünün, sanatının ve tarihinin tanıtılmasına katkıda bulunmaktır.
Enstitüler aynı zamanda ülkeler arasındaki iletişimin geliştirilmesine dostlukların
pekişmesine katkıda bulunur ve kültürler arasındaki münasebetleri artırır. British
Council, Fransız Kültür Eğitim Merkezi, Amerikan Kültür, Confiçyüs Enstitüsü,
Yunus Emre Kültür Merkezleri kültür diplomasisin değişik ülkelerce kullanılan
araçlarıdır.Örneğin Almanya, II. Dünya Savaşı sonrasında ilişkilerini yeniden
restore etmek için kültüre dönmüş ve bu amaçla 1951 yılında Göthe Enstitüsünü
kurmuştur.127
Aynı şekilde Japonyada kültürel diplomasiye önem vermiş, savaşçı
emperyal imaji yerine,demokrasiye bağlı, barışcıl ve emparyalist emeller
taşımayanekonomik kalkınmasını gerçekleştiren bir “Japon Mucizesi”imajını ikame
etmeye gayret göstermiştir.ABD Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan“Kültürel
Diplomasi Tavsiye Raporu”da, bunu teyit eder niteliktedir. Rapor, kültürel diplomasi
ile kamu diplomasisi arasındaki kuvvetli bağa vurgu yaparak, kültürel diplomasiyi
kamu diplomasisinin“temel taşı” olarak nitelendirmekte ve ulusal güvenlik
stratejisinde askeri tedbirler kadar önemli olduğunu ifade etmektedir.128
Ortak değerlere sahip ülkeler çeşitli plaformlar oluşturarak kültürel
işbirliklerine gitmektedirler. Örneğin 11 Eylül saldırılarından sonra ciddi biçimde
tartışılan Medeniyetler Çatışması senaryolarına karşı, Türkiye ve İspanya’nın
öncülüğünde BM bünyesinde hayata geçirilen Medeniyetler Diyaloğu platformu bu
çalışmaların en iyi örneklerinden birisidir. Aynı şekilde, Türkçe konuşan ülkelerden
oluşan TÜRKSOY, ortak tarih, dil ve kültür birikimine sahip ülkeleri birararaya
getiren önemli bir platformdur. Ükeler önemli yıl dönümlerini karşılıklı kültür
paylaşımı için fırsata dönüştürmektedir. Diplomatik ilişkilerin kuruluş yıl dönümleri,
126
Ünal Erzen, op.cit., s.133.
127Oliver Zöllner “ German Public Diplomacy:The Dialogue of Cultures”, der.Nancy Snow ve Philip
M. Taylor , Routledge Handbook of Public Diplomacy,New York, Routledge, 2009, s. 265.
128U.S. Department of State, “Cultural Diplomacy The Linchpin of Public Diplomacy”
www.state.gov/documents/organization/54374.pdf (30.12.2012)
42
karşılıklı ilişkileri geliştirmek için ilan edilen ülke yılları, her iki ülke veya bölge için
önem taşıyan bir olayın anma merasimleri, sanat festivalleri ve kültürel geziler
kültürel işbirliği için önemli araçlardandır.
Nye kamu diplomasisin stratejik boyutunu sayarken üçüncü boyut olarak
kültürel ve akademik değişim programlarına vurgu yapar.129
Burslar, değişim
programları, staj, seminerler, konferanslar ve medya kanallarına ulaşım yoluyla,
yıllar içerisinde önemli kişilerle uzun süreli ilişkiler ve kurumsallaşmanın
geliştirilmesi bu çalışmalar içerisinde yer alır. Ülkeler eğitim alanında uyguladıkları
değişim programları, bilgilendirme, şekillendirme ve diğer ülke kamuoylarını kendi
ulusal çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabası olan kamu diplomasisi
faaliyetlerinin bir parçasıdır.130
Uluslararası öğrenci dolaşımı, ülkeler ve kültürler
arasında karşılıklı anlayışı, işbirliğini ve dayanışmayı artırdığından ve küresel barışa
katkı sağladığından önemli bir kamu diplomasisi aracı olarak
değerlendirilmektedir.131
UNESCO verilerine göre öğrenimini ülkesi dışında gören
öğrenci sayısı yaklaşık 3 milyondur. Bugün dünyadaki uluslararası öğrenci
hareketliliği kalkınma, gelişme, diplomasi ve diyalog parametreleri ile yakından
ilişkilidir. Birçok ülke, siyasi-kültürel strateji ve ekonomik getiri bağlamında ulusal
stratejik politikalar uygulamaktadır. Günümüzde uluslararası öğrenci hareketliliğinde
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Japonya, Rusya gibi ülkeler öne çıkmaktadır.
ABD’de uygulanan Fulbright Bursu Programı, Almanya’da uluslararası öğrenci ve
eğitimci değişim faaliyetlerini organize eden Alman Akademik Değişim Servisi
(DAAD), British Council tarafından yürütülen Chevening Programı, Fransızların
meşhur Campus France ve Eiffel Burs Programı, Çin’in the China Scholarship
Council (CSC) vasıtasıyla yürüttüğü öğrenci değişim programları bu noktada öne
çıkan programlardan sadece bir kaçıdır.
2.4.3.4 Kardeş Şehir Uygulamaları
129
Nye, op.cit., s.109
130 Antonia F. De Lima Jr. “The Role of International Education Exchanges in Public Diplomacy”,
Place Branding and Public Diplomacy, Vol:3, Palgrave Macmillan, 2007, s.239-241’den Muhammed
Musa Budak, op.cit.
131 T.B. Bevis ve Lucas C.J. Lucas, International Students in American Collages and Universities: A
History, Palgrave Macmillan, NY, 2007’den Muhammed Musa Budak, Kamu Diplomasisi Aracı
Olarak Öğrenci Hareketlilikleri, ( Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Danışman: Dr.Mesut Özcan, YTB
2012)
43
Coğrafi olarak uzak yerleşim alanlarının, kültürel ve ticari alışveriş yapmaları
amacıyla oluşturdukları birliktelik anlamına gelen ve iki ya da daha fazla belediyenin
ortak uygulamasını ifade eden Kardeş şehir uygulamaları, hükümetlerin kullandıkları
önemli kamu diplomasisi araçlarındandır. Karşılıklı olarak bilgi ve tecrübe
paylaşımına imkân veren kardeş şehir uygulamaları ile halklar birbirlerine
yaklaşmakta, iki farklı coğrafya arasında bir empati oluşmaktadır. Formel olarak ilk
örnekleri, Dwight D. Eisenhower’ın ‘vatandaş diplomasisi’ adıyla 1956 yılında
başlatılan bu uygulamanın temel hedefi, ABD’nin eyalet ve şehirleri ile diğer ülke
eyalet ve şehirleri arasında barışın ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesidir.132
Devletlerarasındaki barışın, milletler arasındaki karşılıklı anlayış ve saygıya dayalı
bir ilişki olmadan gerçekleşmeyeceği inancıyla başlatılan proje, aynı amaç
doğrultusunda daha sonra Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere de yayılmıştır.
Avrupa'da da 1960 yıllarda özellikle Fransız ve Alman şehirleri arasında dostluğun
geliştirilmesi amacıyla kardeş şehirler tesis edilmiştir. Bugünde hala birçok ülkenin
en temel kamu diplomasisi araçları arasında yer almaktadır.
Kardeş şehirler, birbirlerine tecrübe aktarımında bulundukları gibi, insani
yardım konusundan, eğitime, sürdürülebilir kalkınmadan, karşılıklı kültürel
etkinliklere kadar birçok alanda birlikte çalışmaktadır. Kardeş şehir uygulaması ile
yapılan çalışmalar bu şehirlerin iş adamlarını, sanayi ve ticaret odaları ile sivil
toplum kuruluşlarını da bir araya getirerek, farklı işbirliği alanlarının keşfine imkân
sağlamaktadır. Bugün sadece ABD’de şehir, eyalet ve kasabaların dünyanın 135
ülkesinden 2.000’in üzerinde kardeş şehri vardır.133
Bu şehirlerin yaptıkları çalışmalar
öğrenci değişim programlarından, sanat festivallerine, alt yapı yardımlarından sosyal
yardımlaşma projelerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yer almaktadır.
2.4.4. Dış Yardım, Teknik Kalkınma ve İnsani Yardımlar
Teknik kalkınma yardımları, gelişmiş ya da gelişmekte olan bir ülkenin diğer
bir ülkenin acil sorunlarına çözüm bulmak, kalkınma süreçlerine destek olmak, insan
gücünü etkin kullanmasına imkan vermek amacıyla yapılan ayni, nakdi ve teknik
132
http://www.sister-cities.org/mission-and-history( Erişim tarihi 30.11.2012)
133Matt Armstrong, “Sister Cities: the quintessential and yet underappreciated public diplomacy
program” http://mountainrunner.us/2009/08/sister_cities/#.UOK2-v3eKZk ( Erişim tarihi 30.11.2012)
44
eğitim yardımı ile bilgi ve tecrübe paylaşımını kapsamaktadır. Realist okulun
temsilcilerinden olan Hans Mogentahau, teknik kalkınma yardımlarını, “modern
çağın dış politika uygulamalarına eklediği gerçek bir yenilik olarak”
değerlendirmektedir.134
Hakeza George Liska da dış yardımların hem bugün olduğu
gibi yakın gelecekte de siyasi gücün bir enstrümanı olmaya devam edeceğini ifade
etmektedir.135
Bugün teknik kalkınma yardımları, dış politika ve kamu
diplomasisinin en önde gelen araçlarındandır.
Günümüzde yaygın bir şekilde kullanılmasına rağmen, II. Dünya Savaşı’ndan
önce bir devletten, sivil toplum kuruluşundan veya uluslararası organizasyondan bir
diğerine kamu kaynaklarının belli bir zaman dönemi boyunca aktarılması karşılaşılan
bir durum değildir.136
Teknik yardımların stratejik dış politika aracı olarak
kullanılmaları, Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş dönemi
boyunca, kalkınma yardımları SSCB-ABD küresel güç mücadelesinde stratejik bir
dış politika aracı olarak her iki devletçe sıkça kullanılmıştır. Aynı şekilde Fransızlar
kalkınma yardımlarını post-kolonyal dönemde, Afrika ülkelerinde etkinlikleri devam
ettirmek için kullanırken, 1970’lerde Çin Halk Cumhuriyeti Afrika kıtasında,
Tanzanya-Zambiya Demiryolu Hattı Projesinde olduğu gibi, Sovyetlere karşı mevzi
kazanmak için kullanmıştır.
Dış yardımlar ve kalkınma yardımları, günümüzde de küresel olarak gücünü
devam ettirmek isteyen ülkeler ile bölgesel güçlerini geliştirme amacı güden
ülkelerin en çok başvurduğu araçlar arasında yer almaktadır. Başka bir ülkenin
kalkınmasına yapılan her türlü yardım, aslında hem kısa vade hem de uzun vadede o
ülke ile kurulacak siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler için de çok uygun bir
zemin hazırlamaktadır. Dünyanın birçok fakir ülkesinin bütçesinin önemli bir
kısmını, aldıkları dış yardımlar oluşturmaktadır. Irak ve Afganistan’da değeri milyar
dolarla ifade edilen alt yapı projelerinden, Bangladeş’te fakir kadınları desteklemek
amacıyla verilen 50 dolar ve altı mikro kredilere kadar geniş bir yelpaze kalkınma
134
CarolLancaster, ForeignAid: Diplomacy, Development and Domestic Politics, The University of
Chicago Press, Chicago and London, 2007,s.1
135Ibid., s.3.
136Ibid.,s.1
45
yardımının örneklerindendir. Kuraklığa dayanıklı ürün geliştirme projelerinden,
Uganda’da ilköğretimin yaygınlaştırılmasına, Peru’da kız çocuklarının eğitiminin
desteklenmesinden, Afrika’da malarya hastalığına ve AIDS’e karşı aşı ve ilaç
kampanyalarına kadar birçok proje yine dış yardımlar yolu ile finanse edilmektedir.
Aynı şekilde, siyasi parti ve medya eğitimi, yargı reformu, sivil toplumun
güçlendirilmesi, insan ve tabiat kaynaklı felaketlere karşı insani yardım çalışmaları
da yine dış yardımların önemli örneklerindendir. Kalkınma yardımları bizzat
devletlerin kurdukları resmi kuruluşlar olan TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı), USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı), GTZ (Almanya Teknik
Yardım Kuruluşu), CIDA (Kanada Teknik Yardım Kuruluşu), JICA (Japonya Teknik
Yardım Kuruluşu) ve ADETEF ( Fransız Yardım Teşkilatı) aracılığıyla olabileceği
gibi, BM kuruluşlarından dördü –Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Kalkınma
Programı (UNDP), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Mülteciler Yüksek Komiserliği
(UNHCR)- gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla da gerçekleşmektedir. Bu tür
resmi kurum ve kuruluşların yanında, sivil toplum kuruluşları da dış yardım ve
teknik yardım konusunda oldukça aktif görev almaktadır.
Dış yardımlar ve teknik kalkınma yardımları, donörlerin hem uluslararası
arenada hem de yardım alan ülkedeki imajını güçlendirmekte, kültürel, stratejik ve
siyasi işbirliklerini de kolaylaştırmaktadır. Teknik yardım ilişkileri sonucunda, iki
ülke arasındaki ekonomik ilişkiler belirli bir gelişme göstermekte ve yardım sağlayan
ülkelerin pazarlarının gelişmesine yol açmaktadır. Teknik yardım veren ülkelere
eğitime giden elemanlar ister istemez o ülkenin müzik, edebiyat, güzel sanatlar, lisan,
yaşantı ve geleneklerinin etkisi altında kalmakta ve belirli bir psikolojik yakınlaşma
duymaktadır. Bu tür kültürel ve sosyal yakınlaşma zamanla ülkeler arasında politik
ve ekonomik bağların gelişmesine yol açtığından, uzun vadede teknik yardım veren
ülkeler yönünden bu tür ilişkiler büyük fayda sağlamaktadır.137
Kimi ülkelerde bolca
örneklerini gördüğümüz dış yardım ve kalkınma yardımlarının kullanılmasının belli
şartlara bağlanması, malların donör ülkeden alınması ve hammadde ithalatı şartları
gibi, özellikle Marksist düşünülerce bir çeşit yeni bağımlılık ilişkisi doğurduğu iddia
edilerek eleştirilmektedir.
137
Tayfun Atmaca, Teknik Yardım Projelerinin Hazırlanması, Uygulanması, İzlenmesi ve
Değerlendirilmesi, TİKA Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004,s.9.
46
2.4.5 Sivil Toplum Kuruluşlarının Çalışmaları
Kamu diplomasisi faaliyetlerini hiçbir hükümet tek başına yürütemez. Kamu
diplomasisi sürecindeki temel aktörler genellikle Dışişleri Bakanlıkları ve dış
temsilcilikler olmakla birlikte sivil toplum kuruluşları, okullar, özel sektör, araştırma
merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, basın, üniversiteler, sendikalar, dernek ve
vakıflar da bu sürece dâhil olan/olması gereken kurumlardır. Kamu diplomasisinin
yürütülmesinde hükümete düşen en önemli rol, hükümet dışı kuruluşlar arasındaki
işbirliğini temin etmek ve geliştirmek olmalıdır.138
Çoğu sivil toplum kuruluşu,
devletlerin konusu dışında kalan, genel kamu yararını temsil ettiklerini iddia ederek
sivil inisiyatifler oluştururlar. Kamuoylarının belli konularda fikrinin
şekillendirilmesi; devletlere ve karar mekanizmalarına, politikalarını değiştirmeleri
için baskı yapılması gibi birçok rol oynarlar.
Uluslararası arenada devlet dışı aktörlerin rolünün gitgide artmasına bağlı
olarak sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri ulusal sınırların ötesine geçmeye
başlamıştır. Bu nedenle sivil toplum müesseseleri kamu diplomasisi çalışmalarında
devletlerin en önemli ortakları haline gelmiştir. STK’ların, farklı ülkelerdeki
muadilleri ile birlikte, ortak projeler üretme ve lobi çalışmaları yapma gibi roller
üstlenmeleri, o ülkelerin halkına ulaşmak bağlamında son derece önemlidir.
Araştırma kuruluşları hedef ülke hakkında analizleri ile kamu diplomasisi
oluşturma sürecine destek olurken, özellikle diaspora STK’ları bu süreçte önemli rol
oynayabilmektedirler. Hedef ülke kamuoyunu iyi tanımaları, kamuoyunun
hassasiyetlerini ve görüşlerini iyi bilmeleri sayesinde öncelikli olarak yürütülmesi
gereken kamu diplomasisi çalışmaları hakkında hükümetlere tavsiyelerde
bulunabilecek, bu çalışmaların uygulanmasına katkı sağlayabilecek olanlar bu
kuruluşlardır. Kamu diplomasisini başarı ile uygulayan ülkeler faaliyetlerinde sivil
toplum kuruluşları ile koordinasyona önem vermekte ve ortak çalışmalar ile çok daha
geniş halk kitlelerine ulaşabilmektedir.
138
Vedat DEMİR, Kamu Diplomasisi ve Türkiye’nin Komşu Ülkelerle İlişkilerine Katkısı,
http://www.siyasaliletisim.org/pdf/kamudiplomasisiveturkiyeninkomsulari.pdf, (Erişim tarihi
28.11.2012)
47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN AFRİKA ÜLKELERİ İLE İLİŞKİLERİ
Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri, tarihi olarak uzun bir döneme tekabül
etmesine rağmen bu ilişkiler genel olarak en az incelenen konular arasında yer
almaktadır.139
Ülkemizde, kıta ile ilgili açlık, sefalet, yoksulluk, kuraklık, iç savaşlar,
istikrarsızlık gibi olumsuz yönü ağır basan bir genel algı hakimdir. Ancak, 2002
yılından itibaren Türk dış politikasında yaşanan hareketlilikle beraber kıta ile
ilişkilerin geliştirilmesine özel önem verilmesi, bu algıda değişime neden olmaktadır.
Türkiye-Afrika ilişkileri noktasında, ilk olarak 1998 yılında kabul edilen “Afrika
Açılım Eylem Planı” ile politika değişimine olan ihtiyaç kapsamlı bir biçimde ortaya
konulmuş, 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesiyle, ilişkilerin geliştirilmesi Türk
dış politikasının öncelikleri arasına dahil olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye’nin
Afrika’ya olan ilgisi belirgin bir şekilde artmıştır. Gerek devlet kurumları tarafından
yapılan çalışmalar, gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve iş adamlarının faaliyetleri,
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinin gelişip güçlenmesinde önemli katkılar sağlamıştır.
Afrika kıtası hakkında Türkiye’deki hakim algıyı, Kuzey Afrika ve Sahra-altı
Afrika olmak üzere ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Bu algının oluşmasında, 9.
yüzyılda Tolunoğulları ile başlayan daha sonra kurulan diğer Türk devletleri ile
devam eden tarihi ve kültürel mirasın etkili olduğu söylenebilir. Kuzey Afrika ile
mevcut kadim ilişkilerin de bir sonucu olarak, bu bölge daha pozitif bir imaja
sahiptir. Kuzey Afrika kültürel, dini ve coğrafi olarak daha “yakın” bir bölgeyi temsil
ederken, Sahraaltı Afrika’da daha olumsuz özelliklerin baskın olduğu bir imaj
yaygındır. Sahraaltı Afrika ülkemizde yeterince tanınmamakta, bunun ötesinde kimi
zaman son derece komik denebilecek, yamyamların var olduğu gibi, niteliklere haiz
ilkel bir bölge algısı bulunmaktadır.
3.1.Tarihi Miras: Osmanlı - Afrika İlişkileri
Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkileri üç bölümde incelenebilir.
Tolunoğulları’ndan başlayan, Osmanlı Devleti ile devam eden ve Türkiye
139
Bu konuda Prof.Dr Ahmet KAVAS, “Türkiye’de Osmanlı Afrika’sı Araştırmaları”. Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı 2, Güz 2003, 513-528.makalesi detaylı bir analiz sunmaktadır.
48
Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar olan ilk dönem, 1923-1998 arası ilişkiler ikinci
dönem ve 1998 sonrasındaki gelişmeler de üçüncü dönemdir. Osmanlı döneminde
Afrika ile kayda değer ilişkiler olmasına rağmen Cumhuriyet döneminde ülkenin
içinde bulunduğu şartlar ve temel dış politika tercihlerinden dolayı ilişkiler en alt
seviyeye inmiştir. 1998 yılında “Afrika Açılım Eylem Planı’nın” kabulü ile tekrar
ivme kazanan ilişkiler, 2005 yılı sonrasında ise Cumhuriyet döneminin altın çağını
yaşamıştır.
Türkler tarafından kurulan Tolunoğulları (868-905) ve İhşitler (935-969),
Abbasi hâkimiyetindeki Mısır’da adeta bağımsız birer devlet kurarak buranın tarihine
iz bırakacak bir medeniyetin ilk adımlarını atmışlardır.140
Bu iki hanedan
tecrübesinin ardından Fas civarında kurulduktan sonra Mısır’a gelerek burayı
kendilerine merkez yapan Fatımiler döneminde (909-1171), Türkler daha ziyade
orduda askeri güç olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Fatımîlere son vererek kurulan
Eyyubiler (1171-1250) döneminde ise kurulan devlete destek olmuşlar ve Kuzey
Afrika’da daha da yayılmışlardır. Kafkaslar ve Maveraünnehir bölgesinden getirilen
ve “Memluk” denilen askerler, giderek idarede hakim olmuş ve Eyyubilerin yerine
Memlukler (1250-1517) devleti kurulmuştur. “Kölemen Devleti” veya bazı
kaynaklarda “Dawla al-Turkiyya” olarak adlandırılan Memlukler, yaklaşık üç asır
Arap yarımadası, Mısır, Yemen ve Trablusgarp sınıra kadar yayılan geniş bölgede
hakimiyet tesis etmiştir. Yine bu dönemde Memlukler, Biladü’s Sudan olarak tarif
edilen, Büyük Sahra’nın güneyinde kalan bölge ile de yakın münasebetler
geliştirmiştir.141
Afrika kıtasıyla Osmanlı Devleti’nin ilk münasebetleri ise XVI. yüzyılın ilk
yarısında başlamıştır. Kuzey Afrika, Mısır ve Kızıldeniz liman şehirlerinde tesis
edilen Osmanlı hâkimiyeti, ilerleyen dönemlerde kıtanın yeni bölgelerine doğru
genişlemiştir. Mısır’ı hâkimiyeti altına alan Osmanlılar, Akdeniz’in önemli deniz
ticaret yollarını denetimleri altına almak amacıyla diğer bölge ülkelerini de
fethetmiştir. Sırayla, Cezayir (1518), Trablus (1551) ve Tunus (1574) Osmanlı
topraklarına dahil olmuştur. Osmanlı Devletinin Cezayir, Tunus ve Trablus’u ele
geçirmesi ve Fas ile ilişkilerini iyileştirmesi, Osmanlıların Siyah Afrika ile komşu
140
Ahmet Kavas, Osmanlı- Afrika İlişkileri, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006,s.12.
141 Ibid., s.29.
49
olmalarına sebep olmuştur. Bu aşamadan sonra, Osmanlılar Büyük Sahra’daki kabile
ve devletlerle ilişki kurmaya başlamıştır.1551’den 1556’ya kadar Osmanlı Cezayir
Beylerbeyliği yapan Salih Paşa’nın Tell ve Sahra Atlaslarını geçip Büyük Sahra’ya
inmesi ile buradaki kabileler vergiye bağlanmış ve Salih Paşa, 5000 Tuareg ve
Berberi esirle Cezayir’e dönmüştür. 16. yüzyıl sonlarında Trablusgarp valisi Amiral
Turgut Reis ise, Müslüman Kanem Bornu Sultanlığı ile Osmanlılar arasındaki
ilişkilerin temelini atmıştır.142
Bugünkü Nijerya’nın kuzeyi, Nijer ve Çad topraklarında kurulan Kanem
Bornu imparatorluğu ile tesis edilen yakın dostluk ve işbirliği, 16.yüzyıldan itibaren
Osmanlı Devletini, Sahra-altı Afrika’nın kuzeyindeki güç dengesinde önemli bir
aktör yapmıştır. 1575 yılında Sultan III. Murat döneminde Kanem Bornu ile savunma
paktı imzalayan Osmanlı Devleti, buraya askeri teçhizat ve eğiticiler göndermiştir.143
Kanem Bornu ile inşa edilen bu yakın işbirliğinin stratejik sonuçları yanında
ekonomik etkileri de olmuştur. ‘Altın Sahili’ olarak da nitelendirilen Batı Afrika ve
bugünkü Sudan bölgesi, 16. yüzyılda altın ticaretinin en önemli başlangıç noktası ve
kaynağıdır. Sudan ve Batı Afrika’daki altın sahilinden (bugünkü Gana
Cumhuriyeti)çıkarılan altın, toz halinde Büyük Sahra yolu ile Osmanlının Kuzey
Afrika liman şehirleri olan Cezayir, Tunus ve Trablus limanlarına nakledilmiştir.
Siyasi ve kültürel ilişkilerin pekiştirilmesi noktasında,1894 yılında Lagos’ta ilk
caminin açılmasından sonra Osmanlı Devleti özel bir elçi göndererek o dönemin en
yüksek rütbesi olan Bey rütbesini Osmanlı nişanıyla birlikte Kuzey Nijerya
Müslüman Topluluğu lideri Muhammed Şitta’ya taltif etmiştir. Şitta Bey aileleri
günümüzde de Nijerya’nın sosyal ve siyasi hayatında önemli roller üstlenen etkin
ailelerindendir.144
Kızıl Deniz üzerinden Hint Okyanusu’na geçen Osmanlı denizcileri, Doğu
Afrika sahillerini bilhassa Portekiz işgalinden korumaya çalışırken, diğer taraftan
Büyük Sahra çölünün güneyindeki Müslüman devletlerle de karşılıklı münasebet
142
Numan Hazar, Küreselleşme Sürecinde Afrika ve Türkiye-Afrika İlişkileri, Ankara, USAK
Yayınları, 2011, s.113.
143 Özkan Mehmet, “Türkiye’nin Afrika Politikası 2009,” der. Duran Burhanettin, İnat Kemal,
Ataman Muhittin, Türk Dış Politikası Yıllığı 2009, İstanbul, 2009,s.576.
144 Hazar,op.cit.,s.125.
50
kurmuştur.145
Sahraaltı Afrika’da Eritre, Sudan, Etiyopya Somali, Cibuti, hatta Nijer
ve Çad kısmen veya bütün olarak Osmanlı etkisine girmiştir. Osmanlılar, Portekiz
sömürgeciliğinin Batı Afrika’ya yayılmasını önlemek için başat bir rol üstlenmiştir.
Sahraaltı Afrika’sının güneyinde ise Osmanlılar 1861 yılından beri
diplomatik ilişkilere sahip olmuştur. Bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti sınırları
içinde kalan Cape Town şehrine ilk onursal konsolos olarak PE de Roubaix’in 18
Şubat 1861 tarihinde atanmasından sonra sürekli konsolos atanmasına devam
edilmiştir. 146
21 Nisan 1914 tarihinde ilk Türk diplomat olarak Mehmet Remzi Bey
bölgeye atanmış, Remzi Bey 14 Şubat 1916 tarihinde orada hayatını kaybetmiş olup,
mezarı Johannesburg şehrindeki Braamfontein mezarlığında bulunmaktadır.
Osmanlıların Afrika ile ilişkilerinde dini boyut da öne çıkmıştır. Örneğin
Cape Town’daki Müslümanlar 1862 yılında dönemin onursal konsolosu PE de
Roubaix üzerinden Osmanlı devletinden imam talep etmişlerdir. Bölge İngiliz
kontrolünde olduğu için Müslümanların talebi İngiltere kraliçesi üzerinden Osmanlı
Devletine iletilmiş ve 3 Eylül 1862 tarihinde Sultan Abdulaziz’in emriyle bölgeye
Ebubekir Efendi gönderilmiştir. Bölgeye yerleşen ve buradan evlenen Ebubekir
Efendi’nin gelişiyle birlikle bölge Müslümanları ile Osmanlı imparatorluğu arasında
güçlü ilişkiler kurulmuştur. Buna ilişkin en iyi örnekler arasında Johanesburg’un
merkezinde yer alan Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı Newton (Hamidiye) Camii ve
bölge Müslümanlarının hicaz demiryolu kapsamında toplayıp gönderdikleri 366,551
pound sayılabilir.
3.2Cumhuriyet Sonrası Dönem (1923-1998)
İkinci dönem olarak adlandırılan 1923-1998 arası dönemde ise Türkiye-
Afrika ilişkileri bir iki istisna dışında en az düzeye inmiştir. Bunda 1960’lı yılların
sonuna kadar kıtanın büyük bir kısmının Avrupalı emparyalist güçlerin egemenliği
altında kolonize edilmiş olmasının da etkisi vardır. Türk dış politikası bu süreçte
ülkenin gücünü dağıtan kıtasal mücadele alanlarına girmemeye ve kendi varlığını
milli sınırlar içinde güçlendirerek korumaya yönelmiştir. Atatürk'ün “Yurtta sulh,
145
Ibid., s.12.
146 Özkan, op.ci.t, s.576.
51
cihanda sulh” ilkesinde ifadesini bulan yeni yaklaşım, barış eksenli idealist bir
uluslararası ilişkiler çizgisini gösterme yanında sömürgeciliğin zirveye ulaştığı
uluslararası konjonktürü göz önüne alan ve bu çerçevede sömürgeci sistemik güçlerle
çatışmaktan kaçınan realist bir dış politika tavrını esas almıştır.148
3.2.1 Soğuk Savaş Dönemi
Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemdeki en temel stratejik yönelişi NATO ve
Atlantik eksenli olarak gerçekleşmiştir. Bu stratejik tercihlerle uyumlu bir şekilde
devreye giren Bağdat Paktı, CENTO ve RCD ise Türkiye’nin Atlantik eksenli temel
stratejik yönelişinin gerektirdiği bölgesel sorumluluk alanlarının sonucunda ortaya
çıkmıştır. Bu dönemde böylesi dolaylı sorumluluk alanları dışında olan Asya ve
Afrika, Türkiye’nin genelde ilgi alanı dışında kalmıştır.149
Türkiye, kıta ölçekli temel
dış politika tercihinin bölgesel politikalar ile çatıştığı problem alanlarında ve bunalım
dönemlerinde İslam Konferansı Örgütü ve benzeri çabalarla Asya ve Afrika ülkeleri
ile olan ilişkilerinde yeni kanallar oluşturmaya çalışmıştır.150
Söz konusu dönemde, Soğuk Savaş mantığı ile Afrika’yı gören Türkiye, bu
politikanın bir sonucu olarak zaman zaman kendi tarihi-sosyal gerçekleri ile, hatta
birbirleriyle çelişen politikalar izlemiştir. Türkiye’nin 1950’li, 1960’lı ve 1970’li
yıllar boyunca kıtadaki ülkelere karşı izlediği resmi tutumu göstermesi açısından
önemli bir kaynak niteliğinde olan “Afrika ve Biz” adlı makalesinde Ataöv, bu
tutumu şu şekilde özetlemektedir: 1951 ve 1953 yıllarında, Birleşmiş Milletler (BM)
Genel Kurulu’nda Fas’ın bağımsızlığı konusu gündeme geldiğinde, bu konunun
ertelenmesi yönünde oy kullanan Türkiye, 1952’de Tunus’un bağımsızlığı söz
konusu edildiğinde ise -ilerleyen yıllarda Cezayir’in bağımsızlığı söz konusu
olduğunda tekrarlanacağı gibi- sorunun Fransa ile Tunus arasında bir “iç” sorun
olduğunu belirtmiştir. Hakeza, gerek Ruanda ve Burundi’de BM’nin nezaretinde
özgür bir seçim yapılması konusunda, gerekse Moritanya’nın bağımsızlığı oylanırken
Türkiye çekimser kalmış, Türk yetkililere Angola konusunda “NATO müttefikleri”
ile birlikte hareket edilmesi talimatı verilmiştir. Türkiye ayrıca, ülke sınırları içinde
148
Davutoğlu, op.cit., s.197.
149Ibid., s.197.
150Ibid,s.208.
52
izlediği ırkçı politikadan dolayı Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Çalışma
Örgütü’nden çıkarılmasına ilişkin öneriyi desteklememiştir. Aynı şekilde, Nelson
Mandela’nın özgürlüğüne kavuşturulmasına ilişkin olarak BM Genel Sekreterine
sunulan mektubu imzalamaktan bile çekinen Türkiye, ancak 1967’de Güney
Afrika’da ırk ayrımını kınayan BM kararında 89 ülkenin arasına
katılabilmiştir.151
Öte yandan, Bandung Konferansında Türkiye, bağımsızlıklarını
yeni kazanmış ya da kazanmak üzere olan Asya-Afrika ülkelerine karşı kendi tarihi
ile çelişir yönde bir tavır takınmıştır. Türkiye’yi Konferansta temsil eden Fatin Rüştü
Zorlu’nun konuşmasında tüm Üçüncü Dünya liderlerine ABD’yle işbirliğini
geliştirmeyi önermesi, onları ABD yanlısı bir tutum almaya ikna etmeye çalışması,
sürekli olarak “komünist tehlikesine” vurgu yapan ve böyle bir tehlike karşısında
tarafsız kalmanın olası sonuçlarına dikkat çekmeye çalışması diğer ülkeler nezdinde
tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır.152
İstiklal Savaşının anti-sömürgeci karakteri
Afrika’daki özellikle Müslüman toplumlar üzerinde etkili olmasına rağmen,
1960’larda bu bağımsızlık hareketlerinin genel olarak Marksist yapısı, Türkiye’nin iç
ve dış stratejik tercihleri ile uyumsuz görülmüş ve bu hareketlere karşı mesafeli
durmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin Afrika ülkelerinin bağımsızlılarını
kazandıkları böylesi kritik bir dönemde bu tür dış politika eylemleri, Tarafsızlar
bloğunun öncüleri arasında yer alan Hindistan, Mısır, Yugoslavya ve Endonezya gibi
ülkelerle olan ilişkilerin düşük bir profilde seyretmesi, çoğu Tarafsızlar Bloğu üyesi
olan Afrika ülkeleri Afrika ülkesi ile ilişkilerini gerginleştirmiş, bunun sonucunda
kıtadaki ülkelerle ilişkileri uzun yıllar düzelmemiştir.153
Türk dış politikasının bu dönemdeki en temel problem alanı olan Kıbrıs ile
ilgili ABD ve Avrupa’dan gelen olumsuz tepkiler Türkiye’yi yeni dış politika
arayışlarına zorlayan temel etken olmuştur.157
1964 sonrasında BM Genel Kurulu'nda
Kıbrıs sorunu her ele alınışında Bağlantısızlara dâhil olan ülkelerin, özellikle de
giderek çoğunluğa geçen Afrika ülkelerinin, Türkiye'ye karşı Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
ve lider Makarios'un arkasında durmaları Ankara'yı harekete geçirmiştir. 1965 yılı
151
Türkkaya Ataöv, “Afrika ve Biz”, Vatan, 21.03.1976‘dan Elem Eyrice Tepeciklioğlu, “Afrika
Kıtasının Dünya Politikasında Artan Önemi ve Türkiye-Afrika İlişkileri”, Ankara Üniversitesi Afrika
Çalışmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2012, s.67.
152Eyrice,op.cit 68-69
153Davutoğu , op.cit,s.208.
157 Davutoğu ,Ibid., s.197.
53
içinde Kıbrıs sorununda Türk görüşünü açıklamak üzere siyaset adamları,
diplomatlar, gazeteciler ve öğretim üyelerinden oluşan iyi niyet heyetleri çeşitli
Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerine gönderilmiş, bu heyetlerden üçü Afrika
ülkelerine gitmiştir.Ancak ne 1965 yılı sonunda yapılan BM Genel Kurulu'ndaki
Kıbrıs oylamasında Afrika ülkeleri, Bağlantısızlık Hareketi'nin önemli isimlerinden
olan Makarios'dan desteklerini çekmişler, ne de oylama sonrası Türkiye, Afrika
ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye istekli olmuştur. 1965 sonrası Türk dış
politikasının çok yönlülüğe geçişi, Arap ülkeleriyle sınırlı kalmıştır. Türk dış
politikası tarihinde Afrika'ya yönelik tek girişim yukarıda özetlediğimiz 1960'lı
yıllardaki çok özel ve tek yanlı bir talep üzerinde yoğunlaşmış bu adım olmuş, Kıbrıs
sorunu gündemden düşünce Afrika ile ilişkiler yine asgari düzeyde kalmıştır.158
3.2.2 Soğuk Savaş Sonrası Dönem
Soğuk Savaşın sona ermesinin küresel ve bölgesel dengeler üzerinde yaptığı
etkiler, Türkiye’nin yakın kara, deniz ve kıta havzalarının stratejik karakterini büyük
ölçüde değiştirmiştir. Bu değişim dalgası, Türk dış politikası yapımcılarını önce
şaşırtmış, daha sonra biraz da hayalciliğe varan ciddi bir ölçek büyültme çabasına
yöneltmiştir. Doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren ise tedirginlik, bekleyişe ve
yeni stratejik konum arayışına sürüklemiştir.160
1992’den itibaren sıkça kullanılmaya
başlanan “Adriyatik’ten Çin Seddi ne Türk Dünyası” tezi, ECO’nun Orta Asyayıda
içine alacak şekilde genişletilmesi, KEİ’nin kurulması, Soğuk Savaş döneminde
ihmal edilen Güney ve Doğu Asya ile Afrika bağlantılarını devreye sokmaya çalışan
D-8 projesi yakın kara, kıta ve deniz havzaların politikaları arasındadır.
3.2.2.1 Afrika Açılım Eylem Planı
1998yılında Afrika Eylem Planı’nın kabulüyle Afrika kıtası ülkeleriyle yeni
bir dönemin başlatılması bu yeni politika arayışının bir örneğini teşkil eder. Planın
hazırlanmasının arka planında, 1997 yılında Avrupa Birliği’nin, Türkiye’yi aday ülke
olarak kabul etmemesinin getirdiği hayal kırıklığı etkilidir. Buna rağmen, Planın
hazırlanmasında, Afrika’da görev yapan büyükelçilerin, fahri konsolosların, çeşitli
158
Melek Fırat, http://www.tasam.org/FileDownload.ashx?p=Icerik&i=3699&f=DOSYA ( Erişim
tarihi 27.11.2011)
160Ibid., s.221.
54
kamu kurum temsilcileri ile özel sektör temsilcilerinin de olduğu çok taraflı yapıdan
faydalanılmıştır. Başlı başına bu özelliği bile, Plana verilen önemin bir göstergesi
olmuş ve bu Plan bir yol haritası olarak daha sonraki hükümet politikalarında
kullanılmıştır. Bu çerçevede, Planda ortaya konan siyasi, ekonomik ve kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi prensibinden hareketle, Afrika’da yeni büyükelçilikler
açılmaya başlamış, mevcut kadrolar daha da geliştirilmiştir. Konsolosluk
bulunmayan ülkelerde fahri konsoloslar atanmaya başlanmış, büyükelçilik
açılmasının mali yönden sıkıntı yaşatacağı bölgelerde ise merkezde görevli
büyükelçiler Afrika ülkelerine akredite edilmiştir.161
Yine plan kapsamında, Afrika
ülkeleri ile yüksek düzeyli temas sağlanması amacıyla Cumhurbaşkanı, Başbakan ve
Bakan seviyesinde davetler yapılmıştır. Afrika ile Türkiye arasında ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla ekonomik, teknik ve bilimsel işbirliği
anlaşmalarının imzalanması, ticaret anlaşmalarının yapılması, çeşitli alanlarda
Türkiye’den Afrika ülkelerine uzmanlar gönderilmesi ile Afrika Kalkınma Bankası
ile Afrika İthalat ve İhracat Bankasına üye olunması gibi hususlar yine Planın öne
çıkan özelliklerindendir. Afrika Açılım Eylem Planı, Afrika ülkelerinin ülkemizde
tanıtılmasını, ülkemizde düzenlenen festivallere ve müzik şölenlerine katılım
sağlanmasını, Afrika konusunda sempozyum ve seminerler düzenlenmesini, Afrikalı
öğrencilere burs verilmesi ile Türkiye’de Afrika İncelemeleri Enstitüsü kurulmasını
öngörmüştür.162
Plan, koyduğu prensipler açısından son derece önemli bir kırılma
noktası olsa da, üçlü koalisyon hükümetinin getirdiği kırılgan siyasi yapı, sonrasında
yaşanan ekonomik kriz, bu planın tam olarak başarılı bir şekilde hayata geçirilmesine
engel olmuştur.163
3.3.2005 Afrika Yılı
Türkiye-Afrika ilişkilerinin en önemli dönüm noktasını 2005 yılı
oluşturmaktadır. 2005 yılının ülkemizde ‘Afrika Yılı’ ilan edilmesi ile kıta ile
ilişkilerimizin geliştirilmesine dair en ciddi irade ortaya konulmuştur. Bu iradenin
bir tezahürü olarak ilk kez bir Türk Başbakan, Ekvator altı olarak bilinen bölgeye
ziyarette bulunmuştur. Bu açıdan Mart 2005'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 161
Hazar, op.cit., s.209.
162 Ibid., s.213-214.
163 Mehmet Özkan, “Türkiye’nin Afrika Açılımı ve Asya İle ilişkiler”,der. İbrahim Kalın, 2000’li
yıllar, Türkiye’de Dış Politika, İstanbul, Meydan Yayınları, 2011,s.136.
55
Etiyopya ve Güney Afrika'yı ziyareti son derece önemlidir. Yine kıta ile yakalanan
ivmenin bir sonucu olarak Türkiye, 12 Nisan 2005'te Afrika Birliği'nde gözlemci
statüsü edinmiştir. 5 Mayıs 2005'te Etiyopya büyükelçiliği Afrika Birliği nezdinde
akredite büyükelçi olarak atanmıştır. Nitekim yine bu iradenin bir neticesi olarak
Ocak 2008'deki Afrika Birliği Zirvesi'nde ise Türkiye stratejik ortak ilan edilmiş,
böylece Türkiye, Rusya ve Çin ile beraber Afrika Birliğinin üçüncü stratejik ortağı
olmuştur.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN SAHRAALTI AFRİKA’YA YÖNELİK KAMU DİPLOMASİ
FAALİYETLERİ
4.1. Türkiye Kamu Diplomasisi Genel Çerçeve
Türkiye’de kamu diplomasisi, kurumsal olarak yeni hüviyetine kavuşmuş
olmasına rağmen, devlet kurumlarının ülkenin yumuşak gücünü arttırmaya yönelik
çalışmaları çok daha eskidir. Anadolu Ajansı’nın ve şuan ki adıyla Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü gibi kurumların tarihinin 1920’li yıllara ulaşması
bunun en büyük örneğidir.
Diplomasi kavramı ülkemizde yakın zamanlara kadar, Dışişleri Bakanlığı’nın
diplomatlar eliyle gerçekleştirdiği geleneksel diplomasi164
eylemlerini kapsayacak
şekilde kullanılmıştır. Devlet ve hükümet başkanları nezdinde yürütülen ilişkiler,
ülke tanıtımı konusunda bakanlık ve büyükelçilik aracılığıyla Türkiye’nin görüşünü
basın mensuplarına anlatmak, tekzip ve tavzih yayımlamak, resmi davet, gün ve
toplantılarda gerçekleştirilen temaslar bu noktada yeterli görülmüştür. Ancak,
kamuoyunun dış politika karar alma süreçlerinde artan etkisi, gelişen teknolojik
164
Diplomasi kelimesi Yunanca “diploma”dan kelimesinden doğmuştur. Diploma ise katlanmış ya da
kıvrılmış kâğıt anlamına gelir. Devletlerarası ilişkilerde içinde yazılanları gizleyerek elden ele
aktarılan bu kâğıt parçaları, içeriği herkesten saklı ve yalnızca gönderen ve alan kişinin bildiği
gizlilikte dokümanlara dönüşmüştür. Böylelikle, geleneksel diplomasi yalnızca yüksek seviyedeki
hükümet görevlilerinin ya da bakanların yürüttüğü, kapalı kapılar ardında kararların alındığı ve sadece
sonuçların halka açıklandığı bir şekle bürünmüştür. Tayyar Arı,diplomasiyi “bir hükümetin belli
konulardaki kanı ve görüşlerinin doğrudan doğruya öteki devletlerin karar vericilerine iletme süreci”
olarak tanımlarken diplomasinin geleneksel tanımına vurgu yapmaktadır.
56
imkânlar, iletişim ve ulaşım olanaklarının çoğalması ile “bolluk paradoksu”165
oluşturacak kadar bilginin yaygınlaşması, diplomasi anlayışının da tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de evirilmesine neden olmuştur. Değişen bu diplomasi
anlayışı ile paralel olarak yumuşak güç unsurlarının uluslararası ilişkilerde öne
çıkması, devletlerin hem kendi kamuoyları hem de diğer ülke kamuoylarına yönelik
faaliyetler yürütmelerini zorunlu hale getirmiştir. Eğer bir ülke kendi algısını ve
itibarını yönetmezse, itibarı kendi doğal ritmiyle ilerler ve başkaları tarafından
yönetilir.166
Nitekim Türkiye yaşadığı acı olaylar ile bu gerçeği bizzat tecrübe
etmiştir. Yabancı kamuoyunda Kıbrıs meselesi, Ermeni meselesi, Kürt sorunu, Gece
Yarısı Ekspresi ile tanına gelen ülke, bu yanlış algının getirdiği sorunları hem AB
üyelik sürecinde hem de diğer ülkeler ile olan ilişkilerinde birçok kez yaşamıştır.
Kalın’ın ifade ettiği gibi:
bugün Türkiye hakkındaki olumsuz algılar, Türkiye aleyhine yürütülen propaganda
faaliyetleri kadar, geçmişte izlenen yanlış politikaların da bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. 12 Eylül darbesinden sonra yaşanan fail-i meçhul cinayetler,
hapishanelerdeki işkenceler, Kürt meselesinde izlenen politikaların ürettiği maliyet,
insan hakları ihlalleri ve din ve vicdan hürriyeti sorunları, Türkiye´nin içerde baskıcı
ve otokratik bir ülke olduğu söylemini güçlendirmiştir. Yurt dışındaki bazı
çevrelerde ise Türkiye Kıbrıs´ı işgal eden, Ermenileri katleden ve PKK ile mücadele
adı altında komşu ülkelerin topraklarına askeri operasyon düzenleyen bir ülke olarak
takdim edilmektedir.”167
Türk dış politikasındaki özellikle AK Parti iktidarıyla başlayan hareketlenme
ve ivme, yaşanan bu evrimi ve değişimi hızlandırmıştır. Ülkenin geçirdiği politik,
ekonomik ve kültürel dönüşüm ve küresel düzlemde meydana gelen gelişmelerin de
etkisiyle, Türkiye dış politikasına hakim olan geleneksel çekingen, reaktif tavır yerini
ritmik, çok yönlü ve pro-aktif bir dış politika anlayışına bırakmaktadır. Bunda ülkeyi
yöneten elitin dur durak bilmeyen stratejik otonomi arayışı da bölge ile geliştirdiği
165
Herbert A. Simon’a göre, teknolojik gelişmeler, bilgiyi işleme ve iletme masraflarının oldukça
azalmasına neden olmuş, bunun sonucunda da “Bolluk Paradoksu”nun oluştuğu bir bilgi patlaması
meydana gelmiştir.
166 Emine Akçadağ, Türkiye’de ve Dünya’da Kamu Diplomasisi
www.kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf
167 Kalın, op.cit., www.kdk.gov.tr
57
bu yeni açılımlardan etkili olmuştur.168
Artık Türkiye hem yakın kıta havzasına hem
de dünyaya yeni ve farklı bir perspektiften bakmaktadır.
Bakış açısının değişmesi, Afrika ve Asya ile olan ilişkilerinde radikal
dönüşümler meydana getirmiştir. Artık bu iki bölge uzak, sorunlu ve geri kalmış
bölgeler yerine; ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi gereken
‘ortaklar’ olarak değerlendirilmektedir. “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi
vardır, o satıh da bütün dünyadır” sloganıyla kendini ifade eden paradigma değişimi,
doğal olarak hem dış politika uygulayıcıları hem de ülke için yeni sınamaları da
beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de kamu diplomasisi kavramının kurumsal bir hüviyete kavuşması,
2009 yılında Başbakanlığa bağlı Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün kurulması
ile olmuştur. Koordinatörlüğün kuruluşuna ilişkin Başbakanlık Genelgesi, esasında
kamu diplomasisine ve kuruma duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koymaktadır.
Günümüzde, küreselleşmenin bir sonucu olarak uluslararası ilişkiler daha
karmaşık bir hale gelmiş, devletlerarasındaki resmi diplomasi yanında,
uluslararası toplumu etkilemenin ve yönlendirmenin bir aracı olarak "Kamu
Diplomasisi" ayrı bir önem kazanmıştır. Uluslararası platformlarda,
Ülkemizin uzun süredir maruz kaldığı itham ve sorunlar karşısında
haklılığımızı kanıtlamaya yönelik çalışmaların başarıya ulaşabilmesi için,
kamu diplomasisi yöntem ve araçlarıyla uluslararası toplumun doğru yönde
bilgilendirilmesi gerekmektedir.169
Ayrıca, Koordinatörlüğün kuruluş genelgesinde, “kamu diplomasisi,
devletlerarasındaki resmi diplomasi yanında, uluslararası toplumu etkilemenin ve
yönlendirmenin bir aracı” olarak tanımlanmıştır. “Uluslararası platformlarda,
ülkemizin uzun süredir maruz kaldığı itham ve sorunlar karşısında haklılığımızı
kanıtlamaya yönelik çalışmaların başarıya ulaşabilmesi için, kamu diplomasisi
168
Şaban Kardaş, “Quest for Strategic Autonomy Continues, or How to Make Sense of Turkey’s
“New Wave”,
www.gmfus.org/wpcontent/blogs.dir/1/files_mf/1323287254_magicfields_attachment__1_1.pdf
(Erişim tarihi 03.12.2012)
169www.kdk.gov.tr
58
yöntem ve araçlarıyla uluslararası toplumun doğru yönde bilgilendirilmesi gerektiği”
ifade edilmiştir.171
Kurumun en önemli amacı, Türkiye’nin uluslararası toplumda tanıtımını
yapmak ve saygınlığını artırmak hedefi doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşları
ile, bütün zenginlikleri ve tecrübeleriyle sivil toplum kuruluşları arasında
koordinasyon ve işbirliğini sağlamaktır. ‘Türkiye’nin hikayesini’ karşı tarafa doğru
bir şekilde anlatabilmektir.172
Türkiye’de kamu diplomasisi anlayışında yaşanan bu değişim sadece
koordinatör bir kurumun ihdasından öteye geçmektedir. Başarılı bir kamu
diplomasisi uygulamasının sadece zihinsel dönüşüm ile mümkün olamayacağının
farkında olan yeni dış politika yürütücüleri kurumsal yapılanmaya da önem
vermektedir. Nitekim bu doğrultuda bazı kurumlar yeniden yapılandırılırken ihtiyaç
arz eden yerlerde, KDK örneğinde olduğu gibi, yeni kurumların ihdas edilmesine
gidilmiştir. TİKA, TRT, Kızılay, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Anadolu Ajansı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Yunus Emre
Enstitüsü, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) gibi kurumlar bu yeni
anlayışa bağlı olarak ya yeniden yapılandırılmış ya da ilk defa ihdas edilmiştir.174
Türkiye kamu diplomasinin kurumsal yapılanmasında güç alacağı en büyük
unsur şüphesiz ülkenin yumuşak gücüdür. Afrika kıtası açısından
değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin yumuşak güç potansiyelinin en önemli
kaynaklarını; tarihi, kültürü, siyasal sistem-değerleri ve dış politika uygulamaları ve
son derece aktif bir sivil toplum oluşumuna sahip olması olarak tasnif edebiliriz. Bu
unsurlar, Türkiye’nin Afrika bölgesinde rekabet halinde olduğu diğer ülkelere karşı
elini güçlendirmekte ve kıta ile etkileşimini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’nin
Afrika’da sömürgeci bir geçmişi yoktur. Osmanlı İmparatorluğu Afrika’daki
eyaletleri, vilayetleri, halkları ve komşu devletlerle kurduğu ilişki zemini itibariyle
aslında bir Afrika devletidir. Osmanlıların, İspanya’nın Kuzey Afrika’daki
171
Kamu Diplomasi Koordinatörlüğün Kurulmasına İlişkin Genelge, www.kdk.gov.tr
172 Kamu Diplomasi Koordinatörlüğün Kurulmasına İlişkin Genelge, www.kdk.gov.tr
174 Berdibek, op.cit., s.9.
59
sömürgeci yayılımına, Doğu Afrika’da Portekiz sömürgeciliğine engel olmaları tarihi
hafıza açısından son derece önemlidir. Afrika’da Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak
halinde olan eyaletlerin ve sultanlıkların tarihleri incelendiğinde, Avrupalı güçlerin
Afrika’yı sömürgeleştirmelerinin neden 19. yüzyılın sonlarına ve hatta 20. yüzyıla
kadar sarktığı daha iyi anlaşılacaktır.175
Bu tarihi hafızayı destekleyen bir diğer
unsurda İstiklal Savaşıdır. Kurtuluş Savaşı özellikle Kuzey Afrika bağımsızlık
mücadelelerine ilham kaynağı olmuş, Afrikalı ülkeleri de sömüren dönemin büyük
emperyal güçlerinin yenilmezliği düşüncesine son vermiştir.177
Kıtadaki Türk
tarihinin bu iki niteliği, kıtayı uzun bir süreli unutması ve Batı bloğu ile çoğu zaman
kıta aleyhine hareket etmesine rağmen, kıta ile ilişkilerde Türkiye’nin önemli
yumuşak güç unsurlarından birisini teşkil etmektedir.
Hakeza, kültürel açıdan değerlendirildiğinde birçok farklı din ve etnik grubun
barış içinde yaşadığı, Batı ile yakın ilişkiler tesis eden ve bulunduğu kadim kültürleri
içinde mezceden Türkiye’nin kültürel yapısı, Afrika ile ilişkilerinde önemli bir
yumuşak güç unsurudur. Farklı grupları bir araya getiren, onların ortak bir zaman ve
mekân tecrübesini idrak etmelerini sağlayan bu miras son derece önemlidir. Kuzey
Afrika ülkeleri yanında, Sahraaltı Afrika’sı birçok ülkenin nüfusunun önemli bir
kısmı veya tamamı Müslüman’dır.178
Türkiye ile olan bu din birlikteliği şüphesiz
Türkiye’nin kıta ile olan münasebetlerinde kolaylaştırıcı bir unsur olarak etkili
olmakta, işbirliği alanlarını genişletmektedir.
Türkiye’nin bir diğer önemli yumuşak güç unsuru ise ülkenin sahip olduğu
siyasal değerlerdir. Özgürlüklerin önünü açan, paylaşımcı, insanı merkeze alan, adil,
şeffaf ve demokratik bir siyasal düzen, bir ülkenin yumuşak güce sahip olmasını
sağlayan unsurların başında gelir. Türkiye'nin ince gücünün temel dayanaklarından
biri, onun demokrasi tecrübesidir. İnişli çıkışlı tarihine rağmen Türkiye'de
175
Ahmet Kavas, “Afrika'da Sömürgeciliğin XIX. Yüzyılın İkinci Yarısına Kadar Kurulamamasında
Osmanlı Devleti'nin Rolü”, der. Ahmet Kavas ve Hasan Öztürk, Uluslararası Türk - Afrika Kongresi:
Yükselen Afrika ve Türkiye, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, s.103-108.
177 Mustafa Kemal’in Milli Mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmasından sonra Etiyopya, Kenya ve
Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerden tebrik kutlamaları gelmiştir. Türkiye’deki Etiyopya
Büyükelçisi, 1973 yılında yaptığı açıklamada, Afrika’da özgürlüklerine kavuşmuş olan 42 ülkenin
bunu İstiklal Savaşı’ndan ilham alarak sağladıklarını dile getirmiştir
178İslam’ın Afrika kıtasında merkezi özelliği vardır. Kıtadaki Müslüman nüfus oranı %53 olup, onu
Hıristiyanlık izler.
60
demokrasinin her gün biraz daha kurumsallaşması ve halk arasındaki meşruiyetinin
güçlenmesi, Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir aktör olma yolunda ilerlemesini
sağlayan dinamiklerin başında gelmektedir.179
2002 yılı sonrasında vesayet odakları
ile verilen başarılı mücadele ile demokrasinin daha fazla kurumsallaşması,
bağımsızlıklarını kazanmalarının hemen akabinde çoğu dikta yönetimlerine mahkûm
olan Afrika ülkeleri ile tecrübe ve bilgi paylaşımı noktasında Türkiye’ye önemli
avantajlar sağlamaktadır.
Türkiye’nin son dönem dış politika uygulama ve söylemi de Afrika ülkeleri
ile ilişkilerinde yumuşak gücünü arttırmaktadır. Eşitliği, kardeşliği, paylaşımı,
yardımlaşmayı, kazan-kazan anlayışını ve mazlum halklar ile birlikteliği esas alan bu
söylem, Afrika ülkeleri nezdinde hüsnü kabul görmektedir. Türkiye’nin kalkınma ve
insani konularda Afrika’nın sesi olarak hareket etmesi, Güvenlik Konseyi geçici
üyeliği döneminde ve G-20 gibi uluslararası platformlarda Afrika ülkeleri ile istişare
halinde olması ve onların hakkını savunur pozisyonu,180
uluslararası işbirliği ve etkin
çok taraflılığa vurgu yapması Türkiye ile bölge ülkelerini birbirine yaklaştırmakta,
dış politikada yumuşak gücünü artırmaktadır.
4.2.Türkiye’nin Bölgeye İlişkin Kamu Diplomasisi Faaliyetleri ve Etkileri
Afrika kıtası, 21. yüzyılın en önemli rekabet alanlarından biri olmaya adaydır
ve bu durum en azından yakın gelecekte değişeceğe benzememektedir. Son yıllarda
Türkiye’de Afrika’ya olan ilgi, kıtanın uluslararası sistemdeki önemine paralel olarak
gerek akademik camiada, gerekse siyasi alanda artış göstermektedir. Kıtanın zengin
kaynaklara sahip oluşunun yanı sıra, kıtada var olduğuna inanılan ve henüz
keşfedilmemiş petrol yataklarının bu ilgideki artışın başlıca sebeplerinden olduğu
ortadadır. Zamanında bir açılım stratejisi olarak yürütülen Afrika politikası, bugün
çok boyutlu Türk dış politikasın stratejik boyutlarından biri haline gelmiştir.
Türkiye’nin Afrika kıtasına olan yönelimi sadece ikili siyasi ve ekonomik hedeflerle
179
Kalın, op.cit.
180 Mehmet Özkan ve Birol Akün, Mülalakat
http://www.balkanalysis.com/turkey/2011/01/01/turkey%E2%80%99s-developing-role-in-africa-
interview-with-mehmet-ozkan-and-birol-akgun/ (Erişim tarihi 03.12.2012)
61
sınırlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır.185
Türkiye imkanları ölçüsünde sağlık,
eğitim ve tarım gibi alanlarda Afrika’nın gelişme ve kalkınmasına da katkıda
bulunulmakta ve Somali örneğinde olduğu üzere ihtiyaç duyan kıta ülkelerine
düzenli insani yardım yapmaktadır.186
Ancak Türkiye’nin, dış politikasının en önemli
ilkelerinden olan “Batılılaşma” politikası çerçevesinde uzun yıllar Afrika ülkelerini
ihmal ettiği, sırtını döndüğü bir gerçektir. Bugün Afrika ülkeleri ile olan ilişkiler
bağlamında gelinen nokta, geçmişin ihmalkârlığını ve tek yönlü politika anlayışını
sona erdirmek amacını taşıması açısından son derece umut verici gözükmektedir.
4.2.1. Siyasal İlişkiler
Temelleri 1998 yılında Afrika Açılım Eylem Planı ile atılan, 2005 Afrika Yılı
ile ivme kazanan Türkiye-Afrika ilişkilerinin siyasi boyutu, mevcut işbirliğinin
devam ettirilmesi için önemli alanlardan birisini oluşturmaktadır. Ülkemizin
Afrika’ya yönelik kamu diplomasisi faaliyetlerinde şüphesiz siyasi ilişkilerin
geliştirilmesi önemli rol oynamaktadır. Türkiye siyasi ilişkilerin geliştirilmesi
noktasında, son dönemde önemli adımlar atmış, bir taraftan Afrika kıtasının
Türkiye’de görünürlüğünü çeşitli araçlarla belirginleştirmiş, diğer taraftan da
Türkiye’nin kıtadaki varlığını sağlayan unsurlarda artış olmuştur. Bu politikayı en iyi
şekilde, karşılıklı olarak açılan büyükelçilik rakamlarında, giderek sıklaşan üst düzey
ziyaretlerde ve Afrika ülkeleri ile düzenlenen uluslararası toplantıların sayılarındaki
artışta görmek mümkündür.
2002 yılından itibaren, Türkiye’nin Afrika ülkelerinde var olan büyükelçilik
sayısında önemli oranda artış olmuştur. Afrika stratejisinin uygulanmasında başat rol
üstlenen yeni Büyükelçiliklerin açılmasına yönelik çalışmalar halen devam
etmektedir. Kıtada, Mayıs 2009’da 7’si Sahranın Güneyinde olmak üzere toplam 12
Türk Büyükelçiliği mevcutken (Rabat/Fas, Cezayir/Cezayir, Tunus/Tunus,
Trablus/Libya, Kahire/Mısır, Hartum/Sudan, Dakar/Senegal,
Abuja/Nijerya,Kinshasa/Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Addis Ababa/Etiyopya,
Pretoria/Güney Afrika ve Nairobi/Kenya), siyasi ilişkilerin daha fazla gelişmesi için
185
Ahmet Davutoğlu, “2013 Yılına Girerken Dış Politikamız”,
http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/butce_2013.pdf ( Erişim tarihi 4.12.2012)
186 Ibid.
62
2008 yılında Afrika kıtasında 15 yeni elçilik açılması kararı verilmiştir. Bunlardan 8
tanesi 2009 yılında açılarak kıtadaki 8 ülkeye (Mali, Angola, Fildişi Sahilleri, Gana,
Madagaskar, Nijer, Uganda ve Kamerun) Temmuz ayında ilk defa büyükelçi
atamıştır. Bu yeni büyükelçilikler, Cumhuriyet tarihinde Afrika’ya tek seferde
yapılan en büyük açılım olarak değerlendirilmektedir.187
2011 yılı sonunda bu sayı
27’ye yükselmiş,2012 yılında ise Niamey (Nijer), Windhoek (Namibya), Ugudugu
(Burkina Faso) ve Libreville (Gabon) Büyükelçiliklerin açılmasıyla bu sayı 31’e
ulaşmıştır. Keza, Encemime (Çad), Konakri (Gine) ve Cibuti’ye Büyükelçi ataması
yapılarak agreman talebinde bulunulmuş olup, 2012 sonu veya 2013’ün ilk aylarında
Büyükelçiliklerin sayısı 34’e ulaşmış olacaktır.188
Bu atamalara paralel olarak,
diplomatlara ayrıca çevre devletlerin sorumluluğu da yüklenmiş, büyükelçilik
olmayan yerlere akredite edilmiştir.
Türkiye’nin kıta ile olan siyasi işbirliğini geliştirmeye yönelik çalışmalarının
başında sayıları giderek artan uluslararası toplantılar gelmektedir. Bu toplantılardan
en önemlisi şüphesiz Cumhurbaşkanı Gül himayesinde 18-21 Ağustos 2008'de
"Ortak Gelecek için Dayanışma ve Ortaklık" temasıyla İstanbul'da düzenlenen I.
Türkiye- Afrika Zirvesidir. Bu toplantıya Lesotho, Svaziland ve Mozambik hariç 50
Afrika ülkesinden 6 Devlet Başkanı, 5 Devlet Başkanı Yardımcısı, 6 Başbakan, 1
Başbakan Yardımcısı katılmıştır. Diğer katılımcılar ise, Dışişleri Bakanı ve altı
seviyesindedir. Bu toplantı süresince Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ülke
yetkilileri ile ikili temaslarda bulunmuş, aynı yılın Ekim ayında yapılacak olan
Türkiye’nin BMGK geçici üyeliğinde desteklerini istemişlerdir. Nitekim toplantı kısa
sürede ilk meyvesini vermiş, Türkiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 151
oyla ilgili ülkelerin desteğini de alarak seçilmiştir.
Bu Zirve 1998’den beri inkıtalar ile sürdürülmeye çalışılan Afrika’ya Açılım
Eylem Planı’nın somut sonuçlarını alma noktasında önemli bir adım olmuştur.
“Türkiye-Afrika İşbirliği İstanbul Deklarasyonu: Ortak Bir Gelecek İçin İşbirliği ve
Dayanışma” ve “Türkiye-Afrika Ortaklığı İçin İşbirliği Çerçevesi” başlıklı belgelerin
oybirliğiyle kabul edildiği Zirve sonucunda hükümetler arası işbirliğinde ticaret ve
187
Özkan, Türk Dış Politikası…, s.585.
188 Numan Hazar, ‘Türkiye Afrika’da: Eylem Planının Uygulanması ve Değerlendirme On Beş Yıl
Sonra’, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/20121029_numanhazar.pdf
63
yatırım,tarım, kırsal kalkınma, su kaynakları yönetimi, Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletmeler (KOBİ’ler), sağlık, barış ve güvenlik, enerji, ulaşım ve telekomünikasyon,
kültür ve eğitim, medya ve iletişim ve çevre gibi konular öncelikli alanlar olarak
belirlenmiştir. Ayrıca uygulama ve izleme mekanizması gereğince, beş yılda bir
Türkiye-Afrika Zirvesi, Eylem Planı’nın uygulanış sürecini değerlendirmek ve bir
sonraki zirveye hazırlık yapmak amacıyla, zirveler arasında kalan dönemin her
üçüncü yılında Bakan düzeyinde bir Gözden Geçirme Konferansı ve iki kez Kıdemli
Memurlar Toplantısı tertiplenmesine karar verilmiştir. Öteki taraftan, zirvede TOBB
ve Afrika Birliği Ticaret-Sanayi-Ziraat ve Meslek Odaları Birliği (UACCIAP)
arasındaki işbirliğini kurumsallaştıran Türkiye- Afrika Odası’nın (TAC) kurulması
da kararlaştırılmıştır.189
Yine Zirve kapsamında DEİK ve TOBB, Dış Ticaret
Müsteşarlığı’nın desteğiyle “Türkiye- Afrika İşadamları Zirvesi” ile iş dünyasını bir
araya getirmiştir.190
9-13 Mayıs 2011 tarihlerinde İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler IV. En
Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu mevkidaşları ile görüşmeler
yapmışlardır. Türkiye’nin Afrika’da barışı, istikrarı ve kalkınmayı sağlamaya destek
olma politikası bağlamında, 2010 yılında Kahire’de yapılan Darfur’un Yeniden
İnşası ve Kalkınması için Uluslararası Donörler Konferansı’nda, Türkiye, Mısır ile
birlikte eş başkanlık üstlenmiştir. Bu Konferans’ta Türkiye 2010-2015 yılları için
sağlık, tarım ve eğitim alanlarında 70 milyon dolarlık bir yardımda bulunacağını
belirtmiştir.191
Afrika’ya açılım politikasının ön plana çıkan unsurlardan biri de giderek
sıklaşan karşılıklı üst düzey ziyaretlerdir. Son yıllarda Türkiye ile Afrika ülkeleri
arasında karşılıklı üst düzey ziyaretler de önemli oranda artış meydana gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 100 kişilik bir iş adamı heyetinin de katılımı ile 20-23
Şubat 2009 tarihlerinde Kenya ve Tanzanya’ya resmi ziyarette bulunmuştur. Bu
189
Özgecan Şahin,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=742:tuerkiyenin-afrika-
aclm&catid=80:analizler-afrika&Itemid=141(Erişim tarihi 29.12.2011)
190 Zuhal Mansfield, Türkiye İle Afrika Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Genel Görünümü,
http://www.tasamafrika.org/pdf/afk5/17-Zuhal-MANSFIELD-tr.pdf (Erişim tarihi 5.12.2012)
191 Numan Hazar, Türkiye Afrika’da...,
64
ziyaret Sahraaltı ülkelere Türkiye adına Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ilk resmi
ziyarettir.192
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı ziyaretleri sonraki yıllarda da
devam ettirmiş, 2010 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kamerun, Nijerya’yı
2011 yılında Gana ve Gabon’u ziyaret etmiştir. Aynı şekilde Tanzanya
Cumhurbaşkanı Jakaya Mrisho Kikwete, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi
olarak 18 Şubat 2010’da Ankara’yı ziyaret etmiştir. Kikwete’nin ziyareti,
Tanzanya’dan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk resmi
ziyaret olarak tarihe geçmiş ve iki ülke arasında vizeler kaldırılmıştır. Aynı şekilde, 5
Mayıs 2010’da Türkiye’ye gelen Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museweni’nin
ziyareti, Zambiya Cumhurbaşkanı Rupiah Bwezani Banda’nın 12 Temmuz 2010’da
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelmesi her iki ülke
tarafından Türkiye’ye Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleştirilen ilk ziyaretler
olması bakımından tarihi öneme sahiptir.
Diğer taraftan, Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılı içinde Güney Afrika ve
Etiyopya’ya yaptığı ziyaret, Sahraaltı Afrika’ya ilk defa başbakan düzeyinde bir
ziyaret gerçekleştirilmesi nedeniyle, “Afrika Açılımı” çerçevesinde atılan en önemli
adımlardan birini oluşturmaktadır. Erdoğan bu ziyaretin ardından Tunus ve Fas’ı da
ziyaret etmiştir. Başbakan Erdoğan tarafından gerçekleştirilen en önemli
ziyaretlerden birisi şüphesiz 2011 yılı Ağustos ayında gerçekleştirilen Somali
ziyaretidir. Bölgede kuraklık felaketine bağlı olarak açlık sorununun yaşandığı bir
dönemde sanatçı, işadamı ve bakanların katılımı ile gerçekleştirilen bu ziyaret
Somali’nin makûs tarihi açısından bir kırılma noktası olmuştur. Ziyaret hem ulusal
hem de uluslararası basında geniş yer tutmuş, Somali sorununun gündeme
taşınmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye’ye yapılan ziyaretler kapsamında ise,
Nijerya, Çad, Cibuti, Somali, Moritanya, Tanzanya, Uganda ve Zambiya devlet
başkanları yine bu zaman zarfında Türkiye’yi ziyaret etmişlerdir.193
Yine bu doğrultuda, Türkiye kıtanın bölgesel kuruluşları ile iş birlikleri tesis
etmeye başlamış, siyasi ve stratejik ortaklıkları pekiştirme yoluna gitmiştir. Bu
alandaki en önemli gelişmelerden biri de, aynı yıl Türkiye’nin Afrika Birliği’nde
(AfB) gözlemci ülke statüsünü kazanması ve 2008 yılı başında AfB’nin stratejik
192
Özkan, op.cit.,s.586.
193 Numan Hazar, op.cit.,
65
ortaklarından biri olarak teyit edilmesi olmuştur.194
2008 yılında ayrıca, Afrika
Kalkınma Bankası ve Afrika Kalkınma Fonu üyeliği için yapılan başvurular birkaç
ay içinde kabul edilmiştir.
Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikası bağlamında, 2010 yılında kabul
edilen 2010-2014 Türkiye-Afrika İşbirliği Ortak Uygulama Planı, ilişkilerimizin
stratejik niteliğini ve kurumsal yapısını yansıtan temel belge olma özelliğini halen
korumaktadır. Uygulama Planı kapsamında 16 Aralık 2011 tarihinde İstanbul’da
gerçekleştirilen “Birinci Türkiye-Afrika Ortaklığı Bakanlar Düzeyinde Gözden
Geçirme Konferansı” bugüne kadarki faaliyetlerin değerlendirilmesi ve 2013 yılında
düzenlenecek II. Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’nin hazırlıkları dâhil önümüzdeki
dönemde yapılacak çalışmalara yön veren bir çalışma olmuştur. Konferansa 53
Afrika ülkesinin katılımı, katılım gerçekleştirenlerin 35’inin Bakan düzeyinde
olması, Kıta’nın Türk-Afrika ortaklığına verdiği önemin somut bir göstergesini teşkil
etmiştir. Ayrıca konferansın sonunda oybirliğiyle bir Ortak Bildiri kabul edilmiştir.
Anılan ortak bildiride de ifade edildiği üzere, 2013 yılında düzenlenecek “II.
Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’nin” Türkiye-Afrika stratejik ortaklığını daha da ileri
götüreceği aşikârdır.
Hakeza, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan dostluk grupları da kıta ile
geliştirilmekte olan siyasi ilişkilerin seyrine olumlu olarak etki etmektedir. Bu
amaçla TBMM’de Burkina Faso, Cibuti, Gana, Gine, Gambiya, Güney Afrika
Cumhuriyeti, Kamerun, Mali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Mali, Moritanya,
Mozambik, Namibya, Nijer, Nijerya, Somali, Sudan, Tanzanya ve Zambiya gibi
Sahra’nın güneyindeki 19 Afrika ülkesi ile parlamentolar arası dostluk grupları tesis
edilmiştir.195
Bu dostluk grupları da ikili ilişkilerimizin gelişimine önemli katkılar
yapmakta olup, dostluk gruplarının sayısının arttırılmasına yönelik çalışmalar
sürdürülmektedir. 196
194
Afrika Kalkınma Bankası (AFKB), http://www.mfa.gov.tr/afrika-kalkinma-bankasi.tr.mfa Erişim
tarihi 5.12.2012)
195www.tbmm.gov.tr/devlop/owa/dostluk_gruplari.grup (Erişim tarihi 12.12.2012)
196Dışişleri Bakanlığı, “ Afrika ile İlişkiler”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-afrika-iliskileri.tr.mfa
(Erişim tarihi 12.12.2012)
66
Türkiye’nin özellikle son on yılda giderek ivme kazanan bir şekilde Afrika
ülkeleriyle her alanda ilişkilerini geliştirme çabasına girmesi, kendi bölgesindeki
gelişmelere yön verebilen bir bölgesel güç/aktör olma isteğinin bir ürünüdür.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da bu gerçeğe dikkat çekerek, “küresel görünürlüğü olan
etkin bir Türkiye olma”, “Soğuk Savaş döneminden devralınan kurumsal ilişkileri
güçlendirme”, “çevre ülkelerle ilişkileri tahkim etme ve derinleştirme” ile “yeni
alanlara açılma” yolunda atılan adımlara değinmiş ve ülke olarak açılım
politikalarının temel hedefini ortaya koymuştur.197
Siyasal ilişkileri güçlendirme
noktasında yapılan bu çalışmalar, toplantılar ve politikalar neticesinde Türkiye’de
açlık görüntüleri, yoksulluk ve çatışmalarla birlikte anılan Afrika, bugün ekonomik
ve siyasi alanda ortak işbirliği geliştirilebilecek bir ortak olarak görülmektedir.
4.2.2.İktisadi İşbirliğine İlişkin Çalışmalar
19. yüzyılda yoğun bir şekilde sömürge mücadelesine sahne olan Afrika
kıtası, günümüzde, özellikle de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Asya,
Avrupa ve Amerika’nın adeta merkezinde yer alan jeo-stratejik konumuyla pek çok
küresel aktörün ilgi alanında yer almaktadır. Sahraaltı bölgesi başta olmak üzere
Afrika kıtası, uzun yıllar uluslararası sistemde marjinal ve incelenmeye değer
görülmeyen bir bölge olarak kalmıştır. Soğuk Savaş döneminin Doğu-Batı
kamplaşmasında siyasal ve güvenlik odaklı sebeplerle kıta, Amerika açısından
Avrupa’nın nüfuz alanında görülmüş, Sovyetler açısından ise yakın bölge ülkelerine
verilen önem verilmemiştir. Ancak 1990’lı yılların başında Soğuk Savaş’ın ürünü iki
kutuplu sistemin sonunun gelişi, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de dış
politikanın gözden geçirilmesi zorunluluğunu doğurmuştur. Afrika kıtası, günümüz
dünyasında küresel güç sahibi ülkelerin ve küresel güç olma peşindeki ülkelerin
rekabet alanı haline gelmektedir.198
Kıta zengin doğal kaynakları ve 1 milyara yaklaşan nüfusu ile birçok ülkenin
ilgisini çekmektedir. Avrupa Birliği ile gerçekleştirilen Kahire ve Lizbon Zirveleri,
ABD’li ve Avrupalı liderlerin gün geçtikçe artan ziyaret trafiği, ekonomileri hızla
197
Elem Eyrice Tepeciklioğlu, “Afrika Kıtasının Dünya Politikasında Artan Önemi ve Türkiye-Afrika
İlişkileri”, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 2 , Bahar 2012, s.83.
198Tepeciklioğlu, op.cit., s.60.
67
gelişmekte olan Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin yakın
dönemlerde gerçekleştirmiş oldukları ve gelecekte de belirli aralıklarla tekrarlanacak
olan “Afrika Forumları” kıtaya yönelik ilginin açık birer göstergesidir.
Afrika kıtası ekonomik geleceği son derece parlak, potansiyel sahibi birçok
ülkeyi barındırmaktadır. Kongo Cumhuriyeti, Burkina Faso, Jibuti, Etiyopya,
Angola, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi hızlı büyüyen ekonomilerin yanında,
Namibya ve Nijer gibi uranyum zengini ülkeler, Angola, Nijerya, Mozambik gibi
önemli petrol yataklarına sahip ülkeler Türkiye’nin ilgisini çekmektedir.199
Son 10
yıl içinde Afrika ekonomilerinin büyüme trendleri dikkat çekici bir orandadır. 2000-
2005 yılları arasında kıtanın büyüme oranı ortalama % 4,8 oranında gerçekleşmiş,
2006, 2007 ve 2008 yıllarında ise kıta % 6 civarında büyümüştür. Ekonomik krizin
etkisiyle birçok ülkenin ekonomilerinde küçülme ve daralmalar meydana gelirken,
Afrika ülkelerinin büyüme oranı yavaşlayarak da olsa devam etmiş, 2009 yılında
büyüme % 3,1 oranında gerçekleşmiştir. Son 10 yılın büyüme ortalaması % 5’in
üzerinde olan Afrika’nın önümüzdeki 5 yıl içinde de bu büyüme oranını artırarak
devam ettirmesi beklenmektedir.200
Tablo 1: Gerçek Gayrısafî Yurtiçi Hâsıla Oranları, 2003-2011
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011(e)
Algeria 6,9 5,2 5,1 2 3 2,4 2,4 3,3 2,8
Angola 3,3 11,2 20,6 18,6 22,6 13,8 2,4 3,4 3,5
Benin 3,9 3,1 2,9 3,8 4,6 5 2,7 2,6 3
Botswana 6,3 6 1,6 5,1 4,8 2,9 -4,9 7,2 6,6
Burkina Faso 8 4,6 8,7 5,5 3,6 5,2 3,2 7,9 5,1
Burundi -1,2 4,8 0,9 5,1 3,6 4,5 3,5 3,9 4
Cameroon 4 3,7 2,3 3,2 3,3 2,9 2 3,2 4,1
Cape Verde 4,7 4,3 6,5 10,1 8,6 6,2 3,7 5,4 5
Central Afr. Rep. -4,7 2,8 2 3,8 3,7 2 1,7 3,3 3
Chad 13,2 34,3 7,9 2,7 8,4 3,4 4,1 14,3 2,8
Comoros 2,1 1,9 2,8 2,6 0,8 0,6 1,1 2 2
Congo 0,8 3,7 7,6 6,2 -1,6 5,6 7,5 8,8 5,3
Congo Dem. Rep. 5,8 6,6 7,8 5,6 6,3 6,2 2,8 7,2 6,5
Côte d'Ivoire -1,7 1,6 1,8 0,7 1,6 2,3 3,8 2,4 -5,9
Djibouti 3,2 3 3,2 4,8 5,1 5,8 5 3,5 3,5
Egypt * 3,2 4,1 4,5 6,8 7,1 7,2 4,7 5,1 1,8
199
M. Emre Görgülü, “Potential Prospects of Turkey in Africa”
http://web.inonu.edu.tr/~ozal.congress/pdf/45.pdf ( Erişim tarihi 12.12.2012)
200 Africa's growth may rise to 7 pct a year by 2015, http://www.reuters.com/article/2012/08/07/africa-
economy-idUSL6E8J7CIW20120807 ( erişim tarihi 12.12.2012)
68
Equatorial Guinea 14,4 32,7 8,8 1,3 21,4 10,7 5,7 -0,8 7
Eritrea -2,7 1,5 2,6 -1 1,4 -9,8 3,9 2,2 8,2
Ethiopia* -2,2 13,6 11,8 10,8 11,5 10,8 8,8 11,4 10,7
Gabon 2,5 1,4 3 1,2 4,8 5,3 1,9 6,6 5,8
Gambia 6,9 7 5,1 6,5 6 6,3 5,6 6,3 5,5
Ghana 5,2 5,6 5,9 6,4 6,5 8,4 4 7,7 13,7
Guinea 1,2 2,3 3 2,5 1,8 4,9 -0,3 1,9 4
Guinea-Bissau -0,6 2,2 3,5 0,6 2,7 3,2 3 3,5 5,1
Kenya 2,9 5,1 5,9 6,3 7 1,5 2,6 5,6 4,5
Lesotho 4,7 2,3 2,7 4,3 4,7 5,4 2,9 5,6 3,1
Liberia -31,3 2,6 5,3 7,8 9,4 7,1 4,6 5,5 6,9
Libya 13 4,4 9,9 5,9 6 5,6 0,5 2,9 -41,8
Madagascar 9,8 5,3 4,6 5 6,2 7,1 -4,1 0,5 0,6
Malawi 5,7 5,4 2,6 7,7 5,5 8,6 7,6 6,7 5,8
Mali 7,6 2,3 6,1 5,3 4,3 5 4,5 5,8 2,7
Mauritania 5,6 5,2 5,4 11,4 1 3,5 -1,2 5,2 4,3
Mauritius 4,3 5,8 1,2 3,9 5,4 5,5 3,1 4,2 4,1
Morocco 6,1 4,8 3 7,8 2,7 5,6 4,8 3,7 4,6
Mozambique 6,5 7,9 8,4 8,7 7,3 6,8 6,3 6,8 7,2
Namibia 4,2 12,3 2,5 7,1 5,5 3,4 -0,4 6,6 3,8
Niger 7,7 -0,8 7,2 5,8 3,4 9,3 -0,7 8 4,2
Nigeria 10,2 10,5 6,5 6 6,4 6 7 7,8 6,7
Rwanda 2,2 7,4 9,4 9,2 7,6 11,5 6 7,2 8,6
São Tomé &
Príncipe 5,4 6,6 5,7 6,7 6 5,8 3,3 4,5 4,3
Senegal 6,7 5,9 5,6 2,5 4,9 3,7 2,1 4,1 4
Seychelles -5,9 -2,9 8 8,9 9,9 -1 0,5 6,7 5
Sierra Leone 9,5 7,4 7,3 7,4 6,4 5,5 3,2 5 5,7
Somalia ... ... ... ... ... ... ... ... ...
South Africa 2,9 4,6 5,3 5,6 5,5 3,6 -1,5 2,9 3,1
South Sudan ... ... ... ... ... ... ... ... ...
Sudan 7,1 5,1 6,3 11,3 10,2 6,8 4,5 5 2,8
Swaziland 2,2 2,9 2,5 3,3 3,5 2,4 1,2 2 1,1
Tanzania 6,9 7,8 7,4 6,7 7,1 7,4 6 7 6,4
Togo 4,8 2,5 1,2 3,9 2,1 2,4 3,4 3,7 3,9
Tunisia 5,6 6 4,1 5,4 6,3 4,6 3 3,1 -1,1
Uganda 6,2 5,8 10 7 8,1 10,4 4,2 6,1 4,1
Zambia 5,1 5,4 5,3 6,2 6,2 5,7 6,4 7,6 6,6
Zimbabwe -17,2 -6,9 -2,2 -3,5 -3,7 -17,7 6 9 6,8
Africa 5,3 6,1 5,9 6,2 6,5 5,5 3,1 5 3,4
Kaynak: http://www.africaneconomicoutlook.org/en/data-statistics/table-2-
real-gdp-growth-rates-2003-2013/(Erişim tarihi 12.12.2012)
Dünyada artık diplomasi, bir ülkenin sadece güvenlik ve savunma konularını
yürüten bir araç değil, aynı zamanda ticaretinin de önünü açan bir vasıta durumuna
gelmiştir. Aslında tarihte İngiltere ve ABD dış politikasına baktığımızda
ticaretin/ekonominin bu ülkelerin dış politikalarında çok önemli bir faktör olduğu
görülmektedir. Türkiye ise özellikle 1980’li yıllardan itibaren ticareti/ekonomiyi dış
69
politikasının önemli bir unsuru olarak görmeye başlamıştır.201
Ekonomik büyüme
için yıllarca ithal ikameci modeli uygulayan Türkiye, 1980’den sonra ihracata dayalı
büyüme modeline geçmiştir. İhracata dayalı büyüme önemli sonuçları beraberinde
getirmiş ve Türkiye’yi mevcut pazarlarını korumaya ve bunları artırmaya mecbur
bırakmıştır. Türkiye ekonomisi son on yılda hızlı bir büyüme kaydetmiştir. Bu
dönemde, Gayrisafi yurtiçi hâsıla (GSYİH) üç kat artmış, ihracat hacmi 36 milyar
dolardan 2011’de 135 milyar dolara yükselmiş, ticaret hacmi ise yaklaşık 4 katına
çıkmıştır.202
Bir ülkenin başka bir ülke üzerindeki iktisadi nüfuzunun, onun siyasi
nüfuzunu da etkilediği bilinmektedir. Siyasal etki alanına bağlı olarak, ekonomik
nüfuzunu da arttırmak isteyen Türkiye’nin Afrika açılımının ana unsurlarından
birisini ekonomik işbirliklerinin geliştirilmesidir. Bu amaçla Türkiye çok yönlü bir
politika izlemektedir.
2003 yılında DTM tarafından hazırlanan “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik
İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi”nin ardından, Türkiye’nin kıtadaki ülkelerle olan
ticari ilişkilerinde bir gelişme yaşanmaya başlamıştır. Bu kapsamda, 2003 ve 2004
yıllarında pek çok Sahraaltı Afrika ülkesiyle ticaret anlaşmaları imzalanmış ve bazı
Afrika ülkelerinde ticaret müşavirlikleri açılmıştır. Ticari ilişkilerin ahdi altyapısını
oluşturmak amacıyla birçok Afrika ülkesiyle, Ticaret, Çifte Vergilendirmenin
Önlenmesi ve Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları
imzalanmıştır. Bunlara ek olarak, Afrika ülkelerinde Türk ürünleri ile ilgili fuarlar
düzenlenmeye başlanmış, Ticaret ve Sanayi Odaları arasında İşbirliği Anlaşmaları
imzalanmış ve ticari heyetler arasında karşılıklı geziler düzenlenmiştir.203
Tablo 2: Türkiye’nin Sahraaltı Afrika Ülkeleri ile İmzaladığı Anlaşmalar
Sahra Altı Afrika Ülkeleriyle Yapılan Anlaşmalar Resmi Gazete
Tarih/Sayı
Türkiye-Angola Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 16.02.2011 / 7848
Türkiye- Benin Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Botsvana Genel İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Botsvana Teknik İşbirliği Anlaşması
201
Şahin, op.cit.
202 Berdibek,op.cit., s.95.
203Tepeciklioğlue, op.cit., s.81.
70
Türkiye- Botsvana Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 21.11.1990 / 20702
Türkiye- Burkina Faso Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Burundi Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Cape Verde Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Cibuti Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 04.09.1989 / 20272
Türkiye- Çad Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 31.03.2000/24006
Türkiye- Eritre Ticaret, Sanayi ve Teknik İşbirliği Anlaşma Protokolü 31.05.1998 / 23358
Türkiye- Etiyopya Ekonomik ve Teknik İşbirliği ve Ticaret Anlaşması 23.11.1993 / 21767
Türkiye- Fildişi Sahili Ticaret Anlaşması
Türkiye- Fildişi Sahili Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 29.05.2008/26890
Türkiye- Gabon Genel Ticaret, Ekonomik, Kültürel ve Teknik İşbirliği
Anlaşması 03.04.2005/25775
Türkiye- Gambiya Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşması 14.02.1989 / 20080
Türkiye- Gana Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 01.08.1997 / 23067
Türkiye- Gine-Conakry Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 02.05.1997 / 22977
Türkiye- Güney Afrika Cumhuriyeti Ticaret ve Ekonomik İşbirliği 01.05.2007 / 26509
Türkiye- Kamerun Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 04.09.2002 / 24866
Türkiye- Kenya Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması 24.06.2007 / 26562
Türkiye- Kongo Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 14.04.2004 / 25433
Türkiye- Kongo Demokratik Cumhuriyeti Ticaret Anlaşması
Türkiye- Lesoto Krallığı Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Liberya Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Madagaskar Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması 04.07.2007 / 26572
Türkiye- Malavi Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Mali Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 19.12.1999 / 23911
Türkiye- Moritanya Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 04.07.2007 / 26572
Türkiye- Mozambik Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Namibya Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye - Nijerya Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşması 31.01.1987/19358
Türkiye- Orta Afrika Cumhuriyeti Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşması
Türkiye- Sao Tome ve Principe Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşması
Türkiye- Senegal Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 05.02.1993 / 21487
Türkiye- Seyşeller Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Sierra Leone Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 28.11.1979 / 16823
Türkiye- Somali Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 24.06.1982 / 17734
Türkiye- Tanzanya Ticari İşbirliği Anlaşması
Türkiye- Uganda Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması 02.04.2005 / 25774
Kaynak: http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=134405F3-D8D3-
8566-4520CAF960A1FF86vv (Erişim tarihi 04.12.2012).
71
Yapılan bu çalışmalar neticesinde son yıllarda Türkiye’nin Afrika Kıtası ile
ticareti sürekli şekilde artmıştır. Sahranın güneyindeki ülkelerle ticaret hacmi 2000
yılında sadece 742 milyon dolar iken, bu rakam 2005 yılında 3 milyar dolara, 2008
yılında ise 5,5 milyar dolara yükselmiştir. 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik
kriz, Türkiye’nin Sahra’nın güneyindeki ülkelerle ticaretini olumsuz olarak
etkilemiş, 2009 yılında ticaret hacmi 4.88 milyar dolar ve 2010 yılında ise 4 milyar
dolarda kalmıştır. Ancak Türkiye ekonomisinin tekrar kriz öncesi büyüme oranlarını
yakalaması sonucu ticaret hacmi tekrar artmaya başlamış ve 2011 yılında ise 7,5
milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin tüm Afrika Kıtasıyla dış ticaret hacmi ile ilgili
rakamlar 2005 yılında 9 milyar dolar, 2009 yılında 15,87 milyar dolar, 2010 yılında
14,1 milyar dolar ve 2011 yılında 17,1 milyar dolara ulaşmıştır.204
Artan ticari ilişkilere bağlı olarak Türk firmalarının Afrika kıtasında
üstlendiği projeler ve gerçekleştirdikleri yatırımlarda artmaya başlamıştır. 1972 ile
2010 arasında tüm dünyada 89 ülkede Türk müteahhitleri tarafından üstlenilen
projelerin %21’i Afrika’da gerçekleştirilmiştir(39 milyar dolar). Bu projelerin %19’u
Kuzey Afrika’da ve %2’si (3,7 milyar dolar) Sahra Altı Afrika’da
gerçekleştirilmiştir.205
Aynı şekilde, Afrika kıtası ile ticaretin artmasına paralel
olarak, Türk firmalarının Afrika’daki yatırımlarında da bir artış gözlemlenmiş, 2000
yılında 20.661.167 dolar olan toplam yatırım rakamı Mart 2009 tarihi itibariyle
417.882.158 dolara ulaşmıştır. Halihazırda500'e yakın Türk firmasının faaliyet
gösterdiği Afrika'da yatırım yapan Türk şirketlerinin sayısı her geçen yıl daha da
artmaktadır.206
Tablo 3: Türkiye’nin Afrika Ülkeleri ile Ticareti ( 2002-2010)
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
İhracat (Milyon $)
Kuzey Afrika 1.267 1.577 2.203 2.544 3.097 4.030 5.850 7.445 7.025
Diğer Afrika 430 554 765 1.087 1.469 1.947 3.212 2.735 2.258
Toplam 1.697 2.131 2.968 3.631 4.566 5.976 9.063 10.180 9.283
İthalat(Milyon $)
204
Numan Hazar, op.cit
205Ibid.
206http://www.turkiyegazetesi.com/haberdetay.aspx?newsid=29666#.UNSjtP3eKZk ( Erişim tarihi
22.12.2012)
72
Kuzey Afrika 2.138 2.519 3.231 4.212 4.878 3.616 5.267 3.542 4.306
Diğer Afrika 558 820 1.589 1.835 2.526 3.168 2.503 2.158 2.108
Toplam 2.696 3.338 4.820 6.047 7.405 6.784 7.770 5.700 6.414
Kaynak: http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=727D894A-D8D3-8566-
5203C65F7D00E2C.
Afrika kıtası sahip olduğu zengin doğalgaz ve petrol kaynakları ile Türkiye
için enerji sağlayabilecek ülkelerin bulunduğu bir kıtadır. Günümüzde üretilen
doğalgaz ve petrol yanı sıra işletilmeyi bekleyen kanıtlanmış rezervlerin çokluğu da
kıta ülkelerinin gelecekte enerji arzında önemli aktörler olacağını göstermektedir.
Petrol ve doğalgaz dışında zengin nükleer yakıt rezervlerine sahip Afrika ülkeleri ile
geliştirilecek ilişkiler, önümüzdeki yıllarda birkaç nükleer santrale sahip olacak
Türkiye’nin yakıt tedariki noktasında sıkıntı yaşamasını önleme ve ülkenin enerji
güvenliğini tesis etme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin
1990’lı yılların sonlarında başlattığı ve son yıllarda gelişen Afrika açılımı ve kıta
ülkeleriyle gelişen ilişkilerin Türkiye’ye enerji alanındaki etkileri fosil yakıtlar ve
nükleer yakıtlar şeklinde iki alanda incelenebilir. 207
Mehmet Şahin’in de dikkat çektiği ve genelde Türkiye’nin Afrika’ya olan
ilgini araştıranların göz ardı ettikleri önemli bir hususta, Türkiye ekonomisinde
yaşanan yapısal değişimlerin kıta ile geliştirilmekte olan ilişkilere olan etkisidir. Son
yıllarda Türkiye’nin dış politikasında Ortadoğu ve Afrika’nın artan önemini anlamak
için sadece uluslararası ve bölgesel konjonktürün değişmesini görmek, Türkiye’nin
bölgeye yönelik yeni politikasının anlaşılmasında yeterli cevabı karşılamayacaktır.210
Tabiî ki artan enerji ihtiyacı ve kıtanın sunduğu geniş imkânlar, ihracat ekonomisine
yeni pazar bulma ihtiyacı ve bölgesel güç olma yolunda ilerleyen bir dış politika
vizyonu Türkiye’nin Afrika’ya ekonomik açılım politikalarını etkilemektedir. Ancak,
bu sayılan nedenlerin yanında bu politikayı motive eden ve zorlayan bir diğer
faktörde Türkiye’nin sermaye yapısında meydana gelen değişimdir. Türkiye’de
özellikle 1980’li yıllarda ortaya çıkmaya başlayan ve son 25 yıl içinde yapmış
207
Hasan Öztürk, “Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Alternatif Olarak Afrika Açılımı”,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=2227:tuerkiyenin-
enerji-guevenlii-ve-alternatif-olarak-afrika-aclm&catid=80:analizler-afrika&Itemid=141 (Erişim tarihi
17.11.2012)
210 Mehmet Şahin, “Anadolu Kaplanları Türkiye’yi Ortadoğu ve Afrika’da Etkili Kılıyor”, Ortadoğu
Analiz, Mayıs 2010, Cilt 2, Sayı 17
73
oldukları üretim gücü ve istihdam kapasitesiyle ekonomide ve iç politikada
etkinliğini ortaya koyan “Anadolu kökenli yeni orta sınıf” diye adlandırdığımız ya da
popüler tabirle “Anadolu Kaplanları” denilen sınıfın beklenti, talep, ihtiyaç ve
açılımları da Afrika politikasında öne çıkmakta, etkisini hissettirmektedir.211
Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar Türkiye’de sermayeyi elinde bulunduran
TÜSİAD grubu ellerindeki ekonomik güçle ülkenin iç ve dış siyasetinde belirleyici
rol oynamaktayken, aynı çap ve birikimde olmada, daha çok KOBİ’ler şeklinde
organize olan Anadolu Sermayesi, ürettiği ürünlere klasik pazarların yanında yeni
pazarlar arama ihtiyacı hissetmiştir. Bu açıdan Afrika pazarını kendine yer
bulabileceği yeni bir alan olarak görmüştür. TÜSİAD grubunun AB sürecini
desteklemesinin altında yatan ana sebep, politik kaygılardan ziyade ekonomik temelli
iken, diplomatik temsilciliklerin dahi olmadığı kimi ülkelere yerleşen, firma kuran
veya ürün satan Anadolu sermayesinin dış politika yapıcılarını Afrika açılımı
noktasında zorlamasının sebebi de ekonomiktir. Nitekim kıta ile düzenlenen iş
forumu ve büyük çaplı fuarlarda bu grubun temsilcileri olarak temerküz etmiş,
MÜSİAD ve TUSKON’un etkisini görmek mümkündür.212
Temel amaçlarından biri Afrika ülkeleriyle ticaret hacmini arttırmak olan ve
Mayıs 2006’da düzenlenen Birinci Türkiye-Afrika Zirvesi’ne 500 civarında işadamı
katılmıştır. Ancak ikinci zirvenin sonuçları, katılımcı oranı da göz önünde
bulundurulduğunda birincisinden daha önemlidir. Birinci zirveye 500 civarında
işadamı gelirken, ikinci zirvede katılımcı sayısı, bürokrat ve gazeteciler de dahil
olmak üzere 1200’e yaklaşmıştır. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Kürşat
Tüzmen, Mayıs 2007’de gerçekleşen İkinci Türkiye-Afrika Zirvesi’nin açılışında,
“Amacımız, Afrika’daki kardeşlerimizle ticareti geliştirerek bu rakamı daha
yukarılara çıkarmak” şeklinde konuşmuş ve kıta ile ticaret yapan Batılı ülkeleri
eleştirerek, Afrika ülkeleri ile ticari ilişkilerde “kazan-kazan” politikasının
gerekliliğine vurgu yapmıştır. Zirvede, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler
Konfederasyonu Başkanı Rızanur Meral, Türk iş dünyasının Afrika kıtasına
açılmakta geç kaldığına dikkat çekerek “Afrika, mükemmel bir partner. Küçük
sanayiciler için büyük fırsatlar var.” şeklinde konuşmuştur. Meral aynı zamanda,
211
Mehmet Şahin, Ibid.
212http://www.haber7.com/ekonomi/haber/880395-musiad-amerika-ve-afrikaya-acilacak ve
http://www.tuskon.org/?p=content&gl=faaliyetler&cl=faaliyet&i=79
74
Türkiye için dışa açılmanın giderek daha çok önem kazanmaya başladığını belirtmiş,
ancak bunu yaparken Avrupa dışındaki bölgelere yönelik ihracatın artırılmasının
gerekliliğini vurgulamıştır. Afrika’nın artan kapasitesinin Türk iş dünyası için büyük
bir potansiyel olacağını ekleyen Meral, kıtanın özellikle orta ölçekli işletmelere
mükemmel fırsatlar sunduğunu kaydetmiştir.213
Türkiye’nin sanayi ve dış ticaret
altyapısı, Afrika ekonomilerini tamamlayıcı özellikler taşımakla birlikte Afrika’nın
çok sayıdaki Türk KOBİ’si açısından hedef pazarlardan biri konumunda
bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Ayrıca Afrika ile ekonomik ve ticari
ilişkilerimizin geliştirilmesi noktasında tarihsel ve kültürel bağlarımızın önemini de
göz ardı etmek mümkün değildir.214
Dünyanın hem nüfus hem de ekonomik güç bakımından ilk sıralarını
paylaşan ülkelerine her geçen gün biraz daha fazla yaklaşan Türkiye, dünyanın ilk 17
büyük ekonomik gücünden birisi olarak Afrika ülkeleriyle ekonomi dahil pek çok
alanda karşılıklı etkileşimini arttırarak devam ettirecektir. Zira dünya hammadde
kaynaklarının %20’den fazlasına sahip olan Afrika kıtası yeryüzünde yaşayan her
yedi kişiden birisinin Afrikalı olmasıyla, Birleşmiş Milletlerdeki kullanılan oyların
%30’dan fazlasına sahip bulunmasıyla ve Asya, Avrupa ve Amerika’nın adeta
merkezinde yer alan jeo-stratejik konumuyla geleceğin en geniş imkânlarına sahip
kıtası olma yolunda büyük hamleler çağına girmiş bulunmaktadır.215
Türkiye’nin çeşitli sektörlerde rekabet gücünü geliştirerek bölgedeki
yatırımlarını arttırması ve deneyimli olduğu alanlarda Afrika ülkelerine teknik
yardım desteği sağlaması ticari ilişkilerin geliştirilmesi noktasında önem arz eden
konuların başında gelmektedir.216
Arap ülkeleriyle tarihsel olarak kıtanın geri kalanına oranla daha yoğun ilişki
içinde kalınmıştır. Sahraaltı Afrika olarak bilinen bölge, ya da daha başka bir
ifadeyle “Kara Afrika” ise, uzun yıllar deyim yerindeyse ihmal edilmiştir. Bu
nedenle Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Ekonomi Bakanlığı (eski Dış Ticaret
213
Tepeciklioğlu, Ibid., s.81
214 Zuhal Mansfield, http://www.tasamafrika.org/pdf/afk5/17-Zuhal-MANSFIELD-tr.pdf
215Ahmet Kavas, “Türkiye-Afrika Buluşması: Yeni bir Başlangıç”,
http://www.musiad.org.tr/img/yayinlarraporlar/cerceve_dergisi_48_22.pdf ( erişim tarihi: 12.12.2012)
216 Mansfield, op.cit.,
75
Müsteşarlığı-DTM) gibi resmi kurumların sitelerinde, kıta ile olan ticaret hacmine
ilişkin ithalat ve ihracat verilerinde Afrika kıtasının, “Kuzey Afrika” ve “Diğer
Afrika” şeklinde ikiye ayrıldığını görmekteyiz.217
Ancak bu durum 2002 yılından
itibaren değişmeye başlamıştır. Hem ekonominin yapısında meydana gelen
gelişmeler, artan enerji ihtiyacı, yeni Anadolu sermayesinin öncü rolü ve dünyada
meydana gelen gelişmeler sonucunda Türkiye Afrika’ya daha çok ilgi göstermeye
başlamıştır. Dünya pazarlarının bir doygunluk noktasına ulaştığı 21. yüzyılın başında
her türlü hizmete ihtiyacı olan “Afrika pazarı” önemli bir kaynak sunmaktadır. Bu
kapsamda Türkiye, “farklı” olduğunu en başından beri Afrikalılara göstermiştir.
Karşılıksız yardımlarla Afrikalıların dostluğunu ve sevgisini kazanan Türkiye,
bundan sonra da aynı “kazan-kazan” politikası çerçevesinde hareket ederek tüm
Afrika’da daima “kazandırarak kazançlı çıkan ülke” olabilecektir.
4.2.3. Kültürel ve Sosyal İşbirliği Çalışmaları
Afrika kıtası ülkemizde en az tanınan bölgeler arasına yer almaktadır. Daha
çok açlık, hastalık, iç savaşlar ve sorunlarla anılan ‘Kara Kıta’nın doğru, gerçeği
yansıtır şekilde tanınması son derece önemlidir. Bugün genel olarak
sömürgeleştirmelerle, köle ticaretiyle, iç savaşlarla, yardıma muhtaç insan
görüntüleriyle çizilen Afrika imajı, kıta insanının kültürel ve manevî zenginliğini
örtmektedir. Oysa Afrika, bütün bu olumsuz özelliklerinin yanında, tarih boyunca
bilim ve düşünce alanında insanlığa önemli katkılar sunmuş bir medeniyet
havzasıdır. Türkiye’nin kıtada diğer Avrupalı güçler gibi sömürgeci bir geçmişinin
olmaması buradaki devletlerin ve halkların Türkiye’ye bakışını pozitif yönde etkilese
de, özelikle Sahraaltı Afrika’da 80 yıllık ihmal nedeniyle Türkiye’nin yeterince
tanındığını söylemek oldukça zordur. Dolayısıyla, hem kıtanın ülkemiz kamuoyunda
doğru bir imaja sahip olması, hem de Türkiye’nin tevarüs ettiği bu olumlu mirası
doğru bir şekilde kullanması kültürel alanda gerçekleştirilecek başarılı kamu
diplomasisi faaliyetleri ile mümkün olacaktır.
Daha önce belirtildiği üzere, Afrika Açılım Eylem Planı Türkiye’nin
Afrika’ya yönelik uyguladığı politikaların genel çerçevesini oluşturmaktadır. Son
derece kapsamlı ve iyi hazırlanmış olan bu çalışma kıta ile ilişkilerin geliştirilmesi
noktasında, siyasal, ekonomik ve idari alanlarda olduğu gibi eğitim ve kültür
217
Elem, op.cit., s.80.
76
alanında da çeşitli önlemler alınması öngörülmektedir. Bu önlemler aşağıda yer
almaktadır:219
- Kültür antlaşmalarının imzalanması,
- Türk Hükümetince verilen bursların sayılarının ve tutarlarının
arttırılması,
- Afrikalı bursiyerlerin eğitimlerini tamamladıktan sonra kendileriyle
iletişimin sürdürülmesi,
- İslam Kalkınma Bankası (İKB) bursları ile çok sayıda Siyah Afrikalı
öğrencinin Türkiye’de eğitim yapması için girişimde bulunulması.
Aynı zamanda, Türk burslarının daha çekici olması gerektiği üzerinde
durulmuş, kültürel ilişkileri geliştirmek için Afrika ülkeleriyle kültür anlaşmaları
veya kültürel değişim programları düzenlenmesi öngörülmüş, üniversiteler arasında
işbirliği ve temaslar teşvik edilmiştir.220
Aynı şekilde Planda, Afrika’yı Türk kamuoyuna ve Türkiye’yi de Afrika’ya
tanıtmak için enformasyon faaliyetlerine özel bir önem verilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bu amaçla Dış Politika Enstitüsü ve Stratejik Araştırmalar
Merkezleri gibi hükümet dışı kuruluşlar tarafından Türkiye’de düzenlenen
seminerlere ve konferanslara akademisyenlerin davet edilmesi planlanmıştır. Ayrıca
söz konusu kuruluşlar bünyesinde bir “Afrika İncelemeleri Merkezi’nin” kurulması
da öneriler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, Afrika’nın ekonomik, sosyal ve
politik konularını incelemek için akademisyen değişiminin esas olduğuna, uzman ve
araştırmacıların değişiminin da önemli olduğuna karar verilmiştir.221
2005 Yılı’nın ülkemizde Afrika Yılı ilan edilmesi kültürel tanıtım alanında
yapılan en önemli çalışmadır. 2005 yılında gerçekleştirilen etkinlikler ile Afrika
219
Adem Akkaya,Türk Dış Politikasında Afrika Kıtası Ve 1998 Afrika’ya Açılım Eylem Planıyla
Başlayan Yeni Dönemin Analizi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) G.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2012, s.73.
220 Numan Hazar, “Türkiye Afrika’da: Eylem Planının Uygulanması ve Değerlendirme On Beş Yıl
Sonra”, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2012711_124turTUM.pdf. (Erişim
tarihi: 12.12.2012)
221 Hazar, op.cit
77
kıtası tekrar ülke gündemine girmiştir. Türkiye 2005 yılını “Afrika Yılı” olarak ilan
ederek bu kıtaya verdiği değeri ortaya koymuş aynı zamanda buna yönelik siyasi,
ekonomik ve diplomatik hazırlıklar yapılmaya başlamıştır.
Bu çalışmalara paralel olarak eğitim konusu da ülkemizin stratejik değerini
arttıracak ve yumuşak gücünü aktif olarak kullanmasına zemin hazırlayacak önemli
bir husus olarak ön plana çıkmaktadır. Esasen son yıllarda, uluslararası eğitim
imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerin sayısında önemli bir artış
gözlenmektedir. Buna paralel olarak, ülkemizin yabancı öğrencilere sunduğu
yükseköğrenim olanakları da giderek artmaktadır. Bu çerçevede, ülkemizin yabancı
öğrencilere yönelik Devlet ve Hükümet Bursları, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı bünyesinde birleştirilip, “Türkiye Bursları” adı altında
yeniden yapılandırılmıştır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında “Türkiye Bursları”
kapsamında 49 ülkede mülakatlar gerçekleştirilmiş ve bu kapsamda 3.951 öğrenci
burslandırılmıştır.
Eğitim programları ve bursluluk çalışmaları Türkiye kamu diplomasisi
açısından son derece önemlidir. Türkiye’de eğitim görmüş bir Afrikalının ülkesine
döndüğünde bürokrat veya diplomat olması durumunda Türkiye’ye karşı yaklaşımı,
şayet iyi ve olumlu bir tecrübeye sahipse, buna paralel olarak pozitif olacaktır.
Böylece, Türkiye-Afrika ilişkilerinin sosyal düzeyde gelişimi, Afrika ülkelerinde
belli makamlara gelen insanların Türkiye’ye bakışını dolayısıyla da Türkiye ile
ilişkilerini ülkesel, bireysel veya örgütsel düzeyde olumlu etkileyebilecektir.
Bunun yanında, THY’nin Sahraaltı Afrika’ya yönelik doğrudan uçuşlar
başlatması kültürel etkileşimin artmasına önemli katkılarda bulunmaktadır. Türkiye
ile Afrika arasındaki taşımacılık ve hava ulaşımı sorunlarını gidermek için Türk
Hava Yolları (THY) Afrika’da yeni hatlar açmıştır. Türk Hava Yollarının
İstanbul’dan Afrika’da çeşitli merkezlere başlattığı uçuşları şunlardır: Hartum, Addis
Ababa, Lagos(2006), Johannesburg ve Cape Town (2007),Nairobi ve Dakar (2009),
Darüsselam, Entebbe ve Akra (2010), ve Mogadişu (2012).222
Afrika maalesef son dönemlere kadar, Türkiye’de akademik anlamda en çok
ihmal edilen uzmanlık alanlarının başında gelmektedir. Oysa geçmişte olduğu kadar
222
http://www.turkishairlines.com/tr-tr/ (Erişim tarihi: 12.12.2012
78
günümüzde de dünya gündeminde önemli yer tutan bu kıta hakkında başta
Avrupa’da olmak üzere dünyanın her yerinde, üniversiteler ile özel ve resmi
araştırma enstitüleri Afrika araştırmalarına yönelik faaliyet göstermektedir.
Afrika’daki ülkelerle siyasi, iktisadi ve ticari alanda artan ilişkilerimize paralel
olarak, akademik alanda enstitü, araştırma merkezi ve yayınlarda artış
gerçekleşmiştir. Bu alanda, 2008 yılı sonunda kurulan Ankara Üniversitesi Afrika
Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (AÇAUM) ve TASAM bünyesinde
kurulan Afrika Enstitüsü önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda diğer
üniversitelerde de Afrika çalışmaları merkezleri kurulmaktadır. Kırklareli
Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesi münferit merkezler oluştururken, Gazi
Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi Ortadoğu çalışmaları ile beraber
gerçekleştirmektedir. Ayrıca, son zamanlarda Türkiye’deki düşünce kuruluşlarının
hemen hepsi, Afrika ile ilgili önemli değerlendirme ve yorum yazıları
hazırlanmaktadır. Ancak, Türkiye’de Afrika üzerine çalışan uzman sayısı hala
oldukça azdır ve Afrika üzerine yazılmış eser sayısı ya da Afrika’yla ilgili yazılan
eserlerin Türkçe tercümeleri de kısıtlıdır.
Kültürel-sosyal ilişkiler kapsamında diğer bir etkinlik Başbakanlık Basın-
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) tarafından, Afrika Medya
Girişiminin (AMI) desteğiyle 08-12 Mayıs 2012 tarihleri arasında Ankara’da
düzenlenen ''Türkiye-Afrika Medya Forumu'' olmuştur. Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç'ın himayesinde Afrika Birliği üyesi 54 ülkeden 280 medya mensubunun
katılımıyla gerçekleştirilen ve iki gün süren etkinlikte, Türkiye ile Afrika ülkeleri
arasındaki ilişkilerin, medya, ekonomi, ticaret ve kültürel boyutu tüm detaylarıyla
değerlendirilme imkanı bulunmuştur. Forumun amacı, Afrika ve Türkiye’den medya
mensupları arasında sağlam ve karşılıklı olarak verimli ortaklıkların temelini
oluşturmaktır. Forumun ardından yayımlanan Sonuç Bildirgesi’nde, ortak ve paralel
oturumlar şeklinde gerçekleştirilen çalışmalarda medya mensupları tarafından dile
getirilen görüşlere yer verilmiştir. Bildirgede yer verilen hususların bir kısmı
şunlardır:223
- Türkiye-Afrika ilişkilerinin siyasi ve ekonomik boyutuna paralel
olarak medya alanında daha kapsamlı işbirliği kurulması,
223
Türk-Afrika Medya Forumu, http://www.turkeyafricamediaforum.org ( erişim tarihi: 15.12.2012)
79
- Medya mensuplarının buluşacağı platformların oluşturulması,
- Demokratik değerler ile geleceğini yönlendiren ve kültürler arası
hoşgörü ve kardeşlik ruhunu benimseyen barışçıl bir dünya ideali,
- İletişim kanallarının sürekli açık tutulmasını teminen, bölgesel medya
istişarelerinin kurumsallaştırılması,
- Karşılıklı çıkarlarımızın desteklenmesi için ortak bir platform
kurulması girişiminde bulunulması,
- Foruma katılan medya temsilcileri, BYEGM ile AMI himayelerinde
bir gazeteci değişim programının oluşturulmasını kabul etmiş,
- Her iki kurum (BYEGM ile AMI), Afrika medya sektörünü
geliştirmek amacıyla Afrikalı medya kuruluşlarının teknik ekipmana
ve diğer kaynaklara erişimlerini kolaylaştırmaya yönelik bir
mekanizma oluşturulması için çalışmayı taahhüt etmiş,
- Forumun her yıl düzenlenmesi kararı alınmıştır.
BYEGM Genel Müdürü Murat Karakaya, Forum sonrasında pek çok
katılımcıdan olumlu izlenimler almaya devam ettiklerini, katılımcılar tarafından
Forumun son derece faydalı olduğu ve ülkeler arasında medya alanında işbirliğine
önemli bir zemin oluşturduğu hususunda görüşlerin kendisine iletildiğini ifade
ettiklerini belirtmiştir. Forumun aynı zamanda geleneksel Türk misafirperverliğini de
gösterdiğini işaret ederek pek çok katılımcıdan ülkelerine ısrarlı davet aldıklarını
söylemiştir.224
Hakeza, kültürel ilişkilerin geliştirilmesi bağlamında önemli rol oynayan bir
diğer çalışma ise, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen Dini Liderler
Zirveleridir. İlki 01-03 Kasım 2006 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen
toplantının temel amacı; Türkiye’nin son yıllarda uygulamaya koyduğu Afrika’ya
açılım politikasına paralel olarak Türkiye’nin tarihi ve kültürel zenginliklerinin
tanıtılması, Afrika ülkeleriyle sosyal ve kültürel alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi,
dini alandaki özgün birikim ve deneyimlerin Afrika’da yaşayan Müslümanlar ile
224
http://www.byegm.gov.tr/etkinlikler.aspx?ahid=472&ac=1 ( erişim tarihi: 15.12.2012)
80
paylaşılması, dinî ilişki ve iş birliği imkân ve şartlarının araştırılması ile bütün bu
süreçlerin gerektirdiği adımları atmak olarak ifade edilmiştir.225
“Dünyanın Eşit Kardeşleri” sloganı altında toplanan, II. Afrika Müslüman
Dinî Liderler Zirvesi, 21-25 Kasım 2011 tarihleri arasında Diyanet İşleri
Başkanlığının ev sahipliğinde ve Başbakan Erdoğan’ın himayelerinde İstanbul ve
Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Toplantıda, Afrika ülkeleri dini idareleri ile kurumsal
ilişkilerin tesis edilebilmesi için karşılıklı olarak yapılması gerekenler, 2006 yılında
yapılan birinci toplantı sonucunda uygulamaya konulan Afrika ülkelerinden öğrenci
getirme projesinin, Afrika ülkelerinde düzenlenen Vekâlet Yoluyla Kurban
Organizasyonu’nun ve Kardeş Şehir Projesinin Afrika kısmının genel bir
değerlendirmesi, söz konusu projelerin bütün kıtayı kapsayacak şekilde
genişletilmesi, Afrika ülkelerinde yaşayan dindaşlarımızın doğru dini bilgiye
ulaşmalarını temin etmek maksadıyla dini yayın ihtiyaçlarının karşılanabilmesi
konuları ele alınmıştır.
25 maddeden oluşan sonuç bildirgesi ile açıklanan kararlar, dini alanda kıta
ile gerçekleştirilmesi amaçlanan ilişkilerin boyutlarına ve mahiyetine dair önemli
ipuçları vermektedir. Bildirgede, din eğitimi ve hizmetleri alanında her türlü bilimsel
ve teknik iş birliği imkânlarının geliştirilmesine vurgu yapılmış, din görevlilerine
yönelik hizmet içi eğitim imkânı ile Türkiye’de orta ve yüksek din eğitimi görmek
isteyenler için ihtiyaç oranında kontenjan ve burs imkânı sağlanması gerektiği
belirtilmiştir. Özellikle kriz bölgelerinde barış ve huzurun tesisi için inisiyatif
alabilecek “Afro-Asya İslâm Dünyası Manevî Liderler Birliği” mahiyetinde bir
oluşumun gerçekleştirilmesi amacıyla bir heyet teşekkül ettirilmiştir. Afrika
ülkelerinde Türkiye’nin her düzeyde dinî temsilciliklerinin açılması ihtiyacı ortaya
konmuş, kardeş şehir projesi Afrika kıtasını içine alacak şekilde genişletilmiş,
Afrika’nın 31 ülkesi ile Türkiye’nin il ve büyük ölçekli ilçe müftülükleri kardeş şehir
olarak belirlenmiştir. 226
225
http://africa.diyanet.gov.tr/tr/zirve/zirve-hakkinda_1.html ( erişim tarihi: 16.12.2012)
226 www.diyanet.gov.tr/turkish/haber/II.afrika_dini_liderler_zirvesi_sonuc_bildirgesi_24112011.pdf
(Erişim tarihi: 16.12.2012)
81
4.2.4. Teknik Kalkınma Yardımları
Kalkınma yardımları, resmi kalkınma yardımları, diğer resmi yardımlar, pazar
şartlarında özel sektör katkıları ve sivil toplum kuruluşları (STK) yardımları olarak
sınıflandırılmaktadır. Resmi kalkınma yardımları, kamu kaynağı kullanılarak yapılan
yardımlar olup, çoğunlukla hibe niteliğindedir. Diğer resmi yardımlar, kredi ve borç
işlemleri olup, geri ödemesi olan yardımlardır. Pazar şartlarında özel sektör katkıları,
kamu ve/veya özel sektörün geçerli pazar şartlarında ilgili ülkeye yaptığı yatırım
veya finans desteği kapsamındaki yardımlardır. Sivil toplum kuruluşlarının
yardımları ise, kamu kaynağı kullanılarak ve/veya STK’larının kendi oluşturdukları
kaynaklarla gerçekleştirdikleri hibe yardımlardır.228
1950’lerden sonra ekonomik sorunlarından dolayı dış ülkelerden yardım alan
Türkiye, 1980’lerden itibaren yardım yapan ülke konumuna gelmiştir. Kalkınma
Bakanlığı’nın (eski Devlet Planlama Teşkilatı-DPT) 5 Haziran 1985 tarihinde
Sahraaltı Afrika ülkelerinden Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Moritanya, Senegal,
Sudan ve Somali’ye kurumsal kapasite inşasını hedefleyen 10 milyon dolar tutarında
yardım paketi kararı alması ile kendi dış yardım programını başlatmıştır.229
Resmi
Kalkınma Yardımları (Official Development Assistance, ODA) Türkiye
ekonomisinin son dönemde yaşadığı büyümeye paralel olarak artış göstermektedir.
Dış yardımlar, kalkınma yardımları ve insani yardımlar pro-aktif Türk dış
politikasının en önemli kamu diplomasisi araçları arasında yer almaktadır. Türkiye,
kamu kurumları ve sivil toplum örgütleriyle, Afrika kıtasına sağlıktan eğitime,
tarımsal kalkınmadan sosyal altyapıya kadar çeşitli anlarda, gerçekleştirdiği insani
yardım ve kalkınma yardımlarıyla bölgenin içinde bulunduğu olumsuz durumdan
sıyrılmasına katkıda bulunmaktadır.230
Şüphesiz bu çalışmalar hem Kıta’nın
kalkınmasına yardımcı olmakta, hem de acil ilgi bekleyen sorunlarının bir nebze
228
Resmi Kalkınma Yardımlarına İlişkin Tanımlar ve Örnekli Açıklamalar,
http://ebf.tika.gov.tr/Documents/KALKINMA%20YARDIMLARINA%20%C4%B0L%C4%B0%C5
%9EK%C4%B0N%20TANIMLAR_ekiml2010.pdf
229 Esra Erguvan, The Instruments of Soft Power within Turkish Foreign Policy in the Post-Cold War
Era: Turkish International Cooperation and Development Agency (TİKA) as a Case Study of Turkey’s
Soft Power Application, (Yayımlanmamış Y.L.Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Danışman: Yrd. Doç. Dr. İbrahim Mazlum, İstanbul, 2010) s.115
230 Türkiye’nin Kalkınma İşbirliği: Genel Özellikleri ve En Az Gelişmiş Ülkelere Yönelik Yaklaşımı
http://www.mfa.gov.tr/turkiyenin-kalkinma-isbirligi.tr.mfa (Erişim tarihi 11.10.2012)
82
olsun hafifletilmesine katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin yumuşak
gücünü de arttırmaktadır.
Bu noktada 1992 yılında Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan ve 1999
yılında Başbakanlığa bağlanan TİKA, özellikle 2002 sonrası dönemde Türkiye’nin
küresel düzeyde kullanabileceği bir dış politika enstrümanı haline gelmiş, etkinliğini
giderek artırmış ve önemli bir yumuşak güç unsuru haline dönüşmüştür. TİKA
aracılığıyla gerçekleştirilen kalkınma yardımları, eğitim faaliyetleri ve tesis edilen
işbirlikleri bu kuruluşu önemli bir dış politika aracı haline getirmiştir.
TİKA son dönem Türk dış politikasının göstermiş olduğu Afrika açılımına
paralel olarak Sahraaltı Afrika bölgesindeki etkinliğini arttırmaya başlamıştır. TİKA,
2005 yılına kadar dünyanın birçok yerinde çeşitli koordinatörlüklere sahip iken
Sahraaltı’nda hiçbir temsil kabiliyeti bulunmamaktaydı. Bu eksikliğin giderilmesi
adına TİKA’nın bölgedeki ilk koordinatörlüğü 2005 yılında Etiyopya’nın başkenti
Addis Ababa’ya açılmıştır. Bunu, 2006 yılında Sudan ve 2007 yılında Senegal’de
açılan TİKA koordinatörlükleri izlemiştir.231
2011 yılında Somali’de, 2012 yılında
ise Kenya’da açılan koordinatörlükle ile TİKA’nın Sahraaltı Afrika’da
koordinatörlük sayısı 5’e yükselmiştir.
Koordinatörlüklerin açılmasıyla birlikte bölgeye yapılan kalkınma
yardımlarında ve kapsadığı ülkelerde ciddi bir artış olmuştur. Örneğin, 2008 yılında
Sahraaltı Afrika Bölgesindeki toplam 37 ülkeye yaklaşık 45 milyon Dolar değerinde
kalkınma yardımları yapılmıştır.232
2010 yılında TİKA’nın faaliyetlerinin en fazla
bulunduğu Sahraaltı Afrika ülkeleri sırasıyla Sudan, Nijer ve Senegal, Cibuti,
Etiyopya ve Uganda olmuştur. Sektörel bazda yapılan yardımları % 48 sağlık, %15
su ve su hijyeni, %13 eğitim, %10 tarım ve ormancılık ve %14’te diğer alanlarda
yapılan yardımlar olarak kategorilendirmek mümkündür. Kamu kurumlarının
Sahraaltı ülkelerine yönelik kalkınma yardımları 2009 yılı itibarıyla ise 44 milyon
dolar düzeyindedir. 2010 yılında ise Afrika’da bulunan 34 ülkeye 10 milyon dolar
değerinde yardım TİKA eliyle götürülmüştür. Ayrıca, TİKA tarafından 2010 yılında
231
Birol Akgün, Mehmet Özkan,” Turkey’s Opening To Africa”, The Journal of Modern African
Studies, Vol:48, No:4, 2010, s.537.
232TİKA Kalkınma Yardımları Raporu 2008, s.38. http://store.tika.gov.tr/yayinlar/kalkinma-
yardimi/KalkinmaYardimlariRaporu2008.pdf (Erişim tarihi 17.12.2012)
83
22 Afrika ülkesinde toplam 70 proje sonuçlandırılmış olup, diğer kamu kurumlarının
projeleriyle birlikte bölgeye yönelik 2010 yılı için resmi kalkınma yardımlarımızın
toplamı 40 milyon dolar olarak kaydedilmiştir. TİKA, yaptığı yardımlarla Sahraaltı
Afrika’yı kalkınmasına yardımcı olmakta, bölge halklarının takdirini kazanmaktadır.
“Temiz İçme Suyuna Ulaşım” ve “Afrika Tarım Kalkındırma” gibi projelerin yanı
sıra çeşitli eğitim programlarıyla da bölgede büyük bir başarı sağlamaktadır. TİKA
teknik yardım çalışmalarını uygularken, projelerin uygulanmasında Türkiye’deki ve
yardımdan yararlanan ülkelerdeki kamu kuruluşu uzmanlarından ve diğer
altyapılarından yararlanmaktadır. Bunun yanında başta BM bünyesindeki UNDP ve
UNIDO gibi kalkınma örgütlerinin yanı sıra FAO, OECD, İslam Kalkınma Bankası,
Dünya Bankası gibi birçok uluslararası kuruluşlarla da işbirliği yapmaktadır.233
Nitekim TİKA’nın yapmış olduğu bu çalışmalar hem yerel düzeyde, hem de
uluslar arası aktörler tarafından olumlu karşılanmaktadır. Kalkınma Politikası Bürosu
Kapasite Geliştirme Grubu kıdemli politika danışmanı ve Birleşmiş Milletler
Kalkınma Grubu Yardım Etkinliği Başkanı Daša Šilovic, TİKA’nın yapmış olduğu
çalışmalar ile ilgili olarak “Türk Hükümeti uluslararası kalkınma işbirliği arenasında
öne çıkan oyunculardan biri olan Türkiye’nin konumunu pekiştirmekte ve kalkınma
etkinliği ile “Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne” ulaşılmaya katkıda bulunmak için BM
ve diğer uluslararası taahhütlerini gerçekleştirmesi konusunda oldukça kararlı
olduğunu ifade etmiştir. 234
Türkiye, En Az Gelişmiş Ülkeler hakkında uluslararası toplumda farkındalık
yaratma ve en az gelişmiş ülkelerin acil sorunlarına çözüm bulunması çabalarına
katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Küresel sürdürülebilir kalkınmanın küresel barış
ve güvenlik ile doğrudan bağlantısı olduğuna inanan Türkiye, en az gelişmiş ülkelere
destek olmanın kolektif bir sorumluluk olduğu görüşündedir. Bu çerçevede, Türkiye,
Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler Dördüncü Konferansı’na İstanbul'da ev
sahipliği yapmıştır. Konferans, en az gelişmiş ülkelerin karşılaştıkları sorunların ele
alınması konusunda önemli bir adım teşkil etmiş ve üye ülke Devlet ve Hükümet
Başkanlarının, Uluslararası Toplumun ve diğer paydaşların kararlılık ve siyasi
233
Adem Akkaya, Türk Dış Politikasında Afrika Kıtası ve 1998 Afrika’ya Açılım Eylem Planıyla
Başlayan Yeni Dönemin Analizi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) G.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2012, s.115.
234http://www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=2451 ( Erişim tarihi 17.12.2012)
84
iradesini teyit etmiştir. İstanbul Konferansına 36 Hükümet Başkanı, 96 Bakan ve 66
Uluslararası Kuruluş Başkanı katılmış, toplamda ise 8.931 kişi akredite olmuştur.
Çeşitli yan etkinliklerle birlikte, katılımcı sayısı 10.000’i aşmıştır.235
Konferansın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, “Bu zirve ve bunu takip
eden süreçte İstanbul'un, 1 milyar kişinin kötü kaderinin pozitif şekilde değiştirildiği
bir şehir olarak anılması, bizim için gurur verici bir durum teşkil edecektir. İstanbul,
çok daha yeni ve adil bir dünya düzeniyle ilgili çağrıların ilk duyulduğu şehir
olacaktır. Bizler bunun mümkün olduğunu düşünüyoruz ve Türkiye bunu gerçeğe
dönüştürmek için elinden geleni yapacaktır” 236
derken Türkiye’nin bundan sonraki
süreçte ‘mazlum milletlerin’ haklarının savunulması ve kalkınmalarına destek
verilmesine taahhüdünü yinelemiştir.
4.2.5. İnsani Yardım Çalışmaları
Türkiye, ırk, din, dil, cinsiyet farkı gözetmeksizin ihtiyaç duyulan yerlere
insani yardım ulaştırmaya gayret etmekte, bu amaca yönelik uluslararası çabaları her
zaman desteklemekte ve katkıda bulunmaktadır. 1980’li yılların ortalarından itibaren
bazı ülkelere gıda yardımı şeklinde başlayan insani yardımlar, son yıllarda kayda
değer bir ivme kazanarak dünyanın birçok bölgesine yayılmış, ayrıca nicelik ve
nitelik bakımından da çeşitlenerek, gıda dışında birçok alanı da kapsar hale gelmiştir.
Öte yandan, Türkiye’nin insani yardımları sadece ikili düzeyde gerçekleşmemiş,
yardımları OCHA (BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi), WFP (Dünya Gıda
Programı) gibi uluslararası örgütler aracılığıyla yapmıştır. Bu durum, dış insani
yardımlara uluslararası bir boyut da kazandırmış ve bu alanda faaliyet gösteren
uluslararası kuruluşlarla iş birliğini de arttırmıştır. Nitekim Dünya Gıda Programı,
Türkiye’yi “yükselen donör” (Emergingdonor) olarak nitelendirmiştir.237
Kamu diplomasisinin önemli araçlarından olan teknik kalkınma yardımları ve
insani yardımlar resmi düzeyde olabileceği gibi sivil toplum kuruluşları tarafından da
gerçekleştirilebilmektedir. STK’lar tarafından gerçekleştirilen yardım faaliyetleri ise,
235
BM En Az Gelişmiş Ülkeler 4. Konferansı, http://www.ldc4istanbul.org/tur/index.php ( Erişim
tarihi 17.12.2012)
236http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/79789/turkiye-daha-adil-bir-dunya-duzeni-icin-elinden-geleni-
yapacaktir.html?c=584 ( Erişim tarihi 19.12.2012)
237“Türkiye´nin İnsani Yardımları”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin_-insani-yardimlari.tr.mfa (
Erişim tarihi 21.12.2012)
85
ilgili donör ülkenin toplam kalkınma yardımlarının bir diğer önemli bileşenini
oluşturmaktadır. Türk yardım kuruluşları son dönemde hayata geçirdikleri ses
getiren projeler ile Türkiye’nin 2012 yılında yapmış olduğu 1,5 milyar dolar
tutarındaki kalkınma yardımlarında önemli pay sahibidir. Ülkemizde genel olarak
STK’ların düzenledikleri yardım faaliyetlerinin Afrika kıtasına yönelik olduğu
görülmektedir.
Afrika kıtasında özellikle Somali’de gerçekleştirilen yardımların önemli bir
kısmı Türk Kızılayı tarafından gerçekleştirilmektedir. İhtiyaca göre Afrika
kıtasındaki yardım çalışmalarını sürekli olarak devam ettiren Türk Kızılayı, son
dönemde yaşanan kuraklık ve neticesindeki açlık tehdidinin açtığı yaraları bir nebze
olsun sarabilmek için yardım kampanyası başlatma kararı almıştır. TİKA, AFAD, ve
Turkuaz Medya Grubu ile işbirliği halinde “Afrika Açlık Çekiyor Türk Kızılayı
Yardıma Koşuyor Haydi Türkiye Afrika İçin İyilik Kandillerini Yakalım” sloganıyla
yürütülen yardım kampanyası ile Afrika kıtasının acil sorunlarına katkıda
bulunulmaktadır. Eğitim hizmetlerinden, altyapı çalışmalarına, kentsel dönüşüm
çalışmalarından sağlık hizmetlerinde kadar çok geniş bir yelpazede ilgili kamu
kurum ve kuruluşları ile işbirliği içinde birçok proje faaliyete geçirilmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmalar, 20 yılı aşkın süredir istikrarsızlığın hakim olduğu
Somali’de önemli oranda değişiklikler yapmış, bu katkı bizzat Somali
Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud tarafından dile getirilmiştir.238
Devlet kurumlarının yanında sivil toplum kuruluşları da Sahraaltı Afrika
bölgesinde insani yardım çalışmaları yürütmektedir. Bu kuruluşlardan en öne çıkanı,
ismi Mavi Marmara saldırı ile gündeme gelen İnsani Yardım Vakfı (IHH)’dır.
Vakfın, destek ve yardımları kampanyaları dünyanın birçok ülkesinde ihtiyaç
sahiplerine ulaşmakta, mazlum ve mağdurlar üzerinde olumlu etki yapmaktadır.
Hâlihazırda kuruluş dünyanın 112 ülkesinde aktif olarak faaliyet yürütmektedir.
Vakfın en aktif olduğu ülkeler ise genellikle Afrika kıtasında yoğunlaşmaktadır.
İHH, Türkiye’den Afrika’ya yardım ve hizmet götüren ilk insani
organizasyonlardandır.241
Vakfın Afrika ile ilişkisi 1996 yılında başlamış olup, ilk
olarak Somali’de yardım çalışmalarında bulunmuştur. 1999-2000 döneminde
238
http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/84590/turkiyesomali-iliskileri-uluslararasi-camiaya-guzel-bir-
ornek-olacaktir.html (Erişim tarihi 18.12.2012)
241 Akgün, op.cit., s.541.
86
Etiyopya’da yaşanan büyük sıkıntı döneminde çalışmalarını bu bölgede
yoğunlaştırmış, ilerleyen dönemlerde ise Sahraaltı Afrika’daki çalışma alan ve
çeşidini genişletmiştir.
Sahraaltı Afrika’nın kronik sorunları arasında yer alan kullanılabilir temiz su
ihtiyacına çözüm olması noktasına Su Kuyuları projeleri başlatılmış, bu kapsamda
2000-2008 yılları arasında yaklaşık 1000 tane su kuyusu açılmıştır. “Su kuyusu”
kampanyaları sadece Etiyopya’yla sınırlı kalmamış, daha sonra Somali, Kamerun,
Gine, Çad, Sudan, Burkina Faso ve Sierra Leone olmak üzere toplam sekiz ülke
teşmil edilmiştir.242
Kurumun son yıllarda en ilgi çeken çalışması şüphesiz kuraklıkla
mücadele için başlattığı kampanyadır. “700.000 Kişi Ölüyor” sloganıyla lanse edilen
bu kampanya ile Doğu Afrika’da yaşanan kuraklıkta yüz binlerce insanının ölümle
burun buruna olduğuna dikkat çekilerek, birçok yardım kurum ve kuruluşunun ilgisi
bölgeye kanalize etmiştir. “Türk İnsanı 100.000 Afrikalının Gözünü Açıyor” ve
“100.000 Afrikalı Türkiye İle Görecek” ile başlatılan katarakt projesi, yine son
dönemde kendinden söz ettiren bir başka projedir. İHH, “Yetim Dayanışma Günleri”
ile Sahraaltı Afrika’daki kimsesiz çocuklara yardım elini uzatmakta; Tanzanya,
Somali, Ruanda, Malavi, Etiyopya, Sudan, Moritanya, Burkina Faso, Cibuti ve Gana
gibi ülkelerde binlerce çocuğa destek olmaktadır.243
Kurum, bölgede gıda
yardımların eğitim yardımlarına, ibadethane ve mescit yapımından okul yapımına,
kurban kampanyalarından sivil toplum kapasite geliştirme programlarına kadar
birçok alanda kıtaya yardım elini uzatmaktadır.
Sahraaltı Afrika kıtasına yönelik yardım ve faaliyetlerde bulunan bir diğer
Türk STK’sı Kimse Yok Mu Derneği'dir. 17 Ağustos deprem felaketi sonrasında
oluşturulan bu kuruluş zamanla misyon ve vizyonunu genişleterek faaliyet alanlarını
yurtdışına doğru yaymıştır. Hâlihazırda dünyanın çeşitli bölgelerine yardımlarını ve
projelerini ulaştırabilen bu dernek Sahraaltı’na da önemli desteklerde bulunmaktadır.
Kimse Yok Mu Derneği, tıpkı IHH gibi, Somali, Nijer, Sudan, Kamerun ve Burkina
Faso'da halkın temel ihtiyacını karşılamak için su kuyuları açmaktadır. “Afrika
Hayat Buluyor” kampanyası ile Temmuz 2011'den beri açlık ve susuzlukla mücadele
242
http://www.ihh.org.tr/ihhdan-asya-ve-afrikaya-2512-su-kuyusu/ (Erişim tarihi 18.12.2012)
243 Akkaya, op.cit.,s.119.
87
eden Somali, Uganda, Kenya ve Etiyopya’ya acil insani yardım malzemesi
göndermekte, çeşitli sağlık ve sosyal hizmetler alanında bölge halkına hizmet
verilmektedir. Kurumun bölgeye yönelik hizmetleri; göçmen kamplarında sağlık
hizmetleri, sünnet kampanyası, sıtma ile mücadele, temiz su temini, gıda paketi
dağıtımı, sağlık taraması ve ilaç dağıtımı şeklindedir. 245
Öne çıkan bu iki kurumun haricinde Türkiye Diyanet Vakfı, Aziz Mahmut
Hüdai Vakfı, Cansuyu Derneği, Yardımeli Derneği, İslam Toplumu Milli Görüş,
Afrika Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği (AFKAD) ve Anadolu Aslanları
İşadamları Derneği (ASKON) gibi kuruluşlarda bölgeye yönelik yardım faaliyetinde
bulunmaktadır. Bu kurumların Afrika'daki ana çalışma alanları, tarım, sağlık, eğitim,
su ve sanitasyon, mesleki eğitim, kurumsal kapasite geliştirme ve insani yardımı
içermektedir.
Geleneksel donör ülkelerin 2008’den itibaren dünyayı etkisi altına alan,
ekonomik kriz koşullarında insani yardım ve kalkınma yardımlarında büyük
kesintilere gittikleri bir ortamda, Türkiye’nin kalkınma yardımlarını önemli oranlarda
artırması, gerek uluslararası kuruluşların, gerekse gelişmekte olan ülkelerin ilgi ve
takdirini toplamaktadır. OECD istatistiklerine göre Türkiye’nin yıllık resmi kalkınma
yardımları, 2005 yılında 601 milyon dolar, 2006 yılında 714 milyon dolar, 2007
yılında 602 milyon dolar, 2008 yılında 780 milyon dolar, 2009 yılında 707 milyon
dolar, 2010 yılında 967 milyon dolar ve 2011 yılında 1.4 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Bu rakamlar Resmi Kalkınma Yardımlarının giderek Türkiye'nin
proaktif dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini göstermektedir. 2011
yılında % 38 artışla Türkiye, OECD üyeleri arasında Resmi Kalkınma Yardımlarını
en çok artıran ülke olmuştur. 246
Türkiye’nin 2011 yılında Afrika’ya yaptığı resmi yardım miktarını % 67
oranında artırarak, 71 milyon dolara çıkarmıştır. Güney ve Orta Asya ülkeleri
Türkiye’nin 2010’daki bölgesel kalkınma yardımının yaklaşık % 45’ini, Balkan ve
Doğu Avrupa ülkeleri ise yaklaşık % 27’sini almış, kalan yaklaşık %25 kısımda
245
www.kimseyokmu.org.tr(Erişim tarihi 13.12.2012)
246“ Türkiye’nin Kalkınma İşbirliği: Genel Özellikleri ve En Az Gelişmiş Ülkelere Yönelik
Yaklaşımı”, http://www.mfa.gov.tr/turkiyenin-kalkinma-isbirligi.tr.mfa (Erişim tarihi 13.12.2012)
88
Afrika ve Orta Doğu ülkeleri arasında paylaştırılmıştır.247
Bu rakamların
incelenmesinden de görüleceği üzere, Artan kalkınma yardımlarından aslan payı
Türkiye’nin geleneksel alıcı ülkelerine gitmekte, bir önceki yıllara göre oransal
olarak sıçrama yapsa da, Afrika kıtasına yapılan yardımlar hala resmi kalkınma
yardımlarından az pay almaktadır.
4.2.6. Barış ve Güvenlik
Afrika devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmaya başladığı dönemden bugüne
iç çatışmalar ve sınır sorunları adeta kıtanın kaderi haline gelmiştir. Kıtanın hemen
her bölgesinde etnik, dini veya siyasi sebeplerle yaşanan pek çok kanlı çatışmada
bugüne kadar milyonlarca insan ölmüş ve bir o kadarı da yaşadıkları bölgeleri terk
etmek zorunda kalmıştır. Güvenlik ve istikrarın sağlanması amacıyla Birleşmiş
Milletler başta olmak üzere bazı uluslararası barış misyonları, kıtanın çeşitli çatışma
bölgelerinde görev yapmaktadır. Türkiye de bugüne kadar Birleşmiş Milletler Barış
Gücü şemsiyesi altında birçok göreve katılmıştır. Türkiye, Somali’de BM Harekâtı
(UNOSOM), BM Kongo Demokratik Cumhuriyeti Misyonu (UN Mission in the
Democratic Republic of the Congo - MONUC), BM-Afrika Birliği Darfur Misyonu
(UN-African Union Mission in Darfur-UNAMID), Demokratik Kongo
Cumhuriyeti'nde AB Polis Misyonu (EUPOL KINSHASA) ve BM Sudan Misyonu
(UN Mission in Sudan - UNMIS)’na personel ve lojistik destek ve katkıda
bulunmuştur. 248
Bunların yanında özellikle askeri eğitim ve teknik işbirliği anlaşmaları da
Sahraaltı Afrika ile Türkiye’nin ilişkilerine önemli katkıda bulunmakta, yumuşak
gücünü artırmaktadır. Bu bağlamda Burkina Faso, Etiyopya, Gambiya, Kongo
Cumhuriyeti, Mali ve Senegal ile Askeri Alanda Eğitim Teknik ve Bilimsel Çerçeve
Anlaşmaları imzalanmıştır.
247
Türkiye’nin Kalkınma İşbirliği: Genel Özellikleri ve En Az Gelişmiş Ülkelere Yönelik Yaklaşımı”,
http://www.mfa.gov.tr/turkiyenin-kalkinma-isbirligi.tr.mfa (Erişim tarihi 13.12.2012)
248 “Türkiye'nin Barışı Destekleme Harekatına Katkıları » Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barışı
Destekleme Harekâtlarına Katkıları”,
http://www.tsk.tr/4_uluslararasi_iliskiler/4_1_turkiyenin_barisi_destekleme_harekatina_katkilari/kon
ular/turk_silahli_%20kuvvetlerinin_barisi_destekleme_harekatina_katkilari.htm (Erişim tarihi
22.12.2012)
89
SON BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
Günümüz dünyasında ülkelerin milli çıkarlarını koruma ve amaçlarına
ulaşmakta kullandıkları yöntemler klasik diplomasinin çok ötesine geçmiştir. Etkin
olmak isteyen devletler için, artık sadece diğer ülke hükümetleri ile ilişkiler
kurmanın yeterli olmadığı, diğer ülke kamuoylarını da hedefleyen politika ve
programların uygulanmasının zorunluluk olduğu bir döneme girilmiştir. Bilgi,
iletişim, kültür, kamuoyu algısı günümüz uluslararası ilişkilerinde anahtar sözcükler
haline gelmiştir. Bu bağlamda “kamuoyunun anlaşılması, bilgilendirilmesi ve
etkilenmesi” faaliyetlerinin toplamı olarak ifade edilen, “kamu diplomasisi” ülkelerin
dış politikalarında vazgeçilmez araçlardan birisi haline gelmiştir. Bugün artık pek
çok ülke, dünya kamuoylarında olumlu bir algı oluşturabilmek için kamu diplomasisi
araçlarını etkin bir şekilde kullanmaktadır.
Uluslararası sistemde meydana gelen değişimler Türk dış politikası için hem
yeni fırsatlar hem de yeni tehditler getirmiş ve Türk dış politika yapıcılarının ülkenin
pozisyonunu dünya sistemi içinde yeniden yorumlama ve düzenlemelerini gerekli
kılmıştır. Soğuk savaş dönemi boyunca kendini NATO bloğunun Sovyetlere karşı
öncü ülkesi olarak tanımlayan ülke, SSCB’nin yıkılmasından sonra yeni arayışlara
girmiştir. Nitekim “Adriyatik’ten Çin Seddine kadar Türk dünyası” söylemi ile
bağımsızlıklarını yeni kazanan Türkî Cumhuriyetler ile ortak dil, kültür ve akrabalık
bağları üzerine kurulmaya çalışılan yakın ilişkiler bu arayışların ilk örneklerindir.
Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri, tarihi olarak uzun bir döneme tekabül
etmesine rağmen bu ilişkiler genel olarak en az incelenen konular arasında yer
almaktadır. Ülkemizde, kıta ile ilgili açlık, sefalet, yoksulluk, kuraklık, iç savaşlar,
istikrarsızlık gibi olumsuz yönü ağır basan bir genel algı hakimdir. Ancak, 2002
yılından itibaren Türk dış politikasında yaşanan hareketlilikle beraber kıta ile
ilişkilerin geliştirilmesine özel önem verilmesi, bu algıda değişime neden olmaktadır.
Türkiye-Afrika ilişkileri noktasında, ilk olarak 1998 yılında kabul edilen “Afrika
Açılım Eylem Planı” ile politika değişimine olan ihtiyaç kapsamlı bir biçimde ortaya
konulmuş, 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesiyle, ilişkilerin geliştirilmesi Türk
dış politikasının öncelikleri arasına dahil olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye’nin
90
Afrika’ya olan ilgisi belirgin bir şekilde artmıştır. Gerek devlet kurumları tarafından
yapılan çalışmalar, gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve iş adamlarının faaliyetleri,
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinin gelişip güçlenmesinde önemli katkılar sağlamıştır.
Türkiye’nin kıta ile olan ilişkileri çok eski olmasına rağmen, maalesef 80
yıllık bir dönemde kıtaya karşı sırt dönülmüş, kıta ihmal edilmiş ve unutulmuştur.
Türkiye’nin özellikle Sahraaltı Afrika ile bir ‘hafıza kaybı’ vardır. Bu zaman
zarfında kıtanın geçirdiği tarihi dönüşümlerden uzakta kalınmış, hatta Cezayir’in
bağımsızlık oylamasında ve Bandung Konferansı’nda olduğu gibi, anti sömürgeci
geçmiş ve kıta ile var olan kadim tarihi gelenek ile zıt duran tercihlerde bulunulmuş,
sorunlu politikalar izlenmiştir. Dolayısıyla, kıta ile ilişkilerimizde genel olarak
pozitif bir unsur olarak sıkça ifade edilen, sömürgeci olmayan bir geçmişe sahip
olmayan bir ülke olan Türkiye’nin bu özelliği, ilişkilerimizin geleceği açısından
‘geçer’ sebep olmakla birlikte ‘yeter’ değildir. Bu tarihi geçmişin bize verdiği
avantajların abartılmaması, yaklaşık 80 yıllık bir süredir kıta gerçeklerinden ve
tarihinden uzak olduğumuz gerçeği göz önünde bulundurularak makul bir okumadan
geçirilmesi gerekir.
Türkiye, kökleri 1998 yılına giden Afrika açılım politikasının başından
itibaren, NATO ve Batı bloğunun bir müttefiki olarak, ülkenin çıkarları ile bağlı
bulunulan İttifak’ın çıkarları arasında bir tercih yapma gibi bir sınamaya henüz tabi
tutulmamış bir ülkedir. Bundan hareketle Türkiye’nin Afrika ile hızla gelişen
ilişkilerinin dar boğazlardan, sınamalardan geçmediğinin farkında olunması
elzemdir. Türkiye Afrika’da gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerine rağmen, kıtanın eski
kolonyal güçleri ve yükselen güçlerinin nasırlarına henüz basmamıştır Türkiye’nin
özellikle son on yılda giderek ivme kazanan bir şekilde Afrika ülkeleriyle her alanda
ilişkilerini geliştirme çabasına girişmesi, kendi bölgesindeki gelişmelere yön
verebilen bir bölgesel güç/aktör olma isteğinin bir ürünüdür. Bölgesel güç en genel
ve basit anlamıyla, bölge siyasetini belirleme ve etkileme yeteneğine sahip, içinde
yaşadığı coğrafyada etkin olan ülke olarak tanımlanabilir. Şuan Türkiye’nin kıtadaki
rolünü, oyun kurucu, bölgesel bir güç olmaktan ziyade, daha çok “çöpçü balığı”
benzetmesi ile tanımlamak daha uygun olacaktır. Kıta kaynaklarının stratejik
paylaşımında söz sahibi olmak isteyen bir ülke profilinden halen ülkemiz uzaktır.
91
Afrika açılımı her geçen gün devlet ve sivil toplum kuruluşlarının daha fazla
birlikte müdahil olduğu bir politika halini almakta, bu yönüyle bir devlet politikasına
dönüşmektedir. Ancak, AB üyeliğinde olduğu gibi bu bir stratejik tercih de değildir.
Dolayısıyla politikanın hızını şuan için ulusal ve uluslararası konjonktürün yapısı
belirlemektedir. Bahar havasında, yokuş aşağı bir gidişten söz etmek pekâlâ
mümkündür. Kıta ile ilişkilerimizde yaşanmış ve aşılmış bir kriz bulunmamaktadır.
Dolayısıyla kıta ile gelişen bu işbirliğinin krizlere dayanıklılığı henüz test
edilmemiştir. Türkiye’nin ilgisinin kalıcılığını yaşanacak krizler ve bu krizler ile
verilecek başarılı mücadele belirleyecektir. Bu sebepten ötürü, kıta ülkelerinin de bu
ani ilginin sebebini sorguladıkları, hatta bu noktada kimi zaman çekimser
davrandıkları görülmektedir. Diğer bölge oyuncuları ile karşılaştırıldığında hala
‘rüştünü ispat edememiş’ bir ülke olduğumuzu bilmemiz gerekir.
Son dönemde ivme kazanan ilişkilerde, özellikle sivil toplum boyutunda,
toplumun belli kesiminin öncülüğünde-tekelinde yürüyen bir ilişkiden bahsedebiliriz.
Kıtada aktif olarak faaliyet gösteren STK’ların rolü, siyasal iktidarın akıncı birlikleri
gibidir. Bu rolden hem siyasi iktidar hem de bu kuruluşlar memnun görünmekle
beraber, muhtemel bir iktidar değişikliğinde Afrika açılımının akıbetinin ne olacağı
hala belirsizliğini korumaktadır. Türkiye kıta ile ilişkilerinde insan kaynağı olarak
hala kısıtlı imkânlar ile hareket edilmektedir Özellikle resmi kurum ve kuruluşların
kendi insan kaynaklarını yetiştirme noktasında etkin çalışmalar yürütmesi
gerekmektedir. Kıtada yaygın konuşulan Arapça, İngilizce, Fransızca ve
Portekizcenin yanında Swahili gibi birçok bölgede konuşulan yerel dilleri bilen
personelinde yetiştirilmesi gerekmektedir. Sayıları her geçen gün artan Afrika
araştırma merkezleri ve Afrika çalışmaları programları yanında, Afrika dillerinin de
üniversitelerde öğrenilebileceği imkânlar sağlanmalıdır.
Türkiye’nin Afrikalı devletlerarasındaki sorunlarda arabuluculuk rolü
oynayabilecek insan kaynağı, birikimi, donanımı ve albenisi yeteri kadar mevcut
değildir. Hakeza etnik bazlı sorunlara müdahil olması da şuan itibariyle zor
görünmektedir. Bu noktada Somali örneği ve Somali’den ulusal uzlaşının
sağlanması, El Şebab’ın radikal-selefi unsurlardan temizlenerek, meşru siyasi zemine
çekilme çalışmaları önemli bir kırılma noktası olacaktır. Bu projenin başarılı olması
halinde, Nijerya’da, Mali’de, Kenya’da arabulucu olarak rol kapması mümkün
olabilir.
92
Türkiye’nin “özgün hikâyesi”nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika da bir rol model
olarak karşılığı olmakla beraber, Sahraaltı Afrika’da aynı etkiye sahip olacağını iddia
etmek pek mümkün değildir. Türkiye Çin Halk Cumhuriyeti ve Brezilya gibi devlet
destekli bir büyüme modeline sahip değildir. Sosyal yönü, ABD gibi ülkeler ile
karşılaştırıldığında güçlü, devlet ve sivil toplum eliyle servet paylaşımın yapıldığı
neo-liberal ekonomi modeline sahip bir ülke olması, Türkiye’yi rakipleri ile
karşılaştırıldığında özgün bir model kılmak için yeterli değildir. Bu noktada kazan-
kazan temelli, eşitlikçi ve adalet vurgulu bir söylem benimsemesi pozitif bir unsur
olmasına rağmen, yeterli değildir.
Özelikle petrol zengini Afrika ülkelerinde hakim olan eski Marksit-Sosyalist
yapıların mücadele dönemlerinden gelen PKK ile organik bağları mevcuttur. Nitekim
bu bağ, Nelson Mandela’nın Atatürk barış ödülünü reddetmesinde önemli bir etken
olmuş, hala hafızalarda yer eden bir hüsrana sebep olmuştur. Kürt meselesinde
çözümü sağlayamamış bir Türkiye’nin kıtadaki yürüyüşü zaman içinde topallamaya
mahkûmdur. Mevcut iktidar döneminde ezber bozan, siyasi riski yüksek, inkar ve ret
politikalarını ortadan kaldıran bir paradigma benimsenmiş ve önemli mesafe
alınmıştır. Ancak çözüm sürecinin uzaması, bahse konu ülkelerde Türk kamu
diplomasini olumsuz etkilemeye devam edecektir.
Türkiye’nin kıtada etkinliğini arttırmak ve kıta ülkeleriyle siyasi, iktisadi,
ticari ve kültürel alanda ilişkilerini geliştirmek yönünde yaptığı girişimlerin, şimdilik
yeterli değilse de başlangıç noktası olarak oldukça önemli adımlar olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Özellikle Sahra çölünün güneyinde yer alan ve dünyanın en fakir
ülkeleri olarak bilinen ülkeler, sürekli olarak ardı arkası kesilmeyen iç savaşlar, etnik
çatışmalar, askeri darbeler, yoksulluk ve kötü yönetim gibi pek çok sorunla karşı
karşıya bulunmaktadır. Yapılacak en ufak bir yardımın bile onlar için elzem olduğu
bu dönem, Türkiye için tarihi bir önem taşımaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının
yapmış olduğu çalışmalar daha çok acil insani yardım çalışmaları ile dini motifli
etkinlikler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Kurban organizasyonu, gıda dağıtımı, acil
sağlık hizmetleri, su kuyusu ve mescit inşası gibi faaliyetler Afrika kıtasına yönelik
gerçekleştirilen öne çıkan çalışmalardır. İki taraftan hükümetlerin yardım ve
işbirliklerini gerektiren teknik işbirliği ve kalkınma yardımlarına son dönemde
başlanmıştır. Kıtanın insan kaynağını yetiştirmeye, yönetici elitini belirlemeye
yönelik çalışmalar şuan için embriyo aşamasındadır. Hem resmi kurumların hem de
93
sivil toplum kuruluşlarının, Afrika şartları altında ortadan kaldırılması mümkün
sorunlara odaklanmak yerine, daha uzun vadeli bir dönemde hem söz konusu ülke
hem de Türkiye için fayda sağlayacak çalışmalara daha fazla ağırlık verilmelidir.
Bununla birlikte Türkiye’nin resmi kalkınma yardımlarında hala aslan payını hala
Orta Asya ve Balkanlar almaktadır, toplam miktarın sadece % 25’i Afrika ve Orta
Doğu ülkelerine harcanmaktadır. Diğer ülkelerin kıta için ayırdıkları faizsiz, düşük
faizli kredi imkânları ve doğrudan yardım rakamlarıyla karşılaştırıldığında
Türkiye’nin 2011 yılı itibariyle kıtaya harcamış olduğu miktar hala kısıtlıdır. Bu
sebeple, Sahraaltı Afrika’ya yapılan kalkınma yardımlarının miktarı arttırılmalı,
bölgeye yönelik faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşları çalışmalarına destek
olabilecek her türlü önlem alınmalıdır. Türkiye’nin kalkınma yardımları, ülkenin
mevcut ekonomik yapısı ile bağlantılı olarak her geçen yıl artmaktadır. Türkiye
ekonomisi 2008 küresel krizini bölgesine göre daha az etkilenerek atlatmışsa da, ülke
ekonomisinin krizlere bağışıklık kazandığını söylemek hala çok zordur. Nitekim
2012 yılının üçüncü çeyreğinde beklenenin altında gerçekleşen büyüme oranları ve
ibresini artan yöne çeviren işsizlik, ekonomi yöneticilerinin fırtınalı havalardan
bahsetmesi, Türkiye’nin En Az Gelişmiş Ülkelere olan kalkınma yardımları
konusundaki taahhütlerini ne kadar gerçekleştirebileceğini de ortaya koyacaktır.
Türkiye’nin bölge güvenliğine ve Afrika içerisindeki bireye de değer
verdiğini göstermesi, bu yolda adımlar atması gerekmektedir. Türkiye kıta ile
ekonomik, siyasi, diplomatik ve bürokratik ilişkilerinin sürekli olmasını istiyorsa
ilişkilerini halklar düzeyinde daha da geliştirmelidir. Örneğin, karşılıklı akademik
çalışmalar, sivil toplum kuruluşları, spor, kültür, turizm platformlarında faaliyetleri
arttırılmalı ve teşvik edilmelidir Rakipleri ile karşılaştırıldığında Afrika ülkelerinde
örgütlü, sayı, ekonomik ve politik güç itibariyle temerküz etmiş bir Türk
diasporasından bahsedilemez. Ülkelerin çoğunda sayıları onlar ve yüzler ile ifade
edilen, esnaf, öğretmen, gönüllü ve öğrenci ağırlıklı bir Türk nüfus yapılanması
vardır. Bu vatandaşlarımızın bulundukları bölgede daha aktif olmalarını sağlayacak,
temsil kabiliyeti yüksek sivil toplum örgütlerinin kurulmasına öncülük edilebilir. Var
olan örgütlenmeleri sadece mensubu oldukları ya da yakınlık hissettikleri
yapıları/cemaatleri temsil etmek yerine, ‘ülke adına’ adına hizmet üretecek, faaliyette
bulunacak bir nitelik kazanmaları noktasında destekte bulunulmalı, kapasite
geliştirme alanlarında katkıda bulunulmalıdır. Afrika’da faaliyet gösteren faklı sivil
94
toplum kuruluşları, Kurum himayesinde, diğer partner kuruluşların desteği ile
düzenli olarak ‘Sivil Toplum Zirveleri’ ile biraraya getirilebilir.
Türkiye, bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirirken, ülkelerin etnik, siyasi ve
ekonomik farklılıklarını dikkate almalı ve stratejik önceliğini bölgedeki önemli
ülkelere vermelidir. Türkiye’nin Sahraaltı Afrika bölgesinde şu an için 27 tane
elçiliği bulunmaktadır. Bunun dışında bölgedeki pek çok ülkede fahri
konsolosluklara da sahiptir. Fakat bu sayıyı yeterli görmek yanlış olacaktır. Bu
sebeple Türkiye, bölgedeki temsilciliklerinin sayısını, etki kabiliyetini arttıracak
önlemler almalıdır.
İkili ilişkilerin daha da geliştirilebilmesi ve süreklilik kazandırılabilmesi için,
bazı Afrika ülkeleri ile Türkiye Genelkurmay Başkanlığı’nın yapmış olduğu mevcut
anlaşmaların Askeri Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmalarının sayısının
artırılması ve Afrikalı askeri personele ülkemizde staj ve eğitim imkânlarının
sağlanması son derece önemlidir.
95
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
Breslin, Shaun, The Soft Notion of China’s ‘SoftPower’, London, Chatham House,
2011.
Davudoğlu, Ahmet : Stratejik Derinlik, İstanbul, Küre Yayınları, 2004.
Hazar, Numan, Küreselleşme Sürecinde Afrika ve Türkiye-Afrika İlişkileri, Ankara,
USAK Yayınları, 2011.
Kavas, Ahmet, Osmanlı- Afrika İlişkileri, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
Kavas, Ahmet, “Afrika'da Sömürgeciliğin XIX. Yüzyılın İkinci Yarısına Kadar
Kurulamamasında Osmanlı Devleti'nin Rolü”, der. Ahmet Kavas ve Hasan Öztürk,
Uluslararası Türk - Afrika Kongresi: Yükselen Afrika ve Türkiye, İstanbul, Tasam
Yayınları, 2006, s.103-108.
Kurlantzick, Joshua, Charm Offensive: How China’s Soft Power Is Transforming the
World, Yale University Press, 2007.
Lancaster, Carol, Foreign aid: Ddiplomacy, Development and domestic politics, The
University of Chicago Press, Chicago and London, 2007.
Melissen, Jan The New Public Diplomacy: SoftPower in International Relations,
Londra, Palgra and Macmillan, 2005
Nicholas J. Cull, “Public Diplomacy Before Gullion: The Evolution of a Phrase”,
Nancy Snovv ve Philip M. Taylor (ed.) Routledge Handbook of Public Diplomacy,
New York, Routledge, 2009.
Nye, Joseph , Amerikan Gücünün Paradoksu: Dünyanın Tek Süper Gücü Neden Tek
Başına Davranmaz, Literatür Yayıncılık, İstanbul. 2003
Nye, Joseph, Yumuşak Güç: Dünya Siyasetinde Başarının Yolu, Ankara, Elips
Yayınları 2004.
Nye, Joseph, Soft Power: The Means to Success in World Politics, New York, Publıc
Affaırs, 2004.
Özkan, Mehmet, “Türkiye’nin Afrika Politikası 2009,” der. Duran Burhanettin, İnat
Kemal, Ataman Muhittin, Türk Dış Politikası Yıllığı 2009, İstanbul, 2009.
Özkan, Mehmet, “Türkiye’nin Afrika Açılımı ve Asya İle ilişkiler”,der. İbrahim
Kalın, 2000’li yıllar, Türkiye’de Dış Politika, İstanbul, Meydan Yayınları, 2011
Potter, Evan: “Canada and the New Public Diplomacy “, Netherlands Institute of
International Relations.www.clingendael.nl
Reinhard, Keith, “American Business andIts Role in PublicDiplomacy”, der. Nancy
Snow ve Philip M. Taylor, RoutledgeHandbook of PublicDiplomacy,New York,
Routledge,2009.
96
Snow, Nancy: “Rethinking Public Diplomacy in Routledge Handbook of Public
Diplomacy , Nancy Snow and Philip M. Taylor (ed.), Routledge Handbook of Public
Diplomacy, New York, 2009.
Ünal Erzen, Meltem, Kamu Diplomasisi, İstanbul, Ersin Yayınları,2012.
Tiedman, Anna, U.S. PublicDiplomacy in Middle East, Seminar on Geography”,
Foreign Policy and the World Order, 2004.
Zöllner, Oliver “German Public Diplomacy: The Dialogue of Cultures”, Nancy Snow
ve Philip M. Taylor (ed.) Routledge Handbook of Public Diplomacy, New York,
Routledge, 2009.
TEZLER:
Akkaya, Adem, “Türk Dış Politikasında Afrika Kıtası ve 1998 Afrika’ya Açılım
Eylem Planıyla Başlayan Yeni Dönemin Analizi”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Danışman: Prof. Dr. Mehmet Emin Çağıran, Gazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2012)
Atmaca, Tayfun, Teknik Yardım Projelerinin Hazırlanması, Uygulanması, İzlenmesi
ve Değerlendirilmesi, Yayımlanmamış TİKA Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004
Berdibek, Muhammed, Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkelerine Yönelik
Kamu Diplomasisi Faaliyetleri ve Etkileri (2002-2011),(Yayımlanmamış Uzmanlık
Tezi, Danışman: Doç.Dr. İbrahim Kalın, YTB, 2012)
Budak, Muhammed Musa, Bir Kamu Diplomasisi Aracı olarak Öğrenci Değişim
Programları ve Türkiye Uygulamaları, (Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Danışman:
Dr. Mesut Özcan, YTB, 2012)
Cural, Ahmet, Bush Doktrini ve Askeri Gücün Önalıcı ve Önleyici Savaş
Kapsamında Kullanılması,(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Danışman: Prof.Dr. Ersin
Onulduran, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Üniversitesi, 2011)
Erguvan, Esra, The Instruments of Soft Power within Turkish Foreign Policy in the
Post-Cold War Era: Turkish International Cooperation and Development Agency
(TİKA) as a Case Study of Turkey’s Soft Power Application, (Yayımlanmamış
Y.L.Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Danışman: Yrd. Doç. Dr.
İbrahim Mazlum, İstanbul, 2010)
DERGİ, MAKALE, GAZETE, İNTERNET SİTESİ:
Afrika ile İlişkiler”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-afrika-iliskileri.tr.mfa (Erişim
tarihi 12.12.2012)
Africa Celebrates Barack Obama's Victory, www.npr.org (Erişim tarihi 01.12.2012)
Africa: RFI Launches Kiswahili Service in Ten Countries, http://www.balancingact-
africa.com (Erişim tarihi,12.11.2012)
97
Akçadağ, Emine, Dünya’da ve Türkiye’de Kamu Diplomasisi,
www.kamudiplomasisi.org (Erişim tarihi 08.10.2012)
Akgün Birol ve Özkan Mehmet, “Turkey’s Opening To Africa”, The Journal of
Modern African Studies, Vol:48, No:4, 2010,
Akgün Birol ve Özkan Mehmet,,Röportajhttp://www.balkanalysis.com (Erişim tarihi
03.12.2012)
Adıyaman, Şeyma, “TİKA: Türkiye’nin Küresel Dış Politika Enstrümanı”,
http://www.bilgesam.org
Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler Dördüncü Konferansı, www.mfa.gov.tr
Biz Kimiz?,www.amerikaninsesi.com, (Erişim tarihi 23.10.2012)
Davutoğlu, Ahmet, “2013 Yılına Girerken Dış Politikamız”,
http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/butce_2013.pdf ( Erişim tarihi 4.12.2012)
Desai, Niranjan, “India and Africa: A New Engagement”, India Quarterly, 65,4
(2009)
Dini Liderler Zirvesi Sonuç Bildirgesi, www.diyanet.gov.tr
D. Mullen, Rani ve Ganguly, Sumıt, “The Rise of İndia’sSoftPower”,
www.foreingpolicy.com (Erişim tarihi 03.11.2012)
Driouch, Hicham,Çin'in Dış Yardım Çalışmaları Sürekli Artıyor: Kalkınma Yardımı
mı, Ekonomik Çıkar mı?,www.trdiplo.com, (Erişim tarihi 03.11.2012 )
D. Shear, Michael, “Obama's Middle East Trip a Balancing
Act”,http://voices.washingtonpost.com/(Erişim tarihi 7.11.2012)
Erol, M.Seyfettin ve Altın, A. Said, "Türk Dış Politikasında Afrika: Osmanlı Mirası
Üzerine Ortak Gelecek- Etkinlik Arayışları", http://www.usgam.com(Erişim tarihi
18.12.2012)
Fırat, Melek, http://www.tasam.org ( Erişim tarihi 27.11.2011)
Hazar, Numan, ‘Türkiye Afrika’da: Eylem Planının Uygulanması ve Değerlendirme
On Beş Yıl Sonra’, http://www.orsam.org.tr
Görgülü, M. Emre, “Potential Prospects of Turkey in Africa”
http://web.inonu.edu.tr/~ozal.congress/pdf/45.pdf ( Erişim tarihi 12.12.2012)
H.Nakamura, Kennon, ve C.Weed, Matthew, U.S. Puplic Diplomacy: Background
and Current Issues, www.fas.org, (Erişim tarihi: 01.11.2012
İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı, http://www.ihh.org.tr/misyonumuz/(Erişim tarihi
18.12.2012)
Kamu Diplomasi Koordinatörlüğün kurulmasına ilişin Genelge, www.kdk.gov.tr
Kalkınma Yardımları Raporları, www.tika.gov.tr,
Kalın, İbrahim, “Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi”, http://kdk.gov.tr (
Erişim tarihi:09.10.2012)
Kavas, Ahmet, “Türkiye-Afrika Buluşması: Yeni bir Başlangıç”,
http://www.musiad.org.tr ( erişim tarihi: 12.12.2012)
98
Kardaş, Şaban, “Quest for Strategic Autonomy Continues, or How to Make Sense of
Turkey’s “New Wave”, www.gmfus.org (Erişim tarihi 03.12.2012)
Kimse Yok Mu Derneği, www.kimseyokmu.org.tr (Erişim tarihi 13.12.2012)
Küreselleşen Dünyada Diplomasi: Kamu Diplomasisi, www.kamudiplomasisi.org (
Erişim tarihi 10.11.2012)
Lu Boynton, Xiaoqing, “China’s Emerging Global Health and Foreign Aid
Engagement in Africa”, http://csis.org ( Erişim tarihi 15.12.2012)
Mansfield, Zuhal, Türkiye İle Afrika Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Genel
Görünümü, http://www.tasamafrika.org/
Medeniyetler İttifakı Girişimi, www.medeniyetlerittifaki.org.tr/
Nye, Joseph Jr, “Public Diplomacy and SoftPower” (2008), The Annals of American
Academy of Political and Social Science, Vol. 616, No. 94.
Obama’nın Kahire Üniversitesi konuşması için http://www.whitehouse.gov
Öztürk, Hasan, “Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Alternatif Olarak Afrika Açılımı”,
http://www.bilgesam.org/(Erişim tarihi 17.11.2012)
Public Diplomacy 2.0: Wherethe U.S. Government Meets "New Media"
http://www.heritage.org (Erişim tarihi 13.12.2012)
Purushothaman, Uma, “Shifting Perceptions of Power: Soft Power and India’s
Foreign Policy”, Journal of Peace Studies, Vol. 17, Issue 2&3, April-September,
2010
Resmi Kalkınma Yardımlarına İlişkin Tanımlar ve Örnekli Açıklamalar,
http://ebf.tika.gov.tr/
Şahin, Mehmet, “Anadolu Kaplanları Türkiye’yi Ortadoğu ve Afrika’da Etkili
Kılıyor”, Ortadoğu Analiz, Mayıs 2010, Cilt 2, Sayı 17
Şahin, Özgecan, “Türkiye- Afrika İlişkileri” http://www.bilgesam.org/
TDK Sözlük, Güç, http://www.tdksozluk.com/
Tepeciklioğlu, Elem Eyrice, “Afrika Kıtasının Dünya Politikasında Artan Önemi ve
Türkiye-Afrika İlişkileri”, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi, Cilt 1,
Sayı 2, Bahar 2012
TİKA Kalkınma Yardımları Raporu 2008, s.38. http://store.tika.gov.tr(Erişim tarihi
17.12.2012)
Türk-Afrika Medya Forumu, http://www.turkeyafricamediaforum.org (Erişim tarihi:
15.12.2012)
Türkiye’nin Kalkınma İşbirliği: Genel Özellikleri ve En Az Gelişmiş Ülkelere
Yönelik Yaklaşımı http://www.mfa.gov.tr/turkiyenin-kalkinma-isbirligi.tr.mfa
(Erişim tarihi 11.10.2012)
Türk Hava Yolları http://www.turkishairlines.com/tr-tr/
Wagner, Christian, “India’s Soft Power Prospects and Limitations”, India Quarterly,
66, 4 (2010): India, SAGE Publications Los Angeles, London. S.335.
99
Yunus Emre Vakfı, http://yunusemreenstitusu.org.tr
Yurtdışı Ziyaretleri, http://www.tccb.gov.tr/
Yürürlükte olan Kültür Anlaşmaları ve Kültürel Değişim Programları,
http://disiliskiler.kulturturizm.gov.tr
Zingarelli, Megan E., “The CNN Effectand Al JazeeraEffect in Global
PoliticsandSociety”, http://repository.library.georgetown.edu ( Erişim tarihi
6.11.2012)