Upload
tarih
View
249
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 1/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 2/170
Türkiye Ermenilerini Duymak:Sorunlar, Talepler ve Çözüm Önerileri
Günay Göksu ÖzdoğanOhannes Kılıçdağı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 3/170
Türkiye Ermenilerini Duymak:Sorunlar, Talepler ve Çözüm Önerileri
Bankalar Cad. Minerva HanNo: 2 Kat: 3Karaköy 34420, İstanbulTel: +90 212 292 89 03 PBXFax: +90 212 292 90 [email protected]
Yazarlar:
Günay Göksu Özdoğan
Ohannes Kılıçdağı
Yayıma Hazırlayan:Mehmet EkinciÖzge Genç
Kapak Tasarımı:Banu Soytürk
Düzelti:
Elçin Gen
Yapım: Myra Yayın Kimliği Tasarımı: Rauf Kösemen
Uygulama: Gülderen Rençber ErbaşKoordinasyon: Sibel DoğanÜretim Koordinasyon: Nergis Korkmaz
Basım Yeri: İmak OfsetBaskı Adedi: 500
TESEV YAYINLARI
ISBN 978-605-5832-89-6
Copyright © Eylül 2011
Tüm hakları saklıdır. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) izni olmadanbu yayının hiçbir kısmı elektronik ya da mekanik yollarla (fotokopi, kayıtların ya da bilgilerinarşivlenmesi, vs.) çoğaltılamaz.
Bu yayında belirtilen görüşlerin tümü yazara aittir ve TESEV’in kurumsal görüşleri ile kısmen ya
da tamamen örtüşmeyebilir.
TESEV Demokratikleşme Programı, bu yayının hazırlanmasındaki katkılarından ötürüChrest Vakfı’na, Açık Toplum Vakfı’na ve TESEV Yüksek Danışma Kurulu’na teşekkür eder.
Türkiye Ekonomik veSosyal Etüdler Vakf›
Demokratikleme Program›
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 4/170
İçindekiler
TESEV SUNUŞU, 5
GİRİŞ , 7
TARİHSEL VE SİYASAL ARKA PLAN, 13
ERMENİ KİMLİĞİ VE AYRIMCILIK, 25
EĞİTİM, 43
KÜLTÜR VE BASIN -YAYIN, 57
TÜRKİYE ERMENİLERİ PATRİKLİĞİ VE PATRİK SEÇİMİ, 65
DİN ÖZGÜRLÜĞÜ VE DİNSEL HAK İHLALLERİ, 79
VAKIFLAR VE DERNEKLER: HUKUKİ STATÜ VEMÜLKİYET-YÖNETİM-ÖRGÜTLENME SORUNLARI, 91
TARİHLE YÜZLEŞME, 117
ERMENİSTAN VE DİASPORA, 129GENEL DEĞERLENDİRME, 139
ÖNERİLER, 149
EKLEREK - 1 Lozan Antlaşması Azınlık Hakları Maddeleri (Madde 37’den – 44’e), 155EK - 2 1974 Yargıtay Kararı, 157EK - 3 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncüMaddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi;Adalet Komisyonu Raporu (1/24), 159EK - 4 13 Mayıs 2010 tarihli Başbakanlık Genelgesi, 160
KAYNAKÇA, 161
KAPALI ÇALIŞTAYLAR KATILIMCI LİSTESİ, 166
YAZARLAR HAKKINDA, 168
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 5/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 6/170
Elinizdeki rapor, TESEV DemokratikleşmeProgramı’nın (DP) Azınlık Hakları çalışma alanıkapsamında Türkiye’de Ermeni toplumununfarklı kesimlerinden katılımcıların bir arayageldiği bir dizi çalıştayın sonucunda hazırlan-
mıştır. İstanbul, Ankara ve Antakya’dakiErmeni toplumundan gazeteciler, sanatçılar,sivil toplum kurum ve girişimleri üyeleri,Patrikhane, kilise, okul ve hastane vakıflarınınyöneticileri ve idarecileri, profesyonel meslek
sahibi kişiler, yayıncılar, akademisyenler,öğrenciler ve Ermenistanlı göçmenlerdenoluşan katılımcılarla proje boyunca dört ayrıçalıştay gerçekleştirilmiştir. Çalıştayların veçalıştaylardaki tartışmaları temel alan buraporun yola çıkış hedefi, Ermeni vatandaşlarınyaşadığı sorunlar kadar Türkiye’de demokra-
tikleşme sürecine ilişkin de bizzat Ermenitoplumunun farklı kesimlerinden kişileringörüşlerinin alınmasını sağlamaktı. Bu amaçla,bir sonraki hedef, söz konusu kesimlerin talepve beklentilerini toplumsal ve siyasal muha-
taplara ulaştırmaktı.
Raporda, eğitim ve çalışma hakkına erişim; diniözgürlüklerin güvence altına alınması;entelektüel, kültürel ve sanatsal ifade özgürlü-
ğü; Patrik ve vakıf yöneticilerinin seçimi ve el
konulan malların talep edilmesi gibi Türkiyesiyasetinde ve kamuoyunda büyük ölçüde gözardı edilen konularda Ermeni toplumunun kimizaman kesişen ve kimi zaman farklılık gösterengörüşleri ve talepleri yansıtıldı.
TESEV DP tarafından yürütülen bu çalışma,Türkiyeli Ermenileri ‘dinlemek’ ve ‘duymak’ ve
onlara kendi deneyim ve algılarını anlatmaolanağı sunmak için samimi, açık ve baştansınırlandırılmamış bir çabanın ürünüdür.Çalıştay katılımcılarının anlatılarındanTürkiye’deki vatandaşlık uygulamalarıhakkında bir dizi sonuca ulaşıldı ve tespit vetalepler raporun sonunda somut siyasa
önerilerine dönüştürüldü. Önümüzdekisüreçte, raporun bulgularının karar alıcılar,akademisyenler, medya ve toplum nezdinde,
özelde Ermeni vatandaşlara, genelde tümazınlık gruplarına yönelik tavır, siyaset veuygulamaların yeniden düşünülmesine yolaçması umulmaktadır.
Türkiye’de, ana akım medyada, akademik çalış-
malarda ve sivil toplum etkinliklerinde
Ermenilerin görüşlerine yeterince başvurulma-
masına rağmen, özellikle Türkiye-Ermenistanilişkileri veya yabancı ülke parlamentolarındaele alınan 1915 Soykırımı tasarıları gündemegeldiğinde, tüm bu konular doğrudanTürkiye’deki Ermeni vatandaşlarla ilişkilendiril-mekte ve Ermeni toplumunun tek ve yekpare
bir görüşe ve duruşa sahip olduğu varsayılmak-
tadır. Ermenilere yönelik sistematik katliamla-
rın ve kıyımların tartışılmasında ve gündemegetirilmesinde, tartışmanın tarafları farklı
motivasyonlarla da olsa konuyu masayayatırmaktan imtina edip, inkâr siyasetininkolaycılığına kaçabilmektedirler. Yaşananlarıngeçmişte kaldığını ve temiz bir sayfa açılmasıgerekliliğini öne süren savların arkasındadurmak da çok güçtür. Nitekim, bugünTürkiye’nin Ermeni vatandaşları dil, kültür vedinlerini idame ettirmede ciddi zorluklar
TESEV Sunuşu
Özge Genç, TESEV Demokratikleşme Programı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 7/170
sivilleşme süreçleri, siyasi düzeyde devlet veidari makamlar tarafından arşivlerin açılıptarihin hakiki verilerle ortaya konmasını,eşitliğin hukuki ve kurumsal olarak pekiştirilip
güvence altına alınmasını ve bireysel vetoplumsal düzeyde gerçek bir yüzleşmeninbaşlatılmasını zorunlu kılıyor. Bu süreçte,siyaset yapıcıların ve kamusal ve entelektüelbilgi üretenlerin, farklılıklara ilişkin şefkat vehoşgörü söylemi yerine, eşit vatandaşlıksöylemini benimsemesi olumlu bir adımolacaktır.
yaşamakta ve açık ve üstü kapalı ayrımcılıklara
ve nefret içerikli ifadelere maruz kalmaktadır-
lar. Ermeni vatandaşların ifade özgürlüğü
hakları gasp edilmekte, kamusal alana
erişimleri kısıtlanmakta ve dini özgürlüklerdenyararlanmalarının önüne birçok engel çıkarıl-
maktadır. Raporda, bu engeller ilgili başlıklar
altında kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır.
Raporun tespit ve öneri içeren bulgularının da
ipuçlarını verdiği üzere, Türkiye’nin içinden
geçmekte olduğu demokratikleşme ve
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 8/170
Türkiye’de yakın zamana kadar Ermenilerikonu alan ve Ermeniliğe atfen ileri sürülengörüşler, büyük ölçüde “1915 olayları” ve dahaçok da bu bağlamda ele alınan Türkiye-Ermenistan ve Ermeni diasporası ilişkileriçerçevesinde yapılan tartışmalarda yer almıştır.İleri sürülen görüşler de genelde Türkiye’deki
resmi tarih yazıcılığının soykırımı reddedentezlerini tekrarlamıştır. Bu sürecin bir parçasıolarak, Türkiyeli Ermenilerin bu ülkedeyüzyıllardır süren yerleşikliği, varlığı, ekono-
mik/toplumsal/kültürel kökleri genelde göz
ardı edilmiş, tarihsel bağlamından koparılmış,hatta “tarihsizleştirilmiştir”. Diğer yandan,Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermenibireylerin ne farklı dinsel ve etnik kimliklerinedeniyle karşılaştıkları ayrımcı tutumlar,
baskılar ve “ötekileştirici” söylemler ne dedinsel, toplumsal ve kültürel kurumlarınınhayatiyetini tehdit eden uygulamalar gündeme
getirilmiştir.
Türkiye’de devletin genelde gayrimüslimlere veözelde Ermenilere karşı sergilediği ayrımcızihniyetin ve tutumun yanı sıra, bununmedyada, siyaset alanında ve toplumsalilişkilerde yeniden üretilme biçimlerine karşıkamuoyunda eleştiri ve muhalif duruşların
ancak 1990’ların ortalarından itibaren yüksel-meye başladığı bilinmektedir. Bunun arkaplanında, hâkim etnik grubun kültürü etrafındauluslaşmayı öngören ulus-devlet modelininglobal düzlemde tartışılmasının ve bu modelinetnik/dinsel azınlık grupları açısından eleştiril-mesinin Türkiye’ye yansıması yer almaktadır.Genel yayın yönetmenliğini Hrant Dink’in
yaptığı Agos gazetesinin 1996’da yayınhayatına başlamasıyla birlikte, TürkiyeliErmenilerin bu topraklardaki varlığını, tarihinive yaşadığı acıları hatırlatan, eşit vatandaşlıkhaklarını ve kültürel kimliklerine saygıyı talepeden, Türkiye’nin demokratikleşmesi için siviltoplum katında ortak mücadele öneren yeni bir
sesin kamusal alanda yankılanması bir milatolmuş ve etkisini günümüze kadar sürdürmüş-
tür. Aras Yayıncılık da, Ermeni tarihi, edebiyatıve kültürüne ilişkin yayımladığı edebi eserlerve araştırmalarla bu sürece eşlik etmektedir.
Çeşitli engellemelere ve saldırılara maruzkaldıktan sonra 23-25 Eylül 2005’te düzenle-
nen, Türkiyeli çok sayıda tarihçi, sosyal bilimci,yazar ve araştırmacının katıldığı “İmparatorlu-
ğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri:
Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları”başlıklı konferans, Osmanlı’nın son dönemineve “1915 olayları”na ilişkin resmi tarih söylemi-ni ve yazımını sorgulayan araştırmalarlaTürkiye’de Ermeni olma deneyimlerini aktaranve anlamaya çalışan bildirileri bir arayagetirmişti.1 Etyen Mahçupyan’ın ErmenilerinTürkiye’de “ötekileştirilme”lerinin çok boyutlubir sorgulamayla irdelenmesini içeren kitabı ise,2005’te yayımlandı.2 1915’te ve sonrasında
yaşanan acılara ışık tutan aile anlatıları da
1 Aral 2011, İmpara torluğu n Çökü ş Dönem indeOsmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk veDemokrasi Sorunları, Bilgi Üniversitesi Yayınlarıİstanbul.
2 Mahçupyan 2005, İçimiz deki Öte ki, İletişim Yayınları, İstanbul.
Giriş
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 9/170
2000’li yıllarda yayımlanan kitaplar arasındayer aldı.3 TESEV’in kabul ettiği bir araştırmaprojesinden yola çıkarak sürdürülen ve 2009’dayayımlanan Türkiye’de Ermeniler: Cemaat-Birey-
Yurttaş başlıklı çalışma ise Osmanlı-TürkiyeErmenilerinin ve kurumlarının tarihinden kimlikalgılarına, geçirdiği toplumsal ve siyasalevrelere, Osmanlı modernleşmesi içindekirolüne ve uğradığı değişime, Cumhuriyetdönemi politikaları çerçevesinde karşılaştıklarısorunlara yer veren geniş kapsamlı birçalışmadır.4
Cumhuriyet döneminde Türkiye Ermenilerinin
karşılaştıkları çeşitli sorunları irdelemeyi
amaçlayan bu çalışma ise, 23 Ekim 2010, 27Kasım 2010, 11 Aralık 2010 ve 15 Ocak 2011tarihlerinde yapılan dört çalıştaydan edinilenbilgi ve görüşlerle katılımcılar arasında yapılantartışmalar ışığında hazırlanmıştır.
Çalışmamızın çıkış noktası, Ermeni vatandaş-
ların deneyimlerinden ve algılarından hareket-le Türkiye’de hukuksal, siyasal ve toplumsalalanda karşılaştıkları sorunları onların bakışaçısıyla aktarmak olmuştur. Bu nedenle
3 Çetin 2004, Anneanne m, Metis, İstanbul; Altınayve Çetin 2009, Torunlar , Metis, İstanbul; Neyzive Kharatyan-Araqelyan 2010, BirbirimizleKonuşmak: Türkiye’de ve Ermenistan’da KişiselBellek Anlatıları, Institut für InternationaleZusammenarbeit, Bonn.
4 Özdoğan vd. 2009, Türkiye’de Ermeniler:Cemaat-Birey-Yurttaş, Bilgi Üniversitesi Yayınları,İstanbul.
Türkiye Ermeni toplumu içinde farklı kesimleremensup bireylerin bir tartışma platformuiçinde bir araya gelmeleri hedeflenmiştir.Tartışmalarda dillendirilen talepler doğrultu-
sunda da çeşitli politika önerilerinin saptanma-sı amaçlanmıştır. Rapor bu yönüyle özgün birçalışmadır.
Ermenilerin Türkiye’de devlet nezdindekikonumlarının anlaşılması, hem devlet-vatandaş ilişkisinin hem de mevcut Ermenikurumlarının işleyişinin irdelenmesini gerekti-rir. Bu nedenle Ermenilerin birer TürkiyeCumhuriyeti vatandaşı bireyler olarak karşılaş-
tıkları sorunlar ile, kilise, okul, vakıf gibi
kurumlara özgü sorunların birlikte ele alınmasıkaçınılmazdır. Dolayısıyla bireylerin algı veanlatıları kadar, Ermeni kurumlarının yapısı vebuna ilişkin hukuksal düzenlemeler, yargı vehükümet kararları ve bürokratik engeller deönemli veriler sunmaktadır. Çalışmamızdaöznel ve nesnel verileri birbiriyle bağlantılıolarak değerlendirmeye çalıştık.
Türkiyeli Ermenilerin sorunlarının anlaşılma-
sında, bireysel vatandaşlık ve insan hakları ile
azınlık hakları arasındaki ilişkiye değinmekkaçınılmazdır. Bu noktada devlet-“cemaat”ilişkisinin taraflarca nasıl algılandığı ve cemaatkonumunun Ermeni bireyler için ne ifade ettiğide önemlidir. Bununla birlikte, Ermeni kimliği-nin etnokültürel boyutu da sorunların irdelen-
mesinde ana eksenlerden biri olarak elealınmayı gerektirir. Din özgürlüğü haklarınıkısıtlayan uygulamalar ve etnokültürelkimliğin korunmasını tehdit eden politikalar,çalışmamızın odaklandığı ana konulardandır.
Bu bağlamda, Türkiye Ermenilerinin dini,kültürel ve toplumsal kurumlarının ve siviltoplum kuruluşlarının Ermeni kimliğininyeniden üretilmesindeki rolü ve karşılaşılan en-
geller ele alınmıştır. Ayrıca, katılımcılarındikkat çektiği, toplum katına yansıyan vemedyada yer bulan ayrımcı yaklaşımlarüzerinde durulmuştur.
Çalışmamızın çıkış noktası, Ermeni vatandaşlarındeneyimlerinden ve algılarından hareketle Türkiye’dehukuksal, siyasal ve toplumsal alanda karşılaştıkları sorunlarıonların bakış açısıyla aktarmak olmuştur. Bu nedenle TürkiyeErmeni toplumu içinde farklı kesimlere mensup bireylerin bir tartışma platformu içinde bir araya gelmeleri hedeflenmiştir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 10/170
Çalıştaylara Ermeni toplumunu temsilen farklısiyasi görüşleri olan gazeteciler, sanatçılar,vakıf yöneticileri, dernek yönetici ve üyeleri,avukatlar, öğretmenler, üniversite öğretim
üyeleri ve öğrencileri, sivil toplum aktivistleri,kilise ve iş dünyası mensupları katılmıştır.Katılımcılar, aynı zamanda farklı yaş, cinsiyet,mezhep ve aile (İstanbullu-Anadolulu)grubuna mensup, çoğu İstanbul’a yerleşmiş,birkaçı da İstanbul dışında çalışan veya halenAnadolu’da (örneğin Vakıflıköyü) yaşayankişilerdir. Dört çalıştay da ortalama 25-30kişilik bir katılımla gerçekleştirilmiştir. Çalış-
taylardaki katılımcı skalasıyla Ermeni toplumuiçinde geniş bir temsiliyetin sağlanmasıamaçlanmışsa da, sonuçta Türkiye Ermenileri-nin sahip olduğu bütün görüşlerin çalıştaylar-
da yer bulduğunu söylemek mümkün olmaya-
bilir.
Çalıştaylarda tartışmaya açılan sorunlar, dörtayrı oturumda aşağıda belirtilen konularitibariyle ele alınmıştır:
1. Eğitim, basın-yayın, kültür ve sanat;
2. Patriklik kurumu, vakıflar, iç yönetim ve
örgütlenme sorunları;
3. Din-ibadet özgürlüğü, kimlik, ayrımcı-lık;
4. Tarihle yüzleşme, Ermenistan vediasporayla ilişkiler, açılımlardan veyeni Anayasa’dan beklenenler.
Çalışmamızda öncelikle çalıştaylarda gündemegetirilen sorunları ve katılımcıların görüşlerini,yorumlarını ve çözüm önerilerini yansıtmak
hedeflenmiştir. Dile getirilen sorunların arkaplanında yer alan, Türkiye’de genelde gayri-müslim azınlıklara ve özelde Ermenilereyönelik hukuk dışı uygulamalar, ayrımcıpolitikalar ve zihniyet kalıpları sorunsallaştırı-larak değerlendirilmiş, dönemlere göre değişenhukuki düzenlemeler tartışılmıştır. Bu bağlam-
da Ermeni kurumlarının yönetiminde ve iç
işleyişinde karşılaşılan sorunlara da yerverilmiştir.
Çalıştaylarda da ön plana çıkan, LozanAntlaşması’nın azınlık haklarına yönelikhükümleri, tartışmamızın ana eksenlerindenbiri olmuştur. Lozan Antlaşması’nın öngördü-
ğü bireysel eşit vatandaşlık haklarının ihlallerive eğitimle ilgili, toplumsal, kültürel ve dinikurumlar üzerinde uygulanan baskılarirdelenmiştir. Diğer yandan, Türkiye’nin ABsürecinde gündeme gelen uyum yasalarınınetkisinin değerlendirilmesine yer verilmiştir.Yeni Anayasa yapım sürecinden beklenenler,hem son dönemdeki bazı olumlu değişiklikler
hem de “açılım” politikalarında gözlemlenenbazı sorunlar çerçevesinde tartışılmıştır.Ermeni kimliğine karşı devlet ve toplumkatında yer etmiş olumsuz önyargılara,Ermenilerin “yabancı” ve “tehdit unsuru”olarak görülmesi problemine de yoğunlaşançalışmamızda, Türkiye’nin 1915 soykırımınınyarattığı travmayla yüzleşme(me)si ve Ermenitarihinin unutturulmasının adaletsizliği de elealınmaktadır. Bununla ve ErmenistanCumhuriyeti’nin kurulmasıyla bağlantılı olarak,
Ermenistan ve diaspora ilişkilerine de değinil-miştir.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasındaki en büyükkatkı, çalıştaylara katılıp düşünce ve duygula-
rını serbestçe ifade eden, yorum ve eleştirile-
riyle bize ışık tutan, yazılı bilgi ve belge sunan,sabır ve özveriyle tartışmaların sürdürülmesinisağlayan çok değerli katılımcılara aittir. Onlaraiçten teşekkürlerimizi ifade etmeyi bir borçbiliyoruz. Katkılarını olabildiğince aktarmaya
çalıştık. Yine de bu çalışmada eksik kalan,değinilmeyen ya da bizim yorumlarımız içindekeskinliğini kaybeden hususlar olduysa, bununsorumluluğu bize aittir.
Çalışmanın ön raporunu okuyan, eleştiri veönerileriyle değerli katkılar sağlayan ArusYumul, Etyen Mahçupyan, Ferhat Kentel ve
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 11/170
Rober Koptaş’a da çok teşekkür ediyoruz.Rober Koptaş’a ayrıca çalışmanın ön hazırlıkla-
rı aşamasında verdiği destek için de minnetarız.Çalıştaylara katılan Getronagan Lisesi Müdürü
Silva Kuyumcuyan, Avukat Setrak Davuthan veAvukat Sebu Aslangil de ayrıca zaman ayırıpçalışmamızın son halini gözden geçirdiler veönemli uyarılarda bulundular. Onlara çalıştay-
lar dışındaki bu katkıları için de özel birteşekkür borçluyuz.
Türkiyeli Ermenilerin sorunlarını onlarınsesinden aktarmayı amaçlayan bir çalışmayapma önerisi TESEV DemokratikleşmeProgramı Direktörü Dilek Kurban’a aittir.
Çalışmamızı projelendiren ve çalışmanındeğişik aşamalarında fikir ve görüş alış
verişinde bulunduğumuz Dilek Kurban’a içten
teşekkürlerimizi iletiyoruz. TESEV Demokratik-
leşme Programı çerçevesinde bu çalışmanın
koordinatörlüğünü üstlenen Özge Genç,
katılımcılara ulaşıp çalıştayların yapılmasınısağlamakla kalmadı; çalışmanın her aşamasın-
da bizimle birlikte düşündü, tartıştı, konuyla
ilgili bilgi ve belge aktararak çalışmanın
zenginleşmesine olanak sağladı, ön rapordan
son metne kadar bütün yazdıklarımız üzerinde
titizlikle ve özveriyle çalıştı. Kendisine ne kadar
teşekkür etsek azdır. Proje asistanlığını
yürüten Esra Bakkalbaşıoğlu ve Mehmet
Ekinci’ye, gerek çalıştayların organize edilme-
sini sağladığı gerekse bazı kaynaklara ulaşma-mızı kolaylaştırdıkları için teşekkür ediyoruz.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 12/170
Birinci Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 13/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 14/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 15/170
kılınmıştı ama hâlâ tüm kurulların başkanı,toplum lideri ve devlet ile Osmanlı Ermenitoplumu arasındaki aracı konumunu sürdürü-
yordu. Bununla birlikte, yetkileri nizamnameyle
sınırlanmıştı.Anayasa/nizamname sorunsuz işlemedi.Öngördüğü görece karmaşık idari yapı,beraberinde bazı anlaşmazlıkları getirdi.Ayrıca, halkın seçimlere ilgisi de beklenendüzeyde olmadı. Biraz da bu iç sorunlarnedeniyle devlet, bu metnin uygulanmasını1866-1869 yılları arasında askıya aldı. 1869’datekrar yürürlüğe konan Nizamname, 1891’ekadar nispeten sorunsuz uygulandı. Bu tarihte,Ermenilerin Doğu Anadolu’da reform taleplerisebebiyle devletle gerilen ilişkiler yüzündenGenel Meclis kapatıldı, nizamname 1891yılından itibaren fiilen işlemez hale geldi.
1890 yılında Anadolu Ermenilerinin durumunuprotesto amacıyla Hınçak Partisi öncülüğündeKumkapı’da düzenlenen gösterilere polisinmüdahalesi sonucu çıkan olaylarda ölenleroldu. Padişah, Hıristiyan tebaası tarafındanbaşkentte ilk defa protesto edilmiş oluyordu.Ayrıca, 1895 yılında gene aynı saiklerle Bâb-ı
Âli’de düzenlenen miting sonrasında İstanbulgenelinde çıkan pogromda yüzlerce Ermeniöldürüldü.
19. yüzyılda yaşanan bir diğer önemli gelişmeise, önce 1830 yılında Katolik Ermenilerin, dahasonra 1850 yılında Protestan Ermenilerin devlettarafından ayrı birer millet, dolayısıyla belli birözerkliğe sahip gruplar olarak kabul edilmele-
riydi. Bu tabii ki, Ermeni Apostolik11 (Gregoryen)
11 Ermeni kilisesinin temellerinin, İsa Peygamber’iniki havarisi [apostle] Tatyos ve Partoğimeostarafından atıldığına inanıldığı için bu kilise
“apostolik” olarak adlandırılır. Ayrıca şunu dabelirtmek gerekir ki, İsa Peygamber’in doğasıylailgili monofizit-düofizit tartışmasında ErmeniKilisesi, monofizitliği seçerek BizansKilisesi’nden ayrışmış, bağımsız Doğu Ortodokskiliselerinden biri olmuştur. Bu da onu bir “millikilise” haline getirmiştir.
etkinliğini artıran esnaf grubu ve modern eğitimalmış entelektüeller, patriklerin ve amiralarıniktidarını sorgulamaya başladılar. Cemaatin içyönetiminin, temsiliyet tabanı daha geniş, daha
demokratik bir yönetim olmasını talep ediyor-lardı. 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra devletinher cemaatten kendi iç işlerini düzenleyen bir ni-zamname hazırlamasını istemesi, özgürlükçüErmeni aydınlar için bir fırsat oldu. Nihayetinde,devlet ile cemaat arasındaki bir dizi müzakere-
den sonra 1863 yılında, Osmanlı Ermenilerinin içyapısını düzenleyen, devletin “nizamname”Ermenilerinse “anayasa” olarak adlandırdıkları,oldukça ayrıntılı bir metin kabul edildi.8 Bu
metin, gerek Rumların gerek Musevilerin
hazırladığı metinlere göre daha laik ve demok-ratikti. Örneğin, 1862’de “Rum PatriklikNizamatı” adıyla yürürlüğe giren Rumlarınnizamnamesinde din adamları hâlâ kontrolüellerinde bulunduruyorlardı. On iki kişidenoluşan Ruhani Meclis düzenli toplanırken,Karma Meclis belli durumlarda toplanıyordu.Ayrıca, Ermeni nizamnamesinin aksine, tama-
men sivil kişilerden oluşan bir meclis de yoktu.9
Oysa Ermeni nizamnamesine göre OsmanlıErmenilerinin oylarıyla bir Genel Millet Meclisi
oluşturulacak,10 bu meclis iki yılda bir toplana-rak Cismani ve Ruhani Meclisleri seçecekti. Buiki meclis de kendi aralarında işbölümü yaparakcemaatin işlerini yürütecekti. Cismani Meclis’inaltında bazı komisyonlar da kurulmuştu. Ayrıca,Cismani ve Ruhani Meclislerin sunduğu adaylararasından patrik seçme görevi de Genel MilletMeclisi’ne verilmişti. Patrik, Genel Meclis’e tabi
8 Bu anayasanın ve onu getiren sürecin ele alındığı
bir çalışma için bkz. Artinian 2004, OsmanlıDevleti’nde Ermeni Anayasasının Doğuşu,1839-1863, Aras Yayıncılık, İstanbul.
9 Bozkurt 1996, Gayrimüslim OsmanlıVatandaşlarının Hukuki Durumu 1839-1914, TürkTarih Kurumu, Ankara, s. 171.
10 Burada bir adaletsizlik olduğunu belirtelim,çünkü Osmanlı Ermenilerinin yüzde doksandanfazlasını oluşturan taşra Ermenilerine ayrılanüye oranı sadece yedide ikiydi.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 16/170
lan Taşnak Partisi’dir (Devrimci ErmeniFederasyonu).13
Devletin yerel ve uluslararası platformlardadefalarca taahhüt ettiği idari reformların birtürlü gerçekleştirilmemesi bir yana, işler dahada kötüye gitti. 1894-1896 yıllarında, Abdülha-
mit yönetiminin de teşvik ve yönlendirmesiyleTrabzon, Erzurum, Muş, Bitlis, Sason bölgele-
rindeki kitlesel katliamlarda kimi tahminlere
göre 100.000 civarında Ermeni öldürüldü.14
Abdülhamit rejiminden yalnız Ermeniler değil,başını İttihat ve Terakki’nin çektiği diğerOsmanlı unsurları da memnun değillerdi.Dolayısıyla, başta Taşnaklar olmak üzere
Ermeni partileri Abdülhamit rejimine karşıİttihat Terakki’yle işbirliğine gitmektençekinmediler. Nitekim, bir ölçüde bu ortakeylemlerin sonucu olarak 1908’de anayasanınyeniden ilanı ve seçimler neticesinde bir milletmeclisi oluşturulması, daha özgür ve demokra-
tik bir ülke isteyen diğer halklar gibi Ermenileriçin de bir umut oldu. Bu umutla Taşnaklar daİttihat ve Terakki’yle işbirliğini sürdürmegayretini devam ettirdiler.15 Fakat, birkaç seneiçerisinde İttihat ve Terakki’nin de Türklerin
millet-i hâkime oldukları bir siyasi modeldenbaşkasını tasavvur etmediği anlaşıldı. Dışkoşulların da etkisiyle ülkenin 1912 yılındagirdiği savaş ve kaos ortamı bütün umutlarınsonu oldu. Osmanlı devletinin 1914’te
13 Anadolu’daki durumun ve bu partilerin dahaayrıntılı bir anlatımı için bkz. Nalbandian 1963,
Armenian Revolutionary Mo vement, University of California Press, Los Angeles; Ter Minassian 1992,Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve
Sosyalizm 1887-1912, İletişim Yayınları, İstanbul.14 Farklı ölü sayıları ve olayların anlatımı için bkz.
Kieser 2005, Iskalanmış Barış: Doğu Vil ayetle rinde Misyonerli k, Etnik Kimlik ve Devlet 1839 -1938,İletişim Yayınları, İstanbul, s. 210-218.
15 Taşnak ve İttihatçı ilişkilerini anlatan bir kaynakiçin bkz. Kaligian 2009, Armenian Organizationand Ideology under Ottoman Rule 1908-1914,Transaction Publishers, New Brunswich veLondra.
Patrikhanesi’nin etki alanının resmi düzlemdenispeten daralması anlamına geliyordu.Nitekim, Patrikhane 19. yüzyılın başındanitibaren Katolik ve Protestan misyonerlerin
Osmanlı Ermenileri arasındaki faaliyetlerindenrahatsız olmuş, hatta devlet nezdindedefalarca şikâyette bulunmuştu. Bunun daötesinde, Apostolik-Katolik ayrışması toplumkatında da önemli ve sancılı bir fay hattı halinegelmişti.12 Bütün bunlara rağmen, Apostoliklikulusal din, İstanbul’daki Ermeni ApostolikPatrikhanesi de ulusal kilise olarak görülmeye
devam etti. Başka bir deyişle, ApostolikErmeniler söz konusu olduğunda din veetnisitenin iç içe geçtiği, Apostolik Ermeni
Patrikhanesi’nin hâlâ milletin temsilcisi olarakkabul edildiği rahatlıkla söylenebilir.
İstanbul’da bunlar olup biterken, Anadolu’daki,özellikle Doğu’daki Ermenilerin durumu çokdaha kötüydü. Can, mal ve ırz güvenliğindenneredeyse tamamen yoksunlardı. 19. yüzyılboyunca hem devlet görevlileri hem de yerelzorbalar tarafından ezildiler; devlete vergi,zorbalara haraç veriyorlardı. Toprak, mal gaspı,hatta Ermeni kadınlarının kaçırılması sıradan
vakalar haline gelmişti. Onlara karşı işlenen busuçlar çoğu zaman cezasız kalıyordu. AnadoluErmenileri bu durumun düzeltilmesi için 19.yüzyıl boyunca birçok defa Bâb-ı Âli’yedilekçelerle başvurdular. Her seferinde yatalepleri geçiştirildi, ya da kendileri suçlumuamelesi gördüler. Bu şartlar altında,1880’lerin ikinci yarısında bazı Ermenilerinisiyatifi ele almak adına silahlı mücadeleyi dedışlamayan örgütler kurmaya başladılar.Bunların en bilinenleri, 1887’de Cenevre’de
kurulan Hınçak Partisi ile 1890’da Tiflis’te kuru-
12 Nitekim, Ermenice harflerle yazılmış olmasınarağmen ilk Türkçe roman kabul edilen AkabiHikâyesi’inde yazar Hovsep Vartanyan (VartanPaşa), çağdaş bir Romeo-Jülyet hikâyesiçerçevesinde, biri Apostolik biri Katolikailelerden gelen iki Ermeni gencinin imkânsızaşkını anlatır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 17/170
Meydana gelen olay nasıl adlandırılırsaadlandırılsın, sonuçta Ermeniler, binlerce yıldıryaşadıkları Anadolu topraklarından varlıklarıy-
la ve kültürleriyle neredeyse tamamen silinmiş
oldular. 1914’te toplam nüfusun yaklaşık yüzde7’sini oluşturan Ermeniler, 1927 verilerine göreo zamanki nüfusun ancak binde 5’i dolayların-
daydılar. Ayrıca, sayılarının bir hayli fazlaolduğu anlaşılan ve son zamanlarda dahagörünür hale gelen, kimi zaman güvenlik
ihtiyacı sebebiyle kendi istekleriyle kimizamansa zorla Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeni-lerin varlığını da unutmamak gerekir.
Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşı’nagirmesi, Osmanlı Ermenileri için sonunbaşlangıcıydı. Düşman kuvvetlerle işbirliğibahanesiyle 1915’te yürürlüğe konan Ermenileri
tehcir kararı, yalnızca onları bir yerden başkabir yere nakletmekle kalmadı, büyük kısmınınkatledilmesiyle sonuçlandı. 24 Nisan 1915’teİstanbul’dan ve sonrasında diğer kentlerdenmilletvekili, yazar ve sanatçıların oluşturduğuaydın kesiminin toplanıp götürülmesi vebirçoğunun yargısız infaza tabi tutulmasıyla daErmeni toplumuna büyük bir darbe vurulmuşoldu. Bu olayların nasıl adlandırılması gerekti-ği konusunda bugün bir ihtilaf vardır. Ermenileriçin bu bir soykırımken Türkiye Cumhuriyeti
devleti bunun soykırım olduğunu kabuletmemektedir. 1948 tarihli Birleşmiş MilletlerSoykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasınaİlişkin Sözleşme’nin ikinci maddesinde, ulusal,etnik, ırksal veya dinsel bir grubu tamamen yada kısmen yok etmek kastıyla aşağıdakiuygulamalardan herhangi birine tabi tutmayısoykırım olarak kabul edilmektedir:
a) Grup üyelerini öldürmek;
b) Grubun üyelerine ciddi fiziksel ya da
psikolojik zarar vermek;c) Tamamen ya da kısmen yok etmek niyetiyle,
grubu fiziksel imhayla sonuçlanacak yaşamkoşullarına tabi tutmak;
d) Grup içi doğumları engelleme niyetiyle bazıönlemler empoze etmek;
e) Grubun çocuklarını zorla başka bir grubavermek.16
16 Zikredilen tanım gereği bu raporda 1915 olaylarınınitelemek için “soykırım”ın yanı sıra bağlamınagöre “tehcir”, “kırım” gibi kavramlar dakullanılmıştır. “Soykırım” kavramını kullanmak,
“tehcir” nitelemesiyle; çünkü Ermenilerin başınagelen yukarıdaki tanıma uyar ama aynı zamandabir tehcir, yani zorla yer değiştirmedir. BirleşmişMilletler Soykırımın Önlenmesine veCezalandırılmasına İlişkin Sözleşme için bkz.<http://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/ Volume%2078/volume-78-I-102 1-Engl ish.pdf>
1914’te toplam nüfusun yaklaşık yüzde 7’sini oluşturan Ermeniler, 1927 verilerine göre o zamanki nüfusun ancak binde 5’idolaylarındaydılar.
Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde ortayakonan Kemalist milli mücadele, 1923 yılındaTürk ulus-devletinin kurulmasıyla sonuçlandı.Cumhuriyet’in kurucu anlaşması kabul edilenLozan Antlaşması, genel olarak bütüngayrimüslimlere bazı azınlık hakları tanıyordu;fakat Türkiye Cumhuriyeti devleti uygulamada
Süryanileri ve diğer gayrimüslimleri dışarıdabırakarak bu hakların muhatabı olarak Rumları,Ermenileri ve Yahudileri tanıdı. Böylece, diğeriki grupla birlikte Ermenilere hem eşit vatan-
daşlık hem de birtakım pozitif haklar verilmişoldu. Başka bir deyişle, ülke genelindeherhangi bir ayrımcılık yapılmadan yasal sivilve siyasal haklardan eşit biçimde yararlanma-
ları vatandaşlık statüsüyle garanti edilirken,etnokültürel farklılıklarını korumaları amacıylada vatandaşlık hakkının yanı sıra pozitif haklarçerçevesinde bazı dinsel, dilsel, kültürel veekonomik haklar tanınmış oldu. LozanAntlaşması’na taraf olan yabancı devletlerOsmanlı’nın son döneminde ciddi tehditaltında kalan gayrimüslimlerin varlıklarının ve
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 18/170
dönemde Avrupa’da kültürel ve dinsel azınlık
haklarının önemini ileri sürenler olmakla birlikte,
sonuçta BM çatısı altında insan hakları söylemi
ve hukuku hâkim konuma yerleşmişti. 1948
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde azınlık haklarınavurgu yapılmaması da bu yeni yaklaşımdan
kaynaklanmıştır. 1990’ların başına gelindiğinde
Avrupa’da yeni ulus-devletlerin kurulma
sürecinde baş gösteren etnik çatışmalar ve yeni
ulusal azınlıkların güvenliğinin tehdit altında
olması sonucunda, azınlık haklarını devletlerin
iç sorunu olarak görme eğiliminden uzaklaşıldı
ve birkaçını aşağıda zikredeceğimiz uluslararası
antlaşmalar temelinde bu konuda bazı stan-
dartlar oluşturulmaya başlandı.17 Günümüzde
yeni bir anlayışla, bireysel insan hakları ile özelazınlık haklarının birbirini dışlamadığını, aksine
bunların birbirini tamamlayıcı ve güçlendirici
haklar olarak ele alınması gerektiğini savunan-
lar olduğu gibi, azınlık haklarının kolektif
niteliğine vurgu yaparak bireysel haklarla
çeliştiğini ileri sürenler de bulunmaktadır.
Nitekim azınlık hakları rejimi, uluslararası
hukuk açısından azınlık grubuna mensup
olanların devletler nezdinde haklarını ancak
bireysel olarak talep edebileceklerini öngör-mektedir. Bununla birlikte, devletlere azınlığın
varlığını ve kültürünü kolektif olarak koruma
görevi verilmektedir. Azınlık haklarının bireysel
düzeyde mi yoksa kolektif düzeyde mi kullanıla-
bileceği konusundaki belirsizlik, bu hakları
kolektif olarak tanımaya ve hayata geçirmeye
yanaşmayan devletlerin elini
güçlendirmektedir.18 Avrupa Birliği’ne (AB) üye
olmak için başvuruda bulunan Türkiye’de, gerek
insan haklarına gerekse azınlık haklarına ilişkin
17 Azınlık hakları kavramının izlediği gelişim içinbkz. Preece 1998, Nationa l Minorit ies and theEuropean Nation-States System, OxfordUniversity Press, New York.
18 Pentassuglia 2004, “Introduction”, Mechanism s for the Impl ementation of Minority Rights,Strasbourg, Council of Europe, s. 11.
kültürlerinin korunmasına ilişkin bazı düzelticihakların yasal güvence altına alınmasını şartkoşmuşlardı. Bu bağlamda, Osmanlı’dan miraskalan dinsel, kültürel, eğitim ve hayır amaçlı
kurumların idamesi ve gelişmesi koruma altınaalınmıştı. Dolayısıyla Lozan Antlaşması’nıniçerdiği azınlık hakları, eşit vatandaşlıkhaklarıyla birlikte dinsel, dilsel ve kültürelfarklılığı gözeten özel hakları kapsamaktadır.Ayrıca, Cumhuriyet’in çıkaracağı hiçbir yasa,tüzük ve resmi işlemin bu antlaşmayla tanınanhaklarla çelişemeyeceği, gene LozanAntlaşması’nda hükme bağlanmıştı ve bu dadevlete bazı sorumluklar yüklüyordu.
Lozan Antlaşması’nı zamanın şartları çerçeve-sinde değerlendirmek doğru olur. Bu antlaşma-
nın içerdiği azınlık hakları, Birinci Dünya Savaşı
sonrasında Avrupa’da istikrar sağlamayı
amaçlayan yeni devlet düzeninin bir getirisiydi
ve Milletler Cemiyeti’nin teminatı altındaydı.
Daha ayrıntılı söyleyecek olursak, Birinci Dünya
Savaşı ertesinde imzalanan antlaşmaların tarafı
olan büyük devletlerin birinci önceliği, uluslara-
rası barış ve istikrarı sağlamaktı, azınlık
haklarıyla bu çerçevede ilgileniyorlardı. Başka
bir deyişle, uluslararası barışı tehdit etmedikçe
ulus-devlet içindeki azınlıkların durumu onlar
açısından tali bir meseleydi. Ayrıca, asimilasyo-
nu da “azınlık sorununun” meşru çözüm
yollarından biri olarak kabul etme eğilimi
geçerliydi. İkinci Dünya Savaşı ertesinde ise
Avrupa’da ve dünyada değişen siyasi koşullar,
Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında azınlık
haklarından ziyade insan haklarının ön plana
çıkmasına yol açtı. Bu da, çoğunluktan farklı
dinlere/kültürlere mensup grupların durumu-nun bir uluslararası istikrar meselesi olmaktan
ziyade bir demokrasi ve özgürlük kriteri olarak
ele alınması demekti. Özellikle etnisite ile
toprak arasındaki ilişkinin Avrupa’ya göre daha
zayıf olduğu ABD’de, azınlık haklarını bireylerin
ayrımcılığa karşı mücadelesi çerçevesinde gören
bir anlayış ortaya çıkmaya başladı. Aynı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 19/170
binde 1’inden az. Bu nüfusun da tahminen
%90’ından fazlası İstanbul’da yaşamaktadır.Uygulanan ayrımcı “azınlık politikaları”,gayrimüslimler açısından eşit vatandaşlıkhaklarının ihlaline işaret ederken, hemsosyolojik olarak dinsel ve etnik farklılıklarıhem de “tehdit unsuru” olarak görülmelerinedeniyle, ulusun doğal parçası olarakalgılanmadıklarının da göstergesi olmuştur.Bunun açıkca işaret ettiği durum şudur:Gayrimüslimler eşit vatandaş olarak kabul
edilmemişlerdir. Buna paralel olarak, hukukenpozitif anlam yüklenmiş dinsel, kültürel vetoplumsal azınlık haklarının hayata geçirilme-
sinde de engellerle karşılaşmışlardır. Dolayısıy-
la, gerek devlet gerekse toplum katında,hukuken öngörülenin aksine, azınlık olmanınikinci sınıf vatandaşlığa tekabül ettiğinigörmüşlerdir. Lozan Antlaşması’nın öngördüğüeşit vatandaşlık statüsünün gerektirdiğihakların ihlaline maruz kalırken, aynı zamandagayrimüslim azınlıkları korumaya yönelik
pozitif haklar anlayışına aykırı uygulamalaratabi tutulmuşlardır.21
21 Yumul 2005, “Azınlık mı Vatandaş mı?”,Türkiye’de Çoğunluk ve Azınlık Politikaları: AB
Süreci nde Yurtt aşlık Tar tışmaları içinde, TESEV,İstanbul.
uluslararası standartlar, Kürt hareketinin bir
süredir ortaya koyduğu siyasal ve kültürel talep-
ler çerçevesinde yeni bir tartışma odağı
yaratırken, gayrimüslimlere Lozan Antlaşması
çerçevesinde tanınmış azınlık haklarınınihlalinin de siyasal gündemde daha belirgin bir
mesele olarak ele alınmasına yol açtı.
Bütün bu uluslararası gelişmeler bir yana,Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarınıngenelde gayrimüslimler özelde Ermeniler söz
konusu olduğunda İttihatçı zihniyetten farklıdüşünmedikleri kısa sürede ortaya çıkmıştır.Ankara Hükümeti, daha Eylül 1922’de, İstanbulHükümeti’nin sürgüne gönderilen Ermenilerin
mallarına ilişkin Ocak 1920’de yaptığı düzenle-meleri lağvettiğini açıkladı. Ayrıca, Ankara’dakurulan birinci meclisin oturumlarında geriyekalan Ermenileri de “derleyip toplayıp Erivan’agöndermek” teklifleri dile getirildi.19
Cumhuriyet’in azınlık politikası, en basitifadeyle korkutma, sindirme, baskı altındatutma, asimile etme ve azaltma üstüne
kuruluydu.20 Nitekim, 1934 Trakya Olayları,1936 Beyannamesi uygulamaları, 1941 YirmiKura Askerlik, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955
olayları, gayrimüslim vakıflarının mallarına elkonulması gibi birçok uygulaması görülen bupolitika neticesinde gayrimüslimler, onun
içinde de Ermeni nüfusu ve kültürü Cumhuriyetboyunca erimeye devam etti. Bu durum, aynızamanda vaktiyle Ermenilerin yoğun yaşadığıDiyarbakır, Sivas, Yozgat, Malatya, Harput,Bitlis, Adana gibi merkezlerin sosyal ve iktisadiçöküşü anlamına geliyordu. Bugün Türkiye’dekiErmenilerin nüfusu 60.000 ila 70.000 arasında
tahmin edilmektedir, yani toplam nüfusun
19 Akçam 1999, İnsa n Hakları ve Ermeni Sorunu: İttihat Terakk i’den Kur tulu ş Savaşı’na, İmge Yayınları, Ankara, s. 531, 552.
20 Cumhuriyet’in azınlık politikalarının temelkodları için bkz Okutan 2004, Tek PartiDöneminde Azınlık Politikaları, İstanbul BilgiÜniversitesi Yayınları, İstanbul.
Ermeni nüfusu ve kültürü Cumhuriyetboyunca erimeye devam etti. Bu durum,aynı zamanda vaktiyle Ermenilerin
yoğun yaşadığı Diyarbakır, Sivas, Yozgat, Malatya, Harput, Bitlis, Adana gibimerkezlerin sosyal ve iktisadi çöküşüanlamına geliyordu. Bugün Türkiye’dekiErmenilerin nüfusu 60.000 ila 70.000arasında tahmin edilmektedir, yanitoplam nüfusun binde 1’inden az.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 20/170
demokratik bir toplum yaratmayı amaçlayanKopenhag Kriterleri, AB’ye üye olmayı hedefle-
yen Türkiye tarafından benimsendi ve bunaparalel olarak AB’ye uyum yasaları adı altında
bazı düzenlemelere gidildi. Böylece Türkiye’deazınlık hakları, sadece Lozan Antlaşmasıçerçevesinde değil, BM İnsan Hakları Sözleş-
mesi, gene BM kaynaklı “ikiz sözleşmeler”olarak anılan Medeni ve Siyasi Haklar Sözleş-
mesi ile Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar
Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS) ve bunun bir gereği olarak Avrupaİnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları,azınlık haklarının AB standartlarında korunmaşartını da içeren Kopenhag Kriterleri, 1995’te
kabul edilip 1998’de yürürlüğe giren AvrupaKonseyi Ulusal Azınlıkların Korunması İçinÇerçeve Sözleşme (Türkiye henüz bunuimzalamamıştır) gibi uluslararası belgelertemelinde de düşünülmesi gereken bir olguhaline geldi. Ayrıca, 1990’larda ülke içidinamiklere baktığımızda, Kürt hareketininaçtığı özgürlük alanının, Ermenilerin kendiseslerini duyurma çabalarının, İnsan HaklarıDerneği (İHD) gibi sivil toplum kurumlarının
azınlıkların maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılığadikkat çekme girişimlerinin, Kardeş Türkülergibi grupların kültür-sanat faaliyetlerinin,genelde demokrasi özelde azınlık haklarınıgenişleten bir işlevi olduğunu görebiliriz.
Türkiye’de son dönemde demokratikleşmeamacıyla çıkarılan uyum yasaları, olumlu
olmakla birlikte yetersizdir. Ermeniler özelinde,kurumların işleyişini kısıtlayan, azınlıkhaklarına aykırı uygulamalar ve vatandaşlık
haklarını tehdit eden yerleşik önyargılar,toplumsal/siyasal ayrımcı tutumlar ve nefretsöylemi halen varlığını korumaktadır. Aslında,
belki de Türkiye’de yaşanan değişimin birsonucu olarak birbirinin zıttı gelişmelerin sonbirkaç yıldır art arda geldiği söylenebilir. İlk
önce Ocak 2007’de Agos gazetesi genel yayınyönetmeni Hrant Dink, bugün artık kimsenin
Eşit vatandaşlık konumunu ihlal eden vesadece gayrimüslimlere yönelik faaliyet göster-
miş olan “Azınlıklar Tali Komisyonu”nun varlığıda bu toplulukların “güvenlik sorunu” olarak
algılandığını gösteren bir diğer uygulamadır.1962’de gizli bir kararnameyle kurulduğu22 içinresmen açıklanmayan, ama gayrimüslimlerindevletle ilişkilerinde karşılarına çıkan bukomisyonun üyeleri arasında Milli İstihbaratTeşkilatı (MİT) ve Genelkurmay’dan temsilcilerbulunması çok manidardır. Başbakanlığın5.1.2004 tarih ve 3530 sayılı yazısıylaKomisyon’un “Azınlık Sorunları DeğerlendirmeKurulu” olarak yeniden düzenlenmiş ve dahasivil bir yapıyla İller İdaresi Genel
Müdürlüğü’ne bağlanmış olması, olumlu birgelişme olarak addedilebilir. Ancak, üyeleriarasında Dışişleri ile Milli Eğitim bakanlıklarıve Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcileribulunan, amaçları arasında “gayrimüslimvatandaşlarımızın başta Lozan Antlaşmasıolmak üzere uluslararası sözleşmelerdendoğan haklarının korunması ve bu yöndekitaleplerinin değerlendirilmesi” olan Kurul’agayrimüslim vatandaşlar arasından temsilci
üyelerin alınmaması demokratik normlarlabağdaşmamaktadır. Ayrıca Kurul’da eskidenolduğu gibi Dışişleri Bakanlığı’na mensup birüyenin bulunması, gayrimüslim vatandaşlarınhukuk dışı bir yorumla “yabancı” addedildikle-
rinin bir işaretidir.23
Bu karamsar tabloyla kıyaslandığında, aşağıyukarı son on beş yıldır nispeten daha olumlugelişmeler olduğu söylenebilir. 1990’laritibariyle azınlık hakları Avrupa’da birtakımsözleşmeler temelinde yeniden kurgulanmayabaşlandı. Azınlık haklarını da içeren ve daha
22 Başbakanlığın 7.11.1962 tarih ve 28-4869 sayılıtalimatıyla kurulmuştur.
23 Azınlık Tali Komisyonu ve Azınlık SorunlarınıDeğerlendirme Kurulu için bkz. <http://www.illeridaresi.gov.tr/default_B0.aspx?content=130>
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 21/170
istihbarat ve idari görevlilerin yargı önüneçıkarılmaması hukuk dışı olduğu gibi, adaletarayışına da mani olmaktadır. Bu bağlamda,
“Hrant İçin Adalet” çağrısı, davanın seyrini
protesto etme ve adli makamlar ile hükümetesorumluluklarını hatırlatma çağrısından ibaretdeğildir; Türkiye’de insan haklarına, düşünceözgürlüğüne ve demokratikleşmeye karşıduran ırkçı ve ayrımcı ideolojiyi de telin etmeçağrısıdır.
Söylemleriyle Türkiye toplumunun genişkesimlerini etkileyen, adeta bir vicdan sembolühaline gelen Hrant Dink’in öldürülmesininErmeni toplumu üzerinde yarattığı etkiye
gelince... Bu olay ilk anda bir şok etkisiyaratarak, umutsuzluğa ve karamsarlığa yolaçtı. Tekrar içe kapanma, sessizleşme refleksi-nin galip geleceği düşünüldü, nitekim bu yöndedüşünceler de ifade edildi. Fakat öyle olmadı.Bugün cinayetin üzerinden hemen hemen dört
buçuk yıl geçtikten sonra görüyoruz ki Ermenitoplumunun en azından bir kısmı konuşmak-
tan, hak arama mücadelesinden, görünür
olmaktan, derdini anlatmaktan vazgeçmedi.Cinayet ertesinde kurulan, demokrasinin
gelişmesi, özgürlük alanının genişlemesi,Ermeni kültürünün tanıtımı için faaliyetlerdebulunan Uluslararası Hrant Dink Vakfı bununen önde gelen örneği ve göstergesidir. Cinayetertesinde Ermeni toplumunun içe kapanmama-
sında, Türkiye toplumunun yukarıda belirttiği-miz kesimlerinden aldığı desteğin de önemli birrolü vardır.
Ayrıca, bu cinayetin yurt dışına belirli birErmeni göçüne sebep olduğuna dair bir işaret
de yoktur. Oysa, 1970 ve 1980’lerde gerek genelanlamda gergin siyasi atmosfer gerek ASALA
eylemlerinin yarattığı ortam, Ermeni ailelerininhızlı bir biçimde yurt dışına göçmesine sebepolmuştu.
Günümüzde Türkiye Ermeni toplumunun,
ayrıntılarını ve sorunlarını ilerleyen bölümlerde
şüphesi kalmayacak bir biçimde, kimi devletgörevlilerinin de içinde bulunduğu bir komplo
neticesinde katledildi. Öte yandan, Dink’incenazesine yüz binlerce kişi katıldı; bu, birgayrimüslimin cenazesine kitlesel katılımanlamında Osmanlı-Türk tarihinde bir ilkti.Tam bunun iyi bir işaret olduğu düşünülürken,bilindik çevrelerin ırkçı ve nefret söylemleri,
Hrant Dink davasının yargı ve yürütmebürokrasisi tarafından adeta kasıtlı bir biçimdeakamete uğratılarak bir türlü ilerlememesi,umutları zayıflattı. Benzer şekilde, yurt dışındakimi ülke parlamentolarında soykırım tasarıla-
rı gündeme geldiğinde ülkemizde nefret
söylemleri yükselirken, kimi sivil toplum
kurumları ve aydınlar, tarihle yüzleşmek,kamuoyunda bir tartışma başlatmak amacıylasoykırımı anma faaliyetleri ve özür kampanya-
ları düzenlediler. Elbette birbirine zıt istika-
metteki bu eylemlerin farklı aktörlerce hayatageçirildiğini kaydetmek gerekir. Bu farklılık da,Türkiye içerisinde çeşitli dinamikler olduğununbir işaretidir. Bütün bu gelişmelere bakarak,ülkenin, hangi dinamiklerin üstün geleceğinihenüz bilemediğimiz, kritik bir virajdan geçtiği
söylemek mümkündür.
Diğer yandan Hrant Dink cinayetinin üzerindendört yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın,
gerek savcılık soruşturması gerekse yargılamasürecinin gidişatı, bu cinayete zemin hazırlayansüreçte rol alan kişi ve kurumların yanı sıracinayetin nedeninin, sorumlularının vefaillerinin tüm açıklığıyla ortaya çıkmasınıengellemiştir. Cinayete azmettirenlerin
karanlıkta bırakılması, delillerin gizlenmesi vekarartılması, sorumluluk taşıyan güvenlik,
İlk önce Ocak 2007’de Agos gazetesi genel yayın yönetmeniHrant Dink, bugün artık kimsenin şüphesi kalmayacak bir biçimde, kimi devlet görevlilerinin de içinde bulunduğu bir komplo neticesinde katledildi.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 22/170
Çünkü, ayrıntılarını raporda göreceğimiz üzere,bugün Ermeniler kendilerini ilk planda dinikimlikleri üzerinden ifade etme eğilimigöstermiyorlar. Ayrıca, fikri ve siyasi düzlemde
bir cemaatten beklenmeyecek kadar hareketlive heterojen bir durum arz ediyorlar. Bunaparalel olarak, bu raporda da, teknik anlamdagerekli olan yerler (örneğin “cemaat vakıfları”)hariç, Ermeni toplumunu nitelemek için
“cemaat” terimini kullanmaktan mümkünolduğunca kaçındık. Bunun yerine “toplum”kelimesini kullandık. Öte yandan, bu teriminErmeniler tarafından tamamen terk edildiğinisöyleyemeyiz. Fakat bu kullanımın arkasındasosyolojik bir bilinç olduğunu söylemek de
zordur.
ele alacağımız belli başlı kurumları şunlardır.İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi; vakıflar;hepsi İstanbul’da faal olan 16 okul ve bunlarınmezun dernekleri; 40’tan fazla kilise;
İstanbul’da 2 hastane (Yedikule’deki SurpPırgiç Hastanesi ve Elmadağı’ndaki Surp AgopHastanesi); 2 yetimhane, 2’si günlük Ermenice( Jamanak ve Nor Marmara) ve 1’i haftalıkTürkçe-Ermenice ( Agos) olmak üzere 3 gazete.Bugün Katolik ve Protestan Ermenilerin sayısıoldukça azalmıştır ve artık Türkiye’deki farklımezheplerden Ermenilerin birbirlerine karşısistematik bir olumsuz bakışı olduğunusöylemek mümkün değildir.
Bugünkü Türkiye Ermeni toplumunu, bircemaat olarak nitelemek pek de doğru olmaz.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 23/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 24/170
İkinci Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 25/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 26/170
Türkiye’de, Osmanlı’dan devralınan, dini veetnik gruplar arasında genel bir eşitsizliksorunu olduğu, bu durumun “doğal bir sonucuolarak” da ayrımcılığın ortaya çıktığı, katılımcı-
lar tarafından sıklıkla vurgulanmıştır. Bunlar,yasalarla tanımlanmış, resmi eşitsizliklerdeğildir. Tam tersine yasalarda, her ne kadar
başka önemli yetersizlikler mevcutsa da, eşitlikvurgusu zaman zaman yapılmıştır. Asıl sorun,uygulamalar ve hâkim olan zihniyettir.Zihniyetten kasıt, örneğin, kendini “Türk”olarak tanımlayanların bu kimliği tanımlarkenErmeni’ye atfettiği anlamdır. Ermeni düşmanlı-ğı uzun yıllar boyunca gerek devlet gerektoplum tarafından Türk kimliğinin tanımlayıcı,neredeyse ayrılmaz bir parçası haline getiril-miştir. Türk kimliği, genelde otoriter eğilimli,
devlet merkezli, egemenliği (devleti) kaybetmekorkusu içinde olan ve bunlara bağlı olarak
“dışarıdakilere”, “yabancı” gördüklerine karşıhasmane tutum sergileyen bir kimlik olarakşekillenmiş ve bu haliyle muhafaza edilmeyeçalışılmıştır. Başka bir deyişle, bugünTürkiye’nin genel siyasi ve sosyal hayatında,millet-i hâkime (Türkler-Sünni Müslümanlar)/millet-i mahkume (diğerleri) ikiliği tamamenaşılabilmiş değildir. Yani, gerek devlet gerektoplumun geniş bir kesimi, Ermenileri sözhakkına sahip eşit yurttaşlar olarak görmeyikabullenememektedir. Akademisyen kimliği deolan bir katılımcımız bu durumu şu şekildeteşhis ediyor:
Ermenilerle ancak eşit olmadıkları düzeydeilişki kurabilen bir geniş toplum var, sol dabuna dahil. Eşit olmadıkları yerden, azınlık
oldukları yerden ilişki kurabiliyorlar. Onunlaempati kurabiliyorlar fakat birazcık kuvvet,birazcık eşitlik, biraz siyaset yapma, bağım-
sızlaşma söz konusu olduğunda 1908parametrelerine geri dönüyoruz. Oradayızdaha bir yere gidemedik. Eşitlik 1908’den beribu topraklara uğramış değil, hâlâ aynı şeyi
konuşuyoruz aslında. Siyaset yapan vesiyaseti agresif şekilde yapan, eşit koşullardayapan Ermeni’den hâlâ hoşlanılmıyor.
13 Mayıs 2010 tarihinde Resmi Gazete’deyayımlanan 2010/13 sayılı Başbakanlıkgenelgesi (EK-4), bu eşitsizliğin ve ayrımcılığınzımni bir kabulü olarak görülebilir; zira ilgilidevlet kurumlarına bir uyarı olarak gönderilengenelgede, “son yıllarda sürdürülen demokra-
tikleşme çalışmaları çerçevesinde ülkemizdeki
gayrimüslim azınlıkları ilgilendiren konulardayapılan düzenlemelere rağmen, uygulamadankaynaklanan bazı sebeplerle bu konudakisorunların tam anlamıyla giderilemediğigörülmektedir”24 deniliyor. Bu genelge,
gayrimüslim yurttaşlara yönelik ayrımcılığınortadan kaldırılmasını hedefleyen bir adımolması bakımından şüphesiz olumlu olarakdeğerlendirilmelidir; öte yandan aynı genelge-
de, dikkat edilmesi gereken hususlar sıralanır-ken aslında o zamana kadar yapılan ayrımcılık-
lar da sıralanmıştır. Genelgede düzeltilmesiistenen bazı somut sorunlar şunlardır:belediyelere geçmiş olan gayrimüslim mezar-lıklarının korunması ve bakımı için gereken
24 Genelgenin tam metni için bkz. <http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/05/20100513-17.htm>
Ermeni Kimliği ve Ayrımcılık
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 27/170
görünürlüğün meşruiyeti bakımından büyük bireşitsizlik olduğunu görürüz. Katılımcılardanbirinin, Hıristiyan bayramlarında bu dininsembollerinin ve faaliyetlerinin özgürce
sergilendiği, gıpta edilecek bir ülke olarakSuriye’yi örnek göstermesi ilginçtir. Ülkemizdeise, özellikle Anadolu’daki küçük Ermenitoplulukları üzerinde, dinlerinin kamusalgörünürlüğünü engellemeye yönelik baskılarsöz konusudur. Katılımcıların belirttiklerinegöre, Anadolu’da az sayıdaki Ermeni, evlerindedahi toplu ibadet edecekleri zaman bunugizlenerek yapmak zorundadır. Zira, Ermeni/Hıristiyan oldukları anlaşılırsa din değiştirme-
leri için toplumsal baskı uygulanabilmektedir.Bu, her zaman kaba kuvvet yoluyla değil, dahaziyade sürekli telkinlerle gerçekleştirilmektedir.Sason doğumlu bir katılımcı, bu durumu şöyleanlatıyor:
Her Müslüman tarafından bir kere yoklanırsı-
nız. Hatta “dönmeler”, din değiştirmişErmeniler tarafından da. Gittiğim her yerdeErmeni olduğum öğrenildiği zaman direk[t]bana söylenen “Sizin inandığınız doğru dindeğil, kitabınız değiştirilmiştir, gelin Hak
dinine kavuşun” olmuştur.
Lisede devlet okullarına devam eden katılımcı-larımızdan birinin aktardığı şu anekdot da dindeğiştirme baskısına bir örnektir:
Lisede Müslüman bir arkadaşım vardı. Herpazartesi sabahı ben okula gittiğimde sıranıngözünde Kelime-i Şahadet bulurdum. Benkimin yazdığını anlamadım önce. Bir-iki haftageçti ama sonra anladım tabii. Arkadaşımbeni Müslüman yapmaya çalışıyormuş. Diyorki, “ben seni çok seviyorum ama sen ölürsencehenneme gideceksin. Ben de senin
cehenneme gitmeni istemiyorum. Lütfen
Kelime-i Şahadet getir ki cehennemdeyanmayasın”.
Üstelik, örneklerin gösterdiği gibi, din değişti-rip Müslüman bile olsalar bu sefer de “dönme”
özenin gösterilmemesi; gayrimüslim vakıflarınlehine çıkan mahkeme kararlarının tapudairelerince uygulanmaması; gayrimüslim
“cemaatler” aleyhine yapılan kin ve düşmanlığı
teşvik edici yayınlara karşı gerekli yasalişlemlerin başlatılmaması. Aşağıda, bunlarınbazılarını da kapsayan sorunlar, dinselayrımcılık, Ermeniler hakkındaki olumsuzönyargılar, makam bazında ayrımcılık, resmikurumlarla ilişkiler etrafında ele alınacaktır.
DİNSEL AYRIMCILIK
“Türkiye %99’u Müslüman bir ülkedir” cümlesi,en yüksek devlet görevlileri ve siyasetçiler de
dahil olmak üzere çeşitli ağızlardan sıkduyulan bir cümledir. Katılımcılardan bazılarıbu tip ifadelerin taşıdığı ayrımcılıktan rahatsızolduklarını belirttiler. Özellikle böyle bir vurguyapılmasından, Müslüman olmayanlara ikincilbir konum atfedildiği anlaşılıyor.
Önde gelen insanlar bile Türkiye’nin %99’uMüslüman bir ülke olduğunu söylerler.Tamam Müslüman, ne yapalım? Vurguyapmanın anlamı ne? Neden? Çünkü her şeyona göre şekilleniyor. Yani, siyaset yapıcılar
her şeyi %99’a göre şekillendiriyorlar. Geriyekalan azınlığın esamesi okunmuyor.
“Gâvur” sözcüğünün kamusal alanda (gazete-
lerde, televizyon dizilerinde, siyasetçilerin veyakanaat önderlerinin konuşmalarında vs.)kullanımı da, Ermeniler üzerinde benzer birayrımcılık hissi yaratmaktadır.
Ayrıca, Sünni İslam haricindeki dinlerinkamusal görünürlüğü üzerinde de ciddi bir
toplum baskısı vardır. Örneğin, kiliseler dışındabaşka mekânlarda Hıristiyan ibadetiningereklerini yerine getirmek toplumun geneli
tarafından hoş karşılanmaz, meşru görülmez.Öte yandan, sokakta namaz kılan toplulukgörüntülerine sık rastlanır. Karşılaştırmalıolarak baktığımızda, Türkiye’de İslam’ın Sünnimezhebi ile diğer inançlar arasında kamusal
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 28/170
kalması da başlı başına bir ayrımcılıktır.Misyonerliğin neden bu kadar olumsuzalgılandığı sorusunun yanıtı çok boyutlu vekarmaşık olmasına rağmen, misyonerliğin
devlet aklında “yıkıcı”, “bölücü” olarakkodlanmış olmasının önemli bir etken olduğu-
nu söylemek gerekir. Devlet mekanizması daelindeki aygıtlar (eğitim, medya, diyanet vs.)vasıtasıyla bu algıyı topluma yaymayı başar-
mıştır. Bu, Cumhuriyet’le sınırlı bir olgu dadeğildir, özellikle II. Abdülhamit yönetimi ilemisyonerler arasında gergin bir ilişki olduğubilinmektedir.26
Bir devlet dairesi olan Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın bugünkü haliyle var olması, yanisadece İslam’ın Sünni Hanefi mezhebininhizmetinde bulunması da katılımcılar tarafın-
dan bir dinsel ayrımcılık olarak algılanmaktadır.Ayrıca, bu durumun devletin laiklik ilkesi veiddiasıyla da çeliştiği belirtilmiştir; çünkü laikdevletin bütün din ve mezheplere eşit mesafe-
de durması esastır. Diyanet’in ya mensupları-nın sayısına bakılmaksızın bütün dinlerinihtiyaçlarına cevap veren bir kurum halinegetirilmesi, ya da lağvedilmesi görüşü ağırlık
kazanmıştır.
Bu ülke laik bir ülkeyse, camiye hocayayardım ediyorsan kiliseye papaza da yardımedeceksin, onu örgütlüyorsan bunu daörgütleyeceksin. Diyanet ya bu tip olmalı yada olmamalı. Bırak her cemaat başınınçaresine baksın. Şimdi sen devlet olarak hemben laikim deyip hem sadece Sünni Müslü-
manlığa yönelik iş yapıyorsan bu zaten başlıbaşına yanlış bir şey.
Ermeni okullarında okumayan Ermenilerin, DinKültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde karşılaştık-
ları bir durumu da zikretmek gerekir. Bu
26 II. Abdülhamit rejimi ile misyonerler arasındakigerginlik için bkz. Kılıçdağı 200 6, “AbdülhamidMisyonerleri Neden Sevmiyordu?”, ToplumsalTarih, sayı 154, s. 62-69.
olarak yaftalanmaktan kurtulamıyorlar.Günlük hayatta iğneleyici tavırlar devamedebiliyor. Hatta, birkaç kuşak boyuncaresmen Müslüman kimliğiyle yaşamış bir
aileden bir katılımcı bu durumu, “bize Ermenili-ğimizi unutturmadılar” şeklinde ifade etmiştir:
Din değiştirmek için aralıksız bir bombardı-
man… “dinini değiştir, dinini değiştir, dininideğiştir… sana kolaylık olacak”. Dininideğiştirdikten sonra da hiçbir kolaylıkolmuyor. Sen dönme bir insansın. Kimdediklerinde “dönme ….” diye cevap verirler.Ee, ne oldu? Her seferinde kafanıza bir balyoz:
“Sen dönmesin, sen bizden değilsin”.
Buna rağmen, baskılardan yılan pek çok kişizaman içerisinde Müslüman olmayı tercihetmiştir. Hatta, bir katılımcının belirttiği üzere,yarısı Müslüman yarısı Hıristiyan olan Ermeniaileler bile ortaya çıkmıştır. Kardeşlerdenbirinin Müslümanken diğerinin Hıristiyanolduğu aileler görmek mümkündür.
Dinsel baskının önemli bir bileşeni de “misyo-
nerlik” olgusudur. Özellikle Anadolu’damisyonerlik son derece olumsuz bir anlama
sahiptir. Misyoner diye nitelenen kişiler adetaşeytanlaştırılmaktadır. Bir grup Hıristiyan, nezaman bir araya gelip ibadet etse, “misyoner”olarak nitelenip doğrudan veya dolaylı olarakdevlet ve toplum baskısına, hatta şiddetemaruz kalmaktadır.25 Kaldı ki, İslam’ı anlatma-
nın, ondan bahsetmenin serbest olduğu birülkede bir diğer dinden bahsetmenin, onuvazetmenin bu şekilde baskılara maruz
25 Malatya’da misyonerlik faaliyetlerinde bulunanZirve Yayınevi’nin, devletin birtakımkurumlarıyla ilişkide oldukları iddia edilen vemahkemeleri hâlâ devam eden kişilerce Nisan2007’de basılarak üç kişinin işkenceyleöldürülmesi, bu baskının en acı örneklerindenbiridir. Benzer şekilde, Şubat 2006’da Trabzon’daKatolik Rahip Santoro’nun öldürülmesi deAnadolu’da H ıristiyan “misyonerlikfaaliyetlerine” karşı tutumun nerelerevarabileceğinin göstergesidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 29/170
devamı olarak da Ermeniler “güvenilmez, hain”olarak nitelenirler. Tabii ki, onları bu şekildegören anlayış birçok ayrımcılığa da imzaatmıştır. Örneğin, 1940’lara kadar gayrimüs-
limlerin, bunun içinde de Ermenilerin, nüfuskayıtlarının “Ecanip” (yabancılar) kısmına
yapılması; ayrıntılarını vakıflarla ilgili bölümdeele aldığımız Yargıtay’ın 1971 ve 1974 yıllarındagayrimüslim vakıflara dair aldığı kararlar; çokdaha yakın bir dönemde, 2006’da çıkarılan yenivakıflar kanununa, zamanın CumhurbaşkanıAhmet Necdet Sezer tarafından uygulananvetonun gerekçeleri, bu anlayışın en üstmakamlardaki varlığını açık biçimde ortayakoyar. Gerek adı geçen Yargıtay kararlarında,gerek Sezer’in veto gerekçelerinde, azınlıkvakıfları “yabancı” olarak görülmüş, bu
nedenle de güçlenmelerinin “tehlikeli” olacağıbelirtilmiştir.29
Ermenileri “yabancı ve hain” olarak niteleyenbu anlayış ve yaklaşım devletin üst kademele-
riyle sınırlı değildir, toplumda da genel kabulgörmüştür. Bu kabul, büyük ölçüde, Ermenileritanımamaktan ve Ermeni tarihiyle ilgili vahimbilgisizlikten kaynaklanır. Bu savı destekleyençarpıcı bir anket verisi, kastımızı net biçimdeortaya koymaktadır. Ermeni olmayan Türkiyeli-
ler arasında yapılan bir anketi cevaplayanların%30’u “bugün Türkiye’de yaşayan ErmenilerinSovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkiye’yegeldikleri” düşüncesindedir, bir diğer %30’un
29 Bu metinleri raporun “Ekler” kısmındabulabilirsiniz.
öğrencilerin din dersine girmeleri konusundaon yıllar boyunca farklı uygulamalara gidildiğianlaşılıyor: Kimi zaman muaf tutulmamışlar,kimi zaman tamamıyla muaf tutulmuşlar ama
kimi zaman da not olarak muaf tutulmalarınarağmen derse girmeleri zorunlu kılınmış.27
Çalıştay katılımcılarından bazı Ermeniler de,devlet okullarına devam ettikleri yıllardabenzer uygulamalara maruz kalmışlar. Farklıokullarda okumuş olmalarına rağmen, dinderslerinde öğretmenlerin sürekli olarakİncil’in aslında tahrif edilmiş olduğunu,Hıristiyanların bugün inandıkları İncil’in asılİncil olmadığını söylediklerini hatırlıyorlar.Farklı din dersi öğretmenlerinin aynı yorumlar-
da bulunmaları, merkezi bir direktifle hareketettikleri zannını doğuruyor. Bu tür ifadelerinderste bulunan Hıristiyan öğrencilerdeyaratacağı sıkıntılı ruh durumu bir yana,Müslüman öğrencilere başka bir dinin aslında
“yalan, sahte, bozulmuş” olduğu fikriniaşılamak da, din temelli ayrımcılığa kapı açanbir yaklaşımdır.
ERMENİ ALGISI YA DA BİR
“HAKARET” OLARAK ERMENİLİKGenel olarak bakıldığında Türkiyeli Ermenilerinhem devlet hem de toplumun geniş bir kesimitarafından “yabancı”, “dışarıdan” bir unsurolarak görüldüğü söylenebilir.28 Bu anlayışın bir
27 Ayrıca, din dersi genellikle yüksek not alınan/verilen bir ders olduğu için din dersinden muaf öğrencilerin not ortalamasının diğer öğrencilerenispetle düşmesi de sorun olabilmektedir.
28 Yapılan birçok anket çalışması bu yönde bilgilerortaya koymuştur. Siyaset Ekonomi ve ToplumAraştırmaları Vakfı’nın (SETA), sonuçlarını Mayıs2011’de açıkladığı anketine yanıt verenlerin %73,9’u Ermenilere ilişkin olumsuz kanaattaşıdıklarını belirtmişlerdir. Bu, diğer gruplarakarşı olumsuz kanaate sahip olma oranları içindeen yüksek olanıdır. Başka bir deyişle, anketicevaplayanlar için Ermeniler “en sevilmeyen”gruptur. Işık 2011, “Türk Halkı Bir Tek KendiniSever”, Radikal, 2 Mayıs.
Gerek adı geçen Yargıtay kararlarında, gerek Sezer’in veto gerekçelerinde,azınlık vakıfları “yabancı” olarak görülmüş, bu nedenle de güçlenmelerinin “tehlikeli” olacağıbelirtilmiştir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 30/170
Ermenilerin mutlaka Türkiye sınırları dışındabir yerden buraya geldiklerini düşünürler. Butopraklar üzerindeki varlıklarını tekrar tekraraçıklamak ve meşru kılmak zorunluluğu,
Ermeniler üzerinde psikolojik anlamda yıpratıcıbir etkiye sahiptir.
Bu anlayışın bir başka yansıması da, Ermenile-
re “egzotik, olağandışı, ilginç bir nesne”muamelesi yapılmasıdır – adeta uzak diyarlar-
dan getirilmiş ve ahaliye teşhir edilen tuhaf canlılar gibi. Bir katılımcımız bu durumu şöyleanlatıyor:
Ermeni olduğumu söylediğim zaman benimlearkadaş olan insanlarda şöyle bir etki
yaratıyorum: Sanki böyle bir denizkızı, bir peritanıyan ayrıcalıklı biri gibi hissediyorkendilerini çevremdekiler.
Katılımcılarımızdan birinin üniversitedebaşından geçen şu olay da, Ermenilere “ilginç,sıradışı yaratıklar” gibi bakılmasının trajikomikbir örneğidir:
Laboratuar dersinde kan gruplarını işliyoruz,kan gruplarına nasıl bakılır diye. Herkes kendikanını alıyor, hem kendi kan grubumuzabakıyor hem de laboratuar pratiğimizi yapmışoluyoruz. Neyse başladık hepimiz, bir süresonra baktım bütün arkadaşlar benimetrafımda toplanmış, acaba benim kangrubum ne çıkacak diye...
Ayrımcılığın bir türevi de, bir Ermeni’yi, diğerbütün kimliklerini görmezden gelerek, ilk önceve sadece Ermeni olarak görmektir. Halbuki,bir Ermeni doğal olarak başka birçok kimliğe(kadın, doktor, eşcinsel, Sivaslı vs.) sahiptir ve
Ermeniliğini bunların içinde birinci sıraya
ise “Ermenilerin nereden geldiğine” dair birfikri yoktur.30 Anadolu’daki Ermeni varlığınınen azından MÖ 6. yüzyıla, hatta daha da geriyegittiği düşünülecek olursa, %60’lık bu kesimin
içinde bulunduğu bilgisizlik daha iyi anlaşılır.
Çalıştaylarda katılımcılar, Türkiye toplumununErmenileri yabancı olarak gördüğünü örnekle-
yebilecek birçok anekdot da aktarmışlardır.Bunlardan bir tanesinde, güzel sanatlaröğrencisi olan katılımcı, bölüm arkadaşlarıylabirlikte staj amacıyla bir seramik fabrikasındabulunmaktadır. Söz seramiklerde kullanılandesenlere gelince, katılımcımız, bu desenlerinçoğunun İtalya kaynaklı olduğunu söyler.
Bunun üzerine diğer öğrencilerin “şu yabancı-ların yabancı hayranlığına şaşmamak eldedeğil” türünden sözleriyle karşılaşır ve kendiifadesine göre desenle başlayan bu tartışmaErmenilerin “tarihsel hıyanetine” kadar uzanır!Bu tür anekdotları sayfalar boyunca aktarmakmümkündür, ama sık karşılaşılan bir durumudaha belirtmekle yetinelim: Bir katılımcımız,yaptığı alış veriş sonrasında alacağı faturayayazılmak üzere ismini soran tezgâhtara isminisöyler, tezgâhtar ismi yazmayı bir türlü
beceremez ve özür olarak da “bu yabancıisimlere pek alışık olmadığını” söyler!
Ermenileri ‘yabancı’ kabul eden anlayışa göre,onların bu topraklar üzerindeki varlığı “açıkla-
ma gerektiren bir durumdur”, tabiri caizse bir“bilmecedir, muammadır”. Bu nedenledir ki,katılımcıların da belirttiği gibi, Ermeniler çeşitliortamlarda yeni tanıştıkları kişiler tarafındansık sık “nereden geldiniz?” sorusuna muhatapolurlar. Bu soruya doyurucu, mantıklı bir cevap
vermeleri beklenir. Bu soruyu soran kişiler,
30 Aktaran, Özdoğan vd. 2009, s. 443. Aynı kitabın442-446. sayfaları arasında, bazı Türklerleyapılan odak grup çalışmasından katılımcılarınkonuşmalarına yer verilmiştir. Bu alıntılarErmenilere bakışı göstermek açısından oldukçatipik ve özetleyicidir.
Ne zaman bir Ermeni kamusal alanda gözükse TürkiyeErmenilerinin ve hatta Ermeniliğin kolektif temsilcisi, sözcüsüolarak algılanır, bireyselliği göz ardı edilir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 31/170
tehdit altında hissetmeleri ve karşıdakinin debunun farkında olmasıdır.
Ermeniler, uluslararası siyasetin veyaTürkiye’nin bir başka devlete karşı izlediğisiyasetin içinde “kolayca harcanabilecek birkoz” gibidirler. Bu algıyı yaratan, son zamanlar-
da eskiye nazaran azalmakla birlikte, devletin
gayrimüslimlere karşı onlarca yıla yayılanyaklaşımları ve uygulamalarıdır. 6-7 Eylül gibitarihsel olaylar31, mütekabiliyet ilkesininvatandaş gayrimüslimlere uygulanması gibiyaklaşımlar, bu algının canlı kalmasına sebepolmaktadır. Üstüne üstlük, bugün hâlâgeçmişin bu tip uygulamalarını savunan kişilere
de rastlanabilmektedir. Örneğin Hasan Pulur,26 Şubat 2011 tarihli Milliyet gazetesindeki
köşesinde, 1942-1944 arası yürürlükte olan veinsanların toplama kamplarına alındığı, açıkçaırkçı bir devlet uygulaması olan Varlık Vergisigibi bir uygulamayı, “o günkü koşullara” göre
değerlendirilmesi gereken, “savaş zamanınınzorunlu uygulaması” sözleriyle savunmaya,meşrulaştırmaya kalkışabilmiştir.32 Bu demektir
ki, bugün Türkiye o günkü gibi “olağanüstükoşullara” girse, Hasan Pulur’un sergilediği
zihniyet aynı şeyleri bir daha yapmaktançekinmeyecektir. Bu “koşullar” altındaErmenilerin kendilerini rehin gibi hissetmelerin-
de şaşılacak bir taraf olmasa gerektir.
Bunların yanı sıra, Türkiye’de Ermeni sözcüğü-
nün gerek bürokratlar ve siyasetçiler gereksede halk tarafından zaman zaman hakaretamaçlı kullanıldığı bilinmeyen bir durumdeğildir. 1997’de Tansu Çiller hükümetininİçişleri Bakanı DYP’li Meral Akşener’in, PKK
lideri Abdullah Öcalan’a hakaret kastıyla“Ermeni dölü” tabirini kullanması hafızalarda-
31 Burada Kıbrıs Sorunu’nda bir koz olarakkullanılmışlardır örneğin.
32 Pulur 2011, “70 Yıl Sonra Varlık Vergisi”, Milliyet,26 Şubat, s. 3.
yerleştirmiyor olabilir; fakat sözünü ettiğimizyaklaşım ona başka bir şans tanımaz. Bununbir yansıması veya türevi olarak da, ne zamanbir Ermeni kamusal alanda gözükse TürkiyeErmenilerinin ve hatta Ermeniliğin kolektif temsilcisi, sözcüsü olarak algılanır, bireyselliğigöz ardı edilir. Örneğin, televizyondakitartışma programlarına katılan bir Ermeni,bütün Ermeniler adına konuşuyormuş gibialgılanır. Aslında, bu anlayış Türkiye Ermenileritarafından da bir ölçüde kabullenilmiştir; onuniçin Ermeni bireyler yaptıklarına ve söyledikle-
rine, “Ermenilere laf gelmesin” düşüncesiyleçok daha fazla dikkat ederler.
Ermeni bireylerin yeni girdikleri bir ortamdaveya yeni tanıştıkları birinden sık sık duydukla-
rı ilk sözlerden biri de, “benim çok Ermeniarkadaşım var” cümlesidir. Ardında hiçbir kötüniyet taşımasa bile bu cümle de aslında
“tuhaf”, “anormal” bir ifadedir, bu ifadeylekarşılaşan Ermeniler tarafından da öylealgılanmaktadır. Karşıdaki neden böyle bir sözsöyleme ihtiyacını hissediyor? Çünkü, “Ermeniarkadaşı olmak”, “sıradışı”, “olağandışı” birdurum olarak görülüyor. Bu ifadenin, Ermeni-
lerde uyandırdığı ama tabii çoğu zamandillendirmedikleri tepki ise “Ee, ben ne
yapayım senin çok Ermeni arkadaşın varsa,benim de çok Türk arkadaşım var” oluyor.Daha ilginç olan şudur ki, bazı Ermeniler buveya benzeri ifadeleri, “rahat ol, benden sanazarar gelmez” şeklinde algılıyorlar. Bununböyle algılanmasının bir sebebi de, Ermenilerin(ve aslında diğer gayrimüslimlerin de) kendile-
rini bu ülkede ‘rehin’, dolayısıyla sürekli bir
Ermeniler, uluslararası siyasetin veya Türkiye’nin bir başkadevlete karşı izlediği siyasetin içinde “kolayca harcanabilecekbir koz” gibidirler. Bu algıyı yaratan, son zamanlarda eskiyenazaran azalmakla birlikte, devletin gayrimüslimlere karşıonlarca yıla yayılan yaklaşımları ve uygulamalarıdır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 32/170
Kudurdu” ve “Ermeni’den Kahpe Saldırı”ifadelerini görmek mümkündür.34
Toplum katında Ermenilere hakaretamizyaklaşımlar ekseriyette olmakla beraber, kimizaman takdir ifadelerine de rastlamak
mümkündür. Ermenilerin çalışkanlık,zanaatkârlık gibi özellikleri olumlu olarakzikredilir. Kimi durumlarda, soyut düzeyde
Ermenilik kötü bir şey olarak algılanırken,Ermeni bireylerden olumlu bahsedilebilmekte-
dir. Ailesi birkaç kuşaktır Anadolu’da Müslü-
man olarak yaşayan, kendisi yakın zamandaHıristiyan olmuş bir katılımcımız, kendişehrindeki durumu şöyle anlatıyor:
Bizim orada hakaret tarzı üstten gelir,devletten gelir. Ama insanlar kendi aramızdaövücü sözler de duyarız… Ermeni dediğinzaman “Haşa” derlerdi ama terzi Ş... dediğinzaman, “onlar çok değerli insanlar” derlerdi.Ermeniliği sistemin getirdiği pislikle görüyorama ilişkilerde bir o kadar seviyeli, düzeyli birilişki sağlamaya çalışıyor. Nereye kadar?Çıkarlarının çatıştığı yere kadar. Mesela, birbölgede mera paylaşılacaksa Ermenilerdenönce onlar alıyor.
DEVLET KURUMLARINDAİSTİHDAMDA AYRIMCILIK
1925 tarihli Memurin Kanunu’nun 4. maddesin-
de, kamu görevlisi olmak için etnik anlamdaTürk olmak şart koşuluyordu. Her ne kadar1965’te çıkarılan Devlet Memurları Kanunu,bunu “T.C. vatandaşı olmak” şeklindedeğiştirmişse de ve ülke kanunlarında Ermeni-lerin veya diğer gayrimüslimlerin devlet
görevlisi olmasını engelleyecek herhangi başkabir hüküm yoksa da, bürokrasinin orta ve üstmakamlarında gayrimüslim birini görmek
34 Sosyal Değişim Derneği 2010, “Ulusal BasındaNefret Suçları: 10 yıl 10 Örnek”, <http://www.sosyaldegisim.org/wp-content/uploads/2010/10/nefret_suclari_light-.pdf>
dır. Aynı şekilde, birkaç sene önce CHP İzmirmilletvekili Canan Arıtman, CumhurbaşkanıAbdullah Gül’ü Ermeni olmakla ‘suçlamıştır’.Abdullah Gül de bunu hakaret olarak algılaya-
rak, Arıtman’ı dava etmiştir. Popüler ırkçılığınbir örneği, 5 Aralık 2010 günü İstanbul’daoynanan Beşiktaş-Bursaspor futbol müsaba-
kasında Bursaspor tribünlerinden “Ermeniköpekler Beşiktaş’ı destekler” şeklinde birtezahüratın yapılması olmuştur. Üstüne üstlük,Türkiye Futbol Federasyonu da bununla ilgilihiçbir icraatta bulunmamıştır. İnternettekiçeşitli sitelerde, forumlarda da benzer ifadele-
re rastlamak mümkündür. Daha da ötesi,
günlük ana-akım medyanın kimi kesimleri de
bu dili sık sık kullanarak, “içselleştirmiş”,“normalleştirmiş” durumdadır. Gazete başlıkla-
rından birkaç örnek vermek gerekirse:
“Bu Ermeniler Adam Olmaz” (Hürriyet, 31 Ocak
2006)
“Ermeni Şantajının Bir Başka Yüzü” (Hürriyet, 3
Haziran 2006)
“Fransız Yer Salkımı, Ermeni’ye Kalır Talkı”( Zaman, 11 Ekim 2006)
“İzmir’e Soyu Kırıklar Anıtı Yapalım” ( Zaman, 18
Ekim 2006)
“Azgın Teke Sendromu Kiliseyi Feci Kızdırdı”(Hürriyet, 17 Ocak 2007)
“Alevi Dedenin Misyoner Torununa Gözaltı”( Zaman, 17 Ekim 2006).33
Nefret dilinin her zaman en net örneklerini
sergileyen Yeniçağ gazetesinde de, 17 Kasım2009’da Karabağ sorununa atfen, “Ermeniler
33 Aktaran, Köker ve Ülkü 2011, Irkçı De ğilim Ama:Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler , İnsanHakları Ortak Platformu, <http://www.ihop.org.tr/dosya/diger/irkci_degilim_web.pdf>
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 33/170
sembolik öneminin, fiili öneminden çok dahafazla olduğu görüşüne rastlandı.36
Bu tür ayrımcılıklara yalnız resmi kurumlardadeğil, sivil toplum örgütlerinde, hatta ticariteşekküllerde dahi rastlanabilmektedir.Örneğin, gene katılımcılardan birinin anlatımı-na göre, kendisine bir meslek birliğinin başkanıolma yolunda, aynı birliğin üyeleri tarafından
“telkin ve ikna” yoluyla bazı engellemeleryapılmış, güçlük çıkarılmıştır. Sonuçta bu kişibaşkan olamamıştır.
AYRIMCILIKTAN SAKINMAK İÇİNGİZLENME
Türkiye Ermenileri, toplumun geri kalanındavar olan olumsuz Ermeni algısının yaratacağımuhtemel sorunlardan ve kötü muameleden
kaçınmak için mümkün olduğunca “görünmez”olmaya çalışırlar. Başka bir ifadeyle, birçokErmeni bu kimliğiyle kamusal alanda görün-
mek istemez. Son zamanlarda bu eğilimde birgerileme olmakla birlikte, bir katılımcımızşöyle demektedir:
Hiçbir Ermeni ailesi, çocuğunu, Türk toplumu
içerisinde söz söyleyen Ermeni halinegelebilecek şekilde yetiştirmek istememiştir.Hep çocuklar saklanmıştır. Siyasete girmeleriistenmemiştir, belli meslekler dışında işyapmaları istenmemiştir.
Ermenilerin gizlenmek için geliştirdikleri ensomut ve yaygın stratejilerden biri kamusalalanda gerçek isimleri yerine bir “Türk” ismi
36 Son zamanlarda yaşanan bir gelişme bir istisnaolarak dikkat çekiyor. 2010 yılında Başbakanlık’abağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne uzmanalımı için yapılan sınavı kazanlar arasında LeoSüren Halepli isminde bir Ermeni de vardı.Kazanamayan bir adayın itirazı sonucundaalımlar yapılmamıştı. Mart 2011 başında Danıştay11. Dairesi yerel mahkemenin kararını bozuncahenüz resmen memur olmamışlarsa da, Haleplide dahil sınavı kazanan adayların memuriyetiönünde bir engel kalmamıştır.
mümkün değildir. Resmi bir yasak olmamasınakarşın bürokrasi, fiiliyatta bu uygulamayadirenç göstermektedir. Bir katılımcınınaktardığı şu anekdot yazılı olmayan bu kuralın
ne derece içselleştirildiğinin bir göstergesiolarak zikredilebilir: Bir üniversitenin SiyasalBilgiler Fakültesi’nde öğrenim gören TürkiyeCumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni, başarılı birperformans göstererek fakülte birincisi olarakmezun olmaya hak kazanmıştır. Fakat, mezuni-yetten bir süre önce fakültenin dekanı, kendisi-ni çağırarak ona birincilik diploması değilancak dördüncülük diploması verebileceğini,çünkü fakültede ilk üç dereceye giren mezunla-
rın kurasız kaymakam muavini olmaya hak
kazandıklarını, kendisinin Ermeni olduğu içinbunun mümkün olmadığını “utanarak” söyler.Bu dekanın, üst makamlardan aldığı bir direktif veya telkinle mi, yoksa kendi inisiyatifiyle mi
böyle davrandığını bilmek mümkün değilse de,her halükârda Ermenilerin orta ve üst düzeydevlet görevlisi olamayacakları düşüncesiningeçerli olduğu açıktır. Bu yaklaşımın en sonörneklerinden biri de, Genelkurmay BaşkanıIşık Koşaner’in 19 Mayıs 2011 tarihinde yaptığıkonuşmadır; Koşaner, “azınlıkları memnun
etmek amacıyla devlet dairelerine onlardanmemur atanması”ndan şikâyet etmiş, bunutehlikeli bir gelişme olarak nitelendirmiştir. Butür atamaların gözle görülür sayıda olmamasıbir yana, Koşaner’in bu sözleri, askeri bürokra-
sinin gayrimüslimlerin memur olmalarıkonusundaki zihniyet ve yaklaşımlarını net birbiçimde ortaya koymaktadır.35
Devlet memurluğu önündeki engeller, Ermeni-ler tarafından, ayrımcılığın ve dolayısıyla eşit
vatandaş olmadıklarının bir göstergesi olarakalgılanmaktadır. Çalıştaylarda, TürkiyeErmenilerinin gözünde devlet memuru olmanın
35 Doğan Haber Ajansı (2011). “Org. Koşaner’den ŞokTespit”, 20 Mayıs 2011, <http://www.dha.com.tr/org-kosaner-alternatif-tarih-yazilmaya-calisiliyor--son-dakika-haberi_163092.html>
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 34/170
AYRIMCILIK VEERMENİLERİN ÖZALGISI
Gerek devlet gerek toplum katından gelenbaskı ve ayrımcılık, Ermenilerin kendilerine dairalgı ve duygularının şekillenmesinde önemli roloynamaktadır. Birçoğu, Türkiye’de Ermeniolmayı “çok zor ve zahmetli bir şey” olaraktanımlamaktadır. Türkiyeli bir Ermeni, dikkat-
leri hem birey olarak kendi üzerine hem degenel anlamda Türkiye Ermeni toplumu
üzerine çekmemek, Ermeniler ve Ermenilikhakkındaki olumsuz önyargıları besleyecekdavranışlardan uzak durmak, ayrıca bütünolumsuzlukları aşıp sosyal hayatta başarılıolmak için “herkesten iki kat çalışkan, iki katdürüst, iki kat cesur, iki kat barışsever olmalı-dır”. Bu yargı, katılımcılar tarafından birkaç kezifade edilmiştir:
Türkiye’de Ermeni olmak demek her konudavereceğiniz emeği, sevgiyi, duygusallığı hepikiyle çarpmak demek. Yani bir Türk aile ikiçocuk yetiştirirken bir Ermeni anne bir çocukyetiştiriyor o emeğe karşılık. Her konuda buböyle. Çalışmada da öyle. Herkes altıdakalkıyorsa biz beşte kalkmak zorundayız.Yaptığımız şeyi yaptık diye övünmek yerinekendimizi eleştirmek, daha iyisini yapmakzorundayız. Yani, eğer cesur olacaksak birTürk’ten iki kere daha fazla cesur olmakzorundayız. Barışçı olacaksak bir Türk’ten ikikere, beş kere daha fazla barışçı olacağız.
Bu “iki katı” psikolojisinin bir yansımasını dagene katılımcılardan birinin aktardığı birörnekte görüyoruz: Üniversite yıllarında solharekete katılmak isteyen bir Ermeni gencikorktuğu için bundan vazgeçtiğini, çünküpolisin arkadaşını solcu olduğu için “döverken”kendini “hem solcu hem Ermeni” olduğu için ikikat döveceğini düşünmüştür!
kullanmaktır; çünkü Ermeni isimleri toplumungeri kalanının “kulağını tırmalar” ve Ermenilik-
lerinin anlaşılmasına vesile olur. Özellikle iş veticaret hayatında faaliyet gösteren çoğu
Ermeni için –ki bunların hemen hemen hepsierkektir– ‘Türk’ isimleri devamlı kullandıklarıikinci isimleri gibidir. Türkiye Ermenilerininbiriktirdikleri toplumsal tecrübe, onlaraçalışma hayatında ancak bu şekilde iş yapabi-leceklerini öğretmiştir. Öte yandan, eğergerçek isimlerini kullanmışlarsa, isimlerin
“anlaşılamaması”, yanlış yazılması da sıkkarşılaşılan ve Ermeniler için sıkıntı yaratan birdurumdur. Biraz da bu sıkıntıdan kaçınmak içinkendi isimlerinin yerine “ daha anlaşılır bir isim”
kullanmayı tercih ederler. Bir katılımcı,çocuklarına isim koyarken özellikle “travma ya-
ratmayacak”, kamusal alanda (üniversitede,askerde vs.) onları “zorda bırakmayacak”, hemTürkçede hem Ermenicede yeri olan isimlerolmasına dikkat ettiklerini belirtmiştir.
“Görünmeme” amacının somut tezahürleribununla da sınırlı değildir. Sokakta Ermenikimliğinin anlaşılmasına yol açacak ifadeler-
den kaçınma, kamusal alanda Ermenice
konuşmama, devam ettiği veya mezun olduğuokul sorulduğunda okulun Ermenice ismiyerine farklı bir isim verme gibi farklı durumlarzikredilebilir.
Hangi okulda okuduğum sorulduğunda“Aramyan Uncuyan” diyemediğim için,
Kadıköy Merkez İlkokulu diye bir şey uydurup[söylerdim].
Katılımcılardan biri, başka bir Ermeni arkadaşı-nın gizlenme motivasyonuyla yaptıklarınışöyle aktarıyor:
Herhangi bir yerde nüfus kâğıdımı istediklerizaman ya fotoğraflı kısmını gösteriyorum,öyle veriyorum ki arkadaki din hanesini
görmesinler ya da nüfus kâğıdını hiç çıkart-
mayıp en temizi ehliyet veriyorum.
Türkiyeli bir Ermeni, “herkesten iki kat çalışkan, iki kat dürüst,iki kat cesur, iki kat barışsever olmalıdır”.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 35/170
kendilerine öğretilen “doğruların” aslındadoğru olmadığını bilmelerine rağmen öyleymişgibi davranmak zorunda olmalarıdır. Örneğin,okullarda öğretilen tarihin aslında “öyle
olmadığını” düşünmelerine rağmen, doğrulu-ğunu kabul etmiş gibi hareket ederler. Tabii, buonların üzerinde psikolojik bir baskı oluşturur.Katılımcılardan birinin aktardığı şu anekdotbunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor:Anadolu’daki bir üniversitede öğrenim görenbir Ermeni genci, tarih dersinde “Ermeniisyanları”yla ilgili bir sorunun cevabını, sınıfınıgeçmek için, kendine öğretildiği gibi, “ruhsuzve robot gibi” yazmış, fakat sınav sonrasıannesini arayarak telefonda ağlamıştır.
Bütün bu çelişkilerin yanında, Türkiyeli Ermeni-
lerin temel çelişkisi entegrasyon-asimilasyonçelişkisi şeklinde formüle edilebilir. Açmak
gerekirse, Türkiyeli Ermeniler bir yandan tam ve
eşit vatandaşlık talep etmektedir, ama bir
yandan da toplumun geri kalanıyla “karışarakeriyip yok olma” ihtimalinden dolayı tedirgindir-
ler. Örneğin, bir katılımcı endişesini, “Ermeni
olarak kalmak için ayrı durmak zorundayım”şeklinde ifade etmiştir. Özellikle Anadolu’da
kalan az sayıda Ermeni ailesi için bu durum çokderinden hissedilmektedir. Katılımcılardan biri
bu konudaki gözlemini şöyle aktarmıştır:
Elazığ’da bir Ermeni ailesine gidiyorsunuz,Ermenice bilmiyor, kilisesi yok, bayramlarınıkutlar ama bildiği tek şey Hıristiyan Ermeniolduğu. Konuşmasına bakarsanız birElazığlı’dan farkı yok, giyimi kuşamı, yaşamtarzı… Aynı şekilde keza Adıyamanlı birErmeni’ye bakıyorsunuz, Kürtçe konuşuyor,konuşması, giyimi, yaşam tarzı Adıyamanlı,
hiç ayırt edemezsiniz. O da Ermeni biz deErmeni’yiz. Dikkat çekmek istediğim şu var:eğer bir müdahale olmazsa, onlar İstanbul’agöç etmezse, yani kilisesi ve okulu olan biryere göçe etmezlerse ya da orada kilise veokul kurulmazsa, şu anda ben Ermeni’yimdiyorlar ama iki nesil sonra dedem
Ermeni’ymiş diyecekler.
Katılımcıların bir kısmı “azınlık” kavramındanve böyle nitelenmekten hoşlanmadıklarınıbelirtmişlerdir. Azınlık olmaya karşı önesürülen kavramlar ise “asli unsur” ve “eşitvatandaş” olmuştur. Burada asli unsurlaanlatılmak istenen, bu topraklara ait, “buralı”,
“yerli”, dolayısıyla söz ve hak sahibi olunması-dır. Bir katılımcı bunu şöyle ifade etmiştir: “Bizburaya gelen bir göçmen, sonradan gelen birhalk değiliz. Biz buradaydık, burada 2000 taneokulumuz vardı.” Başka birisi hissiyatını şöyleifade ediyor:
Ben burada askerlik yaptım, burada okudum,buraya hizmet ediyorum, burası için her şeyiyapıyorum, ben burada azınlık değilim, asılkurucu yurttaş benim...
İlk bakışta, azınlık olmak ile asli unsur olmakarasında bir karşıtlık olmadığı düşünülebilir;ama Türkiye’de azınlık olma hali, hiçbir zamannötr bir durum olarak görülmemiş ve azınlık
olma haline “yabancı”, “iç düşman”, “hain”yaftaları dolayısıyla çeşitli olumsuz anlamlaryüklenmiştir. Ermeniler de bu olumsuzanlamdan kaçınmak için azınlık etiketinireddetme eğilimindedirler.
Türkiye’de Ermeni olmayı “çelişkilerle dolu”olarak niteleyenler de olmuştur. Örneğin, birkatılımcı “Türkiye’de Ermeni olmak çelişkileryumağı olmak demektir, hem öldüğümüzü hemyaşadığımızı ispat etmemiz gerekiyor” demiş-
tir. Katılımcı bu sözleriyle, Ermenilerin “hembu topraklarda geçmişte kitlesel kıyımlara tabitutulduklarını, hem de bugün hâlâ var oldukla-
rını ispat etmeleri gerekiyor” demek istemiştir;çünkü geçmişte öldürüldükleri de bugünyaşadıkları da görmezden gelinmektedir.
Ermeniler için bu çelişkinin başka bir yansımasıda, devlet kurumları ve yetkilileri tarafından
“Biz buraya gelen bir göçmen, sonradan gelen bir halk değiliz.Biz buradaydık, burada 2000 tane okulumuz vardı.”
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 36/170
çok daha zordur. Bir Ermeni birey, mücadeleederek, hukuka başvurarak eninde sonundahakkını alabilir belki; fakat “birkaç Ermeni’nin”bir araya gelip hak mücadelesi vermesi, yani
kurumsal haklar için mücadelesi çok dahayıpratıcıdır. Bu raporda ele alınan vakıf meselesi, bunun en iyi örneğidir.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Türkiye’de gerek Ermenilere gerek diğergruplara karşı var olan ayrımcılığın önemli birkaynağı da halen yürürlükte olan TürkiyeCumhuriyeti Anayasası’dır. Katılımcıların ifadeettiği gibi, başta vatandaşlık tanımı olmak üze-
re Anayasa’nın bu topraklar üzerinde yaşayan-lara bakışı, dili ve üslubu ayrımcı bir zihniyetiyansıtır. Muhtemel yeni bir Anayasa’nın dahakapsayıcı, bütün etnik gruplara aynı mesafededuran bir vatandaşlık tanımı ve dili olmasıgerektiği gene katılımcılar tarafından dilegetirilmiştir. Bu yeni Anayasa, temel hak veözgürlükleri esas alan, bunları mümkünolduğunca genişleten, halihazırdakiAnayasa’nın tersine özgürlükleri devletgüvenliği gibi gerekçelerle sınırlamayan,
“devlet toplum içindir” ilkesini benimsemiş,siyasetçiler ve bürokratlardan hesap sormamekanizmalarını güvence altına almış birmetin olmalıdır. Türkiye’nin çokkültürlü sosyaldokusu yeni Anayasa’da ifadesini bulmalıdır,zira gerçeklerle örtüşmeyen bir hukuki metninişlerlik kazanması mümkün değildir. Başka birdeyişle yeni Anayasa, farklı kültürel gruplarınyaşam ve varoluş koşullarını güvence altınaalacak hükümleri barındırmalıdır. Burada sözüedilen, her etnik veya dini gruba özel hüküm ve
düzenlemeler değil, bütün kültürlerin varlığınıdevlet garantisi altına alacak evrensel hukukilkelerine uygun genel hükümlerdir. Bütün buhususları içermesine rağmen yeni Anayasametni aynı zamanda mümkün olduğunca
“basit” ve özlü, anlaşılması kolay olmalıdır.Anayasa hazırlanırken de, mümkün olan engeniş toplumsal katılımın gerçekleşmesi için
Asimilasyon konusunda eleştirel ve ilginçbaşka bir yorum da başka bir katılımcıdangeldi:
Yavaş yavaş anlıyorum ki biz aslında burada
Ermeni değiliz, burada Türk’üz. Buna alışmaklazım. Bizim gittikçe düşünce tarzımız, hal vetavırlarımız, yaşam şeklimiz Türkleşiyor.Zaten öyle de olduğu içindir ki biz bütün butravmayla birlikte Türklerle birlikte yaşayabi-
liyoruz. Yoksa başka türlü yaşamanın imkânıyoktu.
RESMİ KURUMLARLA İLİŞKİLER VE HAK ARAMA
Türkiye Ermenilerinin, gerek yukarıda belirtilen“gizlenme” psikolojisi nedeniyle, gerekse dekendilerini “birinci sınıf vatandaş” hissedeme-
melerinden dolayı, devlet kurumlarıylamuhatap olmaktan, bu kurumlar nezdinde hakaramaktan çekindikleri söylenebilir. Edindikleritoplumsal tecrübe, bu tür girişimlerin onlaraçısından iyi sonuç doğurmayacağını göster-
miştir. Örneğin, işlerini mümkün olduğuncakarakola ve mahkemeye düşmeden halletmekisterler ve bu da kimi hak ihlallerini sineye
çekmelerini gerektirir.
Genel toplum algısı da bir Ermeni’nin resmiişlemlerde sorun yaşayabileceği yönündedir.Çalıştaylar sırasında aktarılan anekdotlardanbiri bu bakımdan ilginçtir: Katılımcılardanbirinin birkaç “Türk” arkadaşıyla birliktekurduğu şirkete bir idari müdür belirlenmesigerektiği zaman, bu arkadaşları kendisine “SenErmeni’sin, bu bizim için sorun olabilir, müdürsen olma” telkininde bulunmuşlardır. Bu
anekdot, Ermeni kimliği üzerinde yaratılanolumsuz imajın toplumun bütün katmanlarınane derece nüfuz ettiğinin bir göstergesidir.
Hak arama eğer grup bazında olursa daha dabüyük sorunlar çıkabilir. Başka bir deyişle,kurumsal haklar için kolektif olarak mücadeleetmek bireysel haklar için mücadele etmekten
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 37/170
Yani bir kişi, Ermenilere veya Hıristiyanlara bukimliklerinden dolayı hakaret etse, bu kişilernüfusun yüzde birinden azına tekabül ettiği içinbu hakaret kamu güvenliğini tehdit etmeyece-
ğinden bu maddelerin kapsamına girmeyebilir,böylece suç olarak kabul edilmeyebilir! Nefretsuçunu tanımlayacak maddenin daha ilkeselçerçevede düşünülmesi ve yazılması gerekmek-
tedir. Yani bu madde, herhangi bir gruba karşınefret söylemi üretmenin, sonuçlarındanbağımsız şekilde, ilkesel bir yanlış olduğukabulüyle yazılmalıdır. Ayrıca yukarıda dadeğindiğimiz gibi, savcılar bu gibi maddelerinuygulanması konusunda bütün gruplara karşıaynı hassasiyeti göstermelidirler.
TCK’daki değişikliklerin yanı sıra, her türlüayrımcılığın önlenmesi için özel bir kanuntasarlanıp yürürlüğe de konabilir.38 Nitekim
Türkiye devletinin, İnsan Hakları EvrenselBeyannamesi ve Irk Ayrımcılığının TümBiçimlerinin Önlenmesi Sözleşmesi baştaolmak üzere imza koyduğu çeşitli uluslararasısözleşmelerin gereği olarak, ayrımcılığıönlemeye yönelik yükümlülükleri vardır.Türkiye, bu yükümlülüklerini iç hukukuna
entegre edecek yasal düzenlemelerdenyoksundur. Ayrımcılığı önlemeye yönelik yasaldüzenlemenin yanı sıra, ayrımcılıkla vakabazında mücadele edecek, mağdurlarıdinleyecek, gerektiği yerde hukuk desteğisağlayacak yarı resmi ama özerk bir kurumuntesisi de faydalı olacaktır.
Çalıştaylar sırasında, ayrımcılığın önlenmesiiçin bir önlem olarak, TBMM’de kota vermeksuretiyle gayrimüslim milletvekil(ler)i olmasıhususu da gündeme gelmiştir. Katılımcılarınkimisi, bunun olması gerektiğini, Meclis’te
38 İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) 2010,“Ayrımcılığın Önlenmesi ve Or tadan KaldırılmasıTaslağı”, Uluslararası A zınlık Hakları Grubu veİnsan Hakları Ortak Platformu işbirliğiyle, 16Mart 2010, <http://www.ihop.org.tr/dosya/diger/ayrimcilikyasa.pdf>.
gayret sarf edilmeli, süreç içerisinde siviltoplum örgütleriyle, farklı toplumsal kesimler-
le fikir alış verişinde bulunulmalıdır.
Yeni Anayasa’nın yanı sıra yasama, yürütme veyargının alabileceği başka önlemler de vardır.Örneğin, “Türklük”, “Türk kimliğine hakaret”gibi konulara gösterilen hassasiyet, diğerkimliklere hakaret söz konusu olduğunda dagösterilmeye gayret edilebilir, bu tip suçlarıntespiti ve cezalandırılmasında daha ilkeli venet bir duruş sergilenebilir, nefret suçu diye birolgunun varlığına dair bir bilinç yaratmak içinçalışılabilir. Her ne kadar TCK’nın 216. maddesibu kapsama girebilecek suçları tarif ediyor vecezalandırıyorsa da, söz konusu maddeyeniden düşünülüp daha hassas bir yaklaşımlakaleme alınmalıdır. Örneğin, mezkur maddeninbirinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veyabölge bakımından farklı özelliklere sahip birkesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin vedüşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu
nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın
bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldanüç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[...]
Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu
barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altıaydan bir yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır.37
Birinci fıkradaki “bu nedenle kamu güvenliğiaçısından açık ve yakın bir tehlikenin ortayaçıkması halinde” ifadesi ile üçüncü fıkradaki
“fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması
hâlinde” ifadesi, din, ırk, bölge vs. temellihakaretin bir güvenlik meselesi olarak algılan-
dığını gösterir. Başka bir deyişle, asıl sorunnefret söyleminin kendisi değil de bu söyleminasayişi bozacak olaylara yol açmasıdır sanki.
37 Vurgular bize ait.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 38/170
yanı sıra topluma farklılıkların meşru olduğu vebir arada var olabileceği mesajının verilmesi deönemlidir. Siyasetçiler, idare yetkisini elindebulunduranlar ve aynı zamanda sivil toplum
örgütleri farklı kültürlerin eşit ve serbest birbiçimde var olacağı bir sosyal ortam yaratmayaçalışmalıdırlar. Bunun bir yolu da, başta eğitimalanında olmak üzere, Türk ve İslam dışıkültürleri tanıtan, görünür kılan, onların butopraklar üzerindeki varlığının meşru olduğumesajını veren faaliyetler olabilir. Tanıtımınaltını özellikle çizmekte fayda var, çünkütoplumun geniş kesimlerinin Ermenileri yabancıolarak nitelenmesinin bir sebebi de, Ermenikültürü ve Ermenilerin bu topraklar üzerindeki
geçmişi hakkında yeterince bilgi sahibiolunmamasıdır. Bu konulardaki bilgi birikimiarttıkça Ermeni varlığı da insanların gözünde
“normalleşecektir”.
Ayrımcılığı önlemeye yönelik çalışmaların birayağının da medya olması gerektiği açıktır.Daha evvel de söylediğimiz gibi, ayrımcı dilinyerleşmesinde ve normalleşmesinde medyanınrolü büyüktür.39 Medyanın bu olumsuz rolünüortadan kaldırmak için medya odaklı çalışma-
39 Ayrımcı dilin yerleşmesinde medya kadar bazıMüslüman din adamlarının rolüne de dikkatçekmek gerekir. Bu kişilerin de “Hıristiyan’ladost olmayın”, “Ermeni’yle iş yapmayın” gibiHıristiyanlık/Ermenilik karşıtı ifadelerkullandıkları görülmüştür. Bunun yakınlardakien son örneği kamuoyunda da gündeme gelmiştir.Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen kişi, Nisan2011’de yaptığı bir “mescid sohbeti”ndeHıristiyanların ve Yahudilerin de cennetegideceğini söylemenin “gâvurluk” olduğunu,dinler arası diyalog denen şeyin bir “bela”olduğunu söylemiştir. Gerek günlük
ibadetlerinde gerekse yazılı ve görsel basında bugibi kişilerle karşılaşanların zihniyet veyaklaşımları da bu ifadeler doğrultusundaşekillenebilmektedir. Dolayısıyla, okullardaverilen eğitimin yanı sıra camilerde verilenvaazlar da ele alınmalı, buralarda ayrımcı venefret içeren bir dilin kullanılmasını önlenmelidir.Cüppeli Ahmet Hoca’nın zikredilen konuşmasıiçin bkz. <http://video.milliyet.com.tr/video-izle/Cubbeli---Dansoz-izleyin-daha-iyi---D34md4IQrbn2.html>, 8 Mayıs 2011.
bulunacak böyle bir temsilcinin o platformdasorunları dillendirmesinin faydalı ve etkiliolacağını ileri sürmüşlerdir. Kimileri ise, tek birmilletvekilinin hiçbir şeye gücü yetmeyeceği için
böyle bir temsilcinin Meclis’te bulunmasının,“makyaj”dan, “yasak savmaktan” öte bir anlamıolmayacağı fikrindedirler. Ayrıca, yukarıdabelirtildiği üzere tek bir Ermeni’nin/gayrimüsli-
min, milletvekili dahi olsa bütün Ermenileritemsil etmesi de, “Ermeniliği tektipleştirmeriski” yarattığı için sorunlu olabilir. Öte yandan,Meclis’te birkaç gayrimüslim milletvekilininbulunması, sembolik anlamda önemlidir.Böylece en azından, toplumun geri kalanına,gayrimüslimlerin de bu toplumun “asli ve
meşru” unsurları oldukları mesajı verilebilir vegenelde gayrimüslimler özelde Ermeniler
hakkındaki olumsuz imaj ve yargıların kırılması-na katkıda bulunulabilir. Çalıştaya Hatay’dankatılan bir katılımcı, bu konuda yaşadıkları yereltecrübeyi şöyle aktarıyor:
Protokollerde bizim cemaatten biri mutlakaoluyor. Bu neyi sağlıyor? “Ne işi var buErmenilerin?” olmuyor. Halk protokolde birErmeni’yi gördüğü zaman, Ermeni temsiliye-
tini gördüğü zaman “bunlar bizim Ermenileri-miz” diyor, “bunlar nereden geldi?” diyesormuyor, bir kabul oluyor. Orada kendimiidame ettirebilmem için de buna ihtiyacımolduğunu düşünüyorum.
Bütün bu anlatılanlar, Ermenilere ve diğer farklıkimliklere karşı ayrımcılığın kaynağının yalnızyasal mevzuat ve devlet uygulamaları olmadı-ğını gösteriyor. Bunun yanında toplumun sahipolduğu zihniyetin de, bu zihniyetin şekillenme-
sinde onyıllara yayılan devlet katkısı bir yana,
büyük önemi vardır. Kimi katılımcıların dabelirttiği üzere devlet uygulamaları düzeltilsede, daha demokratik ve özgürlükçü yeni birAnayasa yapılsa da, söz konusu zihniyetdeğişmedikçe ayrımcılığın tamamıyla ortadankalkması da mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla,ayrımcılığın önlenmesi için yasal ve kurumsaldüzenlemeler gerekli ama yetersizdir. Bunun
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 39/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 40/170
ima eder. Hoşgörü gösteren taraf kendini dahaüst bir yerde konumlandırır ve hoşgörüsü adetabir lütuftur. Üstüne üstlük, Ermenilik veyaHıristiyanlık söz konusu olduğunda hoşgörügösterilen, farklı dinlerin ve kültürlerin
varlığıdır; halbuki hoşgörü, tanım gereği, sizirahatsız eden, size zarar veren kişi veya durum-
lara karşı gösterilir. Ermenilere hoşgörügösterildiği zaman, onların var olmalarındandahi rahatsız olunduğu zımnen kabul edilmişolur. Halbuki, ayrımcılığı önlemeye yönelik birsöylem, eşit vatandaşlık, adalet, özgürlük veinsan hakları gibi evrensel kavramlar üzerineinşa edilmelidir.
Aynı nokta çalıştaylar sırasında şu şekilde de
dillendirildi:
Biz şöyle bir toplum amaçlamalı ve hayaletmeliyiz. Herhangi bir zümrenin herhangi birsorununa kendi sorunu gibi sahip çıkacak biranlayışı amaçlamalıyız. Yoksa zaten gücümüzyetmez. Biz bu kadarız, Aleviler on milyon,Kürtler yirmi milyon… sayımıza göre miyapacağız bu işi? Hayır. Sorun bir tek kişininsorunu bile olsa o sorunu üstlenecek,harekete geçecek mekanizmaları bizöngörmeliyiz. Öyle bir anlayışı, öyle birdemokrasiyi [hedeflemeliyiz].
Dolayısıyla, Türkiyeli Ermenilerin ülkedeki
genel özgürlük mücadelesine katılması kadar,Türkiyeli demokratların da Ermenilerin (veayrımcılığa uğramış, uğramaya devam eden
diğer grupların) sorunlarını sahiplenmeleri de
önemli ve gereklidir. Bir katılımcı bu gereği şusözlerle vurguluyor:
Biz kendi aramızda konuşuyoruz amaakademisyenler, Türkiye’de ileri gelenler,artık kimse onlar, bu konularda tartışsınlar,onlar halkı daha aydınlatsınlar, yani Ermeni-
lerin kötü insanlar olmadıklarını [anlatsınlar].Bunu silecek hiçbir hareket göremiyorum. Benbunun olmasını istiyorum aslında… Bize decesaret verecek hiçbir güç kalmıyor bazen…
HOŞGÖRÜ DEĞİL HAK
Ayrımcılıkla mücadele edilirken başvurulma-
ması gereken, ama farklı din ve kültürleringeçmişte bu topraklarda “yan yana barış
içinde” yaşadığı savıyla ve Osmanlı tarihine
referansla sık sık kullanılan kavramlar“hoşgörü” ve “tolerans”tır. Ayrıca, gayrimüs-
limleri zimmî kabul eden yaklaşımın bir devamıolarak, onları “emanet” olarak değerlendirmek
de aynı derecede yaralayıcı ve aşağılayıcıdır.
Bu kavramlar, her ne kadar iyi niyetle kullanıl-sa da, ayrımcılık sorununu çözemez, çünkü bu
kavramların kendisi bir hiyerarşiyi ve eşitsizliği
Ayrımcılıkla mücadele edilirken başvurulmaması gereken,ama farklı din ve kültürlerin geçmişte bu topraklarda “yan
yana barış içinde” yaşadığı savıyla ve Osmanlı tarihinereferansla sık sık kullanılan kavramlar “hoşgörü” ve
“tolerans”tır. Halbuki ayrımcılığı önlemeye yönelik bir söylem,eşit vatandaşlık, adalet, özgürlük ve insan hakları gibievrensel kavramlar üzerine inşa edilmelidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 41/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 42/170
Üçüncü Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 43/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 44/170
Halihazırda Türkiye Ermenilerinin, hepsiİstanbul’da olmak üzere, 16 okulu bulunmakta-
dır. Bunlardan 2 tanesi sadece lise düzeyindeeğitim verirken, 3 tanesinde hem lise hem deilköğretim seviyeleri mevcuttur. 11 tanesi isesadece ilköğretim okuludur. Bütün bu okullar-
da 2010-2011 öğretim yılında okuyan öğrenci
sayısı, 1393’ü erkek, 1572’si kız olmak üzere,2965’tir. Gidişatı görmek için bir kıyaslamayapacak olursak, 1972-1973 öğretim yılındaokul sayısı 32, öğrenci sayısı 7366; aşağı yukarıon yıl evvel ise, yani 1999-2000 öğretim yılındaokul sayısı 18, öğrenci sayısı 3786’dır. Son kırkyılda okul sayısında %50, öğrenci sayısında iseyaklaşık %60’lık bir düşüş yaşanmıştır. Bu, tambir yıkımdır. Bu manzaranın siyasi, sosyolojik,ekonomik birçok sebebi vardır. Aşağıda,
doğrudan eğitim süreçleriyle ilgili sebeplerden,yani yasal çarpıklıklar ve boşluklar, Ermeniceöğretmen ve ders kitabı temini, mali zorluklargibi sorunlardan bahsedeceğiz.
STATÜ İLE FİİLİ DURUMARASINDAKİ FARK
Ermeni (azınlık) okullarının kendilerine has bir
yasası yoktur. Bu okullar, Lozan’a göre işleyen
kurumlar olarak kabul edilmektedir; ama bir
yandan da eğitimin genel olarak düzenlendiği1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun yanı
sıra 2007 tarihli 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Yasası’na ve buna atfen çıkarılan
MEB Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’ne
tabidirler. Halbuki, özel okullar arasında
işleyişleri açısından ciddi farklar bulunmaktadır.
Özel okullar kâr amacıyla açılmışken, Ermeni
okullarının böyle bir amaç gütmesi, içindebulunduğu şartlar ve yerine getirmesi gereken
işlevler –Türkiye Ermeni toplumunun kültürel
devamlılığı gibi– açısından mümkün değildir.Bu okullar, üstlendikleri sosyal ve kültürel rol
sebebiyle kayıt yaptırmak isteyen öğrencileri
geri çevir(e)mez. Eğitim masrafını karşılayama-
yacak veya kısmen karşılayabilecek ailelerinçocukları da kabul edilir. Tıpkı bir devlet okulugibi, gelen öğrenciyi geri çevirmeleri mümkün
olmadığı için de, her anlamda (sosyoekonomik
seviye, zekâ ve beceri düzeyi vs.) oldukça
heterojen bir öğrenci grubuna sahiptirler.
Ayrıca, bu okulların her özel okuldan talep
edilen bina standartlarını karşılamaları zordur.
Devletin kâr amacı güden özel eğitim kurumları-
nı denetlerken kullandığı bu standartları
Ermeni okullarını denetlerken de kullanması
sorunlara sebep olmaktadır. Örneğin, özel
okullara alınabilecek öğrenci sayısı 1985’te
uygulamaya konan Özel Okullar Standartlar
Yönergesi’nde düzenlenmiş ve öğrenci başına
düşen metrekare miktarına bir alt sınır getiril-
miştir. Bu düzenlemeye tabi olan Ermeni
okullarının, binalarının sahip olduğu metrekare-
nin öngördüğünden fazla öğrenci kaydetmesi
mümkün değildir. Gene aynı yönergeye göre,
özel okullarda laboratuarlar, doktor odası,rehber öğretmen odası, resim ve müzik atölyele-
ri gibi mekânların olması mecburi tutulmuştur.
Aslında hepsi de doğru ve yerinde olarak
nitelenebilecek bu düzenlemeler, binalarının
çoğu ya 19. yüzyılda ya da 20. yüzyılın başların -
da inşa edilmiş olan Ermeni okulları için sorun
olabilmektedir. Bu binaları, yeni yapılmış özel
Eğitim
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 45/170
MÜDÜR BAŞYARDIMCISI VEKÜLTÜR DERSİ ÖĞRETMENLERİ
Türkiye’deki Ermeni okullarının herbirinde MilliEğitim Bakanlığı (MEB) tarafından atanan birmüdür (baş)yardımcısı bulunmaktadır. 1937’deMaarif Vekaleti, azınlık ilkokullarına müdüryardımcısı, liselerine ise müdür başyardımcısıatanmasına karar vermiştir. Burada amaç, buokulların programlarını, idari ve mali işlemleri-ni yakından denetlemektir. Bu uygulamadan1948-1949 öğretim yılında vazgeçilmiş, fakat1962’de 5887 sayılı genelgeyle tekrar yürürlüğekonmuştur.
Bugün bu kişilerin yanı sıra Tarih, Coğrafya,Türk Dili ve Edebiyatı, Sosyoloji43 (ilkokuldaSosyal Bilgiler) gibi dersleri gene Bakanlıktarafından atanan öğretmenler verir. 27 Mayıs1955’te çıkarılan 6581 sayılı kanunla “Türkçe veTürkçe kültür dersleri” olarak adlandırılan buderslerin devlet memuru olan ve Bakanlık’çaatanan öğretmenler tarafından verileceğihükme bağlanmıştır. Özel Öğretim KurumlarıYönetmeliği’nde 15 Aralık 2010 tarihindeyapılan bir değişiklikle, Ermeni okullarına, bu
dersleri verecek öğretmenler için Bakanlığaöneride bulunma hakkı tanınmıştır. Şüphesiz kibu olumlu bir adımdır, fakat önerecekleriöğretmenlerin devlet memuru olma zorunlulu-
ğu Ermeni okullarının işini güçleştirmektedir.Ayrıca, bürokrasinin iç işleyişi yüzündenatamalar yaz döneminde yapılamadığı için,öğretim yılı başında kültür derslerinin boş veyaverimsiz geçmesi sık rastlanan bir durumdur.
43 Sosyoloji dersinin “özel” bir konumu vardır. Birfelsefe grubu dersi olmasına ve mantık, felsefe,psikoloji gibi bu gruba ait diğer derslerinöğretmenlerinin okullarca seçilebilmesinerağmen, sosyoloji öğretmenleri Bakanlıktarafından atanmaktadır. Sosyolojinin de, tarih,coğrafya vs. derslerle birlikte “sakıncalıolabilecek”, dolayısıyla öğretilmesi “herhangibir kimseye” bırakılamayacak derslerkategorisinde görüldüğü anlaşılmaktadır.
okul binalarıyla aynı şartlarla denetime tabi
tutmak, fiili güçlükler doğurmaktadır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, aslında bu okullar
fiiliyatta devlet okulu gibi çalışır, fakat devlet
tarafından öyle kabul edilmezler. Başka bir
deyişle, yasal statüleri ile fiili durumları
arasında büyük bir fark vardır. Uzun yıllardır
Ermeni okullarında eğitimcilik ve idarecilik
yapan bir katılımcı, bu durumu, “ne devlet
okuluyuz ne özel okuluz, arada kalmış bir
durumdayız” şeklinde ifade etmiştir. Aslına
bakılacak olursa, 5580 sayılı yasanın 5. maddesi-
nin c bendinde, “23/8/1923 tarihli ve 340 sayılı
Kanuna bağlı anlaşmanın [Lozan] 40 ve 41 inci
maddeleriyle ilgisi bulunan okulların [azınlıkokulları] özellik göstermesi gereken hususları41
yönetmelikle tespit edilir”, ifadeleri, Ermeni ve
diğer gayrimüslim okullarının diğer yabancı ve
özel okullardan farklı bazı özellikleri ve gerekleri
olduğunun kabulü anlamına gelir. Nitekim,
bunun bir yansıması olarak, bütün olumsuzluk-
ları ve yetersizlikleri bir yana, 1976’da Ermeni
okullarını ilgilendiren iki yönetmelik, Özel Rum
ve Ermeni Azınlık İlkokulları Yönetmeliği ve Özel
Ermeni Lise ve Ortaokulları Yönetmeliği devlet
tarafından kabul edilmiştir.42 Fakat, bu ikiyönetmelik de bugün fiilen işlemez durumdadır;
zira hem eğitim sistemindeki genel değişiklikle-
rin çok uzağında kalmışlardır, hem de insan
hakları ve özgürlük anlayışları çağın gerisindedir.
Yapılması gereken, devletin de yukarıda
zikredilen ifadelerde kabul ettiği üzere, bu
okulların hususiyetleri olduğunu görmek ve
çağdaş anlayışla insan hakları ve özgürlükler
perspektifinden yazılmış, bu okullara mahsus
kapsamlı bir yasayla bu meseleyi kalıcı hukukibir zemine oturtmaktır.
41 Vurgu ve parantezler yazarlara ait.
42 Bu yönetmelikleri azınlık okulları müdürlerihazırlamıştır, ama o günün koşullarında aslındadevlet kendi istediklerini müdürlere dikteettirmiştir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 46/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 47/170
KAYITLAR
Devlet, bu okulları özel okullar yasasına tabikılarken, istediği öğrenciyi almak gibi diğerözel okullara verilen bazı olanakları tanımak-
tan imtina eder. Yakın zamana kadar, Ermeniokullarına ilk defa kayıt yaptıracak öğrencilerMEB’in oluşturduğu komisyonlara müracaatederek kayıt yaptırabileceklerine dair belgealmak zorundaydılar. Bu belgenin verilipverilmeyeceği de gene bu komisyonlarınyapacağı kütük araştırmasına bağlıydı; zira T.C.uyruklu ve Ermeni babadan olmayanlarınErmeni okullarına kayıt yaptırması mümkünolmadığından, bu okullara kayıt yaptıracak
öğrencilerin Ermeniliğinin “ispatı” gerekliydi.Örneğin, çocuğun ailesinin geçmişinde İslam’adönmüş fakat sonra tekrar Hıristiyan olmuşbiri varsa, bu, kayıt aşamasında ciddi sorunla-
ra yol açabilmekteydi. Bu anlayış ve uygulamahalen devam etmektedir; sadece 2001 tarihli4721 sayılı yeni Medeni Kanun’da, eski kanun-
daki “koca birliğin reisidir” hükmünün yerine186. maddede “Birliği eşler beraberce yönetir-ler” hükmünün getirilmesi sonucunda, artıkErmeni anneden doğmuş olmak da kayıt için
yeterli sayılmaya başlanmıştır. Eskiden karmaevliliklerde sadece babanın “soyu” kayıttaönemliyken, artık annenin Ermeni olması dayeterli olabilecektir.
Ayrıca, kütük araştırması işi komisyonlardanalınıp Ermeni okullarındaki müdür başyardım-
cılarına devredilmiştir. Müdürler, öğrencilerinilk kayıtlarını müdür başyardımcılarınınvereceği “kayıt emri”yle yapabilmektedirler.Tabii müdür başyardımcısı da başvuran
öğrencinin T.C. uyruklu, “gerçek ve saf” birErmeni olup olmadığını ilgili üst makamlarasorarak öğrenebilir. Komisyonlara gitmenin zorve bürokratik açıdan daha külfetli olduğu gözönüne alınır ve Ermeni annenin yeterli sayılma-
sının hakları genişlettiği düşünülürse, budeğişiklikler olumlu olarak nitelenebilir; fakatasıl sorunun özü olan zihniyet ve onun
Sizler bu okullarda Türkiye Cumhuriyetidevletini temsil ediyorsunuz. Bildiğiniz gibi buokullardaki müdürleri biz değil, azınlığıninsanları seçip getiriyor. Ama sizi bizseçiyoruz… Sizler bu okullarda bizimgözümüz ve kulağımızsınız. Burada olupbiteni takip etmek ve bizlere haber vermeksizin göreviniz.
Bu sözler, söz konusu kişilere adeta “muhbirlik”ve “polislik” görevi biçildiğini göstermektedir.Sözlerine, “Sizleri hiçbir zaman yalnız bırakma-
yacağız. Sizlere güveniyoruz,45 diye devam
eden Akay, onları adeta bir “sefere” yollamıştır.Müdür başyardımcılarına biçilen bu rol, okulunasıl idarecileri olmaları beklenen müdürleri
adeta kendi astına hesap veren, onlarınonayını almadan iş yapamayan bir konumadüşürmektedir.
Yukarıda belirtilen çiftbaşlılık, okul genelindeiki tip öğretmenin ortaya çıkmasına da sebepolmaktadır. Devlet tarafından gönderilen vedevlet memuru olan kültür dersi öğretmenleribu statüleri doğrultusunda çalışırken, diğeröğretmenler özel bir kurumda görevliymiş gibiçalışmaktadırlar. Haftalık ders saatlerinden ör-
nek vermek gerekirse, bir Türkçe sınıf öğretme-
ninin devlet okullarında öngörülen haftalıkçalışma saatinin 30 olduğunu düşünelim;dolayısıyla Ermeni okullarında çalışan (vedevlet memuru olan) Türkçe öğretmenlerinin,bu süre haricinde okulda kalarak eğitimiiyileştirici ders dışı faaliyetlere katılımlarınısağlamak mümkün olamazken, diğer derslerinöğretmenleri sözleşmeli olduklarından haftalıkders ve çalışma saatleri daha fazla olabilmek-
tedir. Sonuçta, öğretmenler arasında iki farklıstatü oluşmaktadır. Bakanlığın yayımlayacağıbir ek hizmet genelgesiyle bu sorunu çözmekmümkündür.
45 Dink 2004, “Bu Zihniyet Değişmedikçe”, Birgün,22 Kasım (aktaran, Özdoğan vd. 2009, s. 197).
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 48/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 49/170
bürokrasisinde Türkçe dışındaki diğer dillerde-
ki faaliyetler –örneğin İngilizce kültür etkinlik-
leri– için böyle bir izin prosedürü öngörülme-
miştir; bu da devletin Ermenilere ve Ermenice-
ye bakışını gösteren net bir işarettir. Bu şartlaraltında Ermenice bir etkinlik düzenlemek içinalınması gereken izinlerin toplanması kimizaman bir aydan uzun sürebilmektedir. Hatta,öğrenim yılının başında yapılan Ermenice açılışkonuşmaları, şiirler dahi bu düzenlemeyetabidir. Bu durumun yarattığı manevi baskı veayrımcılık hissi, yol açtığı fiili güçlüklerlebirleşince öğretmen ve idareciler açısındancaydırıcı olabilmekte, onları Ermenice faaliyetdüzenlemekten alıkoyabilmektedir. Bu yasak,
dönemin siyasi şartlarına göre gevşetilipsıkılaştırılarak okul idarecileri üzerinde birbaskı aracı olarak kullanılabilmektedir.Nitekim, geçmişte bu kurala riayet etmediklerigerekçesiyle haklarında soruşturma açılanöğretmen ve idareciler olmuştur. Okul idareci-lerinin ifadelerine göre bu düzenleme halenuygulamadadır. Öğretmen ve idarecileribürokrasinin “şartlara göre değişen” insafınaterk etmekten vazgeçilmeli, mevzuatta gerekli
değişiklikler yapılmalı ve bu izin gereği resmenkaldırılmalıdır.
Özetle söylemek gerekirse, TC devletinin
Ermeniceyi kendi topraklarının asli dillerindenbiri olarak görmesi; sosyal olarak “yaşayan”bir dil olmasının ve geliştirilmesinin önündekiengelleri kaldırmanın ötesinde, bu doğrultudakendi olanaklarını kullanması, gerekirse AB,BM gibi uluslararası kurumlardan bu konudayardım alması gerekmektedir. Bu yardımlar
parasal olabileceği gibi, dil öğretme konusun-da metodolojik kaynaklar ve ders materyaliyardımları da olabilir. Tarihi merkezi İstanbulolan Batı Ermenicesinin UNESCO tarafındanyok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerlistesine alınmasında TC devleti politikalarınınve uygulamalarının (“Vatandaş Türkçe Konuş”kampanyaları gibi) önemli bir rolü olduğu
okullarda bulundurulmasının yasak olmasıdır.Bu nedenle, ders kitabı temini konusunda yurtdışındaki kaynaklardan yararlanmak daimkânsız olmaktadır. Bu kısıtlamalar o kadar
içselleştirilmiştir ki, resmi dayanağının neolduğu bile tam hatırlanmamaktadır. MEB, birgenelge veya başkaca idari bir işlemle buyasağı ortadan kaldırmalı ya da zaten böyle biryasak olmadığını vurgulamalı, Ermeniceöğretimi için yurt dışı kaynaklı ders materyalle-
rinin kullanımının önünü açmalıdır. Şunu dabelirtmek gerekir ki, ders kitabı eksikliğiErmenice öğretmenlerini kendi ders notlarınıhazırlamaya, güncel tercümeler yapmayamecbur bıraktığından iş yüklerini artırmakta,
sahip olmaları gereken nitelikleri dahakarmaşık hale getirmektedir.
Ermenicenin okullarda kullanılmasını veböylece gelişmesini engelleyen benzer başkabir etken de, okuldaki Ermenice faaliyetler içinyönetmelik gereği yerine getirilmesi gerekenizin süreçleridir. Okullarda yapılan her Ermeni-ce faaliyette Ermenice metinlerin Türkçeye
tercüme ettirilip eğitim bürokrasisinin ilçe ve ilbazındaki üst makamlarına iletilerek izinalınması şart koşulmaktadır. Örneğin, Ermeni-ce bir okul gazetesi çıkartmak, şiir günüdüzenlemek veya Ermenice bir tiyatro oyunusahnelemek için bütün metinlerin Türkçeyeçevrilerek bu makamlara gönderilmesi ve izinalınması gerekmektedir. Öte yandan, eğitim
Ermenice bir etkinlik düzenlemek için alınması gerekenizinlerin toplanması kimi zaman bir aydan uzunsürebilmektedir. Hatta, öğrenim yılının başında yapılanErmenice açılış konuşmaları, şiirler dahi bu düzenlemeyetabidir. Bu durumun yarattığı manevi baskı ve ayrımcılık hissi,
yol açtığı fiili güçlüklerle birleşince öğretmen ve idareciler
açısından caydırıcı olabilmekte, onları Ermenice faaliyetdüzenlemekten alıkoyabilmektedir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 50/170
öğrencileri de kabul etmek zorunda olması,büyük bütçe açıklarına sebep olmaktadır.Türkiye Ermeni toplumu kendi imkânlarıyla buaçıkları kapatmaya gayret etse de, bu, günden
güne zorlaşmaktadır. Bu noktada acil vedoğrudan devlet desteğine ihtiyaç vardır.1970’lerde Kıbrıs sorunu baş gösterinceyekadar, Lozan Antlaşması’nın 41. maddesi47
gereğince devlet Ermeni okullarına sembolikde olsa bir yardımda bulunuyordu. Gelinennoktada bu uygulamanın, anlamlı bir miktarbazında tekrar yürürlüğe sokulması gerekmek-
tedir. Örneğin, Ermeni okullarındaki öğretmen-
lerin maaşları, MEB tarafından atanıp atanma-
malarından bağımsız olarak Bakanlık tarafın-
dan karşılanabilir. Bunun kamuya getireceği ekyük de cüzi denebilecek düzeydedir. BugünMEB bünyesinde, sözleşmeli öğretmenlerlebirlikte 800.000 civarında öğretmen bulun-
maktadır. Ermeni okullarında ise, maaşlarıhalihazırda zaten Bakanlık tarafından ödenenkültür dersi öğretmenleri dışında 368 öğretmençalışmaktadır. Yani bu uygulama hayatageçirilirse, halihazırda maaşları Bakanlıktarafından ödenen 800.000 öğretmene sadece
368 öğretmen eklenecektir.
47 Bu maddede şöyle denmektedir: “Gayrimüslimazınlıklara mensup Türk uyruklarının önemli biroranda bulundukları il ve ilçelerde söz konusuazınlıklar Devlet bütçesi, belediye bütçesi ya daöteki bütçelerce, eğitim, din ya da hayır işlerinegenel gelirlerden sağlanabilecek paralardanyararlanmaya ve pay ayrılmasına hak gözetirliğe
uygun ölçülerde katılacaklardır. Bu paralar ilgilikurumların yetkili temsilcilerine teslimedilecektir.” 1950’li yıllarda okullar için devletbütçesinden ayrılan paylar okuy yönetimlerineödenmiş, 1960 sonrası tamamen sembolik olarakyapılan ödemeler ise 1974 yılından sonratamamen kaldırılmıştır: Döşemeciyan, Özuzunve Bebiroğlu 2011, “Müslüman OlmayanAzınlıklar Raporu”, <http://hyetert.blogspot.com/2011/02/musluman-olmayan-azinliklar-raporu-2011.html>
hatırlanacak olursa, hükümetlerin Ermeniceyikorumaya yönelik adımları geçmişin telafisiveya “düzeltilmesi” şeklinde algılanmalıdır.
ZORUNLU İLKÖĞRETİMİNSEKİZ YILA ÇIKMASI VEEĞİTİM SİSTEMİNDE YAPILANDEĞİŞİKLİKLER
Zorunlu ilköğretimin sekiz yıla çıkarılması,Ermeni okulları üzerinde dolaylı da olsaolumsuz bir etki yaratmıştır. Bu uygulamadanevvel veliler çocuklarını ilköğretim seviyesinde(yani beş yıllığına) Ermeni okullarına, orta velise seviyesinde de bir özel okula veya koleje
göndermeyi tercih etme eğilimindeydiler.Velilerin görüşlerine göre böylece, çocuklarhem Ermenice öğrenebiliyor hem de orta velise yıllarında aldıkları eğitimle üniversiteyegirme şanslarını artırabiliyorlardı. Fakat,ilköğretim sekiz yıla çıkınca, kalan üç yılınüniversiteye giriş için yeterli olmayacağınıdüşünen veliler çocuklarını Ermeni ilköğretimokullarına göndermekten vazgeçmeyebaşladılar. Bu da, kimlik kaybının hızlanmasınakatkıda bulunan bir etken haline geldi.
Bu durum, Ermeni okullarının içinde bulunduğuhassas konumdan dolayı, eğitim sistemindeyapılan makro düzenlemeler karşısında nekadar zayıf ve korunmasız olduğunun da birgöstergesidir. Eğitim sisteminde sık sık yapılandeğişiklikler, Ermeni okullarının uyarlanmakapasitelerini ve operasyonel yeteneklerini
büyük ölçüde kaybetmeleri yüzünden, onlarıdiğer okullara göre daha olumsuz etkilemepotansiyeline sahiptir.
FİNANSAL SORUNLAR
Türkiye Ermeni toplumu, okullarının getirdiğifinansal yükü kaldırmakta her geçen gün birazdaha zorlanmaktadır. Yukarıda da belirtildiğigibi, Ermeni okullarının, eğitim masraflarınıntamamını veya bir kısmını karşılayamayacak
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 51/170
OKULLARDAKİ AYRIMCIUYGULAMALAR: DERS KİTAPLARI
VE DİĞER HUSUSLAR
Okullarda okutulan ders kitaplarında, ülkedekiazınlıkların tarihine, kültürüne dair tanıtıcıhemen hemen hiçbir maddi bilgi yoktur. Butoprakların bir unsuru olan bu gruplar hakkın-
da Türkiyeli öğrenciler yeterli bilgi sahibiolamamaktadırlar. Ermenilerden veya diğerazınlık gruplarından genellikle olumsuz birbağlamda ve aşağılayıcı sıfatlarla söz edilmek-
tedir. Başka bir deyişle, ders kitaplarındagenelde gayrimüslimlere, özelde Ermeni
kimliğine yönelik ayrımcı ifadeler
geçmektedir.48 Bu tedrisattan geçmiş kişilerin,gerçekte hiç tanımadıkları halde gayrimüslim-
lere ve diğer azınlık gruplarına karşı nefret vedüşmanlık hisleri beslemeleri şaşırtıcı değildir.
Özellikle Ermeni okullarında öğrenim görme-
yen Ermeni öğrenciler açısından, diğerarkadaşlarının ve öğretmenlerinin arasındaböyle ifadelerle karşı karşıya kalmak oldukçazor bir durumdur. Kaldı ki, “ötekine” karşı birnefret dili ve söylemi geliştirilmesine vesile
olacak bu tür ifadelerin, Ermeni olsun olmasın,bütün çocuklar için zararlı olduğunu dabelirtmek gerekir. Tarih, Coğrafya, MilliGüvenlik ilk ve ortaöğretim ders kitaplarının bubakış açısıyla gözden geçirilmesi ve ayrımcı,hakaretamiz ifadelerin temizlenmesi bir projeolarak gündeme getirilmelidir.
Ders kitaplarından başka, zaman zaman
–‘siyasi bilinç’ uyandırma amacıyla olsagerek– okullarda “Ermeni Sorunu”yla ilgili,
“Ermeni iddialarını çürütmek” amacıyla üretilenve Ermeni çetelerin 1915 öncesinde Müslümanyerleşim yerlerini basarak katliam ve işkence
48 Ders kitaplarındaki bu tür ifadelere bazı örnekleriçin bkz. Kaya 2009, Unutmak mı Asimilasyon mu?Türkiye’nin Eğitim Sisteminde Azınlıklar ,Uluslararası Azınlık Hakları Grubu, İstanbul, s. 28.
ÖĞRETMEN YETİŞTİRME VE YATIRIMLAR
Ermeni okulları eğitimci yetiştirme ve çağıngereklerine uygun eğitim yatırımları yapmanoktasında ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.Özellikle sınıf öğretmenleri konusunda ciddi biryetersizlik vardır. Öğretmen yetiştirme işi birdevlet projesi olarak yürütülmelidir, zira Ermeni
kurumları bu tür projeleri yürütecek imkânlarasahip değildir. Bununla ilgili başka bir husus da,cazip olmayan öğretmenlik mesleğinin caziphale getirilmesidir. Örneğin, bu anlamdacaydırıcı bir unsur olabilen maaş yetersizliğikonusunda devletin desteğine ihtiyaç vardır.
Ermenice öğretmeni yetiştirilmesi de başlıbaşına bir sorundur. Bugün, kendileri Ermeniorta öğrenim kurumlarından mezun olsalarbile, Ermeni okullarındaki Ermeni öğretmenle-
rin Ermeniceleri, bir eğitimci için yetersizolabilmektedir. Yeterli sayıda ve vasıftaErmenice öğretmeninin yetişmesi için üniversi-te eğitimine ihtiyaç vardır, ama bugünTürkiye’deki Ermeni Dili ve Edebiyatı bölümlerinitelik ve nicelik açısından yetersizdir. AnkaraÜniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü altında birErmeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı bulun-
maktadır, fakat akademik kadrosu bölüm
başkanı ile bir araştırma görevlisinden ibarettir.Benzer şekilde, Trakya Üniversitesi YabancıDiller Yüksekokulu bünyesinde kurulan ErmeniDili ve Edebiyatı Bölümü de yeterli akademikkadrodan yoksundur. Bu gibi bölümlerin, insanve materyal anlamında yurt dışı kaynaklara dabaşvurularak hem niceliğinin hem niteliğininartırılması gerekmektedir.
Yeterli sayıda ve vasıfta Ermenice öğretmeninin yetişmesi içinüniversite eğitimine ihtiyaç vardır, ama bugün Türkiye’dekiErmeni Dili ve Edebiyatı bölümleri nitelik ve nicelik açısından yetersizdir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 52/170
özellikle çocuklarını Ermeni okuluna gönderenveliler nezdinde farklı bir algı hâkimdir.Ermenice öğrenmenin, öğrencilerin baştaTürkçe olmak üzere diğer derslerden geri
kalmalarına, dolayısıyla orta dereceli kurumla-ra veya üniversiteye giriş sınavlarında başarısızolmalarına yol açacağı düşünülmektedir. Buyanlış algının giderilmesine yönelik çalışmalaryapılmalıdır. Ayrıca bu noktada, Türkiye’deTürkçe dışındaki anadillerin korunmasında dev-
letin olumsuz ve yasakçı rolü de ortayaçıkmaktadır. Tam da burada, Kürtlerin Kürtçeeğitim taleplerine ilişkin anadil tartışmaların-
da, Türkiye’deki Ermeni okullarının anadileğitimi konusundaki tecrübelerinden faydala-
nılabilir, benzer sorunlarla karşılaşmamak içinbu örnekler incelenebilir.
ERMENİSTANLI ÇOCUKLAR
Türkiye’de herhangi yasal bir statüye sahipolmadan yaşayan Ermenistan vatandaşlarınınçocukları, hem bu “yasadışı” durumlarındanhem de Özel Eğitim Kurumları Yasası’nınErmeni okullarında “Türkiye Cumhuriyetivatandaşı azınlık mensuplarının” okuyabilece-
ği hükmü gereğince Ermeni okullarına kayıtyaptıramamaktadırlar. Şu anda sayılarıhakkında kesin bir veri bulunmayan budurumdaki çocuklar, eğitim çağında olmalarınarağmen eğitim görememektedirler. Türkiye’ninde taraf olduğu BM Çocuk HaklarıSözleşmesi’nin çocukların eğitim hakkındanmahrum bırakılamayacağı ilkesi gereğince, buçocuklara yasal bir statü50 verilerek ve adıgeçen hükmün kaldırılmasıyla veya başka birhukuki düzenlemeyle Ermenistanlı çocuklarınanadillerinde eğitim alabilecekleri bu okullarakayıtlarının yolu açılmalıdır. Kaldı ki, vatandaş
50 Örneğin, bu çocuklara T.C. vatandaşı birer vasitayin edilerek kendilerine öğrenci vizesiverilmesinin mümkün olup olmadığıaraştırılabilir.
yaptığını anlatan Sarı Gelin belgeseli gibi
birtakım başka görsel malzemeler de kullanıla-
bilmekte; veya MEB’in 14 Nisan 2003’te
okullara gönderdiği genelgede söylendiği üzere
ilk ve ortaöğretim öğrencilerine “Birinci DünyaSavaşı’nda Ermeni İsyanı” konulu kompozisyon
yazdırılması istenebilmektedir. Ders kitapların-
da olduğu gibi, içerikleri ve tarzları itibariyle bir
gruba karşı nefret tohumları eken bu gibi
uygulamaların okullarda hayata geçirilmesi
konusunda daha hassas davranılmalıdır. Ayrıca,
ilköğretim seviyesindeki çocuklara bu tip
yaklaşımların pedagojik sakıncaları da gözden
ırak tutulmamalıdır.
Ders dışında okullardaki ayrımcı uygulamalarabakacak olursak, okullarda her sabah okutulan
“Andımız”ın da içeriği itibariyle yarattığı
ayrımcılık ve bundan duyulan rahatsızlık
katılımcılar tarafından dile getirilmiştir. Örneğin,
söz konusu anttaki “varlığım Türk varlığına
armağan olsun” ifadesi oldukça sorunludur.
Ayrımcı yaklaşım yalnız “Andımız”la sınırlı
olmayıp her an kendini gösterebilmektedir.
Örneğin, Dil Haftası etkinlikleri sırasında
okuldaki panolarda, “En güzel dil Türkçedir”
benzeri ifadelere yer verilebilmektedir. Diller
arasında hiyerarşi kuran, bir dili doğası
itibariyle diğer dillerden üstün tutan bu anlayış,
içerdiği kültürel ırkçılık ve sebep olduğu
gerilimin yanı sıra, Ermeni öğrencilerin Ermeni-
ceye olan ilgisini köreltebilmekte, anadillerini,
dolayısıyla kendilerini aşağılanmış hissetmele-
rine sebep olabilmektedir.
İKİ DİLLİ EĞİTİM
Farklı ülkelerdeki eğitim deneyimleri, doğruyöntemlerle iki dilli eğitim alan öğrencilerindaha başarılı olduklarını göstermiştir.49 Fakat,
49 Eğitimde çift dillilik tartışması için bkz. Ayan veKocabaş 2009, “Çift Dillilik ve Eğitim”, EğitimReformu Grubu, <www.egitimdehaklar.org/pdf/6.pdf>
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 53/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 54/170
fakat genelde Türkiye Ermeni toplumunun,özelde Ermeni okullarının bu kadar zayıf düşmesinin gerisinde onyıllardır uygulanandevlet politikaları yattığı düşünülürse, bu biranlamda “geçmişin telafisi veya tamiri”olacaktır. Bir katılımcının ifadeleriyle, “pozitif ayrımcılık, yıllardır zerk edilen ayrımcılıkzehrinin panzehiridir”. Ayrıca, gelişmişdemokrasilerin uluslararası standartları daazınlık dili ve kültürünün pozitif tedbirleryoluyla korunmasını bir norm olarak kabuletmiştir.
Yukarıda bahsedilen sorunlardan bazılarınıntemelinde (örneğin müdür başyardımcısıuygulaması), devlet tarafından uygulanan veLozan Antlaşması’na dayandırılan mütekabili-yet ilkesi yatmaktadır. Aslında bir devletinbaşka bir devletin vatandaşlarına yönelikuygulamaları için öngörülen mütekabiliyetilkesi, T.C. devleti tarafından kendi vatandaş-
larına uygulanmakta, Türkiye’nin gayrimüslimvatandaşlarıyla ilgili bir adım atılacağı zamanYunanistan’daki Müslüman Türk azınlığayönelik uygulamalarla paralellik gözetilmekte,
hatta şart koşulmaktadır. Azınlıkları ilgilendi-ren eğitim politikaları da bu genel bakıştandoğrudan doğruya etkilenmektedir. Nitekim,5580 sayılı Özel Öğretim Kurumu Kanunu’nun5. maddesinin c bendinde azınlık okulları içinyönetmelik hazırlanırken, bu yönetmeliğin
“ilgili ülkelerin bu konulardaki mütekabil
mevzuat ve uygulamaları dikkate alınmaksuretiyle” hazırlanacağı ifade edilmiştir.Günümüzün insan haklarını temel alan ileridemokrasilerinde bir devletin kendi vatandaş-
larına “mütekabiliyet” gibi bir ilke üzerindenmuamele etmesi en hafif tabirle yanlış biryaklaşımdır. Esas olan, vatandaşlık ve onun daötesinde insan haklarıdır. Kaldı ki, bu meseleye
Sözleşmesi’nin 17., 29. ve 30. maddelerini T.C.Anayasası ve Lozan Antlaşması çerçevesindeuygulayacağı çekincesiyle onaylamıştır. Buçekincelerin arkasında, azınlıkların kimlikleri
temelinde hak aramasını engelleme motivas-yonu olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardışında, Eğitimde Ayrımcılığa Karşı UNESCOSözleşmesi veya Avrupa Konseyi UlusalAzınlıkların Korunmasına Dair ÇerçeveSözleşme gibi Türkiye’nin imzalamadığısözleşmeler bulunmaktadır. İnsan haklarıkonusunda çağdaş standartları yakalamakisteyen bir ülkenin, bütün çekinceleri kaldıra-
rak ve imzalamadığı sözleşmeleri imzalayarakuluslararası toplumun yakaladığı normlarauyum göstermesi gerekir.
Bu normların bir gereği olarak, diğer azınlıkokullarıyla birlikte Ermeni okulları da, yasamarifetiyle kalıcı özel bir statüye kavuşturul-malıdır. Nihayetinde bu okullar, öğretmen birkatılımcının deyimiyle, “özel değil özelliği olan”okullardır ve bu çerçevede değerlendirilmelidir-ler. Bu okulların sorunlarının çözümü günün vemakro siyasetin değişen şartlarına, dolayısıylabelirsizliğe veya istikrarsızlığa terk edilmemeli,
oluşturulacak yasal çerçevede ele alınmalıdır.Hatta, bu kurumların ayakta kalabilmesi içinbu yasa pozitif ayrımcılık temelinde şekillendi-rilmelidir. Zira bugün, artık devletin Ermeniokullarına yalnız bazı haklar ve özgürlüklertanıması yeterli değildir, devlet bu haklarınhayata geçirilmesi noktasında operasyonel vefinansal destek de sağlamalıdır. Örneğin, derskitaplarının hazırlanmasında, öğretmenyetiştirilmesinde, bütçe açıklarının kapatılma-
sında fiilen ve doğrudan yardımcı olmalıdır.Bütün bu amaçlar doğrultusunda MEBbünyesinde bir birim oluşturulması da faydalıolacaktır. Bu birim, bütün ders kitaplarını vediğer eğitim malzemelerini eşgüdüm halindeErmenice olarak da hazırlayabilir. Bunlarınazınlık okullarının lehine bazı eşitsizliklerdoğuracağını söyleyerek itiraz edenler olabilir,
“Pozitif ayrımcılık, yıllardır zerk edilen ayrımcılık zehrininpanzehiridir”.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 55/170
Yukarıda belirtilen tedbirler hayata geçirildiğitakdirde, Ermeni okullarında genel eğitimkalitesi yükselecek, velilerin de yetersiz
bulduğu üniversiteye giriş oranları zaman
içerisinde yükselecek, bu da öğrenci sayısınınartışına katkıda bulunacaktır.
Türkiye Ermenileri açısından bakarsak şusoruyu da sormak gerekir: Türkiye Ermenileri
ile Yunanistan veya Lozan’a taraf diğer ülkelerarasında nasıl bir bağ varsayılmaktadır ki
onlarla ilgili siyasi ve idari kararlarda oradakiMüslüman Türklerin durumuyla mütekabiliyetaranmaktadır?
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 56/170
Dördüncü Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 57/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 58/170
19. yüzyılda Osmanlı toplumunun bir parçasıolarak hayli canlı bir basın-yayın ve kültürhayatı olan Ermenilerin, nüfuslarındakierimeye paralel olarak bugün bu tür faaliyetle-
ri nispeten kısıtlı denebilecek bir düzeydedir.53
1830’lardan günümüze ilk önce Osmanlı
İmparatorluğu, daha sonra Türkiye Cumhuri-yeti sınırları içinde yayımlanan Ermenice veyaErmenice harfli Türkçe gazete ve dergi sayısı600’den biraz fazladır. Bunun büyük çoğunluğu(400’den fazlası) İstanbul’da yayımlanırken,Anadolu’da yayımlanan Ermenice süreli yayınsayısı 187’dir. Bütün bu yayınlar içerisindeCumhuriyet döneminde yayımlananlar 20dolayındadır. Bugün 2’si günlük ve Ermenice( Jamanak, Nor Marmara), 1’i haftalık veTürkçe-Ermenice ( Agos) olmak üzere 3 gazete
yayımlanmaktadır. Günlük gazetelerden Jamanak, Ekim 1908’den beri yayımlanmaktaolup, Türkiye’nin günümüzde yayınına devameden en eski gazetesidir. Bu gazetenin birbaşka özelliği de, bu kadar uzun ve çalkantılıbir dönem boyunca hiç kapatma cezasıalmamış olmasıdır. Marmara gazetesi ise 1940
yılında yayımlanmaya başlanmış, 1967’deismini Nor (Yeni) Marmara olarak değiştirmiştir.
Nor Marmara cuma günleri Türkçe ek çıkarmak-
tadır. Her iki gazete de günlük ve dört sayfaolarak yayımlanmaktadır ve her ikisinin tirajıda 1500 civarındadır. Yayın hayatına 1996’dabaşlayan Agos ise 4 sayfası Ermenice olmaküzere 24 sayfa olarak yayımlanır. Türkçe
53 Bu bölümdeki bilgiler için bkz. Özdoğan vd. 2009,s.79-112, 206-226, 240-253.
yayımlanmasının da etkisiyle okur kitlesisadece Türkiyeli Ermenilerden oluşmaz. Ayrıca,Anadolu’dan gelen ve Ermeniceye yeterincehâkim olmayan Ermenileri Türkiye Ermenitoplumuna entegre etmek gibi bir işlev degörür. Agos’un tirajı ise 5000 dolayındadır.
Bu gazetelerin yanı sıra bazı ve kurum vedernekler de kendi süreli yayınlarını çıkarmak-
tadırlar. Geçmişte bu tür yayınlar daha fazlaçeşitlilik göstermesine rağmen, bugünYedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesitarafından aylık olarak yayımlanan Surp Pırgiç
dergisi, Patrikhane’nin resmi yayın organıLraper , Türk-Ermeni Azınlık Okulları Öğret-
menleri Yardımlaşma Vakfı’nın çıkardığı çocukdergisi Jbid, Pangaltı Mıkhitaryan Lisesi’nden
Yetişenler Derneği’nin yayımladığı Nor San,
Ermeni kurumlarının mevcut süreli yayınlarıdır.
Sahne sanatlarına gelince, Osmanlı tiyatrosun-
daki öncü rolleri malum olan Ermeniler, bugüntiyatro faaliyetlerini de güç şartlarda devamettirmeye çalışmaktadırlar. Tiyatro faaliyetleri
1950’lerden itibaren okulların mezun dernekle-
rinin çatısı altında, amatör bir şekilde yapılma-
ya başlanmıştır. 1970’ler ve 1980’ler, dernektiyatroları açısından bugüne kıyasla daha iyi
dönemler olmuş, bir sezonda farklı sahnelerde5-6 oyun oynanabilmiştir. Günümüzde kimimezun derneklerinin tiyatro faaliyetleri devam
etse de verimlilik oldukça düşmüştür. Küçükbütçeye sahip bu tiyatralorda seyircininbeklentisi doğrultusunda genellikle Türkçekomedi tarzı oyunlar oynanmaktadır. Oyuncu-
ların hemen hemen hepsi amatördür.
Kültür ve Basın-Yayın
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 59/170
geldiğinden, hangisinin sebep hangisinin sonuçolduğunu belirlemek zorlaşır.
ERMENİCE RADYO
Ermenice bir radyo kurmak, Ermeniceninsosyal anlamda yaşayan bir dil olmasına,küçük yaşlarda içselleştirilmesine, ayrıca birtartışma platformu yaratarak Türkiye Ermeni-lerinin iç diyaloğunun geliştirilmesine katkıdabulunacaktır. Radyo kurma konusunda hazırlıkçalışmalarına dahil olmuş bir katılımcı, böylebir radyonun faydalarını şöyle izah etmiştir:
Radyoda toplum yaşamının birebir yansıtıl-
ması mümkün. Cemaat içi diyaloğun
kurulmasının en önemli araçlarından biri.Örneğin, eğitimle ilgili bir program yaparsınızve bu sorunlar toplumun [Türkiye Ermenitoplumu] tamamına mal olur.
Ermenice radyo kurulmasının önünde herhangibir yasal engel bulunmamaktadır. FakatTürkiye Ermeni toplumu, radyo konusunda dev-
letin finansman ve operasyon desteğine ihtiyaçduymaktadır. Demokratik anlamda gelişmişülkelerde bu tür girişimler sosyal ve kültürel
haklar çerçevesinde kabul gördüğünden, bu türdestekler alınabilmektedir. Örneğin, AvrupaGüvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), 2003yılında, Radyo ve Televizyon YayınlarındaAzınlık Dillerinin Kullanımına İlişkin Kılavuzİlkeler belirlemiştir.54 Ayrıca, Türkiye’ninimzalamaktan kaçındığı Avrupa KonseyiUlusal Azınlıkların Korunmasına Dair ÇerçeveSözleşmesi’nin 9. maddesinde, devletlerinazınlıkların medyaya erişimini kolaylaştıracak,çoğulculuğu teşvik edecek tedbirleri alması
öngörülür. Aynı madde, devletlere azınlıklarınradyo ve televizyon kurması noktasında bazısorumluluklar yükler. Türkiye’de ise devletin
54 Bu ilkeler için bkz. Avrupa Güvenlik ve İşbirliğiTeşkilatı (AGİT) 2003, “Guidelines on the use of Minority Languages in the Broadcast Media”,<http://www.osce.org/hcnm/32310>.
Tiyatronun yanı sıra, sahne faaliyetleriarasında dans ve koro çalışmalarını da belirt-
mek gerekir. Dans faaliyetleri daha ziyade
folklor temalıdır. Kısa süreli çalışmalar yapan
başka gruplar olsa da, günümüzde düzenlişekilde gösteri yapan üç topluluktan bahsedile-
bilir: Talar Dans ve Müzik Topluluğu, BezciyanHalk Dansları Topluluğu ve 1980 kuruluştarihiyle en eski topluluk olan Maral Dans ve
Müzik Topluluğu. Türkiye Ermenilerinin kültürhayatında önemli bir yere sahip olan korolar ise,daha ziyade kilise korolarıdır. Bu korolar,toplum içi dayanışma ve etkileşim alanıolmanın ötesinde İstanbul Devlet Operası’naeleman da yetiştirmiştir. Kilise koroları sadece
dinsel müzik icra etmekle kalmaz, aralarındaklasik Osmanlı musikisinin de bulunduğu diğertürlerde de icrada bulunarak Ermeni çokseslimüzik ve kültürünün yaşatılmasında da önemlirol oynar. Üç Horan, Vartanants ve Lusavoriçkilise koroları ile Sayat Nova korosu önde gelenkorolardır ve sezon boyunca her biri halka açıkkonserler de verir.
DİL VE ALFABE
Ermeniler için dil ve alfabelerinin sembolik vemanevi değeri yüksektir. Bunun en temelsebebi, 5. yüzyıldan beri kullanılan bu alfabe-
nin hem bu kadar eski, hem de Ermenilere özgüolmasıdır. Yani, bu alfabeyi kullanan başka birdil veya millet yoktur. Dolayısıyla, alfabeErmeni milli kimliğinin bir parçası olarakalgılanır, hatta kimilerince “kutsal harfler”olarak nitelenir.
Kimilerince bir “bozulma” olarak değerlendiril-
se de, bir dilin yaşamasında ve gelişmesindetelevizyon dizileri, sinema, roman, magazin/
spor/hobi dergileri gibi popüler kültür ürünleri-nin katkısı büyüktür. Türkiye Ermenilerinin butür ürünlerden yoksun olmaları Ermeniceningerilemesinde bir etkendir. Bir noktadan sonra,dildeki gerileme ile bu tür eserlerin ortayakonamaması birbirini besleyen süreçler haline
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 60/170
Aras Yayıncılık, kâğıt üstünde ticari bir teşekkülolmasına rağmen aslında bir “vakıf”56 gibiçalışır, çünkü esas amaç Ermeni dilini, tarihini,kültürünü, edebiyatını tanıtmaktır, kâr amacı
ikincildir. Ayrıca, 500 adet basılan Ermenicekitapların ortalama beş senede tükendiğini gözönüne alırsak, bu kitaplardan kâr etmekoldukça zordur. Yayınevinin vakıf olarakkurulmamasının sebebi ise, vakıf kurmanınhukuki ve maddi anlamda çok meşakkatliolmasıdır.
1993 yılında kurulan Aras Yayıncılık, bugünekadar hukuki veya mevzuattan kaynaklanan
bir sorun yaşamamış, hiçbir kitabı soruşturma
geçirmemiştir. Bunun en önemli sebebi,otokontrolün azami düzeyde olmasıdır. Buotokontrol, Aras Yayıncılık’tan gelen katılımcı-nın tabiriyle, Ermenilerin “genlerine işlemiştir”.Tarihsel tecrübeleri sonucu, devletle ihtilafadüşmenin kendileri için iyi sonuçlanmayacağınıöğrenen Türkiye Ermenileri, böyle bir durum-
dan kaçınmak için azami dikkat sarf etmiş vebu tavrı kuşaktan kuşağa aktarmışlardır.
Aras Yayıncılık’ın karşılaştığı en önemli
sorunlardan biri, Ermeni dili konusunda formelve akademik eğitim veren öğrenim kurumları-nın yetersizliğinden ötürü, Ermeniceden çeviriyapacak, hem Ermeniceye hem de Ermeni
kültürüne hâkim, yetkin çevirmenler bulmasıkıntısıdır. Aras Yayıncılık temsilcisi bu durumuşöyle ifade etmiştir:
Yeterli Ermeni Dili ve Edebiyatı kürsüsüolmadığı için belli bir entelektüel çıtayı aşmışeleman yoktur. Uzun zaman bu devlet Ermenikonusunun her türlü platformda unutulmasınıistemiş, yok saymıştır. O çerçeve içindeüniversitelerde Ermeni Dili ve Edebiyatı dersi
56 Bu benzetme çalıştay katılımcıları arasında yeralan Aras Yayıncılık’ın ortaklarından birine aittir.Bu tabirle kastedilen, Aras Yayıncılık’ın belli birtoplumsal amaç doğrultusunda, “toplumyararına” çalıştığıdır.
destek vermesi şöyle dursun, bir katılımcınınaktardığına göre, bazı yetkililer böyle birradyonun güvenliğinin sağlanamayacağınıifade etmişlerdir. Böylece, Ermeni toplumunun
güvenlikle ilgili endişeleri pekiştirilerek, buyönde yapılan girişimler baltalanmıştır .
İronik biçimde, dili geliştireceği düşünülen böy-
le bir girişimin önündeki en büyük engellerdenbiri de, Ermenice’ye hâkim, yetişmiş elemansorunudur. Böyle bir radyoda program yapacak,görev alacak seviyede Ermeniceye hâkim kişilerbulmak kolay değildir. Bütün bu olumsuzlukla-
ra rağmen “Nor Zartonk” (Yeni Uyanış) isimlisosyal girişim grubunun birkaç senediryürüttüğü bir internet radyosu ( Nor Radyo
–www.norradyo.com) her gün 19.30-01.00saatleri arasında, Ermenice-Türkçe iki dilliyayın yapmaktadır. Ayrıca, TRT de Nisan2009’dan beri, Türkiye’nin Sesi Radyosuüzerinden her gün 07.30-08.00 ve 18.00-18.30
arası Ermenice yayın yapmaktadır. Bu olumlubir gelişme olarak nitelenebilirse de, yayınsüreleri yetersizdir ve asıl olarak özel yayıncılı-ğın çeşitliliğine alan açılması gerekmektedir.
YAYINCILIKGünümüz Türkiye Ermeni toplumunda
Ermenice kitap basımı hayli azalmıştır. Bu işinen önemli temsilcisi, Türkiye Ermenileri AzınlıkOkulları Öğretmenleri Yardımlaşma Vakfı’nıneğitime yönelik kitaplarını saymazsak, Aras
Yayıncılıktır . Dolayısıyla, Ermeni toplumununyayıncılık alanında karşılaştığı sorunları Aras
Yayıncılık özelinde ele almak yanlış olmaz. Aras
Yayıncılık, Ermenice kitaplar da55 basmasınarağmen, daha ziyade Ermeni dili, tarihi, kültürühakkında çoğu başka dillerden çeviri olanTürkçe kitaplar basmaktadır. Bunun yanı sıraErmenice edebiyat eserlerini de Türkçe’yeçevirerek yayımlamaktadır.
55 Aras Yayıncılık, şu ana kadar 30 civarı Ermenicekitap basmıştır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 61/170
dır?” sorusuna bu gazetelerde görev alan birkatılımcının verdiği cevap, bunu net bir biçimdeortaya koymaktadır:
Ermenicenizi biraz ilerletmek istiyorsanız,
üniversite yok, kitap okumak yok, o yok bu yok,
yalnız okunacak şey [bu gazeteler]. Her akşam
gazetenizin hangi köşesini beğeniyorsanız
oradan bir sayfa okursanız Ermenicenizi
unutmazsınız. Her gece bir kelime öğrenirseniz
o da sizin kelime dağarcığınızı zenginleştirir.
Gelgelelim, katılımcılar arasında günlükErmenice gazetelerin dilinin ağır olduğundanyakınanlar olmuştur. Bu da Türkiye Ermenitoplumunun dil sorununun nasıl bir çıkmaza
girdiğinin göstergesidir. Ermeniceyi besleyece-ği, canlı tutacağı düşünülen gazetelerin dili,hedef kitlesinin en azından bir kısmı tarafındananlaşılamamaktadır.
Türkçe yayın yapan Agos gazetesi çıkana dek,Ermenice gazeteler siyasi konulara pek
girmiyor, bu konularda talepkâr olmuyordu. Buotokontrolü de, devletin onlarca yıldır yarattığıbaskının doğurduğu bir netice olarak görebili-
riz. Aynı katılımcımız bu durumu şöyle ifadeetmiştir:
Bizim gazetelerimizin siyasi olma hakkı yokgibi bir şeydi. Agos gazetesi çıktıktan sonradeğişti. Marmara ve Jamanak gazetelerinin
üzerinde siyasi gazete yazıyor ama siyasetefazla dokunma hakları yoktu, otokontrolyüzünden yani.
Yayıncılık sektöründe olduğu gibi, Ermenicediline ve kültürüne hâkim eleman eksikliği,
Ermenice gazetelerin de en büyük sorunudur.Bir gazeteyi teknik elemanlar hariç iki kişiçıkarmaktadır. Bu iki kişi, hem idarecilik, hem
editörlük, hem yazarlık hem de fotoğrafçılıkyapmak zorundadır. Bu da gazetelerin dahazengin bir içerikle çıkmasının önündeki enbüyük engeldir. Ayrıca, Ermenice gazeteleringünlük olarak çıkması ek olarak bir zaman
de yoktur. Bu kadim ulusun, 3000 yıldır bu
topraklarda yaşayan ulusun kürsüsü yok.Olacak şey mi bu! Bir Edebiyat Fakültesi
kurulduğunda Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü
şarttır. Böylece ben hissedebilirim ki ben bu
toprakların üstünde yaşıyorum, dedem,
dedesinin dedesi yaşamış. Bu manevi bir hazve yaşama sevinci verecektir. Onun dışında
işinizi [yayıncılık, çevirmenlik, öğretmenlik]
daha iyi ve daha çabuk yapacaksınız.
Üniversitelerde yeterli sayıda Ermeni Dili veEdebiyatı kürsüsü kurulması, öğretmenyetiştirilmesi sorunun yanı sıra çevirmensorununa da çare olabilir. Şu anki mevzuatagöre Ermeni Dili ve Edebiyatı kürsüsü kurula-
bilmesi için –diğer lisans bölümlerinde olduğugibi– o alanda lisans derecesine sahip en az üçöğretim elemanının bulunması şarttır. Bunlarınyanına diğer alanlarda eğitim almış kişilerkatılabilir. Fakat, Türkiye’de zaten Ermeni Dilive Edebiyatı bölümleri yetersiz olduğu için bualanda lisans derecesine sahip üç kişi bulmakda mümkün değildir. Dolayısıyla, devletin veyaözel üniversitelerin bu ihtiyacı karşılamak içinyurt dışı kaynaklara yönelmesi şarttır. Üniver-
sitelerimizde İngilizce öğretmek için yurtdışından öğretim elemanı getirilmesi gibi, bukürsülerin kadroları için de Ermenistan’danveya başka bir ülkeden Ermeni Dili ve Edebiyatıalanında çalışan akademisyenler getirtilebilir.
GAZETECİLİK
Günümüzde Türkiye Ermeni toplumunda
Ermenice gazetecilik, aslında gazeteciliğinbirincil işlevi olan haber verme işlevinden
ziyade, dili yaşatma amacına yöneliktir. Başkabir deyişle, gazeteler Ermeniceyi öğretmeninve canlı tutmanın aracı haline gelmişlerdir.Ermenice gazetelerin içeriğinin büyük birkısmının Türkçe gazetelerden tercüme olduğudüşünülürse, amacın haber vermekten ziyadeErmenice okutmak olduğu görülecektir.
“Günlük Ermenice gazetenin işlevi ne olmalı-
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 62/170
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Kültür ve basın-yayın alanında karşılaşılansorunların hepsinin en temel nedenlerindenbirinin yetişmiş insan gücü eksikliği olduğugörülmektedir. Yetişmiş insan gücünden kasıt,büyük ölçüde, diğer bütün özelliklerinin yanısıra, Ermeniceye hâkim olan kişilerdir. Bukişilerin sayıca yetersiz olması, Ermenicegazete çıkarmak, tiyatro oyunu sahnelemek,kitap yayımlamak gibi faaliyetleri haliylezorlaştırmaktadır. Bu eksikliği gidermek üzere,hedefe yönelik projeler düşünülmeli ve devreyesokulmalıdır. Çalıştaylar sırasında gündemegelen, Ermenice harfli Türkçe metinlerin
tarihte olduğu gibi bugün de kullanılmasıönerisinin faydalı olup olmayacağı, işinuzmanları (eğitimciler, dilbilimciler vs.) vekanaat önderleri tarafından değerlendirilmeli-dir. Devlet de, bu ve benzeri projelerde hemkendi kaynaklarını (MEB veya Kültür Bakanlığıfonları gibi) hem de yurt dışı kaynaklarınıdevreye sokmalıdır.
baskısını da doğurmaktadır. Dolayısıyla,eleman yokluğu ve zamana karşı yarış bugazeteleri zorlamaktadır.
KÜLTÜR-SANAT FAALİYETLERİVakıf ve derneklerin kültür-sanat faaliyetleriolağanüstü sıkı bir denetime tabidir. Örneğin,toplumsal içerikli bir tiyatro oyunu sorunolabilmektedir. Bu konuda resmi bir yasakbulunmamaktadır; ama yapılan başvurulara,yazılan dilekçelere cevap vermemek gibi fiiliengellemeler söz konusudur. Halbuki, devlet,Kültür Bakanlığı kanalıyla, dernekler bünyesin-
de yapılan Ermenice amatör tiyatro faaliyetle-
rine maddi destek sağlamalıdır. Bu, hem genelanlamda ülke sanatına hem de Ermenikültürüne verilen bir destek olarak görülmeli-dir. Benzer şekilde, tiyatronun yanı sıraderneklerin dans ve koro çalışmaları daBakanlık tarafından desteklenmelidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 63/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 64/170
Beşinci Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 65/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 66/170
Kuruluşunun 550. yılını kutlayan TürkiyeErmenileri Patrikliği, Türkiyeli ApostolikErmenilerin ruhani liderliğini yapan merkezikurum konumundadır. Çalıştay katılımcılarıtarafından da Patrikliğin bir “çatı kuruluş”olduğu dile getirilmiştir. Bugün, İstanbul Erme-
ni Patrikliği olarak 1461’de II. Mehmet tarafın-
dan ihdas edilen bu kuruma dinsel ve maneviyönden bağlı 41 kilise bulunmaktadır vebunların büyük çoğunluğu İstanbul’da yeralmaktadır.
Osmanlı döneminde, gayrimüslim dinselcemaatlerin yönetimi için öngörülen ve onlarakendi örf ve âdetleri çerçevesinde iç yönetimle-
rinde belli bir özerklik alanı tanıyan milletsistemi çerçevesinde, patrikler milletbaşıolarak ruhani liderliğin yanı sıra dünyevi
yaşama ilişkin birçok hususu kapsayan siviltemsil ve önderlik görevini de üstlenmişlerdi.Osmanlı Ermenilerinin kültürel hayatınınkorunması ve geliştirilmesi gibi sivil işlevler debüyük ölçüde Kilise’nin inisiyatifiyle mümkünolmuştu. Daha önce değindiğimiz gibi, 18.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan sekülerleşmeve modernleşme, Ermenilerin kendi tarihyazı-mında “uyanış” anlamı taşıyan zartonk ya da
“aydınlanma” hareketi olarak anılır.57 Kilise
karşısında laik alanın genişlemesi ve cemaatyönetiminde sivil katılımın meşruiyet kazan-
ması, 1863 Nizamnamesi’yle tescil edilmiştir.Bu süreçte devlete, Patrikhane yönetimine veamira sınıfına karşı aydınların ve esnafın daha
57 Zekiyan 2001, Ermeniler ve Modernite, çev. Altuğ Yılmaz, Aras Yayıncılık, İstanbul.
demokratik bir iç yönetim için verdiği mücadelebelirleyici olmuştur. Patriğin sivil temsil gücüve yetkisi büyük ölçüde seçilen meclisler lehinekısıtlanırken, kilise, okul, hastane ve yetimha-
ne gibi cemaat kurumlarının yönetimi CismaniMeclis’in denetimindeki komisyonlarabırakılmıştır.
Cumhuriyet döneminde Nizamname devlet
tarafından resmen lağvedilmese de fiiliyattailga edilmiştir. Lozan Antlaşması, azınlıkhakları çerçevesinde gayrimüslimlerin dini,kültürel ve hayır kurumlarının korunacağınadair genel nitelikte bir teminat içermeklebirlikte, Osmanlı döneminden miras alınan bukurumların yönetimiyle ilgili herhangi birspesifik hüküm getirmemiştir. TürkiyeCumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüzepatriklik kurumu tüzel kişiliği (hükmi şahsiyet)58
haiz değildir; patrik seçimi için ortaya konulmuş
yeni bir tüzük de mevcut değildir; kilise, okul,hastane, yetimhane gibi tarihsel kurumlarcemaat vakıfları bünyesinde toplanmış veişleyişlerinin yeni çıkarılan Cumhuriyet
58 “Tüzel kişilik”, birçok kişi veya malıntopluluğundan doğan ve tek bir kişi sayılanvarlıklara iç hukukta verilen t anımdır.
Türkiye ErmenileriPatrikliği ve Patrik Seçimi
18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan sekülerleşme vemodernleşme, Ermenilerin kendi tarihyazımında “uyanış”anlamı taşıyan zartonk ya da “aydınlanma” hareketi olarakanılır. Kilise karşısında laik alanın genişlemesi ve cemaat
yönetiminde sivil katılımın meşruiyet kazanması, 1863 Nizamnamesi’yle tescil edilmiştir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 67/170
PATRİKLİĞİN SİVİL TEMSİLİYETGÜCÜ VE YETKİSİ: CEMAATİNRUHANİ ÖNDERİ Mİ TOPLUMUNBAŞI MI?
1863 Nizamnamesi’nde patriğin sivil alandakiotoritesi büyük ölçüde kısıtlanmakla birlikte,cemaat içinde ve devlet nezdindeki etnarklık(milletbaşı) konumu Cumhuriyet öncesindegeçerliliğini korumaktaydı. Cumhuriyetdöneminde de devlet yöneticilerinin gerek
resmi protokolde gerekse Ermeni cemaatinin
devletle olan ilişkilerinde patriğin temsilikonumunu kabul ettiğini ve yeğlediğinigösteren birçok uygulama mevcuttur. Patrikle-
rin cemaat vakıflarının sorunlarını devletkatına iletme sorumluluğunu üstlendiklerineişaret eden girişimleri de nadir değildir. İçekapanma reflekslerinin güçlendiği çeşitlisiyasal çalkantı ve baskı dönemlerinde, Ermenitoplumu içinde de kilisenin ve patriğinkoruyucu şemsiyesi altında toplanmanın veonun temsil gücüne dayanmanın en geçerliyöntem olduğunu düşünenler çoğunluktaydı.Ancak 2000’lerin başında Ermeni patriklerin de
facto taşıdığı sivil temsiliyet yetkisi ve sorumlu-
luğunun tartışmaya başlandığı gözlemlenmiş-tir. Agos gazetesi çevresinde gelişen butartışma, bir yönüyle Patrikhane’nin tüzelkişilik gibi yasal dayanaktan mahrum olması-nın yarattığı sıkıntıları gündeme getirmekte,diğer bir yönüyle de Patrik Mesrob II’nin kendiinisiyatifiyle sivil59 alanda üstlendiği vedevletin onayladığı yetkiyi sorgulamaktaydı.Eleştiriler temelde, “Kilise’nin üyelerindenoluşan cemaatin” ortak çıkarları söz konusuolduğunda “cemaatin tüm kurumlarının
patriklik makamının kararlarını uygulamaklayükümlü olduğu” yönündeki yorumuna,60
dolayısıyla patrikliğin bir erk olarak toplumun
59 Bu metinde “sivil” terimi “ruhani olmayan”anlamında kullanılmıştır.
60 Bkz. Agos 2004, “Lraper ’de Yayımlanan PatriklikDivan Bildirisi ve Yorumu”.
yasalarına tabii kılınmasıyla Osmanlı dönemin-
de var olan özerk yapıları ortadan kalkmıştır.Başka bir anlatımla, Nizamname’yle tesciledilen, bütün kurumların birbiriyle bağlantılı birşekilde özerk örgütlenme ve işleyiş modeligeçerliliğini yitirmiş, patriklik dışındaki Ermenikurumlarının yönetimi ve işleyişi Cumhuriyet
döneminde çıkarılan genel yasalarca düzenlen-miştir. Bu değişikliklerin yanı sıra, MedeniKanun’un tüm vatandaşlara eşit uygulanmasıgerekçesiyle Kanun hazırlanırken 1925 yılınınson aylarında Lozan Antlaşması’nın 42.maddesinin 1. ve 2. fıkralarında gayrimüsimleretanınan örfi hukuk alanındaki (evlilik, miras,vasiyet) özel haklardan devletin Ermeni ve Rumpatrikleriyle Yahudi Hahambaşılığı’na yaptığıbaskı sonucunda feragat edilmesi sağlanmıştır.Nizamname’ye göre kurulan komisyonlar
işlevsiz bırakıldığından, patrikler bu boşluğudoldurmak için özel danışmanlar görevlendir-
mişlerdir. Ruhani görevlerle yükümlü olanRuhani Kurul, 1863 Nizamnamesi çerçevesindegünümüzde süreklilik gösteren tek kalıcı organolmuştur. Öte yandan, cemaat içi özerkörgütlenme modeli lağvedilmiş olsa da,devletin genelde gayrimüslimlere özelde
Ermenilere bakış açısında bu grupların farklıdinlere mensup “cemaat”ler olarak algılandığıve temsiliyetlerinin ruhani önderlikçe yürütül-
mesinin istendiği görülmektedir. Bu çelişikdurum, Ermeni toplumu içinde kurumlararasındaki ilişkilerin belirsizliği ve kurumsalörgütlenmenin kısıtlılığı nedeniyle bir karmaşayaratmakta, kurumların ortak sorunlarınınresmi makamlara anlatılmasında patrikliğinkurumlar üstü bir konuma sahip olmasına yolaçmaktadır.
Ermeni toplumu içinde kurumlar arasındaki ilişkilerinbelirsizliği ve kurumsal örgütlenmenin kısıtlılığı nedeniyle bir karmaşa yaratmakta, kurumların ortak sorunlarının resmimakamlara anlatılmasında patrikliğin kurumlar üstü bir konuma sahip olmasına yol açmaktadır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 68/170
Patriklik kurumunu Fatih ihdas etti; Osmanlısistemi patriğe milletbaşılığı yetkisini verdi;devlet bugün de patriği muhatap alıyor.
Ancak, günümüzde patriğin yalnızca bir dini
“cemaat” önderi mi yoksa aynı zamanda sivilyaşamda Ermeni toplumunu temsil eden
“milletbaşı” mı olması gerektiği konusundafarklı görüşler belirdi. Tartışmada ilk açığaçıkan nokta, Türkiye Ermenileri Patriği’ninsadece Apostolik Ermenilerin dini önderi
olduğu, Ermeni toplumu içinde farklı mezhep-
lere mensup, Müslüman ve ateist Ermeniler
için zaten dini anlamda böyle bir temsiliyetingeçerli olmayacağıydı:
Ermeniler bir halk. Alt cemaatler olarak Apos-tolik, Katolik, Protestanlar var. Müslüman-
laşmış, hatta ateist Ermeniler de var.Ermenilik yalnızca dini ve mezhepsel biraidiyet değil.
Buna karşın, büyük çoğunluğu oluşturanApostolik Ermeniler için patriğin “ruhani önderve ruhani meselelerin en üst katı” olduğunetlikle ifade edildi. Dahası, Diyanet kurumu-
nun var olduğu bu ülkede gayrimüslimlerin
bağlı olduğu farklı din ve mezhepler üzerindendini temsiliyet kurumlarının olmasınıngerektiği (“Diyanet varsa o zaman Patriklik deolacak”) ve bunun laikliğe aykırı olmadığıgörüşü öne çıktı.
Çalıştaya katılanlar, patrikliğin sivil hayattaoynadığı rolün tarihsel bir nedeni olduğunu,ayrı bir devletin olmadığı uzun yüzyıllarboyunca Ermenilerin kiliseyi birleştirici vekoruyucu bir kurum olarak yücelttiklerini,
Cumhuriyet döneminde de benzer bir koruyu-culuğun patriklerin kişisel inisiyatifiylegerçekleştiğini belirttiler. Kurumsal bir temsilgücü olmamasına karşın, örneğin Patrik I.Karekin Haçaduryan’ın 1950’lerde ve Patrik I.Şnorhk Kalustyan’ın 1966 Varto-Muş depre-
minden sonra Anadolu’dan ailelerin toplucaİstanbul’a göç etmesi için imkânlar sağlamış
“sosyokültürel ve toplumsal tüm alanlarınıkendi blokajı altında tutmak istemesi”neyöneltilmişti.61 Hem devletin hem de Patriğintutumuna ilişkin eleştiriler, Ermeni toplumu
içinde tek sesli ve yönetim odaklı bir cemaatyaşantısına karşı sivilleşme talepleriningüçlendiğini göstermekteydi.
Sivilleşme taleplerinin iki ayrı eksendetoplandığı göze çarpmaktaydı. Birincisi, sivilalan ile ruhani alanın tamamen ayrı olmasıgerektiğinden hareketle, bir üst sivil temsil veyönetim ihtiyacını vurgularken, ikincisi,sorunların eşit vatandaşlık hakları düzlemindeele alınması ve taleplerin Türkiye toplumundaortak sivil inisiyatifler aracılığıyla gündemegetirilmesine dayanıyordu.62 Patrikhane’yimerkez alan bir cemaat yaşantısını yeğleyen
“cemaatçi yaklaşım” karşısında güçlenensivilleşme talepleri, bir taraftan patriğin yetkialanının sınırlanmasıyla birlikte Ermenikurumlarının yönetimi için yeni bir modelarayışının da gündeme geldiğini, diğer yandanda vatandaşlık haklarının ihlaline karşı bireyselhukuk mücadelesiyle sivil inisiyatiflere
katılımın önemsendiğini göstermekteydi. Bu
bölümde yalnızca patriğin temsiliyet gücü vesınırları üzerine yapılan tartışmayı ele alaca-
ğız; sivilleşme taleplerinin vakıfların yönetimi-nine ve alternatif örgütlenme biçimlerineilişkin başlattığı tartışmaya ise daha sonra yervereceğiz.
Çalıştaylardaki tartışmalarda, Cumhuriyetdöneminde, özellikle 1950’lerden başlayarakPatrik Mesrob II’nin aktif görevde olduğuyıllara uzanan sürede, patriklerin de facto sivil
önder gibi davrandığı konusunda bir görüşbirliği olduğu gözlemlendi. Daha geniş birtarihsel perspektif içinde şu yorumu yapanlarda oldu:
61 Dink 2005, “Biz ve Sivilleşme”, Agos, 4 Mart.
62 Özdoğan vd. 2009, s. 172-178.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 69/170
ifade edilmese de, yakın dönemde Surp PırgiçHastanesi Vakfı Yönetim Kurulu ve Vakıflara-
rası Dayanışma ve İletişim Platformu BaşkanıBedros Şirinoğlu’nun, Ermeni toplumunun açık
bir onayı olmadan de facto “cemaat başkanı”olarak Başbakan’la görüşmesi eleştirildi. “Siviltemsil” konumunun yasal bir dayanağıolmamasının yaratacağı zorlukları ifadeedenlere karşılık, Türkiye Yahudilerinin yasalzemini olmayan bir sivil “cemaat başkanı” ve
“sivil danışmanlar heyeti”ne sahip olduğu vebunun devlet katında gayriresmi bir biçimdekabul gördüğünü hatırlatanlar oldu:
Sivil önderlik için yasal bir düzenlemeninçıkmasını beklemeden de, isteniyorsaYahudileri örnek alarak sivil temsil konumuna
haiz kişiler görevlendirilebilir.
Bir sivil önderliğin gerekli olup olmadığınoktasında katılımcılar farklı pozisyon alsalarda, eğer böyle bir önderlik olacaksa bunun tambir uzlaşmaya dayalı olması gerektiği konusun-
da hemfikirler.
Katılımcılar arasında “sivil önder” veya “siviltemsiliyet konumu” arayışında bir oydaşma
olduğunu söylemek doğru olmaz. Kimikatılımcılar böyle bir konuma gerek olmadığını,devletle ilişkilerin bireysel düzeyde, herkes gibidevlet-vatandaş ilişkisi çerçevesinde sürdürül-mesini tercih ettiklerini belirttiler. Dolayısıylaeşit vatandaşlık haklarının engellenmeden veayrımcılık yoluna gidilmeden kullanımınınmümkün olması, kısacası devlet katında,bürokraside, yargıda anti-demokratik uygula-
malara son verilmesi için Türkiye genelindeortak sivil platformlarda mücadele verilmesi-
nin esas olduğunu vurguladılar.
PATRİK SEÇİMİ KRİZİ
Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, ErmeniKilisesi’nin geleneksel olarak halkın katılımınaaçık olduğu ve patrik seçimlerinde sivillerin roloynadığı görülmektedir. Osmanlı döneminde
olmasına değinildi. Bununla birlikte günümüz-
de artık böyle bir korumaya ihtiyaç olmadığı
görüşünü savunanlar da oldu.
Patriğin sivil hayatta temsilcilik konumu vedünyevi işlere müdahalesi üzerine yapılantartışmada ise, “Patrik siyasi olmamalı; din dışıhiçbir şeye karışmamalı” görüşü daha ağırlık-
lıydı. Daha net bir ifadeyle “patrik ve ruhanikurul sadece dini meselelerde iş görmeli”ydi.
“Milletbaşılık sivil alanı da içerirse bu laikliğeaykırıdır” diyen bir katılımcı, bunun aynızamanda geçmişte sivillerin cemaatin içyönetiminde patriğin gücüne karşı elde ettiğikazanımlara da ters düştüğünü ifade etti.
Bu görüşü paylaşanlar arasında Patrikhanedışında Ermeni toplumunu temsil eden bir “sivilkonum”a ihtiyaç olduğunu belirtenler oldu.Gerekçe olarak, geçmişte okulların ve kültürkuruluşlarının etkinliklerine ve vakıflarınyönetimine müdahele eden patriklerin ruhani
alan ile dünyevi alan arasındaki ayrımı çiğne-
diklerini, dinsel “cemaat” önderi olmaktankaynaklanan “iktidar” gücünü sivil alanda dakullanmalarının ve “ruhani işlerle uğraşanların
dünyevi işlere bulaşma”sının doğru olmadığınıileri sürdüler. Geçmişte patrikler Ermenitoplumunun sorunlarını “iyi niyetli” devletyöneticileriyle kurdukları “kişisel dostluk”ilişkileri çerçevesinde halletmeye çalışmışlar,bazı durumlarda da başarılı olmuşlardır; ancakbir katılımcının da belirttiği gibi “bu çağda sivilöndere ihtiyaç var”dır. Hangi mezhepten olursaolsun, “kiliseye gitmeyen” ya da dinsel aidiyetigüçlü olmayan kesimler için de bu konum dahageçerli olacaktır. Bu ihtiyaç daha önce de
gündeme gelmiştir. Bülent Ecevit’in başbakan-
lığı döneminde bir grup Ermeni aydın yaşanansorunları ve “sivil temsil” taleplerini içeren birraporu devlet katına iletmiş, ancak yanıtalınmamıştır.
“Sivil temsil” konumunun kimler tarafındanyürütülebileceği veya paylaşılabileceği netlikle
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 70/170
bölgesindeki seçmenler, sivil delegeleri, RuhaniKurul ise ruhani delegeleri belirler.Nizamname’deki gibi 1/7 ruhani, 6/7 sivildelegelerin oluşturduğu delegeler meclisi,
adaylar arasından patriği ve yeni Ruhani Kurulüyelerini seçer. Daha sonra yapılan asa tevdiitöreninde patrik and içer ve göreve başlar.64
13 Mart 2001 tarihinde Lraper Kilise Bülteni’ndeyayımlanan bir yazıda patrik seçiminde yasaldüzenleme eksikliğine ilişkin yapılan eleştiriçok çarpıcıdır: “Bu belgenin yetersiz vemüphem olması nedeniyle seçim öncesi vesonrasında yaşanan kargaşalar, gecikenseçimler toplumumuzun huzurunu bozmakta,
sosyal ve ruhani yaşantısını olumsuz etkile-mektedir.” 65
1998’de seçilen Patrik Mesrob II Mutafyan’ın2007 yılı sonunda rahatsızlanması ve görevleri-ni yerine getirmesini engelleyen bir hastalıktanmustarip olduğunun anlaşılması, ApostolikErmeniler için sıkıntılı bir süreci başlatmış oldu.Geleneksel teamüller doğrultusunda yeni birpatriğin belirlenmesi ve göreve başlamasıetrafında Ermeni toplumu içinde başlayan
tartışma ve çözüm arayışı, hükümetin yeni birpatrik seçimine izin vermemesiyle bir krizedönüşmüş ve sorunun kamuoyundaTürkiye’nin demokratikleşme süreci bağlamın-
da da tartışılmasına neden olmuştur.
24 Aralık 2008’de Ruhani Kurul’un sivilleredanışmadan Patriğin “hayat boyu ruhaniönder” olduğunu ilan etmesi, dolayısıylapatriklik görevinin seçimle belirlenmemiş birruhani tarafından vekaleten yürütülecek
olması, Ermeni basınında büyük tepki topla-mıştı. Agos gazetesi “Patriksiz PatrikhaneyeHayır!” itirazıyla sert bir tepki verirken,
64 Yukarıdaki bilgiler Avukat Setrak Davuthan veAvukat Sebu Aslangil’den alınmıştır.
65 Özdoğan vd., s.274-276.
de genel anlamda bu gelenek doğrultusundahareket edilmiş, sivillerin iç yönetim ve patrikseçimlerinde belirleyiciliği Nizamname’yleresmiyet kazanmıştır.63 Bazı özel durumlar
dışında Cumhuriyet dönemindeki patrikseçimlerinde de temelde bu gelenek sürdürül-müştür. Ancak 1863 Nizamnamesinin siyasalanlamda işlevini yitirmesi, patrik seçimikonusunda yasal bir boşluğun doğmasınaneden olmuştur.
Cumhuriyet döneminde ilki 1927’de olmaküzere beş kez patrik seçimi yapılmıştır. 1922’deistifası istenen ve istifa etmeden yurt dışınagiden Patrik Zaven Der Yeğyayan yerine,
“Kaymakamalık Dönemi” olarak bilinen1923-1927 döneminde, 1863 Nizamnamesi
kurallarına göre bir patrik kaymakamı (Değa-
bah) görev yapmıştır. 1927 yılında yine Nizam-
name kurallarına uygun olarak Mesrob INaroyan patrik seçilmiştir. Onun ölümündensonraki çalkantılı dönemde de (1944-1951)Nizamname hükümlerine göre Episkopos
Kevork Arslanyan patrik kaymakamı olarakgörev yapmıştır. Arjantin’de dini önder olanKarekin Haçaduryan, Demokrat Parti (DP)
hükümetinin çıkardığı özel bir kararnameyle1951’de patrik seçilmiştir. Patrik Şınorhk IKalusdyan’ın (1961-1990) seçimi ise 1961 yılındaçıkarılan kararnameyle, bir defaya mahsusolmak üzere ve daha sonra yapılması gereke-
cek seçimler için hiçbir hukuki sonuç doğurma-
ması kaydıyla, kararnamenin ekindeki PatrikSeçimi Talimatnamesi’ne göre yapılmıştır. 1990ve 1998’deki patrik seçimleri de bu talimatna-
meye uygun bir şekilde yapılmıştır. 1863
Nizamnamesi’ne uygun olarak düzenlenen buseçim talimatnamesine göre de patrik seçimiiki dereceli olarak yapılagelmiştir. İlk aşamada,seçim çevresi kabul edilen her bir kilise
63 Yumul 1999 -2000, “Osmanlı’nın İlk Anayasa sı”,Toplum ve Bilim, Kış 83, s. 338-351; Artinian 2004,s. 33-42.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 71/170
bulunuldu. Başvuru dilekçesine uzun birdönem yanıt verilmemek suretiyle başgösteren suskunluk, Ermeni toplumu içindehuzursuzluk ve moral bozukluğuna yol açtı. Bu
arada Patrik Seçimi Müteşebbis Heyeti’ninoluşumundan önce Ruhani Kurul tarafından 3Aralık 2009 tarihinde İstanbul Valiliği’neverilen ve eşpatrik seçimi yapılması isteminiiçeren başvuruya altı ayı aşkın bir süresonunda devletten gelen yanıt ise ciddi bir krizyarattı.
İstanbul Valiliği, 29 Haziran 2010’da TürkiyeErmenileri Patrikliği’ne gönderdiği (31941 sayılı)yazıyla patrik ya da eşpatrik seçimine izin
verilmediğini, “yeni patrik seçimi yapılmasıveya eşpatrik seçimi amacıyla müteşebbisheyet kurulmasının hukuki temeli” bulunmadı-ğını ve Ruhani Kurul’un “patrik genel vekili”seçmesinin uygun olduğunu bildirdi. RuhaniKurul da bu karara itirazda bulunmaksızın 1Temmuz 2010’ da Ruhani Kurul üyeleri ve diğerbazı ruhanilerin katıldığı Ruhani Genel Meclisitoplantısında Başepiskopos Aram Ateşyan’ın
“patrik genel vekili” seçildiğini bildirdi. İçişleriBakanlığı’nın patrik seçimine izin vermemesi
toplum içinde şok etkisi yaratırken, RuhaniKurul’un aldığı kararla67 Ermeni Kilisesi’ninpatrik seçiminde sivillerin iradesine önemveren geleneksel teamülünü göz ardı etmesi veyine teamül dışı bir konum olan patrik genel ve-
killiğini bilfiil ihdas etmesi de büyük tepkiylekarşılandı. Tepkiyi dile getirenlerin üzerindebirleştiği bir nokta da, vekaletin ancak patriğingörev başındayken bir ruhaniyi atamasıylamümkün olabileceği, patriğin hür iradesi
olmadan kimsenin dayatması veya seçmesiyleherhangi bir vekalet veya temsiliyetin meşrusayılamayacağıydı.
67 Kararın ve gerekçesinin yer aldığı 2 Ağustos 2010tarihli Ruhani Kurul Duyurusu için bkz. Agos2010b.
Marmara gazetesi Ruhani Kurul’un bu kararıherhangi bir sivil danışmanına, cemaatkurumlarının yöneticilerine ve basına danışma-
dan almasını; kendisini “cemaat karşısında tek
ve mutlak otorite” görerek cemaat tarafındanseçilmemiş bir “patrik vekili” konumunuyaratmış olmasını eleştirmişti. Jamanak
gazetesinin yönetmeni Ara Koçunyan da,Ruhani Kurul’un duyurusunu bir “skandal”olarak nitelemiş ve Kurul’un patrik seçiminin
“yersiz” olduğuna karar verme yetkisine sahipolmadığı görüşünü dile getirmişti. RuhaniKurul’un bu kararına karşın patrik seçimiyapılmasının gereği üzerine Apostolik Ermenitoplumu içindeki tartışma yoğunlaşmış ve
buna paralel olarak Türkiye doğumlu Ermeniruhaniler arasından adaylar belirmeyebaşlamıştı. Akabinde 2 Mart 2009’da RuhaniKurul Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyantarafından Mesrob II’nin makamındaninmeyeceğine, ölene kadar patrik kalacağına,ancak bir eşpatrik (atoragits) seçimine gidilebi-leceğine karar verildiği açıklanmıştı. PatriklikRuhani Kurulu tarafından kasım ayında yapılanbir açıklamayla da patriklik seçiminin yapılaca-
ğı kesinlik kazanmış ve seçimin düzenlenmesiiçin gelenekler doğrultusunda oluşturulanPatrik Seçimi Müteşebbis Heyeti çalışmalarınabaşlamıştı.66
Seçilecek patriğin patrik veya eşpatrik olarakadlandırılması tartışmalarının ardından, 14Ocak 2010’da İstanbul Valiliği kanalıyla İçişleriBakanlığı’na Patrik Seçimi Müteşebbis Heyetitarafından yeni patrik seçimi için başvuruda
66 Patrik Seçimi Müteşebbis Heyeti, 9 Aralık2009’da Patrikhane’de yapılan bir toplantıdansonra İstanbul Ermeni Patrikliğinin haber organıLraper Kilise Bülteni’nde de duyurularak 15 kişilikbir heyet olarak oluşturuldu. Bu toplantıda, otarihte Patrik Vekili Başepiskopos ŞahanSıvacıyan patrik seçimi yapılacağını duyurmuş,Başepiskopos Ateşyan da Patrik SeçimiMüteşebbis Heyeti’ni oluşturacak isimlerinbelirlenmesini istemişti. Bkz. Agos 2011c.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 72/170
Nizamnamesi’ndeki esasları referans aldıkları-nı, bu Nizamname’ye yeni ve ek bir düzenlemeyapmak gibi bir yetkilerinin olmaması nedeniy-
le Nizamname’de yer almayan “eşpatrik”
makamı için seçim düzenlemenin doğruolmayacağını ve Heyet’in sadece patrik seçimiiçin oluşturulabileceğini ifade etmiştir.İnisiyatif adına konuşan Harut Özer de, valilikkanalıyla iletilen “talimat” doğrultusunda
“genel vekil” gibi bir unvan ihdas etmeninhukuksal ve geleneksel hiçbir dayanağınınolmadığını savunmuştur. Bu toplantıda ifadeedilenler arasında dikkat çeken bir husus daşudur: Valilikten gönderilen olumsuz cevap ve
“genel vekil” dayatmasını bütünüyle devletin
sorumluluğunda değil, patriklik yetkililerininbu konudaki yönlendirmesinde de aramakgerektiğini, daha açık bir ifadeyle patriklikçevresinde belli bir zümrenin ve bazı ruhanile-
rin kendi istedikleri adayı topluma patrikolarak empoze etmeye çalıştığını ve toplumunbu duruma haklı olarak tepki gösterdiğini ifadeedenler olmuştur.71 Bu iki girişimin dışında 2007yılında Ermeni toplumunun genç kesimi içindenbir grubun oluşturduğu Nor Zartonk (Yeni
Uyanış) inisiyatifi de internet sitelerindeyayınladıkları bir açıklamada hem patrikseçimine izin vermeyen hükümeti hem de “hakgaspı”nı onaylayan Patrikhane çevresinieleştirmişlerdir.72 İki yıldır Türkiye’nin günde-
minde olan patrik seçimi krizine çözüm arayanErmeni toplumu içinde, bu girişim ve inisiyatif -lerin görüşlerini paylaşmayan kesimlerinmevcut olduğunu da belirtmek gerekir.Valiliğin yeni bir seçime izin vermeyen kararınıitirazsız kabul eden ve “genel patrik vekili”
konumunu ihdas eden Ruhani Kurul’a destekverenlerin yanı sıra, patrik sağ olduğu süreceeğer bir seçim yapılacaksa bunun ancak
71 Agos 2011c.
72 Bkz. Nor Zart onk 2010, “Bozuk Düzende SağlamÇark Olmaz”, <http://www.norzartonk.org/?p=3434>.
İçişleri Bakanlığı’nın kararına ve bunun RuhaniKurul tarafından itirazsız kabul edilmesineverilen tepki, birkaç gün sonra temmuz ayınınilk haftasında Patriğimizi Seçmek İstiyoruz
İnisiyatifi adlı bir sivil platformun oluşmasıylasomutlaştı. İnisiyatif’in, patrik seçme hakkınıniade edilmesi talebiyle başlattığı imzakampanyasına Türkiye Ermeni toplumununçeşitli kesimlerinden binlerce kişi katıldı.68
İnisiyatif ayrıca 1 Aralık 2010 tarihinde Başba-
kan Erdoğan’a “Ermeni toplumunun huzursuz-
luğunu sona erdirecek doğal patriklik seçimisürecini başlatması”nı talep eden bir dilekçegönderdi. Diğer yandan, Ermeni toplumu içindekrizin aşılması amacıyla Patrik Seçimi Müte-
şebbis Heyeti’nden temsilcilerin de katıldığıhalka açık bilgilendirme ve tartışma toplantıla-
rı düzenlendi. Toplantıların amacının, patrikseçimi konusunda yaşanan tıkanıklığınaşılması için toplum üyelerinin bir arayagelerek “ortak akıl” üretmeleri olduğu ifadeedildi.69 Heyet, 29 Temmuz 2010’da İçişleriBakanı Beşir Atalay’ı ziyaret ederek patrikgenel vekili uygulamasının Ermeni toplumun-
daki patrik seçimi beklentisini gidermediğini
belirtti ve durumun yeniden gözden geçirilme-sini talep etti. Heyet aynı zamanda İçişleriBakanlığı’nın patrik seçimine izin vermeyenkararına karşı ve patrik genel vekilliği görevininiptali için İstanbul İdare Mahkemesi’ndedavalar açarak sorunu yargıya taşıdı.70
Geçtiğimiz mart ayında Patriğimizi Seçmek
İstiyoru z İnisiyatifi ’nin düzenlediği açıktoplantıda Patrik Seçimi MüteşebbisHeyeti’nden Avukat Setrak Davuthan, 1863
68 18 Ocak 2011 itibariyle 5392 imza toplanmıştı ki busayı kabaca sevil delegeleri seçen ilk seçmenkitlesinin beşte birine tekabül etmektedir; bkz.
“Patriğimizi Seçmek İstiyoruz!” imza kampanyası,<http://patrigimizisecmekistiyoruz.blogspot.com>
69 Agos, 2011c.
70 Agos 2010c; Radikal 2010.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 73/170
bu vatandaşların seçim hakkı talepleridoğrultusunda demokratik normların uygulan-
masını engelleyen siyasi tavırla ilgilidir. Ancakbasının bu sorunu “düz haberlendirme”
dışında çok kısıtlı bir şekilde ele aldığını dabelirtmeden geçmeyelim. Patrik seçiminin bir
“demokrasi” ve “laikleşme” meselesi olarakvurgulandığı Radikal gazetesindeki tartışmala-
rı74 bir kenara bırakacak olursak, Hürriyet
gazetesinde mesele “Patriklik Kavgası” olarakele alınmış ve sorunu gündeme taşıyaninisiyatif ve girişimler sadece “cemaat” içibölünme ve kavganın bir yansıması olarakyorumlanmıştır.75
Çalıştaylarda “Patrik Seçimi krizi” üzerineyapılan tartışmalara gelince, önceliklekatılımcıların mağduriyetlerini çok açık birşekilde belirttiklerini ifade edelim: “Patriğimiziseçemiyoruz; bu bir hak gaspıdır; hakkımızıaramak için devlete ve hükümete başvurduk.”Katılımcılar, Kilise içinde geleneksel teamülle-
re aykırı karar veren Patrikhane yönetimine ve“hak gaspı”nı görmezden gelen hükümeteeleştiriler yöneltmişlerdir.
Katılımcılar, Apostolik Ermeni Kilisesi’ningeleneksel teamüllerine atıf yaparken mesele-
ye hem hukuki hem de siyasi açıdan yaklaşmış-
lardır. Patrik seçiminde yaşanan belirsizliğin,öncelikle patrikliğin bir tüzel kişiliği olmamasınedeniyle kalıcı bir seçim tüzüğünden veya biryasal düzenlemeden yoksun olmasındankaynaklandığı ifade edilmiştir. Oysa ApostolikErmeni toplumu “1863 Nizamnamesi’nin
74 Bkz. Dilek Kurban 2010a, 2010, 2010c, 2010d,sırasıyla: “Ermeni Patrikhanesine MüdahaleLaikliğe Aykırı”, “Bir Demokrasi Meselesi:Patriklik”, “Patriklik Seçimleri: Bir TürkiyeKlasiği”, “Özkök, Devlet, Patriklik, Hrant ”. Bkz.Oran 2010, “İkinci Laikleşme”, Radikal İki, 5Aralık.
75 Kaplan ve Küçük 2010, “Patriklik Kavgası”,<http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16427362>.
eşpatrik seçimi olabileceği görüşünü savunan-
lar ve Müteşebbis Seçim Heyeti’nin girişimleri-ni eleştirenler de bulunmaktadır.73
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız, PatrikMesrob II Mutafyan’ın talihsiz hastalığı vegörevini yerine getiremeyeceğinin kesinleşmesiüzerine başlayan sancılı süreçte, Ermenitoplumu içinde çeşitli kesimlerin katıldığı vezaman zaman Türkiye kamuoyuna da yansıyantartışmaların ve çözüm arayışlarının dikkatçeken bir yönü daha vardır. Bu süreçte, Ermenitoplumu içindeki daha önceki deneyimlerdenfarklı olarak, sivil iradeyle bireyler ruhani hayatdışında bir araya gelmiş ve fikir alış verişinde
bulunmuşlardır. Bunun da ötesinde, bugirişimlerin sözcülerinin basın ve yayınorganlarına yaptıkları açıklamalarla sorunuTürkiye kamuoyunun gündemine taşımakistemeleri de önemli bir gelişme olarakkaydedilmelidir. Sorun sadece Türkiye’deyaşayan gayrimüslim bir “cemaat”in Patrikha-
nesini kimin yöneteceğiyle ilgili, “cemaate özel”bir sorun değildir; hem gayrimüslim Türkiyevatandaşlarının dini kurumlarını korumayaalan Lozan Antlaşması çerçevesinde elealınması gereken hukuki bir sorundur, hem de
73 Patrik yerine eşpatrik seçimini doğru bulan veSeçim Heyetini eleştiren Murat Bebiroğlu’nunyazısı için bkz. Bebiroğlu, “2011’e GirerkenPatriklik ve Patrik Seçimi”, <http://hyetert.blogspot.com/2011/01/2011e-girerken-patriklik-ve-patrik.html>.
Sorun sadece Türkiye’de yaşayan gayrimüslim bir “cemaat”inPatrikhanesini kimin yöneteceğiyle ilgili, “cemaate özel” bir sorun değildir; hem gayrimüslim Türkiye vatandaşlarının dinikurumlarını korumaya alan Lozan Antlaşması çerçevesindeele alınması gereken hukuki bir sorundur, hem de buvatandaşların seçim hakkı talepleri doğrultusundademokratik normların uygulanmasını engelleyen siyasi tavırlailgilidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 74/170
nin yalnızca ruhaniler tarafından seçilmesiyönündeki tercihi, bir dayatma olarak algılan-
maktadır. Bu durumun gerek teamüllerlegerekse bunların tescil edilmiş hali olanNizamname’de öngörülen patrik seçimikıstaslarıyla bağdaşmadığı vurgulanmıştır.Nizamname’de yeni patriğin seçiminin ölüm veistifanın yanı sıra ve sair durumlarda yapılaca-
ğının belirtilmiş olmasının Mesrob II’nin yerinebir patrik seçilmesine cevaz verdiği; “istifa”durumunun kabülünün “ölünceye kadar patrik”yorumunu geçersiz kıldığı; patrik vekilininancak patriğin kendi iradesiyle makamındaolmayacağı durumlar için atanabileceği,
dolayısıyla bugün dayatılan uygulamanın“usulsüz” olduğu yönünde görüşler dilegetirilmiştir. Bu tartışma sırasında ortaya çıkanbir görüş de, bundan sonra patrik seçimlerinde
çift dereceli seçimler yerine tek dereceliseçimlere gidilmesinin daha demokratik biruygulama sağlayacağıdır.
Krizin siyasi yönüne değinildiğinde de, katılım-
cıların bir kısmı, geleneksel teamülleri hiçesayan, Apostolik Ermeni toplumunun dini
özgürlük alanına giren patrik seçiminde laiklikilkesini çiğneyen bir devlet dayatmasıyla karşıkarşıya kaldıklarını açıkça ifade ederken, kimikatılımcılar da devletin istişare ettiği (“Patrik-
hane çevresine yakın” ve “kişisel iktidararayışında olan”) kesimlerin görüşleri doğrul-
tusunda hareket ettiğini, dolayısıyla krizinsorumluluğunun kısmen bu çevrede aranması-nın doğru olacağını ileri sürmüşlerdir. Farklıgörüş ve yorumlara karşın üzerinde birleşilenhüküm, “hükümetin fiilen bir patrik tayin etmişolduğu”dur.
ışığında patrik seçiminde sivillerin katılımınıöngören birkaç yüzyıllık geleneksel teamülün-
den vazgeçmemiştir.” Patriğin ruhani önderli-ğin yanı sıra sivil önderlik rolünü sürdürmesi
cemaat içinde tartışmalı bir konu olmaklabirlikte, devletin ona atfettiği temsiliyet yetkisibu makam için yapılacak seçimin öneminiartırmaktadır. Her seçim döneminde devletkatıyla ilişkilerde yaşanan sıkıntıların, günde-
me gelen bürokratik engellerin önünü kesmekiçin kalıcı bir patrik seçim tüzüğü için yapılanbaşvurular ya kabul edilmemiş ya da yanıtsızbırakılmıştır. Katılımcılar arasındaki hukukçu-
lar, patrik seçim tüzüğü için hazırladıkları veilgili makamlara sundukları taslakların devletnezdinde kabul görmediğinden yakınmaktadır-lar. Ayrıca 2006 yılında, patrikliğin tüzel kişilikyapısı içinde tasarlandığı bir örgütlenmemodeli taslak olarak sunulmuş, ancak buöneriye de cevap alınmamıştır. Bu konudahukuki açıdan vurgulanan bir nokta da dikkatçekicidir:
Hükmi şahsiyet ancak yasayla mümkün olur,bundan da seçim tüzüğü çıkabilir; seçimtüzüğü tek başına normatif olarak tüzel
kişiliği düşündürür ama bunun için yasalzemin sağlamaz.
Daha açık bir anlatımla, patrikliğe tüzel kişiliktanınması halinde patrik seçiminin daha güçlübir yasal dayanakla yapılabileceği ifadeedilmektedir. Buna ilişkin olarak genel kanınınaksine Müteşebbis Heyeti’nin seçim kuralıkoyamayacağı, ancak seçim için başvurudabulunabilme keyfiyetinin bulunduğu zikredil-miştir. Bu da seçimin hangi durumlarda,
kimlerin katılımıyla ve nasıl bir yasal süreçiçinde gerçekleşebileceğini düzenleyen temelbir yasal düzenlemenin elzem olduğu kanısınıgüçlendirmektedir.
İçişleri Bakanlığı’nın patrik seçimi yerine“patrik genel vekilliği” konumunun ihdasedilmesi kararı ve bu görevi yürütecek ruhani-
Patriğin ruhani önderliğin yanı sıra sivil önderlik rolünüsürdürmesi cemaat içinde tartışmalı bir konu olmakla birlikte,devletin ona atfettiği temsiliyet yetkisi bu makam için
yapılacak seçimin önemini artırmaktadır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 75/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 76/170
tasarruf haklarını kapsayacak biçimdedüzenlenmesi, doğrudan dünyevi işlerin de birdini kurumun yetki alanına bırakılmasısonucunu doğurabilir ki katılımcıların birçoğu-
nun buna karşı olduğunu hatırlatalım. Ermenitoplumu içerisinde sivilleşme yönelimindeolanlar, böyle bir çözümü kabullenmemekte-
dirler. Onlara göre, Ermeni toplumunun sivil
alandaki sorunlarının çözüme kavuşmasındaöncelikle (bu çalışmamızda da değinilen)vakıfların, derneklerin ve eğitim kurumlarınınişleyişine ilişkin gerekli yasal düzenlemelerinyapılması ve kısıtlayıcı mevzuatın terk edilmesigerekmektedir. Diğer yandan, Ermeni toplumu-
nun dünyevi alana ilişkin iç yönetiminde
mevcut kurumlarının daha etkin hale getirilme-si için farklı bir sivil örgütlenme modelinintasarlanması gerekmektedir. Sivilleşmeyefarklı bir açıdan yaklaşanlar ise daha çokTürkiye toplumu içinde ortak demokratikleşmemücadelesine katılımı önemsemektedirler. Buiki tür sivilleşme sürecinin birlikte yürümesigerektiğini düşünenler de vardır.
Hükümetin patrik (veya eşpatrik) seçimine izinvermeyip Ruhani Kurul’un önerisiyle “patrik
genel vekili” konumunu ihdas etmesi, son ikiyıldır patrik seçiminde yaşanan sancılı sürecinbir krize dönüşmesine neden olmuştur. “SeçimMüteşebbis Heyeti”nin ve Patriğimizi Seçmek
İstiyoru z İnisiyatif i’nin yargı ve hükümetnezdinde yaptığı itirazlara rağmen, hükümetinaldığı karar değişmemiştir. Aksine, RuhaniKurul tarafından patrik genel vekili seçilenBaşepiskopos Aram Ateşyan’a 18 Ağustos 2010tarihinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle
mabed dışında kisve giyme izni verildiğianlaşılmaktadır.78 Kamusal alanda şimdiye deksadece patriklere tanınan dini kisve giyme
78 Bu Kararname hakkında bilgi ve Kararname’ningizli tutulmuş olmasına yönelik eleştiriyi içeren,Patrik Seçimi Müteşebbis Heyeti’nin 3 Mayıs 2011tarihli bildirisi için bkz. Agos 2011e.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
550 yıllık bir geçmişe sahip olan bir tarihselkurumun yasal olarak var olmaması başlıbaşına bir çelişkidir. Tüzel kişiliği haiz olmayan,kurumsal bir yapılanmadan destek almayanpatrikliğin yönetimi, patriklerin kişiselbecerileri, donanımları ve inisiyatifleriyle sınırlıkalmaktadır. Tüzel kişilik tanınması durumun-
da bu statünün kapsamı, getireceği yararlar vePatrikhane’nin örgütlenme biçimi, öncelikleErmeni toplumu içerisinde tartışılıp kararabağlanması gereken bir meseledir. 1863Nizamnamesi’nin patrikliğe tanıdığı yasalstatünün günümüze uyarlanabilmesi ise, daha
sonra vakıf sorunlarıyla ilgili olarak datartışacağımız bir iç örgütlenme meselesiyleilgili olduğu gibi, ülkenin “laiklik” anlayışı vemodeliyle birlikte ele alınması gereken birkonudur.
Gerek Avrupa Komisyonu İlerleme raporların-
da, gerekse Venedik Komisyonu raporlarındaTürkiye’deki insan hakları ve gayrimüslimazınlıkların korunmasına ilişkin eleştiri veönerilerde, Yahudi Hahambaşılığı’nın ve tüm
Hıristiyan Patrikhanelerin, dolayısıyla İstanbulErmeni Patrikhanesi’nin yanı sıra ErmeniKatolik Başepiskoposluğu’nun tüzel kişiliğihaiz olmaması, temel bir hak ihlali olarakyorumlanmaktadır.77
Patrikliğe tanınacak tüzel kişiliğinPatrikhane’nin yönetiminde ve patrik seçimin-
de süreklilik arz eden yasal bir zemin sağlaya-
cak olmasının katılımcılar tarafından önem-
sendiğini belirtmiştik. Ancak bunun Patrikhane
dışında Ermeni toplumunun eğitim, sağlık,hayır işleri, vakıfların yönetimiyle mülkiyet ve
77 Hukuk Yoluyla Demokrasi İçin AvrupaKomisyonu [European Commission forDemocracy through Law – Venice Commission]2010, “Opinion on the Legal Status of ReligiousCommunities in Turkey”, Venedik.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 77/170
Kalıcı bir tüzük olmaması bugün olduğu gibisonraki patrik seçimlerinde de karşılaşılacaksorunların kendi başına bir vaka olarak elealınmasına, siyasi iradenin ve bürokrasinin
inisiyatifine bırakılmasına ve sorunun çözü-münde rol alacak kişilerin siyasi duruşu vekarakteri gibi değişkenlerin devreye girmesineneden olacaktır. Patrikliğin bir tüzel kişiliğe vebuna bağlı olarak da Ermeni toplumununsağlıklı bir patrik seçimi yapabilmek için birseçim tüzüğüne sahip olması, demokratik birgüvence olarak görülmelidir.
izninin patrik genel vekiline de tanınmışolması,79 hükümetin patrik genel vekilliğinipatriklik makamıyla eş tuttuğunu, dolayısıylayeni patrik seçimi için yapılan başvuruları göz
ardı ettiğini göstermektedir.
Patrik seçiminin kazanılmış bir hak olduğusavıyla hareket eden girişimlerin, farklıkesimlere, meslek ve yaş gruplarına mensup,vakıflarda yöneticilik yapan bireyler tarafındangündeme getirilmiş ve Apostolik Ermenitoplumu içinde azımsanmayacak bir desteğesahip oldukları açıktır. Buna karşın sadeceRuhani Kurul’un tercihi doğrultusunda kararverilmesi, dolayısıyla Ermeni vatandaşların
ortak bir hassasiyet içinde ve Kilise’ningeleneksel uygulaması doğrultusundapatriklerini seçme taleplerinin hükümettarafından göz ardı edilmesi, anti-demokratikbir uygulamadır. Hükümetin, BaşepiskoposAram Ateşyan’ı patrik genel vekili olarakatama gerekçesi olarak –Egemen Bağış’ınaktarımına göre– Patrik Mesrob II Mutafyan’ın
“yakın dostu” olmasını ileri sürmesi, demokra-
tik devlet yönetimi ilkeleriyle bağdaşmadığıgibi, Patriklik makamını üstlenecek ruhaninin
seçiminde Ermeni toplumunun kolektif inisiyatifinin muhatap alınmaması da demok-
ratik iradenin hiçe sayıldığını göstermektedir.
Patrik seçimlerini düzenleyen kalıcı bir tüzüğüneksikliği, günümüzde olduğu kadar gelecektede sorunlar yaşanmasına neden olacaktır.
79 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin GiyilemeyeceğineDair Kanun” uyarınca yalnız bir ruhaniye mabet
ve ayin dışında dini kisve giyme izni verilmiştir.Nitekim İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliğikanalıyla 30 Haziran 2010’da Patrikliğegönderdiği resmi yazıda Ruhani Kurul’un patrikgenel vekili seçebileceğini bildirirken bu kanunuhatırlatmış ve Patrik Mesrob II hayatta olduğuiçin ikinci bir ruhaniye bu iznin verilemeyeceğinibildirmişti. Haziran 2010’daki İçişleri Bakanlığıyazısının Ağustos 2010’daki Bakanlar KuruluKararnamesi’yle çelişmesi de ayrıca dikkatçekmektedir. Bkz. Agos 2011e.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 78/170
Altıncı Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 79/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 80/170
Din ve ibadet özgürlüğü yalnızca kilise içindeayinlere, yortu günü kutlamalarına, cenaze vedüğün törenlerine kolektif katılım ve bireyselibadet özgürlüğüyle sınırlı değildir. İbadetalanlarının ve mezarlıkların korunması,onarılması, gerektiğinde yeni ibadet ve gömümekânlarının açılması gibi meseleleri de
kapsar. Bu alanda mevzuat kadar, farklı dinleregösterilen toplumsal saygı da etkili olmaktadır.
Din eğitimi almak ve din eğitimi için ruhbanyetiştirmek; kiliselerin idaresinde serbestliğinve Patrikhane’nin kiliseleri üzerindeki ruhanidenetim özerkliğinin sağlanması; Kilise’ningeleneksel işleyişi uyarınca patrik ve ruhanile-
rin seçimi/atanması da din ve ibadet özgürlüğüalanı içinde yer alır; bu alanın korunması isekurumsal ve yasal düzenlemeler gerektirir. Dini
özgürlüğün korunması için kurumsal bir çatıyagerek olup olmadığı ve bunun devlete bağlıveya özerk bir yapılanma içinde yer alıpalmayacağı, devletin laiklik anlayışıyla ilgilidirve siyasi tartışma konusu olmaktadır.
Toplum içinde farklı dinlere mensup insanlarındini inançları nedeniyle ayrımcılığa tabitutulmaları, din farklılığı nedeniyle kolektif vebireysel olarak kin ve nefret söylemine maruzkalmaları, bağlı oldukları inanç sisteminin
aşağılanması da din özgürlüğünü zedeleyentutum ve uygulamalardır. Bu tür davranışlaramuhatap olmamak için toplum içinde diniaidiyetini açık etmemeye ve gizlemeyeçalışmak, dahası din değiştirmeye zorlanmak,dini özgürlük hakkının kısıtlandığını gösterir.Daha önce değindimiz gibi okullarda din dersieğitimi sırasında karşılaşılan zorlamalar da
bunun bir parçasıdır. Çoğunluğun dini inancın-
dan farklı bir dine mensubiyet nedeniylevatandaşı olduğu ülkede eşit siyasal, kültürel,toplumsal ve ekonomik haklardan yararlana-
mamak da dini aidiyet özgürlüğünün o ülkedetam yerleşmediğine işaret eder. “ErmeniKimliği ve Ayrımcılık” bölümünde, dinsel ve
etnik kimlik açısından Ermeniliğe yönelikayrımcılık ve nefret söyleminin etkilerinitartışmıştık. Bu bölümde doğrudan din veinanç özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalara vetutumlara değiniyoruz.
Osmanlı devletinde gayrimüslimlerin devletleve Müslümanlarla aralarındaki siyasal vetoplumsal ilişkiler, büyük ölçüde İslamhukukundan kaynaklanan ve devletin
hâkimiyetini kabul eden “ehl-i Kitab” gayri-müslimlerin himayesini öngören zimmilik
anlayışıyla belirleniyordu. Dini farklılığıtanıyan Osmanlı millet sistemi çerçevesindegayrimüslim cemaatlere iç yönetimlerindekısmi özerklik tanınmıştı, ancak Müslümanlarile gayrimüslimler arasındaki toplumsalilişkilerde eşitsizlik hâkimdi. Tanzimatdöneminin ve Meşrutiyet rejimlerinin getirdiğiiyileştirmeler, topluluklar arasındaki asimetrikilişkiyi tamamen ortadan kaldırmaya yetmedi.
Türkiye Cumhuriyeti laik bir ulus-devlet modeliüzerine bina edildiğinde, toplumsal, siyasalilişkiler ve hukuk sistemi yeniden tanımlanır-ken, gayrimüslimlerin eşit vatandaşlık statüsü,dini hak ve özgürlüklerin kullanımındaMüslümanlarla eşit tutulması ve dini/kültürelkurumlarının korunması, Lozan Antlaşması’nın
azınlık hakları hükümlerince korumaya alındı.
Din Özgürlüğü veDinsel Hak İhlalleri
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 81/170
mış, İkinci Dünya Savaşı sonrası BM çatısıaltında oluşturulan uluslararası insan haklarırejimi uyarınca, “herkesin düşünce, vicdan vedin özgürlüğü hakkı vardır” hükmü
getirilmiştir.81
1993’te BM Genel Kurulu’nunkabul ettiği Ulusal, Etnik, Dinsel ve DilselAzınlıklara Ait Bireylerin Hakları Bildirisi veAİHS gibi Türkiye’nin taraf olduğu evrensel vebölgesel uluslararası hukuk belgeleri de, dinözgürlüğüne ilişkin maddeler içermektedir.
1923’ten günümüze gayrimüslim azınlıklar dinve ibadet özgürlüğü alanında garanti edilenbirçok haktan mahrum edilmiş ve bu haklarıkısıtlayıcı uygulamalara maruz kalmışlardır vehakların kullanımı için gereken kurumsaldestek çok kısıtlı olmuştur. Anayasa hükmün-
de olmasına rağmen Lozan Antlaşması’nıniçerdiği azınlık hakları tam olarak uygulanma-
mıştır. 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda1982 Anayasası’nın 10. maddesinde yapılan sondeğişiklikle pozitif hakların eşitlik ilkesineaykırı olmadığı hükmünde, gayrimüslimazınlıklara yer verilmemiştir. Uluslararasıhukuk belgelerinde dini özgürlük için öngörü-
len evrensel normların gerisinde kalınmış;
kurumsal özgürlük alanı alabildiğine dartutulmuştur. Son dönemde gayrimüslimlereyönelik kin ve nefret söyleminin ve saldırılarınartmasına karşın, caydırıcı yaptırımlaragirişilmemiştir. Kısacası, Türkiye’de gayrimüs-
limlerin dini özgürlükleri, kilise ve havralarda
ibadet hakkıyla, dini tören ve ayinlere gösteri-len “hoşgörü”nün izin verdiği alanla sınırlıkalmıştır.
Buna karşın AB’ye giriş sürecinde çıkarılanuyum yasalarıyla kilise vakıflarının sorunlarınabir ölçüde çözüm getirilmiş olması, 2003’teİmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle (“cami”yerine “ibadethane” ibaresinin benimsenmesi)
81 “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları EvrenselBildirgesi”, Madde 18, <http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/iheb.html>.
Lozan Antlaşması’na (Madde 38) göre,“Türkiye’de oturan herkes, her inancın, dinin yada mezhebin […] gereklerini, ister açıkta isterözel olarak, serbestçe yerine getirme hakkınasahip”tir. Lozan Antlaşması’nın 42. maddesi-
nin 3. fıkrasına göre Türk hükümeti Müslümanolmayan azınlıklara ait “kilise, havra, mezarlık-
lara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma”;“vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına hertürlü kolaylıklar ve izinler” sağlamayı;
“yeniden din ve hayır kurumları kurulması için[…] gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgeme-
meyi” yükümlenmiştir. 41. maddenin 2.fıkrasında da, Müslüman olmayan azınlıklarıneğitim, din ve hayır işleri için devlet ve belediyebütçesinden pay alması öngörülmüştür. 40.
maddede ise, giderleri kendilerince ödenmeküzere hayır, eğitim ve öğretim kurumu, dinselve sosyal kurum kurma, yönetme ve denetleme
hakkı tanınmaktadır (Ek-1). Dolayısıyla LozanAntlaşması, dini hak ve özgürlüklerin eşitbireysel haklar olarak korunması yükümlülü-
ğünü getirirken, Müslüman olmayan azınlıkla-
rın dini kurumları, varlıkları, bunları destekle-
yecek sosyal, eğitim ve hayır kurumlarınınkorunması, idame ettirilmesi, benzer yenikurumların ihdas edilebilmesini sağlayacak bir
dizi pozitif haktan yararlanmalarınıöngörmüştür.80 Din özgürlüğünü koruyanhükümler Lozan Antlaşması’yla sınırlı kalma-
80 İçduygu ve Soner 2006, “Turkish Minority RightsRegime: Between Difference and Equality,”
Middle Ea stern Studies, cilt 42, sayı 3, Mayıs,Routledge, Taylor & Francis Group, s. 447-486.
Lozan Antlaşması, dini hak ve özgürlüklerin eşit bireyselhaklar olarak korunması yükümlülüğünü getirirken,
Müslüman olmayan azınlıkların dini kurumları, varlıkları,bunları destekleyecek sosyal, eğitim ve hayır kurumlarınınkorunması, idame ettirilmesi, benzer yeni kurumların ihdasedilebilmesini sağlayacak bir dizi pozitif haktan
yararlanmalarını öngörmüştür.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 82/170
İstanbul’da, Alibeyköy ve Küçükçekmece gibiAnadolu’dan göç eden Ermenilerin görece yeniyerleşim alanlarında kiliselerinin olmaması veyeni kilise yapımına izin verilmemesi, ibadet
özgürlüğünü başlı başına kısıtlayan birengellemedir. Kiliselerin yalnızca bir ibadetalanı değil, cemaat üyeleri için toplumsal biralan olması, kaynaşma ve dayanışma ortamısağlaması, böyle bir kısıtlamanın “kasten”uygulandığını düşündürmektedir. Dini ibadetedüşkün olunsun veya olunmasın, kiliseye yakınolmak için kilisesi olan bir semtte oturmanın,çan kulesini görüp sesini duymanın, kimiErmeni bireylere, ailelere ayrıca toplumsal birgüven duygusu verdiği ifade edilmektedir.
Sayıları çok az olmakla birlikte, Doğu veGüneydoğu Anadolu’da yaşayan Ermeni aileler,kilise bulunmadığı için vaftiz, cenaze töreni,ayin gibi dini pratikleri –çok özel durumlardaİstanbul’dan bir papazın gelmesi dışında– yeri-ne getirememekte veya civarda varsa başka birHıristiyan kilisesine (örneğin Elazığ’da SüryaniKilisesi) gitmektedirler. Oysa Anadolu’dakidindar Ermeniler, “bir papazlarının, önderleri-nin” olmasını istemektedirler. 1950 ve 1960’lar-
da Anadolu’dan İstanbul’a toplu göçünyaşanmasından önce de Ermeni nüfusungörece seyrek olduğu bazı yörelerde benzersorunların yaşandığı, ayrıca Müslümanlarlabirlikte yaşanan köylerde vaftiz için başka birköye gidildiğinde bunun “gizliden gizliye”yapıldığı ifade edilmektedir. İstanbul’a göçleröncesinde Doğu Anadolu köylerindeki hayatla-
rını aktaran katılımcılar, kendileri için Ermenikimliğinin daha çok dinsel bir anlam taşıdığını
ifade ederek, yaşanan baskıların din farkındankaynaklandığını belirtmişlerdir. Müslümankomşuları tarafından “doğru dine davet”edildikleri, bazen de bir “şeyhin” Ermeniaileleri ziyaretinde “Müslüman misyonerliği”yaptığı, bu yolla Müslümanlaştırılan insanlarındaha sonra “dönme” muamelesi görüpaşağılandığı anlatılmıştır. Bu gibi durumlar,
dinsel amaçlı binalar arasında eşitliğingözetilmesi,82 son dönemde Anadolu’da tarihiErmeni kilise ve manastırlarının restorasyo-
nunda devletin ve yerel yönetimlerin destek
sağlaması, AİHM’de görülen davalardacemaat vakıfları lehine verilen kararlarınsağladığı kazanımlar, olumlu yönde birdeğişimin umudunu vermiştir. Bu tür olumludeğişimlere karşın, dinsel hakların ihlallerinde-
ki yaygınlık ve özgürlük alanının kısıtlanması,AB ilerleme raporlarına, ABD DışişleriBakanlığı’nın yayınlarına ve insan haklarıplatformlarının izleme raporlarına yansımayadevam etmektedir. 83
DİN, İNANÇ VEİBADET ÖZGÜRLÜĞÜ
Katılımcılar, kiliselerde pazar ve yortu günle-
rindeki ayinlerin, dini törenlerin ve günlük
ibadetin yapılmasında hiçbir sorun ve kaygıyaşanmadığını ifade etmektedirler: “Kiliseler-de manevi güven içindeyiz.” Sokakta, işyerinde,devlet dairelerinde veya özel alanların dışındadini kimliklerin açığa çıktığı durumlarda isetedirginlik yaşanmaktadır. Toplumsal baskı,
dinini saklama gereği yaratabilmekte ya dadini kimliğin ortaya çıkmasıyla “yabancı”muamelesi görme endişesi yaşanmaktadır.Dinsel kimliğin yaşanması için özgürlüğün şartolduğu vurgulanmaktadır: “Din sadece ibadet,kilisede ayine katılmak değildir.”
82 Reyna ve Zonano, 2003, Son Yasal Dü zenlemeler eGöre Cemaat Vatıfları, Gözlem Yayınları, İstanbul,s. 144-146.
83 Avrupa Komisyonu 2010; ABD Dışişleri Bakanlığı[US Department of State] 2010, “Turkey: Bureauof Democracy, Human Rights, and Labor-International Religious Freedom Report”,<http://www.state.gov/g/drl/rls/irf/2010/148991.htm>; Protestan Kiliseler Derneği-Hukuk veİnanç Özgürlüğü İzleme Kurulu 2010, “Hakİhlalleri İzleme Raporu”, <http://www.protestankiliseler.org/index.php?option=com_content&view=article&id=1150>.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 83/170
etmiştir. 1930’larda Yozgat’ta Ermeni vatan-
daşların yol vergisini öde(ye)memesine karşılıkolarak kiliselerinin yıktırılması, ceza kesiminin
doğrudan dinsel kimlikle bağlantılandırıldığı-nın açık bir göstergesidir. Ermeni “cemaati”nin
daha çok bir arada yaşadığı İstanbul’da
kiliselerin aktif olmasına, Patrikhane’nin “çatıkuruluş” olarak koruyuculuğunu sürdürmesinekarşın, Anadolu’da görece ayakta kalabilmiş
kiliselerin tamiri de mümkün olamamıştır.
Son dönemde yaşanan bazı olumlu gelişmeler
de dikkat çekmektedir. Halen 10 Ermeni aileninyaşadığı Diyarbakır’da, Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’nın da katkısıyla geçtiğimiz aylarda16. yüzyıla tarihlenen ve Ortadoğu’nun en
büyük Ermeni kiliselerinden biri olan Surp
Giragos Kilisesi’nde gerçekleştirilen restoras-yon, Van Ahtamar adasındaki Surp HaçKilisesi’nin restorasyonunu takip eden ikinci
önemli örnektir. Birkaç Ermeni ailenin yaşadığıve Hrant Dink’in de doğduğu yer olan
Malatya’daki Çavuşoğlu mahallesindeki 250yıllık (mülkiyeti Malatya Belediyesi, VakıflarGenel Müdürlüğü ve Milli Emlak Genel
Müdürlüğü arasında paylaşılan) Taş Horan(Surp Asdvadzadzin) Kilisesi’nin restorasyonu-
na yörenin Müslüman halkının da destekvermek istemesi,84 nadir de olsa Ermenilerin
dini ibadet alanlarına ve Anadolu’daki kültürel
84 Armen ian on web Forum 2009b, “Malatya-Merkez-Surp Asdvadzadzin Taş Horan ErmeniKilisesi”, <http://team-aow.discuforum.info/t3200-Malatya-Tas-Horan-Ermeni-Kilisesi.htm>.
muhataplarında “dinsel hoşgörü”nün aslındaçok sınırlı olabileceği kanısını doğurmaktadır.
Yasalar gereğince dini ibadetin ancak tesciledilmiş mabetlerde yapılabilmesi, bir belediye-
nin sınırları içinde yeni bir dini yapının inşaedilebilmesi için hükümet kararının gerekliolması, aşılması zor bir engeldir. Türkiye’dekiProtestanların resmi ibadet yeri olarak kayıtlıolmayan mekânlarda ibadet etmeleri duru-
munda karşılaştıkları şiddete atıfla, sorununyalnızca yasal mevzuatın kısıtlayıcılığıyla ilgiliolmadığı, “misyoner avcılığı” gibi bir zihniyetkalıbından kaynaklandığı da düşünülmektedir.
KİLİSE VE MEZARLIKLARINTAHRİBİ
1915’le başlayan süreçte, Ermeni kilise vemezarlıklarının tahribi rutin bir uygulamahaline gelmiştir. Üstelik bu durum,Anadolu’nun “ücra” yerleriyle sınırlı kalmamış-
tır. İstanbul’un merkezinde, Karaköy’de en eskiErmeni kiliselerinden biri olan Krikor LusavoriçKilisesi’nin 1950’lerde istimlak nedeniyle zarargörmesinin yöneticiler tarafından ciddiye
alınmaması, hem ibadet özgürlüğünü ihlaleden bir davranış, hem de bir “kültürel katliam”örneği olarak hatırlanmaktadır. Osmanlısınırları içinde 1912’de Osmanlı arşivlerindekayıtlı 2200 kilise ve manastır varken, günü-
müzde Anadolu’da ayakta kalabilenlerinsayısının minimal düzeyde olması “kültürelkatliam”ın boyutlarını göstermenin yanı sıra,
“dinsel hoşgörü”nün samimiyeti konusunda daciddi kuşkular yaratmaktadır.
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden başlamaküzere tehcir, nüfus mübadelesi ve İstanbul’agöç nedeniyle cemaati kalmayan tüm Hıristi-yan kiliselerinin büyük tahribata uğradığı,hatta ahır olarak kullanıldığı malumdur.Anadolu’daki birçok Ermeni kilisesinin 1915’teyakılmasıyla başlayan tahribat, Cumhuriyetdöneminde de çeşitli biçimlerde devam
Cumhuriyet’in ilk dönemlerindenbaşlamak üzere tehcir, nüfusmübadelesi ve İstanbul’a göç nedeniylecemaati kalmayan tüm Hıristiyankiliselerinin büyük tahribata uğradığı,hatta ahır olarak kullanıldığı malumdur.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 84/170
din ve hayır işleri için devlet, belediye ve diğerbütçelerden pay ayrılması hükmünün ancak1974’e kadar kısmen uygulandığı (1950’liyıllarda devlet bütçesinden ayrılan payların
sadece okul yönetimlerine aktarıldığı) belirtil-mektedir. Kısaca ifade edersek, cemaatkurumları şimdiye dek devletin ve belediyelerinmaddi desteğinden ancak kesintili olarak veçok cüzi miktarlarla yararlanabilmişlerdir.Kiliselerin idamesi ve onarımı gibi ihtiyaçlar,çok büyük ölçüde cemaat vakıflarınca vebağışlarla karşılanmaktadır. Son dönemkiliselerin elektrik giderlerinin camilerde
olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’ncakarşılanıyor olması olumlu bir gelişme olmakla
birlikte, “eşitliğin” sağlanması için Diyanetİşleri bütçesinden Patrikliklere ve Hahambaşı-lıklara pay aktarılması önerilmektedir.85
Eski eser niteliğindeki kiliselerin onarımında dayakın tarihlere kadar yasal kısıtlamalar vebürokratik engeller nedeniyle ciddi sorunlaryaşanmaktaydı. 1936’dan kalma bir uygulama-
ya göre, Vakıflar Tüzüğü’nün belirlediği cüzimiktarlarla yapılması mümkün olmayan vakıf taşınmazlarının onarımı için Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nün (VGM) izni gerekiyordu. İzninalınması, hem VGM’nin teftiş ve denetlemegörev ve yetkisini aştığı için, hem de tabiolduğu uzun prosedür gereği cemaat vakıflarıiçin taşınmazların onarımı hususunda caydırı-
85 Döşemeciyan vd. 2011.
mirasına saygı gösterilmesinin bir ifadesiolarak yeni bir umut vermiştir.
Tarihi Ermeni yapıtlarının tahribatına veburalarda define arama girişimlerine yerelyöneticilerin ve idarenin göz yummuş olmasıda esefle anılmaktadır. Kilise ve manastırlarınyanı sıra mezarlıkların da tahrip edilmesi,hatta ortadan kaldırılması büyük bir acıyasebep olmaktadır. İstanbul’dan örnek vermekgerekirse, Yeşilköy’deki mezarlık “halkpazarı”na dönüştürülmüş, Topkapı’dakimezarlık yok edilmiş, Kuruçeşme’dekinde iseölü gömme yetkisi kaldırılmıştır. Anadolu’dayakın çevrede Ermeni mezarlığı kalmamış olan
yörelerde “gömülecek yerimiz kalmadı”duygusunun “azap” verdiği; özellikle eskiErmeni mezarlıkları üzerine Polis Okulu gibiresmi binaların yapılmasının, bir “kara mizah”örneği olarak Sivas’ta askeri birliklerin kilise vemanastır arazisine konuşlandırılmasının “alenibir baskı” olduğu aktarılmaktadır:
Atalarımızın ve aile büyüklerimizin gömülüolduğu mezarlıkların ortadan kaldırılmasıbasit bir saygısızlık ve umursamazlık değildir.Mezarlık gibi kutsal mekânların yok edilmesi,atalardan kalan dinimizin Anadolu’dakiizlerini silmeye yönelik bilinçli bir teşebbüstür.
1932’de Yozgat’ta valilik girişimiyle kiliseleryıktırılmış, İstanbul’a kaçanların tarlalarıpaylaşılmış ve mezarlıkları tahrip edilmiştir.Ekim 2010’da Burunkışla köyündeki Ermenimezarlığının, kaymakamın da desteğiyle
“yeniden açılışı”, burada ayin düzenlenmesi veonarıma başlanması, geçmişte yapılmış bir
“adaletsizliğin onarılması” yönünde küçük deolsa bir adımdır.
KİLİSELERİN BAKIMI, ONARIMI VE İBADETE AÇILMASI
Lozan Antlaşması’nın 41. maddesinde yer alan,gayrimüslim vatandaşların önemli orandabulundukları il ve ilçelerde azınlıkların eğitim,
Lozan Antlaşması’nın 41. maddesinde yer alan, gayrimüslimvatandaşların önemli oranda bulundukları il ve ilçelerdeazınlıkların eğitim, din ve hayır işleri için devlet, belediye vediğer bütçelerden pay ayrılması hükmünün ancak 1974’ekadar kısmen uygulandığı (1950’li yıllarda devlet bütçesindenayrılan payların sadece okul yönetimlerine aktarıldığı)belirtilmektedir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 85/170
nen ikinci dini tören olmuştu. Ancak, AhtamarSurp Haç Kilisesi’nin ibadete açık tutulmaması,daha sonraki günlerde ziyarete giden Ermeni-
lere ibadet için izin verilmemesi, din özgürlüğü-
ne aykırı bir kısıtlamaydı. Aynı şekilde, tarihiErmeni yerleşimi Ani’deki Surp Pırgiç Kilisesi’niziyaret edenlerin dua okumaları da yasaklan-
mıştı.1 Ekim 2010 tarihinde Ahtamar adasındakikilisenin açılışına ‘misilleme’ olarak, Ani’deeski bir Ermeni kilisesinden bozma, restorasyo-
nu tamamlanmamış Ebu’l Manucehr Camii’ndeMHP’li bir grubun cuma namazını kılması, dinözgürlüğü hakkının eşitsiz kullanımı kadar,Türk milliyetçiliğinin Anadolu’daki Ermeni
tarihinin hatırlanmasına karşı verdiği serttepkinin çarpıcı bir örneği oldu.
DİN ADAMI EĞİTİMİ
Din ve ibadet özgürlüğünün önemli bileşenle-
rinden biri olan din adamı eğitiminin engellen-
mesi, Ermeni toplumunun karşılaştığı temelsorunlardan biridir. Cemaate din hizmetiverecek din adamlarının ve Ermeni okullarındadin dersi eğitimi verecek öğretmenlerin
yetiştirilmesi karşısında mevzuattan kaynakla-nan engeller vardır. Cumhuriyet yasaları,gayrimüslim cemaatler için din konusunda özelyüksek öğrenime izin vermediği için, ruhbanyetiştirmek konusunda karşılaşılan kısıtlama-
lar başlı başına bir sorun olmaktadır.
Üsküdar’da Surp Haç Kilisesi bünyesinde dinieğitim vermek üzere 17. yüzyılda açılmış olanderslik, daha sonra genişletilerek 18. yüzyılınsonlarında Surp Haç Okulu olarak tesis edilmiş
ve 1932’de kapatılıncaya kadar hizmet vermiştir.1954’te Patrik Karekin I Haçaduryan’ın özelgirişimi sonucu Demokrat Parti hükümetininizniyle din adamı yetiştirmek için Surp HaçTıbrevank Ruhban Okulu olarak eski yerindeyeni bir kurum tesis edilmiştir. Ancak, yükseko-
kul statüsündeki bu Ermeni ruhban okulu,öğrenci eksikliği bahane edilerek “tam faaliyet
cılık etkisi doğuran bir uygulamaydı. VGM,1999’da Vakıflar Tüzüğü’nün bununla ilgilimaddelerinin uygulanmasına son verdiğinibildirerek cemaat vakıflarının maliyetine
bakılmaksızın kendilerine ait taşınmazlarınbakım ve onarımı için izin gereğini ortadankaldırmıştı. 86 Buna karşın katılımcılar, kiliseonarımlarında sorunların ortadan kalkmadığı-nı, yönetmelik doğrudan kilise tamirine ilişkinbir prosedür içermediği için hâlâ bürokratikzorluklarla karşılaştıklarını ifade ettiler:
Kilise tamiri cami tamirinden farklı birmuameleye tabi tutulmamalı. Böyle oluncakilise tamiri normal vatandaşlık talebiolmaktan çıkıyor. Her seferinde bürokrasinin
keyfine ve vakıf yöneticilerinin bürokratlarlakurduğu kişisel ilişkilere bağlı kalmak baskıyaratıyor. Laiklik ve eşitlik adına kiliselerinfiziki idamesi için gerekli önlemlerin alınmasıtamamen serbest bırakılmalıdır.
Van’da Ahtamar adasındaki tarihi Surp HaçKilisesi’nin restorasyonunun bitmesindensonra, 19 Eylül 2010’da düzenlenen resmi açılıştöreninde yaşananlar ise çelişkili duygularavesile oldu. Ermeni tarihinin Anadolu’daki en
eski ve parlak dönemlerinden birine, Vanyöresinde 10-11. yüzyıllarda hüküm sürenErmeni Artzruni Krallığı dönemine tarihlenen(915) bu dini anıtın87 harabe durumundançıkarılarak onarım görmesi, kadim Ermenivarlığının hatırlanması adına önemli birgelişmeydi. Ancak, açılış töreninde kiliseninhaçının yerleştirilmemiş olması, devletin
“samimiyeti” konusunda kuşku yarattı. Tören-
de, Başepiskopos Aram Ateşyan yönetimindeyapılan ayin, Sümela Manastırı’nda Rum
Ortodoks Patriği Bartholomeos’un Ağustos2010’da yönettiği ayinden sonra Anadolu’daeski büyük Hıristiyan mabetlerinde düzenle-
86 Reyna ve Zonano 2003, s. 91-92.
87 Redgate 2000, The Armenians, Blackwell, Oxford,s. 205-207.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 86/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 87/170
13 Mayıs 2010 tarihli BaşbakanlıkGenelgesi’nde (EK-4), gayrimüslimleri ilgilendi-ren olumlu düzenlemeler arasında, 2003’teilgili idari otoritelerin onayıyla yeni ibadet
mekânlarının açılabilmesine de değinilmiştir.Ancak, gerek bürokratik süreçler gereksecemaatlerin kısıtlı olanakları böyle bir açılımınhayata geçirilmesini zorlaştırmaktadır. LozanAntlaşması’nın hükümlerine göre devlet veyerel yönetim bütçelerinden pay ayrılmasımaddi kolaylık getireceği gibi, eşitlik ilkesiningözetilmesini de sağlayacaktır. Aynı çerçevedekiliselerin ve mezarlıkların bakımı ve onarımıiçin de devlet ve yerel yönetimlerin katkısağlaması düşünülmelidir. Son dönemAnadolu’daki bazı kadim Hıristiyan kilise vemanastırlarının onarımı olumlu gelişmelerolarak kaydedilmekle birlikte, bunlarınçoğunlukla cemaatin katkısı, bağışlar ve bazıAvrupa fonlarının kullanımı yoluyla gerçekleş-
tiği bilinmektedir. Ayrıca buralarda resmitörenlerin dışında ibadete izin verilmemesi,eşitsizliğin devamını getirmektedir. Gerekyıkıntı halde kalmış gerekse onarım görenkadim Ermeni kilise ve manastırlarının
üzerinde hükümetçe Ermeni toplumunun sözve tasarruf sahibi olmasını sağlayacak yenidüzenlemelere girişilmesi de, soykırımıngetirdiği yıkımın telafi edilmesi yönündeönemli bir adım olacaktır.
Din ve inanç özgürlüğünün önemli bir bileşeniolan din adamı eğitimine ilişkin kısıtlamalar,Ermeni toplumunun karşılaştığı temelsorunlardan biridir. Surp Haç TıbrevankRuhban Okulu’nun Teoloji Yüksek Bölümü’nün
kapalı kalması üzerine Patrik Mesrob IIMutafyan’ın üç yıl önce din adamlarının eğitimiiçin bir üniversite bölümü açılması önerisidikkate alınmamıştır. Hükümete yapılanbaşvurulara (ve üst düzey devlet yetkililerinintekrar açılabilmesine yönelik olumlu beyanları-na) rağmen, Heybeliada Ruhban Okulu’nun dayeniden eğitime başlamasına halen izin
kısmı iç hukuktaki yasal kısıtlamalardan
kaynaklanırken, bir kısmı da devlet ve toplum
katında karşılaşılan ayrımcı uygulama ve
davranışlarla ilgilidir. Kiliselerde dini ibadet
özgürlüğü kısıtlanmamakta, ancak bunundışındaki geniş alanda din özgürlüğüne aykırı
bir dizi engelleme ve zorlama getirilmektedir.
Daha önce de değindiğimiz, 13 Mayıs 2010 tarih
ve 27580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
genelgede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
“son yıllarda sürdürülen demokratikleşme
çalışmaları çerçevesinde ülkemizdeki gayri-
müslim azınlıkları ilgilendiren konularda
yapılan düzenlemelere rağmen uygulamadan
kaynaklanan bazı sebepler[le] bu konudakisorunların tam anlamıyla giderilmediği”ni
belirtirken, “kontrolü belediyelere geçmiş olan
gayrimüslim mezarlıklarının korunma ve
bakımı”ndaki özensizliğe ve “gayrimüslim
cemaatler aleyhine yapılan kin ve düşmanlığı
teşvik edici yayınlar”a da atıfta bulunmuştur.
Anadolu’daki Ermeni kilise ve mezarlıklarının
tahrip ve yok edilmesi “Ermeni kimliğinin
psikolojik boyutuna vurulan bir darbe” olmak-
ta, aynı zamanda Ermenilerin kadim toprakla-rında “tarihsizleşme”si sonucunu yaratmakta-
dır. Her ne kadar Türkiye’de bir başbakanın ilk
defa bir genelgeyle gayrimüslim vatandaşların
kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma
hakkına sahip olduğunu ifade edip karşılaştık-
ları sorunların giderilmesinde “ilgili kurum ve
kuruluşların gerekli hassasiyeti göstermesini”
istemesi olumlu bir gelişme olarak görülse de,
şimdiye kadar vaki olan ihlaller (örneğin define
için kazı yapılması, mezarlıkların tahribi,üzerlerine bina yapılması) konusunda idari
makamların takibat yoluna gitmesi, kanun
çerçevesinde cezai önlemler alınması gerek-
mektedir. Ayrıca geçmişte meydana gelen
tahribatın telafi edilebilmesi için de hükümet-
lerin ve idarenin girişimde bulunması gerek-
mektedir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 88/170
modelini öngörmektedir ki Türkiye’de Ermenitoplumunun da böyle bir modeli benimseyipbenimsemeyeceği ayrı bir tartışma konusudur.Nitekim yine bir sonraki bölümde değinilen
tartışmalarda doğrudan “cemaat” aidiyetitemelinde örgütlenmenin genel bir kabulgörmediği, buna karşın kilise, hastane,yetimhane ve okul vakıfları gibi temel Ermenikurumlarının işleyişinin özgürleşmesine önemverildiği ortaya çıkmaktadır.
Öte yandan, dini gruplara tüzel kişilik tanınma-
sının Anayasa’nın 2., 13., 14. ve 24. maddelerin-
de yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu veTürkiye’de bunun bütün din gruplarına eşit
uygulandığı, devlet yetkilileri ve hukukçevrelerince sıklıkla dile getirilmektedir.Cemaatlere tüzel kişilik tanınmasınınTürkiye’deki mevcut hukuki yapının dışındaapayrı bir örgütlenme modeline dayandığıtartışması bir yana, laiklik çerçevesindeTürkiye’de bütün din gruplarına eşit davranıldı-
ğı savının uygulamada geçersiz olduğugörülmektedir. Tüzel kişiliği haiz olmasa dadevlet yönetimin bir parçası olan ve din adamıeğitiminden ibadet mekânlarının inşasına ve
bakımına kadar geniş bir alanın idaresiniüstlenen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevcudi-yeti, temelde Müslümanlar ile gayrimüslimler
arasında eşitsizlik olduğunu göstermektedir.
Geçtiğimiz aylarda eski Diyanet İşleri BaşkanıAli Bardakoğlu’nun bir konuşmasındaTürkiye’de Hıristiyanların ibadet özgürlüğününgüvencesi olarak sarf ettiği cümleler de, bueşitsizliğin nasıl bir zihniyetle meşru kılınmayaçalışıldığını göstermiştir: “Türkiye’de Hıristi-
yanların kendi kiliselerinde ibadet etmeleri,bizim ali cenaplığımızın bir örneğidir. Biz bunugeleneğimizin bir parçası, dinimizin bir gereğiolarak görüyoruz.”91 Gayrimüslimlerin din
özgürlüğünün hukuken Lozan Antlaşması ve
91 Bardakoğlu, “İmam Sosyal Hayata Karışmalı”,<http://tumgazeteler.com/?a=6386937>.
verilmediği bilinmektedir. Rum Ortodokscemaatinin de din adamı eğitiminde karşılaştı-ğı bu temel sorunun kısmen giderilmesi için,Rum Ortodoks Patrikhanesi’nde en yüksek
organ olan Kutsal Sinod’da görev yapacak 12metropolite Ekim 2010’da T.C. vatandaşlığıverilmiştir. Ancak, Apostolik Ermeni cemaati-nin, kendi kiliselerinin ruhaniler arası ilişkilerive yapılanması açısından farklı özelliklertaşıması nedeniyle benzer bir çözüme sıcakbakmadığı, Türkiyeli Ermeni din adamlarınıneğitimi için Tıbrevank Ruhban Okulu’nunyüksek kısmının tekrar açılmasının temelçözüm olduğu anlaşılmaktadır.
Gayrimüslim toplulukların, kiliselerin hükmişahsiyetleri olmamasına bağlı olarak örgütlen-
melerine izin verilmemesi, din özgürlüğünükısıtlayan en temel sorun olarak AvrupaKomisyonu’nca hazırlanan ilerleme raporların-
da sürekli kaydedilen bir durumdur. AvrupaKonseyi Venedik Komisyonu’nun Mart 2010’dahazırladığı raporda, gayrimüslim cemaatlerintüzel kişiliklerinin olmamasının, AİHS’in dinözgürlüğünü koruyan 9. maddesinin dinözgürlüğünün kolektif boyutunu öne çıkaran 11.
maddesiyle birlikte yorumlanması gerektiğişeklindeki AİHM yorumuna aykırı düştüğüvurgulanmaktadır.90 Ancak, Türkiye’dekiliselerin maddi ve mali varlığının doğrudantüzel kişiliği olan cemaat vakıfları tarafındanyönetildiği düşünüldüğünde, bu tür önerilerinne kadar geçerli olduğu tartışmalıdır.Türkiye’de bir sonraki bölümde ele aldığımızcemaat vakıflarının sorunları arasında yer alankilise vakıflarının mülkiyet haklarının ihlalinindin özgürlüğünü kısıtladığı açıktır.
Patrikhane’nin de bir kurum olarak tüzel kişiliğiolmamasının yarattığı sorunlara daha öncedeğinmiştik. Buna karşın, patriklik gibi bir diniüst kurum altında cemaate tüzel kişiliktanınması tamamen farklı bir örgütlenme
90 Avrupa Komisyonu 2010; Hukuk YoluylaDemokrasi İçin Avrupa Komisyonu 2010.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 89/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 90/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 91/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 92/170
Cemaat vakıfları gayrimüslimlere ait kilise,manastır, mezarlık, okul, hastane, yetimhanegibi kurumların yönetimini üstlenen vakıflardır.Osmanlı döneminden miras kalan bu kuruluş-
lar, günümüz Ermeni toplumunun din, eğitim,kültür yaşamının, hayır ve sağlık kurumlarınındevamı için hayati bir önem taşımaktadır.
Günümüzde Apostolik, Katolik ve ProtestanErmenilere ait vakıfların toplam sayısı 51’dir vebunlardan 46’sı İstanbul’da bulunmaktadır.Büyük çoğunluğu doğrudan kilise vakfı,bazıları ise kilise ve okul veya kilise ve mezarlıkvakfı olarak çalışmaktadır. İstanbul’dakivakıflar arasında 2 hastane (Surp Pırgiç ve SurpAgop) ve 2 yetimhane (Karagözyan ve Kalfa-
yan) vakfı da bulunmaktadır. Medeni Kanun(1926) sonrasında kurulmuş sadece 2 vakıf mevcuttur: Türkiye Ermenileri Azınlık Okulları
Öğretmenleri Yardımlaşma Vakfı (1965) veSağlık, Eğitim, Kültür ve Sosyal YardımVakfı-SEV (1997).
Ermeni toplumu kurumları arasında Surp PırgiçErmeni Hastanesi, Getronagan Ermeni Lisesi
ve Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi,Kalfayan ve Karagözyan yetimhaneleri ve Surp
Haç Ermeni Lisesi vakıflarının hayratı, mahallikilise vakıflarından farklı olarak İstanbul’dageniş bir alana yayılmıştır ve genellikle Ermeni
toplumunun tümüne hizmet vermektedir. Bu “5cemaat vakfı” İstanbul Ermeni toplumutarafından genel cemaat vakıfları olarak kabuledilmekle birlikte, yasal çerçevede herhangi bireşgüdüm sağlanamadan ayrı vakıf yönetimleritarafından idare edilmektedir. Buna karşınteamüller ve idari izinlerle sağlanan bir olanakdoğrultusunda dört yılda bir, mahalli vakıf
seçimlerinden farklı olarak, yönetici seçimleriİstanbul genelinde toplu halde yapılmaktadır.Bu vakıflar arasında Surp Haç Lisesi Vakfı’nınkarşılaştığı, aşağıda ayrıntılı olarak elealacağımız, tescil sorunu nedeniyle “5 Vakıf Seçimleri” olarak adlandırılan seçimler1985’ten beri fiiliyatta “4 Vakıf Seçimleri”
olarak yapılmaktadır.
Daha çok padişah fermanlarıyla Osmanlıdöneminden beri varlıklarını sürdüren cemaatvakıflarının, İslami vakıfların aksine, tasdikedilmiş vakfiyeleri (vakıf senetleri) yoktur.Çünkü bu kurumlar vakıf değil hayır müessese-
si olarak faaliyet gösteren anonim kurumlar
olarak meydana gelmişlerdir. Kendilerine aittoprak ve taşınmaz elde etmeleri ancakpadişahların tahsisiyle mümkün olmuştur. Bu
hayır kurumlarının gelir getirmesi için, edindik-leri taşınmazlar da günün mevzuatı elvermedi-ği için zarureten tapuda cemaatten güvenilirbir kişi (nam-ı müstear) ya da bir aziz veyaazize (nam-ı mevhum) adına kaydediliyordu.Apostolik Ermeni cemaati özelinde vakıflarınyönetimi 1863 Nizamnamesi’ne kadar patrikliktarafından, 1863 sonrasında da kurulan ruhanive cismani meclislerin oluşturduğu komisyon-
larca yapılmıştır. 1912 (1328) tarihinde çıkarılanbir kanunla, cemaatin dini, hayri ve eğitimkurumları da tüzel kişilik kazanarak edindikleritaşınmazları tapuda kendi adlarına kaydetmehak ve imkânına kavuşmuşlardır.92
92 Kurban ve Hatemi, 2009, “Bir ‘Yabancı’laştırmaHikâyesi: Türkiye’de Cemaatlerin Vakıf veTaşınmaz Mülkiyeti Sorunu”, TESEV Yayınları,İstanbul, s. 9-10.
Vakıflar ve Dernekler:Hukuki Statü ve Mülkiyet-
Yönetim-Örgütlenme Sorunları
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 93/170
uygulaması ise, çelişik ve daha sonraki
dönemlerde hukuk dışı kararların alınmasına
yol açan sonuçlar doğurmuştur. Bu uygula-
mayla, vakıfların elindeki taşınmazların
listesini içeren mal beyannameleri hazırlanma-sı talep edilmiştir. Ancak, vakfiyesi olmayan
cemaat vakıflarının Beyanname’de bildirdikleri
taşınmazlarının bir kısmının “nam-ı mevhum”
ve “nam-ı müstear” adına kayıtlı olması
nedeniyle Vakıflar İdaresi bunların tapuda
vakıf adına tesciline imkân vermemiş ve
taşınmazların mülkiyetleri zaman içinde çeşitli
sebepler ileri sürülerek Vakıflar İdaresi’ne veya
Hazine’ye devredilmiştir. 1936
Beyannamesi’nden sonra elde edilen bazı vakıf taşınmazlarına ise beyannamelerde mal
edinmelerine dair bir açıklık yer almadığı
gerekçesiyle yargı kararlarıyla el konulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 1974’te
aldığı bir kararla (Ek-2) bu durumu onarken,
cemaat vakıflarını “yabancı” tüzel kişilikler
olarak vasıflandırdığı için mal iktisaplarının
devleti tehdit eden bir boyutu olduğuna
hükmetmiştir.
Cemaat vakıfları; Lozan Antlaşması çerçeve-sinde tanınan mülkiyet haklarını ihlal eden
uygulamalar, yargı kararları ve yasal boşlukla-
rın neden olduğu kısıtlamaların yanı sıra vakıf
seçimleri ve yönetiminde de günümüze kadar
gelen bir dizi sorunla boğuşmak zorunda
kalmışlardır. Diğer yandan, dernekler yasasın-
daki sınırlama ve yasaklar, askeri darbe
dönemlerinin hukuk dışı siyasi kararlarıyla
artan ayrımcı uygulamalar da Ermeni okulları
mezunlarınca kurulan derneklerin çatısıaltında yürütülen toplumsal ve kültürel
etkinliklerin çok dar bir alana hapsolmasına
neden olmuştur. Devlet katının tutumundan
kaynaklanan sorunlar olduğu gibi, Ermeni
toplumunun iç dinamiklerine bağlı olarak,
vakıfların ve derneklerin işleyişinde de önemli
aksaklıklar mevcuttur.
Lozan Antlaşması’nın 40., 41. ve 42.(3)maddeleriyle gayrimüslim azınlıkların dinsel,sosyal ve eğitim kurumları pozitif haklarçerçevesinde koruma altına alınmış, cemaat
vakıflarına özerklik tanınmış ve bu hakların“dokunulmazlığı yasal üstünlük ilkesi [Madde37] ile de güvence altına alınmıştır”.93 Ancak,
Cumhuriyet döneminde çıkarılan çeşitlikanunlar Lozan Antlaşması’na aykırı bazıkısıtlamalar getirmiştir. 1926 tarihli MedeniKanun yeni vakıfların kurulmasına onayverirken, cemaat vakıflarını bu uygulamanındışında bırakmıştır.94 1930 Belediyeler
Kanunu’yla mezarlıkların belediyelere devricemaat vakıflarına da uygulanmış, 1935’te
çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’yla dacemaat vakıfları VGM’nin vesayeti altınaalınmıştır. Vakıflar Kanunu bütün mevcutvakıfları VGM’nin denetimine tabi tutarken,
“mülhak vakıf” olarak tanımladığı cemaatvakıflarının tüzel kişilik haklarını ayrıcasınırlandırmış ve zapta alınmalarınıkolaylaştıracak hükümler getirmiştir.1949’da kanunda yapılan bir değişiklikle
“mülhak vakıf” statüsünden çıkarılmış olsalar
da, uygulamalar ve VGM’ye tanınan denetimyetkileri itibariyle tüzel kişilik ehliyetleri sınırlıbırakılmıştır.
Vakıfların taşınmazlarının tapuya kaydıgerekçesiyle çıkarılan 1936 Beyannamesi
93 A.g.e., s.11.
94 Madde 74(2) “Kanuna, ahlaka, ve adaba veyamilli menfaatlere aykırı olan veya siyasidüşünceveya belli bir ırk veya cemaatmensuplarını desteklemek için kurulmuş olanvakıfların tesciline karar verilemez”. Bkz. a.g.e.,s.12.
Vakıfların taşınmazlarının tapuya kaydı gerekçesiyle çıkarılan1936 Beyannamesi uygulaması ise, çelişik ve daha sonrakidönemlerde hukuk dışı kararların alınmasına yol açan
sonuçlar doğurmuştur.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 94/170
CEMAAT VAKIFLARININ HUKUKİSTATÜSÜ VE MÜLKİYETSORUNLARI
1935’te çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu95
ve daha sonra 1970’lerde uygulamaya konan1936 Beyannamesi şartı, diğer gayrimüslimvakıflarının yanında Ermeni “cemaat” vakıfla-
rının da karşılaştığı temel sorunların anakaynağını teşkil etmiştir. Katılımcılar arasında-
ki hukukçular, azınlık vakıflarının tüzel kişilikolarak haklarının dikkate alınmamasınıntaşınmazlarına el konulmasına dayanaksağladığını belirtmişlerdir. Ayrıca Kanun’unyürürlüğe girmesinden sonra vakıflara ait
taşınmazların tescili için yapılan başvurularınbir kısmı, vergi kayıtlarına ve diğer belgelererağmen, taşınmazın “nam-ı mevhum” ve
“nam-ı müstear” olarak kayıtlı olduğu hususudikkate alınmadan gerçekte var olmayan buisimlerin “gaip” ya da mirasçısı olmadığı –veyamirasçısının onayı bulunmadığı– gerekçesiylevakıf adına tescil talepleri reddedilmiştir.Kadastro düzeltimleri yapılan yerlerdekitaşınmazların bir kısmının ise kaydı açıkbırakılmış, bazıları da Hazine’ye devrolmuştur.
Bu tür taşınmazların tescili için 1967 yılınakadar VGM’ye yapılan yazılı başvurularınakamete uğraması sonucu bunların bir kısmıda elden çıkmıştır. Anılan taşınmazların vakıf adına tescili istemiyle açılan davalarınsonuçlanması uzun zaman almakla kalmamış,davacı vakıflara maddi külfetler yüklemiştir.Ayrıca 1966-1967’den itibaren de idare, cemaatvakıflarının tüzel kişiliğinin bulunmadığı ve bunedenle mal edinemeyeceği şeklinde hukuki
95 2762 sayılı ve 5 Haziran 1935 tarihli VakıflarKanunu için bkz. Resmi Gazete No. 3027, 13Haziran 1935. Vakıflar Kanunu ve 1936Beyannamesi üzerine bildiri ve tartışmalar içinbkz. İstanbul Barosu İnsan Hakları MerkeziAzınlık Hakları Çalışma Grubu 2002, CemaatVakıfları: Bugünkü Sorunları ve Çözüm Önerileri,İstanbul Barosu Yayınları.
2000’li yıllarda AB’ye giriş sürecinde gündemegelen uyum yasaları çerçevesinde çıkarılanyeni vakıflar ve dernekler kanunlarıyla görecebir iyileşme sağlanmakla birlikte, örgütlenme
alanının çağın gereklerine göre hâlâ çok kısıtlıtutulduğu görülmektedir. Vakıfların taşınmazmülkiyet sorunları ise ancak kısmi bir çözümekavuşmuştur. Şubat 2008’de yürürlüğe giren5737 sayılı yeni Vakıflar Kanunu ve Kanun’ailişkin Eylül 2008’de çıkarılan yönetmeliktekibazı olumlu düzenlemeler, 1999 HelsinkiZirvesi’nin Türkiye’nin AB adaylığına olumluyaklaşmasıyla Türkiye’de başlayan kısmiaçılımın devamı niteliğindedir. Yine de cemaatvakıfları hukuki statü, mülkiyet hakları, iç
yönetim ve yönetici seçimine ilişkin yasaldüzenlemelerin yetersizliği ve müphemliği,idare ve yargının tutarsız uygulama vekararları nedeniyle sorunlarının çözümekavuşmasında bir dizi engelle karşılaşmaktadır.Devlet makamlarının, yasa koyucuların vesiyasi çevrelerin tutumlarına bağlı olarak,vakıfların tamamen özerk biçimde yönetileme-
mesi ve faaliyet alanlarının kısıtlanması temelbir sorun olarak gözükmektedir. Diğer yandan,
vakıfların iç yönetimindeki aksaklıklar, genişdemokratik katılımı engelleyen uygulamalar,Ermeni toplumu içinde gündeme gelen ayrımcıtutumlar da bu kurumların etkin çalışmasınıolumsuz etkilemektedir.
Cemaat vakıfları hukuki statü, mülkiyet
hakları, iç yönetim ve yönetici seçimineilişkin yasal düzenlemelerin yetersizliğive müphemliği, idare ve yargının tutarsızuygulama ve kararları nedeniylesorunlarının çözüme kavuşmasında bir dizi engelle karşılaşmaktadır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 95/170
Genel Kurulu’nun 8 Mayıs 1974 tarihindeoybirliğiyle aldığı kararın gerekçesindekiibareler (Ek-2), Lozan Antlaşması ve Anayasahükümlerinin hiçe sayıldığını ve vatandaşlar
arasında etnik ayrım yapıldığını açıkça itiraf eder niteliktedir:
[…] Türk olmayanların meydana getirdikleriTüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleriyasaklanmıştır. Çünkü; Tüzel kişiler gerçekkişilere oranla daha güçlü oldukları için,bunların taşınmaz mal edinmelerininkısıtlanmamış olması halinde, Devletin çeşitlitehlikelerle karşılaşacağı ve türlü sakıncalardoğabileceği açıktır […] Esasen Osmanlıİmparatorluğu devrinde de […] yabancı
gerçek kişilere Türkiye’de taşınmaz maledinme hakkı verilmişken, […] yabancı tüzelkişiler bundan ayrık tutulmuşlardır.97
Katılımcılar, bu gerekçenin hukuk dışı siyasi biryorumla ortaya çıktığına işaret etmişlerdir.
1936 Beyannamesi bahanesiyle gayrimüslimvakıfların taşınmazlarına el konmasının venihayet Yargıtay’ın 1974’te aldığı bu kararınarkasında, Kıbrıs’ta 1960’larda baş gösterensorunlar nedeniyle Türkiye-Yunanistan
97 İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi AzınlıkHakları çalışma Grubu 2002, s. 87.
dayanaktan yoksun savlarla, bu vakıfların yenitaşınmaz mal iktisap etmesine engellerçıkarmaya başlamıştır.
Vakıflara ait taşınmazların bir tür mal sayımıolarak belgelenmesini sağlamak amacıyla,kanun koyucu tarafından 2762 sayılı VakıflarKanunu’nun geçici (a) maddesine konanbeyannameye dayanarak idare ve yargıtarafından ileri sürülen gerekçeler de sorunyaratmıştır. Bu sorunların bir kısmı, mezkurkanuna göre hazırlanan beyannamelerde
“unutulan, yazılmayan veya saklanıp yeralmayan” taşınmazlara ilişkindir. YargıtayHukuk Genel Kurulu’nun 1974 tarihli kararıyla
1936’da verilen beyannameleri vakfiye senedisaymasıyla, cemaat vakıfları kıskaca alınmıştır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu hukuk dışı biryorumla, 1936’dan sonra cemaat vakıflarınınbaşka taşınmaz edinemeyeceği yönünde birhüküm olmamasına rağmen, 1936Beyannamesi’nin VGM’ye verilmesinden sonrasatın alma, miras, bağış ve vasiyet yoluylaintikal eden taşınmazlara el konulmasınıonamıştır. Bu uygulamayla, söz konusutaşınmazlar cemaat vakıflarına hiçbir ödeme
yapılmadan varsa eski sahiplerine veyamirasçılarına, yoksa da VGM, Hazine ve MilliEmlak’a devredilmiştir.
Müslüman vakıflarının bazılarının da benzermülkiyet sorunları yaşadığı, örneğin tarihi vemimari değeri olan bazı eserlerin mülkiyetinin1957’te VGM’ye devredildiği, ayrıca 28 Şubat(1997) sürecinde bazı yeni vakıfların siyasibaskıya maruz kaldığı kaydedilmektedir.96
Ancak, Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nın, bir
hayırsever tarafından bağışlanan taşınmazınvakıf adına kaydettirilmesi için Hazine’yi dehasım göstererek açtığı davanın Yargıtay’aintikali sonucunda, 1974’te çıkan söz konusunihai karar çok çarpıcıdır. Yargıtay Hukuk
96 Kurban ve Hatemi 2009, s. 21.
1936 Beyannamesi bahanesiyle gayrimüslim vakıfların taşınmazlarınael konmasının ve nihayet Yargıtay’ın1974’te aldığı bu kararın arkasında,Kıbrıs’ta 1960’larda baş gösteren
sorunlar nedeniyle Türkiye-Yunanistanarasında başlayan siyasi çatışmaların yattığını ve devletin gayrimüslimleri bir “tehdit unsuru” olarak algıladığının bir kez daha belgelenmiş olduğunubelirtmişlerdir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 96/170
ölçüde sağlanmaya başlamıştır. Birinci AKPhükümeti döneminde 2002-2003 yıllarında ABuyum paketleri içinde çıkarılan bir dizi kanunun(4771, 4778, 4928) bazı maddeleri cemaat
vakıflarının sorunlarının çözümüne yöneliktir.4771 sayılı kanun (madde 4) 1936 beyannamele-
rini bertaraf ederek, vakfiyeleri olsun veyaolmasın cemaat vakıflarına taşınmaz edinmeve taşınmaz mallar üzerinde tasarruf yetkisivermiştir. Ancak, bu konuda BakanlarKurulu’nun izninin şart koşulması, daha önceaçılan davalarda kamu kurum ve kuruluşlarınınmülkiyetine geçmiş taşınmazların iadesi içinçözüm getirilmemesi ciddi eleştirilere sebepolmuştur. Özellikle İçişleri ve Dışişleri bakan-
lıklarının iznini gerekli gören hüküm, cemaatvakıflarını halen “yabancı” kurumlar olarakalgılayan ve polis/istihbarat örgütleri aracılı-ğıyla denetlenmeleri gerektiğine inanan birzihniyete işaret etmektedir.100
AKP hükümetinin “Kopenhag Paketi” olarak
bilinen 2 Ocak 2003 tarihli 4. AB Uyum
Paketi’nde yer alan 4778 sayılı kanunla bazı
iyileştirmeler hedeflenmiş, ancak taşınmaz
edinmenin bu sefer VGM’nin iznine bağlanması
ve 24 Ocak 2004’te çıkan VakıflarYönetmeliği’nin getirdiği kısıtlamalar yeni
sorunlara yol açmıştır. VGM’nin taşınmaz
edinmede izin mercii olarak yetkili kılınması,
Vakıflar İdaresi’nin daha önceki baskıcı
uygulamaları ve hak ihlallerinin onaylanması
anlamına gelmektedir. Diğer yandan, Yönetme-
lik başka vakıflardan talep edilmeyen bir koşul
getirerek, cemaat vakıflarının taşınmaz alma ve
tasarruf etme başvurularını “gerektiğinde ilgili
bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşüalınarak” karara bağlanmasını öngörmekteydi.101
100 Oran 2004, Türkiye’de Azınlıklar: Kavramlar, Teori,Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama, İletişim
Yayınları, İstanbul, s. 12 4.
101 4771 ve 4772 sayılı kanunlar ve 2003 yönetmeliğiiçin bkz. Reyna, Y., E.M.Zonano, 2003, s. 127-146.
arasında başlayan siyasi çatışmaların yattığınıve devletin gayrimüslimleri bir “tehdit unsuru”olarak algıladığının bir kez daha belgelenmişolduğunu belirtmişlerdir.
1936 Beyannamesi’ne dayandırılan uygulamaneticesinde, Gedikpaşa Ermeni ProtestanKilisesi, Surp Pırgiç Hastanesi, Feriköy SurpVartanants Kilisesi ve diğer bazı Ermenivakıfların tapuda adlarına kayıtlı olan gayri-menkullerine yargı yoluyla el konulmuştur.98
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın1962’de Tuzla’da satın aldığı ve üzerine yetim veyoksul Ermeni çocukları için yaz kampıkurduğu arsaya ait tapunun VGM tarafından
iptali için açılan dava sonucunda, arsanınkamp tesisleriyle birlikte 1985’te ilk sahibinegeri verilmesi, hukuk dışı uygulamalar arasındaen hazin örnek olarak hatırlanmaktadır.99
Katılımcılar, cemaat vakıflarına ait tapuyatescil olmuş taşınmazlara Vakıflar İdaresi’nceel konulmasını, yargı yoluyla ilk sahiplerinegeri verilmesini, gayrimüslimlere karşı izlenenbilinçli bir politikanın göstergesi olarakyorumlamaktadırlar:
Devlet gayrimüslimleri vatandaş saymıyor;Müslümanlara verilen hakkı gayrimüslimleretanımıyor; mal edinilmesini tehlikeli sayıyor;gayrimüslim kurumların hayatiyeti demekolan vakıfların denetimini elinde tutmakistiyor; ekonomik gücün törpülenmesihayatiyeti koparıyor.
1974 Yargıtay kararından sonra iyice belirginle-
şen haksız uygulamaların telafisi, Türkiye’nin1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday üye ilan
edilmesinden sonra giriştiği reformlarla bir
98 Ermeni vakıflarının yanı sıra Rum ve Süryanicemaatlerinin el konulan taşınmazlarının listesiiçin bkz. Kurban ve Hatemi 2009, s. 41-59.
99 İnsan Hakları Derneği 2000, Tuzla Ermeni ÇocukKampı: Bir El Koyma Öyküsü, İstanbul, Me-PaMedya Pazarlama.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 97/170
yapılan başvuru kabul edilmemiş, dahası1999’da MEB, Azınlık Tali Komisyonu’nun SurpHaç Ermeni Lisesi Vakfı’na hukuki statünün
“yanlışlıkla” verildiği iddiasına dayanarak okul
binası dahil bütün taşınmazlarla ilgili olarakMaliye Bakanlığı’nca dava açılması gerektiğiniileri sürmüştür. Oysa 1954 yılı sonrasındaedinilen taşınmazlar tapuya kaydettirilmiş veİstanbul Valiliği’nce de Vakfın tüzel kişiliğiaçıkça belgelenmiştir. Diğer yandan, İstanbulValiliği çelişik bir uygulamayla 1965’ten beridört yılda bir yapılan Vakıf yönetici seçimleri-nin sonucunu onaylamış olmasına karşın,1985’te seçilen yöneticilere belge vermemiştir.Vakıflar Kanunu’nun 2004 yılı yönetmeliğinin
ekindeki listede Surp Haç Ermeni LisesiVakfı’nın yer almaması üzerine de Vakıf,Danıştay’da dava açmıştır. Davanın amacı,Vakfın yıllarca süren statü belirsizliğinigidermek, dolayısıyla hem taşınmazlarınVakfın adına tescilini sağlamak hem de Vakıf yönetici seçimlerinin yasallığını kabul ettir-mektir. 1985’te seçilen Vakıf yöneticilerininİçişleri Bakanlığı tarafından onaylanmamasıy-
la başlayan hukuk dışı fiili durum, Vakfın
yöneticisiz kalması sonucunu doğurmuştur.104
Danıştay’ın 2005’te Vakıf lehine verdiği kararınVGM tarafından temyize götürülmesi üzerinedava uzamıştır. Geçtiğimiz günlerde Surp HaçErmeni Lisesi Vakfı’nın bir cemaat vakfı olarakkurulduğunu ve halen aynı statüde olduğunukabul eden Danıştay 10. Dairesi’nin kararıDanıştay Dava Daireleri Kurulu tarafındanbozulmuş, Vakıf bu olumsuz kararın düzeltil-
mesi için yeni bir başvuruda bulunmuştur.105
Katılımcılar, Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı’nın bir
104 B akar 2001, “Uygulamadan Ayrımcılık Örneklerive Azınlık Vakıflarının Sorunları”, Ulusal,Ulusalüstü ve Uluslararası Hukukta AzınlıkHakları içinde, İstanbul Barosu İnsan HaklarıMerkezi Yayınları, s. 272; Özuzun 2003, “BirAzınlık Klasiği Daha”, Radikal, 23 Mart.
105 Agos 2011d.
Baskın Oran’a göre, adı verilmeyen kamu kurum
ve kuruluşları emniyet ve istihbarat kuruluşla-
rıyla A zınlık Tali Komisyonu’dur.102 Sonuçta,
bürokratik engeller nedeniyle 2.250 civarında el
konulmuş taşınmazın iadesi için 2003 ve 2004yıllarında yapılan başvurular arasında tescille
sonuçlananların oranı %20’yi aşmamıştır.
Ermeni vakıflarının, 1936 Beyannamesi uygula-
maları çerçevesinde el konulmuş 262 taşınma-
zın iadesi için, Vakıflar Kanunu’nun geçici 7.
maddesi uyarınca Kasım 2008 itibariyle VGM’ye
yaptığı başvuruların yalnızca %10’u olumlu
sonuçlanmıştır.103 Bu süreç içinde Vakıflar
İdaresi’nin cemaat vakıflarına ait olup devlet
tarafından zaptedilmiş ve kontrolü VGM’ye
geçmiş taşınmazların iadesine karşı çıktığı,üçüncü şahısların özel mülkiyetine geçmiş
taşınmazların ise geri alınmasının hiç mümkün
olamayacağı görüşünde ısrarlı olduğu, dolayı-
sıyla yeni yasal reformlara karşı bürokrasinin
direndiği ortaya çıkmıştır.
4771 ve 4772 sayılı kanunlar için 2004’teçıkarılan yönetmeliğin ekindeki, faaliyettebulunan cemaat vakıflarını gösteren listedebazı cemaat vakıflarının yer almamasının
yarattığı sorunlar yeni davalarla yargıyataşınmıştır. Sözü edilen listede yer almayan veDanıştay’da dava açan vakıflardan biri de SurpHaç Lisesi Vakfı’dır. Din adamı yetiştirmeküzere yüksekokul olarak 1954’te Skolya-Tıbradun adıyla çok eskiden kurulmuş olan birokulun devamı olarak yeniden faaliyete geçenSurp Haç Tıbrevank Ruhban Okulu’nun yüksekteoloji kısmının 1967’de devlet baskısıylakapatılmasından sonra, Surp Haç Lisesi azınlık
okulu olarak eğitim hayatına devam etmiştir.Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı olarak faaliyettebulunan cemaat vakıfları listesine alınması için
102 Oran 2004, s. 125-126.
103 Bu bilgiler Avukat Setrak Davuthan ve AvukatSebu Aslangil’le yapılan sözlü görüşmelerdenderlenmiştir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 98/170
Lozan Antlaşması’nın Türkiye’de gayrimüslim-
lere tanınan hakların paralel yükümlülükolarak Yunanistan’daki Müslüman azınlığa datanınacağını belirten 45. maddesinin hakihlallerine bir dayanak sağlamış olduğu,tamamen geçersiz bir iddiadır. Modernuluslararası hukuk açısından insan ve azınlık
haklarının bu tür kısıtlamalara tabi tutulama-yacağı açıktır.107
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetoettiği maddelerin tümü, cemaat vakıflarılehine getirilen (mal edinimleri ve taşınmazlarıüzerinde tasarrufta bulunma, uluslararasıfaaliyette bulunma, ekonomik işletmelerkurabilme gibi) daha önceki hak ihlallerinitelafi edici ve ayrımcı uygulamaları ortadankaldırmaya yönelik bazı olumlu düzenlemeleri
içermektedir (Ek-3). Sezer’in veto gerekçesi ise,özetle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarının,bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın,Lozan’a ve Anayasa’ya aykırı, ekonomik vetoplumsal güç elde etmelerine yol açacak yenihaklar ve ayrıcalıklar elde edecekleri iddiasınadayanmaktadır.108
Katılımcılar, CHP’nin ve Sezer’in tasarıya karşıçıkışını şiddetle eleştirmektedirler:
107 Kurban ve Tsitselikis 2010, Bir MütekabiliyetHikâyesi: Yunanistan’da ve Türkiye’de AzınlıkVakıfları, TESEV Yayınları, İstanbul, s. 10.
108 Radikal 2006b, “Vakıf Reformu Köşke Takıldı”, 30Kasım.
cemaat vakfı olarak tanınmasını engelleyen idare
ve yargı kararlarını, bir yanıyla hukuki tutarsızlık,
diğer yanıyla da devletin gayrimüslimlere yönelik
olumsuz tutumunun bir örneği olarak eleştir-
mektedirler. Daha önce seçilen yöneticilere seçimmazbatası verilirken, 1985’te bundan imtina
edilmesi ve 1954 itibariyle taşınmazlarıyla
birlikte tescil edilen Vakfın 1980’lerde, 1936
sonrası kurulmuş olduğu gerekçesine sığınılarak
tanınmamaya başlanmasıyla, “hukuk dışı fiili
durum” yaratılmıştır. Ayrıca 2008’de çıkan son
5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve Yönetmeliğin 183.
maddesi daha öncekileri geçersiz kıldığından,
2003 Vakıflar Yönetmeliği (ve ekindeki liste de)
ilga edilmiş sayılmalıdır. Hukuki tutarsızlık ve
“fiili durum” yaratma, Türkiye’de bürokrasininişleyişinde ender rastlanan vakalar olmamakla
birlikte, Surp Haç Ermeni Kilisesi Vakfı’na yönelik
bu tutum, katılımcıların da ifade ettiği gibi, temel
olarak devletin gayrimüslimleri “yabancı”
addeden siyasi refleksinden kaynaklanmaktadır.
Nitekim, birtakım olumlu ek düzenlemeler içeren
5555 sayılı Vakıflar Kanunu’na muhalefet partisi
CHP’nin karşı çıkışında öne sürdüğü argüman ve
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in
Kanun’un cemaat vakıflarına ilişkin 9 maddesiniveto ederken ileri sürdüğü gerekçe, katılımcılar
tarafından bu refleksin en bariz kanıtı olarak
vurgulanmıştır.
5555 sayılı Vakıflar Kanunu tasarısı, 2006 yılıiçinde TBMM’de tartışılırken CHP’li miletvekil-leri bu yasa tasarısıyla Sevr Antlaşması’na geridönüldüğünü ve “yabancılara” Türkiye’de
“vakıf cenneti” sunulduğunu ileri sürmüş, CHPlideri Deniz Baykal da Lozan’ın ve eşitlikilkesinin “delindiği”ni iddia etmiştir. Baykal’ınargümanında dikkat çeken bir husus da,Yunanistan’da Müslüman-Türk azınlıklarauygulanan baskıdan hareketle “mütekabiliyet”ilkesinin çiğnendiğini ifade etmesi olmuştur.106
106 Radikal 2006a, “CHP’nin İtirazı: Karşılıklılıkİlkesi Yok Sayıldı, İhanet!”, 22 Eylül.
Katılımcılar, Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı’nın bir cemaat vakfıolarak tanınmasını engelleyen idare ve yargı kararlarını, bir
yanıyla hukuki tutarsızlık, diğer yanıyla da devletin gayrimüslimlere yönelik olumsuz tutumunun bir örneği olarakeleştirmektedirler.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 99/170
kılmaktadır. El konulduktan sonra üçüncükişilerin mülkiyetine geçen taşınmazlarıniadesi mümkün olamadığı gibi, bu mallarıntazmini de öngörülmemiştir. Ayrıca, geçici 7.
maddedeki müphem ifadeler de sorunludur.1936 Beyannamesi’nde bildirilmiş ve tapuyakayıtlı olup el konulmuş olan malların halencemaat vakıflarının “tasarrufunda bulunması”şartı, son derece çelişik bir düzenleme yarat-mıştır. Yasanın tasarruf dışına çıkmış taşın-
mazların iadesi için daha açık hüküm getirmesibeklenirken, fiiliyatta “tasarrufunda bulunma-
sı” şartını koşmuş olması, aslında getirilenolumlu düzenlemelerin dolaylı biçimdekısıtlandığını göstermektedir. Bu durumda,
1974 Yargıtay kararıyla VGM’ye veya Hazine’yegeçmiş olan malların ancak bir kısmının iadesiöngörülmektedir. 1974 Yargıtay kararı dışındabaşka gerekçeler ve uygulamalar (örneğin,mahkeme kararıyla malların tapu kayıtlarınınsilinmesi sonucunda Hazine, VGM ve eski
sahibine geri verilmiş olması veya eski sahibinbulunmadığı durumlarda bir kayyumunidaresine bırakılıp ardından Hazine ve VGM’yeadına kaydettirilmiş olması) nedeniyle
vakıfların tassarufundan çıkmış olan mallarıniadesi de mümkün olmamaktadır. Bu durumda,katılımcıların da ifade ettiği gibi, 1974 sonrasıhaksız uygulamaların telafisi kadar “1974anlayışına geri dönmenin önlenmesi için deanayasal güvence” sağlanmalıdır.
Çalıştayda dikkat çekilen diğer bir nokta da,Şubat 2008 tarihli 5737 sayılı VakıflarKanunu’nda eskiden olduğu gibi yeni cemaatvakıflarının kurulmasının sınırlanmış olmasıdır.
Madde 5/2’de, Medeni Kanun’da yer alan “bellibir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemekamacıyla vakıf kurulamaz” (Madde 101/4)hükmüne atıfla kesin bir sınırlama getirilmek-
tedir. Bunun yanı sıra, uluslararası faaliyeteilişkin 25. maddede vakıfların uluslararasıfaaliyet ve işbirliğinde bulunabilmesi için
“vakıf senetlerinde” bunun zikredilmiş olması
Devlet ve muhalefet partileri Lozan’ı tersokuyor ve hukuki engel var söylemine
sığınıyor. Oysa, tasarıda cemaat vakıflarınailişkin olumlu düzenlemeler aslında Lozan’ınöngördüğü pozitif hakların tesisi olarakyorumlanmalıdır.
Mütekabiliyet anlayışı eşit vatandaşlıkilkesine aykırıdır ve bizlerin vatandaş değil deyabancı olarak algılandığı[mızı] gösterir.
Sezer’in veto gerekçesi gayrimüslimlerin varolma mücadelesinin hâlâ bir tehdit olarakalgılandığını gösteriyor.
Medyanın da mütekabiliyet söyleminikullanması toplum katında yabancı algısınınpekişmesine neden oluyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Sezer’in vetoettiği maddelerde bir değişiklik yapmadanKanun’u onaylamasıyla 5737 sayılı VakıflarKanunu Şubat 2008’de, yönetmeliği de Eylül2008’de yürürlüğe girmiştir. Muhalefet partileriCHP ve MHP’nin yasanın iptali için yaptıklarıbaşvuru, 2010 Haziran’ında Anayasa Mahke-
mesi tarafından reddedilmiştir. Yeni yasa,cemaat vakıflarına özetle mal edinme, mallarüzerinde her türlü tasarrufta bulunma (Madde12); VGM’ye bildirimde bulunmak kaydıyla yurtiçi ve yurt dışı kuruluşlardan ayni ve nakdibağış alma (Madde 25) ve iktisadi işletme veşirket kurma (Madde 26) haklarını tanımakta-
dır. Bu yasayla VGM’nin en üst seviyedeki orga-
nı olan Vakıflar Meclisi’nde ilk defa cemaatvakıflarınca seçilecek bir üyeye yer verilmesi de(Madde 41) olumlu bir gelişme olmuştur. Ayrıcacemaat vakıflarının 1960’lardan yakın tarihlerekadar el konulan mallarının bir kısmının iadesi
öngörülmektedir (geçici 7. madde).109
Ancak,hukukçu katılımcıların da dikkat çektiği gibi, busınırlı bir düzenlemedir ve el konmuş taşınmaz-
ların ancak bir kısmının iadesini mümkün
109 20.2.2008’de kabul edilen 5737 sayılı VakıflarKanunu için bkz. 26800 sayı ve 27.2.2008 tarihliResmi Gazete.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 100/170
hükümet dostane çözüm olarak el konulanmalın vakfa iadesini kabul etmiş ya da davaTürkiye aleyhine sonuçlandığında hükümetüçüncü kişiler eline geçen mallar için tazminat
ödemeyi kabullenmiştir. Bilindiği gibi, İstanbulRum Patrikhanesi’nin Büyükada’da el konmuşyetimhane binasının tapusu da AİHM’in kararısonucunda Patrikhane’ye verilmiştir.110 Katılım-
cılar, cemaat vakıfları için bu yeni hukuksürecinin umut vaat ettiği ve hukuk mücadelesiyoluyla direnme ve hak aramanın artmasıgerektiği görüşünde birleşmişlerdir. Diğeryandan, iç hukuk yoluyla başvurularındevamında ısrarlı olmak gerektiği de vurgulan-
mıştır. Nitekim, kısıtlı olsa da yeni vakıflar
yasasının sağladığı olanakla, devlet tasarrufu-na alınmış taşınmazların iadesi için VGM’ye ya-
pılan başvurular sonucunda, örneğin SurpPırgiç Hastanesi’nin iadesini istediği 19gayrimenkulün 7’siyle ilgili olarak VakıflarMeclis’inden olumlu karar çıkmış olması, içhukuk yoluyla da bazı kazanımların eldeedilebileceğini göstermektedir. İstanbul’dakivakıfların hukuk mücadelesi, Kayseri veDiyarbakır’daki kilise vakıf yöneticilerini el kon-
muş taşınmazların iadesi için benzer girişimler-de bulunmaları yönünde yüreklendirmiştir.
Katılımcıların aktarımına göre, yasal kısıtlama-
lar dışında sorunların bir kısmı da “idarenintutarsızlığı”ndan kaynaklanmaktadır. Örneğin,Vakıflar İdaresi’nin bağlı olduğu DevletBakanlığı ile Tapu İdaresi’nin bağlı olduğuBayındırlık ve İmar Bakanlığı arasındaki farklıuygulamalar çözümsüzlük yaratabilmektedir.Taşınmazların tescili için Vakıflar Meclisi’ne
yapılan başvurularla ilgili olumlu karar çıksada, bunların tapuya tescilinde zorluk çıkarıl-maktadır. Kanun yeterince açık kalemealınmadığı ve “hiçbir şart aranmaksızın”anlamında “amir hüküm” olarak ifade edilme-
110 Radikal, “Patrikhane’de Çifte Bayram”, 30 Kasım2010.
şartının aranması, cemaat vakıfları için ciddibir engel yaratmaktadır. Daha önce dedeğinildiği gibi, Osmanlı döneminden kalmacemaat vakıflarının vakıf senedi olmadığı için,
katılımcılar, uluslararası faaliyet kapsamınagiren “yurt dışında şube ve temsilcilik açma,üst kuruluş kurma ve yurt dışındaki kuruluşlaraüye olma” türü faaliyet alanını aslında çağıngerekleri ve vakıfların ihtiyaçları doğrultusun-
da genişletecek bir olanaktan mahrumbırakılmalarını esefle karşılamaktadırlar. Bunoktada da “faaliyet özgürlüğü” kısıtlanmıştır.Katılımcılar, yeni yasa çıkmadan önce vakıf yöneticilerine danışılmasını teklif etmelerineve ilgili makamlara daha geniş kapsamlıdüzeltimler için öneriler götürmelerine rağmen,bunların büyük bir kısmının dikkate alınmama-
sından da şikâyetçidirler. Ermenistan’dakikültürel ve toplumsal amaçlı vakıflarla işbirliğive yardımlaşmanın önünün tıkanmış olması dahayal kırıklığı yaratmıştır.
Son olarak üzerinde durulan bir husus da“kanunun uygulanmasında milletlerarasımütekabiliyet ilkesi[nin] saklı” tutulmasıdır
(Madde 2). Yukarıda değindiğimiz gibi, ülkevatandaşlarının eşitliğine ve insan haklarınaaykırı bu anlayışın, bazı olumlu değişiklikleriiçeren yeni yasada da uygulamada belirleyicibir kıstas olarak yer alması, Türkiye’de yasakoyucuların hâlâ eski zihniyet kalıplarınınetkisinde olduklarını göstermektedir.
AB reformlarının, olumlu bir gelişme sağlamak-
la birlikte, yetersiz kaldığını belirten katılımcı-lar, 1974 Yargıtay kararı sonrasında el konulan
malların iadesinde iç hukuk yolu tüketildiktensonra AİHM’e başvuruların yapılmasının yenibir süreç başlattığını ifade etmişlerdir. Bubaşvurular sonucunda Ermeni vakıfları içindebaşta Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı olmak üzerediğer bazı vakıfların da (örneğin Samatya SurpKevork Ermeni Kilisesi, Mektebi ve MezarlığıVakfı) AİHM’de açtığı davalar neticesinde ya
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 101/170
yerine 1934’te İdare Heyeti olarak görevyapmaya başlayan, Ermeni toplumu içindenseçilmiş kişilerin oluşturduğu özerk yönetimbirimi de 1938’te kendini lağvetmek durumun-
da kalmıştı; bunun sebebi, o zamanlargündeme gelen baskıcı ve Lozan Antlaşması’natamamen aykırı uygulamaydı.
Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı öncesindebaşlayan ve savaş döneminde Varlık Vergisi ve20 kur’a gayrimüslimlerin askere alınmasıbiçiminde uygulanan ayrımcı politikalar, savaşsonrasında Türkiye’nin liberal Batı dünyasındasaygınlık kazanması için başlattığı demokra-
tikleşme çabalarıyla kısmen yumuşatılmıştır.
1949’da 2762 sayılı 1935 Vakıflar Kanunu’ndatekrar yapılan bir değişiklikle “cemaatlere veesnafa mahsus vakıflar bunlar tarafındanseçilen kişi ve heyetlerce idare edilir” ve “ilgilimakamlarla VGM tarafından teftiş edilirler”hükmü getirilmiştir. Böylelikle “cemaatleremahsus vakıflar”a tüzel kişilik vasfına uygunolarak yönetimde bir tür özerklik tanınmıştır.
1954 yılında DP hükümeti Ermeni vakıflarınınyönetimini üslenen heyetler arasında eşgüdü-
mü sağlamak üzere 14 kişilik seçilmiş bir“merkez mütevelli heyeti” kurulmasına izinvermiş, 1956’da görev süresi biten heyet, resmimakamların onayıyla görevini sürdürmüştür.Ancak, yeni bir yasal düzenlemeye gidilmedenhükümetin özel iznine bağlı olarak görev yapanmerkez mütevelli heyeti, 27 Mayıs 1960 askeridarbesi sonrasında İstanbul Askeri Valisi RefikTulga’nın emriyle lağvedilmiştir. Böylecegünümüzde de geçerli olan uygulamaya göre,her vakıf ayrı ayrı yönetilmekte ve eşgüdüm
sağlanamamaktadır. 111
Bazı katılımcılar, vakıflar arasında eşgüdümsağlamak üzere geçmişte uygulanan “merkezmütevelli heyeti” gibi ortak bir icra kurulununoluşturulabilmesi için yasal düzenlemeye
111 Bakar 2001, s. 265-268.
diği için, yasalardaki müphemlik “bürokrasinineline koz vermektedir”. Bu gibi durumlar
“kanun yazma tekniğine vâkıf olmamanın”ötesinde, “kasti” bir niyetin var olduğu
kuşkusunu güçlendirmektedir.
VAKIF YÖNETİMİ VE YÖNETİCİ SEÇİMLERİ
Vakıfların yönetiminde ve yönetici seçimlerin-
de karşılaşılan sorunlar iki yönlüdür. Birincisiyasal kısıtlamalar ve boşluklardan, ikincisi devakıfların iç yönetiminde kemikleşmiş, çağıngerisinde kalan ve geniş katılımı engelleyentutumlardan kaynaklanmaktadır. Daha geniş
bir açıdan yaklaşıldığında, sorunların kayna-ğında hem hukuksal düzenlemelerin hem deErmeni toplumunun iç yönetiminde şimdiyedek alışılagelmiş pratiklerin dayattığı sıkışık birörgütlenme modelinin yattığı görülmektedir.Son dönemde vakıfların yönetimine ilişkingözlemlenen gelişmeler ve katılımcıların bununüzerinden yürüttüğü tartışma, yeni birörgütlenme modeli arayışının olduğunugöstermektedir. Ermeni cemaat vakıflarıarasında eşgüdümü ve genelde cemaat
vakıflarının özel durumlarına uygun farklıyasaların çıkarılmasını ön plana çıkaran buarayışın bir yönü de, “cemaat” yönetimindesivilleşme talepleriyle ilgilidir.
Gayrimüslimlere ait hayri, dinsel, sosyal ve
eğitsel kuruluşlar, 1935 yılında yayımlanan 2762sayılı Vakıflar Kanunu’yla “cemaat vakfı”olarak adlandırılmıştır. Cemaat vakıflarınınyönetimleri de Cumhuriyet’in ilk döneminde1863 Nizamnamesi uyarınca kurulmuş olan
Cismani Meclis komisyonlarına bırakılmıştır.Ancak, Cismani Meclis 1934’te ismini İdareHeyeti olarak değiştirmiş ve 1939’da kendinilağvetmiştir. Bu değişikliğin nedeni, 1938’deKanun’da yapılan bir değişiklikle vakıflarınyönetiminin seçilmiş heyetler yerine atanmış
“tek mütevelli” sistemiyle Vakıflar İdaresi’ninkontrolü altına alınmasıdır. Cismani Meclis
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 102/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 103/170
Bu platformun mantıken doğru olduğuna, amayasal dayanağı olmadığı için bir anlamda “ölüdoğdu”ğuna işaret edenler olmuştur. Yasal birzeminin olmamasından ötürü koordinasyon ku-
rulunun ve başkanının Patrikhane çevresindenbağımsız hareket edememesi, amaçlanan sivilkoordinasyonun gerçekleşememesi eleştiril-miştir. Buna karşılık, platformun, yasalzeminde kurulsa da Patriğin manevi desteğinialmasının önemli olduğunu ifade edenler deolmuştur. Bununla birlikte Ermeni toplumuiçinde bazı kesimlerin dile getirdiği, doğrudanPatrikhane’ye bağlı ve Patriğin manevibaşkanlığında merkezi bir denetleme vekoordinasyon kurulunun oluşturulmasına karşı
çıkılmıştır. Ortak havuz oluşturulmasınıngerekli olduğu, ancak vakıfların sorunlarınısadece maddi temelde ele almanın yanlışolduğu da ifade edilmiştir:
Mal, mülk artsa da, daha çok tasarruf etsekde vakıfların kötü yönetilmesi sorunubitmeyecek. Ortak ihtiyaçlar, yoksullarındurumunun düzeltilmesi öne çıkmalı. Genişkatılımlı, demokratik, sınıfsal ayrım gütme-
yen yönetimlere ihtiyaç var. Bunun için deErmeni toplumu içinde demokrasi mücadelesivermek gerekir.
Tartışma sırasında bazı katılımcılar, VADİP’inyıllardır eksikliği hissedilen ve dillendirilen
“sivil yönetim modeline” örnek teşkil etmesininumulduğunu, ancak hiyerarşik bir işleyişiolduğunun ve etkin çalışamadığının anlaşıldı-ğını belirtmişlerdir. VADİP’in işleyişineyöneltilen bir eleştiri de şöyledir: “Siviltemsiliyet olabilir, ama iktidarcılık oynamasıkabullenilemez. Bu tutuma karşı bir muhalefet
gelişmesinden memnunum, toplum içindedemokrasi böyle olur.”
Çalıştaylardan sonra VADİP’in yeni koordinas-
yon kurulunun seçimi arifesinde yapılan birdeğerlendirmede, iki yıllık süre içinde eğitimkomisyonunun çalışmalarının dışında somutgelişmeler olmadığı, bazı vakıflar arasında
bu tür zorlukların üstesinden gelebilmek,başka bir anlatımla mali bakımdan rahat olanvakıfların kaynaklarının güç durumdakivakıflara aktarılması açısından önemli bir
oluşum olabilirdi. Yasal bir dayanağı olmama-sına karşın “adil” ve “şeffaf” bir çalışmayöntemi benimsendiğinde Ermeni toplumunungüvenini sağlayarak işlerlik kazanabilirdi. Butür bir girişim aynı zamanda patrikliğin dünyevimeselelere müdahalesini işlevsiz kılaraksivilleşmenin yerleşmesine de yol açabilirdi.112
2008 yılında yürürlüğe giren yeni VakıflarKanunu (Madde 25/2), cemaat vakıflarını dakapsayarak “yurt içi ve yurt dışındaki kişi,kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış veyardım” alabilme, “yurt içi ve yurt dışındakibenzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdibağış ve yardımda” bulunabilme hükmünüiçermektedir. Böyle bir yasal dayanağınsağlanmasıyla “ortak havuz” fikrinin hayatageçirilmesinin önü açılmıştır. Uzun tartışmalar-
dan sonra Ermeni cemaat vakıfları arasında“ortak bir koordinasyonla cemaatin maddi vemanevi değerlerini en yüksek seviyede tutmakve bu amaca uygun bir ortak çalışmayı
yapılandırmak amacıyla” 2009 Nisan’ındaVakıflararası Dayanışma ve DiyalogPlatformu’nun (VADİP) kurulması için fikirbirliğine varılmıştır. Katolik Ermeni vakıflarınında dahil olduğu 47 vakıftan 45’inin katıldığıVADİP için on kişiden oluşan bir koordinasyonkurulu oluşturulmuştur. Ortak bir muhasebeoluşturmak ve eğitimin kalitesini artırmak,sosyal ve kültürel projeler geliştirmek üzere ilkçalışmalara başlanması kararlaştırılmıştır.113
Katılımcıların VADİP üzerine yürüttüğütartışmada birkaç farklı nokta vurgulanmıştır.
112 Ortak havuz tartışmalarını yansıtan birdeğerlendirme için bkz. Koptaş 2008,
“Sorunların Kaynağı Güvensizlik veSamimiyetsizlik”, Agos, 19 Eylül.
113 Agos 2009a, “VADİP’in Kuruluş Amacı, Üyelerive Basın Bildirisi”.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 104/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 105/170
Rahibeleri Manastır ve Mektebi Vakfı seçimleride İstanbul genelinde yapılmıştır.
İstanbul Beyoğlu’nda Üç Horan Kilisesi olarakbilinen Surp Yerrortutyun Ermeni Kilisesi Vakfıyönetici seçimlerinin 2009’dan yakın zamanakadar süren seyrinde yaşanan çekişme,gözlemciler tarafından kabaca “cemaat içimücadele” olarak yorumlanmıştır. Özetlemekgerekirse, 22 Mart 2009’da yapılan seçimlerdeiki rakip liste yarışmıştır: eski vakıf yöneticileri-nin oluşturduğu “Beyaz Liste” ile muhaliflerinyer aldığı “Sarı Liste”. Muhalifler, Ermeni vakıf -ları içinde maddi imkânları en fazla olanlardanbiri olan Üç Horan Kilisesi Vakfı’nın uzun
yıllardır yöneticiliğini yapan kurulu, Vakfın malvarlığı ve bunun tasarrufu konusunda şeffaf davranmadığı, Ortak Emlak Komisyonu’nabilgi vermediği, imkânları varken ortak havuzfikrine ve VADİP çerçevesinde işbirliğineyanaşmadığı, Vakıflar Kanunu’nun 25. madde-
sine göre başka Ermeni kilise ve okul vakıfları-na yasal olarak maddi destek yapabilecekkenbundan imtina ettiği, Vakfın daha etkinçalışmasına (örneğin Tokatlıyan Hanı’nın dahaetkin tasarrufuna) yönelik projeler geliştirme-
diği için eleştirmişler ve alternatif bir listeyleseçime girmişlerdir. Seçim öncesi mevcutyönetim kurulunun yeni yönetmeliğin sağladığıolanağı göz ardı edip, seçim çevresinin Beyoğluilçesi yerine İstanbul ili genelinde ilan edilmesiiçin Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne başvurudabulunmaması da, muhaliflerin tepkisiniçekmiştir. Muhalifler seçimlerde usulsüzlükyapılması nedeniyle seçimin iptali için başvu-
ruda bulunmuşlardır. VGM’ce seçimin usulsüzyapıldığı gerekçesiyle iptaline dair verilenkararın iptali için Vakıf Yönetim Kurulu’nunidari yargıda açtığı davanın reddedilmesindensonra, 6 Şubat 2011’de yeni seçim yapılmıştır.
Seçimlerin yenilenmesi öncesinde yapılançalıştaylarda katılımcılar, özel olarak Üç HoranKilisesi Vakfı seçimini tartışmanın yanı sıra,vakıf seçimlerinde karşılaşılan genel sorunları
Üsküdar’da ikamet edenlerin Beykoz’daki SurpNigoğos Ermeni Kilisesi Vakfı yöneticisiolmaları mümkün olmamıştır. Bu durumdaBeykoz’daki vakfın yönetici seçimi, yöneticilik
vasfı olup olmadığına bakılmaksızın, busemtte oturan çok az sayıdaki cemaat mensu-
bu Ermeniler arasında yapılmıştır.
5737 sayılı son Vakıflar Kanunu’na (Şubat2008) dayanılarak hazırlanan ve Eylül 2008’deyürürlüğe giren Vakıflar Yönetmeliği’nin 29.maddesinde, seçim çevresinin İstanbul veAnadolu’da daha geniş ilan edilebilmesihususunda bir olanak sağlanmaktadır:
Cemaat vakfı hayratının bulunduğu ilçe, o
vakfın seçim çevresidir. Ancak, vakfınmüracaatı üzerine bölge müdürlüğünceyapılan araştırma sonucuna göre; cemaatvakfının bulunduğu ilçede yeterli cemaatinbulunmaması hallerinde vakfın bulunduğu il,vakfın bulunduğu il mücavir alanında yeterlicemaatin bulunmaması halinde ise cemaatien fazla olan çevre il Genel Müdürlükçe seçimçevresi olarak ilan edilebilir.116
Bu durumda cemaat vakfı yöneticileri kendi
inisiyatifleriyle seçim döneminde seçimçevresinin geniş ilan edilmesi hususundavakıflar bölge müdürlüklerine başvurudabulunabileceklerdir. Vakıf yöneticisi seçilebil-mek için “seçim çevresinde ikamet etmek”şartı (Madde 31) da seçim çevresinin geniş ilanedilmesi durumunda esnek yorumlanabilecekve vakfın bulunduğu ilçe dışında ikametedenlerin de aday olabilmesi mümkünolacaktır. Nitekim, Kayseri Surp KrikorLusavoriç Kilisesi ve Diyarbakır Surp Giragos
Ermeni Kilisesi vakıf yönetici seçimleriİstanbul’da kurulan seçim sandıklarındayapılmış ve yeni yöneticiler seçilmiştir. Katolikvakıflarından Samatya Anarat Hığutyun
116 Vakıflar Yönetmeliği için bkz. <http://www.vgm.gov.tr/001_Menu/02_Mevzuat/ Vakifl arYonetmeligi.c fm>.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 106/170
mücadele sadece seçimlerde alışılagelmiş tekliste usülü yerine alternatif listelerin
rekabete girmesinden ibaret değildir; aynızamanda sınıfsal ve yöresel ayrımcılığa;burjuva Beyaz Ermenilerin hegemonyasınakarşı duruşu da içerir. Üç Horan Kilisesiseçimlerinde, Ermeni basını içinden birkesimin de desteklediği, mevcut yönetimingüçlü iktidarına karşı muhalif bir duruşsergilenmiş olması toplum içi demokrasininbir gereğidir.
DerneklerTürkiyeli Ermeniler, sosyal ve kültürel yaşamla-
rını koruma, toplum içinde dayanışma sağlama
amacını güden bazı kültürel kuruluşlarasahiptirler. Bunlar arasında Ermeni okullarımezun dernekleri önemli bir yer tutar. GeçOsmanlı döneminde başlayan bir geleneğedayanan ve Cumhuriyet döneminde ilk olarak
Esayan, Pangaltı Mıkhitaryan ve Getronaganokulları mezunlarınca 1947’de kurulan budernekler, 1950 ve 1960’lı yıllarda yaygınlaşmış-
tır. 1946’da Ermenice tiyatro yasağının kalkma-
sının ardından, bu derneklerin bazılarındaErmenice oyunlar sahneye konmuştur. Dernek-
lerdeki tiyatro hareketine, Hagop Ayvaz’ınyayımladığı, Türkiye tiyatro tarihinin en önemlive eski belgelerinden biri olan Ermenice tiyatrodergisi Kulis (1946-1996) de tanıklık etmiştir.117
Günümüzde Ermeni toplumu içinde etkin olan14 mezun derneği mevcuttur. Bu derneklerinçatısı altında yetişenler, 1970’lerde çeşitliErmeni müzik ve dans topluluklarının kurulu-
şunda da etkin rol oynamışlardır.
1961’de kurulan Türkiye Ermenileri Azınlık
Okulları Öğretmenleri Yardımlaşma Derneği,mezun derneklerinden farklı olarak öğretmenler
arasında “ilmi, mesleki, manevi ve maddi her
türlü yardımlaşmayı sağlamak” amacını gütmüş,
117 Ataoğlu 2001, “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”,Görüş dergisi “ Türkiyeli Ermeniler” sayısı,Ağustos-Eylül, TÜSİAD.
da dile getirmişlerdir. Genellikle “4 CemaatVakfı” seçimleri de dahil olmak üzere vakıf seçimlerine katılımın düşük olduğu, seçimlerintek listeyle yapıldığı ve bunun vakıf yönetimin-
de yenilenmenin önünü tıkadığı saptamasıyapılmıştır.
Yukarıda zikredilen yönetmeliğin çıkmış olması,bir anlamda açıklık ve yasal dayanak sağlamış-
tır. Bu doğrultuda vakıf yönetici kuruluseçimlerinin il genelinde yapılması için vakıf yöneticilerinin başvuruda bulunması gerek-
mektedir. Katılımcılar arasından şu saptamayıyapanlar olmuştur:
Yönetim kurulu aynı zamanda seçim kurulu
olarak görev yapıyor ve “maçın hakemi”oluyor. Vakıf yöneticileri bu başvuruyu
yapmamakla aslında Ermeni toplumunun ken-
di bacağına kurşun sıkmasına neden oluyorlar.
Meseleye hukuki açıdan yaklaşanlar, yönetme-
likte seçim mahallini ilçe bazında tanımlayanancak VGM izniyle bütüne yayılan bir seçimçevresi oluşturulabileceği hükmünün değiştiri-lerek, seçimlerin doğrudan İstanbul genelindeyapılabilmesi için başvuruda bulunulabileceği-ni belirtmişlerdir. Bu noktada aslında tek tekvakıf seçimleri yapmak yerine bir “merkezseçim kurulu”nun oluşturulması ve bütün vakıf seçimlerinin (Anadolu’daki vakıfları dakapsayacak şekilde) aynı zamanda böyle birkurulun kontrolü altında yapılmasını önerenlerolmuştur. Ancak böyle bir yapılanmaya izinverecek yasal bir düzenleme yapılması içindaha önce devlet katına iletilen bir öneriningeri çevrildiği, nitekim yeni yönetmeliğin debuna olanak vermediği eklenmiştir. Bu önerinin
dikkate alınmamasının nedeni olarak “devletcemaat kavga etsin istiyor” yorumunuyapanlar olmuştur.
Üç Horan seçimleri özelinde yaşananlarıntartışmasında öne çıkan bir yorum da şudur:
Bunu cemaat içi çekişme yerine demokratikmücadele olarak görmeliyiz. Demokratik
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 107/170
ardından, önce DP iktidarı döneminde dahasonra da toplanma ve dernek kurma özgürlüğügetiren 1961 Anayasası’nın kabulünden sonra,Ermeni okulları mezun derneklerinin sayısında
önemli bir artış olmuştur. 12 Mart 1971 askerimüdahalesinin 1961 Anayasa’sında yaptığıkısıtlayıcı değişikliklerin ardından, 1972Dernekler Kanunu’yla yasakların kapsamıgenişletilmiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesin-
den sonra Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK)kararıyla derneklerin faaliyeti durdurulduğun-
da, mezun dernekleri de etkinliklerini sona
erdirmiştir. 1983’te yürürlüğe giren DerneklerKanunu’na bağlı olarak dernekler yenidentoparlanmış, ancak 1972 ve 1983 kanunlarının
getirdiği ek kısıtlamalar nedeniyle mezundernekleri dışında Ermeni toplumu içinde başkaderneklerin kurulması mümkün olmamıştır.119
Gerek 1972 gerekse 1983’te çıkarılan derneklerkanunlarında din, mezhep, tarikat, cemaat, ırkesasına dayanan veya adını kullanan dernekle-
rin yasaklanması geniş kapsamlı tutulmuş vederneklerin bölge, ırk, sınıf, din veya mezhepmensuplarına ayrıcalıklar yaratacak amaçlarlakurulamayacağı hükmü getirilmiştir. 1983’te
çıkarılan kanun, “sakıncalı” bulunan amaçlarıdaha açık ifade ederek, “Türkiye Cumhuriyetiülkesi üzerinde ırk, din, mezhep, kültür ve dilfarklılığına dayanan azınlıklar olduğunu ilerisürmek veya Türk dilinden veya kültüründen
ayrı dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veyayaymak suretiyle azınlık yaratmak” amacıyladernek kurulmasını yasaklamıştır.120 Askeri
müdahalelerle güçlenen yasakçı zihniyetinöncelikle Türkiye’de geniş sol kanat içinde veKürtler arasında örgütlenmeyi baskılamak
amacında olduğu ve doğrudan gayrimüslim
119 Toksöz 1983, “Dernekler”, Cumhuriyet DönemiTürkiye Ansiklopedisi, cilt 2, İstanbul, İletişim
Yayınları, s. 372-377.
120 Aslandaş 1996, “1980 Sonrası Dernekler”,Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 12,İstanbul, İletişim Yayınları, s. 307-306.
Derneğin kurucularından kimileri 1965’te aynı adaltında bir vakıf kurmuşlardır. 2000 yılınınsonunda, Hatay Samandağ ilçesinde günümüzAnadolu’sunda kalan tek Ermeni köyü olan
Vakıflı Köyü kökenlilerin İstanbul’da kurduğuVakıflı Köyü Derneği ise, “hemşehrilik” temelin-
de kurulmuştur. Daha yakın geçmişte Sasonlu,Malatyalı ve Dersimli Ermenilerin, mimar vesanat tarihçilerinin kurduğu bazı yeni dernekle-
rin yanı sıra, genç kesimlerin önayak olduğu siviloluşumlar, Ermeni toplumu içinde yeni birörgütlenme modelinin de benimsenmeyebaşladığını göstermektedir.118
Osmanlı döneminde 19. yüzyılda Ermeniceeğitimin yaygınlaştırılması, eğitim düzeyininyükseltilmesi, kültürel canlanma, hayırseverlik,kilise ve cemaat kurumlarının desteklenmesive ulusal dayanışma gibi çeşitli amaçlarlaİstanbul ve Anadolu’da çok sayıda hayırseverve kültürel cemiyet kurulmuştu. 1915’te Ermenicemiyetleri de darbe almış ve yeniden tesisedilmeleri ne maddi ne de siyasi anlamda
mümkün olabilmiştir. Cumhuriyet’in çeşitlidönemlerinde yürürlüğe konan derneklerkanunları ve bu kanunları gündeme getiren
baskıcı siyaset anlayışı, dernek türü örgütlen-me açısından uzun yıllar caydırıcı ve engelleyicibir işlev görmüştür. AB süreci kapsamındaçıkarılan 4 Aralık 2004 tarihli ve 5253 sayılı yeniDernekler Kanunu ise, sivil toplum içindeörgütlenmenin görece özgürleştiği yeni birdönemin başladığına işaret etmiştir.
Kısaca özetlersek, 1938 Cemiyetler Kanunu tamanlamıyla bütün toplumu “zapturapt” altınaalmıştır. 1946’da demokratik düzene geçmehazırlığı içinde Kanun’da yapılan bazı değişik-
liklerle, tescil ve izin alma zorunluluğu ortadankalkmıştır. 1947’de kurulan ilk örneklerin
118 Bunların dışında tamamen sportif faaliyetleryürüten ve çeşitli spor dallarında takımlar kurankuruluşlar ise spor kulüpleri olarakCumhuriyet’in ilk dönemlerinden itibarenfaaliyet göstermektedir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 108/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 109/170
Son yıllarda Ermeni toplumunda yeni birörgütlenme modelinin benimsenmeye başladı-
ğının bir işareti olarak, farklı amaçlarlakurulmuş üç yeni dernekten söz edilmiştir.
Bunlardan kısa adı HAY-CAR olan HayratCanlandıran ve Araştıran Mimar ve Mühendis-
ler Dayanışma Derneği, ilk toplantısını 1999’dayapmış ancak resmen 2007’de kurulmuştur.Türkiye Ermenileri arasında mesleki bir dernekolarak örgütlenen HAY-CAR, Türkiye’demühendislik ve mimarlık alanında birçok
projeye katılmış ve mesleki bilgilerin gelişmesiamacıyla birçok etkinlik düzenlemiştir. HAY-CAR’ın öne çıkan faaliyet ve projeleri arasında,Türkiye’deki Ermeni mimarisi, tarihsel anıtları,
kilise ve manastırlarına ilişkin yaptığı çalışma-lar bulunmaktadır. Bunlar arasında, DiyarbakırSurp Giragos Kilisesi’nin restorasyon çalışması-
nın tanıtımı; Kumkapı Meryem Ana Kilisesi veMektebi Vakfı bünyesindeki Vortvots Vorod-
man Kilisesi’nin İstanbul 2010 Avrupa KültürBaşkenti etkinlikleri kapsamında ele alınan
restorasyon çalışması; Karadeniz, Van, Muş,Elazığ, Diyarbakır’da Ermeni mimarisinin özgünörneklerinin incelenmesi ve bazı Ermeni
vakıflarının bünyesindeki hastane, okul binalarıve konutlarının yeniden projelendirilmesi yeralmaktadır. Bazı katılımcılar, HAY-CARörneğinden hareketle benzer mesleki dernekle-
rin kurulmasının hem Ermeni toplumu içindeçağdaş bir dayanışma olanağı sağlayacağınıhem de geniş toplumla ilişkilerin geliştirilme-
sinde etkili olacağını ifade etmişlerdir.
İstanbul’da yaşayan Malatyalı ErmenilerinAğustos 2010’da kurduğu Malatyalı Hayırsever
Ermeniler Derneği (Malatya Hay-Der) ilkbakışta bir hemşehrilik derneği gibi görünse de,Vakıflı Köyü Derneği örneğinden farklılıkgöstermektedir. Dernek yöneticileri, Türkiye ve
yurt dışındaki Malatyalı Ermenileri bir arayagetirme ve aralarında kültürel/sosyal dayanış-
mayı artırarak sosyal paylaşım sağlamanınyanı sıra, “ülkemizin toplum yapısının temel
verilmemiş olmasıdır. Uluslararası faaliyetteveya işbirliğinde bulunmak, yurt dışındatemsilcilik veya şube açmak, yurt dışındakurulmuş olanlara katılmak (madde 5), benzer
amaçlı dernek, siyasi parti, sendika ve meslekikuruluşlardan yardım almak (madde 10),önceden mülki idare birimlerine bildirmekkaydıyla yurt dışındaki kurum ve kuruluşlardanayni ve nakdi yardım almak (madde 21) vetaşınmaz mal satın alıp satmak (madde 22) gibihaklarla donanmış olmak da derneklerinfaaliyet alanını genişletme ve etki yaratmapotansiyelini artırma olanağı sağlamaktadır.
2000 yılının sonunda İstanbul’da kurulan Vakıflı
Köyü Derneği, Anadolulu Ermenilerinİstanbul’da kurduğu ilk dernek olmuştur.
Amaçları arasında, üyeler arasında sosyal,
kültürel, ekonomik dayanışma ve yardımlaşma-
yı gerçekleştirmek, gereksinimi olan üyelerin
yakınlarına eğitim yardımı yapmak, Vakıflı
Köyü’nün güzelleştirilmesi ve kalkındırılması
için çalışmak yer almaktadır. Dernek, klasik
hemşehri dayanışmasının ötesinde, bir sivil
toplum kuruluşu gibi çalışmaktadır.123 Çalıştayın
katılımcıları arasında Vakıflı Köyü’ne mensup ve
derneğe üye olanlar, köye özgü Ermeni lehçesi-nin yaşatılması için de çaba gösterildiğini ve
Ermenistanlı dilbilimcilerden yardım aldıklarını
belirtmişlerdir. Köyün iyi korunmuş olmasında,
1939’a kadar Fransız idaresine bağlı yaşamanın
etkili olduğu vurgulanmıştır. Derneğin kurulma-
sıyla birlikte, Anadolu’da tek kalan bu Ermeni
köyüne gösterilen ilginin artmasından, Hatay
ilindeki mülki amir, yerel yönetici ve iş adamları-
nın zaman zaman “pozitif ayrımcılık” yaparak
destek vermelerinden memnun olduklarını, amaköyde bir okul olmamasının yarattığı zorluğu ve
“medyatik köy” olmanın da bazı bedelleri
olduğunu ifade etmişlerdir.
123 Vakıflı Köyü’nün tarihçesi ve Derneğinetkinlikleri için bkz. Özdoğan vd. 2009, s.264-268.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 110/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 111/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 112/170
ve ayrımcılığı yok etmek üzere farklı kültürelgruplar arasında diyaloğu artırmayı ve ortaktarihsel/kültürel mirasın korunmasını hedefle-
yen Vakıf, bu doğrultuda ses getiren birçok
etkinliğe imza atmıştır. Yurt içi ve dışındakiçeşitli medya ve sivil toplum kuruluşlarıyla,üniversite ve eğitim kurumlarıyla kurduğuişbirliğiyle de geniş bir etki alanıyaratmaktadır.127
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkiye Ermenilerinindinsel, toplumsal ve kültürel yaşamlarınısürdürmelerinde merkezi önem taşıyan
kurumların büyük çoğunluğu Osmanlı döne-minde kurulmuş “cemaat vakıflarıdır”. İslamhukuku normlarına ve Osmanlı yönetimininmillet sistemi pratiklerine göre tesis edilmişolan cemaat vakıfları, Cumhuriyet’in kurulmaaşamasında Lozan Antlaşması’nın azınlıkhaklarına ilişkin hükümleriyle koruma altınaalınmıştır. Üst hukuk özelliği taşıyan buuluslararası antlaşmanın hükümetlereatfettiği yükümlülüğe karşın, Cumhuriyetdöneminde çıkarılan yasalar ve uygulanan
ayrımcı politikalar genelde gayrimüslimazınlıkların Lozan Antlaşması’nda öngörüleneşit vatandaşlık konumuna ve pozitif haklarınaaykırı kısıtlamalar getirmiştir. Merkeziyetçi,dinsel ve etnik farklılıklar karşısında homojen-
leştirici bir ulus-devlet modelini dayatanCumhuriyet rejimi, Ermeni cemaat vakıflarınınidamesini çok zorlaştıran koşullar getirmiştir.
Cemaat vakıflarının maddi varlığını tehdit edenuygulamaların başında, gerek Vakıflar Kanunu
çerçevesinde gerekse hukuk dışı idari kararlar-la, tasarruflarındaki taşınmazların tescilinegetirilen engellerle tapuya kayıtlı bile olsamevcut taşınmazlarına Vakıflar İdaresi’nce el
127 Vakfın kuruluş amacı, hedefleri ve faaliyetleriiçin bkz. Hrant Dink Vakfı, <http://www.hrantdink.org>.
dilekçeler vermeliyiz. Hak aramak için dahaaktif vatandaşlar olmalıyız.
Mezun derneklerinin, Ermeni kurumlarınınyaşatılmasında cemaat vakıfları kadar merkezi
bir rol oynamasalar da, uzun yıllar Ermenikültürünün yeniden üretilmesinde çeşitli yasalkısıtlamalar ve bürokratik engellere karşınönemli bir işleve sahip olduğu anlaşılmaktadır.2000’li yıllarda kurulan dernekler ise, biryandan yeni girişim ve projelerle İstanbul veAnadolu’da Ermeni tarihine ilişkin kültürelvarlığın hatırlatılması, canlandırılmasıyönünde önemli bir katkı sağlarken, diğeryandan, bir katılımcının ifadesiyle Türkiye’de
son dönemde başlayan “utangaç yüzleşme”yearacı olmaktadırlar. Hay-Gin ve Nor Zartonkgibi sivil platformlarla birlikte ve 1990’larınortasından günümüze gelen süreç içindedeğerlendirildiğinde, yeni örgütlenme biçimle-
rinin “cemaat içinde kapalı yaşama” refleksi-nin giderek daha fazla terk edildiğinin bir kanıtıolduğunu söyleyebiliriz.
Hrant Dink’in “hayallerini, mücadelesi, dili veyüreğini yaşatmak amacı” ve “yurtta şlık
bilincine sahip bireylerden oluşan şeffaf birtoplum yapısı içinde etnik, dini, kültürel vecinsel tüm farklılıklar için, herkes için demokra-
si talebi”yle 2007 yılında İstanbul’da kurulanUluslararası Hrant Dink Vakfı ise, çok özel birkonuma ve işleve sahiptir. Vakıf, Hrant Dink’inTürkiye’de başta Ermeni kültürü olmak üzerebütün farklı kültürlerin tarihsel geçmişleriylebağlarını koparmadan günümüzde yaşatılmasıve yarına aktarılması; Türkiye’nin her alandademokratikleşmesi; Türkiye ve Ermenistan
arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve toplumkatında diaspora ve Ermenistan’la diyalogkurulması için verdiği mücadeleyi devamettirmek amacıyla faaliyet göstermektedir.Nefret söylemine karşı farkındalık yaratmayı,milliyetçilik ve ırkçılıktan arındırılmış tarihçalışmalarına destek vermeyi, her türlü önyargı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 113/170
kapsamında daha geniş bir talebe dayandığını
ve tüm yurttaşların katılımına yönelik yapıldığı-
nı da belirtelim.
Osmanlı döneminden kalan kurumlar içindesadece cemaat vakıflarının tüzel kişiliğe sahipolması ve son dönem çıkan yeni yasayla dahükmi şahsiyetinin kısmen güçlendirilmişolması önemsenmektedir. Ayrıca, geçmiştefaaliyet alanlarını kısıtlayan ve vakıflararasında yardımlaşmayı engelleyen bazıdüzenlemelerin yürürlükten kalkmış olmasısevindiricidir. Ancak, yurt dışındaki vakıflarlaişbirliğinin, kanun hükmünce – zaten olmayanve olmadığı bilinen– “vakfiye senedi”nde
belirtilen amaçlar arasında yer alması şartınabağlı tutulmuş olması, esefle karşılanmıştır.Medeni Kanun’un (madde 101) “cemaatmensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz” hükmüyle yeni vakıfların kurulma-
sının engellenmiş olması da örgütlenmeözgürlüğünü kısıtlamaktadır. Bunun en sonörneği, Bitlis-Bingöl Ermenilerini KalkındırmaDerneği’nin vakfa dönüşmesi için yapılanbaşvurunun reddedilmesi olmuştur. Türkiye
Diyanet Vakfı’nın Sünni-Müslümanlara hizmetamacıyla kurulmuş olduğu düşünüldüğünde,Medeni Kanun’un getirdiği bu kısıtlamanınayrımcı bir anlayışla uygulandığı açıktır.
Vakıfların idamesi bu kurumların yönetimindekarşılaşılan sorunlar nedeniyle de güçleşebil-mektedir. Yasa gereği vakıfların yönetimindeyasal zemine dayanan bir eşgüdümden yoksunbırakılmasının yanı sıra, iç yönetim teamülle-
rinden kaynaklanan bazı uygulamalar da etkin
bir yönetimin gerçekleşmesini engellemektedir.Bu konuda en çok eleştirilen hususlar, şeffaflı-ğın olmaması, yöneticilerin belirlenmesinde veseçiminde demokratik bir katılıma yer verilme-
mesi, bazı olumlu örnekler dışında kemikleşmişyönetici kurullarının çağın gereklerine uygunprojeler geliştirmemesidir. Maddi olanaklarelverdiği ölçüde donanımlı, iyi eğitim almış,
konulması olmuştur. Tüzel kişiliği haiz olmaklabirlikte cemaat vakıflarının uzun dönemlerboyunca taşınmaz edinmelerinin kısıtlanması,mülkiyet haklarının ancak sınırlı kullanılabil-
mesi sonucunu getirmiştir. Mülkiyet haklarınınihlalindeki en üst nokta, 1974’te Yargıtay’ıntamamen siyasi ve ideolojik bir refleksle
“yabancı” tüzel kişilerin taşınmaz edinemeye-
ceği doğrultusunda verdiği hukuk dışı kararolmuştur. 1960’lardan yakın geçmişe kadargelen süre içinde Ermeni cemaat vakıfları elkonulan taşınmazlarının iadesi veya tazminiiçin Türkiye’de hukuk mücadelesi vermiş, sondönemde bu mücadeleyi AİHM katındasürdürmüştür.
AB sürecine giren Türkiye’de gündeme gelen
reformlar çerçevesinde tüm cemaat vakıflarının
geçmişteki taşınmaz kayıplarını telafi edici yeni
yasaların çıkarılması olumlu gelişmelere neden
olmakla birlikte, Osmanlı döneminde vakfiye
senetleri olmadan kurulan ve daha sonra (1935)
cemaat vakfı olarak tescil edilen kurumların
özel durumlarını dikkate alan ve Lozan Antlaş-
ması çerçevesinde de pozitif haklarının serbest
ve geniş kullanımına olanak verecek yasal
düzenlemelerin olmaması, katılımcıların da
eleştirdiği temel noksanlık olarak belirmektedir.
Vakıflar İdaresi’nin ayrımcı tutumundan ve idari
tutarsızlıklardan kaynaklanan engellemeler de
cemaat vakıflarının idamesini güçleştirmektedir.
İster yasa yapım sürecinde ister icraat ve yargı
katında olsun, gayrimüslim “azınlık”ları
“yabancı” addeden, “mütekabiliyet”e sığınan ve
“tehdit algısı”na dayanan zihniyet karşısında
hak aramak ve hukuk mücadelesi vermek
büsbütün zor olmaktadır. Yine de katılımcılar,büyük çoğunlukla “hukuk mücadelesi”nden
vazgeçilmemesi, “anormal” koşullara rağmen
“normal vatandaşlık hakları”nın dile getirilmesi
ve “demokratik” yöntemler içinde “talep
edilmesi” çağrısını yapmışlardır. Bu çağrının
cemaat vakıflarına ilişkin özel bir yanı olmakla
birlikte, “Türkiye’nin demokratikleşmesi”
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 114/170
deneyimlerin paylaşılması amacıyla yeni siviloluşumlar gündeme gelmiştir. Son dönemdevakıflar arasında maddi dayanışmayı mümkünkılan yasal düzenleme de bunun itici güçlerin-
den biri olmuştur. Diğer yandan, Ermenitoplumu içinde patriklik dışında sivil temsiliyetve vakıfların koordinasyonuna yönelik sivil biryapılanma arayışı, 1990’ların sonlarındabaşlamıştır. Başlangıçta Ermeni toplumuiçinde patriğin sivil temsil yetkisinin sorgulan-
masıyla başlayan tartışma, “cemaat içiyönetimin” ayrı bir sivil önderliğe ihtiyacı olupolmadığının irdelenmesiyle devam etmiştir.Katılımcılar arasında, vakıfların yönetimineilişkin yapılan tartışmada, yasal zemine
dayanmayan herhangi bir üst sivil oluşumunetkin olamayacağı çekincesi bir yana bırakılır-sa, aslında birbirini dışlamayan, iki ayrı duruşbelirginleşmiştir. Birincisi, kolektif bir çözümarayışından hareketle, geçmişte bir dönemuygulanan seçilmiş bir “merkez mütevelliheyeti” gibi ortak bir yönetim heyetininoluşmasından, ikincisi ise bireysel hakları önplana çıkararak herhangi bir cemaat içiörgütlenmenin dışında, Türkiye toplumu içinde
eşit yurttaşlığa dayanan ortak “demokratikmücadeleye” katılımdan yanadır. Sivilleşmeyitamamen “cemaat” dışında ve Ermeniyurttaşların her türlü etnik köken ve dinselinanışa mensup başka yurttaşlarla birliktehareket ettiği inisiyatiflere katılımı olarakyorumlayanlar, VADİP gibi oluşumlara damesafeli yaklaşmaktadırlar. Sivil bir üstyapılanmadan yana olanlar VADİP’i eleştirir-
ken, platformun umut edildiği kadar etkinolamamasını, yaptırım gücü taşımamasının
yanı sıra güçlü vakıfların işbirliği ve “ortakhavuz” konusunda samimiyetsiz davranmasıgibi cemaat içi faktörlere bağlamışlardır.
Vakıfların yönetiminde eşgüdüm sağlanmasıiçin sivil bir oluşuma önem verenler, daha etkin
olabilmesi için yasal zeminin sağlanmasının
aslında “pozitif ayrımcılığın” bir gereği
maaşlı profesyonel idareciler istihdam ederekbir tür icra kurulu oluşturmak cazip bir öneriolsa da, henüz yasada ve yönetmeliklerde
buna izin veren hükümler mevcut değildir.
Cemaat vakıflarına, bir katılımcının benzetme-
siyle “dar bir elbise biçildiği” açıktır. Bukurumlara hükmi şahsiyet tanınmış, ama
“özerklik alanı” kısıtlı bırakılmıştır. Tümgayrimüslim azınlık kurumları düşünüldüğün-
de cemaat vakıfları dışında hiçbirinin tüzelkişiliği haiz olmaması, genel olarak gayrimüs-
lim azınlıklara en başından beri kendi araların-
da örgütlenme özgürlüğü tanınmadığınıgöstermektedir. Gayrimüslim azınlıkların
varlıklarını koruma ve yeniden üretmesindehayati önem taşıyan cemaat vakıflarına da çokdar bir örgütlenme alanı tanınmıştır. Sondönem yapılan reformlar doğrudan örgütlen-
me özgürlüğünün genişlemesine olanaksağlamamaktadır. Lozan Antlaşması’ndatanınan pozitif hakların, günümüzde “azınlıkhaklarını” çok daha geniş manada ele alançağdaş uluslararası sözleşmeler uyarıncayeniden yorumlanarak yasal güvenceler altına
alınması gerekmektedir. Türkiye’de siyasiçevrelerde ve devlet katında, “LozanAntlaşması’nın çiğneneceği” iddiasınasığınılarak bu doğrultuda politika üretmektenkaçınılmaktadır. İddianın arkasındaki ‘ideolojikbagajın’, azınlık haklarına ilişkin bir “paranoya”içerdiği malumdur. Ancak Türkiye’nin taraf olduğu Kopenhag Kriterleri ve başka uluslara-
rası sözleşmeler, aslında sadece LozanAntlaşması’daki azınlık haklarına ilişkinyükümlülükleri yerine getirmeyi değil, bunun
ötesinde yeni düzenlemelere gidilmesinigerektirmektedir.
Cemaat vakıflarının yönetiminde yasal olarakeşgüdüme olanak sağlanmamasına karşın,maddi sorunlarının giderilmesi, mal varlığınıntespiti ve korumaya alınması, vakıflar arasındamaddi dayanışma sağlanması, bilgi ve
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 115/170
daha önce bazı şahıslarca el konulmuş arazininyeniden Vakfın tasarrufuna iade edilmesindensonra burada kira geliri getirecek bir binanıninşa edilmesi için hazırlanan projenin hayata
geçirilmesinde Başbakan Erdoğan’ın girişimdebulunması, istisnai durumlar olmakla birlikteumut vericidir.128 Bu ve benzer desteklerin kalıcıve sürekli olması beklenir. Bu noktada AKPhükümetinden “dinsel hoşgörü” söyleminindışına çıkarak sorunların çözümüne “etnikkimliğe” saygı ve hukuk normları çerçevesindeyaklaşmasını talep etmek zorunlu halegelmiştir.
Vakıflardan farklı bir statüde kurulan mezun
derneklerinin çeşitli yasal kısıtlamalara vebaskıcı uygulamalara rağmen “cemaat içinde”Ermeni kimliği ve kültürünün korunmasındauzun yıllar önemli bir işlev yüklenmiş olduğuaçıktır. Son dönemde gençlerin katılımınınazalması karşısında bu derneklerin çağdaşiletişim olanakları ve kültürel mecralarınkullanılması yoluyla canlandırılması ihtiyacıbelirmiştir. Mesleki kuruluş, hemşehrilikdayanışması, Anadolu’daki Ermeni varlığınınaçığa çıkarılması gibi amaçlarla kurulan ve
geniş toplumla ilişki içine giren yeni derneklerve demokratik sivil inisiyatif çerçevesindeçalışmalar yürüten oluşumlar ise, Ermenitoplumu içinde yeni bir örgütlenme biçimininyaratıldığını göstermektedir. Katılımcılar, farklıkanallar kullanılarak, toplumsal ve siyasalhayata katılımın artmasının Ermeni toplumu-
nun “cemaat kabuğu”nun olumlu bir biçimdekırıldığına işaret ettiğini ve “seslerini duyur-mak” açısından bu girişimlerin yaygınlaşarak
gelişmesini umduklarını belirtmişlerdir.
128 Dadyan Okulu için bkz. Agos 2010d; Karagözyan Yetimhanesi iç in bkz. Hürriyet 2011.
olduğunu da vurgulamışlardır. Eşit yurttaşlıkzemininde ortak demokrasi mücadelesini
savunanlar, “mağduriyet” konumunu pekiştir-
diği gerekçesiyle karşı çıktıkları pozitif ayrımcı-
lığın gayrimüslim azınlıkları edilginlenleştirdi-ğini, dolayısıyla onların da her şeyi devletten
bekler hale geldiklerini iddia etmişlerdir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri azınlıkhaklarının korunmasına yönelik yükümlülükle-
rin büyük ölçüde yerine getirilmediği ve eşitvatandaşlık statüsüne aykırı ayrımcı politikala-
rın uygulandığı Türkiye’de, “pozitif haklar”ıniçinin boşaltılarak anlamını yitirmesi şaşırtıcıolmasa gerektir. Ne var ki, yüzyıllara dayanan
geçmişi olan azınlık vakıflarının sivillertarafından daha özgürce yönetilebilmesi için,bireysel eşit yurttaşlık haklarına paralelbiçimde, kurumsal yapıları gereğince pozitif haklar talep etmesi kaçınılmazdır. Vakıflarınmaddi varlığını koruyup geliştirmesi içintaşınmazların tasarrufundan vakıf yöneticiseçimlerine, münferit veya ortak projegeliştirmeye, yurt içi ve yurt dışında benzerkurumlarla etkin işbirliğine uzanan geniş bir
alanda evrensel hukuk normlarına uygun bir bi-çimde örgütlenme özgürlüğüne sahip olmasıgerekmektedir. Yeni bir kurumsal yapılanmayaolanak verecek yasal düzenlemelerin talep
edilmesinde “pozitif haklar” mantığı sağlambir dayanak sunmaktadır.
Lozan Antlaşması’nda tanınan haklararağmen vakıflara devlet ve yerel yönetimlerinbütçesinden katkı sağlanmadığı gibi, kendiçabalarıyla gelişmeleri de engellenmiştir.
Ancak, son dönemde bazı olumlu gelişmelerdikkat çekmektedir. Örneğin, Diyarbakır’dayerel yönetimin Surp Giragos Kilisesi’ninrestorasyonuna katkıda bulunması;İstanbul’da Bakırköy Belediyesi’nin DadyanOkulu’nun bahçesinde modern bir okulbinasının inşa edilmesine destek vermesi;Şişli’de Karagözyan Yetimhanesi Vakfı’na ait
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 116/170
Sekizinci Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 117/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 118/170
Bu toprakların gerek uzak gerek yakın tarihine
yeni bir gözle, daha geniş perspektiften
bakmadan, tarihsel bilgi birikimimizi farklı
kaynaklarla beslemeden, günümüzün özgürlük
ve demokrasi sorunlarını ve bunların türevi
olan Türkiye Ermenilerinin sorunlarını çözmek
mümkün değildir. Zira, bugün Türkiye Ermenile-
rinin durumunu iyileştirmek için atılacak bazıadımların, bu dar açılı tarih yaklaşımı ve
tarihsel bilgi eksikliği yüzünden, gerek devlet
gerekse toplum tarafından dirençle karşılan-
ması kuvvetle muhtemeldir. Örneğin, bazı
noktalarda devletin Ermenilere pozitif ayrımcı-
lık uygulayabileceğinden bahsettik. Bilindiği
gibi pozitif ayrımcılık, o güne kadar özellikle
devlet uygulamaları sonucu haksızlığa uğramış,
sürekli mağdur olmuş kesimlere kamu otorite-
since birtakım özel düzenlemeler getirilmesiniiçerir, yani bir anlamda geçmişin düzeltilmesidir.
Bugün okullarda öğretilen, medya organlarınca
desteklenen, toplum nezdinde de genel kabul
görmüş Osmanlı/Türk tarihi anlayışını benim-
seyen kitlelerin, Ermenilerin bu topraklarda, en
hafif tabirle haksızlığa uğramış bir kesim
olduğunu, dolayısıyla onlara bugün pozitif
ayrımcılık yapılabileceğini kabul etmeleri hayli
zordur. Ayrıca, devletin ve toplumun Ermenileri
“hain ve güvenilmez” olarak nitelemesinin
kaynağı da bu milliyetçi tarih anlayışıdır. Buyargılar kırılmadan Ermenilere yaklaşımın
devlet ve toplum katında düzelmesi zordur.
Sadece Ermeniler üzerinden değil, daha genişbir çerçeveden, örneğin Anayasa tartışmalarınoktasından bakacak olursak, bir katılımcınındediği gibi, tarihi doğru yazılmayan bir ülkenin
doğru bir anayasaya sahip olması da mümkündeğildir; çünkü bir ülkenin anayasada belirle-
nen siyasi yapısı o ülkenin tarihi üzerine binaedilir: “Tarih dediğimiz şey aslında tam tarihdeğil mülkün temeline dair bir şeydir. Mülküntemeline dair şeyler de konuşulmadığı süreceyasalar sallanır.” Buradan da anlaşılacağı
üzere, Türkiye’de tarihle yüzleşme Ermenilerinbaşına gelenlerle sınırlı değildir; Türklerin OrtaAsya’dan göçünden padişahların annelerine,İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne kadar yaratılanTürk tarihi mitinin bütün unsurlarını kapsar.Dolayısıyla, Türkiye’de demokratikleşmeninönemli bir adımı da tarihle yüzleşmektir.
Peki, “tarihle yüzleşme” ne demektir? Birkatılımcının dediği gibi, tarihle yüzleşmek, “herşeyi unutalım, yeniden başlayalım” demek
değildir. Tam tersine, tarihle yüzleşmekhatırlamaktır, her şeyin konuşulabilir olduğunukabul etmektir, bir çeşit hesaplaşmadır.
KUTSAL TARİH ANLAYIŞI
Türkiye’de ise, çerçevesi devlet tarafındanbelirlenmiş Türk tarih anlatısına adeta kutsal,dokunulmaz bir olgu olarak bakıldığı söylene-
bilir. Tarih, muktedirler tarafından bir kereyazıldıktan ve benimsendikten sonra, onunla
çelişen en ufak bir iddia veya yorum bile büyükbir infiale yol açabilmekte, “Türklüğe” hakaretolarak algılanabilmektedir. Tarih, neredeysedinsel bir olgu, “kendi yapar kendi tapar”sözüne iyi bir örnek haline getirilmiştir.Osmanlı devletinin kuruluş yeri ve zamanındanAtatürk’ün kişiliğine kadar her şey bu dokunul-mazlığın konusu olabilmektedir. Yaratılan bu
Tarihle Yüzleşme
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 119/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 120/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 121/170
– Dersim, Maraş, Çorum katliamları gibi. Birkatılımcının ifadesiyle, “en büyüğüyle”hesaplaşılmadığı için “küçükler” onu takipetmiştir.
1915 olayları, farklı olanın yok edilmesidir; bu
eylemi meşrulaştırmak veya görmezden
gelmek, bugün de güçlü olanın farklı olanı yok
etmesini olağan karşılamak anlamına gelir.
Demokratikleşme çerçevesinde, 1915’le
‘yüzleşmek’, Türkiye’nin de önünü açacak, daha
barışçıl, daha demokratik ve özgür bir ülke
olmasına vesile olacaktır. Katılımcılarımızdan
birinin, bindiği takside şoförle arasında geçen
diyalog, bu hadiseyle hesaplaşılmamasının,
vicdanlarda mahkûm edilmemesinin nasıl yenişiddet gösterilerine açık kapı bıraktığının bir
göstergesidir. Kendisinin Tokatlı olduğunu
söyleyen şoför, aslında ailesinin Kafkasya’dan
geldiğini, dedeleri ’93 Harbi’nde iyi savaştığı
için devletin Tokat’ta onlara bir ev verdiğini
söyler. Katılımcımız (Ermeni olduğunu şoför
bilmemektedir), kendisine bu evin ne evi olduğu
sorunca, şoför “kaçan” Ermenilerden birinin evi
olduğunu söyler. Katılımcımız kendi bildiği
kadarıyla Ermenilerin kaçmadığını, kaçırıldığını,yok edildiğini söyleyince, şoför, “Senin bildiğin
çok doğru ve diyorum ki gelsinler gene aynı şeyi
yapacağız!” demiştir. Bu tekil bir örnek gibi
görünebilir, ama bu zihniyet maalesef halk
arasında nadir görülen bir zihniyet değildir. Bu
bakış açısı Ermenilerle sınırlı da değildir. Bu
anlayışa göre “hak eden” herkes sürülebilir,
katliama uğratılabilir. Bu zihniyetin, farklı
grupların bir arada demokratik bir biçimde
yaşamasına elvermeyeceği açıktır.
1915-1922 yılları arasında Ermenilerin maruzkaldığı soykırımın faillerinin ve sorumlularınınkimler olduğu sorusu, tarihle yüzleşmeninönemli bir parçasıdır. Kimi katılımcılar, “bukadar büyük bir şey komşunun komşuyukatletmesi olmadan olmuyor, bu sadecedevletin bir ideolojisi değil, o meşrulaştırmaya
1915’LE ‘YÜZLEŞME’
1915’le ‘yüzleşmek’ gereklidir, ama kolay
değildir; çünkü bu, inandığımız çoğu şeyin
aslında doğru olmadığını veya en azından eksik
olduğunu görmek demektir ve açık yürekli bir
sorgulamayı gerektirir. Üstelik bunu yapması
veya benimsemesi gerekenler birkaç birey değil,
çok uzun zaman boyunca “tam tersi” gerçeklere
inandırılmış bütün bir toplumdur. Türkiye
özelinde yüzleşilmesi gereken tarih de oldukça
kanlı ve acı dolu bir tarihtir. Ama toplumsal
vicdanın temizlenmesinin, daha sağlıklı bir
siyasi ve sosyal yapının temellerinin atılmasının
yolu, kötü olanın, çirkin olanın bütün açıklığıyla
konuşulmasıdır. Örneğin, Türkiye’deki popüleralgı, Osmanlı ülkesinde halkların hep uyum ve
barış içinde yaşadığı yönündedir. 1915’le
‘yüzleşmek’ için ilk önce bunun her zaman ve her
yerde böyle olmadığı gerçeğini görmek gerekir.
Bir katılımcımızın dediği gibi:
Türkiye’de romantiklik çok seviliyor, komşularşöyleydi, böyleydi […] öyle değildi. Komşularzaten öyle böyle olsaydı bu derece olmazdı buişler. Sanki Osmanlı dünyanın en entegre biryeriymiş [gibi], hiç de beraber yaşanılmıyordudoğuda, segregeydi [ayrı] hayatlar […] sırf Türk köyleri, sırf Ermeni köyleri var ve buköyler basılıyor karşılıklı […] Ermeni kadınlarkaçırılıyor […] Böyle bir tarihten geliyoruz veböyle bir tarihten konuşmanın çok da güneşlibir konuşma olacağını sanıyorsanız aldanı-yorsunuz. Çünkü çok kanlı bir konuşma o vebu kanı duymadık henüz çünkü hep etrafın-
dan dolaşıyoruz.
Bütün bu zorluklara rağmen 1915’le
‘yüzleşme’nin, böylece onu ‘aşmanın’, genelanlamda Türkiye’nin siyasi kültürüne olumlukatkısı olacaktır; çünkü bugün hâlâ ne yazık kiTürkiye’deki siyaset ve düşünce dünyası,kendinden olmayanın imhası mantığındankurtulabilmiş değildir. 1915’ten sonraki tarihboyunca da yaşadığımız topraklar, kitlekatliamlarına sahne olmaya devam etmiştir
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 122/170
1915 sadece kitlelerin imhası değildir. Bir halkın,
tabiri caizse geleceğinin çalınması, geçmişehapsedilmesidir. Daha somut söyleyecek
olursak, bugün Ermenilerin dünyanın dört birtarafına dağılmış olmalarının, Ermenistan’ın
yoksul bir ülke olmasının, Türkiye Ermenileri-nin sayısının bu kadar azalmış ve kültürlerinin
yok edilmiş olmasının kaynağında, 1915soykırımının yattığı açıktır. Çünkü Ermeniler bu
olaylarda yalnız insan kaybetmekle kalmadılar,bu insanlarla birlikte bütün bilgi birikimlerini,
eğitimli işgücünü, sanatlarını ve düşüncebirikimlerini de kaybettiler. Bu devasa kayıp,
anlaşılır bir şekilde, 1915’in onlar için merkezi
bir yere oturmasına sebep oldu. Bir katılımcı budurumu, “Biz geçmişe sığınan bir milletiz,
yapacak başka bir şeyimiz yok,” şeklinde ifadeetmiştir. Bu sözlere rağmen, hem 1915’in
getirdiği yıkım, hem devletin baskıları, hem de
Türkiye’deki Ermeni okullarında Ermenitarihine dair okutulabilecek derslere getirilenkısıtlamalar sebebiyle sebebiyle bugün
Türkiyeli Ermenilerin kendi tarihlerini bildikleri-ni söylemek mümkün değildir. Bu durum,
toplumsal hafızanın yok olmasını, Ermenilerinkendilerine yabancılaşmasını beraberinde
getirmiştir. Gazeteci kimliği de olan bir
katılımcımız bu durumu şöyle açıklıyor:
Cemaat, yaşadığı kimlik erozyonu ortamında
o kadar yabancılaşmış ki kendi geçmişini,kendi kökünü, kendi içtihadını bile unutmuş.1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesikabul edildiğinde o dönemin koşullarında çokileri bir zihniyeti temsil ediyor aslında. Amabugün bu hafıza kaybolmuş […] Türkiye’de Er-
meni sorunu tabu olmaktan çıktıkça insanlaralternatif bir bilgi arayışında olabiliyorlar.
yarıyor,” diyerek, sivil halkın bir kısmının da buöldürme ve yağma hareketine katıldığınıbelirtse de, failin “Türkler” olarak ifadeedilmemesi gerektiği, “bunu Türkler yaptı”
demenin doğru olmayacağı da söylenmiştir.Ermenilere yapılan muamelenin sorumlusunun,halkın bir kısmını bu işe ortak eden zamanıniktidar sahipleri olduğu görüşü ağırlıktadır.Öte yandan, 1915 olaylarını tanımlamak için,
“mukatele” veya “kardeş kavgası” tanımlarınınkullanılmasının doğru olmayacağı da katılımcı-lar tarafından belirtilmiştir; çünkü 1915olaylarında iki eşit ve resmi tarafın dengeli birmücadelesi söz konusu değildir. Bir tarafta, birdevlet mekanizması ve onun aygıtları, diğer
tarafta ise bu aygıtlardan yoksun o devletinvatandaşı olan bir halk –Ermeniler– vardır.
1915 VE TÜRKİYELİ ERMENİKİMLİĞİ
Türkiyeli Ermeniler 1915’i etnik kimliklerinintemeli haline getirmemiş olsalar da, 1915 onlariçin bir travma kaynağıdır.133 Çünkü, Türkiyeli
Ermeniler hem “Türklerle” beraber yaşamayadevam etmişler, hem de devlet baskısı
yüzünden 1915’i diaspora Ermenilerine kıyasladaha az gündeme getir(ebil)mişler, 1915’inyasını dahi tutamamışlardır. Dolayısıyla,soykırımın tanınmasının onlar için de manevibir değeri vardır. Örneğin bir katılımcı şöyledemiştir:
Soykırım kabul edilse ne olacak? Şahsenbenim gururum kurtulacak. Şahsen ben niyebenim babaannem bir ara Emine oldu, bununcevabını alacağım. Böylece, atalarımın
yaşadıklarının “hakkı teslim edilmiş”olacaktır.
133 Bu konuda şu kaynaklara başvurulabilir: Bilal2004, The Lost Lullaby and Other Stories AboutBeing Armenian in Turkey, yayımlanmamışyüksek lisans tezi, Boğaziçi Üniversitesi; Koçoğlu2001, Azınlı k Gençle ri Anlatıyor , Metis Yayınları,İstanbul.
Bugün Ermenilerin dünyanın dört bir tarafına dağılmışolmalarının, Ermenistan’ın yoksul bir ülke olmasının, TürkiyeErmenilerinin sayısının bu kadar azalmış ve kültürlerinin yokedilmiş olmasının kaynağında, 1915 soykırımının yattığı açıktır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 123/170
söylemiştir. Katılımcıya göre aslolan, butoprağın insanlarının tutumudur:
Ben dedelerim için ilk kez bu topraklarda birmum yakma olanağını buldum, ilk kez. Orada
bir gözyaşı dökmek olanağını buldum.Türkiyeli dostlarla bu acıyı paylaşmakAmerikan Başkanı’nın ne söylediğinden çokdaha önemliydi.
Öte yandan, soykırım anmaları çerçevesindeErmeni diasporasını tamamen bu işin dışındatutmak haklı ve siyaseten sonuç getirici birtavır değildir. “Diaspora” diye adlandırılanErmenilerin büyük bir kısmının 1915 soykırımı-nın kurbanları olduğu ve kökenlerinin Anadolu
olduğu hatırda tutulmalıdır.
Son zamanlarda, bazı aydınların ve sivil toplumaktörlerinin başını çektiği, “Ermenilerden özürdileme” kampanyaları da çalıştaylar sırasındagündeme gelmiştir. Bu kampanyalar genel birmemnuniyet ve takdirle karşılanmakla birlikte,bazı noktalarda tereddütleri, çekinceleriolduğunu söyleyen katılımcılar da olmuştur. Butereddütlerin yoğunlaştığı birkaç noktayıbelirtmek gerekirse, bu kampanyaların ahlaki
ve vicdani boyutunun geri plana itilerek siyasianlamda araçsallaştırılması, başka bir deyişleuluslararası siyasette Türkiye’nin “elinirahatlatacak” hamleler olarak sunulması,kampanyaların samimiyetine dair şüphelerindoğmasına yol açmıştır. Ayrıca, bu kampanya-
larda, 1915’ten nasıl bahsedileceğini, neyinsöylenip söylenemeyeceğini belirlemeyeçalışan “üstten ve otoriter bir dil” kullanıldığınıileri sürenler de olmuştur. Bir katılımcımız özürmetnini134 şöyle eleştirmektedir:
Neden bu steril kelimeyi [Büyük Felaket]seçtin? Bizimkiler “çart” diyordu. “Çart”korkunç bir kelime, “kesmek” demek.Kullanabiliyor musun bu kelimeyi? Kullanmı-
134 Metin için bkz. “Özür Diliyorum” imzakampanyası <http://www.ozurdiliyoruz.com>
Bunu da gidip Ermeni komşularına sorabili-
yorlar örneğin. Zannediyorlar ki Ermenilerkendi tarihlerine son derece vâkıf, o anlamdason derece donanımlı; halbuki böyle bir şeyyok. Bugün Türkiye’deki Ermeniler kenditarihlerini öğrenme olanağına sahip değiller.Cemaatin okullarında böyle bir olanak yok za-
ten.
Şunu da eklemek gerekir ki, Cumhuriyet’ingerek 1915 gerek Ermeniler konusunda takındığıtavır ve izlediği politika da 1915’i 1915’tebırakmamıştır. Devlet, acıları teslim eden,haksızlıkları gören, ölülere saygı gösteren biranlayış ve siyaset yerine, asıl suçlununkurbanın kendisi olduğunu ispatlamaya
girişmiştir. Bu, Ermeniler için 1915’in kendisikadar yaralayıcıdır. Başka bir deyişle devlet,izlediği inkârcı, baskıcı, yok edici politikalarla,Ermenilere 1915’in yarattığı travmayı atlatmaşansını hiçbir zaman tanımamıştır.
SOYKIRIMI ANMA TÖRENLERİ VEÖZÜR KAMPANYALARI
Katılımcılar, 1915’in bütün yönleriyle ilk önceTürkiye’de –ama sadece burada değil– tartışıl-
ması gerektiği, bu olayın yaşandığı yerdeçözüleceği kanısındadırlar. Bunun bir yansıma-
sı veya uzantısı olarak, soykırım kurbanlarınınTürkiye’de özgürce anılabilmesinin gerekliliğiifade edilmiştir. İHD, 2005 yılından itibarenyaptığı soykırımı anma etkinlikleriyle bualanda öncü rolü oynamıştır. 2010 yılında dakurbanlar Türkiye’de Taksim Meydanı’nda veSirkeci Garı’nda kamusal bir törenle anılabil-miştir. 2011 yılında da benzer anma törenleriyapılmıştır. Sokaktaki anmalar, görünürlükleri
yüksek olduğu için kamuoyunda belli düzeydeyankı uyandırmayı başarmıştır.
Daha evvel yurt dışında katıldığı bu tipanmaların yanı sıra geçen seneki adı geçenanmada da hazır bulunan bir katılımcımız, yurtdışındaki anmalarda “hiçbir şey hissetmemesi-ne” rağmen, buradaki anmada duygulandığını
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 124/170
bir şey var. Ha, devletin, o erkin bakışı bu mu?
Değil. Bu bakışı nasıl değiştireceğiz? Toplu-
mun dinamikleri bu bakışı değiştirmeye yeter.Bu insanlar özür kampanyası yaptılar.Eksikleri var mı, var. Yanlışları var mı, var.
Ama bir şey yaptılar ya. Kendilerine göre birşey yaptılar […] Bunları reddetmemek lazım.
ORTAK TARİH KOMİSYONU
Bilindiği gibi Türkiye devletinin ve mevcut AKP
hükümetinin 1915’le ilgili önerdiği temel çözüm
yollarından bir tanesi, Türkiye’den,
Ermenistan’dan ve üçüncü ülkelerden gelen
tarihçilerle oluşturulacak bir komisyon
kurulması ve bu komisyonun 1915 olaylarının iç
yüzüyle ilgili çalışmalarda bulunmasıdır.Katılımcılarda, böyle bir ortak tarih komisyonu-
nun sağlıklı bir biçimde işleyeceğine dair
şüpheler olduğu gözlemlenmiştir. Bunun önde
gelen sebebi, komisyonun maruz kalacağı
muhtemel siyasi baskılardır. Bunun yerine,
Türklerin ve Ermenilerin belirleyici söz hakkına
sahip olmadıkları, sadece gözlemci ve bilgi
veren konumunda oldukları uluslararası bir
komisyon kurulmasının daha faydalı olabileceği
belirtilmiştir. Ayrıca, bu tür bir komisyonun birnevi “oyalama taktiği” olduğu izlenimi de
mevcuttur. Başka bir deyişle, ortak tarih
komisyonu teklifinin bu sorunu çözmek için
değil, tam tersine, “bir şey yapıyormuş gibi
görünerek” diğer girişimlerin önünü tıkamak,
sorunu sürüncemede bırakmak için öne
sürülmüş bir taktik hamle olduğu izlenimi
vardır: “Bir şeyi halletmek istemiyorsanız o işi
komisyona havale edersiniz”. Ayrıca kimi
Ermenilerin de, daha duygusal bir yaklaşımla,
atalarının acılarını tartışmaya açacağı için böylebir komisyona karşı oldukları gözlemlenmiştir.
Bütün bunların yanı sıra, böyle bir komisyonhakkında henüz tatmin edici şekilde cevaplan-
mamış bazı sorular vardır. Bu komisyonun
yaptırım gücü, bağlayıcılığı olacak mıdır,
olacaksa nasıl olacaktır? Böyle bir komisyon,
yorsun. Sen bunu güzelleştirmekle bir şeyyapmış oluyor musun? Olmuyorsun. Çünkübununla baş etmek yerine estetik bir şeyseçip edebiyatın içinden, alıp bunu burayayapıştırıyorsun.
Öte yandan, bunları söyleyen katılımcılarakarşılık, bu kampanyalarla eskiye göre birergelişme kaydedildiğini, dolayısıyla söz konusukampanyaların desteklenmesi gerektiğini ifadeeden başka kişiler de oldu:
Türkiye’deki gelişmeye şöyle bir göz atın, 15-20sene öncesine bakın ve şimdiki sürece bakın.İnsanların vicdanı artık [uyandı]. İki-üç yüzbin kişi Hrant’ın cenazesinde yürürken ne diyeyürüdü? Artık insanların vicdanına dokunan
Neden bu steril kelimeyi [Büyük Felaket]seçtin? Bizimkiler “çart” diyordu. “Çart”korkunç bir kelime, “kesmek” demek.Kullanabiliyor musun bu kelimeyi?Kullanmıyorsun. Sen bunu güzelleştirmekle bir şey yapmış oluyor musun? Olmuyorsun.
Türkiye’deki gelişmeye şöyle bir göz atın,15-20 sene öncesine bakın ve şimdikisürece bakın. İnsanların vicdanı artık[uyandı]. İki-üç yüz bin kişi Hrant’ıncenazesinde yürürken ne diye yürüdü?
Artık insanların vicdanına dokunan bir şey var. Ha, devletin, o erkin bakışı bumu? Değil. Bu bakışı nasıl değiştireceğiz?
Toplumun dinamikleri bu bakışıdeğiştirmeye yeter. Bu insanlar özür kampanyası yaptılar. Eksikleri var mı,var. Yanlışları var mı, var. Ama bir şey
yaptılar ya. Kendilerine göre bir şey yaptılar […] Bunları reddetmemek lazım.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 125/170
yüzleşmeye yol açabilir. Örneğin, aile tarihlerive soyağaçları incelendiği zaman, Türkiye’deErmeni olanlarla olmayanların sanılandan çokdaha fazla iç içe geçtikleri görülecektir.135
Bunun görülmesi ve kabullenilmesi, dahagergin konuların konuşulmasını kolaylaştırabi-lir. Yakın zamanlarda kimi örneklerini gördüğü-
müz sözlü tarih çalışmaları, aile bazındayüzleşmenin bir yolu olarak zikredilebilir. Butür çalışmaların, hem sayıca fazlalaştırılmasıhem de coğrafi olarak daha geniş bir alanayayılması, tarihle yüzleşme için faydalıolacaktır. Bu öneri bir anlamda çözümün küçükparçalara ayrılması olarak da algılanabilir.
“Küçük adımlarla ilerleme” ve “çözümü küçük
birimlere ayırma”, aslında başlı başına biryöntem olarak düşünülebilir. Aile tarihiyleyüzleşme bunun bir yolu olabileceği gibi başkayollar da bulunabilir. Örneğin, 1915 söz konusuolduğunda sadece en büyük ve konuşulması enzor soruya, yani bunun bir soykırım olupolmadığına varana kadar, daha mikro çalışma-
larla 1915 öncesine dair bilgi birikimini artırma-
ya çalışmak ufuk açıcı olabilir.
Yakın tarihin yazımı henüz sonlanmamıştır.
Tarihçiler yeni bulgular ışığında tarih yazmayadevam ediyorlar ve edecekler. Kamu otoritesi-
ne düşen, bu kişilerin ve onların akademikçalışmalarının önünü açmaktır. Önünüaçmaktan kasıt, hem gerekli araştırmaimkânlarını sağlamak, hem de çalışmalarınaideolojik sınırlar koymamak ve askeri, sivilbürokrasiden ya da sivil toplum içerisindengelebilecek bu tip sınırlayıcı müdahaleleriengellemektir. Ermeniler söz konusu olduğun-
da tarihle yüzleşmeyi 1915’le sınırlı görmemekgerekir. Ermenilerin bu topraklar üzerindekikültürü, tarihi, sanatı, edebiyatı ve yaşayışlarıile ilgili çok geniş bir bilgi boşluğu vardır; çünkü
135 Son birkaç yıldır yapılan bu tür çalışmalar içinbkz. Çetin 2004, Anneannem; Altınay ve Çetin2009; Neyzi ve Kharatyan 2010.
yaşananların soykırım olup olmadığı konusun-
da “son sözü” mü söyleyecektir, böyle bir şeymümkün müdür? Komisyonda yer almayantarihçilerin bu komisyonun görüşüne tersgörüşler ileri sürmesini kim engelleyebilecektir?
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Tarihle yüzleşmek, sadece devlet adamlarının,siyasetçilerin ve akademisyenlerin işi olarakgörülmemelidir. Devlet kadar toplum da,
tarihle yüzleşmenin aktörü olabilir ve olmalıdır.Yani, belki de tarihle yüzleşmenin en iyi yolutoplumlar arası diyaloğun önünü açmak,zeminini hazırlamaktır.
Yüzleşmenin yönteminin ne olabileceğisorusuna katılımcılardan birinin verdiği cevap
ilginçtir:Önce kendi aile tarihimizle, kendimizle
yüzleşmemizi doğru buluyorum. Daha sonradaha büyük çapta yüzleşme olabileceğinidüşünüyorum. Nasıl okumaya alfabeyi çözerekbaşlıyorsak, [tarihle yüzleşmenin] en kolayyolunun da ilk önce kendi ailemizin, kendimizin
tarihiyle yüzleşmek olduğunu düşünüyorum.Bu iki toplumun birbiriyle barışık yaşaması içinatılacak olan ilk adımın çok kıymetli olduğunudüşünüyorum. Kendi ailemden bu sonuca
vardım. Kendi ailemin ağacını yazarkengözlemledim ki ailemde Müslümanlar var. E o
zaman nasıl ben Müslüman kuzenlerimedüşmanca duygular besleyebilirim? […] Tarihkitabı açmadan önce insanların dedesininyazdığı kitabı okumasını istiyorum.
Alıntıda sözü edilen tekil ve küçük ölçekliyüzleşmeler, zamanla daha büyük ölçekli bir
Ortak tarih komisyonu teklifinin bu sorunu çözmek için değil,tam tersine, “bir şey yapıyormuş gibi görünerek” diğer girişimlerin önünü tıkamak, sorunu sürüncemede bırakmak içinöne sürülmüş bir taktik hamle olduğu izlenimi vardır: “Bir şeyihalletmek istemiyorsanız o işi komisyona havale edersiniz”.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 126/170
Vakfı’nı burada zikretmek gerekir. Devlet,Kültür Bakanlığı aracılığıyla Ermeni tarihini vekültürünü tanıtmak için çalışan bu gibikurumlara destek verebilir.
Bu noktada, devletin hem 1915 hem de genel
anlamda Osmanlı Ermenileri üzerine yabancıdilde yazılmış akademik çalışmaların Türkçeyekazandırılmasının önündeki adli ve idariengelleri kaldırması, bu tür çevirileri teşviketmesi doğru olur. Gerek 1915 gerek diğer tarihiolaylar konusunda akademik çalışma yetersiz-
liğini, dolayısıyla Türkiye toplumunun konuyailişkin bilgi eksikliğini aşmanın başka bir yoluyoktur. Tüm bu sürecin başarılı olmasının
önşartı, tarihi kutsallaştırmayan ve tabulaştır-mayan bir yaklaşımın sahiplenilmesidir.
bütün bunlar bugüne kadar devlet eliyle yokedilmiş, yok sayılmıştır. Tarihle yüzleşme, aynızamanda bu bilgi boşluğunu kapatacak hertürlü çalışmaya destek vermeyi de kapsar.
Günümüzde Ermeni toplumuna ilişkin bilgieksikliğini gidermeye yönelik çalışmalar yapanAras Yayıncılık ve Uluslararası Hrant Dink
Ermeniler söz konusu olduğunda tarihle yüzleşmeyi 1915’le sınırlı görmemek gerekir. Ermenilerin bu topraklar üzerindeki kültürü, tarihi, sanatı,edebiyatı ve yaşayışları ile ilgili çok genişbir bilgi boşluğu vardır; çünkü bütünbunlar bugüne kadar devlet eliyle yokedilmiş, yok sayılmıştır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 127/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 128/170
Dokuzuncu Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 129/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 130/170
Ermenistan ve Diaspora
Ermenilerin dünya ölçeğinde çok geniş bircoğrafyaya yayılmış bir grup olduğu malumdur.Ermenilerin diasporalaşma süreci 11. yüzyılakadar geri götürülebilirse de, küresel birdiaspora haline gelmeleri büyük ölçüde 20.yüzyılda gerçekleşmiştir. Aynı yüzyılın son onyılında, 1918-1920 arasında çok kısa süren
istikrarsız durum hariç, yüzyıllar sonraSovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsız birErmeni devleti de ortaya çıkmıştır. Geldiğimiznoktada, kendi aralarında da inişli çıkışlı birilişkileri olan Ermeni diasporası ile ErmenistanCumhuriyeti, küresel Ermeni siyasetinin önemli
aktörleridir. Dünyadaki Ermeni diasporasınınbüyük bir çoğunluğunun kökenleri Anadolu’durve Türkiye Ermenilerinin diaspora Ermenileriy-
le akrabalık bağları vardır. “DiasporaErmenisi”nin, “Ermenistan Ermenisi”nin ve
“Türkiye Ermenisi”nin kim olduğunu tanımla-
mak her zaman kolay olmayabiliyor. Aynızamanda, diaspora Ermeni kurumlarının veErmenistan devlet politikalarının TürkiyeliErmenilerin genel durumunu dolaylı da olsaetkileme potansiyeline sahip olduğunugörüyoruz. Bu noktada, Türkiye Ermenilerini
tartışırken onların diaspora ve Ermenistanhakkındaki fikirlerini ve diaspora/ Ermenistan/Türkiye üçgenine dair ne düşündükleriniöğrenmek önemlidir.
ERMENİSTAN
Çalıştay katılımcıları arasında en az bir defaErmenistan’ı ziyaret etmiş olanlar bulunmak-
tadır. Bu kişiler, Ermenistan hakkında farklıduygu ve düşünceler ortaya koymuşlardır.Kimisi Ermenistan’ın kendileri için “hiçbir şey
ifade etmediğini” söylemiştir. Bir katılımcımızErmenistan’a gittiğinde hissettiklerini şöyleifade etmiştir:
Etrafta Ermenice konuşan insanlar duymakilginçti, bir de kadın olarak geceleyindolaşabiliyor olmak da ilginç gelmişti [ama]hiç oralı hissetmedim hiç de oralı hissedeceği-mi zannetmiyorum […] Herhangi birErmeni’nin Ermenistan’la ilgili bir yatırımıolması gerektiğini düşünmüyorum. HerErmeni’nin Ermenistan’la bir geleceği olmakzorunda değil.
Başka bir katılımcı da benzer bir yaklaşımlaşöyle söylemiştir:
Ben bu ülkenin [Türkiye] insanıyım. Ermenis-
tan bana ülkem duygusunu vermiyor […]Ermenistan’ın Türkiye Ermenileri gibi birderdi olduğunu da düşünmüyorum. Dolayısıy-
la, Türkiyeli Ermeniler olarak biz burada
Ermeni kimliği altında yalnızız.
Bu yaklaşımlardan farklı olarak, Ermenistan’ı“anavatan” olarak gördüklerini, kendilerinikültürel anlamda Ermenistan’a yakın hissettik-
lerini söyleyenler de olmuştur. Ermenistan,Türkiye’nin aksine, Ermeni olmanın “normal”olduğu bir yerdir; bu da orada bulunan Türkiye
“Etrafta Ermenice konuşan insanlar duymak ilginçti, bir dekadın olarak geceleyin dolaşabiliyor olmak da ilginç gelmişti[ama] hiç oralı hissetmedim hiç de oralı hissedeceğimizannetmiyorum […] Herhangi bir Ermeni’nin Ermenistan’lailgili bir yatırımı olması gerektiğini düşünmüyorum. Her Ermeni’nin Ermenistan’la bir geleceği olmak zorunda değil.”
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 131/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 132/170
altındaki toplulukların kültürel kimlik vevarlıklarının korunması ve sürdürülmesi içinmümkün olan her çabayı göstermesi gerekir.
SINIR VE PROTOKOLLER
Türkiye, Ermenistan’ı resmen tanıyan ilkülkelerden biri olmasına rağmen, iki ülkearasında doğrudan ve daimi diplomatik
temsiliyet bulunmamaktadır ve aralarındakisınır Türkiye tarafından kapatılmıştır.Türkiye’nin bu konudaki resmi gerekçesi,Ermenistan’ın Azerbaycan’la yaşadığı Karabağihtilafı neticesinde, bir kısım Azerbaycantoprağını işgal altında tutmasıdır. Bu gerekçey-
le kendini bağlayan Türkiye, o günden beriErmenistan politikasını büyük ölçüdeAzerbaycan’a endekslemiş durumdadır. Kimikatılımcılarımıza göre, aslında Türkiye,
Ermenilerle ve Ermenistan’la yüzleşmemek vebu yüzleşmenin getireceği sorunlardankaçınmak için Karabağ sorununu kullanmıştır:
Sovyetler Birliği dağılınca Ermenistanbağımsızlığını ilan ettikten sonra Türkiye birsürpriz karşısında kaldı, çünkü bir Ermenistanpolitikası yoktu, bir hazırlığı yoktu.Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıdı amaikilemde kaldı. Karabağ sorunu Türkiye içinbir can simidi oldu, çünkü bu Karabağ sorunusayesinde Türkiye bir tavır almak mecburiye-
tinde kaldı. O tavır da tabii negatif olacaktı.Böylece birçok hesaplaşmayı yapmaktankurtuldu.
İki ülke arasındaki sınırın açılması gerektiği,bunun sorunların çözümüne olumlu katkısıolacağı, katılımcılar arasında genel kabulgören bir kanaattir. Öte yandan, Ermenistan’ı
Benim gözlemime göre Türkiye’de Ermenimeselesinin tabu olmaktan çıkışınınbaşlangıç noktası her halükârdaErmenistan’ın yeniden bağımsızlığınıkazanması ve göze çok yakın belki amagönülden çok ırak bir komşu olarak yanıbaşımızda bulunmasıydı. Çünkü neticedebundan önce Türkiye, bu Ermeni sorunumeselesinde dünya ölçeğinde kendisinedevlet olarak bir muhatap bulamıyordu ve bü-
tün bu alanın Türkiye toplumunda algılanma-
sı, yorumlanması, irdelenmesi devletindominasyonu altında olduğu için neticedeorada öyle bir devlet olunca, dendi ki bu süreçyavaş yavaş işletilsin.
Ermenistan’ın, Türkiye Ermenileri için (veaslında diaspora Ermenilerinin büyük bir kısmıiçin) en önemli özelliği “hazır bir dil ve kültürkaynağı” olmasıdır. Bu kaynak, bir katılımcınında dediği gibi, kimliğin korunması için kullanı-
labilir:
Kimliğimizi idame anlamındaki bütündeğerlerimiz Ermenistan’la bire bir ilintili.Dolayısıyla, Ermenistan kimlik bazındakikültürel bazdaki bütün değerlerimizin
idamesi için bir güvencedir. Bütün dünyaErmenileri için bu geçerlidir.
Biraz daha açmak gerekirse, daha öncekibölümlerde Ermenicenin Türkiye’de sosyalanlamda yaşayan canlı bir dil olma özelliğiniyitirdiğini söylemiştik. Pek tabii kiErmenistan’da böyle bir durum söz konusudeğildir; orada Ermenice (farklı bir lehçe deolsa) günlük hayatın her alanında, edebiyattayaşayan bir dildir. Türkiye Ermenileri, dillerini
canlandırmak için ziyaretler, ortak kültür-sanatfaaliyetleri, öğretmen değişimi gibi yollarla buyaşayan kaynaktan faydalanabilirler. Bufaaliyetlere, Türkiye Ermenilerinin kimliklerini
korumak amacıyla yürütecekleri faaliyetlerolarak bakmak gerekir. Daha evvel de söyledi-ğimiz gibi, günümüz insan hakları değerlerinigözeten her devlet gibi Türkiye’nin de, idaresi
Kimliğimizi idame anlamındaki bütün değerlerimizErmenistan’la bire bir ilintili. Dolayısıyla, Ermenistan kimlikbazındaki kültürel bazdaki bütün değerlerimizin idamesi içinbir güvencedir. Bütün dünya Ermenileri için bu geçerlidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 133/170
Oysa, bu meseleye –bütün göç ve göçmenmeselelerine olduğu gibi–insan haklarıçerçevesinden yaklaşmak gerekmektedir. Bukişiler, nihayetinde, daha iyi bir yaşam
umuduyla bu topraklara gelmişlerdir. Dolayı-sıyla, Türkiye’nin genel göç ve göçmen politika-
sını daha insani bir bakışla yeniden şekillendir-mesi arzulanan bir durumdur. Bu, bütüngöçmenler için geçerli olmakla birlikte,Ermenistan’dan gelenlerin bu topraklarlailişkileri diğer göçmenlerden biraz farklıdır.Unutmayalım ki, Ermenistan’dan gelip bugünburada yaşayanların çoğunun aileleri aslenSivaslı, Malatyalı, Maraşlı, Adanalı, Bursalıveya Trabzonlu’dur. Bu açıdan bakıldığında, bu
insanları bir anlamda “geri dönen eskihemşehriler” olarak da görmek gerekir.
DİASPORA
Ermeni diasporasının oluşumu 1915’le başla-
mamış olsa da, bugünkü şekliyle (büyüklük veyaygınlık) diasporanın varlık sebebi 1915soykırımıdır. Dolayısıyla, anlaşılır bir şekilde1915, diasporanın kolektif hafızasında önemlibir yere sahiptir. 1915 anlatıları, kuşaklar
ilerledikçe etkisi azalabilse bile, diasporaErmenilerinin kültürel ve siyasi kimliğinin birparçasıdır. Her kimlik unsuru gibi kimliksahibinin gözünde bir anlamı vardır ve diasporaErmenileri de o anlamı muhafaza etmeyeçalışırlar. Bu açıdan bakacak olursak, her nekadar “Türk ve Türkiye” soykırım anlatılarınınkaçınılmaz aktörü olsa da, diaspora Ermenikurumlarının 1915’le ilgili her faaliyetini salt
“Türk veya Türkiye düşmanlığı” olarak algıla-
mak yanlış bir bakış açısıdır. Diasporanın
faaliyetlerinin, kendi varoluşlarıyla ve içindeyaşadıkları ülkelerin siyasi ve sosyal dinamik-
leriyle ilgili olduğunu da görmek gerekir.Örneğin, farklı kültürel kimliklere ve geçmişle-
re sahip grupların yaşadığı ABD’de soykırımın,gruplar arası uyumu bozmadan veya düşmanlı-ğı körüklemeden okullarda nasıl öğretileceği,bir katılımcımızın dikkat çektiği üzere, aynı
birden fazla ziyaret etmiş olan kimi katılımcılar,
Ermenistan’ın kapalı sınırla yaşamayı öğrendi-ğini, dolayısıyla sınırın “ne pahasına olursa
olsun” açılmasına onay vermeyeceğini ileri
sürmüşlerdir. Bu ifadeyi şöyle anlamak gerekir:Ermenistan’a sınırın açılması karşılığında
soykırımı unutmasını veya Karabağ’ı terketmesini teklif etmek sonuç alıcı olmaz.
Türkiye ile Ermenistan arasında, diplomatikilişki kurulması amacıyla Ekim 2009’da iki
protokol imzalanmış, ama parlamentolardaonay gerektirdiği için yürürlüğe girmemiştir. İki
ülke hükümeti de çeşitli gerekçeler önesürülerek protokolleri ülke parlamentolarına
sevk etmemişlerdir. Katılımcılar, herhangi ikiülke arasında normal diplomatik bir ilişkiyitesis edecek bu gibi adımları desteklemekle
birlikte, protokollerin, Ermenistan’a geçmişiunutması için verilmiş bir rüşvet gibi algılan-
masının veya bu şekilde lanse edilmesinin
sürecin sekteye uğramasında önemli bir rolüolduğunu dile getirmişlerdir.
TÜRKİYE’DEKİ ERMENİSTANLILAR
Türkiye’de tam sayıları bilinmemekle birlikte,oturma ve çalışma iznine sahip olmadanyaşayan ve çalışan Ermenistan vatandaşlarıolduğu bilinen bir gerçektir. Bu insanlarındurumu, raporumuzun doğrudan konusunuteşkil etmemekle birlikte, içinde yaşadıkları zorşartlar136 göz önüne alındığında bu duruma kısada olsa dikkat çekmek gerekir. Siyasi otoritenin,bu kişileri gerektiğinde kullanılacak siyasi birerkoz olarak gördüğüne işaret eden sözler en üstmakamlarca zaman zaman ifade edilmektedir.
136 Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, kötübarınma koşulları, yıllar boyu ailelerindenuzakta kalmak bu şartlara örnek olarakverilebilir. Türkiye’deki Ermenistanlılar hakkındadaha ayrıntılı bilgi için bkz. Ozinain 2009, Identi fying the State of Armenian Migrants inTurkey, Eurasia Partnership Foundation,İstanbul.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 134/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 135/170
birbiriyle çatışma halinde göstermek için attığıadımlar, Ermeniler tarafından “bölücü”politikalar, “ucuz taktikler” olarak teşhis edilip,Türkiye’nin “kötü niyetinin” bir işareti olarak
gösterilmektedir. Ermenistan iç siyasetineaşina gazeteci bir katılımcımız bu durumuşöyle açıklamaktadır:
Bu [Türkiye’nin diasporayı, Ermenistan’ı veTürkiye Ermenilerini birbirinin karşıtı gibigöstermesi], Ermeni tarafında milliyetçilerinişine yarıyor. Bizim Türkiye’de gördüğümüzşöyle bir durum var. Ermenilerin arasındasoykırım meselesi belki de iki konsensüsmeseleden bir tanesi. Şimdi Türkiye kendisiyasetiyle bu konsensüs ortamında Ermeni-
ler arasında bir çatlak oluşturmaya çalışıyor.Bunu da Ermenistan ve diaspora ayrımıyaparak yapmaya çalışıyor. Ne oluyor? Karşıtarafın milliyetçileri, “bakın milli davamızdabizi bölmeye çalışıyorlar” diyorlar, onlarınişine yarıyor. Başka hiçbir netice doğurmuyor.
Kaldı ki, Türkiye’nin örneğin Ermenistan’laarasındaki bütün sorunları çözdüğünüvarsaysak bile, Ermeni diasporası süreçtendışlandığı sürece, Türkiye için ‘Ermeni Sorunu’
uluslararası alanda son bulmayacaktır.Dolayısıyla, Türkiye diasporayla da diyaloğunyollarını aramalıdır.
Türkiye’nin Ermeni diasporasını yok edilmesigereken bir hasım gibi görmektense tanımayave anlamaya çalışması gerekmektedir. Ayrıca,genel anlamda diaspora literatürü (diasporakavramının tarihi, diaspora sosyolojisi vediaspora olmanın ruh hali) hakkındaki bilgibirikiminin de artırılması gerekir. Bunun önemli
bir adımı da, gerek genel olarak diaspora gereközel olarak Ermeni diasporası hakkındaüretilmiş devasa literatürün en azından temeleserlerinin Türkçeye kazandırılması olacaktır.Benzer şekilde, üniversitelerde diasporakavramı akademik düzeyde ve derinlikte elealınmalıdır. Örneğin, devlet veya vakıf üniversi-telerinde diaspora üzerine dersler açılabilir,
göre doldurmaktadırlar. Aslında Türkiye’ninkendi insanlarıyla (buna diaspora da dahildir,çünkü onların geniş bir kesimi de aslenTürkiyeli’dir) çözmesi gereken bir “iç” sorunu,
bir “dış” sorun olarak karşısına çıkmaktadır.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Türkiye’de ‘Ermeni Sorunu’ olarak adlandırılansorunların çözümünde diasporayla,Ermenistan’la ve Türkiye Ermenileri ile eşitkoşullarda konuşmak ve karşı tarafı anlamayaçalışmak ve dinlemek önemlidir. TürkiyeliErmeniler zaten Türkiye Cumhuriyeti vatanda-
şıdırlar, onlarla diyalog demek, kurumsal (okul,
vakıf, dernek, kilise) temsilcileriyle iletişimkanallarını açık tutmak demektir. Fakat, budiyalog göstermelik birtakım ziyaretlerle sınırlıtutulmamalı, daim ve etkin kılınmalı ve enönemlisi kurumsallaştırılmalıdır. Ermenistan’ladiyalog ise, hem devlet/hükümet seviyesinde,
hem de sivil toplum katında sürdürülmelidir.Devletlerarası diyaloğun en önemi zemini dekuşkusuz diplomatik ilişkilerdir. Türkiye ileErmenistan arasında resmen böyle bir ilişkiolmaması, diyaloğu da zorlaştırmaktadır.
Türkiye devletinin Ermeni diasporasıyladiyaloğunun da yeterli olduğu söylenemez.Burada muhatap, Ermenilerin diasporada
kurdukları çeşitli kurumlar138 olmalıdır.
Ermenistan, diaspora ve Türkiye Ermenilerini
birbirlerine karşı konumlandırarak siyasetüretmeye çalışmak doğru değildir. Aralarındaelbette farklılıklar, görüş ayrılıkları mevcuttur,fakat bu, birbirlerinin anti-tezi olduklarıanlamına gelmez. Türkiye’nin bu üç unsuru
138 Diaspora kurumlarının sayısı ve çeşitliliğiyüksektir. Diyaloğun kimlerle nasıl kurulacağı birproje çerçevesinde ele alınmalıdır. Ermenidiasporasının en örgütlü göründüğü ABD’dekikurumlar arasında Armenian Assembly of America [Amerika Ermeni Birliği] ve ArmenianNational Committee of America [Amerika ErmeniUlusal Komitesi] sayılabilir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 136/170
edebilir. Fakat, bütün bunların önemli birönkoşulu vardır: Bu faaliyetleri yaparken veyateşvik ederken amaç, “siyasi üstünlük sağla-
mak”, “Türkiye’nin her konudaki haklılığını
ispatlamak”, “karşıdakini alt etmek” ve“hâkim olmak” gibi “stratejik” hedeflerolmamalıdır. Böyle bir yaklaşım, sorununmuhataplarını daha da yabancılaştırmaktanbaşka bir işe yaramayacaktır. Sergilenmesigereken, samimi bir diyalog, öğrenme, anlamave tanıma isteğidir.
uluslararası akademik toplantılar düzenlenebi-lir. Sivil toplum kuruluşları Ermeni diasporasıhakkında aydınlatıcı raporlar hazırlayabilirler.Diaspora kavramı ve Ermeni diasporası
hakkında bütün bu söylediklerimiz soykırımkavramı için de geçerlidir. Türkiye akademisin-
de ve kamuoyunda diasporanın ne olduğununbilinmemesi gibi, soykırımın ne olduğu, nasıltanımlanması gerektiği de bilinmemektedir.Bütün bu bilgi açıklarını kapatmak için devletbizzat inisiyatif alabileceği gibi, özel kurum vekuruluşları da bu yönde faaliyetler için teşvik
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 137/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 138/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 139/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 140/170
Türkiye Ermenilerinin karşılaştıkları sorunlariki temel eksende ele alınabilir: hukuksal vesiyasal-ideolojik. Cumhuriyet dönemindeçıkarılan bazı yasal mevzuat LozanAntlaşması’nın öngördüğü pozitif azınlıkhaklarının kullanımını kısıtlarken, doğrudan buhakları teminat altına alan yasal düzenlemeler
yapılmamıştır. Siyasal ve ideolojik temelliayrımcılıktan kaynaklanan çeşitli hükümetkararları ve bürokratik engeller, eşit vatandaş-
lık haklarına aykırı uygulamalara yol açarken,ayrımcı zihniyet kalıbı toplumsal ve gündelikhayatta baskılayıcı pratikler içinde yenidenüretilmiştir. Türkiye’nin AB’ye üyelik koşuluolarak 1999’da Kopenhag kriterlerini kabuletmesiyle başlayan düzeltimler telafi edici olsada kısmi kalmış, Ermeni kurumlarının ve
vatandaşlarının karşılaştığı sorunlara ilişkinkapsayıcı ve çağdaş demokrasi normlarınauygun temel yasal düzenlemeler çıkarmayoluna gidilmemiştir. Günümüzde Ermenikurumları etkin bir iç yönetime olanak verecekyasal dayanaktan mahrumdur. Diğer yandan,son dönemlerde Ermeni toplumu içindevakıfların mülkiyet hakları için yargı katındaverilen mücadelenin yanı sıra vatandaşlıkhaklarının kullanımı ve Türkiye’nin demokra-
tikleşmesi için sivil toplum inisiyatiflerine
katılımın artması yeni bir sürece işaretetmektedir. Dini cemaat kabuğu ve kimlikalgısının dışına taşan bu sürece, Türkiye’dekitarihsel Ermeni varlığının ve kültürünün 1915 vesonrasında karşılaştığı büyük yıkımla Türkiyetoplumunun ve yöneticilerinin yüzleşmesi içinyapılan, Türkiye’de resmi tarih yazıcılığınıeleştiren kesimlerin de katıldığı bir çağrı eşlik
etmektedir. Ermeni toplumunun talepleriyle
birlikte çözüm önerilerini dikkate almanın biryolu da, çağdaş demokrasinin bir gereği olarakbunlar üzerine danışma ve müzakere yöntemive pratiklerinin hükümet ve idari çevrelercehayata geçirilmesidir.
LOZAN İLE ÇAĞDAŞ İNSAN VEAZINLIK HAKLARI ARASINDA
Hukuksal sorunların temel belirleyenlerindenbiri de hiç kuşkusuz Cumhuriyet açısından birmilat, kurucu anlaşma olarak kabul edilenLozan Antlaşması’dır. Türkiye’de Cumhuriyetrejiminin merkeziyetçi ve homojenleştiriciulus-devlet modeli uyarınca çıkarılan kanunlar,Ermeni kurumlarının Osmanlı dönemindenmiras kalan özerk yönetim pratiğini sürdürme-
sini imkânsızlaştırmıştır. Lozan Antlaşması’nıngayrimüslimlere tanıdığı azınlık haklarıçerçevesinde kilise, okul, hastane, yetimhanegibi kurumların ve bunların idamesini üstlenenvakıfların varlığı tanınmakla birlikte, hayati-yetlerini koruma ve geliştirme yönünde yineLozan Antlaşması’nın öngördüğü pozitif haklarbüyük ölçüde askıya alınmıştır. Çıkarılankanunlarda ve yapılan yasal düzenlemelerde
Sonuç: Genel Değerlendirmeve Öneriler
Lozan Antlaşması’nın öngördüğü pozitif haklar büyük ölçüdeaskıya alınmıştır. Çıkarılan kanunlarda ve yapılan yasaldüzenlemelerde azınlık okulları ve vakıflarının Ermeni kimliğive kültürünün yaşatılmasındaki merkezi önemi ve özellikleridikkate alınmamış, İstanbul Ermeni Patrikliği’ne hükmişahsiyet tanınmamıştır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 141/170
boyutunun da güvence altına alınmasıgerektiği görüşü çağdaş azınlık yönetişimininvazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bu bağlam-
da Türkiye, azınlık ve insan haklarına dair taraf
olduğu antlaşma ve sözleşmelerin (BM ÇocukHakları Sözleşmesi gibi) gereğini yerinegetirmeli, çekincelerini (Medeni ve SiyasiHaklar Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceler gibi)kaldırmalı ve konuyla ilgili taraf olmadığıuluslararası sözleşmelere (Eğitimde Ayrımcılı-ğa Karşı UNESCO Sözleşmesi, Avrupa KonseyiUlusal Azınlıkların Korunmasına Dair ÇerçeveSözleşme gibi) taraf olmalıdır. ZatenTürkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi de bunugerektirir.
azınlık okulları ve vakıflarının Ermeni kimliği vekültürünün yaşatılmasındaki merkezi önemi veözellikleri dikkate alınmamış, İstanbul ErmeniPatrikliği’ne hükmi şahsiyet tanınmamıştır.
Tüzel kişiliği olan azınlık vakıfları “cemaatvakıfları” olarak ayrı bir sınıflandırma içindeVakıflar Kanunu’na tabi tutulurken, vakfiyesenetlerinin olmadığından hareketle 1936’davakıflarca verilen mal beyannamelerininvakfiye senedi sayılması nedeniyle mevcuttaşınmazlarının tescili, tasarrufu ve yenitaşınmaz edinebilmeleri büyük ölçüdeengellenmiş ve maddi varlıklarının idamesibaskılanmıştır. Ayrıca bazı hukuki güvencelererağmen idarenin olumsuz yaklaşımı, bürokra-
tik engeller ve hukuk dışı yargı kararları dabaskının pekişmesi ve eşit vatandaşlıkhaklarının ihlali sonucunu doğurmuştur.
Gayrimüslim azınlıkların vakıflar, dernekler vebenzeri kurumlar aracılığıyla örgütlenmeözgürlüğü alanını daha geniş tutabilmelerinisağlayacak yeni yasal düzenlemeler, resmiçevrelerce iddia edildiği gibi LozanAntlaşması’na aykırı değildir. Kaldı ki, devletLozan’ı benimsemek bir yana, azınlıklarla ilgilidüzenlemeler söz konusu olduğunda Lozan’ılayıkıyla uygulamamaktadır. Hatta, ErmeniPatriği’ni Türkiye Ermenilerinin temsilcisi kabulederek millet sisteminin bir nevi devamı olanbir tutum takınmaktadır. Aslında, TürkiyeCumhuriyeti devleti Lozan Antlaşması’nın ilgilimaddelerini uyguladığı takdirde bile Ermenile-
rin okullar ve vakıflarla ilgili birtakım sorunla-
rını çözebilir. Yani, bazı çözümler Lozan’dançıkarılabilir; öte yandan, Lozan’ın da çağdaş
azınlık ve insan hakları anlayışının gerisindeolduğu unutulmamalıdır. 1990’lar itibariyleAvrupa’da gündeme gelen yeni azınlık haklarırejimi, Birinci Dünya Savaşı ertesinde LozanAntlaşması gibi uluslararası antlaşmalardaöngörülen azınlık haklarından daha kapsamlıbir içeriğe sahiptir. Yurttaşlık haklarının sivil,siyasal ve sosyal boyutunun yanı sıra kültürel
Vatandaşlığın etnik köken, din ve inanç farkı gözetmeksizin, başka bir deyişleherhangi bir etnokültürel kimliğe atıf
yapmadan, tamamen haklarınkullanımına ilişkin anayasal bir statüolarak tanımlanması, devletçe resmentanınmış olsun veya olmasın “azınlık”
konumundakilere temel bir anayasal güvence sağlayacaktır.
Öte yandan, katılımcıların da dikkat çektiğigibi, Türkiye’de vatandaşlık tanımına yüklenenetnokültürel kimlik iması (Anayasa Madde 66:
“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olanherkes Türk’tür”) haklar temelinde kapsayıcılı-ğa ve eşitliğe aykırı düşen ayrımcı bir anlayışacevaz vermektedir. Vatandaşlığın etnik köken,
din ve inanç farkı gözetmeksizin, başka birdeyişle herhangi bir etnokültürel kimliğe atıf yapmadan, tamamen hakların kullanımınailişkin anayasal bir statü olarak tanımlanması,devletçe resmen tanınmış olsun veya olmasın
“azınlık” konumundakilere temel bir anayasalgüvence sağlayacaktır. Bununla birlikte,çağdaş azınlık hakları anlayışının da öngördü-
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 142/170
yaşaması için hükümetin doğrudan desteğineihtiyaç vardır. Pozitif ayrımcılık uygulamaları-nın “geçmişi telafi” vasfını vurgulayan birkatılımcı, pozitif ayrımcılığın gerekliliğiniErmenilerin tarihi süreçte mülksüzleştirilmesiüzerinden savunmuştur:
Mülksüzleştirilme pek çok jenerasyona etkisiolan bir şey. Bugün mesela bundan çok fazlaburs sistemimiz olacaktı, çok daha fazla çocu-
ğu okutabilecektik, çok daha fazla okulumuz,kültür merkezimiz olacaktı. Onlar yok. Onlarolmayınca gelen jenerasyon da onlardanyararlanamadı. Dolayısıyla, eskiyi düzeltmekiçin bir şey olması gerekiyor.
SİYASİ VE İDEOLOJİK TUTUMMevcut yasal düzenlemelerin hayata geçiril-mesi ve yasa koyucuların daha kapsamlı ve adilhukuksal düzenlemelere gitmemesinin temel
nedeninin, Türkiye’de devlet katındaki siyasalve ideolojik kilitlenme olduğu açıktır. Geneldegayrimüslimler ve özelde Ermenilerin “tehditunsuru” ve “yabancı” olarak algılanması vekonumlarının Türkiye’nin “güvenlik meselesi”içinde ele alınması, Türkiye’de yöneticilerin
siyasi refleksinde yer etmiş bir tutumdur.Cumhuriyet tarihi “azınlık”ların eşit vatandaşsayılmadıklarını ve ayrımcı politikalara tabitutulduklarını gösteren örneklerle doludur. Buülkenin tarihsel varlığının bir parçası olmanınve iradi olarak benimsenmiş T.C. vatandaşlığı-nın dinsel ve etnik farklılığa indirgenerekyadsınması, Ermenilerin kendi “evinde ve
ğü gibi kültürel çeşitlilik ve farklılığın tanınma-
sına ve korunmasına yönelik yasal düzenleme-
lere ihtiyaç vardır. Lozan Antlaşması’nıniçerdiği hakların, kimi katılımcıların da önerdiği
gibi, yeni Anayasa’da güvence altına alınmasıbu hakların kullanımını güçlendirecek ek yasaldüzenlemelerin de önünü açacaktır.
POZİTİF AYRIMCILIK
Etnokültürel kimliklerinin korunmasına ilişkinTürkiyeli Ermenilere pozitif ayrımcılık yapılıpyapılmaması konusunda katılımcılar farklıgörüşler belirtmişlerdir. Kimileri, pozitif ayrımcılığa tabi tutulmayı ikinci sınıf vatandaş-
lığın bir göstergesi olarak algıladıkları içinbunu olumlu bulmamışlar, hatta yasalara butür pozitif ayrımcılık içeren uygulamalarıkoymanın, gayrimüslimleri “emanet” olarakgören zihniyeti güçlendireceğini ileri sürmüş-
lerdir. Pozitif ayrımcılığın ayrıştırıcı olacağınıdüşünen bir katılımcımız şunları ifade etmiştir:
Pozitif ayrımcılık istiyorsan sen kendine,zaten orada sen kendini farklı görüyorsun.Oysa ben kendimi farklı görmek istemiyorum.
Tamam ben Ermeni’yim, sen Türk’sün, öbürüKürt, öbürü Alevi. Ben burada kendimi farklıolarak görmek istemiyorum. Ben toplumun
bir parçası olduğumu hissetmek istiyorum.
Bu kesime göre, eksiksiz olarak uygulamaya
konacak eşit vatandaşlık anlayışı ve ülkedemokrasisinin ileriye taşınması, Ermenilerinsorunlarını çözmek için yeterli olacaktır. Öteyandan, Türkiyeli Ermenilerin geldikleri nokta
itibariyle devlet kurumlarından yardım
görmemeleri halinde varlıklarını sürdürmeleri-nin mümkün olmayacağı gerekçesiyle pozitif ayrımcılığın gerekli olduğunu savunanlar daolmuştur. Başka bir deyişle, hükümetinErmenilerin kimliklerini ve kültürlerini yaşat-malarını güçleştiren, eğitim olanaklarınıkısıtlayan engelleri kaldırması artık yeterlideğildir. Ermeni eğitim ve kültür kurumlarının
Eksiksiz olarak uygulamaya konacak eşit vatandaşlık anlayışıve ülke demokrasisinin ileriye taşınması, Ermenilerinsorunlarını çözmek için yeterli olacaktır. Öte yandan, TürkiyeliErmenilerin geldikleri nokta itibariyle devlet kurumlarından yardım görmemeleri halinde varlıklarını sürdürmelerininmümkün olmayacağı gerekçesiyle pozitif ayrımcılığın gerekliolduğunu savunanlar da olmuştur.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 143/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 144/170
düşünüyorum. Evet, istediğimiz gibi olmaya-
bilir, düşündüğümüz şekilde uygulanmayabi-lir ama yapılanları da toptan reddetmekanlamına gelmiyor. Elbette ki daha iyi bir
sürece nasıl evrilebilir şeklinde bizimdüşüncelerimizi ortaya koymamız gerekiyor.
Demokrasi yolunda daha alınması gereken çok
yol olduğu vurgulanmakta ve elde edilen
kazanımların kalıcı olup olmayacağından
şüphe duyulmaktadır. Dolayısıyla, bu kazanım-
ları kalıcı hale getirecek yasal düzenlemeler
ivedilikle hayata geçirilmelidir.
CEMAATTEN VATANDAŞLIĞA
Bu çalışmada, günümüzde Türkiye’de yaşayan
Ermenileri bir cemaat olarak nitelemekten
özellikle kaçındık, çünkü bu sözcük sosyolojik
anlamda oldukça yüklü bir kavrama işaret eder.
Kısaca söylemek gerekirse, “cemaat” terimi
daha ziyade içine kapanık, ortak değerlerine
sıkı sıkıya bağlı, bunun bir sonucu olarak dinin
ağırlıkta olduğu, kendi içinde fazla fikir
çeşitliliği göstermeyen, her anlamda homojen
gruplar için kullanılır. Oysa, çalıştaylarsırasında gördük ki Türkiye Ermenileri, küçük
bir topluluk olmalarına rağmen, cemaat olarak
nitelenmelerine mani bazı özellikler arz
etmektedir. Örnek vermek gerekirse, katılımcı-
larda genel olarak cemaatlere özgü kapalılık ve
çekingenlik söz konusu değildir. Katılımcılar
çeşitli konulardaki fikirlerini çekinmeden
Uzun süre şiddete maruz kalmış bir çocuğungüvenini kazanmanın kolay olmaması gibi, butopraklarda uzun süre şiddet görmüş birtopluluğun güvenini kazanmak da kolay
olmayabilir. Kaldı ki, tutarsız ve tedirginpolitikalar, “iki ileri bir geri” adımlar, değilErmeni toplumuna, herhangi bir kesime dahigüven telkin etmekten uzaktır. Açılımlarnoktasında devletten ve hükümetten beklenen,daha net ve kendinden emin adım ve uygula-
malardır.
Öte yandan, zaman zaman gerek devlet gerek
toplum katında öne çıkan dinsel temelli“hoşgörü” yaklaşımı, hukuk önünde eşitliği
görmezden geldiği ve toplumlar/dinler arasıhiyerarşik ilişkiyi yeniden ürettiği için açılımla-
rın temeli olabilecek bir yaklaşım değildir.Dinsel özgürlüğün korunması için laiklik gereğidevletin bütün dinlere eşit mesafede yaklaş-
ması ve dinsel hakların hukuk çerçevesindeteminata alınması gerekir. Zaten TürkiyeErmenilerini “dinsel cemaat(ler)” olarakgörmek, hem etnik kimlik ve kültürlerini hem
de bireysel vatandaş olma hallerini yadsımakdemektir. Ermenileri sadece günümüzdeki
yaşantılarıyla Türkiye’deki farklı din grupların-
dan birisi olarak görmek, onları tarihsizleştir-
mek, bu ülkedeki tarihsel varlıklarını ve 1915soykırımının yıkıcı etkilerini, Cumhuriyetdöneminde uygulanan siyasi ve ideolojikayrımcılığı, bunlara karşı Ermeni vatandaşlarınsiyasal, toplumsal ve kültürel alanlardaki
taleplerinin haklılığını görmezden gelmeksonucunu vermektedir.
Bütün bu eleştirilere ve temkinli yaklaşımarağmen son yıllarda alınan mesafenin hakkı dabazı katılımcılar tarafından teslim edilmiştir.Son zamanlarda daha evvelki yıllarla kıyaslan-
mayacak ölçüde bir rahatlama ve özgürleşmeolduğu kabul edilmektedir:
Yapılan hiçbir şeyi inkâr etmemek lazım.Hiçbir çalışmayı inkâr etmemek lazım diye
Ermenileri sadece günümüzdeki yaşantılarıyla Türkiye’deki farklı din gruplarından birisi olarak görmek, onlarıtarihsizleştirmek, bu ülkedeki tarihsel varlıklarını ve 1915
soykırımının yıkıcı etkilerini, Cumhuriyet dönemindeuygulanan siyasi ve ideolojik ayrımcılığı, bunlara karşı Ermenivatandaşların siyasal, toplumsal ve kültürel alanlardakitaleplerinin haklılığını görmezden gelmek sonucunuvermektedir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 145/170
İÇE DÖNÜK ELEŞTİRİLER VETARTIŞMALAR
Öte yandan, bütün bu davalara rağmen birçokkatılımcı verilen mücadeleyi yeterli bulmayarakTürkiye Ermeni toplumunu edilgen olarak
nitelemiş ve bu edilgenliğin gene Ermenitoplumu tarafından yeterince sorgulanmadığıfikri ağırlık kazanmıştır. Yasalar çerçevesindedaha mücadeleci ve hak aramaya odaklanan birtavrın benimsenmesi gerektiği belirtilmiştir. Fa-
kat, devlet makamlarının hukuki zeminde hakarayışına giren Ermeni kurumlarına bürokratik
engel ve zorluklar çıkarttıkları da katılımcılartarafından ifade edilmiştir. Devlet yetkilileri
tarafından, açtıkları bir davayı geri çekmemele-ri durumunda “işlerinin görülmeyeceği”şeklinde tehdit edildikleri dahi görülmüştür.
İnisiyatif almaya dönük bu yaklaşımın birdevamı olarak her şeyin Patrikhane’denbeklenmemesi gerektiği, ruhani çevrenindışında sivillerin de toplumun sorunlarınınçözümünde sorumluluk almalarının doğruolacağı; zira Patrikhane’nin bütün ihtiyaçlaracevap vermekten uzak olduğu ifade edilmiştir.
Öte yandan, Patrikhane’nin “bir numaralı”kurum olarak kalması gerektiğini savunanlarda olmuştur. Ayrıca, sivil idarenin ne demekolduğu, uygulamaya nasıl yansıması gerektiğikonusunda da bir açıklık ve fikir birliği olmadığıgözlenmiştir.
Ermeni toplumunun kendi içindeki diyalogkanallarının yeterince açık olmadığı da, içedönük başka bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır.İlginçtir ki, yapılan dört çalıştay farklı kesim ve
görüşlere sahip olanlar arasında bu diyalogeksikliğinin belirgin bir biçimde ortayaçıkmasına vesile olmuştur: Birçok katılımcıburalarda konuşulanları “merak ve ilgiyle”dinlediklerini, “bilmedikleri çok şeyi buvesileyle öğrendiklerini” belirtmişlerdir.Katılımcılar, sonunda “böyle bir fırsat yaratıldı-ğı” için teşekkür etmişler ve Türkiye Ermenileri
serbestçe ortaya koymuşlardır.139 Ayrıcaaralarında, cemaat mensuplarından beklenme-
yecek ölçüde fikir ve görüş çeşitliliği bulunduğugözlenmiştir. Bazı konularda katılımcılarbirbirlerine zıt görüşler ortaya koymuşlardır.
Bunun da ötesinde, fikir çeşitliliğinin normal,hatta gerekli olduğu da ifade edilerek, Ermenitoplumunun çoksesliliği olumlanmıştır.
Çalıştayların ötesinde genel olarak bakıldığın-
da da Türkiye Ermenilerinin aşağı yukarı sonon beş yıl içerisinde aldıkları pozisyonlar,bulundukları talepler, “cemaat”ten eşitvatandaşlığa geçişin göstergeleri olarakyorumlanabilir. Cumhuriyet tarihi boyuncauzun bir dönem ayrımcı politikalar ve tutumlar
nedeniyle geniş Türkiye toplumu içinde“Ermeni kimliği”yle görünürlükten kaçan ve“cemaat” içinde yaşamayı uygun bulan Ermenitoplumu, 1990’ların ortasından bu yana sesiniduyurmaya başlamış, eşit vatandaşlık veErmeni kimliğine saygı talepleri de 2000’lerdebaşlayan demokratikleşme süreci içinde yankıyaratmıştır. Ayrıca, Ermeni vakıflarınınmülkiyet haklarını ihlal eden idari uygulamala-
ra ve yargı kararlarına karşı açılan davalarlahukuk mücadelesi vermekten imtina edilme-
miş, iç hukukun tüketilmesi durumunda bazıdavalar AİHM’e taşınmıştır.
139 Bunda hem bu çalışmayı düzenleyen kuruma(TESEV) duyul an güven hem de ülkenin kabacason on yılda özgürleşme yolunda aldığımesafenin katkısı olduğu söylenebilir.
Cumhuriyet tarihi boyunca uzun bir dönem ayrımcı politikalar ve tutumlar nedeniyle geniş Türkiye toplumu içinde “Ermenikimliği”yle görünürlükten kaçan ve “cemaat” içinde
yaşamayı uygun bulan Ermeni toplumu, 1990’ların ortasındanbu yana sesini duyurmaya başlamış, eşit vatandaşlık veErmeni kimliğine saygı talepleri de 2000’lerde başlayandemokratikleşme süreci içinde yankı yaratmıştır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 146/170
Ermenilerin sorunlarının çözümünde bizzatErmenilere kulak vermeli, gerekli reformlarınbelirlenmesi için her kesimden farklı siyasipozisyonu olan Ermenileri bir müzakeresürecine dahil etmeli ve çağdaş demokrasininbir gereği olarak onların çözüm önerilerine
öncelik tanımalıdır. Başka bir deyişle, Ermeni-ler kendi sorunlarının çözümünde birincil sözhakkına sahip olabilmelidirler. Patriklerini nasılseçmek istedikleri konusunda sadece ruhani-lerle değil sivil inisiyatif gösteren kesimlerle demüzakere yapılmalıdır. Devlet yetkilileri,Ermeniler tarafından başlatılan girişimlereveya farklı kesimden Ermenilere danışaraksiyaset üretmeyi “taviz verme” veya “pozisyonkaybetme” olarak düşünmemelidir. Çağdaşdemokrasilerde devlet-vatandaş ilişkisinin
temel koşullarından biri de bu çeşit birmüzakeredir. Kaldı ki, çağdaş demokratikdevletin vatandaşlarının isteklerine öncelikvermesi, onların ihtiyaçlarını karşılamayaçalışması gerekir.
olarak birbirleriyle daha sık konuşmayaihtiyaçları olduğu, bunun sorunların çözümüiçin elzem olduğu fikriyle ayrılmışlardır.
İçe dönük tartışmaların en çelişkili olduğukonulardan biri de, Ermeni toplumununMüslümanlaşmış ancak Ermeniliğini açıklayanve bunu korumak isteyenlere karşı alacağıpozisyondur. Bu mesele, “Ermeni kimdir?Ermeni kimliğinin bileşenleri nelerdir? Hıristi-yan olmayan Ermeni olur mu?” gibi “büyük”soruları tartışmaya açmaktadır. Bu sorularıncevapları konusunda fikir birliği olmaması biryana, tam aksi görüşler olduğu anlaşılmıştır.Kimilerine göre Hırsitiyanlık Ermeni kimliğinin
ayrılmaz bir parçasıyken, kimisi için Hıristiyan-lık “sadece bir dindir” ve Ermeniliğin olmazsaolmazı değildir. Yani, ikinci gruptakiler için birErmeni pekâlâ Müslüman da olabilir. Ayrıca, bugruba dahil olanlar diğer Ermenilerin Müslü-
manlaşmış ve yeni yeni ortaya çıkmayabaşlayan “kripto” Ermenilere karşı takındıklarıdışlayıcı tavırdan da şikâyetçidirler.
ÇÖZÜM İÇİN DİYALOG VEMÜZAKERE
Daha somut önerilere geçmeden evvel, TürkiyeErmenilerinin sorunlarının çözümünde genelbir ilkeyi belirtmek gerekir ki bu da diyalog vemüzakeredir. Daha net bir biçimde söyleyecekolursak, Türkiye Cumhuriyeti devlet kurumları
Türkiye Cumhuriyeti devlet kurumları Ermenilerinsorunlarının çözümünde bizzat Ermenilere kulak vermeli, gerekli reformların belirlenmesi için her kesimden farklı siyasipozisyonu olan Ermenileri bir müzakere sürecine dahil etmelive çağdaş demokrasinin bir gereği olarak onların çözümönerilerine öncelik tanımalıdır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 147/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 148/170
Onbirinci Bölüm
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 149/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 150/170
MECLİS, SİYASİ PARTİLER,HÜKÜMETLER VE BÜROKRASİYE
• Yeni Anayasa daha kapsayıcı ve bütün etnikgruplara eşit mesafede duran bir vatan-daşlık tanımı içermelidir. Bu doğrultudahiçbir şekilde etnik kimliklere referans
yapılmamalıdır.• Kültürel çeşitliliğin ve farklılığın tanınması
ve saygı gösterilmesi anayasal bir ilkeolarak benimsenmelidir.
• Yeni Anayasa’da temel hak ve özgürlükler
esas alınmalı, bunlar “devletin güvenliği”gibi gerekçelerle sınırlanmamalı ve “devlettoplum içindir” ilkesi benimsenmelidir.
• Çağdaş standartları yakalamak için BMMedeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne konançekinceler kaldırılmalıdır; EğitimdeAyrımcılığa Karşı UNESCO Sözleşmesi veAvrupa Konseyi Ulusal AzınlıklarınKorunmasına Dair Çerçeve Sözleşmeimzalanmalıdır.
• Eğitimden vakıfların faaliyet alanlarınakadar birçok konuda azınlık haklarınınaskıya alınmasına neden olan, hukuk dışıve çağdaş insan haklarına aykırı “müteka-
biliyet” uygulaması terk edilmelidir.• Türkiye’nin imzaladığı İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ve Irk AyrımcılığınınTüm Biçimlerinin Önlenmesi Sözleşmesigibi uluslararası sözleşmelerin getirdiğiayrımcılığın önlenmesine yönelik yükümlü-
lüklerin iç hukuka entegre edilmesi içingerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
• Nefret söylemini caydırmak ve cezalandır-mak için TCK’nın 216. maddesi yenidendüzenlenmeli; nefret suçu sadece “kamudüzenini” veya “kamu barışını” tehdit edenbir fiil değil, ilkesel bir yanlış olarak elealınmalıdır.
•“Türk kimliğine hakaret” konusundagösterilen hassasiyet bütün etnik ve dinselkimliklere karşı gösterilmeli ve mevcutkanun maddesi bu doğrultuda düzeltilmeli-dir. Ancak, Türk kimliğine veya başka birkimliğe hakaret önlenirken, bu düzenleme-
nin bireysel ifade özgürlüğünü sınırlama-
masına dikkat edilmelidir.
• Medya organlarının nefret söylemi ve hertürlü kimliğe hakaret içeren yayınlarının
caydırılması ve cezalandırılması doğrultu-
sunda Basın-Yayın ve RTÜK kanunlarına,hakaret içeren ve ayrımcılık yapan bir dilinkullanılmasını önleyecek maddelereklenmelidir.
• Hükümetin ve bürokrasinin bütün organlarıeşit vatandaşlığı bütün kurum ve kuralla-
rıyla uygulamaya koymalıdır; LozanAntlaşması’ndan doğan yükümlülükleryerine getirilmelidir.
• Her türlü ayrımcılığın yasal kovuşturması-na imkân verecek “ayrımcılığın önlenmesive ortadan kaldırılması” için tartışmayaaçılan yasal düzenleme daha kapsamlı birhale getirilmeli; kanunun etkin uygulanma-
sını sağlamak için denetleme ve yaptırımgücüne sahip bir kurulun oluşmasındaTürkiye’de sistematik bir şekilde ayrımcılığa
Öneriler
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 151/170
uzanan geniş alanda Müslümanlarla eşitlikgözetilmelidir.
• Kilise ve mezarlıkların bakımı ve onarımıiçin Lozan Antlaşması hükümleri uyarınca
devlet ve yerel yönetim bütçelerinden payaktarılmalıdır.
• Restorasyon görmüş tarihi Ermeni
kiliseleri ibadete açılıp yönetimleri ErmeniPatrikhanesi’ne verilmelidir.
• Ruhban eğitiminin yapılabilmesi için SurpHaç Tıbrevank Okulu’nun ruhban yetiştirenkısmının açılmasına izin verilmelidir.
• Hükümet, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın gayrimüslim azınlıklarınkarşılaştığı sorunların giderilmesine ilişkinyayımladığı genelgenin (13 Mayıs 2010)arkasında durmalı, idarenin olumsuz ve
kısıtlayıcı uygulamaları takibata alınmalı-dır.
• İstanbul Ermeni Patrikliği’ne tüzel kişilik
tanınmalıdır. Bir devlet dairesi olan Diyanetİşleri Başkanlığı’nın var olduğu Türkiye’de,patrikliğe şahsi hükmiyeti haiz bir resmiyet
kazandırmak laikliğin gereğidir. Patrikliğetüzel kişilik tanınması, LozanAntlaşması’na aykırı olmayacağı gibi,kurumsal varlığın korunması açısındanöngörülen pozitif haklara içkin bir uygula-
ma olacaktır.
• Hükümet, patrik seçiminde geleneksel
teamüller doğrultusunda sivil katılımınbelirleyici olması için, hükümetten talepedilen patrik seçiminin yapılmasına izin
vermelidir.
• Her patrik seçiminin hükümetin iznine tabikılınması yerine, kalıcı bir seçim tüzüğününresmiyet kazanması mümkün olmalıdır.
• 2000’li yıllar itibariyle “cemaat vakıfları-
nın” mülkiyet haklarını ihlal eden yasalkısıtlamaları ve uygulamaları telafi edici
maruz kalan grup ve bireylerin ihtiyaçlarıbelirlenmeli ve görüşleri alınmalıdır.
• Farklılıkların eşitliği anlayışıyla Türkiye’ninsahip olduğu bütün dil, kültür ve yaşam
biçimlerinin varlığı ve korunması devletin
asli görevleri arasında kabul edilmelidir.Türkiye Ermenileri özelinde, devlet Ermeni
kimliği ve kültürünün erimesi tehlikesinekarşı Lozan Antlaşması’nın da öngördüğübiçimde pozitif ayrımcılık biçiminde desteksağlamalıdır.
• Diğer azınlık okullarıyla birlikte Ermeni
okulları da özellikleri itibariyle kalıcı birözel statüye kavuşturulmalıdır. Bu konuda
yapılacak yasal düzenlemede pozitif ayrımcılık ilkesi gözetilmelidir.
• Bu tür yasal düzenlemelerle birlikte Ermeni
okullarının ders kitaplarının hazırlanma-
sında, öğretmen yetiştirilmesinde, öğret-men maaşlarının ödenmesinde ve bütçeaçıklarının kapatılmasında hükümetfinansal destek sağlamalıdır.
• Ermenice ve Ermeni kültürünün yaşatıl-
ması için üniversitelerde yeter sayıdaErmeni Dili ve Edebiyatı Bölümü kurulmalı-dır; Ermenice radyo yayınına ve Ermenicetiyatro faaliyetlerine destek verilmelidir.
• Ermeni okullarında, Ermenice derslerinin
yanı sıra Ermeni tarihini ve kültürünü elealan derslerin de okutulabilmesinin önüaçılmalıdır.
• Ermenistanlı çocukların anadillerinde
eğitim alabilmeleri için BM Çocuk Hakları
Sözleşmesi ilkelerine uygun yasal düzenle-meler yapılmalıdır.
• Tarih ders kitapları Ermenilere karşı “kin vedüşmanlık” ve ayrımcı söylem içerenanlatımlardan arındırılmalıdır.
• İbadet mekânlarının açılmasından veidamesinden din adamı yetiştirmeye kadar
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 152/170
• Vakıfların ulusal ve uluslararası düzlemdefaaliyet alanlarını kısıtlayan yasa hükümle-
ri kaldırılmalıdır.
• Hükümet ve idare sorunların irdelenmesi
ve çözüm üretilmesi için Ermeni toplumunutemsilen farklı kesimlerden katılımcılarlabirlikte müzakere çalışmalarının yürütül-mesine yönelik girişimlerde bulunmalıdır.
• Kamu otoritesi yakın tarihyazımındaideolojik sınırların kalkması için ortamhazırlamalı, yurt içi akademik çalışmalarınönünü açmalı, yabancı dildeki yayınlarınTürkçeye kazandırılmasının önündekipotansiyel cezai engelleri kaldırmalıdır.
• Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırınaçılması için imzalanan protokollerin yürür-
lüğe girmesi iki ülke arasındaki ilişkilerinnormalleşmesine katkıda bulunacaktır;
“komşularla sıfır problem” anlayışınınhayata geçirilmesi, Karabağ sorununa vesoykırım tartışmasına endekslenmemelidir.
• Hrant Dink cinayetinin tüm fail ve
sorumlularının açığa çıkarılması için Meclisaraştırması derinleştirilerek yargıya maddi
kanıtlar sunulmalı; hükümet suç işlemişdevlet görevlerinin soruşturulmasındasorumluluk üstlenmelidir.
SİVİL TOPLUM KURUMLARINA,MEDYAYA, ÜNİVERSİTELERE
• Yasal düzenlemelerin yanı sıra gerekayrımcılık ve nefret söylemine karşıfarkındalık yaratma gerekse Ermenikültürü ve Ermenilerin bu topraklardakigeçmişi hakkında yeterince bilgi aktarmakonusunda medyanın bir görev bilinciedinmesi gerekmektedir. Bu konuda sivil
toplum örgütlerinin medyaya yönelik
uyarıda bulunmaları ve eğitim çalışmaları-na girişmeleri beklenmektedir.
• Türkiye’de aydınlar, sivil toplum örgütlerive inisiyatifler ayrımcı politikalar ve
yeni yasalar, ancak kısmi düzeltim sağlaya-
bilmektedir. Vakıflardan alınan ve devletintasarrufuna geçen tüm taşınmazlar iadeedilmeli, üçüncü kişilerin eline geçenler için
de tazminat ödenmelidir.
• Cemaat vakıflarının mülk edinmesinin
önlenmesine yönelik 1936 Beyannamesi gibihukuk dışı gerekçelerden vazgeçilmelidir.
• Cemaat vakıflarının mülk edinmesiyle ilgili
1974 Yargıtay Kararı gibi eşit vatandaşlık
ilkesini çiğneyen yargı kararlarının önünü
kesmek için anayasal güvence sağl anmalıdır.
• Tarihsel özellikleri ve farklı kuruluş
biçimleri gözetilerek cemaat vakıflarına yeni bir statü verilmeli, işleyiş ve yönetim-
leri ayrı bir kanunla yeniden düzenlenmeli-dir.
• Cemaat vakıflarının karşılaştığı sorunlarınçözümüne katkı sağlayacak bir yöntemolarak gayrimüslim vakıf temsilcilerininkatılımını mümkün kılacak resmi birdanışma kurulu oluşturulmalıdır.
• Azınlık Sorunları Değerlendirme Kurulu’nda
gayrimüslim temsilcilere yer verilmeli ve/veya gayrimüslim azınlıkların sorunlarınınele alınacağı ve onların danışmanlığına yerverecek “Azınlıklar Dairesi” tesis edilmeli-dir.
• Hükümet vakıfların mülkiyet haklarınıntelafisi ve kullanımında karşılaşılan idariengellerin ve tutarsızlıkların giderilmesindesorumluluk almalıdır.
• Vakıfların yönetiminde eşgüdüm sağlana-
bilmesi ve vakıf yönetici seçimlerinin ortakyapılabilmesi için yasal düzenlemeyapılmalıdır.
• Lozan Antlaşması çerçevesinde vakıfların
idamesini kolaylaştıracak maddi ve manevidevlet ve yerel yönetim desteği sağlanma-
lıdır.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 153/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 154/170
Ekler
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 155/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 156/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 157/170
nın, kamu düzeninin korunması bakımından,öteki tüm Türk yurttaşlarının bağlı olduğuyükümlerden bağışık kılmayacaktır.
Madde 44 — Türkiye, işbu Kesimin yukarıdakiMaddelerinin, Türkiye’nin Müslüman olmayanazınlıklarına ilişkin bulunduğu ölçüde, ulusla-
rarası toplumu ilgilendirici nitelikte yükümlergetirdiğini ve onların Milletler Cemiyetiningüvencesi altına konulmasını kabul eder. İşbuhükümler Milletler Cemiyeti Meclisindejçoğun-
hıjkta ahsan, bir karar olmaksızın değiştirile-
meyecektir. Britanya İmparatorluğu, Fransa,İtalya ve Japonya Milletler Cemiyeti Meclisin-
de işbu Maddeler konusunda, yöntemine
uygun biçimde, çoğunlukla kabul edilecek olanher hangi bir değişikliği reddetmemeyi buAndlaşma ile yükümlenirler. Türkiye, MilletlerCemiyeti Meclisi üyelerinden her birinin buyükümlülüklerden her hangi birine aykırılıkolması ya da olma tehlikesi üzerine, bunaMeclisin dikkatini çekmeğe yetkili olacağını veMeclisin, duruma göre, uygun ve etkin
sayılacak bir davranışta bulunabileceğini veyönerge verebileceğini kabul eder.
Bundan başka, Türkiye, işbu Maddelere ilişkinhukuksal ya da edimsel sorunlarda, Türkiye
Hükümeti ile bağıtlı öteki devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisiüyelerinden her hangi bir devlet arasında görüşayrılığı ortaya çıkınca bu anlaşmazlığın,Milletler Cemiyeti Andlaşmasının 14. Maddesiuyarınca, uluslararası nitelikte bir anlaşmazlıkgibi sayılmasını kabul eder.
Türkiye Hükümeti bu türden olan her hangi biranlaşmazlığın, öteki Taraf istemde bulunursa,uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülme-
sini kabul eder. Daimi Divan kararı istinaf edilemeyip Milletler Cemiyeti Andlaşmasının13. Maddesi uyarınca verilmiş bir kararın güç vehükmünün tıpkısına sahip olacaktır.
öğretilmesini zorunlu kılmasına engel olmaya-
caktır.
Müslüman olmayan azınlıklara ilintili Türkyurtdaşlarının önemli oranda bulundukları
kentlerde ya da kasabalarda, bu azınlıklarDevlet bütçesi Belediye ya da benzeri bütçeler-de eğitim, din, ya da yardım amacıyla genelgelirlerden verilecek paralardan yararlanma ve
ödenek ayrılması konusunda hakça bir payalacaklardır. Söz konusu paralar ilgili kurumla-
rın, yetkili temsilcilerine ödenecektir.
Madde 42 — Türkiye Hükümeti Müslüman
olmayan azınlıkların aile ya da kişi statülerikonusunda, bu sorunların sözügeçen azınlıkla-
rın törelerine göre çözümlenmesine uygun hertürlü hükümleri koymayı kabul eder.
İşbu hükümler Türkiye Hükümeti ile ilgiliazınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcile-
rinden oluşan özel Komisyonlarda düzenlene-
cektir. Anlaşmazlık olursa, Türkiye Hükümetiile Milletler Cemiyeti Meclisi, birlikte, Avrupalıhukukçular arasından bir üst hakem atayacak-
tır. Türkiye Hükümeti söz konusu azınlıklarınKiliseleri, Havraları, mezarlıkları ve öteki
dinsel kurumlarına her türlü koruyuculuğugöstermeyi yükümlenir. Bu azınlıkların bugünTürkiye’de bulunan Vakıflarına ve dinsel veyardım kurumlarına her türlü kolaylığı göstere-
cek ve izinleri verecek ve yeni dinsel ve yardımkurumları kurulması için, benzeri öteki özelkurumlara sağlanmış olan gerekli kolaylıklar-dan hiçbirini esirgemeyecektir.
Madde 43 — Müslüman olmayan azınlıklaramensup Türk yurttaşları, inançlarına aykırı ya
da dinsel ayinlerini bozucu herhangi bir işlemyapmaya zorlanamayacakları gibi, haftatatilleri gününde Mahkemelerde hazır bulun-
maktan ya da herhangi bir yasal işleminyapılmasından kaçınmaları nedeniyle, onlarınhiç bir hakkı ortadan kalkmayacaktır. Bununlabirlikte, bu hüküm söz konusu Türk yurttaşları-
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 158/170
Esas: 1971/2-820
Karar: 505
YARGITAY İLAMI
Mahkemesi: İstanbul Üçüncü Sulh Hukuk
Tarihi: 19/10/1971
No: 1971/94 E. 154 K.
Davacı: Balıklı Rum Hastanesi Vakfı YönetimKurulu Vekili Avukat K. İonnis Emirce
Davalı: Maliye Hazinesi Vekili Avukat Fuat
Önen
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin tenfizidavasından dolayı yapılan yargılama sonucun-
da; İstanbul Üçüncü Sulh Hukuk Hakimliğin-
den verilen 13/5/1971 gün ve 17/55 sayılı kararınincelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi
üzerine Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin6/7/1971 gün ve 4449/4399 sayılı ilamıylebozulmasına karar verilip yerine geri çevril-mekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;bazı sebep ve düşüncelerle önceki karardadirenmeye karar verilmiştir.
Temyiz eden: Maliye Hazinesi Vekili Avukat
Fuat Önen
(HUKUK GENEL KURULU KARARI)
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnmeyikapsayan son hüküm süresinde temyiz edildiğianlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduk-
tan sonra gereği görüşüldü.
16 Şubat 1328 (1912) tarihli “Eşhasi HükmiyeninEmvali Gayri Menkuleye Tasarrufu” hakkındakikanuna göre, once Hükümet ve Belediye
Daireleri, sonra özel kanunları gereğincedernekler ve daha sonra Hükümetçe sözleşmeveya şartname ya da tüzükleri uyarınca, TürkTicaret ve Sanat ve İnşaat Şirketleri taşınmazmülk edinebilirler. Aynı Kanunun geçicifıkrasında ise, Türk Hayır tasarı kurumları tara-
fından şimdiye kadar “Namı müstear” ile köyve ilçelerde tasarruf edilegelen taşınmazlarınbu Kanunun yayımından başlayarak 6 ayiçerisinde başvurmaları dahilinde, kurumlaradına kaydın düzeltileceği, böylece tapuyabaşvurmayan veya davayı gerektiren bir hal varolmasına rağmen davaya konu olmayanyerlerin, bundan sonra kurumlara ait olduğuyolundaki iddiaların dinlenemeyeceği öngörül-müştür.
Görülüyor ki, Türk olmayanların meydana
getirdikleri Tüzel kişiliklerin taşınmaz maledinmeleri yasaklanmıştır. Çünkü; Tüzel kişiler
gerçek kişilere oranla daha güçlü oldukları için,
bunların taşınmaz mal edinmelerinin kısıtlan-
mamış olması halinde, Devletin çeşitli tehlike-
lerle karşılaşacağı ve türlü sakıncalar doğabile-
ceği açıktır. İşte bu görüşten hareket edilerek
2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. Maddesi ile
Kanuni hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı
olmak şartiyle yabancı gerçek kişilerin
Türkiye’de satın alma ve miras yolu ile taşınmazmülk edinmeleri mümkün kılınmış olduğu halde,
tüzel kişiler bundan yoksun bırakılmıştır.
Esasen Osmanlı İmparatorluğu devrinde de 7
sefer 1284 tarihli kanunla yabancı gerçek
kişilere Türkiye’de taşınmaz mal edinme hakkı
verilmişken, 1328 tarihli kanunla yabancı tüzel
kişiler bundan ayrık tutulmuşlardır.
Ek - 2: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
8 Mayıs 1974 Kararı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 159/170
kazanan cemaatlere ait hayri, ilmi, bediiamaçlar güden kuruluşların düzenlenmişvakıfnameleri bulunmadığı için az öncebelirtilen 44. Maddesi gereğince bunların
süresinde verdikleri beyannamelerinin(vakıfname) olarak kabulü zorunluluğu ortayaçıkmıştır. Nasıl ki, vakıfnamede mal edinmeiçin açıklık olmayan hallerde vakıf tüzel kişiliğimal edinemez ise; beyannamelerinde bağışkabul edecekleri yolunda açık olmayan hayırkurumları da gerek doğrudan doğruya, gereksevasiyet yolu ile taşınmaz mal iktisap edemez-
ler. Çünkü, vasiyeti kabul yararına vasiyet yapı-lana ait bir haktır. Vakıf (vakfeden) vakıfname-
sinde izin vermedikçe onun iradesi dışına çıkılıp
mal kabul olunmaz. Öyle ise Balıklı RumHastanesi’nin vasiyet yolu ile taşınmaz maledinemeyeceği gözetilip Hukuk GenelKurulu’nca da benimsenen özel daire bozmakararına uyularak Hazinenin itirazının kabülügerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz itirazlarının kabülü ile direnmekararının yukarıda ve özel daire bozmakararında açıklanan nedenlerle H.U.M.
Kanunun 429. Maddesi gereğince bozulmasına8.5.1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Lozan Antlaşmasına bağlı “ikamet ve selahiye-
ti adliyeye” sözleşmesinin birinci maddesiyleTürkiye’deki yabancı tüzel kişilere tam birmuameleyi mütekabile uygulanması şartı
öngörülmüş ve bu sebeple de 2644 sayılı TapuKanunu’nun 5. Maddesiyle (MevcudiyetleriTürkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nce tanınmışolan yabancılara ait dini, ilmi ve hayri müesse-
selerin fermanlara ve hükümet kararlarınamüsteniden sahiplendikleri gayrimenkullerin
bu belgelerin dışına çıkmamak ve hükümetinizni alınmak şartiyle müesseselerin hükmişahısları namına tescil) olunacağı hükmükonulmak suretiyle kazanılmış haklar korunul-muştur.
5404 sayılı Kanunla değiştirilen VakıflarKanunu’nun 1. Maddesi’nin son fıkrasında,cemaatlerin ve esnafa ait vakıfların kendileritarafından seçilen kişi veya kurullarca yöneti-leceği öngörülmüş, böylece bunlar, tüzelkişiliklerine dokunulmamak üzere bir statüyebağlanmıştır. Vakıflar Kanunu’nun 44. Madde-
sinde, (16 Şubat 1328 tarihli kanunun yayınlan-
masından sonra tapuya verilmiş defterleri vebuna benzer belgelerle anlaşılacak olan
yerlerin o yolda vakıflar kütüğüne) geçeceğihükmü yer almıştır. Bu suretle, vakıf niteliği
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 160/170
İncelenen Yasayla cemaat vakıflarına ilişkinolarak getirilen en önemli değişiklik, bunlarınmülhak vakıf statüsünden uzaklaştırılarak,Türk Medeni Yasası’na göre kurulan yenivakıflara yakınlaştırılmasıdır.Nitekim, Yasa’nın 5. maddesinin dördüncüfıkrasında, esnaf vakıflarının mülhak vakıflara
ilişkin kurallara bağlı olduğunun belirtilmesinekarşılık, cemaat vakıflarına ilişkin benzer birdüzenleme yapılmamıştır.
Yasa’nın ilgili diğer kurallarında da, mazbut,mülhak ve yeni vakıflardan ayrı olarak cemaatvakıflarından söz edilmektedir. Hatta, Yasa’nın41. maddesiyle, cemaat vakıflarının, mülhakvakıflardan ayrı olarak, Vakıflar GenelMüdürlüğü’nün en üst karar organı olanVakıflar Meclisi’ne bir asıl ve bir yedek üye
seçmesi esası getirilmiştir.Dolayısıyla, yasakoyucunun cemaat vakıflarınıeski vakıflar arasında ayrı bir tür olaraknitelendirdiği açıkça ortadadır. (s. 8)
İncelenen Yasa’yla, cemaat vakıflarının,mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yenivakıflara benzer ayrı bir tür gibi değenlendiril-mesinin doğal sonucu olarak, bu vakıflarınamaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderekgelişmelerine de olanak sağlamaktadır. (s.9)
Bu vakıfların taşınmaz mal edinmesi, bağış vevasiyet kabul etmesi konularında açık kurallar
olmadığından, konu yargıda yllarca tartışılmış-
tır. 08.05.1974 günlü, E.1971/2-820, K. 1974/505sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı ile,cemaat vakıflarının 2762 sayılı Yasa’ya göreverdikleri “beyanname”ler, “vakıfname”olarak kabul edilmiş; ancak, bu vakıfnamedemal edinmeye ilişkin bir düzenlemenin
bulunmaması durumunda bu vakıfların maledinemeyeceklerine, bağış ve vasiyet kabuledemeyeceklerine hükmedilmiş; böylece, buyöndeki tartışmalar sona erdirilmiştir. (s. 10)
…eskiden kurulmuş olan cemaat vakıflarına, buniteliklerini değiştirmemelerine karşın,ekonomik ve siyasal güç elde edecekleribiçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasınıve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarıla-
rak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan
hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşamakatılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, LozanAntlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’ninkuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasalilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle,
Anayasa’nın ayrıcalıkları yasaklayan 10.maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamuyararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir. (s. 12)
Ahmet Necdet SEZER
Cumhurbaşkanı, TC
Ek – 3: 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca BirDaha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve AdaletKomisyonu Raporu (1/24) (Sayfa 8, 9, 10 ve 12’den alıntılar)
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 161/170
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 162/170
ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI [US Department of
State] (2010). “Turkey: Bureau of Democrac y,
Human Rights, and Labor-International
Religious Freedom Report” <http://www.
state.gov/g/drl/rls/irf/2010/148991.htm>
AKÇAM, Taner (1999). İnsan Hakları ve Ermeni
Sorunu: İttihat Terakk i’den Kurtu luş Sava şı’na,
İmge Yayınları, Ankara.
ALTINAY, A. Gül ve F. ÇETİN (2009). Torunlar,
Metis Yayınları, İstanbul.
ARAL, Fahri (der) (2011). İmparatorluğun Çöküş
Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel
Sorumluluk ve Demokrasi Sor unları, Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
ARTİNİAN, Vartan (2004). Osmanlı Devleti’nde
Ermeni Anayasa sının Doğuşu, 1839-1863, Aras
Yayıncılık, İstanbul.
ASLANDAŞ, A.S. (1996). “1980 Sonrası Dernekler”,
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,
c.12, İletişim Yayınları, İstanbul.
ATAOĞLU, Sevan (2001). “Dar Alanda Kısa
Paslaşmalar”, Görüş dergisi “Türkiyeli
Ermeniler” sayısı, Ağustos-Eylül 2001,
TÜSİAD.
AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI
(AGİT) (2003). “Guidelines on the use of
Minority Languages in the Broadcast
Media”, Ekim, <http://www.osce.org/
hcnm/32310>
AVRUPA KOMİSYONU (2010). “Türkiye 2010 Yılı
İlerleme Raporu”, Brüksel.
AYAN CEYHAN, Müge ve D. KOCABAŞ (2009).
“Çift Dillilik ve Eğitim”, Eğitim Reformu Grubu,
<www.egitimdehaklar.org/pdf/6.pdf >
BİLAL, Melissa (2004). The Lost Lullaby and Other
Stories About Being Armenian in Turkey,
yayımlanmamış yüksek lisans tezi,
Boğaziçi Üniversitesi.
BAKAR, Diran (2001). “Uygulamadan Ayrımcılık
Örnekleri ve Azınlık Vakıflarının Sorunları”,
Ulusal, Uluslar Üstü ve Uluslar Arası
Hukukta Azınlık Hakları, İstanbul Barosu
İnsan Hakları Merkezi, İstanbul
BARDAKOĞLU, Ali. “İmam Sosyal Hayata
Karışmalı”, <http://www.ntvmsnbc.com/
id/25137126/>
BEBİROĞLU, Murat. “2011’e Girerken Patriklik ve
Patrik Seçimi”,
<http://hyetert.blogspot.com/2011/01/2011e-
girerken-patriklik-ve-patrik.html.>
BRAUDE, B. (1982). “Foundation Myths of MilletSystem”, Braude ve Lewis (der.), Christians
and Jews in the Ottoman Empire içinde,
Holmes & Meier Publishers, New York ve
Londra.
“Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesine ve
Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”,
<http://treaties.un.org/doc/Publication/
UNTS/Volume%2078/volume-78-I-1021-
English.pdf>.
“Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi”, Madde 18. <http://www.
belgenet.com/arsiv/sozlesme/iheb.html>.
BOZKURT, Gülnihal (1996). Gayrimüslim Osmanlı
Vatandaşlarının Hukuki Durumu 1839-1914,
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
ÇETİN, F. (2004). Anneannem, Metis Yayınları,
İstanbul
Kaynakça
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 163/170
KABOĞLU, İ. (der) (2002). Ulusal, Ulusalüstü ve
Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları,
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi
Yayınları, İstanbul.
KALİGİAN, Dikran Mesrob (2009). Armen ianOrganization and Ideology under Ottoman
Rule 1908-1914, Transaction Publishers, New
Brunswich ve Londra.
KAPLAN, Sefa ve M. KÜÇÜK (2010). “Patriklik
Kavgası”, Hürriyet, 2 Aralık, <http://
hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.
aspx?id=16427362>
KAYA, A.ve T. TARHANLI (der) (2006). Türkiye’de
Çoğunluk ve Azınlık Politikaları: AB
Sürecinde Yurt taşlık Tartışmaları, TESEVYayınları, İstanbul
KAYA, Nurcan (2009). Unutmak mı Asimilasyon
mu? Türkiye’nin Eğitim Sisteminde Azınlıklar ,
Uluslararası Azınlık Hakları Grubu,
İstanbul.
KILIÇDAĞI, Ohannes (2006). “Abdülhamid
Misyonerleri Neden Sevmiyordu?”, Toplum-
sal Tarih, sayı 154, s. 62-69.
KOÇOĞLU, Yahya (2001). Azınlık Gençleri
Anlatıyor , Metis Yayınları, İstanbul.KOPTAŞ, Rober (2008). “Sorunların Kaynağı
Güvensizlik ve Samimiyetsizlik”, Agos, 19
Eylül.
------- (2010). “Kanayan Bir Yara: Din Özgürlüğü”,
Agos, 26 Kasım.
KÖKER, Eser ve Ülkü DOĞANAY (2011). Irkçı
Değilim Ama: Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı
Söylemler , İnsan Hakları Ortak Platformu,
Ankara.
KURBAN, Dilek (2010a) “Ermeni PatrikhanesineMüdahale Laikliğe Aykırı”, Radikal, 27
Kasım.
------- (2010b). “Bir Demokrasi Meselesi: Patrik-
lik”, Radikal, 4 Aralık.
------- (2010c). “Patriklik Seçimleri: Bir Türkiye
Klasiği” , Radikal, 8 Aralık.
DİNK, Hrant (2004). “Bu Zihniyet Değişmedikçe”, Birgün, 22 Kasım.
------- (2005). “Biz ve Sivilleşme”, Agos, 4 Mart.
DÖŞEMECİYAN, K., Y. ÖZUZUN M. BEBİROĞLU
(2011). “Müslüman Olmayan AzınlıklarRaporu 2011”, Şubat 2011, <http://hyetert.
blogspot.com/2011/02/musluman-
olmayan-azinliklar-raporu-2011.html>
EKMEKÇİOĞLU, L. ve M. BİLAL (2006). Bir Adalet
Feryadı: Osmanl ı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni
Feminist Yazar , Aras Yayıncılık, İstanbul.
HUKUK YOLUYLA DEMOKRASİ İÇİN AVRUPA
KOMİSYONU [European Commission for
Democracy through Law – Venice Commis-
sion] (2007). “Report on Non-Citizens andMinority Rights”, 18 Ocak 2007, <http://
www.venice.coe.int/docs/2007/CDL-
AD(2007)001-e.pdf >
------- (2010). “Opinion on the Legal Status of
Religious Communities in Turkey”, Venedik.
IŞIK, T. (2011). “Türk Halkı Bir Tek Kendini Sever” ,
Radikal, 2 Mayıs.
İÇDUYGU, Ahmet ve Ali B. SONER (2006).
“Turkish Minority Rights Regime: Between
Difference and Equality”, Middle East ern
Studies, cilt 42, sayı 3, Mayıs, Routledge,
Taylor & Francis Group, s. 447-486.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) (2000). Tuzla
Ermeni Çocuk Kampı: Bir El Koyma Öyküsü,
Me-Pa Medya Pazarlama, İstanbul.
İNSAN HAKLARI ORTAK PLATFORMU (İHOP)
(2010). “Ayrımcılığın Önlenmesi ve Ortadan
Kaldırılması Taslağı”, Uluslararası Azınlık
Hakları Grubu ve İnsan Hakları OrtakPlatformu işbirliğiyle, 16 Mart 2010,
<http://www.ihop.org.tr/dosya/diger/ayrimcilikyasa.pdf>.
İSTANBUL BAROSU İNSAN HAKLARI MERKEZİ
AZINLIK HAKLARI ÇALIŞMA GRUBU
(2002). Cemaat Vakıfları: Bugünkü Sorunları
ve Çözüm Önerileri, İstanbul Barosu
Yayınları, İstanbul.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 164/170
ÖZTÜRK, Veysel (2009). “Tarih Ders Kitapları veİnsan Haklarına Dair: Bazı Satırbaşları”,
Tarih Vakfı “Ders Kitaplarında İnsan
Hakları” Projesi, <http://www.tarihvakfi.
org.tr/dkih/download/mutlu%20ozturk.pdf>
ÖZUZUN, Y. (2003). “Bir Azınlık Klasiği Daha”,Radikal, 23 Mart.
PANOSSİAN, Razmik (2006). The Armenians:
From Kings and Priests to Merchants and
Commissars, Hurst and Company, Londra.
PENTASSUGLİA, G. (2004). “Introduction”, Mechanisms for the Implementation of
Minority Rights, Council of Europe, Strasbo-
urg.
PREECE, J.J. (1998). National Minorit ies and the
European Nation-States Ssytem, Oxford
University Press, New York.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ HUKUK VE
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ İZLEME KURULU
(2010). “Hak İhlalleri İzleme Raporu”,<http://www.protestankiliseler.org/index.
php?option=com_
content&view=article&id=1150 >.
PULUR, H. (2011). “70 Yıl Sonra Varlık Vergisi”,
Milliyet, 26 Şubat.
REDGATE, A.E. (2000). The Armenians, Oxford,
Blackwell.
REYNA, Y. ve E.M. ZONANO (2003). Son Yasal
Düzenlemelere Göre Cemaat Vakıfları,
Gözlem Yayınları, İstanbul.
SOSYAL DEĞİŞİM DERNEĞİ (2010). “Ulusal
Basında Nefret Suçları: 10 yıl 10 Örnek”,
<http://www.sosyaldegisim.org/wp-
content/uploads/2010/10/nefret_suclari_
light-.pdf>
TER MİNASSİAN, Anaide (1992). Ermeni Devrimci
Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm
1887-1912, İletişim Yayınları, İstanbul.
TOKSÖZ, F. (1983). “Dernekler”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c.2., İletişim
Yayınları, İstanbul.
-------(2010d). “Özkök, Devlet, Patriklik, Hrant”,Radikal, 11 Aralık.
KURBAN, Dilek ve K. TSİTSELİKİS (2010). Bir
Mütekabil iyet Hikâyesi: Yunanistan’da ve
Türkiye’de Azınlık Vakıfları, TESEV Yayınları,İstanbul.
KURBAN, Dilek ve K. HATEMİ (2009). Bir
‘Yabancı’laştırma Hikâyesi: Türkiye’de
Cemaatlerin Vakıf ve Taşınmaz Mülkiyeti
Sorunu, TESEV Yayınları, İstanbul.
MAHÇUPYAN, E. (2005). İçimizdeki Öteki, İletişim
Yayınları, İstanbul.
METİN, E. (2007). Lise Türkiye Cumhuriyeti İnkılap
Tarihi ve Atatürkçülük Derslerinde Ermeni
Meselesinin Öğretimi: Çağdaş Yayınlar, Mevcut Ders Kitaplar ı, Öğretmen ve Öğrenc i
Görüşleri Işığında Yeni bir Ünite Tasarımı,
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Tarih Eğitimi
Anabilim Dalı, Ankara.
NALBANDİAN, Louise (1963). Armenian Revoluti-
onary Movement, University of California
Press, Los Angeles.
NEYZİ, L ve H. KHARATYAN-ARAQELYAN (2010).Birbirimizle Konuşmak: Türkiye’de ve
Ermenistan’da Kişisel Bellek Anlatıları,
Institut für Internationale Zusammenarbe-
it, Bonn.
OKUTAN, Çağatay (2004). Tek Parti Döneminde
Azınlık Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversi-
tesi Yayınları, İstanbul.
ORAN, Baskın (2004). Türkiye’de Azınlıklar:
Kavramlar, Teori, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat,
Uygulama, İletişim Yayınları, İstanbul.
------ (2010). “İkinci Laikleşme”, Radikal 2, 5
Aralık.OZINAIN, Alin (2009). Identif ying the State of
Armen ian Migrants in Turkey, Eurasia
Partnership Foundation, İstanbul
ÖZDOĞAN, G.G., F. ÜSTEL, K. KARAKAŞLI ve F.
KENTEL (2009). Türkiye’de Ermeniler:
Cemaat-Birey-Yurttaş, Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 165/170
GAZETE VE İNTERNET SİTESİHABERLERİ
Agos (2003).“Hıristiyan Azınlıkların Ruhani
Temsilcilerinin TBMM İnsan Hakları İncele-
me Komisyonu Başkanlığı’na Hitaben
Kaleme Aldıkları Talepler”, 3 Ekim.
------ (2004). “Lraper ’de Yayımlanan Patriklik
Divan Bildirisi ve Yorumu”, 26 Kasım.
----- (2009a). “VADİP’in Kuruluş Amacı, Üyeleri ve
Basın Bildirisi”, 24 Nisan.
----- (2009b). “Üç Horan Kilisesi Vakfı
Yönetim Kurulu Seçimlerine İlişkin
Gelişmeler”.
----- (2010a). “Ruhani Kurul Duyurusu”, 2Ağustos.
------ (2010b). “Ruhani Kurul’dan Beklenti-
leri Karşılamayan Açıklama”, 6 Ağustos.
------ (2010c) “Bakanlık ‘Patrik Genel Vekili’
Kararını Yeniden Değerlendirecek”, 6
Ağustos.
----- (2010d). “Dadyan Okulu”, 10 Aralık.
----- (2011a). “VADİP Sorumluluk Almaktan
Kaçınıyor” , 14 Ocak.
------ (2011b). “VADİP Yeni KoordinasyonKurulu’nu Seçiyor”, 18 Şubat.
------ (2011c). “Seçim Kirizine Çözüm Yolu Arayışı”,
4 Mart.
----- (2011d). “Danıştay, Azınlık Tali Komisyonu’nu
Aratmıyor”, 25 Mart.
----- (2011e). “Ateşyan Kisve Giyme İznini Çoktan
Almış”, 6 Mayıs.
Arguvan Haber (2010). “Malatya Hayder Basın
Bildirisi”, <http://www.arguvan-haber.
com/malatya-hayder-basin-bildirisi.html >.
Armen ian on web Forum (2009a). “Bizler
Malatya’nın Yerlisiyiz”, <http://team-aow.
discuforum.info/t7133-Bizler-Malatya-n-n-
Yerlisiyiz.htm>.
------- (2009b) “Malatya-Merkez-Surp Asdvad-
zadzin Taş Horan Ermeni Kilisesi”, <http://
ULUSLARARASI HRANT DİNK VAKFI (2009).
Hrant Dink: Bu Köşedeki Adam, 2009,
İstanbul.
-----(2010). Nefret Suçları ve Nefret Söylemi,
“Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi”projesi kapsamında gerçekleştirilen
“İnciten Sözler, Yaralayan Fiiller: Nefret
Söylemi ve Nefret Suçları” başlıklı
konferansın sunumları, İstanbul.
YUMUL, A. (1999-2000). “Osmanlı’nın İlk
Anayasası”, Toplum ve Bilim, Kış 83, s.
338-351.
----- (2005). “Azınlık mı Vatandaş mı?”, Türkiye’de
Çoğunluk ve Azınlık Politikaları: AB
Sürecinde Yurt taşlık Tartışmaları içinde,TESEV Yayınları, İstanbul.
ZEKİYAN, Boğos Levon (2001). Ermeniler ve
Modernite,, çev. Altuğ Yılmaz, Aras
Yayıncılık, İstanbul.
KANUN VE TALİMATNAMELER
07.11.1962 tarih ve 28-4869 sayılı Azınlık Tali
Komisyonu hakkında Başbakanlık talimatı.
05.01.2004 tarih ve 3530 sayılı Azınlık Tali
Komisyonu ve Azınlık Sorunlarını Değerlen-dirme Kurulu hakkında Başbakanlık yazısı,
<http://www.illeridaresi.gov.tr/default_B0.
aspx?content=130>
Başbakanlık Genelgesi, 13 Mayıs 2010, 2010/13
tarihli 27580 sayılı Resmi Gazete, <http://
www.resmigazete.gov.tr/eski-
ler/2010/05/20100513-17.htm>
5 Haziran 1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar
Kanunu, 13 Haziran 1935 Tarihli Resmi
Gazete
Vakıflar Kanunu 1936 Beyannamesi.
20.2.2008 tarih ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu, 27
Şubat 2008 tarih ve 26800 sayılı Resmi
Gazete.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 166/170
İNTERNET SİTELERİ
Azınlık Tali Komisyonu ve Azınlık Sorunlarını
Değerlendirme Kurulu, <http://www.
illeridaresi.gov.tr/default_B0.
aspx?content=130>
Hrant Dink Vakfı, <http://www.hrantdink.org>
Hrant Dink Vakfı “Nefret Söylemi”, <http://www.
nefretsoylemi.org>
Nor Zartonk (Yeni Uyanış), <http://norzartonk.
org>
“Özür Diliyorum” imza kampanyası, <http://www.
ozurdiliyoruz.com>
“Patriğimizi Seçmek İstiyoruz!” imza kampanyası,
<http://patrigimizisecmekistiyoruz.blogspot.com>
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji ve Eğitim
Çalışmaları Birimi, < http://www.secbir.
org>
“Orak Azınlık Eylem Planı”, <http://www.
stratejikboyut.com/haber/orak-azinlik-
eylem-plani--32908.html>
team-aow.discuforum.info/t3200-
Malatya-Tas-Horan-Ermeni-Kilisesi.htm>.
Doğan Haber Ajansı (2011). “Org. Koşaner’den şok
tespit”, 20 Mayıs 2011, <http://www.dha.
com.tr/org-kosaner-alternatif-tarih-yazilmaya-calisiliyor--son-dakika-
haberi_163092.html >
Hürriyet (2006). “Tapu Arşivlerini ‘Sınırlı’
Kullanın”, 16 Eylül 2006, <http://www.
hurriyet.com.tr/gundem/5109117_p.asp>
----- (2011). “Karagözyan Yetimhanesi”, 16 Mart.
Radikal (2006a). “CHP’nin İtirazı: Karşılıklılık
İlkesi Yok sayıldı, İhanet!”, 22 Eylül.
------ (2006b). “Vakıf Reformu Köşke Takıldı”, 30
Kasım.
----- (2010). “Ermenilerin Patrik Krizi Mahkemelik”,
2 Aralık.
Nor Zartonk (2010). “Bozuk Düzende Sağlam Çark
Olmaz”, <http://www.norzartonk.
org/?p=3434>
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 167/170
Bu araştırma kapsamında 23 Ekim 2010, 27 Kasım 2010, 11 Aralık 2010 ve 15 Ocak 2011 tarihlerindeTESEV Demokratikleşme Programı bünyesinde dört adet kapalı çalıştay düzenlenmiştir. İsimleribelirtilen kişiler en az bir çalıştaya katılmışlardır. Raporda belirtilen görüşler raporun yazarlarınaaittir ve çalıştay katılımcılarının görüşleriyle kısmen veya tamamen örtüşmeyebilir. İsimleribelirtilen kişiler rapora yaptıkları katkıları uzmanlık alanları dahilinde kişisel olarak yapmışlardır.Dile getirilen görüşler, bağlı bulundukları kurumları bağlamamaktadır. Aşağıdaki liste çalıştay
katılımcılarının tümünü içermemektedir.
Çalıştay Katılımcı Listesi
Katılımcı adı/soyadı Meslek/Kurum
Alin Ozinian Araştırmacı, Yazar
Ara Koçunyan Jamanak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Aris Nalcı Agos Gazetesi, IMC TV
Arusyak Koç Monnet Özel Karagözyan Ermeni Anaokulu, Okul Müdürü
Ayda Gutsuz Diş Hekimi
Aylin Koçunyan Jamanak Gazetesi
Belinda Mumcu Sosyoloji Bölümü Mezunu
Besse Kabak
Cem Çapar Veteriner Hekim
Cem Ercin Ermeni Protestan Kilisesi Yardımcı Pastoru
Dença Kartun Galatasaray Üniversitesi Öğrencisi
Esra Bakkalbaşıoğlu TESEV Demokratikleşme Programı
Etesiya Tırtır Elektrik MühendisiGaro Paylan Yeşilköy Ermeni İlköğretim Okulu
Günay Göksu Özdoğan Rapor Yazarı, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
Heriknaz Avagyan Öğretmen
Hosrov Köletavitoğlu Malatya HAYDER
K ay uş Çalıkman Gav ri lof Eşitl ik ve D em ok rasi Partisi ( ED P) üyesi, Sayat Nova Ko rosu üyesi
Kapalı ÇalıştaylarKatılımcı Listesi
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 168/170
Çalıştay Katılımcı Listesi
Katılımcı adı/soyadı Meslek/Kurum
Kirkor Ağabaloğlu Ermeni Protestan Kilisesi Pastoru
Luiz Bakar Avukat
Manuel Çıtak Fotoğrafçı
Mariam Drameryan Marmara Gazetesi
Melisa Akan Boğaziçi Üniversitesi Öğrencisi
Melkon Karaköse Surp Kevork Kilisesi Vakfı
Miran Pırgiç Gültekin Dersimli Ermeniler Dernek Başkanı
Misak Hergel Vakıflı Köyü Kalkındırma ve Dayanışma Derneği
Natali Bağdat Özel Getronagan Lisesi
Nayat Muratyan İletişimci ve Basın Danışmanı
Nazar Büyüm Adam Yayınları, Yayıncı
Nora Mıldanoğlu Hrant Dink Vakfı, Proje Koordinatörü
Ohannes Kılıçdağı Rapor Yazarı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Araştırma Görevlisi
Ohannes Şaşkal Karikatürist
Özge Genç TESEV Demokratikleşme Programı
Pakrat Estukyan Agos Gazetesi
Raffi Hermon Araks Araştırmacı, YazarRafi Bilal
Makina Mühendisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) EskiGenel Başkan Yardımcısı
Sarkis Arık Surp Haç Tıbrevanktan Yetişenler Derneği
Sarven Sıradağ Yazılım Mühendisi
Sayat Tekir Nor Zartonk İnsiyatifi Üyesi
Setrak Davuthan Avukat
Sevan Değirmenci Jamanak Gazetesi
Silva Kuyumcuyan Özel Getronagan Ermeni Lisesi Müdürü
Şuşan Özoğlu Emekli Okul Müdürü
Takuhi Tovmasyan Zaman Aras Yayınevi
Tatyos Bebek Diş Hekimi
Yetvart Tomasyan Yayıncı
Zakarya Mildanoğlu Mimar, Agos Gazetesi Yazarı
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 169/170
Yazarlar Hakkında
GÜNAY GÖKSU ÖZDOĞAN
Halen Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve
MURCIR (Marmara Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Araştırma Merkezi) Müdürü olan Günay
Göksu Özdoğan yüksek lisansını İşletme dalında
London School of Economics’de (1975), doktorası-nı da Siyaset Bilimi dalında Bogaziçi
Üniversitesi’nde (1990) tamamladı. Doktora tezi
Turan’dan Bozkurt’a: Tek Parti Döneminde
Türkçülük (1931-1946) ( İstanbul: İletişim,
Yayınları, 2001) olarak yayınlandı ve Tarih
Vakfı-Afet İnan tarih araştırma ödülünü aldı
(2002). Balkan ve Türk milliyetçilikleri, Sovyet
uluslar politikası, Türki cumhuriyetlerde
uluslaşma süreci ve azınlık sorunları üzerine
çeşitli yerli ve yabancı dergi ve kitaplarda
makaleleriyle üç derleme (Kemali Saybaşılı ileBalkans: A Mirror of the New International Order,
İstanbul:Eren,1995; Gül Tokay ile Redefining
Nation, State and Citizen İstanbul: Eren, 2000;
Ayhan Kaya ile Uluslararası İlişkilerde Sınır
Tanımayan Sorunlar, İstanbul: Bağlam Yayınları,
2004) ve TESEV’in desteklediği bir araştırmaya
dayanan ortak yazarlı bir kitabı (G.G.Özdoğan, F.
Üstel, K. Karakaşlı, F. Kentel, Türkiye’de
Ermeniler: Cemaat-Birey-Yurttaş, İstanbul: Bilgi
Üniversitesi Yayınevi, 2009) bulunmaktadır.
OHANNES KILIÇDAĞI
Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ve
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
bölümlerinde tamamlayan Ohannes Kılıçdağı,
aynı üniversitede “1908 Devrimi Sonrası Anadolu
Ermenilerinde Burjuva Dönüşümü ve
Osmanlıcılık” isimli teziyle yüksek lisans
derecesini almıştır. Halen Boğaziçi ÜniversitesiTarih Bölümü’nde doktora tezini
yazmaktadır. Geç dönem Osmanlı tarihi, Osmanlı
Ermenileri; Osmanlıcılık üzerine yayınlanmış
yazıları ve İngilizce’den öykü çevirileri, kitap
eleştirileri olan Ohannes Kılıçdağı, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Araştırma
Görevlisidir.
8/2/2019 Turkiye Ermenileri Web Rapor
http://slidepdf.com/reader/full/turkiye-ermenileri-web-rapor 170/170