20
1 | UÇ NOKTA

Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

1 | UÇ NOKTA

Page 2: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

1 | UÇ NOKTA

İÇİNDEKİLER

BİZ, KISACA.

ZATEN İNSAN HEP BAŞKALDIRIR.

KAFKA

Page 3: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

2 | UÇ NOKTA

BİR KISA AÇIKLAMA

ÜÇ NOKTA FANZİN GÜRUHU, BU VE SONRAKİ EDEBİYAT

UĞRAŞLARINA UÇ NOKTA FANZİN ADIYLA DEVAM EDECEKTİR.

İLETİŞİM

ucnoktafanzı[email protected]

BLOGGER

ucnoktafanzın.blogspot.com

Page 4: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

3 | UÇ NOKTA

Onbeşinde Çığlığın

Ethem Sarısülük anısına...

Merhaba sevgili, güzel

Sen simsiyah elbisesi içinde

Rengârenk bir yüreksin.

–bilirsin, siyah her şeye

rağmen bir renk değil-

Sen,

mavisinde gözlerin,

Avuçlarında gökyüzün

Ve yirmi üçünde yaşınla

Rengârenk bir gülüşsün, merhaba

Yüzün, umuda dönük

Sırılsıklam tenin, rüyasında

bekleyişin

Ve yarın,

kimbilir

hiç bu kadar yakın olmamıştır, ne dersin?

Merhaba,

Şimdi seninle, yalınayak salınmak vardı meydanlarda,

Korkmadan,

güneşsiz bir akşamüstünde uzanmak çimlere

bir eylemi bölüşmek vardı,

Şimdi seninle bir fidan büyütmek

Bir orman yaratmak

Bir ağaç olmak belki

Bir ağacı korumak

Ve –çirkin- bu dünyanın asfaltlarını eskitmek

Ne dersin?

Page 5: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

4 | UÇ NOKTA

Merhaba

Kucakladığın gökyüzünden sesleniyorum sana

Ben bir kurşunla öldüm,

Kırmızı adımlarının gezdiği

asfalta düşürdüler beni

Bir ağaç olmuşum ben

bir fidan

bir orman yaratmışım kendime

Şimdi, bir tebessüm gezinmiştir dudaklarında

Islak gözlerinden damlamaktayımdır belki

Ağlama

Unutma, bir fidandır belki beni yaşatan

Bir ormandır belki, bir ağaç

Kırmızı adımların

Mavi gözlerin

Ve kucağında gökyüzüyüm ben

Unutma

Öldümse, yaşayın diye

Merhaba

Ali C. Yoksuz

Page 6: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

5 | UÇ NOKTA

Künh-ü Hitam

Kehribar rengi bir gecenin kasnağına dolanmış, amber taçlı bir

Anka, döküyor tüylerini gecenin mahremine. Mürdüm rengi tüyler

döküldükçe, koyuluyor kehribar.

Sokak, bir modern çağ destanı…

Açı genişliyor, göğün zirvesinden çekim yapan kamera geri

çekildikçe görüntü sokağı dıştan görür hale geliyor.

Tüm sokak, objelerin seçilebildiği ve anlaşılabildiği bir mesafedeyken,

yarı saydam bir miktar balçıkla kaplanıyor görüntü. Ve donuyor

kaplanır kaplanmaz. Donmanın etkisiyle netleşiyor yarı saydam siluet

ve Anka’nın mürdüm kanatları parıldıyor taşın derununda.

Sokak, mumyalanmış bir firavun naşı.

Kamera görüntüden biraz daha uzaklaşıp duruyor yeniden.

Balçıkla sıvanıp taşlaşmış sokak, küçük bir taş olarak havada

asılı duruyor. Uzamda dönerek genişleyen görüntü taşın etrafını da

yansıtınca, zuhur eden mekanın eşyalı bir oda olduğu anlaşılıyor.

Ve yere düşüyor kehribar taşı…

Küçük akça bir el, uzanıyor taşa. Bunlar. Elif’in elleri. Kainatın

anahtarı.

Taşı eline alıp, içindeki mumyalanmış sokağı, sokaktaki

kasnağı, kasnaktaki Anka’yı, Anka’daki tüyleri inceliyor. Anka’nın

gözleri birer zümrüt.

Page 7: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

6 | UÇ NOKTA

Elif Anka’nın gözlerinden içeri doğru indikçe külleniyor etraf.

Külün hitamında bir nar parçası.

Ateşi gören Elif, biliyor “mümküm”ün “kün”den geldiğini. Ve

harfleniyor nefesi; “Kün! (ol)”

Anka hızla atıyor Elif’i narından ve harlanıyor külleri.

Alevler sarınca Anka’yı, zümrüt gözlerinden yeşil ışıklar,

kanatlarından mürdüm kuşaklar, kuyruğundansa al bir sis bulutu

yayılıyor sokağa.

Başını Elif’in baktığı yöne çevirince, Elif ve Anka göz göze

geliyor.

Kanatlanıyor tüm ihtişamıyla, sokağı deşip, kehribar taşı

kırarak Elif’e saldırıyor…

Ve bu saldırıyla, sıçrayarak gark oldu bir “uyanış”a Elif.

Rüyanın etkisiyle tüm bedeninde bir titreyiş ve ardı sıra

varlığını bedenine kendiliğinden neşreden bir kıyam nüfuz oldu Elif’e.

Terlemişti. Tüm evreni koşmuşçasına yorgundu ve Hakikat ile

Heyula Arafı’nda hiç böylesine kalmamıştı.

Bu haline iyi gelebilecek iki seçenek vardı. Soğuk su yahut filtre

kahve.

İkisini birlikte tüketmek dişlerine zarardı. Elif ‘zarar’dan

korkardı.

Terinden ve rüyanın ilk tesirinden arınmış halde, camın

önündeki koltuğunda oturmuş filtre kahvesini içerken Veli’nin

numarasını tuşladı. Dördüncü çalışında açtı telefonu Veli.

-Af ya Veli’m af. Gece tuhaf ve çok korkutucu bir rüya gördüm.

-Anlat ey kainatımın anahtarı. Hangi kapıyı çaldın, benim

küskün kapımdan başka?

-Bir Anka Kuşu, bir kehribar taşının içinden çıkarak bana

saldırıyordu.

-Kadıköy’de çay içelim mi? Hakikat oradan daha güzel

görünüyor.

Page 8: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

7 | UÇ NOKTA

Veli ve Elif, 2 saat sonra Kadıköy Rıhtım’da bir bankta

buluştular ve Elif bu kez ayrıntıyla anlattı rüyasını.

Bu adama aşık mıydı? “Varlık var mıdır” sorusu kadar açmaz

ve çıkmaz geliyordu ona bu soru. Ama baktığında, “kelam”a güzel bir

beden görüyordu Veli’de. Ve “kelam”, kökeninde “yara, kesik”

manasına gelen bir kelimeden türemişti, biliyordu.

Veli Elif’in hem yarası, hem merhemiydi.

Rüyayı dikkatlice dinleyen Veli, “Elif çok güzelsin” diyerek

başladı söze;

-Elif çok güzelsin, sana baktıkça bir toprak yığınına baktığımı

hissediyorum. Bazen acaba ölmeni mi istiyorum diye düşünüyorum

hatta. Ama insan neden bir mezarı güzel bulsun ki?

-Seni anlamadığım zamanlarda daha çok seviyorum Veli.

(Elif burada gülümsüyor. Bunun Veli’nin ekinoksu olduğunu herkes

bilir.)

-Elif’im, kainatımın güzel anahtarı, sen rüyanda bir “Vav”

görmüşsün. O Anka aslında “Vav”.

-Arap alfabesindeki Vav’dan mı bahsediyoruz?

-Kesinlikle. Vav kainattır. Elif ise kainatın anahtarı. Bu bir

gerçek ‘uyanış’. Sıfır olma hali. Tabi heyuladan hakikate erişirse.

Elif daha fazla soru sormak istemedi. Çünkü Veli durmaksızın

anlatacaktı, biliyordu. Aslında onu dinlemek güzeldi ama onun

yanında etrafı dinlemek daha güzeldi.

Başını omzuna yasladı Veli’nin. Sanki dün gece bağıra çağıra kavga

ettiği o değildi.

Elif hep bağırır Veli hep susardı. Elif susunca, Veli yine hiçbir

şey demeden çıkar giderdi.

Elif, Veli’nin bu gitmelerinin yönünü ve varış noktasını asla

bilmedi. Çünkü her soruşunda Veli yine susardı ve Elif yine bağırırdı.

Uzun süre sustuktan sonra sordu Elif;

-Neden ayrılmıyoruz Veli?

-Çünkü ben kapıyım sen ise anahtar. Birbirimiz olmadan anlam

ihtiva etmiyoruz. Sen beni duvarlardan ayıransın.

-İhtiyaçtan tüm ihtirasımız, bir oluşumuz yani?

Page 9: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

8 | UÇ NOKTA

-Bu, Vav olamadıkları için feryat edenlerin hali olsa gerek, yani

bir vaveyla. Burada künh şu ki kehribar taşım; çaydan lezzetli

bulduğum tek şeysin. Şeyin kendisisin. Kant Kant olmasaydı da, ben

Kant olsaydım ‘numen’e Elif derdim. Öyle ‘şey’sin.

Sen olmazsan ben filozof olurum. Ve bir gün beni terk edersen

de şair olurum. Ve bu iki durum da beni çok korkutuyor. Çünkü ikisi

için de zerre kadar yeteneğim yok.

Elif, Veli’nin konuşmasının yarısında kopmuştu. Duymuyordu

onu. Anka’yı görüyordu baktığı yerde. Sakinleşmiş ve harı sönmüş bir

hali vardı Anka’nın. Kanatlarını yeniden gecenin kasnağına dolamış,

derin bir uykuya dalmak üzereydi.

Sokak, bir bardak demli çay…

Nur An

Page 10: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

9 | UÇ NOKTA

eskiden,

mezarlarımızın başına dikerdik fidanları

şimdi fidanların dibine gömüldük

mezarımızı kazacağımız bir fidan dibi için öldük

ama öğrendik o ağacın gölgesinde

nasıl bir yaşam kuracağımızı

aşkla, şiirle, öfkeyle...

kurur bazen ağaçlar

fakat geride bir sürü tohum bırakır...

ama artık ağacımız meyve veriyor, biliriz

zordur özgürlüğün dostluğun aşısını tutturmak

fakat belki 30 yıl meyve vermek için

bekleyen zeytin ağacımız

artık gökkuşağı kadar renkli zeytinler verecek

Êzman Anuşavan Laşer

Page 11: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

10 | UÇ NOKTA

Şimdi desem ki sana canım kardeşim

dumanlı dağların geçilmez geçitlerin yıkılmaz duvarların

aşılmaz, görünmez ve bilinmez olduğu bir kandırmacadır

gelecek misin benimle?

omuzdaş olacak mısın ?

öyleyse ver elini sana anlatacaklarım var.

ver elini bir kez daha ateşi çalalım tanrılardan

ve peygamber şehirlerine asıl mutluluğun ne olduğunu gösterilim

bir çocuğun balonu ile parkta gezişini sonra

bir aşkın nasıl başlayacağını görelim

hüzünleceğimiz ve dertleneceğimiz tek bir şey olsun

balonu elinden kaçıran çocuğun hüznü

gerisi mutluluk,gerisi insanlık

direnelim ta ki yıldızlara kadar

çünkü şairlerin en büyük gücü direnmektir.

Uğur Sair

Page 12: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

11 | UÇ NOKTA

Diren

Gelişmek eylemi her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz;

değişim olmadan gelişim imkânsızdır. Evrimsel süreçte yaşadığımız

değişimlerle şekillenen ve şekillenmeye devam eden beynimiz

yaradılışın kusursuz bir halkası olduğumuzu göstermez. Diğer bütün

canlı türlerinden bariz şekilde daha büyük bir beyne sahip olabiliriz

ama bu kadar büyük bir donanıma sahip olmak onu zekice

kullandığımız anlamına gelmez; bunun en belirgin örneği erkek

hegemonyası altında can çekişen dünyadır. Oysa erkekler ortalamada

kadınlardan daha büyük beyne sahiplerdir bir şeyin büyüklüğü onun

işlevini tam olarak yansıtmaz.

Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı eserinde 21.yüzyıl

insanının varoluşsal sorunlarını yüzüne tokat gibi çarpan Douglas

Adams:

“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir mesela insanlar kendilerini dünya

üzerindeki en zeki yaratıklar olarak görürler Aslında bu gezegen üzerindeki en

zeki üçüncü yaratıklar oldukları halde dünyadaki en zeki ikinci canlılarsa

elbette ki dünyanın ne zaman yok edileceğini fark edip oradan vaktinde

kaçmasını bilen yunuslardır,”

diyor ve sadece bununla kalmıyor, ‘’ya fareler –aslında- insanlar

üzerinde deney yapıyorsa’’ sorusunu da soruyor. İşte tam bu noktada,

insan beyninin yanılsama gücü açığa çıkıyor ki insanlık, tarihi bu

yanılsamalarla doludur: Olmayan şeyler yaratarak onlara inanırız Bu

yanılsama gücü kendimizi tarih boyunca yaratılışın medar-ı iftiharı

olarak sunmamızı sağladı. Sözde yaradılışın en kusursuz halkasıydık

ve her şey bizim için yaratılmış, bizim emrimize sunulmuştu. Oysa

yeryüzü bizden çok önce de buradaydı ve bizden çok sonra da burada

olmaya devam edecekti. Belki de insanlık bir ara halkaydı sadece –

yanıldık. Tüm uyarıları yanlış algıladık, doğal değişimin kaçınılmaz

sonucu olan gelişim bizi sözde ileri bir evrimsel süreçte şekillendirdi;

artık modern insan dediğimiz aklından şüphe etmeyen, sürekli daha

fazlasını isteyen, daha fazlasını elde etmek için kendinden güçsüz olanı

Page 13: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

12 | UÇ NOKTA

yok etmekte tereddüt etmeyen insanmerkezci anlayış, bir hastalık gibi

dünyanın kalbini, ruhunu ele geçirdi. Bir şeyler yapmak için çok geç

derken, o denli umutsuzken varlığımı sürdürdüğüm bu coğrafyada 28

mayıs günü ağaçlara sımsıkı sarılan insanlar gördüm. Değişim

durdurulamaz, önüne geçilemez bir süreçtir ve gelişim değişimle şekil

alır. Ama kesinlikle gelişmek eylemi ileri doğru evrildiğimizin ispatı

olamaz. Biz bir değişim yaşadık ama hala yanılsamalarımız devam

ediyor. Çok küçük hesaplarla büyük resmi gözden kaçırmayı

sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz, çünkü İnsan beyni hala dünya için

büyük bir tehdittir. Hiçbir değişim hiçbir evrim geriye doğru

gerçekleşemez -bunu kabul etmek zorundayız- Bunu kendi kendime

itiraf etmem çok uzun zaman aldı. İnsanlık için çok geç artık, bunu

kabullenmeliyiz. Meydanlarda, caddelerde ya hep beraber ya

hiçbirimiz diye bağırmak adi bir romantizmden başka bir şey değildir.

Gerçek bir kurtuluş istiyorsak toplumsal bir cinnete ihtiyacımız var

beynimizden feragat ederek, önce kendimizi yok etmeliyiz. Önce kendi

kendimizin tahakkümüne son vermeliyiz. Anarşizm insanın kendini

yok etmesiyle başlar. Son insan can verdiğinde işte o zaman dünya

diğer canlılar için yaşanılabilir bir yer halini alır. Bizim kafamız çok

karışık, soru işaretlerimizin içinde yüzüyoruz; kendi yarattığımız

sistemlerin altında eziliyoruz, mutlu değiliz, mutsuz değiliz,

dinlerimiz, yetersiz kitaplarımız karman çorman -çok fazla

konuşuyoruz, çok fazla biliyoruz. Bilmek için çok fazla vakit

harcıyoruz- Hep bir başkasını dinliyoruz, hiç durmuyoruz. Hiç

susmuyoruz; evrenin sesine hiç kulak vermiyoruz. Her şeyi çok çabuk

kirletiyoruz, tüketiyoruz ve ıslarla büyük bir yanılsamayla, sanki bir

şey olacakmış gibi bekliyoruz. Yaşam ve ümit olmadan devrim olmaz

diyoruz; ölemiyoruz öldüremiyoruz öldürülüyoruz.

Bay Pisuvar

Page 14: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

13 | UÇ NOKTA

Gezi

Tam o anda dedim ki, “alalım içkilerimizi ve gidelim kendi

cehennemlerimize.” Kanlar içinde yığılmıştı, suratı paramparça.

Kafasına ‘çiçek gazı’ yemiş. İnsanlar çığlık atıyor, bağırıyor, her

taraftan ambulans sesleri geliyordu. ‘Barış elçilerimiz’ ‘çiçek gazı’yla

yaraladıkları çocuğa ısrarla ‘demokrasi’ yağdırıyordu. Dünyada güzel

olan ne carsa küsüp gitmişti. Atılan kimyasallar sadece ciğerleri değil

sevgiyi de etkiliyordu. Kolumu sıyırıp geçen ‘plastik karanfiller’

kalbimdeki cesareti vücudumdan aşağı yuvarlıyordu.

Tam o anda dedim ki”alalım topumuzu be biz oynamıyoruz”

diyelim. Kanlar içinde yere yığılmıştı, suratı paramparça. Titreyen

ellerimle başına dokundum. Gözyaşlarım, kanıyla beraber dünyadaki

bütün nehirleri kızıla boyadı. Kendi nefesimi duyamıyor,

hissedemiyordum. Nefesim bile beni terketmişti. Elimde şekilsiz bir

taş, kalbim darmadağın, cehenneme bakıyordum. ‘Kahraman

polislerimiz’ yaralı insanları tekrar yaralıyor; adeta ‘vatan’a canlarını

feda ediyorlardı.

Tam o anda dedim ki “alalım aşklarımızı, kitaplarımızı,

müziklerimizi, tiyatrolarımızı ve gidelim bu dünyadan.” Kanlar içinde

yere yığılmıştı, suratı paramparça. Dünya dönmüyordu. O düşmüştü

Page 15: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

14 | UÇ NOKTA

ya, bütün dünya düşmüştü aslında. Gökyüzüne baktım. Hala bu

dünyada olduğumuza dair hiçbir kanıt yoktu. Kuşlar uçmuyor…

gökyüzüne baktım ve yalvardım. Che’ye bağırdım. Deniz, Hüseyin,

Yusuf, Ulaş, Mahir, Cevahir, Hıdır. “Abilerim kurtarın bizi!” Marcos

dağları bırak gel, dedim. En son –olmuyor- Nazım abiden bir şiir

istedim ve her şey karanlığa gömüldü.

İçkilerimi alıp gidemedim cehenneme. Çünkü cehennem zaten

burasıydı.

Topumu alıp gidemedim. Çünkü maç daha bitmemişti.

Gidemedim bu dünyadan. Çünkü yaşamadığım bir aşk,

okumadığım bir kitap, dinlemediğim bir müzik, izlemediğim bir

tiyatro oyunu vardı daha.

Gidemedim bu dünyadan. Çünkü bu dünya bizimdi.

Tekrar ayağa kalkabildim. Çünkü yere yığıldığı halde

“mücadele edin!” diye bağırıyordu.

Gözlaşlarımı silebildim. Çünkü Ethemler bana “savaş!” dedi.

Elime tekrar taşı alabildim. Çünkü doğa seslendi “izin verme!”

diye.

Alp Tayfun Kökten

Page 16: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

15 | UÇ NOKTA

Katil Ben bir katilim ve benim bir hikâyem var. İzin ver sana onu

anlatıyım.

Aslında ilk başta bu yolu ben seçmemiştim. İçinde bulunduğum

durum beni buralara kadar sürükledi. Artık önünü alamadığım bir

şekilde gelişiyor olaylar. Masum bir insanın kanı ellerimdeydi ve ben

bunun mesuliyetini tamamen üstleniyordum. Fakat sadece kendi

içimde başarabiliyordum bunu.

Halkın uyanması beklenen bir şeydi. Fakat karşı tepkinin bu

denli olması kesinlikle beklentinin üstünde oldu. Kimse geri adım

atmak istemiyordu.

Her şey Ankara’nın fazlasıyla özgürlük kokan bir gününde

gerçekleşmişti. Ben ve arkadaşlarım ise özgürlüklerini bastırmak için

müdahalede bulunurken bir anda aklıma korkutma amaçlı havaya ateş

açma fikri geldi. Kalabalık belki bu şekilde korkar ve geri çekilirdi.

Fakat beklediğim gibi olmadı. Bir an için özgürlüğü bastırmanın

mermiyle olamayacağını düşünememiştim ve üçüncü kez tetiğe

basarken bir anda yüksek gürültü fazlasıyla alçalmış ve bir adam yere

düşmüştü.

Sonunda bu da olmuştu. Özgürlüğü için mücadele eden bir

insanın hayatı parmağımın tetiğe dokunmasıyla son bulmuştu. Can

havliyle kendimi arkadaşlarımın yanına attım. Komplo teorileri

üretmeye başladım. Bundan sonra ne olacağıyla ilgili bir şeyler tahmin

etmeye çalışıyordum. Müebbet hapis? Belki. Haksız yere bir insanın

canını aldım. Fakat olayların gelişimi o kadar farklıydı ki bir an için

böyle bir şey yapmadığıma beni bile inandırıyorlardı.

Konuşulanları duyabiliyordum “18 yaşından ufak desek?”, “ruh

sağlığı bozuk falan deriz belki ?” hakkımda bir karara varmadan önce

bu tarz sohbetlere kulak misafiri olmuştum ve amirlerim tarafından

kesinlikle konuşmama konusunda uyarılmıştım.

Vicdanlarımızı üniformalarımızın dışında bırakmamız

emrediliyordu bize. Emir demiri keserdi ama vicdanı bastırma

konusunda fazlasıyla yetersizdi. Fakat her türlü devlet kolu benim

aklanmam için uğraşıyordu. Adli tıp silahımın incelemesini

Page 17: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

16 | UÇ NOKTA

geciktirebildiği kadar geciktiriyor bu sayede ben üstlerimden yapmam

gerekenler hakkında bilgi alıyordum. Bakanlar ve üstlerinde ki insanlar

bana kahraman diyordu ve teşekkür ediyordu. Fakat ben bu değildim.

Halkını vuran biri kahraman olamazdı. Böyle bir insan olmak için

seçmemiştim bu mesleği.

Mahkeme beni suçlu bulmadı. Çeşitli bahaneler üretildi. Bir

yandan da ünlü olmuştum. Yeni sıfatımı kazanırken görüntümü

almışlar. Tüm bunlara rağmen karşınızda ki daha güçlüyse hakkınız

olanı alamazdınız ve alamadılar.

Ben Ahmet Şahbaz. Ethem Sarısülük’ü tabancamdan çıkan

mermi ile öldürdüm. Böyle bir şey yaptığım için utanç duyuyorum ve

çok pişmanım. Cezam ne ise çekmeye razıyım.

.

.

.

-Ahmet kalk! Ahmeet !

-Ne oldu !?

-Terler içinde sayıklıyordun. Bu kâbuslar fazla olmaya başladı

artık.

-Gene aynı şeyleri gördüm. Neyse zamanla geçer nasıl olsa.

Sonsuza kadar bu şekilde gidecek değil ya..? Şimdi kalkıp işe gitmem

lazım. Direnmekten vazgeçmiyor köpekler. Kaç tanesini daha

öldürmemiz lazım bilmiyorum?

Özgürlük için mücadele söz konusu ise uğruna ölüm

erişilebilecek en yüksek mertebedir. Her ne kadar yırtık da olsa

vicdanlarınız her ne kadar eksik de olsa bakış açınız, biz size

göstermeye devam etmekten vazgeçmemek için buradayız.

Ufkum Ç.

Page 18: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

17 | UÇ NOKTA

Otoritenin hüküm sürdüğü hiçbir kara parçası üzerinde, hiçbir

çiçek yapraklarını gökyüzüne özgürce açamaz……………………..

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . 70 . . .

. . . . . . . . . . 71 . .

. . . . . . . . . . . ANARŞİ

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .

. . . . . . . .

. . . . . . .

. . . . . . .

. . . . . . GABRİEL

Page 19: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

18 | UÇ NOKTA

GÖZ GEZİ ARPACIK

ilk baharda çiçeklerin solduğunu gördüm

yaprakların açmadan toprak olduğu

dumanlara boğulmuş çimenler vardı

üstünde postallar ve korkular ...

ezdiler sırtımı

ezdiler dilek ağacımı

yıktılar yuvamızı yıktılar umutlarımızı

kırdılar seslerin soluklarını

yaktılar teneffüs ettiğimiz havayı

ve soydular doğayı çırılçıplak

bir paravanın arkasında üç beş korkak

Gabriel

Page 20: Uç Nokta Fanzin Temmuz 2013 Sayısı

19 | UÇ NOKTA