15
- 1352 - Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 9 Sayı: 44 Volume: 9 Issue: 44 Haziran 2016 June 2016 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 XVIII. YÜZYILIN MÜDERRİS MUTASAVVIF DEVLET ADAMLARINDAN LA’LÎZÂDE ABDÜLBÂKÎ EFENDİ VE KURUCUSU OLDUĞU KALENDERHÂNE TEKKESİ LA’LÎZÂDE ABDÜLBÂKÎ THE MUDARRIS SUFI, AND STATESMAN OF THE XVIII. CENTURY AND THE KALENDERHÂNE DERVISH LODGE HE ESTABLISHED Nuran ÇETİN * Öz Bir millet, geleceğini arzu ettiği noktalara taşımak istiyorsa, tarihi süreç içerisinde geçmişten devraldığı kültürel, ilmî, fikrî hareketlere önem vermesi gerekir. Eserleri ve gayretli çalışmaları ile öne çıkan şeçkin şahsiyetler, kültürel mirasın önemli yapı taşlarındandır. Medeniyet tarihimizin oluşumuna sayısız insanın az ya da çok bir şekilde katkıda bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu mümtaz şahsiyetler, hayat hikâyeleri ile eserleri ile ya da yaptıkları çalışmaları ile günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan biri de yaşadığı dönemde devlet adamı kimliği, müderris yönü, farklı tasavvuf anlayışı ile hattat ve şair olma özelliği ile geniş yelpazede etkili olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’dir. Bu çalışmada, XVIII. Yüzyıl Osmanlı Dönemi ulemâ ve mutasavvıflarından olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi ve Eyüp semtinde kurduğu Kalenderhâne Tekkesi’nin genel özellikleri ile tanınması amaçlanmıştır. İki bölümden müteşekkil makalenin birinci kısmında Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746)’nin hayatı ve eserleri ele alınmıştır. Kalenderhâne Tekkesi’nin kısa bir tanıtımının yapıldığı ikinci bölümde ise söz konusu tekkenin şeyhlerine, fizikî konumuna ve tasavvuf kültürüne olan katkısına yer verilmiştir. Sonuç kısmında ise Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi ve kurucusu olduğu Eyüp Kalenderhâne Tekkesi hakkında kısa bir değerlendirme yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Mutasavvıf, Tasavvuf, Tekke, Şeyh. Abstract If a nation wants to carry its future to desired points, it has to care for the cultural, scientific and intellectual movements, which are inherited from its past within the historical process. People, who come to the forefront with their works and their struggles, are among the important structural elements of cultural heritage. It is a known fact that numerous people have contributed to the formation of our culture somehow more or less. These prominent personalities have arrived until today with their life stories or their works. One of these prominent people is Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, who were influential in a wide variety with his personality as a statesman, a lecturer (mudarris), a penman, a poet and with his different sufistic understanding. In this study, Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, who was one of the scholars and sufist of the 18 th Century Ottoman Period, and the Kalenderhâne Dervish Lodge, which he established in Eyüp District, have been dealt with. The study consists of two parts. In the first part, the life of Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (Death 1159/1746), and his works have been dealt with. In the second part, where a short description of the Kalenderhâne Dervish Lodge has been described, and his contributions to the sheikhs of this lodge, and it physical position have been explained. In the conclusion part, a short evaluation has been made about Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi and the Eyüp Kalenderhâne Dervish Lodge. Keywords: Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Sufist, Sufism, Dervish Lodge, Sheikh. Giriş Ferdlerin kendilerine özgü karakteristik özellikleri olduğu gibi, toplumların da onları diğerlerinden ayıran birtakım istisnâî nitelikleri vardır. İnsanların bir arada bulunmalarından kaynaklanan anlayış, yaşayış, kurallar, düzen, ilim, bilgi, birikim, örf, âdet vb. husûslara dayalı olarak oluşturulmuş müesseseler bütünü, medeniyet kavramıyla ifade edebiliriz. Tük-İslâm Medeniyeti’nin bünyesinde bu sayılan husûslarla beraber, Kur’ân ve Sünnet merkezinde geliştirilen ilim dallarının önemli bir yeri bulunmaktadır. Yaklaşık altı asır boyunca varlığını sürdüren Osmanlı medeniyet tasavvurunun gelişmesinde câmi, mektep, tekke ve medrese gibi yapılar etkili olmuştur. Bu anlamda Osmanlı Devleti’nin yönetiminde öne çıkan şahsiyetler, hâkimiyetleri altındaki bölgelere dînî, kültürel ve sosyal kuruluşlar tesîs ederek, varlıklarını kalıcı hâle getirmeye çalışmışlardır. Bahsedilen kurumlar arasında tarîkatlar etrâfında teşekkül eden tekkeler, ayrı bir değere sahiptir. Tasavvufî hayatın dinamik bir şekilde yaşandığı merkezlerden olan Eyüp’te çok sayıda tarîkat ve tekkelerin varlığı göze çarpmaktadır. XVIII. Yüzyıl Osmanlı Devlet’inde ilmiye sınıfına mensup, dînî ve tasavvufî ilimlerde mâhir bir zât olan La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin kurmuş olduğu Kalenderhâne Tekkesi de bunlardan biridir. A) Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746) Kalenderhâne Tekkesi’nin bânisi, Mesnevî şârihi ve Melâmî mutasavvıf Reîsülküttâb Sarı Abdullâh Efendi (ö.1071/1660)’nin 1 torunun çocuğu Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, 1090/1679 yılında İstanbul’da * Yrd. Doç. Dr., Amasya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, [email protected] 1 XVII. Yüzyılın önemli mutasavvıf, müellif ve devlet adamlarından Sarı Abdullâh Efendi, 992/1584 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası, Tunus ve Cezâyir taraflarından İstanbul’a hicret etmiş olan Seyyid Muhammed Efendi’dir. Sarı Abdullâh Efendi, küçük yaşta babasını kaybedince tahsili ile

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of ......- 1353 - doğmuştur. Lâ‘lî-zâde Abdülbâkî Efendi, Mekke ve İstanbul kadılıklarında görev yapan aynı

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • - 1352 -

    Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi

    The Journal of International Social Research

    Cilt: 9 Sayı: 44 Volume: 9 Issue: 44

    Haziran 2016 June 2016

    www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581

    XVIII. YÜZYILIN MÜDERRİS MUTASAVVIF DEVLET ADAMLARINDAN LA’LÎZÂDE ABDÜLBÂKÎ EFENDİ VE KURUCUSU OLDUĞU KALENDERHÂNE TEKKESİ

    LA’LÎZÂDE ABDÜLBÂKÎ THE MUDARRIS SUFI, AND STATESMAN OF THE XVIII. CENTURY AND THE KALENDERHÂNE DERVISH LODGE HE ESTABLISHED

    Nuran ÇETİN∗ Öz Bir millet, geleceğini arzu ettiği noktalara taşımak istiyorsa, tarihi süreç içerisinde geçmişten devraldığı kültürel, ilmî, fikrî

    hareketlere önem vermesi gerekir. Eserleri ve gayretli çalışmaları ile öne çıkan şeçkin şahsiyetler, kültürel mirasın önemli yapı taşlarındandır. Medeniyet tarihimizin oluşumuna sayısız insanın az ya da çok bir şekilde katkıda bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu mümtaz şahsiyetler, hayat hikâyeleri ile eserleri ile ya da yaptıkları çalışmaları ile günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan biri de yaşadığı dönemde devlet adamı kimliği, müderris yönü, farklı tasavvuf anlayışı ile hattat ve şair olma özelliği ile geniş yelpazede etkili olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’dir.

    Bu çalışmada, XVIII. Yüzyıl Osmanlı Dönemi ulemâ ve mutasavvıflarından olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi ve Eyüp semtinde kurduğu Kalenderhâne Tekkesi’nin genel özellikleri ile tanınması amaçlanmıştır. İki bölümden müteşekkil makalenin birinci kısmında Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746)’nin hayatı ve eserleri ele alınmıştır. Kalenderhâne Tekkesi’nin kısa bir tanıtımının yapıldığı ikinci bölümde ise söz konusu tekkenin şeyhlerine, fizikî konumuna ve tasavvuf kültürüne olan katkısına yer verilmiştir. Sonuç kısmında ise Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi ve kurucusu olduğu Eyüp Kalenderhâne Tekkesi hakkında kısa bir değerlendirme yapılmıştır.

    Anahtar Kelimeler: Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Mutasavvıf, Tasavvuf, Tekke, Şeyh. Abstract If a nation wants to carry its future to desired points, it has to care for the cultural, scientific and intellectual movements,

    which are inherited from its past within the historical process. People, who come to the forefront with their works and their struggles, are among the important structural elements of cultural heritage. It is a known fact that numerous people have contributed to the formation of our culture somehow more or less. These prominent personalities have arrived until today with their life stories or their works. One of these prominent people is Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, who were influential in a wide variety with his personality as a statesman, a lecturer (mudarris), a penman, a poet and with his different sufistic understanding.

    In this study, Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, who was one of the scholars and sufist of the 18th Century Ottoman Period, and the Kalenderhâne Dervish Lodge, which he established in Eyüp District, have been dealt with. The study consists of two parts. In the first part, the life of Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (Death 1159/1746), and his works have been dealt with. In the second part, where a short description of the Kalenderhâne Dervish Lodge has been described, and his contributions to the sheikhs of this lodge, and it physical position have been explained. In the conclusion part, a short evaluation has been made about Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi and the Eyüp Kalenderhâne Dervish Lodge.

    Keywords: Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Sufist, Sufism, Dervish Lodge, Sheikh. Giriş Ferdlerin kendilerine özgü karakteristik özellikleri olduğu gibi, toplumların da onları diğerlerinden

    ayıran birtakım istisnâî nitelikleri vardır. İnsanların bir arada bulunmalarından kaynaklanan anlayış, yaşayış, kurallar, düzen, ilim, bilgi, birikim, örf, âdet vb. husûslara dayalı olarak oluşturulmuş müesseseler bütünü, medeniyet kavramıyla ifade edebiliriz. Tük-İslâm Medeniyeti’nin bünyesinde bu sayılan husûslarla beraber, Kur’ân ve Sünnet merkezinde geliştirilen ilim dallarının önemli bir yeri bulunmaktadır.

    Yaklaşık altı asır boyunca varlığını sürdüren Osmanlı medeniyet tasavvurunun gelişmesinde câmi, mektep, tekke ve medrese gibi yapılar etkili olmuştur. Bu anlamda Osmanlı Devleti’nin yönetiminde öne çıkan şahsiyetler, hâkimiyetleri altındaki bölgelere dînî, kültürel ve sosyal kuruluşlar tesîs ederek, varlıklarını kalıcı hâle getirmeye çalışmışlardır. Bahsedilen kurumlar arasında tarîkatlar etrâfında teşekkül eden tekkeler, ayrı bir değere sahiptir. Tasavvufî hayatın dinamik bir şekilde yaşandığı merkezlerden olan Eyüp’te çok sayıda tarîkat ve tekkelerin varlığı göze çarpmaktadır. XVIII. Yüzyıl Osmanlı Devlet’inde ilmiye sınıfına mensup, dînî ve tasavvufî ilimlerde mâhir bir zât olan La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin kurmuş olduğu Kalenderhâne Tekkesi de bunlardan biridir.

    A) Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746) Kalenderhâne Tekkesi’nin bânisi, Mesnevî şârihi ve Melâmî mutasavvıf Reîsülküttâb Sarı Abdullâh

    Efendi (ö.1071/1660)’nin1 torunun çocuğu Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, 1090/1679 yılında İstanbul’da

    ∗ Yrd. Doç. Dr., Amasya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, [email protected] 1 XVII. Yüzyılın önemli mutasavvıf, müellif ve devlet adamlarından Sarı Abdullâh Efendi, 992/1584 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası, Tunus ve Cezâyir taraflarından İstanbul’a hicret etmiş olan Seyyid Muhammed Efendi’dir. Sarı Abdullâh Efendi, küçük yaşta babasını kaybedince tahsili ile

  • - 1353 -

    doğmuştur. Lâ‘lî-zâde Abdülbâkî Efendi, Mekke ve İstanbul kadılıklarında görev yapan aynı zamanda Melâmî-Bayrâmî şeyhi olan babası Lâ‘lî Mehmed Efendi (ö.1119/1707)’den ilk dînî-tasavvufî eğitimini almıştır.2 Daha küçük yaşta iken babası onu Bursalı Seyyid Hâşim Efendi (ö.1088/1677)’nin sohbetlerine götürmüştür.3 Mesnevî, İbnü’l-Fâriz Divânı, Dâvûd-i Kayserî’nin Fusûsu’l-Hikem Şerhi gibi bazı dînî ve tasavvufî eserleri babasının vesîlesi ile okumuştur. Riyâziye ve felsefe ile ilgilenmiştir. Tahsilini tamamladıktan sonra müderris olarak görevine devam etmiştir.4

    Tasavvufî hayatına bakıldığında Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin Bayrâmî-Melâmî çevre ile irtibâtı çocukluğunun ilk devirlerine kadar uzanmaktadır. Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, hayatının ileriki yıllarında Nakşbendiyye tarîkatının Müceddidiyye kolunun önde gelen şeyhi olan Seyyid Murâd Buhârî (ö.1132/1719)’ye intisâb etmiş ve sülûkunu onda tamamlamıştır.5 Melâmîliğin yanı sıra Nakşbendîliği de benimseyen Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, müderrris yönü olması hasebiyle bir taraftan ilim çevreleri ile diğer taraftan da devlette muhtelif görevler üstlenerek yönetimle münâsebetlerini geliştirmiştir. Böylece müderris-mutasavvıf-devlet adamı kimliğinin XVIII. Yüzyıldaki önde gelen temsilcisi olmuştur.6 İlmiye sınıfına mensup Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Tevfîkî Câfer Çelebi Medresesi, Hoca Hayreddîn Medresesi, Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi Medresesi, Vâlide Sultan Medresesi gibi muhtelif medreselerde müderris olarak hizmet etmiştir.7 III. Ahmed zamanında (1115-1143/1703-1730) Sadrâzam Damad Şehid Ali Paşa (ö.1128/1715)’ya tasavvuf dersleri vermiştir.8 Onunla Mora ve Avusturya seferine katılmıştır.9 Kadılık vazîfesiyle Mekke, Kudüs ve Şam’a gitmiştir.10 1117/1705 yılında Kudüs mollası olmuş ardından 1140/1727 yılında Limni’ye gönderilmiştir.11 Mora’da sefer esnâsında ordunun bozguna uğraması ve Ali Paşa’nın şehid olması ile bir süre Limni’de sürgün hayatı yaşadıktan sonra, III. Ahmed tarafından bağışlanarak İstanbul’a geri dönmüştür.12 1143/1730 yılında Mısır mollası, 1144/1731 yılında Mekke pâyesi verilmiştir.13 I.Mahmûd zamanında (1143-1168/1730-1754) 1149/1736 yılında İstanbul kadısı olarak atanmıştır. Bir müddet sonra Anadolu kazaskerliği görevine yükseltilmiştir.14 1153/1740 yılında devlet hizmetinden ayrılmış ve vefatına kadar Eyüp’te inşâ ettirdiği Kalenderhâne Tekkesi’nde tasavvufî faâliyetlerle hayatını geçirmiştir. Söz konusu tekkeyi İstanbul’un önemli Melâmî-Nakşî merkezlerinden biri hâline getirmiştir.15

    Zâhir ve bâtın ilimleriyle mücehhez olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, kişiliği ve yazdığı eserleri ile başta Müstakimzâde Süleymân Sâdeddîn Efendi (ö.1202/1787) olmak üzere pek çok şahsiyet üzerinde etkili olmuştur.16 Müstakimzâde’nin ebced hesâbıyla “Gülşen-i cennete gülbîn ola La‘lîzâde”17 terkibini işaret ettiği 1159/1746 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.18 Kabri, Kalenderhâne Tekkesi’ne âid bahçenin yola bakan kısmında yer almaktadır.19

    üvey babası dönemin Bayrâmî-Melâmî kutbu İdrîs-i Muhtefî’nin mensûblarından Hacı Hüseyin Efendi ilgilenmiştir. Tedris hayâtını tamamladıktan sonra, devlet kademelerinde muhtelif görevler üstlenmiştir. Reîsülküttâb olarak vazîfesine devam ederken, 1037/1628 yılında görevinden azledilmiştir. Vezir Halîl Paşa’nın vefatından sonra 1047/1637 yılında tekrar Resîsülküttâb olmuştur. IV. Murâd’ın (1623-1640) Bağdat Seferi’ne iştirâk etmiştir. 1069/1658 yılında devletteki görevini bırakmış ve tasavvufa yönelmiştir. Azîz Mahmûd Hüdâyî’den feyiz almıştır. Bununla birlikte üvey babası Hacı Hüseyin Efendi’nin aracılığı ile Melâmîliğe intisâb etmiştir. Melâmî şeyhi İdrîs-i Muhtefî (ö.1024/1615)’ye bağlanmıştır. Sarı Abdullâh Efendi Celvetî tarîkatından olmasına rağmen, aynı zamanda Hamzâvî-Bayrâmî çevreleriyle de ili şkilerini geliştirmiştir. “Gül-i nesrîn-i adn ola ilâhi Sarı Abdullâh” mısraının tarih düşürüldüğü 1071/1660 yılında vefat etmiştir. Sarı Abdullâh Efendi âlim, şâir, mutasavvıf ve hattat olmasından dolayı ilim kültür hayatımıza birçok eser kazandırmıştır. “Abdî” mahlasıyla tasavvufî şiirler kaleme alan Sarı Abdullâh Efendi’nin eserlerinden bazıları şunlardır: Semerâtü’l-Fuâd fi’l-Mebde’ve’l-Meâd, Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî, Cevheretü’l-Bidâye ve Dürretü’n-Nihâye, Düstûru’l-İnşâ, Nasihâtü’l-Mülûk Tergîben li Hüsni’s-Sülûk, Mir’atü’l-Asfiyâ fî Sıfâti’l-Melâmiyyeti’l-Ahfiyâ, Risâletü Ricâli’l-Gayb.... Sarı Abdullâh Efendi hakkında bilgi için bkz., Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, I-V, Sül. Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2305-2309, II, 314; Hüseyin Ayvansarâyî (1281/1864), Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , İstanbul: Matbaa-i Âmire, II, 202-203; Bursalı Mehmed Tâhir Efendi (1333), Osmanlı Müellifleri, I-III, İstanbul: Matbaa-i Âmire, I, 100-102; Mehmed Süreyyâ (1308), Sicill-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye, İstanbul, Matbaa-i Âmire, III, 367-368; Abdülbâkî Gölpınarlı (1931), Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Devlet Matbaası, s. 137-142; Nihat Azamat (2009), “Sarı Abdullâh Efendi”, DİA, İstanbul, XXXVI, 145-147; Necdet Yılmaz (2007), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, Sûfîler-Devlet-Ulemâ (XVII. Yüzyıl), İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, s. 345-352. 2 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi, I, 276; Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 298-299; Nihat Azamat (2003), “La‘lîzâde Abdülbâkî”, DİA, İstanbul, c. XXVII, s. 90. 3 Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 154. 4 Şeyhî Mehmed Efendi (1989), Şekāik-i Nûmaniyye ve Zeyilleri “Vekāyiü’l-Füdalâ”, nşr: Abdulkadir Özcan, İstanbul, s. 628. 5 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 277; Bursalı, Osmanlı Müellifleri, I, 159; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 61; Cemâleddin Server Revnakoğlu Arşivi, nr. 28; Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s.153. 6 Ekrem Işın (1994), “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, c. I, s. 28. 7 Şeyhî, Vekāyiü’l-Füdalâ, s. 628. 8 Cemâleddin Server Revnakoğlu Arşivi, nr. 28; Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 166. 9 Azamat, “La‘lîzâde Abdülbâkî”, DİA, c. XXVII, s. 90. 10 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi, I, 277. 11 Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 298-299. 12 Ekrem Işın, III. Ahmed’in Lâ‘lîzâde’yi bağışlamasında Şeyh Murâd Buhârî’nin aracı olduğunu belirtir. Işın, “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, c. I, s. 28. 13 Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 299. 14 Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 299. 15 Işın, “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, c. I, s. 28. 16 Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 154. 17 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 61. 18 La‘lîzâde Abdülbâkî hakkında bilgi için bkz., Cemâleddin Server Revnakoğlu Arşivi, nr. 28; Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 298-299; Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi, I, 277-278; Hüseyin Ayvansarâyî (1985), Mecmûa-i Tevârih, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, s.

  • - 1354 -

    Yaşadığı dönemde siyâsî ve kültürel anlamda önemli izler bırakan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin üstü açık mezar taşı kitâbesinde şu ifadeler bulunmaktadır:

    Tarîk-i Nakşbendiyye meşâyıhından Eyüpsultan civârında vâkî Kalenderhâne Tekkesi’nde postnişîn makāmı irşâd ile dâr-ı bekāyâ rıhlet eden kutbu’l-ârifîn gavsü’l-vâsılîn merhûm ve mağfûr el-muhtâc ilâ rahmeti rabbihi’l-gafûr Şeyh el-Hâc Abdülbâkî, 1159/174620 Cadde tarafındaki büyük kare mermerden yapılmış hâcet penceresi üzerindeki tarihi olmayan

    kitâbede şu ifadeler yer almaktadır: Kalbime “ibn-i riyâzü’l-cenne”ilhâm etti Hâk Hubb-i zâtı da‘vet etti rûhu bezm-i vuslata Derler erbâb-ı mahabbet rıhletim târihini La‘lîzâde Seyyid Abdülbâkî girdi cennete 21 Burada geçen “ibn-i riyâzü’l-cenne”22 terkibi ebced hesabıyla 1153/1740 tarihini vermekte olup, bu

    Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin vefat yılı değil, onun tekkeye yerleştiği yıla işaret etmektedir.23 Kültürel ve siyâsî anlamda İstanbul hayatında derin izler bırakan Lâle Devri’nde yaşayan Lâ‘lîzâde

    Abdülbâkî Efendi, velûd bir sûfî olma yönüyle de öne çıkmıştır. Onun tespit edilebilen eserleri şunlardır:24 a) Menâkıb-ı Melâmîye-i Bayrâmiyye: (Sergüzeşt), La‘lîzâde Abdülbâkî, tasavvuf tarihi açısından

    büyük önem taşıyan bu eserinde, dedesi Sarı Abdullâh Efendi’den başlayarak kendi zamanına kadar gelen Melâmîliğin kuruluşu, tarihi gelişimi, önde gelen şahsiyetleri, tarîkat ahvâli ve menkıbelerini anlatmıştır. Bayrâmî-Melâmîlerin kültürel tarihine dâir yazılan bu ilk müstakil eser, İstanbul’da 1256/1840 yılında Sergüzeşt adı ile basılmıştır.25 Üzerinde akademik çalışma yapılan eserin26 müellif hattıyla yazılan nüshası Topkapı Sarâyı Müzesi Kütüphânesi Emânet Hazînesi nr. 1274’te kayıtlı bulunmaktadır. Diğer nüshaları ise şunlardır: Sül. Ktp., Düğümlü Baba, nr. 232; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636, vr. 316b-325a; Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 2366; Sül. Ktp., Hâlet Efendi, nr. 794; Sül. Ktp., Mihrişâh Sultan, nr. 205; Millet Ktp., Ali Emîrî, Şer‘iyye, nr. 1051.

    b) Risâle-i Mebde u Meâd: Cebr, ihtiyâr, ezel, ebed ve insân-ı kâmil gibi tasavvufî-kelâmî görüşlerin anlatıldığı eserde, Nakşbendiyye tarîkatına dâir bilgilere de yer verilmiştir.27 Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 2366, 2456; Sül. Ktp., Mihrişâh Sultan, nr. 205; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 302; Millet Ktp., Ali Emîrî, Şer‘iyye, nr. 1332; Millî Ktp., nr. A.3534/1.

    c) Gıdâ-yı Rûh: Bu eserde, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinden seçilen bazı beyitlere ve şerhlere yer verilmiştir. Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., Fâtih, nr. 2744; Sül. Ktp., Es‘ad Efendi, 1591; Sül. Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2509.

    d) Tercüme-i İnsân-ı Kâmil li’ş-Şeyh Abdülkerîm-i Cîlî: Abdülkerîm el-Cîlî’nin Arapça olarak yazdığı el-İnsanü’l-Kâmil adlı eserinin Türkçe’ye çevirisidir. Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Topkapı Sarâyı Ktp., Hazîne, nr. 265; Sül. Ktp., Mihrişâh Sultan, nr. 167.

    e) Tercüme-i Hakîkatü’l-Yakîn ve Zülfetü’t-Temkîn li’ş-Şeyhi Abdülkerîm-i Cîlî: Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., İzmir, nr. 806; Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 3157, 3018; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636.

    f) Terceme-i Silsiletü’z-Zeheb li’l-Muhammed Murâd el-Buhârî: 28 Bu eser, Şeyh Murâd Buhârî’nin Nakşbendî silsilesini içeren Silsiletü’z-Zeheb adlı Arapça eserinin Türkçe’ye çevirisi ve kısa şerhini içermektedir. Söz konusu eser, Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 2456’da kayıtlıdır.

    g) Şerhü ve Zeylü alâ Kasîdeti Meslekü’l-Uşşâk li’ş-Şeyh Sarı Abdullâh Efendi:29 Sarı Abdullâh Efendi tarafından sülûk hallerine dâir yazılan Allah’ın varlığı birliği, tarîkat âdâbı ve tasavvufî husûsiyetlerin izah

    268-269; Bursalı, OsmanlıMüellifleri, I, 159; Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 153-155; Reşad Ekrem Koçu (1958), “Abdülbâkî Efendi”, İstanbul Ansiklopedisi, I, 76. 19 Nezih Galitekin- İlhami Yurdakul (1997), “İstanbul Türbeleri”, İstanbul Araştırmaları, S. II, s.103. 20 Cemâleddin Server Revnakoğlu Arşivi, nr. 28/55. 21 Haskan, Mehmet Mermi (2009), Eyüp Sultan Târihi, İstanbul: Eyüp Belediyesi Kültür Yay., II, 483. 22 Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârih, s. 269. 23 Işın, “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, c. I, s. 28. 24 La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin eserleri ile ilgili olarak bkz., Bursalı, Osmanlı Müellifleri, I, 159; Ramazan Muslu (2003), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XVIII. Yüzyıl), İstanbul: İnsan Yayınları, s.523-525 Halil İbrahim Şimşek (2014), 18. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Nakşibendî-Müceddidîlik (Anadolu’daki Temsilcileri ve Tasavvufî Görüşleri), Çorum: Hitit Kitap Yayınevi, s. 116-119. 25 Lâ‘lîzâde Abdülbâkî (2001),Aşka ve Âşıklara Dair: Melâmî Büyükleri, Sergüzeşt, haz: Tâhir Hafızalioğlu, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 26Ayşe Yüksel (Yücel) (1988), La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin Menâkıb-ı Melâmiyye-i Bayrâmiyyesi, (İnceleme-Metin), GÜSBE, Ankara, 27 Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 155. 28 Bursalı, OsmanlıMüellifleri, s. 159. 29 Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, s. 155.

  • - 1355 -

    edildiği 105 beyitlik Meslekü’l-Uşşâk adlı Türkçe manzûm eserin zeyildir. 47 beyitlik bu kasîdede, La‘lî-zâde Abdülbâkî Efendi’nin Hz. Muhammed’den itibaren başlayarak sıraladığı, Bayrâmî-Melâmî silsilesi de yer almaktadır. Söz konusu eser, Sergüzeşt’in sonuna alınarak basılmıştır. Bayrâmî-Melâmî tarîkatı çevrelerinde severek okunduğu için eserin ve zeylinin kütüphânelerde çok sayıda nüshası bulunmaktadır. Mezkûr eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., Şâzelî, nr. 157; Sül. Ktp., Hacı Mahmûd Efendi, nr. 2786; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636; Sül. Ktp., Âşir Efendi, nr. 443; Sül. Ktp., Hacı Mahmûd Efendi, nr. 3064-1; Topkapı Sarâyı Müzesi Kütüphânesi, Emânet Hazînesi nr. 1312.

    h) Tercüme-i Kimyâ-yı Sa‘âdet li’l-Gazâlî: Adından da anlaşılacağı üzere Gazâlî’nin Kimyâ-yı Sa‘âdet adlı eserinin Türkçe’ye çevirisidir. Eser, Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 2375’da kayıtlıdır.

    ı) Tercüme-i Risâle-i Ünsiye: Bahâeddîn Nakşbend’in halîfelerinden Hâce Ya‘kûb Çerhî’nin, Nakşbendiyye tarîkatı âdâbına dâir bilgi veren Ünsiye adlı Farsça risâlesinin Türkçe’ye tercümesidir. Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., Hacı Mahmûd, nr. 2366; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636; Topkapı Sarâyı Müzesi Ktp., Hazîne nr. 247.

    i) Metâlibü’l-Vusûl fî Hulâsati Nevâdirü’l-Usûl: Ebû Abdullâh Muhammed Hakîm et-Tirmizî (ö.319/931)’nin 291 hadîsin şerhini içeren Nevâdirü’l-Usûl adlı eserinin kısa çevirisidir. Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1117; Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 61, nr. 332.

    j) Tercüme-i Sisiletü’l-Ârifîn ve Tezkîretü’s-Sâdıkîn: Ya‘kûb Çerhî’nin halîfesi Ubeydullâh Ahrâr’ın mürîdlerinden Muhammed Kādî-i Semerkandî’nin Ubeydullâh Ahrâr’ın hayatı, sohbet ve kerâmetlerine dâir yazılan eserin bazı bölümlerinin tercümesidir. Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636, vr. 246-279; Sül. Ktp., Mihrişâh Sultan, nr. 205, vr. 115-142; İBB Belediye Ktp., nr. 596.

    Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin diğer eserleri ise şunlardır: - Bazı Meşâyıhın Terceme-i Halleri: Sül. Ktp., Nâfız Paşa, nr. 1163. - Hasbihâl: Millet Ktp., Ali Emîrî, Şer‘iyye, nr.1332. - İbrahim Gülşenî’nin Terceme-i Hâli: Sül. Ktp., H. Reşid, nr. 58. - İstiğfar Şiiri ve Şerhi: İBB Beldiye Ktp., nr. 596. - Külliyât-ı Lâ‘lîzâde: Koca Râgıp Paşa Ktp., nr. 653. - Mecmûa: Topkapı Sarâyı Müzesi Ktp., Emânet Hazînesi, nr. 1274. - Murâkabetü’l-fenn fî Mirsâdi’l-Yakîn:Topkapı Sarâyı Müzesi Ktp., III. Ahmed Kitaplığı, nr.

    3406. - Resâil-i Lâ‘lîzâde: Topkapı Sarâyı Müzesi Ktp., Emânet Hazîne, nr. 1312. - Risâle fî Hakkı’l-Bayrâmiye: Koca Râgıp Paşa Ktp., nr. 653. - Risâle fi’d-Duhân: Sül. Ktp., Es‘ad Efendi, nr. 3485. - Risâle-i Murâdiye Tercümesi: Sül. Ktp., Es‘ad Efendi, nr. 3485. - Silsile-i Bayrâmiye: Sül. Ktp., Pertev Paşa, nr. 636, vr. 113-175. - Tasavvufa Dâir Eserler: Topkapı Sarâyı Müzesi Ktp., Emânet Hazîne, nr. 1295. - Tasavvufî Bir Risâlenin Tercümesi: Sül. Ktp., Mihrişâh Sultan, nr. 205; Sül. Ktp., Hacı Mahmûd,

    nr. 2456. - Tercüme-i Hâl ve Mektûbât-ı Hz. Sezâî: Sül. Ktp., İhsan Mahvî, nr. 14. - Tercüme-i Risâle-i Ya‘kûb: Koca Râgıp Paşa Ktp., nr. 653. Talik yazıda mâhir bir zât olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, “Yetim” mahlasıyla çok sayıda tasavvufî

    şiir kaleme almıştır. Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin tercüme eserleri de bulunmaktadır. Mesela, Mahmûd Celâleddîn El-Cerrâhî’nin Nemûd ve Bûd adlı risâlesini tercüme etmiştir.30

    B) Kalenderhâne Tekkesi “Kalenderhâne Tekkesi”, “La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi Tekkesi”, “Özbekler Tekkesi” ve “Âkil Efendi

    Tekkesi”31 gibi isimlerle anılan dergâh;32 Eyüp Merkez Mahallesi, Kalenderhâne Caddesi, 60 ada, 24 parsel ve 62 ada 2 parsel üzerinde33 bugünkü Eyüp Diyânet Sitesi’nin bahçesinde yer almaktadır.

    Derviş hücreleri, harem, selâmlık, bahçe ve iki katlı mektepten müteşekkil olan tekkeyi La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746) 1156/1743 yılında yaptırmıştır.34

    Bahsi geçen tekkeyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği müntesiplerinin çoğunun Orta Asya kökenli olmasıdır. Mensuplarının gönül dünyâlarının imârına yönelik olarak Şirazlı Hâfız’ın, Mevlânâ’nın ve Ahmed Yesevî’nin şiirleri tekkede terennüm edilmiştir. Bununla birlikte Yesevîlerin “testere zikri” (zikr-i erre),35 Nakşbendîliğin “hatm-i hâcegân” ve “hafî zikir” gibi çok yönlü tasavvufî faâliyetler tekkede 30 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 61; Bursalı, OsmanlıMüellifleri, I, 159. 31 Sâdık Albayrak (1994), Meşîhat, Şerîat Tarîkat Kavgası, İstanbul: Mizan Yay., II, 118. 32 Thierry Zarcone (1994), “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, IV, 398. 33 Esin Demirel İşli (1998), İstanbul Tekkeleri Mimârisi Eklentileri ve Restorasyonu, (Doktora Tezi) YTÜFBE, İstanbul, s.104. 34 CSRA, nr. 28; Thierry Zarcone, “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, IV, 398-399. 35 Zikr-i erre için bkz., Necdet Tosun (2012), Derviş Keşkülü, İstanbul: Erkam Yay., s. 165-172.

  • - 1356 -

    yürütülmüştür.36 Mezkûr tekkenin âyin günü ise bazı kaynaklarda perşembe,37 bazılarında ise cuma38 olarak verilmiştir.

    Dâhiliye Nezâreti’nin 1301/1883 Târihli İstatistik Cetveli’ne göre yirmi bir erkek ile bir kadının ikāmet ettiği anlaşılan39 Kalenderhâne Tekkesi’nde Nakşîliğe bağlı olarak etkinlikler icrâ edilmiştir.40 Tekkede Nakşbendîliğin yanı sıra Bayrâmî-Melâmî gelenekler yaşatılmış olsa da bu, daha çok Nakşbendiyye tarîkatının faâliyetleri çerçevesinde gerçekleşmiştir. Mezkûr tekke, kuruluşundan 1925 yılına kadar Nakşîliğe bağlı olarak hizmet etmiştir.41 Günlük 6 akçe ile tevliyet vazîfesinin verildiği 1253/1837 tarihli arşiv vesîkasında söz konusu tekkenin Nakşbendîliğe bağlı olduğu belirtilmiştir.

    “Mûcebince tevcîh ve beratı i‘tâ olunmak buyuruldu. Fî 19 Z sene [12]53. Ma‘rûz-ı bendeleridir ki. İşbu arzuhâl derkenâr ve Evkâf-ı hümâyûn müfettişi fazîletliü dâ‘îlerinin i‘lâmında muharrer olduğu üzere medîne-i hazret-i Ebî Eyyüb Ensârî'de kâ‘in merhûm La‘lîzâde Seyyid Abdülbâkî Efendi'nin Kalenderhâne demekle ma‘rûf zâviye-i Nakşbendiye-i Özbekî vakfından olmak üzere yevmî altı akçe vazîfe ile vekîl-i harc ve ber vech-i hapsî tevliyet cihetleri mutasarrıfı Seyyid Ahmed el-Buhârî b. Abdullah Halife'nin bilâ-veled mahlûlünden bi'l-ihbâr inde'ş-şer‘i'l-enver ehliyeti nümâyân olan sâhib-i arzuhâl Derviş İbrâhim Halîfe'ye ber mûceb-i nizâm bi'n-nefs bilâ-kusûr edâ’-i hizmet etmek ve vakf-ı mezbûr umûrunu hüsn-i idâre ve rü’yet ve hayrâtının i‘mârıyla şart-ı vâkıfı icrâya dikkat eylemek ve sâl-be sâl lâzım gelen muhâsebesi cânib-i nezâretde ma‘rifet-i şer‘le görüp yedine sûret almak ve hilâf-ı şart-ı vâkıf ve mugâyir-i nizâm bir güne hareket ve terk ve tekâsül eder ise ref‘inden âhara verilmek şartıyla bâ-ru’ûs-ı hümâyûn tevcîh ve yedine kaleminden iktizâ eden berâtı ve mülhakat zimmeti defterlerine ilmu haberi i‘tâ olunmak bâbında emr u fermân hazret-i men lehü'l-emrindir.”42

    Mezkûr tekkede Nakşbendîliğin yanı sıra Kalenderîliğe âid geleneklerin de yaşatıldığı görülmektedir. Nitekim La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, inşâ ettirdiği tekkeyi Kalenderîliğe uygun olarak mücerred yanî bekār olmak kaydıyla, Melâmî meşreb Nakşî postnişînlerin uhdesine bırakmıştır.43 La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, Nakşbendiyye tarîkatının Müceddidiyye koluna mensup olmasına rağmen, tesîs ettirdiği tekkede Horasan tasavvuf ekolünde geçerli olan mücerredlik erkānını uygulamıştır.44 Dolayısıyla diğer Özbek tekkelerinden farklı olarak mezkûr tekkede Kalenderîliğin âdâb ve esasları tatbik edilmiştir.45

    a) Kalenderhâne Tekkesi’nin Şeyhleri Kurulduğu tarihten son döneme kadar Kalenderhâne Tekkesi’nde görev alan meşâyıhın isimleri tam

    olarak netlik kazanmamıştır. Tespit edilebildiği kadarıyla muhtelif kaynaklarda şu isimlerin tekkede postnişîn olduğu anlaşılmaktadır:

    1- Abdullâh Nidâî Kâşgarî (ö. 1174/1760) Tekkenin ilk postnişîni Abdullâh Nidâî Kâşgarî, 1100/1688 yılında doğmuştur.46 Doğum yerinin

    Kâşgar’ın merkezi mi ya da ona yakın bir köy mü olup olmadığı bilinmemektedir. Nakşbendiyye tarîkatına intisâb etmesi ile “Nakşbendî”, uzun yıllar Eyüp semtinde ikāmet etmesi hasebiyle “Eyyûbî” unvanıyla tanınmıştır.47 Şiirlerinde “Nidâî” mahlasını kullanmış, bu isimle de anılmıştır.48

    Abdullâh Nidâî Kâşgarî, Risâle-i Hakkıyye49 adlı eserinde hayatına yer vermiştir. Söz konusu eserinde Hz. Peygamber’den Hz. Ebû Bekir yolu ile gelen silsilesini, Nakşbendiyye tarîkatının âdâb ve erkānını, bunun yanı sıra İstanbul’a gelmeden önceki yaşantısını ve yaptığı seyâhatlerini uzun uzun anlatmıştır.

    Hayatının ilk yıllarını memleketinde geçiren Abdullâh Nidâî Kâşgarî, 17 yaşında kendisinde mânevî hâller zuhûr edince, tasavvufa meyletmiş ve Nakşbendiyye tarîkatının önde gelen mürşidi Mevlânâ Azhar Kâşgarî’ye bağlanmıştır. Kâşgar civârında bulunan mezkûr şeyhin âsitânesini ziyâret eden Abdullâh Nidâî

    36 Thierry Zarcone (1994), “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, İstanbul, IV, 398-399. 37 Yeşilzâde Mehmed Sâlih Efendi, Rehber-i Tekâyâ, Sül. Ktp., Tırnovalı, nr. 1035, s. 84; Âsitâne-i Âliyye’de ve Bilâd-ı Selâse’de Kāin El’an Mevcûd ve Muhterik olmuş Tekkelerin İsim ve Şöhretleri ve Mukābele-i Şerîfe Günleri Beyân Olunur, İstanbul: Matbaa-i Darü’l-Hilâfetü’l-Aliyye, 1256/1840, s. 2; Bandırmalızâde Seyyid Ahmed Münîb Üsküdârî (1307/1889), Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul, s. 15; Reşad Ekrem Koçu (1966), “Dergâhlar”, İSTA, İstanbul, VIII, 4481. 38 Hacı İsmâil Beyzâde Osman Bey (1304), Mecmûa-i Cevâmî‘,İstanbul: Dersaâdet Matbaası, II, 10-11, nr: 21; CSRA, nr. 28/59. 39 Cahit Telci (1994), “İstanbul Tekkeleri Hakkında 1885 Târîhli Bir İstatistik”, 50. Yıl Atatürkçülük Armağanı, İzmir: Akademi Kitabevi, s. 203. 40 Üsküdârî, Mecmûa-i Tekâyâ, s.15. 41 Baha Tanman (1990), İstanbul Tekkeleri’nin Mimârî ve Süseleme Özellikleri, Tipoloji Denemeleri, (Doktora Tezi), İÜSBE, İstanbul, IV, 162. 42 BOA, C.EV, 602/30360. 43 CSRA, nr. 28/53; Ekrem Işın, “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, I, 28. 44 Ekrem Işın, “Melâmîlik”, DBİA, V, 385. 45 Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen (2005), “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yay., c. IX, s. 133. 46 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 58. 47 Müstakimzâde Süleymân Sâdeddîn, Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Niseb ve’l-Künâ ve’l-Elkāb, Sül. Ktp., Hâlet Ef., nr. 628, vr. 421a. 48 Bağdatlı İsmâil Paşa (1951), Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, Ankara, I, 484. 49 Abdullâh Nidâî Kâşgarî, Risâle-i Hakkıyye, Sül. Ktp., Âşir Efendi nr. 411.

  • - 1357 -

    Kâşgarî, burada bir müddet onun hizmetinde bulunmuştur. On sekiz yaşında söz konusu şeyhin tavsiyesi ile muhtelif ülkelere seyâhat yapmıştır.50

    Abdullâh Nidâî, şeyhi Mevlânâ Azhar Kâşgarî’yi ziyaretinin ardından memleketi Kâşgar’a geri dönmüştür. Hâce Hidâyetullâh Kâşgarî’nin âsitânesinde bir süre ikāmet etmiştir. O çevrede bulunan yetmiş sekiz velînin kabrini ziyâret ettikten sonra, “Hak âşıklarını” aramak için, şehir şehir dolaşan Abdullâh Nidâî Kâşgarî, Semerkand, Buharâ, Belh, Horasan, Irak, İsfahan, Şiraz, Bağdat, Kerkük, Musul, Halep, Şam ve Kudüs’e oradan da Mekke ve Medine’ye ulaşmıştır. Üç yıl Mekke’de kalmıştır. 45 yıl süren uzun seyâhatleri esnâsında Şeyh Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Hâce Ubeydullâh Ahrâr, Şeyh Abdülhâlik Gucduvânî, Şâh-ı Nakşbend, Hâce Abdullâh-ı Ensârî, Mevlânâ Sa’deddîn-i Kâşgarî, Mevlânâ Câmî, Şeyh Ferîdüddîn-i Attar, Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şeyh Ma‘rûf-ı Kerhî, Şeyh Abdülkādir-i Geylânî, Şeyh Şiblî, Hallâc-ı Mansur gibi pek çok meşhûr mutasavvıfın kabrini ziyâret etmiştir.51

    Abdullâh Nidâî Kâşgarî, uzun süren seyâhatlerinin ardından İstanbul’a geldiğinde, kendisi Orta Asya kökenli olduğu için, aynı bölgeden dervişlerin ikāmet ettiği Eyüp’teki Kalenderhâne Tekkesi ile irtibât kurmuştur.52 İlmî birikimi ve tasavvufta ulaştığı mânevî makāmı ile La‘lîzâde Abdülbâkî’nin gönlünü kazanmış, onun binâ ettirdiği Kalenderhâne Tekkesi’nin ilk postnişîni olmuştur. Fakat bânisi tarafından mezkûr tekke, mücerred yani bekâr derviş ve şeyhlere tahsîs edildiği için Abdullâh Nidâî Kâşgarî de evlenmeyi tercih edince, dergâhın yönetimini bırakmak zorunda kalmıştır. Aynı tarihlerde 1157/1744 yılında Murtazâ Efendi (ö.1160/1747)’nin53 Haliç sırtlarında inşâ ettirdiği tekkeye geçmiş ve buranın on dört yıl süren meşîhatini üstlenmiştir.54

    Abdullâh Nidâî Kâşgarî, Nakşî âdâb ve erkānı yanında görev yaptığı tekkede zaman zaman Mesnevî okuttuğu olmuştur.55 1174/1760 yılında 74 yaşında vefât eden Abdullâh Nidâî Kâşgarî, kendi adıyla anılan tekkenin türbesine defnedilmiştir.56 Hattât İbrahim Tâhir Efendi vefat tarihi ile ilgili olarak,“Ekber-i meşâyıh” ifadesini not düşürmüştür.57

    Kâşgarî Tekkesi de Kalenderhâne Tekkesi de Orta Aya kökenli şeyhelerin uhdesinde olmasına rağmen Kalenderhâne Tekkesi’nde geçerli olan mücerredlik erkānı, yani bekâr olma şartı, Kâşgarî Tekkesi’nde uygulanmamıştır. Nitekim Abdullâh Nidâî evlenerek çocuk sahibi olmuş ve kendisinden sonra tekkenin yönetimini oğlu Şeyh Ubeydullâh Efendi (ö.1184/1770) üstlenmiştir.

    Abdullâh Nidâî Kâşgarî’nin Farsça mensur nitelikte Risâle-i Hakkıyye; diğeri manzum Dîvân’ı olmak üzere iki eseri vardır.58

    2- Şeyh Belhî Efendi XVIII. Yüzyılın sonlarına doğru postnişîn olduğu tahmin edilen bu zâtın adı tam olarak tespit

    edilemiştir. Muhtemelen Belhî ifadesi şeyhin ismi olmayıp, onun Belhli olduğuna işaret etmek için kullanılan bir lakabdır.59

    Adı geçen şeyhle ilgili Hadîka’da şu ifadelere yer verilmiştir: “Evsât-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî’de şeyh olan Belhî Efendi’nin iltimâsıyle Vâlide Sultân kethüdâsı Yûsuf Ağa tekye-i mezbûru tecdîd ve hammâm dahî ihdâs edip, lâkin vakfına himmet olunmadığından hammâm-ı mezbûr mu‘attal kalmışdır.”60

    Ayvansarâyî’nin bu ifadelerinden Şeyh Belhî’nin Sultan III. Selim zamanında (1789-1807) tekkeye postnişîn olduğu, onun uygun görmesiyle Mihrişâh Vâlide Sultan’ın kethudâsı Yûsuf Ağa’nın tekkeyi onarımdan geçirdiği ve tekkeye hamâm eklemiş olduğu anlaşılmaktadır.

    50 Abdulâh Nidâî Kâşgarî, Risâle-i Hakkıyye Tercümesi, (trc. İsmâil Müfid) İBB Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmaları, nr. 828/1, vr. 48a. 51 Nidâî, Risâle-i Hakkıyye Tecümesi, vr. 48b-50b. 52 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ ,I, 260. 53 Murtazâ Efendi (ö.1160/1747) 1146/1733 yılında Tophâne nâzırı, 1147/1734 yılında Tersâne emîni olmuş, bir müddet sonra azledilmiştir. Bu durum uzun sürmemiş, 1151/1738 yılında tekrar ikinci kere Tersâne emîni olarak görevine devam etmiştir. 1153/1740 yılında Anadolu muhasebecisi, 1154/1741 yılında üçüncü kere Tersâne emîni olmuş; fakat aynı yıl tekrar azledilmiştir. Adı geçen zât ile ilgili bilgiler sınırlı olduğu için, hangi nedenden dolayı görevinden uzaklaştırıldığı tespit edilememiştir. Bu azlin akabinde kısa bir süre sonra tekrar görevinin başına dönmüş, 1158/1745 yılında Cizye muhasebecisi, 1159/1746 yılında Ruznâmçe-i evvel olarak vazîfesine devâm etmiştir. Murtazâ Efendi, bir süre vekāleten kaptan olarak vazife yapmıştır. Devlet hizmetlernin yanında tasavvufa meyleden Murtazâ Efendi, Mekke’ye gittiğinde Yek-dest Hâce Ahmed Carullâh Cüryânî (ö.1119/1707)’ye intisâb etmiştir. 1160/1747 yılında vefât etmiştir. Tekkenin hazîresinde âile efrâdı ile birlikte medfûndur. Murtazâ Efendi ile ilgili bilgi için bkz., Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 260-261; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 46; Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, IV, 361; Ahmed Lütfî Efendi (1984),Vak’a-Nüvis Ahmed Lütfî Efendi Târihi, İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, XIV, 73; Şem’dânîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi (1976), Mür’i’t-Tevârih, haz: Münir Aktepe, İst: Edebiyat Fakültesi Matbaası, I, 111. 54 Hüseyin Ayvansarâyî (1985), Mecmûa-i Tevârih,haz: Fahri Ç. Derin- Vahid Çabuk, İstanbul: İ Ü. Edebiyat Fakültesi Basımevi, s. 269; a.mlf., Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 260-261; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ,II, 58; Mehmed Zâkir Şükrü Efendi (1980), Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche (Mecmûa-i Tekâyâ), yay. Haz: M. Serhan Tayşî- Klaus Kreiser, Friburg, s. 50; Zarcone, “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, IV, 398. 55 Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 382. 56 Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 261; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 58; Süreyyâ, age, III, 382; Zâkir Şükrî, Mecmûa-i Tekâyâ, s. 50. 57 Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 261; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 58. 58 Abdullah Nidâî Kâşgarî’nin hayatı ve eserleri ile ilgili bilgi için bkz., Nuran Çetin (2014), “Abdullah Nidâî Kâşgarî Hayatı Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı”, Turkish Studies, Volume 9/8, Summer, p. 345-363. 59 Tanman, İstanbul Tekkeleri, IV, 162. 60 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 278.

  • - 1358 -

    3- Şeyh Mehmed Efendi (ö.1219/1803) Cemâleddîn Server Revnakoğlu, Şeyh Mehmed Efendi ile ilgili şu bilgileri vermiştir: Asıl adı Hacı

    Mehmed Efendi b. Muhammed Ârif’tir. Aslen Buharâlıdır. Uzun yıllar tekkenin meşîhatinde bulunan Şeyh Mehmed Efendi, 1219/1803 yılında vefat etmiştir.61 Mecmûa-i Tekâyâ’da bu zâtın adı geçmektedir.62 BOA’daki şu ifadelerin yer aldığı arşiv belgesinde Şeyh Mehmed Efendi’ye 500 kuruş maaş tahsîsi yapıldığı belirtilmiştir.

    “28. C sene [12]90,Mâliye Nezâret-i celîlesine, Eyüb'de vâki’ Özbekler Dergâhı postnişîni Şeyh Mehmed Efendi'ye muhtâcîn ma‘âşâtı mahlûlâtından beş yüz kuruş maaş tahsîsi husûsuna bi'l-istîzân irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî müte‘allik buyurulmuş olmakla hazînece îfâ-yı muktezâsına himmet buyurula deyü.” 63

    4- Şeyh el-Hâc Abdullâh Efendi (ö.1252/1836) Şeyh el-Hâc Abdullâh Efendi aslen Buharâlı’dır.64 1252/1836 yılında vefat etmiştir. Tekkenin

    hazîresinde medfûndur.65 Sâliha Sultan’ın 1250/1834 yılında yapılan düğününe davet edilen Nakşî şeyhleri arasında Abdullâh Efendi’nin adı yer almaktadır.66

    Abdullah Efendi’nin mezar taşı kitâbesinde şu ifadeler bulunmaktadır: Tarîk-i Nakşbendiyye meşâyıhından Eyyûb el-Ensârî civârında vâki’ Kalenderhâne Tekkesi’nde postnişîn makāmı irşâd ile dâr-ı bekāyâ rıhlet eden kutbu’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn merhûm ve mağfûr el-muhtâc ilâ rahmeti rabbihi’l-gafûr Şeyh el-Hâc Abdullâh el-Belhî, 1252/183667 5- Şeyh Burhâneddîn Belhî Şeyh Burhâneddîn Belhî, tekkede üç ay vekāleten şeyhlik yapmıştır. Erenköy’de ikāmet etmesi, bu

    sebeple Hatm-i Hâcegân âyinine katılamaması dolayısıyla postnişînliği bıraktığı rivâyet edilmiştir. Yerine Buharalı Âkil Ma‘sum Efendi geçmiştir.68

    6- Âkil Ma‘sûm Efendi Âkil Ma‘sûm Efendi Belhli olup, Afganistan Türklerindendir. Buharâ kadısı Muhammed Efendi’nin

    oğludur.69 Cemâleddîn Server Revnakoğlu Âkil Ma‘sûm Efendi ile ilgili şu malûmâta yer vermektedir: Âkil

    Ma‘sûm Efendi akşamları büyük kazanlarda yemek pişirterek, semtin fakirlerine dağıtmıştır. Kalan artanlarını küçük sahânlar içinde mahallenin hayvanlarına vermiştir. Tekkenin yanında bostanda çıkacak yangını bir hafta önceden söylediği, I. Dünyâ Savaşı’nın dört yıl süreceğini tahmin ettiği rivâyet edilmiştir. Âkil Ma‘sûm Efendi 90 yaşında vefat etmiştir. Yerine Behlûl Efendi tekkede postnişîn olmuştur.70

    7- Şeyh Mehmed Behlûl Efendi Kaynaklarda sadece ismi zikredilen71 Şeyh Behlûl Efendi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

    Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan Tekâyâ ve Zevâya’ya Mahsûs Defter’de Kalenderhâne Tekkesi’nin Nakşîliğe bağlı oduğu şeyhinin Mehmed Behlül Efendi olduğu’nun belirtildiği vakıf kaydında şu ifadeler bulunmaktadır: Evlâd-ı vâkıf değildir. Meşrûtahânesi yoktur. vâkıf-ı mûmâ-ileyhin vakfiye-i mukayyedesinde Eyûb’de Câmi’-i kebîr mahallesinde bir mescid-i şerîf ile dört bâb odayı müştemil bir zâviye binâ ve zâviye-i mezkûrenin ve süknânını tarîk-i Nakşbendî fukarasından Kalenderân ta’bir olunan mücerredâna şart ve tahsîs eylemiştir.72

    b) Kalenderhâne Tekkesi’nin Tasavvuf Kültürüne Katkısı Genel olarak her tekkenin, sahip olduğu misyonu çerçevesinde, farklı özellikleri ile ön plana çıktığı

    görülmektedir. Bu anlamda Kalenderhâne Tekkesi’nin en belirgin vasıflarından biri şudur: Orta Asya Müslümanlarının dînî örf ve âdetine göre, hacca gitmek için, Eyüp Sultan Câmii’de halîfenin ardında namaz kılarak, sembolik olarak ondan izin almak gerekiyordu. Dolayısıyla Buharâ, Semerkand ve Kâşgar gibi muhtelif memleketlerden İstanbul’a gelen hacılar, diğer tekkelere nazaran Eyüp’teki Kalenderhâne 61 CSRA, nr. 28/50. 62 Üsküdârî, Mecmûa-i Tekâyâ, s. 15. 63 BOA, A.MKT. MHM ,462/25. 64 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘ , I, 278. 65 CSRA, nr. 28/50. 66 Hatice Aynur (1989), “Sâliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri”, Târih ve Toplum, S. 61, c. XI, s. 36, nr. 102 67 CSRA, nr. 28/55. 68 CSRA, nr. 28/50. 69 CSRA, nr. 28/50-55. 70 CSRA, nr. 28/59. 71 CSRA, nr. 28/59; Tanman, İstanbul Tekkeleri, IV, 153. 72 Tekâyâ ve Zevâya’ya Mahsûs Defter, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, nr.109, s. 41.

  • - 1359 -

    Tekkesi’ni tercih etmiştir. Bunun nedeni, buranın hem merkezî olması, hem de padişah cuma namazı için Eyüp Sultan Câmii’ne geldiğinde, ona ulaşmanın daha kolay olmasıdır. Bununla beraber, zikredilen ülkelerden İstanbul’a gelip herhangi bir gidecek yeri olmayanlar da uzun süre mezkûr tekkede barınmıştır. Adı geçen tekkenin bu önemli fonksiyonu 1925 yılına kadar devam etmiştir.73

    Kalenderhâne Tekkesi’nin yönetiminde Buharâ ve Semerkand gibi illerden gelenlerin görev yaptığı anlaşılmaktadır. Bu husûsa dâir arşiv belgesinde Abdullah Semerkandî ve Firûz el- Buhârî gibi nisbelerle anılan şahısların tekkeye âid vakfın mütevellisi oldukları kaydedilmiştir.

    “Devletlü inâyetlü merhametlü efendim hazretleri devlet-i ikbâl-i ebedî ve sa‘âdet-i iclâl-i sermedî birle sağ olsun. Arzuhâl-i kullarıdır ki bâ-irâde-i seniyye-i nezâret-i hümâyûn-ı mülûkâne mülhak evkâfdan La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi'nin medîne-i hazret-i Eyyüb Ensârî'de vâki‘ Özbekiyye Zâviyesi vakfının mütevellîsi ve yevmî altı akçe vazîfe ile vekîl-i harcı olan Abdullah es-Semerkandî ve yevmî üç akçe vazîfe ile livâî ve türbedâr olan Firuz el-Buhârî fevt olmalarıyla yerleri hâlî kalıp yedimizde mevcûd olan vakfiyelerin aklâmda kaydı olmamakla vakfiye-i mezkûreler küçük evkâf kalemine ba‘de'l-kayd tevliyet ve cihât-ı mezkûreler bu kullarına tevcîh ve yedimize başka başka berât-ı âlîşân sadaka ve ihsân buyurulmak bâbında emr u fermân devletlü inâyetlü merhametlü efendim hazretlerinin. Bende Seyyid Ahmed kulları vekîl-i harc hâlâ. Bende Derviş İbrahim kulları bevvâb ve türbedâr hâlâ”74

    Bahsi geçen tekke ve İstanbul’daki diğer kalenderhâneler, muhtelif ülkeler arasındaki irtibâtı sağlamaya yönelik olarak İslâm hükümetlerinin konsolosu gibi işlev görmüş böylece anlaşma ve kaynaşma ortamı tesîs etmişlerdir. Meselâ uzak memleketlerden İstanbul’a gelenler, bu müesseseler yardımıyla kendi dilinden, örf ve âdetlerinden anlayan toplumun arasına girer, burada her türlü rehberliği bulur, böylece yabancılık çekmeden huzûrlu bir şekilde ülkelerine dönerlerdi.75 Bu konuda Musâhipzâde Celâl Bey, mezkûr tekkelerde barınanlar hakkında şu bilgiye yer vermektedir: Bunlar Türkistan’dan gelen birtakım sanat sâhibi, her yönüyle temiz ve dürüst insanların toplandıkları yerdi. Birbirlerine karşı sonsuz sevgi ve dostluk bağı içinde idiler. Çağatayca ve Uygur lisânındaki ilâhileri, bilhassa Ahmed Yesevî’nin şiirlerini okurlardı. Gelen hacıların çokluğundan bazen buralarda yer bulunmazdı.76

    Bahsi geçen tekkeler, Afganistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi Orta Asya kökenli, İslâmî ilimlere vâkıf, etrâfındakiler tarafından sevilen şeyhler tarafından idâre edilirdi.77 Söz konusu tekkelerdeki ikrâmlar ise şu şekilde idi: Perşembe günleri, içinde et, havuç ve ince kıyılmış portakal kabuğu bulunan “Özbek pilâvı” yapılır, tekkenin dervişlerine ve misâfirlerine dağıtılırdı.78 Ayrıca her arabî ayın on birinci gecesi Özbek pilâvı pişirilip ikrâm edilir, yemekten sonra “Hatm-i Hâcegân” veya “zikr-i erre” yapılırdı.79 Toplumsal huzûrun ve dayanışmanın te’mini olan bu tekkelere Osmanlı Devleti’nin destek verdiği anlaşılmaktadır. Çünkü tekkede sunulan pilâv için gerekli olan pirinç ve yağ gibi mutfak malzemeleri bizzat devlet tarafından karşılanmıştır. Bununla birlikte tekkenin onarım giderlerinde de devletin desteği olmuştur.80

    Dervişlere ve misâfirlere yemek pişirilmesi, belirli zamanlarda lokma ve aşûre dağıtılması ile tekkeler, ictimâî yardım müessesi olarak hizmet etmiştir. Zengin kesimler, bu özelliğinden dolayı tekkelere kurban ve yiyecek yardımı yaparlardı. Tekkeler de gelen ikrâmları bölge halk ile paylaşırdı.81 Bâzı merâsimlerde özellikle senenin belli günlerinde ya da kandil gecelerinde yemek, helvâ ve şerbet ikrâmına dair tekkelerin kendilerine özgü birtakım gelenekleri vardı. Yemeklerin özel günlerde duâlar eşliğinde hazırlanması, ikrâm edilmesi farklı bir kültür ortamının doğmasına vesîle olmuştu. Örneğin Nakşbendî Özbek tekkelerinde ve Kalenderhânelerde perşembe günleri “Özbek Pilâvı” yapılır, tekke mensuplarına ve civârda bulunanlara ikrâm edilirdi.82

    Zaman zaman İslâm dünyâsının muhtelif bölgelerinden İstanbul’a gelen dervişler, hem bağlı bulundukları tarîkat çevrelerine, hem de ikāmet ettikleri yörelere uyum sağlarken, bir taraftan da kendi kültürel özelliklerini muhafâza etmeye çalışmışlardır. Dolayısıyla bazı tekkeler, mensuplarının kimliğine uygun olan faaliyetlerde bulunarak, onların bu uyum sürecini kolaylaştırmıştır.

    73 Ersen-Ulukan, “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Sempozyum, IX, 138-139; Albayrak, Meşîhat, Şerîat Tarîkat Kavgası, II,118; Zarcone, “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, IV, 398-399; Serpil Yörük (1989), “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyâtı Dergisi, S. 183, s. 71. 74 BOA, C. EV, 242/12095. 75 Osman Ergin (1939), Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, s. 32. 76 Musâhipzâde Celâl Bey (1946), Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul: Türkiye Yayınevi, s. 44-45. 77 Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, s. 31. 78 Necdet Tosun (2004), “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf, İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, S. 12, s.129. 79 Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, s. 31. 80 Ersen-Ulukan, “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Sempozyum, IX, 136. 81 Osman Ergin, Türkiye Maarif Târihi (1977), İstanbul: Eser Matbaası, s. 234. 81 Osman Ergin, Türkiye Maarif Târihi, s. 235-237. 82 Tekke yemekleri ile ilgili bilgi için bkz., Necdet Tosun, “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf, İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, S. 12, s. 123-135.

  • - 1360 -

    Kalenderhâne Tekksi’nde sürekli kalan dervişler, gündüzleri geçimlerini te’min etmek için çarşı ve pazara çıkar, akşamları da bir araya gelerek, Mesnevî, Hâfız ve Yesevî Dîvân’ı okurlar ya da okuyanı dinlerler idi. Tekkeye misâfir gelenler en güzel şekilde ağırlandığı gibi onlar da tekkede okunan Mesnevi, şiir ve edebiyât gibi kültür-sanat etkinliklerine iştirâk ederek gönül dünyâlarını dinlendirirlerdi. Ayrıca Kalenderhâneler, uzak memleketlerden ilim tahsil etmek için gelen Orta Asyalı gençlerin barındığı birer talebe yurdu olarak da işlev görmüştür.83

    c) Kalenderhâne Tekkesi’nin Fizikî Durumu Fizikî durumu îtibâriyle Kalenderhâne Tekkesi’nde tevhidhâne, şeyhin âilesinin ikāmet ettiği harem, derviş hücreleri, selâmlık, mutfak, kurbanhâne, ortasında dört tarafı açık geniş salon ve sıbyan mektebi gibi bölümlerin yer aldığı anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyılın sonlarında Mihrişâh Vâlide Sultan’ın kethudâsı Yûsuf Ağa tekkeyi yenilemiştir. Bununla birlikte tevhidhânenin doğu duvarına sonradan eklenen çeşme ve abdest muslukları ile avlu kapısının da Yûsuf Ağa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Şeyh dairesi, selâmlık ve derviş hücreleri sonradan yenilenmiştir.84 Muhtemelen derviş odaları birer ikişer kişinin kalmasına elverişli olarak, salon kısmı ise tekkede icrâ edilen faâliyetlere uygun olarak tasarlanmıştır.

    Mezkûr tekkeye âid cümle kapısının XVIII. Yüzyılda inşâ edildiği anlaşılmaktadır.85 Tekkenin cümle kapısının üzerinde, günümüzde mevcûd olamayan Farsça manzûm kitâbenin metnindeki ifadeler şöyledir:

    İn zâviye-i Özbekiyye-unvan Sohbetgâh-ı mecma-i garibân Feyz-aver-i Kasr-ı Ârifânest Mânende-i Meşhed-i Horasân Zibende be zikri hafiyye bâdâ Asûde zi mekr-i ehl-i devrân Her Özbekî Kalenderî râ Lütf-i ezelî şeved nigehbân Her tâlib-i Hak ki âmed incâ Yâbed dil-i hûd be zevk ü vicdân86 Kalenderhâne Tekkesi, görülen lüzûm üzerine 1271/1854 yılında tamir edilmiştir. İlgili husûsa dair

    arşiv belgesinde yer alan ifadeler şöyledir: “Evkāf-ı Hümâyûn nâzırı devletlü paşa hazretlerinin Meclis-i Vâlâ'ya i‘tâ buyurulan bir kıt‘a

    takrîrinde Hazret-i Hâlid civârında kāin Kalenderhâne Tekkesi'nin şiddet-i lüzûmuna mebnî yedi bin dört yüz bu kadar kuruş masrafla ta‘mîr olunan mahallerinden başka tesviyesine lüzûm-ı hakîki görünen mahallerin dahî keşf ve mu‘âyene olunduğu vecihle on dört bin şu kadar kuruş masrafla inşâ ve ta‘mîri istîzânına dâ’ir geçende nâzır-ı müşârün-ileyh hazretlerinin takdîm etmiş olduğu takrîr üzerine işbu on dört bin bu kadar kuruş masrafa muhtâc olan ta‘mîrâtın şimdilik tevkîfi Meclis-i Vâlâ karârı mûcebince irâde buyurulmuş ise de bu ta‘mîrâtın dahî icrâsına şiddet-i lüzûm ve ehemmiyyet beyân olunmuş olduğundan ber mantûk-ı takrîr-i icrâ-yı muktezâsının nâzır-ı müşârün-ileyh hazretlerine havâlesi Meclis-i Vâlâ'da tezekkür kılınmış ise de ol bâbda ne vecihle irâde-i seniyye-i âsifâneleri müte‘allik buyurulur ise emr u fermân hazret-i men lehü'l-emrindir. Fî 19 N sene [12]71”87

    Ana cadde üzerinde, La’lîzâde Abdülbâkî Sıbyan Mektebi bulunmaktadır.88 Söz konusu mektebin 1153/1740 yılında yapıldığı tahmin edilmektedir. 1153/1740 tarihli arşiv belgesinde bu husûs şöyle zikredilmiştir.

    “Elhamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn vessalâtü vesselâmü alâ nebiyyinâ ve rasûlinâ Muhammed hâtemü'l-enbiyâ ve'l-mürselîn alâ âlihî ve sahbihî ecma‘în. Medîne-i Hazret-i Ebî Eyyüb Ensârî -aleyhi Rahmetü'l-bârî- mahallâtından Câmi‘-i kebîr mahallesinde ibtiğâ’en li-merzâtillâhi te‘âlâ müceddeden binâ ettiğim mekteb-i şerîfde umdetü's-sâlihîn zübtedü'l-âbidîn hâdim-i kelâmullâhi'l-kadîm Mevlânâ İbrahim b.Ali el-Balıkesirî -zâdellâhu takvâhu-ve vakafahû fi'd-dünyâ ve'l-âhireti lemmâ yetemennâhu mu‘allimü's-sıbyân nasb ve ta‘yîn olunup işbu vesîka-i şer‘iyye ketb ve imlâ ve yedine li-ecli's-sened i‘tâ olundu me’mûldür ki hizmet-i lâzimesinde cidd ve ihtimâm ve sa‘y-i tâmm edip mekteb-i mezbûre muttasıl vakf olunan bostan icâresinden yevmî on akçe vazîfeye mutasarrıf ola ve vakfiye-i ma‘mûlün bihâda muharrer ve mastûr şurût ve kuyûda i‘tibâr ve hilâfından ihtirâz eyleye ve's-selâm fî muntasıf-ı Şabani'l-mu‘azzam li-

    83 Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, s. 31-33. 84 H. Fahrunnisa Ensari Kara (1994), İstanbul Metropoliten Alan Gelişme Sürecinde Bir Dînî, Kültürel Sosyal Yerleşim Merkezi-Eyüp, (Doktora Tezi), İTÜFBE, İstanbul, s.102. 85 Kara, İstanbul Metropoliten Alan, s. 103. 86 Tanman, İstanbul Tekkeleri, IV, 156. 87 BOA, İ.MVL ,334/14369. 88 Ergin, Türkiye Maarif Târihi, c. III, IV, s. 902; Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârih, s. 269.

  • - 1361 -

    sene 1153. El-fakir Es-seyyid Abdülbâkî b. Şeyh Mehmed b. İbrahim el-med‘üvvü bi-La‘lîzâde. Afallâhü anhüm.”89

    1197/1782 tarihli arşiv belgesinde adı geçen mektebe günlük on akçe ile muallim tayin edildiği belirtilmiştir. Söz konusu vesîkada yer alan ifadeler şöyledir:

    “İşâretleri mûcebince kalem-i mezbûre kayd ve berâtı i‘tâ olanmak buyuruldu. Fî 29 M sene [1]197. Der-i devlet-i arz-ı dâ‘î-i kemîne oldur ki nezâreti dâ‘îlerine olan evkâfdan olup medîne-i hazret-i Ebî Eyyüb Ensârî'de vâki‘ merhûm La‘lîzâde es-Seyyid Abdülbâkî Efendi ibn-i eş-Şeyh Mehmed b. İbrahim vakfından olmak üzere yevmî on akçe vazîfe ile vâkıf-ı mûmâ-ileyhin mümzâ ve mahtûm-ı ma‘mûlün bihi tezkiresiyle mekteb-i şerîfde mu‘allim-i sıbyân olan Hoca İbrahim Halîfe ibn-i Ali mutasarrıf olduğu cihet-i mezkûresini hüsn-i rızâ ve ihtiyârıyla erbâb-ı istihkâkdan dâmâdı işbu bâ‘isü arz-ı ubûdiyet Halîl Halîfe b. İbrâhim ferâğ ve kasr-ı yedd edip yedinde olan tezkiresi dahî meclis-i şer‘a teslîm edip lâkin bî-berât olmakla cihet-i mezbûre mezbûr Hâce İbrâhim Halîfe'nin kasr-ı yedinden dâmâdı merkūm Halil Halîfe'ye vazîfe-i mersûmesiyle tevcîh ve Küçük evkâf kalemine kayd olunup yedine müceddeden berât-ı şerîf-i âlîşân sadaka ve ihsân buyurulmak ricâsına vâki‘ hâl bi'l-iltimâs pâye-i serîr-i a‘lâya arz ve i‘lâm olundu bâkī emr u fermân hazret-i veliyyü'l-emrindir. Fi'l-yevmi's-sâmin ve'l-işrîn min muharremü'l-harâm li-sene seb‘a ve tis‘în ve mi’e ve elf. El-abdü'd-dâ‘î li'd-devleti'l-aliyye el-Osmâniyye Mehmed Şerif el-kâdî bi-medîne-i Ebî Eyyüb el-Ensârî.”90

    Bahsedilen sıbyân mektebi, La’lîzâde Abdülbâkî’nin türbesi ile şuan mevcûd olmayan selâmlık kısmına bitişik olarak inşâ edilmiştir. Söz konusu yapı, kare planlı, duvarları kesme taştan, bodrum ve zemin katları kârgir, üst katı ahşap olarak binâ edilmiştir.91 Fizikî yönü îtibâriyle zamanla değişikliğe uğrayan mektepte,92 bestekâr Zekâî Dede ve oğlu Ahmed Irsoy gibi ünlü şahsiyetler, ilköğrenimini tamamlamıştır.93

    Orta Asya ve Kalenderiliğe âid geleneklerin yaşatıldığı tekke, 1925’ten sonra metrûk bırakıldığı için zaman içinde iyice harâb olmuştur. Bununla birlikte tevhidhâne, sıbyan mektebi, La‘lîzâde Abdülbâkî’nin türbesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Tekkeye âid diğer bölümlerden harem, selâmlık, derviş hücreleri ve mutfak tamamen ortadan kalkmış olup, bunlardan boşalan arsaya ise 1970 yılında “Eyüp Diyânet Sitesi” inşâ edilmiştir. Tekkenin birimlerinden geriye tevhidhâne, sıbyan mektebi ve Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin kabrinin bulunduğu küçük bir hazîre kalmıştır.94

    Sonuç İnsanın mânevî dünyâsında etkili olan tekkelerin sosyal dayanışmanın sağlanmasında, ilim, kültür,

    sanat ortamının oluşmasında, toplumun istek ve ihtiyaçlarına yönelik yararlı hizmetler sunulmasında önemli katkısı olmuştur. Yapılan birtakım onarım ve ta‘dîlâtlarla tekkeler, büyük ölçüde orjinalliğini kaybetmişse de hattâ bir kısmı tahrîb edilmişse de târihî ve kültürel dokunun kendine özgü izlerinin görüldüğü Eyüp’te, çok sayıda dergâhın bugünkü varlığı, bu semtin sosyo-kültürel târihinde söz konusu yapıların derin tesirler bıraktığının en açık işâretidir.

    Zâhir ve bâtın ilimleriyle mücehhez olan Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin Bayrâmî-Melâmî, Nakşî-Müceddidî ve Kalenderî olmak üzere, tasavvufî hayatı çok yönlü olarak yaşadığı anlaşılmaktadır. Adı geçen zât, mutasavvıf kişiğinin yanı sıra o, İstanbul’un muhtelif medreselerinde ders vermiştir. Bununla birlikte o, devlet adamı yönü ile yönetimin çeşitli kademelerinde görev üstlenmiştir. Tüm bu mahâretleri ile Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, XVIII. Yüzyılın önde gelen müderris-mutasavvıf-devlet adamı kimliğinin önde gelen temsilcisi olmuştur. Lâ‘lîzâde Abdülbâkî Efendi, Eyüp semtinde kurmuş olduğu söz konusu tekkeyi İstanbul’un önemli Melâmî-Nakşî merkezlerinden biri hâline getirmiştir. Adı geçen tekkede diğerlerinden farklı olarak Yesevîlerin zikr-i erre Nakşbendîliğin “hatm-i hâcegân” ve “hafî zikir” gibi çok yönlü tasavvufî faâliyetler yürütülmüştür. Bununla birlikte La’lîzâde Abdülbâkî Efendi, tesîs ettiği tekkede Horasan tasavvuf ekolünde geçerli olan Kalenderîliğin âdâb ve esaslarından olan mücerredlik erkānını uygulamıştır. Afganistan, Türkmenistan, Özbekistan Buharâ ve Semerkand gibi uzak memleketlerden gelenlere Kalenderhâne Tekkesi, rehberlik faaliyeti sunması ile Osmanlı’nın konsolosu gibi işlev görnüştür.

    Sonuç olarak denilebilir ki, Kalenderhâne Tekkesi’nde olduğu gibi dergâhlar toplumları hayat tarzlarıyla, gelenekleriyle ve eğitim metodlarıyla yakından etkilemişlerdir. Tekkelerin kapatılmadan önceki hâline bakıp, bu müesseselerin halktan uzak olduğu yönünde bir yaklaşım geliştirilmişse de durum sanıldığı gibi değildir. İnsanların kültürel, dînî, ahlâkî yönden gelişmesi için tekkeler, sosyal hayata yön veren kuruluşlar olmuştur.

    89 BOA, C. MF, 165/8247. 90 BOA, C. MF, 141/7042. 91 Kara, İstanbul Metropoliten Alan, s. 104. 92 Sıbyan Mektebi hakkında bilgi için bkz., Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârih, s. 268; Haskan, age, I, 203. 93 Nurullah Tilgen (1950), Eyüp’lü Hattatlar (1650-1950), İstanbul: Aydınlık Basımevi, s. 6. 94 Tanman, İstanbul Tekkeleri, IV, 153; Kara, İstanbul Metropoliten Alan, s. 102-104; Ersen-Ulukan, “agm”, Sempozyum, IX, 141; İşli, İstanbul Tekkeleri Mimârisi, s. 104.

  • - 1362 -

    KAYNAKÇA ALBAYRAK, Sadık (1994). Meşîhat Şerîat Tarîkat Kavgası, İstanbul: Mizan Yay. Âsitâne-i Âliyye’de ve Bilâd-ı Selâse’de Kāin El’an Mevcûd ve Muhterik olmuş Tekkelerin İsim ve Şöhretleri ve Mukābele-i Şerîfe Günleri Beyân Olunur (1256/1840). İstanbul: Matbaa-i Darü’l-Hilâfetü’l-Aliyye. AYNUR, Hatice (Ocak 1989). “Sâliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri”, Târih ve Toplum, S. 61, c. XI, ss.30-39. AYVANSARÂYÎ, Hüseyin (1281). Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I-II, İstanbul: Matbaa-i Âmire. AYVANSARÂYÎ, Hüseyin (1985). Mecmûa-i Tevârih, haz: Fahri Ç. Derin- Vahid Çabuk, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi. AZAMAT, Nihat (2003). “La‘lîzâde Abdülbâkî”, DİA, İstanbul, TDV Yay., c. XXVII, ss. 90-92. AZAMAT, Nihat (2009). “Sarı Abdullâh Efendi”, DİA, İstanbul, TDV Yay., c. XXXVI, ss.145-147. BAĞDATLI, İsmâil Paşa (1951). Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, Ankara. BANDIRMALIZÂDE, Seyyid Ahmed Münîb Üsküdârî (1307/1889). Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul. BOA, A.MKT. MHM,462/25. BOA, C. EV, 242/12095. BOA, C. EV, 602/30360. BOA, C. MF, 141/7042. BOA, C. MF, 165/8247. BOA, İ.MVL,334/14369. BURSALI, Mehmed Tâhir Efendi (1333). Osmanlı Müellifleri, I-III, İstanbul: Matbaa-i Âmire. ERGİN, Osman (1939). Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası. ERGİN, Osman (1977). Türkiye Maarif Târihi, İstanbul: Eser Matbaası. GALİTEKİN, Nezih -YURDAKUL, İlhami (1997), “İstanbul Türbeleri”, İstanbul Araştırmaları, S. II, ss. 91-146. GÖLPINARLI, Abdülbâkî (1931). Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Devlet Matbaası. HASKAN, Mehmet Mermi (2009). Eyüp Sultan Târihi, İstanbul: Eyüp Belediyesi Kültür Yay. IŞIN, Ekrem (1994). “Abdülbâkî (Lâ‘lîzâde)”, DBİA, c. I, s. 28. İŞLİ, Esin Demirel (1998). İstanbul Tekkeleri Mimârisi Eklentileri ve Restorasyonu, (Doktora Tezi), Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. KARA, H. Fahrunnisa Ensari (1994). İstanbul Metropoliten Alan Gelişme Sürecinde Bir Dînî, Kültürel Sosyal Yerleşim Merkezi-Eyüp, (Doktora Tezi), İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. KÂŞGARÎ, Abdulâh Nidâî. Risâle-i Hakkıyye Tercümesi, trc: İsmâil Müfid, İBB Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmaları, nr. 828/1. KÂŞGARÎ, Abdulâh Nidâî. Risâle-i Hakkıyye, Sül. Ktp., Âşir Efendi, nr. 411. KOÇU, Reşad Ekrem (1958). “Abdülbâkî Efendi”, İstanbul Ansiklopedisi, c.I, s.76. KOÇU, Reşad Ekrem (1966). “Dergâhlar”, İstanbul Ansiklopedisi, c. VIII, ss. 4476-4484. L‘LÎZÂDE Abdülbâkî (2001). Aşka ve Âşıklara Dair: Melâmî Büyükleri, Sergüzeşt, haz: Tâhir Hafızalioğlu, İstanbul: Kaknüs Yayınları. LÜTFÎ, Ahmed Efendi (1984).Vak’a-Nüvis Ahmed Lütfî Efendi Târihi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. MUSÂHİPZÂDE, Celâl Bey (1946). Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul: Türkiye Yayınevi. MUSLU, Ramazan (2004). Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XVIII. yüzyıl), İstanbul: İnsan Yayınları. MÜSTAKİMZÂDE Süleymân Sâdeddîn. Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Niseb ve’l-Künâ ve’l-Elkāb, Süleymaniye Kütüphanesi, Hâlet Efendi, nr. 628. OSMAN BEY, Hacı İsmâil Beyzâde (1304). Mecmûa-i Cevâmî, İstanbul: Dersaâdet Matbaası. REVNAKOĞLU Cemâleddin Server Arşivi, nr. 28 SÜREYYÂ, Mehmed (1308). Sicill-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye, İstanbul, Matbaa-i Âmire. ŞEM’DÂNÎZÂDE Fındıklılı Süleymân Efendi (1976). Mür’i’t-Tevârih, haz: Münir Aktepe), İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası. ŞEYHÎ, Mehmed Efendi (1989). Şekāik-i Nûmaniyye ve Zeyilleri “Vekāyiü’l-Füdalâ”, nşr: Abdulkadir Özcan, İstanbul. ŞİMŞEK, Halil İbrahim (2014). 18.Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Nakşibendî-Müceddidîlik (Anadolu’daki Temsilcileri ve Tasavvufî Görüşleri), Çorum: Hitit Kitap Yayınevi. TANMAN, M. Baha (1990). İstanbul Tekkeleri’nin Mimârî ve Süseleme Özellikleri, Tipoloji Denemeleri, (Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Tekâyâ ve Zevâya’ya Mahsûs Defter, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, nr.109. TELCİ, Cahit (1994). “İstanbul Tekkeleri Hakkında 1885 Târihli Bir İstatistik”, 50. Yıl Atatürkçülük Armağanı, İzmir: Akademi Kitabevi. TİLGEN, Nurullah (1950). Eyüp’lü Hattatlar (1650-1950), İstanbul: Aydınlık Basımevi. TOSUN, Necdet (2004). “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf, İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 5, S. 12, Ocak-Haziran, ss.123-135. TOSUN, Necdet (2012). Derviş Keşkülü, İstanbul: Erkam Yay. ULUKAN Mehmet-ERSEN Ahmet (2005). “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yay., c. IX, ss.132-145. VASSÂF, Hüseyin (1348/1929). Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, I-V, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar, nr. 2305-2309. YEŞİLZÂDE Mehmed Sâlih Efendi. Rehber-i Tekâyâ, Sül. Ktp., Tırnovalı, nr. 1035. YILMAZ, Necdet (2007). Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, Sûfîler-Devlet-Ulemâ (XVII. Yüzyıl), İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı. YÖRÜK, Serpil (1989). “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, S.183, ss. 71-73. ZÂKİR ŞÜKRÜ Mehmed Efendi (1980). Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche (Mecmûa-i Tekâyâ), (yay. haz. M. Serhan Tayşî-Klaus Kreiser), Friburg. ZARCONE, Thierry (1994). “Kalenderhâne Tekkesi”, DBİA, İstanbul c. IV, ss. 398-399.

  • - 1363 -

    Ekler:

    Kalenderhâne Tekkesi’nin dıştan görünüşü, eski hâli (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi).

    Kalenderhâne Tekkesi dıştan görünüşü, eski hâli (İstanbul 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi).

  • - 1364 -

    Kalenderhâne Tekkesi ve sıbyan mektebinin dıştan görünüşü, eski hâli (İstanbul 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi).

    Kalenderhâne Tekkesi ve sıbyan mektebinin dıştan görünüşü, eski hâli (İstanbul 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi).

  • - 1365 -

    La‘lî-zâde Abdülbâkî Efendi’nin kabrinin eski hâli (İstanbul 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi).

    Kalenderhâne Tekkesi ve sıbyan mektebinin dıştan görünüşü, eski hâli (İstanbul Arkeoloji Müzesi Eski Eserler Encümen Arşivi, 1942, nr. 4925).

  • - 1366 -

    La‘lî-zâde Abdülbâkî Efendi’nin kabri.

    Kalenderhâne Tekkesi’nin bugünkü hâli.