Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ULUSLARARASI• • •
BEDIUZZAMAN SEMPOZYUMU-III
20. Asırda İslâm Düşüncesinin Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî
İlmi H eyet
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. İbrahim Canan,
Prof. Dr.Suat Yıldırım, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Prof. Dr.Faris Kaya
Yaym a Hazırlayan
M ehmet Pakşu
Tercüm eler
A r a p ç a
Veli Sırım, Abdülaziz Hatip, Kenan Demirtaş
İn g i l iz c e
Metin Karabaşoğlu
A l m a n c a
Nuriye Uşşak
Dizgi
Nesil Basım Yayın
5 5 1 3 2 2 5
Baskı, Cilt:
Nesil Matbaacılık A .Ş.
5 5 1 3 2 2 7
ISBN 9 7 5 -4 0 8 -2 7 1 -5
©Bu eserin yayın hakkı Nesil Basım Yayın A .Ş .'ye aittir.
♦
Sanayi Cad. Bilge Sk.No; 2
Yenibsona / İSTANBUL
Tel: (0212) 5 5 1 3 2 2 5 pbx
24-26 September 1995 İstanbul - TURKEY
BEDİÜZZAMAN VE MUHAMMED İKBAL’İN FİKİRLERİNİN MUKAYESESİ
CELAL CELALİZÂDE’
H e r b ir M üslüm an ve m ü tefek k irin , M ü slü m an ların ham îsi d uru m u nd a o la n
â lim lerin h âtırasın ı ve eserlerin i ihya e tm ey e ön em v erm esi en b a ş ta g e len g ö r e
vidir. Ç ünkü on lar, bu ü m m etin izzet ve şerefin i ta rih sayfaların a nakşetm işlerd ir. O
âlim lerd ir ki, R esûl-ü E k re m 'in (a .s .m .) şu öv gü sü ne m azh ard ırlar; “A lim ler p e y
g am b erlerin v ârislerid irler,” A ynı zam and a on lar, bütün g ay retlerin i insan ların h ü r
riyete kavuşm aları, im anların ku rtarılm ası, putların yerle bir ed ilm esi, V ah id -i Ehad
o lan A llah ’a ubûdiyyete bulunulm ası, zaaf ve hü sran ın ortad an kaldırılm ası için h a r
cam ışlard ır. İnsanların kalp lerine sevgi, ümid ve hürriyet tohum unu ekm işlerdir, Al-
lâm e M uham m ed Kürd Ali şöyle der; “İçin izdeki, beld enizd eki veya üm m etin izd eki
fazilet sahihlerini asla unutm ayın. O n ları h e r zam an dilinizden düşürm eyin, m e c lis le
rinizde isim lerini h e p anın . O nların tercü m an ı olun. O nların isim lerini insanların iç le
rinde can lı tu tabilm ek , yeni yetişen nesillere tan ıtab ilm ek için on ları an la tm ak , on lar
hakkında kitap lar yazm ak, on ların eserlerin i o rtay a çık arm ak için çalışan ları c e s a r e t
lendirin, teşvik e d in .”1 B u rad an h a rek etle , iki büyük âlim , İm am B ed iü zzam an Said
N ursî ve İslâm filozofu İkbal L a h u rî’nin üstlendikleri rol hakkın da bir a ra ştırm a ve
m akale k a le m e a lm a y a ve g ö rü şlerin i ta rtışm a y a k a ra r verd im . T a ki, d eğ erli
D oç. D r. CELAL CELALİZÂDE1 9 6 0 yılında İran'da dünyaya geldi. Halen İran-Kürdistan Üniversitesi İslâm Hukuku Bölü
münde Öğretim Görevlisidir. Sekiz kadar tercüme eseri yayınlanmıştır, Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Şafiî fıkhıyla ilgili er i'N efah a tu ’s-S am ed iyye2- Yine Şafiî fıkhıyla ilgili ef-Gayetu u e ’t-Takrib3- Yusuf Kardavî'nin Teuhid H a k ik a t i .
1 Muhammed Kürd Ali, Ricâlât Fi’ l-Ümme, 1, Dımaşk-1988
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE * 531
okuyucularım ız m ücahid allam e B ed iü zzam an ’ın ön em in i ve m akam ın ı d ah a iyi a n layabilsinler.
N için böyle bir konuyu seçtim ? İşte bu m akaled e, A llah ’ın yardım ıyla bu sorunun
cevab ın ı v erm ey e ça lışacağ ım . B ed iü z z a m a n ’da ve îk b a l’da 2 0 . asırda y aşam ış, din
sem a sın ı ay d ın latan , bo ğ u cu k aran lığ ı y ırtan , ra h m et ve ilim k an atların ı bü tün â le m -i İslam a yayan İki yıldız idiler.
İkbal, 1 8 7 7 yılında d oğm u ş, N is a n -1 9 3 8 tarih in d e v efat etm iştir. B ed iü zzam an ise 1 8 7 6 yılında doğm uş, 1 9 6 0 sen esin d e vefat etm iştir.
H e r kim , İslâm top lum unda ö n e m sahibi m e se le le r hakkında bu iki âlim in e s e r
lerin e m uttali olur ve görüşlerin i in ce lerse , g ö recek tir ki; aralarınd a hiç bir görü şm e
o lm aksızın veya bir d iğerin in fikirlerini ve görüşlerin i m ülahaza e tm ek siz in b ir çok
konuda ortak görüş beyan ed en iki aydındır. B u durum, h ak ik aten şaşırtıcıd ır. Z ira,
nasıl oluyor da, aynı asırda, am a farklı m ek anlard a y aşay an iki düşünür ve ıs lah atç ı
çeşitli k on u lan tartışıyorlar ve g e rçe k te n birb irine ço k yak ın ve p aralel fik irler b e y a n
ed iyorlar? A ca b a bir tek asırda iki ayrı m üceddid in o rtay a çık m ası m üm kü n m üdür?
Resûlüllah (a .s .m .) şöyle buyuruyor; “Şü p h esiz ki A llah h e r yüz sen en in başında dini
tecd id ed en birisini g ö n d e r ir .”2
D r. M uhsin A bdülham id bu hadis hakkında şöyle der; “B ir asırd a g e len m ü ced
didin bir te k o lm ası a n la m ın a g e lm ez . Ç ünkü ‘M e n ’ m ü fred e d ela le t ettiğ i gibi
c e m ’e de d elalet ed er. B u durum da bir te k asırda bird en fazla m üceddid in g elm esi
m üm kündür. Ö zellikle, bütün M üslüm anların büyük bir düşüş yaşad ıkları; bunun üs
tüne cahiliye m edeniyetin in h e r tarafın ı sardığı, beldelerini söm ürdüğü, k end ine has
özelliklerin i değiştird iği, an lay ış ların ı bozduğu, d in lerin d en şü p h ey e düşürdüğü ve
varlıklarını yok e tm ek le tehdid ettiği bö y le bir asırda bu na ihtiyaç vardır. M ü slü m an-
la ra bir ço k m ü ced did in g ö n d erilm esi şü p h esiz A lla h ’ın rah m etin d en d ir. D in ve
dünya işlerinde M üslüm anların hayatların d aki b irço k bölüm ü tecdid e tm ed e A llah bu
m üceddid lerin yard ım cısı o ls u n .”3
İşte bu ç e r ç e v e d e , b irb irin d en uzak iki b e ld ed e , m u h telif iki oku ld a ik ayrı
m ü m taz şah siy et n e ş ’et e tti ve b oy g österd i. B ir y and an İkbal, m o d e rn en stitü ler
ve akad em ik kuruluşlardan m ezu n olu rken , d iğ er yand an B ed iü zzam an kadim yolla
tedris y a p a n dini m ed re se lerd e ilim tahsil etti. A n cak o ikisi, b ir tek m enzild e g i
biydiler. A ca b a , o ikisi, tıpkı C em alüddin E fg an î ve Ş e y h M u ham m ed A b d ü h ’d e o l
duğu g ibi, e ğ e r k arşılaşsalard ı, b irlik te tedris y ap salard ı, b irbirleriyle fikir a lışv eri
şin de bu lunsalardı nasıl olurdu. H erh a ld e on ların bu y ö n e liş le r in d e n İslâm â lem i
d ah a fazla istifade ed er, üzerlerine ç ö k e n ölüm uykusundan d ah a erk en uyanırlardı.
Ş a h siy e tle rin in o lu şm a sın d a k i ilk d ö n e m le r
H e r iki âlim de m üm eyyiz ve hususî bir özellik vardır. İkbal S ir T h o m a s A rn o ld ’-
un etk isiy le k en d isin e a ra ştırm a c ı bir yo! seçm işti, B ed iü zzam an ise , kalb ind e bir
b aşk a h a d isen in bıraktığ ı iz ile m ü cad elesin e g irişm işti. İngiliz S ö m ü rg e le r B a k a n ı
G lad isto n ’un elindeki K u r’â n ’ı g ö s te re re k , “B u K u r’ân M ü slüm anların elind e bulun
2 Siisiletü’l-Ehâdisü's-Sahiha, iil-Elbânî, 2/150
3 Muhsin Abdülhamid, M ütekellim ü’l-Asr'il-Hadis, s.: 102
d ukça biz on lara hakim olam ayız. N e yapıp yapm alıyız, ya K u r’â n ’ı ortad an kald ır
m alıyız veya M üslüm anları o n d an soğu tm alıy ız” şeklind e kon uşm ası B ed iü z z a m a n 1 m
bütün benliğin i şiddetli bir şekilde sarsm ış, “K u r’â n ’ın sö nm ez ve söndürülm ez m a
nevi bir gü n eş olduğunu b e n d ünyaya g ö s te re c e ğ im ve isb at e d e c e ğ im !”4 d iyerek
bu yüzden bütün varlığını ve hayatın ı i ’câz-ı K u r’â n ’ı izhar e tm ey e ve M üslüm anlarla
o lan b ağ lan y enid en sağ lam aya adam ıştı.
Şim di, bu iki şahsiyetin çeşitli m ese le ler hakkındaki görüşlerini a r z e d e r e k kon uya
g irelim ve özellikle, bir m ü tefekkir ve A llah ’ın nurunu sö nd ü rm ey e İslâm d ü şm a n
larının asla güç y etirem ey ecek lerin i bilen bir kişi o larak B ed iüzzam an ’m konum unu
ele a lm aya çalışalım . H iç şüphesiz A llah, kafirler kerih g ö rse de nurunu ta m a m la y a
caktır. G ü n eşin h e r doğuşuyla ve günlerin g eçm esiy le bütün M üslüm anlar, özellik le
g e n ç le r ve aydınlar B ed iü zzam an ’ı biraz d ah a yakından tan ıy acak lar ve A lla h ’ın faz
lıyla, on u n nidası en uzak y erlere dahi ulaşacaktır.
K u r’ân h ak k ın d ak i g ö rü şle ri
Büyük âlim İkbal şöy le der; “K u r’ân-ı H akim , h a y a tla r bir k itap tır. O n u n h ik -
m et-i ezeliye ve kad im esi içind e h ay atın tekvin sırları vardır. İn san lara h a y a t verir
ve zay ıflara kuvvet sa ğ la r. B ir K u r ’â n sû resi â lem sa y fa la rın ı re s m e ttiğ i v ak it,
hah am ve p a p a resim leri zail o lu r .” 5
B ed iü zzam an ’m görüşü şöyledir; “K u r’ân , şu kitab-ı kebir-ı kâinatın bir te rc ü m e -i
ezeliyesi ve ayât-ı tekvin iyeyi ok u y an m ü tenevvi dillerin tercü m a n -ı eb ed isi ve şu
â lem -i gayb ve şe h a d e t k itab ın ın m ü fessiri ve zem in d e ve g ök te gizli E sm â-i İlahİ-
y en in m anevi hâzinelerinin k e şş a fı.”6
Görüldüğü gibi K u r’ân konusund a her İki düşünür arasınd a büyük bir b en rez lik
bulunm aktadır. Şah siy etler in in olu şm asında K u r’â n ’m büyük te s ir i o lm uştu r. B ü tü n
a lanlard a o n a sığınm ışlar, bu ü m m etin izzet ve k eram etin in y en id en iadesi yolunda
on un hid ayetine bağ lan m ışlar, insanları on u n la am el e tm ey e dâvet etm işler, kitabul-
lah ın sah ip olduğu rolü te k ra r ihya e tm ek , cam i raflarında k alm ak tan kurtarıp h a
y a ta ak tarm ak , sa d e ce m evlid ler veya kabirlerd e o k u n m ak tan , hakkın da a ra ş tırm a
lar ve in ce lem eler yapılan bir k o n u m a yükseltm ek için var güçleriyle çalışm ışlardır.
K im R isa !e -i N u r’u teem m ü l ed erek oku rsa, B e d iü zzam an ’ın bütün hayatın ı k itabul-
lahın neşri için çalıştığını, büyük bir m üfessir o larak on un hakaikm ı te fs ir ettiğ in i ve
m aarifin i n e şre ttiğ in i, em irlerin i y e rin e g e tirm e d e , y asak lad ık ların d an k a ç ın m a d a
g ayet ihlaslı bir a sk er oluşuyla on u n âyetlerin e sıkıca bağlan ışın ı aç ık ça g ö recek tir.
H ü rriy e t h ak k ın d ak i g ö rü ş le ri
H ilafetin sukûtu ve İslâm beldelerinin p arçalan m asın ın ard ından, hürriyet, istiklâl,
m illiyetçilik ve k ad ın -erk ek eşitliğ i m a sk esi a ltında sinsi p ro p a g a n d a la r y ap ılm aya
başlam ıştı. B a z ı kesim ler, İslâm dinini k arıştırm ak hed efiy le , B a tın ın ö rn e k alınm ası
fikrini yaym aya çalışıyordu. B u n ların tesiriy le bir ço k sa f M üslüm an ve İslâm halkı
532 M ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - İli
4 Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman, Necmeddin Şahiner, s.: 73
5 İkbal el-Lahurî, Divan-ı ikbâl (Farsça) s.: 82
6 Sözler, s.: 339
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE ■ 533
B atılıla r tarafın d an kurulan bu tuzağa düşm üşlerdi. A n cak bu iki âlim , İslâm ü m m e
tini bu tür teh lik elerd en ku rtarm ak için akaid-i İslâm iyeyi ve ahkâm -ı İlahiyeyi b e y a n
e tm e y e çalışıyorlard ı. N eticed e . A llah ’ın inayetiyle, M üslüm anların kalp lerin i ve v icd anların ı, ruhların ta derinliklerine kad ar sızarak öldüren zeh irlerden k oru m aya m u v affak oldular.
İkbal d er ki;
’’H ila fetle K u r’ân arasındaki bağlar, hürriyet a ldatm acasıy la koparıldığm da,
“A llah ’a a h d ed en ler ve âbid o lan lar, A llah ’dan başkaları uğruna kulluk bağ ınd an da k o p tu la r .” 7
B ed iü z z a m a n ’ın yorum u ise şöy led ir; “H ürriyeti, şer ia tın ad ab ı ile kayıd altına
alınız. Zira cahil insan lar ve halk, kayıdsız hür olsa , şartsız tam serb est o lsa se fih ve
itaatsiz olur. A dalet nam azında kıbleniz dört m ezheb olsun. T a ki nam az sahih o la .”s
B ed iü z z a m a n ’a g ö re İslâm î o lm ay an G arp hürriyeti, öldürücü zehiri olan yılana
b en zer. G e rçe k bir M üslüm anm bu yaldızlı, am a aldatıcı h ü rriy ete a ld an m am ası g e
rek ir. H akik i hü rriyet ise İs iâm iyette vard ır, H ü rriyet-i İs îlm iy e n in g ö lg e s in d e bir
in sa n , sem av atın e n yüksek m e rte b e s in e k ad ar yükselir ve bütün arzî kayıtlardan
kurtulur. N eticed e kend isi gibi in san o lan ların ön ü n d e b oyu n eğ m e d e n , H alik ın a
hulûs içinde abd olur.
H afız Ş iraz î şöyle der;
“Y ıllar var ki kalp, bir güç kaynağı is te r .”
T ıp k ı bunun gibi, B e d iü zzam an ’m yanınd akilerd en büyük bir istek le ta lep e ttiğ i
bir şey vardı ki, o , m od ern ilim lerin tedrisiydi.
S o n asırlarda, üm m ilik, ce h a le t ve gerikaim ışlık M üslüm anların hayatların daki bir
ço k a lana hak im iyet kurm uştu. M üslüm an toplum lar ilerlem ek ten uzak, geri k a lm ış
lık içindeydi. Dini ilim lerin yanısıra m o d e m ilim lerin tedrisi yeterli seviyed e değildi.
U lem a derinliği o lm ayan konularla, m ezh ep ler arası ihtilaflarla ve eski e serlere h a ş i
y e ler yazm akla m eşgul oluyorlardı. B u yüzden b ir ço k b id ’alar, h u rafe ler, çe lişk iler
alabildiğine yayılm ıştı. İş te bütün M üslüm anların m üptela oldukları en büyük p r o b
lem buydu. B ir ç o k İslâm ulem ası ve m ütefekkiri, bu derdin tedavisi v e ü m m etin bu
yold an kurtarılm ası konu su na büyük ö n e m verm işti.
B ed iüzzam an Sa id N ursî, çiçek lerin i g e le ce k te top lam ak İçin bu p ro b le m e bütün
ben liğ iy le eğilm işti. İs tan b u l’a ilk g elişin d e, S u lta n A bd ü lh am id ’e g id ere k , ulûm-u
İslâm iyenin yan ısıra m od ern ilim lerin de okutulduğu okulların açılm ası ta leb in d e b u
lunur. Zira bu iki ilmin b irarada talim in in ö n em i ve birbirinden asla ayrılm am ası g e
rektiğ in e inan ıyor, hakikat-i halde İslâm î m eto ta bu iki ilm in y an yana bulunduğunu,
din ve fe n ilim lerinin arasınd a vahdet olduğunu düşünüyordu.9
7 Divan-ı İkbal, s.: 464Q
Bilinmeyen Taraflarıyla, s.: 117
9 A.g.e., s.: 85
İkbal aynı konuda şunları söylüyor: “Ö nüm üzde bir tek yol var; eski in san lara kı
yasla bu üslubum uz ters d üşse d e, yeni ilim leri tedris e tm em iz ve g e re k e n ö n em i verm em iz, bunun yaraşıra , bu ilim lerin ışığında İslâm î eğitim i sürd ürm em izd ir.” 10
A raların d a m eto d farkı bulunsa da, h e r iki âlim de m o d ern ilim lerin talim edil
m esi kon u su nd a b irleşm ek ted ir. A n c a k B e d iü z z a m a n ’m m eto d u ve tek lifi d ah a
güçlü ve m enfeatlid ir.
İs tib d a t h ak k ın d ak i g ö rü ş le ri
İslâm da y ön etim nizam ı şura esa s ı üzerine kurulm uştur. İslâm da istibdada, d ikta
törlü ğe ve h e g em o n y a y a y er yoktur, İslâm tarih ind e halifelik , H u lefa-i R aşid in d ö
n e m in d en so n ra b a b a d a n oğ u la g e ç e n k ra llığ a d önü şm ü ştü r. B ö y le c e bu y ü ce
p rensip (şurâ prensibi) ata le te uğram ış, bazı u lem a-i sû ’ ve sultanların vaizleri krallar
e tra fın d a to p lan m ışlard ı. B u n la r, kralların m efsed etlerin i (kötü icraatların ı) te b r ie
e tm e y e , on lara g ay et m übalağalı lakablaria h itap ta bulunm aya ve insan ları bu y ö
netic ilere itaa te dâvet e tm ey e koyulm uşlardı. B u durum in san lar tara fın d an ve ö z e l
likle gayrım ü slim lerce farklı yorum lan ıyor, Islâm ın istibdad tara ftar ı oluşu gibi yanlış
bir fikre kapılıyorlardı. G e rç e k te bu yan lış bir an layış ve bir v eh im d e n ib a re tti.
Çünkü bir ço k ihlaslı ulem a, yıllar boyu zindanlara kap atılm ış, katled ilm iş, işk en cey e
m aruz kalm ış veya ceb ri ik a m ete m aruz bırakılm ıştı. B u n a e n iyi ö rn ek B ed iü zza-
m a n ’dır.
Said N ursî şöyle der;
“İman iktiza ediyor ki; tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek ve zalimlere tezellül etmemek, Allah’a hakiki abd olan, başkalara abd olamaz. Evet, hürriyeH şer’iyye; Cenab-ı Hakkın Rahman, Rahim tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır. ” 1 1
İşte , gelin İk b a le kulak verelim ve krallık re jim in in İslam a nasıl m uhalif düşdü-
ğünü g öre lim ; “İstibdad ve d ik tatörlü k düzeni h aram d ır. L a ik düzend e in san hür
o lm az, tam tersin e köle olur. H ilafet bizim bu konudaki yerim ize şahiddir ve hakika
te n istibdad bizim indim izde haram d ır. K rallık sistem i külliyyen hilekarlık ve d ü zen
bazlıktır, H ilafet ise İlahi kanunların m uhafızıdır, İn san bu â lem d e bağ ım lıd ır, kur
duğu nizam nakıstır ve am elleri eksiksiz değildir. B e n ‘abdullah’ım (A llah’ın kuluyum )
ve sad ece O n a karşı iftikar sahibiyim . O n un dininde ise istibdad h aram k ılın m ıştır .”12
İç tih a d k o n u su n d ak i g ö rü ş le ri
U lem a tarafın d an ele a lınan ve ç o k ç a bah sed ilen ön em li konu lard an birisi, içti-
had kapısının k ap an m asıd ır . Şü p h esiz ki, içtihad asr-ı nü bü vvette, hu lefa-i raşid in
d ön em in d e m evcuttu. B ir ço k sa h a b e , tabiin ve m ez h eb im am ları fetva v eriy orlar,
içtihadda bulunuyorlar ve taklidden kaçın ılm asın ı istiyorlardı. H icri 6 . asırdan itib aren
içtih ad ak ım ın ın k esilm esiy le bir g e rile m e ve taklid d ö n e m i b a ş la m ış o lu yordu.
B öylelik le, A llah ’ın bir rah m et o larak ön lerin e açtığı içtihad kapısı k ap an m ış oldu.
534 m ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - III
10 İkbal, İhyaii F ikıfd-D inî
Tarihçe-i Hayat, s,: 91
12 ikbal Külliyatı, s,: 464
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE ■ 535
A n cak bazı hakiki u lem a, bu m e se le y e in ce bir p ersp ek tifle ve güzel bir üslubla
yaklaşm aktaydılar. B ir yand an selef tarafınd an belirtilm eyen hususlarla alakalı o larak ,
İs lam a y en i b id ’a larm g irm em esi iç in büyük d ikkat g ö s te r ir le rk e n , d iğ er y a n d a n
h e rk esin içtihad iddiasıyla ortay a çıkıp , fetvalarla oyn ayarak değişiklikler y a p m a la rı
n ın ö n ü n e g e çe b ilm e k için çeşitli içtih ad şa rtla n koy m ak tay d ılar, “İçtihad kap ısı
açıktır. F a k a t şu zam and a oraya g irm eye altı m ani vard ır”13 tesp itin i y ap an B e d i
üzzam an, bu m anileri sıralad ıktan so n ra şöyle diyor; “Se le f-İ sa lib in in m üçtehid in -i
izam ı, asr-ı nur ve asr-ı hak ikat o lan asr-ı sa h ab ey e yakın olduklarından, safi b ir nur alıp , halis bir içtihad edebilirler. Ş u zam anın ehl-i içtihadı ise, o kadar p erd e ler a rk a
sında ve uzak bir m esa fed e hakikat k itab ına b ak ar ki, e n vazıh bir harfin i de z o r ile
g ö r e b il ir .” 14
îk b a l’in bakış açıs ın a g e le ce k olu rsak , bu çö kü ş d önem ind e içtihad kap ısın ın k a
p an m ası İslâm ü m m eti için hayırlıdır. B öy lelik le u lem a-i s u ’ ta ra fın d an İslâm ın y o k
ed ilm esin e ve ö n ce k i m ü çteh id lerin gözard ı ed ilm esin e y ön elik g ay retle ri b o ş a ç ı
karılm ış o lacak tır. İkbal şöyle der; “S e le fin yoluna tabi o l. Ç ünkü o, v ah d et s e b e b i
dir. O n ların taklidi intizam ın ve ü m m eti m uh afazan ın sebebid ir. B ö y le bir çökü ş z a
m anın d a y ap ılacak bir içtihad , ü m m ete zarar verir. S e le fe tab i o lm ak ise , u lem a-i
su 'un içtihadından d ah a hayırlıdır. Ö zellikle dine u laştıran bütün yolların daraltıldığı, bütün art niyetlilerin söz sahibi olduğu böyle bir d ö n e m d e .” 15
F e ls e fe h ak k ın d ak i g ö rü ş le ri
F e lse fe y e dair k itap ların A ra p ça y a te rcü m e edilişinin ard ından , M ü slü m an ların
ara s ın d a F arab i ve İbni S in a g ibi filozoflar o rtay a çıkm ıştı. B u n u n la b e ra b e r din
âlim leri arasınd a fe lsefe çalışm aları, red veya kabul ed ilen bir k on u o lm uştu r, B ö y -
ie ce İm am G azali ve İbni S a la h eş-Ş eh ru zû rî gibi bazı âlim ler, filo zofları tek fire ve
bu nlar a ley h in e k itap lar yazm ay a yöneld iler. D iğ er y and an , bazı âlim ler de filo zo f
ları d estekled iler, bunların yanısıra bir üçüncü grup d ah a vardı ki, bu nlar i’tidal ta r i
kini seçtiler. N e ilk grubu, n e de so nrakileri tasv ib ettiler. Y a n i ifrat v e te fr it a r a
sında bir yol takip e ttiler. H akaikı o b jek tif bir şekilde e le aldılar; n e fe lsefey i ta m a
m en red dettiler, n e de m uklak bir kabul gösterd iler. B unlar, fe lsefen in bir takım h a
ta lard an ve dalaletvari fik irlerden arınd ırılm asın ın zaru retin i dile g e tire re k , bu yolda
en biya-ı k iram ın yolunun takip ed ilm esi gerektiğin i savundular.
B ed iü zzam an şu açık lam ayı yap ar;
“Âlem-Î insaniyette, zaman-ı Âdemden şimdiye kadar iki cereyan-ı azim, iki sil- sile-i efkâr; her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak sarmış, iki şecere-i azime hükmünde. Biri, silsile-i nübüvvet ve diyanet; diğeri, silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş gidiyor.”1 5 Bu ibarelerin ardından şunları söylüyor; “Her ne vakit o iki silsile imtizaç ve ittihad etmiş ise, yani: Silsile-i felsefe silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet etmişse âlem-i insaniyet, parlak bir surette bir saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur,
18 Sözler, s.: 449
14 Sözler, s.: 452
15 İkbal Külliyatı, s.: 85
16 Sözler, s.; 505
536 ■ ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - III
silsile-i nübüvvet ve diyanet etrafına toplanmış ve şerler ve dalaletler, fel sefe silsilesinin etrafına cem ’olmuştur.” 1 7
İkbal, fe lsefey i bu dinin g erek lerin d en birisi o larak görü r. Ç ünkü h e r ikisi a ra
sında bazı m ü şterek n o k ta lar vardır. B u konuda şu soru lan yön eltir; İçin d e y aşad ı
ğım ız bu â lem in tem el yapısı ned ir? B u âlem in içinde eb ed i ve sab it u n su rlar var
m ıdır? B ir b e şe r o la ra k bu â lem ve bu b in a ile eb e d iy e te nasıl u laşabiliriz? B u
kâinattak i konum um uz nedir? Bulunduğum uz şu m evkiye layık o la ca k adâb ve ah lak
nasıl olm alıdır?
B u so ru lara d a h a so n ra şö y le cev ap verir; “B u sualler din ve fe ls e fe n in o rta k
sualleridir. A n cak fe lsefe bu so ru lan araştırm a ve in ce le m e hürriyetind en m ah ru m
dur. D inin cevheri im andır. B u im an ise kuşa b en zer. F e lse fey e ih tiyacı yoktur. F i
kir ve akıl ise, insan aklı için iki can lı u nsurdu r.” 18
G örüldüğü gibi fe lse fe kon u su nd a iki düşünür aynı kon um dad ır, İkisi d e, d ine
dönüş olm aksızın , sa d e ce fe lse fe n in b e şe rin sa a d e tin e y e tm ey eceğ in i s ö y le m e k te
d irler.
İkbal şöy le d er; “N übüvveti in k a r ed en fe la s ife , m arife t-i k am ile (m ü kem m el
bilgi) o larak m arifet-i â lem e (alem bilgisi) u laşm aya gayret ed er, ceh d g ö ste r ir . A n
cak o n lar iflah olm am ışlard ır, o lm ayacak lard ır da. Ç ünkü fe lse fe n in nü büvvete da
yanm ad an hakka ulaşm ası im kânsızd ır.”19
B a tı m e d e n iy e tin e m u v a fa k a tla rı
D r. Abdülvedûd Ş e le b î bu iki âlim in B a tı hakkındaki görüşleri konusunda şunları
sö y ler; “O n ların B a tı m ed en iy eti karşısın daki k o n u m lan aynıdır. H e r ikisi d e , bu
m eden iyetin dış g örünü şü ne ve güzelliklerine aldanm am ışlardır. H e r ikisi de yalancı p ro p a g a n d a davullarına kulak asm am ışlard ır. H e r ikisi, m ed en iy etin ce v h e rin e ve
ruhuna nazar etm işler, ondaki gizli noktaları ve sırları an lam aya ça lışm ışlard ır.”20
B ediü zzam an A vrupayı ve B a tı m eden iyetin i iki k ısm a ayırır:
“Avrupa ikidir. Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-ibeşeriyeye nafi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunlan takipeden Avrupa. İkincisi, felsefe-i tabiiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatmımehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Av-
"21rupa.
B ed iüzzam an ne kadar güzel ve âd ilâne b ir tesb itte bulunm uş. N e kasıt, n e de
g izlem e yolunu se ç m e d e n h ak ikati b e y a n etm iş. B atıy ı n e bir d ost, n e de bir d ü ş
m an o larak g ö rm ek te . H akaikı g iz lem ed en , kendi a leyhine de olsa hakkı sö y le m e k
ten çek in m em iş . E v et, A vrupayı nasıl iki k ısm a ayırdığım gördü k, şim di de ikinci
A vrupaya ses le n işin e kulak verelim :
17 A.g.e.
18 ihyaü Fikru Dinî, s.: 35
19 Endişe Hey-i ikbâl Lahuri, s.: 306, Tahran-1370
^ Bediüzzaman Said Nursî Fi Mu’îemer Alemî Havle Tecdidi'l-F ikri'l-lslam î, s.: 116, 1992
21 Lem'alar, s.: 115
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE 19 537
"Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakim ve dalaleili bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâva edersin ki, beşerin saadeti bu ikisi iledir.Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek, ”22
D r. İkbal, H in d istan 'a döndüğü sıralarda, B a tın ın bütün çirk inlik lerinden h a b e r
dardı. B un u n için, A vrupaya gidip de on un görünüşteki güzelliklerine h ay ran k a la n
ları yad ırgam aktaydı. B u hali eserlerin d e yer a lan şu ib ared e g ö rm ek tey iz ; “K eşk e
B a tıd a geçird iğ im öm rü m ü n sen e le rin i b o ş y e re zayi e tm e s e y d im .”23 “A v ru p a
intihar ediyor. O nu n ruhu aldatıcı serap larla susuzluktan ölü yor. O rad a bir m ed en i
y et var, ev et, iakin kuruyan bir m ed en iyet. E ğ e r son n efesin i verip ö lm ezse , yarın
veya öbür gün intihar edip g id ecek . B u m eden iyetin tem elleri sarsılm ış, bir tek d okunuşa dahi taham m ü lü y o k .” 24
T a sa v v u f h ak k ın d ak î g ö rü ş le ri
E ğ e r sûfî kelim esiy le nefsiy le cihad ed ip , d ünyan ın zahiri güzelliklerinden k a ç ı
n a n ve bol bol ibad et ed en kişi kasdediliyor ise , B ed iü zzam an g e rçe k an lam d a bir
sûfî idi. A n cak B ed iü zzam an , kendisini insanlardan alabildiğine uzaklaştırm aya ça lışan
bir sû fî o lm a k ta n ziyade, ihiash bir m u cah id , bir k a h ra m a n , m ü tefek k ir bir fakih ti.
K end isin in unutulm ayan bir kişi y ap m ay a , kend i ne fsi için uğraşıp insan ları unut
m aya, m e su liy e t bağ ınd an sıyrılm aya ve m akam sah ip leriy le birlikte o tu rm ay a razı
değildi. B ilak is kendisinin böyle bir zam anda ço k azim bir m e su liy e tin yüklendiğin in
idrakindeydi. B u m e s ’uliyet, böy le m uzdarip bir top lu m d a im an ların kurtarılm asıydı
ve em a n eti en güzel şekilde ed a etm işti. A llah o n u e n güzel şekilde m ü k afa tlan d ır
sın. P eki, B ed iü z z a m a n ’ia aynı asırda yaşayıp d a , hakkı savunm aları g e re k irk e n su
san âlim ler şim di n e re d e le r? H ep si ölüp gittiler, k end ilerind en bir iz dahi g erid e
kalm adı. A n cak B ed iü zzam an ism i, İm an ve İslâm baki kald ıkça h er zam an h a tır la n a ca k .
B ed iü zzam an, en yüksek hüküm et m akam ların a g e lm e im kân ına sah ip ti. K e n d i
s in e büyüklere layık lak ap lar verebilirdi. A n cak o , bunu yapm adı.
“B e n şey h d eğilim , be n h o c a y ım .”25 diyordu. Y a n ın a g e le n h e rk e se , “İm an
lâzım , İslâm iyet lâzım ; tarik at zam anı d eğ il.”26 uyarısını yapıyordu. R isa le ler in in bir
ç o k y erin d e za m a n ın ta rik a t ve tasavvu f zam an ı o lm ad ığ ın ı, z am an ın im an ları kurtarm ak zam anı olduğunu dile g etiriy o rd u .27
Tasavvu fu n a h ire tte insan ı k u rtaracağ ın ı sö y le y e n le re şö y le d iyordu; “İm an sız
C e n n e te giden yok ; fa k a t tasavvufsuz C e n n e te g iden p ek ço ktu r. E km eksiz insan
y aşay am az , fak at m eyvesiz yaşayabilir. T asavvu f m eyvedir, hakaik-ı İslâm iye g ıd a d ır .”28
OOA.g.e,
23 Ârâu İkbal, s.; 347, Tahran.
24 Fi M u’temer Alemî, s.: 118
25 Mektubaf, s.: 59
26Mektubat, s.: 59
27 M ütekellim ü’l-Asr, s.: 205
28 Mektnbat, s,; 21
538 a ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - ili
B ir kısım ulem a-i sû ’ hakkında şunları söyler; “U lem a-üs-sû 1 hakkında bir tehdîd-i
azim var. B u zam anda ehl-i ilm daha ziyade dikkat e tm e li.” 29
İki âlim arasın d a, tasavvu f kon u su nd a bir farklılık görü lm ekted ir. İkbal tasavvuf
m etod u na ve âdâb-ı am eü y eierin e k arşıy d ı.A n cak kendisinin d e, ehl-i tasavvuf a r a
sında yaygın o lan ve A llah yolunda insanın kendi nefsin i ifna e tm esin in gerekliliğini
savunan vahdet-İ vücud gibi bazı sûfî fikirleri vardı. İkbal bu konuda, n e fsin kendisini
tan ım asın ı ve Zât-ı İlahiye kendisini b ırakm asın ı, A llah ’ın yeryüzünde halifesi ve g ö l
gesi olabilm esi için kendisini bu yolla terb iye e tm esin i, gen işle tm esin i ve h a z ırla m a
sını g erek li görür. B ö y le olduğu takdird e kişi M ahallullah (A llah’ın m ahalli) ve M aai-
lah (A llah ’la b erab er) o lacak tır . İn sa n a şöy le h ita p e d e r : K im i ta le p ed iy o rsu n ?
K end isin in zahir ve sen in p erde altında olduğun bir durumda niye m utm ain d eğilsin?
O nu g ö rm e y e çalıştığ ın hald e, n e fs in d en başk asın ı g örm ezsin . K en d i ne fsin i g ö r
m eye ça lışırsan , O ndan başk asın ı g ö rm ez sin .30
Ehl-i tasavvuf ve ulem a-i sû ’ hakkında şunları sö y ler; “B ir sûfî ve bir âlim K u r’ -
â n ’m fe lsefesind en m ahrum olursa, K u r’ân 'd an bir şey anlayam az. Su re-i Y a s in ’i bir
hastaya okur ki, ta suhuletle ö le b ils in ."31
B ed iü zzam an ise vah det-i vücud m eselesin i kesin o la ra k red d ed er. Ş ö y le d er;
“Bütün eşy an ın , O nu n icadıyla b ir vücud-u arızîsi vardır. V e o vücud çe n d a n V aci-
bü'lA/ücud’un vücuduna n isb e ten g ay et zaif ve zararsız bir zili, bir gö lged ir; fakat
hayal d eğil, veh im değildir. C e n a b -ı H ak , H allâk ism iyle vücud veriyor ve o v ü
cudu idam e e ttir iy o r ,”32
K av m iy et ve a s a b iy e t {m illiyetçilik v e ırkçılık ) h ak k m d ak i g ö rü ş le r i
İslâm ü m m etin in içine düştüğü azim be la lard an birisi d e , O sm aniı İm p aratorlu
ğunun sukûtu, İslâm be ld e lerin in p a rç a la n m a s ı ve bunun n e tic e s in d e M ü slüm an
halklar arasında ırkçılık ruhunun h ay at bulm ası, top lu m lar arası savaş a teşin in tutuş
m asıdır. B u n u n n e ticesin d e , M üslüm anların d ü şm anlan tara fın d an yutulm ası k o la y
laşm ıştır. İkbal bu konuyu n e güzel ifade ed iyor; “N e zam an ki, su ve to p ra k k a y
dından kurtuldum , o zam an ‘be n R um îyim , b en A fg a n îy im ’ d edim . H albuki b e n
h erhan g i bir renk, vatan ve lisana intisabım dan ö n c e bir insan id im ."33
İkbal’e g ö re k av m iy etçiler ve ırk çılar ile p u tp erestle r ve ve v ese n îler aras ın d a
fark yoktur. Çünkü h e r iki grup da, insanları bir puta fed a etm ekted irler.
Puta ta p a n bir in san , h e r zam an k end ine yeni bir put arar; tıpkı A zer gibi k e n
dine yeni m a ’budlar y ap ar. İşte , ren k , kavm iyet ve hak im iyet o larak isim len dirilen
putlar, kan ister. İn san ise, bu putun önünde b o ğ azlan an bir koyun gib id ir.34
29 Mektubat, s.: 398
30 ikbal Lahûrî Şair-i Bari, s.; 20, Tahran.
Külliyat-ı ikbal, s.; 190
32 Mektubat, s.: 77
33 İkbal Lahûrî Şair-i Bârı, s.: 20
34 A.g.e., s.: 21
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE ■ 539
D r. İkbal ica b î ve se ib î (m enfilik ve m üsbetlik) açıd an kavm iyetin b o y u tların a işa re t e tm e m e k te d ir . Ü stad bed iü zzam an ise kavm iyeti iki k ısm a a y ırır ve se lb î
kavm iyeti z em m ed er ve bu nun İslâm kard eşliğin i p a rça la m a k için y etiştirilen B a tı m ed en iy etin in bir m eyvesi olduğunu belirtir. Ş ö y le der;
“F ikr i m illiyet iki kısım dı. B ir kısm ı m enfid ir, şeam etlid ir , zararlıd ır; başkasını
yutm akla b e slen ir , d iğ erlerin e ad avetle devam ed er, m üteyakkız d a v ra n ır ."35
B ed iü zzam an , E m ev iler ve A vru palılar ö rn eğ in d e olduğu gibi ta r ih te n ö rn ek ler v ere rek kavm iyetçiliğ in zararlarınd an b ah sed er v e şunlar söyler:
“Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altmda ezilen anasır ve kabaii-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felakettir ki, tarif edilemez. ” 36
İcab î (m üsbet) m illiyetçiliği de şö y le d eğerlend irir; “M ü sbet m illiyet, hayat-ı iç -
tim aiy en in ih tiyac-ı d ahilisinden ileri geliyor; teav ü n e, tesan ü d e seb ep tir ; m en featli
b ir kuvvet tem in ed er, uhuvvet-i İsiâm iyeyi d ah a ziyade t e ’yid e d e ce k bir v asıta
o lu r .” 37
İslâm birliği h ak k ın d ak i görüşleriİslâm vah det ve tevhid dinidir. T e fr ik a ve b ö lü n m eyi yasak lar. F itn elerin , te fr i
k aların ve p a rç a la n m a la rın zuhur ettiğ i d ö n em lerd e k a rd eşliğ e ve y a k ın la şm a y a
dâvet ed er. N e yazıktır ki, bu üm m etin üzerine zillet ve g eri kalm ışlık bulutları ç ö k
m üştür. Z am anın gerisinde kalm ış, olduğu yerd en ilerleyem em iştir. Ü stelik bu g id i
şattan m em n u n , içinde bulundukları vaziyetten m üsterihtirler, A lla h ’ın fazlı da o lm a sa, belki de m üşrikler arasında yer alacaklar. İşte bu kahred ici a tm o sferd e dinin a la
m etleri yok o lm ak ta , d iğer y and an İslâm ü m m etin in d üşm anlan o lan kâfirler ve m ü
n afık lar faa liy e tle r in i sü rd ü rm ekteyd iler. A n c a k R a b b ü ’l-Â lem in ’in yoluna ça ğ ıra n
dâvâ ad am ları ve âlim ler on lard an g e le n teh lik e lere ve teh d itlere karşı bizzat k arşı
koym ak y erin e , bütün İslâm üm m etin i birliğe ve bütünlüğe dâvet edip , ara larınd aki
ihtilafları ortad an kaldırm aya çalışıyorlardı. B u şekildeki h a re k e t tarzını b e n im s e y e n
lerin e n ön d e g e len ism i şü p hesiz B e d iü z z a m a n ’dı. V a h d et m e se le sin e ço k ö n e m
v eriyor, im anın zirvesinden bütün M üslüm anlara şöyle sesleniyordu;
“Ey ehi-i hak olan Ehl-i sünnet ve cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini m eslek ittihaz eden alevîler! çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir sûrette hükmeyleyen zındıka c e reyanı, birinizi diğeri aleyhinde alet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlup ettikten sonra, o aleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-ı kudsiye mabeyninizde varken, iftiraki iktiza eden cüz’i meseleleri bırakmak elzemdir."33
İkbal aynı konuda şöyle fev era n eder-, “Bizim nebim iz bir değil m idir? D inim iz,
K a ’bem iz, K u r’â n 'ım ız bir değil m idir? İlahım ız bir değil m idir? V a h d etin bize n e
35 Mektubat, s.: 298
36 A.g.e., s.: 299
37 A.g.e., s.: 299
38 Lem'aiar, s.: 26
540 ■ ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - III
zararı dokunm uştur? B a n a söyleyin , te frik a ve ihtilaftan, n ifaka ve şikaka d ü şm ekten
bu ü m m et n e fayda g örm ü ştü r?”39
E d e b iy a t h ak k ın d ak î g ö rü ş le ri
A llâm e İkbal b ir şairdir. Ş iirlerin i U rd u ca ve F a rs ça k a lem e alm ıştır. F ikirlerin i
gen eld e şiirle dile getirm iştir. Ş iirleri ise g ay et ilmi ve fikri in celik ler ihtiva e tm e k
ted ir. B u e ser lerin d en bir kısm ı b aşk a dillere te rcü m e ed ilm iştir. B u da o n u n bu alandaki m a h a re tin e bir delildir. B ed iü zzam an ise bir itirafta bulunur; “S a n ’at-ı hat
ve nazım da istidadım dan ço k m üştekiyim . N azım , vezin ise ; öm rü m d e bir fıkra y a
p a m a m ıştım .”4 0 A n c a k , R is a le -i N u r’u teem m ü lle ok u y an h e rk e s g örü r ki, bu
eserin ad eta sihirli bir k a lem d en , fasih b ir lisand an aktığını anlayabilir. T ü r şairlerin
efendisi o lan M eh m ed A k if’e kulak verelim ve Ü stadın edebiyatı hakkında bilgi ed i
nelim ; “Ş e k s p ir ve H ü go gibi büyük şa irler, ed eb iy at ve fe ls e fe aç ıs ın d a n a n c a k
B e d iü z z a m a n ’m ta leb eliğ i d e re c e s in e ç ık a b ilir le r .”4 1 B iz ler de d iyoruz ki, on u n
ed ebiyatı g e rç e k te n ço k yüksektir.
İslâm î çö zü m h ak k ın d ak î g ö rü ş le ri
D in üç d aired en oluşur. B irin ci d aire, ibadât ve ahkâm -ı f e r ’iyyedir, İkinci d aire ,
i ’tikad kon ulan , üçüncüsü ve m erkezi p rensib i dini tecrü b e lerd ir . A n c a k m ü tefek k ir
lerd en ço k azı bu noktay ı anlayabilm işler ve eserlerin d e bu na y er verm işlerd ir. Aynı
şekilde, m ezkur iki âlim im iz de bu ilm i b eyan etm işler, kesb -i im an ve dini te c rü
bede rüsûh olm aksızın islam i hayatın ve toplum un kurulam ayacağın ı bilm işlerdir. İs
lâm toplum u, h ak ik ate sa d ece dini tecrü b elerin takviyesiyle başarıya ulaşabilir.
B ediü zzam an Said N ursi, M ü slüm anların derin im an şuurunu k ay bettiren , aydın
fikirler o rtay a çık aran güçlü akl-ı selim i sönd ü ren şiddetli be lalara ve d ehşetli s ık ın tı
lara karşı koym aya çalışır. Ü m m eti e lem e g a rk ed en bu kötü durum , bu nlara ilave
olarak , b aşta so n a bütün dünyada, çev resin i ta m a m e n ku şatan teh likeleri h isse tm e
duygulan da kay bettirm işti, B e d iü z z a m a n ’ın nazarınd a g e rç e k İs lâm î çö zü m yolu
d erin te rb iy e-i im an iy e ve istik am etli terb iy e-İ ak liy ed en g e ç m e k te d ir . İm a n ve
d ü şü nce kuvveti bir kuşun gök y ü zjjn d e uçm asın ı b irlik te sağ lay an iki k anad ı g ib i
d ir .42
G üç durum lar karşısında y e ’se ve üm itsizliğe d ü şm em ek, im anın a lam etlerin d en
olan üm id, zafer, fetih ve A llah ’a tevekkül, İslâm m ücah id lerinin en bariz s ıfa tla rın - dandır. İşte , B ed iü zzam an bu m aü cah id lerd en birisidir. D ü şm a n ca sald ırıların ş id
d etle devam e tm esin e rağ m en İslâm ın p ek yak ın zam anda m u zaffer o lacağ ı üm idini
taşır. “B ed iü zzam an İslâm ü m m etin in b aş ın a yağm u r m isali y a ğ a n b e la ve sık ın tı
lara, şahsın ın m aruz kaldığı baskılara ve sürgün lere ra ğ m en istikbalin İslâm ın o la c a
ğını söylüyordu. D in in içinde bulunduğu bu sıkıntılı ve hazin kış m evsim inin ardından
b ir b ah arın g e le ce ğ i, bütün b e şeriy e tin bu b a h ard an en iyi şekilde n im e tle n e c e ğ i,
çünkü insanlığın bu na m u h taç olduğu m üjdesin i veriyordu. İslâm b a h a rın ın g e lm e
39 Endişe Hey-i İkbal, s.: 154
40 Sözler, s.: 646
44 Bediüzzaman Said Nursî, İhsan Kasım, s.: 188
42 Hallü'l-İslâmi, s.: 106, Dr. Muhammed Desûkî.
DOÇ. DR. CELAL CELALİZÂDE S 541
sine h iç bir şeyin en gel o la m a y a ca ğ ın ı ve inşaallah m utlaka g e leceğ in i h a b e r v e riy o r d u .1,43
Filozof şair M u ham m ed İkbal ise , 1 9 3 0 yılında K a h ire ’de verdiği bir k o n fe ra n sta ,
bir İslâm d evletin in k u ru lm asın a d air büyük b ir üm idin in olduğunu söy lü yord u .
Ş ö y le diyordu; l‘G idışat onu g ö sterm ek ted ir ki, salîh bir top lu m u n oluşturulm ası, iç tim ai h ay atın tan zim i, iktisadi p ro b lem lerin çözüm ü ve m ed en iy etin d oğru h e d e fle re y ö n e ltilm esi için İslâm n izam ı id eal b ir çö zü m d ü r. A kide ve a m e l, ruh ve
m ad d e, fert ve top lu m arasın d a bu n izam ın ta tb ik i, İslâm b e ld elerin in y ön etic ileri
açıs ınd an büyük harikalar d oğuracaktır. A lem deki bütün düşünürler, o n u n üslubu n
daki yenilik konusunda fikir sah ib id irler,”44
B ire r m ü ced d id o la ra k B e d iü zzam an v e İkbal
Y u karıd a İkbal’in fikir yapısın ın n e ş ’e t e tm es in d e büyük rol o y n ay an şah ısların
varlığından söz etm iştik . İkbal, bu nlara ç o k ö n em verm iş ve d e ğ e r g ö sterm işti, A f-
g an î ve m evievî gibi m ürşid lerin yolunu takip etm iştir.
B ed iü zzam an ise m üstakild ir. H e rh a n g i bir fik ir ekolü nü ted ris e tm e m iş , h e r
han gi bir ü stad a ta leb elik yap m am ış, h erh an g i bir siyasi p arti vey a teşk ila ta b a ğ la n
m am ıştır. B u n u n la b e ra b e r , kendi a lan ın d a büyük bir lider kon u m u n d ad ır, İm an
san cağ ın ı yükseltm iş, kelim e-i İslâm î yüceltm iştir. B ir te k üstadı vardır; K u r’ân . A llah
o n a m üceddidlik yolunu ilham etm iştir. B u konuda D r. M u hsin A bdülham id şö y le
der; “H iç şüphesiz B ed iü zzam an, bu zam and a takip ettiğ i m eslek açıs ın d an b e n z e r
siz b ir m üceddiddir. Ç ünkü o , m uayyen bir ilim den yola koyu lm am ış, bir ü stad ın
Önünde diz çö k m em iş , böyle birisinin söyledikleri ve yazdıklarına bağım lı k a lm am ış
tır, Ü stadları alabildiğine ço k , tedris ettiği ilim ler m üteaddid ve m ütalaa ettiği m aarif
gayet g en iş o lm asın a rağ m en bu özellikleri d eğ işm em iştir ,” 43
M uhsin A bdülham id şö y le devam ed iy o r; “B e d iü z z a m a n ’ın , im an ların ku rtarıl
m ası, nizam -ı İslam a daveti, düşm anların hilelerinin b o şa çıkarılm ası açısınd an T ü rk i
y e ’deki M ü slüm anların hay atın ı tecdid e tm esi ve onları R ab b an i kalıp larla şek illen
d irm esi, böyle m u asır bir dünyada ve m u asır m ed en iy et m ü cad ele leri ç e rç e v e s in d e
g e r ç e k le ş m iş t ir .”46 Ş ö y le devam ed er:
“Şüphesiz ki o, zaman-ı hâzır, mekân-ı hâzır ve medeniyet mücadeleleri çerçevesinde, Kur’ân’ın hakikatleri ve üstadlığında, Resul-ü Âzamm (a,s.m.) yönetiminde, geçmiş mücahid âlimlerin kitaplarında belirlenen yüce ve asil değerler doğrultusunda Müslümanların hayatlarını yenilemek istiyordu."4 ^
B u rad an h a re k e tle B ed iü zzam an m ü ced did lerden m idir, y ok sa değil m id ir? Bu
suali cev ap lam ad an ö n c e diyoruz ki: M uslih bir m üceddid in , d ü şm anların İslâm î yok
etm ek , İslâm î ve dini ruhu izale e tm ek için g ay ret ettik leri b ö y le bir fesad -ı ü m m et
ve gurbet-i İslâm zam anın d a İ'la-yı kelim etu llah dâvasın ı ay ağ a kald ırm ası ve dini
ıslah etm esi g erek ir . İslâm s a d e c e isim d en, K u r’ân sa d e c e bir res im d en , m escid ler
43 A.g.e,, s.: 107
44 A.g.e., s.: 123
45 Mütekeilimül-Asr, s.: 96
46 A.g.e., s.: 98
542 m ULUSLARARASI BEDİÜZZAMAN SEMPOZYUMU - III
sa d e ce b irer şekü den ibare t kalsa da, d ü şm an ların a m u k av em et g ö s te r e n , on larla
m ü cad ele ed en , M ü slüm anların kalp lerind eki im an nurunu sa b itleştirm ek için v ar
gücü yle ça lışa n birisi o lm ası g ere k ir . Ş im d i te k ra r soru yoru z; B ed iü zzam an Sa id
N ursî bu husûsiyetleri taşım ıy o r m u? T ab ii ki, ev et. G erisin e artık sen karar ver. O
h ald e bu insan b ir m üceddid değil m id ir? B u n a M uhsin A bdülham id şö y le cev a p
v eriyor; “H iç şü p hesiz o , g e rç e k b ir m üceddiddir. Ç ü nkü o . n e g e riy e d ö n m e y e
n e zam an-ı hazırda kalm aya çağ ırm ıy o r. İslâm î h a rek etin ve Islâm m ed en iy eti dü
şü n cesin in , h e r asınd a ulaşılan m ed en iy et sev iyesin e p aralel o larak y e n ile n m e sin e
in a n ıy o r/ ’48
İkbal de ayn ı konu m dad ır. İslâm ü m m etin in m ü p tela olduğu y e ’s, hü zü n ve
korku hastalığ ın ın ilacını b ilm ekted ir. B u hastalık ları hayatı öldüren , tevhid in an cın ı
izale ed en sse b e p le r o larak n iteler. Ş ö y le der; “K endini bil! S o n r a bu ü m m et içinde
ve kurtuluş yolunda fani o l ." İkbal, M ü slüm anların uyan m aları ve g e rç e k izzet ve
k eram etlerin e tek ra r sah ip o lm aları için devam lı çağ rıd a bulunur. A ynı zam and a bu
çağrı, şer ia t esas ları doğru ltusunda devam lı d eğişm eyi, İslâm d üşü ncesin i h ü rriy ete
kavuşturm ayı da iç in e alır. B u çe rçe v e d e tasavvuf ve ta rik a tlere şiddetli bir savaş
a ç a r ve h e r ü m m ette bu tür ru hbanı kesim in şeria t ve kununlarını ib ta ie yol açtığ ın ı
isbatlam aya çalışır.
İkbal, B a tı m ed en iy etin in m atery a list d eğerlerin i red ded er. İslâm b e ld elerind ek i
B a tı sö m ü rgeciliğ i karşısındaki kon u m u , o n u n m ezalim i, düzenbazlıkları ve işlediği
ay ıp lara karşı d iren en bir özellik taşır.
İkbal, H in d istan ’daki M üslüm anların h ayatına büyük yenilik ler g etirm iş, on ları İs-
lâm ın g e rç e k yolu na çe k m e y e ça lışm ış , İslâm h ak ik atlerin i a çık lam ay a , k alp lerin i
im an la doldu rm aya ve m ese le lerin i c e s u rca çö z m e in an cın ı a şılam ay a g ay re t e t
m iştir.
S o n u ç o larak ; B u çalışm am ızla, B ed iü zzam an ’m şahsiyetin i in ce le m e , görüşlerin i
serg ilem e, h arika ve ö rn ek şah siyeti hakkın da bilgi sahibi o lm a, özellik le İslâm d â
vası san cağ ın ı taşıy an u lem a ve m ü tefek k irlere n isb e ten içind e bulunduğu kon u m u
tesb it e tm e hakkın da bir şeyler sö y lem ey e çalıştık . G ördük ki o bütün m esaisin i, İs
lâm ü m m etin in evlatlarının ve halk ların ın ellerind en tu tup, on lardaki nur-u im an ın
y en id en d iriltm ek, ön lerin d ek i yolu aydınlatm ak, hay at-ı K u r’âniyeyi te k ra r s a ğ la
m ak, on ları m add eci ve ilhadî fikirleri karşısında m anevi ve kültüre! zırhlarla k o r u
m ak için harcam ış.
Şü p h esiz bu ara ştırm a , daha uzun n e fez lere , derin n azarlara ve sürekli g a y re t
lere m u h taçtır. Çünkü B ed iü z z a m a n ’m şah siyetin i bütünüyle ihata e d e ce k , şümullü
ve şeffaf bir şekilde serg iley ecek ça lışm alar yap ılm ası gerekir.
B u p an elin , böy le bir yolda a tılacak bir adım olm asın ı, K u r’â n ’ım ızm m üfessiri ve
zam anım ızın bedîi (harikası) a liam e B ediü zzam an Said N u rsî’nin hatırasın ı e b e d ile ş
tirm e yolunda güzel ve teb rik e şayan bir am el olm asın ı diliyorum .
48 A.g.e.