18
Vadedilmiş Topraklar

Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

Vadedilmiş Topraklar

Page 2: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

Sefil Korsanlar Vadedilmiş Topraklar

Orjinal Adı: Honky Tonk PiratesYazarı: Joachim MasannekGenel Yayın Yönetmeni: Meltem ErkmenÇeviri: Erim BikkulEditör: Elif DinçerDüzenleme: Ceyda Çakıcı BaşKapak ve İç İllüstrasyonlar: Susann BielingKapak Uygulama: Berna Özbek Keleş

1. Baskı: Ağustos 2012

ISBN: 978-9944-82-576-4

YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 12280

Türkçe Yayım Hakkı: Onk Ajans aracılığı ile© Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti.

Baskı ve Cilt: Kitap MatbaacılıkDavutpaşa Cd. No:123 K:1 Topkapı / İstanbulSertifika No:16053Tel: (0212) 482 99 10Faks: (0212) 482 99 78

Yayımlayan:Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti.Osmanlı Sk. Osmanlı İş Merkezi No:18 / 4-5 Taksim / İstanbulTel: 0212 252 38 21 pbx Faks: 252 63 98İnternet adresi: www.epsilonyayinevi.come-mail: [email protected]

Page 3: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

Vadedilmiş Topraklar

Joachim Masannek

ÇeviriErim Bikkul

Page 4: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”
Page 5: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

KISIM BİR

BERLİN’DEN GELEN KORSAN

Page 6: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”
Page 7: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

7

ŞEYTAN WILL

Kokuşmuş ve zifiri karanlık bir bodrumda bir mum yandığı vakit, çıyanlar, hamamböcekleri ve sıçanlar, delik ve yarıklardan geçerek cehennem ateşinin bile sızamadı-ğı bir yere kaçışır. Bu yerin adı Berlin’dir. Berlin’de, 1760 yılının Beş Kasımında, Tanrı ve Şeytan tarafından lanet-lenmiş bu savaşın dördüncü kışında, artık hava iki hafta-dır doğru düzgün aydınlanmak bile istemiyordu. Daracık cadde ve sokakların üzerinde koyu gri bulutlar asılıydı. Ya-pış yapış ve aralıksız yağan yağmur her şeyin arasından sı-zıyordu: pencerelerin, duvarların ve elbiselerin arasından sızarak, vücutları korku nedeniyle kaplayan terle birbiri-ne karışıyordu. Çünkü korku, bu şehirde var olan yegâne duyguydu, şehir surlarının önündeki Ruslardan saklanan zavallıları hayatta tutan tek şey buydu.

Ne var ki ölmekten korkmak yaşamak için yeterli de-ğildi. İnsanın bunun için daha fazlasına, bir hayale ihtiyacı vardı. Ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek isteyeceği bir hayale. Willfried Zacharias Karl Otto Stupps’un da işte tam böyle bir hayali vardı; bu hayalinin yaşına, namına ve

Page 8: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

8

yaşadığı şehre uyup uymaması bu on dört yaşındaki gen-cin hiç mi hiç umurunda değildi.

Evet, çevresindeki herkes sadece bir şekilde hayatta kal-maya çalışırken Will yaşamını sürdürüyordu. İşte bu yüz-den de kaderini kendi ellerine almıştı: her gün her gece olduğu gibi bu Beş Kasım akşamı da tam havanın resmi olarak karardığı, ışıksız cehennem gününün ışıksız cehen-nem gecesine dönüştüğü saatte ava gidiyordu. Zaten Will-fried Zacharias Karl Otto Stupps kendini ancak tam da böyle bir gecede evinde gibi hissederdi.

Yağmurun altında dans ederek ilerledi. Rüzgârdan eğil-miş, kamburu çıkmış çatıların üstünden sanki bunlar kö-pükler saçan fırtınalı bir denizmiş gibi atladı. Tıpkı bir kartalın bulutların ardına gizlenmesi gibi buz kesmiş sisin arasından kayıp geçti, ta ki sokak ve caddelerin derin vadi-lerinde avına rastlayana dek.

“Eulenfels.” Will sırıttı ve umursamaz bir hareketle burnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

Küstah ifadeli, sivilceli yüzüne düşen saç tutamlarını üfleyerek uzaklaştırdı, derin bir nefes aldı, poposunun üs-tüne doğru düştü ve bu tip manevralar için giydiği deri önlüğün üzerinde kayarak çatıdan aşağı doğru ilerledi. Çatı penceresinden rampa olarak faydalandı ve on metre yükseğe sıçrayarak taşla döşeli sokağın üzerinden atladı ve karşıdaki evin üstüne uçtu.

Hay kasırgalar adına, diye düşündü genç çocuk ve ar-dından güldü. Çatının üstüne, bakanların çatı siperliğin-den ancak gök mavisi gözlerini ve saman sarısı bukleleri-ni görebileceği şekilde yüzüstü uzandı ve altın rengiyle be-yaz karışımı üniformaları içindeki on iki hizmetkârın taşı-

Page 9: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

9

makta olduğu som gümüşten tahtırevanın sokaktan geçi-rilip meydana götürülmesini izledi.

Tahtırevan orada aç, üşümüş ve pislik içindeki insan-lardan oluşan bir denizin ortasına daldı. Bunlar yağmacı Rusların elinden kurtarılıp başkente getirilmiş insanlar-dı ve Prusya İmparatorunun kendilerine yiyecek yardımı yapmasını umut ediyorlardı. Ne var ki İmparator gitmişti; ordusu yenilmişti ve şimdi şehri onun adına yöneten ada-mın adı Eulenfels’ti; İmparatorluğun sayın bakanı.

Will tahtırevanı gözleriyle takip etti. Şehirdeki çatıların pek çoğuna gizlediği halatlardan birini pazar yerine doğru sarkıttı ve Eulenfels’in tahtırevanı etrafını bir hortum gibi saran insanların arasına karıştı. Çökmüş avurtlarıyla sus-pus olmuş bir şekilde pazar yerinin balçık zemininde bata çıka, aklında dünyada kalan son sıçanı boğmaktan başka bir şey olmayan koca bir piton yılanı misali Eulenfels’in tahtırevanının etrafında dönüyorlardı.

Evet, bitirin işini, diye geçti Will’in kafasından. Sayımız çok daha fazla ve de haklıyız. Biz olmasak bu yağ çuvalı bir gün bile hayatta kalamaz!

Genç çocuk kendini mucizevi bir an boyunca meydan-daki tüm insanlarla tek bir vücutmuş gibi hissetti. Onlar da tıpkı kendisi gibiydi. Islak saçları sırılsıklam olmuş şap-kalarından dışarı çıkmıştı. Kül grisi yün ceketleri, pamuk-lu kumaştan kirli ve yamalı gömleklerinin üstüne yapış-mıştı. Pantolonları bir kasım gecesi kadar karaydı, çıplak ayaklarıysa deliklerle dolu ayakkabıların içindeydi; ayak-kabıları bir dilim ekmekle çoktan değiş tokuş edilmişse, ayakları paçavralara sarılmıştı.

Biz ondan çok daha güçlüyüz. O halde nasıl oluyor da o bize emir veriyor? Sırf tahtırevanının döküldüğü gümüş-le bile hepimizi bir yıl boyunca doyuracak kadar yiyecek

Page 10: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

10

alabilirdik. O halde neden onu alıvermiyoruz ki, diye dü-şündü Will.

Bembeyaz pudralanmış ve saçları bir metre yükseklik-te kabartılıp aralarına inciler geçirilmiş iki kadın tam da bundan korkmuşa benziyordu. Kadınlar at arabası büyük-lüğündeki tahtırevanın içine kurulmuş, etraflarını sarmış olan aç insanları dikkatle gözlüyorlardı.

“Cennet aşkına!” diye fısıldadılar ve ürküntüyle Eulenfels’in denizaslanına benzer gövdesine sokuldular. “Neden tek laf etmiyorlar? Kov onları Eulenfels, kov ki sonunda bize saldırıp öldürmesinler bizi. Çok iğrenç ko-kuyorlar,” diye mırıldandılar ve sanki kokudan kaçabilir-lermiş gibi parfümlü mendilleriyle burunlarını örttüler.

Sayın bakan onlara güldü. “Amacınız beni incitmek mi?” diyerek kıkırdadı ve ipeklere sarılı otuz kiloluk göbe-ği hopladı. “Hanımlar, burası benim şehrim. Şu dışarıda-ki de yalnızca bir iş. Yoksa sizin elbiselerinizi, incilerinizi ve tüm diğer lüks ihtiyaçlarınızı nasıl olur da karşılardım? Şimdi dikkatle izleyin!”

Kadınlardan birinin mendilini aldı ve tahtırevanın pen-ceresinden salladı. Sonra durdular ve insanın damarların-daki kanı donduran bir anlık sessizliğin ardından gelen si-lah sesleri kadınların sinirlerini harap etti.

Fakat Eulenfels güldü; o gülerken askerler uygun adım yürüyerek geldiler ve korkudan huzursuzlaşmış kalabalı-ğı dağıtıp sırtlarında çuvallar yüklü eşeklerden oluşan bir kervanı tahtırevana doğru sürdüler.

İmparatorun bakanı, “Patates!” diye bağırdı ve korkunç ağırlığından beklenmeyecek bir çeviklikle tahtırevandan süzülerek küçük bir platformun üstüne çıkıverdi. “İmpa-ratorun tebaası için patates. Özgürlüklerinin bedelini can-larıyla ödemeye hazır, sadık Prusyalılar için.”

“Kimsenin yalamayacağı yerlerimi yala!” diye tısla-

Page 11: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

11

dı Will, sonra sümkürdü ve ardından donup kaldı, çünkü meydanda çıkan tek ses kendisininkiydi.

Sayın bakanın küçük, taş grisi gözleri Will’in üzerine dikildi.

Acaba beni duydu mu? Will kıpkırmızı kesildi ve karak-terinin küstah ve her şeye burnunu sokan yanına lanet etti.

Sonra Eulenfels başını çevirdi. “Adam başı bir çu-val patates!” diye kendini beğenmiş bir edayla bağırdı ba-kan. “Sabahleyin Ruslara saldırmak üzere kayıt olan her-kes için. Böylece sonunda şehrimizi bu beladan kurtaraca-ğız. Aksi takdirde...” Eulenfels çaresizce kollarını kaldırdı, “patates başına bir gümüş para.”

Kalabalıktan sızlanma ve öflemeler duyuldu. Fiyat ina-nılmaz derecede yüksekti. Ama Eulenfels güldü. Adama ihtiyacı vardı ve bu zavallıların belki paçavralarının arasın-da bir yerlere gizlemiş olduğu son kuruşların peşindeydi.

“Prusyalı erkekler, neyiniz var sizin?” Sayın bakan ka-fasındaki simsiyah kıvırcık peruğu kaldırdı ve seyrek beyaz saçlarla çevrelenmiş kelini kaşıdı. “Ben de aşklarınız uğru-na ölmeye hazır olduğunuzu düşünüyordum. Prusyalı er-kekler! Eğer yarın öğleden sonraki muharebeden canlı çı-kabilirseniz, size birer çuval da ben hediye edeceğim!”

Meydan öncekinden de sessiz bir hal aldı. Etrafına ba-kınan Will, iki metre sağında ayakta duran bir adamı fark etti. Adamın ateş kırmızısı bukleleri ve kepçe kulakları vardı. Fakat gencin dikkatini çeken şey bu değildi. Yirmi dört yaş civarında olduğunu tahmin ettiği yabancı boynu-nu tutuyordu. Sıkılı yumruğunun içinde, üstünde yabancı bir ülkeye ait renkli bir nakış işlenmiş ve deri bir ipin ucu-na geçirilmiş bir kese vardı. Kızıl saçlı adam bir an için ke-sedeki parayla ne kadar patates alabileceğini hesaplarmış-çasına durdu. Sonra fikrini değiştirdi. Keseyi bıraktı ve bir adım öne çıktı.

Page 12: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

12

“Hayır!” diye bağırdı iki küçük kız ve onu sıkıca tuttu-lar. “Hayır baba, olmaz!” Meydandaki pek çok diğer çocu-ğun da yapmakta olduğu gibi adamın dizlerine sarılıp ona yalvardılar: “Lütfen, burada kal! Başka kimsemiz yok.”

O zaman adam durdu, geri döndü ve yere çömeldi. “Annemiz öldü, eğer sen de...”“Şşşt,” diye gülümsedi adam ve kızıl saçları, kepçe ku-

laklarıyla tıpkı babalarına benzeyen ikiz kızların dudakla-rına işaretparmaklarını koydu. “Ama ben ölmeyeceğim ki, söz veriyorum size. Ben buradan uzaktayken de buna siz göz kulak olacaksınız.”

Deri sicime takılı renkli keseyi boynundan çıkarıp kız-ların ellerine bıraktı. “Bu, Güney Denizi’nde uzaklarda-ki bir adadan geldi. Orada hâlâ periler ve büyücüler var ve her şey tersine.”

“Tersine mi?” diye sordu ikizler. “Evet, orada insanlar baş aşağı, ayakları gökyüzüne ba-

kacak şekilde durur ve hiçbir şeyi olmayanlar ile güçsüz-ler, orada asıl güçlü olanlardır.” Baba, çocuklarının keseyi tutan ellerini sıktı, yutkundu ve kendini toparladı: “Hadi şimdi de patatesleri alalım. Gelin.”

Birdenbire korkusuzlaşan kızlar, “Güçsüzler ora-da güçlü, öyle mi?” diye fısıldadı ve babalarını izleyerek, Eulenfels’e doğru ilerleyen insan sürüsünün içinde kay-bolup Will’in görüş açısından çıktılar.

Eulenfels eğlenerek, fakirin de fakiri babaların kendile-rine sarılan çocuklarından ayrılmalarını ve kocaları olma-yan kadınların eteklerini yırtarak oraya dikerek gizledikle-ri son birikimlerini çıkarmalarını seyretti. Ne var ki kimi-lerinin de patatesleri çalmaktan başka çaresi yoktu. Will, şanslı kişileri üç, dört, yok beş, diye saydı. Sonra sayın ba-kan, kabzası fildişi süslemeli tabancasını çekip havaya ateş etti. Adam, altıncı kişi olan on iki yaşındaki bir çocuğu hır-

Page 13: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

13

sızlık yaparken yakalamıştı. Yüzü bembeyaz kesilmiş ço-cuk askerler tarafından zincirlenerek götürülürken Eulen-fels seslendi:

“Bu Prusyalı çocuklara ne oldu böyle? Hiç saygıları yok mu? Birbirimize etle tırnak gibi bağlı olmamız gerek. Biz bir halkız, büyük bir aile. Ailesinden çalanınsa, artık yaşa-maya hakkı yoktur. Böyle bir kişi günbatımında darağa-cından sallanmayı hak eder.”

Will gözlerini kapadı. Yumruklarını sıktı ve üzerine çö-ken çaresizliği hissetti. Bu çaresizlik hem kendisinin hem de çevresindeki tüm insanların üzerine çökmüştü. Asker-ler bile şaşkına dönmüştü. Meydandaki sessizlik, tüm ses-leri yutuyordu. Fakat sonra açlık galip geldi ve Eulenfels’in halinden memnun gülümsemesi eşliğinde satış tüm hızıy-la sürdü. Yaşları on altı ile yetmiş arasında değişen dört yüz seksen yedi erkek, hayatlarını birer avuç patates kar-şılığında sattılar. Son patatesler de sahibini bulduğu va-kit, diğerlerinin ödeme yaptığı gümüş paralar, mücevher-ler ve saatler, üç çuvalı doldurmuştu. Patates alan son kişi yaşlı bir kadındı. Kadın sırada Will’in önünde duruyordu. Sıra Will’e geldiğindeyse askerler silahlarını genç çocuğun göğsüne doğrulttular.

“Bu kadardı!” diye küfredercesine bağırdılar. “Uzaklaş bakalım! Hepiniz kaybolun!” diye emrettiler, fakat etra-fındaki ürkekçe kaçışan insanların aksine Will olduğu yer-de kaldı.

“Üç kız kardeşim, iki de hasta anam var. Ölmek üzere-ler. Beş babam da öyle. Yalvarırım! Merhamet edin. Hepsi kol ve bacaklarını Prusya uğruna kaybettiler.”

“Nasıl?” Askerler önce şaşırdı ardından öfkelendiler. “Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?”

“Hiç olur mu!” diye telaşla onları sakinleştirmeye çalış-tı Will. “Zaten iki düzine diğer babamın on bir tanesi de

Page 14: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

14

cesur askerler olarak şehit düştü. Tıpkı yarın Rusların top-ları sizi paramparça ettiğinde sizin de düşeceğiniz gibi.” Yüzünde mahzun bir ifadeyle gülümsedi, ama ondaki mi-zah duygusu askerlerde yoktu.

“Defol yoksa biz de seni parçalarız!”Silahlarının horozlarını kaldırıp namlularını Will’e

doğrulttular. “Ama bir sikkem var,” diye kekeledi ürkmüş genç. “Ha-

yır, iki tane var, üstelik bunlar gümüş sikke.”Gizlice Eulenfels’ten yana baktı. Adam tam gümüş tah-

tırevanına tırmanmak üzereydi. “Bekleyin!” diye bağırdı Will. “Kutsal efendimiz. İki

sikkem var ve piliçleriniz karşılığında onları size veririm.” Parmağıyla tahtırevanın içini gösterdi ve oraya doğru

koştu. İçeride, bakanın eşlikçisi iki kadın canları sıkılmış bir şekilde iki dolgun tavuk budunu dişlemekle meşguldü.

“Dur! Olduğun yerde kal!” Askerler onu yakaladı ve iç-lerinden biri silahını gencin alnına dayadı. “Bir adım daha atarsan...”

“Pekâlâ, neler oluyor orada?” Eulenfels askerin sözü-ne karıştı.

“Bir sahtekâr,” diye açıkladı asker. “Üç annesi olduğu-nu söylüyor, ayrıca en azından...”

“... iki de gümüş sikke,” dedi Eulenfels kuru bir sesle. “Hayır, üç tane var.” Will, silahlı askerin burnunun di-

binden üçüncü bir metal para daha çıkarıverdi. “Ve iki ta-vuk budu karşılığında size üçünü birden veririm.”

“Pek de cömertmişsin,” diyerek gülümsedi şişko bakan ve genci yanına bırakmaları için askerlere bir işaret yaptı.

“Tahtırevana gel,” diyerek Will’i davet etti. Genç çocuk yüzünde zafer dolu bir gülümsemeyle itaatkâr bir biçimde askerlere doğru giderken Eulenfels hizmetkârlarına ken-disini kaleye götürmelerini emretti.

Page 15: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

15

“Hoşuna mı gitti?” diye sordu, kadınların arasında kıp-kırmızı burnuyla kir içinde oturan Will’e. Berikiler tiksin-tiyle burunlarını yine mendillerine gömmüşlerdi.

“Peki sana bu sikkeleri nereden bulduğunu sorsam bu da hoşuna gider miydi acaba?” Eulenfels kıymetli taşlarla bezeli bir hançeri gömleğinin cebinden çekip genç çocu-ğun gırtlağına dayadı. “Zira pek de varlıklı görünmüyor-sun.”

“Biliyorum,” diye yanıtladı Will, elinden geldiğince dü-rüst bir şekilde. “Bana güvenmemenizi de anlayabiliyo-rum. Ama size gösterebilirim.”

Will, Eulenfels’in bıçağını dikkatle tutarak çok yavaşça boynundan uzaklaştırdı.

“Onları buluyorum. Anlayacağınız, bana geliyorlar.”Will ürkmüş kadınlara doğru döndü. “İzninizle,” dedi nazikçe ve ilk olarak bir sikkeyi şaşkın-

lık içindeki kadınların birinin peruğundan çıkardı, kadın-lar kıkırdamaya başlayınca, bu kez kadının dantelle çevirili yakasının içinden bir tanesini daha çıkarıverdi.

“Görüyorsunuz ya,” diyerek sırıttı, “işte böyle. Ne ya-payım, onları buluveriyorum. Şimdi bana inandınız mı? Tavuğu alabilecek miyim? Yoksa fiyatı daha mı fazla?”

Şimşek hızıyla Eulenfels’in kıvırcık peruğunu tutup ka-fasından çekip aldı ve içinden bir madeni para daha çıka-rıverdi.

“Tavuk bu altı sikkeden daha mı pahalı?”“Hayır,” diyerek güldü bakan ve koca göbeği sarsıldı.

“Hayır, tavuğu al ve git.” Butları aldı ve gence verdi.Will şükran sunmak için adamın yüzüklü parmakları-

nı öptü. Kadınların yüzüklü parmaklarını da öptü ve tah-tırevandan sokağa doğru sıçrayarak uzaklaşmakta olan Eulenfels’e göz kırptı.

“Sizinle iş yapmak benim için bir zevkti.”

Page 16: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

16

“Bu benim için de geçerli,” diye bağırdı bakan neşey-le ona göz kırparken. “Bir daha görüşürsek yanımda iki ta-vuk getireceğim.”

“Ben de sizin peruğunuzu!” Will keyifle güldü ve pe-ruğunun başında olmadığını fark eden Eulenfels’in kelini gizlemek için pencereden içeri kaçmasını izledi, ardından yerlere dek eğilerek kıvırcık saçlı peruğu kendi başına tak-tı. “Ayrıca yüzüklerinizi ve hanımlarınızın yüzüklerini de öyle!” Genç çocuk sırıttı ve tavuk budunu dişledi. “Onla-rın karşılığında iki piliçten fazlasını alacağım kesin.”

Eulenfels yüzüksüz parmaklarına ve Will’in çektiği nu-maranın ardından artık çıplak olan boyunlarını yoklayan kadınların yine yüzüksüz olan parmaklarına baktı. Kadın-lar bayılmanın eşiğindeydi.

Kadınlardan biri, “Aman Tanrım! Eulenfels, bu bir soyguncu. Gerçek bir soyguncu,” diye sızlanırken, diğe-ri kara misketi gördü. Kestane büyüklüğündeki misket, Eulenfels’in kucağında duruyordu.

“Hayır,” diye mırıldandı kadın çakmak gibi çakan göz-lerle. “Bu soyguncu değildi. Bu bir korsandı.”

Kadın misketi parmaklarının ucunda çevirdi ve Eulenfels’e misketin üstüne kazınmış yazıyı gösterdi. Muntazam harflerle korsan yazıyordu. Sayın bakan kıpkır-mızı oldu.

“Bu, ondan aldığım ikinci misket oldu,” diye fısıldadı kadın ve arkadaşı da iyi kızlara yakışır biçimde gözlerini çevirerek göğe doğru baktı.

“Bende de üç tane var. Tanrı aşkına, nasıl bir adam bu böyle?”

“Ben size söyleyeyim!” diye güldü Will sokaktan. “Ben Cehennem Tazısı Will! Berlin Korsanı! Belki de beni ta-nıyorsunuzdur?” Döndü ve karşı evin duvarında asılı du-ran aranıyor ilanına bakıp şaşırmış gibi yaptı. İlanda mis-ket resmi vardı.

Page 17: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

17

“Ah, şu işe bak. Meğer beni gayet iyi tanıyormuşsu-nuz.”

“Yakalayın onu!” diye bağırdı Eulenfels, artık kendini kaybetmişti.

Askerler bakanın emrine uyarken Will ekledi: “Tabii ya, beni gayet iyi tanırsınız diye düşünüyorum.” Genç ço-cuk artık gergin görünüyordu. Kendine doğru gelen as-kerleri gördü. Sağ taraftan sekiz, soldan ise yedi tane asker yaklaşıyordu. Omuz omuza ilerleyen askerler dar sokağı kapadılar. Will paniklemiş gibi yaptı, ama sonra ipi buldu. “Ama yok yok, hayır. Beni yeterince iyi tanımıyorsunuz.”

Kendisinin ve en iyi arkadaşı Jo’nun bir saat kadar önce evin duvarındaki bir halkaya bağlamış oldukları ipin düğü-münü çözdü. Askerlerin beşi ona doğru hamle yaptığı sı-rada çocuğun az ilerisindeki üç kum torbası hızla aşağıya indi ve Will büyük bir hızla yukarı fırladı.

“Evet! Evet!” diyerek gururla güldü genç çocuk. “Bu harika Jo! Tam bir dâhisin!” Evin çatısına kondu ve aşağı-ya, bakana doğru baktı.

Bakan ateş kırmızısı bir yağ topu gibi tahtırevanından dışarı fırladı.

“Nerede bu herif?” diye bağırarak askerlerden birini yakaladı.

Asker sislerin içinden görülemez hale gelmiş çatıyı gös-terdi.

“Nerede?” diye bağırdı Eulenfels. “Göremiyorum onu.”

“Buna çok üzüldüm. Ama beni yine de duyabilirsiniz!” Will küstahça sırıttı. “Ve ben de bundan faydalanmak isti-yorum. Size bir diyeceğim var. Şehrinizi seviyorum Eu-lenfels. Evet, bu şehri gerçekten seviyorum. Çünkü bu-rada ben ne istersem o oluyor!” Genç çocuk güldü, sonra butları ve peruğu eline alıp gecenin içinde kayboldu.

Page 18: Vadedilmiş Topraklar - epsilonyayinevi.com fileburnundaki sümüğü sildi. “Seni gidi şişko denizanasının sefil oğlu. Günlerdir çantandan tek bir altın olsun aşırma-dım.”

18

YAĞMUR DAMLALARI JO’NUN

ÜSTÜNE DÜŞÜYOR

On dakika sonra Will tıpkı bir hayaletin gölgesi gibi ses-sizce şehrin güney surları üzerinden süzülüp şehir mer-kezinin çatıları üzerinden dans edercesine aktı ve Spree Nehri üzerindeki adayı geçerek kuzey yönünde ilerledi. Aslanın ininin kıyısında dolanıyordu; zira Eulenfels bü-yük bir öfkeyle saraya dönerken Will onun ancak bir taş atımı ötesinden geçerek devasa Dom Kilisesinin duvarın-dan yukarı tırmandı. Kocaman kubbenin üstüne tırman-dı, buranın yanında bir diken gibi upuzun yükselen kule-ye çıktı. İşte burada, tam haçın altında Will’in yuvası, ya da onun duymayı sevdiği şekliyle ‘Cehennem Tazısı Korsan Will’in Hazine Adası’ yer alıyordu.

Will üstündeki ıslak ve kirli kıyafetleri çıkarıp attı, te-miz bir avluyla özenle kurulandı ve kendisi için çoktan ya-kılmış olan ateşin yanına oturarak ısındı.

“Selam Jo.” Gülümsedi. “Bakıyorum çoktan gelmişsin bile.”