63

Click here to load reader

Violet Winspear - Col Cicegi

  • Upload
    baybay

  • View
    821

  • Download
    200

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Violet Winspear - Col Cicegi

Citation preview

Page 1: Violet Winspear - Col Cicegi

Violet VVinspear - Çöl Çiceği

www.CepSitesi.Net

Birinci Bolum

Genç kız otelin terasında durmuş uzun palmiye ağaçlarının amerinden yıldızlara bakıyordu düşünceli

hali vardı. Mavi ipekten bir gece elbisesi giymişti ama havadaki yasemin ve bahçenin duvarlarım

aşıp gelen keskin ve vahşi çöl kokusunu içine çektikçe içerde sürüp giden dans müziğinin etkisinden

yavaş yavaş sıyrılıyordu.

Babasının tanıdığı ve dilinden düşürmediği esrarlı doğa; birlikte gezmeyi umdukları ülke işte

burasıydı. Şu duvarların ötesinde düşlerine gi ren altın kumlar uzanıyordu ve yarın sabah erkenden

tek başına atla Fadna vahasına gidecekti. Babası bu vahada küçük bir evde yaşamış ve kendisine

ressam sıfatını kazandıran o gündoğumu ve günbatımı resimlerini burada yapmıştı. Öylesine canlı ve

çarpıcıydılar ki bir rahibe okulunda öğrenci olan genç kızda o resimlerin ilham kaynağı olan yerleri

kendi gözleriyle görmek dayanılmaz bir özlem haline gelmişti.

Gideceğiz Lorna diye söz vermişti babası. Yolculuğa dayanabilecek kadar iyileşir iyileşmez

gideceğiz ve çölün hemen kıyısında yaşayacağız.

Pariste tam bir yıl boyunca Lorna yolculuğu sırasında bir virüs kapan babasına bakmıştı. Ancak Peter

Morel yavaş yavaş hummaya yenilmiş ve tek kızını dünyada bir basma bırakıp gitmişti.Gerçi genç

Page 2: Violet Winspear - Col Cicegi

kız parasız sayılmazdı.Morelin ressamlığı geleceğini güvence altına almıştı ama hiç bir şey o ince ve

şakacı babasının yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramazdı.

Hatta şimdi bile masasında çalışırken yüzündeki o tembel gülümseyişi ya da hızlı karakalem

vuruşlarıyla ilginç bir yüz çiziktirişini görür gibi oluyordu.Boğazına bir şeyler düğümlenir gibi oldu

ve arkasından yaklaşan ayak sesleri ile terasın bu uzak köşesindeki yalnızlığının bittiğini anladı.

Erkek adımlarıydı bunlar.Lornanın içinde hemen yandaki merdivenlere atılmak ve bahçede

gizlenmek isteği uyandı ama gölgeden çıktığı anda genç adam yanına yaklaşmıştı bile.

Demek buradasın Gülüşü biraz öfkeliydi.

Dans için bana söz vermiştin Lorna.

Balo salononun aydınlık çift kanatlı camlı kapısından dışarı müzik sesleri taştı.Lorna sıcaktan sigara

dumanı ve boş gevezeliklerden bunalıp dışarı çıkmıştı.İlgisini çekmek için uğraşan onca kız varken

Rodneyin neden peşinden geldiğini merak etti.

Dans etmek canımı sıkıyor.Soğuk soğuk genç adama baktı.Temiz havayı ve şu yıldızların elimle

dokunabilecekmişim gibi yakın duruşlarını daha çok seviyorum.

Öyle değiller ama Lorna.Rodneyin sıkıcı konuşmaları ve yaşam anlayışı Lornanın sinirlerine

dokunuyordu/Ulaşabileceğin şeyleri kabul etmen daha doğru olur.

Bütün o sıradan şeyleri midiye küçümsedi.Evlilik ve onun getirdiklerinden birkaç yıl içinde bıkılmaz

Aklı başında hiçbir erkek senden bıkmazdiye karşılık verdi Rodney.Lorna onun hafifçe boğuklaşan

sesinden yüzünün kızardığını anladı.Yalnızca iyi

görünümlü bir genç kız olduğu için kocaman bir erkeğin böylesine kekeleyip kızarmasına şaşırdı.

Lornanın altın sarısı saçları koyu mavi gözleri ve inceyürek biçiminde bir yüzü vardı.Rahibe

okulunda dış görünüşün önemli olmdığı anlatılmıştı ve şimdi erkeklerin kendisini çekiçi bulduğunun

farkına bile varmıyordu.Yalnızca sağlığı yerinde olduğu ve düşmeden ata binebildiği için mutlu

hissediyordu kendini. Birden bahçenin derinliklerinden içli bir fülüt sesi geldi.Kısa bir süre için

kesilen dans müziğinin tersineetkileyici ve insanı çağıran bir ezgisi vardı.

Kim çalıyor acabaLorna terasın duvarına yaklaştı ve büyülenmiş gibi dinledi.Ras Yusuf a geldiğim

günden beri her gece duyuyorum. Bahçıvanlardan biridir herhalde.Rodney yanına geldi.AAcak

Lorna kolunun dokunuşunu hisseder hissetmez hemen geri çekildive terasın merdivenlerini inmeye

başladı.

Haydi gidip ağaçların arşındaki şu insanı büyüleyen Arap Panı bulalım.

Ne tuhaf kızsın dediRodama Lornayı izlemekten de kendini alamadı.AA sonra bahçenin

derinliklerinde yüksek palmiyelerle çiçekli dalları aşağıya sarkan jakarandalararasındaydılar.

Oh Lorna bir yaprağı yakaladı yavaşça elinde ezdi.Böylesine bir havayı soluyor ve hala serüven

istemiyor musun

Serüvenden neyi anlatmak istiyorsun Rod genç kıza takıldı Seninle birlikte olmak beni ancak

romantikleştirebilir.

Ben romantik bir tip değilim dedi Loma Yani senin dediğin anlamda değilim. Yaşamın boş

öpücükler ve sözlerin ötesinde bazı mucizeleri büyülü bir yanı olmalı.

Bir erkekle hiç flört ettin mi Lornanın önünde durdu Flört etmek çok eğlenceli olabilir Lorna ve

öğretmenin olmak bana büyük zevk verir.

Beni bu işlere pek hevesli bir çocuk gibi görmeyin Mr. Grant. Lornanın sesi buz gibiydi. Oteldeki

öbür kadın turistler gibi buraya koca avlamak için gelmedim.

Çölü görmeye geldiğini söylemiyorsun değil mi

Page 3: Violet Winspear - Col Cicegi

Çölü çekici bir yer olarak düşünmüyor musun

Lorna döndü ve gizli flütün ezgisini dinlemeye başladı. Bütün dikkatini oraya verdi. Gerçi Rodney

Grantin gevezelikleri rahatını bozuyordu ama yalnız bırakmasını isteyerek kabalaşamazdı.

Birazdan son dansı çalacaklar kaçırmayasın dedi umutla.

Seni ağaçların arasında bir yerde flüt çalan bir Arapla yalnız bırakamam. Hiç korkmuyorum. Lorna

güldü Yarın çölde yalnız olacağım...

Ciddi olamazsın Ellerini tuttu ama Lorna dokunuşuna dayana m iyormuş gibi hemen çekti ellerini.

Şimdiye kadar tek yakın olduğu erkek babasıydi; o da yaşamının son yıllarında. Resimleri için

değişik yerler arayan adam kızından hep uzak kalmıştı.

Annesi öleli o kadar uzun bir zaman geçmişti ki Lorna güçlükle hatırlayabiliyordu. Genç kızlık

döneminin çoğunu rahibe okulunda geçirmişti. Büyüdüğün zaman demişti babası Birlikte dünyayı

dolaşacağız. Babasından ayrı olduğu yıllarda umutla bağlandığı bir düştü bu ama gerçekleşmemişti.

Şimdi ise 20 yaşında Doğuya yalnız başına gelmişti ve yarın Fadna vahasına yalnız gidecekti.

Babasının uzun yıllar yaşadığı ve çok sevdiği yere bir tür kutsal ziyaretti bu.

iyi bir at buldum bile. Çölü görmeyi kafama koydum.

Seninle gelmeme izin vermelisin dedi Rodney kararlı bir sesle. Senin gibi bir kız tek başına gidemez.

Çölün bazı yerleri hala vahşi ve yasalar geçmez oralarda. Şimdiye kadar birçok kız kaçırıldı ve bir

daha haber alınamadı Lorna belli belirsiz bir küçümseme ile güldü.

Ben Dolly Featherton değilim dedi. Yalnız genç kızları haremlerine kaçıran ateşli ve tehlikeli Arap

öyküleri ile beni korkutamazsın. Babam çölde yaşadı ve Bedevileri iyi tanırdı. Onlar kendi

kadınlarını yeğlerler ve AvrupalI kadınları sıska bulurlar.

Dik kafalılık ediyorsun dedi Rodney sert bir sesle. Fidye için kaçırabilirler seni. Nasıl bunu da

eğlenceli bulmazsın herhalde. Bedeviler turistleri hep çok paralı olarak düşünürler.

O halde beni kaçırınca düş kırıklığına uğrayacaklar.

Gülümsedi ve saçma konan pervaneyi eliyle kovaladı. Babamın tablolarının satışından biraz gelirim

var tabii ama zengin sayıl mam...

Arap flütünün şimdi daha yakından gelen sesini duyunca sözünü kesti. Bir süre dinledi sonra

ağaçların eğilen dallarının arasından yürüdü. Karşısında üzerinde nilüferler yüzen ışıltılı bir havuz

vardı ve hemen yambaşına bir Arap çömelmiş oturuyordu.

Giysisinin başlığını gözlerine kadar çekmişti ama Lorna ağzındaki flütü gördü. Adam Lorna yı fark

ettiği anda ezgi giderek yavaşladı... Kafasındaki başlığıyla oldukça ürkütücü bir görünümü vardı.

Lorna el çantasını sımsıkı kavradı. Alışılageldiği gibi bahşiş istenmesini bekledi ama karşısındaki

flütünü giysisinin kıvrımları arasına soktuktan sonra ağırbaşlı bir tavırla selam verdi.

Küçük hanım kumlardaki yazgısını öğrenmek için mi beni arıyor Fransızca konuşmuştu. Lorna bu

dili iyi bilirdi. Adamın gözleri başlığının gölgesinde bir an parladı.. Küçük hanımı pazarda ve bu

bahçede dolaşırken gördüm. Sanırım bu ülkede bir şey arıyor. Lorna büyülenmiş gibi Araba baktı.

Rodney Lornanın omuzu üzerinden aşağılarcasına konuştu.

Kum falı mı Bir yığın saçmalık bu Lorna. Bu yaşlı şarlatan için boşuna para harcama

Genç adam küçük hanımın yazgısında yeri olmayacağı için korkuyor. Arap sakin bir tavırla cebinden

küçük bir torba çıkardı. Ağzındaki ipi çözdü havuzun hemen yanma içindeki kumları boşalttı.

Lornanm şaşkın bakışları altında koyu esmer elleriyle san kumları yaydıktan sonra parmağıyla

üzerine bir şeyler çizdi. Küçük hanımın kuma üflemesini istiyorum ama hafifçe.

Lorna tam yere diz çökecekti ki falcı çöl insanlarına özgü o içgüdüsel incelikle koynundan bir

mendil çıkardı ve dizlerini koyması için yere yaydı.

Page 4: Violet Winspear - Col Cicegi

Mersi.

Lorna gülümsedi ve Rodneyin öfkesine aldırmadan kumun üzerindeki anlaşılmaz şekillere doğru

üfledi. Sonra taneciklerin aldığı biçimleri inceleyen Arabi soluğunu tutarak izledi.

Mektup diye mırıldandı adam. Issız bir yerde kumların doldurduğu ve duvarlarındaki çiçekleri

örttüğü bir ev görüyorum. Küçük hanım oraya gitmemeli ama gideceği yazılı burada.

Bu eve neden gitmemeliyim diye sordu ama gerçekte fazla şaşırmıştı. İyi bir at ararken Fadna

vahasında ağaçlar arasındaki o evi de soruşturmuştu. Oraya gideceği duyulmuş olabilirdi.

Gideceksiniz küçük hanım. Başlığının gölgelediği gözleri yeniden parladı. Ve siyah saçlı bir adam

sizi izleyecek. Genç kız gülümsedi ve başını kaldırdı Rodneyin sarı saçlarına baktı

Güzel buna göre sen dışarda kalıyorsun dedi alçak sesle.

Neden ne dedi bu yaşlı serseri

Fransızca bilmiyor musun

Hayır kendi dilim bana yeter.

Lorna Rodun bu tatsız tavrı üzerine alayla kaşını kaldırdı. Siyah saçlı bir adam tarafından

izleneceğimi söyledi dedi gözleri parlayarak.

Ne saçmalık Rodney kaşlarını çattı ve öfkeyle Araba baktı Hadi şuna biraz para ver de gidelim Lorna

Bir şeyler daha öğrenmeden gitmem. Saçma olabilir ama çok eğlenceli. Lorna yeniden Araba döndü.

Adam kumların üstündeki şekillerin üzerine eğilmiş dikkatle inceliyordu. Kim bu siyah saçlı adam

diye sordu Lorna neşeyle. Daha önce karşılaşan mı onunla yoksa yabancı biri mi

Yalnızca düşlerimizde karşılaştığımız insanlar vardır küçük hanım. Bize yabancı gelmeyen insanlar.

Korkarım uzun esmer ve tehlikeli insanlarla ilgili düşlerim olmadı. Lorna oldukça soğuk ve şuh bir

kahkaha attı. Bana gerçekten ilginç bir şeyler söyleyemeyecek misiniz

Küçük hanım gönlünün sırlarını ilginç bulmuyor mu

Lorna adamın gırtlaktan gelen sesindeki alaycı tonu fark etti ve vücudunu bir meydan okuma

duygusu kapladı. Öne doğru eğildi ve üfleyerek kumlardaki şekilleri bozdu. İşte şimdi o esmer adamı

yolumdan çıkardım.

Hayır küçük hanım. Kum falcısı Lornanın mavi ipek elbisesinin eteklerine yapışan ince kum

taneciklerini gösterdi. Ondan kaçmanın tek yolu çölü terketmektir. Kalırsanız eğer tıpkı şu kum

tanecikleri gibi sizi yakalayıncaya kadar kovalayacaktır. Lornanın gözlerindeki neşeli parıltı söndü

ve ebisesindeki kumlan silkeledi. Oyunu ciddiye alması budalalıktı ama birden bütün vücudunun buz

gibi olduğunu hissetti ve adama birkaç kuruş çıkarmak için boncuklu çantasını açarken elleri titredi.

Adam parayı aldı cebine attı ve Bilhana diyerek genç kızı selamladı.

Size inanacağımı mı bekliyordunuz diye alay eden Lorna Rodneye döndü son dansı kaçırmamak için

acele etmeleri gerektiğini söyledi. Flütün içli ezgisi onları izledi. Lorna bu yaşlı falcının

kendisini rahatsız etmesine izin vermekle aptallık ettiği için kendi kendine söylendi. Kimse geleceği

okuyamazdı hiç kimse

Daha yarım saat önce balo salonunun gürültüsünden boş gevezeliklerden kaçmıştı. Oysa şimdi flütün

kulaklarından gitmeyen sesini bastırmasını istiyordu.

Çok güzel dans ediyorsun diye mırıldandı Rodney. Dansetmeyi sevmediğini söylüyorsun ama.

Ata binmeyi daha çok severim dedi Lorna. Güzel bir atla dört nala gitmenin zevkini hiçbir şey

veremez. Ayrıca her zaman en önde olurum.

Demek nedeni bu Lornayı biraz daha kendine çekti Rod. Bir erkek tarafından yönlendirilmeyi bu

yüzden sevmiyorsun demek

Page 5: Violet Winspear - Col Cicegi

Pek sevmem. Müzik susup loş ışıklar canlanmaya başlayınca Rodneyin kollarından sıyrıldı. Hemen

yanıbaşlarndaki genç adam kollarındaki kızın kulağnı öpüyordu. Lorna insanı böyle küçültücü

davranışlara iten duyguları anlamadığını gösterircesine buz gibi gözlerle baktı.

İyi geceler Rodney. Kapıya doğru yürüdü. Yarın sabah erken kalkmak zorundayım.

Hala çöle yalnız başına gitmekten vazgeçmedin mi

Kesinlikle. Gözlerinde biraz önce öpüşen çifte yönelttiği o soğuk ifade vardı. Planımı değiştirmem

için bir neden mi var

Neden ortada değil mi Merdivenlere yaklaşırlarken Rodney alçak ama patlamaya hazır bir sesle

konuşmasını sürdürdü. Değil çölde burada bile yalnız kalmak için fazla çekicisin. Seninle birlikte

geleceğim.

AAa seni istemiyorum Rodney. Merdivenlerde durdu ve soğuk mavi gözlerle baktı. Ayak altında

dolaşmanı istemiyorum.

Rodneyin yüzü kızardı ve eli merdivenin parmaklığını sıkıca kavradı. Demek bütün hafta boyunca

ayak altında dolaştım öyle mi Sen de bir erkeğin arkadaşlığından zevk almayan şu soğuk kadınlardan

olmayasın

Evet. Biraz öyleyim diye kabullendi Lorna. Üzgünüm Rodney ama bu turist mevsiminde buraya

koca bulmak için gelmediğimi söyledim sana. Hoşuma gittiği için buradayım ve inan bana kendi

başımın çaresine bakabilirim. Beni korumak istediğin için çok kibarsın ama Dolly Featherton gibi

güçsüz bir yaratık değilim.

Rodney Lornanın parlak sarı saçlarına iri mavi gözlerine ve mavi ipek giysisinin içindeki ince

vücuduna uzun uzun baktı. Dikkatli olmazsan diye uyardı onu o kibirli soğukluğunu yok edecek

birine rastlayabilirsin. Dikkat et Lorna; buzdan yapılmış olsan bile çöl seni eritebilir.

Lorna güldü; aynı anda Feathertonlar salondan çıkıyorlardı. Önden her zamanki gibi yapılı saçları ve

boyalı dudakları ile burnu havada tombul Dolly hemen arkasında da kocası karısına belli etmeden aç

gözlerle yiyecek gibi Lornaya bakarak geçti. Karısının yokluğunda her şeyi yapabilecek

erkeklerdendi.

Lorna bir an Feathertonlardan iğrendiğini hissetti ve Rodneye canlı bir tavırla el salladıktan sonra

merdivenleri koşarak çıktı. Rodney kendisi için telaşlanmakta haklıydı belki. Ama hemen herkesin;

özellikle çocuklarla itilip kakılan hayvanların yardımına koşmasına rağmen kendi sorunlarını

başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanmazdı.

Odasının ışıklarını yaktı ve aynaya doğru yürüdü. Görüntüsünü incelerken dudaklarından hafifçe

alaycı bir gülümseme geçti. Rodney onu duygusuzlukla suçlamıştı. Evet duygudan yüzeysel

okşayışlara ya da geçici öpücüklere karşılık vermeyi anlıyorsa eğer erkeklerle flört etmek

istemediğini sanmakta haklıydı. Bu soğuk ya da duygusuz olduğunu değil şimdiye kadar karşılaştığı

erkeklere tümüyle kayıtsız olduğunu gösterirdi. Hepsi de sıkıcı ve düş gücünden yoksun ruhsuz

insanlardı.

Rodney çöle birlikte gitmeyi önermişti ama gerçekte otelin yüzme havuzunda oyalanmayı istediğini

çok iyi biliyordu. O da öbürleri gibi Ras Yusuf un güvenli duvarlarının ötesindeki çölün çağrısını

duymuyordu bile.

Yatağı hazırladı ve kafası ertesi sabah yapmayı tasarladığı gezinin düşüncesiyle dolu olarak örtünün

altına uzandı. Bütün benliği babasının gördüğü o ufka doğru uzanan kum tepecikleri ve o altın rengi

okyanusun özlemiyle doldu. İKİNCİ BÖLÜM

Page 6: Violet Winspear - Col Cicegi

Krem rengi binici pantolonu incecik gömleği ve kenarları aşağı doğru kıvrık şapkası ile Lorna

otelden çıktı. Elindeki çantada bir kahve termosu ile bir paket bisküvi vardı. Ön avluya doğru

yürürken kendini kuşlar gibi özgür ve hafif hissetti.

Doğuda gökyüzü pembeye boyanmıştı. Güneş doğmak üzereydi. Küçük seyis Ahmeti görünce kalp

atışları hızlandı. Çocuk yöredeki ahırlardan birinden kiraladığı atın dizginlerini tutmuş onu

bekliyordu.

Külot pantolonu ve yakası açık bluzu ile bir erkek çocuğu gibi ona doğru yürürken Ahmet keyifle

güldü. Selamünaleyküm.

Genç kız tek bildiği Arapça sözcükle karşılık vermeye çalışırken bir yandan da olağanüstü besili

görünen parlak kestane rengi hayvana göz gezdirdi. Bisküvi paketini ve termosu eyerin üzerindeki

heybeye koydu sabırsız bir sıçrayışla eyere atladı dizgini aldı. Oğlan Lornaya şöyle bir baktıktan

sonra bozuk bir Fransızcayla konuşmaya başladı. Patron sizin vahadan öteye gitmemenizi söylüyor.

Hammadadan sonra vahanın ağaçlarını göreceksiniz. Patron diyor ki...

Biliyorum Ahmet. diyerek sözünü kesti. Kaybolursam ne patronun ne de başkaları kendilerini

sorumlu hissetmesinler. Lütfen ona aptallık etmeye niyetim olmadığını söyle. Vahayı ziyaret ettikten

sonra tam öğle yemeğinde buraya dönmüş olurum. Kestane rengi hayvanı topuğuyla dürttü ve hemen

ardından kemerin altından geçerek çöl açılan palmiyelerin gölgelediği yola çıktı. Yolu: bir tarafında

otelin çiçekli duvarları öbür tarafında ise kumlu bir vadiye kadar iyice zayıfla yan bir dere

uzanıyordu. Lorna atını vadi boyunca bir süre koşturduktan sonra birdenbire çölün keskin havasıyla

kuşatıldıklarını hissetti. Hala günün erken bir saatiydi ve uçsuz bucaksız çöl yalnızca kendisine

aitmiş gibi geldi.

Yumuşacık kumlarda giderken düşleyebileceği en derin coşkuyu duydu. Hatta Doğunun ünlü

çarşıları bile onu böylesine etkilememişti Dağınık ve gürültülü içinde ipeklerin parladığ loş

barakalarla demir dövülen ve parfüm damıtılan yerler. Keskin kokulu gözalıcı ve hatta esrarlı. Lorna

kokulardan birden önüne çıkıveren merdivenlerden ve gezisini hatırlatacak küçük eşyalar satın

almaktan çok hoşlanmıştı.

Ama burada çölde kendini Doğunun o ölümsüz sırrını daha yakın hissetti.

Atını durdurdu çevresinde uzanan geniş pürüzsüz tümseklere baktı. Güneş kehribar yanıl altın rengi

dalgalarda yansıyor kum tanecikler arasındaki kristaller saçılmış pırlantalar gibi parlıyordu. Kumtaşı

kayalarının bir yüzeyi açıktan gelen rüzgarla aşınmış cilalanmıştı. Masmavi gözyüzünün altında

kızılımsı renkleri vardı.

Yolcuların gönül rahatlığı serüven ve... yazgılarını aradıkları Allahın altın bahçesi işte burasıydı.

Lorna ise gerçekte ne aradığından emin değildi. Yalnızca babasını yitirdiğinden beri yalnız ve

huzursuz olduğunu biliyorduo kadar. İçinden çöldeki bu konukluğunun ona bir yol göstermesini

diledi. Hemşire olmayı düşünmüştü

ama önce kafasından bu çöl saplantısnı çıkarıp atmalı düşlerini gerçekleştirmeliydi. Belki ancak

böyle kurtulabilirdi ondan. Önünde geniş hammada sırtları uzanıyordu. Atnı dörtnala sürdü. Vahanın

palmiyelerini gizleyen sırta yaklaşınca yüzünde rüzgarı hissetti.

Hayvan durmaksızın ve hiç zorlanmadan kayaların yamacından tırmanmaya başladı. Lorna hiç

korkmuyordu. Güneşin altında parlayan kumlar aşağıda; çok uzaklarda kalıncaya kadar tırmandılar

tırmandılar. Şimdi güneş tam tepelerinde yanıyordu ve Lorna sıcaktan bunaldı. Durup heybedeki su

şişesinden bir yudum aldı. Sonra şapkasını gözlerinin üzerine doğru çekti sıkıca eyere yapıştı ve atını

hammadanın öbür tarafından aşağı sürdü. Hayvan Arap atlarına özgü o uzun ve rahat adımlarla

Fadna vahasını belirten kutsanmış yeşilliğe doğru yürüdü.

Page 7: Violet Winspear - Col Cicegi

Ağaçların serin gölgesinde attan indi şapkasını çıkardı. Nemli saçları ensesine şakaklarına

yapışmıştı. Oh gölgede olmak ne güzeldi Kumruların ötüşünü işitti ve eve bakmak için hevesle ileri

doğru yürüdü. Belki de üzerine kuşlar yuva yapmıştı.

Kumru ötüşünden başka ses yoktu. Vaha soluğunu tutmuş sanki babasının yaşadığı ve resim yaptığı

evin önüne gelince Lornadan kopan kederli çığlığı bekliyordu.

Küçük kireç badanalı ev şimdi bir yıkıntı halindeydi. Vahanın yaşlı palmiyeleri arasında saklamak

istercesine yıkık duvarlarını çiçekli yabanıl otlar bürümüştü. Lorna bir palmiye ağacına yaslandı ve

üzüntüyle düşlerinden geriye kalan yıkıntıya baktı. ve aynı anda kum falcısının sözlerini bütün

canlılığıyla hatırladı. Kumların evi sardığını bir zamanlar duvarlarını süsleyen çiçekleri örttüğüm:

söylemişti. Kısa bir süre olsun burada yaşama düşü öylesine canlıydı ki evin bu ölü hali onur için

çok sarsıcı oldu. Lorna kolayca ağlayabilen biri olsa düşleri uçup gittiği için hemen ağlayabilirdi.

Burada bir başka evin yapılabileceğini biliyordu ama ne ne olursa olsun aynısı olmayacaktı. Çok

sevdiği ve şimdi yitirdiği babasının yaşadığı evin havasını asla taşıyamayacaktı.

Yıkıntıdan uzaklaştı ve yaşamak için inatla direnen yıkık bir duvarın üstünde açan beyaz bir çiçeği

kopardı. Bir kez bile arkasına dönüp bakmadan ağaçların arasından atım bıraktığı yere doğru yürüdü.

Şimdi vaha daha kararmış gibiydi ve o zeki şakacı babasının ruhunu kumların altında bırakarak bir

an önce uzaklaşmak istiyordu. Burada babasının varlığından geriye yalnızca bu güle benzeyen çiçek

kalmıştı. Usulca gömleğinin cebine taktı.

Vahanın kıyısına geldi atma bakındı. Kumda derin ayak izleri vardı ama kendisi görünürlerde yoktu

Lorna ıslık çaldı ağaçların arasında onu aramaya başladı. İçini bir panik duygusu kapladı ve evi bir

an önce görme isteği ile atını iyi bağlamadığını anladı. Bu hayvanın tıpkı büyük bir köpek gibi

nereye giderse peşinden gelen bağlamaya bile gerek görmediği o sadık atı Gige olmadığını

unutmuştu. Oysa kestane rengi bu hayvan bir Arap atıydı. Kendini serbest bulur bulmaz onu kumlar

ve kayalık hammada boyunca otele kadar yaya yürümek zorunda bırakarak kaçmıştı işte.

Durumu hiç de parlak değildi ve ağlayabilen biri olsa bu kez de dikkatsizliği için ağlaması gerekirdi.

Su şişesi ile birlikte kahve termosu ve bisküvileri de eyerdeki heybedeydi. Tek avuntusu güneşin

kızgınlığını yitirmesini beklerken

susuz kalmasını önleyecek olan vahayı sulayan küçük dereydi. Güneş tepedeyken çölde yürümeye

kalkışmak delilik olurdu. Ras Yusuf a gitmek üzere yola çıkmak için akşamın serinliği beklemek tek

akıllıca yoldu.

Ah aptal Lorna Kendini bir palmiyenin gölgesine bıraktı ve şapkasını geriye doğru itti. Böylece boş

yere atının koşarak geri dönebileceğini umut ederek çöle doğru bakabilirdi. Kumrular hala ötüyor

ama tek bir yaprak bile kımıldamıyordu. Öğle üzeri güneş tam tepedeydi ve daha saatlerce ortalığı

kavuracaktı. Batmaya başlayınca herhalde çöle bir serinlik düşecek ve Lornanın yolculuğu soğıık ve

kumlardaki oyuklarda gizlenen acaip gölgelerle oldukça ürkütücü geçecekti.

Lorna çizmelerinin topuğuyla kumu kazdı ve uzun bir bekleyiş için yerleşti. Şimdilik korkmuyor

yalnızca dikkatsizliği için kendi kendine kızıyordu. Atı belki kiraladığı ahıra dönecekti ve oteldeki

herkes onun gibi genç kızın çöle yalnız başına gitmesinin yanlışlığını başından söylemiş olmanın

verdiği hoşnutluğu duyacaklardı. Feathertonların düşüncesine burnunu kıvırdı ve Rodneyin uyarısını

hatırlayıp omuz silkti. Genç kızlar kaçırıldı ve bir daha onlardan haber alınmadı

Parmaklarının arasından kumlan akıttı. Hiçbir Arabın onun ince vücudunu kendi beğenisine göre

bulmayacağından kuskusu yoktu. Araplar kendi tombul ve uysal kadınlarından hoşlamrlardı. Bir

erkeğe boyun eğme düşüncesiyle yüksek sesle güldü. Evlenerek kendilerini bir erkeğe bağımlı

kılmak için can atan kızlarla hep eğlenirdi. Elinde değildi ama özgürlüğünü çok seviyordu.

Page 8: Violet Winspear - Col Cicegi

Ah bir sigara şimdi çok iyi gelecekti ama sabahleyin erken kalkmak ve bir an önce çıkmak telaşıyla

tuvalet masasının üstündeki sigara paketini ve çakmağını unutmuştu.

Başını yeniden palmiyenin gövdesine yasladı kahve özlemi dayanılmaz bir işkence halini alıncaya

dek kısa bir süre uyukladı. Sonra ayağa kalktı palmiyelerin arasından akan dereye gitti. Diz çöktü

susuzluğunu giderdikten sonra soğuk suyu şakaklarına vurdu. Su damlaları boynundan aşağı inerken

kayısı rengi incecik gömleği vücuduna yapıştı. İçinden dallarından meyveleri sarkan hurma ağaçlan

olmalarını dileyerek çevredeki ağaçlara göz gezdirdi.

Ve sonra birden kasıldı bir huzursuzluk... vahada yalnız olmadığı gibi bir duygu uyandı içinde. Bir

iki saniye hiç kımıldamadan durdu sonra birden ayağa fırlayarak arkasına döndü. Duyguları onu

yanıltmamıştı. Uzun giysili biri gözlerini ona dikmiş ağaçlanrın arasında duruyordu. Esmer ve

sakallıydı. Lorna korkuyla ona bakarken boynundaki eşarbı çıkardı sinsi ve amaçlı adımlarla

yaklaşmaya başladı.

Ne istiyorsunuz

Şeytanca bakan bir çift gözle karşılaştı ve Lorna aynı anda onun kendisini istediğini anladı. Kaçmak

üzere arkasını döndü ama esmer ellerin uzanıp saçlarından yakalamasıyla dehşet ve acı içinde

bağırdı. Yüzüne bağlanan kirli beyaz bir mendil gırtlağından yükselen çığlığı boğdu. Ağzının

çevresinde birkaç kez dolandıktan sonra eşarbın uçlarıyla ellerinin arkadan sıkıca bağlandığını

hissetti.

Tekmeledi debelendi kaçmaya çalıştı ama adam hemen çelme takarak yüzüstü düşürdü ve kabaca

çekiştirerek ayağa kaldırdı. Arap küçük gözlerini ona dikti sonra itip kakarak yürümeye zorladı. Evin

yıkıntılarının yanından

geçtiler vahanın karşı kıyısında ağaçların altında uzun kuyruğuyla tatarcıkları kovalayan gösterişli

siyah bir aygırın yanına geldiler.

Ağaca bağlı hayvan adam Lornayı üzerine doğru itekleyince hafifçe ürktü. Yan taraflarındaki

mahmuz izleri Lornanın gözünden kaçmadı. Çizmelerindeki mahmuzla güzelim hayvanın canını

yakmaktan çekinmeyen Arap aynı acımasızlıkla onu çekiştirerek atın üzerine attı. Sonra kendisi de

çevik bir hareketle sıçradı kırmızı eyere

oturdu. At inatla geriledi şahlandı ama adamın dizginleri acımasızca çekmesi üzerine kişneyerek

hammadadan açık çöle doğru atıldı. Lornanın yüreği korku ve panikle daraldı. Adam maşlahını

Lornanın üzerine sıkıca örtmüştü ve güçlü aygır çölde hızla ilerlerken kucağında sımsıkı tutuyordu.

Adamın hayvansı pençeleri canını acıtıyor maşlahın kalın kıvrımları arasından dışarıyı göremediği

gibi zorlukla soluk alabiliyordu. Başı dönüyor doğru dürüst düşünemiyordu.

Bu vahşi onu vahaya değin izlemişti ve Rodneyin çöl haydutları için söyledikleri de korkunç bir

gerçekti. Onu dinlemesi gerekirdi ama inatçılığı ve kendine aşırı güveni yüzünden uyarılarına kulak

asmamıştı. Böyle bir şeyi neredeyse kendisi davet etmişti ama gerçekleşeceği aklının ucundan bile

geçmemişti. Bu vahşi onu nereye götürüyordu acaba

Atın hızını hissetti ve böylesine güzel bir hayvanın şu sakallı zorbaya ait olmasına şaştı. Onun

olamazdı. Bir genç kızı kaçırabilecek kadar alçak biri at çalmaktan kaçınacak değildi her halde.

Hayvan hızını hiç kesmeden yoluna devam etti. Arap yalnızca bir kez ara verdi ve Lorna kendisine

sormadığı halde adamın su içtiğini anladı. Bu arada da maşlahın arasından başını çıkarma olanağı

buldu.

Bu sonsuz gibi görünen sessizlik denizi ve yanan kumlar ona Ras Yusuftaki tek dostunun nazik

önerilerini geri çevirmeseydi şimdi Fadna vahasında birlikte olacağı genç adamı yitirdiği duygusunu

verdi. Şimdi onu özlüyordu... Birinin gelip şu karabasana son vermesi için dua etti.

Page 9: Violet Winspear - Col Cicegi

At yeniden ileri doğru atıldı ve Arabın kolları Lornayı sıkıca kavrayarak hiç de temiz olmayan

giysilerine doğru çekti. Zaman zaman sıcaktan ya da sabırsızlıktanmış gibi kendi kendine

homurdanıyordu. Atı acımasızca mahmuzladı ve Lorna o güzel hayvanın titrediğini hissetti. Böyle

davranışlara alışkın olmadığı belliydi

Yorgunluktan neredeyse kendinden geçmek üzereydi ve her şeyi bir sis perdesinin ardından

görür gibiydi. Birden uzaktaki kum bayırının tepesinde bir grup atlı göründü.

Bir düş gibiydi. Tam arkalarından vuran güneşin kızılğında pelerinlerini uçuşturarak dört nala at

koşturuyorlardı.

Atlılar tam kum tepesini aşarlarken Lornayı kaçıran Arap atını bir an durdurdu gırtlağından bir şeyler

mırıldandı. Sonra hayvanı ters yöne çevirdi ve genç kızı iyice kendine bastırarak dörtnala koşturdu.

Atlılardan korktuğu belliydi. Lornanın yüreği bir çöl devriyesine rasladıkları düşüncesiyle bir an

umutla çarptı.

Başını çıkardı geriye doğru baktı. Atlılardan biri arayı iyice kapamıştı. Atı tıpkı kendi altlarındaki

aygır gibi simsiyah ve parlaktı. Ancak yalnızca sürücüsünü taşıdığı için çok daha hızlıydı. Eyerin

üzerindeki binici siyahlar içindeydi ve bir elinde bir şey tutuyordu. Lorna onun bir silah olduğunu

sandı ve aralarındaki

uzaklık iyice kapanınca adamın kolunu geriye doğru çekip elindekini savurduğunu gördü. Siyah bir

şey yılan gibi Arabın vücuduna dolandı ve adam çığlık atarak Lornayı bıraktı aşağı yuvarlandı. Aynı

anda da siyah pelerinli atlı hızla yaklaştı düşmesine ramak kala Lornayı yakaladı.

Soluğu kesilmiş sersemlemiş halde Lorna kalın bir sesin aygırı arka ayaklan üzerinde şahlandırarak

durdurduğunu hissetti. Soluk soluğa kalan hayvanın böğürleri inip kalkıyordu ve vücudu ferden

sınlsıklam olmuştu.

Öteki atlılar da dörtnala yetiştiler. Hala şaşkın haldeki Lorna bir bebek gibi atlılardan birine

uzatıldığını hissetti. Önder durumundaki adam pelerinini uçurarak aşağı atladı siyah aygıra

yaklaştı. Ayaklarını uzun uzun inceledikten sonra döndü. Lorna şimdiye değin böylesine çarpıcı

böylesine vahşi ve otoriter bir yüz görmemişti. Elinde kamçısıyla yerdeki Araba doğru ilerlerken

dudakları kısılmış ince bir çizgi halini almıştı. Kamçı havalandı ve Lorna kendisini kaçıran adamın

kıyasıya dövülmesini soluğunu tutarak izledi.

Sonra uzun boylu pelerinli adam Lornaya döndü. Lornanın korku ve heyecanla irileşen gözleri

adamın kahverengili-sarılı gözleriyle karşılaşınca vücudunun korku ile ürperdiğini hissetti. Adamın

parlak

emreden gözleri siyah kirpikleri ve düz siyah kaşları ile daha da ürkütücü görünüyordu.

Lornayı tepeden tırnağa uzun uzun süzdükten sonra bir adımda yanma geldi yüzündeki eşarbı çözdü.

Lorna derin bir soluk aldı ve terden ıslanmış kirpiklerini kırpıştırdı. Her şey öylesine hızlı olmuştu ki

birkaç saniye konuşamadı.

Size teşekkür borçluyum mösyö dedi Fransızca ama sesi titredi ve anlaşılmaz bir şeyler mırıldanmış

gibi oldu. Kumların içinde yığılıp kalan Arabı gösterdi. Beni kaçırdı... para için sanırım...

Para ha Gözleri Lornanın dağınık san saçlarına takıldı bir an. Yumuşak bir bukle öne doğru düşmüş

koyu mavi gözlerini iyice belirginleştirmişti. Gömleğinin açık yakasından ince uzun boynu tüm

beyazlığıyla ortaya çıkmıştı. At çalmakla yetinmeyip bir de kız kaçırıyor demek Amma çalışkan

adammış doğrusu. Lorna duyduğu Fransızcanın kusursuz olup olmadığını hemen anlardı ama yine de

bunu çölün ortasında pelerinli siyah başlıklı ve parlak deri çizmeli birinden duymak şaşırtıcıydı.

Bu at benim. Fransızlara özgü bir el hareketiyle yorgun atı gösterdi adam. Tanrım Bir ödülle

döneceğini hiç düşünmezdim.

Page 10: Violet Winspear - Col Cicegi

Adam birdenbire güldü ve ince güneş yanığı yüzünde düzgün beyaz dişleri parladı. İnsanın içini

ısıtan bir gülüştü ama bu onun yüzündeki güçlü çarpıcı ifadeyi değiştirmedi aksine gözlerine şeytani

bir pırıltı yerleşti. Kendine son derece güvenli görünüyordu ve fidye umurunda bile değildi...

Lornanın yüreği hızlı hızlı atmaya başladı.

Adım Kasım ben Hüseyin. Hafifçe kaşlarını kaldırdı Küçük meleğin adını öğrenebilir miyim Haydi

söyle bana

Lorna adamın buyurgan tavrıyla irkildi ve içinden Benim adımdan sana ne demek geçti ama;

Lorna Morel dedi soğuk bir sesle. Adamlarınızdan biri beni Yraada kaldığım otele Ras Yusuf a kadar

götürürse çok sevinirim. Zahmetinin karşılığını fazlasıyla alacaktır.

Öyle mi Gözlerine insanı çileden çıkaran bir pırıltı gelip yerleşti. Bir at hırsızının elinden aptal bir

kızı kurtarmanın karşılığı nedir sence Bir avuç frank mı

Çölün rengini yansıtan gözlerini Lornadan ayırmıyordu. Lorna kendisiyle alay ettiği için ondan

nefret etmesine rağmen bir Fransız gibi konuştuğunu ve ellerini yine onlar gibi kullandığını bir kez

daha düşünmekten kendini alamadı. Babası Pariste yaşadıkları yıl yaşamının son yılı Fransızlarla çok

iyi dost olmuştu ve bir yığın erkek Fransızlara özgü çekicilikleri ile Lornanın kayıtsızlığını kırmaya

çalışmışlardı. Onu eğlendirmişler ama elini öpmekten öteye gidememişlerdi.

Yorgun ve susuzum mösyö. Ayrıca bilmece çözecek durumda hiç değilim. Gözlerinin üstüne düşen

saçlarını geriye doğru attı. Beni otele götürmek için birisini verecek misiniz

Seni kurtardığım için teşekkür etmeyecek misin

Başında ettim ya.

Çünkü çölde devriye gezen bir Fransız subayı sandınız beni. Küstah bir tavırla pelerinini

omuzlarından geriye attı. Bir Fransıza benziyor muyum matmazel

Lorna adamın çok küstah olduğunu düşündü Su içmek istiyorum dedi boğuk bir sesle.

Adamlarından birine bir şeyler söyledi ve öteki hemen atından atlıyarak siyah aygıra yaklaştı ve

dizgini tuttu kırmızı eyere atladı. Lorna emir veren adam kendine doğru ilerleyince elinde olmadan

geriledi. Ellerindeki eşarbı çözdü adam kaldırıp boş atın eğerine yerleştirirken Lorna soluğunun

kesildiğini hissetti.

İç Eyerin yanında asılı duran matarayı işaret etti. Önümüzde uzun bir yol var.

Kana kana içtikten sonra mataranın deri kapağını kapadı ve yerine koydu. Hepinizin gelmesine gerek

yok mösyö. Ürkek ürkek gülümsedi Yalnızca otelin yolunu gösterecek bir kişi yeter.

Otel mi Pelerinli adam alaylı alaylı kaşını kaldırdı. Yraaya gitmiyoruz. Kampa dönüyoruz.

Lorna şaşkınlık içinde adama baktı. Pelerinini savurarak atına atlayışını dili tutulmuş gibi izledi.

Sonra söylediklerinin ne anlama geldiğini kavradı ve dizgini tutan elleri gevşedi... Onu otele değil

kampa götürüyordu Onu kaçırıyordu. Hem de fidye için değil

Giysileri adamları ve tüm davranışları önemli biri olduğunu gösteriyordu... Adamları onun

kaprislerine boyun eğmek için yetiştirilmiş olabilirlerdi ama kendisi değildi... Topuklarıyla sertçe

dürttü ve hayvan ileri doğru atıldı çılgın gibi dörtnala uzaklaştı. Hiçbir erkeğe böyle uysalca boyun

eğemezdi. Hele uzun boyu çöl kumlarını andıran gözleriyle bu alaycı şeytana asla

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Adam Lornanın hemen hemen bir mil kadar uzaklaşmasını ses çıkarmadan izledi.Sonra birden atını

hızlandırdı arkasından yetişti. Avının üzerine atılan bir atmaca gibi onu tek koluyla kavrayıp kendi

atına çekti.

Page 11: Violet Winspear - Col Cicegi

Lorna adamın ellerini hissettiği kahkahasını işittiği anda umutsuzlukla direnmeye çalıştı. Omuzlarını

yumrukladı debelendi gözlerini oyabilecek kadar uzun olmayışına hayıflanarak tırnaklarıyla yüzünü

tırmaladı. Yanık teninde

adamın dişleri bembeyaz parladı ve Lornayı pelerininin arasında iyice hareketsiz bırakıncaya kadar

yalnızca dizleriyle sımsıkı tutunarak atını yönetti. Lorna bütün vücudu adamın haşin elleriyle

ezilmişcesine sızlayarak soluk soluğa kalmıştı. Her yanı ateş gibi yanıyor başı dönüyordu. Hayvan

diye bağırdı. Ne yaptığını sanıyorsun

Cevabı açık sanırım... yavaş ol Ceylan diyerek az önceki didişmeden ürken atma seslendi.

Yanımızda küçük bir vahşi kedi var... Evet yavrum gözlerime bakabilseydin görürdün cevabını.

Lornanın gözlerinin içine bakarak gülümsedi ve küçük güçsüz bir çocukmuş gibi yatıştırmaya çalıştı.

Küçük aptal boşu boşuna kendini yordun. Kasım ben Hüseyinin küçük bir kıza yenileceğini mi

sanıyordun Lornanın gözlerinin ürerine düşen bir tutam saça dokundu öfkeli yüzüne uzun uzun baktı.

Söylesene bu saçlarının kendi rengi mi Gözlerinde yalnızca Lornanın pek alışkın olduğu hayranlık

değil istediğini elde etmiş bir adamın kendine güveni vardı.

Koyu esmer eline doladığı bir tutam saça hayranlıkla baktı. İpek gibi... çöl gibi altın sarısı

Lorna elinden geldiğince adamdan uzak durmaya çalışarak Siz... yalnızca at çaldığı için bir adamı

kırbaçladınız diye bağırdı. Mavi gözleri dehşet doluydu. Daha önce bu duyguyu hiç tanımamıştı. Bu

adam kendisini vahadan kaçıran öteki Araptan daha çok korkutuyordu. Vücuduna doladığı

pelerininin çöl havası gibi temiz ve hafifçe Türk tütünü kokması hiçbir şey değiştirmezdi. .Bu

kokuyu hemen tanımıştı; babası hep o tütünü içerdi çünkü. Kendisini sıkıca kavrayan ellerin de en az

giysileri kadar temiz olduğuna dikkat etmekten kendini alamadı. Adamın yakışıklılığı Lornanın

rahatsızlığını artırıyordu.

Atlarım benim için çok değerlidir. Onların çalınmasına ya da onlara kötü davranılmasına asla göz

yummam. Lornanın gözlerine baktı. Karşısındakini korkuttuğunun farkında olan küstah bir leoparı

andırıyordu. Atlarımdan hiç bıkmam. Güzel sessiz ve sadıktırlar. Aynı şey kadınlar için söylenebilir

mi Altındaki hayvan kızgın çölde ileri doğru atılırken adamları da arkasına sıralandılar. Lorna

karşısındaki yüzü görmemek için gözlerini kapadı. Sonra yeniden açtı ve bronz tenli yüzde bir acıma

belirtisi görmeye çalıştı... ama bulamadı.

Bu bir kabus değil bir gerçekti. Genç adamın kolları ve pelerininin oluşturduğu çemberde kıskıvrak

bağlanmıştı. Atın hareketlerini hissediyordu ama yorgunluktan güneşin her yanı kızıla boyayarak

battığını ve Arabistan yıldızı altında mor gölgeli gecenin çabucak iniverdiğini fark edemedi.

Gümüş kakmalı dizginlerin sesi Lornaya tuhaf bir ninni gibi geldi. Bir süre sonra atlıların ritminin

değişmesiyle daldığı tedirgin uykudan uyanıverdi.. Gece olmuştu.

Geniş pelerine daha bir özenle sarılmıştı. Şeyh ve adamları ay ışığının altında kımıltısız siyah

çadırlardan oluşan kampa gelmişlerdi. Yere çökmüş develerin karaltısını ve kamp ateşinin pırıltısını

seçebildi Lorna. Arapça bazı konuşmalar duydu ve hala sersemliğinden sıyrılamamış bir halde yere

indirildi. Vücudunun kasıldığını hissetti gecenin egzotik havasını ve çevresini kuşatan kamptaki

kıpırtıları güçlükle fark edebildi.

Titredi ama titremesi soğuktan değildi. Ay yukarda altın bir hilal gibiydi ve kendisini kaçıran adamın

keskin profili arkadan vuran ay ışığında daha da

belirgindi. Adamlarına kalın otoriter sesiyle Lornanın tek bir sözcüğünü bile anlamadığı Arapça

buyruklar yağdırdı.

Sonra birden Lornaya döndü. Dudaklarında alaycı küstah bir gülümseme vardı. Lorna öfke ve

korkunun verdiği bir umutsuzlukla o düş halinden sıyrıldı elini kaldırıp adamın suratına vurdu. Bir

Page 12: Violet Winspear - Col Cicegi

iki... İçinde uyandırdığı dehşeti boşaltmak istiyor adamın öfkesini uyandırarak ölümü pahasına bile

olsa bu duruma son vermesini diliyordu.

Ancak adam yalnızca boğuk bir sesle güldü ve onu kucağına aldı. Kamp ateşinin yüzlerini birer altın

maskeye benzettiği insanlar adamın geniş adımlarla öteki görkemli çadıra gidişini sessizce izlediler.

Omuzuyla çadırın kapısını itti kucağında Lorna ile birlikte içeri girdi. Uzun tüylü halılar çizmelerinin

çıkardığı sesi boğuyordu.

Çadırın ortasında kucağındaki tutsağıyla bir an durdu. Gözlerindeki küstah ifade Lornayı daha da

korkuttu butun gucunu yitirdi.

Sen barbarın tekisin diye öfkeyle bağırdı. Bu işten sıyrılacağım sanıyorsan eğer yanılıyorsun. İngiliz

uyrukluyum çünkü

Kuşkusuz dedi adam tembel tembel. Kendi toprağımdayım ve yalnızca kendime hesap veririm. Söyle

bakalım yırtıcı yaratık neymiş o sıyrılamayacağım iş

Açıkça alay ediyordu. Lorna şimdi sandal ağacı kokusu yayan pirinç lambaların ışığında adamın

yüzünün bütün ayrıntılarını görebiliyordu. Göz kenarlarında hafifçe alaycı çizgiler belirmişti.

Düzgün kaşları kusursuz bir burnu keskin bir çenesi vardı. Burun delikleri usulca açılıp kapanıyordu.

Adamın ağzına baktı... Karşısındakinin duygularına aldırmadığını belirten alaycı emreden bir

gülümsemeyle hafifçe kıvrılmıştı.

Param var. Lornanın sesinde kederli bir ifade vardı. Beni bırakırsanız sizin olabilir.

Karşılık olarak bir kahkaha attı adam ve onu yere bıraktı. Parana ihtiyacım yok. Korkarım

özgürlüğünü satın alamayacaksın. Yalnızca tek bir şey sana onu geri verebilir. Bunu bilmiyorsan çok

safsın demektir.

Lorna bakakaldı. Gözleri solgun şaşkın yüzünde iki çiçek gibiydi. Bilmiyorum diye fısıldadı.

Gerçekten mi Söyle bana şu güzelliğinle seni çadırına getiren bir erkek ne isteyebilir Güzel kadınım

sanırım biliyorsun.

Adamın sözlerinin ne anlama geldiğini fark eder etmez geri geri kaçmaya başladı ta ki bir divana

çarpıncaya kadar. Sonra pelerine sarındı kaçmaya yarıyacak bir şeyler aramak için çılgın gibi

çevresine bakındı. Görkemli çadırın bir başka bölümüne açılan boncuklu bir perde vardı. Ancak

Lorna içeri doğru bakar bakmaz oranın harem olduğunu anladı ve yüreği çarpmaya başladı. Umutsuz

bakışları adamın gözleriyle karşılaştı ve derinliklerinde alaycı pırıltılar görerek öfkeyle bağırdı; O tür

kadınlardan değilim ben Buraya Doğuya tatil için geldim ve kaybolduğum anlaşılınca beni aramaya

başlarlar. Bana... bana bir zarar verirseniz sizi cezalandırırlar.

Çok gaddarsın Bir adımda yanına geldi ve onu incecik açık yakalı gömleği ve binici pantolonuyla

bırakarak pelerini çekip aldı. Şimdiye kadar hiç kimse ona böyle bakmamıştı. Ne kadar çekici bir

kadın olduğunu şimdiye kadar hiç fark etmemişti.

Senin gibi bir kızın çingeneler gibi çölde bir başına dolaşmasına izin vermemeliydiler dedi. Bakışları

Lornanın dudaklarının yumuşak kıvrımlarmdaydı. Genç olmanın verdiği aptallık değil mi Akıllıca

uyarıları dinlemektense aklına estiği gibi davrandın demek Çölün tehlikeli olduğunu sana

söylediklerinden hiç kuşkum yok. Tabii bu uyanlara hiç kulak asmadın.

Çok düşüncesizsin.

Lorna bütün vücudunun ürperdiğini hissetti. Adamın her sözcüğü yüreğindeki korkuyu daha da

kabartıyordu. Ensesinden tutup kendine bakmaya zorlayınca Lornanın soluğu kesilir gibi oldu. Bir

erkeğin sana dokunmasını istemiyorsun ha Bu soğukluğu nerede edindinyoksa manastırda mı

Sizin bu acımasızlığı elde etmek için başka yere gitmenize gerek yok diye bağırdı. Bir şeytansınız

siz.

Page 13: Violet Winspear - Col Cicegi

Yalnızca bir erkeğim. Beyaz dişlerini göstererek usulca gülümsedi. Tehlikeli bir şeyler vardı

gülümseyişinde. Her şeyin yazgıya dayandığına inanırım. Bir çöl kedisini bulduktan sonra bu konuda

hiç kuşkum kalmadı artık. Yazgı bizi bir araya getirdi... Anlıyor musun

Bir tek şey söyleyeceğim Adamın biçimli yüzüne bakınca Lornanın kalbi çılgın gibi atmaya başladı.

Burada tuttuğunuz sürece beni aşağılayacak bir şey yapmayacaksınız.

Bu konuda söz veremem. Lorna gömleğinin incecik kumaşından adamın elinin sıcaklığını omuzunda

hissetti. Bir erkeğin bir kadına karşı duyduklarıyla onurun ne ilgisi var Güldü eğilip boynunu öptü.

Ne kadar hızlı atıyor nabzın Benden bu kadar çok mu korkuyorsun

Sizden nefret ediyorum Yumuşak küçücük bir öpücüktü ama bir alev dokunmuşta ve sonsuza dek izi

gitmeyecekti sanki. Alçağın birisiniz

Beni heyecanlandırıyorsun. Lorna adamın kucağında sert bir rüzgarın önündeki incecik bir bitki gibi

geriye eğildi. Saçların çöl güneşi gibi altın sarısı gözlerin birer mavi yasemin tenin ise çöl şafağı

gibi bembeyaz. Seni istiyorum seni mavi çiçeğim altınım. Ve istediklerimin bana verilmesini değil

kendim almayı yeğlerim. Her zaman.

Yani.. Sözünün arkasını getiremedi. Yalnızca gözlerinde sessiz bir yakarış vardı.

Söylediğim her şeyi çök iyi anlıyorsun. Usulca güldü Kadınların sezgisi güçlüdür. Seni çadırıma

neden getirdiğimi içgüdün kuşkusuz sana söylemiştir. Saçlarını okşadı parmaklarını usul usul

boynunda gezdirdi. Lorna yeniden çırpınıp kaçmaya çabalayınca bütün gücünü göstererek sıkıca

kavradı kendine çekti. Güzellik ve onur diye

gülümsedi. Canını yaktığına aldırmıyordu bile. Henüz ehlileştirilmemiş küçük bir kaplan yavrusu.

Çok iyi kavga edeceğiz... ve sonra öpüşeceğiz. Sonra hemen onu bıraktı topuklarının üzerinde döndü

uzun adımlarla dışarı çıktı. Arkasından çadırın kapısı kapanınca Loma bütün gücü tükenmişcesine

bir divana yığıldı; ellerini yüzüne kapadı. Tepeden tırnağa titriyordu ama inatla direndi onu biraz

olsun rahatlatacak gözyaşlarının inmesine izin vermedi. Ağlamak acımasız ve kendi yasalarını

kendisi koyan bir adamın eline tutsak düştüğü gerçeğini hiçbir şekilde değiştiremezdi.

Lornanın Doğulu erkekler konusunda pek fazla bilgisi yoktu ama pazarda dolaşırken gördüğü o aç

bakışlı şişman erkeklere pek benzemiyordu bu adam. Eski Harun Reşit öykülerindeki buyurgan

prensler gibiydi.

İşleri böylesine sarpa sardıran kendi dik kafalılığı olmuş çöle yalnız gitmemesi için uyaran Rodneyi

dinlememişti. 1 Rodney uyarmış... kum falcı kumda görmüştü. Ama inatçı yerinde duramayan ve

yitirdiği babasının dışında kimseyi dinlemeyen Lorna çölün altın kumlarının kendini içine çekmesine

izin vermişti. Sinirleri öylesine bozulmuştu ki çadıra biri girince irkiliverdi. Dehşet içinde başını

kaldırdı karşısındaki bembeyaz türbanlı uşağı görünce yanaklarında hiç renk kalmadı. Adam elini

alnına gözlerine ve dudaklarına götürerek her birinin hizmetine hazır olduğunu belirtti. Küçük

hanımın banyosu için su getiriliyor dedi kusursuz bir Fransızca ile. Ayrıca değiştirmek için giysiler.

Efendim daha sonra... konuğuyla birlikte yemek yiyecek.

Bu hafif ama belirli duraklama Lornanın yanaklarının yeniden kızarmasına yol açtı. Birden ayağa

fırladı öfkeyle bağırdı

Buradan kaçmam gerek Bana bir at bulursan dilediğin parayı veririm. Paranın bana bir yararı olmaz

madam. Uşak geri geri gitti. Efendim o anda öldürür beni.

Başını eğerek çadırdan çıktı ve Lorna umutsuzca kampta tek bir kişinin Şeyhin öfkesini göze

alamayacağını anladı.

Elini boynuna götürdü az önce öptüğü yere bastırdı. Anısı öylesine yeni ve yakıcıydı ki koşarak

boncuklu perdeden geçip çadırın öteki bölümüne; hareme girdi.

Page 14: Violet Winspear - Col Cicegi

Çevresine bakındı. Üzerinde altın sarısı ve mavi yasemin desenli ipek bir örtü ile kocaman bir yatak

vardı. Yatağın hemen yanındaki sedef kakmalı sehpada bir lamba sigaralık ve pirinç bir kibrit kutusu

duruyordu. Lorna dilini kuruyan dudaklarında gezdirdi. Canı çok sigara istiyordu. Onun olmasına

aldırmadan yatağın üstüne abanıp sigaralığa uzandı.

Türk sigarasıydılar ama markasına aldıracak durumda değildi. Kibriti çakıp sigarasını yaktı. İlk

nefeste çok sert geldi ama bir iki saniye sonra yatıştırıcı etkisini duydu. Yorgun argın yatağın üstüne

oturdu. Kendisini kaçıran adamın bu lüks hareminde geçirdiği her saniye duyduğu her ses sinirlerini

daha da geriyordu.

Halıların üzerine kahverengili sarılı bir leopar postu atılmıştı. Pirinç lambalardan sandal ağacı

kokusu yayılıyordu. Ayrıca üzerinde ayna ve erkek tuvalet eşyaları bulunan vernikli bir konsol vardı.

Oda Şeyhin kendisi gibi tertemizdi. Duvarlar kaplayan görkemli örtüler ve büyük minderlerde tek bir

leke bile yoktu. Büyük yatağın ayak ucunda siyah ipekten bir robdöşambr ile bir pijama vardı. Lorna

öfkeyle yüreğinin hızlandığını his setti ve hemen erkeğin gece giysilerinden uzaklaştı. Odanın

sahibini yansıtan havasından etki lenmişti. Demek burada uyuyor; yorucu bir günün sonunda burada

dinleniyor ve yatağın yanında duran küçük kitaplıktaki Fransızca kitap ları burada okuyordu.

Sigarasını söndürdü ve boncuklu perde açılır içeri peçeli genç bir kadın girince vücudunun bütün

sinirleri çekilir gibi oldu.

Adım Zehra. Lornaya merakla baktı. Sar saçları ve bir oğlan çocuğuna benzeyen binici giysisinden

gözlerini alamıyor gibiydi. Peçesin indirdi hemen dışarı çıktı ve bir dakika içinde elinde buharları

tüten iki güğümle geri döndü Onları alçak bir tabureye koyduktan sonra he men yanındaki brokar

perdeyi çekti. Küçük bölmede bir kişinin banyo yapabileceği büyüklükte yuvarlak derin bir bakır

leğen vardı.

Küçük hanım banyo almak ister mi dedi bozuk bir Fransızca ile Lorna dünden hazırdı başını salladı.

Kadın güğümlerdeki suyu leğene boşalttı sonra oymalı bir konsoldan havlu çıkarıp leğendeki sıcak

suya banyo köpüğü kattı ve büyüleyici bir koku yükseldi. Kadın başka bir şeyler getireceğini belirten

sevimli bir gülümsemeyle brokar perdeyi çekip gidince Lorna oldukça rahatladı.

Tozlu giysilerini çıkarıp rahatlıkla diz çökebileceği leğene girdi. Kokulu ve köpüklü suyla vücudunu

iyice yıkadı. Zehra elinde parlak giysilerle döndüğünde büyük havlulardan birine sarınmıştı bile.

Elindeki parlak şeffaf ve ayak bilekleri işlemeli şalvar ile kadife tunik ve uçları yukarı kalkık

yumuşacık terlikleri birer birer ona gösterdi Zehra.

Lorna gözlerinde küçümseme ile giysilere baktı. Harem giysileriydi bunlar Hayır Hayretle ve biraz

da tedirgince yüzüne bakan Zehraya kararlı bir tavırla başını salladı. Kesinlikle hayır. Arkasını

döndü kendi giysilerini giymeye başladı. Binici pantolonu ve çizmeleri ile kendini şeyhe karşı daha

iyi silahlanmış hissediyordu. Yolladığı bu giysilerin yanında çok erkeksi kalan kayısı rengi

gömleğinin düğmelerini iliklerken elleri titriyordu.

Bir odalık değildi o. Evet ondan biraz korkuyordu ama isteklerine uysal uysal da boyun eğecek

değildi.

Başını kaldırdı ve Zehranın iri kahverengi gözleriyle karşılaştı. Üzgünüm. Omuz silkti Bunları

giyemem tamam mı Zehra giysileri inceledi küçük hanımın böylesine güzel şeyleri neden giymek

istemediğini anlamamıştı.

Prens Kasım kızacak dedi sevimli Fransızcasıyla. Korkmuş gibi bir hali vardı. Prens Lorna alaylı

alaylı baktı. Umarım boynumu vurduracak kadar kızdırırım onu.

Vernikli konsolun üzerindeki aynaya baktı. Saçları karmakarışıktı. İsteksiz isteksiz kaplumbağa

kabuğundan yapılma tarağa uzandı ve saçlarını açmaya girişti.

Page 15: Violet Winspear - Col Cicegi

Her zaman cebinde taşıdığı rujunu çıkardı acı bir gülümseme ile dudaklarına sürdü. Savaş boyasıydı

bu. Kadınların bunalım dönemlerindeki o olumsuz silahı.

Aynadan çekildiğinde Zehranın gittiğini gördü. Giysiler ipek ve kadife yığını halinde bir minderin

üzerinde duruyordu. Kırmızı terlikler is hemen onların yanındaydı.

Ölürüm de giymem diye öfkeyle mırıldandı. Harem artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Boncuklu

perdeyi araladı çadırın ana

bölümüne geçti. Kabarık yastıklarla dolu divanın önünde ki iki kişilik alçak masaya baktı.

Üzerindeki inci saplı çatal-bıçak takımı ve kenarları gümüşi bezeli bardaklar genç kızın zıtlaşma

isteğini da ha da artırdı.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Lorna deri sandal ağacı ve at kokusunun bir birine karıştığı çadıra göz gezdirdi. İç duvarla: goblenle

kaplıydı ve lambaların ışığı sade mo bilyalara bir sıcaklık veriyordu. Halılar Acemdi evet bundan

emindi. Ayrıca üzerinde çok güze oymalı bir kutu duran abanoz bir masa vardı Gidip kutuyu açtı ve

şaşkınlıkla küçük bir çığlıl attı. İçinde incelikle oyulmuş şeffaf fildişi bir satranç takımı vardı.

Oyunun kurallarını baba sından öğrenmişti Lorna. Atlardan birini eline aldı ve hayranlıkla incelerken

arkasında bir kımıltı duydu.Atı sıkıca tutarak hemen arkasına döndü ve kanı çekilir gibi oldu.

Şeyh sessizce içeri girmiş çadırın girişinde duruyordu. Binici giysilerini çıkarmış yakası açık beli

kuşaklı bir kibr giymişti. Kısa siyah saçlı başı açıktı ve duruşunda bakışında bir leopar inceliği ve

kendine güveni vardı. Gözleri bir süre Lornanın çıkarmayı reddettiği pantolonu ve çizmelerine takılı

kaldı.

Gözlerini kıstı Lorna kendisini bir savaşın beklediğini hissetmekteydi.

Satranç oynar mısın

Oysa yolladığı giysileri neden giymediğini soracağından hiç kuşkusu yoktu. Satranç taşını oymalı

kutuya bırakırken ellerinin titrediğini hissetti. Kapağını kapattı soğuk bir sesle. Siz oynar mısınız

mösyö diye sordu.

Böyle taktik oyunlarını Doğuluların ince zekası yaratmıştır dedi ağır ağır ve ona doğru yaklaştı.

Lorna çalıların arasına kaçmak isteyen ince güçsüz bir yaratık gibi kasıldı.

Küçük bir çöl kuşu gibi sinirlisin. Eğildi masadaki tabaktan bir badem aldı ve dişlerinin arasında

kırdı. Sırtındaki beyaz tunik güneş yanığı tenini iyice ortaya çıkarmıştı. Lorna işaret parmağındaki

kabartmalı iri bir altın yüzüğü fark etti. Geniş ve güçlü omuzlarıyla

öylesine etkileyici öylesine yakışıklıydı ki... Önünde durduğunda arkadan vuran lamba ışığındaki

gölgesi Lornayı kaplıyordu.

Seni yiyecekmişim gibi bakıyorsun diye alay etti. Sana getirilmesini söylediğim giysileri neden

giymedin Şu pantolonu ve çizmeleri çıkarırsan kuşkusuz daha rahat edersin.

Olduğum gibi kalmayı yeğlerim Ellerini pantolonunun cebine soktu ve bir erkek çocuğı gibi dikildi.

Neden o giysileri bana yolladın Prens Kasım Beni bir harem kızı gibi giyinmiş olarak görmek

vicdanınızı mı rahatlatacak

Şeyh alayla kaşını kaldırdı. Kampta olduğum zaman Şeyh olarak çağırılmayı isterim öte yan dan

şeytanların vicdanı olmadığını bilmen gerekir.

Ne çok unvanınız var dedi Lorna alayla Benim için siz at hırsızından da betersiniz Hiç değilse.o

parasız ve yoksul olduğu için beni kaçırdı.

Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Bembeyaz dişlerinin arasında bir badem daha kırdı.

Araplara göre fazla soluk ve kemikliyim de ondan dedi heyecanla. Ne yuvarlak hatların ne de ceylan

gözlerim var.

Page 16: Violet Winspear - Col Cicegi

Usulca güldü Şeyh. Bir kadın için fazla alçak gönüllüsün. Ve kuşkusuz seni kemikli ve solgun

bulmamı istiyorsun. Lornayı uzun uzun süzdü Şu erkek çocuğu giysilerini seçmene üzüldüm Bana

kalırsa Doğu giysileri o kıvrak vücudum çok yaraşırdı.

O kalın sesiyle vücudundan söz etmesi Lorna yı utandırdı ve kaçıp saklanmak isteği uyandırdı.

Kayısı rengi gömleğinin bedenine oturduğunu ve pantolonunun kalçalarının ince yuvarlaklığını

ortaya çıkardığını ilk kez fark etti. Çadırın kapısı açılıp şeyhin uşağı üzerinde kapaklı sahanlarla

yemek tepsisini getirince derin bir rahatlık duydu.

Uşak becerikli ellerle yiyecekleri masaya dizdi ve gümüş kenarlı bardaklara yeşilimsi bir içki koydu.

Lornaya bir kez bile bakmadı; efendisi ile başbaşa bırakıp çıkıncaya kadar başını hiç kaldırmadı.

Lütfen otur. Şeyh divanı gösterdi.

Ben... aç değilim dedi küstah bir tavırla.

Aç olduğundan eminim yavrum. Küçük bir çocuk gibi onu kaldırdı ve divandaki yastıkların arasına

yerleştirdi. Kendi de yanına oturduktan sonra eline bardaklardan birini verdi. Yeşil limon yabani

nane ve bir parça baldan yapılan bir içki. Haydi susadığını biliyorum.

Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz diye karşılık verdi Lorna. Sizin için yalnızca bir eşyayım

Çok güzel bir eşya. Bardağı genç kızın dudaklarına götürdü sesi yumuşadı. Aptal ve sudaki

görünümünden utanıp kaçan bir kısrak gibi inatçısın. Güzelliğinin farkında değil misin

Lorna başını kaldırdı. Şu anda gözleri birer menekşe gibiydi. Sanki birisi koparıp solgun genç

yüzüne yerleştirmişti.

iç diye yumuşak bir sesle buyurdu Şeyh. Konuşurken sesin boğuk çıkıyor. Seni zorlamak

istemiyorum.

Bütün bildiğiniz zorbalık zaten diye atıldı. Kendi adamlarınız bile sizden korkuyor.

Nereden biliyorsun Zehra ile Haşan kaçman için yardıma yanaşmadılar mı yoksa Güldü Lorna limon

bardağını dudaklarına uzatan Şeyhin yakınlığından rahatsız oldu ve bardağı kapıp çekildi. İçkisini

yudumlayarak adamın sebzeli pilavın üzerindeki bıldırcını eliyle parçalayışını seyretti.

Haydi bir şeyler ye. Ama elinle yiyeceğini sanmıyorum. İnce saplı çatal-bıçağı gösterd Bütün gün

çölde açık havadaydın. Acıkmış o malısın. Haşan olağanüstü bir aşçıdır ve akşam yemeğimizden hiç

tatmadığını anlarsa gücenir. Akşam yemeğimiz. Lorna ürperdi ama adamın gözleri üstünde olduğu

için biraz kuskus kendini zorlayarak yedi.

Biraz da bıldırcın. dedi tatlı bir sesle tabağına bıldırcın koyarken.

Bridırcın sevmek tam size göre bir iş dedi. Bıldırcınların çölde ağla yakalandığını biliyordu.

Evet öyle. Kendine özgü o alaylı tavrıyla kaşlarını kaldırarak ona baktı. Krallara layık bir yemek

olduğunu göreceksin.

Prense diye düzeltti ve adamın kuskusları sağ eliyle toparlayıp ağzına atışını düşünceli düşünceli

izledi. Lorna kasıtlı olarak bir çöl adam gibi yediğini hissetti ve güldüğünü duyunca yanılmadığını

anladı.

Az sonra Haşan gümüş zarflı ince fincanları koyduğu kahvelerle içeri girdi.

Fransız kahvesiydi ama korku ve endişeden Lorna tam olarak tadına varamadı. Şeyh çıkmadan önce

Hasana bir şeyler söyledi ve o andan itibaren yalnız kaldıklarını anlayan Lornanın yüreği hızlı hızlı

atmaya başladı.

Çadırın kapısı bir kez daha açıldı ve uzun bacaklı ipek tüylü bir tazı içeri girdi. Lornanın şaşkın

bakışları altında çadırı geçti ve ön ayaklarını yanında oturan adamın omuzuna koydu.

Şeyh hayvanın tüylerini sevecen ellerle okşadı sonra Lornaya baktı.

Köpekleri sever misin diye sordu. İngilizler genellikle severler.

Page 17: Violet Winspear - Col Cicegi

Evet severim dedi ve efendisine olduğu gibi köpeğe de güvensizlikle baktı. Köpek de ona baktı sonra

gelip çizmelerini kokladı.

Sinirlenecek bir şey yok Fecir dedi Şeyh arkasındaki yastıklara yaslanarak. Gerçek bir çöl çocuğu

olarak kadınlara karşı benden daha nazik.

Lorna ne demek istediğini tam olarak anlayamadı. Ona göre kurnazlığı tehlikesi ve görkemiyle çölün

ta kendisiydi bu adam. Korkusuzca elini uzattı. Fecirin yumuşak serin ağzına dokundu. Tazı

Lornanın parmaklarını kokladıktan sonra efendisinin yumuşak gülüşleri altında başını. Lornanın

kucağına koydu sevgiyle gözlerine baktı.

Ona değişik geldin. Şeyh öne doğru eğildi kutudan bir sigara aldı. Sigara alır mısın Lornal

Adını neredeyse mırıldanırcasına üzerine üzerine basarak söylemişti ve böyle senli benli oluşu

Lornayı öfkelendirdi.

Hayır teşekkür ederim. Alışkın olmadığım bir marka.

İnsan başlangıçta yabancısı olduğu şeylere alışabilir. dedi ve gözlerinde alaycı bir pırıltı ile kibriti

çakıp sigarasını yaktı. Dumanı yukarı doğru üfledi ve tembel bakışları tazıyı okşayan Lornaya gitti.

Lorna gerilim içindeydi. Adamın güçlü ve sakin tavırlarından daha çok rahatsız oluyordu. Sinirli

sinirli ortada dolasan biri olsa belki bu denli tedirgin olmayacaktı.

Ne düşünüyorsun

Oteldeki arkadaşımı. Beni çok merak edecek. Sesi titreyince gözlerini indirdi. Bu arkadaş bir erkek

mi Sesinde alay vardı.

Tabii. Başını kaldırdı gözgöze geldiler. Lornanın bakışlarında meydan okuyan bir ifade vardı. Arap

iz sürücüler bulup beni aratacağından kuşkum yok. Fadna vahasına gideceğimi biliyordu.

Çok keskin gözlü olmaları gerekecek dedi alaylı alaylı. Gece rüzgarları izleri yok eder ve çöl her

sabah yeniden el değmemiş gibi olur.

Rodney beni bulur. Umutsuzlukla bağırdı.

Bu Rodney denen adam seni seviyor ha

Mavimsi sigara dumanının ardından sarılı -kahverengili gözleriyle tembel bir leopar gibi baktı.

Beni... beni çok sever. Rodney Granti nasıl reddettiğini hatırlamamaya çalıştı. Kuşkusuz... kuşkusuz

bir başkasına ait olan bir kadını istemezsiniz mösyö.

Seni çöle yalnız bırakan bir adama mı Gözleri Lornanın saçlarına yüzüne oradan da yumuşak

boynunda hızlı hızlı atan nabzına gitti. Çöl paylaşılması gereken bir yerdir ve onun büyüsünü bu

adamla paylaşmak istemediğinden hiç kuşkum yok yavrum.

Biz... kavga etmiştik. Öfkeyle onu almadan çıktım.

Seni izlemedi mi Gözlerinin içine bakan bu adamı aldatmak kolay olmayacaktı.

Sizin gibi değil o diye parladı. Bir kızın arkasından koşup atından çekip almaz

Çok evcil bir genç olmalı. Biçimli dudaklarını alayla büktü. Bu nedenle onu sevmiyorsun

zaten.Sizinle olmaktansa onunla olmayı yeğlerim. Çöl barbarı Öyle mi Boğuk boğuk güldü. Ama

kanımda barbarlığımı sulandıran bir şey var... Annem İspanya Cadızdendi. Kamelya gibi beyaz

yumuşak teni kadife çiçeği gibi gözleri vardı.

Lorna bakakaldı. Annesinin Latin ırkından oluşunu öğrenmek onu biraz rahatlatmış gibi kalbi tuhaf

bir umutla atmaya başladı.

Baban onu kaçırıp haremine mi kapadı

Fasda bir hastanede çalışıyordu. Sigarasını kaldırdı derin bir nefes çekti. Oğlu olmakla öğündüğüm

adam onunla orada karşılaştı ve kendine eş olarak seçti.

Evlendi mi diye bağırdı Lorna.

Page 18: Violet Winspear - Col Cicegi

Onu çok sevdi. Birden gözlerinde tehlikeli bir ışık yandı. Çöl aşkının İngilterenin soğuk sahillerinden

gelen birini bile yumuşatacağından hiç kuşkum yok.

Bir yıl Pariste kaldım tümüyle adalı sayılmam.

Paris için ne düşünüyorsun Büyüleyici buldun mu orayı

Orada bulunmuş gibi konuşuyorsunuz mösyö.

Orada okudum matmazel.

Lornanın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Hemen sonra da duygularını böyle ele verdiği için kendi

kendine kızdı. Demek Fransızcanız oradan geliyor.

Sen de çok iyi konuşuyorsun sarışın bebeğim Yine sesinde o hükmeden ifade vardı. Lorna geriye

arkasındaki yastıklara doğru çekildi. Şeyh ayağa kalktı köpeği dışarı çıkardı. Çadır Lornanın

çevresinde yavaş yavaş dönüyor gibiydi. Bütün kamp uykuya dalmıştı. Zaman zaman sessizliği

develerin homurtusu çan sesleri ya da bir bekçi köpeğinin havlaması bozuyordu. Çadıra dolan serin

havayla hafifçe ürperdi. Lambaların alevi titredi. Duvarlardaki goblen örtüler dalgalandı ve

görünmeyen bir el değmiş gibi boncuklu perde hafifçe kımıldadı. Lorna perdeye baktı ve birden

hıçkırarak ayağa fırladı çadırdan dışarı çıkacakmış gibi atıldı...

Genç kızı yakalayan ince ve acımasız eller Lornayı kaldırdı boncuklu perdeden içeri taşıdı. Şeyh

kucağında tutsağıyla lambanın kehribar ışığında bir an durdu. Lorna adamın siyah kirpiklerinin

arasından gözlerindeki altın rengi ışıltıyı gördü korkunun verdiği bir yeni güçle direnmeye çalıştı.

Ancak şeyh güçlü kıvrak vücudu ile kollarının arasından kaçmak isteyen Lornayı kolayca etkisiz

hale getirdi.

Küçük aptal kendini yoracaksın. Mavi gözlerden süzülen yaşlara dudaklarını hafifçe dokundurdu.

Direnmenin ne anlamı var. Benden kaçamayacağını biliyorsun.

Sizden nefret ediyorum diye haykırdı. Aşağılık birisiniz

Bu halini daha çok seviyorum diye mırldanır gibi konuştu. İnatçı ve heyecanlısın... Elinden gelse

beni öldüreceğini biliyorum. Lornayı ipek örtülü yatağa götürdü. Lorna o anda büzülüp ölmek istedi.

Oysa Şeyh gözlerine bakıp gülümsedikten sonra diz çöktü çizmelerini çıkarmaya koyuldu. Lorna

korkudan felce uğradığını hissetti. Adam önce sağ sonra sol çizmesini çıkarıp bir kenara attığında

yatağa çivilenmiş gibiydi. Bundan sonrası için uşağa ihtiyacın yok dedi. Lambayı söndürüyorum.

Uzun boylu gölge boncuklu perdeyi aralayıp dışarı çıkarken Lorna bağırmamak için parmaklarını

ısırdı. Perde Şeyhin ardından bir süre daha sallandı sonra durdu. Lorna çılgın gibi çevresine bakındı

yatağın yanındaki sehpanın üzerinde bir meyva tabağının içinde duran bıçağı görünce gözleri parladı.

Ağzı hafifçe kıvrık taşlarla bezeli bir bıçaktı bu.

Lorna kararlı bir tavırla uzanıp aldı. Prens Kasım girerken sıkıca kabzasına yapışıp küçük bir kedi

gibi adamın kalbine doğru atıldı. Şeyh şimşek hızıyla elini kaldırıp bileğinden sıkıca kavradı bıçak

keten kibrini sıyırıp geçti. Bıçağı bıraktırmak için zorlarken Lornanm neredeyse kemikleri

kırılacaktı. Sonunda

bıçak sessizce ha -lıya düştü. Şeyh kolunu geriye doğru bükerken Lorna boğuk bir çığlık attı. Küçük

çizikten çıkan kan beyaz kibrinin üzerinde yayılıyordu. Lornayı sımsıkı tuttu.

Beni işte şimdi kızdırdın dedi. Esmer teninde bembeyaz dişleri parladı. Lütfen... Korku içinde

akıttığı gözyaşlarıyla gözleri yağmur altındaki çiçekler gibiydi şimdi. Lütfen yapma...

Seni dövecek değilim diye alay etti Şeyh ve dudakları bir alev gibi boynunun yuvarlağına gitti.

Lorna kurtulmak için çabalarken birden cebinden o sabah vahadaki evin yıkık duvarından kopardığı

çiçek yere düştü. Şeyh kızın kolunu ezercesine sıkarken eğilip çiçeği aldı. Güle benzeyen taç

yaprakları ezilmişti ama hala baygın baygın kokuyordu.

Page 19: Violet Winspear - Col Cicegi

-Neden bu çiçeği kalbinin üstünde taşıyorsun Bana ver onu. Elinden kapmaya çalıştı.

Sana kim verdi onu Gözlerini kıstı yüzün inceledi. Arapların bile korktuğu çöle seni tek başına salan

o evcil aptal mı

Evet sevdiğim birinden o dedi küstahça Adını söylemem için beni zorlayamazsınız

Rodney olduğunu sanmıştım. öyle mi Uzandı ezilmiş çiçeği çekip aldı. Sırlarını kendine sakla.

Lornayı bıraktı ve sanki bıçak çiziği canını yakıyormuş gibi elini göğsüne götürdü. Yatağı işaret etti.

Çöldeki ilk gününden sonra rahatça ve derin derin uyumaksın. İyi geceler benim çöl tutsağım.

Sonra onu tek başına bırakıp gitti.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Gün ışığı bütün kampı aydınlattı büyük bir koşuşturma ile kahvaltı için ateşler yakılmaya başlandı.

Küçük oğlanların çöldeki çalılıklar otlamaya götürdükleri develerin homurtusu çan seslerine karıştı.

Sabah sesleri Şeyhin büyük çadırına kadar geldi ama Lorna duymadı bile. Uykusunda şöyle bir

kımıldadı o kadar. Dudakları uykuda gevşemiş uzun kirpikleri yanaklarında kuruya gözyaşlarıyla

dolu dolu kalmıştı. Bir çocuğu andıran yumuşacık ve dağınık saçlarıyla bir süre olsun düş dünyasına

sığınmış gibiydi.

Kampın canlılığı yavaş yavaş dindi. Lorna derin uykusundan uyandığında güneş çadıra girmişti bile.

Sıcaklığın artmasıyla ortaya çıkan tatarcıklara karşı birisi yatağın kenarındaki cibinliği özenle

çekmişti.

Kalkıp oturdu cibinliği araladı ve bu yabancı ortama korku dolu gözlerle bakındı.

Yatağın yanındaki etajerin üzerinde duran sigara kutusu açıktı. Sabah erkenden birisi uzanıp bir tane

almış ve sonra da kapamayı unutmuştu sanki. Bir iskemlenin üzerine beyaz bir kibr çıkarılıp

atılmıştı. Lorna kendisi uyurken Şeyhin içeri girdiğini düşündü

dehşet içinde geriye doğru çekildi. İpek yatak örtüsünü sıkıca örtüp cibinliği çeken oydu demek.

Kendisi her şeyden habersiz uyurken onu seyretmişti. Burada çöldeydi ve Prens Kasımın; o

anlaşılmaz ve kültürlü ama bir o kadar da acımasız adamın gönülsüz konuğuydu. Yüzünü yastığına

gömdü adamın görüntüsünü gözlerinin önünden silmeye çalıştı. Ancak kişiliği öylesine canlıydı ki

yüzünün her ayrıntısını bütün canlılığı ile hatırlıyordu.

Boncuklu perdenin kımıltısıyla başını kaldırdı ve Zehranın hareme girdiğini gördü. Peçesini

kaldırmış gülümsüyordu. Şeyhin içerde olmadığını gösterirdi bu. Yatağın yanına geldi Günaydın

diye mırıldandı. Kızın durumu böylesine olağan karşılaması Lornaya daha önce başka kızların da

başında beklediği izlenimini verdi.

Bu düşünce ile kıpkırmızı kesildi küçük hanımın iyi uyuyup uyumadığını soran Zehraya güçlükle

cevap verebildi. O sırada dağınık ipek saçlarına bir ışık demeti vurdu ve Zehra büyülenmişcesine

baktı. Sanki böylesine sarı saçlı birini görmemiş gibiydi. Kahverengi gözleri Lorna nın kendine

doğru çektiği ipek yatak örtüsüne takıldı ve hemen ardından ayaklarındaki halhalları çınlatarak sedir

ağacından bir konsola gitti güzel bir sabahlık çıkardı. Lorna kızın uzattığı sabahlığı sesini

çıkarmadan giyindi. Hafifçe parfüm kokuyordu ve yumuşacıktı. Kimin bu Saf ipeğe parmağının

ucuyla dokundu. Söyle bana

Zehra güzel ama anlaşılmaz buluyormuş gibi Lornaya baktı. Bir hafta önce bir kervan geçti Prens

Kasım saraya. Turqeyaya götürmek için parfüm ve giysiler aldı. Turqeya Bu egzotik ad Lornanın

kafasında kıvrak vücutlu güzel ve kuzguni saçlı bir görüntü oluşturdu ve ipek giysi vücudunu

yakacakmış gibi geldi.

Şeyh bazılarının küçük hanım için buraya getirilmesini buyurdu. Zehra sedir ağacı konsolu işaret etti.

Küçük hanım böyle güzel şeyleri sevmiyor mu Yalnızca kahve ve sonra da sıcak bir banyo isterdim.

Page 20: Violet Winspear - Col Cicegi

Banyo mu Zehra uzun siyah kirpiklerin: kırpıştırdı Küçük hanım daha dün akşam banyo aldı.

Küçük hanım bu sabah da alacak Anca Lorna bunları söyler söylemez bir otelde değil bir çöl

kampında olduğunu hatırladı. Su az ola bilirdi burada. Tabii eğer yeteri kadar su varsa Zehra.

Bir kuyunun yanında kamp kurduk dedi. Zehra ve gözlerindeböyle giderse kısa zamanda susuz

kalacaklarını anlatan bir ifade ile ekledi. Küçük hanım için kahve getireceğim ve sonra da su

ısıtacağım.

Mersi. Lorna gülümsedi. Bu sevimli kız buradaki tek arkadaşıydı. Şeyhin dönmüş olabileceği

düşüncesiyle yeniden umutsuzluğa kapıldı. Üzerindeki ipek giysi bu duyguyu daha da artı -rıyordu

sanki. Belki de onunla karşılaşıncaya kadar başka kızlara da aynı giysilerin verilmesini söylemişti.

Dünkü olayları ve adamın kollarında umutsuzca çırpınışını hatırlayınca dudaklarından küçük bir

çığlık döküldü.

Sizi korkuttum mu küçük hanım Zehra elinde tepsiyle dönmüştü.

Yo hayır bir şeyim yok. Şeyh kadar kim kor kutabilirdi ki onu Hatta yüzünün o buyurgan ifadesi bile

yüreğini hızlandırmaya yetiyordu.

Zehra tepsiyi yatağa getirdi ve kucağına koydu. Kahveyi çok özlemişti ve bakır fincandan büyükçe

bir yudum aldıktan sonra Zehraya başka bir şey istemediğini söyledi. Aç değilim yalnızca çok

susadım. Beni böyle susatan çöl havası olmalı.

Küçük hanım çöle alışkın değil mi Zehra iskemlenin üzerindeki giysiyi aldı ve Lorna onu izlerken

vücudunun tüm kanı çekildi yanakları kıpkırmızı oldu. Benim geldiğim yerlerde güneş fazla ısıtmaz

ve kum yalnızca deniz kıyısında olur. Lornanın sesi oldukça üzgündü. İngiltere rahibe okulu ve sonra

hasta babasıyla Pariste geçen bir yıl.Doğuya yapacağı bu kutsal ziyaretin onu böyle bir duruma

sürükleyeceğini nereden bilebilirdi Kadınları hiçe sayan erkeklerle

her zaman alay eden o duygularına hiç aldırmayan birinin tutsağı olmuştu şimdi.

Küçük hanım bir şeyler yemeli. Yoksa iyi bakmadığım için Prens Kasım bana kızar. Zehra börek

tabağının üzerindeki kapağı kaldırdı. Küçük hanım acaba bunu sever mi

Böreklerin baharatlı kokusu Lornanm iştahını uyandırdı. Şeyh kendisi kampta olmadığı zaman bile

kamçısı etkisini sürdürüyor sanki dedi yemeye başlarken.

Zehra efendisinin arkasından konuşulmasına hiç alışmamış gibi baktı.

Zehra Lornanm yüreği hızlı hızlı attı. Buradan kaçmama yardım eder misin

Zehra tıpkı dün akşam Şeyhin uşağının yaptığı gibi geriye doğru gitti. Kirpiklerini indirdi ve az

önceki dostça tavrı sanki düşmanlığa dönüşmüştü. Banyonuz için su getirmeye gidiyorum. Boncuklu

perdenin arasından süzüldü ve Lorna yüreğindeki küçük umut ışığı da sönmüş bir halde ardından

bakakaldı.

Herkes ondan korkuyordu Gücü öylesine büyüktü ki çadırındaki İngiliz kızının varlığı kimseyi

ilgilendirmiyordu. Belki de bu insanlar onu onurlandırdığını sanıyorlardı

Tepsiyi kenara itti ve yataktan çıktı. Büyük bakır leğenin bulunduğu küçük bölmede bir de tuvalet

vardı. Çevresine bakındı. Her şey öylesine temizdi ki. Prens Kasım çok titiz bir adamdı; hiç değilse

buna da şükürdü...

Haremin halıları üzerinde bir aşağı bir yukarı gezindi. Çıplak ayakları leopar postunda

kayboluyordu. Tüm yaşamı boyunca düşünü kurduğu çöl onu incitmiş ona ihanet etmiş onu tutsak

etmişti.

Leopar postuna çöktü ve başını bir mindere gömdü. İpek saçları yüzüne düştü kollarının solgun

ışıltısı şeffaf sabahlıktan seçiliyordu.

Page 21: Violet Winspear - Col Cicegi

Zehra elinde sıcak su dolu bakır güğümlerle döndüğünde onu böyle buldu. < Küçük hanım ağlıyor

mu Saçlarına dokundu ve Lorna başını kaldırdı buğulu mavi gözlerle baktı. Ağlamıyordu.

Gülümsemem gerektiğini mi düşünüyorsun

Şeyh önemli bir insan ve çok yakışıklı.

Zehranın şaşkınlığı olağandı. Erkeklerin üstün yaratıklar olduğu düşüncesiyle yetiştirilmiş bir Arap

kızıydı. Yabancı bir erkeğe teslim olmayacak ya da hiç karşı koymadan isteklerine uysalca boyun

eğmeyecek Lorna gibi kızlardan çok farklıydı.

Şeyh Kasım karşılaştığım en acımasız insan dedi üzgün bir sesle. Cezasını bir gün bulur. Bunu bütün

kalbimle diliyorum. Zehra gözleri dehşet içinde açılmış bakakaldı.

Kasım kendi halkına acımasız değildir.

Birini kamçılarken gördüm onu dedi ürpe-rerek.

O adam mutlaka cezayı haketmiş olmalı. Burada çöldeki yasaların kentlerdekinden farklı olduğunu

anlamanız gerekir.

Bana kalırsa çöl insanları acımasızlaştırıyor.

Zehra İngiliz kızının acımasızlık konusundaki fikirlerine katılmıyormuş gibi omuz silkti. Bakır

leğeni sıcak suyla doldurdu ve kokulu şampuan attı. Küvet yerine geçen leğenin yanındaki tabu -

reden irice bir sünger aldı ve sessizce Lornaya baktı.

Ben kendim yapabilirim dedi Lorna.

Küçük hanımı yıkayacağım. Hamamda yaptıkları gibi vücudunu ovacağım. Çok dinlendirici

rahatlatıcıdır...

Hayır... Lorna hafifçe şaşırmıştı Kendim yıkanmayı yeğlerim.

Küçük hanım utanmamak. Zehra şimdi bir çocukla konuşuyor gibiydi. Vücudun bir kusuru

olmadıktan sonra utanmaya gerek yok ki. Mantıklı bir görüş olduğunu Lorna kabul etmişti ama

soyunup kokulu suya girerken yine de yanakları kızardı.

Zehra onu tepeden tırnağa iyice süngerle ovdu. Bütün vücudunun sızlamasına rağmen kendini son

derece dinç hissediyordu. Zehra ile göz göze gelmediler ama süngerin sağ kolunun yukarısındaki

çürüğe dokunuşuyla hafifçe irkildi. Beyaz kolunun üzerindeki bu kara leke şeyhi bıçaklamaya

kalkışması sırasındaki öfkenin iziydi. Parmağının ucuyla lekeye dokundu adamda kendi damgasını

bıraktığına sevindi. Bıçak göğsünü çizmiş küçük bir yara açmıştı. Yıkanıp büyükçe bir havluya

sarındıktan sonra durdu pantolonu ile gömleğine baktı. Pantolonu fırçalanabilir çizmeleri de

boyanabilirdi ama gömleğinin yıkanması gerekiyordu.

Sedir ağacı konsolun önünde diz çöktü ve içindekileri inceledi. îpek ve kadife giysilerin arasında

kolsuz mavi bir brokar tunik vardı.

Pantolonunun içine sokabilirse bluz olarak giyebilirdi... Onunla pek iyi giden o ipek şalvarı asla

giymeyecekti.

Zehra takım olarak giymesi için boşu boşuna onu kandırmaya çalıştı. Ben harem kızı değilim diyerek

kestirip attı. Bu şalvarı asla giymeyeceğim. Bu son ısrar olsun

Prens Kasımı kızdırırsanız kabalaşabilir. Zehra kirpiklerini indirdi. Erkekler öyledir.

Yani kendi dedikleri olsun isterler. Lorna çizmelerini giydi pantolonunun fermuarını çekti. Tunik

oldukça iyi gitmişti ve mavinin tonlarından oluşan parlak kumaşı çok güzeldi. Erkekleri tanımak için

çok gençsin Zehra

Ben evliyim dedi Zehra utanarak. Kocam ahırlardan birinin başında. Sidi Kasım atları çok sevdiği ve

çölün en iyi atlarını yetiştir -diği için görevi önemli sayılır. Lorna şaşkınlıkla baktı ona. Henüz on

yedisinden fazla değildi ve bu yaşta hem ev işi hem de bir erkeğin isteklerine boyun eğmek gibi iki

Page 22: Violet Winspear - Col Cicegi

yükün altına birden girmişti. Dün gece neden peçeli olduğunu şimdi anlıyorum. dedi. Araplar

karılarının yüzünü başka erkeklerin görmesinden hoşlanmazlar ve sen de çok güzelsin.

Zehra kızardı buğday rengi tenindeki hafif pembelik onu daha da güzelleştirdi. Yusuf bana karşı çok

naziktir dedi.

Öyle olması gerekir Senin gibi bir karısı olduğu için çok şanslı Saçını fırçalamak için aynaya döndü

hafifçe alaylı bir ifade ile görüntüsüne baktı. Kolsuz tunik solgun teninde ışıldıyordu ve fırçalanmış

düzgün saçları ile uygarlıktan uzak bir sarayda güzel bir yabancı uşağı andırıyordu. Fırçayı

bırakırken parmakları Şeyhin tuvalet masasına bıraktığı agala değdi. Bir yılana dokunmuş gibi

irkildi. Şu birkaç dakika içinde yüreği yumuşamış onu unutmuştu. Oysa şimdi hemen bu haremden

kaçıp öteki tarafa geçmek için sabırsızlanıyordu. Boncuklu perdeyi tutarak bir an durdu arkasından

ortalığı toplamaya başlayan Zehraya Su dolu büyük o leğeni tek başına boşaltmaya

kalkışma sakın dedi. Sana yardım etmesi için Hasanı yollayacağım. Zehra yumuşacık sıcak

gülüşüyle;

Küçük hanım çok nazik dedi.

Küçük hanım aptalınbiri Buruk bir tavırla konuştu. Çölün tehlikeleri için kendisini uyaran arkadaşını

dinlemeyen inatçı küçük katırın biriyim Zehra.. Boncuklu perde arkasından şıkırdayarak eski halini

aldı Lorna kendini yeniden öteki tarafta buldu. Birden çadırın kapısı geriye doğru tutuldu onu

nazikçe selamlayan Hasanla birlikte içeri gün ışığı doldu.

Lorna çadırın açık kapısına baktı. Ona bir umut kapısı gibi göründü ve Kasım ben Hüseyinden

kaçmak için çölü yürüyerek geçmeyi bile göze alabileceğini hissetti.

Hasana pis suyu dökmesi için Zehraya yardım etmesini söyledi. Adam hiç sesini çıkarmadan

yüzünde anlaşılmaz bir ifade ile başını eğdi. Lorna dışarı gün ışığına çıktı ve umutsuzluğun verdiği

bir sabırsızlıkla çevresine bakındı. Sırtını yerdeki eyerlere vermiş oturan atmaca gibi ince yüzlü

biriyle gözgöze geldi. Şeyhin çadırından uzaklaşıp ana kamp yerine doğru yürürken adamın peşinden

geldiğini hissetti. Döndü omuzunun üstünden arkaya baktı ve aynı seviyor Madam yürüyüş yapabilir

ve kampı gezebilir. Efendinizin atlarından biriyle gezebilir miyim bakışları gördü yine.

Korkarım hayır madam yani Sidi Kasım emir verinceye kadar. Kıyısında bir dizi uzun

Sanırım diye karşılık verdi Ekselansları emir vermeyi çok Lorna dudaklarını ısırdı ve Sidi Kasıma

karşı içinden yeni bir öfke dalgası yükseldi. Kamptakilerin ilgi ve merak dolu bakışlarını üzerinde

toplayarak yürüdü. Çocuklar annelerinin çivit mavisi eteklerinin arasında ağızlı isten kararmış kahve

cezvesinin sıralandığı bir kamp ateşinin yanında durdu. Sanırım bir gölge gibi

şimdi serin birer kameriyeye benziyorlardı. Av beni izlemeniz söylendi dedi Fransızca.

Arap hafifçe başını eğdi. Burnu ve elmacık kemikleri esmer güneş yanığı teninden dışarı doğru

fırlıyordu. Koyu esmer teninde giysileri nin beyazlığı gözalıcıydı. Lorna şaşkınlıkla adamın Şeyhden

daha Arap görünümlü olduğunu fark etti.

Bir tutukluymuşum gibi izlenmek istemiyorum dedi hırsla.

Emir aldım madam. Fransızcası oldukça kabaydı Gizlenmiş onu izliyorlardı. Alçak siyah çadırların

doğuya karşı kurulduklarını fark etti. Gün ışığında yan taraflarını kaldırmışlardı veköpekleri

tembelce gölgede serilmiş yatıyorlar çitle çevrili bölmelerde ise genç atlar gezinip duruyorlardı.

Besili çevik bir görünümleri vardı. Lorna içi sızlayarak şunlardan birinin üstünde olduğunu düşledi.

Bu çöl kampında onu tutsak eden adamdan nasıl da hızlı kaçardı Fadna.. yazgı. Başından tahmin

edebilirdi ama burada esin ve barışı bulan babasının mutluluğu gözlerini kör etmişti.

Page 23: Violet Winspear - Col Cicegi

Lütfen dönelim dedi. Sesinde öylesine bir aceleci ton vardı ki adam şaşırdı. Çadıra döner dönmez

kendini küçük divana atıp her eşyayı her mobilya parçasını tek tek incelemeye başladı. Lambalar çok

incelikli işlenmişti renkli halılar pırıl pırıldı. Bakır ve pirinç eşyalar değerli taşlarla bezenmişti.

Kısa bir kararsızlıktan sonra masaya yaklaştı. Parmaklarının ucuyla deri yazı altlığının üzerindeki

yaldızlı süslere dokundu sonra alttaki çekmeceleri açmaya çalıştı. Ancak birinin dışında hepsi

kilitliydi.

Çekip açtı merakla içine baktı. Parlak bir şeyler vardı. Hepsini dışarı çıkardı. Bir zincirin ucundaki

madalyonla küçük boncuklardan oluşan bir teşbih bağlı fildişi haçı eline aldı. Heyecanını bastırmaya

çalışarak soludu madalyonu açtı; güzel gözlerinde hafifçe alaylı pırıltılar olan genç bir kadının resmi

vardı içinde. Annem İspanyol asıllıydı demişti şeyh.

Bu tatlı kıvrımlı dudaklı güzel yaratık annesiydi demek... kendi özgür isteğiyle kapalı harem

hayatına giren kadın. Çocukluğunda oğlunu çok sevmiş olmalıydı ama belki de büyüyüp böylesi ne

acımasız ve yakışıklı bir erkek olduğunu görecek kadar yaşamamıştı.

ALTINCI BÖLÜM

Develerin boynundaki çanların gürültüsü öğleden sonra sıcağını yaşayan kampın sessizliğini bozdu.

Divandaki yastıkların arasında uykuya dalan Lorna uyandı ellerini saçlarında gezdirerek oturdu.

Çadırın loşluğundan günün bittiğini anladı. Divandan kalkarak gün batımını seyretmek için çadırın

kapısına gitti.

Uzun giysiler içindeki kadınlar kamp ateşlerinin çevresinde bir şeylerle uğraşıyorlardı. Birden bir

grup atlının belirmesiyle ortalık canlandı. Küçük bir oğlan babasının kollarına koştu gün batımı

kampı kızıla boyarken deıin uğultular atların koşum takımlarının şıkırtısına karıştı.

Lorna yarı gizlenmiş bir halde çadırın girişinde durdu meraklı gözlerle olup bitenleri izledi. Yanan

çalılardan yükselen koku kahve kokusu ile alevlerin üzerinde asılı kaplarda pişmekte olan

yemeklerin baharatlı keskin kokusuna karışıyordu. Biri saz çalıyordu. Tuhaf ama etkileyici bir

müzikti.

Başka koşullarda olsa çölün ortasındaki bu renkli kampta konuk olmaktan hoşlanabil irdi. Gün

batımıyla birlikte ortalığa bir serinlik düştü ve Lorna hafifçe ürperdi... Şeyh birazdan gelirdi.

Kuyudan su taşıyan kadınların gevezeliklerini dinlerken bunu düşünmemeye çalıştı. Çadırlarına

doğru yürüyen kadınlar pek mutlu görünüyorlardı. Ayaklarındaki halhallar yumuşak uyumlu bir ses

çıkarıyordu.

Batıda günün son ışıkları umutsuzca çırpınarak rengarenk pırıltılar saçtı. Bu yok oluşta doğanın tüm

tutkusu acımasızlık güzellik ve hüznü okunuyordu sanki. Güneş gökyüzünde zayıf kızıl titreşimler

bırakarak battı. Hemen ardından gece indi ve kampın üzerinde bir yıldız parladı.

Sonra Lorna pelerinli ve eyerlerinin üzerinde dimdik durarak kampa giren üç atlıyı fark etti.

Alevlerin ışığında koşumları gümüş gibi parlıyordu.

Buzdan bir el yüreğini sıkar gibi oldu. En öndeki atlının pelerini savurarak aşağı atlamasını soluğunu

tutarak izledi. Bu buyurgan ve hepsinden uzun adam elini uzattı gün boyu kendisini taşıyan atını

sevgiyle okşadı. Gösterişli aygır keyifle kişneyerek başını geniş omuzlara sürttü.

Neredeydi acaba Kamptan uzak kaldığı uzun süre boyunca ne yapmıştı Kalın sesi ile çevresine

buyruklar yağdıran uzun boylu adama bakınca bu soruların karşılığını kendiliğinden buldu. Kendi

egemenliği altındaki geniş topraklara dağılan uzak köyleri dağ yamaçlarındaki kabileleri dolaşmıştı.

Onları denetlemiş toplantılara katılmış yasalara karşı gelenleri yargılamıştı.Koyduğu yasalar asla

çiğnenmemeliydi

Page 24: Violet Winspear - Col Cicegi

Lorna içeri çekildi hemen ardından lambaları yakmak için Haşan girdi Safran rengi ışık çadırı

aydınlatır aydınlatmaz Lornanın yüzünün solgunluğu iyice ortaya çıktı. Mavi gözleri endişeyle

koyulaşmış yüreği hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Çadırın öteki bölümüne kaçmasını engelleyen

yalnızca gururuydu. Şeyhden kaçmamalıydı. Yıldığını ya da korktuğunu görme zevkini ona

vermeyecekti.

Bir sürahi taze limon getireyim dedi Haşan her zamanki sakin tavrıyla. Efendimiz çok sever.

Lorna uşağa baktı efendisinin neleri sevip neleri sevmediğinin kendisi için lambanın çevresinde

çırpman şu pervane kadar bile önemli olmadığını söylememek için kendini zor tuttu. İçinde kopan

fırtınaları yalanlayan sakin bir tonla Kuşkusuz susamıştır dedi.

Haşan başını eğdi ve onu lambanın aydınlattığı çadırda yalnız bırakarak çekildi. Vücudu gerilmiş bir

halde ellerini pantolonunun cebine soktu. Güçlükle soluyarak halının ortasında kımıltısız solgun bir

heykel gibi durdu. Mahmuzların sesi yaklaştı ve Şeyh her zamanki gibi sessiz adımlarla içeri

girdiğinde Lornanm bütün vücudunu soğuk bir ürperti aldı.

Geç kaldığım için üzgünüm dedi Lornanm sinirlerini yerinden oynatan o kaim sesiyle. Umarım

dönüşümü beklerken fazla sabırsızlanmadın.

Lorna çölü hatırlatan ürkütücü gözlere korkusuzca baktı. Attan düşüp boynunuzu kırmanızı diledim.

Yalnız bir kadının huysuzlaşması olağandır diye alay etti Şeyh.

Beni gözyaşları içinde bulacağınızı mı sanıyordunuz Prens Kasım Şeyh kötü kötü gülümseyerek

beceriyle kullandığı uzun örgülü kamçısını bir yana koydu. Ağlamayacak kadar onurlusun yavrum.

Sizin için ne büyük düş kırıklığı mösyö. Şeyh pelerinini çıkardı ve divanlardan birinin üzerine attı.

Tersine Gözleri ince kollarının çıplaklığını ortaya çıkaran mavi tuniğe gitti. Beni her an

bıçaklayabileceğim düşündükçe daha da çekici buluyorum seni. Az kalsın bıçağın ucu kırılacaktı.

dedi Lorna alayla. Konuşurken gözleri Şeyhin dün gece bıçakla çizdiği geniş göğsüne gitti. Taş gibi

bir kalbiniz var çünkü.

Güzelliğin benim taş kalbimi yerinden oynattı yavrum. Bakışları onun yürek biçimi solgun yüzünü

çevreleyen telleri arasında lamba ışığının oynaştığı saçlarına gitti; Bütün gün seni gözümde

canlandırıp canlandırmayacağımı düşündüm o güneş rengi saçlarını yasemin rengi koyu mavi

gözlerini ve o yalvaran dudaklarını...

Elinde bir sürahi limon ve kadehlerle Haşan içeri girince sözünü kesti. Uşak tepsiyi alçak bir sehpaya

bıraktı ve efendisine akşam yemeğini ne zaman yiyeceklerini sordu.

Bir saat sonra Haşan. Kuzu fırın ile ardından şu üzümlü gözlemelerden düşünüyordum.

Kuzu şişe geçirildi bile Sidi. Uşak gülümsedi. Yorucu bir günden sonra iştahınızın nasıl olduğunu

bilirim. Efendimizin buhar banyosu için su da ısınıyor.

Hasanm ardından çadırın kapısı kapandı. Şeyhin kamptaki lordlara yaraşır yaşama biçimi Lornayı bir

kez daha şaşırttı. Adam olağan bir tavırla Lornaya döndü;

Bana bir bardak limon verir misin

Uşağınız az önce çıktı. Öfkeyle cebindeki yumruklarını sıktı Lorna.

Haydi yavrum. Sesinde yumuşak ama tehlikeli bir ton vardı. Lorna içinde kabaran öfke dalgasıyla

masaya gitti ve bir bardağa soğuk içkiden koydu..

Şimdi onu bana getir diye buyurdu.

Peki efendim. Bardağı aldı adama doğru gidip bardağın içindekini küstah yüzüne fırlattı. Sonra

bembeyaz bir yüzle damlaların boynundan beyaz kibrine süzülüşünü seyretti. Adamın gözlerinde

tuhaf bir ışık yandı.

Şimdi nasıl hissediyorsun kendini

Page 25: Violet Winspear - Col Cicegi

Çok daha iyi diye karşılık verdi Lorna. Keşke asit olsaydı o şeytan yüzünüzü tamamen

bozabilseydim.

Asıl sen kendin küçük bir şeytansın. Cebinden mendilini çıkardı yüzünü sildi. Sonra öne doğru uzun

bir adım attı ve kaçmasına fırsat vermeden yakalayarak Lornayı kendine çekti. Vücudunun her

kıvrımı her çizgisiyle Şeyhin sert vücuduna yapışmıştı.

Benden bu kadar nefret ediyorsun demek Dudaklarını işkence edercesine ağır ağır yaklaştırırken

gözleri sinsice parlıyordu. Önce beni bıçaklamaya kalkıştın şimdi de boynunu vurdurtmak için beni

öfkelendirmeye çalışıyorsun. Kırmak için fazla güzel bir boyun yavrum. Öperim daha iyi.

Şeyhin dudaklarını hisseder etmez Lorna gözlerini yumdu. Yüzünü kafasından silmeye çalıştı ama

boynunda yanaklarında ve şakağında dolaşan hırslı dudakları hissetmemesi olanaksızdı. Sıcak sert

dudaklar başını geriye doğru iterek dudaklarına kapanınca soluğu kesilir gibi oldu tepeden tırnağa

ürperdi. Sonunda konuşabildiğinde;

Lütfen bırakın beni diye yalvardı.

İşte. Şeyh yumuşak bir gülüşle kollarını çözdü. Serbestsin.

Bana işkence etmeyin Gözleri iki mavi mücevher gibi parlıyor yüzünü çevreleyen yumuşak

karmakarışık saçlarının arasından yalvarırcasına bakıyordu. Bana bir at ve bir rehber verin... Yraaya

dönmeme izin verin. Burada olanlar hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim

Yaptıklarım için beni cezalandırılmaktan kurtaracaksın demek dedi Şeyh alaylı alaylı ve bir bardağa

limon koyarak çok susamış gibi bir defada hepsini bitirdi. Bir şey söylemezsin çünkü çölde kendi

denginle karşılaştığını kimsenin bilmesini istemezsin. Bu kendini beğenmişliğin ve soğukluğunla

kimbilir kaç erkek kaçırdın benim küçük çılgınım.

Hayvan Yanaklarına kan hücum etti Lornanm O at hırsızı bile buhar banyolarınız kitaplarınız ve

İspanyol annenizle sizin kadar.acı-masız değildi Şimdi annemden söz etmiyoruz dedi Şeyh

tersleyerek Onun hiç değilse sıcak bir kalbi vardı.

Madem o kadar soğuğum bu çadırda ne işim var Kuşkusuz biraz daha ateşli birini yeğlerdiniz.

Şu bilinen kadınlardan birini mi Kaşını kaldırdı. Bildiğin gibi at yetiştiriyorum ve onlardan büyük

zevk alıyorum. Zaman zaman içlerinden biri inatla direnir ve ben de zevkle evcilleştiririm.

Yani onların onurunu kırmaktan hoşlanıyorsunuz diye karşılık verdi.Atlarımdan yalnızca biri böyle

bir tehlikenin eşiğine geldi ve bundan sorumlu olan adamı senin önünde dövdüm.

Ben de bir kızı kaçırmasının sizi üzdüğünü sanmıştım. Anlıyorum Prens Kasım size göre bir kadın

kendisinin iyi bir atla kıyaslanmasını bile bekleyemez. Ama öyle bile olsa ben bir Arap kızı değilim

ve kaprisleriniz için burada tutsak olmak istemiyorum. Bazı haklarım var ve bunları görmezlikten

gelemezsiniz. Bir eşya değilim ben

Bir Arap kızı daha aklı başındadır dedi Şeyh Yetkililerin senin için çölü tarayacaklarını sanıyorsun

ha Kuşkusuz Fadna vahasına şöyle bir bakacak küçük bir soruşturma yapacaklar. Sonra da ne kalın

kafalı inatçı ve hele olağanüstü güzel olduğunu öğrenince omuz silkip işi yazgıya bırakacaklar. Ve

de çöle yalnız başına gittiğin için aptaldan da öte bir şey olduğunu söyleyecekler.

Lorna dili tutulmuş gibi bakakaldı. Siz... yani Ras Yusuf a geri yollamaya niyetiniz yok mu Beni

burada mı tutacaksınız

Bana zevk verdiği sürece dedi Şeyh tembelce. Bir erkek günün yoruculuğundan sonra bazı

çılgınlıklar ister ve sen de beni çıldırtıyorsun yavrum. Onurlu oluşunu daha çok seviyorum. Güzel

ama soğuksun. Bunu bir meydan okuma olarak alıyorum.

Şeyhin yüzüne baktı Lorna. Vücudunun her yanı sızlıyordu. Siz bir şeytansınız diye boğulurcasına

bağırdı.

Page 26: Violet Winspear - Col Cicegi

Belki de... ama bir kadın da mavi gözlü yumuşak dudaklı ve... umut verici ise şeytanın aynası

demektir.

Çadırın kapısını açtı. Leopar kıvraklığı ve kendine güveni ile ezici bir yanı vardı. Bir an durup

aşağılarcasına Lornaya baktı.

Gerekli giysiler var. Seni bir erkek çocuğu gibi değil bir kadın olarak görmek istiyorum. Onları

giyeceksin

Sarayındaki bir köle kızı sevindirmek için aldığın şeyler mi Dudağını kıvırdı. Onları giymem için

beni zorlaman gerekecek.

Kuşkusuz senden daha çok zevk alırım o işten yavrum. Gözleri tehlikeli bir şekilde parlıyordu.

Turqeya kız kardeşimdir bir köle değil. Alaycı bir tavırla eğildi dışarı çıktı. Ama güçlü kişiliği odaya

sinmişti sanki.

Ondan bıkıncaya kadar O güne kadar lamba ışığında gölgelerin oynaştığı bu ipek tuzakta kalacaktı

demek. Prensin arkadaşlığına ve okşayışlarına katlanacaktı.

Bu düşüncelerden uzaklaşmak isteğiyle hareme geçti. Bir süre sonra giyinmesine yardım etmek için

Zehra içeri girdi. Lorna sessiz ve uysaldı.

Demek Turqeya Şeyhin kardeşiydi. Armağanlar aldığına göre ona çok düşkün olmalıydı. Lorna

böylesine acımasız bir adamın birine düşkün halini gözünde canlandırmaya çalışmıştı. Sevgi ve

düşkünlük kalbin varlığını gösterirdi. Oysa Lornaya kalırsa bu adam kalpsizin biriydi.

Zehra

Evet küçük hanım. Efendinin kız kardeşi güzel mi Uzun kirpikleri beline inen simsiyah saçlarıyla bir

bebek gibidir. Birçok zengin erkeğin onunla evlenmek için can attığı ama Prens Kasımın onun yerine

herkesi reddettiği söylenir.

Babası bu konuda bir şey söylemez mi

Emir kızıyla ilgilenemeyecek kadar meşgul bir insan. Onun en büyük zevki ve gururu Sidi Kasım.

Her istediğini yapmasına izin verir.

Buna inanabilirim işte. Lorna dudağım ısırdı. Zehra ile birlikteyken bile duyduğu üzüntüyü korkuyu

göstermek istemiyordu. Arkasını döndü aynadan o aşağılayıcı harem kızı görünümünden uzaklaştı.

Küçük hanım beğendi mi Zehra merakla sordu. Belki boynuna ve kulaklarına bir şeyler taksaydı...

Hayır Lorna ağlamamak için güldü. Yeterince odalığa benzedim zaten. Karnavala gider gibiyim.

Her şey yazılıdır dedi Zehra ciddi bir tavırla Hiçbir şeyin önüne geçemeyiz her şey alın yazısıdır.

Bir ata sözü vardır; Günahtan nefret et günahkar sev diye. Efendin yazılı buyruklara karşı günah

işliyor.

Lorna boncuklu perdeyi araladı öbür tarafa geçti. Haşan masayı hazırlıyordu. Şeyh henüz

dönmemişti. Lorna biraz hava almak yüdızları seyretmek için dışarı çıkarken uşağın gözleriyle

kendini izlediğini hissetti. Hemen yakınında bir gölge kımıldadı. Kendisini izlemekle görevli

koruyucusu olduğunu anladı.

Birden ay ışığında uzanan geniş sessiz çölü görmek isteği duydu çaresiz içini çekerek çadıra döndü.

Zehra ile Haşan gitmişlerdi. Lambaların safran rengi ışığı halıların yumuşaklığını yastıkların

duvarlardaki süslerin ve bakır eşyaların parlaklığını daha da artırıyordu.

Şeyh buhar banyosundan sonra dinlenmiş olarak ve yakası iyice açık kibri ile içeri girince Lorna

vücudunun kasıldığını hissetti.

Deri sandalları halıda hiç ses çıkarmıyordu. Sessizce yanma gelip ellerini tuttu. Bakışlarının

yumuşaklığı Lornayı daha da tedirgin etti. Tanrı seni ne güzel yaratmış dedi. Dudaklarını

parmaklarının ucuna değdirdi. Gülümse bana. Genç kız kaskatı kesildi.

Page 27: Violet Winspear - Col Cicegi

Ancak mutlu insanlar gülümseyebilir.

Güzel olduğunu duymak seni mutlu etmiyor mu Dinarzadem. Güneş yanığı yanaklarında derin

çizgiler bırakarak güldü. Ha Dinarzade aşk konusunda hiçbir şey bilmeyen bir kızdı. Olağanüstü

masumdu.

Kuşkusuz siz bir Şehrazat yeğlersiniz. Lorna çenesini kaldırdı Yoksa şimdiye kadar tanıdıklarınızdan

bıktınız mı

Bembeyaz dişlerini göstererek küstahça güldü. Haydi yemek yiyelim Bütün gün at üzerindeydim ve

aç kurtlar gibiyim.

Divana gittiler. Şeyh bir leopar kıvraklığı ile yerleştikten sonra sahanın kapağını açtı. Şişe geçirilmiş

kuzudan nefis baharatlı bir koku yükseldi. Lorna için çatal-bıçak konmuştu. Şeyh zaman zaman

başını kaldırıyor ciddi ciddi yemeğini yiyen Lornayı keyifle izliyordu.

Lorna onun erkeksi çekiciliğinin geniş omuzlarının güçlü boynunun farkındaydı ve bundan rahatsız

oluyordu. Ne düşünüyorsun gülüm dedi Şeyh olağan bir tavırla ve ellerini küçük bir tastaki suda

yıkadıktan sonra el havlusuna sildi. Çiçeğim... Bir aşık gibi söylemişti bunu. Tepeden tırnağa

sarsıldığını hissetti Lorna.

Kendi kendime düşünme hakkım da mı yok diye kaçamak bir karşılık verdi. O da parmaklarını

küçük tasta yıkadı sonra kuruladı.

Ata binmek ister miydin

Yapabilir miyim İzin verir misiniz İnanmıyormuş gibi heyecanla gözüne baktı.

Verir miyim acaba Öne doğru eğildi lamba ışığında altın gibi parlayan gözleriyle uzun uzun ona

baktı Şeyh. Birçok şey yapmana izin verebilirim yavrum ama gitmene asla.

YEDİNCİ BÖLÜM

Ülkemin vahşi bir güzelliği vardır görmelisin onu. diye sürdürdü konuşmasını Şeyh Birlikte gezeriz.

Ben kampta olmadığım zaman da adamlarımdan biri sana eşlik eder. Yalnız başına ata binmenin ne

kadar tehlikeli olduğunu yeterince öğrendin zaten... buna izin veremem. Kaçacağımı biliyorsunuz

Adamın yakınlığına ve üzerinde böyle egemenlik kurmaya çalışmasına içerledi. Yürüyerek kaçma

fırsatını bulsam çölde ölmeye bile razıyım.

Ne kadar acıklı. Parmaklarını Lornanın yanaklarında gezdirdi. Benden kaçmak için sıcağa susuzluğa

ve yalnızlığa katlanacaksın demektir bu.

Unutma Yraadan millerce uzaktayız. Benim... ailemi hiç düşünmüyor musunuz dedi Lorna umutla

Kendi kız kardeşinizi benim durumumda görmek ister miydiniz

Turqeya çölde tek başına dolaşacak kadar aptal değildir. Kanında Doğuluların zekasını taşır çünkü.

Sizden nefret etmeme aldırmıyor musunuz

Bana karşı kayıtsız olsaydın asıl o zaman aldırırdım. Lornanın yastığın üzerindeki elini ellerinin

arasına aldı. Esmer ellerinin içinde öylesine beyaz ve küçüktüler ki. Nefret duyguları uyarır. Hatır ya

da çıkar için yapılan o bıktırıcı yapmacık sevgi gösterilerine yeğlerim onu. Yalnızca kendilerini

düşünen kadınlar da vardır küçüğüm.

Onları değerlendirmekte uzman olduğunuzdan hiç kuşkum yok. Çabasının boşuna olacağını bile bile

elini çekmek istedi.

Kendim için uzman demeye cesaret edemem. Masada duran küçük pirinç zili çalarken gözleririndeki

gülümseme koyulaştı. Hemen aynı anda elinde uzun saplı kahve cezvesi ve gümüş zarflı fincanlarla

Haşan göründü.

Kahveyi Madam koyacak dedi Şeyh.

Page 28: Violet Winspear - Col Cicegi

Haşan başını eğerek çekilirken Lorna yanındaki adama öfkeli bir bakış fırlattı. Sıcak cezvenin

sapından tuttu. Şeyh limonla yaptığını kahveyle de yineleyebileceğim düşünerek hiç kımıldamadan

sessizce onu izledi.

Lorna başını eğdi fincanlara kahve koydu ve kayıtsız bir yüzle ona uzattı. Divanın yastıkları arasında

onunla birlikte kahve içmek çok rahatsız edici bir şeydi. Gece dışardaki sesleri boğarak siyah bir

pelerin gibi kampın üzerine inmişti.

Lorna kahvesini bitirdi sinirli bir tavırla ayağa kalktı. Çadırda bir aşağı bir yukarı dolaşıyor eline bir

şeyler alıp bakıyor sonra bırakıyordu. Ama kafasıdivanda uzanmış duran Şeyhle doluydu.

Gitti çadırın kapısını açtı. Bir an olsun şuradan kurtulmayı ne çok isterdi.

Prens gelip arkasında durunca Lorna kasıldığını hissetti. Huzursuzsun dedi. Vahaya doğru biraz

yürümek ister misin

Oh... Hem de nasıl Hemen dışarı çıkmak üzereydi ki Prens sırtına dokunarak onu durdurdu.

Geceleri hava soğuk olur. Benim pelerini giymelisin. Pelerini getirdi omuzuna koyup kopcaladı.

Orada kollarını örtmen gerekecek. İşte yine çekici bir erkek çocuğu oldun.

Dışarı çıktılar. Adamlar pelerinlerine sarınmışlar ateşlerin çevresinde oturuyor çadırların ve

boyunlarını kumlara uzatarak uyuklayan develerin gizemli biçimlerine karışan sazın yumuşak

ezgilerini dinliyorlardı.

İkisi yanlarından geçerken başlarını eğdiler Lornanın ince ve pelerinli gölgesine bakmadılar bile. Bu

efendilerinin konuğuna karşı bir saygı gösterme biçimiydi.

Müziğin içli ezgisi Lorna ile yürüyüş arkadaşının ardından yavaşladı sonra da duyulmaz oldu.

Ay ışığının çölde yarattığı bu büyüyü görmesine izin verdiği için neredeyse Prens Kasıma şükran

duymaya başlayacaktı Lorna.

Çöl kadın gibidir diye mırıldandı Şeyh. Bir erkeğin ömür boyu içinde kaybolabileceği derinlikleri ile

meydan okuyan ve baştan çıkaran bir kadın. Her halini bilirim ama yine de sonsuz genişliği ile her

gün yeni bir şey sunar. Meydan okuması işkencesi geceleyin serin okşayışları ya da mehtabı ile...

tıpkı bir aşığın pençesi gibi.

Çölün sonsuzluğunda rüzgar bir şeyler fısıldar gibi hafifçe esti. Lorna yanındaki adamın ay

ışığındaki keskin profiline baktı. Bütün bunların bir parçasıydı sanki. Tıpkı şahinlerin ya da kumtaşı

kayalarının arasında pusuya yatan altın renkli çöl kedileri gibi.

Çölün çağrısını duyuyor musun Gözgöze geldiler. Adamın gözleri ay ışığında pırıl pırıldı.

Büyülenmiş gibiyim dedi Lorna. Ama aynı zamanda korktum da. Biz böylesine ölümlüyken onun

sonsuzluğunu düşünmek beni korkuttu.

Evet diye gülümsedi Şeyh. Çöl seni etkiledi bile. Birlikte gezmeliyiz; sen ve ben. Çölü bir de şafakta

görsen tamamen tutsak olurdun.

Şu anda zaten tutsak değil miyim mösyö

Lornanın gümüş pırıltılı saçlarına yürek biçimi solgun yüzünde iki çiçek gibi duran gözlerine baktı

Şeyh. Uzandı göğsünü iterek uzaklaştırmak istemesine rağmen Lornayı kendine çekti. Haydi içimde

bir şeytan olduğunu biliyorsun yavrum. Bari kendi arzunla uyar onu. Beni ne zaman bırakacaksınız

diye yalvardı. Buraya geleli henüz bir gün bir gece olmuşken gitmekten söz etme. Konuşurken

dudakları onun dudaklarını buldu. Bir yandan canını yakmak ister gibi hırpalıyor bir yandan da

okşuyordu. Dudaklarını kaçırmaya çabalayan Lornayı çenesinden yakaladı ay ışığını yansıtan arzu

dolu gözlerine bakmaya zorladı. Geniş kum tepeciklerinin ardından avını arayan bir çakalın uluduğu

işitildi. Tuzağa düşmüş bir ceylan gibi bakıyorsun bana. Şeyh eğildi

Lornanm gözlerini öpücüklere boğdu. Sonra kaldırdı kucağına aldı.

Page 29: Violet Winspear - Col Cicegi

Palmiyelerin altından yürüdü çadırların arasından duman tüten ateşlerin yanından ve kendi çadırını

ötekilerden ayıran alandan geçti.

Onu çadıra taşıyan kollan güçlüydü. Ancak yine haremde yalnız bıraktı Lornayı.Çölde zaman

kavramı yitmiş gibiydi. Saatin tiktakları ya da yaşamındaki öteki göstergeler olmaksızın günler geçip

gidiyordu. Zamanı güneşten öğrenen çöl insanlarının yaşamı telaşsız ama sürekli bir hareket

halindeydi.

Başlangıçta Lorna günleri saymış ama çok geçmeden bundan vazgeçmişti. Hatta ne zamandan beri

bu büyük çöl kampında olduğunu bile unutmuştu. Lornanm Şeyhin kabile halkı üzerindeki kesin

egemenliğini keşfetmesi uzun sürmedi. Sağlam karakter kişisel çekicilik ve bu insanların çetin yaşam

koşullarına karşı bitmek bilmez bir ilgiye dayanan bir önderlikti onunki.

Bazen aile kavgaları oluyor ama Şeyh hemen araya girerek işi tatlıya bağlıyordu. Birinde bir baba

uçarı ve söz dinlemez kızı için efendisinin öğüdünü almaya geldi. Şeyh genç kızla görüştü ona uygun

genç ve yakışıklı bir koca buldu.

Lorna çok şaşırmıştı. Onu doğru dürüst tanımıyor bile diye karşı çıktı.

Kızın kocaya gereksinimi var dedi sakin bir sesle. Çok geçmeden aptallıklarını unutur ve örnek bir eş

olur.

Bir zorbasınız siz Lorna hasır yelpazesini vızıldayıp duran yaban ansına doğru salladı. Kadınları

kendi kafaları ya da kalpleri olmayan yaratıklar gibi görüyorsunuz.

Bir kadın ateşli bir kısrak gibi yönetilmelidir. Böylece dizginleri hisseder ve aklını yitirmez.

Divana yerleşti ayaklarını uzattı. Sigara dumanından gözlerindeki ifadeyi okumak zordu.

Ayrıca kamçı da var diye mırıldandı Lorna.

Sanlı kahverengili gözlerinde bir ışık yandı. Şuradaki şu birkaç haftalık konukluğunda bu kadarcık

bir şey mi öğrendin dedi. Gerçek bir kadın yönetilmeyi sever. Kendisinden korkmayan bir erkekten

korkmak hoşuna gider. Kadınlar anlaşılmaz yaratıklardır canım sizin cinsten dehşete düşen erkekler

de vardır. Kuşkusuz böylesine gururlu olmak için bu tatsız tutsuz erkeklerden bazılarını tanımış

olmalısın.

Gururlu mu. ben mi diye bağırdı. Bu konuda konuşmaya hakkınız varmış gibi. Kabilenizdeki

yüzlerce insana köle gibi davranıyor yaşamlarını yönlendiriyor genç kızları tanımadıkları erkeklerle

evlendiriyorsunuz. Ve sonra da beni gururlu olmakla suçluyorsunuz

Gururlu olmasan seni bu kadar sevmezdim. Sigara dumanının arasında gülümsedi. Benim inatçı bir

kısrağı terbiye yöntemimde onuru kırmak yoktur. Bunu biliyorsun.

Lorna arkasmı dönüp uzaklaştı çadırın kapısından dışan baktı. Şeyh kampta olduğu zamanlar ortalık

daha bir canlanıyor herkes bir yana koşturup duruyordu. Kısrak demek Çok küstahtı... Hem de çok.

Dünyada onun kadar küstah biri olamazdı.

Çadırın kapışma tutundu çöldeki şu gönülsüz konukluğu sırasında onun hakkında ne çok şey

öğrendiğini düşündü. Korkusuz çocuklarla hayvanlara karşı insanı şaşırtacak kadar yumuşaktı.

Öfkelendiği zaman ise çok korkunç oluyordu.

Düşünceye dalan Lorna Şeyhin yanma geldiğini duymadı. Kollarını ince beline dolayınca birden

sıçradı. Hala benden nefret ediyor musun diye mırıldandı Şeyh. Sıcak soluğu yanağını yakıyordu.

Sormaya gerek var mı Sarıldığı zaman ondan kaçmak olanaksızdı ama Lorna hala sözcüklerle kavga

etmekten geri durmuyor dokunuşunun onda nefret uyandırdığını bilsin istiyordu.

Şeyh gülerek Lornayı kendine döndürdü. Saçları yüzü ve güneş yanığı teninde kırmızı bir kıvrım

halindeki dudaklarında dolaşan gözleri hayranlık doluydu. Hep iğneler taşları Ama güzel bir sözcük

hiç yok diye alay etti. Bir öpücükle susturabileceğim sözcükler.

Page 30: Violet Winspear - Col Cicegi

Onu kollarının arasında sıkıca tuttu başını eğdi ve söylediklerini uygulamaya koyuldu. Öpücüğü

sigara kokuluydu ve sıcaklığı genç kızın bütün vücudunu saran bir alev kolları ise çelik bir kıskaç

gibiydi. Yarın bir arkadaşımın kampına gitmek istiyorum dedi. Yolun belli bir yerine kadar benimle

gelebilirsin ama kampa dönüşte Ahmet sana eşlik edecek. Haydi yokluğumda kötü bir şey

yapmayacağına söz ver.

Ahmet benim oyunlarımı yutmayacak kadar iş bilir diye karşılık verdi. Kaçmak zevkini bana

vermeyecek kadar Şeyhinin öfkesinden korkan sadık bir bekçi köpeği o.

Benim canımı sıkacak şeyleri adamlarım iyi bilirler. Lornayı bıraktı çalışma masasına gitti ve

lambayı yaktı. Oturdu deri kaplı büyük hesap defterine bir şeyler yazmaya koyuldu.

Lorna okuyamıyordu ama kaleminin defterin her sayfasında bıraktığı biçimli el yazısını büyülenmiş

gibi seyretti.

Bir süre sonra Şeyh başını kaldırınca Lorna gözlerini kaçırdı kitaplığa gitti. Cadizin tarihini anlatan

kitabı aldı. Şeyhin annesi burada doğmuş genç kızlığını burada geçirmişti. Kitapta imzası da vardı.

Elena idi adı.

Lorna bir halının üzerine kıvrıldı dikkatini kitaba vermeye çalıştı ama aklı Şeyhdeydi. Göz ucuyla

sigarasından yükselen dumana ipek kibrnin altından belli olan güçlü kaslarına baktı.

Ne zaman bırakacaktı onu acaba

Sormaya çekiniyor daha doğrusu alacağı cevaptan korkuyordu. Bu güçlü Prensin yaşamının

yalnızlıklarla dolu olduğunu artık öğrenmişti.

Şeyh düşüncelerini okumuş gibi başını kaldırdı Yine de dört karısı ve bir yığın kapatması ile

geleneksel bir şeyhin hareminde olmadığın için kendini şanslı saymalısın dedi alayla.

Geleneksel mi

Evet. Ben değişik bir Şeyhim yavrum. Haremimde yalnızca senin olmana adamlarım bile şaşırıyor.

Ama kampta böyle herhalde dedi yanakları kızararak. Saraydaki hareminizden ne haber Yazık ki

bomboş.

Kadınlarınızdan bu kadar çabuk mu bıkıyorsunuz

Kibarca senden bıkıp bıkmadığımı soruyorsan hayır. Güldü bembeyaz dişleri parladı. Zamanımın

çoğunu çölde geçiriyorum. Sırf yalnız bırakmak için kadınları haremime toplamak bana kalırsa

dürüstçe bir davranış olmazdı.

Sizi özleyeceklerini sanmakla kuruntuya kapılıyorsunuz

Bir kadın bir erkeğin arkadaşlığından bir kez hoşlandı mı yokluğunda onu özler.

O günü bir görebilsem

Tembel tembel güldü Şeyh. Ben de dilindeki iğneleri özleyeceğim. Başını eğdi Lornanın serbestçe

kendini incelemesine olanak vererek yeniden işine döndü.

Lorna kendisini kaçıran bu adamın karmaşık kişiliğini düşünürken dışardan bir ses geldi.

Bak bakalım Lorna beni kim görmek istiyor. İngilizce konuştuğu zamanlar onu şaşırtıyordu. Lorna

hafifçe kapıyı açığında karşısında Ahmeti buldu. Efendisini masada çalışırken gören adam konuşarak

içeri daldı. Kasım hemen kalktı. Gözlerinde sabırsız bir pırıltı vardı.

Gel Lornanın elini yakaladı. Yarın ziyaretine gideceğim Kaid bana bir armağan yollamış. Haydi

gidip bir bakalım

Şeyhin adamları artık Lornaya alışmışlardı. O da aralarına çekinmeden girebiliyor eskisi gibi

utanmıyordu.

Kendi aralarında konuşmakta olan kalabalık Şeyh ile yanından hiç ayırmadığı Küçük Hanıma yol

açtılar. Kampın ortasındaki alanda iki adam olağanüstü güzellikte bir aygırı tutuyorlardı. Lorna

Page 31: Violet Winspear - Col Cicegi

kampa geldiğinden beri bir yığın güzel at görmüş hatta cesaret ve usta biniciliğe hayran olan bu

adamların önünde bazılarına binmişti bile... ama böylesine hiç görmemişti.

Prens Kasıma armağan olarak gönderilen hayvana hayranlıkla baktı. Altın rengi pırıl pırıl derisi uzun

yelesi ve kuyruğu ile çok görkemliydi. Yerinde duramıyor kendini tutan iki adamın elinden

kurtulmaya çalışıyordu. Gözleri ve dişleri gibi toynaklarıda tehlikeli pırıltılaı saçıyordu.

Tanrım Şeyh ata doğru seğirtti ve kala balığın üzerine derin bir sessizlik çöktü. Lornanm elleri

endişe ve heyecanla birbirine kenetlendi. Kasımm bu güzel başedilmesi zor hay vana bineceğini

biliyordu. Bu güçlü toynaklara tehlikeli dişlere ve parlak altın renkli derinin altından fırlayan güçlü

kaslara meydan okuyacaktı.

Şeyh dizgini aldı iki Arap onu altın rengi aygırla başbaşa bırakarak kenara çekildiler. Gırtlaktan

gelen kalın sesiyle yatıştırıcı bir şeyle söylerek hayvanı güneşe doğru döndürdü. Ar tık gölge

yapmayan

hayvan sert çıkışlar yapıyor şahlanıyor ve kişniyordu. Dizgin iyice gerildi. Şeyh hemen geriye;

aygırın sağrısına doğru kaydı ve hayvan yeniden şahlanırken bütün gücüyle sırtına yapıştı. Görkemli

aygır ayaklarıyla havayı döğüyor haykırıyordu. Sesini duyan yakındaki ahırlarda bağlı atlarda

huysuzlanarak ona katıldılar.

Lorna binicinin bütün hüner ve yeteneğini hayvanın azgınlığıyla dengelemede kullanışını soluğu

kesilerek izledi. Şeyh aygırı güneşe doğru tutarak bacaklarını sıkıca sağrısına doladı. Sırtından

atmaya çalışan vahşi hayvana karşı direnirken ter içinde kalan Prensin ipek kibri gövdesine

yapışmıştı.

Binicinin ayaklarında mahmuz olmadığı gibi hayvanın sırtında eyer de yoktu. İradelerin savaşıydı

bu. Hayvanın biraz korkak bir biniciyi rahatça tozların arasına savurabilecek oyunlarını her boşa

çıkarışta Şeyhin bembeyaz dişleri şeytani bir gülüşle kilitleniyordu.

Sonunda adam ve aygır ter içinde kaldılar ve hayvanın altın yelesi çıkardığı toza bulandı. Bir zafer

kahkahası ile Şeyh yere atladı ve sonra Lornanın bugüne kadar gördüğü en cüretkar işi yaptı. Aygırın

gururlu başını elleri arasına aldı tehlikeli ışıltılar saçan gözlerinin içine baktı. Hayvan ısırabilir

yüzünde derin bir yara açabilirdi... ama bunların hiç birini yapmadı yalnızca kulağını titretti ipek

kuyruğunu savurdu ve sonra başını efendisinin omuzuna sürtmeye çalıştı. Kavgayı soluğunu tutarak

izleyen kalabalıktan sevinç çığlıkları yükseldi. Sert esmer yüzleri gülücüklerle aydınlandı. Prens

Kasım bu altın sarısı atla dost olmayı başarmıştı

At götürüldü. Adamlar alkışlarla Şeyhin çevresini sararken Lorna kimsenin dikkatini çekmeden

usulca süzüldü vahaya gitti. Bir palmiyeye yaslandı heyecandan kesilen soluğunu toparlamaya

çalıştı.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

O akşam yemekten sonra büyük çadırda otururlarken Lorna Prensin yakışıklılığının farkına vardığını

anladı. Altın renkli aygırı yola getirmiş olmanın verdiği zevk gözlerinde yansıyordu. Hoşgörülü bir

sesle Lornaya seslendi. Sana bir armağanım var. Buraya gel ve bunu boynuna takmama izin ver.

Lorna tembel tembel okuduğu Fransız dergisinden başını kaldırdı. Şeyh güneş yanığı ellerinin

arasında pırıl pırıl parlayan uzun bir inci dizisi tutuyordu. Haydi Kitabını bırak da incilerin sana nasıl

yaraşacağını göreyim.

Zaman zaman görmek ister gibi kulak memelerini ince boynunu okşadığı olmuştu ama ilk kez bir

mücevherle kur yapıyordu.

Kolye... kolye hiç takmam dedi sinirli sinirli. Rahatsız oluyorum. Lorna erkeğin gözlerinin üzerinde

olduğunu kadife tunikte ve hiç istemediği halde kendini daha da çekici kılan ipek şalvarda dolaştığını

Page 32: Violet Winspear - Col Cicegi

hissetti. Biraz önce ayakkabılarını çıkarmıştı ve çıplak ayakları elinde dergisiyle uzandığı halının

koyu renk tüyleri arasında bembeyazdı.

Bunu takmanı istiyorum. Sesi şimdi emreder gibiydi. Başını dizine koyan Fecir hafifçe kımıldandı.

Sana değil oğlum. Dediğimi mutlaka yaptıracağımı İyi bilen küçüğe söylüyorum..

Ne yaparsınız Boynuma ip takar sözünüzü dinletmeye mi zorlarsınız İncilerden bir ip diyerek alay

etti Şeyh. Fecire seni bana getirmesini söyleyeyim mi Şu güzel bileklerini bir ceylanınkilerle pekala

karıştırabilir. Hayvan. Kitabını fırlattı yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Divanın önünde bir heykel gibi

durdu ama Şeyh hemen yanına çekti. Lorna hiç sesini çıkarmadan inci kolyenin boynuna geçirilişini

izlemek zorunda kaldı. Birbirleriyle kusursuz bir uyum içindeki inciler bir saten gibi parlıyordu.

Sahte mi diye mırıldandı adamın öfkesini göze alarak.

Onu uyanrcasma güldü. Böyle giderse bugün beni çok kızdıracaksın canım. Bu incilerin her biri bir

Arap ailenin bir aylık yemek masrafını karşılar.

O halde lütfen bunları Araplarınıza verin Lornanm kolyeyi çıkarmaya kalkışan kolunu hemen

kavradı Şeyh. Gözlerindeki neşeli ifade sönmüş yerini bir leoparın tehdit eden bakışları almıştı.

İncileri çıkarırsan kolunu kırarım dedi dişlerinin arasından. Bunlar benim armağanım ve reddederek

beni aşağılayamazsın. Lorna nın da dişleri kenetlenmişti. Adamın parmaklan kollarına batıyor canını

acıtıyordu Siz... zorbanın birisiniz dedi. Hep kendi dediğiniz olsun istiyorsunuz. Çok acıklı diye alay

etti Şeyh. Gözleri alayla parladı. Başka kadınlar inciyle zincirlenmeye can atarlar.

Ben başka kadınlardan değilim. Dudakları titredi başını eğip incilere baktı. Kolyenin biçimi çok

güzeldi ve çok eski olduğu belliydi. Uzun zaman önce kimbilir hangi kadın onu saçlarına boynuna ya

da beline takarak süslenmişti. Evet öteki kadınlara benzemiyorsun dedi. Onlar çekiciliklerini her

fırsatta sergilerler. Oysa seni özenle gizlediğin yüreğinin taç yapraklarını teker teker soyarak yavaş

yavaş keşfediyorum. Elini onun kalbine oradan da boynuna götürdü. Lorna korunmak ister gibi elini

kaldırdı ve Şeyh çıplak kolundaki çuruğu gordu.

Ben mi yaptım yoksa

Sizden başka kim olabilir

Bir çiçek gibi çabucak örseleniyorsun. Dudaklarını lekeye dokundurdu. İzin ver onu hemen bir

öpücükle sonra da bir bilezikle gizleyeyim.

Yanındaki oyma kutuya uzandı üzeri mavi taşlarla bezeli kalın bir altın bilezik çıkardı. Lacivert taş

diye mırıldandı bileziği Lornanın ince koluna taktı. İpekler ve antika mücevherlerle bezediği Lornayı

uzun uzun süzdü. Bakışları küçük ayaklarının beyaz kıvrımından saçma kadar bütün vü -cudunda

gezindi. Ellerini Lornanın ipeklere dolanan vücudunda gezdirdi. Gözleri çöl ateşiyle alev alev

yanıyordu sanki. Lornanın soğukluğu bile kıramıyordu bu ateşi. Sevişirken nasıl olacağını merak

ediyorum diye mırıldandı. Seni heyecanlandırmamı ister misin amiga

Bu İspanyolca sevgi sözcüğü Lornayı ürpertti. Üzerine eğilen bu yüz siyah kirpiklerinin arasındaki

delici bakışları ateşli ama acımasız ağzıyla öylesine yakışıklıydı ki.

Şimdiye kadar kendi isteğiyle ona hiç dokunmamıştı. Birden bronzdan oyulmuş gibi duran bu yüze

dokunmak isteği uyandı içinde. Doğasındaki güzellik sevgisinin kendini ele vereceğinden korkarak

Şeyhin yüzünü görmemek için gözlerini yumdu dudaklarının gözlerine dokunduğunu hissetti. Sonra

Fransızca bir şeyler mırıldandığını duydu ve sert sıcak kucağında heyecanla ürperdi. Şimdi gidip

aygıra bir bakayım.

Elmacık kemiğinin altındaki küçük çukurluğu öptü. Çok güzel bir at değil mi Biraz ehlileştirdikten

sonra ona binmene izin verebilirim. Ayağa kalktı Lornanın konuşmasma fırsat vermeden kendine

özgü o sessiz kıvrak yürüyüşü ile dışarı çıktı. Derin sessizlik ve lambadan yayılan sandal ağacı

Page 33: Violet Winspear - Col Cicegi

kokusu sarmıştı çadırı. Lorna parmaklarıyla incileri çekiştirdi. Şeyhin koluna taktığı bileziğin taşları

lambanın ışığında mavi pırıltılar saçıyordu.

Divandaki yastıklara yaslandı ağırlaşan gözkapakları usulca indi. Yarın arkadaşmın kampına

gidecekti ve orada birkaç gün kalabileceğini söylemişti. Düşüncesi bile heyecanlandırıyordu

Lornayı.

Yüreğini dolduran çılgın bir umutla titredi. Bu birkaç gün içinde kaçma fırsatı bulabilirdi

Şeyhin taktığı zincirin boynunda gittikçe ağırlaştığını hissetti. Çıkarıp fırlatmak geçti içinden ama bu

akşam bir kez daha onu öfkelendirmeyi göze alamadı. Şeyh çadıra döndüğünde saçları rüzgarda iyice

dağılmıştı. Onu kucağına alıp divandan kaldırmasına hiç karşı koymadı Lorna. Demek uykun geldi.

Gülümseyerek gözlerine baktı. Seni yatağına taşıyayım mı küçüğüm

Kalbi çılgıncasına atmaya başladı. Geceleri bu yakışıklı barbardan korkuyordu Dudaklarındaki

gülümsemeden sesindeki o kalın mırıltıdan çekiniyordu. Şafakta yola çıkarız dedi onu üzerinde nefis

bir gecelik duran yatağın yanma bırakırken. Kaid birkaç gün avlanmamızı istiyor bu nedenle seni

birlikte götüremem. Lorna Şeyhin kendine baktığını hissetti ve sesinin tonundan Kaidinyabancı bir

kadını kumrunun üzerine atılan bir atmaca gibi kapıp sahiplenmesini pek hoş karşılamayacağını

anladı.

Herhangi bir aptallık yaparsan bundan Ahmet sorumlu olacak diye ekledi Şeyh.

Ahmetin atmaca gibi her hareketimi izleyeceğinden hiç kuşkum yok dedi. Emirlerinizi verdiniz bile

değil mi Benden bıkıncaya kadar burada tutsağım. Esmer bir el boynundaki incilere gitti kendine

doğru çekti ve yüzüne bakmaya zorladı Çölde kaybolmaktan hoşlanacağını hiç sanmıyorum Lorna.

Yalnız yolcuları akbabalar kapar. Hem benden daha acımasız sabun ve suyla araları benim kadar iyi

olmayan adamların haremlerine kendi kızkardeşlerini bile satmaktan çekinmeyen Araplar var.

Yumuşak bir gülüşle onu bıraktı elini yıkamak için küçük bölmeye girdi.

Şeyh ve adamları yola çıktıklarında gökyüzünde hala bir iki yıldız parlıyordu ve palmiyeler açık renk

gökyüzüne karşı kara birer gölge gibiydiler.

Lorna sabah serinliğine karşı bir binici pelerinine iyice sarınmıştı. Şeyh Kasımla birlikte ötekilerin

birkaç metre önlerinde gidiyorlardı.

Şafağın gölgelendirdiği kumlar hala serindi. Çölün büyüleyici görünümü Lornanın içinde bir ürperti

uyandırdı. Yanındaki adamla şafakta ilk at sürüşü değildi ama ona veda edecekti bu gün. Belki de bir

daha görmemek üzere... Ahmet arkadan gelen pelerinli Arapların arasındaydı. Lorna onun

gözetimine bırakılacaktı. Efendisinin bu güvenilir adamının görevi kaçmasını önlemekti. Oysa Lorna

şimdiden kafasında bir plan hazırlamıştı bile. Yarın hafifçe ateşi varmış gibi yapacak yataktan

çıkmayacaktı. Öğleyin kampın öğlen sıcağını geçiştirmek için uykuya çekildiği saatte makasla

çadırın arkasını kesecek ve ele geçirdiği ilk atla kaçacaktı.

Sesin çıkmıyor. Birden Şeyhin sesini duyunca irkildi Neler kuruyorsun bakalım Kalbi çarpmaya

başladı. Kafasının içini okuyabiliyor onca değer verdiği iç dünyasına girebiliyor bağımsızlığına

aldırmıyordu. Anlaşılmaz bir yeteneği vardı bu konuda.

Çölde şafak beni hep büyüler diye cevap verdi. Öylesine gizemli ki adem ile Havva ilk gördüğünde

de böyleydi sanki. Her zaman aynıydı ve hiç bir zaman da değişmeyecek. Keskin gözleriyle ince

muslin kumaşın ardındaki solgun yürek biçimi yüze baktı. Daha önce de dediğim gibi çöl kadına

benzer. Ama insanı hiç bıktırmayan o az rastlanır türüne. Benden uzaktayken beni özleyecek misin

Dürüst bir cevap ister misiniz

Hayır. Küçük bir kahkaha attı. Senin özlemeyeceğini biliyorum ama güneş gibi saçları ve fırtınalı

kalbiyle benim küçüğümü özleyip özlemeyeceğimi öğrenmek istemiyor musun

Page 34: Violet Winspear - Col Cicegi

Sanırım arkadaşınız Kaid daha hoşunuza gidecek şeylerle size unutturabilir.

Bir duygu adamı değil bir eylem adamısınız Prens Kasım. Sizin için evcilleştirilmesi gereken bir

yaratığım ben. Bir kez başımı eğdikten sonra... Seni neden kaçırdığımı biliyorsun diye sözünü kesti.

Seni neden tuttuğumu da biliyorsun. Şu beyaz Shesh ile tıpkı şafağın kardeşi gibisin. Solgun kumları

nasıl yumuşak bir pembeye boğarak yayıldığını görüyor musun Olağanüstü insanı ürküten bir

görünümdü. Altın bir tepsi gibi yükselen güneş kum tepeciklerini belirginleştiriyor çukurlara mor

gölgeler düşürüyordu. Yıldızların hemen hepsi solmuş yalnızca bir tanesi altın rengi gökyüzüne

takılıp kalmış gibi parlıyordu.

Lornanm gözleri parladı. Kanında olağanüstü güzelliklere karşı bir sevgi taşıyordu. Çölde yaşadığı

sıralar böyle bir görünümü ölümsüzleştiren babasını düşündü. Elinde olmadan iç geçirdi. Neden içini

çektin

Oh... Gözleriyle karşılaşmaktan kaçındı. Yumurta pastırma ve çay istedi canım.

Beni hep şaşırtıyorsun dedi Şeyh gülerek. Yola çıkmadan önce fincanlarla kahve içmişlerdi oysa.

Atını durdurdu. Bir an doğan güne karşı atıyla birlikte olağanüstü bir görünüm oluşturdu. Elini

kaldırdı ötekiler de durdu. Bir saatlik mola vereceklerini söyledi ve çöl rüzgarının ilginç biçimlerde

oyduğu ilerdeki kumtaşı kayalarını gösterdi. Küçük hanım çölde kahvaltı yapmak istiyor. Adamlar

birbirlerine baktılar. Sabahın bu erken saatinde mola vermeyi ummadıkları belliydi. Lorna

gülümsediklerini anlamlı anlamlı baş salladıklarını gordu.

Kum taşı kayalarına doğru giderlerken yan gözle Şeyhe baktı. Onunla ilgili küçük ama şaşırtıcı

şeyleri hatırladı. Konuşmalarıyla onu nasıl büyülediğini oynaması için nasıl uzun tüylü küçük bir tazı

yavrusu getirdiğini ya da omuzlarında küçük esmer bir çocukla nasıl gülerek içeri girdiğini....

Ben de çok acıktım diye güldü Şeyh. Bizim çölün sert havasından olmalı. Kayaya vardıklarında

ötekiler atlarından atlamış ılgın otlarından ateşler yakılmış ve kahve cezveleri sürülmüştü bile.

Prens Kasım kamp yerinin biraz ötesindeki bir kayaya yaslandı. Beyaz giysileri başındaki örtü ve

omuzundan geriye doğru attığı lacivert pelerini ile çarpıcı bir görünümü vardı.

Lorna çölün derinliklerinden yükseliyormuş gibi gelen ılgın ateşindeki yemeğin baharatlı kokusunu

içine çekti. Alçalıp yükselen kumlar uçsuz bucaksız masmavi gökyüzü ve kayalara yaslanmış duran

bu uzun boylu adam Lornanın asla unutamayacağı görünümün birer parçasıydılar.

Lorna kamçısını bir çalıya doğru atacakken birden gözü Prensin yaslandığı kayanın yarığından çıkan

siyah sürünen bir şeye takıldı. Şeyh herşeyden habersiz başını eğmiş sigarasını yakıyordu. Lorna

Prensin hemen yanındaki o küçük yaratığın öldürücü iğnesiyle siyah akrep olduğunu anladı.

Adamı ısırabilir bugün özgürlüğüne kavuşturabilirdi onu... hem de temelli olarak. O kıvrak görkemli

vücuttaki canlılık ve yaşam gücü akrebin iğnesindeki zehirle birlikte akıp gidebilirdi.... Kasım.

Elinde olmadan adıyla seslendi. Yanında bir akrep var

Prens Lorna uyardığı anda hayvanı gördü yanan sigarasını hızla üzerine fırlattı. Sonra da siyah

akreplerin can çekişirken bile insanı acıyla kıvrandıran bir ölüme yolaçabileceğini bildiği için

çizmesiyle iyice ezdi. Yavaş yavaş başını kaldırdı hiç sesini çıkarmadan bir süre Lornaya baktı.

Neden beni uyardın

Şu çirkin yaratık kötü hedeflenmiş bir bıçaktan daha öldürücü olabilirdi.

Lorna omuz silkti gözlerini kaçırdı ve kamçısını sıkıca kavradı. En kötü düşmanımın bile akrep

iğnesinden kıvranarak ölmesini istemem.

En kötü düşmanın sana şükran borçlu. Bir adımda yanına geldi elini tuttu. Akrep olayı adamların

gözünden kaçmıştı ama Lornanın elini tutup dudaklarına götürüşünü gördüler. Birlikte zevkli bir

Page 35: Violet Winspear - Col Cicegi

kahvaltı yaptılar. Sonra Şeyh adamları ile yoluna devam edeceklerini söyledi. Kampa dönerken

küçük hanıma Ahmet eşlik edecekti.

Sonra Lornayı bir kenara çekti sıkıca bileğinden kavradı. Ahmetten kaçmayacağına ve çölde kendini

yitirmeyeceğine söz vermelisin. Böylesine geniş ve tehlikeli bir yerde kendini korumayı bilemezsin.

Herşey olabilir. Bunun farkındayım zaten.

Küçük aptal Lornayı sarsmamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Söz vermezsen seni de birlikte

götürmek zorunda kalacağım. Ben Kaidle birlikte ava gidince bir yığın tanımadığın kadınla kapalı

kalmaktan hoşlanacağını sanmıyorum. Haydi kararını ver.

Lorna tek kaçma şansının da ellerinin arasından kaymakta olduğunu anladı umutsuzluk içinde; Uslu

duracağıma söz

veriyorum dedi. Lütfen sizinle gelmem için beni zorlamayın... çok sıkılırım. Hayatımı kurtardın.

Sana karşı borçluyum. Ahmetle dön. İstediğin zaman onunla birlikte ata bin. Kısmet ne ise o olur.

Lornadan uzaklaştı pelerinini düzeltti. Öfkeden çok bir boyun eğiş vardı havasında. Çöl insanları

kısmete inanırlardı ve Lorna Kasımın da bu kuralın dışında kalmadığını anladı.

Şeyh adamlarına ata binmelerini işaret etti. Lornanın eyere oturmasına yardım ettikten sonra kendi

de atına atladı ince esmer elleriyle dizgini kavradı. Vahşi ve keskin havayı içine çekerken burun

delikleri açılıp kapandı. Çevresine ışıl ışıl yanan kum denizine ve alçalıp yükselen altın sarısı

tepeciklere bakarken gözleri parladı.

Çöl her zaman durgun değildir dedi Lornaya. Çoğu kez böyle durgunluk bir fırtınayı haber verir. Şu

anda olağanüstü bir görünümü var.

Olağanüstü bulduğumuz çoğu şeyin tehlikeli bir yanı vardır. Gözgöze geldiler. Düz siyah bir çizgi

halindeki kaşları gözlerinin parlaklığını daha da artırıyordu. Hoşça kal Bütün söylediği buydu. Onu

Ahmetin gözetimine bırakmış arkasına bir kez olsun dönüp bakmadan gidiyordu.

DOKUZUNCU BÖLÜM

Çizmelerinin hafif bir dokunuşu ile atı rüzgar gibi gidiyordu ama Ahmetin zayıf atıyla arayı fazla

açamadı. Arkasında Ahmet ile büyük çadıra geldi atından atladı. Sheshini çekip çıkardı ve birden

güneşle karşılaşan saçları ışıl ışıl yandı. Atımı götür dedi Ahmete. Biraz... biraz yorgunum.

Adam başını eğdi Lornanın yüzüne bakan gözlerinde üzgün bir anlam vardı. Haşan çadırdan

çıkarken oyununa devam etti. Ne kadar sıcak. Elini alnına bastırdı Umarım ateşim çıkmaz. Halsiz bir

tavırla çadıra girdi. Haşan ilgiyle arkasından geldi. Madam için yapabileceğim bir şey var mı

Hayır. Divana yığıldı başını arkaya yasladı. Birazdan iyileşirim. Güneş dokunmuş olabilir.

Prens Kasımın gittiğinden habersiz Sidi Kebirden bir tabib geldi. Madam onu görmek ister mi

Doktor mu şaşkınlık içinde Haşanla gözgöze geldi. Fransız doktor mu Arap madam. Efendimin

babasının Emiri olduğu Sidi Kebirde çalışır. Arada bir hastalara ya da dişi ağrıyanlara bakmaya gelir.

Lorna çizmelerinin halının tüyleri arasında kaybolan burnuna baktı. Rol yapıyordu ateşi yoktu ama

doktorla karşılaşmak düşüncesiyle yanaklarına ateş bastı.

Doktora ihtiyacım yok. dedi. Çadırda kalacağım Haşan lütfen kimse beni rahatsız etmesin.

Haşan her zamanki sakin tavrıyla genç kıza baktı sonra çadırın serin loşluğunda onu yalnız bırakıp

çıktı.

Akşama doğru çadırdaki yalnızlığından bunaldı. Tek başına akşam yemeğini yedikten sonra

pelerinine sarındı vahaya doğru yürüdü. Birinin gölge gibi

sessizce kendisini izlediğini biliyordu. İçinden yükselen öfkeyi yatıştırmaya çalıştı. Çölde kaybolsa

ve bir daha ses çıkmasa Şeyhin umurunda mıydı sanki En sevdiği palmiye ağacını buldu. Eğik

gövdesi yaslanmaya çok uygundu. Ay ışığı yoktu ve tuhaf bir biçimde insan eline benzeyen palmiye

Page 36: Violet Winspear - Col Cicegi

yapraklarının hışırtısı dışında her şey kımıltısızdı. Yalnızca kuyudan kurbağa sesleri geliyordu. Bir

sigara kokusu aldı ve beyaz bir gölge görünce Ahmet sandı. Ancak Şeyhin aksanma benzer bir

Fransızca ile konuşunca irkildi.

Korkmayın madam. Bütün gün sizinle konuşmayı umdum ama Haşan rahatsız edilmek

istemediğinizi söyledi. Ben Ömer ben Zaideyim. Saygıyla başını eğerek selam verdi. Siyah

gözlerinde bir merak pırıltısı vardı. Ben doktorum ve kampta hastaları dolaşırken arkadaşım Kasımın

olağanüstü sarı saçlı bir hanım konuğu olduğunu öğrendim.

Lorna adamın konuşmasında bir alay belirtisi sezmedi ama yine de loş ışıkta yanaklarının kızardığını

hissetti. Hemen oradan kaçıp uzaklaşmak isteğini kendini zorlayarak bastırdı.

Bu konuğun bir İngiliz olması sizi şaşırtmış olmalı Doktor. Kuşkusuz daha önce Şeyhin çadırında

Arap kızlarla karşılaşıyordunuz.

Kısa bir sessizlik oldu ve sigaranın ucundaki parlak. ışık bir an adamın son derece düzgün ince

yüzünü aydınlattı. Ömer ben Zaide arkadaşı Şeyhden çok daha fazla Araba benziyordu ama aynı

zamanda çok daha yumuşak ve sakin görünüyordu.

Daha önce buraya geldiğimde madam Kasım güzel bir kadınla birlikte olacak kadar şanslı değildi.

Hastalarımdan biri boncuk yutan çocuğunu altın saçlı kadın ayaklarından tutup sallamasaydı

boğulacağını söyledi. Araplar sizin gibi gerçek sarışınları pek fazla görmezler.

Bu meselenin en önemsiz yanı Doktor. Lorna ciddileşti buz gibi bir sesle ekledi; Arkadaşınızın beni

burada zorla tuttuğunu da söylemediler mi Gerçekten gönüllü konuğu olduğumu düşünebiliyor

musunuz Ondan iğreniyorum

Birlikte ata bindiğinizi ok atışları yaptığınızı ve satranç oynadığınızı da öğrendim. Bana size

kendisiyle eşit biri gibi davrandığını söylediler madam. Alaylı bir kahkaha attı Lorna. Öbür

kadınlarına nasıl davranır ki

Hangi öteki kadınlar

Doktor ben buraya gelmeden önce onun bir rahip gibi yaşadığına mı inandıracaksınız beni

Hayır bir rahip değil madam. İnce zevkleri olan bir erkek o.

Sizin o ince zevkleri olan arkadaşınızdoktor bir ceylandan farksızmışım gibi atının eyerine vurup

kaçırmaktan başka bir şey düşünmedi. Lorna belki karanlığın ve karşısındakinin doktor oluşunun

verdiği cesaretle konuşuyor konuşuyor içini boşaltıyordu.

Bazen bir erkeğin güzellikten gözleri kamaşır ve doğruyu göremez. Kasım güçlü Emirin tek oğlu ve

korkarım kendi bildiğini okumaya alıştı.

Bunu bir özür olarak nasıl kabul edebilirsiniz Sesi buz gibiydi.

Ona hayranım ve doktor olmasam istediğim kadını belki ben de kaçırabilirdim. Yere attığı sigarası

bir süre parladı sonra söndü. Çölde yaşayan ve güneşin yönettiği bu kaderci insanlar için yarın

diye bir şey yoktur madam. Tutunabildikleri tek şey bugün bu andır. Çöl insanlarına yıldızların

çocukları denilir... onlar da yıldızları vareden güçle yanarlar.

Ne ile yanarlarsa yansınlar dedi Lorna öfkeyle Yalnızca geçici bir arzu için başkasının yaşamının

akışını değiştirmenin özürü olamaz. Şeyh at çaldığı için bir adamı kamçıladı ama anlamıyorum aynı

yasalar kadın çalan birisi için nasıl uygulanmaz.

Doğru madam arkadaşım Şeyh yasaları kendi koyar. Sesinde hafif bir alay vardı. Bir yığın vahşi

kabile halkını yönetmeye alışkındır. Sanırım bu alışkanlıkla genç ve güzel bir kadını yönetmeye

kalkışması oldukça doğaldır. Size karşı acımasız olduğunu söyleyebilir misiniz madam

Kamçısını bana karşı kullanmadı. Lornanm sesi sertleşti. Ama acımasız olmanın başka yollan da

vardır... Beni buraya zorla getirdi.

Page 37: Violet Winspear - Col Cicegi

Anlıyorum dedi. Hafifçe düşünceli sesi Lornanm dikkatinden kaçmadı. Hangi ulustan olursa olsun

bir erkek için kadın yaşamın süsü gözünün zevki ve sıkıntılarının ilacıdır. Prens Kasımın da sıkıntısı

az sayılmaz. Babasının sağlığı iyi değil ve sanırım Prens Kasım çok sevdiği çöl yaşamını bırakacağı

günü üzüntüyle bekliyor. Babasının yerini aldığı zaman bunu yapmak zorunda kalacak. Belki de bu

kaçınılmaz sonu unutmak için size baş vuruyor madam. Ve ben önemsiz bir kadın olarak kendi ulu

sumdan olan insanlardan koparılıp hala bana çok yabancı gelen bu yaşama katlanma zorunda

bırakılışıma aldırmamalıyım öyle mi Lorna palmiyelerin arasından gökyüzündeki sayısız yıldızlara

baktı.

Çölün insanın içindeki ilkelliği ortaya çıkarması olağandır. Doktor sözlerini desteklemek istercesine

zarif bir biçimde ellerini iki yana açtı. Çöl akşamlarını yıldızlarının parlaklığını ve çalı ateşlerini

büyüleyici bulmuyor musunuz Çöl şafağı size vahşiliğin özünde saklı olan güzelliği göstermiyor mu

Yıldızların ışığında Ömer ben Zaidenin badem gözleriyle karşılaştı. Giysisinin bir heykel

düzgünlüğündeki kıvrımları ince vücudundan aşağı iniyordu ve esmer teninde gözalıcı bir beyazlığı

vardı. Gerçek bir Araptı. Oysa Prens Kasım daha iri yapılıydı ve yalnızca yüzü boynu ve kolları

koyu esmerdi.

Şeyhin sıcak arzulu dudaklarını hatırlayınca hafifçe ürperdi.

-Herkes gibi diye başladı Siz de onun çadırındaki kadın olmakla onurlandırıldığımı düşünüyorsunuz.

Beni köleleştirdiği için ondan iğreniyorum

Köle mi Ömer ben Zaide usulca güldü. Bir köle olarak beni çok şaşırtıyorsunuz madam.

Düşüncelerinizi söylüyorsunuz. Onun halkı arasına giriyor onlarla arkadaşlık ediyorsunuz Sizi nasıl

sevdiklerini fark etmiş olmalısınız. Size Theldja... kar beyazı diyorlar. Ay kadar zarif olduğunuzu

düşünüyorlar. Şeyhlerinin sizi istemesine hiç şaşırmıyorlar.

Yeniden ürperdi. Yalnızca özgürlüğünü istiyordu o Arkadaşınız kendi yasalarına karşı çıkmamış

olabilir dedi pelerinini toplayarak Ama benim saygı duyarak yetiştirildiğim yasaları çiğnedi.

Anlamıyor musunuz doktor beni burada evcilleştirmekten zevk aldığı bir dişi kaplan gibi tutuyor.

Doktor içini çekti. Karşısındakinin kaçırılışma uysalca boyun eğmeyecek bir İngiliz kızı olduğu

gerçeğiyle birdenbire yüzyüze gelmi.ş gibiydi..

Eğer yaşamımızda kaderin büyük bir rolü olduğunu söylersem bir yararı olur mu madam Bir şeyler

olur umutsuzluğa kapılırız. Sonra zaman geçer ve

görünmeyen bir elin bizi yaşam denilen karmaşanın zevklerine ya da tehlikelerine doğru ittiğini

anlarız. Ömer ben Zaide öne doğru hafifçe eğildi ve siyah gözleriyle Lornayı kuşattı. Bir şeyler sizi

çöle çağırdı. Siz de izlediniz ve her

şey sizi orada tutmak için elbirliği yaptı. Yeniden düşünün madam. Çölün çağrısını duyanlar çok

geçmeden gerçeği görürler. Dedikleri doğruydu; çölün altın ülkesine tuhaf etkileyici bir çağrıyı

izleyerek ...Geç oluyor Doktor dedi soğuk bir sesle. Büyük çadıra kadar size eşlik edeyim madam.

Çadıra vardıklarında Lorna kahve içmek için içeri davet etti ama öteki iğne batırılmış gibi hemen

geri çekildi. Çok naziksiniz madam ama yapamam diye başını salladı. Geceleyin sizinle kahve

içersem Kasım bundan hoşlanmaz. Doğru olmaz anlıyor musunuz

Yalnızca kendisi tüm kuralları çiğneyebilir dedi öfkeyle. Ya hastalanırsam ne olur doktor Yanıma

giremez misiniz

Bir doktor olarak elbette. Beyaz dişlerini gösteıerek güldü. Bunun dışındaki herşeyde ben bir

Arabım.

Peçeyi ve haremi onaylıyor musunuz

Page 38: Violet Winspear - Col Cicegi

Bir dostun ailesine saygı göstermeye inanırım. Nazikçe başını eğdi. Sizi tanıdığıma çok sevindim

madam. Hoşça kalın.

Lornanın incecik pelerinli gölgesi içeri girmek istemiyormuş gibi bir an çadırın kapısında durdu.

Sonra içeri girdi sandal ağacı Türk tütünü ve eyer cilası kokusunun birbirine karıştığı havayı içine

çekti. Bu kokular ister istemez kendini tutsak eden o acımasız adamı hatırlatı -yordu. Kusursuz uşak

Haşan kahve cezvesini küçük taşınabilir sobanın üzerine yerleştirmiş bir tepsi ile ballı çörekler ve

badem bırakmıştı.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra bir dergiye göz gezdirmeye başladı. Bu Fransız dergisinde babasıyla

gittikleri bazı yerlerin fotoğraflarını görünce içi burkuldu. Kadehindeki her kabarcık bir mutluluk

kabarcığı olsun demişti babası. İçini çekti çadırda dolaşmaya başladı. Prensin uzakta olduğunu

biliyordu ama yine de her an içeri giriverecekmiş gibi tedirgindi. Öylesine güçlüydü ki varlığının bir

parçasını geride bırakmıştı sanki.

Lambaları birer birer söndürdü hareme girdi. Boncuklu perde arkasından şıkırdayarak eski halini

aldı. Bu akşam nedense üşüyordu. Büyük leopar postunu yatağın üzerine örttü.

Yatakta dönüp durdu. Buradan kaçmalıydı artık. Hafifçe inledi yüzünü yastığa gömdü. Kaçmalıydı

Yarın yapamaz mıydı bunu Erkenden gün doğmadan önce Ahmet hala çadırında uyurken

Sağda solda atılmış eyerler ve gemler olurdu hep. Yatağın yanındaki sürahiden dolduracağı bir şişe

su ile akşamdan kalan kekleri yanma alabilirdi. Kalbi hızlı hızlı attı. Şafakla birlikte kaçacaktı...

ONUNCU BÖLÜM

Lorna kaçıyor şafak rüzgarıyla yarışıyordu sanki.

Bir gölge gibi sürünerek çadırdan çıkıp bir at bulması ne kadar kolay olmuştu. Prens Kasım m

ahırlarında zaten tek bir güçsüz ya da yavaş at olmadığı için seçim yapmasına bile gerek kalmamıştı.

Safran rengi beyaz ayaklı genç çevik kısrak başlangıçta biraz huysuzlanmıştı. Ama şimdi esnek uzun

adımlı hayvanın

ritmiyle kusursuz bir uyum sağladığım hissediyordu. Şafak havası bir şarap gibiydi ve özgürlük

duygusuyla karışarak başını döndürmüştü. Kampla arasındaki uzaklığı mümkün olduğunca açmak

için sonsuz kum tepecikleri boyunca atını dört nala sürüyor atının kumda bıraktığı derin izleri çöl

rüzgarının hemencecik silmesini diliyordu.

Keyifle güldü. Artık özgürdü ve kendisi için gerekli en küçük şeyi bile unutmamıştı. Deri bir

matarada suyu küçük bir çantada yiyeceği vardı. Hatta gecenin soğuğuna karşı bir yün pelerin almayı

bile unutmamıştı. Ayrıca güneş yükselip çölü kavurmaya başladığında başına bağlamak için muslin

bir shesh almıştı.

Doğru yolda olduğunu henüz epeyce uzakta ki Yraa tepelerine doğru gittiğini biliyordu

Korkmuyordu. Çölün sonsuzluğundan ve zaman zaman uluyan çakallardan daha çok onu korkutan

adamdan hızla uzaklaşıyordu.

Kumlara yayılan ışık hafifçe açılmaya başladığında atını daha da hızlandırdı.

Gün ışığı ile birlikte kamptan kaçtığı hemen fark edilecekti Zehra çadıra kahve götürecek ve gittiğini

anlıyacaktı. Sonra kampı ayağa kaldıracaktı. Ahmet hemen ardına düşecek şeyhin korkusuyla atını

mahmuzladığı gibi atmaca gözleriyle bakmadığı tek bir kaya kovuğu bırakmayacaktı.

Rüzgar pelerinini şişirdi atının bıraktığı izleri kumlarla örttü. Rüzgar da ondan yanaydı Arkasında

izleri hemen siliyordu. Kapıldığı rahatlık duygusu içinde bu sabah rüzgarın aşırı şiddetine ve gün

batımının tuhaf rengine ne aldırıyor ne de merak ediyordu. Lorna düşünceleriyle biraz avundu ve

saatler geçtikçe çölün sonsuzluğu sinirlerini uyuşturmaya başladı. Bir ara atını dinlendirmek için kısa

bir mola verdi. Bütün vücudu gevşemişti. Kısrağın dizginini sıkı sıkı tutarak bir sigara içti. Bu kez

Page 39: Violet Winspear - Col Cicegi

bir başına çölde kalma tehlikesine atılmaya niyeti yoktu. Çevresine bakındı. Kumlar yer yer

kararmıştı. Başını bulutlanan gökyüzüne kaldırdı ve ilk kez o an her yanın nasıl durgun ve sessiz

olduğunu fark etti. Öyle ki sessizlikte kumların hışırtısı bir uğultu halinde büyüyordu.

Kadın çöl gibidir. Şeyh birlikte atla dolaştıkları bir gün böyle demişti. Her ikisinin de yüreğinde

birçok giz yatar. İkisi de insana huzur verirler ama fırtınanın ne zaman kopacağı belli olmaz.

Evet gizleri olan bir yerdi. İnsan ömür boyu içinde yaşayabilir ama yine de yüreğinin derinliklerine

ulaşamazdı.

Atının dizginlerinden sıkıca tutarak akşam karanlığından önce ulaşmayı umduğu tepelere doğru

baktı. Çölde mavi kabartmalar gibiydiler; çok yakın ama hala çok uzak. Eyere tırmandı ve safran

rengi kısrak bir kez daha sirktekiler gibi arka ayaklarının üzerinde şahlandı. Lorna dizginlere yapıştı

topuğuyla dokundu. Şeyhin ürken atlara kullandığı sözcüklerden aklında kalanları yineledi ve

hayvan sakinleşti Lornanın istediği gibi uyumlu adımlarla dörtnala ileri doğru atıldı.

Hemen hemen yarım saat sonra Lorna yağmur damlalarını yüzünde hissetti.

Çok geçmeden yağmur başladı ve Lorna bir iki kez uzaklardan Yraa tepelerinin ardından gelen

gökgürültüsünü duydu.

Çölde fırtınaya tutulmaktan daha korkunç olanı yakalanmak kendisinden kaçtığı adama geri

götürülmekti.

Birden yağmur dindi ama gökyüzü hala bulutlu ve hava ağırdı. Kumlar birden küçük hortumlar

halinde dönmeye başladı. Lornanın hedefi olan tepeler şimdi

ince bir sis tabakasının ardında kalmıştı. Sinirden boğazının düğümlendiğini hissetti.

Her geçen dakika hava daha da kararıyor ısınıyordu. Lorna yorgun başını bronz bir kask

sıkıştırıyormuş gibi hissetti. Birden çölden rüzga -rın sürüklediği tuhaf bir ses duydu... sıcağa rağmen

soğuk soğuk ürperten bir inleme.

İçgüdüleri fırtınanın birden bastıracağını söyledi ve rüzgar acımasızca kumları kamçılamadan önce

sığınacak bir yer bakındı.

Pek uzakta olmayan kaya yığınlarını gördü atını oraya doğru sürdü. Kayaların çevresini kükürt rengi

kumların üzerinde koyu bir yama gibi duran seyrek dikenli çalılar sarmıştı. Yalnızca kendisini değil

kısrağı da ürküten şimşekler çakmaya başlayınca sığınak için şansına şükretti.

Ürken hayvan birden kişneyerek şahlandı ve öylesine yükseldi ki Lorna kendini korumasına fırsat

kalmadan dizginler elinden çıktı kumların üstüne savruldu. Olduğu yerde bir an soluğu kesildi

kısrağın tiz bir kişneme ile dörtnala uzaklaşmasını şaşkınlık içinde izledi.

Lorna sendeleyerek ayağa kalktı elini omuzundaki şiddetli sancıya götürdü. Atın arkasından bağırdı

ama sesi rüzgarda boğuldu ve ürken hayvan Lornanın bütün gün dokunmadığı suyu ve yiyecekleri de

yanında götürerek toz bulutunun içinde kayboldu.

Lorna umutsuz bir halde arkasından bakakaldı. Sonra yeniden şimşek çakınca kayaların altına

ulaşması gerektiğini arıladı.

Omuzunu oynatmasıyla acıdan dişleri kenetlendi ve kayalara ulaşmak için yılmadan ilerledi.

Öylesine sarsılmış canı yanmış ve öylesine öfkelenmişti ki ağlamadı bile. Kasımın uyarısı bir kara

haber

çanı gibi beyninde vurup duruyordu. Öyle geniş ve tehlikeli bir yerde kendini nasıl koruyacağını

bilemezsin demişti.

Sözleri gök gürültüsü ve rüzgarla karışmış gibi beyninde yankılanıyordu. Şimşekten adamın

gözlerinin parladığını görür gibi oldu ve sonra kayaların arkasındaki kumlu oyuğa geldiğinde her şey

Page 40: Violet Winspear - Col Cicegi

döndü birden küçük bir kedi yavrusu gibi güçsüz kalakaldı. Gökyüzü kararıyor rüzgar uğulduyordu.

Koyu bir karanlığa düşer gibi oldu ve yüzünün kumlara değdiğini hissetti.

Sonunda gözlerini açtığında her şey sisliydi.Havada boğucu tozlar uçuşuyordu ve ağzında isli bir tad

vardı.

Kumlara yuvarlandığını belli belirsiz hatırlıyordu ama şimdi bir kayaya yaslanmıştı ve biri yanında

diz çökmüş duruyordu... yüzünün yarısını gizleyen beyaz keten örtünün üstündeki gözleri öfkeli

öfkeli parlıyordu.

Çok susamıştı ve omuzu acıyla zonkluyordu. Her şey bir karabasan gibiydi ama su şişesini uzatan

eller yeterince canlıydı. Suyu yudumlarken yüreği şükranla doldu kendine gelir gelmez adamın

kollarının vücuduna dolandığını anladı. Hemen çekildi korku dolu gözlerini adamın kumaşla örtülü

yüzüne dikti.

Ne delilik diye mırıldandı sonra güçlü güneş yanığı yüzünü ortaya çıkararak örtüyü çekip çıkardı.

Lornanın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Bu yüzü yırtıcı bir şeyler taşıyan bu sesi çok iyi tanıyordu.

Demek benden kaçmak için kum fırtınasını göze aldın ha Ahmetten bir at alıp kaçtığını duyar

duymaz Kaidin kampından peşine düştüm. Hepten aptal olmadığından kuşkum yoktu. Kaldığın

otelin bulunduğu Yraa üstündeki tepelere doğru gideceğini biliyordum.

Şimşekler çakan sert bakışlarını Lornaya dikti. Bir çalıya takılan sheshini görmeseydim bu kayalara

bakmadan geçebilirdim.

Berelenmiş iki çiçek gibi duran gözlerine uzun uzun baktı. Aptal çocuk dedi. Seni arayacağımı

bilmeliydin. Seni bulacağımı tahmin etmeliydin.

Bazen şeytanın ta kendisi olduğunu düşünüyorum... Sonra acıyla kıvrandı. Omuzum...omuzuma bir

şeyler oldu galiba. Atım şimşekten ürktü yere fırlattı beni... ohçok acıyor.

Şeyh onu kollarına aldı omuzunun çevresini canını yakmamaya çalışarak usulca yokladı.

Omuzun çıkmış dedi. Yerine oturtabilirim canım ama canın yanacak. Lorna rüzgarın savurduğu kum

bulutunun arasından adama baktı. Zaten her işi ters gitmişti. Canından bezmiş bir tavırla Hiç

çekinmeyin Prens Kasım dedi. Vicdanınız sızlamadan daha önceleri de canımı yaktınız zaten.

Şeyhin yüzü bronz bir maske gibiydi. Neler hissettiğini anlamak olanaksızdı. Giysisinin cebinden

sigara kutusunu çıkardı. Lornanın du -daklarının arasına bir sigara yerleştirdi. Sonra kibriti çakıp

sigarasını yaktı. Bir nefes al acına yararı olur. hazır mısın Lorna sigaradan derin bir nefes çekti başını

salladı. Çığlığı rüzgarın uğultusunda kayboldu ve Şeyh becerikli elleriyle çıkan kemiği yerine

oturttu. Lorna titredi alnında ter damlaları birikti. Ağrıyı bir uyuşukluk izlemişti. Şeyh sinirlerin

üzerindeki basıncın neden olduğunu söylediği uyuşukluk geçinceye kadar ince güçlü parmaklarıyla

Lornanm omuzunu ve kolunu ağır ağır oğuşturdu. Sonra;

Kımıldatmaya çalış diye mırıldandı.

Lorna dediğini yaptı. Acıyor ama yerine oturdu galiba. Te... teşekkür ederim. Çok cesursun Lorna.

Lornanın gözlerine düşen nemli kumlu saçını geriye doğru itti. Birazdan fırtına iyice azacak. Belki

de kumların altına gömüleceğiz. Üzerimizde birer anıt gibi şu kayalarla sonsuza kadarbirbirimizin

kollarında yatmak seni korkutmuyor mu Lorna yeniden kayaya yaslandı sigarasını bitirdi. Biraz

ötede Şeyhin sıkıca bağladığı siyah atı Ceylan uçuşan kumlardan korunmak için başını eğmişti.

Kaçmak ve fırtınayı göze almak ha Ne çılgınlık diye sertçe söylendi Şeyh. Sizden kaçabileceğimi

sanmak daha büyük çılgınlık. Şeyhin yüzüne baktı. Rüzgarın uğultusu gittikçe artıyordu. Çöl

bildiğini okuyor ve siz de en az onun kadar acımasızsınız.

Kalbimi kırıyorsun diye alay etti. Seni çölde kaybolmuş bir kar tanesi gibi bulduğum halde tek bir

nezaket sözcüğü bile etmiyorsun.

Page 41: Violet Winspear - Col Cicegi

Ne zamandan beri nazik olmamı bekliyorsunuz* Prens Kasım. Ciddi mavi gözlerle Şeyhe baktı. Siz

hiç nazik oldunuz mu acaba

Prens kaşlarını çattı başını çevirdi. Çöl fırtınasında acıma yoktur. Yalnızca tehlike vardır ve şimdi

tam ortasındayız.

Ne kadar sürer

Aynı anda korkunç bir gürültü koptu ve cevabını duymadı. Rüzgarın önüne katarak çılgın gibi

savurduğu kumlar iğne gibi vücutlarına batıyordu. Prens Kasım genç kızı pelerinin içine aldı sımsıkı

kendine doğru bastırdıktan sonra kukuletasını başlarına geçirdi.

Tam bir kasırgaydı. Lorna çalıların söküldüğünü küçük kaya parçalarının savrulduğunu

hissediyordu. Çılgınca esen rüzgarın uğultusu kulaklarını tıkadı ve sinirleri boşaldı. Bir çığlık attı.

Korkacak bir şey yok. Avutucu sözcüklerdi ama bir yandan da üzerlerini sürekli kum örttüğü için sık

sık yerlerini değiştiriyorlardı. Birinde Lorna hafifçe inledi ve Prensin dudaklarını şakağında hissetti.

Kumlu dudakları sıcak ve sertti. Umutsuzluk içinde gözlerini yumdu Lorna. Yapacak bir şey yoktu.

Fırtınaya karşı ellerinden bir şey gelmi -yordu. Soluğu kesilmiş çaresiz bir halde Prens Kasımın

kollarında yatıyordu. Kumların kamçıladığı vücudu ezilmiş gibi sızlıyordu. Birden vücudunu tuhaf

bir rahatlık duygusu sardı.

Lorna Kulağının dibinden gelen ses telaşlıydı. Soluk alabiliyor musun.. İyi misin

Kasım... Uykulu uykulu konuştu. Çok tuhaf bir duygu var içimde.

Gayret etuyumamalısın Lornayı sarstı ve birden üzerlerini kum örttü. Boğucu ve sıcak kumun içinde

diri diri fırına atılmış gibiydiler.

Gözlerini güçlükle açtı. Şeyhin yüzü hemen yakınındaydı. Şeyh dudaklarını onun aralanan

dudaklarına bastırdı. Sonra çekildi ve yeniden Uyumamalısm dedi hırsla.

Kasım... ne kadar sürecek

Bilmiyoruml küçüğüm. Onu göğsünde sıktı. Lorna Şeyhin kalp atışlarını duyabiliyordu.

Cesur ol..

Hep... hep öyle olmaya çalıştım zaten.

Evet her zaman başını dimdik tutar korkusuzca bir erkeğin ta gözünün içine bakabilirsin. Ah ne

rüzgar ya Şeytan fırtınası

Zavallı atın

Evet dedi üzgün bir sesle. Dua edelim de hayvan çıldırmasın. bağını koparabilir.

O zaman iyice ortada kalırız.

Hem de nasıl. Güçlü elleri pelerinin altından Lornanın ince vücuduna gitti.

Lorna ürperdierkeğin dokunuşunun içinde uyandırdığı duygulardan ürktü.

Bir şey yaptığım yok diye tersledi. Yalnızca kan dolaşımını kolaylaştırmak için giysilerini

gevşetiyorum. Bir canavar olduğumu düşünüyorsan yanılıyorsun. Lorna konuşamadı. Benliğini saran

duygulara karşı çaresiz hissediyordu kendini. Bu karışık fırtınalı anda ona ait olduğu için

dokunuşundan etkilendiğini anladı. Kalbi ruhu ve onuruyla bu çöl erkeğine aitti. Ve ondan değil ona

duyduğu sevgiden kaçmıştı.

Sonunda kendine aşık etmişti onu Gönlünü kazanmış bir hayvan terbiyecisinin gülüşüyle onu

evcilleştirmişti.

Çadırındaki ilk gece elinin altında bir bıçak bırakmış... belki de onu denemiş kaçıp kaçmayacağını

görmek istemişti.

Onu sevmek... Bir hayvan terbiyecisinin genç bir dişi kaplanla oynadığı gibi kendisiyle eğlendiği

için ondan nefret etmek...

Page 42: Violet Winspear - Col Cicegi

Lorna benliğini saran bu büyüye karşı koymaya çalıştı. Seni bir hayvan olarak düşündüğümü mü

sanıyorsun

Önce kollarını sıktığını hissetti hemen sonra da çarpan büyük bir kum kütlesine karşı onu korumaya

çalıştığını anladı. Şimdi kalın bir kum tabakasının altında kalmışlardı. Boğulur gibi oluyorlar

kulakları duymuyordu. Görmek işitmek hatta düşünmek bile olanaksızdı. Saniyeler... dakikalar...

saatler

boyunca kum girdabının içinde kayboldular. Sonra bir sessizlik korkunç bir durgunluk çöktü.

Lornanın soluğu kesilir gibi oldu paniğe kapıldı. Şeyh küfrederek tüm gücünü topladı omuzuyla

kumların bir kısmını yerinden oynatmaya çalıştı. Bir daha. bir daha. ta ki Lornanın yüzüne Şeyhin

alnından akan ter damlaları düşünceye kadar. Lornanın soluğu kesiliyor başı dönüyordu ama yine de

ona yardım etmeye çalıştı. Sonunda Şeyhin başı ve omuzları kumlan yararak dışarı çıktı içeri temiz

hava doldu. Omuzuyla deliği genişletti ve Lornayı dışarı çekti.

İkisinin de boynu gözleri burun delikleri kumlarla dolmuştu. Soluk soluğa bir süre uzandılar. Derin

bir durgunluk vardı havada. Fırtınanın öfkesinden sonra büyüleyici bir sessizlik...

Lornanın vücudu sarsıldı gözyaşları yüzüne yapışan kumlarda izler bırakarak aşağı doğru süzülmeye

başladı.

Kasım ayağa kalktı atına yaklaştı. Usul usul konuşarak titreyen hayvanı yatıştırdı terden vücuduna

yapışan kumlan silkeledi. Ağız ve göz kenarlarındaki çizgilere dolan kumlarla ürkütücü bir

görünümü vardı. Tanrıya şükürler olsun hala atımız var dedi. Kampa millerce uzakta bir şişe suyla

çölde kalmak hiç de keyifli olmayacaktı.

Lorna ıslak kirpiklerini kırpıştırdı. Hala sersemliği geçmemişti ve söylenenleri tam olarak

arılamıyordu. Sonsuz kumlarda şimdi de serin akşam rüzgan ıslık çalıyordu.

Şeyh elinde su şişesi ile Lornanm üzerine eğildi su içirdi. Su Lornanın dişlerindeki kumlan temizledi

kuruyan boğazını yumuşattı. Şeyh kendisi de bir yudum alırken Lornaya baktı. Sanırım gece burada

kalacağız. Kampa dönmek için sabah erkenden yola çıkarız.

Kampa mı

Evet. Sesi yine o bıçak keskinliğini kazanmıştı. İstesen de istemesen de benimle birlikte dönüyorsun.

Lorna kum dolan sheshini çıkardı. Saçları gece rüzgarında uçuştu ve gözleri buğulandı. Arkadaşınız

Kaidle avlanmanızı engellediğim halde neden benimle uğraşıyorsunuz Yerine kolayca bir yenisini

koyabileceğiniz bir kadınım oysa. Evet bir kadınsın. Onu ayağa kaldırdı dirseğinden kavradı. Henüz

seni bırakmaya hazır değilim. henüz değil küçük buz parçası. Seni eritmek zevkini henüz tatmadım.

O zamana kadar birlikte kalacağız... inşallah.

Çok uygunsuz bir deyim. Lorna öfkeyle korunmaya çekildi. Oysa istendiğini bilmenin onunla

birlikte olmanın içinde uyandırdığı sevinçten şaşkına dönmüştü. Siz yalnızca kendi arzularınıza

boyun eğersiniz Prens Kasım. Aramızda köle-efendi ilişkisi varmış gibi konuşuyorsun benimle diye

alay etti. Yalnızca adımla çağır beni.

Gülümsedi kollarını Lornanın vücuduna doladı. Lorna kasıldığını hissetti. Benliğini saran zevki belli

etmemeliydi ona. Kalpsiz bir adamdı o. Dokunur dokunmaz kalbinin çarpmaya başlaması ne

saçmalıktı.

Birkaç saat dinlenmeliyiz dedi Şeyh. Üşütmemelisin. Çöl iklimine güvenilmez. Bir an çok sıcak

hemen sonra çok soğuk... tıpkı kadın gibi.

Sıcak soluğu boynunda titredi ve Lorna Hayır. yapmayın dedi korku içinde. Şeyhin öpücüğüne karşı

tepkisinin ne olacağını bilemiyordu. Vahşi bir sesle güldü Şeyh.

Page 43: Violet Winspear - Col Cicegi

Bir gün güzelim dedi. Senden değişik bir çığlık duymayı başaracağım. Bilirsin İngilizlerin bir

zayıflığı vardır. Sonunda düşmanlarını severler. Sevmek mi Hem ona hem de kendine inat eden

kalbine karşı savaş veriyordu Lorna. Sizin için hiçbir anlamı yokken nasıl kullanmaya cesaret

ediyorsunuz bu sözü anlamıyorum.

Eğer seni sevseydim meleğim asıl o zaman korkardın benden. Henüz bir kadınla bir erkek arasındaki

ateşli bir aşkın nasıl olduğunu bilmiyorsun küçük buz parçası.

Siz nereden biliyorsunuz peki diye karşı çıktı. Şimdiye kadar kimseyi sevmediniz.

Yalnızca çölü seviyorum.

Gülerek Lornayı bıraktı ve yarı sökülmüş haldeki ılgınlardan toplamaya koyuldu. Odunsu gövdeli

otlar biraz sonra keyifle yanmaya başladılar. Şeyh atının uyuyacağı yeri ayarladıktan sonra geldi

çatırdayan ateşin yanına oturdu. Karanlığın içinden bir çakal uluması daha yükseldi. Lorna sinirli

sinirli o yana baktı.

Korkma Şeyh sigarasını yakmaya çalışıyordu. Kibritin zayıf ışığı bir an biçimli yüzünü aydınlattı.

Ateşimiz olduğu sürece yanımıza yaklaşamazlar. Çok... çok açlar galiba. Pelerini üzerine çekti.

Ateşin ötesinde çöl öyle karanlık ki...

Yıldızlar bulutların arkasında kaldı. Sigarasının ucu yanıp söndü. Haydi başını dizime koy ve biraz

uyumaya çalış.

Lorna kendini çok yorgun hissetti. Kumdan gözleri sızlıyordu. Biraz uzanmak belki iyi gelirdi. Kısa

bir kararsızlıktan sonra dediğini yaptı dizine yaslandı. Kaçtığı yalnızca kollarına dönmek için kaçtığı

erkeğin verdiği güvenle uykuya daldı.

ON birinci bölüm

Korkunç kum fırtınası çölün bütün yüzeyiz alt üst etmişti. Sanki bir dev kum tepecikleriı dağıtmış

sonra yeni biçimler vermişti onlar: Lorna Kasımın keskin gözlerle çevreyi tarayışm izledi ve güneşin

doğuşuna göre izlemeleri gereken yönü çıkarmaya çalıştığını anladı.

Döndü arkadaki tepelere şöyle bir baktı tarafta Yraa uzanıyordu ve şu anda düşündüğü şeylerin çok

uzağındaydı. Başını dikleştirdibiran güneş sarısı saçlarında takılır gibi oldu. Bir çift sarılı-

kahverengili gözü üzerinde hissedince şimdiye kadar tanımadığı bir duyguyla ürperdi Lorna. Alaylı

bir tavırla;

Güneye doğru gidiyoruz dedi Kasım.

Lorna Şeyhin gözlerinde tuhaf bir pırıltı far etti. Güneye gitmek istediğini ve bir daha arkısına dönüp

bakmayacağını söylese acaba tepki ne olurdu diye merak etti. Ama bunu kendine saklaması

gerekiyordu. Bu anlaşılması zor güç erkeğin kendisine meydan okunmasından hoşlanıyordu. Ancak

ona kafa tuttuğu sürece yaşa mında bir yeri olabilirdi. Bundan hiç kuskus yoktu.

Buraları iyi bilmiyorsun galiba dedi. Ya kaybolursak

Seninle kaybolmaya her zaman razıyım. Haince gülümsedi. Saçların güneşi çalıyor sanki...

Fırtınadan ve çöldeki geceden sonra böyle dinç görünmen çok şaşırtıcı.

Alaylı bakışlarını erkeğin tıraşsız yüzünde gezdirdi Lorna. Kasım sırıtarak elini sakalına götürdü.

Olağanüstü görünebilirsiniz küçük hanım ama sizden gelecek en küçük bir küstahlık ve ben... Ona

doğru bir adım attı ve Lorna

siyah ata çarpıncaya kadar geri geri çekildi. Hayvan yalnızca silkinmekle yetindi ve hiç

kımıldamadan durdu. Kasım onu yakalayıp kolunun üzerinde bükerken Lornanm içinden bir sevinç

dalgası yükseldi yarı gülerek soludu.

Şeyhin güçlü kollarının arasında pantolonu ve gömleğiyle incecik ve kıvraktı. Şeyhin dağınık siyah

saçlarının arasından gözlerindeki ifadeyi görünce bütün vücudunun ürperdiğini hissetti.

Page 44: Violet Winspear - Col Cicegi

Seni ikiye bölebilir ve her parçanı bir yana savurabilirim. Yumuşak alaylı bir sesle mırıldandı.

İstesem şu anda seni evcilleştirebilirim.

Aynı alaycı tavırla karşılık verdi Lorna:

Ama kahvaltı yapmadığım ve güçsüz olduğum için. Kasım onun güneşte açılmış mavi çiçeklere

benzeyen gözlerine baktı bembeyaz dişlerini göstererek güldü sonra hırsla kendine çekti. Lorna onun

kendini deli gibi arzuladığını iliklerinde hissetti. Sorumluluklarının getirdiği gerilim içinde onu

ferahlatacak bir konuydu o... onunla avunuyor sıkıntılarından bir an olsun kurtuluyordu. Yalnızca

sarı saçlarını kendi esmer teni ile zıtlık yaratan yumuşak beyaz tenini istiyordu ama uysal bir köle de

istemiyordu. Sonuç olarak Şeyh onu istiyordu ve o da uygar bir erkeğin verebileceği sevgi olsun ya

da olmasın bu erkeğe aitti. Şeyh onun yarı aralık dudaklarını öptü. Lorna özlem aşk ve gelecek

korkusundan ölebilirdi o an. Arzulu dudakların yanağına oradan boynuna gittiğini hissetti. Haydi

canım. Yolumuza gidelim.

Lornayı bıraktı son bir kez daha bakmak için atına gitti. Kalan suyun hemen hemen yarısını

kavurucu güneşin altında ikisini birden taşımak zorunda olan hayvana verdi. Sadık hayvan yelesini

salladı burnunu sevgiyle sahibinin geniş omuzuna sürttü ısırır gibi yaptı.

Lorna basma sheshini yerleştirirken onları izledi. Şeyh birinde atlarının kendisi için yoluna çıkan

kadınlardan daha önemli olduğunu söylemişti. Kimbilir kaç kadın girmişti yaşamına. Öylesine yaşam

dolu öylesine yakışıklıydı ki. Düşüncesi bile Lornaya katlanılmaz geliyordu ama kimbilir kollarında

ne güzel Arap kızları tutmuştu. Ne de olsa güçlü Emirin tek oğluydu. Kendi başına bir Prensti.

Şeyh gitmeye hazır eyere yerleşti ve gösterdiği gibi üzengiye basan Lornayı tek koluyla kavrayıp

önüne çekti. Kollarının çelik kıskacıyla onu sardı bir an gözgöze geldiler. Seni bırakmayacağım diye

mırıldandı Şeyh.

Zavallı Ceylan dedi Lorna ama kalbi çarpıyor Şeyhin sözlerinde iki anlam olup olmadığını merak

ediyordu. İkimizi birden taşımak zorunda.

Sen bir hurma dalından daha hafifsin. Çöl havasını derin derin içine çekerken burun delikleri açılıp

kapanıyordu. Ceylanın eyerinde seni ilk taşıyışım değil bu

Yola koyuldular. Ancak Lorna bu kez yolculuğun tadına varıyordu. Gökyüzü kayısı rengindeydi ve

kumlar uzaktan kadife gibi görünüyordu. İnsanı ferahlatan hafif bir rüzgar vardı. Kendini hiç böyle

canlı hissetmemiş çölün vahşi güzelliğinin böylesine farkına varmamıştı. Yraa tepeleri şimdi çok

arkalarda kalmıştı ve Lorna dönüp bakmadı bile.

Öğleye doğru bir bedevi grubuna rastladılar. Adamlar ikisini dostça selamladıktan sonra sevinçle su

verdiler ve çadırlardan birine davet edip yemek çıkardılar. Lorna çok acıkmıştı ve bütün kuralları bir

yana atıp tıpkı Araplar gibi ekmeğini yemeğin suyuna banarak eliyle yemeye koyuldu. Yemek için

çadırın kadınlar bölümüne gönderilecekti ama Şeyh onun bir erkek çocuğu olduğunu

ve fırtınada birlikte kaybolduklarını söylemişti. Sonra da Karnı aç ama bunu kendisi söyleyemez çok

utangaçtır diye eklemişti. Gözleri şeytanca pırıltılarla doluydu. Çaylar dağıtılırken ona sheshini

açmamasını söyledi. Hiçbir Arap çocuğunun yumuşak altın sarısı saçları olmaz.

Lorna çayın naneli ve şekerli oluşuna aldırmadan birkaç bardak içti sonra da yünle doldurulmuş irice

bir yastığa gömüldü uyuklamaya başladı. Uykusunun arasında adamların gırtlaktan gelen Arapça

konuşmalarını duyuyordu. Bedeviler sert ama iyi yürekli insanlardı. Şeyh çocukla birlikte yola

çıkmaları gerektiğini söyleyince ısrarla yanlarına peynir bir tulum su ve yufka verdiler.

Alçak siyah çadırlardan uzaklaşırken kumları kızıla boyayan güneş batıda için için yanmaya devam

ediyordu. Arkalarında Allah ibarek sesleri yankılandı ve sonra derin bir sessizlik çöktü.

Günbatımının son kızıllığında yollarına devam ediyorlardı.

Page 45: Violet Winspear - Col Cicegi

Lorna günbatımı sırasında tutulan dileklerin gerçekleştiğini düşündü ama hiçbir şey dilemedi. O da

bu altın kumların insanları gibi artık kısmete inanmaya başlamıştı. Olacakların önüne geçilemezdi.

Her şey kumlarda yazılıydı.

Başını artık direnme gücünü yitirdiği erkeğin güçlü omuzuna dayadı. Çöle hızla yayılan berrak ışıkta

profili bir atmacanmki gibiydi. Çölü atları kabilesi ve günün birinde onu Sidi Kebire çağıracak olan

yaşlı babasına olan sevgisini asla bir kadınla paylaşmaya yanaşmayan bu adama duygularını hiç belli

etmeyecekti.

Karanlık bastırdı ve günün sıcaklığı yerini yavaşça akşam serinliğine bırakarak yokoldu. Yıldızların

titrek ışığında büyüleyici bir durgunluk vardı.

Kasım yıldızların ışığında düşüncelere dalmış gibiydi. Lorna Şeyhi sessizliğiyle başbaşa bıraktı. Bir

süre sonra aç olup olmadığını sorduğunda başını salladı; kampa ne kadar kaldığını öğrenmek istedi.

Bir saat sonra orada oluruz.

Yıldızları mı izliyorsun

Evet. Bu akşam birer mücevher gibi parlıyorlar. İnsan elini uzatıp bir avuç koparabilir.

Yalnızca bir tanesi bile beni mutlu edebilirdi.

Elbette olurdun. Alayla gülümsedi. İncilerle bezenmekten kaçan bir kızsın. Bedevilere söylediğimin

gerçek olmasını ister miydin Yani bir erkek çocuğu olmayı

Erkek olsaydım eğer...

Benim acımasız gözlerimden kaçmış olurdun. Kalın boğuk bir sesle güldü. Göçebelerin kampında

dediğim gibi hiçbir erkek çocuğunun ipek saçları olmaz.

Dün geceden sonra iyice yıkanması gerekiyor. Şeyhin omuzuna dayadığı yanağı sıcacıktı. Bir erkek

çocuğu Oysa bir kadın onun çekici bulduğu bir kadın olmaktan hiç böylesine mutlu olmamıştı. Şu

anda sıcak sabunlu bir sudan başka bir şey istemem. Şeyh yeniden güldü.

Küçük hırçın bir kedisin sen. Belki de bunun için hoşuma gidiyorsun.

Acaba aşk sözcüğünü nasıl söylerdi diye düşündü Lorna.

Çadırlarından dışarı uğrayan kadınlı erkekli kalabalığın heyecanlı sesleri arasında kampa girdiler.

Lorna aşağı atladı ve kalabalıktan sıyrılıp artık ona evi gibi gelen büyük çadıra koştu. Çizmelerini

çıkardı ellerini kumlu saçlarının arasında gezdirdi. Zehra içeri girdiğinde Lorna susuzluğunu

gidermek için bir bardak dolusu limon içiyordu.

Hepimiz öyle merak ettik ki Lornanın elini yakaladı yanağına bastırdı. Oh neden kaçtı küçük hanım

neden Sidiyi terk etti

Küçük hanım dişi bir deveden daha akılsız da ondan. Gömleğindeki kumları silkeledi. Zehrahemen

banyo yapmalıyım

Hemen. Gülümsedi ama dışarı çıkmak için hiç de acele etmiyordu. Küçük hanım

Evet canım Lorna nedenini bilmediği bir sıkıntıyla yüreğinin daraldığını hissetti.

Efendim burada yokken Sidi Kebirden bir haber geldi. Babası Emir hasta. Prens Kasımı istiyor.

Lorna kıza bakakaldı birden rengi soldu. Gözleri şimdi menekşe mavisi iki durgun havuz gibiydi.

Küçük hanım efendim Kasımla saraya gidecek mi

Lornanın kalbi çılgın gibi atmaya başladı. Sanmıyorum. sanmıyorum Zehra. Beni burada kampta

bırakır. belki de Yraaya yollar. Emir çok mu hasta Öyle sanıyorum küçük hanım. Prens Kasım genç

bir erkek ama Emir Mansur oldukça yaşlı. Doğulu erkekler genellikle kendilerinden genç kadınlarla

evlenirler. Emirin karısı da ondan çok gençti. Simsiyah saçları ile çok güzeldi. Oğlu on üç yaşında

erkek olmak üzereyken öldü.

Page 46: Violet Winspear - Col Cicegi

On üç yaşında erkek mi Lornanın gözlerinde ciddi ama şefkatli bir gülümseme belirdi. Benim

ülkemde ise hala top oynayan ve başı sık sık derde giren bir öğrenci olurdu ancak. Lorna ellerini

indirdi giysilerine baktı. Lütfen banyo suyumu getirir misin Zehra. Şu kumlardan kurtulmam gerek...

dün gece fırtınaya yakalandık... Prens Kasımın beni bulması büyük bir şanstı.

Küçük hanım çok sevinmiş olmalı

Lorna Arap kızının yumuşak ama bir o kadar da akıllı gözleriyle karşılaştı sakin bir tavırla Evet

sevindim dedi.

Çadırın örtüsü Zehranın arkasından iner inmez Lorna divanlardan birine yığıldı yüzünü yastığa

gömdü. Başı dönüyor midesine ağrılar saplanıyordu. Emirin oğluna ihtiyacı vardı ve Kasım hemen

ona koşacaktı Lornayı yanında götürmeyecek birlikte gitmeyi isteyip istemediğini sormayacaktı bile.

Kısmet tam onunla olmayı istediği biranda gidiyordu işte.

Banyodan çıktı büyükçe bir havluya sarınarak yatağın ayak ucuna oturdu. Islak saçlarını fırçalıyordu

ki boncuklu perde aralandı o kendine güvenli haliyle Şeyh içeri girdi. Banyo yapmış boynu açık

yumuşak bir keten kibr giymişti. Siyah saçları pırıl pırıldı. Ancak gözlerinde sıkıntılı bir ifade vardı.

Haşan yemeğimizi getiriyor dedi. Yıkanınca rahatladın mı

Banyonun kokusu odaya sinmişti. Erkeğin çekiciliği karşısında kendini iyice savunmasız hissetti

Lorna. Giyinmem gerek dedi.

Bir dakika. Şeyh geldi onun yanına oturdu fırçayı elinden aldı. Karşısındakinin şaşkınlığına

aldırmadan bebek saçına benzeyen parlak yumuşak saçlarını fırçalamaya başladı.

Eğer bu gece sonsuza kadar ayrılırsak dedi Saçlarının yumuşaklığını ve çöl güneşini nasıl tuttuğunu

unutmamalıyım. İçinin burkulduğunu hissetti Lorna ama duygularını belli etmemek için adama

takılma gücünü bulabildi.

Bu da yeni bir rol mü Prens Kasım; kölenize hizmet etmek Şeyh fırçayı bıraktı onu omuzlarından

kavradı. Babam Sidi Kebirde hasta yatıyor. Şafak birlikte yola çıkıyorum Lorna.

Baban için üzüldüm dedi Lorna içtenlikle. Şeyhin yüzündeki o kederli ifadeyi silmeyi çok isterdi.

Umarım hastalığı ciddi değildir.

Kalp krizi geçirmiş... Lorna....

Yaa öyle mi

Sözcükler ağzından çok doğal olarak çıkmış ama öteki alay ettiğini düşündü dik dik yüzül baktı.

Senin için... bir karara varmak zorunda olduğumu anlıyorsun değil mi

Elbette. Şeyhin gözlerine bakmaktan onunla kalmak istediğini belli etmekten korktu. Sonunda

yüreğinde uyanan aşk gururu yenmişi Ondan ayrılmak istemiyordu Vahşi bir korkudan büyük bir aşk

doğmuştu.

Şeyhin yüzü düşünceliydi. İçini çekerek aya | kalktı bir an yatağın yanında durdu. Konuyu

tartışmamız gerekiyor ama giyinmen için şimdi dışarı çıkıyorum. Uzun sürmesin olur mu

Hafif bir gülümseme ile başını salladı Loma ama Şeyh çıkar çıkmaz dudaklarındaki gülümseme

sönüverdi. Artık alıştığı hatta sevmeye başladığı giysileri giymeye başladı. Organze şalvarın

üzerinde kırmızı bir tunik seçti.

Belki de şeyhi sevindirmek için bunları son olarak giyiyordu.

Boncuklu perdenin önünde bir an kararsızca durdu sonra sakin bir tavırla öbür yana geçi Şeyhin

arkası dönüktü. Bir süre onun geniş omuzlarını gururlu esmer başını ince vücudunu seyretti.

Prens Kasım birden arkasını döndü ve gözgöze geldiler. Lorna olağanüstü bir çaba harcıya

rak soğuk görünmeye çalışta. Sevgisini ve yüreğine düşen ayrılık korkusunu ona göstermemeliydi.

Artık özgürlüğün onun için bir anlamı yoktu. Sonsuza kadar genç adamın tutsağı olmak istiyordu.

Page 47: Violet Winspear - Col Cicegi

Yemeğimiz hazır ve pek nefis görünüyor dedi Şeyh. Aç mısın Çöldeki onca saatten sonra acıkmış

olmalısın.

Pek nefis kokuyor.

Divandaki yastıkların arasına yerleşti Lorna. Tabağına soslu piliç ve tereyağında pişmiş sebzeden

oluşan yemeği koyan Şeyhin yakınlığı onu heyecanlandırıyordu. Haşan efendisine bu kadar bağlı

olmasa diye gülümsedi. Büyük bir otelde şef olarak para ve ün kazanabilirdi.

İnsan çölde bir kez yaşadıktan sonra kentte soluk bile alamaz.

Çölü terketme düşüncesinden nefret ediyorsunuz değil mi

Sesinin soğuk ve duygusuz çıkması için çaba gösterdi. Onu rahatlatmak avutmak istediğini asla

bilmemeliydi.

Onun dalgın bakışlarını üzerinde hissetti. Çadırın bir köşesindeki mangaldan tatlı bir sıcaklık

yayılıyordu. Çadırın kapısı sımsıkı kapalıydı. Başbaşaydılar.

Hem güzel hem korkutucu bir yalnızlıktı bu.

Babam ölürse eğer artık çölde özgürce yaşayamam. Kabile insanlarının yaşamını sürdümem.

Masanın üzerindeki yumruğunu sıktı. Çölde erkek erkektir. Burada her şeyin en ilkel özüne

yaklaşıyor insan çoğu kez de tehlikeye... Ata binebilir avlanabilir. Kentlileri sımsıkı bağlayan

zincirlerden uzaktır burada. Buralardan ayrılmamak için her şeyimi...

Arkasını getiremedi işi yazgıya bırakır gibi omuz silkti. Lorna onun yarım bıraktığı cümlesini

içinden tamamladı. Ahmet ya da birlikte avlandığı arkadaşlarından biri gibi özgür olabilmek için her

şeyini verebileceğini söylemek istemişti.

Sessizce yemeklerini bitirdiler. Haşan kahvelerini getirdikten sonra çekilince yeniden başbaşa

kaldılar. Bu geceki Arap kahvesi Arabistanın bütün kokularını yansıtıyordu sanki. Lorna kokunun

zenginliğinden büyülendiğini hissetti. Tıpkı bir leoparın yumuşak ve güçlü adımlarıyla çadırda

gezinen Şeyhe duyduğu sevgiden büyülendiği gibi.

Şeyhin gözlerinde sıkıntılı bir pırıltı vardı. Çadırda bir aşağı bir yukarı gezinirken lamba ışığında

gölgesi uzuyor birbiri ardına sigara yakıyordu.

Lorna onun sıkıntısının kendi çıkmazı ile ilgili olmadığını düşündü. Çok farklı şeylere

kederleniyorlardı. Şeyhin büyüleyici dokunuşu gözlerini kör etmemeli yalnızca sorumluluklarını

düşündüğünü unutturmamalıydı. En küçük bir vicdan azabı bile duymadan onu yollayacaktı.

Yalnızca bir oyuncaktı onun için. Divanın yastıkları arasına kıvrılmış ipekler içinde ve parmaklarıyla

onun verdiği incileri çekiştirip duran bir oyuncak.

Şeyh birden rahatlamış gibi Lornaya döndü. Gözlerini kıstı kırmrzr ipeğin içinden yükselen

boynunun yuvarlaklığını kırmızı terliklerin içindeki minicik ayaklarının kıvrımını uzun uzun süzdü.

Patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Birden;

-Ne düşünüyorsun diye sordu. Yarınki gidişimin senin için hiç önemi yokmuş gibi orada sakin sakin

oturuyorsun. Yoksa gittiğime için için seviniyor musun Sevinmek için gitmemi bekleyemez misin

Lornanın cevap verecek gücü yoktu. Hırpalanmış acıdan uyuşmuş gözyaşları boğazında

düğümlenmişti. Şeyhin gidişinin onun için de ne kadar önemli olduğunu sezdirmemeliydi. Ceylanın

sırtında pelerinini savurarak doğan güne karşı giderken nasıl üzüleceğini bilmemeliydi Şeyh.

Başını kaldır Şeyh bir adımda yanına geldi. Yüzüme bak Lorna cesaret edemedi. Geriye doğru

çekilerek arkasındaki yastıklara gömüldü. Şeyh ellerini boynuna doladı gözlerine baktırıncaya kadar

çenesini kaldırdı. Güneş yanığı elleri sıcacıktı ve Lornanın yumuşak beyaz teninde daha da esmer

duruyordu. Tutsak Parmaklarını koparacakmış gibi inciye geçirdi sonra alçak ama vahşi bir kahkaha

attı. Ama yarın gidiyorsun. Görevlerim yüzünden sana özgürlüğünü veriyorum

Page 48: Violet Winspear - Col Cicegi

Bakışları dokunuşu konuşması; her şeyi dokunuyordu Lornaya Oysa beni bir başka zengin Araba

satmaya niyetlendiğini sanıyordum dedi boğuk bir sesle. Siyah kaşlarının altında gözleri alev alev

yanıyordu. Bir saniye sonra divanda Lornanın yanındaydı. Onu göğsünde sıktı hırsla öptü. Seni

bırakacağımı sandın ha

Onu yavaşça yastıkların üzerine bıraktı. Kırmızı ipeğin içindeki beyaz şeffaf tenine uzun uzun baktı

saçının lamba ışığındaki pırıltısına dokundu. Gözlerin tıpkı sarayın bahçesindeki mavi yaseminler

gibi. Gittiğinde duvarlara ve pencerenin altındaki kameriyeye nasıl sardığını göreceksin.

Lorna onun dudağının hemen kenarında seğiren sinire baktı. Duyduklarına inanamıyordu.

Beni duyuyor musun Gözleri için için yanıyordu sanki. Benimle birlikte saraya geliyorsun.

Saraya mı

Babam senden söz edildiğini duymuş. Mesajında çadırımdaki kadını da birlikte getirmemi istiyor.

Sen... Şeyhin kollarında tüm gücünü yitirmişti. Beni Yraaya yollamıyor musun

Üzgünüm küçüğüm Dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleşti. Ama babam nadiren bir şeyler ister

benden. Hele hastayken onu hiç kıraınam. Yarın şafakta sen de benimle geleceksin.

Ya sonra

Kimbilir

Kıvrak bir hareketle ayağa kalktı çalışma masasına gitti. Çekmecelerden birini açıp içinden bir şey

aldı. Döndü Lornanın elini

kaldırdı parmağına yıldız biçiminde safir bir yüzük taktı. Lorna yüzüğe değil Şeyhe baktı.

İşte tek bir yıldız istemiştin ya.

Baban kadınını süslü mü görmek ister

Gülümsedi Şeyh. Bütün akşam yüreğini daraltan sıkıntıdan kurtulmuş gibiydi. Kollarını Lornanın

vücuduna doladı dirseğini öpmek için başını eğdi. Yüzüğü beğendin mi canım Çok güzel.

Onu parmağında taşıyan kadından daha güzel değil. Dudaklarını onun kulak memesine hafifçe

dokundurdu. Seni eriteyim mi benim buz güzelim. Bana karşılık verdireyim mi

Karşılık verirsem benden bıkarsınız. Öyle demiştiniz.

Evet öyle dedim. Tembelce güldü ve Lorna nın yüreğine ürpertiler saldığından habersiz ensesindeki

yumuşak bukleleri okşadı. Bütün vücudunun kasıldığını hissetti Lorna.

Ne zamandan beri beraberiz diye mırıldandı. Bazen bana birkaç gün gibi geliyor.

Şeyhin dudakları dudaklarına yaklaşırken Lorna gözlerini yumdu. Şeyh bir zevk denizinde boğulur

gibi ne kadar süredir birlikte olduklarını söyledi.

Bizim çöl havası sana dokunmuyor galiba Lorna. Hiç rahatsız olduğunu hatırlamıyorum. Olursa bana

söylersin tabii.

Nasıl olur da benim için tasalanırsınız Prens Kasım.

Elbette bir kızsın sen dedi. Doğal olarak senin için biraz tasalandığım zamanlar oldu.

Yalnızca birazcık mı Lorna neşeli görünmeye çalıştı.

Seni canlı ve güzel görmek isterim. Kollarımda hasta bir yaratık hoşuma gitmez.

Çok acımasızsınız Tırnaklarını onun yanağına geçirmek geçti içinden. Masum kızları kaçıran

acımasız bir adam

Yalnızca birini yavrum.

Ötekileri hiç zorlanmadan parmağınızda mı oynatıyordunuz

Şu anda seni zorlamıyorum ki. Mor kadife yastığın üzerindeki yürek biçimi solgun yüze baktı.

Kollarımda kendi isteğinle yatıyorsun.

Page 49: Violet Winspear - Col Cicegi

Karşı koyduğumda yalnızca bereleniyorum çünkü. Mavi taşlı bileziğin parladığı ince kolunu okşadı

Şeyh.

Tenin öyle yumuşak ki soluğum bile onu incitebilir. Böyle yumuşak bir tene buzdan bir kalp.

Başka türlü olsa ister miydiniz Kirpiklerinin arasından Şeyhe baktı ve ona duyduğu aşkla yüreği

hızlanmaya başladı. Boğuk bir sesle güldü Şeyh sonra onu kucağına aldı ve boncuklu perdeden

geçirip yatağa götürdü. Biraz uyumaksın Lorna. Yarın sabah erkenden yola çıkacağız.

Onunla birlikte gideceği için Lorna hem çılgıncasına sevinçli hem de endişeliydi. Sarayda onun

ailesi; babası Emir ve kızkardeşi Turqeya ile karşılaşacaktı. Prens Kasımın konuğu olarak götüreceği

İngiliz kızı için ne düşünürlerdi acaba

Prens Kasım lamba ışığında onun bir çocuk saçı gibi parlayan saçlarını geriye doğru itti. Emirin

sarayına benimle gelmek isteyip istemediğini şimdi söyle Lorna.

Seçme hakkım var mı Kasım Şeyhin parmağının ucuyla saçlarını okşadığmı hissetti ve seçme hakkı

olmadığını ona ait olduğunu birlikte götüreceğini söylemesini umutla bekledi.

Özgürce seçme hakkın olduğunu söylersem tabii Yraaya gitmek için bir at ve bir rehber isteyeceksin.

Ama birdenbire ortadan kayboluşunun dedikodulara ve yorumlara neden olacağını hiç düşündün mü

canım Haftalarca süren kayboluşun için ne söylersen söyle ne uydurursan uydur yine de bir erkekle

birlikte olduğunu düşünecekler. Gülümsedi ama gözlerinde bir kuşku vardı. Tabii seni zorla

tuttuğumu söyleyebilirsin.

Lorna hiçbir şeyden korkmuyormuş gibi Herkes istediğini söyleyebilir dedi ama ondan ayrılmak ve

dedikoduların acımasızlığında yalnız başına bırakılmak düşüncesi sessizce katlanabileceği bir şey

değildi.

Öbür taraftan dedi Prens Kasım Emir Mansurun sarayına gelirsen bu güçlü isim yeniden ortaya

çıktığında Yraada ötmeye kalkışacak bütün dilleri susturur Emirin konuğu olarak bütün

suçlamalardan uzak olursun.

Ya Prens Kasım in konuğu olarak... Lorna nın yüreği yeniden hızlanmaya başladı. Sanırım senin

konuğun olarak benden çok kuşkulanırlar.

<Ben genç bir erkeğim. Senin... aşığın olduğum sanılır. aşık sözcüğünü alçak bir sesle ve üzerine

basarak söylemişti. Lorna onun yüzüne bakamadı. Güneş yanığı yüzü dağınık siyah saçları ve lamba

ışığının yumuşattığı gözleri böylesine yakınındayken tepkilerine güvenemezdi.

Gerçeği biz biliyoruz dedi. Özgürlüğümün elimden alınması beni çıldırttı Kasım ama size ahlaksız

demelerine göz yumamam. Kasım gülümseyerek mırıldandı;

Benden nefret ettiğini söylerdin hep.

Dün hayatımı kurtardınız. Artık eskisi gibi rahatça sizden nefret edemem. Nankörlük olur bu.

Seni Sidi Kebire götürerek adını korumama izin verecek misin

Kabul etmek zorundayım. Gözlerinin kendini ele vereceğinden korkarak kirpiklerini indirdi Lorna.

Bir yığın aptal turistin hakkımda dedikodu yapmasını istemem.

O soğuk İngiliz gururu değil mi Başını eğdi sigara kokan dudaklarını onun şakağına hafifçe değdirdi.

Şafakta yola çıkacağız. İyi uyumaya çalış.

Kasım içini çekerek ayağa kalktı. İyi geceler yavrum.

İyi geceler Prens Kasım.

Boncuklu perde aralandı ve genç adam dışarı çıktı. Oda boşalmış gibiydi ama Lornanm kalbi

dopdoluydu. Gözleri yaşardı.

ON ikinci bölüm

Page 50: Violet Winspear - Col Cicegi

Sidi Kebire yukardan bakan beyaz kare biçimindeki saray dışardan göründüğünden çok daha

görkemliydi. Büyük kemerli bir kapıdan sarayın iki kanadının açıldığı palmiyelerle bezeli geniş bir

avluya girdiler. Sol kanadın önünde yorgun atlarından indiler. Hayvanlar ahıra götürülürken Şeyh de

Lornaya yol gösterdi. Birkaç basamak merdiven çıktıktan sonra bir başka kemerli kapıdan içeri

girdiler. Oraya kadar birlikte gelerek onlara eşlik eden Prensin adamları ayrıldılar başka yöne gittiler.

Lorna burasının Emirin oğlunun özel bölümü olduğunu tahmin etti.

Kabul salonuna girer girmez ellerinde soğuk içkilerle hizmetçiler göründü. Sonra Kasımın Arapça

söylediği buyrukları yerine getirmek üzere aceleyle çıktılar. Kasım sigarasını yaktı bir divana

oturmuş irileşen gözlerle çevresine bakınan Lornaya döndü.

Çevresindeki gözalıcı zenginlikten dili tutulmuş gibiydi Lornanın. Kemerlerin kuşattığı salonun

ortasında mavi çiniden bir çeşme vardı. Dantel gibi oyulmuş sedir ağacından panolar yukardan

sarkan açık renkli lambalar mozaik döşeme ve duvarlardaki ipek örtülerle görkemli bir salondu. Her

yana tütsü yapılan sandal ağacı kokusu sinmişti ve insana huzur veren bir sessizlik vardı. Lorna;

Tıpkı binbir gece masalları gibi diye mırıldandı sonra kendine geldi. Prens Kasımın babasının

sarayındaydı ve durumu oldukça belirsizdi.

Yabancılık hissediyor musun Şeyh çevresine bakındı. Kamptan dönüp de kendimi bir çatının altında

bulunca hep yabancı gibi hissederim. Güneşi uçsuz bucaksız çölün üstündeki o mavi gökyüzünü

özlerim.

Lorna ürkek bir tavırla gözlerini kaldırdı yüzüne baktı. Kasım şimdi bir yabancı gibi geliyordu ona.

Hatta kendisini buraya getiren adamın bu olduğundan bile kuşkuluydu. Katı ve uzaktı. Önünde bir

aşağı bir yukarı gezinirken halinde hafif bir vahşilik vardı.

Gidip babamı görmek zorundayım dedi. Seni Kashaya bırakıyorum. Birazdan hizmetçilerden biri

buraya getirecek. Kasha benim dairenin kahyası. Aynı zamanda annemin de oda hizmetçisiydi.

Bu kısacık bilgi Lornayı biraz rahatlattı. Hatta ayağa kalkarken hafifçe gülümsemeyi bile ba şardı.

Umarım babanı iyi bulursun dedi. N zaman... arkasını getiremedi dudağını ısırd Emirle karşılaşmak

düşüncesi onu korkutuyor du.

Bilemem. Kasım onun elini tuttu buz gibi olduğunu görünce kaşlarını çattı. Seni yemez canım. Bütün

babalar gibi o da oğluyla il gilenmekten hoşlanıyor ve söylentilerini duyduğu çöl incimi merak

ediyor...

Hayır... lütfen Lorna salona giren kadını görünce hemen elini çekti. Zayıf ve hemen hemen yüzünün

yarısını örten başörtüsüyle yaşlıca bir kadındı gelen. Prensi başını eğerek selamladı sonra Lornaya

döndü. Çukura kaçmış siyah gözleri yılların sırrını taşıyor gibiydi.

Lütfen Lornayı dairesine götür ve rahatını sağla. Prens Kasım sehpaya eğildi sigarasını söndürdü.

Hiç zorlanmadan Kasha ile anlaşa bileceğini ona göstermek için Fransızca konuşmuştu. Sonra

endişeli gözlerle yaşlı kadına baktı. Babam nasıl

Kasha ellerini iki yana açtı. Doktorlar fazla zarar görmeden kalp krizini atlattığını söylüyorlar. Gerisi

Allaha kalmış.

Konuşabiliyor mu Kalın sesinde derin bir ilgi vardı. Çok güçsüz değil ya Hayır konuşma gücünü

yitirmedi. Bir zamanlar dizinde salladığı bu uzun boylu güçlü erkeğe bakarken kadının gözleri

parladı. Aylardır çölü kendisine ev edinen oğluna söyleyecekleri var.

Daha erken dönmeyi düşündüm. Gözleri Lornanın ince vücuduna gitti. Çölün karşı koyamadığım bir

büyüsü var. Bir erkek orada neyle karşılaşacağını hiçbir zaman bilemez.

Gülümseyerek hafifçe başını eğdi.

Page 51: Violet Winspear - Col Cicegi

Sonra topuklarının üzerinde döndü salonu geçip kemerli kapıya gitti ve gözden kayboldu. Lorna

Kasımın annesinin gelin olarak geldiği günden beri bu evde çalışan yaşlı ve emektar kadınla gözgöze

geldi. Rahat görünmeye çalıştı hatta kendini zorlayarak gülümsedi Dost olacağımızı umarım Kasha.

dedi. Yaşlı kadının siyah gezleri genç kızın pantolonuna ve hala saçlarını örten sheshe gitti.

Gözlerinde merak vardı ama çok kibar görünüyordu.

Benimle gelin küçük hanım. Banyo alıp dinlenebileceğiniz yeri göstereyim. Dönen merdivenleri

çıktılar kabartmalı bir koridor boyunca yürüdüler. Yukardan doğu tarafından müezzinin

müslümanları namaza çağıran sesi geliyordu. Artık çölde değil Sidi Kebirde; kentte olduğunu

hatırlayan Lorna azıcık mahzunlaştı. Lorna için hazırlanan dairenin kemerli girişine geldiler. Kapının

kenarları çiçek ve yaprak kabartmalarıyla bezenmişti ve üzerinde yaldızlı Arapça bir yazı vardı.

Lorna incelemek için durdu. Ne yazıyor diye Kashaya sordu.

Kasha ciddi gözlerle genç kıza baktı. Nar bahçesinin girişi diyor canım. Kim nar koparırsa aşkı ve

tatlılığı bulur.

Kashanın konuşması anlamlı gibi geldi hafifçe kızardı.

Küçük hanım haremliğe girecek mi Ü ç oda vardı ve birbirinden oymalı tahta bölmelerle ayrılmıştı.

Divanların bulunduğu büyük oturma odasında tavandan arabesk bezemeli lambalar sarkıyordu.

Döşeme parlak renkli halılarla kaplanmıştı ve pencerelerde oymalı demir parmaklıklar vardı.

Yatak odasındaki mobilyalar sedef kakmalıydı. Yaldızlı yatağın yanındaki ince dantel perdeler iki

yana tutturulmuştu. Sedef kakmalı tuvalet masasının üzerinde bir yığın kozmetik parfüm şişeleri

vardı.

Banyoyu seyretmek bile zevkti Kemer çevrelenmiş yeşil çiniden kocaman bir gömme banyo;

neredeyse odayı kaplıyordu. Büyük bakır kaplarda altın sarısı akasyalar vardı. Oymalı dolaplardan

birinde ise düzinelerce kıza yetecek banyo kokusu ve tuvalet malzemesi diziliydi.

Lorna bu sevimsiz düşünceyi kafasından atmaya çalıştı. Burası Sidi Kasım ben Hüseyinin

haremliğiydi ve kokular ipekler oryantal terliklerle dolu olması olağandı.

Kasha büyük gömme küveti doldurduktan sonra sıcak berrak suya gül kokusu serpiştirdi. Lorna

sabırsızca tozlu giysilerini çıkardı küvete girdi. Suyun içinde

neşeyle oyalanırken Kasha dolaplardan birini karıştırdı yeni hanımı için çamaşırları ile uzun

kollarının kenarı gümüş işlemeli yasemin mavisi ipek bir elbise seçti.

Lorna giyer giymez elbiseden hoşlandığını hissetti. Parlak sarı saçları koyu mavi gözleri i ortaçağ

güzelliğini hatırlatıyordu. Öylesine yumuşaktı ki parmağının ucuyla dokunmakta kendini alamadı.

Kasha;

Küçük hanım için yan odaya kahve hazırladım dedi. Lorna yine kadının gözlerinin üzerinde

olduğunu hissetti. Bakışları öylesine şefkatli ve yumuşaktı ki Lorna birden kafasındaki soruyu

sormak için yüreklendiğini hissetti. Emir Hüseyinin sarayına geldiğinden beri dilinin uçundaydı

zaten.

Evet küçük hanım Kasha soran gözlerle Öteki odaya açılan kemerin altında kararsızca duran Lornaya

baktı.

Prens Kasım annesinin hizmetinde olduğunu söyledi. Yanakları hafifçe pembeleşir gibi oldu. O

nasıldı Kasha Bilmek istiyorum.

Hanımım Elena çok güzeldi.

Yani neler hissederdi Lorna oturdu fincanına kahve koydu. Burada... mutlu muydu

Yaşlı kadının yüzü bir maskenin ardına gizlenir gibi oldu. Emirin en sevdiği karısıydı küçük hanım.

Birden fazla karısı mı vardı Kasha Lorna allak bullak olmuştu.

Page 52: Violet Winspear - Col Cicegi

Elbette. Kasha Doğululara özgü bir biçimde ellerini açtı. Gözlerinden Lornanın şaşkınlığıyla hafifçe

eğlendiği belli oluyordu. Efendim Hüseyinin iki karısı olduğunu bilmiyor muydunuz Sidi Kasımın

kızkardeşi hanımım Elenadan değildir. Sidinin doğumundan sonra sağlığı başka çocuk doğurmasına

izin vermedi ve Sidi yeniden evlendi. Gelenek böyledir. Ama erkeğin ilk karısına sevgisinin öldüğü

anlamına gelmez bu. Lorna mavi giysisi içindeki incecik vücudu ile sessizce oturdu. Birden uzak bir

ülkede gelenekleri kendisine çok tuhaf gelen yabancıların arasında olduğunu anladı. Burada erkekler

isterlerse birden fazla kadın alabiliyorlar sevgilerini tek bir kadına vermiyorlardı.

Tavandan sarkan lambaların parlak ışığında hafifçe ürperdi. Kasha onu yalnız bırakarak çekilince

azıcık ısınmaya çalışarak kahvesini yudumladı.

Genç kızın yalnızlığı uzun sürmedi. Birden ve sessizce odaya bir genç kız girdi. İki sütunun arasında

durup siyah kirpiklerinin arasmdan Lornaya baktı. Buğday tenli küçük yüzünde kahverengi gözleri

iki badem gibiydi. Yanağında siyah bir beni vardı ve ince kusursuz vücudunu örten ipek bir melhaffa

giymişti.

Demek yumuşak keyifli bir kahkaha attı Ağabeyimin bileğinde getirdiği o küçük şahin sizsiniz

Fransızcayı sevimli bir aksanla konuşuyordu.

Saçlarının bal rengi olduğunu söylemişlerdi.

Turqeyasın sen Bu kez de Lorna bu genç egzotik yaratığa ilgiyle baktı. Kaşlarını boyayla biçimli

burnunun üzerinde birleştirmişti ve parmakları hafifçe kınalıydı. Büyüleyici küçük bir kadın

Buyurmaz mısın diye davet etti. Kahve sıcak ve nefis. Turqeya geldi Lornanın karşısına divana

kıvrıldı.

Seni tanıdığıma çok sevindim dedi. Hep merak ediyordum ama görüyorum ki çok tatlısın.

Lorna gülümsedi Turqeyanm dostça davranışı ile rahatladığını hissetti. Kahve fincanını uzattı ve

sehpadaki kekleri işaret ederken Seni tanıdığıma ben de çok sevindim diye karşılık verdi.

Kasımla birlikte at üzerinde çölü geçtiğiniz doğru mu Çöl çok geniş... hiç korkmadın mı

Çölü çok sevdim. Lorna ikinci fincanını yudumladı. Kardeşinle birlikteydim hem. Korkmama gerek

yoktu. Birkaç gün önce de kum fırtınasında birlikteydik ve çok heyecanlıydı.

Kardeşim gibi erkekler genellikle kadınlarla yol arkadaşlığı yapmazlar. Turqeya mavi ipek giysileri

içinde kadınsı hatta biraz da kırılıverecekmiş gibi duran Lornayı süzdü. Sanırım onu büyüledin. Mavi

yasemini çok severdi ve senin gözlerin de tam o renk... mor hareli koyu mavi.

<Çok naziksin. Lorna bu ışıltılı odada Kasım m neşeli kız kardeşinin yanında şimdi kendini daha

rahat hissediyordu.

Kasım sana karşı nazik mi

Keyfi yerinde olduğu zaman. Fincanını bırakırken kirpikleri gözlerini gölgeledi. Saray ne kadar

büyük. Dolaşmayı özellikle bahçeyi görmeyi çok istiyorum. Kuşkusuz egzotik çiçekler görkemli

çeşmelerle doludur.

Mavi yaseminleri görmek için çok karanlık oldu ama koklayabilirsin. Gel Turqeya doğruldu ve

Lornanın elini yakaladı altın yaldızlı parmaklıklarla örtülü balkona açılan camlı kapıya sürükledi.

Duvarları ve aşağıdaki kameriyeyi saran yaseminlerin hafif kokusu yükseliyordu. Lorna demir

parmaklıkları sıkıca kavradı bu sarhoş edici kokuyu derin derin içine çekti. Yukarda yeni ay

doğuyordu. Birden güllerin ve badem ağaçlarının arasından bir kuş öttü. Sidi Kebir mina -releri ve

kubbeleri ile ay ışığında kendinden geçmiş gümüş bir kent gibiydi.

Lornanın duyduğu zevk hafifçe hüzünlü ve özlem doluydu. Kasımın gözlerini en sevdiği çiçeğe

benzetmesi içini ürpertti ama aynı anda bu çiçekler gibi buraya uzun süre bağlı kalmayacağını

düşündü.

Page 53: Violet Winspear - Col Cicegi

Umarım baban kısa zamanda iyileşir dedi Turqeyaya.

Kız içini çekti. Onun için üzülüyorum ama Kasımı da düşünüyorum. Her zaman bir çöl atmacası

oldu ve şimdi kanatlarının kesilmesi gerekecek.

Babamın eski gücünü bir daha toplayamamasından korkuluyor ve Kasım onun kızıl pelerinini alması

gereken tek oğlu.

Lorna anlamamış gibi yüzüne baktı. Turqeya

-Kızıl pelerin bir Arap kabilesinin önderini belirtir diye açıkladı. Beni Saadi halkı yakışıklı korkusuz

ve yiğit olduğu için Kasıma tapar. Kasım yalnızca Emire boyun eğer ve hatta ona bile düşündüklerini

söylemekten çekinmez. Lorna tedirgin bir sesle;

Baban çok mu otoriter diye sordu.

Hayır eskisi gibi değil. Küçükken annemi ziyarete geldiğinde beni korkutuyordu. Ondan kaçar

annemin çeyiz sandıklarından birine saklanırdım. İyi anma rastlarsa beni arar şeker verirdi. Çok

tatlıydım. Sanırım beni seviyordu ama her zaman ikinci bir erkek çocuk isterdi. Bir erkek kardeşi

olsaydı Kasım şimdi istediği gibi yaşayabilirdi.

Turqeya omuz silkti halhallarım çınlatarak divanların olduğu odaya gitti. Lorna da birden üşüdüğünü

hissetti onu izledi. Ellerini ısıtmak için mangala gitti. Turqeya ona

-Daireni sevdin mi diye sordu sonra yeniden divandaki işlemeli büyük yastıkların arasına kıvrıldı

sehpadan bir ballı çörek aldı. Küçük altın bir kedi gibiydi. Lorna şimdiden ondan hoşlandığını

düşündü. O her şeyden fazla sevdiği çölü bırakmak zorunda olan canlı ve görkemli Prens Kasımın

sevimli küçük kız kardeşiydi çünkü.

Lorna çevresine; kakmalı mobilyalara çiçek ve yaprak desenli çinilere ve mücevher rengi lambalara

baktı.

Kasımın annesi burada mı yaşardı diye sordu. Görkemliliğine rağmen odanın havasında hüzünlü bir

şeyler var gibiydi. Lorna yeniden Elenanın burada gerçek anlamda mutlu olmadığı düşüncesine

kapıldı. AvrupalI bir kadın olarak kapalı yaşamdan hoşlanmış olamazdı. Turqeyanın

söylediklerinden babasının bir zamanlar çok buyurgan biri olduğu anlaşılıyordu.

Evet Kasımın annesi otururdu burada. Turqeya dudaklarındaki balı sildi. Annem Türktü. Gördüğün

gibi bizim ailenin erkekleri yabancı kadınlara düşkünler.

Lorna kahverengi ve alaycı gözlerle karşılaştı biraz dalgınca; Kardeşinin yalnızca konuğuyum

anlıyorsun değil mi dedi. Turqeya aklı karışmış gibi ona baktı.

Hem böyle güzel hem de çölde günlerce birlikte olduğun halde mi İngiliz kızları Kasım gibi

büyüleyici ve yakışıklı bir erkeğe kayıtsız kalacak kadar duygusuz mudur Senin yerinde başkası olsa

kalbini kazanmaya çalışırdı. Kalbinin çöle ait olduğunu sanıyorum Turqeya.

Senin kalbinin Kasıma ait olduğunu düşünebilir miyim Lorna

Benim soğuk İngiliz kayıtsızlığım onun çekiciliğine karşı koymadı diye kabul etti Lorna. Başlangıçta

onu zorbanın biri sandım ama sonradan nasıl nazik olabileceğini anladım. Dana birkaç gün önce

ondan kaçtığımda beni aramak için kum fırtınasını göze aldı.

Bir kadın bazen elinde olmadan sevdiği şeyden kaçar. Turqeya uzun kirpiklerini indirdi. Bazen bir

erkek de elde edemeyeceği şeyden uzaklaşır. Turqeya gizlemesi gereken bir sırrı varmış gibi egzotik

küçük yüzünü tül peçesinin ardına gizledi. Lorna Zehranın söylediklerini hatırladı. Turqeyaya uygun

bir erkek seçme görevini Şeyhin üstlendiğini söylemişti. Sevimli kız birden ha İnallarım çınlatarak

kıvrıldığı divandan fırladı içeri giren uzun boylu adamın kollarına atıldı.

Şeyh kızı kucakladı yanaklarından öptü. Gözleri sımsıcaktı. Her gördüğümde biraz daha büyüyorsun

küçük.

Page 54: Violet Winspear - Col Cicegi

Kasım öyle güçlüsün ki korkarım beni ikiye ayıracaksın

Saklambaç oynadığın ve bahçede hurma topladığın günler daha dün gibi şimdi ise gözlerinde sürme

var. Kıza başını salladı. Boya genç taze bir teni ancak gizler. Sana boyalarını silmeni önereceğim.

Turqeya suratını astı Çölde o kadar çok kaldın ki modadan haberin yok. Kentte kızlar şık olmak

istiyorlar.

Şık mı diye takıldı. Kleopatra da gözüne sürme çeker yüzünü boyardı. Başparmağıyla yanağındaki

beni sildi. Sevgili küçük kardeşim çekici olmak için bir Nü dansözünün oyunlarına ihtiyacın yok.

Çok kötüsün Kasım Turqeya hafifçe esmer sert yüzüne vurdu. Lornanın yerinde olsam senden

kaçardım.

Lornaya baktı sırtındaki mavi giysiyi görünce gözleri parladı. Yumuşak kumaş gözlerine çok

uymuştu ve beyaz teni parlak saçlarıyla göz kamaştırıcı görünümü vardı.

Baban nasıldı dedi Lorna Şeyhe.

Gücünü yavaş yavaş topluyor. Kendisini üzen bazı şeyleri konuşabildi.

Eve dönmeni istiyor... Oh hem de çok istiyor Kasım Turqeya kardeşinin geniş omuzunu tuttu.

Yeniden gitmeyeceğine söz vermelisin.

Lorna Kasımın kızkardeşinin başının üzerinden bakan gözlerinde sıkıntılı bir ifade gördü. Onun

kederli hali yüreğini sızlattı. Çöle duyduğu ödemin çok büyük olduğunu biliyor ama onu

avutabileceğim sanmıyordu. Prens Kasımın aşkıydı çöl... kendi ise yalnızca bir ara müziği.

Turqeya biraz daha oturdu sonra akşam yemeği için onları yalnız bıraktı. Çöldeki çadırda olduğu gibi

yemeklerini yine Haşan getirdi. Efendisi ile birlikte Sidi Kebire dönmüştü o da. Şeyh Lornaya

döndü.

Nasıl sarayda şimdiye kadar gördüklerinden hoşlandın mı diye sordu. Konuşmak için büyük çaba

harcıyor gibiydi.

Bir Arap masalından çıkmış gibi. Benim evim olsa bu antikalara ve güzel şeylere gözüm gibi

bakardım.

Şeyh ona çabucak bir göz attı sonra sessizce yemeğine devam etti. Yemek sona erince Lorna

rahatladığını hissetti.

-Terasa çıkıp kenti ay ışığında görmek ister misin Onu ayağa kaldırdı. Bütün bir gün ayrı kaldıktan

sonra ona böylesine yakın olmak Lornaya ince bir işkence gibi geldi.

Hem de nasıl.

Şeyh bir an Lornayı kollarında tuttu gözlerinin içine baktı. Bir şeyler araştırıyor gibiydi. Sana bir

pelerin getireyim. Güneşimiz çok sıcak ama ay ışığımız soğuktur.

Yan odaya geçti. Lorna dalgın karışık duygular içinde dönmesini bekledi. Çölde onunla birlikte

cenneti ve cehennemi tanımıştı...

Oymalı bir kapıdan çıktıktan sonra duvarları kabartmalı bir koridor boyunca ilerlediler. Sonra dar

dönen bir merdivene geldiler. Gizemli ve gölgeler içindeki Sidi Kebire yukardan bakan terasa açılan

dar dönen merdivenleri tırmandılar. Yeni ayın berrak ışığı gecenin durgunluğunu yoğunlaştırıyor

gibiydi. Aşağıda duvarlarla ayrılmış bahçeler kentin merkezine doğru kıvrılan daracık sokaklar

uzanıyordu. Havada büyüleyici bir koku vardı ve aşağıdaki sonsuz topraklar insanda alışılmadık

duygular uyandırıyordu. Arap müziğinin sürükleyici ezgisi büyüyü daha da artırıyordu. Lorna

Siyah üzerine gümüş işlemeli bir pano gibi diye mırıldandı. Gecenin kokusu ve büyüleyici hava

Şeyhten kaçma isteğini yok etmişti. Kaftanının ve dar pantolonunun içinde uzun kıvrak vücuduyla

yanına geldiğini hissetti kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Hafifçe dokunmasıyla acılı incecik bir yay

gibi titredi.

Page 55: Violet Winspear - Col Cicegi

Ay ışığı saçlarının içinde sanki dedi usulca. Gizemin ve panonun bir parçasısın sen.

Saçlarında soluğunu hissetti ve hem panik içinde kaçmak hem de başını omzuna yaslayıp kendisini

sevmesini istemek geçti içinden. Onu sevseydi gece öylesine olağanüstü gelecek ise; korkusuz

olacaktı.

Yarın seni Emire götüreceğim Elini omzuna götürdü. Seni görmek istediğini söyledi.

Endişeyle hafifçe ürperdi Lorna. Ya Emir saraydaki varlığına karşı çıkarsa Ya da onu sarayda

istemezse Ya Kasımdan geldiği yere göndermesini isterse Kasha adamın çok otoriter olduğunu

anlatmak istemiş Turqeya ise sıcak baba sevgisinden çok bir güce duyulan hayranlıkla söz etmişti

ondan.

Ay ışığındaki kente baktı kendi babası için duyduğu sevgiyi düşündü. Sidi Kebir gibi bir kentin

resmini yapmaktan ne büyük zevk alırdı kim bilir Kubbeleri ve minareleri onun sanatçı gözünde ne

büyük anlam kazanırdı

Kasıma baktı. Onun ay ışığındaki sert yüzünden kafasında bir şeyler; ona söylemediği bir şeyler

olduğunu anladı.

-Belki de Yraaya dönseydim daha iyi olacaktı dedi. Seni zor duruma sokmak istemem Kasım.

Üstelik baban hasta yatarken.

Çok iyi yüreklisin Lorna. Kollarını vücuduna doladı duvara yasladı. Seni kaçırmış olmamı herhangi

bir şekilde telafi etmeden bırakacak kadar kalpsiz olamam.

Telafi etmek mi diye fısıldadı Lorna. Birbirlerine öyle yakındılar ki kendisinin mi yoksa onun mu

kalbinin hızlı hızlı çarptığını soramadı. Hatta ay ışığı bile aralarına giremedi ve rüzgar saçlarını

yumuşak bulutlar halinde dağıttı. Şeyh gözleri onun gözlerinde

Yarın dedi Yarın öğreneceksin canım

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Lorna sarayın bahçesine giden merdivenle hızlı hızlı indi. Sabahın çok erken bir saatiydi ve bir süre

yalnız kalmak istiyordu. Kemerli kapıdan geçti dışarı çıktı. Şimdi bir kemerin altındaydı. Karşısında

çiyden nemlenmiş gül bahçe uzanıyordu. Kokulu temiz havayı derin

der içine çekti ve hemen sonra koyu kırmızı çiçek ağaçların arasında kayboldu. Mis kokulu çiçekler

büyük demetler halinde aşağı doğru sarkıyorlardı.

Mavi yaseminlerin altından geçti hurma ve selvi bahçesine girdi. Gözüne mavi yeşil karışımı göz

kamaştırıcı tüyleri olan bir güneş kuşu ilişti. Duvarla çevrili küçük bir avluya gelin durdu. Bir şelale

etkisi bırakarak havuzdan havuza boşalan çeşmeyi hayranlıkla seyretti. Çini kaplı bir banka oturdu

öylesine sessiz öylesi: kendinden geçmişti ki kuşlar korkusuzca içmeye geliyor suda çırpınarak

tüylerini temizliyorlardı.

Kasımın babası ile karşılaşacağı saati her düşündüğünde heyecandan nabzı hızlanıyordu oysa şimdi

üzerine geçici bir rahatlık çökmüştü.

İçini çekerek kuşlara baktı. Ne güzeldi bir kuş olmak. Bir gölge bile bırakmadan yalnızca küçük bir

anı ile kanat çırpıp uzaklaşmak ne gü zeldi. Kasım dün gece konuşurken bugün için bir telafiden söz

etmişti. Ama ne demek istediğini hala çıkaramıyordu. Terası terk ettikten sonra babasına iyi geceler

demek için gitmiş bir daha da dönmemişti. Hemen yanındaki ayçiçeğinin üstünde bir kelebek

dolandı. Altın gibiydi tıpkı Kasımın siyah kirpiklerinin arasından görünen gözleri gibi altın renkliydi.

Kalbi kelebeğin kanatları gibi ürperdi. Kendisini oyuncak eden bu adamı neden sevmişti sanki. Ona

duygularını anlatarak kendini asla ele vermeyecekti. Ayrılık zamanı gelince... kopardığı çiçeği ezdi

ve dikenin eline batmasıyla kederi fiziksel bir acıya dönüştü. Küçük yarayı emdi. Keşke ayrılık acısı

da böyle çabuk geçseydi.

Page 56: Violet Winspear - Col Cicegi

Güneş ışınları hurmaların arasından sızmaya başlayınca Lorna sessizce küçük avluyu terk etti güneş

ışığında şimdi pırıl pırıl parlayan mavi yaseminlerin altından geri döndü. Uzakta ağaçların arasında

kukuletalı birileri çalışıyordu. Hava ısınmaya başlamıştı ve güneşi görünce güller bir bir

açılıyorlardı. Bir gülün taç yaprakları usulca yere

düştü. bir anının yok oluşu gibi sessizce ve görünmeyen bir acıyla öldü.

Saraya giden kemeraltına gelince birden gölgeden bembeyaz bir İran kedisi çıktı gelip Lornanm

ayaklarına sokuldu. Zümrüt yeşili gözlerine ve dostça mırıltısına kapılan Lorna oynamak için ılık

çinilere diz çöktü. Canım benim Kedi yuvarlanıp küçük nemli burnunu parmaklarına sürünce Lorna

keyifle güldü.

Ayak sesleri kemeraltının çinileri üzerinde durduğunda kedi ile oyuna dalmıştı. Başını kaldırdı

kendisini seyreden Kasımı gördü. Gün ışığına karşı öylece kımıltısız duruyordu. Alt işlemeli siyah

bir burnoz ile daracık diz boyu; çizmeler giymişti. Gözleri çok sakindi ve onu şimdiye kadar

görmediği bir anlam acı vardı Bir şey mi oldu Ayağa fırladı ve kedi korku içinde kaçtı. Baban bugün

iyi değil mi yoksa

Hayır gittikçe iyileşiyor. İki adımda yaniı geldi ellerini tuttu. Uzun uzun onları inceledi ten sonra

gözlerinin içine baktı. Kediyle oyns ken bir çocuk gibiydin dedi.

Oysa Lorna kendini bir çocuk gibi hissetmiyordu. Kasımla birlikteyken hiçbir kadın öyle

hissedemezdi. Öylesine erkeksi öyle uzun ve kusursuz giysileri içinde öylesine yakışıklıydı ki.

Başlangıçta kendini korkutan bütün nedenlerle birlikte onu seviyordu.

Bir saat sonra Emirin yanma giriyoruz. Cesaret verircesine ellerini sıktı. Kashaya seni büyüleyici bir

biçimde hazırlamasını söyle.

Çok heyecanlıyım. Benim için ne düşünecek acaba Sevgilim. Alaylı alaylı güldü. Emir gibi bir Arap

bir kadının yüzünden ötesine pek bakmaz. Çok güzel olduğunu düşünecek. Sonra elleri kaldırdı

küçük öpücükler kondurdu. Kashaya git.

Uzun adımlarla sarayın bir başka kesimine doğru giderken Lorna arkasından baktı. Onu allak bullak

eden ve Emirle karşılaşmasının buradan gidişinin başlangıcı olacağı konusunda duygularını artıran

bir havası vardı.

Kasha giyinmesine yardım etmek için onu bekliyordu. Ama o hemen banyoya girdi soğuk bir duş

aldıktan sonra dinç ve Emirle karşılaşmaya hazır olarak çıktı.

Kasha iyice parlayıncaya kadar saçlarını fırçaladı. Sonra uzun bir ipek elbise ile üzerine kollan

işlemeli şeffaf bir tunik giydirdi. Başına taşlarla bezeli küçük bir kep koydu peçesinin ucunu

giysisinin omzuna taşlı bir iğne ile tutturdu. Ayağına sedef rengi ayakkabıları geçirdi ve aynaya

dönünce soluğu kesilir gibi oldu.

Küçük hanım gerçekten Sidi Kasımın incisi. Kasha peçesini düzeltti keyifle gülümsedi. Kanında

annesinin güzellik sevgisini iliklerinde ise babasının çılgınlığını taşıyan biri elbette sizi seçer.

Babasıyla tanışacağım Kasha çok heyecanlıyım.

Yaşlı kadın aynada Lornanın gözlerinin içine baktı gülümseyerek bir tutam saçma dokundu. Emir

hastalanmadan önce sert bir adamdı. Şimdi korkmana gerek yok.

Ama Lorna onun gücünden korkuyordu. Oğlundan ayrılması gerektiğini söyleyeceğinden hiç

kuşkusu yoktu.

Kasım onu almak için geldi. Lorna giysisinin üzerine dün gece onunla ay ışığını paylaşırken giydiği

pelerini aldı. Oymalı ve yaldızlarla süslü kemerlerle donanmış sarayın uzun koridorlarını geçtiler.

Sonunda üzerinde altın bir yarımay bulunan büyük bir kapıya geldiler. Büyük ve görkemli bir kabul

Page 57: Violet Winspear - Col Cicegi

salonuna girdiler. Belki de eski sultanlardan biri şu divanda uzanmış yanında en sevdiği kadını ile

şerbet içip müzik dinlemişti.

Lorna endişe dolu iri mavi gözlerle Kasıma baktı. Tam bir Prensti. Altın işlemeli siyah giysisi ve

önemli konumunu belirten altın kordonlu başörtüsü ile öyle yakışıklıydı ki Lornanın yüreği hızlandı.

Ama aynı zamanda giysileri dimdik duruşu ve sert görünümü ile bir yabancı gibi hissetti onu.

Lütfen söyle Daha fazla dayanamadı. Aklından geçenleri söyleyiverdi. Geri gönderileceğimi

biliyorum

Kasım gözlerini Lornaya çevirdi onu kaybetmek düşüncesine karşı isyan ediyormuş gibi burun

delikleri açılıp kapandı. Hala çölde olduğu gibi onun arkadaşlığını istiyordu sanki. Tam konuşmak

üzere dudaklarını aralamıştı ki beyazlar içinde bir uşak göründü ve kibarca kendisini izlemelerini

söyledi.

Bir dakika sonra Haçlı Seferlerinden beri varlığını sürdüren Arap kabilesinin başkanı Emir Hüseyin

ben Mansur beni Saadinin huzurundaydılar.

İri parlak gözleri bir yöneticinin sert yüzü vardı. Gururlu yaşlı adam başının altında yastıklarla ta

tavana yükselen sayvanlı kocaman bir yatakta yatıyordu. Arap giysileri içinde göz alıcı güzellikteki

kızı uzun uzun süzdü. Bir ara gözleri Lornanın parmaklarıyla sıkıca tuttuğu açık peçesine takıldı.

Sonra yavaş yavaş başını ayak ucunda sessizce dikilen Kasıma çevirdi. Odada sessizce duran resmi

giysili başkaları da vardı.

Demek öyle oğlum. Emir usulca gülümsedi ve odadaki gergin hava biraz yumuşar gibi oldu.

Kendine eş olarak bu sarışını alıyorsun demek Lornaya önce korkunç bir gök gürültüsü ohnuş sonra

derin bir sessizlik çökmüş gibi geldi. Dehşet içinde Kasıma baktı. Doğru olamazdı. Düş görüyor

olmalıydı... olanaksız bir düş Lornanın bakışlarını fark eden Kasımın dudaklarında hafifçe alaylı bir

gülümseme dolaştı. Alçak ama kararlı bir sesle Babam evlenmemi istiyordu ve ben de seni seçtim

dedi.

Dili tutulmuş gibi durdu odadaki herkesin kendine baktığını hissediyordu. Şeyh hatasını böyle telafi

ediyordu demek Yalnızca onurlandırıcı bir telafi başka bir şey değil

Tavanda bir vantilatör sürekli vızıldıyordu. Şimdi anlıyordu neden ipekler giydirildiğini ve peçe

takıldığını... Nikah kıyılıyordu ve Emirin başucunda yeminler edilecekti

Lorna karşı çıkmak Hayır diye bağırmak istedi. Böylesini istemiyordu aşk sevgi ya da sürekli bir

mutluluk umudu olmaksızın istemiyordu. Kasımın aşkı olmadan mutluluk ya da sevinç olamazdı.

İçinden bunları söylerken bir yandan da onunla geçirdiği o unutulmaz anları düşündü. Şafakta

kumların üzerinde at koşturmaları kum fırtınasının tehlikelerine birlikte göğüs germeleri ve dost

bedeviler tarafından bir oğlan çocuğu yerine konulması.

Kasımın gücü ve esrarlı etkisi yeniden kıskıvrak bağladı onu. İstediği buysa eğer ona karşı

gelemezdi.

Başını eğerek karısı olmayı istediğini belirtti. Resmi giysili birinin Arapça konuşmalarını bir tülün

ardındaymış gibi dinledi sonra Kurana el bastı. Arap kocasının gücünü simgeleyen taşlarla bezeli

pala başında gezdirilirken gözleri kamaştı. Evet yalnızca birkaç sözcük ve işte Kasım kocası olmuştu

.

Kısa törenden sonra Emir eliyle çağırdı ve Lorna yatağın yanma gitti. Yatak çok yüksekti. Adam hiç

doğrulmadan uzandı boynuna ışıl ışıl parlayan bir gerdanlık taktı. Şimdi sen de beni Saadisin kızım.

Büyük bir an değil mi Gülümsedi ama yılların hırpaladığı bronz bir maskeye benzeyen yüzü halsizdi.

Lorna ellerini tutan ellerin zayıflığını hissedebiliyordu. Emirin hatırı için Kasım onunla evlenmişti

Bu evlilik benim hayır duamı aldı dedi yorgun bir sesle. Ve inşallah beni Saadiye hayırlı olur.

Page 58: Violet Winspear - Col Cicegi

Teşekkür ederim efendim diye mırıldandı ve sonra yandaki odaya alındı. Görkemli bir pelerine

sarıldıktan sonra tahtırevanla Emirin oğlunun haremine goturuldu.

Evlilik haberi kentin minarelerinden hızla kente yayıldı. Lorna dairesinde dinlenirken Allahü ekber

seslerini duydu. Hemen ardından da donanma fişekleri ve evliliği kutlamak için sokaklara dökülen

insanların sesi birbirine karıştı.

Hala düşte gibiydi. Hatta Turqeya gelip geline iyi dileklerini sunmak isteyen bir grup kadının

geldiğini söyleyince bile tam olarak o halinden sıyrılamadı. Kadınların yan odada gülüştüklerini

konuşmalarını duyabiliyordu. Ancak yüzünde mutlu bir maskeyle bile aralarına girmek istemedi

canı.

Neyin var kardeşim Lornanın gözlerindeki umutsuzluğu görünce Turqeyanın gülümsemesi

dudaklarında dondu. Kasımı sevdiğini sanıyordum Onunla evlenmeyi çok istemiyor muydun

Ama sevildiğimi bilerek evlenmek isterdim. Lorna huzursuzca parmağındaki yüzükle oynadı. Sen de

kadınsın Turqeya. Neler hissetiğimi anlarsın.

Evet. Gözleri Lornanın gözleri gibi maviye çalan yüzüğe daldı. Bir Arap kızı olarak hep istemediğim

biriyle evlendirilmek korkusuyla yaşıyorum. Yıllardan beri kalbimde tek bir erkek varken başkasıyla

nasıl evlenebilirim. Prens değil zengin de değil ama onu bütün kalbimle seviyorum.

Turqeya Lornanm yanına oturdu ellerini tuttu. Şimdi benim kardeşim Kasımın da karışısın. Lütfen

benim için aracılık yap ve Ömerle evlenmeme izin vermezlerse başkasıyla da evlenmeyeceğimi

söyle ona...

Ömer bin Zaide mi Mavi gözleri onunkilerle karşılaştı ve birden Turqeyanın gözleri yaşardı.

Onunla konuştun mu diye heyecanla sordu. Onu sevdin mi

Gerçekten çok sevdim. Lorna Turqeyanm yanaklarındaki yaşları sildi. Çok iyi bir insan Turqeya.

Kasım neden evlenmenize karşı çıksın

Ömerin yalnızca doktorluk maaşı var ve Sidi Kebir Emirinin kızı olduğum için Kasımın onu

reddetmesinden korkuyor.

Ama Lorna allak bullak olmuş bir halde gülümsedi Kasım Emirin tek oğlu olduğu halde benimle

evlendi.

O başka. Turqeya kederli bir sesle konuşta Çocuklarınız Kasımın adını taşıyacak. Oysa Ömerle

evlenmemize izin verilirse bizim çocuklarımızın adları ya da ayrıcalıkları olmayacak.

Sevgileri olacak ama. Lorna sımsıcak gülümsedi. Turqeya Kasım konusunda ikinizin de

yanıldığından eminim. Ömer arkadaşı onun Eniştesi olmasına sevinecektir. Hatta bana kalırsa seni

aşksız bir evliliğe zorlayamayacağından hiç kuşkum yok.

Evlenmek için seni zorladı ama Onun kalbine ulaşamadığını sen söyledin Lorna.

Lornanın düşünmemeye çalıştığı katlanılma zor gerçekti bu. Mutlu olmalısın Turqeya dedi kararlı bir

tavırla. Kasımla konuşacağım ve söz veririm ki... Cümlesini tamamlayamadı. Turqeya neşeyle

boynuna sarılıp soluğu kesilinceye değin sıktı Karşılaştığımız ilk andan beri ne cömert kalbin

olduğunu biliyordum Seninle arkadaş olacağımızı biliyordum. Şimdi kardeş olduğumuz için çok

seviniyorum.

Lorna onun boyasız yumuşak yanağını öptü. Minik taşlarla bezeli küpesinin dokunuşunu hissetti

süründüğü Doğulu parfümü içine çektiği anda artık bir Arap ailenin gelini olduğunu anladı. Artık bir

prens karısı olarak belirli kurallara uymak zorundaydı. Kendini zorlayarak gülümsemeyi başardı.

Öteki odaya geçelim diyerek ayağa kalktı. Konuklarımızı bekletiyoruz.

Kadınlar Lornayı pek sevdiler. Keyifli bir merakla çevresinde dolaştılar saçlarına dokundular ve bir

çiçek gibi olduğunu söylediler.

Page 59: Violet Winspear - Col Cicegi

Darbukalar kanunlar çalındı ve kadınlar divanlara oturup kahveler içtiler; tatlılar pastalar yediler.

İşlemeli giysiler vardı sırtlarında ve kolları ayak bilekleri ışıl ışıl mücevherlerle doluydu.

Konuşurken sık sık kullandıkları elleri kınalı parfümleri baş döndürücüydü.

Lorna aralarında oturdu. Konuşmalarının ve şakalarının odağı kendisiydi ama ne dediklerini pek iyi

anlamıyordu. Daha sonra üzerinde kuzu fırın piliç kiraz kuşu ve kayısı ile dev bir tabak kuskus geldi.

Gelin olduğu için kendini yormasına izin verilmedi ve kadınlar gülüşerek bir kuşu besler gibi

lokmaları ağzına tıkıştırdılar. Başka zaman olsa çok eğlenebilirdi ama aklı hep sarayın avlusunda

erkek konukların arasındaki Kasımdaydı. Kadın konuklar ellerinde mumlarla gelini yatak odasına

götürürlerken gece yansı olmak üzereydi. Kem gözlere karşı sağa sola muskalar yerleştirildi düğün

yatağının yanma hurma ve süt kondu. Yaşlı Kasha soyunmasına yardım etti. Damat için tümüyle

soyunuk olması gerekiyordu.

Küçük hanım solgun görünüyor diye mırıldandı Kasha. Düğün günü hep yorucu olur zaten. Leydi

Elenayı hatırlıyorum da düğün gecesi nasıl da heyecanlıydı.

Lorna ürperdi işlemeli yatak örtüsünün üzerinde bir avuç sis gibi duran ipek geceliğe baktı.

Leydi Elena evliliğinde mutlu değil miydi Kasha bir süre cevap vermedi sonra sakince Hanımım bu

yaşama alışmıştı ve aynca onu bağlayan bir nedeni de vardı. Oğlunun Kasımın doğumu mu yani

Evet küçükhanım Sidi Kasımın doğumu demek istiyorum.

Uslu bir çocuktu herhalde. Lornanın eller şeffaf geceliğe kenetlendi. Annesi şımartıyo muydu onu

Leydi Elena onu çok seviyordu ve... efendim Emir de onunla gururlanıyordu. Kasım tek oğlu muydu

Evet küçük hanım Emirin tek mirasçısı.

Sonunda Lorna yalnız kaldı ve lambaların öAy dınlattığı odada gezinmeye başladı. Bir süre dışarda

eğlenti devam etti sonra birden hepsi kesildi. Lorna kocasının gelmek üzere olduğum anladı kalbi

hızlı hızlı atmaya başladı. Üzerinde incecik geceliği ile kapıdan uzaklaştı yatağın öteki ucuna gitti.

Çöldeki çadırda olduğu gibi kapana kısılmış hissetti kendini. Keşke yüreğinde büyük bir aşkla

gelseydi

Kapı açıldı ve Prens Kasım kapıyı kapamadan önce bir an eşikte durdu. Krem rengi ipek tunğinin

üzerine safran rengi bol bir ipek kaftan giymişti.

Loma iri mavi gözlerle baktı. Aşk ve kork içinde bir alev gibi tutuştu... şimdi kocasıydı daha önce

böyle tümüyle onun etkisinde olduğunu hissetmemişti. Gözlerinin üzerinde gezindiğini hissetti... ve

sonra günün bütün olayları kafasına bir balyoz gibi indi ve tüm gücünün aktığını hissetti.

Olduğu yerde salladı ve tam düşmek üzereyken Kasım bir adımda yanına koşup yakaladı. Kaldırdı

yatağa yatırdı. Üzerine eğildi ve usul usul yanaklarını ovdu. Zavallı yavrum diye mırıldandı. Senin

için çok fazlaydı değil mi

Aşkın ve ölmekte olan bir adamı mutlu etmek için yapılan evliliğin yaraladığı Lorna; Dün gece

sözünü ettiğin telafi konusu buydu demek dedi kırgın bir sesle. Emiri hoşnut etmek için yapılan bir

evlilik.

Bir bakıma diye kabullendi Kasım ve aralarına kısa bir sessizlik çöktü. Dün gece yalnızken

tartışsaydıkdeğil mi gerçekleşmesini düşüncesini bile olanaksız bulacaktın. Ayrıca senin onuruna

düşürdüğüm temizlenmesi gereken bir leke vardı. Şimdi ise buraların en onurlu adını paylaşıyorsun

benimle.

Lambaların amber ışığında yakışıklı yüzünün her ayrıntısını içine sindirerek uzun uzun baktı. O

sevgili yüzü vücudu çok yakındı ama kalbi çok uzaktı.Ancak karşılıklı bir aşk yakınlaştırabilirdi onu.

Onlarla konuşayım mı Lorna Seni kendi dünyana yollayayım mı

Page 60: Violet Winspear - Col Cicegi

Kendi dünyam mı Acı acı gülümsedi. Bana çölü verdin yıldızların yolunu gösterdin Bana şafağı

verdin ve şimdi yeniden karanlığa göndereceksin. Birlikte paylaştığımız çölü o kadar sevdin demek

Kollarını vücuduna doladı. Gözleri alev alevdi. Yüreğindeki o isyana ne oldu Neden Daha birkaç

gün önce benden birlikte paylaştığımız şafaktan çöl yıldızlarından kaçmaya çalıştın. Fırtına

olmasaydı kaçabilirdin de... şimdi de gerçekten burada kalmak istediğine inandırmak istiyorsun beni

Lorna canım benimle evli kalmak istiyor musun

Lorna gözlerinde derin bir utançla Şeyhe baktı. Mösyö beni zor durumda bırakıyorsunuz.

Yani seninle evli kalmak isteyip istemediğimi sormaya utandığını mı söylemek istiyorsun

Sonunda;

Bunun kendi arzunla olmasını isterdim demek cesaretini bulabildi Lorna ve Şeyhin gözlerini

üzerinde hissetti. Birden kendisi için artık hiçbir şey ifade etmeyen gururunu bir yana attı. Sîzinim

Kasım dedi. İsterseniz başınızdan atın isterseniz alıkoyun.

Benim mi Kasım birden onu kendine çekti ve sevinçle sıktı. Meleğim Sana tapıyorum Öyle tatlı öyle

nazik öyle iyisin ki kalbimdeki şeytanı yok ettin.

Aşkım canım hayatım. Sen ilk gördüğüm andan beri biliyordum; ya seni kaçıracak ya da sonsuza

kadar yitirecektim. Sana çölümü göstermeli şafakta ateşli günbatı mında ve gümüş ay ışığında at

sürerek seni kazanmalıydım. Gümüş gibi sarı saçlarınla bütün bunların bir parçasıydın zaten... Sustu

ve yüzünü saçlarına gömdü. Beni sevmeni; küstahlığımı bağışlamanı istiyordum... Beni seviyor

kaçırdığım için beni bağışlıyor rnusun

Ulaşamadığım bir düş gibiydinanlıyor musun

Oh... Kasım. Elleri Kasımın güçlü ensesine gitti gururlu başını kendine çekti. Kimselere eğmediği

başını ona eğiyordu şimdi. Fırtına sırasında seni sevdiğimi anladım. Birlikte öleceğimizi birbirimizin

kollarında sonsuza kadar yatacağımızı söyledin. O anda seninle olmayacaksam eğer ölmeyi istedim.

Kasım dudaklarını usulca Lornanın adını söyleyen dudaklarına değdirdi. Evliliğimiz gerçek bir

evlilik olmalı Lorna. Sağlam ve dürüst aramızda hiçbir sır kalmamalı.

Sır mı Kasım Usulca güldü. Şu anda onun aşkı ve kucağının dışında hiçbir şey sorun gibi

gelmiyordu. Güçlü kollarının arasında kendinden geçmiş gibiydi. Ras Yusuf un bahçesinde aşk ile

alay eden o küçük buz parçası değildi artık. Gerçek bir çöl erkeği onu eritmişti...

Evet sana söylemem gereken bir şey var canım

Lornayı öptü ve sonra yatağın yanında sehpanın üzerinde duran sigara kutusuna uzandı. Lorna

uzandığı yerden sigarasını yakışını seyrederken kalbinin hızlandığım hissetti. Ne söyleyecekti acaba

Yazgıları onları birleştirmeden önce başka birini sevdiğini mi yoksa

Kendi kendine bu konuda hoşgörülü olması gerektiğini söyledi. Ama bir yandan da onun ilk sevdiği

kadın olmayı istediğini anladı. Kasım birkaç dakika sessizce sigarasını içti. Düşüncelerini düzene

koyuyor gibiydi. Lorna mavi bir vazonun içindeki mavi yaseminleri ilk kez fark etti. Çiçeklerin

kokusu sigara kokusuna karışıyordu. Biran gözleri çalışma masasının üzerindeki gümüş çerçeveli

küçük bir oğlanın fotoğrafına gitti. Dalgalı siyah saçlıydı ve gözlerinden şeytanlık akıyordu.

Havasında Lornanın Paris bulvarlarında gördüğü oynayan çocukları hatırlatan bir şeyler vardı.

Kasım fotoğrafı incelediğini gördü gülümseyerek gözlerine baktı. Annem bu fotoğrafı çektiğinde 10

yaşındaydım.

Seni o yaşlardayken görmek isterdim dedi utanarak. Beni bir erkek olarak tanıman daha iyi yavrum

Gülüşünde çöldeki günlerinde olduğu gibi alaylı ifade vardı. Umarım annem çok güzel ve onurlu bir

kız bulduğumu hisseder.

Anne için Arapça bir sözcük yok mu

Page 61: Violet Winspear - Col Cicegi

Var tabii ama hiç kullanmam. Annem konuşmaya başladığım andan itibaren onu kullanmamı

istemedi.

Neden acaba Kasım Lorna sevecen gözleri baktı Nedenini hiç söyledi mi

Sanırım anlatmak istedi. Güneş yanığı ine yüzünü bir tül gibi gizleyen sigara dumanımı arasından

düşünceli gözlerle Lornaya baktı Kokusu odayı dolduran mavi yasemin rengi göz leriyle kocaman

yatağın içinde öyle genç. Öyle güzeldi ki.

Kasım birden onun elini tuttu dudaklarına götürdü ve Fransızlara özgü bir tavırla uçların birer birer

öptü. Annem Fransızcanın yanı sıra ayrıca İspanyolca öğrenmemi istedi. Ölümün den sonra yalnızca

benim okumamı

istediği bir günlük tutardı. Okuduktan sonra bazı sayfaları yırtıp attım. yalnızca benimle

paylaşabileceği bazı sırları taşıyordu. Şimdi onu seninle paylaşmaya karar verdim Lorna. Çünkü beni

seviyorsun ve karım olarak kalmak istediğini söyledin.

Lorna endişeli gözierle ona baktı. Ben de da ha önce sevdiğin birinden söz edeceğini sanmıştim.

Kızlar mı Alayla kaşlarını kaldırdı. Paris te öğrenciliğim sırasında birkaç tane oldu. Onlarla güldüm

neşelendim ama kalbimi asla işi karıştırmadım.

Çölü seviyordum... benim kadı mmdı o... ta ki sen mavi gözlerin güneş rengi saçların ve çölün tüm

hırçınlığıyla yaşamımı girinceye kadar.

Güzel Arap kızlarından hiçbiri gözünü kamaştırmadı mı Kasım diye takıldı. Gülüşünde tuhaf bir

anlam vardı Kasımın. Bazıları Turqeya gibi gerçekten güzel ama içgüdülerim her zaman Fransızdı

ve...

Fransız mı diye bağırdı Lorna.

Evet Parmakları Lornanın kollarını kavradı. Emirin oğlu değilim ben. Annemin buraya gelin

gelmesinden bir yıl sonra Sidi Kebire gelen bir Fransızın oğluyum.

Kasımın bu itirafını izleyen sessizlikte Lorna yüreğinin atışlarını duyabiliyordu. Mavi gözlerinde

arzu pırıltılarıyla Kasıma baktı. Dışarda sarayın bahçesinde bir bülbül ötüyordu ve sanki yüreğini

yakıyordu.

Lütfen diye fısıldadı Bana her şeyi anlat.

Kasım hafifçe başını eğdi. Annesinin İspanyolca günlüğünde yazılı şeylerden söz etmek onu üzüyor

hatta Lornayla bile bu acıklı sırrı paylaşmaktan çekiniyor gibiydi.

Bu adam Fransadan geldi. Annem kendisine çok yabancı gelen kapalı yaşamında mutlu değildi ve bu

Fransız onun için büyük değişiklikti. Genç ama bilgiliydi. Sarayın mahzeninde bulunan bazı el

yazmalarını incelemek için gelmişti. Çekiciydi ve annemin Emirle evlenmekle terkettiği dünyanın

bir parçasıydı. Günlüğünde çok geçmeden Justinin arkadaşlığından suçlu bir mutluluk duyduğunu

yazıyordu...

Kasım başını kaldırdı ve Lornanın iri mavi gözlerine anlamlı anlamlı baktı. Emir işleriyle pek

meşguldü ve zaman bulduğunda ise genç karısına okşanacak bir oyuncak gibi davranıyor gerçek bir

arkadaşlık kurmaya değer bulmuyordu. Justin denilen adam ise tam tersiydi. İşini onunla tartışıyor

gezdiği ülkeleri anlatıyordu ona. Arkadaşlıklarının çalınmış bir aşk öyküsüne dönüşmesi

kaçınılmazdı. Kasım içini çekti Lornanın parmağmdaki safir yüzüğü okşadı. Ateşle oynadığının

farkında değildi. Adamla burada bu dairede buluşmaya cesaret etti. Yalnızdı ve karşısındaki

büyüleyici bir erkekti ama aşk saatleri sayılıydı tabii. Bir süre sonra Fransızın buradaki işi bitti ve

gitti. Annem onu unutmaya çalıştı ama çok geçmeden çocuk beklediğini anladı. Ve bu çocuk

kocasından değil Justindendi

Page 62: Violet Winspear - Col Cicegi

Kasım öyküsünü kesti ve Lorna kadının Fransızla ilişkisinin meyvesini fark edince bu odada burada

duyduğu derin kederi yeniden hisseder gibi oldu. Beline inen siyah saçlarıyla o güzel kadın Justine

duyduğu aşktan pişmanlık duymadan ama onun çocuğunun verdiği korkuyla bu odada dolaşmış

olmalıydı. Kasım kalın etkileyici sesiyle konuşmasını sürdürdü. Zaman zaman korkudan çıldırmak

üzere olmalıydı. Ama Emir çocuk için öyle hevesliydi ki Elenasmdan asla kuşkulanmıyordu. Ben

doğdum ve aklına hiçbir şey getirmeden oğlu olarak

kabul etti. Kasha avaz avaz bağıran siyah saçlı kocaman bir bebek olduğumu ve Emirin beni

kucağına alıp sarayın ön avlusunda varisi olarak gururla halkına gösterdiğini söyler. Tuhaf ama

Lorna Araplar beni her zaman sevdiler ve ben de onlara karşı bir eğilim duydum. Onlar gibi güneşi

sevdim. Atları ve çölde rüzgarla yarışmayı sevdim. Annemin her zaman bu gerçeği bana söylemek

istediğini biliyordum. Ama ansızın öldüğünde henüz on üç yaşındaydım. Ve eşyalarının arasında

bulunan günlüğü yalnız başıma okudum.

Gözgöze geldiler. Emir hasta belki de ölüyor ve gerçeği söylemek için artık çok geç. Ona olan

bağlılığıma ve sevgime devam etmeliyim. Bana ihtiyacı var görevini sürdürmemi bekliyor.

Aramızdaki bağı bu eski sır koparamaz. Sanırım Kasha her zaman kuşkulanıyordu ama ele

vermeyecek kadar çok seviyordu annemi. Lorna...

Lorna konuşmadı. Öne doğru eğildi sırrıyla birlikte mühürlercesine dudaklarını öptü. Seni seviyorum

Kasım. Nereye gidersen git nerede olursan ol sevgilim. Lornayı yeniden kollarına aldı Kasım sıkıca

göğsüne bastırdı. Alev alev yanan gözlerle yüzüne baktı. Sidi Kebirliler senin bir inci olduğunu

söylüyorlar Lorna Ne kadar haklılar. Benim çöl incim Seni orada bulacağımı sanki hep biliyordum.

Seni çağırdım sanki. Ne dersin sesimi duydun mu

Kalbim duydu Kasım. Omuzuna yaslandı ve ona hep babasını hatırlatan sigara kokusunu içine çekti.

Cebimde taşıdığım beyaz çiçeği hatırlıyor musun Sevdiğim bir erkekten dediğim için bana kızmıştın.

O adam babamdı. Fadna vadisinde bir evde yaşadı ve ölümünden sonra evi görmek için gittim.

Yavaş yavaş harabe haline dönmüştü ve geriye yalnızca bir duvarın üzerindeki beyaz çiçekler

kalmıştı. Birini kopardım Kasım. Çadırındaki ilk gece tutunacağım tek şeydi. Senden öyle

korkuyordum ki...

Meleğim Dudaklarını saçlarına gömdü Bir daha asla benden korkma Senden her zaman biraz

korkacağım.Usulca güldü soluğu Kasımın sıcak boynunu yaladı.

Kasım eğildi gözlerinin ta içine baktı gülümsedi. Sanırım bazen kavga edeceğiz diye mırıldandı.

Ama hemen sonra öpüşeceğiz.

Lorna gülümseyerek onun esmer başını kendine çekti. Ay ışığının aydınlattığı yaseminler açan

bahçede bir kez daha bülbül öttü. Lorna artık çöl aşığının kollarından kaçmıyordu. İkisi de bir daha

asla yalnız olmayacaklardı. Birbirini aramışlar altın bir bahçede buluşmuşlardı. Aşk bahçesiydi bu.

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin

5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

………SON……

Buraya Yüklediğim EBookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.

Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir

Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.

Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz

Kitapçılardan Almanızı Ya Da EBuy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.

Page 63: Violet Winspear - Col Cicegi

Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız

Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.

Benim Bu Kitaplar Da Herhangi Bir Çıkarım Ya Da Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım

Yoktur.

Bu Yüzden EBookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası

Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.

1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı

2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi

3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur

4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız

Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz

5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı

Tavsiye Ederiz

Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından

www.CepSitesi.Net-www.MobilMp3.Net-www.ChatCep.Com-www.İzleCep.Com

Siteleri İçin Hazırlanmıştır. EBook Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem

Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin.

Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler

Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım .

Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı

Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz.

Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki

Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.

Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi YönetimeBildirin

Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.

By-Igleoo www.CepSitesi.Net