22
AHMET MİDHAT EFENDİ AHMET MİDHAT EFENDİ HAYATI, KİŞİLİĞİ, ….. SANATI …….. ESERLERİ Hazırlayanlar: Gökhan AKKAŞ Muh ammet UYSAL Şükrü ÖZDEMİR I. BÖLÜM AHMET MİDHAT EFENDİ’NİN HAYATI: Ahmet Midhat Efendi, 1844’te 1 İstanbul’un bir semti olan Tophane’de Kumbaracılar Yokuşu civarındaki Karabaş mahallesinde doğdu. Asıl adı Ahmet’tir.Babası Hacı Süleyman Ağa bezci esnafından idi. 2 Süleyman Ağa, bir aralık ticaret maksadıyla Kafkasya’ya gitmiş; burada beğendiği dul bir 1 Nihad Sami Banarlı, Ahmet Midhat Efendi’nin doğum günü olarak 17 Temmuz (?) 1844 tarihini kaydetmiştir. ( Resimli Türk Edebiyat Tarihi ,cild 2, sahife 864 ) 2 İsmail Habib Sevük, Süleyman Ağa’nın kuruyemiş esnafı olduğunu söylemektedir. ( Tanzimat Devri Edebiyatı, sahife 290 )

 · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

AHMET MİDHAT EFENDİAHMET MİDHAT EFENDİ

HAYATI,… KİŞİLİĞİ, ….. SANATI …….. ESERLERİ

Hazırlayanlar: Gökhan AKKAŞ

Muhammet UYSAL Şükrü ÖZDEMİR

I. BÖLÜM

AHMET MİDHAT EFENDİ’NİN HAYATI:

Ahmet Midhat Efendi, 1844’te1 İstanbul’un bir semti olan Tophane’de Kumbaracılar Yokuşu civarındaki Karabaş mahallesinde doğdu. Asıl adı Ahmet’tir.Babası Hacı Süleyman Ağa bezci esnafından idi.2 Süleyman Ağa, bir aralık ticaret maksadıyla Kafkasya’ya gitmiş; burada beğendiği dul bir çerkes hanımla evlenmişti. Kadının Hafız İbrahim namında bir oğlu da vardı. Karısı ve üvey oğluyla Tophane’de bir eve yerleşen Süleyman Ağa’nın bu hanımı aynı zamanda Ahmet Midhat Efendi’nin de annesidir.3

Ahmet Midhat Efendi , beş ya da altı yaşındayken babasını yitirince aile büyük bir yoksulluğa düştü. 1854’te Vidin’de bulunan ana bir ağabeysi Hafız İbrahim’in yanına ailece gittiler. Hafız İbrahim, Midhat Paşa’nın teveccühlerini kazanmış ve o zamanlar Osmanlı mülkünde olan Bulgaristan’ın Vidin eyaletine kaza müdürü olmuştu. Ahmet Midhat Efendi ilk tahsiline burada başlamış ise de tahsilini tamamlayamadan tekrar ailesiyle İstanbul’a dönmüştür.

1 Nihad Sami Banarlı, Ahmet Midhat Efendi’nin doğum günü olarak 17 Temmuz (?) 1844 tarihini kaydetmiştir. ( Resimli Türk Edebiyat Tarihi ,cild 2, sahife 864 )2 İsmail Habib Sevük, Süleyman Ağa’nın kuruyemiş esnafı olduğunu söylemektedir. ( Tanzimat Devri Edebiyatı, sahife 290 )3 Ahmet Midhat Efendi’nin annesinin adı Nefise’dir. Ailenin diğer çocukları; Halime, Şerife, İsmet ve Hafize’dir. ( Hüseyin Tuncer, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı, sahife 263 )

Page 2:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

1857’de Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına çırak olarak girip 1861’e kadar burada devam etti. Bu arada çarşı esnafından birinin evine giderek okuma yazma, Galata’da bir yabancıdan Fransızca öğrenmeye başladı. Ağabeysi Hafız İbrahim 1861’de Niş’e atanınca ailesini buraya aldırdı. Ahmet Midhat Efendi Niş Rüşdiyesi’ne girip 1864 yılında mezun oldu.Midhat Paşa’nın Tuna valiliği sırasında Rusçuk’a geldiler. Ağabeyinin önayak olmasıyla, Tuna Vilayeti Mektûbî Kalemi’ne girdi.1865’te yüz kuruş aylıkla kalemin yazıcılarından olan Ahmet Midhat Efendi, Midhat Paşa’nın takdirlerini kazandı. Paşa ona kendi ismini verdi ve bu tarihten sonra Ahmet Midhat diye anılmaya başladı. Ahmet Midhat Efendi, Rusçuk’ta câmi derslerine devam ederek İslâm kültürüne âit bilgilerini arttırırken diğer taraftan Çenkof adlı bir Bulgar ile Odyan Efendi’den Fransızca dersleri alıyordu. Aynı zamanda yeni kurulan “Tuna” gazetesinin yazı işlerinde çalışan Ahmet Midhat Efendi, gazeteye ufak çaplı yazılar yazıyordu. 1866’da Sofya’da yapılacak olan bir fabrikayla bir sanat okulu için vazifelendirilen Hafız İbrahim, çalışmalar için Avrupa’dan getirtilmiş Alman mühendise tercümanlık yapması maksadıyla Ahmet Midhat Efendi’yi yanına aldı. Ahmet Midhat Efendi Sofya’da evlendi ve ağabeyinden ayrı bir eve taşındı. Fakat çağrıldığı için Rusçuk’a geri dönüp hanımını da yanına getirtti. Burada Muhacirler Kurulu başkanı Şâkir Beyle tanışan Ahmet Midhat, bu zâttan önemli ölçüde etkilendi Ahmet Hamdi Tanpınar, Şâkir Efendi’den bahsederken, “Midhat Efendi’nin hayatında bu Şâkir Bey’in ve aslen Romanyalı olan ve keman çalan karısının mühim tesiri vardır. Denebilir ki, Midhat Paşa’dan sonra hayatında en mühim kapıyı hem ‘asker, hem şâir, hem filozof’ diye takdim ettiği saatler hülasa bütün bir ehlî hayat zevki ve ferdî hayat fikri ‘Menfa’ da kısaca anlatılan bu gecenin tesiridir.”4 Ahmet Midhat Efendi, 1868’de Ziraat Müdürlüğü’ne kâtip, 1869’da Tuna gazetesine başyazar oldu.Midhat Paşa,1869’da Tuna valiliğinden Bağdat valiliğine atanınca, Ahmet Midhat Efendi’yi de beraberinde götürmek istedi.Bundan evvel Ahmet Midhat Efendi’ye Bağdat’ta çıkacak “Vilayet” gazetesini kurmak için lazım olan matbaayı satın almakla vazifelendirdi.Vazifesini tamamlayan Ahmet Midhat Efendi, yüz kırk kişilik bir kadroyla Bağdat’a doğru yola çıktı.Yanında bulunan ressam Hamdi Beyle dostluk kurdu. Bağdat’ta “Zevra” gazetesinin ve vilayet matbaasının müdürü oldu. İngilizce ve Arapça dersleri aldı. Hayatına yenilik katacak iki insanla münasebet kurdu. Bunlardan biri zikri geçen Osman Hamdi Beydir. (1824-1910) Osman Hamdi Bey, Paris’te Güzel Sanatlar Mektebi’nde okuduktan sonra, Türkiye’de arkeoloji, resim ve müzecilik sahalarında kurucu hizmetlerde bulunan, tanınmış ilim ve sanat adamıdır.5

Midhat Efendi’yi yabancı eserlere yönlendirmiş ve tercümeler yapmasına vesile olmuştur. “İkinci üstadı Can Muattar adında bütün dinlere girip çıkmış [ve sonunda İslâm dininde karar kılmış] ‘şarklı’ bir filozoftur. Muattar, Ahmet Midhat’ın doğu kültürünü genişleterek onda felsefeye ve dinler tarihine merak uyandırmıştır.”6

4 Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, sahife 446 5 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyat Tarihi, cild 2 , sahife 9646 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, cild 3, sahife 106

Page 3:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

Bağdat’ta devrin büyük ulemasından Muhammed Zühavi ile medrese ilimlerine dâir sohbetler yapan Ahmet Midhat Efendi, dinî ilimlerde de kendisini yetiştirdi. 1870’te Maarif Vekaletince düzenlenen ders kitapları yarışmasına “Hace-i Evvel” ile girdi. Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeysi Hafız İbrahim’in ölümüyle görevinden istifa ederek ailesiyle birlikte İstanbul’a döndü. Tahtakale’deki evinde bir matbaa kurarak eserlerini cüzler halinde neşretmeye başladı. “Bu yayımda hem yazar, hem mürettip, hem de dağıtıcı olarak bütün yük kendisinin ve aile efradının üzerindedir.Aynı sene matbaasını büyüterek Beyoğlu’na nakletti.Hayatı boyunca bir kültür felsefesi olarak kabul ettiği her şeyden bir parça bahsetmek esasına dayalı ilk neşriyatına burada başladı.” 7 Bastığı “Letâif-i Rivayat”, “Kıssadan Hisse” ve “Hace-i Evvel” isimli eserlerinin satışıyla geçimini temine çalıştı. 1872 yılında “İbret” gazetesinin idaresini üstlendi. Kendi çıkardığı Dağarcık mecmuasında din ve fakirlik üzerinde yazdığı yazılar ve Lamarc nazariyesinden bahsetmesi zamanın yönetimince hoş görülmedi.Yazılarından ötürü dinsizlikle itham edilip haksız yere 1873’te Rodos’a sürgün edildi. Rodos’ta da boş durmayan Ahmet Midhat Efendi, İstanbul’da çıkan “Kırkanbar” mecmuasına yazılar göndermiş, “Dünyaya İkinci Geliş” , “Hasan Mellah”, “Felatun Bey ile Râkım Efendi” romanlarını yazmış, bir câmi avlusunda çocuklara ders vermek için medrese-i Süleymaniye adında bir okul yaptırmıştı. Böylece haksız yere yapılanların kendisini yıldıramayacağını göstermiş oldu. 1876’da Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle çıkan umumî aftan faydalanarak İstanbul’a döndü. İstanbul’a dönüşünden on beş gün sonra 27 Haziran 1876’da “İttihad” gazetesini çıkarttı. “Vakit” gazetesinde yazar (1877) ve 1878’de “Takvim-i Vakayi” müdürü oldu. 27 Haziran 1878’de “Tercümân-ı Hakikat”i çıkartıp yine aynı sene “Osmanlı” gazetesinin yönetimini üstlendi. 1853 Kırım Muharebesi’nden 1876’ya kadar vuku bulan hadiseleri, II. Abdülhamid’in “hür bir fikirle yazılmasını istediği” Üss-i İnkılap adlı eserinde kitaplaştırdı. Bu eseri, padişaha yaranmak maksadıyla yazdığı yolundaki iddialarla çeşitli tenkitlere maruz kaldı.Lakin okunduğunda da çok iyi anlaşılacaktır ki eser, yönetime saygılı bir üslupla fakat tarafsız ve tenkit edici bir tavırla yazılmıştır.8 A. Midhat Efendi Üss-i İnkılab’ın devamı

7 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (Dergah yayınları), A. Midhat maddesi, cild 1, sahife 688 A. Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı ismindeki eserinin 451 ve 452. sahifelerinde Ahmet Midhat Efendi’nin Üss-i İnkılap’ta , Sultan Abdülhamid’e hoş görünmek maksadıyla tarihî hakikatleri çarpıttığını ifade eder. Tanpınar, eserinde Üss-i İnkilap’a muhalefetle Beşinci Murad’ın deli olmadığını ve Abdülaziz Han’ın öldürülmeyip intihar ettiğini imâ eder.A. Midhat Efendi’nin, Abdülhamid tarafgirliğiyle güyâ hadiseleri yanlış değerlendiğini söyler.Halbuki Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyat Tarihi’nde 2. cild 969. sahifede durumun hiç de böyle olmadığını, A. Midhat Efendi’nin esrini tam bir doğruluk ve tarafsızlıkla yazdığını ifade eder. Nitekim Beşinci Murad’ın deli olduğu için tahttan indirildiği değerli tarihçilerce de kabul edilmektedir. Bakınız: İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4, s. 279 vd.;Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c.12, s. 279 vd. Sultan Abdülaziz’in intihar etmediği, öldürüldüğü hususunda da tarihçiler A. Midhat Efendi ile müttefiktirler. Abdurrahman Şeref, İbnül Emin Mahmud Kemal İnal ve İsmail Hami Danişmend bunu savunmuşlardır. Daha fazla bilgi için değerli tarihçi Yılmaz Öztuna’nın Türkiye Tarihi’nin 12. cildinde sahife 70 ve devamına müracaat ediniz. Görülüyor ki Tanpınar, A. Midhat Efendi’ye yönelttiği tenkitlerde haksızdır. Nihad Sami Banarlı ise A. Midhat Efendi’yi savunmakla isabet etmiştir.

Page 4:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

mahiyetinde olan “Zübdetül Hakayık” ta 93 Harbi’ni anlattı. Çalışmaları padişah tarafından takdirle karşılandı. 1879’da Matbaayı Amire’ye müdür tayin edildi. 1880 yılında Beykoz Akbaba’da Balcıoğlu çiftliğini satın alan A. Midhat Efendi 1884’te Melek Hanımla evlendi. Bu evlilikten iki oğlu (Süleyman, Galip) ve üç kızı (Hacer, Azime, Ziba) oldu.9 Sırmakeş suyunun bulunduğu Serdaroğlu çiftliğini aldı.Kızının Muallim Naci ile düğününü yaptı, Meclis-i Umur-u Sıhhiye azası ve başkatibi oldu.Beykoz’daki yalıyı satın aldı.1888’de “Gümüş İmtiyaz Madalyası”,1889’da “Bala Rütbesi” ve ikinci dereceden “Mecidî” aldı. 9 Ağustos 1889’da Türkiye delegesi sıfatıyla Stockholm’deki VIII. Müsteşrikler Kongresi’ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak “Avrupa’da Bir Cevelan” kitabını yayımladı. Pek çok ödüller aldı. 1908’e kadar Tercüman-ı Hakikat’te roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü.Bu gazetede aynı zamanda damadı Muallim Naci ile Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi yazarların yetişmesine vesile oldu. 1909’da eski yazma kuvvetini yitirdiğini anlayan A. Midhat Efendi Tercüman-ı Hakikat’teki yazılarına ve diğer çalışmalarına nihayet verdi. Bundan sonra Darül fünunda umumî tarih,dinler tarihi, felsefe ve Darül muallimatta pedagoji ,tarih okuttu. 30 Kanun-ı evvel 1903’te parasız olarak nöbetçi öğretmenlik yaptığı Darüşşafaka’da kalp sektesinden öldü.10Fatih Câmi mezarlığında medfundur. Mezar taşına şâir Nigari Hanım’ın şu beyti yazılmıştır: “ Gayretindir sevdiren fazl-ı ulumu ümmete Verzişindir anlatan sevdayı sa’yi millete”

II. BÖLÜM

AHMET MİTHAT’ IN EDEBİ KİŞİLİĞİ:

Ahmet Mithat, Tanzimat devrinin en popüler yazarıdır. Nesrin bütün tür ve konularında çok sayıda eserler vermiştir. Şinasi’den sonra Batı ruhuyla yoğrulmuş bir yazardır. Avrupa medeniyetini ve milliyet fikrini idrak eder. Halka ve Türkçülüğe yönelir. Okutmak ve öğretmek ilkesi, halkı Avrupa medeniyeti seviyesine yükseltmek amacına yöneliktir. Bu anlayışla Batı klasiklerinin dilimize kazandırılması gerektiğini savunur.

Halk için yazmış olmasından ötürü, halk yazarı olarak nitelendirilir. O, geniş halk tabakalarını okutmak, okutabilmek için, halkın nabzını elinde tutmayı başarmış, halk dilini kullanarak öğreticilik görevini yerine getirmiştir. Kalemini halkın eğitimi

9 Hüseyin Tuncer, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı, sahife 45410 Nihad Sami Banarlı, A. Midhat Efendi’nin vefat tarihi olarak 16 Aralık Pazar gününü verir. Seyit Kemal Karaalioğlu ise 28 Aralık gününü zikreder.( Türk Edebiyatı Tarihi, cild 2, sahife 317)

Page 5:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

için kullanır. Bu yüzden, sanatı ikinci plana iter. Kullandığı dil, amacına uygunluk gösterir. Eserlerindeki sade diliyle dikkat çeker. Halka yakınlığı ve onları aydınlatmaya çalışması nedeniyle “hace-i evvel” (ilk öğretmen) kabul edilir. Akla gelebilecek her türlü konularda halka bilgi ve ders vermeye çalışır. Sürekli okur, yazar ve okutur. Halkı göz önünde tutarak halka yararlı bilgiler sunar. Halk arasında okuma hevesini ve merakını uyandırır. Çok okuyup yazdığı için kendisine “On iki beygir kuvvetinde bir yazı makinesi” denmiştir.

Ahmet Mithat, ilk gazetecilerimizdendir. “Tuna, İbret, Devir, Bedir, Ceride-i Askeriye, Basiret ve Tercüman-ı Hakikat” gibi gazetelerde çalışır. Gazetecilikten yetişen bir yazar kimliğiyle karşımıza çıkar. Edebiyatımızda hikâyeci, romancı ve gazeteci olarak isim yapar. 1879 – 1908 yılları arasında yayın hayatında hizmet veren “Tercüman-ı Hakikat” gazetesi, Muallim Naci, Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi yazarların yetişmesine yardımcı olur. Bu gazete, adeta yazarlar için bir yuva özelliği taşır.

Ahmet Mithat, her şeyden önce bir gazeteci olarak dikkati çeker. “Tuna” gazetesinden “Tercüman-ı Hakikat”e kadar uzanan yazı hayatında halkı ilgilendiren bilgileri aktarma görevini üstlenir. Yazı yazmada sıkıntı çekmeyen yazarın dili, bir gazeteci dilidir. Geniş bir muhayyileye ve sağlam bir hafızaya sahiptir. Bütün edebi ve fikri eserlerinde Doğu ve Batı medeniyetlerini karşılaştırır, bir süzgeçten geçirir ve senteze ulaşmaya çalışır. Bu amaçla roman, hikâye, tiyatro gibi eserleriyle ve diğer yazılarıyla okuyucuya ulaşır. Ahmet Mithat, Şark ilimlerini ve felsefeyi öğrenmiş bir yazardır. Hakiki İslamlığı anlatan “Nizam-ı İlm ü Din” adlı -dört cilt- eserini yazar. Maneviyatçı olan Ahmet Mithat, maddeciliğe karşıdır; bunu “Ben Neyim?” adlı eseriyle ortaya koyar. Felsefe yerine hikmeti tercih eden Ahmet Mithat, Alman filozofu Shopenhauer hakkında yazdığı esere “Şopenhaver’in Hikmet-i Cedidesi” adını verir.

Halit Ziya’ ya göre, Türk fikir hayatında ilk defa onunla Batı’nın felsefe problemleri üzerinde düşünmeye başlanır. O, gençlik çağında yayınladığı yazılarında birtakım materyalist ve pozitif bilgiler benimsemiş, fakat zamanla daha spiritalist görüşleri desteklemiştir. Buna paralel olarak İslam ahlakına ve doktrinine gittikçe artan bir bağlılık göstermiştir.

Ahmet Mithat’a göre, roman ve tiyatroya, önce Batı’yı taklit yoluyla başlamak, daha sonra mahalli ve milli karakter vermek gerekir. Ahlak yönünden ise kendi milli ve içtimai gerçeklerimiz yansıtılmalıdır.

Ahmet Mithat, kendi amacı için tarih yazan bir şahsiyettir. Dünya tarihi olarak “Kâinat” adlı bir eser yazar. Bunu aktüel tarh eseri olan “Üss-i İnkılâp” ve “Zübdetü’l-Hakayık” izler. Osmanlı tarihine dair üç ciltlik “Mufasal” ı kaleme alır.

Ahmet Mithat , “Tuna ve Zevra” gazetelerindeki makalelerinden sonra, hikâyeleriyle edebiyat alanında kendini gösterir. Kıssalardan oluşan hikâyelerini Bağdat’ ta iken, “Kıssadan Hisse” adı altında yayımlar. Daha sonra 1894 yılına kadar

Page 6:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

yazdığı yirmi sekiz hikâyeyi “Letaif-i Rivayat” adıyla ayrı ayrı çıkarır. Bu hikâyeleri, “Meddah hikâyeleri” şeklinde düzenler. Hikâye anlatma sistemi olarak, bizim eski meddahlar yöntemini kabul eder. Edebiyat geleneğimizden yararlanır. Ortaoyunu, Karagöz, Meddah hikâyelerinden tahkiye ve diyalog tarzlarında istifade eder. Halk diliyle yazılan bu hikâyeler, ders verici, güldürücü nitelik arz eder, okuyucuyla senli benli konuşmalarla tamamlanır. Ananevi halk hikâyeciliğine ve hikâyecilerine çok sıkı bağlarla bağlıdır. Bu yüzden çağdaş meddah kimliği taşır. Ahmet Mithat’ ın üslubu esnaf kahvelerinde dinlemiş olduğu meddah hikâyelerinin devamı niteliğindedir. Sık sık kullandığı “deyip de geçmeyelim” gibi ifadelerin kaynağı buradan gelir. Tanpınar, Ahmet Mithat Efendi’ nin bütün eserlerini “bir halk okuma odası” kabul eder. Vakaları halkın merakını çeker, tasvirlerde yorucu olmaz, nükte ve esprileri halkın seviyesine uygundur. Halkı meraka ve hayrete düşürür. Okuyucuya öğretir, onları yetiştirir, güldürür ve sevindirir. Yerine göre onlara öğütler de verir. Çevresindeki ilginç konuları hikâye ve romana aktarır. Atasözlerini, fıkraları hikâyeleştirir. Batının roman ve hikâyelerinden yaralanır. Dilin sadeliği, örf ve âdeti, halk deyimleri, canlı konuşma ve anlatımıyla edebiyatımızda seçkin bir yer alır. Büyük okuyucu kitlesini kendisine bağlamayı başarır, popüler ansiklopedik bir yazar olarak ilgi görür. Devrinin en çok okunan yazarlarından olur.

Edebiyatımızda hikâye ve roman türünün Batılı anlamda ilk örneklerini Ahmet Mithat verir. Halkı bilgilendirmek amacıyla eserlerinde sık sık konu dışına çıkar, tarih, coğrafya, fen gibi konularda bilgi verir. Her eserinde “kıssadan hisse” çıkarır, toplumsal bir yarar sağlamaya çaba gösterir. Hikâyeciliği ve romancılığı, halk hikâyeciliğinden Batı hikâyeciliğinin çeşitli akımlarının metotlarını –sistemsiz olarak- bulmak mümkündür.

Ahmet Mithat, Namık Kemal’ in “Vatan yahut Silistre” oyunun tesiriyle tiyatroya yönelir. “Eyvah, Açık Baş, Çengi, Siyavuş, Çerkez Özdenleri” gibi piyesler yazar. Buna rağmen, Onun yazı faaliyetlerinin en esaslı yanını, hikâyeciliği ve romancılığı teşkil eder. Romancılığı, Rodos’ ta sürgünde iken, Alexandre Dumas Pere’ in Monte-Cristo’ sunu tanziren yazdığı “Hasan Mellah” ile başlar. Son romanı “Jön Türk” ile tamamlanır. O, gerçek anlamıyla bir halk romancısı olarak, edebiyatımızda yerini alır. Edebiyatı toplum hizmetinde kullanan yazarın romanlarında esas olarak, Alexandre Dumas Pere’ e dayanan “popüler-romantik” çizgiler görülür. Ahmet Mithat, masaldan romana geçişi sağlayan ve okuyucunun ilgisini çekmeyi başaran bir sanatçıdır. Ahmet Mithat’ a göre, “Görebilen göz için, hayat her muhayyileden zengindir. İlhamı muhayyilesinden alan muharririn, dünyayı anlatmaya çalışan âmâdan farkı yoktur.”. Onun romanlarında ya kendisi yahut bir dostu vardır. Konuları genellikle, ya kendi başından, ya da bir dostunun, bir tanıdığının başından geçen olaylar ve maceralardır. Görmediği hiç bir âlemi, hatta hiç bir yeri anlatmak istemez. Romana malzeme olacak yerleri gezerek görür, o mekânda yaşar, sonra kullanır. Romanlarında mekân olarak İstanbul’ un sınırlarını aşmaz. Sözgelimi “Henüz On Yedi Yaşında, Taaffüf, Müşehadet, Felatun Bey ile Rakım Efendi” gibi romanlarında, figürler halktan alınmış, sahneler hayattan seçilmiş ve günlük hayat tasvirlerine yer verilmiştir. Buna

Page 7:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

rağmen, Ahmet Mithat bu romanlarında İstanbul’ un semtlerinden dışarı çıkmaz, alaturka ve alafranga âlemlerde takılıp kalır. Amacı, halka hoşça vakit geçirtmek, onları eğlendirmek ve ahlaki ölçüler içerisinde uyarmaktır. Bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder:

“Roman, garip ve latif bir vakanın hikâyesinden ibaret değildir. O vaka, elbette fenlerden birisine, sanatlardan bir kaçına, felsefenin bazı kaidelerine, coğrafyanın bir faslını teşkil eden bir memlekete, tarihin bir fıkrasına ilgili olur ki, onlara dair verilen izahat, okuyucuların malumat ve vukuf dairesini genişletir.

Romanda maksat; fikren seyahat yaptırmak, İstanbul’ da köşelerde bucaklarda dolaştırmak, alaturka âlemlerde gezdirmek, alafranga âlemlerde eğlendirmek, beşeriyetin hiçbir yerde, hiçbir zaman yakasını kurtaramadığı felaketleri gösterip gönüllere yufkalık vermek, yine beşeriyetin hiçbir yerde kendisini kurtaramadığı türlü gariplikleri gösterip kahkahalarla güldürmektir”.

Ahmet Mithat’ a göre, “Roman, bir insan topluluğu içinde görülen hallerden birisini ya da kimilerini kâğıt üzerinde koymaktır.” Roman, genel ahlakın tayin ettiği yaşantılar içinde oluşur. Avrupa’ nın romanı nasıl kendine ait ise, bizim de romanımız kendimize ait olmalıdır. Avrupa’ nın kendi hayatımıza uymayan romanlarını örnek almamız yanlıştır. Milli bünyemize uyan romanı esas almalıyız. Milletin örf ve adetleri, inanç ve davranışları romanı şekillendiren önemli unsurlardır. Roman milletle bütünleşmelidir. Millet başka, roman başka olmamalıdır.

Ahmet Mithat, çevirmelerin Avrupa kültür ve yaşayışıyla Osmanlı kültür ve yaşayışını çok iyi bilmeleri gerektiği görüşündedir. Roman çevirisini alışılmışın dışında algılar; bu yüzden, çevirilerinde uyarlama yoluna gider. Bu tutum Onu, sevdiği bir romana yaklaşan çizgide romanlar yazmaya götürür. Çeviri romanla, yazdığı romanlar arasında bir aylık görülmez. Çevirilerinde, bir özetleme dikkati çeker. Ahmet Mithat, klasiklerin dilimize kazandırılmasını ister. Böylece Türk halkı, Onun çeviri ve telif eserlerinde Batı’ nın iyi yanlarını görür ve tanıma imkânı bulur.

Edebi eser yazmak endişesi taşımayan Ahmet Mithat, sanat ve üslup endişesine kapılmaz. Halkı eğitmek düşüncesiyle kendine has bir roman anlatımıyla karşımıza çıkar. Olayların akışına müdahalesi, ansiklopedik bilgiler aktarması, kendi görüş ve düşüncelerini belirtmesi ve bir meddah hikâyesi havasında belirmesi, bu yüzdendir.

Ahmet Mithat’ ın romancılığını, değerlendiren Mehmet Kaplan, bu konuda şunları söyler: “Ahmet Mithat Efendi romanlarında o devir Türk toplumunun kıymet hükümlerine, hayat görüşüne uygun müspet ve menfi tipler yaratmıştır. Bu tipler, çoğu kahramanları adlarıyla canlandıran sabit karakterli şahıslardır. Mithat Efendi, çok daha zıt karakterleri karşılaştırarak, Karagöz ve Ortaoyunu’ nda olduğu gibi konuşturur ve daima kıssadan hisse çıkarmaya çalışır. “Kaplan’ a göre, Ahmet Mithat’ ın gayesi, sıkmadan, sohbet ederek, eğlendirerek okuyucusuna ahlak ve medeniyet dersi

Page 8:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

vermektedir. Bu davranış onu bir hayli geveze yapar. Kaplan, Ahmet Mithat’ ta kompozisyon ve üslup endişesi olmadığını söyler.

Ahmet Mithat, bir kısım olaylarını günlük hayattan (Henüz On Yedi Yaşında), bir kısmını da olağanüstü durumlardan (Hüseyin Fellah, Çengi, Dünyaya İkinci Geliş) alır. Yerli hayat sahneleri “Müşehadet” adlı romanında dikkati çeker. İlk romanlarında romantizmin, sonraki romanlarında ise, realizmin ve natüralizmin etkisinde kalır.

Ahmet Mithat, realizm ve natüralizm etkisinde yazılan romanların yanında romantizme yer veren romanların daha güzel olduğu düşüncesindedir. Ona göre, bu akımlar arasındaki belirgin fark, anlatılan şeylerde ve yazarın bakış açısında görülür. Romantizmin beşeri güzellikleri esas aldığını, realizm ve natüralizmin ise, kötülükleri ve çirkinlikleri göstermeye çalıştıklarını söyler. Romanda faydacı anlayışı benimseyen Ahmet Mithat; romanın, insanlara, hayata nasıl bakacaklarını öğretmek ve güzelliği sevdirmek için yazdığını ifade eder. Ahmet Mithat’ a göre roman, yalnızca eğlendirmemeli, aynı zamanda öğretmelidir. Bu bakımdan, romanın realisti, natüralisti olmaz; roman romandır. Aslında bir romanda bu akımın izleri vardır. Hangi akımın etkisinde yazılırsa yazılsın, romanın mutlaka “hayali” olduğu görüşündedir. Hayali, edebiyatın esası kabul eder. Muhayyel olan şeyi tasvir etmenin roman olduğunu söyler.

Önceleri macera romanları yazan Ahmet Mithat, okuyucu seviyesini dikkate alarak yarı realizme yönelir. Sonradan natüralist romanları kaleme alır. “Hasan Mellah” ve “Haydut Montari” gibi romanları, hayal gücü geniş romanlardır. Okuyucusunu dikkate alan Ahmet Mithat, kademe kademe basitten zora doğru gider. Bunu, okuyucuyu yetiştirmek için, bilerek yapar.

Ahmet Mithat, değişik türlerde romanlar yazmıştır: Alexandre Dumas Pere tarzında macera romanı (Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş), Jules Verne tarzında fen ve gezi romanı (Acab-i Âlem, Ahmet Metin ve Şirzad), tarihi roman (Arnavutlar-Solyotlar, Yeniçeriler, Süleyman Musuli), polisiye roman (Haydut Montari, Esrar-ı cinayet, Hayret), realist roman (Felatun Bey ile Rakım Efendi, Karnaval, Henüz On Yedi Yaşında) ve Emile Zola tarzında natüralist roman (Müşehadet, Taaffüf)…

Ahmet Mithat, Tanzimat’ tan sonra da devam eden esaret müessesini “Esaret, Firkat, Hasan Mellah, Dünyaya İkinci Geliş” adlı hikâye ve romanlarında tenkit eder. Kadınların da erkekler gibi okumalarını ve çalışmalarını “Felsefe-i Zenan, Diplomalı Kız” hikâyelerinde işler. Batı medeniyetin etkisinde kalan, fakat kozmopolitlikten kurtulamayan yarım aydınlara karşı, Batı medeniyetini kavrayan ve milli benliğini koruyabilen gerçek aydınları “Felatun Bey ile Rakım Efendi, Karnaval, Vah!” adlı eserlerinde ele alır. “Felatun Bey ile Rakım Efendi” de Felatun Bey’ in karşısına çıkarılan Rakım Efendi, alafrangalığa karşı halkın içinden yetişmiş bir genç olması bakımından ilgi çeker. Rakım Efendi, batılılaşma sürecinde çağdaş Türk gencini temsil eder; yenileşmeye açık ve gerçekçi bir tip olarak karşımıza çıkar.

Page 9:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

Ahmet Mithat, “Teehhül, Mihnetkeşan, Firkat” ve “Çengi” romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulunur. Romanlarında kendi kişiliğini gizlemez, sık sık okuyucuya “ey kari! , ey karie!” diye seslenir. Okuyucuya kendi görüş ve düşüncelerini aktarır. Yerine göre, okuyucuyla karşılıklı sohbet eder. Onun vakaya üçüncü bir şahıs olarak karışması, şahsi düşüncelerini söylemesi, okuyucuya sorular sorup onları yine kendisinin cevaplandırması, meddah tekniğiyle yakından ilgilidir. Meddah tesiri, özellikle tahkiyede ve üslupta çok belirgindir. “Karı Koca Masalı” adlı eseri, meddah hikâyesi özelliği taşır. Romandaki kişilere müdahale eden yazar, olayın akışına karışır; okuyucuyu eğitmek amacıyla bilgiler verir. Eserlerinde genellikle hak, kuvvet ve adalet fikri üzerinde durur; hak ve adalet mutlaka üstün gelir. Romanlarında ahlak gayesi güder. “Ahlak için, fazilet için, terbiye için roman” ilkesini işletir. Genellikle eserlerinin sonunda bir “kıssadan hisse” çıkaran yazar, romanlarının sonunda iyileri mükâfatlandırır, kötüleri cezalandırır. Eserlerinde meselelere çözüm getirir. Batı’ yı düşünce bakımından benimser. Batı’ yı züppelik ve alafrangalık şeklinde algılayanları yerer. Çok yazmasına rağmen, tekrara düşmeden yazar. Sevdiği romanlara benzer romanlar yazar: Monte Cristo’ ya karşı Hasan Mellah’ ı, Donkişot’ a karşı Çengi’ yi, Jules Verne’in romanlarına karşı Ahmet Metin ve Şirzad’ ı… Onun romanlarında olaylar, az görülebilecek türdendir. Ahmet Mithat’ ta yaratma ve hayal gücü önemlidir. Romanı çekici ve sevimli hale getirebilmek için elinden geleni yapar. Olaylarını kendi zamanından seçer. Romanlarında zengin bir şahıs kadrosu görülür. Bu şahıslar, silik kalırlar; canlı tipler azdır. Bunlar da mübalâğlı olarak anlatılır. “Dürdane Hanım” ve “Hasan Mellah” romanlarında şahıslar destan ve masal kişilerini andıracak ölçüde olağanüstüdürler.

Ahmet Mithat eserlerinde pek az Arapça, Farsça kelime ve deyimler kullanmıştır; açık ve dümdüz Türkçe yazar. O, Arapça ve Farsça’ dan kelime, tamlama ve kurallar alınmasına karşıdır. Bir kelimenin Türkçesi varken, onun yerine Arapça ve Farsça bir sözün kullanılmasını istemez. Konuşma dilinin yazı dili haline getirilmesini arzular. Ahmet Mithat 1324 yılında Türk Derneği’ nin kurucuları arsında yer alır. Türk tarihi ve etnografyasına ilişkin düşünceleriyle ilgi toplar. Afrika’ da yaşayan birtakım topluluklarında Türk olduğunu savunur. Ahmet Mithat, dilin sadeliği bakımından, yabancı unsurlardan uzaklaşmayı gerekli görür. “Halkın anlayabileceği dilde yazmak” gerektiği düşüncesinden yanadır. Kendisinden önce bu ilkeyi benimseyen, fakat yeterince uygulayamayan Şinasi, Ali Süavi ve Ziya Paşa’ yı izler.

Ahmet Mithat, halka okuma merakı ve heyecanı kazandırmayı başarmış verimli bir yazardır. Halkın bilgi ve görgüsünü artırmayı başaran sanatçı olarak önem kazanır. Tutuculuğun önüne geçen Ahmet Mithat, edebi nitelikte eser yazmayışının nedenini, okuma oranının düşük olmasına bağlar. Oğlu Dr. Kamil Yazgıç’ ın belirtiğine göre, halka seslenmek ve halkı aydınlatmak, onların sorunlarını dile getirme anlayışı, edebi çizgiyi ikinci plana bırakmasına sebep olur. Yazarın bu konudaki düşüncelerini şöyle anlatır: “Ben edebi sayılabilecek hiçbir eser yazmadım. Çünkü ben, eserlerimin çoğunu yazdığım sıralarda, memlekette edebiyattan anlamayanlar nüfusumuzun bilâ mübalâğa yüzde doksan dokuzunu teşkil ediyordu. Benim emelim de ekseriyete hitap etmek,

Page 10:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

onların dertlerine tercüman olmaya çalışmaktı. Zaten edebiyat yapmaya ne vaktim, ne de kalemim müsaitti.”

Edebiyat tarihimizin Ahmet Mithat hakkındaki ortak hükmü: Halka hitap eden, halkı okutmak ve yetiştirmek isteyen, belli bir çizginin üstüne çıkamayan, sanat endişesi yerine halkı okutmak kaygısıyla yazan bir yazar, şeklindedir.

Ahmet Mithat, eserlerinde halkçılık anlayışına bağlı kalarak düşünen ve düşündüren bir yazar olarak dikkati çeker. Halkı ve gençliği çağın gereklerine uyarak geleceğe hazırlamaya çalışır. Edebi değeri yüksek olmasa da, halkı aydınlatma yolundaki misyonu, açık fikirli bir yazar olarak halkıyla bütünleşmeyi sağlayabilmesi, “halk romancısı” ünvanını korumasına yetcektir…

III. BÖLÜM

ESERLERİ:11

Öykü Ve Uzun Öykü: Kıssadan Hisse(1870/1),Letâif-İ Rivâyât(Söylenegelen Güzel Öyküler, 25 Cüz Olarak 1870-1895. Bu Dizi İçindeki Uzun Öyküler: Su’i Zan, Gençlik, Esâret, Teehhül, Felsefe_İ Zenân,Gönül, Mihnetkeşan Firkat, Yeniçeriler Ölüm Allah’ın Emri, Bir Gerçek Hikâye, Bir Fitnekâr, Nasip, Çifte İntikam, Para, Kısmetinde Olanın Kaşığnda Çıkar, Diplomalı Kız, Dolaptan Temâşâ, İki Hud’akâr, Emanetçi Sıdkı, Cankurtaranlar, Ana-Kız, Durûb- u Emsal-İ Osmaniyye Hikemiyyatının Ahkâmını Tasvir.

Roman: Hasan Mellâh Yâhud Sır İçinde Esrâr, Dünyaya İkinci Geliş Yâhud İstanbul’da Neler Olmuş, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey İle Râkım Efendi, Karı-Koca Masalı, Paris’te Bir Türk, Çengi, Süleymân Musûlî, Yeryüzünde Bir Melek, Henüz Onyedi Yaşında, Karnaval, Amiral Bing, Acâib-İ Âlem, Dürdane Hanım , Esrâr-I Cinâyât, Cellâd, Volter Yirmi Yaşında, Hayret, Cinli Han, Demir Bey Yâhud İnkişâf-I Esrâr, Çingene, Fennî Bir Roman Yahûd Amerika Doktorları, Haydut Montari, Arnavutlar-Solyotlar, Gürcü Kızı Yahûd İntikam, Nedâmet mi? Heyhât, Rikalda Yâhud Amerika’da Vahşet Âlemi, Aleksandr Stradella, Şeytankay Tılsımı, Müşâhedât, Ahmet Metin Ve Şîrzât, Bir Acîbe-İ Saydiyye, Taaffüf, Gönüllü, Eski Mektûblar, Mesâl-i Muğlaka, Altın Aşıkları, Jön Türk.

11 Eserlerin Listesi Bordo-Siyah Yayınlarının Felâtun Bey İle Râkım Efendi Adlı Yapıtının Giriş Kısmından Alınmıştır.

Page 11:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

Tiyatrolar: Eyvâh, Açık Baş, Ahz-ı Sâr Yâhud Avrupa’nın Eski Uygarlığı, Hükm-i Dil, Çengi Yâhud Dâniş Çelebi, Çerkez Özdenleri, Fürs-i Kadimde Bir Fâcia Yâhud Siyâvuş.

Anı: Menfâ.

Tarih: Üss-ü İnkılâp, Zübdet-ü Hakaayık, Târih-i Umûmî, Târih-i Edyân.

IV.BÖLÜM

YAZARIN MEŞHUR BİR ROMANI:

FELÂTUN BEY İLE RÂKIM EFENDİ

Romanlarında okurlarını hem eğlendirmeyi hem eğitmeyi amaçlayan Ahmet Mithad Efendi bu amacına en çok Felâtun Bey İle Râkım Efendi adlı romanıyla yaklaşmıştır.

Bir insanda olabilecek olumlu ve olumsuz özellikleri iki farklı karaktere ayrı ayrı yüklemesi romanın ders verme amacını en iyi şekilde göstermektedir.

Osmanlı halkı Lale Devrinden sonra hayatına giren alafranga hayat tarzının yanında geçmişten getirdiği ve özünde olan Türk kültürü arasında yaşadığı bocalamaya neden olan bu ikililik hayatın her alanında kendini göstermekteydi. İşte bu iki kültüre farklı farklı yaklaşan ve bunları değişik şekillerde yaşayan iki tipin romanı Osmanlı topraklarındaki bu kültür belirsizliğinin bir sembolü niteliğindeydi. Bir tarafta Batılılaşmayı sadece eğlence ve hovardalık olarak gören Felâtun Bey, diğer tarafta ise Avrupa kültüründen istifade ederek kendini geliştirmeye çalışan ve bunu yaparken de kendi özünden hiçbir şey kaybetmeyen Râkım Efendi, ülkedeki kültür kararsızlığının en iyi örnekleriydi. Yazar bu iki zıt tiple okurlarındaki kararsızlığı yok etmek istemektedir diyebiliriz. Bunu yaparken de Râkım Efendi’nin ahlakını ve çalışkanlığını ön plana çıkarmak ve belirginleştirmek için tam zıttı olan Felâtun Bey’i kullanmıştır.

Romandaki olaylar hep bu karşıtlığa uygun geliştirilmiştir. Yaşamını çalışarak kazanan Râkım Efendi ile Felâtun Bey’in her karşılaşmasında yaptığı yanlışları kabul etmeyen Felâtun Bey romanın sonunda yaptığı hataları kabul etmesi onu küçültmek için değil Râkım Efendi’yi onurlandırmak ve onun gittiği yolun doğru olduğunu ispatlamak içindir. Felâtun Bey İle Râkım Efendi’de yazarın asıl amacı züppeliği, hovardalığı aşağılamak değildir bunu vermek istediği mesaj için bir mesaj olarak kullanmıştır.

Page 12:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

Roman hakkında yazılmış bazı eserlere baktığımız zaman Râkım Efendi’nin biraz Ahmet Mithad Efendi olduğunu öğrenebiliriz. Çünkü ikisi de tam bir Osmanlı efendisi olmaya çalışan tiptir. Bunun yanında Batılılaşma amacından vazgeçmezler. Aslında ikisinin de sahip olduğu Efendi ünvanı da bu kanıyı doğrulamaktadır.

Yazar aslında bu iki tipi romanında anlatırken birçok kavram üzerine düşünmemizi de sağlamaktadır. Çünkü kullandığı Felâtun Bey beyliğini parasıyla kazanmış bir mirasyediyken, bize batıyı, eğlenmeyi; Râkım Efendi ise beyliğini ahlakıyla kazanmış bir tipken bize ahlakı, çalışkanlığı gösterir ve onlara eğilmemizi ister. Aslında Felâtun Bey ile bize gelen yukarıdaki kavramlar hep birbiriyle bağlantılıdır (aynı şey diğer karakter için de geçerlidir). Bu zincirin temelinde ise çağdaş ve kültürlü olmayı batılı olmak diye anlayan ve bunu yanlış bir şekilde yaşamak vardır. Diğer tarafta ise çalışmak ve okumak gibi faaliyetleri normal sayan ve bunları yaparken de kendinden hiçbir şey kaybetmeyen aksine kazanan bir insan vardır.

Yazar bu zıtlıkları romanın kurgusuna yerleştirirken basit bir yol izlemiştir. Bunu yaparken iki tipin yaşadığı karşıt olayları aynı bölümler içerisinde vermiştir. Birinin çalışırken diğerini eğlenmesi, birinin ahlakını anlatırken diğerinin yaptığı hovardalığı anlatması birinin ekonomik yönden çöküşünü anlatırken diğerinin yükselişini anlatması buna örnek gösterilebilir. Bu zıtlıkları anlatırken yazar iki karakteri ortak bir şekilde yerleştirmiştir. İki tipin de İngiliz aile ile dost olması, ikisinin de bu aile ile geziye çıkması buna örnek olabilecek ortaklıktır. Ama bu ortaklıklar içerisinde kahramanların farklı sonuçlara ulaşması değişmeyen bir gerçektir. Bu değişmezlikle yazarın asıl amacı israfın ve hesapsızlığın neden olduğu çöküş ve onun yanında çalışarak ve tutumlu yaşayarak bir insanın yükselmesine işaret etmektir.

İki karakterin kültür ve okumuşluğuna bakıldığında yine bir karşıtlık görülmekte. Râkım Efendi bilgisi ve kültürünü iyi bir şekilde değerlendirirken, Felâtun Bey ise bildiği üç beş bilgiyle hava atmayı amaçlamaktadır.

Romanın tamamında görülen hesap ve para bilgilerini yazar çalışma ve mirasyediliği karşılaştırırken bir delil gibi kullanmıştır.

Tam bir Osmanlı efendisi olan Râkım’ın girdiği ortamların çoğunda bulunan ve çevresindeki gayrimüslimlerle olan ilişkisinde yazar, bizim kültürümüzün batı ile anlaşmada engel olmadığını ispatlamaya çalışmıştır.

Yazdıklarımızı kısaca toplarsak, Batılılaşmayı doğru kavrayan ile bunu yanlış kavrayan iki tipin yaşadıkları ve bunun içerisinde tüketim toplumuna dahil olmuş alafrangayla, çalışmaktan vazgeçmeyen Osmanlı efendisinin yaşadıkları romanda yer alır. Esere en güzel benzetmeyi ‘’Türk Romanına Eleştirel Bakış 1’’ adlı yapıtında yapan Berna Moran eseri ‘’Ağustosböceği ile Karınca’’ masalına benzetmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Page 13:  · Web viewTÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN) KAYNAKLAR Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455 İsmail Habib Sevük,

BORDO SİYAH YAYINEVİNDEN FELÂTUN BEY İLE RÂKIM EFENDİ(AHMET MİTHAD EFENDİ)

TÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-(BERNA MORAN)

KAYNAKLAR

1) Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , İstanbul 2003, s. 445-455

2) İsmail Habib Sevük, Tanzimat Devri Edebiyatı, İstanbul tarihsiz, s. 290-292 3) _______________ , Edebî Yeniliğimiz, İstanbul tarihsiz, s. 227-234 4) Mustafa Nihat Özön, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1945, s. 198-199

5) Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyat Tarihi, İstanbul 2001, c. 2, s. 964-9656) _______________ , M. Türk ve Batı Edebiyatı(lise II. sınıflar için),İstanbul

tarihsiz, s. 210-2127) Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, İstanbul 2002, c. 3, s. 106-1078) Seyit Kemal Karaalioğlu, Türk Edebiyatı Tarihi,İstanbul 1982, c. 2, s. 3179) Şevket Rado, Ahmet Mithat Efendi, Ankara 1986, s. 3-510) Hüseyin Tuncer, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı, İstanbul 2001, s. 263-26511) Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1977, c. 1, s.68-6912) Türk Ansiklopedisi, İstanbul 1968 , c. 1, s. 260-26113) İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1989, c. 2, s.100-10314) MEB İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1978, c. 1, s. 184-18715) Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi( Türkiye gazetesi,heyet), İstanbul tarihsiz, c. 1,

s.183-18516) Nurullah Şenol, Acaib-i Alem[A. Midhat Efendi(tercüme)], İstanbul 2004,

mukaddime, s.5-917) Hayat Tarih Mecmuası, Ahmet Midhat Efendi, İstanbul 1968, sayı 12 , s. 12

---------------------------------------------------------------------------------------

©ege-edebiyat.org