147
ÇEVRE BİLİMİ İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan konulardan biri de çevredir. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünya gündemine oturmuş, uluslararası ve ulusal örgütler ve toplantılarda, hem bilim dünyasında hem de siyasi dünyada devamlı konuşulan tartışılan bir gündem maddesini oluşturmuştur. Ülkelerde Çevre Bakanlıkları, üniversitelerde çevre ile ilgili bölümler ve dersler açılmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte insanoğlu refah seviyesini, yaşam kalitesini her geçen gün yükseltmiş ve her geçen günde hayatını kolaylaştırmakta ve gelişen bilim insanoğluna hayal edemediği inanılmaz yenilikler ve kolaylıklar sunmaktadır. ‘Her rahatın bir bedeli vardır’ kuralınca bu rahat ve lüks hayat, insanoğluna pahalıya mal olmuştur. Hoyratça tüketilen doğal kaynak ve zenginlikler, kirlenen toprak, su ve hava, istila edilen doğal alanlar ve sonucunda hızla tükenen, yok olan türler ve oluşan zararların tekrar insanoğluna geri dönmeye başlaması ve bu zararların insanlığın sağlığına, hayatına, gelecek nesillerin haklarını tehdit etmeye başlaması ile, geç de olsa farkına varılmış ve günümüzde bu zararların aza indirilmesi hatta yok edilmesi çareleri aranmaya başlanmıştır. Sürdürülebilir çevre ve kalkınma bağlamında uluslar arası ve ulusal çevre örgütleri kurulmuştur. Günümüz ve geleceğin nesillerine temiz bir dünya sunmanın yolu, çevre duyarlılığı ve bilincinden geçmektedir. Bu duyarlılık ve bilinç ancak eğitimle kazandırılabilir. Çevre sorunlarını doğru bir şekilde kavrayabilmek ve çözüm önerileri üretmek, bilinçli ve duyarlı bireyler yetiştirmekle mümkün olacaktır. ÇEVRE KAVRAMI Çevre kavramı farklı şekillerde tanımlanmıştır. Sosyolojide insanın içinde yaşadığı ev, mahalle, köy gibi ortamlar ve 1

content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

ÇEVRE BİLİMİ

İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan konulardan biri de çevredir. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünya gündemine oturmuş, uluslararası ve ulusal örgütler ve toplantılarda, hem bilim dünyasında hem de siyasi dünyada devamlı konuşulan tartışılan bir gündem maddesini oluşturmuştur. Ülkelerde Çevre Bakanlıkları, üniversitelerde çevre ile ilgili bölümler ve dersler açılmıştır.

Sanayi devrimi ile birlikte insanoğlu refah seviyesini, yaşam kalitesini her geçen gün yükseltmiş ve her geçen günde hayatını kolaylaştırmakta ve gelişen bilim insanoğluna hayal edemediği inanılmaz yenilikler ve kolaylıklar sunmaktadır.

‘Her rahatın bir bedeli vardır’ kuralınca bu rahat ve lüks hayat, insanoğluna pahalıya mal olmuştur. Hoyratça tüketilen doğal kaynak ve zenginlikler, kirlenen toprak, su ve hava, istila edilen doğal alanlar ve sonucunda hızla tükenen, yok olan türler ve oluşan zararların tekrar insanoğluna geri dönmeye başlaması ve bu zararların insanlığın sağlığına, hayatına, gelecek nesillerin haklarını tehdit etmeye başlaması ile, geç de olsa farkına varılmış ve günümüzde bu zararların aza indirilmesi hatta yok edilmesi çareleri aranmaya başlanmıştır. Sürdürülebilir çevre ve kalkınma bağlamında uluslar arası ve ulusal çevre örgütleri kurulmuştur.

Günümüz ve geleceğin nesillerine temiz bir dünya sunmanın yolu, çevre duyarlılığı ve bilincinden geçmektedir. Bu duyarlılık ve bilinç ancak eğitimle kazandırılabilir. Çevre sorunlarını doğru bir şekilde kavrayabilmek ve çözüm önerileri üretmek, bilinçli ve duyarlı bireyler yetiştirmekle mümkün olacaktır.

ÇEVRE KAVRAMI

Çevre kavramı farklı şekillerde tanımlanmıştır. Sosyolojide insanın içinde yaşadığı ev, mahalle, köy gibi ortamlar ve arkadaş, akraba ve komşularıdır şeklinde tanımlandığı gibi, biyoloji de ise kısaca, tüm canlıları içine alacak şekilde canlıların içinde yaşadıkları, etkileşimde bulundukları doğal ortamlar şeklinde açıklanmıştır.

Dersimizin içeriğine uygun olarak çevre kavramı, insanın doğa ve çevre ilişkileri, hava, su, toprak ögeleri ve buralarda yaşayan canlılarla ilişkilerini kapsamaktadır. Çevre, canlı ve cansız varlıklardan oluşan ve bu unsurların devamlı etkileşimde bulundukları karmaşık gibi görünen, düzenli ve disiplinlerarası bir sistemdir. Bu sistemin merkezinde insan yer almaktadır. Sistemde oluşan yarar ve zararlar insan odaklı tartışılmaktadır. Yine insan odaklı olarak fiziksel çevre, doğal çevre, yapay çevre, toplumsal çevre, beşeri çevre, arkadaş çevresi gibi farklı tanımları içeren çevre kavramalarından da bahsedilebilir.

Çevre bilimi ise insan ile çevresi arasındaki ilişkileri inceleyen ve bu ilişkilerin bozulmasına etmen olan faktörleri araştıran ve ortaya çıkan sorunlara çözüm üretmeye çalışan uygulamalı ve

1

Page 2: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

disiplinlerarası bir bilim dalıdır. Çevre bilimi, kimya, biyoloji, coğrafya gibi bilim dalları ile çok sıkı irtibatlı olmakla birlikte çalışma amaçları farklıdır.

Rekreasyon nedir?

Rekreasyon insanın yaşam kalitesini artırmak için serbest ve/veya boş zamanında doğaya zarar vermeden, kendi istemi ve gönüllü olarak yaptığı faaliyetleri kapsayan disiplinlerarası bir çalışma alanıdır.

Rekreasyon Alanı nedir?

Park, bahçe, piknik alanları gibi eğlenme, hoş vakit geçirme, dinlenme amaçlı kullanılan alanlara denir.

Örnek rekreasyon alanı

ÇEVRE BİLİMİ VE ÇEVRE KORUMA ÇALIŞMALARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Çevre biliminin özdeş adı olan Ekoloji, biyolojinin alt dalı olup ilk kez Alman Zoolog Ernst Haeckel tarafından 1869’da kullanılmış olsa da, canlılar ve çevreleri arasındaki ilişkileri basit de olsa açıklamaya çalışmış, yorum getirmiş filozof, felsefeci ve bilim adamları daolmuştur.

Theophrastus’ un ( MÖ 3. ve4.yy ) bitkiler, toprak ve hava tahminleri ile ilgili eserleri günümüze kadar ulaşmıştır. Aristoteles ( MÖ 389-322 )eserlerinde canlıların içinde bulundukları ortama uyum sağladıklarını, bu canlıların birbirleri çevreleri ile etkileşim halinde olduklarını belirtmiştir. El Cahiz (9.yy) doğanın bir bütün olduğunu belirtmiş, İbn-i Sina (980-

2

Page 3: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

1037) havanın insan sağlığına olan etkisini yazmıştır. Daha sonraki yıllarda Hacı Baba, Ali Çelebi, İbrahim Hakkı gibi Türk hekim ve bilim adamları eserlerinde sağlık ile ortam koşulları arasındaki ilişkileri anlatmaya çalışmışlardır.

Batı dünyasında ekolojinin gelişmesine en büyük katkıyı A.Von Humbolt sağlamıştır. 1960 yılarından itibaren çevre konusunda çok sayıda kitap ve makale yayınlanmaya başlamıştır.1970 yılı doğa koruma yılı ilan edilmiş, 1972’ de Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası çevre konferansı düzenlenmiştir.

Doğanın ve çevrenin korunması bağlamında Türkiye’nin de imzalayıp onayladığı uluslararası çevre sözleşmeleri yapılmıştır. Bunları kısaca aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;

1971-Ramsar Sözleşmesi. Sulak alanların ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil ettiği ve kaybedilmeleri halinde bir daha geri getirilemeyeceği belirtilmiştir.

1972’de Stockholm’de toplanan Dünya Çevresi Konferansı, insan çevresinin korunması ve güçlendirilmesi için insanlara ışık tutacak ve yönlendirecek görüş ve ilkeleri ilan etmiştir. Bu konferansta çevre sorunlarının evrenselliği kabul edilmiş ve “tek bir dünya var” sloganı simge olmuştur.

Bu konferansın hemen akabinde “Birleşmiş Milletler Çevre Programı” (UNEP) oluşturulmuştur. Bu kurum Birleşmiş Milletlerin çevre ile ilgili işlerini yürütmektedir. Birleşmiş Milletlerin Çevre ile ilgili diğer bir kurulu 1983’de oluşturulan “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu”dur. Bu komisyonun çalışmaları “Ortak Geleceğimiz” adı altında 1987’de bir rapor olarak yayınlanmıştır.

1973’de Washington’da nesli tehlikede olan yabani bitki ve hayvan türlerinin ticaretinin düzenlenmesine dair CITES Sözleşmesi yapılmıştır. CITES, dünyanın en etkin ve başarılı doğal varlıkları koruma sözleşmesi olarak da bilinmektedir.

1973’ de Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine dair Marpol Sözleşmesi imzalanmıştır.

1976’da Barselona’da Akdeniz’in kirlenmesine karşı Barselona Sözleşmesi,

1979’da Bern’de Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi olarak kabul edilmiştir.

1985’de Granada’da Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi,

1985’de Viyana’da Ozon Tabakasının Korunması Sözleşmesi,

1987’de Montreal’de Ozon Tabakasını İncelten Maddeler Protokolü,

1989’da Basel’de Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne ilişkin sözleşme,

3

Page 4: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

1992’ de Rio de Janerio’da toplanan Birleşmiş Milletler Çevre Kalkınma Konferansı (UNCED),1972’de İnsan Çevresi Konferansında kabul edilen bildirgeyi onaylamış ve onu genişleterek yeni ilkeler ortaya koymuştur. 178 ülkeden 30.000’i aşkın delege ve 7500 medya mensubunun katıldığı bu konferansta 5 temel konu ele alınmıştır. Çalışmalar aşağıda maddeleştirilen konularda sürdürülmüştür:

-İklim değişikliği sözleşmesi

-Biyoçeşitlilik sözleşmesi

-Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Gündem 21’i biliyor muyuz?

Gündem 21, kalkınma ve çevre arasında denge kurulmasını hedefleyen “sürdürülebilir gelişme” kavramının yaşama geçirilmesine yönelik, küresel uzlaşmanın ve politik taahhütlerin en üst düzeyde ifadesi olan bir eylem planıdır.

Rio deklerasyonu 27 temel ilke içermektedir. Gündem 21 bu deklerasyonda yer alan ilkelerin uygulama belgesidir. Gündem 21, sosyal ve ekonomik boyutlar, kalkınma için kaynakların korunması ve yönetimi, etkin grupların rolünün güçlendirilmesi ve uygulama mekanizmaları olmak üzere 4 bölümden oluşmaktadır.

Rio+20 Zirvesi 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCED) 20. yıldönümü ve 2002 yılında Johannesburg’da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nin (WSSD) 10. Yıldönümünde düzenlenmiştir.

Rio+20 Zirvesi’nde tüm Dünya’dan gelen liderler, 20 yıl önce 1992 Rio Zirvesi’nden bu yana tüm dünyada yaygın olarak kullanılan “sürdürülebilir kalkınma” hedefinin günümüz ihtiyaçlarına (iklim değişikliğiyle mücadele, ekonomik krizleri aşma, düşük karbon emisyonlu kalkınma, vb.) göre yeniden şekillenen hali “yeşil büyüme” hedefi için uluslararası arenada ortak bir tanıma ulaşmayı hedeflemişlerdir.

13-19 Haziran 2012 tarihleri arasında Zirve öncesinde 3. Hazırlık Komitesi Toplantıları kapsamında Zirve sonucunda üye ülkelerce imzalanarak tüm dünya ile paylaşılan "İstediğimiz Gelecek" (The Future We Want) isimli sonuç belgesi metni son halini almak üzere konu başlıklarına ve sektörlere göre ayrılan farklı oturumlarda çeşitli ülke ve grup temsilcileri tarafından müzakere edilmiştir.

4

Page 5: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Zirvede ele alınan, “Sürdürülebilir Kalkınmanın Kurumsal Çerçevesi, İklim Değişikliği,  Afet Risk Azaltımı, Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim, Kimyasallar ve Atık, Sürdürülebilir Ulaşım ve Kentler, Sağlık ve Nüfus, Sürdürülebilir Turizm, Okyanuslar ve Denizler, Su ve Sanitasyon, Gıda Güvenliği ve Sürdürülebilir Tarım, İstihdam, Ormanlar, Biyoçeşitlilik, Çölleşme, Arazi Bozunumu ve Kıtlık, Madencilik, Cinsiyet eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi, Yoksulluğun Azaltılması” konu başlıklı oturumlara katılım sağlanmış, Türkiye adına müzakerelere katkı verilmiştir.

1994’de özellikle Afrika’da ciddi kuraklık ve/veya çölleşmeye maruz ülkelerde çölleşme ile mücadele için Birleşmiş Milletler Sözleşmesi(UNCDD)

1997’de de sanayi ülkelerinin sera gazı emisyonlarını kısıtlayan bir anlaşmaya varıldı. Kyoto kentindeki toplantıda oluşturulan protokol,1992 iklim değişikliği anlaşmasının uygulanmasını etkinleştirme ve sera etkisi oluşturan gazların emisyonunun kontrolü amacını taşıyordu.

Kyoto protokolü nedir?

Kyoto Protokolü küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası sözleşme. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir.

Kyoto Protokolü şu anda yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı salınımlarının %55'inden fazlasını kapsamaktadır. Kyoto Protokolü ile devreye girecek önlemler, pahalı yatırımlar gerektirmektedir.

2002 tarihinde Johannesburg (G. Afrika) da “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı” 182 ülkeden 60.000 temsilcinin katılımıyla gerçekleşti. Bu konferans, geçen 10 yıllık süreç içinde uygulamaya sokulan çeşitli uluslararası çevre sözleşmelerinin daha etkin bir şekilde yaşama geçirilmesini sağlamak amacını güdüyordu.

Ülkemiz, 1972’de gerçekleştirilen Dünya Çevre Konferansına bir bildiri ile katılmıştır. 1978’de “Başbakanlık Çevre Müşteşarlığı” kurulmuştur. 1983’de 2872 sayılı Çevre Kanunu çıkartılmıştır. 1991’de Çevre Bakanlığı’nın kurulmasıyla Çevre Müşteşarlığı’ nın varlığı son bulmuştur. Türkiye Çevre Vakfı 1992’de çevre ile ilgili tüm kanunları, uluslararası sözleşme, tüzük, yönetmelik, tebliğ vd. “Türk Çevre Mevzuatı” adı altında yayınlamıştır.

5

Page 6: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

İNSANLAR VE ÇEVRE

Çevre bilimi daha önce de değinildiği gibi insan ve çevresi ile ilgilenen bilim dalı olup insanların yol açtığı ve açacağı zararları ve yararları nedenleriyle tartışır. Bunların sonuçlarını değerlendirir. Doğanın geleceğini irdeler. İnsanoğluna düşen görevleri tartışır.

Dünyadaki hızlı nüfus artışı, plansız ve doğal alanları işgal eden, yabanıl hayatı tehdit, yaşam alanlarını daraltan kentleşme ve tarım alanlarının genişletilmesi, tarımda kullanılan herbisit ve pestisitler, nükleer çalışmalar, sanayi ve evlerden kaynaklı atıklar, doğal kaynakları tehdit ederek çevre kirliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu durum dünyamızın her geçen gün yaşanması daha da güç duruma gelmesine neden olmaktadır.

İnsansız bir doğada çevre kirliliğinden bahsedilemez. Doğadaki mükemmel, birbirine uyumlu yaratılmış olan canlılar ve mekanizmalar doğal yaşamı zararsız ve süreğen kılmaktadır.

İnsanların etkisi ile ortaya çıkan çevre sorunları yine insanlar tarafından çözülmez

ya da insan etkisi azaltılmaz ise dünyadaki yaşam bir çok tehlikeli risklerle karşı karşıya gelecek, insanoğlu kendi sonunu kendisi hazırlamış olacaktır.

Tükenen enerji kaynakları ve azalan temiz su kaynakları gibi hayati unsurlar, gelecekte savaşların nedeni bile olabilecektir.

Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak toplumun çevre konusunda bilinçlendirilmesi şarttır. Toplumsal sorumluluğunu bilen, bilinçli ve gelecek nesillerin haklarına saygılı, bencil olmayan, yaşamın sadece kendi menfaatlerinden ibaret olmadığını, dünyadaki başka canlıların da yaşama hakkı olduğunu inanan, paylaşmayı seven doğayı seven ve koruyan insanlar yetiştirmek, tüm dünya eğitim-öğretim sistemlerinin başlıca amaçlarından ve hedeflerinden biri olmalıdır.

NÜFUS VE ÇEVRE

Çevre bilimi insan faktörü ile doğrudan ilişkili olduğuna göre insan nüfusu, yaşam alanları, nüfus artışı ve sorunları da çevre biliminin konusuna girmektedir.

İnsanoğlu artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli üretmekte ve tüketmekte ve bu amaca ulaşmak yolunda doğal kaynakları hızla bitirmekte ve sonucunda atıklarını doğaya bırakmakta, kısaca çevre kirliliğinin ve sorunlarının temel unsurunu oluşturmaktadır.

Sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısına nüfus denir. Nüfus aile, mahalle, köy, kasaba, şehir, ülke, kıta ve dünya ölçeğinde ölçülebilir ve değerlendirilir.

İnsanoğlunun nüfusunun artışı 1700’lü yıllardan itibaren farkedilir olmuştur. İngiliz nüfus bilimci ve ekonomi politik teorisyeni Thomas Robert Malthus, 1789 yılında ‘Nüfus Artışı Hakkında Araştırma’yı yayımladı. 1803 yılında bu çalışmayı gözden geçirip tekrar yayımladı. Çalışması büyük yankılar uyandırmış ve birçok yeni tartışmaya neden olmuştur. Çalışmasına göre, canlılar besin maddelerine göre daha hızlı oranda artar. Popülasyonlar geometrik dizi

6

Page 7: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

şeklinde artarken, besin maddeleri aritmetik biçimde artar. Böylece zamanla kişi başına düşen besin miktarı azalır. Bu düşünceden hareketle gelecekte insanlığı açlığın ve sefaletin beklediğini ileri sürmüş, çözüm olarak geç evlenmek, az sayıda çocuk sahibi olmak gibi önerilerde bulunmuştur. Bugün hala Malthus’u savunanlar bulunurken, onu eleştirenlerin sayısı da oldukça fazladır.

1950’li yıllarda dünya nüfusunun artışı kendini göstermiş, Birleşmiş Milletlerin 1994 yılı verilerine göre 5.5 milyara ulaşmıştır. 2025 yıllarında bu nüfusun 8 milyara bulması tahmin edilmektedir.

Tıptaki ilerlemeler çeşitli sebeplerle olan ölüm oranlarını azaltmış, tarım ve endüstri alanındaki gelişmeler yaşam koşullarını her geçen gün iyileştirmiş, refah seviyesini yükselmiş, yaşamı kalitelendirmiştir. Sonuçta bu faktörler, insan nüfusunun artmasında önemli rol oynamışlardır.

Nüfus nedir?

Belli bir bölgede yaşayan insan sayısına denir.

Dünya nüfusu ne kadar?

7

Page 8: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Hızlı nüfus artışı beraberinde sorunları da doğurmuştur. Bu sorunları özetle aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

-Artan çocuk yaştaki nüfus tüketicidir, tüketimi artırır.

-Tüketicilerin artmasıyla kalkınma hızı yavaşlar ve kişi başına düşen milli gelir (GSMH) payı azalır.

-Hızlı nüfus artışı ekonomik bağımlılık oranını artırabilir.

-Toprak kullanımı artar ve buna bağlı çevre sorunlarını doğurabilir.

-Yetersiz beslenme sorunlarını da açığa çıkarabilir.

-İşsizlik ve geçim sıkıntısını da yol açabilir.

-Çarpık kentleşme de sonuçlarından biridir.

Kalkınmışlığın ölçütlerinden biri de doğum ve ölüm oranlarıdır. Gelişmiş ülkelerde doğum ölüm oranları aşağılara çekilmiş iken, gelişmekte olan ülkelerde tıp ve çevre sağlığındaki gelişmelerin desteği ile ölüm oranı aşağılara çekilmiş fakat doğum oranları yüksektir. 1950’lerden bu yana gelişmekte olan ülkelerde ölüm oranlarının yarıya düştüğü, doğum oranlarının %42’ den 1980’li yıllarda %32’ye düştüğü belirlenmiştir.

Gelişmiş ülkelerde düşük doğum oranları yaşlı bir nüfusun doğmasına, popülasyonun küçülmesine ve ülkenin geleceğini tehdit etmeye başlamış ve bu nedenle de kalkınmış ülkeler evliliğe, çocuk yapmaya teşvik eder olmuşlar ve ailelere çocuk başına destek amaçlı yeter maddi olanaklar sağlamaktadırlar.

Doğada popülasyonlar homojen olarak dağılmamışlar, kendileri için uygun çevre koşullarının bulunduğu bölgelerde toplanmışlardır. Bu çevre koşullarına sıcaklık, ışık, besin, su, toprak gibi belirgin faktörleri söyleyebiliriz.

İnsan popülasyonları da bu bağlamda yeryüzünde homojen dağılım göstermezler. Kendileri için uygun bölgelerde kümelenmişlerdir. Bu dağılıma etki eden faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

8

Page 9: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

-İklim

-Bitki örtüsü

-Su kaynakları

-Tarım olanakları

-Sanayi ve ekonomik faktörler

-Yer altı ve yer üstü kaynakları

-Yeryüzü şekilleri

-Tarihi faktörler

Nüfusun en fazla olduğu kıta Asya kıtasıdır. En fazla insan barındıran ülke Çin’dir. Okyanusya kıtası en az nüfusa sahip kıtadır.

Yurdumuzda ise en fazla nüfusa sahip bölge Marmara bölgesi iken en az nüfuslu bölgemiz Doğu Anadolu bölgesidir. Nedenlerini yukarıdaki maddeleri irdelediğimizde kolaylıkla görebiliriz.

Nüfus artışlarının hem ülkemizde hem de dünyada çevre sorunlarına yol açacağı kaçınılmazdır. Zira insanların yerleşim ve yaşamlarını sağlayacak doğal kaynaklar sınırlıdır. 21.yy’da insanlığın önündeki önemli sorunların biri artan bu nüfusun dünyanın sınırlı doğal kaynakları ile nasıl dengede tutulacağıdır. Öyle ki, ihtiyaçlar doğal kaynakların yenilenebilir olma düzeylerinin çok ötesinde tüketilmesine yol açmaktadır. Nüfus artışı ile birlikte insanların konut ve yerleşim sorunları da ortaya çıkmıştır. Ekonomik, sosyal ve çevresel koşullar kırsal kesimin (2500’den aşağı nüfusa sahip) kentsel alanlara (2500’den fazla nüfusa sahip bölgeler) göçüne sebep olmuştur.

Kent yaşamının cazibesi, refah seviyesi ve kolaylığı kırsal kesimi kentlere doğru göçe teşvik etmiştir. Rahat yaşam umudu ile göç eden kırsal kesim kent merkezlerinde değil, varoş olarak tanımlanan alt yapısı eksik mahrumiyet bölgeleri olan dış, kenar mahallelere taşınmıştır. Sonuçta, sağlıksız koşullarda yaşayan dengesiz ve yetersiz beslenen mutsuz kesimler oluşmuştur.

ALMANYA’YA GÖÇ

Almanya'daki Türkler, Türkiye'den Almanya'ya göçmüş ve yerleşmiş Türklerdir. İlk başlarda Almancılar diye tanımlanan grup, günümüzde olumsuz bir anlam kazanan bu sıfatı benimsememektedir. Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde Türkiye'den Almanya'ya üç milyon civarında insan göç etmiştir.

9

Page 10: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Almanya’ya ilk göç

2006 Dünya Kupası için Berlin Neukölln'de elde hazırlanmış sembolik bir Alman-Türk bayrağı karışımı. 10.000 adet basıldığı söylenmektedir.

TARIM VE ÇEVRE

İnsanoğlu binlerce yıl doğayla uyumlu tarım faaliyetlerinde bulunmuş, hayvancılık yapmış, çevreye zarar vermeden, çevre sorunlarına neden olmadan bu süreci gerçekleştirmiştir.

Son yüzyılda artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla birim alanda üretilen ürün miktarını artırmak için yani daha çok ürün alabilmek için tarıma yapay, kimyasal verim artırıcı ve koruyucular girmiş ve bunlar doğal ortamı bozan ve çevre sorunları oluşturan unsurlar haline gelmiştir.

Toprak kural tanımadan kullanılmış, kimyasal maddeler (gübreler, pestisitler, herbisitler vb.) aşırı, bilinçsizce tüketilmiştir. Tarımda sanayi atıklı zehirli sular kullanılmıştır. Zamanla çevreye bırakılan kirliliğin nicel ve nitel artması çevrenin kendini yenileyebilme, tolere edebilme, ayrıştırabilme özelliğinin çok üstüne çıkmış ve çevre (toprak ve su) hızla bozulmaya başlamıştır.

Diğer yandan tarım dışı faaliyetler sonucu ortaya çıkan kirlilik ve bozulma tarım ürünlerinin hem miktarını hem de kalitesini olumsuz etkilemiştir.

Kısaca toprak, su ve hatta hava hem modern tarım faaliyetleri sonucunda hem de tarım dışı kaynaklardan yayılan maddelerle kirlenmektedir.

10

Page 11: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

TÜRKİYE’DE TARIM

Türkiye Topraklarından Yararlanma Oranları: Topraklarımızdan faydalanma oranı daha çok iklim ve yer şekilleri özelliklerine bağlıdır. Ülkemizde yüksek dağlık kesimler geniş alanlar kaplar. Dik yamaçlar çoktur. Buralarda topraktan faydalanma çok kısıtlıdır. Buna göre ülkemiz arazisinin % 36 ‘sı ekili-dikili alan, % 32’si çayır ve otlak, % 26 ‘sı orman ve % 6’sı diğer alanlar (yerleşim birimleri , tarıma elverişsiz çıplak kayalıklar gibi) dır. Tarımdaki makinalaşmanın etkisiyle çayır ve otlakların alanı daralırken, tarım alanlarımız genişlemektedir.

TARIM FAALİYETLERİNDEN KAYNAKLANAN ÇEVRE KİRLİLİĞİ

SULAMA

Kurak ve yarı kurak bölgelerde tarım faaliyetleri sulamaya bağlıdır. Ancak yanlış sulama uygulamaları da çevresel sorunlar ortaya çıkarmıştır. Yanlış sulama sonucu taban suyunun yükselmesi ve toprak tuzluluğunun artması, çoraklaşma, gübre ve kimyasal ilaç kalıntılarının sulama suyu ile derine inmesi, sulamadan dönen bu atıklı suların bitki, hayvan ve insanlar üzerinde zararlarının görülmesi gibi çevre sorunlara yol açmıştır.

GÜBRELEME

Tarımda gübrelerin gereğinden fazla kullanımının neden olduğu çevre sorunlarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;

-Aşırı azotlu gübreleme sonucu topraktan suya bu azotun geçmesi ve içme sularında, akarsularda ve göllerde nitrat miktarında artış

-Yine aynı şekilde fosforlu gübrelerin aşırı kullanımı sonucu içme suları, göller ve diğer akarsularda fosfat miktarlarındaki artış

11

Page 12: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Azotlu gübrelerin aşırı kullanıldığı topraklarda yetişen bitkilerde nitrat ve nitrit birikimi olabilmekte nitrozamin gibi kanserojen maddeler oluşabilmektedir.

İLAÇLAMA

Tarım ilaçları ilaçlama ile toprağa, suya, havaya ve bitkisel ürünlere karışır, doğrudan veya dolaylı olarak hayvanlara, insanlara geçer ve sağlığı üzerinde olumsuz etkilere sebep olurlar.

Toprak fauna ve florası çeşitli amaçlarla toprağa verilen tarım ilaçlarıyla (pestisitler, herbisitler, kimyevi gübreler vb. kimyasal maddeler) muamele sonucu olumsuz etkilenir. Toprağa bırakılan bu ilaçlar çeşitli yollarla sucul ekosistemlere, su kaynaklarına, akarsulara bulaşırlar. Bu suların kullanımı sonucu içme suyu ile sulama suyu tekrar insanoğluna hayvan bünyesi içinde, toprak ürünleri içinde yani et, süt, yumurta, balık vb. ve meyve, sebzeler içinde geri döner ve insanlarda zehirlenme, akut ve kronik rahatsızlıklara yol açarlar.

Tarım ilaçları hava yoluyla da çevreyi kirletirler. Etken maddenin buharlaşabilir olması yakın bölgelerdeki insan ve hayvanların sağlığını tehdit eden bir faktördür. Ayrıca, ilaçlama esnasında, rüzgarın etkisiyle bu ilaçlar istenmeyen bölgelere rahatlıkla taşınmakta, çevre kirliliğine neden olmaktadır. Bu nedenle son yıllarda havadan püskürtme yolu ile ilaçlama yasaklanmıştır.

Bilinçsizce kullanılan tarım ilaçları topraktaki mikroorganizmaların direncini artırmakta, ilaçlara karşı duyarlılıklarını azaltmaktadır. İlaçlara dirençli bu organizmaların çoğalması sonucu bunlarla mücadele güçleşmektedir. Bu nedenle dünyada her yıl özellikle hububat zararlarına karşı ARGE laboratuarlarında yeni ilaçlar geliştirmek için milyarlarca dolar harcanmaktadır.

Bu ilaçlar insan sağlığını tehdit ettiği gibi doğal dengenin bozulmasına da neden olurlar. Birçok kuş türünün, böcek türünün ve diğer hayvanların zarar görmesine hatta yok olmasına yol açabilirler.

Tarımda üretimi artırmak, zararlılardan korumak için kimyasal ilaçlar yerine biyolojik mücadele etmek, son yıllarda önem kazanan mücadele yöntemi olmuştur. Bu yöntemde tarım zararlısına ilaç uygulamak yerine, ortama onun düşmanlarını salmak, yetiştirmek esastır.

Biyolojik mücadele doğaya zarar vermeyen, doğal dengeyi koruyan bir yöntemdir. Böylece birincil ve ikincil yollarla insanoğluna geri dönen bu zehirli kimyasalların zararları zamanla ortadan kalkacak, ekosistemler sağlıklı bir yapıya kavuşacaklardır.

Tarım Zararlıları ile Mücadele Gerekliliği Dünyanın ana besin kaynağını bitkiler teşkil

etmektedir. Ancak bütün canlı varlıklar gibi bitkiler de pek çok hastalık ve zararlıya karşı hassastırlar. Bugün yaklaşık 1.600 hastalık etmeni, l0.000 zararlı böcek ve 30.000 yabancı ot ile diğer zararlılar (virüs, bakteri, nematod) bitkilere ve bunlardan elde edilen ürünlere önemli derecede zarar vermektedir. Yapılan tespitlere göre dünya tarım ürünlerinin ortalama 1/3’ü, bu zararlılar tarafından tahrip edilmektedir. Türkiye’de ise ekonomik öneme sahip 60’ın üzerinde

12

Page 13: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

kültür bitkisi yetiştirilmektedir. Bu kültür bitkilerinde ekonomik olarak zarara neden olan toplam 506 hastalık etmeni, zararlı ve yabancı ot bulunmaktadır. Bunlarla gerekli mücadele çalışmaları yapılmadığında ürün kaybı ortalama %35 dolaylarında olmaktadır. Bu

kayıp, zararlının tür ve yoğunluğuna bağlı olarak bazen %100’lere ulaşmaktadır. Bitkisel üretimde ekonomik yönden oldukça büyük rakamlara ulaşan bu kayıpların önlenmesi için bitki koruma çalışmalarına yeterli önemi vermek gerekmektedir. Ancak tarımsal mücadelenin insan sağlığı, agroekosistem, çevre ve biyolojik denge korunarak, sürdürülebilir tarımsal üretim tekniklerine uygun yapılması son derece önemlidir. (TEPGE BAKIŞ

Aralık 2011 / ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 4)

Herbisit ve Pestisit nedir?

Herbisit, Latince bitki (Herb-)kelimesinden türetilmiş ve bitki öldürücü anlamında kullanılmaktadır.

Pestisit, zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak, ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddelerden oluşan karışımlardır.

13

Page 14: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

GÜNCEL ÇEVRE SORUNLARI

Sanayi devriminden sonra, gelişen bilim ve teknolojinin desteği ile insanoğlunun yaşam kalitesi artarken birçok sorunları da doğurmuştur. Bu sorunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

-Hava kirliliği

-Su kirliliği

-Toprak kirliliği

-Işık kirliliği

-Besin kirliliği

-Ses kirliliği

-Radyasyon kirliliği

-Yaban hayatının tahribi ve doğal yaşam alanlarının bozulması

Bu sorunların ortaya çıkmasının başlıca kaynaklarını da şöyle özetleyebiliriz;

-Konutlarda ve işyerlerinde ısınmadan kaynaklanan hava kirliliği

-Sanayi ve fabrikalardan atmosfere bırakılan zararlı, zehirli gazlar ve partiküller

-Sulara bırakılan evsel ve sanayi kaynaklı atıklar

-Toprağa ve suya bulaşan tarım ilaçları ve gübreler

-Görsel reklam amaçlı aşırı ışık kullanımı

-Hazır gıdalarda kullanılan koruyucu maddeler, aşırı hormonlu tarım ürünleri

-Elektronik cihazların yaygınlaşması ile ortaya çıkan radyasyon

-Nükleer santrallerden kaynaklanan riskler

-Aşırı otlatma ve doğal bitki örtüsünün tahribi

-Sulak alanların ve göllerin kurutulması

-Endüstriyel ve kentsel kaynaklı gürültü

-Kontrolsüz kaçak avlanma

-Arazilerin yanlış kullanımı

-Erozyon

-Kontrol edilmeyen göçler ve çarpık şehirleşme

14

Page 15: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

HAVA KİRLİLİĞİ

Hava kirliliği; Atmosfere bırakılan gaz, toz, duman, koku, su buharı, partiküller gibi kirleticilerin havanın doğal birleşimini bozarak, canlılara zarar verecek yapıya dönüşmesidir.

Hava kirliliğini kaynaklarına göre;

-Isınmadan kaynaklanan hava kirliliği

-Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliği

-Sanayiden kaynaklanan hava kirliliği, olmak üzere üç grupta toplayabiliriz.

Hava kirliliğine neden olan gazlar ve partiküller yağışlar ve diğer yollarla yeryüzüne toprağa ve sulara karışırlar. Sonuçta, kirlenen su ve toprak tarımsal verimliliği, ekolojik dengeyi, canlıların sağlığını olumsuz etkiler. Hava kirliliğinin çevresel etkilerini, bitkiler üzerine, hayvanlar üzerine, insanoğluna, iklime ve küresel düzeydeki diğer etkileri olmak üzere gruplandırıp, her birini ayrı ayrı tartışabiliriz.

Bitkiler, kirli havadan olumsuz etkilenerek ürün kalitesini düşürürler, gelişmeleri olumsuz etkilenir. Toprak ve sudan aldıkları ağır metaller veya diğer kimyasal maddeleri meyve ve diğer kısımlarına taşıyarak bu maddelerin hayvanlara ve insanlara geçmesine aracı olurlar. Hayvanlar solunum yoluyla ve cilt teması ile doğrudan zarar gördükleri gibi, bitkilerden besin yoluyla da bünyelerine alırlar.

Küresel ısınma, sera etkisi ve ozon tabakasının incelmesi, hava kirliğinin yol açtığı küresel sorunlardır. Atmosferdeki karbondioksit başta olmak üzere diğer kirleticiler sera etkisi oluşturarak, dünyanın ısınmasına doğru gelişen bir süreci hazırlamışlardır. Ozon tabakasının

incelmesi ise güneşten gelen zararlı ultraviyole ışınlarının tutulmadan atmosferden geçerek yeryüzüne ulaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu ışınların cilt kanseri gibi zararları ile insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde olumsuz etkileri tespit edilmiştir.

Hava kirliliğini tamamen önlemek mümkün olmasa da alınacak önlemlerle salınan kirleticilerin miktarını azaltabilir, kirlenme sürecini yavaşlatabiliriz. Bu bağlamda alınabilecek ve günümüzde uygulanmaya çalışılan önlemleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

-Sanayi tesislerinde, fabrikalarda bacalara filtreler takmak

-Evlerin ısıtma sistemlerinin kontrolü, daha kaliteli kömür kullanma, yalıtımın sağlanması ve çevreye az kirleten veya kirletmeyen ısıtma sistemleri kurma

-Yeşil alanların artırılması, mevcut alanların korunması, doğanın önemi hakkında halkın bilinçlendirilmesi

-Alternatif enerji kaynakları bulma, kömür yerine doğalgaz, petrol yerine elektrik gibi enerji kaynaklarının kullanılması

15

Page 16: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

-Toplu taşıma araçlarının yaygınlaştırılması

Hava Kalitesi İndeksi nedir?

HKİ, hava kalitesinin günlük olarak rapor edilmesi için kullanılan bir indekstir. Yaşadığımız bölgenin havasının ne kadar temiz veya kirli olduğu ve ne tür sağlık etkilerinin oluşabileceği konusunda bilgiler verir. HKİ, kirli havanın solunmasından bir kaç saat sonra veya bir kaç gün içinde oluşabilecek sağlık etkilerini belirtir.

Hava Kalitesi İndeksi nasıl kullanılır?

HKİ, 0-500 aralığında düzenlenmiş bir skala olarak düşünülebilir. HKİ değeri yükseldikçe hava kirliliğinin yükseldiği ve sağlık riskinin de arttığı düşünülmelidir. Örneğin; HKİ değerinin 50 olması, hava kalitesinin iyi olduğunu ve toplum sağlığını etkileyebilecek riskin çok az olduğunu gösterir. Buna karşılık, 300’ün üzerindeki HKİ değeri ise, hava kalitesinin kötü ve dolayısıyla sağlık riskinin yüksek olduğunu

16

Page 17: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

gösterir.

HKİ değerinin 100 olması, genellikle ulusal hava kalitesi standardına karşılık gelir. 100’ün altındaki indeks değeri, genel olarak iyi bir durumun göstergesidir. HKİ değeri 100’ü aştığında, hava kalitesinin sağlıksız olduğu düşünülür.

HKİ (AQI) değerlerinin anlamı

HKİ’nin amacı, yaşadığımız bölgedeki hava kalitesi ile sağlığımızı ilişkilendirmemiz için yardımcı olmaktır. Kolay anlaşılabilsin diye HKİ skalası 6 kategoriye bölünmüştür:

Hava Kalitesi İndeksi

(HKİ / AQI)Sağlık Seviyesi Renkler

HKİ aşağıda belirtilen aralıkta olduğunda

Hava Kalitesiaşağıda belirtilen renkler ile sembolize edilir

0 - 50 arasında İyi Yeşil

51 - 100 arasında Orta Sarı

101 - 150 arasındaHassas gruplar için sağlıksız

Turuncu

151 - 200 arasında Sağlıksız Kırmızı

201 - 300 arasında Çok sağlıksız Mor / Pembe

301 - 500 arasında Tehlikeli Kahverengi

Her bir kategori, farklı sağlık seviyesine karşılık gelir ve anlamları şöyledir.

- "İyi" :HKİ değeri 0-50 aralığındadır. Hava kalitesinin tatmin edici, hava kirliliğinin çok az olduğu veya sağlık riskinin bulunmadığı anlamına gelir.

- "Orta" :HKİ değeri 51-100 aralığındadır. Hava kalitesi kabul edilebilir, ancak bazı kirleticilerin, toplumun küçük bir kesiminde orta düzeyde sağlık etkisi olabilir. Örneğin, ozon kirleticisine  çok hassas olan kişilerde bazı solunuma bağlı hastalık belirtilerine rastlanabilir.

17

Page 18: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

- "Hassas gruplar için sağlıksız" :HKİ değeri 101-150 aralığındadır.Toplumun belli bir kesimi, özellikle belli kirleticilere karşı hassastır. Bu grubun, genel nüfusa göre daha düşük seviyelerde dahi etkilenmeleri muhtemeldir. Örneğin, solunum rahatsızlığı olan kişiler, ozon kirleticisine maruz kalmaları sonucu daha fazla risk taşırken; kalp rahatsızlığı olan kişiler havadaki partikül kirleticilerine maruz kalmaları sonucu daha fazla risk taşırlar. Genel olarak, toplumun büyük kesimi, bu aralıkta etkilenmez.

- "Sağlıksız" :HKİ değeri 151-200 aralığındadır.Toplumun tüm kesimleri sağlık etkileri ile karşılaşmaya başlayabilir. Hassas gruplar, daha ciddi düzeyde etkilenebilir.

- "Çok sağlıksız" :HKİ değeri 201-300 aralığındadır. Sağlık alarmı için bir tetikleme noktasıdır. Toplumun tüm kesimleri, çok ciddi düzeyde etkilenebilir.

- "Tehlikeli" :HKİ değeri 300’ün üzerindedir. Acil durum alarmı için bir tetikleme noktasıdır. Toplumun tüm kesimleri, büyük bir ihtimalle etkilenecektir.

HKİ değeri nasıl hesaplanır?

Hava kalitesi, belli kirletici konsantrasyonlarını kaydeden ölçüm cihazlarından oluşan bir ağ yardımı ile ölçülür. Bu ham ölçüm değerleri, geliştirilen standart formüller kullanılarak HKİ değerlerine dönüştürülmektedir. HKİ değeri, bölgedeki her bir kirletici için ayrı ayrı hesaplanır (yer seviyesindeki ozon, partiküller, karbon monoksit, kükürt dioksit ve azot dioksit). Her bir kirletici için hesaplanan en yüksek HKİ, o güne ait HKİ değerini oluşturur. Örneğin, belli bir alandaki HKİ değerleri, ozon için 90, kükürt dioksit için 88 ise, o güne ait HKİ değeri ozon için hesaplanan 90 değeri olacaktır.

Hava Kalitesi İndeksi HKİ: OZON - O3

Genel olarak, ozon için HKİ değerinin 100 olması, 0.08 ppm (parts per million) Ozon seviyesine karşılık gelir. (8 saat üzerindeki ortalama)

Hava Kalitesi İndeksi

(HKİ / AQI)

Sağlık Seviyesi

Uyarılar

0 - 50 arasında İyi Yok

51 - 100* arasında OrtaNadiren hassas olan kişiler, dış ortamda uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmayı dikkate almalıdır.

101 - 150 arasında Hassas Aktif olan çocuk ve yetişkinler ile astım

18

Page 19: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

gruplar için sağlıksız

gibi solunum hastalığı olan kişiler; dış ortamda uzun süreli ve yoğun efor sarfınıazaltmalıdır.

151 - 200 arasında Sağlıksız

Aktif olan çocuk ve yetişkinler ile astım gibi solunum hastalığı olan kişiler; dış ortamda uzun süre efor sarfetmemelidir. Bunun dışında herkes, özellikle çocuklar dış ortamda uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmalıdır.

201 - 300 arasındaÇok sağlıksız

Aktif olan çocuk ve yetişkinler ile astım gibi solunum hastalığı olan kişiler; dış ortamda uzun süre efor sarfetmemelidir. Bunun dışında herkes, özellikle çocuklar dış ortamda uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmalıdır.

301 - 500 arasında TehlikeliHiç kimse dışarıda her hangi bir şekilde efor sarfetmekten kaçınmalıdır.

Ozon nedir?

Ozon 3 oksijen atomundan oluşan bir gazdır. Ozon, hem yer seviyesinde ve hem de üst atmosferde oluşur. Ozon bulunduğu yere göre faydalı veya zararlı olabilir.

- Faydalı ozon: Ozon doğal olarak, atmosferin üst tabakasında yer kürenin 6 - 30 mil üzerinde oluşur ve koruyucu bir tabaka olarak atmosferi güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından korur. Faydalı olan bu ozon, insanlar tarafından yapılan kimyasal maddeler ile kademli olarak tahrip edilmektedir. Yeryüzünün bazı bölgelerinde koruyucu ozon katmanı tükenmiştir (örneğin, yeryüzünün kuzey ve güney kutuplarında ozon delikleri oluşmuştur).

- Zararlı ozon: Yeryüzeyine yakın seviyede; otomobiller, enerji santralleri, endüstriyel kazanlar, rafineriler, kimyasal fabrikalardan ve benzeri kaynaklardan atmosfere verilen kirleticiler, güneş ışınlarının mevcudiyetinde kimyasal olarak reaksiyona girerek ozonu oluşturur. Yer seviyesindeki ozon zararlı bir kirleticidir. Ozon kirliliği, özellikle yaz aylarında güneşli havalarda oluşur.

19

Page 20: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Hava Kalitesi İndeksi HKİ: Partiküler Madde Kirliliği

HKİ değerinin 100 olması, partikül çapı 2,5µm. (mikrometre) 'ye kadar olan partiküller için 40 µg/m3 'e (mikrogram/metre küp), partikül çapı 10µm. 'ye kadar olan partiküller için ise 150 µg/m3 'e karşılık gelir. (Ortalama 24 saat) (1 µm. = 0.001 milimetre).

Hava Kalitesi İndeksi

(HKİ / AQI)

Sağlık Seviyesi

Uyarılar

0 - 50 arasında İyi Yok

51 - 100* arasında OrtaNadiren hassas olan kişiler, uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmayı dikkate almalıdır.

101 - 150 arasında

Hassas gruplar için sağlıksız

Kalp veya solunum hastalığı (astım gibi) olan kişiler, yaşlılar ve çocuklar uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmalıdır.

151 - 200 arasında Sağlıksız

Kalp veya solunum hastalığı (astım gibi) olan kişiler, yaşlılar ve çocuklar uzun süreli ve yoğun efor sarfından kaçınmalıdır. Bunun dışında herkes, uzun süreli ve yoğun efor sarfını azaltmalıdır.

201 - 300 arasındaÇok sağlıksız

Kalp veya solunum hastalığı (astım gibi) olan kişiler, yaşlılar ve çocuklar dış ortamda yapılan tüm fiziksel aktivitelerden kaçınmalıdır. Bunun dışında herkes, uzun süreli ve yoğun efor sarfından kaçınmalıdır.

301 - 500 arasında Tehlikeli

Kalp veya solunum hastalığı (astım gibi) olan kişiler, yaşlılar ve çocuklar evlerinde kalmalıdır ve aktivite seviyelerini düşük tutmalıdır. Bunun dışında herkes, dış ortamda yapılan tüm fiziksel aktivitelerden kaçınmalıdır.

20

Page 21: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Partiküler kirlilik nedir?

Havadaki partiküler kirlilik (aynı zamanda PM - partiküler madde olarak bilinir), havada bulunan katı partiküllerin ve sıvı damlacıkların bir karışımıdır. Partiküllerin boyutlarının geniş bir aralığa yayılır. Akciğerlerimize kadar girebilen çok küçük partiküller 10 µm. nin altındaki partiküllerdir ve solunum sisteminde birikerek ciddi sağlık problemlerine yol açabilirler. (1 µm. = 0.001 milimetre)

Hava Kalitesi İndeksi HKİ: Karbon Monoksit (CO)

Genel olarak, ozon için HKİ değerinin 100 olması, 9 ppm (parts per million)seviyesine karşılık gelir. (8 saat üzerindeki ortalama)

Hava Kalitesi İndeksi

(HKİ / AQI)

Sağlık Seviyesi

Uyarılar

0 - 50 arasında İyi Yok

51 - 100* arasında Orta Yok

101 - 150 arasında

Hassas gruplar için sağlıksız

Angina gibi kalp hastalığı olan kişiler, dış ortamda yoğun efor sarfını azaltmalı ve yoğun trafik gibi CO kaynaklarından kaçınmalıdır.

151 - 200 arasında Sağlıksız

Angina gibi kalp hastalığı olan kişiler, dış ortamda orta seviyede efor sarfını azaltmalı ve yoğun trafik gibi CO kaynaklarından kaçınmalıdır.

201 - 300 arasındaÇok sağlıksız

Angina gibi kalp hastalığı olan kişiler, dış ortamda efor sarfetmekten ve yoğun trafik gibi CO kaynaklarından kaçınmalıdır.

301 - 500 arasında Tehlikeli

Angina gibi kalp hastalığı olan kişiler, dış ortamda efor sarfetmekten ve yoğun trafik gibi CO kaynaklarından kaçınmalıdır. Bunun dışında herkes, yoğun efor sarfını azaltmalıdır.

21

Page 22: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Karbon Monoksit (CO) nedir?

Karbon monoksit, kokusuz ve renksiz bir gazdır. Yakıtların yapısındaki karbonun tam yanmaması sonucu oluşur. Şehirlerdeki CO 'in kaynağını büyük oranda araç egzozları oluşturmaktadır. Diğer kaynaklar ise endüstriyel proseslerdeki yakıtların yanması ve yangınlar olarak sıralanabilir.

Kaynak:Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA-Environmental Protection Agency)

SU KİRLİLİĞİ

Zaman zaman gazetelerde bazı nehirlerde görülen toplu balık ölümlerinin haber konusu olduğunu, çevre felaketleriyle karşı karşıya kaldığımızı okuruz. Evet artık kaynağını bilmediğimiz suların kolaylıkla hemen kullanılamayacağını, zehirli olabileceği veya en azından içilemeyeceğini hemen herkes bilmektedir. Daha 10 yıl öncesine kadar pet şişelerin ne olduğunu bilmez iken, günümüzde dağ köylerinde bile pet şişelerdeki suların hazır güvenilir su olarak tercih edildiğini görmekteyiz.

Günümüzün en önemli çevre kirliliği göstergelerinden biri de suların kirlenmesidir. Su kirliliğini, suya karışan organik, inorganik, biyolojik ve radyoaktif maddelerin suyun nitelik ve yapısında değişikliğe uğrayarak kullanılabilirliliğine engel olmasıdır şeklinde tanımlayabiliriz.

Su kirliliğinde suyun hem fiziksel hem de kimyasal değişime uğraması söz konusudur. Endüstriyel atıklar arıtma tesislerinden geçirilmeden sulara bırakılmakta suyun sıcaklığında, renginde fiziksel değişimlere neden olmaktadır. Sulara karışan ağır metaller, pestisitler, herbisitler, tuzlar, deterjanlar gübreler vb. suları kimyasal olarak değiştirmekte evsel atıklar, kanalizasyonlarla birlikte suları içme, kullanılabilir olma özelliğinden çıkarmaktadırlar.

Su kirliliğinde sadece akarsu, göl, deniz gibi yerüstü suları değil, yeraltı kaynakları da kirlenme tehdidi altındadır. Toprağa bırakılan zararlı, zehirli maddeler sadece toprağın yapısına değil, yağmur ve sulama suları ile yer altı sularına karışabilmekte ve bu suların doğasını bozmaktadır. Bu sular ile yapılan sulama sonucu sebze ve meyvelere geçen sudaki zararlı maddeler insanların ve hayvanların sağlığı için tehlike oluşturmaktadır.

Su kirliliği tarım alanlarında kirliliğe ve toprakta ağır metal gibi zararlı madde birikimine, rekolte diye adlandırılan toplam ürün miktarında azalmalara, sularda canlı hayatının son bulmasına ve suyun içilebilirlik özelliğinin kalkmasına neden olmaktadır. Kirli sularda tifo, sarılık, kolera gibi hastalık etkeni mikroorganizmalar yayılır. Ötrofikasyon denilen suyun gübrelenmesi olayında azot ve fosforca zengin evsel ve endüstriyel atıkların sularda aşırı alg ve diğer bitkilerin üremesine yol açması, sudaki oksijenin hızla tükenmesiyle sudaki hayvanların ortadan kalkması ve organik madde birikimine neden olması söz konusudur.

22

Page 23: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Su kirliliğini azaltmak için önlemler almak mümkündür. Bu amaçla;

-Doğal su kaynakları, havzaları korunmalı

-Evsel ve sanayi atıkları arıtılmalı

-Deterjanlar, nitratlı gübreler ve diğer kimyasalların kullanımında daha dikkatli olunmalıdır.

SU KALİTE PARAMETRELERİ

Su kalite parametreleriAsit | Alkalinite | Amonyak | Yönetim Kurulu | CBOD | COD | İletkenlik | Çözünmüş Oksijen | FekalKoliform | Sertlik |metaller | Nitrat | TKN | Organik Azot | Azot | Azot Amonyak gibi | Fosfor | pH | Toplam Katı | Sıcaklık | Bulanıklık

Asidite

Su Asit belirlenmiş bir pH değerine, kuvvetli bir baz ile reaksiyona niceliksel kapasitesidir. 

Baziklik

Alkalinite, örneğin karbonatlar, bikarbonatlar ve hidroksitler gibi suda alkali bileşiklerin miktarı, ölçer

BOD

Biyolojik Oksijen Talebi veya BOD, organik maddelerin ayrışması bakteriler tarafından tüketilen oksijen miktarıdır. 

Kirlenmemiş, doğal sularda 5 mg / L veya daha az bir BOD olmalıdır. 

CBOD

Karbonlu biyokimyasal oksijen ihtiyacı, ya da CBOD, karbon tarafından oksitlenir talep miktarını ölçer. 

COD

Kimyasal oksijen talebi veya COD, güçlü bir kimyasal oksitleyici ile oksidasyona maruz kaldığı bir numunenin organik madde içeriğinin oksijen eşdeğer bir ölçüsü olarak kullanılır. 

Iletkenlik

İletkenlik, elektrik akımının iletilebilirliğinin ölçüsüdür. 

Çözünmüş Oksijen

Suda çözünmüş oksijen veya DO, miktarı bir konsantrasyon olarak ifade edilir

Sıcaklık: Oksijen daha kolay soğuk su içinde eritilir.

23

Page 24: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Debi: suyun mesela akarsuyun birim zamanda akış hızı ve miktarıdır.

Su bitkileri: 

Yükseklik: 

Çözünmüş veya askıda katı madde: 

İnsani Etkinlikler:

Kıyıdaş bitki örtüsünün kaldırılması gölgelik gölge bir eksikliğinden kaynaklanan artan su sıcaklığı nedeniyle oksijen konsantrasyonu düşük ve çıplak toprak erozyonu sonucu askıda katı madde artış olabilir.

Tipik kentsel insan faaliyetleri oksijen konsantrasyonlarını düşürebilir. 

Organik atıklar ve kanalizasyon ve endüstriyel deşarjlar, septik tanklar ve tarımsal ve kentsel akış diğer besin girdileri azalmış oksijen seviyesi neden olabilir. Besin girişi genellikle aşırı alg büyümesine yol açar. Yosun ölünce, organik madde bakteriler tarafından ayrıştırılır. Bakteriyel ayrışma oksijen büyük bir tüketir.

FekalKoliform

Akış sistemlerine yapılan insan ve hayvan atıkları patojen veya hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kaynaklarıdır. Hastalığa yol açan organizmalar gibi fekalkoliform bakteri, enterokok bakteri ve E. coli veya E. coli bakterisinin olarak hayvan bağırsak, bulunan patojen olmayan bakteriler diğer yaygın türleri eşlik eder.

Göstergesi bakteri ölçmek için, su örnekleri steril kaplarda toplanmalıdır. Numuneler, bir filtre geçirilir ve belirli bir zaman miktarı için belli bir sıcaklıkta inkübe edilir. Inkübasyon sırasında çıkan koloniler bu form sayılır ve su 100 ml başına koloni üreten birim sayısı olarak kaydedilir (1991, Streamkeeper en Alan Kılavuzu: Havza Stok ve Akış İzleme Yöntemleri).

Sertlik

Sertlik sık sık su kaynaklarının kalitesinin bir değerlendirmesi olarak kullanılır. Bir suyun sertliği büyük ölçüde bikarbonat ve karbonat ve sülfatlar, klorürler, ve mineral asit, diğer anyonlar (kalıcı sertlik) (Limnolojiye Wetzel, 1983) ile birlikte, kalsiyum ve magnezyum tuzları, (geçici sertlik) içeriği tarafından yönetilir.

Madenler

Toplam: Tüm metaller, inorganik ve organik bağlı, hem de çözünmüş ve partikül içerir. Sudaki organizmalar için biyolojik kullanılabilir olan bu metallerin bir gerçekçi olmayan yüksek bir değer verecektir.

Tüm metaller küçük konsantrasyonlarda akut zehirlidir. "Ağır metaller" bakır, veya Cu, demir veya Fe, kadmiyum veya Cd, çinko veya Zn, cıva, Hg, ve kurşun, veya Pb içerir ve Sudaki organizmalar için en zehirlidir. Metal toksisitesi etkileyen bazı su kalite özellikleri sıcaklık, pH,

24

Page 25: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

sertlik, alkalinite, askıda katı madde, redoks potansiyeli ve çözünmüş organik karbon içerir. Metallerin, metalin toksisiteyi azaltır birçok organik ve inorganik bileşikler için bağlanabilir.

Azot

Azot tüm yaşam için önemlidir.  Azot nitrat veya NO 3, nitrit, veya NO 2 ve amonyak, ya da NH 3 de dahil olmak üzere çeşitli şekillerde, doğal sularda meydana gelir. Nitrat test en sık görülen şeklidir. Test sonuçları genellikle nitrat, nitrojen, ya da sadece nitrat şeklinde azot hiçbir şekilde 3-N, olarak ifade edilmiştir. Amonyak az stabil azot form ve doğru bir şekilde ölçmek için güç hale gelmektedir. Nitrit nitrat çok daha düşük miktarlarda daha az istikrarlı ve genellikle mevcuttur.

Bu bileşiklerin nitrifikasyon süreci, nitrat amonyak biyolojik oksidasyon yoluyla birbiriyle ilişkilidir. Bu işlem nitrit bir ara ürün olarak elde edilir.

Oksidasyon devlet azalan:

Nitrat → Nitrit → Amonyak → Organik Azot

(Durağan) → → → → → → → → → (Kararsız)

Amonyak olarak azot

Amonyak veya NH 3: Bu makine nispeten çok zehirli doğa ve yüzey su sistemlerindeki aynı anda her yerde su ortamında en önemli kirleticilerin biridir. Bu, endüstriyel belediye ve tarımsal atık sularında bol miktarda boşaltılır. - Iyonize (toksik olmayan / az) ve NH 3 - sendikalı (toksik) NH 4 +: Sulu çözelti, amonyak iki kimyasal formları varsayar.

Nitrat gibi Azot

Nitrat, veya NO - 3: Genel olarak yüzey suyu çok az miktarda ortaya çıkar. Bu, pek çok ototroflar fotosentez için gerekli besin ve büyüme miktarı besin olarak tespit edilmiştir. Sadece taze evsel atıksu küçük miktarlarda bulunur, ancak biyolojik arıtma tesisleri nitrifikasyon bir atık olarak, nitrat azotu / L olarak 30 mg nitrat (19. Baskı, Standart Yöntemleri, 1995) konsantrasyonlarda kadar bulunabilir. Bu yaşayan organizmalar için oldukça toksik olmayan olduğu nitrat daha az ciddi bir çevre sorunu olan, nispeten yüksek konsantrasyonlarda bulunabilir. Nitrat konsantrasyonları aşırı Ancak olmak ve diğer temel besin faktörler mevcut olduğunda, ötrofikasyon ve ilgili alg çoğalmaları bir sorun (Su Toksikoloji temelleri, 1985) haline gelebilir.

Nitrit olarak azot

Nitrit, veya NO 2 -: hızla nitrata okside olduğu için Nitrit sudaki yaşam için son derece toksiktir, ancak, genellikle sadece en doğal tatlı su sistemlerinde eser miktarda mevcut olduğunu. Nitrata amonyak dönüştürmek için nitrifikasyon işlemi kullanarak atık su arıtma tesisleri, süreç suları alıcı içine yüksek konsantrasyonlardanitrit deşarj neden engel olabilir.

25

Page 26: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Toplam Kjeldahl olarak Azot

Organik azot ve amonyak birlikte tespit edilebilir ve kararlılıklarını (19. Baskı, Standart Yöntemleri, 1995) kullanılan tekniği yansıtan bir dönem ", Kjeldahl azot veya TKN" olarak sevk edilmiştir.

Azot, Organik

Organik Azot: Bu canlı organizmaların yan ürünü. Bu proteinler ve peptidler, nükleik asit, üre, ve çok sayıda sentetik organik maddeler gibi doğal malzemeler içerir. Tipik organik azot konsantrasyonları bazı göllerde litre başına birkaç yüz mikrogram ham kanalizasyon (19. baskı, Standart Yöntemleri, 1995) fazla 20 mg / L arasında değişmektedir.

Fosfor

Fosfor bu azot göre kısa kaynağı, yani genellikle bitki büyümesi için sınırlayıcı besindir. Fosfor genellikle dört oksijen atomuna veya PO 4 -3 ile birlikte bir fosfor atomu, fosfat, doğada meydana gelir. Bitki ya da hayvan dokusuna bağlı Fosfat organik fosfat olarak bilinir. Organik madde ile ilişkili değildir Fosfat inorganik fosfat olarak bilinir. Her iki form su sistemleri mevcuttur ve ya (su sütununda parçacıklar bağlı) suda çözünmüş veya askıya alınabilir.

pH

pH sucul yaşam için önemli bir sınırlayıcı kimyasal bir faktördür. Bir akımındaki su çok asidik ya da bazik ise, H + ya da OH-iyonu aktivitesi ya da akışı organizmalar zarar verme veya öldürerek yaşayan organizmalar biyokimyasal reaksiyonların bozabilir.

Akımlar genellikle havzasında kaya, toprak ve diğer malzemelerden gelen çözünmüş maddelerin varlığı bağlı olarak, 6 ve 9 arasında değişen bir pH değerleri var.

Katı, Toplam

Toplam Katı su vücut içinde süspansiyon haline getirilmiş ve çözünmüş katıların bir ölçüsüdür. Bu nedenle, iletkenlik ve bulanıklık hem de ilgilidir. Toplam süspansiyon haline getirilmiş ve çözünmüş katılar ölçmek için, suyun bir örnek katı bırakarak suyun buharlaştırılması için bir kurutma etüvü içine yerleştirilir. Bu kurutulur ve tartılır önce çözünmüş katı ölçmek için, örnek süzülür. Askıda katı madde hesaplamak için, çözünmüş katıların ağırlığı toplam katı madde (: Havza Stok ve Akış İzleme Yöntemleri 1991, Streamkeeper en Alan Kılavuzu) çıkarılır.

Sıcaklık

Su Sıcaklığı sucul yaşam için bir kontrol faktördür: bu metabolik faaliyetleri, üreme faaliyetleri ve bu nedenle, yaşam döngüleri oranını kontrol eder. Akışı sıcaklık, artırmak veya azaltmak çok büyük farklar varsa, metabolik faaliyetleri hızlandırabilir, arıza yavaşlatmak veya tamamen durdurmak.

26

Page 27: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Bulanıklık

Bulanıklık su bulutlu bir ölçüsüdür. Bulutluluk askıda katı madde (özellikle toprak parçacıkları) ve su sütununda askıya alınır plankton (mikroskobik bitkiler ve hayvanlar) neden olur

ÖTRAFİKASYON OLUŞUMU

Fosfor, nitrojen ve diğer besin maddeleri yaşlı su ekosistemlerinde yavaş yavaş artar. Bir sistemdeki besin maddesine dönüştürülebilen organik malzemenin artması, sistemin üretkenlik düzeyini yükseltir. Su ekosistemi çevresindeki karalardan sürüklenerek gelen toprak canlı artıkları içerir. Su yüzeyinde toplanan alg ve mikroskopik organizmalar güneş ışınlarını engelleyerek su altı yaşamı için hayati öneme haiz olan oksijen emilimini engeller.

Özellikle fosfattan kaynaklanan ötrofikasyon, fosfat kirlenmesi olarak da bilinir.

Ötrofikasyonu hızlandıran etmenler arasında iklimin kurak geçmesi, aşırı buharlaşma, göl suyunun bir kanalla sulamada kullanılması sayılabilir.

Ötrofikasyon sulak alan ekosistemlerini bozarak burada yaşayan kuş, balık ve diğer canlıların azalmasına ya da yok olmasına neden olabilir. Ötrofikasyonun ileri safhalarında oksijen tükeneceği için ilgili sistem önce bataklığa sonra çayıra dönüşerek su formundan kara formuna geçer.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

Toprak kirliliğini insan faaliyetleri sonucunda toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısının bozulması olarak tanımlayabiliriz.

Toprak kirliliğinde su ve hava kirliliği gibi gerekli önlemler alınmadan endüstriyel, evsel ve diğer kirleticilerin ( pestisit ve herbisitler gibi) toprağa bırakılması sonucu ortaya çıkmaktadır.

27

Page 28: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Sonuçta toprağın asitleşmesi, biyolojik aktivitelerin azalması, toprak tuzluluğunun artması, aşırı madde, ağır metal ve diğer kirleticilerin birikmesi vb. durumların ortaya çıkması söz konusudur. Kirlilik sonucunda verimin azalması olabileceği gibi sağlığa zararlı maddelerin topraktan bitkiye ve bitkiden de insan ve hayvanların vücuduna geçmeleri olabilecektir.

RADYOAKTİF KİRLİLİK

Bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile ortaya çıkan ve insan sağlığını tehdit edip, gelecek nesillerin de sağlığını tehlikeye atan bir diğer kirlilik ise radyoaktif kirliliktir. Günümüzde radyasyon yayan televizyon, cep telefonu gibi elektronik cihazlar ile radyoaktif maddelerin enerji kaynağı olarak kullanıldığı nükleer santraller gibi teknolojiler günümüzün radyasyon kaynaklarıdır.

Nükleer enerji çevreyi tehdit edebilecek hatta yok edebilecek bir potansiyele sahip olmasına karşın insanoğlu artan enerji ihtiyacını karşılamak için bu santralleri kurmuş ve kurması kaçınılmazdır.

Yine, bilişim teknolojisinden kaçmak, elektronik cihazları kullanmamak çözüm değildir. Hayatımızın içine girmiş olan bu teknolojileri doğru zamanda, doğru miktarda, doğru şekilde ve önlemlerini alarak kullanmak mantığın gereği olsa gerektir.

Radyasyon, doğadaki radyoaktif maddelerden ziyade, bunların kullanıldığı teknolojiler ve ortamlardan yayılır. Nükleer santraller, nükleer enerji ile çalışan gemiler, tıpta kullanılan cihaz ve araçlar, nükleer denemeler radyasyon yayan faktörlerdir.

Yine yüksek gerilim hatları, elektronik cihazlar (radyo, televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi) da radyasyon yayan teknolojilerdir.

NÜKLEER ENERJİ NEDİR?

28

Page 29: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi  (fisyon) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon) sonucu çok büyük bir miktarda eneji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir.

Nükleer enerji günümüz elektrik ihtiyacının yaklaşık %17′sini karşılamaktadır. Bazı ülkeler enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer santrallerden üretmektedir. Örneğin Fransa Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı verilerine göre elektrik enerjisinin %75′ini nükleer enerjiden sağlamaktadır. Amerika is enerjisinin %15′ini buradan karşılamakta fakat bazı bölgelerinde santraller daha yoğun biçimde enerji üretimi yapmaktadır. Dünya çapında 400′den fazla nükleer santral bulunmakta ve bunların 100′den fazlası sadece Amerika’da yer almaktadır.

IŞIK KİRLİLİĞİ

Günümüzde özellikle büyük yerleşim yerleri olan şehirlerde ışık aydınlatmadan başka farklı amaçlarla da kullanılmaktadır. Reklam panolarından vitrinlere, yol şeritlerinden süslemelere, eğlence yerlerinde hareketli ışıklara kadar aşırı bir şekilde ışık kullanımı vardır. Fakat bu ışıklar görsel bir zevk, eğlence verirken gözleri yormakta ve ışık kirliliği denilen yeni bir kirlilik ortaya çıkarmaktadır. Gereğinden fazla ışık harcamak kirlilik oluşturduğu gibi, ışık üretmek için harcanan elektrik boşa gitmektedir.

Işık kirliliğini oluşturan kaynakları yol, cadde, sokak aydınlatmaları, park, bahçe, spor alanlarının aydınlatmaları, cephe aydınlatmaları (süs ve güvenlik amaçlı) reklam panoları olarak sayabiliriz.

29

Page 30: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

SES KİRLİLİĞİ

Sanayileşme ve modern teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan, özellikle büyük şehirlerde sanayi bölgelerinde daha belirgin kendini gösteren çevre sorunlarından diğeri de ses kirliliğidir.

İnsanlara gürültü ve yüksek sesin oluşturabileceği olumsuz etkilerin eğitimi verilmediğinden kontrolsüz gürültü ve ses çıkarma sorun oluşturmuştur.

Gürültü denen ses kirliliğini, istenmeyen ve dinleyene anlam ifade etmeyen hatta frekansı yüksek kulak sağlığını tehdit eder düzeydeki düzenli veya düzensiz yüksek seslerdir, şeklinde tanımlayabiliriz.

Ses kirliliği insan üzerinde olumsuz etkiler oluşturur. Bu etkileri kısaca özetlersek;

-İşitme sistemine etkileri. Kulak sağlığını tehdit eder. Geçici ve kalıcı etkiler bırakır. Ayrıca dolaylı olarak kalp, solunum sistemine de zararlar verebilir.

-Psikolojik etkileri. Belki de en önemli olumsuz etkisidir. İnsanlarda stres ve sinir sistemini bozucu etkiler oluşturur. Bu olumsuzluk insanların iş yapabilme yeteneklerini, iş yeri ve aile huzurunu olumsuz etkiler.

Ses kirliliğinin saptanmasında ses şiddetini ölçmek için birim olarak desibel (dB) kullanır. İnsan için 35-65 dB sesler normaldir. 65-90 dB arası sesler sürekli olduğu takdirde risklidir. 90 dB‘in üstündeki sesler ise tehlikelidir.

Ses kirliliği için önlemler almak mümkündür. Özel araç kullanımını azaltmak, ev ve iş yerlerinde ses izolasyonunu sağlamak, yüksek sesle müzik veya diğer yayınlara kontrol ve kısıtlama getirmek, gürültü çıkaran fabrikalar, kuruluşlar vb. yerleri şehirlerin dışına taşımak olası tedbirlerdir.

Ülkemizde insanları gürültünün zararlı etkilerinden korumak için gerekli önlemleri içeren ve çevre yararına göre hazırlanmış olan ‘gürültü kontrol yönetmeliği’ uygulanmaktadır.

30

Page 31: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

BESİN KİRLİLİĞİ

Çevre kirliliğinin başka bir boyutu da besinlerin kirliliğidir. Çevre Kirliliğini ve besin kirliliğini de benzer şekilde fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak 3 gruba ayırabiliriz. Biyolojik kirlenmeyi doğal besin toksinleri ve mikroorganizmaların neden olduğu besin bozulmasıdır şeklinde tanımlayabiliriz.

Fiziksel kirlenme ise besinlerin üzerine konan ve onlarda kirlilik oluşturan toz, is, böcek ve atıkları, farklı partiküller ve maddeler gibi harici dış faktörlerin oluşturduğu kirliliktir. İyi ve dikkatli yıkama ile bu kirliliği gidermek mümkündür.

Günümüzde çevre sorunlarının temelini ve asıl kirliliği oluşturan kimyasal kirlenme ve kirliliktir. Toprağın ve suyun kimyasal ve fiziksel kirlenmesi sonucu, toprak ve sudaki kimyasal kirleticiler bitkilere ve meyvelerine ve sonrasında bunları yiyen insanlara ve hayvanlara geçmekte, ciddi sağlık sorunları oluşturmaktadır. Besin kirliliği ‘ekolojik tarım’ , ‘ekolojik Pazar ve gıdalar’ kavramlarını ve uygulamalarını doğurmuştur. Hazır gıdaların raf ömrünü uzatmak ve biyolojik bozulmasını önlemek için içlerine konan koruyucu maddelerde ayrı bir besin kirliliği oluşturmaktadır. Uzun vadede bu koruyucular insan sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerdir.

Yukarıda ayrı ayrı başlıklar altında kısaca anlatılan çevre sorunlarını bitirmeden önce, yurdumuz için ayrı bir çevre sorunu oluşturan orman yangınları, erozyon ve çölleşmeden de kısaca bahsedilecektir.

ORMAN YANGINLARI

Orman yangınları doğal ya da insan faktörü kaynaklı sebeplerden ortaya çıkan, ormanların kısmen ya da tamamen yanması olayıdır.

Yıldırım düşmesi, yanardağ patlaması gibi doğal sebeplerin yanında, dikkatsizlik veya kaza ile ortaya çıkan yangınlar (cam kırığının mercek görevi görmesi, sönmemiş sigara ve izmarit, elektrik direklerinden ve trenlerden sıçrayan kıvılcımlar) olabildiği gibi yine insanoğlunun ekonomik çıkar amaçlı (tarla açma, otel yeri açma gibi) kasıtlı oluşturduğu yangınlarda yaygındır.

Ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaz mevsiminde çıkan yangınların nedenleri yukarıda kısaca anlatılan tüm faktörlerdir diyebiliriz. Son yıllarda özellikle Akdeniz kıyısı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da çıkan yangınlar büyük çevre felaketleri oluşturmaktadır.

Orman alanları, dünya nüfusunun artışının tersine gerilemiştir ve gerilemektedir. M.Ö 2000 yılından önce yaklaşık 8 milyar hektarlık alanı kapladığı tahmin edilen dünya ormanları, son yüzyılda hızla daralma sürecine girmiş ve son verilere göre 3.2 milyar hektar alana gerilemiştir. Bu azalmada orman yangınlarının önemli bir yeri vardır.

31

Page 32: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Aynı süreç yurdumuzda da yaşanmıştır. M.Ö. 1000’ lerde %72’lik alanı kapladığı sanılan ormanlar günümüzde %26’lık bir alana gerilemiştir. Bozkırlar ise %17’den %35’lik alanlara genişlemiştir.

Orman yangınları ekonomik zarar getirmesinin yanında, biyoçeşitlilik açısından canlı türlerinin ortadan kalkmasına, birçok canlının yaşam alanlarının tahribine, ekosistem bozulmalarına nedendir. Biyoçeşitliliğin korunması adına çevre felaketidir. Ayrıca oluşturduğu hava kirliliği yanında küresel ısınmayı hazırlayan bir faktör, iklim değişmelerine, yağış rejimlerinin değişmesine etken bir araçtır diyebiliriz.

Orman Yangınlarının nedenleri

Ormanda güvenlik tedbiri almadan ateş yakmak.

Yakılan ateşi söndürmeden bırakmak. Özellikle mangal için yakılan ateşin söndürülmeden bırakılması.

Sönmemiş sigara izmariti ve kibriti yere atmak.

Orman içinde veya bitişiğindeki tarlalarda istenmeyen otları veya tarla anızını yakmak.

Gece aydınlatma için ormanda ateşle dolaşmak.

Cam ve cam kırıklarını ormanda bırakmak, güneş ışığının camdan yansıyarak otları yakması.

Çocukların orman içinde ateşle oynamaları

Eğlence veya gösteri için ormanda ateşle bir şeyler yapılması ateş yakılması

Tepelik yerlere selvi benzeri uzun ağaçlar dikilmesi, bunun sonucunda ağacın yıldırımı çekerek yanması, yangının sıçrayarak yayılması.

32

Page 33: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Anıt Ağaç nedir?

Anıt ağaç, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 05.11.1999 tarih ve 666 no'lu kararına göre "Tabiat yapısı, ölçüleri ve diğer özellikleri bakımından anıtsal nitelikler kazanmış bulunan ağaçlar" olarak tanımlanmış ağaçlardır. Normal insan ömrünün 15-20 katı uzunluğunda yaşam sürecine sahip olan anıt ağaçlar, 900-1000 yıllık hayatları boyunca tarihsel olaylara tanık olurlar.

33

Page 34: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

EROZYON

Erozyon toprağın yağışlar,sel suları,rüzgar, çığ vb. etmenlerle taşınması olayıdır. Yüzyıllardır toprağın yanlış kullanımı, ormanların aşırı tahribi ve yenilenmemesi, bilinçsizce meraların otlakların kapasitesinin üstünde ağır otlatılması, arazilerimizin jeolojik yapısının müsait olması, her yıl erozyonla aşırı toprak kaybına neden olmaktadır.

Erozyona neden olan etmenler, su, rüzgar, çığ, buzul hareketleri olduğu gibi yerçekimi ve atmosferik olayların etkisiyle de gerçekleşmektedir.

Doğada kendi dengesi içinde, aşınma ve taşınma alanlarındaki topraklar, yerçekiminin etkisiyle yüksek arazilerden aşağılara taşınmakta, uzun yıllar boyunca birikip buralarda depolanmakta ve verimli araziler oluşturmaktadır.

‘Alüviyal ova’ dediğimiz alanlar binlerce yıl doğal erozyon sürecinde bu şekilde meydana gelmiş, tarım için uygun ve verimli arazileri oluşturmuştur.

Yağışlar sonucu oluşan erozyon en yaygın ve etkili olan erozyon tipidir. Eğimli arazilerde yağışlar toprağın verimli üst kısımlarını aşağılara, akarsulara, göllere ve denizlere taşımakta, toprağın verimsizleşmesine, verimli yüzey kısmın kaybına neden olmaktadır.

Kurak ve yarı kurak iklime sahip bölgelerde, rüzgarla etkisini gösteren erozyon tipi yurdumuzda özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’ da yaygındır. Bitki örtüsünün zayıflığı ve yetersizliği temel sebeptir. Toprağın verimli yüzey kısmı rüzgar etkisiyle tarım dışı alanlara da taşınmakta, verim kaybolmakta, şehirler, yollar, kanallar zarar görmektedir.

ÇÖLLEŞME

Kurak ve yarı kurak ve az yağışlı bölgelerde özellikle olumsuz insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan bir toprak bozulması, bitki örtüsü bozulmasıdır.

Toprağın aşırı kullanımı, ağır otlatma baskısı, yanlış sulama yöntemleri, ormanların yok edilmesi gibi insan kaynaklı faktörler ve de iklim değişiklikleri, kuraklık gibi atmosferik etkiler çölleşmenin en önemli etmenleridir. Ekolojik dengenin bozulmasının bir sonucudur.

Erozyon ve çölleşmeye karşı alınabilecek önlemler elbette mevcuttur. Kısaca bahsedersek;

-Orman tahribatının önüne geçilmesi ve alanların ağaçlandırılması. Orman yangınlarına önlemler alınması

-Yanlış toprak işlenmesi, yanlış ekim ve sulama yapılmasının önlenmesi

-Çayır ve meraların korunması, bilinçli otlatılma yapılması

-Uygun olmayan arazilerde tarım yapılmaması. Buraların mera veya orman altı alan olmasının sağlanması.

34

Page 35: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

SERA ETKİSİ VE KÜRESEL ISINMA

Kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar yüksek basınç altında oluşmuş ve CO2 içeriği bakımından çok zengin organik maddelerdir.

Bu yakıtların yanması sonucu veya besinlerin hücrelerde yakılması sonucu ortaya çıkan CO2’in atmosfere salınımı normal karbon döngüsünün bir olgusudur.

Dünyamızın atmosferinin bulunması sera etkisi için yeterli nedendir ve dünya kurulalıdan bu yana mevcuttur. Atmosferin sera etkisi olarak isimlendirilen bu işlevi, dünyamızı aşırı ısınmak ve soğumaktan korur. Hayatın devamı için gereklidir.

Fakat içinde bulunduğumuz yüzyılda gelişen teknoloji ve endüstriyel faaliyetler sonucu atmosfere bırakılan CO2 miktarı geçmiş yüzyıllara göre kıyaslanamayacak düzeyde artmıştır.

Havanın %99 bileşenini oluşturan O2 ve N gazları, güneşten gelen, güneşin gözle görülebilir dalga boylu ışınlarını geri yansıtır ve mor ötesi ışınların bir kısmını soğurur. Dünya yüzeyine ulaşabilen güneş ışınları yeryüzü tarafından soğrulur ve ısıya dönüştürülür. Soğrulan bu ısı, yeryüzündeki atomların titreşimine ve kızılötesi ışıma yapmalarına neden olur. Bu ışıma N ve O2 gazları tarafından soğurulmazlar. Atmosferden dışarı çıkarlar.

Fakat atmosferde bulunan CO2 ve CFC ( klorofloro karbon) gazları bu kızılötesi ışımaların bir kısmını soğurarak, emerek, atmosferden dışarı kaçmalarına engel olur ve sonuçta atmosfer aşırı ısınır. Böylece dünyamızın tavanı olan atmosferin ısınması sonucu dünyamızın ısısı da değişir. Bu ısıtıcı etkiye ‘Sera Etkisi’ denir.

35

Page 36: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Sera etkisi dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığını değiştirebileceği gibi, uzun vadede iklimlerde değişimler, buzulların erimesi, mevsim anormalliklerinin görülmesi, mevsim kaymaları ve sonuçta tarım, orman alanlarının bozulması, verimlerinin azalması gibi insanoğlunu tehdit eden ciddi sorunlar doğurabilecektir.

Küresel Isınma Nedir?İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.

OZON TABAKASI VE ÖNEMİ

Ozon tabakası atmosferin 20-40 km arasında yoğun olarak bulunan, ozon gazından (O3) oluşmuş bir tabakadır.

Bu tabaka güneşten gelen zararlı ultraviyole ışınlarını (UV-B) soğurarak dünyaya ulaşmasını önler.

UV-B ışınları dünyadaki başta insan olmak üzere bütün canlılar üzerinde zararlı etkilere sahiptir. İnsanlarda cilt kanserlerine veya hastalıklarına, göze ve temas ettiği canlı yüzeylerine zarar verir. Bitkilerin büyüme hızını azaltır.

36

Page 37: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Yine, gelişen teknoloji ve endüstrinin sonucu insan ürünü bazı kimyasalların, 1970’li yılların başında, ozonu parçaladığı ve ozon tabakasını bozduğu tespit edilmiştir.

Bozulan ozon tabakasından geçen UV-B ışınlarının miktarı artar ve yeryüzü canlıları daha çok zarar görür. Ozonu parçalayarak bu tabakaya zarar veren kimyasallar genelde krom ve brom içeren gazlardır. Güneş ışınlarının etkisiyle serbest hale geçen krom ve brom radikalleri, ozon ile reaksiyona girerek zincirleme reaksiyonlar oluştururlar.

Günümüze kadar ne yazık ki ozon tabakasına zarar verecek miktarda kimyasal gazlar atmosfere serbest bırakılmıştır. Bu maddeleri klorofloro karbonlar (CFC), melonlar, metil kloroform, karbon tetraklorid, hidrobromoflorokarbonlar (HBFC), hidroklorofloro karbonlar(HCFC) ve metil bromil olarak söyleyebiliriz. Ozonun azalması veya tükenmesinin sonucu olarak dünyaya ulaşan UV-B ışınlarının artması, tek hücreli canlılardan çok hücreli suda ve karada yaşayan tüm canlılar üzerine zararlı etkisi olabileceği gibi, hava kirliliğinin ve etkisinin artmasında, su kaynakları ve atmosferin yapısı üzerinde ve de endüstriyel materyaller üzerinde bozucu, zararlı etkileri olacaktır.

OZON TABAKASININ ÖNEMİ

Atmosferdeki ozonun yaklaşık %90'ı yeryüzünden itibaren 10-40 km. arası yükseklikte ve stratosfer tabakasında bulunur. Bu bölgedeki ozonun özelliği; tüm canlı varlıkları, doğal kaynakları ve tarımsal ürünleri olumsuz yönde etkileyen ultraviole (UV) ışınlarını absorbe etmesidir.

Çeşitli amaçlar için üretilen kloroflorokarbonlar (CFC) ozon tabakasını inceltmekte, bunun sonucunda çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenmektedir.

Ozon tabakasının incelmesine sebep olan ve kloroflorokarbon ihtiva eden maddelerin başında klor türevleri, plastik köpükler (strafor), spreyler, aerasoller ve yangın söndürücüler gelmektedir.

37

Page 38: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

ASİT YAĞMURLARI VE ETKİLERİ

Çeşitli endüstriyel faaliyetler, konutlarda ısınma amaçlı kullanılan yakıtlar, fosil yakıtlara dayalı olarak enerji üreten termik santraller ile eksoz gazları havayı kirletmekte ve kükürt dioksit (SO2), azot oksit (NO), hidrokarbon ve partikül madde yaymaktadır. Havada 2-7 gün asılı kalabilen bu kirleticiler, su partikülleri ile tepkimeye girerek asit oluşturmakta ve yağmurlarla birleşerek yeryüzüne asit yağmurları olarak inmektedir. Asit yağmurları;

-Göl ve nehirlerin doğal dengesinin bozulmasına yol açar. Bu göl ve nehirleri zamanla canlıların barınamayacağı ölü sular haline dönüştürür.

-Ormanları kurutur.

-Yağmurla yeryüzüne inip sudaki toprağa karışan asit, sudaki minerallerin çözülmesine neden olur. Bitkiler bunları alamaz.

-Asit yağmurları metal yüzeyleri, taş yüzeyleri bozar.

-Atmosferdeki asılı sülfatlar astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur.

38

Page 39: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Asit Yağmurlarının Etkileri

Göllere ve akarsulara düşen asit yağmurları, sudaki asit dengesini bozar ve balıkları etkiler. Balıkların bu durumdan etkilenmesi besin zinciri yoluyla bizleri de etkilemektedir.

Havada bulunan sülfat solunum yoluyla alınmakta ve bronşit, astım, kanser gibi çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.

Topraktaki alüminyumun çözülmesine neden olur ve ağaç köklerinin besinlerden faydalanmasını engeller.

Mermer, kumtaşı veya kireçten yapılan ve içerisinde kalsiyum karbonat bulunduran tarihi eserlere zarar vermektedir.

KARBON AYAK İZİ KAVRAMI

39

Page 40: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Karbon ayak izi, birim CO2 cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür.

Karbon ayak izi iki ana unsurdan oluşur;

1. Direkt, doğrudan (Birincil) ayak izi; Evsel ve sanayi enerji tüketimi, ulaşım da (taşıtlardan kaynaklı) dahil olmak üzere fosil yakıtların (kömür, petrol, doğalgaz gibi) kullanılması sonucu ortaya çıkan CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.

2. Sekonder, dolaylı (İkincil) ayak izi; Kullandığımız ürünlerin yaşam döngüsünden ortaya çıkan yani bu ürünlerin imalatı ve kullanılması, bozulması sonucu ortaya çıkan CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.

EKOLOJİ

Biyolojinin bir alt dalı olan ekoloji “canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen multidisipliner bir bilim dalı” şeklinde tanımlanabilir. Ekoloji bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra ekolojik sorunların insanlar başta olmak üzere bütün canlıların yaşamını tehdit eden boyutlara ulaşması ekoloji biliminin önemini artırmıştır. Bugün modern ekolojinin kapsadığı konular ve hedefleri de gözönüne alındığında ekoloji, ” insan ve diğer canlı varlıklar ile bunların canlı ve cansız çevreleri arasındaki ilişki ve etkileşimleri, yaşamın devamını sağlayan madde ve enerji döngülerini, kendilerini yenileyebilen mekan birimleri içinde, inceleyen bir bilim dalıdır” diye tanımlanabilir (Erinç, 1984).

EKOLOJİNİN KISA TARİHÇESİ

40

Page 41: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Ekoloji terimi ilk defa Ernst Haeckel tarafından kullanılmıştır. Bu sözcük Yunanca oikos=ev, yaşanılacak yer ve logos=bilim, sözcüklerinden türetilmiştir. Eski Yunan filozoflarından Hippocrates,”Hava üzerine su ve yer”adlı eser vermiştir. Aristo, doğa tarihi üzerine yaptığı yayınlarda bazı yerlerdeki çevre koşullarıyla hayvanların davranışları üzerinde durmuştur. Aristo’nun öğrencilerinden olan Theophratus, değişik alanlarda bulunan bitki tipleri ve bitki kommüniteleriyle ilgilenmiş ve ilk ekolog olarak anılmayı hak kazanmıştır. Reaumur (1683-1757) böceklerle ilgili olarak ve ekolojik bilgilere yer veren 6 ciltlik eser ortaya koymuştur. Alexander Von Humbolt, Güney Amerika kıtasının tropik ve ılıman kuşağında 5 yıl süre ile çalışmıştır. Yayınladığı 26 ciltlik yapıt Bitki Coğrafyası alanındaki ilk yapıttır. Henry V. Bates termitler ve Karıncalar hakkında dikkati çeken yazılar yazmıştır. Edward Forbes, (1844) İngiltere kıyılarında ve kısmen Akdeniz Bölgesinde hayvanların dağılışını, Joseph Hooker Antartik’in flora ve faunasını 3 yıl süre ile çalıştı. Adalar fauna ve florasını çalışanlar arasında Charles Darwin, Tahiti, Galapagos, Yeni Zelanda, St. Helena ve Azor adalarını 5 yıl süre ile incelemiştir. R. Wallace, Malaya Adalarını 8 yıl süre ile çalışarak,” Malaya Takım Adaları, Ada Hayatı ve Hayvanların Coğrafik Dağılışı” adlı yapıtını yayınladı. V.E. Shelford’un (1907-1908) çevrenin bitki ve hayvan ögelerini ele alan yapıtı değerlidir.

EKOLOJİNİN BÖLÜMLERİ

Ekolojinin konusu Schröter tarafından Autekoloji ve Sinekoloji olarak olarak ikiye ayrılmıştır. Bunlardan birincisi Haeckel’in yaklaşımına uygun olarak, canlı birey ile canlı ve cansız çevre unsurları arasındaki ilişkileri inceler. Sinekoloji ise canlı toplulukları ile bir diğer deyişle populasyonlar ile bunların diğer canlılar ve cansız çevre elemanları ile etkileşimini, ilişkilerini inceler. Kısaca Autekoloji birey ekolojisi; sinekoloji ise populasyonların, kommünitelerin hatta ekosistemlerin ekolojisi olarak da tanımlanabilir.

EKOLOJİDE TEMEL KAVRAMLAR

Ekosistem Kavramı

Doğada canlılar cansız çevre etmenleri ile sıkı ilişkilidir. Karşılıklı olarak madde alış-verişi yapan ve birbirleriyle ilişkili olan canlı organizmalarla, bu canlıların içinde barındıkları ve yararlandıkları, sınırları belirgin doğa parçası bir bütün olarak ekosistemdir. Örneğin bir göl ve içindeki canlıları ile birlikte bir ekosistemdir. Bir orman da kendi başına ayrı bir ekosistemdir.

41

Page 42: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Ekosistemin Ögeleri Ekosistemin ögelerini biyotik ve abiyotik olarak 2 gruba ayırabiliriz.

1.Biyotik Ögeler: Ekosistemdeki tüm canlılar biyotik ögeleri oluştururlar. İnsan da ekosistemlerde etkili önemli bir biyotik ögedir. Biyotik ögeler dediğimiz canlılar, ekosistemlerdeki işlevlerine göre farklı gruplara ayrılırlar;

Üreticiler (Ototroflar): Tüm yeşil bitkiler ve sularda yaşayan fitoplanktonlar ve algler kısaca fotosentez ve kemosentez yapabilen tüm canlılar bu gruba girerler ve ototroflar (kendi besinlerini kendileri yapabilen, kendi beslek) olarak adlandırılırlar.

Tüketiciler (Heterotroflar): İnsan da dahil olmak üzere tüm hayvanlar bu gruba girerler. Bu canlılar dıştan beslek olarak da adlandırılırlar ve beslenmelerini bitki ve diğer hayvanları yiyerek sağlarlar.

Ayrıştırıcılar: Topraktaki bakteriler ve mantarlar bu gruba girerler. Bu canlılar toprağa dönen ölü organizmalar ve organik atıkları ayrıştırarak inorganik hale dönüştürürler. Bitkiler kökleriyle tekrar bu maddeleri alarak kullanırlar. Böylece doğadaki madde (Element) döngüsünün devamı bu canlılar aracılığıyla sağlanmış olur.

Ayrıca, ekosistemdeki canlılar beslenme ilişkilerine göre yine kendi aralarında farklı gruplandırılırlar. Bu ilişkilerine Trofik ilişkiler denir ve kendi aralarında besin zincirini oluştururlar. Buna göre: a. Üreticiler: Besin zincirinin temelini ya da besin piramidinin tabanını, üretici dediğimiz karasal ekosistemlerde tüm yeşil bitkiler, sucul ekosistemlerde (göller, denizler vb.) ise fitoplanktonlar ve algler oluştururlar. Üreticiler toplam kütle olarak (Biyomas) en fazla orana sahiptirler ve ekosistemde belirleyicidirler. Besin zincirinin ilk halkasını, besin piramidinin en geniş olan tabanını oluştururlar. b.Birinci derece tüketiciler: Tüm bitkilerle beslenen canlılar bu gruba girerler. Bunlara herbivorlar (otçullar) denir. Çekirge, Koyun vb. c. İkinci derece tüketiciler : Otla beslenen canlıları yiyerek beslenen canlılar bu gruptadırlar. Kornivor olarak adlandırılan bu canlılar etçildirler. Kurbağa, yılan, kedi, aslan vb. Ayrıca hem et hem de ot ile beslenen canlılara, insan gibi, omnivorlar denir.

42

Page 43: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

2. Abiyotik Ögeler: Ekosistemin cansız elemanlarını oluşturan bu ögeleri de fiziksel ve kimyasal ögeler olarak gruplandırabiliriz. Fiziksel ögeleri, İklim, sıcaklık, nem, yağış, hava basıncı, rüzgar, toprak yapısı gibi ögeler oluşturur. Kimyasal ögeler ise organik maddeler (Karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler gibi) ve inorganik maddelerden (Karbon, Hidrojen, oksijen, Azot, Fosfor, Kükürt, Potasyum, Kalsiyum, Su ve diğer madensel tuzlar gibi) oluşur. Karbon, Hidrojen, Oksijen ve Azot bütün organik bileşiklerin temelini oluşturan temel maddelerdir. Canlılar adeta bu elementlerin yapım ve yıkımları üzerine inşa edilmiştir. Karbon tüm organik maddelerin ana elementidir. Karbon içeren maddelere organik madde de denir. Tüm canlılar Karbon atomlarının değişik oluşumlarını taşırlar. Fosfor, Kükürt, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum da canlılar için önemlidirler. Bunlardan başka, Demir, Çinko, Mangan, Bakır, Demir,Kobalt, Silikon, Sodyum gibi maddeler doğada eser (az) miktarlarda bulunan ve canlılar için mutlaka alınması gereken maddelerdir. Bu maddelerin çok az miktarlarındaki bir eksiklik metabolik olayların yürümemesine neden olur. Bu nedenle metabolik olayların devamı, eser miktarlarda gerekli olan bu maddelerin alınımına bağlıdır. Buna Minimum Yasası denir. İklim: Uzun zaman sürecinde, bir bölgeyi etkileyen atmosfer olaylarının ortalama değerleridir. Makroiklim, ekvatordan kutuplara doğru yatay; deniz seviyesinden yukarılara doğru dikey olarak ve denizden uzaklaştıkça değişir. Mikroiklim ise makroiklim bölgesi içinde çok daha küçük alanlarda görülen ve koşulları farklı olan özel iklimdir. Örneğin derin vadi içi, kanyon iç iklimi gibi.

İklim, bir yerde uzun bir süre boyunca gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına verilen addır. Hava durumundan farklı olarak iklim, bir yerin meteorolojik olaylarını uzun süreler içinde gözlemler. Bir yerin iklimi o yerin enlemine, yükseltisine, yer şekillerine, kalıcı kar durumuna ve denizlere olan uzaklığına bağlıdır. İklimi inceleyen bilim dalına klimatoloji adı verilir. İklim türleri, sıcaklık ve yağış rejimi gibi durumlara bakılarak sınıflandırılabilir.

Paleoklimatoloji ise, göl yataklarında ve buzullarda bulunan tortular gibi biyolojik olmayan; yine ağaç halkaları, mercanlar gibi biyolojik kaynaklarla antik iklimleri inceleyen bilim dalıdır.

İKLİM TÜRLERİ VE YURDUMUZ İKLİMLERİNDEN EKLENMESİ GEREKLİ ???????????????????

Sıcaklık: Güneşten gelen ışınların etkisiyle yeryüzünde oluşan ısının ortalama değerine denir. Populasyonların yeryüzünde dağılışları üzerinde etkilidir. Canlı vücutlarındaki metabolik olayları yürüten enzimlerin çalışması da sıcaklıkla ilişkilidir. Diğer iklim parametreleri de canlıların yeryüzünde dağılışı ve hayatsal olayları üzerinde etkilidirler. Toprak: Büyük kaya kitlelerinin milyonlarca yıl süren bir süreç içinde parçalanması sonucu oluşan, yer kabuğunun en üst katmanıdır. İçerisinde kum, kil, taş, mineraller, hava, su ve mikroorganizmalar ve canlı atıkları gibi organik maddeler bulunur. Işık: Güneş ışığı, yeryüzü ısısının kaynağı, ekosistemlerde enerji aktarımında başlangıç enerji kaynağı, iklim şartlarının oluşumuna da neden olur. Canlıların yeryüzünde dağılışının

43

Page 44: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

temelinde güneş ışığı ve buna bağlı değerler yatmaktadır. Su: Yeryüzünün 3/4’nü oluşturan su da hayati bir unsurdur. Canlıların gerek hayatsal fonksiyonlarını yani canlılıklarını yürütmeleri gerekse de ekolojik açıdan yeryüzüne dağılışları ve hayat tarzları üzerinde çok önemli harika bir maddedir. Yaşamın temelinde su vardır ve susuz sürmesi de olası değildir. Donduğunda özgül ağırlığının azalması, sular buz tuttuğunda buzun suyun üstünde yüzmesini sağlar. Böylece kışın sularda hayat buz katmanın altında devam eder. Havadaki nem ısıyı tutar ve dünyanın geceleri aşırı soğumasını önler.

YAŞAMA BİRLİKLERİ

Canlıların oluşturdukları kümelere yaşam birlikleri diyebiliriz. Bu kümeler biyolojik spektrumda Populasyon…… Kommünite ……… Ekosistem……… Biyosfer kategorileri içinde yer alırlar. Biyosferde yaşama birliklerini Kara Yaşama Birlikleri ve Su Yaşama Birlikleri olarak olarak 2 gruba ayrılır. Çayır, orman, bozkır, step, tundra, çöllerde yaşayan canlılar kara yaşama birliklerini oluştururlar. Deniz, göl, okyanus, ırmak ve bataklıklarda yaşayan organizmalar su yaşama birliklerini oluştururlar. Kendi aralarında eşleşebilen veya eşleşme potansiyeline sahip ve eşleştiklerinde verimli döller verebilen doğal populasyonlara Tür denir. Yaşama birliğindeki en belirgin türe ” Baskın Tür’ denir.

İKİLİ ADLANDIRMA NEDİR?

İkili adlandırma ya da binomial nomenklatür, tür adlarının iki kelimeden oluşacak biçimde gösterilmesi sistemi. Carl Linne'nin (1707-1778) bitki ve hayvanların isimlendirilmesi için ikili

44

Page 45: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

adlandırma (binomial nomenklatür) yani, 2 sözcükten oluşan (Cins adı+Epitet adı=Tür adı) bir sistem geliştirmiştir.

Sistematikte her canlının bilimsel bir ismi vardır. Bunlar latince veya latinceleştirilmiş kelimelerdir. Bilimsel bir ismin en az iki harflik bir kelimeden oluşması gerekir. Bilimsel isimler tek (uninominal), iki (binominal) veya üç (trinominal) kelimeden oluşur. Şube/bölüm, sınıf, takım, familya ve cins isimleri uninominal olmak zorundadır. Tür isimleri binominal, alt tür isimleri ise trinominal olarak yazılır. Uninominal isimler daima büyük harfle başlar. Binominal isimde birinci kelime cins adı, ikinci ise tür (epitet) adıdır. Cinsin ismi daima büyük, türün ismi ise daima küçük harfle başlar. Bir tür ismi, daima önce cins ismi belirtilerek yazılır, hiçbir zaman tek kelime olarak yazılmaz.

Cins : Felis Linnaeus, 1758 (Unominal ad)

Tür : Felis silvestris Schreber, 1775 (Binominal ad)

Alt tür: Felis silvestris catus Linnaeus, 1758 (Trinominal ad)

Doğada canlılar homojen olarak dağılmamışlardır. Her tür kendine en uygun koşulları taşıyan bölgelerde toplanmışlardır. Her türün biyosfer içinde yaşadığı, tercih ettiği yaşam ortamlarına o türün Habitatı denir. Dünyadaki türlerin %74’ü tropikal kuşakta, %24’ü sub-tropik kuşakta (Ilıman kuşak) ve %2’si kutup ve yakın bölgelerinde yaşamaktadır. Yurdumuz ılıman kuşak içinde yer almaktadır. Türlerin sıcak ve bol yağışlı bölgere tercihi açıktır. Özellikle bitkiler için gerekli ışık, yağış ve sıcaklık tropik bölgede en bol bulunandır. Hayvanların dağılışını da bitki örtüsü belirler. Bazı türlerin yaşam koşulları ve istekleri dar sınırlar içindedir ve bu nedenle de sınırlı ve dar alanlarda yaşarlar. Bunlara Endemik ya da Dar Yayılışlı denir. Eğer bir tür yeryüzünün %30’dan fazla alanında yaşıyor, doğal populasyonlar oluşturabiliyor ise, bu türe de Kozmopolit ya da Geniş Yayılışlı tür adı verilir. Hoşgörü (Tolerans) Yasası: Canlıların habitat sınırlarını belirleyen faktörler ve dayanıklılık gücüne hoşgörü denir. Tolerans gücü adaptasyon yeteneği ile ortaya çıkar. Ortama adapte olabilen canlıların hoşgörü sınırları geniştir. Bu canlılar yeryüzünde geniş alanlarda bulunabilirler. Tolerans sınırı dar olanlar ise sınırlı alanlarda yaşayabilirler. Işığa, sıcağa, Toprak yapısı ve pH’a, susuzluğu ve tuzluluğa karşı tolerans ve hoşgörü sınırlarından söz edilebilir. İndikatör (Gösterge) tür: Çevresinde ve içinde yaşadığı ortamda yararlı veya zararlı maddelerden birine karşı duyarlı olan türdür. Örneğin Likenler hava kirliliğine karşı duyarlıdırlar. Hava kirliliğinin olduğu yerlerde bulunmazlar.

POPULASYONLAR VE ÖZELLİKLERİ

Aynı tür bireylerden oluşan yaşam birliğine Populasyon denir. Populasyonun Büyüklüğü: Populasyonda bulunan birey sayısı ile açıklanır. Populasyonlar doğum, ölüm, savaşlar, göçler, salgın hastalıklar gibi etmenlerle büyüklüğünde değişime uğrarlar. Büyüyen populasyonlarda doğum oranının fazlalığı, dışarıdan göç alma gibi etmenler sözkonusudur. Büyüyen populasyonlarda genç nüfus , yaşlı nüfustan fazladır.

45

Page 46: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Daralan, gerileyen bir populasyonda ölüm oranı doğum oranından fazladır. Yaşlı nüfus daha çoktur. Dışarıya göç olabilir. Avrupa nüfusu daralan bir populasyona örnektir. Dengeli populasyonlarda doğum ve ölüm oranları dengeli dağılım gösterir. İnsan populasyonlarında üreme öncesi yaş grubunu 1-15 yaş grubu, üreme dönemini 15-59 arası yaş grubu bireyler oluşturur. 60 yaşından büyük bireyler üreme sonrası gruba girerler.

Populasyonlarda değişimler

Populasyon büyüme grafikleri

Populasyonun Taşıma Kapasitesi: Bir ekosistemde yada habitatda yaşayan bir türe ait bulunabilecek en fazla birey sayısına veya habitatın barındırabilecek olduğu en fazla birey sayısına Taşıma kapasitesi denir. Populasyonlarda Dağılma Şekilleri: Populasyonları oluşturan bireyler habitatlarda farklı dağılma şekilleri gösterirler. Bunlar; 1. Düzenli dağılım: Ortamda bireylerin homojen dağılımı söz konusudur. Çok yaygın değildir. Çevresel koşullar alanın her yerinde eşit ise bu tip dağılma gözlenebilir. Bireyler arasında rekabet vardır. 2. Rasgele dağılım: tek düze koşullara sahip alanlarda görülebilir. Bireylerin aralarında rekabet ve bir araya gelme eğilimi yoktur. 3. Kümeli Dağılım: Ortam faktörlerinin (ışık, nem, sıcaklık gibi) farklılık gösterdiği yerlerdeki

46

Page 47: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

populasyonlarda görülür. Doğada bitki ve hayvan kommünitelerinde görülen yaygın dağılış biçimidir.

KOMMÜNİTELER VE ÖZELLİKLERİ

Belirli bir alanda yaşayan ve birbirleri içinde etkileşimde bulunan populasyonların oluşturdukları yaşam birliğine Kommünite adı verilir. Kommüniteler ekosistemin canlı bölümünü oluştururlar. Kommüniteler, Biyosönoz, Yaşam Birlikleri, Canlı Toplulukları, Tür Toplulukları olarak da adlandırılırlar. Ekoton: Koşulları farklı iki kommunite arasında ya da farklı ekosistemler arasındaki geçiş bölgelerine Ekoton denir. Ormandan Çayır alanını geçiş veya gölden karasal habitata geçiş bölgesi olan bataklık kısım gibi alanlara örnek verebiliriz. Bu bölgelerde her iki kommüniteye ait türler bulunacağından tür sayısı bakımından zengindir.

Süksesyon: Sıralı değişim anlamına gelen bu olayda, herhangi bir bölgede yok olan türlerin yerine uzun zaman süreci içinde birbirini izleyerek yeni türlerin ortaya çıkması sözkonusudur.

Pirimer (Birincil) Süksesyon: Volkanik bir faaliyet sonucu veya deniz tabanının yükselmesiyle,yeni ortaya çıkmış bir ada gibi canlı varlıklardan yoksun bir alanda ilk kez oluşmaya başlayan ve uzun bir süreçte kendine özgü flora ve faunaya sahip olmasına primer süksesyon denir. Böyle çıplak alanlara ilk yerleşen kommünitelere öncü kommüniteler denir. Likenlere örnek gösterebilirz. Sonradan yerleşen topluluklar ise ikincil kommunitelerdir. Böyle doğal alanlarda birincil süksesyonun oluşumunu sırayla Liken---- Yosun------Çalı-------- Funda-------- ve Ağaç Toplulukları safhalarının oluşumu izler. En son dengedeki ağaç topluluğu Klimaksı oluşturur. Klimaks, süksesyonun en son dengedeki safhasıdır ve ulaşabileceği en son gelişmeyi ulaşmış halidir. Müdahale olmadığı müddetçe değişmez.

Sekonder (İkincil) Süksesyon: Yangın, kuraklık, buzul istilası, arazi kaymaları ve şiddetli erozyon gibi doğal afetler sonucu ortaya çıkan yeni arazide uzun zaman süreci içinde tekrar oluşan bitki örtüsü ve buraya göç eden hayvan populasyonları sekonder süksesyonu oluşturur. Doğada daha çok bu tip süksesyon gözlemlenir.

Kommünitelerde baskın türler vardır. Baskın türler sayı ve faaliyet yönünden göze çarparlar. Karasal ekosistemlerde bitkiler özellikle ağaçlar baskın türleri oluşturur. Kayın ağaçları, Karaçam ağaçları gibi. Sucul ekosistemlerde belirgin baskın tür yoktur. Komünitelerde tabakalaşma gözlemlenir. Bunun nedeni de mikroklimadır. Bir ormanda üst bölge ile alt bölgeler arasında sıcaklık, ışık, nem gibi değerler açısından bir tabakalanma, katmanlaşma mevcuttur. Bu farklı katmanlar kendilerine uyumlu farklı canlıları barındırır.

EKOSİSTEMDE BİYOLOJİK İLİŞKİLER

Bu ilişkileri türiçi ve türlerarası ilişkiler olarak gruplandırabiliriz. Aynı ortamda canlıların birbirleriyle olan bu ilişkilerine Koaksiyon denir. Tür içi İlişkiler: Tür içi ilişkilere Eşey İlişkileri, Gruplar, Kümeleşme, Sosyal Yaşantı ve Tür

47

Page 48: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

İçi Rekabet’i örnek verebiliriz. Yuva kurma, eş bulma ve besin azlığı durumunda tür içi rekabet ortaya çıkar.

Türler Arası İlişkiler: Populasyonlar arası ilişkiler sonucunda karşılıklı etkileşimler olumlu, olumsuz ya da nötr (birbirlerini etkilemeyen) düzeyde olabilir. Bu ilişkileri kısaca tanımlarsak; Simbiyoz (birlikte)Yaşam: İki canlıdan birinin ya da ikisinin canlılıklarını sürdürebilmek için birlikte yaşamalarıdır. Mutualizm: İki canlı birbirinden karşılıklı yarar sağlar. Beslenme ve barınma temel amaçtır. Karşılıklı, zorunlu yararlanma vardır.

LİKEN NEDİR?

Kendi başlarına bağımsız yaşam süren mantarlar ve fotosentetik alglerin simbiyotik birlikteliği ile yaşam süren canlılar. Likenler, doğada kayaların, toprakların, ağaçların gövde ve dallarının üzerinde yaşayan yosunlara benzeyen, köksüz, gövdesiz ve yapraksız bitkilerdir. Mantar, algin fotosentez özelliği sayesinde besin elde ederken, algler de mantarın ayrıştırıcı özelliği sayesinde mineraller elde ederler.

Yapraksı liken (Ağaçların dallarında) Kabuksu liken (Ağaç gövdelerinde, kaya yüzeylerinde)

Protokooperasyon: Bu ilişkide, isteğe bağlı karşılıklı yararlanma görülür. Birliktelikten her iki tür yararlanıyor ve bu birliktelik olmadan da yaşamlarını sürdürebiliyorlarsa bu tip birlikteliğe Protokooperasyon denir. Kommensalizm: Tek taraflı yararlanmadır. Birlikte yaşayan iki türden birinin diğerine zarar vermeden ondan yararlanmasıdır. Nötralizm: Aynı ortamdaki canlıların birbirlerine yarar ya da zarar vermeme durumudur. Parazitizm: İki canlıdan birinin diğerine zarar vererek yarar sağladığı ilişkidir. Parazitlerde sindirim enzimleri gelişmemiştir. Konak canlının enzimlerini kullanarak ona zarar verirler.

48

Page 49: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Parazitlerde; Yumurta yapma yeteneklerinde artma, Yardımcı organların oluşmasında özelleşme, Koku alma yeteneklerinin iyi olması, Konağı sezinleyecek duyu organlarında hassasiyet, yeni duruma uyabilecek bir dizi enzim oluşumu gibi adaptasyonlar görülür.

Parazit, bir canlıya bağımlı olarak yaşayabilen ve üzerinde yaşadığı canlıya zarar verebilen organizmalardır.

Parazitlerin Ekosistemdeki Rolleri:

Doğada'ki diğer dominant türlerin rekabetini azaltarak türlerin varolmasını sağlarlar. Besin zincirinde hem av hem avcı konumundadırlar. Pekçoğu yaşam döngüsünü sürdürebilmek için birden çok hosta ihtiyaç duyar ve Ekosistemin sağlıklı kalmasını sağlarlar.

Ammensalizm: Bir canlının salgıladığı maddelerle diğer canlıya zarar vermesidir. Ceviz ağacının yapraklarının ürettiği salgı, ağaç altındaki bitkilere zarar verir. Predasyon: Besinini canlı olarak arayan serbest hayvanlara predatör denir. Predatörlük, herbivorlar üzerinden beslenen 2., 3. ve diğer üst seviyelerdeki canlıların birbirini öldürerek beslenmesi olayıdır. Bu ilişkide yani av ve avcı arasında bir denge vardır. Birindeki azalma diğerinin sayısının artmasına yol açar. Predasyonda avcı canlı, avlandığı populasyonların dağılışını ve bolluğunu azaltır, dengede tutar. Kommünitenin yapısını etkiler. Predasyon önemli bir doğal seçme, ayıklama gücüdür.

EKOSİSTEMLERİN ADLANDIRILMASI

Biyosfer (canlı küre) değişik boyutta ve çok sayıda çeşitli ekosistemlerden oluşur. Boyutlarına ve bulundukları ortama göre tanımlanacak olurlarsa, aşağıdaki gibi özetlenebilirler; Biyom: Biyosferde boyutları en geniş olan ekosistemlerdir. Çöl, Bozkır, Savana gibi.

49

Page 50: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Ekotop: Biyomların içinde farklılık gösteren daha küçük alanlı ekosistemlerdir. Çöl içinde dağlık alan gibi. Ekoton: Ekotoplar arasında geçiş özelliği gösteren ekosistemlerdir. Biyotop: Biyolojik olarak benzerlik gösteren ekotoplar bir biyotop olarak adlandırılır.

EKOSİSTEMDE BİYOKÜTLE VE ENERJİ AKTARIMI

Besin zinciri veya piramidinde tabandan yukarıya doğru yani, üreticilerden tüketicilere doğru biyokütle ve enerji geçişi vardır. Ekosistemde yegane enerji kaynağı güneştir ve ekosisteme fotosentez mekanizması ile kimyasal bağ enerjisine dönüşerek girer ve trofik ilişkilerle üst basamaklara azalarak geçer. Tüketiciler bitkileri yedikleri zaman, bitkilerdeki kimyasal bağ enerjisi besin şeklinde bu canlılara aktarılmış olur. Tüketiciler besinlerdeki bu enerjinin bir kısmını kendi hayatsal faaliyetleri için harcarlar. Bir kısmını diğer canlılara aktarırlar. Her basamakta enerjinin yaklaşık %90’ı ortama verilir. Bir üst basamağa aktarılan enerji, alınan enerjinin yaklaşık % 10’ dur. Buna %10 Yasası denir. Enerjinin bu taşınımına “Enerji Döngüsü” denir. Piramidin tepesine doğru her basamakta enerjinin azalması toplam canlı kütlesinin de (biyokütle, biyomas) giderek azalmasına neden olur. Besin zincirinde üreticiden son tüketiciye doğru aktarılan enerji miktarı, biyokütle, birey sayısı, üreme hızı azalır. Bazı kirleticilerin toprak, su ve havada düşük miktarlarda bulunmalarına karşın, besin zincirinde üreticilerden başlayarak tüketicilerde birbirini izleyen halkalarda giderek artan yoğunlukta birikmesi olayına biyolojik birikim adı verilir. DDT, PCB, ağır metaller, sentetik ve organik kimyasallar, bazı radyoaktif maddelerin birikimini örnek verebiliriz. Bu maddeler

50

Page 51: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

suda çözünmezler, yağda çözünürler ve böylece hayvansal dokularda birikirler. Ayrıca bu tür maddelerin doğada kimyasal veya biyolojik ayırımı gerçekleşmemekte veya çok uzun süre almaktadır.

Ekosistemde enerji akışı

51

Page 52: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

MADDE DÖNGÜSÜ

İnorganik maddelerin doğadan alınıp, özellikle üreticilerden başlayarak tüketiciler arasında farklı beslenme düzeyleri ile aktarılarak toprağa, suya veya havaya tekrar dönmesi şekline olan aktarıma“Madde Döngüsü” veya “Biyokimyasal Çevirim” denir. İnorganik maddeler doğadan farklı şekillerde alınırlar ve sentez olayları ile organik bileşikleri oluşturarak canlı bünyelerin yapısına katılıp, besinleri oluştururlar. Atık, çürük, canlı ölüsü gibi toprağa dönerler. Topraktaki ayrıştırıcılar bu organik atıkları ayrıştırarak kimyasal bağlardaki enerjiden yararlanırlar. Aynı zamanda organik bileşikleri temel bileşenlerine ayırdıklarından, bu maddeleri bitkiler tarafından tekrar kullanılabilecek hale dönüştürmüş olurlar. Böylece doğadan canlıya, canlıdan doğaya diyebileceğimiz madde döngüsünü sağlamış olurlar.

Organizmaların yapısında bulunan temel elemenlerin tümü biyosferde kendine özgü çevirime sahiptir. Doğada Oksijen, Karbondioksit, Azot, Karbon, Fosfor, Kükürt gibi maddeler yukarıda özetlediğimiz döngü içinde farklı şekillerde aktarılırlar ve Karbon Döngüsü, Azot Döngüsü, Su Döngüsü gibi başlıklar altında açıklanırlar.

52

Page 53: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Karbon ve Karbondioksit Döngüsü

Doğada karbon ve oksijen döngüsü birbirleriyle ilişkilidirler. Doğada en büyük karbon kaynağı atmosferik karbondioksittir. Karbon (C) organik bileşiklerin vazgeçilmez temel elementidir. Ekosistemde canlıların başlıca karbon kaynakları; atmosferde gaz halinde CO2 olarak, sularda (biyosferde) bikarbonat ve karbondioksit, Karalarda (litosferde) kömür, petrol, kireştaşı, doğal gaz, deniz ve göllerin dibindeki karbonatlı kayalar, deniz hayvanlarının kabuklarındaki karbon ve bunların ölmesi ile dibe çökmesi şeklinde özetleyebiliriz. Tüm bu karbon birikiminin temelinde atmosferik karbondioksidin üreticiler tarafından alınması, fotosentez ve kemosentez olaylarında kullanılarak organik maddelere dönüştürülmesi yatmaktadır. Canlıların solunumu (besinlerin hücrede kontrollü yakılması), odun, kömür, petrol gibi yakıtların kullanımı, insan faaliyetleri (sanayi, trafik vb. ) sonucu karbon, karbondioksit şeklinde atmosfere geri döner. Karbondioksit gazı, atmosferde özellikle beşeri faaliyetler sonucu normal değerlerinin üstünde birikmiştir. Günümüzdeki çevre sorunlarından “sera etkisi” ve”küresel ısınma” nın temelinde atmosferdeki bu aşırı CO2 birikimi yatmaktadır.

53

Page 54: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Oksijen Döngüsü

Atmosferde %20.95 oranında bulunan oksijen (O2), atmosferde dengeli bir çevirim göstermektedir. Üretilen oksijen miktarı ile tüketilen oksijen miktarı birbirine eşittir. Atmosferdeki oksijen kaynaklarından en önemlisi yeşil bitkilerdir. Fotosentez sonucu besin ve oksijen üretilir ve bu oksijen atmosfere salınır. Ayrıca Atmosferdeki serbest suyun fotolizi sonucu (güneş ışığının etkisi ile suyun oksijen ve hidrojene ayrışması) oksijen açığa çıkmaktadır. Organik maddelerin hücrelerde solunum olayı ile yakılması esnasında, odun, kömür gibi yakıtların yanması sırasında oksijen tüketilir.

54

Page 55: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Azot Döngüsü

Atmosferdeki Azot (N) %78 oranında bulunur ve azotlu maddelerin yegane kaynağını (yapay gübreleme bir yana bırakılacak olursa) bu atmosferik azot oluşturur. Ayrıca atmosferdeki oksijenin derişimini azaltmaktadır. Canlılar atmosferik azotu doğrudan kullanamazlar. Canlıların bu azotu kullanabilmesi için belli mekanizma ve süreçlerden geçmelidir. Azotun atmosferden yakalanarak organik bileşikler ya da kullanılabilir bileşikler haline dönüşmesine fiksasyon denir. Doğada farklı şekillerde bu işlem gerçekleşmektedir; Atmosferdeki elektriksel deşarjlar (yıldırım, şimşek) ile azot oksijen ile birleşerek nitrit ve nitratlara dönüşür ve yağmurlar ile yeryüzüne iner. Topraktaki bazı bakteriler (baklagillerin köklerinde yaşayan Rhizobium bakterileri gibi) havanın serbest azotunu tespit ederler, bağlarlar. Bazı bakteriler (nitrit bakterileri) amonyak ve amonyumu nitrite yükseltgerler. Nitrat bakterileri de nitriti nitratlata yükseltgerler. Bazı bakteriler de (saprofitler), organik maddeleri ayrıştırarak, bunları canlıların kullanabileceği azot bileşiklerine çevirirler. Sanayide azot üretimi, organik ve inorganik azotlu gübrelerin kullanılması azot döngüsünde önemli bir yer tutar. Topraktaki protein ve aminoasitlerin parçalanma ürünü üre, ürik asit ve amonyaktır. Bakteri faaliyeti ile amonyaktan nitratlara doğru bir dönüşüm gerçekleşir. Nitrosomonas bakterileri amonyağı toksik nitrit formuna; nitrit ise ya bakteri faaliyeti ile yada

55

Page 56: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

hava ile nitrata çevrilir. Bu olaya nitrifikasyon adı verilir. Nitratlar, bitkiler tarafından alınır ve kullanılır. Bitkilerce topraktan esas azot alınımı nitrat şeklindedir. Bazı bakteriler (Pseudomonas bakterileri ve bazı mantarlar) bir miktar nitratı oksijen kaynağı olarak kullanırlar. ve nitratları azota dönüştürürler ve sonuçta azot serbest olarak atmosfere geri döner. Bu olaya denitrifikasyon adı verilir.

Fosfor Döngüsü

Canlılar için fosfor (P), DNAve RNA moleküllerinin yapısına girmesi, genetik bilginin iletilmesi ve hücrenin enerji metabolizması bakımından önemlidir.

Doğada fosfat kaynaklarını, fosfat içeren kayalar, fosil hayvanlar, fosfor içeren iskeletlerin deniz dibinde birikmesi ve tektonik hareketlerle yükselerek fosfat yataklarına oluşturması şeklinde özetleyebiliriz. Bitkiler fosforu ancak suda çözünmüş olarak kullanabilirler. Dolayısıyla fosfatlı kayaçların yağışlarla yıkanması ve toprağa karışması sonucu veya fosfatlı gübrelerin üretilerek toprağa verilmesi sonucu fosfor bitkiler ve onlardan diğer canlılara aktarılır.

56

Page 57: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Kükürt (S) Döngüsü

Kükürt elementi sistin gibi bazı aminoasitlerin yapısında bulunmasıyla proteinlerin yapısına katılır. Atmosferin bileşiminde düşük oranda bulunur. Sedimentler içinde bulunan kükürt, fosfor gibi, suyun aşındırmasıyla çevirime girer. Organik maddeler içinde bulunan kükürt, bakteri faaliyeti ile anorganik tuzlara indirgenir. Sülfat halinde eriyebilir durumda bulunduğu için, bitkiler tarafından bu formda alınırlar. Karasal ve sucul ortamlarda kükürdün çevirimi benzerlik gösterir. -Organik maddede bulunan kükürt yanma ile SO2 halinde atmosfere geçer. -Kükürt aynı zamanda organik madde içinde, fosillerde ve ölü organik madde içinde de bulunur. Buradaki kükürt bakteri, faaliyeti ile yani mineralizasyon ile anorganik sülfatlara (SO4) dönüşür. Sülfatların indirgenmesi ile kükürt haline geçer. -Bir başka yol olarak, indirgenme ile sülfit haline (SO2) geçer. Sülfitler kükürt’e dönüşebildiği gibi, anaerobik koşullarda demirsülfit haline de geçebilirler. Demirsülfit aerobik koşullarda sülfitlere, sülfitlerde oksitlenerek sülfatları oluştururlar ve tekrar döngüye girerler. –Sülfitler, organik maddelerin indirgenmesi ile oluşabilirler. Bu sülfitler organik maddelerce zengin sularda olduğu gibi atmosferik sülfit verebilirler. Bunun dışında, günümüzde sanayinin gelişimi ile atmosfere verilen kükürt miktarı endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Günümüzde geniş alanlarda asitli yağışların düşmesine nedendir. Ayrıca, kükürtlü kimyasal gübreler ve yüzey sularına karışan sülfürik asit gibi kimyasal atıklar, doğadaki kükürt çevirimini bozan unsurlardır.

57

Page 58: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK

Biyolojik çeşitlilik kısaca ekosistemler ve bu ekosistemlerde yaşayan tüm canlı varlıkların bütünü olarak tanımlanabilir. Biyoçeşitlilik daha geniş olarak karasal, sucul ve bunların arasındaki geçiş ekosistemleri ile bu ekosistemlerde yer alan tüm canlıları ve bu canlıların birbirleri ile ve içinde yaşadıkları ortam ilişkilerini de kapsayan bir kavramdır.

LINEP ( Birleşmiş Milletler Çevre Programı) Biyoçeşitliliği; ‘tür çeşitliliği, genetik çeşitlilik ve ekosistemler birlikte oluştururlar.’ şeklinde açıklamıştır. Bu kavram 3 farklı bileşenden oluşmaktadır;

-Tür çeşitliliği

-Genetik çeşitlilik

-Ekosistem çeşitliliği

Tür çeşitliliği; tanımlanabilen bir yer, bölge, ülke, kıta ölçeğinde, orada yaşayan tür çeşitliliğini tanımlar. O bölgede yaşayan bitki ve hayvan türlerinin toplam sayısı olarak ifade edilir. Örneğin, yurdumuzdaki türlerden bahsederken Türkiye florası, Türkiye faunası dediğimizde Türkiye’de yaşayan bitki türlerinin ve Türkiye’de yaşayan hayvan türlerinin sayısını anlarız.

58

Page 59: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Genetik çeşitlilik bir popülasyon içindeki genetik çeşitliliği tanımlar. Genotipteki varsayımlar, çeşitliliğin temelini oluşturur ve fenotipte popülasyon içinde kendini gösterir. Genetik çeşitlilikteki değişim, dış faktörlerin etkisinde gerçekleşebileceği gibi,eşeyli üreme de mayoz bölünme mekanizması gibi doğal mekanizmalarla gerçekleşir.

Ekosistem çeşitliliği dendiğinde farklı kommuniteler ve içinde yaşadıkları cansız çevre beraber tanımlanmaktadır. Karasal ekosistemler kendi içlerinde orman, step, savan, tundra gibi farklı alanlar ve canlıları ile tanımlanırken, sucul ekosistemler tatlı su, tuzlu su, acı su gibi farklı sulak alanlar ve canlılarını kapsamaktadır. Bunlarda kendi içlerinde daha küçük ölçekli ekosistemlere ayrılmaktadır.

Ekosistemin korunması ise sadece canlıların korunması değil, bu canlıların içinde yaşadıkları fiziksel çevrenin(toprak, su, hava gibi) de korunması anlamına gelir.

Çevre kirliliğini sadece birincil yoldan insana verdiği zarar yönünden tartışılmamalıdır. Çevre kirliliği ekosistemlere de zarar verir. Buralardaki canlıların yok olmasına, doğal ortamlarının bozulmasına neden olur. Sonuçta sekonder olarak insanoğluna birçok yönden zarar şeklinde geri döner.

BİYOÇEŞİTLİLİĞİN ÖNEMİ

İnsanoğlu da doğanın bir parçasıdır. Teneffüs ettiği hava, aldığı besinler, giyim ve ilaç gibi ihtiyaç maddeleri sağlıklı ekosistemler ve organizmalarının ürünleridir ve insanoğluna lütuflarıdır. Üretmeyen, sağlıksız ekosistemlerin ve canlıların veremediklerini insanoğlu nasıl karşılayabilecektir?

Ekosistem ve biyolojik çeşitliliğin önemini sınıflandırmak, açıklamamızı kolaylaştıracaktır;

Ekolojik (biyolojik) önem; Biyolojik olarak heterotrof olan bizler ve hayvanlar ile ototrof olan bitkiler arasında; üretici-tüketici-ayrıştırıcı olarak gruplandırılan işlevleri bakımından vazgeçilmez bir biyolojik etkileşim ve ilişki mevcuttur. Ekosistemlerin ve de biyoçeşitliliğin zarar görmesi bu ilişki ve dengeleri bozacaktır. Bu da yeryüzünde hayatın son bulması demektir. Yeşil bitkiler olmasa hayat nasıl devam eder?

Ekonomik değer; İnsanoğlu yediği-içtiği-giydiği-çıkardığı-aldığı-sattığı ne varsa, ve ekonominin temel ihtiyaçlarını doğadan, ekosistemlerden, canlılardan sağlamıyor mu?

Kültürel değer; İnsanoğlu temel ihtiyaçlarını doğadan karşıladığı gibi, dinlenme, eğlenme, gezme gibi ihtiyaçlarını da doğal ortamlarda bulunmakla gidermektedir. Yazın deniz kenarları, ormanlar, bozulmamış doğal gezi yerleri, kışın kayak yaptığı ormanlar vb. yerler doğanın insana kucak açması değil midir?

59

Page 60: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

‘ Son nehir kuruduğunda, son balık tutulduğunda ve son ağaç kesildiğinde, beyaz insan paranın karın doyurmadığını anlayacaktır.’ Kızılderili Atasözü

BİYOÇEŞİTLİLİĞE ETKİ EDEN FAKTÖRLER

Kommunitelerde tür çeşitliliğinin farklı olması biyotik ve abiyotik faktörlere bağlıdır. Bunlar iklim, yer şekilleri, toprak, coğrafik yerleşim gibi abiyotik faktörler ve canlılar gibi biyotik faktörlerdir.

İklim ve yağış en önemli parametrelerdir. Tropik kuşağın en zengin tür kuşağı olmasının nedeni bol yağış ve sıcak-ılıman iklime sahip olmasıdır. Enlemlere göre kuzeye doğru çıkıldıkça sıcaklık ve yağışta düşme, buna bağlı tür sayısında da azalma görülmektedir.

Aynı enlemde deniz kıyısından yukarılara doğru çıkıldıkça da tür çeşitliliği ve ekosistemlerde değişim gözlenir. Ağrı dağının zirvesi buzul koşullarına sahip iken, eteklerinde Iğdır ovasında Akdeniz bitkisi olan pamuk yetişmektedir.

Bir bölgede çevre faktörleri (sıcaklık, nem, rüzgar, toprak) ne kadar değişiklik gösterirse o derece farklı ve zengin türler içerir.

Doğada ekosistemler arası geçiş zonları tür ve çeşitlilik bakımından zengin bölgelerdir. Çünkü bu geçiş alanları her iki bölgeye ait karakterleri, özellikleri taşırlar.

Biyoçeşitliliğe etki eden en önemli biyotik faktör insanoğludur. Doğayı tahrip eder, kendisine yarayan canlıları çoğaltır. Zararı olanları yok eder. Böylece doğal dengeyi bozar. Bir zamanlar Anadolu ormanları %76’lık bir alanı kaplıyor iken, günümüzde %26’lık bir alana geriledi ise bunun en önemli nedeni insanoğlunun çeşitli amaçlarla verdiği zarardır.

TÜRKİYE’NİN BİYOÇEŞİTLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yurdumuz sahip olduğu biyoçeşitliliğinin zenginliği bakımından dünyanın ender ülkelerinden birisidir. Bu zenginliği sağlayan faktörlere kısaca değinecek olursak;

Yurdumuz kuzey yarım kürede subtropik kuşakta yer almaktadır. Bu ılıman kuşak, tropik kuşaktan sonra en çok tür ve canlı barındıran kuşaktır. Yurdumuz bu ılıman kuşakta yer almasına rağmen bölgesel olarak farklı iklim tiplerine sahiptir. Akdeniz, Karadeniz ve Karasal iklim tipleri kendilerine özgü flora ve faunaya oluşturmuşlardır ve farklı ekosistem ve canlılar barındırmaktadırlar.

Yurdumuz topografyası farklılık gösterir. Yükseklikler deniz seviyesinden başlayarak, 5000m’ye kadar ulaşmaktadır. Antalya’ da denize girilirken Palandöken’de kış sporları yapılabilmektedir. Bu farklı topografya çok değişik yeryüzü şekillerini de içermektedir.

60

Page 61: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Çok farklı yeryüzü şekilleri ve iklimler, sonuçta çok çeşitli karasal ve sucul ekosistemler ve habitatlar oluşturmuştur. Yurdumuzda 500’den fazla habitat tespit edilmiştir. Bunun temelinde, farklı iklim ve yeryüzü şekilleri yer almaktadır.

Yine yurdumuz coğrafik olarak Asya ile Avrupa arasında bir köprü, bir geçiş yeri konumundadır. Dolayısıyla iki kıta arasında bitki ve hayvan göçlerine maruz kalmıştır.

Türkiye florasının kökeni 2. zamanda tersiyer döneminden köken almaktadır. Pleistosen de gerçekleşen buzul hareketleri ile buzullar kuzeyden güneye inmiştir. Avrupa florası bu süreçte Akdeniz kıyısı yerlerde hariç hemen hemen tamamen yok olmuştur. Yurdumuzun sahip olduğu zenginliğin önemli nedenlerinden biri bu eski kökendir.

Yurdumuzun üç tarafının denizler ile çevrili olması, kıyı kesimlerin iç kesimlere göre daha ılıman ve nemli olmasına sebeptir. Bu farklılık ta kendine özgü ekosistemler oluşturur ve canlılar barındırır.

Yurdumuz coğrafik konumu ve ikliminden kaynaklanan 3 farklı fitocoğrafik (biyocoğrafik) bölgeyi içermektedir. Ege ve Akdeniz bölgelerinde görülen bitki örtüsüne Akdeniz bitki örtüsü denmekte ve kendine özgü kurakçıl olarak adlandırılan susuzluğa ve sıcağa dayanıklı, küçük yapraklı, aromatik bitkilerden oluşan bitkiler ve herdemyeşil ormanlar içermektedir. Tüm Karadeniz kıyısı boyunca görülen bitki örtüsüne Avrupa Sibirya bitki örtüsü denmekte, nem seven, geniş, tüysüz yapraklı bitkilerden ve yaprak döken ormanlardan oluşmaktadır. Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise İran-Turan olarak adlandırılan, susuzluğa ve sıcaklığa dayanıklı, tuzlu alanlarda tuzlu topraklara uyum sağlamış, genelde otsu formlardan oluşmuş ve bozkır ve stepleri oluşturan tek yıllık bitkilerden oluşan bitki örtüsü mevcuttur.

Tüm bu farklılık ve zenginlikleriyle yurdumuz biyoçeşitlilik açısından adeta küçük bir kıta özelliği kazanmıştır. Sahip olduğu nemli ve kuru ormanlar, stepler, ova ve dağ bozkırları, tuzcul bozkırlar, kapalı havza gölleri, yüksek dağ çayırları, makilikler, sulak alanlar, kıyı ve deniz ekosistemleriyle eşsiz güzelliğini ortaya koymaktadır.

Türkiye fitocoğrafik bölgeleri

61

Page 62: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

ENDEMİZM

Endemik ‘yerli’ anlamında Latince endomos kelimesinden türemiş, belirli bir bölgeye ait, yerel, ender veya çok ender bulunan türler için kullanılan bir kelimedir. Endemik tür denilince, sadece belirli bir yerde yetişen, oraya özgü, başka yerlerde bulunmayan tür olarak anlaşılır. Bu duruma ise Endemizm denir. Endemik türlerin bulunduğu alanlar, birkaç metrekarelik alandan bir dağ, dağ silsilesi (sıradağlar), coğrafik bölge( orta Anadolu gibi), ülke,kıta boyutlarında tanımlanabilirler.

Endemik bitkilerin ortak özellikleri dar bir alanda sınırlı bir bölgede yayılış göstermeleridir.

Endemiklerin dar yayılışının iki nedeni olabilir;

Birincisi, jeolojik devirlerde geniş yayılışa sahip iken, çevre koşullarının değişmesi sonucu yakın akrabaları ortadan kalkmış, kalan tür bireyleri sığınabildiği çok özel çevre koşullarında varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. Bu tip endemikler Paleoendemik olarak tanımlanırlar.

İkincisi ise; tür yeni oluşmuş bir türdür. Dolayısıyla henüz dar alanda yayılış göstermektedir. Bu çeşit endemiklere Neoendemik denir.

Endemizm yükseklikle ilişkili, ortamın ekosistem koşullarına ve heterojenliğine bağlı olarak artar. Endemik bitkilerin % 80’i 1000-2000m arasında ki yüksekliklerde yayılış göstermektedirler. Dağ ve subalpin bölgeler çok sayıda endemik tür içerirken, alpin bölgeler, sulak alanlar gibi homojen özelliklere sahip alanlar endemiklerce fakirdirler.

Madagaskar 9704 endemik bitkisiyle %80.9’luk endemizm oranına, Filipinler 5832 endemik bitkisiyle %76.5’lik endemizm oranına, Güneybatı Avustralya 4331 bitkisiyle %79.1’lik, Yeni Zelanda 1865 endemik bitkisiyle %81.1’lik endemizm oranına sahiptir.

62

Page 63: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

TÜRKİYE’DE ENDEMİZM

Yurdumuz endemik canlılar açısından da zengindir. Florasındaki toplam 12.000 tür ve tür altı taksonların 3778 tanesi endemik takson olup, toplam floraya oranı %31’lik bir orana ulaşmaktadır. Ülkemizde bulunan omurgasızlardan yaklaşık 4000 tür ve tür altı takson, omurgalılardan ise 70’i balık olmak üzere 100’ün üzerinde tür endemiktir. Türkiye deki en az 40.000 adet hayvan türünün Avrupa kıtasındaki tür adedinin %80’i kadar olduğu tahmin edilmektedir.Avrupa kıtasının toplam kuş türü adedi 560 iken, Türkiye’de yaşayan kuş türü sayısı 456’dır.

Türkiye florasında yer alan cinslerden 13 tanesine ait tür Relikt (kalıntı) endemiktir. Bunlar jeolojik dönemlerde geniş yayılışa sahip olduğu halde, iklim koşullarındaki önemli değişme sonucu (özellikle Pleistosendeki buzullaşma döneminde) yayılış alanları daralarak, engebeli topografyaların arasındaki kuytu alanlarda, korunaklı bölgelerde varlıklarını sürdürebilmiş bitkilerdir. Amanoslar da bu şekilde kuzey elementleri mevcut iken, Kuzeydoğu Anadolu da Güney elementlerine relikt olarak rastlanmaktadır.

BİYOÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI

Bir ülkede bulunan türler sadece o ülkenin değil bütün dünyanın ortak malıdır ve bu nedenle de biyoçeşitliliği korumak tüm ülkelerin ortak hedefi olmalıdır, görüşü tüm dünyada kabul gören bir görüş olmuştur. Biyoçeşitliliğin korunması dünyanın geleceği için hem uzun vadeli bir yatırım, hem de doğal kaynakların tükenmeden kullanılması demektir.

Doğadaki tüm türler korunmalıdır. Her türün ekosistem de mutlak bir işlevi vardır. İnsana yararsız hatta zararlı olan bir tür, ekosistemde yararlı bir işleve sahiptir. Dolayısıyla, türlere sadece insanlara yararlı veya zararlı yönleriyle yaklaşım eksik ve yanlıştır.

Dünya Koruma Birliği (IUCN), 1948 yılından bu yana faaliyet gösteren bir kuruluştur. Doğa koruma alanında faaliyetlerde bulunmuş olan IUCN, türlerin korunması için de bir takım çalışmalarda bulunmuş, bu kapsamda ‘IUCN Kırmızı Liste Kategorileri ve Kriterleri’ ni oluşturmuştur.

Nesli Tükenme Tehlikesi Altında Olan Türlerin Kırmızı Listesi, bitki ve hayvan türlerinin dünyadaki en kapsamlı küresel koruma envanteridir. Hazırlanan bu liste ile amaçlanan, koruma konularına kamunun ve politikacıların dikkatini çekmek ve türlerin yok oluşunu azaltmak için uluslararası camiaya yardım etmektir. Bu liste, biyolojik çeşitliliğin durumu ile ilgili en geçerli kaynak olarak kabul edilmektedir.

Kategoriler 9 grupta sınıflandırılmıştır. Sınıflandırma da tükenme hızı, nüfus büyüklüğü, coğrafik dağılım alanları ile nüfus ve dağılım derecesi ölçütleri değerlendirilmiştir. 2006 yılında yayınlanan kırmızı liste kategorileri ve açıklamaları aşağıdaki gibidir;

EX; (Extinct) soyu tükenmiş: kesin delillerle tükendiği ispatlanmış türler.

63

Page 64: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

EW ( Extinct in wild) : Doğal ortamlarda soyu tükenmiş, yapay ortamlarda çeşitli amaçlarla varlığı sürdürülen türler.

CR (critically endangered) : Soyu tükenme tehlikesi had safhada.

EN (endangered) : Soyu tükenme tehlikesi çok büyük.

VU (vulnerable) :Soyu tükenme tehlikesi büyük.

NT (near threatened) : Şuanda tehlike sınırında olmayıp yakın gelecekte üstteki tehlike kategorilerine girebilecek türler.

LC (least concern) : Yaygın görülenler.

DD (data deficient) : Durumu bilinmeyen türler.

NE (not evaluated) : Yukarıdaki tehlike kriterlerine göre durumu değerlendirilmemiş türler.

IN-CITU VE EX-CITU KORUMA

Koruma statüleri??????????????????????

İnsanoğlu doğayı etkileyen zarar veren en önemli biyotik faktördür.

64

Page 65: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

FAUNA, FLORAVE BÜYÜK EKOSİSTEMLER

Fauna

Bir ekosistemde bulunan tüm hayvanlar yada yeryüzünde ekolojik olarak sınırlanabilir bir yaşam alanında bulunan hayvan türlerinin tamamı o bölgenin faunasını oluşturur. Orman faunası, deniz faunası, göl faunası, çayır faunası, Karedeniz faunası gibi. Fauna, başta besin kaynaklarının ve iklim gibi diğer abiyotik faktörlerin hatta insan faktörünün baskısı sonucu şekillenmektedir.

Flora

Belli bir bölgede yaşayan tüm bitkiler o bölgenin florasını oluştururlar. Orman florası, çayır florası, bozkır florası gibi yaşam alanlarına göre sınıflandırılabildiği gibi Türkiye florası, Avrupa florası olarak da coğrafik sınırlara göre sınıflandırılabilir. Flora bir bölgede yaşayan bitkilerin taknosomik listesidir. Bitki örtüsü kavramı nitel ve nicel özellikleri içerir. Flora kavramı sadece nicelik yönünü ele alır.

65

Page 66: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

BÜYÜK EKOSİSTEMLER

Ekosistemler, karasal ekosistemler (biyomlar) ve sucul ekosistemler olarak iki büyük sınıfa ayrılabilirler.

KARASAL EKOSİSTEMLER

Karasal ekosistemler farklı iklim kuşaklarına göre sınıflandırılırlar. Bunun yanında yükselti, orografi, bakı, eğim gibi unsurlar da önemlidir.

Karasal ekosistemler yeryüzünde dağılış şekillerine göre yatay yaşam kuşağı ve dikey yaşam kuşağı olmak üzere iki farklı grup halinde incelenebilir. Dikey yaşam kuşaklarını, aynı enlemlerde, deniz seviyesinden dağlara doğru,yükseklere çıkıldıkça farklı ekosistemler oluşturur. Örneğin Uludağ’ın eteklerinden başlayarak yukarılara doğru çıkıldıkça ekosistemler barındırdıkları canlılarıyla birlikte farklılık gösterirler. Bu kuşaklanma sub-Alpin ve sonrası Alpin kuşak ile son bulur.

Yatay yaşam kuşakları ise ekvatordan başlayarak kutuplara doğru, enlemlere göre içerdikleri ekosistemler yönünden farklılık gösterirler. Örneğin, Yurdumuzun yer aldığı Kuzey Yarı Kürede ekvatordan kutuplara doğru, Tropik, Sub-tropik, soğuk kuşak, kutup kuşağı gibi zonlanma görülmekte ve her kuşağın başta bitki örtüsü olmak üzere, ekosistemleri de farklılık göstermektedir.

66

Page 67: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Biyom

Dünya üzerinde genel iklim kuşakları ve arazi yapısı bakımından belirli özellikler gösteren, büyük coğrafik bölgelerdeki benzer hayvan ve bitki topluluklarına, üzerinde yaşadıkları bölgelerle birlikte biyom denmektedir. Yani biyomlar büyük yaşam kuşaklarıdır. Her biyom kendine özgü iklim, bitki örtüsüne ve hayvan yaşamına sahiptir. En genel anlamda, biyomlar kutuplardan ekvatora doğru aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir;

1-Tundralar

2-Taygalar (ibreli, kozalaklı ağaç ormanları)

3-Nem seven, yaprak döken, geniş yapraklı ağaç ormanları.

4-Otlaklar

5-Çöller

6-Tropikal yağmur ormanları

Tundralar

Ağaçsız, tek yıllık bitkilerin ve çayırların hakim olduğu, düşük sıcaklığa uyum sağlamış bitkilerin geliştiği biyom şeklidir. Bitkiler uygun olmayan mevsimi toprak altında tohum halinde geçirirler. Tundra biyomu kutba yakın bölgelerin özellikle Kuzey Kanada’da, Kuzey Avrupa’da ve Kuzey Sibirya’da ağaç sınırı ötesinde kalan yerlerin tipik bitki topluluğudur.

67

Page 68: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

TUNDURA İKLİMİ VE ÖZELLİKLERİ...

İskandinavya Yarımadasıyla, Kanada’nın kuzeyinde, Sibirya’ da ve Grönland Adası’nın kıyı kesimlerinde görülür.

En sıcak ay ortalaması 10 °C yi geçmez. Kışın sıcaklık –30, -40 °C'lere kadar iner. Toprak yılın büyük bir kesiminde donmuş haldedir. Kışlar çok soğuktur. Sadece yazın sıcaklığın artması ile toprağın üst kısmındaki buzlar erir ve bataklıklar oluşur.

Yıllık yağış miktarı 200–250 mm civarındadır.

Bitki örtüsü yosun ot ve cılız çalılıklardan oluşan Tundra bitki örtüsüdür. Düşük sıcaklıklara dayanabilen otlar çalılar ve yosunlardan oluşur.

-Kutuplara yakın 60-70 enlemleri ile dağların yüksek kesimlerinde görülür.-Avrupa’nın kuzeyi, Sibirya ve Kanada’nın kuzeyi, Grönland’ın güneyi ve İzlanda...-Sıcaklık ortalaması çok düşüktür. En sıcak ay ortalaması bile 10 C yi geçmez(güneş ışınlarının geliş açısı çok küçüktür).-Ortalama yağış miktarı 250 mm civarında dır. Yağış çoğunlukla kar şeklindedir.-Doğal bitki örtüsü Tundra dır. Tundra, düşük sıcaklıklara uyum sağlamış bodur, cılız çalılar ile otlardır.-Yaz aylarında sıcaklığın sıfırın üstüne çıkması donmuş olan toprağın çözülerek bataklık haline gelmesine yol açar.Yılın büyük bir bölümünde donmuş olan toprağa Permafrost yada Tjale adı verilmektedir

68

Page 69: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Taygalar:

Tayga, serin ve nemli iklime uyum sağlamış iğne yapraklı (kozalaklı koniferler) herdemyeşil ağaçların yoğun olarak bulunduğu karasal ekosistemi açıklar. Tayga biyomu Avrasya ve Amerika’nın kuzeyinde, Tundraların güneyinde kesintisiz orman kuşağı olarak uzanır. Taygalara Boreal Ormanları da denmektedir. Taygalarda kışlar uzun ve sert olduğu için az sayıda ve türde ağaçlar barınır.

TAYGA ORMANLARI

Tayga ormanları, kutup dairelerine yakın sert karasal iklim bölgelerinin iğne yapraklı ağaçlardan oluşan doğal bitki örtüşüdür.

Bu ormanların görüldüğü yerlerde en fazla yağış yazın, en az yağış kışın düşmektedir.

69

Page 70: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Yıllık yağış miktarı 500 mm civarındadır. Tayga orm&nlarındaki ağaçların yaprakları, düşük sıcaklığa ve uzun süren kuraklığa uyum sağlaması için iğne biçimindedir (kozalaklı çam). Çam, köknar ve ladin tayga ormanlarının tipik ağaçlarıdır.

Sibirya, Kanada ve İskandinav yarımadasının kuzey kesimlerinde kesintisiz bir kuşak oluşturan tayga ormanları Dünya tomruk ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaktadır.

Yapraklarını Döken Ağaçlardan Oluşan Ormanlar

Bu ormanlar geniş yapraklı ağaçların yanı sıra, kozalaklı ağaçları da içerir. Bu nedenle bunlara karışık ormanlar de denir. Tipik koniferler çam, köknar ve ladin ağaçlarıdır. Bu ormanlar bol yağış alan nemli bölgelerde toprak döken ağaçlardan oluşurlar.

Tropikal Yağmur Ormanları

Genellikle ekvator kenarında bulunan tropik yağmur ormanlarında yıllık yağış ve sıcaklık çok yüksektir. Bu biyom çok zengin bitki örtüsünün yanında çok zengin tür çeşitliliğine de sahiptir.

Ilıman İklim Kuşağı

Herdem yeşil ormanlarla kutupaltı tundraları arasında kalan bölgeye ılıman iklim kuşağı denir. Bu kuşak aşırı olmayan sıcaklığının yanı sıra, iklim özelliklerinin çeşitliliğiyle de kendini belli eder. Dünya'nın yüzde 15'ini oluşturan bu kuşakta toplam nüfusun yüzde 48'i yaşar. Ekonomik ve teknolojik açıdan en güçlü ülkeler bu kuşak üzerinde yer alır.

Geçiş Bölgesi

Dönencelerle kutup bölgeleri arasında kalan ılıman iklim bölgesi matematiksel bir bakışla orta kuşak olarak da adlandırılabilir. Bu bölge yeryüzündeki kara alanlarının yüzde 52’sini kaplar. Burada ne gündüzler ve geceler tropik kuşakta olduğu gibi bütün yıl boyunca birbirine eşittir; ne de kutuplardaki gibi altı ay gündüz, altı ay gece yaşanır. Orta Avrupa’da gündüzün uzunluğu ortalama olarak kışın (22 Aralık) 8, yazın (21 Temmuz) 16 saattir. Güneş ışığının mevsimlere göre değişmesiyle ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış daha belirgin bir biçimde yaşanır. Bu bölgede ortalama güneşli gün sayısı 1.400-1.800 saat arasında değişir.

Bu sayı Kuzey Afrika’da 3.000’i aşarken, İzlanda’da 1.000’in altına düşer. Gene bu bölgedeki ortalama yağış miktarı 500-1.500 mm ile oldukça dengeli bir dağılım gösterir. Ama bu miktar bölgeden bölgeye önemli ölçüde değişebilir. Astropik bölgelerden, kutuplardan, denizlerden ve karalardan gelen hava kütlelerinin bu bölgede karşılaşmasıyla siklonlar ortaya çıkar ve hava kütleleri genel olarak batıdan doğuya doğru hareket eder. Batı ve Orta Avrupa’ya egemen olan iklim özelliklerini bu hava hareketleri belirler.

70

Page 71: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Soğuk Kuzeyin Ormanları

İskandinavya, Sibirya ve Kanada’nın büyük bölümlerini kaplayan ormanlar başta kızıl ve kara çam olmak üzere iğneyapraklı ağaçlardan ve bunların arasına karışan kayın ve akkavak ağaçlarından oluşur. Kışın uzun sürmesi nedeniyle yavaş büyüyen bu ağaçların odunu çok değerlidir. İğneyapraklı ağaçlar yazın kısa süren sıcak günlerinden en çok yararı sağlayacak biçimde kendilerini bu iklime uydurmuşlardır. Eğer yaprakları su kaybına yol açmayacak biçimde incelmemiş ve mumsu bir maddeyle kaplanmamış olsaydı, büyük olasılıkla kışın donan toprak kurumalarına neden olurdu. Bu ormanlardan çeşitli amaçlarla kullanılan kerestenin yanı sıra kağıt hammaddesi olan selüloz elde edilir.

Yazları Yeşil Yapraklı Ormanlar

İğneyapraklı ormanların güneyinde karışık ormanlar ve kışın yapraklarını döken ağaçlardan oluşan ormanlar bulunur. Bunlar kıtaların doğu ve batı kıyılarında yoğunlaşır. Buralara egemen olan görece sıcak ve serin iklim onlara her yıl yapraklarını yenileme olanağı sağlar. Bu bölgedeki ağaçların en önemlileri meşe, akçaağaç, dişbudak, ıhlamur, kayın ve karaağaçtır. Kayın genellikle daha yumuşak bir iklimin hüküm sürdüğü deniz kıyılarında yetişir. Sert kışlara dayanıklı ve besin maddelerine fazla gereksinim göstermeyen bir ağaç türü olan meşeye ise Almanya’nın ve Doğu Avrupa’nın karışık ormanlarında rastlanır.

İğneyapraklı ağaçlar ötekilere göre daha çabuk büyüdükleri, dolayısıyla da karlı oldukları için, 18. yüzyıldan bu yana yapraklarını döken ağaçların yerine bunlar dikilmeye başlamıştır. Ama kazanca yönelik bu uygulama ekolojik dengeyi bozmakta, orman zararlılarıyla savaşımı güçleştirmekte ve bu ağaçlar fırtınalara dayanıksız olduğu için fırtınalar çevreye büyük zarar vermektedir. Ayrıca toprağın üstüne dökülen iğne yaprakların çok güç çürümesi ve orman altı bitki örtüsünün yokluğu toprağın asitliliğini artırmaktadır.

Ilıman Kuşak

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 48’i yeryüzünün yüzde 15’ini oluşturan ılıman kuşakta yaşamaktadır. Pek çok ulus için yaşam alanı oluşturan bu bölge, aynı zamanda ekonomik ve teknik olarak en ileri bölgeleri barındırır. Bu bölgedeki topraklar başka yerlere, örneğin tropik bölgelere göre daha elverişli tarım koşulları sağlamakta ve sürekli bir biçimde işlenebilmektedir.

En önemli hammadde kaynaklarından birini oluşturan ahşap, Taş Çağı’ndan bu yana yapı, gemi, araba, mobilya ve araç ile dinsel ve sanatsal nesnelerin yapımında kullanılmaktadır. Doğadaki uygun koşullara, ortaçağdan beri çalışmayı erdem sayan düşünce biçiminin eklenmesiyle bu bölge hızla ilerlemiştir. Bu bölge sanayide kullanılan hammaddeler bakımından da çok zengindir. En önemli yer altı kaynaklarının başında, özellikle Kayalık Dağlar, Apalaşlar, Britanya Adaları, Ruhr bölgesi, Yukarı Silezya ve

71

Page 72: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Mançurya’da bulunan kömür gelir. Bu yatakların varlığı Sanayi Devrimi’nin başlamasında önemli rol oynamıştır.

Orta Avrupa’da Ormanın Öyküsü

Almanya’nın büyük bölümünün yaprakdöken ağaçlarla kaplı olmasına karşın 1990’da insan eliyle dikilmiş ormanların yüzde 68’ini iğne yapraklı ağaçlar oluşturuyordu. 1800 dolaylarında 2/1 olan yaprak döken ve iğneyapraklı orman oranı günümüzde ½ oranıyla tersine dönmüş durumdadır.

19. yüzyılın ilk yarısından bu yana kömür kullanımının yaygınlaşması ısınma amacıyla ağaç kesimini azaltmış, ama bu arada madencilikte, demiryolu traverslerinin üretiminde ve sanayide kullanılan ahşap miktarı çok arttığından kesilen ağacın yerine yenisinin yetiştirilmesi önemli bir sorun durumuna gelmiştir. Bu dönemde insan eliyle dikilmiş ormanların sayısı giderek artmıştır. Ama dikilen ağaçların daha çok çamlardan oluşması bazı olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Çam ağacı dikilen bölgelerde ağaçlar böceklerin ve mantarların saldırısına uğramış, rüzgarın ve karın etkisiyle yıkılmış ve beslendikleri toprak bir süre sonra verimsizleşmiştir.

Bugün insan ormanların önemini daha iyi anlamış durumdadır. İnsanlar artık ormanın yalnızca odun ve kereste elde edilen bir yer değil, aynı zamanda suyu çeken ve depolayan, yabanıl hayvanlara yaşama ve beslenme ortamı yaratan, insanlar için dinlenme olanakları da sağlayan bir yer olduğunu, bu nedenle korunması gerektiğini biliyorlar.

Tropikal Yağmur Ormanları

Genellikle ekvator kenarında bulunan tropik yağmur ormanlarında yıllık yağış ve sıcaklık çok yüksektir. Bu biyom çok zengin bitki örtüsünün yanında çok zengin tür çeşitliliğine de sahiptir.

Dünyadaki ormanlar, iklim bölgeleri ve ihtiva ettiği değişik tür ve topluluktaki ağaç bileşimine göre üç gruba ayrılmaktadır; 1. Devamlı yeşil geniş yapraklı ve boyları 40 m’nin üzerinde ve son derece sık olan tropikal yağmur ormanları; 2. Orta kuşağın nemli ılıman sahalarında yaprağını döken kayın, kestane, ıhlamur, gürgen, kızılağaç, meşeden oluşan geniş yapraklı ormanlar ve 3. Soğuk nemli olan yüksek enlemler ile orta kuşakdaki dağların üst kısımlarında bulunan karaçam, sarıçam, dağ çamı, sedir, göknar ve lâdinden oluşan iğne yapraklı ormanlar.

Tropikal Ormanlar

Bu ormanlar, ekvator ile dönenceler arasında yer alır. Ekvator çevresi yıl boyunca yağışlı ve sıcak olduğu için vejetasyon dönemi (büyüme devresi) devamlıdır. Bu nedenle daimi yeşil ve ağaçların sürekli büyüdüğü ormanlar yer alır. Tropikal yağmur ormanları, diğer ormanlara göre uzun bir zamandan beri önemli ölçüde değişme göstermemiştir. Yani, diğer ormanlar çok yakın bir geçmişte, meselâ, Almanya’daki ormanlar son buzul çağından sonra, Anadolu’daki ormanlar son 8000 yıl önceden itibaren bugünkü durumunu almaya başlarken, tropikal ormanlar Tersiyer’den beri aynı özelliklerini aşağı yukarı korumuştur. Dünyadaki ormanların

72

Page 73: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

yaklaşık yarısını oluşturan tropikal ormanlar, başlangıçta ana pazarlara uzak olması, yeterli işçi temin edilememesi, sıcak ve çok nemli havası, kerestesinin sert olması yüzünden yeterli ölçüde işletilememiştir. Ancak son yıllarda diğer ormanlarda olduğu gibi, Amazon havzası, Endonezya ve Malezya’daki ormanlar dahil göçebe tarım, yangın ve fazla işletmeden dolayı geniş öiçüde tahribata uğramaya başlamıştır. Başka Kongo Havzası olmak üzere Afrika tropikal ve Madagaskar ormanları da yer yer tahrip edilmiştir.

Tropikal yağmur ormanlarında toprağın aşırı yıkanması, bitki besin maddelerinin azalmasına neden olduğundan ormanların kitle hâlinde tahrip edildiği özellikle eğimli sahalarda şiddetli toprak aşınması meydana gelmiş ve âdeta yarıkurak sahalarda olduğu gibi, orman örtüsü ortadan kaybolmaya yüz tutmuştur. Bunlara ait tipik örnekler, odun kömürü temin etmek amacı ile ormanların aşırı şekilde tahrip edildiği Vietnam, Kamboçya ve Küba’dan verilebilir.

En az 1750-2000 mm yağış alması gereken ormanlara yağmur ormanları denir.Yağmur ormanlarının özelliklerini başlıklar halinde şu şekilde sıralayabiliriz;

Yağmur ormanlarının ağaçları çok geniş yapraklı ağaçlardan oluşmaktadır.

Bu ormanların bir özelliği daima yeşil kalmaktadır.Çünkü ağaçların bir yaprağı dökülürken diğer bir yaprağı çıkmaktadır.

Ekvatordan kutuplara doğru 23° kuzey 27° güney enlemlerinde tropikal yağmur ormanlarına rastlamaktayız.

Yağmur ormanlarında bulunan bitkilere bakarsak liyan ve epifit açısından oldukça zengindir.

Yağmur ormanlarının en ilginç özelliklerinden biri güneş yere nerdeyse hiç ulaşmaz.Sadece %1 kadar güneş ışığı bazı yerlerde geçebilmektedir.Bu yüzden ağaçların altlarına inildiğinde çoğu yerde zifiri karanlık ve sessizlikhakimdir.

Yağmur ormanları genel itibariyle 3 katmandan oluşmaktadır.1.katman yani en üstteki katmanda 45-50 m uzunluğundaki ağaçlar bulunurken; ortada bulunan 2. katmanda 30-35 m lik birbiri içine girmiş ağaçlar bulunmaktadır.3.katman olan en alt katmanda ise kısa ağaçlar bulunmaktadır.

Bir diğer ilginç durum ise yağmur ormanlarında en soğuk ay ile en sıcak ay arasında 2-3 derecelik bir fark vardır.Yani hemen hemen sıcaklık yılın her anında aynıdır.

Yağmur ormanlarında yağmur başladığında geniş yapraklardan aşşağıya süzülürken birleşen noktalarda bir çağlayan oluşur ve toprak aniden bir su baskınına uğrar.

Otlaklar

Otlaklar dünyanın hem ılıman hem de tropikal bölgelerinde geniş yayılışa sahiptir. Otsu bitkiler baskındırlar. Ağaçlar ve çalılar ya hiç yoktur veya çok az yer tutar. Dünya karalarının beşte birini kaplayan otlaklar zengin tür çeşitliliğine sahiptir. Buğday, mısır, ve yulaf gibi

73

Page 74: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Buğdagiller; üçgül,yonca gibi Baklagiller doğal yaygın bitkileridir. Buralarda çoğunlukla yılan, sincap, çakal, porsuk, antilop, ceylan ve sırtlanlar yaşar.

Otlaklar çok genel olarak Çayır, Savan ve Step olmak üzere üç grup altında incelenebilir. Sıcaklığın ağaç yetişmesine olanak vermediği yerlerde çayırlar bulunur. Yüksek dağların çok soğuk bölgeleri ve yaylaların çoğu çayırlarla kaplıdır.

Savanalar tropikal bölgelerin kurak mevsiminin yaşandığı bölgelerde gelişen yüksek boylu otlardan meydana gelmiş vejetasyon (bitki topluluğu) tipidir. İklim ve yağış koşulları ağaç yetişmesine izin vermediğinden orman formasyonu yerini yüksek boylu otlara bırakmaktadır. Nadir ağaç topluluklarına rastlanır.

Stepler (bozkır) ise kurak yerlerdeki demet biçimindeki otları, bodur çalıları ve yarı çalıları oluşturan otlakların üçüncü grubudur. Steplerde ağaç formasyonu olmamakla birlikte tek tek çalı veya ağaçcıklar biçiminde vejetasyon görülmektedir.

Dünya’da step ve bozkırlar

Yıllık yağış miktarının 25 cm’den az olduğu, yeryüzünün en kurak ikliminin yaşandığı yerlerde çöl biyomları görülür. Belli bir yağmur mevsimi yoktur. İklim sadece seyrek ve cılız bitkilerin yetişmesine izin verir.

Savan iklimi nedir özellikleri nelerdir?

Bu iklim ekvatoral iklimi en çok benzeyen iklim türüdür.Genel itibari ile 10-20 derece arasındaki enlemlerde görülür.Bu iklimin görüldüğü bölgelere güneş ışınları dik ve dike yakın açılarla düşmektedir.Özellikle yaz dönemleri yağışlı geçer kış dönemleri ise genel itibari ile kuraktır.Yağış miktarı yıllık ortalama 1200 mm civarındadır.Ortalama sıcaklık 20 derecenin üzerindedir.

74

Page 75: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Bu iklime ismini veren savan bitki ürtüsü uzun süre yeşil kalabilme özelliği bulunan gür ve uzun boylu ot grubudur. Bu iklim türünün görüldüğü bölgelerde günlük ve mevsimlik sıcaklık farkları ortalam 5 derece civarındadır.Peki savan iklimi en çok hangi ülkelerde görülür?Savan ikliminin hakim olduğu ülkeler Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Vietnam Çin’in bir bölümü’dür.

Step iklimi nedir – Step iklimiözellikleri – Step iklimi nerelerde görülürStep İklimi

Görüldüğü Yerler• Orta kuşakta deniz etkisinden uzak karaların iç kesimlerinde şiddetli karasal iklimden başka step (yarı kurak karasal) iklimi görülür.• Bu yerlerde günlük ve yıllık sıcaklıkfarkları şiddetli karasal iklimin görüldüğü yerlere göre daha azdır.

Sıcaklık ve Yağış Özellikleri• Step iklimlerinde yıllık sıcaklık farkı15-30 °C arasındadır.• Yıllık yağış miktarı 300 – 500 mm’dir.• En fazla yağış ilkbaharda görülür.Orta kuşakta görülen step iklimi dışında sıcak kuşakta görülen step iklimleride vardır.Sıcak kuşakta görülen step iklimi genel olarak 15-20 °C enlemleri arasında savan ve çöl iklimleri arasında geçiş iklim özelliği gösterir. Bunlara Tropikal Step İklimi denir.Çöl iklimi ile Akdeniz iklimi arasındaki steplere ise Subtropi-kal Step İklimi denir.

Bitki Örtüsü• Yağışlarla yeşeren, kurak mevsimde sararan kısa boylu otlardan oluşan step (bozkır)tir.• İnsanlar tarafından ormanların kesilerek ya da yakılarak ortadan kaldırılması sonucunda oluşan bozkırlara antropojen bozkır denir.

Subasar ormanı Longoz nedir

Denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ile dere ağzını kapatması sonucunda akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir longoz. Belli ağaç, bitki ve kuş türleri bulunmaktadır.

75

Page 76: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Subasar ormanının devamlılığı için en temel koşul, suyun bol olma devamlılığı olmasıdır. Gelen su ile kil ve organik materyal ile bu sahaların topraklarını mineral ve organik materyal yönünden zenginleştirir.

AKUATİK EKOSİSTEMLER

Dünya üzerindeki okyanuslar, denizler, göller, akarsular, yer altı suları ve buzullar çeşitli su kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu su kaynaklarının %97.5’i tuzlu, %2.5’i ise tatlıdır. Benzer su ortamlarına adapte olmuş tüm bitki ve hayvan türleri ile birlikte su yaşama birlikleri akuatik ekosistemleri oluşturur. Yeryüzünün en büyük yaşam birlikleri denizlerdir. Ortalama derinlikleri 3800 metre olana denizlerde, üretim ışığın gidebildiği derinliklerle sınırlıdır. Işık alan yüzey Akdeniz gibi en berrak denizlerde 50 metreyi geçmemektedir.

DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇUKURU ?

Mariana Çukuru Dünya üzerinde bilinen en derin noktadır. Büyük Okyanus'ta, Guam Adası'nın güney batısında, Japonya ve Endonezya arasında, iki ülkeye de aşağı yukarı eşit uzaklıkta yer alır. Yapılan son ölçümlere göre en derin noktası yaklaşık 10.994 metredir. Uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometredir.

76

Page 77: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Denizlerde yaşayan popülasyonlar için derinlik ve ışık önemli bir sınırlayıcı etmendir. Bu ekosistemde kommuniteler ışık ve derinliğin belirleyiciliğinde farklı farklı bölgelerde kümelenmişlerdir. Biyolojik ve ekolojik özelliklerine göre iki habitada ayrılır: Bentik bölge ve Pelajik Bölge.

Bentik bölgedeniz dibine ilişkin olup dip çamuru ve burada yaşayan canlıları içerir. Bu türlere bentik (dip) türleri denir

(Bentos). Yosunlar, midyeler, yengeç gibi omurgasız hayvanlar ve kalkan balığı gibi dip balıkları bu bölgenin canlılarına örnek gösterilebilirler.

Pelajik bölge yüzey sularına ilişkin olup, deniz dibiyle ilgisi olmayan canlıları barındırır. Bu türlere Pelajik türler denir. Pelajik bölge Neritik alan olarak da adlandırılır ve 200m derinliğe kadar olan alanı temsil eder. Bu bölge ışığın düştüğü, fotosentetik üretimin gerçekleştiği, oksijen gibi birçok çözünmüş maddenin bulunduğu zondur. Bu nedenlerle bu bölge tür topluluklarının en zengin ve en yaygın biçimde bulundukları bölgeyi oluşturur.

Pelajik bölge tür çeşitliliği açısından zengindir ve bu bölge canlılarının deniz dibiyle ilişkileri yoktur. Denizlerin %10’unu oluşturan bu bölge deniz canlılarının %90’ını barındırmaktadır.

Pelajik bölge canlıları aşağıdaki gibi gruplandırılır;

Nekton: Su içinde serbest hareket eden, yer değiştirebilen canlılar.

Nöston: Su yüzeyinde yaşamlarını sürdüren canlılar.

Plankton: Suda pasif hareket eden çoğunlukla tek hücreli canlılar. Planktonlar, fitoplankton (klorofil içerir, fotosentez yapar) ve zooplankton olmak üzere iki grupta sınıflandırılırlar. Diatome’ler, Mavi yeşil algler ve flagellatlar fitoplanktonlara, protozoa’lar ve larvalar zooplanktonlara örnektir.

77

Page 78: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

TATLISU EKOSİSTEMLERİ

Göl Ekosistemleri

Göllerde denizlerde olduğu gibi iki habitata ayrılır. Yine derinlik ve ışık, belirleyici unsurlardır. Bu habitatlar bentik ve limnetik (pelajik) olarak adlandırılır. Limnetik bölge göl çukurunu dolduran su kütlesidir. Bentik bölge ise kıyı çizgisinden başlayarak gölün en derin kısmına kadar olan tüm dib kısmını ve canlılarını içerir.

78

Page 79: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Akarsu Ekosistemleri

Akarsular kendilerine özgü ortam ve canlılarını içeren ayrı ekosistemlerdir. Akarsuyun yatak genişliği, akış hızı, derinliği önemli olup, farklı bölgelerinde bu bölgelere uyumlu canlılarını içerirler. Nehir ağzı bölgesi ile ( denize karıştığı bölge) nehirin çıktığı kaynak bölge arasında su sıcaklığı, suyun içerdiği maddeler bakımından farklılıklar bulunur.

79

Page 80: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

ÇEVRE EĞİTİMİ

Çevre bilimi, bireylerin çevrelerinin farkında olmalarını sağlayan, gelecek kuşaklar için çevresel sorunları çözmeye yönelik bilgi, beceri, değer ve deneyim kazandıkları sürekli bir öğrenme sürecidir. Çevre eğitiminin temel amacı, çevre konuları ve çevre problemleri hakkında bireylere doğru ve tutarlı bilgiler vermektir.

Çevre sorunlarının ortaya çıkmasında ve bu sorunların çözümü ve önlenmesinde hem devletin hem de bireylerin sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların tanınması ve görevlerin yerine getirilebilmesi için çevre eğitimi gerekli ve zorunludur.

Yapılan araştırmalar, bireylerin çevre konusunda sahip oldukları bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu, çevre ile ilgili kavramları yeterince bilmedikleri, çevre sorunlarını yeterince tanımadıklarını ortaya koymuştur. Önce ailede, sonra okulöncesi dönemden başlayarak, üniversitelere uzanan eğitim zincirinin her halkasında öğrencilere verilecek çevre eğitimi çevreye karşı bilinçli davranan, sorumluluklarını bilen genç kuşakları ortaya çıkaracaktır.

Çevre eğitimi giderek eğitim-öğretim sürecinde üzerinde daha fazla durulan bir konu haline gelmektedir. Çevre eğitiminin kapsamı, planı ne olmalıdır?

Bu bağlamda üç yaklaşımdan değinmek mümkündür;

-Çevre eğitimi ve kontrolü için eğitim

-Çevre bilinci ve yorumu için eğitim

-Sürdürülebilirlik için eğitim

Çevre eğitiminin amacı çevre okuryazarı bireyler yetiştirmektir. Çevre bilincine sahip bireylerin oluşturduğu bir toplum meydana getirmek için gereken eğitimin hedefleri Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda şu şekilde belirtilmektedir;

-İnsan etrafında gelişen çevre ve doğa olaylarına karşı daha hassas bir yaklaşım olanağı yaratacak ve çevredeki olayları duyu organları ile algılayabilecek,

-Yapay çevre ile doğal çevrenin özelliklerini karşılaştırmalı olarak çözümleyip, aralarında etkileşim ağını inceleyebilecek,

-Çevre araştırmaları yapabilmek için gerekli teknik ve metotları öğrenip uygulayabilecek,

-Çevre bilimleri ile diğer disiplinler arasındaki dinamikleri ve kaçınılmaz bağlantıları inceleyip kavrayabilecek,

-Karar verme yeteneği gelişmiş, böylece çevre sorunlarını tanımlayıp çözümlemeyi gerçekleştirebilecek işlev ve becerileri kazanmış,

-Çevre ile ilgili olayları izleyip, kişinin ister yakınında ister uzağında meydana gelmiş olsun, bu olaylarla bütünleşmesinin önemini hisseden,

80

Page 81: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

-Yakın çevresinde ve kendi yaşam ortamında doğayı koruma felsefesini geliştirip, tatbik edebilen,

-Sosyal yaşamında gerekli olan özellikleri (özgüven, sorumluluk, yaratıcılık, kendini diğerlerine anlatabilme, inandığını uygulayabilme gibi) gelişmiş,

-Sahip olduğu değer yargılarının neler olduğunu bilen ve diğer kişilerin aynı değer yargılarına sahip olmaması halinde doğan çelişkileri uzlaşma ile nasıl giderebileceğini bilen,

-Doğal çevrenin özelliklerini bozmadan, hatta korumak ve geliştirme yapabilecek sosyal faaliyetler oluşturabilen veya bunlara katılan fertler eğitilmelidir.

ÇEVRE İLE İLGİLİ KURULUŞLAR

ULUSAL ÇEVRE KURULUŞLARI VE FAALİYETLERİ

1.Çevre ve Orman Bakanlığı

Çevre ve Orman Bakanlığı; 01.05.2003 tarihinde kabul edilen ve 08.05.2003 tarih ve 25102 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4856 Sayılı yas aile belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesi suretiyle kurulmuş bir bakanlıktır.

Çevre ve Orman Bakanlığının kuruluş amaçları şunlardır;

-Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi,

-Kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde korunması ve iyileştirilmesi,

-Ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerinin korunması ve geliştirilmesi,

-Her türlü çevre kirliliğinin önlenmesi,

-Ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi,

-Ormanların içinde ve yakınında yaşayan köylülerin kalkındırılması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması,

-Orman ürünlerine olan ihtiyacın karşılanması ve orman ürünleri sanayinin geliştirilmesi şeklindedir.

Çevre ve Orman Bakanlığının görevleri arasında;

-Çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi ve iyileştirilmesi için prensip ve politikalar tespit etmek, programlar hazırlamak; bu çerçevede, araştırmalar ve projeler yapmak, yaptırmak, bunların uygulama esaslarını tespit etmek, uygulanmasını sağlayacak tedbirleri almak.

-Çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi amacıyla ülke şartlarına uygun olan teknolojiyi belirlemek, bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını tespit etmek

81

Page 82: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

-Çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi için çevre standartları ve ekolojik kriterler esas olmak üzere her türlü analizi, ölçüm ve kontrolleri gerçekleştirmek amacıyla laboratuar kurmak, kurdurmak ve denetimlerini yapmak veya mevcut kamu kurum ve kuruluşlarının laboratuvarlarından yararlanmak.

-Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel bölgeleri ve sektörleri tespit etmek ve izlemek, bu problemlerin teknik, idari ve finansman bakımından çözümünü sağlayan kaynağın bulunması ile ilgili çalışmaları yönetmek veya yönlendirmek.

-Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde, çevreye olumsuz etki yapabilecek her türlü plan, program ve projenin, fayda ve faaliyetleriyle çevresel değerlendirme çalışmasının yapılmasını sağlamak, bu çalışmaları denetlemek ve izlemek.

-Çevre konusunda görev verilmiş olan özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyon sağlamak; bu konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek ve bakanlıklar arası işbirliği esaslarını yönetmelikle belirlemek.

-Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek.

-Ormanların korunması, imarı ve ıslahı ile bakımını sağlamak vs. görevleri yer almaktadır.

2.Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı (TEMA)

Tema 11 Eylül 1992 tarihinde, Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit tarafından kurulmuştur. TEMA vakfının hedefi öncelikle halkımıza, onun temsilcilerine, siyasal partilere ve hükümetlere, resmi ve özel kuruluşlara, eğitim kurumlarına, basın yanın organlarına, toprak erozyonunun nedenlerini, vahim sonuçlarını ve ülkemizin çöl olma tehlikesini anlatmaktadır.

Ağaç dikme kampanyaları ile erozyonla mücadele etmektedir.

3.Türkiye Çevre Vakfı

Türkiye Çevre Vakfı, Medeni Kanun hükümlerine göre çalışan, kar amacı olmayan, bağımsız bir gönüllü kuruluştur. Türkiye Çevre Vakfı’nın hizmetleri; araştırma, yayın ve kamuoyu aydınlatma şeklinde devam ederken, Vakfın bu güne kadar yayınladığı ve çevre konusunun hemen her yönünü işleyen kitaplar, Türkiye’deki çevre literatürünün temelini teşkil etmektedir.

4.Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD)

Doğal Hayatı Koruma Derneği 1975 yılında kurulmuştur. DHKD’nin amacı Türkiye’nin olağanüstü zengin bitki ve hayvan türleri ile bunların doğal yaşam alanlarının değerinin farkına varılması, koruma altına alınmasıdır. DHKD bu amaçla koruma projeleri yürütmekte; ilgili yasaların uygulanabilmesi için faaliyetleri sürdürmekte; kamuoyu yerel/merkezi yöneticiler ve şirketlerle işbirliği yapmaktadır. DHKD Türkiye’nin biyolojik çeşitlilğini koruma sorumluluğunun iş dünyası, resmi kurumlar, bireyler ve genel kamuoyu tarafından paylaşılması gerektiğine inanmaktadır.

5.Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)

82

Page 83: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Türkiye’nin doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması amacıyla farklı alanlarda ve disiplinler arası çalışan, kurumsallaşmış bir sivil toplum kuruluşudur. Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 1996 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin öncülüğünde kurulmuş, 2001 yılında dünyanın en etkin ve saygın doğa koruma kuruluşlarından olan WWF’nin Türkiye ulusal kuruluşu olarak, WWF-Türkiye ünvanını almıştır.

6.Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL)

ÇEKÜL, ülkemizin doğal ve kültürel mirasını korumak amacıyla 1990 yılında vakıf statüsünde kurulmuş, bir sivil toplum kuruluşudur. ÇEKÜL, doğal ve kültürel çevreyi korumak için ‘kent-havza-bölge-ülke’ ölçeğinde projeler geliştirmektedir.

7.Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV)

Türkiye Çevre Eğitim Vakfı 1993 yılında, Turizm Bakanlığı önderliğinde, Mavi Bayrak Programı’nın ülkemizde de başlatılabilmesi amacı ile kurulmuştur. Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan, nitelikli plaj ve marinalara verilen uluslar arası bir çevre ödülüdür. Temiz, bakımlı, donanımlı, güvenli ve dolayısıyla uygar, sürdürülebilir bir çevrenin sembolüdür. Turizmde gelişmiş olan ülkelerde yaygınlaşmaya başlayan, sağlıklı yüzme suyu, donanımlı plaj ve iyi bir çevre yönetimi ile çevre bilinçlendirme etkinliklerini içeren Mavi Bayrak’ın turizm ve çevre açısından da önemli olduğu yaklaşımı ile çalışmalarına başlamıştır.

8.Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı

Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı (ÇEVKOR) 1991 yılında Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerindeki öğretim üyeleri tarafından kuruldu. Vakfın amacı, doğal, tarihi ve kültürel varlıkların korunması, geliştirilmesi, yaşatılması; çevre kirliliği meydana getirmeyecek sistemlerin teşvik ve geliştirilmesi, toplumun her kesiminde çevre bilincinin aşılanması ve bu konuda eğitim çalışmalarının yapılmasıdır.

9.Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı (ÇEVKO)

ÇEVKO Vakfı Türkiye’de ambalaj atıkları geri kazandırma sisteminin oluşmasında ve yönlendirilmesinde etkin rol oynamak ve katkıda bulunmak amacı ile 1 Kasım 1991 tarihinde kurulmuştur. ÇEVKO, ‘Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ uyarınca, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 31.03.2005 tarihli kararı ile, her çeşit ambalaj atığının geri kazanımı konusunda ‘Yetkilendirilmiş Kuruluş’ olmuştur.

10.Çevre Koruma Vakfı (ÇEKOVA)

Vakfın amacı her türlü çevre kirlenmesini önlemek, çevreyi ve çevre bilincini geliştirmek ve çevre sağlığını korumaktır.

11.Orman Genel Müdürlüğü

Ülkemizdeki ormancılık hizmetlerinin yerine getirilmesi görevi 31.10.1985 tarih ve 3234 sayılı yasa ile Orman Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü’nün görevleri; ormanların geliştirilmesini, usulsüz ve kanunsuz müdahaleler, tabii afetlere, yangınlara,

83

Page 84: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

muhtelif zararlılara karşı korunmasını ve gerekli kontrolleri sağlamaktadır. Ormanları, devamlılığını sağlayacak şekilde orman ürünlerinin; üretim, taşıma, depolama, iş ve işlemlerini yapmak bu ürünleri yurt içinde ve dışında pazarlamaktır.

Aynı zamanda ormancılık hizmetleri ile ilgili gerekli araç ve gereçleri temin etmek, ormanları imar ve ıslah etmek, ağaçlandırma yolları ve yangın şeritleri ile ilgili orman ve orman yolları ağını tespit etmek ve vb. görevler yer almaktadır.

12.Kültür ve Turizm Bakanlığı

Kültür ve Turizm Bakanlığı 16.04.2003 tarih ve 4848 sayılı kanun ile kurulmuştur. Bu kanunun amacı; kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihi ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek, yurdun turizme elverişli bütün imkanlarını ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacak şekilde değerlendirmek, turizmin geliştirilmesi, pazarlanması, teşvik ve desteklenmesi için gerekli önlemleri almak, kültür ve turizm konuları ile ilgili kamu, kurum ve kuruluşlarını yönlendirmek ve bu kuruluşlarla işbirliğinde bulunmak, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile iletişimi geliştirmek ve işbirliği yapmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığının kurulmasına, teşkilat ve görevlerine ilişkin esaslar düzenlemektir.

13.Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu

TÜRÇEK, 1972 yılında Türkiye’nin ilk gönüllü çevre kuruluşlarından biri olarak İstanbul’da kurulmuş, 1975 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla ‘Kamu Yararına Çalışan Dernek’ statüsüne alınmış, 1985 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından, kuruluş isminin ‘Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu’ olarak tecili uygun görülmüştür.

TÜRÇEK çevre ve doğa koruma konusunda, siyaset üstü çevre politikaları geliştiren, demokratik, katılımcı bir anlayışa sahip, çeşitliliğe saygılı, kamu yararına çalışan ve kar amacı olmayan bir sivil toplum kuruluşudur.

14. Avrupa çevre Ajansı (EEA)

15.Türk Deniz Araştırmaları Vakfı

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), ülkemizde deniz bilimleri konusunda araştırma yapmak, deniz yaşamını korumak, deniz kültürü ve sevgisini halkımıza özellikle gelecek kuşaklara taşımak ve korumak amacıyla 1997 yılında kuruldu. Vakıf gerek Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Programı ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası kuruluşların, gerekse özel sektörlerin desteklediği pek çok araştırma ve koruma projesi yürütmüş ve yürütmektedir.

84

Page 85: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

ULUSLARARASI ÇEVRE KURULUŞLARI VE FAALİYETLERİ

1.Greenpeace

Greenpeace Avrupa, Amerika, Asya ve Pasifik’te 40 ülkedeki varlığıyla kar amacı gütmeyen bir çevre kuruluşudur. Greenpeace, çevre suçlarına şiddet içermeyen doğrudan eylemlerle tanıklık eder ve bunları basın aracılığıyla gündeme getirir. Greenpeace’in şu anda 24 ulusal ve 4 bölgesel ofisi ve bu ofislerin yaptığı çalışmaları olanaklı kılan 101 ülkede 2 milyon 800 bin destekçisi vardır.

2.Word Wild Foundation (WWF)

WWF, yaklaşık 40 yıldır 130 ülke ile işbirliği içinde hizmet vermektedir. Beş kıtada, 5 milyondan fazla destekçisi bulunmaktadır. Doğal dünya ile uyumlu insan yaşamını sağlamak ve dünyadaki doğal çevrelerin tahribatını azaltmak için önemli kampanyalar düzenlemektedir.

3.Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu (FOAM)

Dünya çapında ekolojik tarım hareketlerini temsil eden FOAM, bu konuda küresel değiş-tokuş ve işbirliği için platform sağlıyor. Sürdürülebilir çevrenin korunması ve insanlığın ihtiyaçlarına saygı göstermek dahil olmak üzere, ekolojik tarım sistemlerinin geliştirilmesinde bütünsel holistik bir yaklaşımı benimseyen FOAM’ın ana işlevi; dünya çapındaki ekolojik hareket ağını kontrol etmektir.

4.Birdlife International

Bu kuruluş bir küresel koruma organizasyonudur. Kuşları, yaşadıkları alanları, küresel biyoçeşitliliklerini korumak için çalışır. Dünya çapında yaklaşık 100 ülke ile işbirliği içindedir.

5.Center For Alternative Technologies (Alternatif Teknolojiler Merkezi)

Yirmi birinci yüzyıldaki çevresel olaylara ve çevre sorunlarına çözüm önerileri üretmeyi amaçlayan merkez, özellikle iklim değişikliği, kirlilik ve atık maddelerin geri dönüşümü konularında çalışmaktadır.

6.Commonwealth Forestry Association (CFA)

Commonwealth Forestry Association 1921 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmektedir. Kurumun amacı; dünyadaki ormanların korunması ve geliştirilmesidir.

7.Climate Action Network Europe (Can Europe)

CAN-E grubu Avrupa’nın 25 ülkesinden 100’den fazla üyesi ile Avrupa’nın enerji ve iklim konularında çalışmalar gerçekleştiren lider kuruluşudur. CAN-E grubu, iklim değişikliklerini önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını desteklemek ve Avrupa içerisinde çevre politikalarının oluşturulması amaçlarıyla çalışmalar yapmaktadır.

85

Page 86: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

8.The Seacology Foundation

Deniz biyoçeşitliliğini koruma amacıyla kurulan Seacology Foundation, doğal deniz kaynaklarını korumak ve gelişimlerine destek vermeyi görevleri arasında sıralamaktadır.

9.World Forestry Center

1966 yılında, Portland Oregon’da kurulan bu kurum, insanları dünyadaki ormanlar hakkında bilgilendirmek, yaşamımız için önemlerinin farkına varmalarını sağlamak, dengeli ve sürdürülebilir bir gelecek için insanları eğitmek gibi misyonlara sahiptir.

10.Friends of Nature International

Friends of Nature International dünya çapında 500.000 üyesi ve 50 üye yada iş ortağı kuruluş ile dünyanın en büyük sivil toplam kuruluşları arasında yer almaktadır.

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

‘Sürdürülebilir Kalkınma’ bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma’ olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde, sürdürülebilir kalkınma ekonomik, sosyal ve çevresel olmak üzere üç boyutta ele alınmalıdır.

Her ülkenin artan nüfusunun ihtiyacını karşılayabilmesi ve çağdaş seviyede yaşatabilmesi için daha fazla üretime ihtiyacı vardır. Bu ise doğal kaynak tüketimi ile ilgilidir. Sürdürülebilir kalkınma doğal kaynak tüketimi ile üretimi arasında bir denge kurularak gerçekleştirilen kalkınmadır.

86

Page 87: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

1. Aşağıdaki çevre faktörlerinden hangisi diğerlerinden farklıdır?

a.Nem b. Sıcaklık c.Organik maddeler d.Yağış e. Rüzgar

1. Aşadaki çevre faktörlerinden hangisi biyotiktir?

a.Enerji b. İklim c. Bitkiler d. Madensel tuzlar e. Basınç

2. Aşağıdakilerden hangisi ayrıştırıcılar grubuna girer?

a.Elma ağacı b. Kartal c.Mantar d. Bakteri e. Alg

2. Aşağıdaki kavramlardan hangisi abiyotik olarak tanımlanabilir?

a.Populasyon b.Kommunite c. Habitat d. Flora e. Fauna

3. Canlıların içinde yaşadıkları ortama ne ad verilir?

87

Page 88: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

a.Habitat b. Niş c.Biyotop d.Ekosistem e.Kommunite

4. Canlıların ekosistemdeki işlevini ve görevini tanımlayan kavram hangisidir?

a.Habitat b. Niş c.Biyotop d.Ekosistem e.Kommunite

3. Canlının içinde yaşadığı ve etkileşimde bulunduğu canlılar ve cansız çevrenin oluşturduğu bütüne ne ad verilir?

a.Ekosistem b. Kommunite c. Biyosfer d. Ekolojik denge e.Ekolojik döngü

5. Aşağıdakilerden hangisi hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı bir sonuç değildir?

a.Göç b.Hastalıkların artması c.Çarpık kentleşme d.Yetersiz beslenme e.İşsizlik

6. Aşağıdaki faktörlerden hangisi nüfusun dağılışını etki eden faktörlerden değildir?

a.İklim b.Su kaynakları c.Sanayi d.Zararlı canlılar e.Tarım olanakları

7. Aşağıdakilerden hangisi çevre kirliliğine yol açan tarımsal faaliyetlerden değildir?

a.Aşırı sulama b.İlaçlama c. Gübreleme d.Pestisit kullanımı e.Fosil yakıt kullanımı

4. Aşağıdakilerden hangisi karbonun ikincil ayak izini azaltmak için yapılabilecek bir faaliyettir?

a.Kullandığımız giysi sayısını azaltmak b. Özel araç yerine toplu taşım araçlarını tercih etme

c. Evimizin dışına mantolama yapmak d. Güneş ışığından azami yararlanmaya çalışmak

e.Suyu ısıtmak için Güneş panelleri kullanmak

5. Aşağıdakilerden hangisi toprak kirliliği doğuran faktörlerden değildir?

88

Page 89: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Asit yağmurları b. Zirai ilaçlama c. Çöplerin toprağa bırakılması d. Endüstriyel atıklar e. Doğal gübreler

8. Aşağıdakilerden hangisi kalkınmışlığın göstergelerinden değildir?

Doğu-ölüm oranı b. Hastahane sayısı c. Okul sayısı d. Cezaevi sayısı d. GSMH

9. Aşağıdakilerden hangisi ekolojik dengenin bozulmasına olumsuz yönden etkilemez?

Evsel atıklar b. Sanayi atıkları c. Aşırı-bilinçsiz avlanma d. Tarım faaliyetleri e. Gürültü ve ışık kirliliği

10. Çevre kirliliğinin en önemli etkeni hangisidir?

Sanayileşme b. Nüfus c. Şehirleşme d. Turizm e. Tarım

11. Aşağıdakilerden hangisi doğadaki madde döngüsü kavramı dışında kalır?

Fotosentez b. Solunum c. Nitrifikasyon d. Amonifikasyon e. Radyasyon

1. Atmosferde O2’nin sürekliliğini sağlayan mekanizma hangisidir?

Yanma b. Solunum c. Fotosentez d. Denitrifikasyon e. Radyasyon

Çözüm: Doğada karbon döngüsü ve oksijen döngüsü birbirine bağlıdır. Doğada ki tüm yanma olayları için oksijen tüketilir ve karbondioksit ve su atmosfere bırakılır. Bitkiler ise bu karbondioksidi alarak fotosentez mekanizması ile besine dönüştürürken dış ortama da oksijen verirler. Dolayısıyla Atmosferde oksijenin sürekliliğini sağlayan bitkiler yani fotosentez mekanizmasıdır. Bu nedenle tüm canlılar yaşayabilmek için yeşil bitkilere muhtaçtır.

12. Kutup yakın bölgelerinde görülen, yılın büyük kesiminde toprak yüzeyi sürekli donmuş halde bulunan ve daha çok yosun, liken ve tek yıllık otlarla karakterize edilen biyoma ne ad verilir?

89

Page 90: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

a. Maki b. Savana c. Step d. Tayga e. Tundra

6. Yurdumuzda Ege ve Akdeniz kıyılarında görülen ve tüm Akdeniz havzasına özgü, kuraklığa dayanıklı ağaçlar, bodur çalılar ve kendine özgü bitki örtüsünden oluşan vejetasyona ne ad verilir?

Bozkır b. Maki c. Step d. Savana e. Tayga

13. En fazla yağış alan ve en fazla tür barındıran kuşak hangisidir?

a. Tropik kuşak b. Sub-tropik kuşak c. Alpin kuşak d. Sub-alpin kuşak e. Akdeniz kuşağı

2. Aşağıdakileri biyolojik spektrumda küçükten büyüğe doğru sıralayınız?

I. Populasyon II. Biyosfer III. Kommunite IV. Ekosistem

a. I-III-IV-II b. I-II-III-IV c. III-IV-I-II d. III-II-I-IV e. II-I-III-IV

Çözüm: Atom-Molekül-Hücre-Doku-Organ-Organ sistemleri-Organizma-Populasyon-Kommunite-Ekosistem-Biyosfer şeklinde en küçükten büyüğe doğru sıralanan bu organizasyon, biyolojik Spektrum olarak adlandırılır. Doğru cevap “a” şıkkıdır.

7. İnsanoğlunun yeryüzüne dağılışını aşağıdakilerden hangileri etkiler?

I-İklim II-Sanayi III-Tarım IV-Su Kaynakları

a.I-II b. I-II-III c. II-III d.I-II-III-IV e.II-III-IV

14. Ekoton’larla ilgili olarak aşağıdakilerden hangileri söylenebilir?

I- Tür çeşitliliği azdır. II-Türler arasındaki rekabet hızlıdır.

III-Madde döngüleri hızlıdır. IV-Geçiş bölgesidir

I-II b. I-III c. II-III d. I-II-III e. II-III-IV

3. Kommunitelerle ilgili olarak hangileri doğrudur?

I-Birden fazla tür içerir. II- Tek türe ait populasyonları içerir.

90

Page 91: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

III-Farklı beslenme tipleri görülür. IV. Tüm bireyler kendi aralarında eşleşebilir.

II-III-IV b. I-III-IV c. I-III d. II-IV e. I-IV

Çözüm: Belli bir yerde yaşayan bir türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk populasyonu oluştururken, o bölgedeki tüm canlı populasyonları kommüniteyi oluştururlar. Komunitede bazı türler ot ile beslenirken bazıları otçuldur. Bitkiler ise üretkendirler, dışarıdan besin almazlar. Her türün bireyleri kendi aralarında eşleşebilirler. Doğru cevap “c” şıkkıdır.

8. Populasyonla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

I-Kendi aralarında eşleşebilirler.

II-Tek türe ait bireylerden oluşmuştur.

III-Bireylerin beslenme şekli farklı farklı olabilir.

a.I b. I-II c. II-III d. I-III e. I-II-II

15. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a. Bir ormanda yaşayan Karatavuk kuşları populasyona örnektir.

b. Bir ormandaki tüm bitki , hayvan ve diğer canlıları kommüniteyi oluşturur.

c. Bir orman, barındırdığı canlıları ve abiyotik çevre (habitat) ile biyosferi oluşturur.

d. Bir orman kendi başına bir ekosistemdir.

e. Bir orman içindeki bir göl ayrı bir ekosistemdir.

4. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a. Tüm canlılarda enerjinin kaynağı Güneştir.

b.Ekosistemde enerji aktarımının başlangıcı Güneş iledir.

c. Güneş enerjisiz hayat olmaz.

d. Hayvanlar Güneş enerjisi olmaksızın hayatlarını sürdürebilirler.

e. bitkiler için yegane, tek enerji kaynağı Güneştir.

Çözüm; Ekosistemlerde yegane enerji kaynağı güneştir. Birincil üretim için şarttır. İkincil üretim de buna bağlı olduğu için tüm canlıların enerji kaynağını güneş oluşturur. Hayvanlar hem beslenebilmek hem de oksijen için birincil üretime bağlıdırlar. Birincil üretim için de

91

Page 92: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

yegane enerji kaynağı güneştir. Dolayısıyla, hayvanlara beslenebilmek, oksijen sağlamak ve hatta ısınmak için için güneşe muhtaçdırlar.

9. Otsu formlardan oluşmuş, kuraklığa dayanıklı ve genellikle buğdaygillerin baskın olduğu biyom tipi aşağıdakilerden hangisidir?

a. Savan b. Orman c. Tundra d. Step e. Maki

5. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a. Tunralarda flora ve fauna fakirdir.

b. Ekvatordan kutuplara doğru birincil ve ikincil üretimde ciddi düşüş görülür.

c. Sucul alanlar tür çeşitliliğinin yüksek olduğu ekosistemlerdir.

d. Tropik kuşakta birincil üretim en üst düzeydedir.

e. Çöllerde minarellerin çevirime girmesi hızlı ve üretkenlik üst düzeydedir.

Çözüm: Tundralar kutup yakın kuşak olduğu için, ekstrem koşullar flora ve faunanın fakir olmasının nedenidir. Ekolojik parametreler, sıcaklık ve yağış gibi, en uygun tropik kuşaktadır ve bu nedenle de en zengin kuşak tropik kuşaktır. Kuzeye, kutuplara doğru bu olumlu koşullar kademeli olarak azaldığı için birincil ve ikincil üretim de düşecektir. Çöller de ise aşırı sıcaklık ve susuzluk faktörü bitkilerin yaşayabilmesi için olumsuz ortamlardır. Üretkenlik ve minerallerin topraktan alınıp kullanılması bu koşullarda zordur ve yavaştır.

10. Sulak ekosistemlerde ilişkili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

I. Sulak alanlar aşırı yağışlarda suyu sünger gibi emerek tutar.

II. Sulak alanlar yüksek biyolojik üretim oluştururlar. Biyolojik çeşitlilik fazladır.

III. Sulak alanlar içme ve sulama suyu için önemli rezervlerdir.

IV. Sulak alanlar sucul ve karasal ekosistemlerin iç içe olduğu ekosistemlerdir.

I-II-III b. II-III-IV c. I-III-IV d. I-II-IV e. I-II-III-IV

6. Karasal ekosistemlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a. Yeryüzünde başlıca karasal ekosistem alanlarını makroklima belirler.

92

Page 93: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

b. Bitkilerin yayılışını makroklima belirler.

c. Makroklima toprak tipleri üzerinde de etkilidir.

d. Aynı enlemde (bölgede), vejetasyon yüksekliğe bağlı olarak değişmez.

e. Karasal eekosistemlerde en etkili unsur iklimdir.

Çözüm; Örnek olarak Uludağ’ı düşünelim. Bu dağın eteklerindeki bitki örtüsü ile zirveye yakın bölgedeki bitkiler aynı mıdır? Elbette değil. Yukarılara doğru çıkıldıkça sıcaklık, nem, rüzgar, basınç, oksijen gibi değerler değişeceği için bitki türleri de ortamlara uygun olarak değişecektir. Haliyle, yüksekliğe bağlı olarak vejetasyon da (bitki örtüsü) değişecektir.

7. Flora ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangilerini doğru olarak söyleyebiliriz?

I-İklim flora üzerinde belirleyicidir. II. Flora o bölgenin iklimi hakkında ipuçlarını verir.

III-Her ekosistemin kendine özgü florası vardır. IV. İklim ve flora, faunayı belirler.

II-III-IV b. I-II-III c. I-III-IV d. I-II-IV e. I-II-III-IV

Çözüm: Yukarıdaki şıkların hepsi flora için geçerlidir. İklim bitkilerin yayılışını belirler. Dolayısıyla bitki örtüsü de o bölgenin iklimi hakkında ipuçları verir. Orman ile Bozkır’ı düşündüğümüzde elbette bitki örtüsü farklı olacaktır. Çünkü habitatlar ve koşullar farklıdır. Bitki örtüsü hayvanlar için hem besin kaynağı hem de sığınma gibi yaşam alanlarıdır. Dolayısıyla fauna da bitki örtüsüne göre şekillenir.

8. Aşağıdaki ekosistem veya biyomlardan biyoçeşitlilik yönünden en fakir olanı hangisidir?

a. Tropikal yağmur ormanları b. Mercan resifleri c. Büyük tropikal göller

d. Sucul alanlar e. Tayga ve Tundralar

Çözüm: Tayga ve Tundra’lar kutup bölgesine yakın soğuk kuşakta yer alan biyomlardır. Çevre koşulları ekstrem olduğu için ancak sınırlı sayıda canlılar buralarda yaşayabilmektedirler. Diğer şıklarda belirtilen alanlar biyoçeşitliliğin en zengin olduğu habitatlardır. Ortam koşulları biyolojik zenginlik için çok uygundur.

11. Yurdumuz aşağıdaki iklim kuşaklarından hangisinde yer almaktadır?

a. Tropik b. Sub-tropik c. Ekvator d. Sub-alpin e. Kutup

9. Endemik türler ve Endemizm ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

93

Page 94: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

a. Sulak alanlarda Endemizm yüksek değildir.

b. Endemik türler dar yayılışlıdırlar.

c. Alpin bölgelerde Endemizm yüksektir.

d. Dağ ve Sub-alpin bölgelerde endemik bitki daha çoktur.

e. Endemik bitkiler daha çok 1000-2000 m.’ler arasında bulunur.

Çözüm: Endemik, kelime anlamı ile dar yayılışlı, sınırlı yayılışlı demektir. Endemik türler dar yayılışlı olup ekolojik parametrelerin değişken olduğu yerlerde daha çok görülürler. 1000-2000m ‘ler arası, sub-alpin kuşak, dağlar ortam olarak heterojendir, değişkendir. Sulak alanlar ve alpin kuşak ise homojen bir ortamdır. Buralarda endemik tür sayısı da bu nedenle düşüktür.

12. Aşağıdakilerden hangisi atmosfer kirleticilerinden değildir?

a. SOX b. NOX c. CO d. Hidrokarbonlar e. H2SO4

13.Aşağıdakilerden hangisi hava kirliliğinin sonuçlarından değildir?

a. Küresel ısınma b. Ozon tabakasının incelmesi c. Asit yağmurları

d. Sera etkisi e. Ötrafikasyon

10. Aşağıdakilerden hangisi toprak kirleticilerinden değildir?

a. Kimyasal gübre b. Ağır metal c. Kükürtdioksit d. Pestisit e. Herbisit

Çözüm: Kükürtdioksit gaz halinde atmosfere salınan kirleticidir. Diğer kirleticiler su ile veya doğrudan vermek suretiyle toprağa karışırlar ve kirlilik oluştururlar.

14. Çevre Eğitiminin Amaçları ve Eğitiminin Temelleri’nin üzerinde durulduğu Uluslararası sözleşme hangisidir?

a. Ramsar b. Stockholm c. CITES d. Marpol e. Bern

11. Atmosferde sera etkisi yapan gazların emisyonunun kontrol ve sınırlamasına ilişkin uluslararası sözleşme hangisidir?

94

Page 95: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

a. Kyoto b. Barselona c. Viyana d.Rio e. Granada

Çözüm: 1997’de gerçekleştirilen ve sanayi ülkelerinin sera gazı emisyonlarını kısıtlayan anlaşma Japonya’nın Kyoto şehrinde gerçekleştiği için bu ismi alır. Türkiye 2012’de bu sözleşmeye imza atarak taraf olmuştur. Granada’da Avrupa mimari mirasının korunmasına ilişkin, Barselona’da Akdeniz’in kirlenmesi ile ilgili, Viyana’da ozon tabakasının korunmasına ilişkin ve Rio’da da biyoçeşitlilk, iklim değişikliği, ormanların korunması gibi konuların gündeme geldiği biyoçeşitlilik sözleşmesi gerçekleştirilmiştir.

15. Aşağıdakilerden hangisi Yurdumuzun zengin biyoçeşitliliğinin nedenlerinden biri değildir?

a. Farklı iklimlere sahip olması b. Farklı topoğrafyası c. Paleojik köken

d. Barındırdığı farklı ekosistemler e. Çok eski farklı medeniyetlere beşiklik etmesi

12. Aşağıdakilerden hangisi biyoçeşitliliğe tehdit oluşturmaz?

a.Şehirleşme b.Sanayi ve endüstrileşme c.Tarım ilaçları

d. Kontrolsüz avcılık e. Biyolojik mücadele

Çözüm: İnsanoğlunu zarara uğratan organizmalarla mücadele ederken, zararlı canlı ile bu canlıyı yem olarak kullanan diğer bir canlıyı ortama bırakmak biyolojik mücadeledir. Doğadaki denge zaten av-avcı ilişkilerinin bir sonucudur. Biyoçeşitliliğe de tehdit oluşturmaz.

Sorudaki diğer faktörler biyoçeşitliliği tehdit eden, zarar veren unsurlardır.

13. Ötrafikasyon olayı sulardaki hangi tip kirlenmenin bir sonucudur?

a. Fiziksel kirlenme b. Sentetik ve organik kirlenme c. Mikrobiyal kirlenme

d. Radyoaktif kirlenme e. Hayvansal atıklar

Çözüm; Ötrafikasyon, evsel ve sanayi kökenli sentetik ve organik kirleticilerin doğrudan veya dolaylı olarak sulara bırakılması sonucu, sularda aşırı biriken azot, fosfor gibi elementlerin gübre etkisi yapmasıyla bu sularda aşırı miktarda bitkisel organizmaların üremesine yol açmasıdır. Doğru cevap b şıkkıdır. Diğer şıklardaki faktörler Ötrafikasyona neden olmazlar. Hayvansal atıkların sulara atılması da (sularda yaşayanlar hariç) söz konusu değildir.

14. Aşağıdakilerden hangisi biyoçeşitlilik tanımı kapsamı dışında kalır?

95

Page 96: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

a. Habitat çeşitliliği b. Tür çeşitliliği c. İklim çeşitliliği

d. Ekosistem çeşitliliği e. Genetik çeşitlilik

Çözüm; Biyoçeşitliliği habitatlar ve barındırdıkları canlılar olarak tanımlarsak doğadaki tüm yaşam alanları, türler ve türlerin sahip olduğu genler bu kavram içine girerler. İklimler biyoçeşitliliği etkiler, belirler fakat tanımı içinde yer almazlar. Doğru şık c’dir.

15. Aşağıdakilerden hangisi biyoçeşitliliği etkileyen unsurdur?

a. Yasadışı avcılık b. Çevre kirliliği c. Pestisit kullanımı d. Aşırı otlatma e. Hepsi

Çözüm; Yasa dışı avcılık, türlerin yok olmasına veya populasyonlarda azalmalara neden olabilir. Aşırı otlatmayı da aynı şekilde değerlendirebiliriz. Çevre kirliliği ve pestisit kullanımı canlıların yaşamları üzerinde olumsuz etkiye sahiptirler. Dolayısıyla tüm sayılan etmenler biyoçeşitliliğin üzerinde olumsuz etkiye sahiptirler. Doğru cevap e şıkkıdır.

Test soruları

1- c 2-c 3-a 4-b 5-a 6-d 7-e 8- d 9-e 10-a 11-e 12-e 13-a 14-e 15- c

Çözümlü sorular

1-a 2-a 3-c 4-d 5-e 6-d 7-e 8-e 9-c 10-c 11-a 12-e 13-b 14-c 15-e

Cevaplı sorular

1-c 2-c 3-a 4-a 5-e 6-b 7-d 8-b 9-d 10-e 11-b 12- e 13-e 14- b 15-c

Bozkır veya Step (Fransızca: steppe): Kıtaların iç bölgelerinde yağış miktarı 500-300 mm’ye düştüğü zaman ormanlar yerini otsu bitkilere ve çalılara bırakır. Bozkır kuşağı denen bu bölgelerde görece kurak, ama çok sıcak olmayan yazları çok soğuk kışlar izler. Doğu Avrupa’nın güneyinden Asya’nın içlerine doğru uzanan bozkır kuşağı Kuzey Amerika’nın ortabatısında preri, Güney Amerika’da pampa adıyla anılır. Kuraklığın süresine göre buralarda birkaç santimetre yüksekliğindeki otlardan, soğanlı ve yumrulu bitkilere kadar değişen bitki türleri yetişir. İçinde yetişen bitki türlerine göre adlar alan bu alanlarda günümüzde daha çok buğday tarımı yapılır. Bu bozkır kuşağından sonra iç bölgelerdeki çöller başlar. Bozkır, Türkiye'de İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da görülür. başlıca bitki türleri ise geven, koyun yumağı, üzerlik,

96

Page 97: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

çayır dikenidir.Bozkır kısacası ilkbaharda yeşeren,yazları sararan ot birikintisine verilen isimdir.

Dünya’da Görülen İklim Tipleri Bir yerde benzer sıcaklık, basınç, rüzgar, nemlilik ve yağış özelliklerinin uzun süre etkili olmasıyla iklim tipleri belirmektedir. İklimi oluşturan bu ögelerden birinin ya da ikisinin farklı olması, değişik iklim tiplerinin ortaya çıkmasına neden olur.Dünya’da görülen iklimler, sıcak kuşak iklimleri, ılıman kuşak iklimleri ve soğuk kuşak iklimleri olarak üç ana bölümde toplanır.

1. Sıcak Kuşak İklimleri Sıcak Kuşak İklimlerinin Ortak Özellikleri

Yıllık sıcaklık ortalamaları 20°C’nin üstündedir.

Sıcaklık farkları Ekvator’dan uzaklaşdıkça artar.

Soğuk mevsim yoktur.

Yağış özellikleri farklılık gösterir.

1.1. Ekvatoral İklimEkvatoral İklimin Özellikleri

97

Page 98: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Yıllık sıcaklık ortalamasının 20°C’nin üstünde olduğu ekvatoral iklimde yıl boyunca yaz koşulları yaşanır.

Güneş ışınları, yıl boyunca dik ve dike yakın açılarla geldiğinden yıllık sıcaklık farkı azdır.

Yıl boyunca yükseltici hava hareketlerine bağlı olarak konveksiyonel yağış görülür.

Yıllık yağış miktarı 2000 mm’nin üzerindedir. Her mevsimin yağışlı olduğu ekvatoral bölge akarsularının rejimleri düzenlidir ve yıl boyunca bol su taşır. Güneş ışınlarının dik geldiği Mart ve Eylül aylarında yağışlar artar. Bu nedenle ekinokslarda (21 Mart – 23 Eylül) akarsularda kabarma olur.

Konveksiyonel Yağış: Isınan havanın yükselerek soğuması ile oluşan yağışlardır.UYARI: Ekvatoral iklimde yıllık sıcaklık farklarının az olması güneş ışınlarının yere değme açılarının az değişmesiyle, günlük sıcaklık farklarının az olması ise nem oranının yüksek olmasıyla ilgilidir.

Ekvatoral İklimin Doğal Bitki Örtüsü Yıl boyunca sıcaklık ve nem koşulları elverişli olduğundan sürekli yeşil kalabilen yayvan yapraklı ağaçlardan oluşan gür ormanlardır. Yağmur ormanları adı verilen bu ormanlardaki ağaçların boyu yağış miktarının fazla olması nedeniyle 40-60 m lere kadar çıkabilir. Ormanaltı floarası da çok zengindir.Ormanaltı Florası: Orman örtüsü altında loş ortamda yetişen, çoğunlukla ot ve sarmaşık türlerinin oluşturduğu bitki topluluğudur.

Ekvatoral İklimin Görüldüğü Yerler 10° Kuzey ve Güney enlemleri arasında, Güney Amerika’da Amazon Havzası’nda,Afrika’da Kongo Havzası’nda ve Gine Körfezi kıyılarında,Asya’da Endonezya Adaları’nda görülür.

1.2. Yazları Yağışlı Tropikal İklim (Savan) Yazları Yağışlı Tropikal İklim (Savan) Özellikleri

Yıllık sıcaklık ortalaması 20°C’nin üstündedir.

Yazlar sıcak ve yağışlı, kışlar sıcak ve kurak geçer

Güneş ışınlarının dik açıyla geldiği yaz aylarında konveksiyonel yağışlar görülür.

Kış aylarında subtropikal yüksek basıncın (DYB) etkisinde kaldığından kış kuraklığı belirgindir.

Yıllık yağış miktarı 1000 mm civarındadır.

UYARI: Savan ikliminde günlük sıcaklık farkları, nemlilik nedeniyle yazın az, kışın fazladır.

Yazları Yağışlı Tropikal İklimin (Savan İklimi) Doğal Bitki ÖrtüsüYaz yağışlarıyla yeşeren, uzun boylu, gür ot topluluklarıdır. Bunlara savan adı verilir. Savanlar arasında yer yer kurakçıl ağaçlar görülür. Akarsu boylarında ise galeri ormanları görülür.

98

Page 99: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Galeri Ormanları: Savanlardaki, küçük akarsu boylarında görülen, çoğunlukla 50-100 m genişliğinde, bir akarsu ağı biçiminde uzanan ve sürekli yeşil kalabilen nemli ormanlardır. Galeri ormanları olarak adlandırılmalarının nedeni, ağaçların, akarsuyun üstünü bir galeri şeklinde kapatmasıdır.

Yazları Yağışlı Tropikal İklimin (Savan İklimi) Görüldüğü Yerler 10° enlemleri ile dönenceler arasında,Orta Amerika’da,Sahra Çölü ile Ekvatoral Afrika arasında,Güney Afrika’da,Güney Amerika’da,Kuzey Avustralya’da,Madagaskar’ın batısında görülür.

1.3. Muson İklimi Muson İkliminin Özellikleri

Kış sıcaklığı 10°C - 20°C arasında değişir. Yıllık sıcaklık ortalaması 20°C nin üstündedir.

Muson rüzgarlarının etkisiyle yazlar sıcak ve bol yağışlı geçer. Kışlar ise ılık ve kuraktır.

Çoğunlukla 2000 – 5000 mm arasında değişen yıllık yağış miktarı bazı yerlerde 10000 mm’yi geçmektedir. Örneğin Hindistan’ın Çerapunçi kasabasında yıllık yağış miktarı 12000 mm’yi bulmaktadır.

Yaz aylarında orografik yağışlar görülür.

Orografik Yağışlar: Nemli hava kütlelerinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır.

Muson İkliminin Doğal Bitki Örtüsü Yağışın fazla olduğu yerlerde, kış aylarında yapraklarını döken yayvan yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar görülür. Bu ormanlara muson ormanları denir.

Muson İkliminin Görüldüğü Yerler Güney, Doğu ve Güneydoğu Asya kıyılarında,Madagaskar’ın doğusunda, Avustralya’nın kuzeydoğusunda, Kuzey Amerika’nın güneydoğu kıyılarında görülür.

1.4. Çöl İklimi Çöl İkliminin Özellikleri

Günlük ve mevsimlik sıcaklık farklarının azla olması karakteristik özelliğidir.

Yağışlar yok denecek kadar azdır.

Sıcaklık farklarının fazla olması, kayaların fiziksel olarak parçalanıp ufalanmasına neden olur.

Kimyasal çözülme yetersiz olduğundan toprak oluşumu zordur.

Çöl İkliminin Doğal Bitki ÖrtüsüKuraklığa uyum sağlamış olan kurakçıl otlar ve çalılardan oluşur. Kuraklığa en iyi uyum

99

Page 100: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

sağlamış bitkiler, gövdesinde çok miktarda su biriktirebilen kaktüslerdir. Üzerlerindeki küçük dikenler, bitkinin ısı kaybını azaltmaktadır. Ayrıca yer altı sularının yüzeye çıktığı yerlerde vahalar oluşmuştur.Vaha: Çöllerde suyun bulunduğu, bitkilerin yetişebildiği, insanların yerleşip barındığı yerdir. Vahalar akarsu boylarında, kuyuların açıldığı yerlerde, büyük su kaynakları yanında gelişmiştir.

Çöl İkliminin Görüldüğü Yerler Asya Kıtası’nda; Arabistan, Gobi, Taklamakan Çöllerinde,Kuzey Amerika’da; Kaliforniya, Nevada, Kolorado, Meksika Çöllerinde,Afrika’da; Büyük sahra, Kalahari, Namibya Çölleri’nde,Avustralya’da; Büyük Kum Çölü’nde,Güney Amerika’da; Atakama Çölü’nde görülür.UYARI: Çöllerin en büyük bölümü Kuzey yarım Küre’dedir. Bu durum, karaların Kuzey Yarım Küre’de Güney Yarım Küre’den daha fazla olmasının sonucudur.

2. Ilıman Kuşak İklimleriIlıman Kuşak İklimlerinin Ortak Özellikleri

Yıllık sıcaklık ortalamaları 20°C’nin altındadır.

Sıcaklık farkları belirgindir.

4 mevsim yaşanır.

2.1. Akdeniz İklimi Akdeniz İkliminin Özellikleri

Yazları sıcak ve kurak geçer.

Yıllık ortalama sıcaklık 18°C - 20°C arasında değişir.

Yazın genişleyen subtropikal antisiklon (DYB), Akdeniz iklim bölgesinde yaz kuraklığını belirginleştirir.

Kışlar ılık ve yağışlıdır. Çünkü kış aylarında gezici alçak basınçlar cephesel yağışlara neden olur.

Yıllık ortalama yağış miktarı 600-1000 mm arasında değişir ve yağış rejimi düzensizdir.

Kar yağışı ve don olayı ender görülür.

Don Olayı: Havanın açık ve durgun olduğu kış gecelerinde aşırı ısınma nedeniyle toprak donar. Don olayı tarımsal üretime büyük ölçüde zarar verir. Karasal bölgelerde don olayı sık görülür.

Akdeniz İkliminin Doğal Bitki Örtüsü Kısa, bodur ağaç ve çalılardır. Bu bitki örtüsüne maki adı verilir. Yaz kuraklığına uyum sağladığından yaprakları genellikle sert, tüylü, ince ve uzundur.

100

Page 101: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Zeytin, defne, keçiboynuzu, mersin, lavanta, kekik ve zakkum maki bitki topluluğu içinde yer alır.

Akdeniz İkliminin Görüldüğü YerlerAkdeniz çevresindeki ülkelerde,Güney Portekiz kıyılarında,Afrika’da Kap Bölgesi’nde, Güneybatı Avustralya kıyılarında,Orta Şili’de,Kuzey Amerika’da Kaliforniya yöresinde,Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Güney kıyılarında görülür.UYARI: Akdeniz iklimi genellikle 30°-40° enlemleri arasında görülür.

2.2. Ilıman Kuşak Okyanus İklimi Ilıman Kuşak Okyanus İkliminin Özellikleri

Orta Kuşak kıtalarının batı kıyılarında, batı rüzgarlarının ve sıcak su akıntılarının etkisiyle gelişen bir iklim tipidir.

Yıllık ortalama sıcaklık 20°C’nin altındadır.

Sıcaklık farkları belirgin değildir.

Yazlar serin ve yağışlı, kışlar ılık ve yağışlı geçer.

Her mevsim yağışlıdır. Sonbahar ve kış yağışları daha belirgindir.

Kar yağışı ve don olayı ender görülür.

Kış aylarında cephesel, yaz aylarında hem cephesel hem de yükselim yağışları görülür.

UYARI: Okyanus ikliminin belirmesinde temel etken batı rüzgarları ve sıcak su akıntılarıdır.

Ilıman Kuşak Okyanus İkliminin Doğal Bitki Örtüsü Yayvan ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan karma ormanlardır.Yer yer çayırlar görülür.

Ilıman Kuşak Okyanus İkliminin Görüldüğü Yerler Kuzey Amerika’nın batı ve güneydoğu kıyılarında, Güney Amerika’nın güneybatı kıyılarında,Batı Avrupa’nın Atlas Okyanusu kıyılarında,Yeni Zellanda’da,Afrika’nın güneyinde,Avustralya’nın doğusunda,Tasmanya’da görülür.

2.3. Ilıman Kuşak Karasal İklim Ilıman Kuşak Karasal İklimin Özellikleri

Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer.

Günlük ve mevsimlik sıcaklık farkları belirgindir.

En yağışlı mevsim ilkbahardır.

Don olayı sık görülür.

Sıcak çöllerin kenarlarında görülen karasal iklimde yaz mevsimi kısa sürer.

101

Page 102: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

UYARI: Ilıman karasal iklimde kış aylarındaki yağış azlığı, termik yüksek basıncın etkili olmasına bağlıdır. Yazın görülen yağışlar ise konveksiyoneldir.

Ilıman Kuşak Karasal İklimin Doğal Bitki Örtüsü İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir. Steplere Kuzey Amerika’da preri, Güney Amerika’da pampa adı verilir. Yüksek yerlerde yer yer iğne yapraklı ağaçlar görülür.

Ilıman Kuşak Karasal İkliminin Görüldüğü Yerler Kuzey ve Güney Amerika’nın iç kısımlarında,Anadolu’nun iç kısımlarında, Irak’ta,İran’da,Türkistan’da,Afrika’nın iç kısımlarında,Avustralya’nın iç kısımlarında görülür.

3. Soğuk Kuşak İklimleriSıcak Kuşak İklimlerinin Ortak Özellikleri

60° - 90° enlemleri arasında görülür.

Sıcaklık yıl boyunca düşüktür.

İklimin elverişsiz olması tarımı sınırlandırmaktadır.

3.1. Soğuk Kuşak Karasal İklimSoğuk Kuşak Karasal İklimin ÖzellikleriBu iklim iki alt bölüme ayrılır.A. Yazı ve Kışı Soğuk Karasal İklim

Yıllık sıcaklık farkları belirgindir.

Yazlar soğuk, yer yer serin ve kısa, kışlar ise çok soğuk, uzun ve karlı geçer. Kar uzun süre toprakta kalır.

En yağışlı mevsim yazdır ve konveksiyonel yağış görülür.

Sıcaklık ortalamalarının Ekvator’a doğru gidildikçe artmasına bağlı olarak bu iklim tipi değişir ve yazları sıcak karasal iklime geçilir.

B. Yazları Sıcak Karasal İklim

Kış sıcakları -10°C’nin altına inmez.

Yaz sıcaklıkları 20°C nin üstüne çıkar.

Yağış miktarı fazladır. İlkbahar ve yaz yağışları daha belirgindir.

Soğuk Kuşak Karasal İklimin Doğal Bitki Örtüsüİğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlardır. Bu bitki örtüsüne tayga adı verilir.Yer yer çayırlar görülür.

102

Page 103: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Soğuk Kuşak Karasal İklimin Görüldüğü Yerler Soğuk kuşağın yazları sıcak karasal iklimi,ABD’nin kuzeydoğusunda,Kanada’da,Kuzey Çin’de,Mançurya’da,Rusya’da,Orta Sibirya’da görülür.Soğuk kuşağın yazları da soğuk karasal iklimi,Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarının kuzeyinde, tundra ikliminin altında bir kuşak halinde görülür.

3.2. Tundra İklimi Tundra İkliminin Özellikleri

Yazlar çok kısa ve serin geçer. Yaz sıcaklığı 10°C’nin üstüne çıkmaz.

Yıllık yağış miktarı 250 mm civarındadır.

Kışlar çok soğuk ve uzun geçer.

Toprak kış aylarında donmuş haldedir.

Yaz aylarında toprağın üst kısımlarında çözülmeler görülür ve bataklıklar oluşur.

Tundra İkliminin Doğal Bitki ÖrtüsüDüşük sıcaklığa ve kuraklığa uyum sağlamış olan kısa boylu çalılar, otlar ve yosunlardır.Bu bitki örtüsüne tundra adı verilir.

Tundra İkliminin Görüldüğü Yerler 60°-70° enlemleri arasında,Asya’da,Avrupa’da,Kanada’nın kuzey kısımlarında,Güney Amerika’nın güney kısımlarında görülür.

3.3. Kutup İklimi Kutup İkliminin Özellikleri

Sıcaklık yıl boyunca 0°C’nin altındadır.

Sıcaklığın düşük olması buharlaşmayı engellediği için yağış az ve kar biçimindedir.

Sürekli donmuş halde olan toprak kar ve buz ile kaplıdır.

Kutup İkliminin Doğal Bitki ÖrtüsüToprak , sürekli kar ve buz örtüsü ile kaplı olduğu için bitki örtüsünden söz edilemez.

Kutup İkliminin Görüldüğü Yerler Kutuplar çevresinde,Grönland’da,Antartika’da görülür.

_____

İklim - Bitki Örtüsü İlişkisiİklim ve bitki toplulukları arasında sıkı bir ilişki vardır. Kutup iklimi haricinde diğer bütün

103

Page 104: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

iklimlerin kendine has karakteristik bitki örtüsü vardır. Farklı bölgelerdeki benzer iklim varlığını benzer tabii bitki örtüsü kanıtlar. Bitki örtüleri yer şekillerinden dolayı, yeryüzünde aralıksız kuşaklar oluşturamazlar. Ancak, genel olarak Ekvatordan kutuplara doğru, geniş yapraklı ormanlar, karışık ormanlar ve iğne yapraklı ormanlar seklinde kuşaklar meydana gelmiştir. 

Enlemlere göre bitki örtüsünün dağılışı

0°–30° - Kuzey ve güney: Geniş yapraklı ormanlar

30°–60° - Kuzey ve güney: Karışık ormanlar

60°–90° - Kuzey ve güney: İğne yapraklı ormanlar

Sıcaklık ve nem, bitki hayatini doğrudan etkiler. Yükseklere çıkıldıkça sıcaklık ve nem oranı azalır. Buna bağlı olarak bitki örtüsü de seyrekleşir. Belirli bir yükseklikten sonra cılızlaşır ve doğal olarak ortadan kalkar. Bir yamaca düsen yağış miktarı ayni ise, yükseldikçe bitki örtüsündeki değişme sıcaklık azalmasıyla ilgilidir. Ancak, sıcaklık şartları ayni ise, farklılaşma nem miktarının değişmesi ile ilgilidir.

_____

İklimin Etkileri1. İklimin İnsan ve Çevre Üzerindeki Etkileri İnsanların yaşantısını, ekonomik etkinliklerini belirleyen en önemli etken iklimdir.

2. İklimin Doğal Bitki Örtüsüne Etkisi Bir bölgede ormanın bulunması, alt ve üst sınırının belirlenmesi doğrudan iklimin kontrolü altındadır. Ormanın yataydaki (enleme bağlı) ve dikeydeki (yükseltiye bağlı) üst sınırını sıcaklık belirler. Yağış ise orman örtüsünün alt sınırını belirleyen önemli bir iklim elemanıdır. Ayrıca yağış miktarı ormanın yoğunluğu üzerinde etkindir. Bir yerde bitki örtüsündeki çeşitlilik de iklim elemanlarına bağlıdır.

3. İklimin Tarım Koşullarına Etkisi Bir bölgenin sıcaklık ve nem koşulları tarım ürünlerini, sulamaya duyulan gereksinimi etkilemektedir.Yaz kuraklığının belirgin olduğu bir yerde sulamaya duyulan gereksinim fazladır. Buna kuraklık sınırı denir.Tarımsal etkinlikleri sınırlandıran diğer bir etken de düşük sıcaklıktır.Sıcaklık kutuplara doğru ve yükseklere çıkıldıkça düşer. Belli bir yerden sonra tarımsal etkinlik sona erer. Ancak, bazı ürünler düşük sıcaklığa daha dayanıklı olduğundan tarım alanları kutuplara daha yakındır.UYARI: Tarımın yükselti sınırı, tropikal kuşakta 4000 m, Türkiye’de 2000 m civarındadır.

4. İklimin Toprak Oluşumuna Etkisi 

104

Page 105: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

Bir bölgedeki toprağın türü, oluşum süresi ve derinliği iklimle yakından ilişkilidir. Değişik iklim bölgelerindeki topraklar birbirinden farklıdır. Örneğin nemli bir bölgede yağışlar ve yüzey suları ile toprağın içindeki kireç ve mineraller yıkanır. Çöllerde ise yağış azlığı nedeniyle topraktaki yıkanma minimum düzeydedir.

5. İklimin Kara ve Deniz Sularına Etkisi İklimin, karalardaki suların oluşumu ve özellikleri üzerinde önemli etkisi vardır. Akarsular, göller, yer altı suları ve kaynaklardan oluşan kara sularının fiziksel ve kimyasal özellikleri ile su potansiyelleri iklimle yakından ilişkilidir. İklim, akıntılar, denizlerin su sıcaklığı ve tuzluluk oranı üzerinde de etkilidir.

6. İklimin Yer şekillerine Etkisi Bir bölgede etkili olan dış güçler (akarsular, buzullar, rüzgarlar) bölgenin iklim koşullarına bağlı olarak değişir.Örneğin Türkiye’de akarsuların oluşturduğu yer şekilleri yaygınken, İsveç, Norveç gibi soğuk enlemlerdeki ülkelerde buzul şekilleri yaygın olarak görülmektedir.

7. İklimin Nüfus ve Yerleşmeler Üzerine Etkisi Yeryüzünde nüfusun dağılışı büyük ölçüde iklimin kontrolü altındadır. Nüfusun yatay dağılışı incelendiğinde, nüfusun yoğun olduğu ülkelerin Orta Kuşak’ta toplandığı görülür. Buna karşın sıcak ve kurak çöller ile kutuplarda nüfus yok denecek kadar azdır. Yerleşmelerin dikey dağılışı ise yükseltiye ve denize olan uzaklığa bağlıdır. Ayrıca nüfusa bağlı olarak yerleşmelerin yoğunluğu ve büyüklüğü de iklimle ilişkilidir.

8. İklimin Konut Tiplerine Etkisi Bir yerin iklim koşulları ile konut tipleri ve yapı malzemesi arasında yakın bir ilişki vardır. Örneğin kar yağışının etkin olduğu yerlerde evler dik çatı yapılırken, sıcak ve kurak iklim koşullarının etkin olduğu yerlerde kalın duvarlı, küçük pencereli ve düz çatılı yapılır. Kent yerleşmelerinde ise yapılaşma, iklim koşullarından bağımsızdır.

9. İklimin Turizme Etkisi Yıl boyunca sıcaklık koşullarının uygun olduğu kıyı bölgeleri deniz turizminin geliştiği yerlerdir. Örneğin Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde deniz turizmi çok gelişmiştir.Ayrıca yüksek dağlarda ve yüksek enlemlerdeki kar yağışına bağlı olarak yapılan kış turizmi de iklimin kontrolü altında gelişmiştir.UYARI: İklim özellikleri benzer bölgelerde;doğal bitki örtüsü,tarımsal etkinlikler,akarsu rejimleri,konut tipleri ve yapı malzemesi,turizm etkinlikleri,insanların gereksinimleri (giyim beslenme) benzer özellikler gösterir.

105

Page 106: content.lms.sabis.sakarya.edu.trcontent.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/50903/28548/düzenlenmiş... · Web viewÇEVRE BİLİMİ. İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündemde olan

106