12
İzmir Büyükşehir Beledi- yesi’nin açtığı sınavı ka- zanmalarına rağmen Danıştay kararı nedeniyle atamaları ya- pılmayan itfaiye beri adayları, eylemlerini sürdürüyor. EMEK 6 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yanarak can vermesi ile sonuçlanan olayın ardından toplam 131 kişi yargılanmıştı. Bunlardan 121’i hakkında kesinleşmiş dava bulunuyor. Ancak yalnızca 10 sanıkla ilgili dava sürdü ve bunların da 4’ü yakalanamadı. 1’i ise “suçun mahiyetinden ötürü” serbest kaldı. Kalan 5 kişi hakkında süren dava ise geçtiğimiz günlerde 7 yıllık zamana- şımı süresinin dolması gerekçesi ile düştü. Bundan 2 yıl önce de 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması üzerine 16 Mart 1878 tarihinde Beyazıt’ta yaşanan katliam hakkındaki dava düşmüştü. GÜNCEL 5 Katliamlarda zamanaşımı devam ediyor İtfaiyeciler belediyeyi protesto etti 8 Mart günü mecliste kabul edi- len Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu Cum- hurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onay- landı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunduğu yasa tasarısından hareket edilerek hazırlanan yasa, bir yıl bekletildik- ten sonra çıkarıldı. GÜNCEL 3 Cumhurbaşkanı kadına şiddet yasasını onayladı Eyüp’e serbest halka yasak İşsizlik oranları en son %9.8 olarak duyu- ruldu. Bir taraftan büyüme beklentileri ge- rilerken, diğer taraftan krizin etkilerinin artacağı uyarıları geliyor. Hükümetin istihdam politikaları ise sorunu çözmekten çok derinleştiriyor gibi gö- züküyor. Hal böyleyken İstihdam nasıl oluşuyor? ekonomİ 8 “21 yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek’’ adını taşıyan OECD raporuna göre, Türkiye’de önemli derslerde on okul- dan, sekizinde öğretmen açığı olduğu açıklandı. Türkiye öğretmen açığı konusunda ise dünyada bir numara. eğİtİm 10 Adı Bedensiz Ruhlar… 48. Uluslararası Al- tın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belge- sel Film ödülünün sahibi. Belgesel para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların hayatını anlatıyor.Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü. kültür - sanat 12 20 MART 2012 SALı l SAYı:24 l 1 TL www.yarinhaber.net Fırat Üniversitesi öğrencisi Hamza Yıldız, çalışırken yüksek gerilimde kaldı ve kolunu, baca- ğını kaybetti. 5 İşsizliğin artması an meselesi Öğretmen açığında Türkiye bir numara Hayatı çalınmış ‘hayatsız kadınlar’ Okumak için hayatından oluyordu Bir newroz, bir nevruz kutlaması. Resimlerin biri Zeytinburnu Kazlıçeşme’de diğeri ise Eyüp’te çekildi. İki resmin ortak yönü ise her ikisinin de 21 Mart’tan önce yapılan kutlamalardan çekilmiş olması. Birinde devlet halkı panzerlerle, gazlarla engellemeye ça- lışırken diğerinde ise devlet erkanı “resmi” ateşin üzerinden atlıyor. Devletin söylediği günün dışında kutlamalara katılanlar “savaş medyası” aracılığıyla provakatör ilan edildi. Newroz yasakları AKP’nin ‘90’lardaki gibi bir savaşı başlattığına işaret ediyor. 90’lara dönmek Devlet 21 Mart’ta kutlamayı dayattı, bayrama kan sıçradı AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Direnenlerin baharı gelmesin isteniyor SİBEL UZUN UYANIS 4 09 Ölümsüzler ülkesi GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5 “Milletimize hayırlı olsun” söz- leriyle Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasını değerlendi- ren Başbakan Recep Tayyip Er- doğan şimdide ‘olabiliyor böyle şeyler’ dedi. sİyaset 4 Mısır’da Kahire ve diğer şehirler- de işçilerin grevleri ve protesto eylemleri sürüyor. dünya 11 Esenyurt’ta, 11 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan patla- madan sonra tekrar gündeme gelen “iş cinayetleri” devam ediyor. EMEK 6 Başbakan’a göre zamanaşımı yok! Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinden yapılan hesapla- malara göre, 5 yılda kullanılan konut kredisi miktarı ise yüzde 122 arttı. ekonomİ 8 Daha borçlu hale geliyoruz Mısır’da işçiler grevde İşçi ölümleri devam ediyor Devlet gücünün yettiği ilde Newroz’u kutlamak isteyenleri alana sokmazken, Diyarbakır’da kolluk kuvvetleri alana dahi yaklaşamadı. İs- tanbul’daki mitinge orantısızca saldıran devlet BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin’i katletti. Ölümün ardın- dan hükümet yetkilileri bir baş sağlığı bile dilemeden asparagas açıklamalarda bulundu ve Hacı Zengin’in evde öldüğü söylendi. Ancak fotoğrafından durumun tam tersi olduğu görülüyor. Batman’da yapılan Newroz kutlamasına saldıran polisler milletvekillerinin de bulunduğu aracın camlarını taşla kırdı ve içeriye gaz bombası attı. Gazdan etkilenerek dışarıya çıkan Mardin milletvekili Ahmet Türk’ü bir polis yumruk atarak darp etti. Özel olarak Kürtlere yasaklandığı belli olan Newroz için devlet kendi sözünü yuta- rak, yasaklara uymadan 21 Mart dışında- ki günlerde kutlamalar yapıyor. Devletin saldırgan ve çelişki dolu tutumu ile ilgili olarak Emekçi Hareket Partisi Genel Baş- kanı Sibel Uzun ve Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel Yarın’a konuştular. 3 Şubat ayı bütçe sonuçlarına göre, merkezi yönetim bütçesi 2011 yılı Şubat ayında 988 milyon lira fazla verir- ken, bu yılın aynı ayında 2 milyar 641 milyon lira açık verdi. 7 2.6 milyar TL Ruhsal sakatlıklara sansür 02 Yarın muhabiri Sevda Yılmaz araştırdı: Fransız düşünür Alain Badiou ile röportaj: Bir şeyler mümkün dünya solunun yaşayan en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen ünlü Fransız düşünür Alain Badiou’yla günümüz siyase- tinde öne çıkan konuları konuştuk. Gençler Konferans’a çağırıyor Gençler meydana İnisiyatifi; 25 Mart Pazar günü Hacettepe Üniversitesi’nde 11.00’de “Kuruluş Konferansı” düzenleyecek. 10 18 Mart 2011 Pazar Kazlıçeşme Meydanı 19 Mart 2011 Pazartesi Eyüp Stadı

Yarın 24. sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

www.yarinhaber.net

Citation preview

Page 1: Yarın 24. sayısı

İzmir Büyükşehir Beledi-yesi’nin açtığı sınavı ka-

zanmalarına rağmen Danıştay kararı nedeniyle atamaları ya-pılmayan itfaiye beri adayları, eylemlerini sürdürüyor. emek 6

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yanarak can vermesi ile sonuçlanan

olayın ardından toplam 131 kişi yargılanmıştı. Bunlardan 121’i hakkında kesinleşmiş dava bulunuyor. Ancak yalnızca 10 sanıkla ilgili dava sürdü ve bunların da 4’ü yakalanamadı. 1’i ise “suçun mahiyetinden ötürü” serbest kaldı. Kalan 5 kişi hakkında süren dava ise geçtiğimiz günlerde 7 yıllık zamana-şımı süresinin dolması gerekçesi ile düştü. Bundan 2 yıl önce de 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması üzerine 16 Mart 1878 tarihinde Beyazıt’ta yaşanan katliam hakkındaki dava düşmüştü. güncel 5

Katliamlarda zamanaşımı devam ediyor

İtfaiyeciler belediyeyi

protesto etti

8 Mart günü mecliste kabul edi-len Ailenin Korunması ve Kadına

Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu Cum-hurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onay-landı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunduğu yasa tasarısından hareket edilerek hazırlanan yasa, bir yıl bekletildik-ten sonra çıkarıldı. güncel 3

Cumhurbaşkanı kadına şiddet yasasını onayladı

Eyüp’e serbest halka yasak

İşsizlik oranları en son %9.8 olarak duyu-ruldu. Bir taraftan büyüme beklentileri ge-

rilerken, diğer taraftan krizin etkilerinin artacağı uyarıları geliyor. Hükümetin istihdam politikaları ise sorunu çözmekten çok derinleştiriyor gibi gö-züküyor. Hal böyleyken İstihdam nasıl oluşuyor?

ekonomİ 8

“21 yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek’’ adını taşıyan OECD

raporuna göre, Türkiye’de önemli derslerde on okul-dan, sekizinde öğretmen açığı olduğu açıklandı. Türkiye öğretmen açığı konusunda ise dünyada bir numara. eğİtİm 10

Adı Bedensiz Ruhlar… 48. Uluslararası Al-tın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belge-

sel Film ödülünün sahibi. Belgesel para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların hayatını anlatıyor.Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü.

kültür - sanat 12

20 mart 2012 salı l sayı:24 l 1 tl www.yarinhaber.net

Fırat Üniversitesiöğrencisi Hamza Yıldız, çalışırken

yüksek gerilimde kaldıve kolunu, baca-

ğını kaybetti. 5

İşsizliğin artması an meselesi

Öğretmen açığında Türkiye bir numara

Hayatı çalınmış ‘hayatsız kadınlar’

Okumak içinhayatından oluyordu

Bir newroz, bir nevruz kutlaması. Resimlerin biri Zeytinburnu Kazlıçeşme’de diğeri ise Eyüp’te çekildi. İki resmin ortak yönü ise her ikisinin de 21 Mart’tan önce yapılan kutlamalardan çekilmiş olması. Birinde devlet halkı panzerlerle, gazlarla engellemeye ça-lışırken diğerinde ise devlet erkanı “resmi” ateşin üzerinden atlıyor. Devletin söylediği günün dışında kutlamalara katılanlar “savaş medyası” aracılığıyla provakatör ilan edildi. Newroz yasakları AKP’nin ‘90’lardaki gibi bir savaşı başlattığına işaret ediyor.

90’lara dönmekDevlet 21 Mart’ta kutlamayı dayattı, bayrama kan sıçradı

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Direnenlerin baharı gelmesin isteniyorSİBEL UZUNUYANIS 4

09

Ölümsüzler ülkesi

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5

“Milletimize hayırlı olsun” söz-leriyle Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasını değerlendi-ren Başbakan Recep Tayyip Er-doğan şimdide ‘olabiliyor böyle şeyler’ dedi. sİyaset 4

Mısır’da Kahire ve diğer şehirler-de işçilerin grevleri ve protesto eylemleri sürüyor. dünya 11

Esenyurt’ta, 11 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan patla-madan sonra tekrar gündeme gelen “iş cinayetleri” devam ediyor. emek 6

Başbakan’a göre zamanaşımı yok!

Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinden yapılan hesapla-malara göre, 5 yılda kullanılan konut kredisi miktarı ise yüzde 122 arttı. ekonomİ 8

Daha borçlu hale geliyoruz

Mısır’da işçiler grevde

İşçi ölümleri devam ediyor

Devlet gücünün yettiği ilde Newroz’u kutlamak isteyenleri

alana sokmazken, Diyarbakır’da kolluk kuvvetleri alana dahi yaklaşamadı. İs-tanbul’daki mitinge orantısızca saldıran devlet BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin’i katletti. Ölümün ardın-

dan hükümet yetkilileri bir baş sağlığı bile dilemeden asparagas açıklamalarda bulundu ve Hacı Zengin’in evde öldüğü söylendi. Ancak fotoğrafından durumun tam tersi olduğu görülüyor. Batman’da yapılan Newroz kutlamasına saldıran polisler milletvekillerinin de bulunduğu

aracın camlarını taşla kırdı ve içeriye gaz bombası attı. Gazdan etkilenerek dışarıya çıkan Mardin milletvekili Ahmet Türk’ü bir polis yumruk atarak darp etti. Özel olarak Kürtlere yasaklandığı belli olan Newroz için devlet kendi sözünü yuta-rak, yasaklara uymadan 21 Mart dışında-

ki günlerde kutlamalar yapıyor. Devletin saldırgan ve çelişki dolu tutumu ile ilgili olarak Emekçi Hareket Partisi Genel Baş-kanı Sibel Uzun ve Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel Yarın’a konuştular. 3

Şubat ayı bütçe sonuçlarına göre, merkezi yönetim bütçesi 2011 yılı Şubat ayında 988 milyon lira fazla verir-ken, bu yılın aynı ayında 2 milyar 641 milyon lira açık verdi. 7

2.6 milyar TL

Ruhsal sakatlıklara sansür02

Yarın muhabiri Sevda Yılmaz araştırdı:

Fransız düşünür Alain Badiou ile röportaj:

Bir şeyler mümkündünya solunun yaşayan en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen ünlü Fransız düşünür Alain Badiou’yla günümüz siyase-tinde öne çıkan konuları konuştuk.

Gençler Konferans’a çağırıyorGençler meydana İnisiyatifi; 25 Mart Pazar günüHacettepe Üniversitesi’nde 11.00’de “Kuruluş Konferansı” düzenleyecek. 10

18 Mart 2011 PazarKazlıçeşme Meydanı

19 Mart 2011 PazartesiEyüp Stadı

Page 2: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN

Dilovası’nda “Onur” kazandı

20 mart 2012 yarıN

Bu hafta yarın Gazetesi’nin dağıtımı için,

mutlak uğrağımız olan kargo şirketinde çalı­

şan Kader Yıldırım ile birlikteyiz. İşte bize

anlattıkları.

Daha radikal olunmalıBize kısaca kendinizden ve mesleğinizin zorluklarından bah-

sedebilirmisiniz?Daha önce İstanbul’da çalışıyordum. Evlenince buraya

geldim. 2 yıldır burada çalışıyorum. Yoğun olarak çalışıyo-

ruz. SSK’nın belirttiği mesai saatleri içerisinde çalışsak bile

işimiz oldukça ağır. Özellikle beden emeğine dayanıyor

ve çok yorucu. Bütün kargo şirketlerinde durum böyle.

Geçiminizi sağlayabilmeniz için yeterli bir iş mi?

İhtiyaçlarıma hiçbir anlamda cevap veremiyor. Asgari

ücretin ne kadar olduğunu düşünün. Kira, çocuk vs.

Kesinlikle hiçbir zaman bu ücretle geçinemezsin. Dışa

yönelik bir iyileşme var. Ancak içe yönelik bir düzenleme

yok. Çok eksiklikler var. Görünürde Avrupa standardında

çalışıyoruz. 1 Mayıs İşçi bayramı bile yeni düzenlemelerle

tatil olmaya başlandı. Mesela cumartesi günleride çalışı-

yoruz. Cumartesilerinin de tatil olmasını isterdik. Birçok

taleplerimiz olmasına rağmen hiçbir talebimiz dikkate

alınmıyor. Sektör tekelin elinde olan bir şey. Hatırlarsınız

1996-1994 de Aras Kargo çalışanları, çalışma saatlerinin

düzenlenmesi ve çalışma şartları hakkında Türkiye gene-

linde bir eylem yapmıştı. 1994-1996 da birçok insanın

sırf bu nedenle çıkışını verdiler. Onlar için önemli değil.

Onlara göre gidersin başka yerde çalışırsın. Ben de bura-

dan çıkmış olsam maaşım zamanında ödenmeyecek. Bu

yüzden pekçok insan işini kaybetmeyi göze alamıyor ve

sesini çıkarmıyor.

Çalıştığınız yer itibariyle toplumun en dinamik kategorile­

rinden gençlerle birliktesiniz. Bu konuda ne söylemek is­

tersiniz?Öğrencilerin olduğu yer olması güzel. Dünyanın nere-

sine giderseniz gidin eğitim demek cehaletin olmaması

demektir. Üniversitelerin olması o ilin gelişmişliğini de

gösterir. Bursa ile İstanbul’u karşılaştırdığımda keşke bu-

rası da biraz açık olabilseydi diyorum. Tek bir üniversiteye

sahip. Eylemler vs. çok az. Yani toplumsal etkileşim yok.

Haberin olmuyor. Ancak kendin takip ederek gündemi

yakalayabiliyorsun. Bu nedenle insanlar da duyarsız ka-

labiliyor. Renkleri anlayamazsan hayatın tadı da olmaz.

Hep bir renk, hep bir dil üzerine gittiğin zaman “ben”

demiş olursun. Bu da mümkün değil. Geniş düşünmek

lazım. Bu toplumda da öyle. İş yaşamında da öyle. Her

bakımdan daha radikal olunmalı. yarIn BURSA

Hazırlayan Halil Altunpolat

Dersim isyanı 1934’te çıkarılan İskân Yasası’nı Dersim’de uygulamayan devlet, ön-ce kentin adını değiştirdi, ardından vali ve komutana sınırsız yetkiler verilerek, özel mahkemeler ve vergi-lerle Dersim halkı üzerindeki baskı ve asimilasyon politikaları hızla uy-gulanmaya başlandı. 21 Mart’ta Se-yit Rıza önderliğinde Dersimlilerin isyanı başladı. 1938’e gelindiğinde, 50 binden fazla Dersimli katledil-miş, 10 binler göçe zorlanmıştı.

GerÇekÇi ol imkânsızı iste Paris, Nanterre Üniversitesi’nde Vietnam Savaşına karşı çıkan ve eğitimde reform isteyen öğrenciler, üniversiteyi işgal etti. Kısa sürede 68 Hareketi tüm dünyayı sardı.

itirafa soruşturmaPolis memuru Sedat Caner, Nokta Dergisi’ne verdiği röportajda iş-kence yaptığını itiraf etti. İşkence yaptığı için değil, itiraf ettiği için yargılandı.

soykırım BaşlaDı Naziler, Yahudi, sosyalist ve eşcin-selleri Polonya’daki Auschwitz kam-pına götürmeye başladı. 1.1 milyon kişi bu kampta öldürüldü.

Ruhsal sakatlıklara sansür

21

22

25Mart 1986

Mart 1937

Mart 1968

26Mart 1942

Pkk ile “sıcak çatışma” yaşayan tüm askerler dikkat; Malül sayılarak maaş bağlanması gereken teşhisinize sansür var. “Post travmatik stres bozukluğu psikiyatrik bir tanım. Yaygın adıyla Vietnam Sendromu olarak bilinir. Rahatsızlık olağanüstü yada kötü olaylarda ortaya çıkar. Konu savaş olduğunda sıcak çatışmalara giren tüm insanlarda kaçınılmazdır.

Beynin bu ola-

ğanüstü durum kar ş ı s ındak i algılayış ve bey-nin kimyasallar-la tepkilerinden kaynaklanır.

Çatışmaların askerlik süresince yaşan-dığını düşünürsek oradan sivil hayata dönenler ağır ruhsal sorunlarla yüz yü-ze kalıyorlar. Tedavi olmaları çok zor v e uzun sürede alıyor. Bu insanların malulen gazi sayılıp maaş ve SGK hiz-metlerinden yararlanmaları gerekir.”

Konuyu görüştüğüm Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi’nde uzun yıllar çalışmış klinik uzman psikolog Eda Yıldırım bu konunun tam bir skandal olduğunu mağdur hastaların gerek kli-nik yatışlarında gerekse dışardan terapi gören hastalarda şahit olduğum, aldık-ları travmalar sonrası çalışma hayatına uyum sağlamaları mümkün değildir. İhtisas hastanelerinin bu teşhisi içeren

raporlarının yeterli olması gerekirken malül sayılabilmeleri “Askeri Hastane heyet raporları geçerli sayılmaktadır. Nedeni gayet açık binlerce insana ma-aş bağlamak devletin işine gelmiyor. Resmi kanalların izniyle gittiğim ilgili hastane yetkilileri fotoğraf vermedi-ler ve açık kimlikleriyle konuşmak istemediler. Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi’nde klinik şefi olan bir do-çent bu olayın tamamen “bir sansür mekanizmasıyla üstünün kapatıldı-ğını” söylemekle yetindi ve yüzlerce hastanın kliniklerinde savaş mağduru, “yatışlı hasta” olarak tedavi gördüğünü ifade etti. Heyet depresyon tanısıyla işin içinden sıyrılıyor.

Dayım Muhammed Düzgün İskenderun’da askerliğini yaparken çarşı izninden bir saat geç geldiği için yoğun işkenceler ve hücre hapsi sonucu yaşamını akıl hastanelerinde geçirdi. Çok ince ruhlu bir insandı. Onu en son beyin kanaması sonrası ameliyat edilen annemin saçlarının ka-

zıtılmasına ağlarken görmüştüm. Has-sasiyeti, ablasının (benim annemin) gençliğinden aklında kalan kıvırcık gür saçlarıydı ve “nasıl kıydılar?” diyordu. Bu benim aile dramım. Ziyan edilen yaşamlar devletin hiç umurunda değil-

di. Kürt Anneler (gerilla anneleri) ve asker annelerinin dramları aynıdır. Ve halklar kardeştir.

Barış için acilen hepimizin yapaca-ğı bir şeyler olmalı.

Kocaeli Dilova Vadisi’nin “kanser yuvası” haline geldiğini, yaptığı

araştırmalar sonucu ortaya koyan Prof Dr. Onur Hamzaoğlu’na şarlatan diyenler hak ettikleri cezayı aldı. Kocaeli Büyükşehir be-lediye Başkanı Karaosmanoğlu, 3 bin 480 lira para cezasına çarptırıldı. Sermayenin ya-nında yer alıp, halkın sağlığını hiçe sayanlara karşı “Onur” kazandı. Gelinen süreci Yarın Gazetesi olarak Prof Dr. Hamzaoğlu ile bir-likte değerlendirdik.

Halkın sağlığı piyasanın şefkatli kol-larına Bırakılamaz

Hamzaoğlu çalışma-larına dair yaptığı açıklamanın ardın-dan neler yaşandı-ğını şöyle ifade etti: “Benim halkı ga-leyana getirdiğim, korkuttuğumla ilgi-li olarak YÖK’e baş-

vuruda bulundu. Ondan sonra soruşturma sonucu uyarı cezası verildi. Bir başka boyut olarak, hem Büyükşehir Belediye Başkanı hem de Dilovası Belediye Başkanı savcılığa, Dilovası’ndaki halkı korkuttuğumla ilgili suç duyurusunda bulundular. Savcılık gö-revsizlik kararı aldı ve dosyayı üniversiteye gönderdi, mesleğiyle ilgili bir tutum mu bu diyerek. Onun üzerine üniversite benimle ilgili olarak ceza soruşturması açılmasını uygun buldu. Eğer Üniversite benim yar-gılanmama müsaade ederse, dosyayı mahke-meye gönderirse, iki ile dört yıl arası hapisle yargılanacağım.”

“BeleDiyeni 3. avukatı üniversiteDir”Hamzaoğlu bilimsel bir araştırmanın, bi-limsel olarak ispat edilmiş bir gerçeğin mahkemece “ağır tahrik” olarak değerlen-dirilmesiyle ilgili de şunları söyledi: “Eğer bu bir içtihat haline dönüşmüşse, bundan sonra hiçbir bilim insanı, her hangi bir der-gide, bilimsel bir dergide makalesi yayın-lanmadan, konuşamayacak. Onun için bu çok tehlikeli bir durum. Bunu da sağlayan, üniversitemizi, sektörü ve sektörün istemi doğrultusunda kuran yönetim kuruludur. Dolayısıyla mahkemeye de yol gösteren, mahkemeye bu yolu açan, ya da belediyeye de üçüncü bir avukat olarak yardım eden üniversitenin kendisidir. “

4. Demir Çelik faBrikası aÇılDıDilovası’nda Hamzaoğlu’nun araştırma sonuçlarını açıklamasının ardından, Ba-kanlıklardan ve Belediyelerden gerekenle-rin yapıldığına dair açıklamalar geldi. Ama bu yazıya rağmen sanayi bakanlığının da katıldığı bir törenle Eylül 2011 tarihinde Kocaeli’nin dördüncü demir çelik fabrika-sının temeli atıldı.

Bizim sorumluluğumuzDurProf. Dr. Hamzaoğlu öğretim üyelerinin, bilim insanların topluma karşı sorumlu ol-duğunun altını şu cümlelerle bir kez daha çizdi: “bir öğretim üyesi olarak, bir insan olarak, insana rağmen, doğaya rağmen olan her şeye karşı, bilimsel veriler ışığında top-lumsal yaşantının yeniden düzenlenmesine katkıda bulunmak zorundayız. O bizim so-rumluluğumuz içindedir. “ yarIn TOPLUM

Bahar aylarında en sık görü-len hastalıklardan olan alerjik

nezle halk arasında “saman nezlesi” olarak bilinir. Bu aylarda çiçeklerin açması ile havaya yayılan polenler (çiçek tozu) en önemli sebebidir. Burun tıkanıklığı ve akıntısı, koku alamama, hapşırma, halsizlik ile kendini belli eder. Belirtiler sinsi ilerlediğinde teşhisi zordur. Çoğu zaman, uzun süre ızdırap çektikten sonra “acaba alerjik miydi?” diye düşünürüz. Ve çok sonra alerji he-kimine başvurmuş oluruz. Asıl so-run da bu noktada başlar. Çünkü alerjik nezlenin, üst ve alt solunum yollarında oluşturduğu tahribat be-

raberinde Otit (orta kulak iltihabı), Sinüzit (Burun çevresindeki sinüs adı verilen boşlukların iltihaplan-ması), astım (Akciğer içinde-ki hava yollarının iltihabi hastalığı) gibi hastalıkları da meydana ge-tirir. Bu ne-denle alerjik nezle deyip geçmemeliyiz. Kendimiz ko-ruyucu tedbirleri almalıyız. Polen yoğunluğu en çok 08.00-14.00 saatleri arasında oldu-

ğundan, bu saatlerde dışarı çıkma-maya çalışalım. Sigara içmeyelim ve yanımızda içilmesine izin vermeye-

lim. Özellikle bahar ayında kapı ve pencerelerimizi kapa-lı tutalım. Giysilerimizi açık havada kurutmayalım. Şapka ve ceketlerimizi daha sık yı-kayalım. Tüylü ve yünlü bat-

taniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edelim. Evimiz kaloriferli veya sobalı ise ev havası kuru olacağından su buha-

rı ile nemlendirelim. Bunun dışında burnumuzun dış kısmına ve göz çevremize çok ince bir tabaka

halinde vazelin sü-relim. Böylece polenlerin vazeline yapışmasını sağlayarak, solunum yolumuzdan girişlerini engellemiş oluruz.

Alerjik nezle deyip, geçmeyelim

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

sevDa yılmaz

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) geçtiğimiz günlerde yap-tığı düzenleme ile ücretsiz sağlık hizmeti verdiği için, 70

milyonluk Türkiye’de sadece bir ayda 80 milyon başvurunun yapıldığı acil servislerden de para almanın yolunu buldu. Hükü-metin “herkese ücretsiz acil servis” iddiasında delik açtı.

SGK’ nın geçtiğimiz günlerde yayımladığı Sağlık Uygula-ma Tebliği (SUT), vakıf üniversiteleri ile özel hastanelerin acil servislerine başvuranlardan para alınmasının önünü açtı. SGK, bu kez de özel sağlık kuruluşlarına acil olarak başvurulsa bile bu halin ortadan kalktığına karar verilen hallerde ücret alınmasına izin verdi. Buna göre, vakıf üniversiteleri ile özel hastanelerin acil servislerine başvuranların acil hallerinin sona erdiğinin düşünül-mesi halinde, hastaya taahhütname imzalatılacak. Taahhütnamede şu ifade yer alacak: “acil halimin sona erdiği ve bundan sonra sunulacak sağlık hizmetleri için ödediğim ilave ücreti SGK’ dan talep etmeyeceğimi kabul ve taahhüt ediyorum.”

Sağlıkta dönüşüm politikaları çerçevesinde “sağlığa erişim hakkı”nın, temel insan hakkı olmaktan çıkarılıp, “parası olanın hakkı” olduğu, acil hastalardan bile para istenmesiyle tastiklenmiş oldu. Şimdilik sadece özel hastanelerde uygulanacak tebliğ kısa süre içerisinde genelleşecektir. Ayrıca SGK’ nın acil hasta tanımı da, ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlar, tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile başka bir sağlık kurulu-şuna nakli halinde hayatın veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar dışındaki hastaları acil kabul etmiyor. yarIn TOPLUM

28 Kasım’da okuduğu lisede yapılan yangın tatbikatında yanan Onur Zeki Aygün, Tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Bitlis’te Çok Programlı Lise’nin bahçesinde meydana gelen olayın ardından ağır yaralı halde ambulans helikopterle Kocaeli’ye getirilerek Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Ünitesi’nde tedavi altına alınan lise öğrencisi Onur Zeki Aygün, yaklaşık 4 aydır burada tedavi görüyordu. Vücudunun yüzde 50’si yanan, Onur 4 aydır yaklaşık 20 ameliyat geçirdi, 70 ünite kan verildi. Dün “sonuncusu” denilen ameliyata giren Onur’un kalbi bu ameliyata dayanamadı.

Oğlunun tedavisi boyunca Derince’de hastaneden ayrılmayan baba-sı Haydar Aygün bu olayın sorumlusu olan öğretmenlere ise sadece açığa alma ve kınama cezası verilmesini eleştirmiş-ti. Tedavi altına alındığı günden beri perişan olan aile, çocuklarının ölümün-den sonra yıkıldı. Onur Zeki Aygün’ün cenazesinin, memleketi Muş’ta toprağa verileceği öğrenildi. yarIn TOPLUM

Acile giden hastalar dikkat

Tatbikatta yananOnur kurtarılamadı

onur Hamzaoğlu

Page 3: Yarın 24. sayısı

20 mart 2012 yarıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

90’lara dönmekTaraf gazetesinde “ben solun ciğerini bilirim” havalarında bir köşe yazarı var. Eski solcu olduğu için böylesi bir bil-giye sahip olduğunu düşünüyor. Bilgiye bu yoldan sahip olmak, onun mutluluğunda hiçbir eksiklik yaratmamış. Keşke en başından beri sağcı-liberal biri olsaydım gibi bir hayıflanması yok.Bahsettiğim kişi Melih Altıok. Gazetedeki köşesinin adı da “Solaçık”. Allah günah yazmasın ama Ecevit hükü-metinin onlarca insanın öldüğü cezaevi operasyonuna verdiği “Hayata Dönüş” adı gibi. Ecevit’in çok düzgün bir diksiyonla “Hayata Dönüş” ifadesini kullanması hakikaten tüyler ürperticiydi. Melih Bey de insanı ürküten birisi.Tam bir kendisiyle barışık olma yapıntısı. Neyi tercih etse o tercih ettiği tutumun fevkalade olduğu-nu iddia etmesi insanı şaşırtıyor. Bir insanda gayet doğal olarak rastlanabilecek tereddüdün zerresi yok bu yazarda. Müthiş aydınlanmacı düşündüğü zamanlardaki yazıları jilet gibi. Aradan üç beş hafta geçiyor. Bakıyorsunuz sağcı-liberalimsi biri olarak yazdığı yazılar da jilet.Kısa süre içerisinde tam tersi şeyler söylese de kendisinden son derece emin.Kötü ve aslında utanılacak durumlar karşısında bu kadar emin, ferah ve keyifli olması insanı korkutuyor.Rezervuar Köpekleri filminde bir sahne vardı. Soyguncu ekipten birisi her yerinden sandalyeye bağlı ve ağzı bantlı adamın kulağını kesmeyi kafasına koymuştu. Tatlı bir müzik eşliğinde adamın etrafında dans ederek ve şarkıyı mırıldanarak yapmaya hazırlanıyordu bu işi. Korkunç olan kulağın kesilmesinden öte adamın bu kadar mutlu ve kendisiyle barışık olabilmesiydi.Melih Bey’in son zamanların döneklerini temsil edebilecek genel özellikleri var. O nedenle onun üzerine konuşmak dönekler üzerine konuşmak olarak kabul edilebilir.Kendisi uzun bir zaman diliminden bakıldığında elbette ki tutarsızdır. Bununla birlikte anti-komünist olmayı tercih ettiği dönemden itibaren kendi düşünsel temasını pek de güzel işlediğini söyleyebiliriz.En son Newroz’da yaşananlar üzerine bir yazı kaleme al-mış.Normalde liberali tayfa “Amerikan emperyalizminin bize ettikleri” bahsine girildiğinde bu bölümü çok komplocu bulup “canım ne alakası var, her şeyi Amerika mı yaptı-rıyor” diye kükrerdi. Melih Bey şu an, Newroz eylemleri esnasında kaybettiğimiz BDP’li Hacı Zengin’in ölümünün “polisin elinden” ya da “komplo neticesinde” olduğundan bahsediyor.Bir ülkede bir insan polisin elinden daha nasıl ölür Melih Bey? Bu ölme şekli de mi polise suç yüklemiyor? İnsanlar diyelim ki gaz bombasının çarpması sonucunda ölmedi de gazdan öldü. Bu durumda polis suçlu değil midir? Bu ülkede polis eylem yapanların üzerine gaz bombası tüfeğini ya da herhangi bir silahı bilakis doğrultmuyor mu sanıyorsunuz? Siz İskandinav ülkelerinden birinde mi yaşıyorsunuz aca-ba?Komplo denilen saçmalığınızla, polisin müdahalesi so-nucunda ortaya çıkan ölümü nasıl birlikte ele alabiliyor-sunuz? Bu nasıl bir kemalist-ulusalcı-komplocu olmayış efendim?Bir insanın bakışında sınıflar, uluslar, toplumsal cinsiyet-ler gibi tarihi belirleyen hiçbir toplumsal kategori yoksa, komplocu açıklamalar yapmaya başlaması muhtemeldir. Her şeyi istihbarat teşkilatları ya da “pis solcu örgütler” yapıyor sanır. O nedenle sözüm ona pek karşı çıktığı ulu-salcılarla, Melih Bey komplo analizleri yapmakta çok kolay ortaklaşabiliyor. Metot aynı.Son yazısında bir de “teknik bir sorunu politik imalarla yüklü bahanelere sarılarak eline yüzüne bulaştırdı” diye okşarcasına devletini eleştiriyor.Koskoca bir halk ayaklanmış. Eşitlik, özgürlük talep edi-yor. Bu ülke en az otuz bin evladını toprağa vermiş. Siz hangi ne teknik sorundan bahsediyorsunuz Melih Bey? Her yıl kutlanıyor olan Newroz, tarihi uygun değil diye yasaklanmaya kalkışılıyor. Bu mümkün mü sanıyorsunuz teknik olarak?Bir konunun teknik değil de politik olduğunu anlamanız için daha kaç Kürdün-Türkün ölmesi gerekiyor acaba?İdeolojik ve politik olmamaya ne meraklıymışsınız meğer. Size şunları söylemek isterim Melih Bey:Teknik olalım diyerek artistik yapmanıza gerek. Konular sizin gibilerin ve AKP’nin dediğinin aksine had safhada politiktir, ideolojiktir. AKP’ye kelimesi kelimesine yağcılık yapmanıza da gerek yok.“Komplo olabilir” diyerek defalarca benzer yollarla in-san öldürmüş bir mekanizmayı aklamaya kalkışmayınız. Solun imzasından karakter tahlili yapmaya kalkışan biri olarak yüksek şüpheciliğinizin yüzde birini polise karşı da işletiverin. Bu sefer de 90’ların konseptine dönmeyin lütfen.Bu kadar nihilist dönek olmayın.

[email protected]

Newroz’da devlet kan döktünewroz’a günler kala İçişleri Bakanı mehmet ali Şahin’in açıklaması devletin kutlamalara dair tavrını belli etti. Newroz’un ayın 21’i dışında kutlanmayacağı açıklamanın ardından pek çok ilde düzenlenen Newroz mitinglerine saldırılar yaşandı. Polisin attığı biber gazı sonucu İstanbul’da BDP yöneticisi Hacı Zengin hayatını kaybetti. Ahmet Türk’e polis yumruk attı.

Afganistan için ne değişti?Cumhurbaşkanı kadına şiddet yasasını onayladı

Hacettepe’den gençlere soruşturma

147 kişinin tutuklu bulunduğu iddianame so-nunda tamamlandı. Özel yetkili İstanbul Cum-

huriyet Savcısı Adnan Çimen tarafından KCK adı altında yürütülen operasyonlar sonucu yüzlerce kişi gözaltına alınmış 197 kişi hakkında soruşturma başlatıl-mıştı. Aralarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun da tutuklu bulunduğu soruşturmanın iddianamesi aylar sonra ancak hazırlandı.

ersanlı yönetici olDuBDP’nin Siyaset Akademisi’nde ders veren Büşra Ersanlı iddianameye göre KCK’nin ideolojik eğiti-minden sorumlu yönetici oldu. İddiaya göre Siyaset Akademileri’nin merkez sorumlusu olan Prof. Dr. Büşra Ersanlı 22.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Belge Yayınları yetkilisi Ragıp Zarakolu içinse 15 yıla kadar hapis isteniyor.

savcı kck’yi ‘Çözmüş’İddianamede KCK içindeki hiyerarşide Murat Karayılan’dan sonra gelen 3 kişilik ‘KCK yürütme ku-rulu’ üyesi anlatılıyor. İddianamede bu üç isimden biri olan Kudbettin Yazbaşı bir numaralı sanık olarak yer alıyor. KCK yürütme kurulu üyesi Ali Durç ise iddia-namenin firari şüphelisi olarak iddianamede yer alırken, diğer yürütme kurulu üyesi Nihat Oğraş hakkında ise Haziran ayında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldığı iddianamede anlatıldı. yarIn GÜNCEL

KCK iddianamesi sonunda tamamlandı

Afganistan’da bir apartmana çarpan helikopterde bulunan 12 Türk askerinin ve evde bulunan 4 Afgan’ın ölümünün

ardından Türkiye’nin oradaki misyonu da tartışmaya açıldı. 10 Ekim 2001 günü TBMM’de yapılan görüşme ile Afganistan’a giden TSK o zamandan beri Afgan askerlerini eğitiyor ve 50 ülkeyle birlikte işgalci konumunda duruyor. Toplam 135 bin askerin ‘koruma ve geliştirme’ vaadiyle bulunduğu Afganistan’da şimdiye kadar bir arpa boyu yol alınmış değil. yarIn GÜNCEL

8 Mart günü mecliste kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen-

mesi Kanunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tara-fından onaylandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunduğu yasa tasarısından hareket edilerek hazırla-nan yasa, bir yıl bekletildikten sonra çıkarıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun konu ile ilgili açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Bu önemli bir adım. Yasada medeni haline bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten koruyacak düzenlemeler bulunuyor. Ancak yasaya giremeyen hayati taleplerimiz de oldu. Bunların en önemli-lerinden biri; kadın örgütlerinin kadın cinayeti ve kadına şiddet davalarına müdahil olarak katılmaları yasada güvence altına alınmaması oldu. “Toplumsal cinsiyet” kavramının yasada yer almaması ve yasanın adı. yarIn GÜNCEL

Daha önce rektörle öğrenciler toplantısın-da kabul edilen salon kullanımına ilişkin

yönergede de bahsedilen “Irkçı fikirlerin yayıl-masının önünü açan etkinliklere izin verileme-yeceği” yönündeki maddeyi dayanak göstererek Ermenileri aşağılayan bir etkinliğe dair söz kullanmak üzere, etkinliğin yapıldığı salona giren gençlik örgütlerinin sözü etkinliği yapan tarafça engellenmek is-tenmişti. Ardından gençlik örgütleri sa-londan ayrılarak üniversite merkezinde etkinliği protesto ettiklerini ve saldırıya uğradıklarını ilan ederken faşistler kala-balık biçimde tekrar saldırmıştı. Bunun üzerine gençlik örgütleri kitlesel bir eylemle sal-dırıları protesto etmişlerdi.

“söz konusu iDeoloji olunca..”Hacettepe Üniversitesi Gençler Meydana

İnisiyatifi’nden Seçkin Erdoğan’a kendisine açılan soruşturma ile ilgili görüşlerini sorduk: “Rektör Murat Tuncer, demokrat gözükmesine rağmen temelde benimsediği ideoloji demokratik üni-versiteye imkan sağlamadığından soruşturma

açmakta gecikmedi. Söz konusu kendi sağ ideolojisinde faşistlerden yana olmak olunca olayın içeriğini bir yana bırakıp biz devrimci öğrencilere soruşturma açtı. Yani soruşturma olayın içeriğiyle ilgili kriminolojik bir araştırmaya bağlı değil, tamamen bizim görüşlerimizle alakalı olarak açılmıştır. Yani siyasidir. Bu gö-rüşlerimizi 24 Mart’ta yapılacak rektör

– öğrenciler toplantısına da taşıyacağız. Rektörün kendisine de ileteceğiz. Umarız dediğimizi yapar ve soruşturmaları geri çeker. Yoksa Hacettepe’de demokrasiden bahsetmenin bu rektörle mümkün olmadığını anlamış olacağız.” yarIn GÜNCEL

siBel uzun

Devletin yasakçı uygulamaları ve Newroz’da yaşanan saldırılar ile ilgili Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun Yarın’a konuştu.

Newroz Kürt halkının bahar bayramı değil de “direniş” bayramıdır. Bu çerçeve doğrultusunda bir kutlama yapılması

gerekir. Anlam ve önemin buna uygun bir şekilde vurgulanması gerekir. Biz de bugün Kürt hareketinin düzenlemiş olduğu, her ne kadar devlet yasakladığını ilan etse de Kürt halkıyla birlikte, iptal edilemeyen, yasaklanamayan Newroz alanınday-dık. Fakat bugün devletin göstermiş olduğu tavrı lanetliyoruz. Hayatını kaybeden BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin’i saygıyla anıyoruz. Kendisi Kürt halkının mücadelesinde bayraklaşmıştır.

Bugün Roboski Katliamı’ndan sonra aslında yaşanan birçok gelişme, devletin genel milliyetçilik ve faşizmiyle denk düşen politikalarının ne anlama ve ne şekle büründüğünü gösteriyor. Bu da sadece Kürt halkının değil tüm halkların düşman-lığıdır. Bugün Hrant’ın katilleri de bu düşünce nedeniyle serbest bırakılmıştır. Yani Hocalı eylemlerinde söylenen her şey aslında tüm halklara söylenmektedir.

Bu kini ve nefreti yayan faşizm dalgasını lanetle kınıyoruz. Biz de bu doğrul-tuda olabilecek her türlü politik gelişmelere karşın yerimizi mutlaka parti olarak alacağız. Bugün Newroz alanında baştan itibaren sonuna kadar yer aldık. Bundan sonra da BDP’li arkadaşlarımızın dediği gibi devlet bir taraftan yasaklasa da bunu halk ne kadar kendi meşruiyetinin yanında yer alıyorsa biz de onu destekleyerek, arkasından giderek yerimizi alıyor olacağız.”

emekÇi Hareket partisi Genel Başkanı

seBaHat tuncel

Yarın gazetesine görüşlerini aktaran BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise Kürt halkının direnişini selamlayarak, AKP için “bugünün Dehak’ıdır” dedi. Tuncel; “AKP Kürt halkına bayramı zehir etti. İstanbul’daki alanlarda büyük çatışma-lar yaşandı. Gaz bombaları ile saldırdılar. Bu yaşanan tablo

AKP’nin demokrasi anlayışıdır. Bu anlayış neticesinde bir arkadaşımız yaşamını yitirmiştir. Onlarca arkadaşımız yaralandı. 500’e yakın gözaltı olduğu söyleniyor. Bir kez daha bu olay AKP’nin Kürt sorununa bakışını ortaya koymuştur. Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini zorla ve baskıyla bastırmaya çalışmıştır. Yani günümüzün Dehak’ı AKP olmuştur. Onlar da biliyordu yasakların bu tabloyu ya-ratacağını. Bir arkadaşımız inançları uğruna hayatını kaybetti, onlarca arkadaşımız da yaralanmıştır. Her şeye rağmen Kürt halkı Newroz alanlarına çıkıp bayramını kutlamak istediğini, direnerek net ortaya koymuştur. Her şeye rağmen halkımızın direnişini selamlıyor ve Newroz bayramını kutluyorum.”

Barış ve Demokrasi partisi istanBul milletvekili

Asıl günü olan 21 Mart tarihin-den önce başlayan Newroz kut-

lamaları, bu yıl yasaklar ve polis baskı-sıyla karşılaştı. Geçtiğimiz yıllarda da Newroz, farklı günlerde kutlanıyordu. Oysa bu yıl hükümetin açıklamasının ardından önceden izni alınmış olan mi-tinglere bile saldırılar oldu. Türkiye’de birçok şehirde Newroz kutlamaları ya-saklara rağmen yapıldı, Newroz ateşleri yakıldı. Her yıl kutlanan Newroz’u bu yıl yasaklayan devlet, halkı 2 gün önce-sinden tehdit ederek alanlara çıkmayın derken, Newroz’un kanlı geçeceği sin-yalini vermişti.

polis 1 kişiyi ölDürDüİstanbul Zeytinburnu Kazlıçeşme’de yapılan Newroz mitinginde bir ölüm haberi geldi. Polisin attığı gaz bombası sonucu BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin yaşamını yitirdi. 165 kişi-nin gözaltına alındığı müdahalelerde, miting alanına girmek isteyen halkla polis arasında sık sık çatışmalar yaşandı. Polis miting alanında saldırmanın yanı

sıra, alana gitmek için bulu-şan kitleleri daha buluşma alanlarında engelledi.

akp’nin savaş kararıAKP MKYK’sının saldırılar ve Hacı Zengin’in ölümünün ardından yap-tığı değerlendirme ise düşündürücü. MKYK adına toplantı sonrası açıklama yapan Hüseyin Çelik ağzındaki baklayı çıkardı. “Provokasyon olacaktı” diyen Çelik, “Bu kendiliğinden mi oluyor, biz kan döküyoruz, canımızı veriyoruz can alıyoruz.” dedi. Newroz’a yapılan polis saldırısıyla ilgili ise “Biliyorsunuz, İstanbul’da gömülü olarak bulunan 13 kilogramlık plastik patlayıcı zaten bir provokasyon yapılacağının göstergesiy-di.” dedi. Böylece bahar bayramı 21 Mart’ta olur söylemleri de tarih oldu.

Batman ve Siirt’te yapılan Newroz kutlamamalarına saldıran polis, bu yıl ayrıca milletvekili Ahmet Türk’e yum-ruk atması ile gündeme geldi.

İstanBulCAN çOKSöYLER

seÇkin erDoğan

neWroz yasak “nevruz” serBestİçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 16 Mart günü yaptığı açıklamayla Newroz’un tarihinin 21 Mart ol-duğunu söylemiş ve o tarihten ön-ce ya da sonra olacak kutlamaları provokasyon amaçlı ilan ederek yasakladığını duyurmuştu. Ancak birçok belediye ve kurumun resmi etkinlikleri devam ediyor. Fatih Belediyesi’nin 20 Mart’ta, Eski-şehir Osmangazi Üniversitesi’nin 22 Mart’ta olan kutlamalarına dair hiçbir yasak ya da polis mü-dahalesi bulunmuyor. Görünen o ki bayram Kürtlere yasaklanırken, devlet nezdinde “zararsızsan” bir problem bulunmuyor.

Page 4: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN20 mart 2012 yarıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

Direnenlerin baharı gelmesin isteniyorKürt sorununun güncel dönemecinde baharın gelişinin yaratmış olduğu bir gerilim var. Gazetelerde, KCK tu-tuklularının serbest kalmasını sağlayacak yasa hazırlığının olduğu yer alıyor. Görüşmeler devam ediyor, etmeli. Kaçınılmaz olan süreç derinden ve gizliden ilerliyor görünüyor.Açıktan ilerleyen faşizm ise Newroz’a damgasını vurdu. Yıllardır gününe bakılmadan büyük bir kitlesellikle, coş-kuyla kutlanan Newroz zorla, zahmetle, şiddetle zehir edildi. Hocalı’da ağzını açıp Newroz açıklaması ile kapatan İdris Naim Şahin bu sürecin bir sureti.Yine yeni yeniden var olan çözümü yaratacak Kürt ve-killer, Kürt halkı her türlü menfur baskıya uğratılıyor. Gözaltılar, operasyonlar, tehditler, tutuklamalar, gazlar, coplar aralıksız sürüyor.Başbakan kendi ağzıyla Afganistan’da hayatını kaybetmiş olan 12 askerin açıklamasını yaparken büyük devlet ol-manın gereklerini anlatıyor. Evet, işte biz de bunu diyor-duk. Avrupa, Amerika işsizlikten, krizden kıvranırken “biz bambaşkayız” nağraları atıyordu ya hükümet. İşte başka değiliz, başbakanın dediği gibi büyük devlet olmanın ge-reği olarak 12 asker hayatını kaybediyor, adım adım diğer büyük devletler gibi büyük işsizlik krizine doğru gidi-yoruz. Bunalımlarda iyice açığa çıkan faşizmi yaşıyoruz.Büyük devlet olmanın gereği ölüm ölüm üstüne...Yetkililerin ölümlere, katliamlara yaklaşım biçimi yenisine davetiye çıkarır nitelikte. Her ölüm haberinde yıkılıyo-ruz. Devlet yetkilileri konuşuyor, her yerimiz öfke seliyle doluyor.Konuşmayın, uygulamayın çekilin, bırakın, gidin, de-folun! Ölümleri yaratanların ölüme saygısı nereden olsun ki? Matem hakkını nereden anlasın ki?Bir dizi gelişme devletin milliyetçilik, faşizm eli ile diz-ginlerini boşa aldığını açıkça gösteriyor. Binlerce Kürt seçilmişin tutuklanması,Hrant’ın katillerinin serbest bırakılması,Roboski’de 34 Kürt köylüsünün öldürülmesi,İçkale’de yerin altından çıkan kemiklerin cevapsız kalması, Hocalı Mitingi’nde yaratılan milliyetçi nefret, Pozantı Cezaevi’nde çocuklara yapılan şiddetin ortaya çıkması, Sivas Davası’nın zaman aşımına uğraması ve başbakanın “hayırlı olsun” şeklinde yorumlaması, Kütahya’da Kürt işçilere saldırılması,Üniversitelerde “Sivas’ın Hesabı Sorulacak” diyen gençle-re, dindar neslin “yaktık, yine yakarız” diyerek saldırması,Newroz kutlamalarına polisin saldırması ve gaz bombası sonucunda Metin Lokumcu’da olduğu gibi Hacı Zengin’in hayatını kaybetmesi,Batman’da vekillerin olduğu otobüsün camlarının taş-lanması, gaz bombası ile doldurulması arabadan uzaklaş-tırılmaya çalışılan Ahmet Türk’e, kendisinin ifade ettiği gibi polisler tarafından yumruk darbeleri ile saldırılması.Tek Newroz vardır.Anlamı için gereksiz yere kitâbi bilgiye başvuranların şunu bilmeleri gerekiyor. Kürtler ve bugün Türkiye toplumu için inkâr siyasetine rağmen direniş gününün adıdır.Tarihin hiç bir zalimi değiştirememiş, laf cambazlığı ile egemen siyasetin kalemleri mi değiştirecektir? Almış bugünü yürümüş Kürtler. Gerçek tarih ancak bu ol-guya dayanabilir. Tüm destanlar gibi tarihin kayda geçtiği şey direniştir. Tarihleşen şey zalimin üstüne yürüyendir. Hiç inanıyor musunuz Kürt dili yaygın kullanılıyorsa, Kürtler’in kazanılmış hakları varsa, bu mücadele ile alâkası yoktu. Bir halkın yok olması düşünülemez, bir halka ait olanlar inkâr edilemez. Kürtler’in direnişi ve Newroz’u bunu anlatır. Ezilenden yana olan herkes, bugün alanlara bir mevsim için değil Kürtler için koşar. Dünyanın gidişatından ya-na olan, tarihi sorumluluğu olan herkes zulüm altındaki halkların yanına koşar.Alman faşizmini anlatan filmlerde yaşanan katmanlı acılar film boyunca anlatılır ve son sahnelerde bir güneş gibi Sovyet Ordusu şehirlere girer. İnsanlığın umudu yeşerir, insan olduklarını uzun zaman sonra anladıkları andır. (Hayat Güzeldir filmi, Piyanist filmi)Durmadan Sosyalizmin dünyaya getirdiklerini, getirecek-lerini çürütmeye çalışanlar bu evrensel ve tarihsel noktayı hemencecik atlayıverirler.Bize dün olduğu gibi bugün de Sosyalizmin bir güneş gibi doğuşu lâzım.Sınıf mücadelesinin büyüdüğü günler lâzım. Faşizmi küle çevirdiği günler lâzım.Bu ölüm siyasetine dur demek lâzım. Omuz omuza ölüm siyasetini def etmek lâzım.-Meydanı boş sanmayın.

[email protected]

Erdoğan sözlerine, “İdam kalk-tığı için 33 kişi ağırlaştırışmış

müebbet hapse mahkum oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor” diye devam etti.

Erdoğan ayrıca şunları söyledi:“Sivas’a gi-

dişimizde 18-19 yaşındaki kızlar yanımıza gelip babalarının haksız yere idama mah-kum olduğuyla ilgili ağlıyor. Tek taraflı bakmayı

doğru bulmuyorum. Ankara’da Adliye Sarayı’nın önünde gösteri yapmak sure-tiyle belli bir ideolojinin borazanlığını yapmanın doğru olduğunu düşünmü-yorum.

Çıkıyorlar konuşuyorlar. DHKP-C zaman aşımına uğradı diye. Hizbullah da zaman aşımıymış. Bir kısmı ya-kalandı yeniden içeri girdi, bir kısmı kaçıyor. Hizbullah zamanaşımına bun-dan dolayı uğramamıştır ve bu noktada değildir.”

Benzer aÇıklama aDalet Bakanı’nDanAdalet Bakanı Sadullah Ergin de, “Sivas davası düşmedi. Sivas olaylarına dönük yargılamalarda ana dava biteli çok oldu. O davada mahkumiyetler verildi ve o mahkumiyetler şu anda infaz ediliyor” açıklamasında bulundu. “Baştan iti-baren bunları çok net söyledik, Sivas davası düşmedi. Sivas olaylarına dönük yargılamalarda ana dava biteli çok oldu. O davada mahkumiyetler verildi ve o mahkumiyetler şu anda infaz ediliyor. 79 sanık ceza aldı, önemli bir kısmı idamdan dönüş-türülen ağırlaştı-rılmış müebbet ağır hapis ceza-sına çarptırıldı. 20 yıl, 15 yıl, 10 yıl hapis cezası alan sanıklar var. Son duruşmada 5 kişiyle ilgili bir zaman aşımı kararı verildi. Devam eden kısmı var 3 sanık için, aranmakta olan sanıklar var. Şimdi haberler, olaylar topluma yansıtılırken bunun oluşan algısını da gözetmek du-rumundayız ve bunların doğru yansı-masına önem vermek durumundayız.

cHp’Den tepkiBaşbakan’ın Sivas davası ile ilgili “tek taraflı bakmayın” açıklamasına CHP’den tepki geldi. Grup Başkan-vekili Emine Ülker Tarhan, “Başba-kan cellattan mı kurbandan mı yana olduğu konusundaki sorunun yanıtını açıkça vermiştir” dedi. Tarhan konuy-la ilgili yazılı açıklama yaptı. Tarhan, Başbakan’ın bugünkü açıklamalarının Sivas’ı yakanları kimin koruduğunun itirafı olduğunu söyledi.

Emine Ülker Tarhan, Cumhurbaş-kanı Abdullüh Gül’e “Başbakanınızın Sivas’ı hayırlı yad etmesinden güç ala-rak “Yaktık yine yakarız” nidalarıy-la çocuklarımızı kuşatan 5-10 bin kişilik tahrik çe-telerine bir itidal çağrınız var mı?” sorusunu yöneltti.

Gül’ün “Sivas aydınlatılmadı” sözlerini de hatırlatan CHP Grup Başkanvekili, Gül’den “Baş-bakanlık, Bakanlık ve Cumhurbaşkanlı-ğı yaptığınız son 10 yıllık dönemde Sivas katliamını aydınlatmak için ne yaptı-

nız?” sorusuna da yanıt vermesini istedi.

zamanaşımı temyizDeSivas Davası Müşteki avukatı Bektaş, ka-rarı temyiz etmek üzere Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum dilekçesi verdiklerini bildirdi. Sivas olayları dava-sının müşteki avukatı Mehdi Bektaş, 5 sanık yönünden zaman aşımı nedeniyle düşürülmesi ve 2 sanık yönünden ise ölmeleri nedeniyle ortadan kaldırılması kararını temyiz etmek üzere Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum di-lekçesi verdiklerini bildirdi.

Bektaş, yaptığı açıklamada, 13 Mart’ta yapılan duruşmanın ardından Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum dilekçesi verdiklerini, mah-kemenin gerekçeli kararını açıklama-sının ardından temyiz başvurusunda bulunacaklarını belirtti.

31 mart’ta aleviler kaDıköy’DeBirçok alevi örgütü Sivas katliamı da-vasında firari sanıklarla ilgili olarak verdiği zamanaşımını protesto etmek için 31 Mart Cumartesi günü 12:00’de İstanbul Kadıköy meydanında miting düzenleyecek.

Başbakan’a göre zamanaşımı yok!

ankaraSELçUK KAYGISIZ

daha önce ‘milletimize hayırlı olsun’ sözleriyle sivas davası’nın zaman aşımına uğramasını değerlendiren Başbakan recep tayyip erdoğan şimdide ‘olabiliyor böyle şeyler’ dedi. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Başbakan’ın açıklamalarının Sivas’ı yakanları kimin koruduğunun itirafı olduğunu söyledi.

Tutuklu yargılandığı Oda Tv davasında tahliye olan Ahmet Şık hakkında cezaevi çıkışında söylediği “Bu komployu

kuran, yürüten polisler, savcılar ve hâkimler bu cezaevine gire-cek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek” sözleri nedeniyle soruşturma açıldı.

Hâkim ve savcıları terör örgütlerine hedef göstermek ve tehdit etmek suçlaması ile başlatılan soruşturma kapsamında Şık’ın önü-müzdeki günlerde ifadeye çağırılacağı kaydedildi. yarIn SİYASET

CHP, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun yürütmesinin dur-

durulması ve iptali için bu hafta, Ana-yasa Mahkemesi’ne başvuracak.

CHP Grup Başkanvekili Emine Ül-ker Tarhan, başvuru dilekçesindeki son rötuşları yaparak, bu hafta içinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını bildirdi. Yasa, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin de 7 yıl olmasını öngörüyor.

Anayasanın üstünlüğüne halel geti-ren bir süreç yaşanabileceği kaygılarının bulunduğunu ifade eden Tarhan, “Her-hangi bir çoğunluk partisinin, böyle bir yasayla, istediği zaman çoğunluk gücüne dayanarak, Cumhurbaşkanlığı seçim sü-resini değiştirebilme tehlikesiyle karşı

karşıyayız. Bu yasanın en önemli handi-kabı bu.” diye konuştu.

TBMM Ge-nel Kurulunda 19 Ocakta ka-bul edilen, 25 Ocakta Cum-hurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan yasa, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini, seçimlerin 5 yılda bir yapılması, bir kişinin, en faz-la iki kez cumhurbaşkanı olabilmesini düzenliyor. yarIn SİYASET

Eğitimde 4+4+4 modeli tartı-şılmaya devam ediyor. CHP

Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Komisyonu’nda yaşanan kavgaların önceden planlı olduğunu ileri sürdü. CHP Milletvekili Nur Serter AKP’li bazı komisyon üyelerinin gerçek amaçlarını kendisine anlattığını id-dia etti. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise zorunlu eğitimde okula başlaması ile ilgili uygulamada üst limitin 72 ay, alt limitin ise 60 ay olmasının öngörüldüğünü bildirdi.

kavGa önceDen planlanDıCHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, düzenlediği basın toplantısında Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşa-nan olaylara ilişkin değerlendirme-lerde bulunarak, AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, kavgalı Milli Eğitim Komisyonu toplan-tısı öncesinde bir yerel televizyona ‘’Grup Başkanvekillerimizin çağrısı üzerine, yarın 13.00’de toplanmak üzere dönüyoruz. Muhalefetin İçtü-zük kurallarını hiçe sayarak, bir takım

engellemeler yaptığını görüyoruz. Bunun tedbirini alabilmek amacıyla bir gayret içindeyiz’’ şeklinde açıkla-ma yaptığını belirterek, buna ilişkin CD’yi basın mensuplarına dağıttı.

akp’nin 4+4+4 planıMilli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran tek-lifle çocukların okula başlaması ile ilgili uygulamada üst limitin 72 ay, alt limitin ise 60 ay olmasının öngörüldüğünü bildirdi. Dinçer, düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin teklifle birlikte okula başlama yaşında yapılacak düzenle-meye ilişkin sorusu üzerine, “72 ay, bu noktadaki uygulamamızda alt li-mit olarak uygulanıyordu. Bundan sonra üst limit olarak uygulanacak. Dolayısıyla 72 ay çocuklarımızın okula başlamaları için üst limit ola-cak” diye konuştu.

BizDen yarDım isteDiler Televizyon programına konuk olan CHP Milletvekili Serter, AKP’li bazı komisyon üyelerinin gerçek amaçla-rını kendisine anlattığını iddia etti.

Serter, AK Parti’nin esas ama-cının hafızlık eğitimi için ideal yaş olarak gösterilen 9-11 yaş arasını bir şekilde sisteme entegre etmek olduğunu iddia etti. Fizyolojik ve ses olarak bu yaşın hafızlık için ide-al olduğu yönünde çeşitli ifadelere işaret eden Serter, ‘Eğer 5 yaşında okula başlanırsa +4’ten sonra bu hafızlık eğitimine geçilmesi plan-lanıyor. Ve bu konuda bizden de yardım istediler’ diye konuştu. yarIn SİYASET

Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu yargıya gidiyor

Ahmet Şık’a yeni soruşturma

Emekçi Hareket Partisi İstanbul il yöneticisi Rıfat Çapar eğitimde

yapılacak düzenlemeleri değerlendirdi: “AKP’nin zorunlu eğitimi bölen yeni ka-nun teklifinin kabul edilme-si birçok tartışmaya yol açtı. 4+4+4 şeklinde düzenlene-cek yeni eğitim sistemi çok kısa bir süre içinde hayata geçirildi ve birçoğumuzun bu düzenlemeyle ilgili kap-samlı bir bilgisi yok. Çocuk-ları ve öğretmenleri etkileye-cek bu düzenlemede kimse bilgilendirilmedi. Eğitimi parçalayan ve AKP’nin ideolojik çıkarlarının ön plan-da olduğu bu düzenleme, birçok yasada olduğu gibi, bize dayatıldı. Eğitimin 4 yıllık periyotlara bölünmesi eğitimin sü-rekli kılınmasına engel oluşturacağını düşünüyorum. Ayrıca okul öncesi eği-

timin kaldırılacağını da düşünürsek bu alanda çalışan öğretmenlerin akıbetini kimse düşünmüyor. Atanamayan yüz binlerce öğretmenin olduğu, eğitimi ni-

teliksiz hale geldiği, bilimin üretilmediği bu sistemde bu düzenleme var olan durumu da geriye götürecek. 12 yıl-lık kesintisiz ve zorunlu bir eğitim modelinin hayata geçirilmesi gerekirken AKP, son derece fütursuzca ve dü-şüncesizce eğitimi bölen bir anlayışla hiçbir temeli ol-

mayan bu sistemi dayatması bizi açıkça kaygılandırıyor. Eğitimi bu şekilde nite-likli hale getiremezsiniz, atanamayan öğ-retmenler sorunu ortadan kalkmadıkça, parasız, bilimsel ve anadilde bir eğitim politikası benimsenmedikçe eğitimde sorunlar devam edecektir.

Eğitimin temel sorunuEğitim reformunda ne oluyor?

rıfat Çapar

tayyip erDoğan

saDullaH erGin

emine tarHan

Page 5: Yarın 24. sayısı

03 oCak 2012 yarıN05 20 mart 2012 yarıN05

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Ölümsüzler ülkesiDünyada en büyük ekonomi sıralamasında 17’de olmakla övünüyor, 16. sırayı zorluyoruz. İyi de, bu nasıl bir ekonomidir ki, önlenebilir ölümleri hiç ölçmüyor.Toplumun hep aynı kesiminin; en büyük çoğunluğunun her gün cenaze kaldırmasının yükünü ölçecek bir ölçek var mı? Peki kadın cinayetlerinde kaçıncı sıradayız ölçen var mı? Bir zaman önce bu ekonominin Adalet Bakanlığı açıkladı; “Türkiye’de son on yılda kadın cinayetleri %1400 arttı”. Peki bu tabloyu açıkladıktan sonra ne yaptı aynı Bakanlık? Hiçbir şey yapmadı. Onun yapmadıklarını Kadın Cina-yetlerini Durduracağız Platformu yapıyor. Yıllardır her cephede sürdürdüğü mücadelesiyle, kızlarını, erkeklerin işlediği cinayetlerde kaybetmiş ailelere umut oluyor. Her gün kız kardeşleri öldürülürken rahat uyku uyuyamayan yürekli kadınlara da cesaret oluyor, mücadele yolu çiziyor. Platformun veri araştırmasına göre, kocası ya da eski ko-cası tarafından öldürülen kadınların oranı 2009 yılından 2010 yılına % 193 oranında artmış. Bu tablonun karşısında, hükümet ne yapıyor? Aile için bakanlık kuruyor, kadının adını hepten kaybediyor. Peki kadın cinayetlerinde öldürülen varlık kimdir? Aile midir? Yoksa açık açık ailenin üyelerinden hep aynı olanı; adı “kadın” olanı mı öldürülüyor?Ellerinden gelse buna da “münferit” diyecektiler. Diyemediler, Platformun ve diğer kadın örgütlerinin mü-cadelesi sonucunda, kadını şiddetten korumak için yeni yasal düzenleme yapmak zorunda kaldılar ancak kadını değil aileyi korumayı öne çıkardılar. Madem aile diyor-sunuz, ailesinden olan veya olmayan bir erkek tarafından, “aileleri” değil bizzat kendileri öldürülen kızları için adalet arayan, anne, baba ve kardeşler ne diyor bir bakınız Adalet Bakanlığı. Ceza kanununda da düzenleme yapılmadığı sürece, kızlarını kaybetmiş adalet arayan ailelerin yüreği soğumaz.Ve hükümet, yasa önemli bir adım ancak Kadın Bakanlığı kurulmadığı, başbakan kadınlarla ilgili hep erkekler lehine konuştuğu sürece cinayetler önlenemez. Siz bu mevcut kafanızla “Kadın öldürmek istiyorsanız Türkiye’ye gelin” diyorsunuz adeta. Ama siz zaten “işçi öldürmek istiyorsanız yine Türkiye’ye gelin” de diyorsunuz. Şubat’ta baraj, Mart’ta AVM inşaatinde, her ay onar yir-mişer işçi ölüyor. Ekonomide 17’deyiz, iyi güzel de, iş güvenliğinde sonunculuğumuza ne demeli?2003-2011 yılları arasında iş cinayetleri oranı da %92 artmış. Bu veriyi de Çalışma Bakanı açıklıyor. Son beş yılda ölümlü iş kazalarının üçte biri de inşaat alanında. İnşaatçi AKP, buna istihdamı da artırıyorum diyecektir. Ama hayır; gökdelenlerle beraber ölümlerin istihdama oranı da yükseliyor. Hem yükselmese ne olacak? Diyelim ki istihdam oranına paralel olsun işçi ölümü. Eee? Bu ekonomide ölmeden çalışmak mümkün değil mi?Aslında ölmeden yaşamak da mümkün değil bu ekono-mide. Hala olmadıysanız, kanser olmadan yaşamak da. Çünkü “doğayı öldürmek istiyorsanız da Türkiye’ye gelin” diyor hükümet. Dünyanın vazgeçtiği enerji politikala-rında; HES’ler, nükleer ve termik santraller, ödenemez pahada doğalgazlar konusunda o kadar kararlı bir baş-bakanımız var ki, işte şimdi Çalık gibi patronlar adına masalarda nasıl pazarlık yaptığı bir bir belgeleniyor. Bitmiyor ki; “çocuk öldürmek istiyorsanız Türkiye’ye ge-lin”. Uludere Katliamına hala bir anlamlı cevap vermeyen hükümet, ölen çocuklarımızın incecik bilekleri hala o battaniyelerin altından size bakıyor.Ve “Alevileri ve aydınları öldürmek istiyorsanız koşun Türkiye’ye” diyor hükümet, Sivas Katliamında davanın zamanaşımından düşmesini “hayırlı olsun”la karşılayan başbakanı ile. Ve saymakla bitmiyor; “asker ya da gazeteci öldürmek istiyorsanız da Türkiye’ye gelin”. “Disco”da işkenceyle ve bilumum şüpheli nedenle askerde ölebilir burada gencecik fidanlar ve konu kapanır. Gazeteci katilleri ile poz poz fotoğraf çektirenler de terfi ederler. Ama hepsinin bir sonu var; Eğer “düşünceyi” öldürmek istiyorsanız gelmeyin; onu öldüremezsiniz.Sizin ekonominiz ölümlüdür ama düşünce ölümsüzdür. Burada ve bütün dünyada. Sizin en son helikopterlerden halkın üzerine boşalttığınız biber gazlarınızın karşısında,Hacı Zengin gibi, Düşüncesiyle meydanlara çıkmış ve ömrünü vermiş bütün kardeşlerimiz gibi ölümsüzdür.

[email protected]

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Ma-dımak Oteli’nde 33 kişinin diri

diri yanarak can vermesi ile sonuçlanan olayın ardından toplam 131 kişi yar-gılanmıştı. Bunlardan 121’i hakkında kesinleşmiş dava bulunuyor. Ancak yalnızca 10 sanıkla ilgili dava sürdü ve bunların da 4’ü yakalanamadı. 1’i ise “suçun mahiyetinden ötürü” serbest kaldı. Kalan 5 kişi hakkında süren dava ise geçtiğimiz günlerde 7 yıllık zama-naşımı süresinin dolması gerekçesi ile

düştü.

önce Beyazıt sonra sivasBundan 2 yıl önce de 30 yıllık zamana-şımı süresinin dolması üze-rine 16 Mart 1878 tarihinde Beyazıt’ta ya-şanan katliam hakkındaki dava düş-müştü. Ardı ardına gelen zamanaşımı

haberleri, insanlığa karşı işlenen suç-larında zamanaşımının uygulanması konusunu tartışmaya açtı. Genellikle dünya çapında uluslararası düzenle-melerle insanlık suçlarında zamanaşı-mı uygulanmıyor. Oysa Türkiye gibi darbecilerini bile yargılama kararlarını yeni uygulayabilen ülkelerde bu tip suçlarda davaların zamanaşımından düşmesine sıkça rastlanıyor.

Hilmi Hanta: “insanların aDalet DuyGusu köreliyor”Hukuki mücadelenin Türkiye’de ol-dukça zor işlediğini söyleyen Beyazıt Katliamı avukatlarından Hilmi Han-

ta koyla alakalı olarak Yarın’a konuştu. Hanta;

“Hak arama muha-lefet Türkiye’de hemen karşılığını bulmuyor. Adil yargılanma ilkesi daha başta ihlal edili-yor. Ceza yargılaması, bir taraftan sanıkla ilgili doğru kararlar verme, doğru sonuçlara ulaş-mayı içerdiği gibi aynı zamanda mağdur olan insanların da mağduri-yetlerinin adalet duygu-suyla tatmin edilmesini

içeridir. İkisini bir arada içerir. Bu anlamda adaletten beklenen sonuç budur ve toplumda buna inanır

ki böyle bir sonuçla karşılaştığı zaman, kendisinin başına bir şey geldiğinde gü-venle hakkını mahkemede arayabilsin. Bir taraftan da yargılanma konusunda

suçlu açısından caydırıcı olsun.Tabii burada adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiği çok açık ve net. Siz devlet olarak sıradan insanda

olmayan tüm olanaklara sahipsiniz. İnsanlara diyorsunuz ki kardeşim ben bu davayı 30 yılda çözemedim, failleri bulamadım, edemedim. Bu da insan-lardaki adalet duygusunu köreltiyor. AİHM meselesi daha çok sanık hak-larına göre mevzuatını düzenlemiştir. Mağdur hakları sanık hakları gibi ko-ruma altında değil. Sanıklar açısından yeniden yargılama kapısı açılabilirken, mağdurlar açısından böyle bir yol yok maalesef. Burada olan ise mağdur ta-rafa açısından adil yargılanma mese-lesi mahkemenin uzaması gerekçesiyle bir tazminat şekline dönüşmesi söz konusu. Bize zaman aşımı kararı res-mi olarak tebliğ edilmediğinden biz o süreci henüz başlatmış değiliz. Çünkü resmen Yargıtay kararı henüz gelmedi. Ancak biz elbette ki o süreci işleteceğiz. Yargıtay kararı geldikten sonra, itiraz edeceğiz.”

ankaraSANEM DENİZ KURAL

Katliamın zamanaşımı olur mu?sivas katliamı davası zamanaşımına uğradı. Bundan 2 yıl önce de 16 Mart 1978’de yaşanan Beyazıt katliamı davası zama-naşımına uğramıştı. Beyazıt’ın ardından Sivas katliamı davasının da zamanaşımına uğraması, insanlık suçlarında zamanaşımının uygulanması ile ilgili düzenlemeleri yeniden tartışmaya açtı. 16 Mart davası avukatı Hilmi Hanta görüşlerini Yarın’a açıkladı.

Milyonlar adalet istiyor

İşkencecilere tahliye mi?

Aile konutu şerhi aile birli-ğini korumak amacıyla ön-

görülmüş bir imkandır.Bu sebeple tapu kütüğüne bir kez aile konutu şerhi işlenmesiyle, malik olan eşin aile konutu üzerinde kullanabileceği tasarruf yetkisi kısıtlanmış olur. Aile konutu şerhi evliliklerde, bilhassa ka-dını koruduğundan önem taşımak-tadır. “Aile konutu şerhi” ile birlikte aile konutunun maliki olmayan eş, tapuya şerh vererek ilgili konutun kendi rizası olmadan satılmasını ve üzerinde ipotek, intifa, oturma (sükna) gibi ayni haklar ile kira gibi kullanımı sınırlayıcı şahsi haklar ku-rulmasını engelleyebilir. Diğer eşin rızası alınmadıkça, konut niteliğini

bozucu cins değişiklikleri de yapı-lamaz. Aile konutu ailenin devamlı olarak ikametine ayrılan konuttur. Medeni Kanu-nun 19. Maddesinde aile konutunun bulunduğu yere “yerleşim yeri” adı verilmiştir. Buna göre; yerleşim yeri, bir ai-lenin sürekli kalmak niyetiyle oturduğu yerdir. Bir ailenin aynı zamanda birden fazla yerleşim yeri olamaz. Medeni Kanunun 19. Maddesinde sözü edilen yerleşim yerindeki konut “aile konutudur”. Tapudaki vasfı dükkan, işyeri gibi

vasıflar olan yerler aile konutu ola-maz. Aile konutu olarak özgülenen

taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütü-ğüne konutla ilgili gerek-li şerhin verilmesini iste-yebilir. Aile konutu şerhi tapuda malik olmayan

eşin talebi üzerine ta-pu kütüğünün şerhler sütununa işlenir.

Eşlerden ikisi bir-likte tapuya giderek

istemde bulunabilirler. Sadece malik olan eşin

talebi ile de bu şerh işlenebilir. Aile konutunun bulunduğu yerden alın-mış ailenin yerleşim yeri (ikametgah)

belgesi, gerektiğinde taşınmaz malın şerhi talep edilen taşınmaz mal ile ay-nı olduğunun kadastro müdürlüğün-ce tespit edilmesi, istemde bulunan eşin tapudaki malikin eşi olduğuna dair nüfus kayıt örneği, istemde bu-lunanın nüfus cüzdanı veya pasapor-tu, varsa bir adet vesikalık fotoğraf aile konutu şerhi verilmesi icin ibraz edilecek belgeler arasında sayılmak-tadır.

Bu belgelerin ibrazından sonra tapu kütüğündeki şerhler sütununa aile konutu şerhi düşülür. İstemde bulunan eşe isterse, harcını ödediği takdirde, şerhin tapuya işlendiğine dair resmi bir yazı verilmesi müm-kündür.

Hilmi Hanta

16 Mart’ta ne olmuştu?

Beyazıt katliamı:1978 devlet eliyle düzenlenen provokasyonların en yoğun olduğu dönemlerdi. İstanbul Üniversitesi’ndeki devrimci gençler bir süredir okula toplu giriş çıkış-lar yapıyorlardı. Her çıkışta olan polis kordonu 16 Mart 1978’de yoktu ve bir şeyler olacağı belliydi. O gün Beyazıt’ın ana giriş kapısından çıkan gençlerin üzerine bombalar atıldı ve otomatik silahlarla çapraz ateş açıldı. Saldırıda Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Hatice Özen, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamdi Akıl ve Turan Ören hayatını kaybetti. 41 öğrenci de yaralandı. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan ve 30 Mart 1980’de biten davada sanıklardan yalnız-ca Sıddık Polat’a 11 yıl hapis cezası verildi, diğer sanıklar beraat etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Sıddık Polat da beraat etti. Mehmet Ağar’ın, Mehmet Eymür’ün, Mete Altan’ın, Hüseyin Kocadağ’ın, Ab-dullah Çatlı’nın yakın mesai arkadaşı oldu. En son Hrant Dink’in ölümünün hazırlandığı sırada Trabzon Emniyet Müdürüydü.

HalepÇe katliamı:16 Mart 1988’de Saddam Hüseyin Irak’ın Süleymaniye kentinde başlayıp daha sonra Halepçe’ye sıçrayan isyanı kimyasal silah kullanarak bastırdı. Irak ordusu sınıra yakın bölgede olan Halepçe’ye helikopter ve uçaklarla kimyasal bombalar ile saldırarak, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Halepçe’de halkı katletti. 5 bin sivil katledildi. Katliamdan kaçan binlerce Kürt ise mülteci durumuna düş-tü. Halepçe katliamı ve 200 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan, Saddam Hüseyin’in kuzeni ve rejiminin en önde gelen yetkililerinden “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan el Mecid 25 Ocak 2010’da idam edildi.

Milyonlar Adalet İstiyor İni-siyatifi “Toplumla Mücadele

Yasası ve Özel Yetkili Mahkemeler Kaldırılsın” sloganıyla basın açıkla-ması düzenledi.

16 Mart Cuma günü İstanbul’da TMMOB’da yapılan basın açıklama-sına örgütleyici kurumlardan tem-silciler ve Genel Başkanlar katıldı. Toplantıya Esenyurt’ta inşaatta çıkan yangında ölen 11 işçi için 1 dakikalık saygı duruşu ile başlandı.

Basın açıklamasını kurumlar adına KESK Genel Başkanı Lami Özgen okudu. Özgen, devletin her türlü mücadele hareketini sindirmek için Terörle Mücadele Yasası’nı ve Özel Yetkili Mahkemeleri kullandı-ğını söylerken; tutuklu gazetecilerin, öğrencilerin, milletvekillerinin, mü-cadele eden halkın tamamının “terö-rist” ilan edilerek parmaklıklar arka-sına atıldığına değindi. Türkiye’nin 13 bin politik tutsakla dünyada birinci sırada yer aldığını belirten Özgen açıklamasında “Dünya TMY tutuklularının üçte biri Türkiye’de.

Tutuklu gazeteci, avukat ve öğrenci sayılarında dünyada birinciyiz” dedi.

Toplantıya EHP Genel Başka-nı Sibel Uzun’un yanı sıra, ÖDP Genel Başkanı, Halkevleri Genel Başkanı, ESP Genel Başkanı, SDP Genel Başkanı, KESK Genel Başka-nı, TMMOB Yönetim Kurulu Baş-kanı, SP Genel Başkan Yardımcısı katıldı. Katılan kurumlar ise şöyle; KESK, DİSK, TMMOB, TTB, TYS, TGDP, ÇGD, PEN Türkiye Merkezi, ANGA, İHD, ÇHD, BDP, EHP, EDP, EMEP, ESP, ÖDP, SD, Halkevleri, TKP, SODAP, SP, Kaldı-raç, Partizan, TÖP-G, Sosyalist Ge-lecek Parti Hareketi, SBH, Öğretim Üyeleri Derneği, Özgürlükçü Hu-kukçular Derneği, Ezilenlerin Hu-kuk Bürosu, Avukatlar Vakfı, Kangal Dernekleri Federasyonu, Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi. rgütler, bir imza kampanyası başla-tacaklarını, 24 Mart’ta Beşiktaş’ta bir sokak forumu yapacaklarını ve bir miting planları olduğunu duyurdu-lar. yarIn GÜNCEL

Engin Çeber’in Metris Cezaevinde işkence so-

nucu ölümüne ilişkin davada, haklarındaki müebbet hapis cezası Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanma-sına devam edildi. Çeber’in avukatları ağır ilerleyen dava-ya ilişkin mahkemeden talepte bulunarak, işkence sanıkları-

nın 14 ay sonra tahliye ola-bileceği uyarısında bulundu.Engin Çeber’in Metris Ceza-evinde işkence sonucu ölümü-ne ilişkin davada, haklarında kurulan hüküm Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanmasına, 6 ay sonra başlanabildi. yarIn GÜNCEL

Aile konutu şerhi nasıl konur?

Av. Gökçesu Özgül

HAKLARIMIZI BİLELİM

HalepÇe katliamıBeyazıt katliamı

Page 6: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN

Newroz halkların kardeşliğidir

İstanbul Kazlıçeşme Meydanı’nda Newroz’u kutlamak isteyenlere polisin saldırmasına karşı Taksim Tramvay

Durağı’ndan Galatasaray Meydanı’na Emek ve Demokrasi Güç-leri tarafından yürüyüş gerçekleştirildi.

Eyleme EHP, ESP, TÖP, EMEP, Mücadele Birliği, Kaldıraç, Alınteri, DİP, Halkevleri, TKP ve ÖDP gibi çok sayıda demok-ratik kitle örgütü katıldı. Eylemde AKP faşizminin devam ettiği, insanlara Newroz’ u kutlatmayarak ileri demokrasi anlayışını gösterdiği belirtildi.

Emek ve Demokrasi Güçleri adına okunan basın açıklama-sında; bayramların halkların kültüründe birlik, barış ve mut-luluğu ifade ettiği, tarihteki yeri itibariyle baskı ve zorbalığa karşı başkaldırının, isyan ateşinin yakıldığı gün olan Newroz’ un egemenlerce ayrımcılık ve halkları birbirine karşı kışkırtmak amacıyla kullanıldığı belirtildi. Ardından Galatasaray Meydanı önünde temsili Newroz ateşi yakıldı. yarIn EMEK

Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi şehitleri için 15 Mart günü 1 Mayıs Mahallesinde anma yapıldı. Cennet Düğün Salo-

nu önünde toplanan kitle Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs Mahallesi şehitlerinin resimlerini taşıdı, “Gazi ve Ümraniye katliamını unutmadık, unutturmayacağız” dedi.

1 Mayıs Mahallesi şehitlerinin katledildiği yerde bir daki-kalık saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından yapılan açıklamada 12 Mart Gazi direnişinin yarattığı gelenek vurgulanırken, devrimcilerin vurulduğu yere karanfiller bıra-kıldı. yarIn EMEK

16 Mart 1978’de Beyazıt’ta ve 16 Mart 1988’de Halepçe’de katliamlar gerçekleştirilmişti. Faşistler ve po-

lislerin işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği Beyazıt Katliamı’nda öğrencilerin üzerine atılan bomba sonucu 7 devrimci genç ha-yatını kaybetmişti. Halepçe’de ise Kürt halkına karşı kimyasal silahlar kullanılarak bir katliam gerçekleştirilmişti.

İstanbul’daki gençlik örgütleri Laleli-Üniversite Tramvay Durağı’ndan Beyaztı Meydanı’na doğru, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “16 Mart Beyazıt, Halepçe Katliamlarını Unutmadık” sloganları eşliğinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Basın açıkla-ması Türkçe ve Kürtçe olarak meydanda okundu. Bugün de Uludere’de 34 kişinin katledilmesinin sebebinin aynı zihniyet olduğu söylendi.

Gençler soruşturmalara, cezalara ve saldırılara karşı yılmaya-caklarını dile getirdiler. 2 saat süren eylem İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde sona erdi. yarIn EMEK

Yasa Meclis’te bekliyor, işçilerin “kaderi” bozulmuyor

Gazi ve 1 mayıs Mahallesi direnişi anıldı

“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık”

11 inşaat işçisine mezar olan in-şaat yangını sonrası ortaya çıkan

bilgiler, Türkiye’de işçi güvenliği ve işçi sağlığı konusunda denetimsizlikleri de gün yüzüne çıkardı. Gökdere Barajı’na meydana gelen patlamada da denetim ek-sikliği tespit edilmişken, çok kısa bir süre sonra Esenyurt’ta meydana gelen yangın, denetimsizliklerin “olağan” hale geldiğini ve işçi hayatının güvencesiz olduğunun ispatı oldu.

İşçi kazalarında, işverenin ve işçiyi güvencesiz ortamda çalıştırılmasına mü-saade eden devletin etkisi çok büyük, os-tim’deki patlamada ve maden kazalarında ölen işçilerin iş güvenliği konusunda alt yapının oluşturulmaması bu etkiye bağlı olduğunu ortaya koyuyor.

faruk Çelik: “ka-Der”Yangın sonrasında sorulan soruları yanıtlayan Çalış-ma Bakanı Faruk Çelik ise olayın kaza olmadığını kabul ederken, bu sefer de ölümleri

“kader” olarak nitelendirdi.Gökdere Barajı’nda meydana gelen

patlamayla ilgili olarak sendikaları suç-layan Çelik, bu sefer de vatandaşı ihmal-leri ihbar etmemekle suçlayarak şunları söyledi: “İşyerindeki işveren, güvenlik konusunda gerekli araç gereçleri temin etmiyorsa, sağlıksız zeminde, ortamda çalışma zorunluluğu getiriyorsa, kamu telefon kadar yakın’ dedik. Türkiye’de öteden beri hep olaylar yaşandıktan sonra geriye doğru sorgulama yapılıyor.”

şuBat ayınDa işÇinin kaDeri ölümŞubat ayında meydana gelen kazalarda 42 işçi ölürken, 358 işçi yaralandı. En çok ölüm enerji işkolunda yaşandı. Trafik

kazalarında 10 işçi ölürken, 293 işçi de yaralandı. Tersanelerde 2008’den bu ya-na meydana gelen iş kazalarında 147’nci ölüm gerçekleşti.

Gülşen uzuner: “sorumlular meclis’te”ÇHD Ankara Şu-be Sekreteri Gül-şen Uzuner, İşçile-ri esnek güvencesiz çalıştıranlardan, onlar üzerinden kar eden patron-lara, denetleme-yen yetkililerden, bu konuya değen

herkesin bu cinayetlerin sorumlusu ol-duğunu vurgularken, “İş cinayetlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Başbakan dahil herkesin sorumlulu-ğu var. Hepsinin soruşturulması gerekir. Onlar soruşturulmadığı gibi cinayetlerin asıl sorumlularından olan patronları da sorgulayamıyorlar. Çünkü denetleyeme-dikleri, sorgulayamadıkları o patronlar siyasal iktidarlarının birer parçası.” dedi.

“iş kanunu ile ilGili yasa Bekliyor”İş kanunuyla ilgili bir yasa tasarısının hü-kümet tarafından bekletildiğini söyleyen Uzuner, “Hiç yeterli olmayacak yasa ta-sarısı mecliste görüşülse ve o haliyle geç-se dahi bugün yaşanan cinayetlerin bir kısmı yaşanmayabilir. Ancak devlet bu konuyu çözme niyetinde olmadığı için yasayı geçirmek bir yana dursun, meclise iş cinayetleriyle ilgili sunulan önergeleri dahi kabul etmiyor. Ölen işçilerin ölüm-lerinden sonra sigortalı yapılmalarına ses çıkarmıyorlar.” dedi.

“Bugün var olan kanunları dahi uy-

gulamıyorlar.” diyen Uzuner sözlerine şunları ekledi: “Yapı denetimi kanunun-da işçilerin kalacağı yerlere kadar her şey yazıyor. İşçiler konteyner gibi sabit yer-lerde kalmalı, asla soba ile ısınmamalıdır diye belirtiliyor. Bu kanun uygulansan belki Marmara Park’ta işçiler ölmeye-cekti.”

erBay yucak: “De-netim mekanizma-sı yok”Daha önce OS-TİM, BEDAŞ ve Davutpaşa’daki iş cinayetlerinin hukuki süreç-lerinde yer alan “Bir Umut Der-

neği” yöneticisi Erbay Yucak, konuyu, kapitalizmin işçinin emeği kadar işçinin güvenliğinin suistimal edilebilir olarak görmesine bağlıyor ve ekliyor:

“Bu bütünlüğüyle devletin mevzuatı olsa bile bu mevzuata işverenin uyup uy-madığı, yerine getirip getirmediğine dair etkin denetim mekanizmaları yoktur.”

Yucak sözlerine şöyle devam etti: “Bu-rada iki şeyi ayırmak lazım. Birincisi, dini inanç nedeniyle, Karadon’da Ömer Çelik “güzel ölüm” demişti. Şimdi dini inan-cı nedeniyle nihayetinde başa gelen bir bölümü “kader” demenin kendisine çok takılmaya gerek yok. Esas mesele, mevcut hükümetin bakanlıklarının kurumların yapmaları gerekeni yapmamasının üstüne karşı mücadele etmek lazım. Dolayısıyla bu mücadelenin sürdürülebilmesi için idarelerin bu konuda sorumluluğunu anlatan bir mücadele izlemek gerekiyor. Bunun bir örneği kadın cinayetleri, ka-dın cinayetleri konusunda toplumda bir duyarlılık oluşturmaya çalışanlar olma-saydı, diyelim ki Bakanlığın yasa tasa-rısını etkileme kabiliyeti olacak mıydı? Olmayacaktı. Dolayısıyla bu örgütlü mücadeleyi gerektirir, işçilerin örgütlü-lüğünü gerektirir.”

İstanBulCAN ERSOY

03 oCak 2012 yarıN05 20 mart 2012 yarıN

Sol Köşe

06 EMEK

edİtörler

tasarIm

dağItIm

İmtİyaz sahİBİ

sorumlu yazI İŞlerİ müdürü

adres

BasIldIğI yer

SANEM DENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELçUK KAYGISIZCAN ERSOY MELİKE çINARASLIHAN PEHLİVAN RIFAT çAPARçİLER KAYABAŞI ELİF KARANCAN çOKSöYLEREMİNE AHISLAFATİH PEKEDİSGÜRKAN KöSEEZGİ CEREN AĞTAŞOSMAN ERDEM

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE öZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 aylIk aBonelİk: 25 tl

SANEM DENİZ KURAL ADINA yaPI kredİ hesaP no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 Ptt hesaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İŞBankasI hesaP no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI hesaP no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 Garantİ BankasI hesaP no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank hesaP no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonelİk İçİn tel: 0 507 516 85 [email protected]

20 MART 2012 SALI SAYI: 24

esenyurt’ta meydana gelen “iş kazası” sonrasında, daha önceki “kazaların” dava süreçlerini takip eden avukatlardan çhd ankara Şube sekreteri Gülşen uzuner ve “Bir Umut Derneği” yöneticisi Erbay Yucak hukuki boyutlarını Yarın’a değerlendirdi. Bakan Faruk çelik ise olayı “kötü kader” olarak değerlendirdi.

erBay yucak

faruk Çelik

Gülşen uzuner

Esenyurt’ta, 11 işçinin haya-tını kaybetmesine sebep olan

patlamadan sonra tekrar gündeme gelen “iş cinayetleri” devam ediyor.

Pazartesi günü Amasya’da bulu-nan bir maden ocağında 3 işçinin metan gazından zehirlenmesinin sonucu 2 işçi hayatını kaybetti.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait bir maden ocağında meydana gelen göçükte Tahir Kuru adlı işçi mahsur kaldı. Kaybolan iş-çinin aranmasına devam ederken, Adana’daki Gökdere Barajı’nda kay-bolan işçilerden Veli Damaksız’ın cesedine 21 gün sonra ulaşılabildi.

meclis konuya el attı ama…11 işçinin ölümünden sonra Meclis’in gündemine de giren de-netim sorununa rağmen işçi ölüm-lerinin peş peşe gelmesine engel olunmadı. Ölüm haberleri gelirken, kayıp işçilerin aranmasına devam ediliyor. yarIn EMEK

İşçi ölümleri devam ediyor

SGK Başkanı’ndan beklenen itiraf

İtfaiyeciler belediyeyi protesto etti SGK Başkanı Fatih Acar, Esenyurt’taki yangında hayatını

kaybeden işçilerden Sevdin Özen ile Çetin Coşkun’un sigortalı işe giriş bildirgelerinin, e-bildirge sistemi üzerinden, kazanın olduğu 11 Mart’ta 22.43 ve 22.51 saatlerinde yapıldığının tespit edildiğini belirtti.

Acar, İstanbul Esenyurt’ta 11 Mart’ta meydana gelen ve 11 iş-çinin hayatını kaybettiği yangına ilişkin açıklamalarda bulundu. Ölen işçilerden Sevdin Özen (28) ile Çetin Coşkun’un (42) sigorta kayıtlarının, öldükleri gün yapıldığına ilişkin haberler yer aldığını ifade eden Acar, “İş kazasında hayatını kaybeden işçiler Sevdin Özen ile Çetin Coşkun’un sigortalı işe giriş bildirgeleri e-bildirge sistemi üzerinden kazanın olduğu tarih olan 11 Mart’ta 22.43 ve 22.51 saatlerinde yapıldığı tespit edilmiştir” dedi.

Acar, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 8. maddesine göre, inşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerin-de işe başlatılacak sigortalıların kuruma bildirilme süresinin en geç çalışmaya başlatıldığı gün olduğuna dikkati çekti. Yangınla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonrasında yapılacak tespitlere göre, işveren hakkında sigorta işe giriş bildirgesinin geç verilmesinden dolayı 5510 sayılı kanunun 102. maddesinin (a) fıkrası gereği sigortalı başına 2 asgari ücret idari para cezası uygulanacak. Ayrıca, 5510 sayılı kanunun 23. maddesi gereği sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesiyle kuruma bildirilmemesinin tespiti halinde ilgililerin gelir ve ödenekleri işveren tarafından ödenecek”dedi.

ölen işÇilerDen Geriye 635 tl kalacakEsenyurt’taki iş kazasında vefat eden işçilerden 8’inin hak sahiplerine 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim günü şartı sağladığı için ölüm aylığı bağlanacağını belirten Acar, “Bekar olan 3 işçinin anne ve babasının muhtaçlık durumu tespit edilirse sadece iş kazasından dolayı ölüm geliri bağlanacaktır. Muhtaçlık sınırı asgari ücretin neti olan 635 lira-dır” dedi. yarIn EMEK

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı sınavı kazanmalarına rağmen Danıştay

kararı nedeniyle atamaları yapılmayan itfaiye eri adayları, eylemlerini sürdürüyor.

Alsancak’taki Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan yaklaşık 50 ataması yapılmayan it-faiye eri adayı, Atatürk Anıtı önünde atan-mamalarını protesto etti. İtfaiye eri adayları daha sonra Konak Meydanı’na kadar yürüdü. Tepkilerini sık sık sloganlarla dile getiren itfai-yeciler adına açıklamayı Yiğit Seymener yaptı. Seymener, “İzmir Büyükşehir Belediyesi, Da-

nıştay kararından dolayı atamayı yapamadığını söylüyor. Ancak Bakanlık, atama için yetkinin Belediyeye verildiğini söylüyor. Arada kaldık. Arkadaşlarımız Ankara’da. CHP Genel Başka-nı Kemal Kılıçdaroğlu ve AKP’li yöneticilerle görüşecekler. Tepkilerimizi, değişik yöntem-lerle dile getireceğiz. Hakkımızın yenmesini istemiyoruz” dedi.

İtfaiyeciler, itfaiye eri olarak atanabilmek için eylem ve görüşmelerle mücadelelerini sür-düreceklerini belirttiler. yarIn EMEK

Page 7: Yarın 24. sayısı

Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF), tüketicilere “bankala-

ra gitmeme ve kredi kartı kullanmama” çağrısında bulundu. 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü dolayısıyla TÜDEF tarafından, Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yapıldı.

Genel Başkan Yıldız, burada yaptığı konuşmada, Anayasa’nın 172. maddesi-ne göre, “devletin tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alması” gerektiği-ni belirterek, buna rağmen “tüketicilerin dolaylı vergilerin ağır yükü altında ezil-diğini, pahalı kamu hizmetiyle yaşamı-nı sürdürdüğünü ve dünyanın en pahalı benzinini kullandığını” öne sürdü.

GSM operatörlerinin onlarca paket tarifesi karşısında şaşkına dönen tüke-ticinin limit aşımı ile adeta cezalandı-rıldığını öne süren Yıldız, şu görüşleri dile getirdi:

“Elektrik dağıtım şirketlerine 9 ka-lem adı altında ödeme yapan tüketici, ayrıca ülke genelinde kaçak elektrik öde-mesinden sorumlu tutuluyor. Bankalar hala tüketiciye ‘yolunacak kaz’ gözüyle

bakıyor. Yüksek yargı kararlarına rağmen bir hizmet karşılığı olmaksızın tüketici-den, kredi kartından yıllık kart ücreti, mevduat hesabından hesap işletim ücre-ti, tüketici kredilerinden dosya masrafı, hayat sigortası, ekspertiz ücreti, ipotek fek ücreti almaya devam ediyor.”

TÜDEF ve bileşenlerinin 16 Mart’ı

“bankaların tüketici haklarına aykırı uygulamaları” olarak gündeme aldığını aktaran Yıldız, “Tüketiciyi doyumsuz kar hırsıyla üzüm gibi ezen ve limon gibi sı-kan bu uygulamalara karşı tüketiciyi ya-rın boykota çağırıyoruz. Yarın bankalara gitmiyoruz ve kredi kartını kullanmıyo-ruz” diye konuştu. yarIn EKONOMİ

Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Birol, Türkiye’nin enerji faturasının bu yıl 68 milyar doları

bulabileceğini belirterek, “Birkaç yıl Türkiye’nin başı enerji ithalatından çok ağrıyacak” dedi.

Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol, mev-cut fiyatların devam etmesi halinde Türkiye’nin enerji ithalat faturasının geçen yıla göre yüzde 20’nin üzerinde artacağını söyledi. Birol şunları kaydetti: “Önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarındaki bir düşüş şaşırtıcı olur. Türkiye’nin 2011’de enerji ithalat faturası 55 milyar dolardı. Bu yıl fiyatlar bu şekilde de-vam ederse 68 milyar dolara çıkma ihtimali var. Bu durum cari açık için oldukça yüksek bir risk ifade ediyor.

Petrole alternatif yakıt bulmamız oldukça zor gözüküyor ama doğalgaz için yenilenebilir enerji kaynaklarına bakmak doğru olacaktır. Önümüzdeki dönem içerisinde Türkiye’nin enerji ithalatından dolayı başının çok ağrıyacağını düşünüyo-rum.” yarIn EKONOMİ

Enerji baş ağrıtacak

Şubat ayı bütçe sonuçlarına göre, merkezi yönetim bütçesi 2011

yılı Şubat ayında 988 milyon lira fazla verirken, bu yılın aynı ayında 2 milyar 641 milyon lira açık verdi. Geçen yıl şubat ayında 7 milyar 159 milyon lira faiz dışı fazla verilirken, bu yılın aynı ayında 5 milyar 973 milyon lira faiz dışı fazla verildi.

Bütçe giderleri, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28 artarak, 30 milyar

159 milyon lira olarak gerçekleşirken, faiz hariç bütçe giderleri yüzde 23,8 artışla 21 milyar 545 milyon lira oldu. Şubat ayında faiz giderleri, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 39,6 oranında artarak, 8 milyar 614 milyon lira olarak gerçekleşti.

Bütçe gelirleri ise yüzde 12,1 ora-nında artışla, 27 milyar 518 milyon li-ra olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri ise yüzde 7,8 oranında artarak, 22 milyar 738 milyon lira oldu.

BütÇe Gelir­GiDerleri2012 yılı merkezi yönetim bütçe gi-derleri için öngörülen 350 milyar 948 milyon lira ödenekten, Şubat ayında 30 milyar 159 milyon lira gider gerçekleş-tirildi. Geçen yılın aynı ayında ise 23

milyar 568 milyon lira harcama yapıldı.Şubatta sağlık, emeklilik ve sosyal

yardım giderleri için 6 milyar 78 mil-yon lira transfer yapıldı. Sosyal güven-lik primi, işveren hissesinin 5 puanlık kısmının hazine tarafından ödenmesi amacıyla yapılan transfer tutarıysa 430 milyon lira oldu.

BütÇe GelirleriGeçen yıl şubat ayına göre bütçe gelir-leri 24 milyar 556 milyon lira iken, bu yılın aynı ayında yüzde 12,1 oranın-da artarak, 27 milyar 518 milyon lira olarak gerçekleşti. 2012 Şubat ayı vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,8 oranında artarak, 22 milyar 738 milyon lira düzeyine ulaştı.

2012 yılı şubat ayında genel bütçe

vergi dışı diğer gelirleri için geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 41,1 oranında artışla, 3 milyar 84 milyon lira olarak gerçekleşti. Şubatta özel bütçeli idarele-rin öz gelirleri 872 milyon lira, düzen-leyici ve denetleyici kurumların gelirleri ise 824 milyon lira oldu.

Vergi türleri itibariyle şubat ayı gerçekleşmelerine bakıldığında geçen yılın aynı ayına göre gelir vergisi yüz-de 29,6, banka ve sigorta muameleleri vergisi yüzde 27,7, damga vergisi yüzde 26,7, özel tüketim vergisi yüzde 5,5, ithalde alınan katma değer vergisi yüzde 3,3, kurumlar vergisi yüzde 2,2, dahilde alınan katma değer vergisi binde 2 ve diğer vergiler tahsilatı yüzde 17,6 ora-nında artış gösterirken, harçlar yüzde 6,3 azaldı. yarIn EKONOMİ

Şubat ayı bütçe açığı: 2.6 milyar TL

03 oCak 2012 yarıN05 20 mart 2012 yarıN07

HSCB 7 ülkeden çekiliyor

TÜDEF: “Bankaları boykot edin”

İngiliz HSBC bankası, Asya’daki 7 ülkede operasyonlarını dur-

durmayı planlıyor.Avrupa’daki borç krizi yüzünden

mali açıdan zor günler geçiren ve bin-lerce çalışanını işten çıkaran HSBC, Pakistan’dan Yeni Zelanda’ya kadar top-lamda yedi ülkedeki operasyonlarını ya kapatacak ya da satışa çıkaracak. Banka daha önce Japonya’daki ve Tayland’daki perakende bankacılığı operasyonlarını kapatmıştı.

HSBC’nin Asya CEO’su Peter Wong, Financial Times gazetesine yap-tığı açıklamada“HSBC’nin daha önceki yıllarda Asya piyasalarına bakışı Hong Kong ve Asya Pasifik ülkelerinin geri kalanından ibaretti. Ancak geri kalan ülkelerin çok az olduğunu gördük, bu yüzden de Hong Kong dışında yalnızca altı ülkeye odaklanmaya karar verdik” dedi. yarIn EKONOMİ

Giderek daha borçlu hale geliyoruzVatandaşlar, en çok ev almak için borçlanıyor. Geçen yıl eylül ayı itibarıyla 68,4 milyar lira konut kredisi kullanıldı. Kişi başına kullanılan konut kredisi ise 56,9 bin lira oldu. Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinden yapılan hesaplamalara göre, 5 yılda kullanılan konut kredisi miktarı ise yüzde 122 arttı.

Kredi kartları, banka kredileri, mağaza taksitleri, faturalar, ev gi-

derleri, vs… Her gün giderek daha faz-la borç yükünün altına giren vatandaş, 2011 yılını rekor borç oranlarıyla kapattı. Özellikle büyük şehirlerde, giderlerin en büyük payına sahip olan kira masrafı ise, insanlara bolca konut kredisi kullanmala-rına neden oldu. Vatandaş kiradan kur-tulmak ve bir ev sahibi olmak için büyük kredilerle baş etmek zorunda kalıyor.

kişi Başına 57 Bin tl kreDi2007 yılında kullanılan konut kredisi 30,7 milyar lira iken, 2011 yılının Eylül ayına gelindiğinde bu rakam 68,4 milyar liraya yükseldi. 2007 yılında kişi başına kullanılan kredi 45,1 bin lira iken, 2011 Eylül ayı itibarıyla ise yüzde 26,1 artarak 56,9 bin liraya çıktı.

Tabi bankalar mev-cut toplumsal koşul-ların takibinde çok başarılı olduklarından, bu ihtiyacı bir fırsata dönüştürerek, “cazip” kredi koşulları ile halkı daha çok borçlanmaya teşvik ediyor.

iHtiyaÇlar Da var!Dayanıklı tüketim malları, yarı dayanıklı tüketim malları ile evlilik, eğitim ve sağ-lık için kullandırılan kredileri kapsayan ihtiyaç kredisi ile ihtiyaç, konut ve taşıt kredileri kategorisinde sınıflandırılama-yan diğer kredilerin toplamına bakıldı-ğında, 2011 yılının Eylül ayı itibarıyla 79,7 milyar liralık kredi kullanıldığı gö-rülüyor. 2007 yılında kullanılan ihtiyaç kredisi ve diğer krediler toplamı ise 27,3 milyar lira olarak gerçekleşmişti. Geçen

yılın 9 ayında, kişi başı-na kullanılan ihtiyaç ve diğer krediler 6,4 bin lira iken, 2007 yılında bu rakam 4,8 bin lira olmuştu.

Bireysel kreDi kullananların Gelir DağılımıBireysel (otomotiv ve konut dahil) kredi kullananların yarısı 2 bin liranın altında kazanırken, kredi kullananların yüzde 25’i bin liranın, yüzde 24’ü 2 bin lira-nın altında gelire sahip bulunuyor. Yüzde

16’sı 2 bin lira ile 3 bin lira arasında, yüz-de 12’si 3 bin lira ile 5 bin lira, yüzde 15’i 5 bin lira ve üstü gelire sahip bulunuyor.

Kullanılan bireysel kredilerin vade dağılımına bakıldığında yüzde 27’si 49-72 ay arasında, yüzde 22’si 73 ay ve üstü, yüzde 19’u 25-36 ay arasında, yüzde 12’si 37-48 ay arasında, yüzde 11’i 19-24 ay arasında, yüzde 6’sı 3-12 ay arasında, yüzde 3’ü de 13-18 ay arasında vadeyle kredi kullandı.

İstnBulİBRAHİM KESKİN

İhtiyaç kredisi ve diğer krediler Konut kredisi

Yıl Toplam (milyon TL) Kişi Başı (bin TL) Toplam (milyon TL) Kişi Başı (bin TL)

2007 27.303 4,8 30,735 45,1

2008 36.110 4,5 37.347 49,0

2009 41.365 4,8 42.733 43,9

2010 59.275 6,0 57.584 53,2

2011 (Eylül) 79.727 6,4 68.372 56,9

sözlükÇe

sözlükÇe

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, önceki gün bireysel emek-lilik sistemini yeniden düzenleyeceklerini açıkladı. O düzenle-meyle yeni bir fon oluşturulması bekleniyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S and P), Ukrayna’nın uzun vadeli kredi notunu “durağan”dan “negatif ”e çevirdi.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Yunanistan’a 28 milyar euro’luk kredi desteğini onayladı.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 2012 yılının Şubat ayında kurulan şirket sayısının bir önceki yılın aynı dö-nemine göre yüzde 22,25 azaldığını, kapanan şirket sayısının ise yüzde 9,56 arttığını açıkladı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s, Kıbrıs Rum yönetiminin ardından bu kez de Rum bankalarının notunu düşürdü.

Türkiye, 28 Avrupa ülkesi arasında sigara satış fiyatı içindeki vergi yükü bakımından 9’uncu sırada yer alıyor.

Motorine yarından itibaren geçerli olmak üzere yüzde 3.08 oranında zam yapıldı.

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülen Toplu iş İlişkileri Kanunu Tasarısı, kabul edildi.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, “Eu-ro Bölgesi’nde enflasyonun kontrol altında olduğunu, ancak alarm durumunun süreceğini” söyledi.

Ekonomide neler oluyor?

Ekonomik krizle mücadele eden İspanya’da, 17 özerk yönetimin 2011 yılı sonu itibariyle kamu borçları bir yıl

öncesine oranla yüzde 17,3 artarak, tarihi rekor olan 140 milyar 83 milyon avroya ulaştı.

İspanya Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre, İspan-ya’daki 17 özerk yönetimin kamu açığının, ülkenin gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 13,1’e denk geldiği bildirildi. Açıklanan diğer rakamlarda, merkezi yönetim olan devletin bor-cunun yüzde 14,6 artışla GSMH’nin yüzde 52,1’ine denk gel-diği ve 559 milyar 459 milyon avro olduğu kaydedildi. 2011’de kamu borcunun yüzde 0,03 ile tek düştüğü devlet kurumu olan belediyeler ise mevcut halde toplam 35 milyon 420 bin avroluk kamu borcu bulunduğu ifade edildi.

İspanya’nın toplamdaki (devlet, özerk yönetim ve beledi-yeler) kamu borcunun yüzde 14,2 artarak, GSMH’nin yüzde 68,5’ine ulaştığı belirtilirken, Avrupa Birliği’ndeki Ekonomik Büyüme ve İstikrar Paktı’nın öngördüğü yüzde 60 sınırını aştı-ğına vurgu yapıldı. yarIn EKONOMİ

Uluslararası kredi derecelendirme kurulusu Moody’s, Türk bankalarının kredi notlarını olası bir indirim için

izlemeye aldı. Moody’s’den yapılan açıklamada, 13 Türk ban-kasının yerel para cinsi ve mevduat notlarının negatif izlemeye alındığı belirtildi.

Moody’s kararına gerekçe olarak, bu kuruluşların kredi not-larının Türkiye’nin kredi notundan yüksek olmasını gösterdi ve “Bu bankaların kendi başlarına ayakta kalabilme durumları değerlendirilecek” dedi.

Moody’s’in incelemeye aldığı bankalar arasında Akbank, Garanti Bankası, İş Bankası, Vakıfbank, TSKB, TEB, Denizbank ve Yapı Kredi Bankası da yer alıyor. yarIn EKONOMİ

İspanya’da tarihi borç rekoru

Moody’s uyardı

Page 8: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başka-nı Ümit Boyner, bütün dünyada

nüfus artarken kaynakların kısıtlı hale geldiğine işaret ederek şöyle konuştu: “Bugünden yarını ince ince planlamak zorundayız. 21. yüzyılın başından bugü-ne Türkiye’ye baktığımızda artık küresel düzeyde önemli bir aktör olduğunu gö-rüyoruz. Küresel düzeyde gösterdiğimiz ekonomik başarının, kalkınma süreçleri-ne aynı ölçüde yansıması için yapmamız gerekenler var. 2011 verilerine göre Tür-kiye insani gelişmişlik endeksinde 187 ülke arasında 92. sırada. Cinsiyet uçu-rumu endeksinde ise kadının ekonomiye katılımında 135 ülke arasında sondan dördüncüyüz. Türkiye’de iş hayatında, siyasette, yönetimde girişimcilikte çok önemli kadın rol modellerimiz var. Ama kadının genel olarak istihdamına baktığımız zaman ciddi bir yolu alma-mız gerekiyor. 2023 yılında dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olmayı hedefleyen Türkiye’nin, bu hedefi ger-çekleştirmesi için insanı gelişmişlik ve

cinsiyet eşitliği konusundaki mevcut tabloyu hep birlikte çalışarak değiştir-memiz gerekiyor.”

Bakan şaHin: “kaBul eDileBilir Değil”Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin değişime ve değişme taleplerine rağmen, dünya raporlarında ya da ulus-lararası kriterlerde sondan 4. olmanın kabul edilebilir bir şey olmadığını, bu-nun Türkiye’ye yakışmadığını ifade etti.

Bakan olarak göreve başladığı zaman bu istatistiklere ilişkin olarak çalışma yapması için iki görevlinin Cenevre’ye gittiğini, neden verilerin güncellenmedi-ğinin araştırıldığını bildiren Şahin, şun-ları anlattı: “Bizim eksiğimiz ne? Türkiye İstatistik Kurumu neden bizim verileri-mizi oraya güncellemiyor. Parlamentoda yüzde 14 kadını yakalamışız hala veriler-de yüzde 9 kadın geçiyor. Bizim hızlı bir

şekilde, bizden giden raporlarla oradaki raporların eşleşmesi gerekiyor. Nasıl biz her sanayi envanteri çıkarıyorsak, işsiz-lik raporu çıkarıyorsak, istihdam raporu çıkarıyorsak, sosyal alanda da istatistiki verilerimiz artık ölçülebilir, izlenebilir ve sorunları yönetebilir hale dönüştürme-

miz gerekiyor.Bunu başarabilirsek 2013’te hazırla-

nacak rapora güncellenmiş istatistik ku-rumu ile Uluslararası verileri eşleştirmiş bir Türkiye’yi başarmak durumundayız.” yarIn EKONOMİ Wall Street’te korkulan oldu ve yatırım bankalarının ele-

manları kazan kaldırdı.Dün Goldman Sachs’ın türev ürünler bölümünde görevli

Greg Smith’in New York Times’ta şirketindeki kültürü eleş-tiren yazısı ardından, bugün de Amerikan Emtia Vadelileri Komisyonu’nun sitesine yollanan bir yazı ortalığı karıştırdı.

Siteye konan bir yazıda JP Morgan’da çalıştığını söyleyen ancak adını açıklamayan bir kişi bankayı aşırı risk almakla, kanunsuz işlere bulaşmakla ve kamuya açık olmayan bilgileri seçkin müşterileri ile paylaşarak haksız kazanç sağlamakla suç-ladı. yarIn EKONOMİ

Avrupa otomobil pazarı şubat ayında yüzde 9,2 daraldı. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine gö-

re, AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomobil pazarı 2012 yılının ilk iki ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,8 küçülerek 1 milyon 927 bin 113 adet seviyesinde gerçekleşti.

2011 yılı Avrupa otomobil pazarında 4. çeyrekte başlayan daralma, aylar itibari ile 2012 yılı şubat ayında da artarak devam etti. İlk iki ayda en yüksek satış yüzde 0,2 düşüşe rağmen 434 bin 513 adet ile Almanya’da gerçekleşirken, diğer bazı önemli pazarlarda İtalya’da yüzde 17,8, Fransa’da yüzde 20,5 daralma devam etti.

AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012 ilk iki ayında geçen senenin aynı dönemine göre en sert düşüş yüzde 47,9 ile Portekiz’de ve ardından yüzde 26,6 ile Yunanistan’da görüldü. yarIn EKONOMİ

08 EKONOMi 20 mart 2012 yarıN

KREDİ:Borcunu ödeyeceğine inanılana verilen parayı dile getirir. Kredi kapitalist üretimin temelidir. Kredi kurumu bir, bir malın bir başka malla derhal değiştirilememesinden doğmuştur. Üretim ve tüketim kredisi adıyla iki türlüdür. Kısa, orta, uzun ve çok uzun vadeli olabilir. Başlıca kredi kurumları bankalardır. “Gelişmiş olan gelişmemiş olana faiz karşılığında kredi verir”.

?

İşsizlik oranları en son %9.8 olarak duyuruldu. Bir taraftan büyüme beklentileri gerilerken, diğer taraftan krizin etkilerinin ar-tacağı uyarıları geliyor. Hükümetin istihdam politikaları ise sorunu çözmekten çok derinleştiriyor gibi gözüküyor. Hal böyleyken ekonomide büyüme ne getiriyor? İstihdam nasıl oluşuyor? Sektörler de krizde

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Belirsizliklerin, sisin çok olduğu,

öngörülebilirliğin az olduğu dönemde, hızı düşürmek gerekiyor. Aslında bizim yaptığımız da budur” diye konuştu. Ali Babacan, ‘’Uludağ Ekonomi Zirvesi için Davos’la benzerlik kuruluyor ki doğru-dur’’ dedi.

Babacan, her yıl ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun, di-ğer adıyla Davos Zirvesi’nin ‘’Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya Toplantısı’’nın haziranda İstanbul’da yapılacağını hatırlatarak, ‘’Bursa ekibi-mizin, bir sene sonraki zirve için, o top-

lantıdan öğreneceği bazı şeyler olabilir’’ ifadesini kullandı.

Babacan, güven ortamının ve siyasi istikrarın önemine dikkat çekerek, ‘’Sa-dece Amerikan şirketlerinin elinde sade-ce yaklaşık 3 trilyon dolarlık fazla nakit, kullanamadıkları nakit var. Amerikan bankalarının elinde de o miktarda olma-sa da o miktara yakın kullanamadıkları nakit var. Merkez Bankasının sadece bol miktarda para basıp piyasaya sür-mesi yetmiyor. Şirketler güvenmeyince yatırım yapmıyorlar. Bankalar güvenme-yince kredi vermiyorlar’’ diye konuştu.

“Türkiye olarak, karşımıza her çıka-cak her türlü senaryoya hazırlıklı ola-

bilecek bir çizgi yürütüyo-ruz. En kötü senaryolarda dahi Türkiye ekonomisine etkilerini minimumda tu-tabilecek bir politika seti içerisinde devam ediyoruz’’ diyen Babacan, ‘’Böyle belirsizliklerin olduğu dö-nemde, sisin çok olduğu dönemde, öngörülebilirli-ğin az olduğu dönemde, hızı düşürmek gerekiyor. Aslında bizim yaptığımız da budur. Biz dün akşam Uludağ’a çıkarken bir ara yolda yoğun sis vardı, hemen konvoyun hızını düşürdük. Çünkü göremiyorsu-nuz, önünüze ne çıkacağı belli değil’’ dedi.

Babacan, ‘’Böylesine birbirine kenet-

lenmiş durumda olan, bu kadar güçlenmiş finans dünyasında son derece dikkatli gitmek gerekiyor. Hiçbir zaman da ‘bana bir şey olmaz’ dememek ge-rekiyor. Her an her senaryoya da hazır olmak gerekir’’ dedi. yarIn EKONOMİ

krizin dünyada ve ülkedeki yansımaları üzerine uzmanlardan görüşler almaya de-vam ediyoruz. Bu hafta da TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı görüşlerine yer verdik.krizin dünyadaki ve ülkemizdeki yansımaları nelerdir?Krizin boyutlarını anlayabilmek için bakabileceğimiz birçok alan var. Mesela enerji sektörü. Ülkemizin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğalgazda ise tam bir bağımlılık yaşanmaktadır.Öte yandan biliyoruz ki; emperyalist ülkeler başta Ortadoğu‘da olmak üzere dünya petrol ve doğalgaz kay-naklarına yönelik ülke işgallerini de içerebilen paylaşım savaşlarını sürekli gündemde tutabilmektedir. Yine dün-yada serbest piyasa ekonomisi adı altında enerji üzerine spekülatif oyunlar oynanabilmektedir.Bizim de küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtü-şen ve yine ulusal yürütmenin ışığında “özerk” kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan “garip” bir enerji sektörümüz var.

Halktan yana politikalar olmalıTürkiye‘de enerji sektörü, finansman ve teknoloji alanla-rında zaten var olan bağımlılık ilişkileri ile birlikte, yeni düzenlemelerle; niteliksel bir dönüşüm geçirmektedir. Doğrudan çok uluslu sermayeye tümüyle bağımlı hale gelme durumu ile karşı karşıyayız. Yap -işlet-Devret, Yap-işlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devirleriyle, yapılan özelleştirmeler ile tahkim yasasıyla yürüyen bir durum söz konusu. Dünya Bankası’nın dayattığı yapı-sal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken; ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır.

İşte kriz

“Hava sisli, hızı kestik”

JP Morgan kanunsuz işlere bulaştı

Otomobil piyasası daraldıEkonomide kadının adı yok

İşsizliğin artması an meselesi

Bu soruların cevabını Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi

Prof. Dr. Aziz Konukman ile aradık.Söz Konukman’da: “Öncelikle bi-

rinci sorudan bahsedelim. Büyüme için önümüzdeki dönemde öngörülen rakam %4. 2011 içinde gerçekleşme tahmini 8’di. Orta vadeli programda 7.5’ti bu rakam. Ama gerçekleşme tahmini 8’i bulacak. Bu şu demektir. Büyüme oranı yarı yarıya düşecek. Bu konuda yapılmış bir çalışma var. CHP İzmir Milletvekili Aşkın Türeli ile beraber bu krizin he-men ardından “Ekonomik Yaklaşım” dergisinin krizi değerlendirdiğimiz yıllık sempozyumunda bir çalışma yapmıştık. Şunu gördük biz orda; Türkiye’nin is-tihdam yaratma kapasitesi çok sınırlı. Şu anlamda, ona biz “istihdamın milli gelir esnekliği” diyoruz. Bu rakam 1’in altında. Daha teknik ifade edeyim, milli gelirde %1’lik bir artış olduğu zaman; istihdamda meydana gelen artış yüzde 1’in epey altında.

Büyüme istiHDam GetirmiyorNormalde milli gelirdeki artış en azın-dan kendisi kadar birine uyarması la-zım, istihdam artışı sağlaması lazım. Siz bunun çok çok altında bir istihdam ya-ratamıyorsanız buna ‘istihdamsız büyü-

me’ denir. Bu şu demek, büyüme yeteri kadar istihdam artışı uyaramıyor. Hatta bazıları buna ”istihdam dostu olmayan büyüme” diyor. Demek ki sorunumuz ne? Türkiye’de anlaşılıyor ki büyüme is-tihdama neredeyse hiç yansımıyor. Ba-tıda da böyle bir durum var ancak orada teknolojik gelişme sonucu büyüme olu-yor. Daha az insanla ekonomi dönüyor. Tabi Türkiye’de öyle de değil. Bizdeki sorun teknolojiden dolayı değil. Bizim daha yapısal sorunlarımız var.

tüik’e Başta sermayeDarlar inanmıyor Gelelim işsizliğe. Resmi işsizlik rakam-larına baktığımızda, kabaca bir hesap ile gerçek rakamların genelde bu rakamların iki katı gerçekleştiğini görüyoruz. Unut-mayalım ki güneş balçık ile sıvanmaz, hesap dışı bırakılan veriler ile sunulan resmi rakamlar gerçek hayattaki işsizliği örtmemektedir. Örneğin cari ücret düze-yinde iş aramaktan vazgeçenler veya ce-sareti kırılmış olarak adlandırılan emek-çiler bu hesaba göre işsiz sayılmıyor. Aslına baktığınızda hepsi birer işsizdir. Bunları da yine TÜİK söylüyor aslında, fakat resmi rakamların içine katmıyor. İşsiz olarak tanımladığı ise, “herhangi bir cari ücret düzeyinde ve çalışma ko-şullarında iş arayıp da bulamayan nü-fus” durumudur. Şimdi o cesareti kırılan

işçiler iş aramıyor mu? Sözün kısası, gerek TÜİK ve hatta hükümetin norm olarak ka-bul ettiği ILO he-saplamalarına göre yaklaşık 2 milyon kişinin iş siz oldu-ğu halde işsiz sayılmadığı sorunu ile karşı karşıya kalıyoruz. Başka bir örnek, mev-simlik işçi diye tabir ettiğimiz kısa süreli çalıştırılan işçilerde işsiz sayılmamakta. Burada aslında yıl boyunca çalışmak is-teyen işçileri siz sadece bazı dönemler istihdam edebiliyorsunuz, ama baktığı-mızda yılın diğer günleri bu nüfus işsiz. Fakat yine resmi rakamlarda işsiz olarak tanımlanmamakta. Bir de eksik istih-dam diye tabir ettiğimiz, niteliğinden daha düşük nitelikte bir işte çalışmak zorunda kalan kesim var. Bu kesimin içine örneğin üniversiteden mezun fa-kat iş olmadığı için tezgahtarlık yapmak zorunda kalan emekçiler gibi bir nüfus giriyor. Burada da yoksulluk tehdidi ile karşı karşıya kalan nitelikli işçiyi niteli-ğine ve yeteneğine uygun istihdam ede-meme durumu mevcut. Dolayısı ile tüm bunları üst üste koyduğumuzda gerçek işsizliğin, bize sunulan işsizlik oranları-nın iki katına çıktığını görüyoruz.

Düşük kaliteli istiHDam, istiHDam sayılmazÖrneğin Türkiye’nin de imza attığı GATS (Dünya Hizmet Ticaret Anlaşma-sı) ilerde devreye girdiği zaman, diyelim ki bir kamu eğitim kuruluşu sübvansi-yon verdi ve piyasadaki fiyatları aşağıya çekti. Derhal GATS müdahale ederek o kamu okulunun kapatılmasını talep edebilecek. Daha küçük bütçeler yapma-nın felsefi arka planı ne? Küçülen devlet. Örneğin asgari ücret, o acımasız koşul-larda kamunun işgücü piyasasına müda-hale ederek “kardeşim bu ücretin altına inemezsin diyecek. r. Sonuç, piyasanın o vahşi koşullarına karşı bir düzeltme, bir düzenleme yetkisiyle devletin bu piyasa-ları rahatlatması oluyor. İşte bu alanlarda da artık geri çekilme başlıyor. Sözcük de “deregülasyon”; yani kuralları ortadan kaldırma. Tekrar vahşi kapitalizme ge-ri dönelim. Asgari ücretin altında son derece düşük ücretlerle, ben internetle, başka yöntemlerle klasik dediğimiz is-tihdam biçimleriyle hiç ilgisi olmayan yeni yöntemlerle, üretim sistemlerine bağlanabiliyorum. Bunlar esnek üretim yöntemleri ve esnek istihdam biçimi de-diğimiz mekanizmalar. Dolayısıyla bir nevi 19.yüzyılın vahşi kapitalizminin da-ha modern versiyonunun geçerli olduğu bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız.”

İstnBulİBRAHİM KESKİN

aziz konukman

Page 9: Yarın 24. sayısı

22 mart 2012 yarıN09

Geçtiğimiz hafta yayımladığımız Alain Badiou ile söyleşi-nin ikinci bölümünü bu hafta yayımlıyoruz. Bu hafta Ortado-ğu dışında Avrupa’daki ayaklanmaların nasıl ele alındığını ve aralarındaki farklara değinirken isyan ateşini başlatan gençlik hareketine dair sorularımıza yanıt aradık.

E k o n o m i k krizlerin neden olduğu dünya savaşlarından söz ederek baş-ladığımız söyle-şide, dünya ça-pında meydana gelen ve dalga dalga yayılan

isyanlara değindik. Badiou bu is-yanları önemserken akılcı hareket edilmemesini eleştirmiş politik dü-şünce, politik kararlılık ve politik katılım zayıflığının olmadığından bahsetmişti. Kapitalizmin aklın dışılığına karşı devrimci sosyalist perspektifin akla uygun olduğunu söyledi ve kapitalizmin akli pren-sipten yoksun, haydut bir rejim ol-duğunu öne sürmüştü. Dünyada yaşanan ayaklanmaların sınıf mü-cadelesinin dünya çapında gelişme-sinin muhtemel yollarından birini çizdiğini ve bir şeylerin mümkün olduğunu anlatmıştı.

Çağdaş kapitalizm karşısında konu-mu bakımından negri’den kendinizi ayırıyorsunuz. aslına bakılırsa somut tarihsel olguların da “imparatorluk” ve “Çokluk” tezlerini doğrulamadığı günü-müzde, onun bu tezleri konusunda ne diyorsunuz?Negri’de çifte bir hatanın olduğunu düşünüyorum. Öncelikle kapita-lizmin hemen radikal değişimlere neden olacak bir özne ürettiği ko-nusunda yanılıyor. Bu “çoğunluk” teorisidir. Bence diğer hata da tek bir hareketin olduğu fikri. Sanki kapitalizmin tarihi hareketi kendi-liğinden komünizmin hareketiymiş gibi. Ancak bu diyalektik değil, hatta anti-diyalektik bir düşün-ce. Bu yaşam ve hareket katego-risini, çelişki ve diyalektik analiz kategorisinin üstünde tutmaktır. Yani bizim akılcılığımızın bir yanı da diyalektik düşünceyi yeniden hayata getirmektir. Çelişkiler ve kopuşlar yoluyla düşünmek, nicel değerin nitel değere dönüşmesi vb. bunlar Marks’ın düşüncesinin te-melleridir. Bunun tarihsel süreçte çok önemli olduğunu biliyoruz. Bir şeyle büyür sonra da başka şeylere dönüşür. Bence günümüz kapitalizmin yeni karakterinin fazla

abartılması da söz konusu. Bizim akılcılığımızın bir kısmı kapita-lizmin evrimleştiğini ve emperya-lizmin geliştiğini göstermek ama bu evrim kapitalizmin dönüşmesi değildir. Tam tersi krizler yoluyla klasik unsurları görüyoruz. Hatta bugünkü durumun 19.yy’ye, Ekim Devrimi’nin sonrasındaki durum-dan daha çok benzediğini söyleye-bilirim. Bu nedenle ilerlemek için bir adım geriye atmak gerektiğini düşünüyorum. Yani çağdaş tarihin evrim yasalarının, kapitalizmin yasaları olduğu fikrine geri dön-memiz gerekiyor. “Komünizmin büyük hareketi” ve “gizli öznesi” varsa eğer örgütlenmeye gerek yok. Politik öznenin özü örgütlü olmak, prensipler ve akılcı eylemler çev-resinde toplanmaktır. Çağımızda var olan örgüt karşıtı teori özünde politika karşıtıdır. avrupa’daki “öfkeliler” hareketi radikal bir şeye neden olmadı örneğin.Ne yazık ki! Örgütlenme sorunu aynı zamanda red ve olumlama, eleştiri ve öneri arasındaki subjek-tif bağdır. Bu bence çok önemli bir nokta. Çünkü öfkeli olmak anlamı gereği olumsuzdur, “kapital defol, bankalar defol“ diyoruz ama red-detmenin esas hareketi olumlamayı da gerektirir. Yani bu da akıl yanlısı başka bir fikri önermeniz gerektiği anlamına gelir ki eğer örgütlen-me yoksa buna sahip olamazsınız.

Örgüt yalnızca eleştirel bir gücün taşıyıcısı değildir. Belki bir anlam-da isyan daha güçlü bir eleştirellik içerir. Ama eleştiri ancak başka bir görüşün olumlanması halinde bir geleceğe sahiptir. İşte “öfkeliler” ha-reketinin zayıf noktası da budur. Zaten birçok öfkeli insan yok mu? Ancak Yunanistan’da politik durum biraz daha karmaşık. Yani revizyo-nist ve eskimiş komünist hareketler var, anarşist hareketler var. Gerçi kriz Yunanistan’da daha önce baş-ladı. Yunanistan’da krizden önce de isyanlar olduğunu unutmayalım. Aslında, yıllardan beri süregelen ciddi bir politik kriz var ve bu po-litik kriz, kriz ile daha da ciddileşti. Yunanistan’da ne olacağı biraz belir-

siz. Rejimin derinlerden sarsılması söz konusu ki bu durum aşırı sağcı bir takım girişimleri de beraberinde getirecektir. Yunanistan’da faşistler güçlüdür. Tarihsel olarak biliyoruz ki kriz ortamında yalnızca öfke varsa bu öfke solcu olabileceği gibi aşırı sağcı da olabilir. 30’lu yılların faşist döneminde çıkarılacak ders budur. İnsanlar umutsuzlardı, iş-sizlerdi ama komünistler güçsüzdü. Politikanın, demin de söylediğimiz gibi, büyük tehlikesi kimliklerdir. Faşizm kimlik politikasıdır… Yu-nanistan’daki durum biraz 30’lu yılları hatırlatmakta.

ayaklanmaları bir “amerikan oyunu” görerek olumsuzlayan görüşlere dair neler söylemek istersiniz? nerede ko-numlandırıyorsunuz?Bana kalırsa bunu söyleyen insanlar esasında isyanların değerini düşür-meye çalışıyor. Onlara esasında her şeyden önce neden isyanlara karşı olduklarını sormalıyız. İşte gerçek

bir soru. Öte yandan tarihsel öne-mi olan bir şey olduğunda tüm dünya ona göre bir pozisyon alı-yor. Elbette ABD de pasif kalmıyor. Mübarek’i korumaya ya da onun yerine yeni birini getirmeye çalıştı-lar. Ama ABD’nin isyanları çıkardı-ğını söyleyen bu insanlar açıkça bu isyana da karşılardır. Ben bir isyana karşı olmak için yeterli bir neden göremiyorum. Kötü örgütlenmiş

olduğunu vs. gibi eleştirilerde bu-lunabiliriz. Marks Paris Komünü zamanında bunun en iyi örneği-ni verdi. Bu isyanın başarısızlığa uğrayacağını biliyordu, devrimci güçler yeterince gelişmemişti. Ama ben onlarla birlikteyim dedi. Bence yapmamız gereken budur. İçeriden eleştirimizi yapabiliriz, zaten bü-yük bir hareket karmaşık bir şeydir. Ama bunu ABD’nin yaptığını söy-lemeyi doğru bulmuyorum, bunda art niyet olduğunu düşünüyorum. Hareketlerin zayıflığı konusu bizim tartıştığımız bir şey, onların değil, bu bizim sorunumuz.

öncelikle değerlendirmelerinizde “fi-kir” kavramının öne çıktığını görüyoruz. Bu kavramla neyi vurgulamak istediği-nizi biraz anlatır mısınız?Bu kavramla kastettiğim şey ol-dukça basit aslında. Belli sayıdaki analizler üzerinde hemfikir olduk-ları için insanların toplanıp örgüt-lenmelerini sağlayan inanç. Burada iki şey var; öncelikle belli sayıdaki analizde anlaşıyorlar, akıl vb. ve ay-nı zamanda örgütlenme ve eylem yolları konusunda da hemfikirler. Ama genel yönelim konusunda da

hemfikir olmaları gerekiyor ki bu da ideolojik boyuttur. Bunlar fikir-lerdir. Yani fikirden kastım başarılı bir politik sürecin aynı zamanda genel bir yönelim hakkında da bir-lik olmasıdır. Eğer insanlığın evren-sel kurtuluşundan bahsediyorsak, buna bir isim vermemiz gerekir. Bu sadece sizin öznel haliniz değil bü-tün insanlığın gerçek kurtuluşudur. Marks’ın dediği gibi proletaryanın kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur. Bir yerlerde bunu betimlemek, işte komünist fikirden kastım bu. Bir örgüt coşkusuz olamaz. Disiplin önemlidir ama çoşku da öyle. Bize coşkulu bir disiplin gerekiyor.

Bir yanda arap halkları diğer yanda avrupa’da ve amerika’da gerçekleşen ayaklanmaları nasıl karşılaştırabiliriz? Benzer ve farklı yönleri neler olabilir?Bence Arap ülkelerinde ve Batı ül-kelerinde olan olaylar arasındaki en önemli fark ülkelerin konumlarıdır, yani sözkonusu topluluklar sistem-de aynı yere sahip değiller. Avrupa ve ABD önemli emperyalist güçler olmaya devam ediyor. Bahsettiği-miz bölgelerde de özellikle aktifler. Mübarek’in ABD’nin en önemli müşterisi olduğunu unutmayalım. “Mübarek defol” şiarı sonrasında ne olacağını belirsiz bırakıyor. İs-panya’daki, ABD’deki hareketlere geldiğimizde ise onlar Arap ülke-lerinde olanlardan farkılar, her ne kadar aynı anda meydana gelseler de. Bu da bir isyan ve bir çoğun-da olduğu gibi gençlik önemli bir rol oynadı. Ama bu hareketler de kördü, fakat bu başka bir körlük, imkanlara sahip olmadan kapita-lizmi devirmeye çalışma körlüğü. Bunların yeni sınıf mücadelelerinin kör bir evresi olduğunu söyleyebi-liriz. Hem homojenler, çünkü kriz nedeniyle ortaya çıktılar ama hem de farklılar çünkü birinde körlük politik gücün asıl doğasına iliş-kin, diktatörü devirerek radikal şeyler yapabileceklerine inandılar ama radikal bir değişim olmadan diktatörü kovdular. Diğer durum-da ise kapitalizmi yalnız ideolojik yöntemlerle onun kötü olduğunu söyleyerek yıkabileceğimize inanı-yoruz. Wall Street hareketinde asıl çarpıcı olan, örneğin, politikadan çok ahlaki şiarların kullanılması

oldu. Kapitalizm iyi değil falan dediler. Bu da doğru ama ahlak politikayla uyuşmuyor. Ama bu-na karşılık genel sisteme yönelik neredeyse hiçbir şey söylenmedi. Ama bunların hepsine bir başlangıç olarak bakmak lazım.

tunus’ta genç bir işsiz, ispanya’da, yunanistan’da, ingiltere’de, aBD’de düzene karşı ayaklanan gençlerin ön plana çıktığını gözlemliyoruz. Gençliğin düzenle olan ilişkisini nasıl değerledir-meliyiz?Öncelikle iki uyarıda bulunmak gerektiğini düşünüyorum, öncelik-le bir isyanla karşı karşıya olduğu-muzda ayaklananlar hep gençlerdir. Bu eskiden beri böyledir. Yaşlıların ilk sırada olduğu bir isyan hiç gör-medik. Örneğin Fransız devrimini ele alın, Robespierre 25 yaşındaydı. Ama ikinci neden ise Lenin’in de-diği gibi gençler toplumsal sınıfla-rın fotoğrafı gibidir. Gençler hem hareket halinde bir güçtür hem de tüm toplumun semptomlarının ifadesidirler. Bu nedenle hem ha-reketli hem de kördürler. Çünkü durumun ifadesidirler. Lenin bunu söylediğinde gençlerle bağlantının mutlaka korunması gerektiğini söylüyordu aslında. Gençlik is-yanlarının spontan karakterinden onları akıl dışılığa mahkum edece-ğimiz anlamı çıkartılmamalı. Bence gençlik hareketlerinin daha az kör olmasını sağlamak temel bir sorun.

sonuçta işsizlikten, kötü yaşama ko-şullarından ve geleceksizlikten en çok etkilenen gençlerdir.Bu vazgeçilmez bir güçtür, ama bunların hepsinin biraz kör oldu-ğunu kabul etmek gerekiyor. Genç-lerin ayaklanmasının en büyük nedenlerinden biri istikrarsız iş ko-şullarıdır, buna karşı ayaklanmakta kesinlikle haklılar. Ama bu neden böyle? İstihdamın istikrarsızlığına karşı yalnızca öfkelenmemeli, ka-pital yıllardan beri iş koşullarını esnekleştirmek için çalışıyor. Yani sonuçta bu öfkeyi öncelikle kapita-lizm karşıtlığına dönüştürmeli ar-dından da bu kapitalizm karşıtığını politik bir görüşe dönüştürmeliyiz. Burada iki etap vardır. İsyanın gü-cünün, politik bilinçle birleştiril-mesi gerekiyor.

İstihdamın istikrarsızlığına karşı yalnızca öfkelenmemeli, kapital yıllardan beri iş koşullarını esnekleştirmek için çalışıyor. Yani sonuçta bu öfkeyi öncelikle kapitalizm karşıtlığına dönüştürmeli ardından da bu kapitalizm karşıtığını politik bir görüşe dönüştürmeliyiz. Burada iki etap vardır. İsyanın gücünün, politik bilinçle birleştirilmesi gerekiyor.

Gençler hem hareket halinde bir güçtür hem de tüm toplumun semptomlarının ifadesidirler. Bu nedenle hem hareketli hem de kördürler. çünkü durumun ifadesidirler.

Eğer insanlığın evrensel kurtuluşundan bahsediyorsak, buna bir isim vermemiz gerekir. Bu sadece sizin öznel haliniz değil bütün insanlığın gerçek kurtuluşudur. Marks’ın dediği gibi proletaryanın kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur.

Politik öznenin özü örgütlü olmak, prensipler ve akılcı eylemler çevresinde toplanmaktır. çağımızda var olan örgüt karşıtı teori özünde politika karşıtıdır.

röPortaJFİKRİYE YILMAZ

Alain Badiou kimdir ?1937 doğumlu olan Alain Badiou Paris’teki Uluslararası Felsefe Okulu’nda ve École Normale Supérieure’de (ENS) dersler veriyor. Akademik kariyerinin yanı sıra siyasal alandaki militan kişiliğiyle de tanınıyor. Uzun bir süre Fransız Genç Komünistler Birliği’nin önde gelen üyelerinden biri olan Badiou, halen L’organisation Politique içinde siyasal mücadelesini sürdürmektedir. Birçok roman, oyun ve denemeleri vardır. Alain Badiou kitapları: Tarihin Uyanışı, Sonlu ve Sonsuz, Heidegger, Nazizm, Kadınlar, Felsefe, Felsefe ile Politika Arasındaki Gizemli İlişki, Komünist Hipotez, Yüzyıl, Aşka Övgü, Bir İdea Olarak Komünizm, Başka Bir Estetik, Sonsuz Düşünce, Etik: Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme.

Politik bilinç ve örgütlü mücadele gerekli

Page 10: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN

OECD ülkeleri içinde beş okul-dan birisinde okul müdürü, ma-

tematik ve bilim öğretmenleri eksikliği bulunmasının eğitime ciddi darbe vur-duğu belirtiliyor. Öğretmen açığının en çok Türkiye’de olduğu da göz önüne alı-nırsa, eğitimde ciddi sorunlar olduğu ve bunun Fatih Projesi gibi teknolojik gelişmelerle ya da 4+4+4 gibi sadece eğitimin şeklinde yapılan değişikliklerle çözülemeyecek köklü bir sorun haline geldiği söyleniyor.

GörmezDen GeliniyorHükümetin, her defasında dile getiril-mesine rağmen görmezden geldiği ko-nu, “ Ataması yapılmayan öğretmenler” konusudur. Hükümet 274 bin ataması yapılmayan öğretmen olduğunu resmi verilere dayandırarak açıkladığını iddia ediyor. Ancak bu sayının çok daha faz-la olduğunu ve katlanarak devam ettiği ise Eğitim-Sen’in verilerinde mevcut. Üstelik bu rakamlalar, birleştirilmiş ve kalabalık sınıflar dikkate alınmadan veriliyor.

Branş öğretmenleri4+4+4 yeni eğitim sisteminin gündeme gelmesiyle branş öğretmenleri ihtiyacı-nın da artacağı söylenmişti. Ancak ya-pılan son atamalara baktığımızda branş öğretmenlerine ayrılan kontenjanın ol-dukça az olduğu görülüyor. Matematik, Biyoloji, Fizik Kimya öğretmenliklerin-de toplamda ataması yapılan öğretmen sayısı 800’e bile varmamaktadır. Branş

öğretmeni ihtiyacının olacağı ortaday-ken ve ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen varken, alımın bu kadar az yapılıyor olması eğitiminin sistemindeki problemleri körükleyecek bir hal vere-ceği söyleniyor.

öğrencilerin iHtiyacı öğretmen; meB’in isteği az masrafÖmer Dinçer geçtiğimiz günlerde ata-ması yapılmayan öğretmenlerle ilgili yaptığı açıklamada, Ataması yapılma-yan öğretmen sorununu fazla Eğitim Fakültesi olmasına bağlayıp, çözüm için ise Eğitim Fakülteleri’ni kapat-mayı önermişti. Bu konuda YÖK ile anlaşıp MEB’in ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretmen yetiştiren yükseköğ-retim kurumlarının kurulmasına karar verilmişti. Yani Türkiye’nin ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğu değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “atamak istediği” sayı esas alınarak öğretmen yetiştirilmesi konusunda anlaşıldı. YÖK ile yapılan bu anlaşmada hangi branşlarda ne kadar öğretmen açığının olduğunun dikkate alınmadığı düşünülmektedir. Fakülte-leri kapatmak şöyle dursun eğitim sis-teminde yapılacak iyileştirmelerle yeni fakültelere bile ihtiyaç öngörülüyor.

taBlet mi, öğretmen mi?Fatih Projesi kapsamında belirlenen pilot bölgelerde öğrencilere tablet bil-gisayar dağıtıldı. Ve bazı sınıflara akıllı tahtalar yerleştirildi. Bir yanda yapılan bu teknolojik yenilikler dururken, diğer yanda da eğitimin temel taşı olan öğret-meleri eksik okullar bulunuyor. MEB’in

başlattığı bu gösteriş çalışmalarına, ne yazık ki ihtiyaç olduğu halde, ataması yapılmayan öğretmenler kara bir leke halinde çöktüğü gözleniyor. Bir oku-lun, bir öğrencinin öncelikli ihtiyacı

öğretmen olmasına rağmen bu durum görmezden gelinerek, çok yüksek mali-yetlerle yapılan Fatih Projesi’nin öğret-mensiz okullara bir faydasının olmaya-cağını düşünülüyor.

OECD raporuna göre; öğretmen açığında

“Dünyada bir numarayız”

20 mart 2012 yarıN

Öğrenimine devam edebilmek için aynı zamanda bir pimapen ve alüminyum şirketinde çalışan Fırat Üniver-

sitesi öğrencisi Hamza Yıldız, çalışırken yüksek gerilimde kaldı ve kolunu, bacağını kaybetti.

Hamza Yıldız alüminyum balkon korkuluk işi yapıyordu. Yıldız dördüncü kattayken üçüncü kattan uzatılan alüminyum balkon korkuluğunu almaya çalıştığı sırada, korkuluğun yüksek gerilim hattına değmesi sonucu elektrik akımına kapıldı. Olay yerine gelen ambulansla Fırat Üniversitesi Hastanesi’ne kaldı-rılan Yıldız’ın akım anında yanan sağ kol ve sol bacağı kesildi.

olayDan sonra siGorta yaptılarHamza Yıldız 45 gündür aynı şirkette çalışmasına rağmen si-gortası yapılmamıştı. Ambulansta giderken olayın bir iş kazası olduğunu söylemesi üzerine şirket olaydan zarar görmemek için 45 gündür yapamadığı sigortayı anında yaptı. Birçok işçi gibi sigortasız çalışan üniversite öğrencisinin, sigortası ancak ölümle burun buruna geldiğinde yapılıyor. Yapılma sebebi de iş kazası olduğunun Hamza Yıldız tarafından ambulansta söylenmesi oluyor.

protez iÇin uyGun Hamza Yıldız’ın tedavisini yapan Fırat Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Alpagan Yıldırım ise, “Hastamız çok rahatlıkla protez kullanıp yürüyebilecek. Tabi inşallah ileride nakil için uygun bir donör bulunursa nakil de çok rahat bir şekilde uygulanır, çünkü eklem kısımları zarar görmedi ve uçtan kurtarıldı” dedi.

Ancak Yıldız; “Ailemin maddi durumu iyi değil. Babam olay günü buraya geldiği için işten çıkarıldı. 70 gündür babam da çalışmıyor, 4 kardeşiz ve ailemin de artık sosyal güvencesi yok” dedi. Devlet Hamza Yıldız’ın protez masrafını karşılamadığı için artık üniversiteye de devam edemiyor. yarIn EĞİTİM

TBMM’de büyük kavgalara sebep olan ve yine bir kavga esnasında oylanarak komisyonda geçirilen 4+4+4 ya-

sa tasarısı ile ilgili gerilim hala devam ediyor. Birçok muhalif kesimin karşı çıkmasına rağmen mecliste kavgalı bir ortamda kabul edilen yasa taslağına muhalif partilerin “yok hükmün-de sayılması” için TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e başvurduğu ortaya çıktı. Yasa hakkında halkında, meclisteki diğer muhalif partilerinde onay vermediği çok açık.

pozitif ayrımcılıkYasada bulunan ve son günlerde ortaya atılan maddelerden bi-ride meslek liseleri ve katsayı uygulaması ile ilgili değişiklikler. Meslek liselerinden mezun olan öğrenciler üniversite sınavın-da alanları dışında tercihte bulundukları zaman doğru cevap sayısı daha düşük bir katsayı ile çarpılıyordu ve ÖSS puanları düşüyordu. Ancak gelen yeni yasayla katsayı uygulamasının kalkacağı söyleniyor. Bununla birlikte meslek liselerine birde pozitif ayrımcılık getirileceği yönünde de iddialar bulunuyor.

Meslek Liselerine verilen önemin arttırılacağı iddia edilen yasa da, bu önemin sadece katsayı uygulamasının kaldırılmasıyla sınırlı kalacağı görülüyor. Mesleki eğitimin gerekliliğine sık sık vurgu yapan hükümet yasa taslağında çocuk işçilerin önünün açılmasının dışında mesleki eğitimle ilgili herhangi bir madde açıklamış değil.

liseDe okul Değiştirme imkanıLise geçen öğrenciler artık üç seçenekten birini tercih edecekler. Bunlar; düz, mesleki ve teknik liseler ve de imam hatip liseleri olacak. Öğrenciler bu program türleri arasında ve de okullar arasında geçiş yapabilecek.

ilköğretimDen sonra sertifikaYeni sisteme göre öğrenciler ilk dört yıllık eğitimden sonra me-zun olduklarına dair diploma değil sertifika alacaklar. O sertifi-kayla orta öğretime başvurabilecekler. Diplomanın ise 12 yıllık kesintisiz eğitim ardından verileceği söyleniyor.

eylemler BitmiyorEğitim-Sen 4+4+4 eğitim sistemine karşı tüm yurtta sokak-lardaydı. Yasanın geri çekilmesini talep eden Eğitim-Sen’liler “Düzenleme geri çekilmezse, tüm Türkiye’yi eylem alanına çe-vireceğiz.” dediler.

Eğitim-Sen ‘in bu eylemlerine binlerce eğitimci okuldan sevk alarak katıldı. Öğrencilerde eylemi desteklediklerini belirttiler. Eylemler Türkiye’nin birçok ilinde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşti. yarIn EĞİTİM

2010’da düzenlenen KPSS’nin Eğitim Bilimle-ri testinde 350 adayın 120 net yapması üzerine

kopya iddiasının gündeme getirilmesinden iki sene sonra Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer sınavla ilgi-li çarpıcı veriler açıkladı. Dönemin ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’nın istifasını gündeme getiren kopya iddiasına savcılığın soruşturma başlattığı sınavın iptal edilmesi üzerine yeniden bir sınav yapıldı. Yeni yapı-lan sınava ise daha önce soruların hepsini doğru yanıt-layan 350 kişiden 148’inin katılmadığı ortaya çıktı. ÖSYM kopya iddiaları üzerine 17 Eylül 2010’da testi

iptal etti ve 31 Ekim 2010’da tekrar bir sınav yaptı.Dinçer’in bir soru önergesine verdiği cevaba göre

iptal edilen sınava 270 889 kişi katılmıştı. Bu sınavın iptaliyle yenilenen sınava ise 235 134 aday katıldı. İlk sınava girip ikinci sınava girmeyen aday sayısı 44 775 olarak belirlendi. İptal edilen sınavda 120 net yapan adaylardan ikisi yeni yapılan sınavda 100 netin üze-rinde yaptı. İptal edilen sınavda 100 net ve üzerinde yapan 3776 adaydan sadece 76 tanesi sonraki sınavda 100 net ve üzerine çıkabildi. Ancak bu sınava katılım her nedense bir önceki kadar yoğun olmadı.

Bitmeyen kpss soruşturmasıAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan KPSS Eğitim Bilimleri tes-tinde 350 kişinin tüm sorulara doğru yanıt vermesi ve tam puan alması üzerine, soruların çalındığı ve kopya çekildiği iddiası üzerine başlattığı soruşturma hala sürüyor. Eski ÖSYM Başkanı Ünsal Yarımağan istifa etti. Üzerinden 2 yıl geçmesine, koskoca eğitim sistemi yasa tasarısı doğru düzgün tartışılmadan kısa sürede geçerken, kopya soruşturması bir türlü sonuç-lanamadı. yarIn EĞİTİM

Okuyabilmek için hayatından oluyordu

Kavgalarla geçen yasa tasarısı

KPSS’de kopya soruşturması 2 yıldır devam ediyor

ankaraASLIHAN PEHLİVAN

“21 yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek’’ adını taşıyan oeCd raporuna göre, türkiye’de önemli derslerde on okuldan, sekizinde öğretmen açığı olduğu açıklandı. Türkiye öğretmen açığı konusunda ise dünyada bir numara. Raporda öğretmen açığının eğitimin için ciddi bir sorun olduğu kaydedildi.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’a öğretmen açı-

ğıyla ilgili olarak hazırlanan OECD Raporu’nu sorduk:

300 binden fazla ataması yapıl-mayan öğretmen var.

OECD raporları Türkiye de özel-likle son 10 yılda eğitim alanında izlenilen politikaların yarattığı so-runları ortaya koyuyor. Bir illüzyon yaratılıyor aslında eği-timle ilgili olarak. Çok başarılıymış çok yatırım yapılıyormuş gibi bir şey gösteriliyor. Aslında ger-çekler böyle değil. Tersine yanılmıyorsam gayri safi milli hasılatın eğitime ay-rılması konusunda dünya da 136. ülke Türkiye ama yine kendi giderini milli savunmaya ayırma konusunda 10. sırada yer alıyor. Bu verilerin hepsi Türkiye’nin tercihlerini anlatması açısından da önemli. Diğer taraf-tan 10 yıldır uygulanan program eğtimde iyi bir noktaya gelmişken bundan vazgeçen bundan geri dönen bir adım değil atılmamalı. Ulusal is-tihdam stratejisi planına baktığımız zaman önümüzdeki dönemde bu 10 yıllık programın daha da hızlandırı-

larak uygulanmasına dönük bir istek var. Bu aslında doğal olarak daha fazla işsiz öğretmen anlamına geli-yor. Daha fazla öğretmensiz okullar öğretmensiz öğrenciler anlamına da geliyor diyebiliriz.

Kamuoyu baskısı yükseldiği dönemde bir miktar daha fazla öğ-retmen alındığı izlenimi yaratılıyor. Esas mesele şu; Bakanlığın açıklamış

olduğu resmi veride 274 bin atama bekleyen öğret-men olduğu söyleniyor ki bizim hesaplamalarımıza göre doğru değil. Her yıl şu anda ki mevcut eğitim fakültelerine bakıyoruz 72 bin civarında mezun veriyorlar. O yıl ne kadar öğretmen alındığını bu rakamdan çıkardığımızda

son 10 yılda ki birikimin 300 bini çok fazla geçtiğini görüyoruz.

Umudunu keserek başka mes-leklere yönelmiş olanlar olabilir. Maalesef sayın Bakan’ın kendisinin de söylediği gibi; kendinize iş bakın diyor ya.

Göstermelik atamalarla bazen bi-rikmiş gaz alınıyor. Ama atanamayan eğitimcilerin sayısını azaltmak bir ta-rafa artarak devam ediyor.

ünsal yılDız

Gençler Meydana İnisiyatifi; 25 Mart tari-hinde Hacettepe Üniversitesi’nde “Kuruluş

Konferansı” düzenleyecek. Konferansta kuruluşun-dan bugüne Gençler Meydana değerlendirilecek ve kendine çizdiği siyasi hat belirlenecek. 8-9-10 Ha-ziran 2011 tarihinde Taksim Meydanı’nda yapılan 3 günlük oturma eylemi ile yola çıkan inisiyatif, konferansta; kendi politik hattını belirlemek için çeşitli önergeler sunacak. İşsizlik ve YÖK’e karşı yola çıkan inisiyatif, bu güne kadar mücadele ettiği

konular hakkında önergeler hazırlıyor. Hazırlanan önergeler ile inisiyatifin bu konularda bir politik hattı da belirlenmiş olacak. Üniversitede söz hakkı, bilimsel eğitim ve gençlerin siyasallaşması gibi ko-nularda “Gençler Meydana’nın sözü ne olacak?” so-rusunun cevabı belirlenecek. Hazırlanan önergeler, inisiyatifin kuruluşunun ve hedeflenen çalışmaların tartışılacağı konferansta sunulacak.

Gençler Meydana İnisiyatifi sözcüsü Işıl Kurt Yarın’a konuştu. Konferansta alınacak kararların sistem karşıtı mücadele de bir eşik olacağını söyledi ve tüm gençleri mücadele hattını belirlemek için konferansa davet ederek sözlerini şöyle sürdürdü;

“Konferansımız Türkiye’de kapitalist sisteme karşı gençlerin bir araya geleceği ve mücadele hattını ortak bir şekilde belirleyebileceği bir toplantı olacak. Kapitalizmin üniversitelerde ve genel olarak gençle-rin yaşantısında yarattığı durumu analiz edeceğiz. Bildiğimiz gibi Türkiye’de genç işsizlik oranları

%18’e yükselmiş durum-da ve bu rakamın artacağı gözle görünür bir gerçek. Dünyada da zaten gençler geleceği için ayaklanmış durumdalar. Yeni eylemler planlıyorlar. Bizlerin derdi ise dünya kapitalizminin ve Türkiye kapitalizminin girdiği bu krizle Türkiye’de de benzer bir hareketlenmeyi ve ayaklanmayı baş-latmaktır. Konferansımızda bizi bu amacımıza ulaş-tırmak için fikir üreteceğimiz bu amaca ulaşmanın yollarını tartışabileceğimiz ve bu yönde kararlar alabileceğimiz bir zemin yaratmış olacak. Gençler Meydana İnisiyatifi zaten haziran ayında Taksim-de kurulmuştu. Konferans, yolumuzda daha emin adımlarla ilerlememize sağlayacaktır. Bu sebeple tüm gençleri konferansa davet ediyorum.”

ışıl kurt

Gençler Meydana İnisiyatifi konferansa çağırıyor

Page 11: Yarın 24. sayısı

2 Nisan’da İstanbul’da yapılma-sı planlanan Suriye’nin Dostla-

rı grubu zirvesinde “sonuca yönelik” bir toplantı yapmayı planladıklarını da söyledi. Erdoğan bu açıklamaları, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Suriye’de tampon bölge kurulacağına yönelik sözleri hatırlatılınca yaptı.

İlki Tunus’ta yapılan Suriye’nin dostları zirvesine, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı devletlerin yanı sıra, Esad yönetimine karşı Arap devlet-leri katılmış, Rusya ve Çin ise toplantıyı boykot etmişlerdi.

Türkiye, İstanbul’daki zirveye Rusya ve Çin’in de katılmasını sağlamaya ça-lışıyor. Suriye içine kurulacak bir tam-pon bölge, Suriye ordusu ile Türkiye ordusunu karşı karşıya getirebilir.

“suriye riskli, türkler Dönsün”Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan du-yuruda, “Suriye’deki gelişmelerin sey-rinin vatandaşlarımız için ciddi gü-venlik risklerini beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu itibarla, Suriye’de ikamet eden vatandaşlarımızın yurda dönmeleri kuvvetle tavsiye edilmekte-dir” denildi.

Bakanlık, Suriye’deki gelişmelerin özellikle karayoluyla seyahatler açısın-dan yol açtığı sıkıntıların daha önceki duyurularla dikkate getirildiğini kay-detti.

Mecbur kalınmadıkça Suriye üze-rinden karayolunun kullanılmaması, zorunlu hallerde ise gündüz seyahat edilmesi yönünde uyarılarda bulunul-duğunu da hatırlattı.

Duyuruda, Suriye’deki son gelişme-ler ışığında, Şam Büyükelçiliği Konso-losluk şubesince konsolosluk hizmeti verilmesi faaliyetinin 22 Mart 2012 Perşembe günü saat 17.00’den itibaren durdurulacağı belirtiliyor.

Halep Başkonsolosluğu’nun ise vatandaşlara mevcut koşullar çerçeve-sinde konsolosluk hizmetleri sunmaya devam edeceği kaydedildi. Öte yandan Suriye’deki Türklerin gerektiği takdirde Beyrut ve Amman Büyükelçiliklerinin konsolosluk şubelerine başvurmalarının

her zaman mümkün olduğu vurgulan-dı.

suriyeli sığınmacı sayısı 15 Bini BulDuTürk yetkililer, son günlerde Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısında artış olduğunu, dün ülkeye giriş yapan sı-ğınmacı sayısının 1000’i bulduğunu söyledi. Türkiye’deki toplam Suriyeli sığınmacı sayısının ise 14,700 olduğu belirtiliyor.

Heyet Cumhurbaşkanı Beşar Esad karşıtı muhalefetin güçlü olduğu Hu-mus, Hama ve Dera gibi kentleri ziyaret edecek. BM açıklaması, bugüne kadar 8000 kişinin öldüğü iddia edilen isya-nın birinci yıldönümüne denk geldi.

BM’nin İnsani İşler ve Yardım Ko-ordinasyonundan Sorumlu Genel Sek-reter Yardımcısı Valerie Amos, çatışma bölgesindeki halkın acil ihtiyaçları için yardıma izin verilmesi gerektiğini söy-ledi. Bu arada, 200’e yakın yardım ku-ruluşu ve insan hakları örgütünün Rus-

ya ve Çin’e, Suriye’deki şiddeti durdurmak için Birleşmiş Milletler’in çabalarına destek olması için çağrı yaptı.

Rusya ve Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’yi kınama karar tasarısını, Libya tipi bir dış askeri müdahalenin yolunu açacağı gerekçe-siyle veto etmişti.

Geçen haftalarda si-lahlı isyancıları Humus’ta-ki Bab-ı Amr semtinden çıkaran Suriye ordusu Tür-kiye sınırı yakınlarındaki İdlib kentinde düzenlediği operasyonun ardından, is-yanın başladığı Deraa ken-tinde bir askeri operasyon başlattı.

surİye RIFAT çAPAR

Suriye’de ‘tampon bölge’ kurulabilir!20 mart 2012 yarıN

Dünya TuruBaşbakan recep tayyip erdoğan, türkiye’nin suriye büyükelçisinin çekilebileceğini söyledi ve tampon bölge ya da güvenlik bölgesi kurulması önerilerini değerlendirdiklerini belirtti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da, Suriye’de ikamet eden Türk vatandaşlarının ülkelerine dönmesi tavsiyesinde bulundu.

Mısır’da Kahire ve diğer şehirlerde işçilerin grevleri ve protesto eylemleri sürüyor. Haftalarca süren eylemliliğin

temel nedeni düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları.Birçok vergi dairesi çalışanı ise Maliye Bakanlığı’nın önünde

eylem yaparak kurumun başkanının ve yardımcılarının aşırı yet-kilerinin ellerinden alınmasını istedi. Eylemin talepleri arasında Bakan’ın ve yardımcılarının emeklilik yaşını doldurduklarında görevlerine devam etmemeleri, bakanlık müsteşarlarının istifası ve aldıkları maaşların ortaya çıkarılması da bulunuyor.

23 ayrı belediye meclisinin çalışanları ise yaptıkları oturma eylemlerini İskân Bakanlığı’nın merkez binasının önüne taşıdı. İşçiler, ücretleri arttırılmadığı takdirde çalıştıkları ofislerde hayatı durduracaklarını söylüyorlar.

Minye’deki bir tekstil firmasında çalışan 135 pamuk işçisi ise, geçtiğimiz yılın kasım ayından beri maaşları ödenmediği için aileleriyle birlikte ülkenin kuzeyiyle güneyini birbirine bağlayan demiryolunu işgal etti.

Dekahliye’de su sektöründe çalışan yüzlerce işçi, yolsuzluk-ları protesto etmek ve ücret artışı almak için şehrin su arıtma tesislerini kapattı. Sokakları ve evleri lağım suyu bastı.

Gize’deki posta emekçilerinin, sözleşmeli geçici çalışanları kalıcı hâle getirmeyen Haberleşme Bakanı’nın istifası talebiyle başlattıkları eylemler ise üçüncü gününü doldurdu. İşçiler ta-lepleri karşılanmadan vazgeçmeyeceklerini duyurdular.

Garbiya’da ise bir dizi ayrı sektörde eylemler gerçekleşti. Eğitim Bakanlığı çalışanları, eğitim yılı sonu primlerinin ve-rilmeyecek olmasını protesto etmek için oturma eylemi yaptı. yarIn DÜNYA

Beyaz Saray’da Afganistan konusunu görüşen İngilte-re Başbakanı David Cameron ile ABD Başkanı Barack

Obama ortak basın toplantısı düzenledi. Yaptıkları açıklamada, ABD Başkanı Obama ve İngiltere Başbakanı Cameron, Afganis-tan’daki işgal güçlerinin “ilerleme” kaydettiğini savundu.

ABD ve NATO birliklerinin El Kaide ve Taliban’ı büyük oranda “gerilettiğini” savunan Obama, ABD’nin 2014’te “ülke güvenliğini Afgan kuvvetlerine devretmeyi öngören çekilme takvimine” bağlı olduğunu yeniden dillendirdi.

Afganistan’ın büyük kısmının direniş güçlerinin elinde olma-sının ve Taliban’ın Pakistan’ın içine ilerlemesinin aynı sıra, işgal güçlerinden bir ABD askeri geçtiğimiz günlerde Afganistan’da 16 sivili öldürmüştü. Obama ise bunu “istisnai” bir durum olarak anlatarak, ordusunun “olağanüstü karakterini” zedelemeyeceğini savunmuştu.

Savaşa olan desteğin azaldığının farkında olduğunu belirten Obama, hem Amerikan hem İngiliz halklarının “işgalin neden devam ettiğini anladıklarına” inandığını söyledi. yarIn DÜNYA

Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, 2008’de başla-yan küresel krizden etkilenen İngiltere’de de hükümet

çözümü kesintilerde ve “kemer sıkma” politikalarında buluyor. İngiltere’de öğrenciler, harçların üç katına çıkarılmasını öngö-ren programa karşı dün Londra’da binlerce kişinin katıldığı bir eylem düzenledi.

Öğrencilerin eylemi, Eğitim Aktivistleri Ağı tarafından dü-zenlendi ve binlerce öğrenci, derslerini boykot edip, üniversite-lerin neoliberal dönüşümüne karşı ses çıkardı. Aralarında Ulusal Öğrenci Sendikası üyelerinin de bulunduğu öğrenciler, ikti-dardaki Muhafazakâr Parti mensubu Üniversiteler Bakanı’nın makamına yürüdü. Öğrenciler, “Eğer yok, ama yok, kesintiye hayır!” sloganlarıyla yürürken, grup adına konuşan öğrenciler, protestoların yalnızca üniversitelerin neoliberal dönüşümüne ve eğitim sistemindeki aksaklıklara değil, doğrudan kapitalizme karşı olduğunu söyledi.

Polisin sert şekilde müdahale ettiği grup üyeleri, bakanlığın önünde bir süre bekledi ancak tüm çağrılara rağmen üniversite-lerden sorumlu bakan David Willets dışarı çıkamadı. Bakanlığa yaptıkları yürüyüş sırasında yol üzerinde bir de oturma eylemi düzenlendi. Yapılan konuşmalarda polis şiddetine ve neoliberal saldırılara karşı birlikte mücadele çağrıları yapıldı.

İngiltere’de üniversite harçlarının üç katına çıkarılmasını öneren program ilk gündeme geldiğinde bugün olduğu gibi, 2010 yılının sonlarında da öğrenci eylemleri ve okul işgalleri yaşanmıştı. yarIn DÜNYA

Mısır’da işçiler grevde

Afganistan’da işgale devam

Öğrenciler, eğitimdeki dönüşüme karşı yürüdü

almanya’Da maaşlar ayın sonunu Getirmeye yetmiyorAvrupa “fakir çalışan” kavramını icad etti. Krizdeki Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip olan Almanya’da emekçilerin dörtte birinin maaşı asgari ücretin altında. Fakir çalışan-ların yarısından çoğu kadınlardan oluşuyor.Duısbourg-Essen üniversitesi 14 Mart günü, istihdam üzerine yap-tığı araştırmayı yayınladı. Araştır-maya göre 2010 yılında çalışanların %23,1’i, yani 7,84 milyon insan dü-şük düzey maaşla geçinmeye çalıştı. Bu, Almanya’da toplumun önemli bir kısmının saatte 9 euronun alında çalıştığı anlamına geliyor.Sendikalar ise, krizden sonra asgari ücret satte 8,50 euroya düşürülmesi-ne dikkat çekiyor. Gerçeğin çok daha acı olduğunun altını çizen sendikala-rın yaptığı istatistiki çalışmalara göre çalışanların %19,9’u asgari ücretin altında kazanıyor ve 10 kişiden biri saatte 6 eurodan aşşağıya çalışıyor.“Fakir çalışanlar”ın sayısı 1995 yılın-da 2 milyon civarında ölçülürken bu-gün 5,8 milyonu bulmuş durumda.Almanya’da emekçilerin bu durumu,

Almanya’nın güçlü ekonomisinin kimin için güçlü olduğu sorusunu akıllara getiriyor.

yunanistan’Dan Bir kez DaHa kemer sıkması istenecekReuters haber kanalına göre Avru-pa Komisyonu Yunanistan için yeni bir kemer sıkma paketi hazırlıyor. Yunanistan’a 2013-2014 yılında Gayrisafi yurtiçi hasılasının %5,5’i kadar tasarrufa gitmesi dayatılacak.Bu sene başındaki ke-mer sıkma paketlerinden (GSYİH’in %1,5) çok daha ağır bir prog-rama işaret etmekte. Avrupa Komisyonu bu konuya ilişkin ha-zırladığı raporda “... ek önlemler ve etkili kısıtlamalar Yunanistan tarafından gelecek aylarda uygula-maya konmalı....”Yine aynı raporda, hükümetin ka-mu harcamalarını daha da kısmaya hazırlanması gerektiği yazıyor. Bu-nun için başlıca uygulama kamu ça-lışanlarının sayısını azaltmak. Kamu

çalışanlarını işten kovmanın ardın-dan ilaç harcamalarının ve hastane masraflarının kısılması geliyor.

fransa’Da sol cepHe Bastille’i ele GeÇirDiAvrupa bu hafta, yeni kemer sıkma politikalarının anonsuyla, kamu borcu rekorlarıyla ama özellikle de Paris’te yapılan 120 bin kişilik Sol Cephe mitingiyle sallandı. 6 Ma-

yıs günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylı-ğını koyan Jean-Luc Mélenchon Fransa’da

10 yıllık sağ parti-lerin hakimiyetin-den sonra halkın sesi oldu.

Esas bileşenleri Fransa Komünist

Partisi ve Solun Partisi olan Sol Cephe 18 Mart günü Fransız Devriminin sembolü olan “Bastille’i Ele Geçir” sloganıyla bir miting dü-zenledi. Yürüyüşe 120bin Sol Cep-he destekleyeni katıldı. Kapitalizm karşıtı 6. Cumhuriyeti kuracağını söyleyen Jean-Luc Mélenchon’un “Biz halkın çığlığıyız” diye başladığı konuşması yüzbin kadar insanın “di-reniş” sloganları ile kesildi.

Jean-Luc Mélenchon’un halk ara-sında bu denli popüler olması yalnız-ca bir seçim kampanyası yürütmüyor olmasından kaynaklanıyor. Konuş-masında “bu seçimleri sivil itaatsiz-lik örneği yapacağız, ilk randvumuz seçim sandıkları” diyen Mélenchon asıl değişimin seçimlerden sonraki süreçte başlayacağının altını çiziyor. Seçimlerin ilk turu olan 22 Nisan Mélenchon’a göre onun “vatandaşlık devrimi” diye adlandırdığı kökten de-

ğişim için ilk adım olacak. Bastille’de yaptığı mitingde “Bu meydanda yo-ğunlaşan Bastille’in ruhu; Fransa’daki devrimlerin ve ayaklanmaların halkı, işte geri döndük...Doğru yerde doğ-ru zamandayız...bütün devrimlerin başlangıç noktası” diyerek mitingin anlamını belirtti.

Seçildiği takdirde, halkın yönet-tiği bir “Kurucu Meclis”in oluştu-rulacağını söyledi. “Fransa’daki her şehrin ve köyün meydanlarını ve sokaklarını ele geçirin” diyerek halkı gerçek bir direnişe çağırdı. Mitinge katılan 62 yaşındaki Christiane, “ 30 yıldır duymadığım bir konuşma du-yuyorum” diyerek adeta meydandaki coşkuyu ifade etti. Mélenchon’un ta-

rihi konuşmasında “Bastille’in ruhu, Fransa’nın devrimler halkı, geri dön-dük, biz kızıl bayrağız.” dedi.

Mitingin dikkat çekici bir diğer özelliği ise 40 bin civarında gencin katılması. Komünist Gençlik büyük ve coşkulu bir kortejle mitinge ka-tıldı. Miting geleneksel olarak En-ternasyonal Marşının söylenmesiyle sona erdi.

Ekonomik kriz Avrupa’da endişeleri artırıyor

Fikriye Yılmaz

AVRUPA GÜNLÜĞÜ

Page 12: Yarın 24. sayısı

04 EKiM 2011 YARIN

Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele ve-

ren Ayşe Tükrükçü. Ayşe Abla’yı 2007 seçimlerinden hatırlayanınız vardır. Şimdiye kadar kimsenin yapmaya ce-saret edemediği şeyi yaparak bağımsız milletvekili olarak aday olmuştu. “Ge-nelevden ayrılalı 11 sene olmuştu ama hala vesikam duruyordu” derken, bunu sadece kendi için değil, kendi gibi haya-tı yaşamak zorunda bırakılan kadınlar için aday olduğunu söylüyor Ayşe Abla. Bir nevi kimliğini gösteremeyen gös-termek istemeyen kadınların sözcüsü oluyor Ayşe Tükrükçü.

Belgeselin yönetmeni Sabite Kaya. 1970 Muş doğumlu olan Sabite Kaya bir öğretmen. Genelevleri, genelevdeki kadınların yaşantılarını bu kadar zor bir işi yapmaya itilen kadınların hikayesi-ni çekmek, Kaya’nın devlet memuru olması gerekçesiyle hakkında soruştur-ma açılmasına neden olacaktır. Niha-yetinde Kaya, bu filmi çekmeyi aklına koyduğu dönem kendi çevresindeki ka-dınların üzerindeki erkek egemenliğini dile getirmekti diyor Ayşe Tükrükçü.

Bedensiz Ruhlar belgeselinin nasıl çıktığını sorduğumuz Ayşe Tükrükçü; 2007 seçimlerinden sonra vesikalı bir kadın olarak milletvekili adayı olma-sıyla, kadın hareketinden kadınların da genelevde ya da sokakta çalışmak zo-runda bırakılan kadınlara karşı bakış açılarının değiştiğini söylüyor. Sabite Kaya’nın derdi sadece Ayşe’yi anlatmak için yola çıkmamış esasen. Ayşe Abla, Kaya’nın kendisine bu teklifi götürme-sinin nedeninin kendini gizlememesi ve geçmişini dile getirebilmesinden kay-naklı olduğunu söylüyor. Ayşe Abla’nın bu filmin yapılmasında emeği önemse-necek düzeyde. Çünkü başka kadınlara

ulaşabilmeyi sağlayan da kendisi oluyor. Belgeselin 2,5 yıl kadar uzun bir süre-de çekilmesinin nedeni şöyle tarifliyor Ayşe Abla; “Birincisi Sabite bir öğret-men. İkincisi bir anne, üçüncüsü bir ev hanımı. Dolayısıyla çekimler uzun sürdü” diyor.

“Hayatı Çalınmış Hayatsız kaDınlara itHaf eDiyoruz” Filmde sadece Ayşe Abla’nın anlattıkla-rına değil, genelevlerdeki, Ayşe Abla’nın deyimiyle ‘Et Pazarı’nda olan kadınla-rın, konuşmalarına da yer vermek iste-mişler ancak geneleve girmelerine izin verilmemiş. “Bu hikaye eti satılan her kadının hikayesi” aslında diyor.

Filmin ödül almasının nedenini jüri üyelerinin tamamıyla kadınlardan oluşmasına bağlıyor filmin ekibi. Ayşe Abla bu filmin ödül almasına sevinmiş sevinmesine ama kendilerine söz veril-memesine de üzülmüş. “Hayatı çalın-mış hayatsız kadınlara ithaf ediyoruz” demeyi çok isterdim diyor.

Bu filmi ne kadar çok kadın izlerse para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların gerçekleri-ni daha iyi göreceklerine inanıyor Ayşe Abla. Ama aynı zamandan daha çok da

erkeklerin izlemesi gerektiğini söylüyor. “Erkek izlesin ki, o et pazarıyla daha çok yüzleşsin” diyor.

“satılmamı enGelleyen Bir şey yoktu ortaDa?”2010 yılında Dünya Kadınlar Günü’nde bir geneleve yürüyüş yaptıklarını, gene-levlerde olan kadınların da 8 Mart’ını kutlamak için yürüdüklerini anımsa-tırken, polislerin genelevine nasıl ba-rikat kurduklarını, sadece 2-3 kişinin genelevin avlusuna çiçek atmalarına izin verdiklerini söylüyor ve ekliyor:

“ama içeride bir kadın öldürülüyor, po-lis gelsin desen gelmezler. Polis kimin memuru? Devletin, benim değil. Beni korumak için mi yoksa benim satıldığı-ma her gün tanık olmak için mi? Satıl-mamı engelleyen bir şey yok orada. %8 vergisini de alıyor devlet bu kadınlar-dan.” . Sadece 96 yılında 63 tane gene-lev olduğunu belirten Ayşe Abla, 2002 yılında Sinan Aygün’ün yaptığı araştır-maya göre ise bir vesika altında yaşayan kadınların sayısı 3722 diye belirtiyor. Bu konuda güncel verilere ulaşmak ise her zamanki gibi çok zor. Çünkü dev-let vesika verdiği kadınların sayısını da gizlemekte, gerçeğin çok çok altında rakamlar vermekte. Emniyetin gerçek rakamları rahatlıkla söyleyebileceğine dikkat çekerken, onların da bunu as-la açıklamayacağını hepimiz biliyoruz. Devletin güvencesiz çalışmaya zorladığı ya da işsiz bıraktığı kesimlerle ilgili açık-lamak istemediği rakamların gizliliğini ya da eksikliğini para karşılığı cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan ka-dınlarda da görüyoruz. Çünkü bu alan-da da kayıt dışı çalışan çok kadın var.

Geneleve giren kadınların borç yükü altında olduğunu söylüyor Ayşe Abla. Borç bitmeden, ki bitemeyecek kadar çok oluyor, kadınların oradan çıkması çok zor. Kadınların adet gördüklerin-de bile çalıştırıldıklarını ve hatta kürtaj sonrası da dinlenmesine izin verilme-den çalışmaya zorlandıklarını anlatıyor.

seyirciyle Buluşmaya Devam eDiyorFilm sadece Türkiye’de değil, Amerika’da Boston’da da izleyicisiyle buluşmuş ve şimdi önlerinde Alman-ya gösterimi duruyor. Ve daha pek çok festivale de katılacak.

“İstiyoruz ki, bu film daha çok yerde gösterilsin. İstiyoruz ki, bu kadınların hayatta var olduğunu, toplumun da ka-bul etmesini, devletin ise yüzleşmesini çok istiyorum” diyor.

Ayşe Abla, 9 yaşında, kimseyi inan-dıramadığı için 3,5 ay boyunca amca-sının tecavüzüne maruz kalıyor. 11 ya-şında Almanya’dayken, öğretmenin çok şiddetli dayak yediğini fark etmesiyle yurda yerleştiriliyor, 5 yıl kalıyor. Eve döndüğünde her şeyin değişeceğini sa-nırken yine şiddet görmeye başlıyor ve evden kaçarak 2,5 yıl sokaklarda yaşıyor. Ailesi tecavüze uğradığına inandığından Ayşe Abla 23 yaşındaydı. Evlendirilir. Ancak bu evlilikten de gördüğü tek şey şiddet olur. Ve geneleve satılır. Ayşe Tükrükçü 5 yıl çalıştırıldığı genelevle-re, bir mücadele kadını olarak döner ve hikayelerini tüm kadınlara anlatma-ya başlar. “Satılan mı suçlu satan mı?” derken, hayatının çalınmışlığını bir kez daha yineler.

adı Bedensiz ruhlar… 48. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film ödülünün sahibi. Belgesel para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların hayatını anlatıyor.Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü.

Hayatı çalınmış ‘hayatsız kadınlar’

İstanBul MELİKE çINAR

1. En sevdiğiniz erdem? Alçakgönüllülük.

2. Başlıca özelliğiniz? Güleryüzlülük.

3. Mutluluk nedir? Huzur.

4. Mutsuzluk nedir? Sevdiklerinden ayrı olmak.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Pembe yalanlar.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? KPSS kitaplar.

7. En sevmediğiniz şey? Sivil polisler. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Gereksiz konuşanlar. 9. En sevdiğiniz iş?

Bir şeyler anlatmak.10. En sevdiğiniz şair?

Nazı Hikmet.11. En sevdiğiniz yazar?

Elif Şafak.12. Kahramanınız?

İlkokul öğretmenim.13. Kadın kahramanınız?

Annem14. En sevdiğiniz çiçek?

Lale.15. En sevdiğiniz renk?

Kahverengi.16. En sevdiğiniz yemek?

Köfte.17. En sevdiğiniz düstur?

Halledilir halledilir.18. En sevdiğiniz söz?

Aşılamayacak zorluk yoktur, yeter ki inan. Bu

ank

et K

. Mar

ks’ın

kız

ları

Jenn

y ve

Lau

ra il

e oy

nadı

ğı b

ir o

yund

an a

lınm

ıştır.

18SORUGülŞah kara öĞRETMEN ­ EDİRNE

Sunuma Gidelim

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okuma-larının 9. Oturumu 22 Mart Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 8 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalar-da, bu hafta 6. Bölüme yer verilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Kapital Sunumu

Festivale Gidelim

23. Ankara Uluslar Arası Film Festivali bu yıl 15-22 Mart tarihleri ara-sında düzenleniyor ve sinemaseverleri bir hafta süresince birbirinden iyi filmleri kovalayacakları bir maraton bekliyor. Günümüze dek çıtayı hep yükselten ve İstanbul film festivali öncesi Ankaralılara sinema coşkusunu yaşatan organizasyon, 15 Mart Perşembe günü start aldı. Özellikle dikkat çeken bölümlerden bir tanesi “Ekmek, Değişim ve Sosyal Adalet - Mısır”… Bölümde yer alan 6 filmlik seçkiyle Mısır sokaklarının nabzı tutuluyor.

23. Ankara Uluslar Arası Film Festivali

Sergiye Gidelim

“Ateş ve Düğün” videoları, 1994 yılında Hakkâri’nin Kotranıs Köyü’nün boşaltılması sonucu göç etmek zorunda kalan Kürt köylülerin, 90’ların sonunda Türközü’ne yerleşip kağıt toplayarak geçimlerini sağlama müca-delesinin görsel kaydıdır. Son on yıl içerisinde geri dönüşümün karanlık tarafını, zorunlu göçü, sokağa attığımız çöplerin ardında olduğu fark edil-dikçe, bu konuda farklı videolar oluşturuldu. Videolar 18 Mart – 21 Nisan tarihleri arasında Tütün Deposu’nda izlenebilir.

“Ateş ve Düğün” Sergisi

Haftanın ajandası

Bir muhalif olarak tutuklu gazeteciler

Türkiye bu hafta medya için önemli bir gelişme-

ye tanık oldu. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, Oda TV davasının 11. duruşmasında 4 gazeteci hakkında tahliye kararı çıktı. Mahkeme başka-nı Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır hakkında tahliye kararı verdi.

Bu kararda en çok 375 günlük tutukluluk süresinden sonra tahliye olan Nedim Şener ve Ahmet Şık konu-şuldu. Gündeme tekrar Türkiye’de-ki tutuklu gazete-ciler sorununu taşıdı.

Tü r k i y e , tüm dünya üzerinde “ce-zaevlerinde en çok gazeteci bulunan ülke” olarak anılıyor.

İktidarın yaptırımlarına muhalif olan hemen herkesin yargılanabildiği bir ülkede bu durum hiç şaşırtıcı değil.

Bu yaptırımlara ilişkin hükümetin verdiği yanıt, o gazetecilerin ‘bütünlük karşı-tı ve terörist’ olması yanıtıdır. Darbe dönemi sonrası apoli-tikleştirilen, yazılı olmayan bir bürokrasinin uygulandığı -ne-redeyse kışlaya çevrilmiş- basın ortamında hedef, bilinçli lanse edildiği şekliyle “terörizm” de-ğil. Herhangi bir suç işledikleri için değil; kendi gazetecilik fa-aliyetleri, fikir ve düşünceleri yüzünden tutuklanmaktalar.

Medyada tamamen kendi inisiyatifine bağlı olarak çalı-şabilen bir meslek, gazetecilik. Basının ve yandaş medyanın bütün otoritesine rağmen, kendi muhalifliğini dayatabi-lecek yetkiye ve alana sahiptir. Gerçekleri tam anlamıyla yan-sıtabilmek adına bir kesinliğe inanılması gerekir, o da her zaman egemenlerin tarafında olan hükümete karşı olmak.

Medya ve öncelikle basın-yayın araçları, egemenlerin çok güçlü olduğuna inandık-ları ve propaganda amacıyla kullandıkları bir üst yapı. Bu

yapıyı kendi çıkar amaçları için kullanarak, halkın fikir ve ideolojisini de yönlendirmeye çalışmaktalar. Halkın görüşün-de gerçekler iktidarın aktardığı şekilde yerleşmekte ve halk bu sayede kendi sınıf gerçeğine yabancılaşmaktadır.

‘Tutuklu gazeteciler’ so-runu, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklu kaldığı 1 yılı aşkın süre içerisinde, farklı şe-

killerde bir pro-paganda amacı olarak kullanıldı. Olması gerektiği gibi de, hüküme-tin bu hegemon-

yasının karşı-sındaki çarpıcı bir sorundur.

Tabi yap-tığı her şeye

bir kılıf bulmak-ta zorlanmayan

hükümet için, Türkiye’nin bu kötü imajından ve görünür kıl-dığı muhalif düşmanlığından dolayı hükümet bu durumdan rahatsız. Ama bir yandan da kendisine karşı olan herkesi fişlemekten ve tutuklamaktan çekinmiyor, yaptıklarını da bir şekilde meşrulaştırıyor.

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü; sözde ‘demokra-tik’ yönetimle yönetilen değil; halkın iktidar olduğu bir dev-let düzeninde gerçek anlamını ifade eder. Diğer türlü anti-propagandayla kendi anlamını zamanla yitirir. Onu değerleşti-ren, gelişmeleri halka en özgün ve politik şekli ile yansıtabilme-sindedir.

Her ne kadar üzerinde ta-hakimiyet kurmaya çalışsa da, basın özgürlüğü ve tutuklu gazeteciler meselesi, hüküme-tin hassas noktası. Son olarak iktidarı destekleyen gruplarla doğan çelişkiler ve yandaş li-beral kalemlerin hükümetten uzaklaşmaya başlaması, onu medya tahakkümü konusunda yeni bir arayışa itiyor. Bunların karşısında durabilmek için de en doğru yöntem; haberciliği politik bir zemine oturtup bu saldırıları da halka çağrı niteli-ğinde kullanabilmek olmalıdır.

İlder Onal

SANSÜRSÜZ

Gerçek ile kabusu birbirin-den ayıramamak, insanları

bir felakete inandırmaya çalışmak, yabancılaşmak, delirmekten kork-mak, korkuya saplan-mak, huzuru bozmak… Bunların hepsi bir psi-kolojik-gerilim filmin-de izleyiciyi sorgulama-ya iten, hikayenin içine alan, gerilimi üst se-viyede tutan unsur-lar… Haliyle türün başarılı bir örneğini izlemek her zaman nasip olmuyor.“Sığınak” filminde bu unsurların başarılı bir şekilde harmanlanmış halini izliyo-ruz.

Mutlu bir ailesi olan Curtis’in, yaşadıkları bölgeye gelecek olan fırtınayla alakalı kabuslar görmesiy-le, tüm aile, iş ve sosyal hayatının nasıl etkilendiğini anlatıyor film. Curtis’in bu kadar etkilenmesinin sebebi, gördüğü kabusların etkilerini güncel hayatında da hissetmesi. Ka-buslar ve ona bağlı olarak halisünas-

yonlar arttıkça fırtınanın geleceğine iyice inandırıyor kendisini. Tüm ma-li kaynaklarını bir sığınak yapmak için harcıyor. Etrafındaki herkesin

dengesini altüst eden Curtis’i zorlu bir süreç bekliyor artık.

Filmin özüne bak-tığımızda türe yeni bir bakış açısı kattığını

söyleyemeyiz. Ama başta da belirttiği-miz gibi her şey yer-li yerinde, bizi ra-hatsız edecek hiçbir

unsur yok neredeyse. Jeff Nichols, hiç aceleye getirmeden adım adım anlatıyor filmini. Kabus ve gerçeği ayırt edilemeyecek bir noktada göstererek izleyiciyi ayakta tutmaya çalışıyor… Her zaman bir soru işaretiyle izliyoruz filmi. Tıpkı gerçek ve sanrı da olduğu gibi, de-lilik ve akıllılık arasındaki tam orta noktayı da hiç kaçırmamaya çalışı-yor film. Bu tür terimler arasındaki derecelendirmeleri, ters köşe yaptığı sonuyla kabul etmediğini anlıyoruz

iyice. Bilgiçlik taslamanın, anında deli yaftası yapıştırmanın olaylara bir çözüm getiremeyeceğini görü-yoruz yaşananlarla. Haliyle “Sığı-nak” içindeki gerilimi ve heyecanı her daim belli bir düzeyde tutmayı başarmış bir film olarak kazınıyor aklımıza.

Gerçek mi, kabus mu? Deli mi, değil mi?

Onur ToperFİLMİ OKUMAK

Diyarbakır’da öğretmenlik yapan E.Y., öğrencisinin tecavüzcülerinin tutuklanmasını sağladı. 16 yaşındaki öğrencisinin tecavüze uğradığını kendisine anlatması üzerine, okul müdürüne başvuran E.Y. sonuç alamayın-ca konuyu milli eğitim müdürüne taşıdı. Ancak orası

da olayın üstünü örtmekten yana oldu. Mücadelesiyle tecavüzcüleri tutuklatan E.Y’ye, ardından okulundan uyarı ve kınama cezaları verildi. Mücadelesi ile örnek olan E.Y. öğretmene yarın çalışanları olarak selamları-mızı yolluyoruz. dİyarBakIr YARIN

Yarın’danE.Y.

öğretmene selam