24
YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM... İŞ GÜVENLİĞİNDE TASARIMIN ÖNEMİNDEN BAHSETMEMİZ GEREKMESİN... YAŞAM ODALARININ TASARIM KRİTERLERİ DÜŞMESİN AKLIMIZA... KAPATILAN KAMUSAL ALANLARIMIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ MEYDANLARLA KIYASLAMAK ZORUNDA KALMAYALIM... 100 YAŞINI DOLDURMUŞ TREN İSTASYONLARININ KÜLTÜR MİRASI OLDUĞUNU BİR DE BİZİM SÖYLEMEMİZE GEREK KALMASIN... GRAFİK TASARIMIN NE DENLİ GÜÇLÜ BİR PROTESTO ARACI OLDUĞUNU ANLATACAK BUNCA ÖRNEĞİMİZ OLMASIN... SEÇİMLERDE KULLANILAN ŞEFFAF KUTULARIN ÜRETİM YÖNTEMLERİNİ DOLAMAYALIM DİLİMİZE... TÜRK LİRASININ SEMBOLÜNÜ TASARLAYANLARIN UZMANLIKLARINI SORGULAMAYALIM... RENGARENK MERDİVENLERİN ANLATTIKLARINI TÜRKÇE’YE ÇEVİRMEMİZ GEREKMESİN... GERİ DÖNÜŞÜMÜN ESASLARINI ANLATMAK VARKEN AVM’YE DÖNÜŞÜMÜ KONU EDİP DURMAYALIM... GÜNDEMDEN BESLENEN BİR TASARIM GAZETESİ YAPMAK BOĞAZIMIZI BÖYLESİNE DÜĞÜMLEMESİN... SAYFA SAYFA, SATIR SATIR DÖKMEYELİM GÖZYAŞIMIZI. ÖYLE BİR GÜN GELSİN... VE BİZ O GÜN, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SUSALIM. Umut Kart [email protected] YAŞAM ODALARI 5T TASARIM VE DİRENİŞ KONFERANSI EŞYASIZ EVLER Z EVLER SON MODA TEKNOLOJİ ELECTROLUX DESIGN LAB

YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM...

İŞ GÜVENLİĞİNDE TASARIMIN ÖNEMİNDEN BAHSETMEMİZ GEREKMESİN...

YAŞAM ODALARININ TASARIM KRİTERLERİ DÜŞMESİN AKLIMIZA...

KAPATILAN KAMUSAL ALANLARIMIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ MEYDANLARLA KIYASLAMAK ZORUNDA KALMAYALIM...

100 YAŞINI DOLDURMUŞ TREN İSTASYONLARININ KÜLTÜR MİRASI OLDUĞUNU BİR DE BİZİM SÖYLEMEMİZE GEREK KALMASIN...

GRAFİK TASARIMIN NE DENLİ GÜÇLÜ BİR PROTESTO ARACI OLDUĞUNU ANLATACAK BUNCA ÖRNEĞİMİZ OLMASIN...

SEÇİMLERDE KULLANILAN ŞEFFAF KUTULARIN ÜRETİM YÖNTEMLERİNİ DOLAMAYALIM DİLİMİZE...

TÜRK LİRASININ SEMBOLÜNÜ TASARLAYANLARIN UZMANLIKLARINI SORGULAMAYALIM...

RENGARENK MERDİVENLERİN ANLATTIKLARINI TÜRKÇE’YE ÇEVİRMEMİZ GEREKMESİN...

GERİ DÖNÜŞÜMÜN ESASLARINI ANLATMAK VARKEN AVM’YE DÖNÜŞÜMÜ KONU EDİP DURMAYALIM...

GÜNDEMDEN BESLENEN BİR TASARIM GAZETESİ YAPMAK BOĞAZIMIZI BÖYLESİNE DÜĞÜMLEMESİN...

SAYFA SAYFA, SATIR SATIR DÖKMEYELİM GÖZYAŞIMIZI.

ÖYLE BİR GÜN GELSİN...

VE BİZ O GÜN, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SUSALIM.

Umut Kart [email protected]

YAŞAM ODALARI

5T TASARIM VE DİRENİŞ KONFERANSI

EŞYASIZ EVLERZ EVLER

SON MODA TEKNOLOJİ

ELECTROLUX DESIGN LAB

Page 2: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

C-ExtremeÇimento, traverten ve ahşap doku görünümünü buluşturan fullbody porselen. Kalebodur’dan.

K A L E B O D U RH E R A Ç I D A NB E K L E N M E Y E N İ YA R AT I R .

kale.com.tr facebook.com/kalebodur

Page 3: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

2003 yılında Arkitera Mimarlık Merkezi

tarafından, Kalebodur’un desteği ile açılan

Türkiye’nin ilk dijital mimarlık arşivi Arkiv,

mimarlık dünyası için büyük önem taşıyor.

Arkiv her geçen yıl biraz daha tanınırlığını

arttırıyor. Geçtiğimiz günlerde de Google’ın

sahip olduğu Field Trip uygulaması içinde

yerini aldı.

ARKIV x Field Trip Ortaklığı

Google Kampüsü’ndeki NianticLabs

tarafından geliştirilen, bulunduğunuz

konumu algılayıp size özel kültür ve eğlence

tavsiyeleri sunan mobil cihaz uygulaması

Field Trip’in sınırlı sayıdaki seçkin mimari

ortaklarından biri artık Arkiv oldu! Google

Glass gibi giyilebilir teknolojiler için de

uyumlu geliştirilen, gelecekte hayatımızın

önemli bir parçası olacağı öngörülen Field

Trip uygulaması ile artık size en yakın

Arkiv yapısı hakkında bilgi almanız ve

nasıl gideceğinizi öğrenmek mümkün.

Örneğin İstanbul’dasınız ve mimari bir tur

düzenlemek istiyorsunuz... Arkiv size bu

turu Field Trip aracılığı ile en iyi şekilde

yapmanızı sağlıyor.

Arkiv ipad Uygulaması

Arkiv iPad uygulaması bu ay itibariyle App

Store’daki yerini aldı! Ücretsiz indirilebilen

ve şimdilik sadece iPad ile kullanılabilen bu

uygulama ile, Arkiv’in sürekli güncellenen

veritabanı artık tablet cihazlarınızda. 

Dilediğiniz her yerde Arkiv’in tüm ayrıntılı

süzme özellikleri ve kaliteli proje görselleri ile,

Türkiye’deki çağdaş mimari eserler arasında

keyifli bir gezintiye çıkabilirsiniz. Arkiv iPad

uygulaması bulunduğunuz konumu algılayıp

sizi veritabanında yer alan dilediğiniz yapıya

götürecek olan Google Maps ile birlikte

çalışabiliyor. Böylece çevrenizdeki tüm

binaların da özelliklerini, proje detaylarını ve

mimarlarını öğrenebilirsiniz.

Arkiv’in Yeni Yüzü

Konu internet olunca yenilenmek de artık

en önemli kavram oluyor. Daha bir yıl kadar

önce yenilenen Arkiv, yepyeni yüzü ile çok

daha pratik ve paylaşımcı.

Cumhuriyet Dönemi’nden günümüze

Türkiye’deki mimarlık üretimini

belgelemeyi kendine görev edinmiş Arkiv,

sponsoru olan Kalebodur ile işbirliği

sayesinde gelişimini Arkiv Seçkileri,

Sergiler, Arkiv Buluşmaları, Arkiv Kitap

Günü gibi projeleri ile sağlamlaştırdı.

“Arkiv Seçkileri” seçkin bir jüri aracılığı ile

yılın yapılarını seçerek, bu yapıları bir sergi

ile mimarlık ve gayrimenkul sektörü ile

buluşturuyor.

“Arkiv Buluşmaları” ise mimari görsel

hafızayı gelecek nesillere aktarabilmek

adına her ay, seçilmiş bir projeyi mimarı ve

davetli mimarlar aracılığı ile gezilmesini,

projenin tartışmaya açılıp video kaydının

alınmasını sağlıyor. Böylece yapı ve mimarı

gelecek nesiller  ve projeyi görme imkanı

bulmayanlar için internet ortamında video

olarak arşivleniyor.

“Arkiv Kitap Günü” ise Arkiv’in Twitter

hesabı üzerinden her Perşembe mimarlık

ile ilgili bir soru sorarak doğru yanıtı

verenlere kitap hediye edilen bir proje. Bu

projede hediye dağıtılan kitaplar sayesinde

Twitter’da fan’lar oluştu. Mimarlık

kitaplarına ilgiliyseniz #arkivkitapgunu

hashtag’inden takipte kalın.

Pelin Ö[email protected]

ARKİV’LE MİMARİ TURwww.arkiv.com.tr web adresi üzerinden Türkiye’nin mimarlık hafızasını kayıt altına alan Arkiv 10. yılında yenilendi.

HAZİRAN/2014 03

Page 4: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Gözde Severoğ[email protected]

TÜRK TASARIMCILAR ELECTROLUX FİNALİNDE

Seçtiği yarışma içerikleri ile her daim yenilikçi Electrolux Design Lab, 12. senesinde öncü yaklaşımını sürdürüyor. Bu sene, 1700 başvuru arasından ilk elemeyi geçen Türkiye’den 4 isim var: Rana Alper, Nur Yıldırım, Selin Koşağan ve Fulden Dehneli.

04

Her geçen gün aralarına yenisi eklenen tasarım

yarışmalarının ilham kaynağı: Electrolux

Design Lab. 2003 yılında başlayan bu

yolculukta, tasarım öğrencilerinden  teknoloji,

sağlık, beslenme gibi başlıklarda ihtiyacı

tanımlayarak çözüm üretmesi bekleniyor.

Yeni bakış açısı ile sonuçlanan her proje ise

tüketicilerin değerlendirilmesine sunuluyor.

Katılımcı bir değerlendirme yöntemi olarak

tüketiciden oy kullanması isteniyor.

Bu senenin teması gelecekteki “Geleceğin

Sağlıklı Evlerini Tasarlama” olarak belirlenen

Electrolux Design Lab yarışması, sürdürülebilir

ve keyif dolu bir yarın için yaşam

alışkanlıklarına ve ihtiyaçlarına  odaklanan

yeni öneriler arıyor.

Mutfak Keyfi, Kumaş Bakımı ve Hava

Temizleme olmak üzere üç ana kategoride

toplanan 1700 başvuru, ilk olarak jürinin

ön elemesinden geçti. Tarifnamenin tam

karşılığını verdiği tespit edilen 100’ü aşkın

proje ilk adımı tamamladı. Geçen her

projede, sezgisel olarak tamamlayıcılığı,

yenilikçi yaklaşımı, tüketicinin iç-görülerine

odaklanması ve projenin içeriğinin estetik

olarak memnuniyet verici olması konularında

tüketici tarafından değerlendirilmek üzere

oylamaya sunuldu. Electrolux markasının

İskandinav tasarım yaklaşımını yansıtması,

anlamlı ve kalıcı bir öneri olması da önem

verilen diğer kriterlerdendi.

Mutfak Keyfi kategorisinde başvuran

tasarımlarda mutfaktaki keyif için sağlıklı

yaşam alışkanlıklarını desteklemek üzere

çözüm oluşturmaları bekleniyor. Yemek

yapma birçok kişi için rahatlatıcı ve

dinlendirici birer eylem, yoğun geçen iş ortamı

ve kozmopolit kentte mutfağın güvenli bir

sığınak olabileceğine inanılıyor.

Kumaş Bakımı kategorisi, “sürdürülebilir, tarz

sahibi ve iyi yönetilen bir ev için kumaş bakımı

konusunda ne önerebilirsiniz?” sorusuna yanıt

arıyor. Bu kategori başvurularında tasarımın

değerlendirme kriterleri arasında, yüksek

kalitede kumaş bakımı konusundaki yaratıcılık

ve etkili zaman yönetimi yer alıyor.

Hava Temizleme kategorisinde ise

“yaşam alanımızdaki hava temizlemeye

yönelik faaliyetlerimizin kalitesini nasıl

artırabiliriz ve bu temizleme bir faydaya

nasıl dönüştürülebilir?” sorularının yanıtına

yönelik tasarımlar yer alıyor. Evde hava

kalitesinin yüksek olmasının ev atmosferini

iyileştirmenin yanında, ortamı enerji

depolayabildiğiniz ve rahatlayabildiğiniz bir

alana dönüştürmesi kabul görüyor. Pişirme,

eğlence, uyku, çocuk ya da evcil hayvan

bakımı buna dahil.

50’ye yakın ülkeden başvurunun geldiği

yarışmada Türkiye’den hava temizliği ve

kumaş bakımı kategorilerindeki ilk aşamayı

geçen başvurular arasında 4 isim bulunuyor.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri

Tasarımı öğrencilerinden Nur Yıldırım, ilk

aşamayı geçen SkinAir projesi ile havanın

durumu ile etkileşim halindeki giyilebilir bir

cihaz öneriyor. Hava içeriğine bağlı olarak

form değiştiren SkinAir, aksesuar özelliği

taşıyan kullanıcısını partiküllerden koruyan

bir ürün.

Yine aynı okuldan Fulden Dehneli’nin Lotus

projesi ise teknolojiyi tüketici için bir avantaja

dönüştürüyor. Gözle görülemeyen bakteri

ve kirleri algılayarak temizliyor. Taşınabilir

birimleri sayesinde dolap, pişirme alanı...

gibi alanları bölgesel olarak temizlemenize

yardımcı oluyor. Coventry University’de

öğrenci Selin Koşağan ise Fabric Assistances

projesinde kıyafetleri su ile yıkamaya gerek

kalmadan temizlemeyi öneriyor. Yıkamadan

tazelediğiniz her kumaşın da doğal olarak

ömrünü uzatacağınızı hatırlatıyor. TOBB

Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Endüstri

Ürünleri Tasarımı bölümü öğrencisi Rana

Alper, 4 kollu ve tırmanan, tırmanırken

tozları vakumlayarak haznesinde depolamayı

başaran Tody ile yarışıyor.

Bireysel değerlendirmelerin yanında, tüketiciyi

de işin içine alan, katılımcı bir değerlendirme

sürecindeki yarışmanın 2. aşamasında

70’den fazla tasarım seçildi. Bu projelerden

16 Haziran’a dek en yüksek oy alan 35 proje

3. aşamaya geçme hakkı kazanacak. 16

Haziran’da başlayacak üçüncü aşamanın

ardından 6 finalist arasından Electrolux

Global Tasarım Merkezi’nden staj yapacak ve

5,000 EUR’nun sahibi belirlenecek. Geriye

kalanlardan 4 kişi de diğer ödüllerini (ikinci

3,000, üçüncü 2,000 ve  halk oylamasının

kazananı ise 1,000 EUR) almaya hak

kazanacak. Siz de destek olmak siterseniz

http://electroluxdesignlab.com/2014/

adresinden projelere oy verebilirsiniz.

Page 5: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

HAZİRAN/2014 05

Anadolu Üniversitesi Tasarım Kulübü’nün düzenlediği Feyz, henüz ikinci yılında olmasına karşın “boynuz kulağı aşacak” dedirtiyor! Eskişehir’in çeşitli alanlarında yapılan etkinlikler ve panellerden feyzalmakta fayda var.

HER KENTE BİR “FEYZ” LAZIM!

Sanem Odabaşı[email protected]

Feyz bu sene ikinci etkinliğini “ Bu Terslikte

Bir İş Var!” adı altında gerçekleştirdi.

Etkinliğin suya sabuna dokunacağı,

tartışacağı, terslikleri ve yanlışları konuşacağı

belliydi. Feyz’in afişlerine baktığınızda zaten

bunu hissediyordunuz; Nancy Fouts’a ait olan

görselde bir kaktüs bitkisi balon formunda

havaya doğru süzülüyor… Gittiği yerden

ses gelecekti Feyz’in, bir şeyler harekete

geçecekti. Nitekim oldukça hareketli geçti!

Bu tarz etkinliklerin çoğalması ve büyümesi

oldukça mühim fakat Feyz’in asıl dikkate

alınması gereken yanı, Tasarım Kulübü

Akademik Danışmanı Öğr.Gör. M.Emin

Arslan’ın da belirttiği gibi “öğrenci kulübü

etkinliği” olması. Bu yüzden değeri de artan

ve anlamlanan bir etkinlik.

Feyz bu seneki etkinliğine 2 Mayıs Cuma günü

“Tersine Yürüyüş” adındaki tasarım yürüyüşü

ile başladı. Etkinliği hazırlama sürecinde “İyi

de, tersine nasıl yürüyeceksiniz?” sorusuyla

karşılaşılmış olunması şaşırtıcı ama aynı

zamanda oldukça değerli; bu yürüyüşün

amacı Eskişehir’in geçmişten günümüze

geçirdiği süreci tersten okumak, hafızalarda

kalan ve belleklere taşınamayan değerleri

konuşmaktı. ESOGÜ Mimarlık Bölümü’nden

Araş.Gör. Hakan Keleş, Anadolu Üniversitesi

Endüstriyel Tasarım Bölümü’nden Okt.

Osman Şişman ve grafik tasarımcı Ömer

Durmaz Tersine Yürüyüş Konferansları’nda

yer aldı. Ömer Durmaz Türkiye’nin grafik

tasarım tarihine değinirken, şehirlerin grafik

tasarımıyla etkileşimini, grafik tasarımın da

insanlarla kurduğu iletişim dilini geçmişten

günümüze aktararak sundu. Hakan Keleş kent

belleği üzerinden, Eskişehir’in unutulmuş/

bilinmeyen tarihini mimari ve şehircilik

anlayışı içersinde geçmişe doğru giderek

anlatırken Osman Şişman “Tasarım ve

Nisyan” başlığı altında şehirlerde ne gibi

değerlerin unutulduğu, unutunca ne gibi

sonuçlara yol açtığını anlattı. Bununla ilgili

olarak Feyz’in son gününde, son konuşmacı

olan Yılmaz Zenger de şehirleri sevmek ile

igili çok doğru bir tahlilde bulundu; “Kenti bin

yıllık tarihleriyle tanırsınız, tanıdıktan sonra

seversiniz, sevdikten sonra da korumaya

başlarsınız”.

Feyz’in ikinci gününde ilk oturum ticari

kaygılara rağmen tasarımcı nasıl özgür ve

yaratıcı olabilir, ne tür endişeler yaratıcılığı

köreltir gibi konuların tartışıldığı, Koff

Animation, Tamer Köşeli ve Awesomebros’un

katılımıyla gerçekleşti. İkinci oturumda ise

belediyelerin hayatlarımız üzerinde ne gibi

etki/etkinliklerinin olduğu, ne tür hizmetlerin

beklenmesi gerektiği konuşuldu. Oturuma

TAK İstanbul’dan ve Avareler Ankara’dan

katılarak iki farklı şehirdeki etkinliklerini

tasarıma dayalı veya sanatsal olarak, grup

halinde paylaştı. Günün son panelinde ise

Kadir Has Üniversitesi’nden Yard.Doç.Dr.

Aren Emre Kurtgözü ve Gazi Üniversitesi’nden

Doç.Dr. Serkan Güneş Türkiye’de endüstriyel

tasarımın meslek olarak görülme sürecinden

bahsederken sayıca fazlalaşan endüstriyel

tasarım bölümlerinin temel düsturunun

endüstriyel hizmet yerine öğrenci yetiştirmek

olması gerektiğini belirtti.

Etkinliğin son gününde, Logartfair, Damla

Özlüer ve Can Kazaz’ın oturumu sıkıntılar

ve sorunların meslekler aracılığıyla aktarımı

konuşuldu. Damla Özlüer sendikaların

sesini duyurmak için gerçekleştirdiği

kampanyalardan örnekler gösterirken,

müzisyen ve Bilgi Üniversitesi’nden Arş.Gör.

Can Kazaz devlet büyüklerinin demeçlerini

esprili bir dille ele alarak mikslemesiyle

oluşturduğu şarkıları neden, hangi fikirle

ortaya koyduğunu konuştu.

“Reklamın İyisi Kötüsü Olur” FEYZ’in en

etkili oturumlarından biriydi şüphesiz. Haluk

Mesci, Kağan İşmen ve Sualp Medya’nın

katıldığı oturumun moderatörü, aynı zamanda

etkinlik danışmanı olan Rauf Kösemen’di.

Oturumda Haluk Mesci “güzel, çirkin, iyi, kötü”

kavramlarını ele alarak, bu kavramları reklam

sektöründeki “doğru, yanlış, etik” anlamları

içinde incelerken, Kağan İşmen toplumsal

mücadele ve direnişlerde iletişim tasarımının

öneminden ve reklam alanındaki doğru

başlangıçların öneminden bahsetti.

Feyz bu sene biraz tarihe bakarak, biraz

geçmişle yüzleşerek ters giden şeyleri biraz

daha doğru yoldan paylaşmak, konuşmak ve

fikir uyandırmak üzerineydi. Önümüzdeki

sene yine aynı tarihlerde yeni konular üzerine

fikirlerin tartışılması için şimdiden bir

heyecanı içinde taşıyor.

Page 6: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Şanel Şan Sevinç[email protected]

YARATICILIK FESTİVALİ Birleşik Krallık (UK) tarafından GREAT tanıtım kampanyası çerçevesinde düzenlenen “GREAT Yaratıcılık Festivali ” isimli etkinlik ilk kez İstanbul’da düzenlenmesi ile dikkat çekti.

06

Teknoloji ve inovasyon, moda, tekstil,

tasarım, mimarlık, lüks, yiyecek-içecek,

eğitim ve sağlık sektörlerinde fikir

alışverişinde bulunarak yeni iş olanakları

kurabileceğiniz bir festival Mayıs ayının

kapanışını yaptı.

20-22 Mayıs tarihlerinde düzenlenen

Festival, yaratıcılığın ön planda olduğu

sektörlerde Birleşik Krallık’ın en girişimci,

en ilham verici ve en etkileyici projelerini

ve alanlarında dünyaca ünlü isimlerini

İstanbul The Seed çok amaçlı etkinlik

merkezinde bir araya getirdi. Festival,

bugün diğerlerinden bir adım öne çıkmak

ve farklı olmak isteyenlerin başvurduğu

yaratıcılığın her alanda oluşturduğu değeri

vurgulamayı amaçladı. Birleşik Krallık’tan

kişi ve kurumların yaratıcılıkları ve bu

sektörleri doğru kullanmaları ile kendi

sektörlerinde yarattıklari katkıları ve

sundukları çözümler de Festival süresince

vurgulandı.

Global Tasarım Zirvesi, Mary Katrantzou, GQ UK ve dahası...

Düzenlenen panel ve oturumlarda

konuklar dünyaca ünlü konuşmacıları

izleme, masterclass çalışmalarına katılma

ve Founders Forum, London Design

Festival ve British Fashion Council

gibi kurumlar tarafından düzenlenen

networking seanslarında yer alma fırsatı

buldular. Festival alanındaki sergi, farklı

sektörlerdeki yaratıcı ve ilham verici

çalışmaları görme ve deneyimleme

olanağı sunarken, ünlü İngiliz sanatçı Paul

Cocksedge’in Birleşik Krallık ve Türkiye

Cumhuriyeti bayraklarından ilham alarak

yarattığı Festival’e özel enstalasyon

çalışması da yine The Seed’de sergilendi.

Festival’e katılmak üzere İstanbul’a gelen

konuklar arasında ünlü İngiliz modacı

Mary Katrantzou da vardı. “Yaratıcılık

ve İşbirliği” başlıklı panele katılacak

olan Katrantzou işbirliğinin yaratıcılık

sürecine olan katkısına ilişkin görüş ve

deneyimlerini paylaştı. Festivalin önemli

konularından biri olan moda sektöründe

gerçekleştirilen bir başka etkinlik ise

“İngiliz Erkek Giyiminde 10 Trend”

başlıklı panel oldu. Birleşik Krallık’ta

doğan ve uluslararası bir kimlik kazanan

10 ikonik stilin sergilendiği etkinlikte GQ

UK’den Dylan Jones’un yanı sıra Musem

of London’dan Timothy London’un

katılacakları bir panel de düzenlendi.

Global Tasarım Zirvesi’ne de ev sahipliği

yaptı. Öncü tasarımcıların konuk olacağı,

paralel olarak düzenlenen ‘Akıllı kentler’,

‘5 Yeni Fikir’ başlıklı panellerde farklı

sektörlerde tasarımın önemi ve dokunduğu

her ürüne sunduğu katma değer tartışıldı.

Ayrıca, tasarımda ünlü isimlerin liderlik

edecekleri bir ‘masterclass’ çalışması

da gerçekleştirildi. Lüks sektöründe ise

Birleşik Krallık’ın bu alanda birçok şirketi

bir araya getiren Walpole girişiminin

liderliğinde düzenlenen “Lüks ekonomisi”

“El yapımı” ve “Yarının Markaları” başlıklı

panellerde sektörün geleceği tartışıldı.

Eğitim & iş dünyası işbirliği

Festivalde ayrıca, Central St Martins

Üniversitesi’nden Carole Collet liderliğinde

tekstilde inovasyon, tekstilin geleceği, suyu

temizleyen enzimler, giyilebilir teknoloji gibi

konulara odaklanan “Tekstil’in Geleceği”

başlıklı bir panel de gerçekleştirildi. De

Montfort Universitesi öğrencilerinin katıldığı

“Konsept’ten Yaratım’a” başlıklı etkinlikte

ise öğrenciler lüks bir ayakkabının ortaya

çıkma süreçlerini çizim, prototip üretimi

ve son üretim olmak üzere izleyicilere

sergileyecekleri bir çalışma gerçekleştirdiler.

Yeme-içme sektöründe de şefler ve gurme

yazarları İngiliz ve Türk mutfaklarını

karşılaştırarak değerlendirdikleri bir çalışma

yaptılar.

İnteraktif sergi alanı

Gravity filmindeki görsel efekleri ile BAFTA

ödülü alan VFX stüdyosunun hazırladığı

görseller, De Montfort Üniversitesi’nde

görevli Prof. Martin Richardson tarafından

geliştirilen hologram teknolojisi, kör

nokta sorununa çözüm getiren bisiklet

ışıkları, renk değiştiren şırıngalar, yolcuları

gökyüzünde atmosferin sınırına kadar

götürüp getirecek kapsül gibi projeler de

sergilenen çalışmalar arasında.

GREAT Yaratıcılık Festivali’nde katılımcılar

masterclass çalışmaları ve panellerin

yanı sıra Founders Forum, London Design

Festival ve British Fashion Council

gibi kurumlar tarafından düzenlenen

networking seanslarına da katılabildiler.

İstanbul’un ardından Great Yaratıcılık

Festivali, 2014 yılında Hong-Kong ve 2015

yılında Şangay’da gerçekleştirilecek.

Page 7: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

HAZİRAN/2014 07

15-16 Mayıs tarihleri arasında Yaşar Üniversitesi’nde gerçekleşen 5T Tasarım ve Direniş Konferansı, iki kavram arasındaki ilişkileri irdeleyerek pek çok akademisyeni bir araya getirdi.

5T TASARIM VE DİRENİŞ KONFERANSI

Esra Bici Nası[email protected]

5T Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu

Toplantıları’nın bu seneki teması Tasarım

ve Direniş oldu. Konferans 15 – 16 Mayıs

tarihlerinde Yaşar Üniversitesinde

düzenlendi. Pek çok tasarım akademisyenini

buluşturan konferansta sunulan bildiriler,

tasarım ve direniş kavramları arasındaki

ilişkiler, tasarım yoluyla direnişin

sergilenmesi, tasarımın bir direniş aracı

ve unsuru olması konuları üzerineydi.

Genel anlamda tasarımın bir direniş aracı

olarak irdelenmesinin yanı sıra, Gezi Parkı

sürecinde gerçekleştirilen direnişin görsel,

işitsel araçlarını odak alan konuşmalar,

sonrasında devam eden tartışmalarla

konferansta önemli bir yer aldı.

Açılış konuşmasını yapan Brighton

üniversitesi öğretim üyesi Guy Julier

aynı zamanda tasarım ve kültür alanında

uzmanlığıyla biliniyor. Tasarım aktivizmi

konusunu irdelediği konuşmasında Julier,

ilgiyle izlendi.

Burkay Pasin’in oturum başkanlığı yaptığı

ilk oturumun teması direniş ve mekansal

pratikler oldu. Bu oturumda Veli Şafak Uysal

“Sites of De-sistance and Negotiation: Gezi

as Anti-Camp”, Ezgi Balkanay “Resistance to

Design or Design as Resistance: Re-reading

the Reflex to METU Road”, Ayşe Nur Şenel

Fidangenç “Revolution Museum versus City

Museum” başlıklı bildirilerini sundular.

Yaratıcı topluluklar temalı sonraki oturumu

Mine Ovacık yürütürken, Kerry William

Purcell “The Accidental Intention: Design,

History and the Truth Event”, Özge Ceylan

“Reorganization in Design as a Result of

Collective Consciousness Interaction”, Arzu

Özkal “A DIY Book Project on Women’s

Networks” başlıklı bildirilerini sundular.

Bundan sonraki iki oturumun da odağı

direnişin araçları oldu. Bu oturumlarda,

direnişin objeler aracılığıyla ve/veya objeler

üzerinden gerçekleştirilmesi durumları

üzerinde duruldu. Maria Mitsoula “Marble

Designs ‘Dissensus’”; Yunus Tuncel ve Harun

Kaygan “Abstracted Objects: Creating the

Soundscapes of Gezi Park”; Esra Nasır “The

Resistance Performed Through the Non-

existence and Disembodiment State of

the Objects”, Dilek Himam “Gas Masks as

Protective Design Objects of Resistance”;

Özlem Özkal, “Letters Against Letters:

Typography As A Means for Design Activism”;

“A Product That Became a Symbol of Protest:

Shoes” başlıklı bildirilerini sundular.

Duygun Erim’in oturum başkanlığı yaptığı

oturum ise graffiti ve duvar yazılarıyla

ilgili analizler üzerine oldu. Oturum, Bahar

Soğukkuyu’nun “Graffiti and Typography

as a Visual Language of Resistance”, Demet

Atınç’ın “Resistance to Curse: An Intervention

to the Wall Writings by Removing Curses in

Gezi Protests” ve Nagihan Tuna ile Harun

Kaygan’ın “Beyond Prevention: Exploring

the New Technologies of Graffiti” bildirileri

ekseninde gerçekleşti.

Sonraki oturum direnişin görselleştirilmesi

üzerineydi. Dilek Kaya’nın yürüttüğü bu

oturumdaki bildiriler, Selen Devrim Ülkebaş’ın

“Objects of Collective Identity in Civil Revolt:

A Visual Reading on Humor and Creativity in

Gezi Resistance”, Ersan Ocak’ın “Design as an

Act of Resistance (in the Gezi Protests) ve Aren

Emre Kurtgözü’nün “Poaching the Image of

the Prime Minister: Mounting Critique through

a Visual Rhetoric of Resistance” çalışmaları

oldu. Sonrasında keyifli ve zengin bir tartışma

platformu oluştu.

Mekansal imgelemeler ekseninde geçen

oturumu Roberto Cavallini yönetti. Bu

oturumda Paola Ardizzola’nın “Against

Architecture as Effective Resistance: The

Design Protest of Hans Scharoun during

the Nazism”, Zeynep Vaizoğlu’nun “Body

and Movement in Urban Space: The Case

of Freerunning” ve Çağrı İnceoğlu’nun “The

Role of Setting Design in the Power Struggle:

Dystopian Hollywood Science Fictions”

bildirileri ilgiyle izlendi.

Son oturum Zeynep Akçay’ın oturum

başkanlığı yaptığı direnişin strateji ve

sınırlarını ele alan oturumdu. Bu oturumda

Emre Yıldız, “Graphic Design Practices as

Tools of Resistance”, Hakan Ertep “Design As

a Protest Tool: A Case Study”, Selçuk Balamir

“Resisting Design Herroism: Challenges and

Limits of Activist Design Practices” ve son

olarak da Murad Babadağ “The Impossible

Ethics of Design Culture” başlıklı bildirilerini

sundular.

Ülke gündemimizde, direniş kavramının

giderek önem kazandığı bugünlerde, direniş

ve tasarım kavramlarını derinlemesine

irdelenmesine platform hazırlayan 5T

Tasarım ve Direniş konferansı tasarım

gündeminin de önemli bir etkinliği oldu.

Page 8: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Her işin farklı zorlukları ve zorunlulukları

var elbette. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasını

bu zorunluluklar için atılmış bir adım olarak

görebiliriz. Gidilecek upuzun yolun daha

başında olduğumuz kesin. Çalışanın can

güvenliği ile ilgili savunmasızlık örneklerini

yaşadığımız şu dönemde, mekan verimliliği

veya mekanın kullanıcı ihtiyaçlarına yanıt

vermesi, havalandırması gibi konuların

yanında mobilya, çalışanın ekipmanları

gibi başlıklar, işin özünden uzak, yüzeyde

hareket ettiğimizin göstergesi mi yoksa

tasarımcının tesellisi mi? İşte bu, tartışılası

bir konu.

Bir madencinin işini yaparken, iş yapış

şeklini kolaylaştıracak ve onu destekleyecek

tasarımcı imzası taşıyan ürünler neler

olabilir diye baktığımızda mühendislik

yanı ağır basan mekanik ürünler dikkat

çekiyor. Onları bir tarafa ayırdığımızda ise

madenciye çalışırken kullandığı aksesuarları

ile çözümler sunduğumuzu görüyoruz.

Madenin sıcaklığının takibinin ne kadar

önemli olduğunu artık biz de biliyoruz.

Trolex sıcaklık ölçen sensörler, madendeki

sıcaklığı kontrol etmenizi sağlayan bir

sigorta değerinde. Su geçirmez kabuğu,

dijital ekranı ile °C hesaplamalarını

sesli olarak iletmeyi başarıyor. Mekanik

görüntüsü ile alışık olduğumuz estetik ürün

dilinden uzak, işinin uzmanı ve sağlam

olduğunu gözler önüne seriyor.

Yerin metrelerce altından yukarısı ile

veya iç iletişim için kullanılması önerilen

birçok telsiz mevcut. Bunlardan bir tanesi

de Motorola Solutions’ın ürünü SL serisi.

İnceliği, hafifliği ile dikkat çeken üründe data

ve ses uygulamaları bulunuyor. İki yönlü

çalışan telsizin, çalışanların üretkenliğini

artırması, iş akışında profesyonellik

getirmesi bekleniyor.

MSA güvenlik şirketinin kulaklık

önerilerinden Tactical serisi farklı modelleri

ile ses dalgalarını azaltmayı sağlıyor. 3M

için İsveçli tasarım ekibi Veryday tarafından

tasarlanan PeltorX, kafa ölçüleri değişkenlik

gösteren kullanıcılara bandı sayesinde

kolaylıkla uyarlanabiliyor. Güvenlik ve

konforun bir arada çözümlendiği bu üründe,

malzemenin hafifliği ve bir yandan esnekliği

ayırt ediciliğini destekliyor. MSA’nın

PrimaX gaz ölçüm cihazı ise plastik ve

alüminyumdan iki farklı gövdeye sahip.

Güvenirliği testler ile tescillenen ürün;

yanıcı, zehirli gazlar veya oksijen seviyesini

aktaran bir takip sistemine sahip ve modüler

tasarımı ile kolay kurulum imkanı sunuyor.

Bir madencinin kıyafetine geldiğimizde

kafasındaki kask alıştığımızdan biraz daha

farklı. Kaskın tam ortasında bir aydınlatma

yer alıyor, vücudunda çalışırken taşıması

gerekebilecek oksijen tüpleri, kaska bir

boru ile sabitleniyor ve kişiselleştirilebilir

bir kemer sistemine bağlanıyor. Bu kemer,

yüksek ısı ve aleve dayanıklı güçlendirilmiş

poliyamidden üretiliyor. Basınç kontrolü

konusunda destekleyici birimleri ile bu

kemerler, madencinin güvenli çalışması için

koruyucu kalkan değerinde.

Belirgin bir diğer ürün ise ayakkabılar. Yerli

bir marka olan YDS ayakkabı konusunda

oldukça iddalı. Hafifliği, esnekliği ve

kullanım rahatlığının yanında ısı izolasyonu,

kendini temizleyen taban yapısı, topuk

bölgesindeki şok absorbe eden iskeleti yaz

ve kış kullanımı için ürünlerin ayrışmasına

yardımcı oluyor. Scherfdesign tasarım

ofisinin Uvex tasarım ekibi ile birlikte

tasarladığı Uvex One koruyucu ayakkabı,

teknik detayları özümsemiş bir spor

ayakkabısı görünümünde. Ayağın nefes

almasını sağlayan file kumaşının yanında

kalıplama ve dikim ile ilgili sunduğu

üretim fırsatları sayesinde bu özellikle

ayakkabıda otomasyonu mümkün kılıyor.

Bağcık mekanizmasının kendi kilidinin

olması açılması durumunda doğabilecek

problemleri en başında geri plana taşıyor.

Çalışanların kullandığı eldivenler de

güvenlik şartları aranıyor. Åsa Lindberg-

Svensson’ın Skydda Protecting People için

tasarladığı eldivenler, malzeme seçiminden

dikiş detayına nitelikli bir görsel şölen

sunuyor. Basketbol toplarında kullanılan

serino malzemenin bir türü olan malzemesi,

eldivelerin yumuşak, ince ve buna rağmen

dayanıklı olmasını destekliyor.

08

Maden işçilerinin can güvenliği ile ilgili savunmasızlık örneklerini üzüntüyle izlediğimiz şu dönemde, ekipmanların uygunluğu, mekanın havalandırması gibi başlıklar tasarımcı tesellisi olabilir mi?

BİZİMKİ TASARIMCI TESELLİSİ

Gözde Severoğ[email protected]

Page 9: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Dünyanın en tehlikeli mesleklerinden

biri olarak görülen madencilik mesleğini

tehlikeli yapan şey, yerin altında saatleri

süren çalışmalar değil, doğru bir şekilde

kontrol altına alınamayan güvenlik önemleri.

Madencilik mesleği içinde en risklisi kömür

madenciliği olarak gösteriliyor, 20. yüzyıl

ve sonrasında yaşanan kazaların en çoğu

kömür madenlerinde görülmüş. Kazaların

birçoğunun sebebi ise gaz zehirlenmeleri, gaz

patlamaları, çökmeler, gaz boğulmaları, araç

çarpışmaları gibi sebepler. Bu tip kazalardan

koruyan yaşam kurtarıcı önlemlerin en

önemlisi “kaçış odaları”. Yaşanacak maden

ocağı kazalarında işçilerin ilk sığınacakları

yer olarak tasarlanan ‘kaçış odalarının her

biri en az 40 kişiyi alacak kadar koruma

sağlayabiliyor. Bu odaların içinde en az 30

gün yaşayacak malzemenin de bulunması

gerekiyor. Hatta 30 günün üzerinde

yaşama şansı düşünülerek yiyecek, su,

telefon bağlantısı, oksijen deposu, klima,

telefon, batarya sistemi, karbondioksit

temizleme filtreleri ve ilk yardım çantaları

da bulunmakta. Bu odalarda karbondioksiti

ve karbon monoksiti filtre edip uzaklaştıran

ekipmanlar bulunuyor ve modüler olanlarında

bile bir hafta uygun koşullarda yaşanabiliyor.

Kaçış odaları bulunan modern madenlerde

risk ciddi oranda azaltılmış durumda.

Kaçış odaları sadece madencilikte değil

pek çok kazada ve olağandışı durumda da

kullanılıyor; örneğin kasırga tehlikesi olan

ülkelerde, hortumlara karşı da kaçış odaları

yapılması gerekiyor. Dünyadaki birçok

evde güvenlikli bir alan olarak tanımlandığı

için kaçış odaları ateşli silahlar, değerli

mücevherat ve belgeler için de kullanılan

alanlar olarak tanımlanıyor. Bu açıdan

kaçış odalarının tasarımları evin genel

Soma faciası hayatımızı karartıp, bir kez daha iş güvenliği önlemleri hakkında en acı uyarılarından birini yaparken, kelime dağarcığımıza yeni bir kelime grubu daha ekledi.

YAŞAM, PANİK VEYA KAÇIŞ ODALARI

HAZİRAN/2014 09

F.Dilek [email protected]

tasarımından daha farklı gereksinmeler

taşıyor. Kaçış odaları evlerin içine

eklenebildiği gibi ev dışında da, tahta çelik

karışımı veya tek parça çelik veya daha farklı

malzemelerden modüler üniteler halinde

oluşturulabiliyor. Ev içine kurulacak kaçış

odalarında acil yardım malzemeleri, pil,

fener, temel araç gereçler, battaniye, sus

ve yiyecek de bulundurulması gerekiyor.

Meksika’da bir dönem kundaklama gibi

saldırılar arttığında da panik veya kaçış

odalarına inanılmaz bir talep olmuş.

Kaçış odalarının tarihi Orta Çağ’da üst düzey

kişileri korumak için inşa edilen kalelere

kadar gitse de 1800’lerden itibaren çeşitli

amaçlarla yoğun biçimde kullanılmaya

başlanmış. Ancak nükleer savaş korkusuyla

beraber bugünkü anlamdaki kaçış

odalarının tarihi 1950’li yıllara gidiyor.

2002 yılında vizyona giren “Panik Odası”

adlı filmle de kaçış odaları hakkında

kamusal bir farkındalık ortaya çıkıyor.

Kaçış odaları bu dönemden sonra panik

odası adıyla anılmaya başlanıyor. Bugün

yeni bir konsept olarak da koruma amaçlı

kaçış odası tasarımları evlerde yer alıyor.

İçmimarlar ile ortaklaşa çalışılarak odaların

insanı ürkütücü etkisi de bir nebze olsa da

giderilebiliyor. Elbette doğal afetlere karşı

çare bulunması zor olsa da olası kazalara

karşı önlemlerin alınması insanın elinde. En

azından artık yumurta kapıya dayanmadan

önlemler alınmalı, aksi takdirde yeni facialar

kaçınılmaz olacak.

Page 10: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

www.kaletasarimmerkezi.com

Page 11: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

10

1950 yılından bu yana 2. defa Brezilya’da

yapılacak 2014 FIFA Dünya Kupası

organizasyonuyla 1978 yılından beri

Güney Amerika’da düzenlenmiş ilk

turnuva bu yılki olacak. Turnuva

süresince 32 ülkenin milli takımı 8 ayrı

grupta 64 maç oynayacak. Takımlar,

Brezilya’nın on iki farklı şehrindeki 6’sı

yeni yapılan 6’sı ise büyütülen 12 farklı

stadyumda karşılaşacak. Fakat tüm

oyunlarda tek bir top dönecek: Brazuca.

1930 yılında Uruguay’da yapılan ilk

Dünya Kupası’ndan bugüne oyun;

oyuncular, saha ve toplar evrim

niteliğinde değişimler geçirdi. İlk

turnuvada oynanan T-Model isimli top,

bugün İngiltere Manchster’da müzede

sergileniyor. Turnuvalarda ilk kupadan

40 yıl sonra FIFA ile Adidas’ın işbirliğine

gitmesiyle, günümüze kadar kullanılan

topların tamamı Adidas tarafından

geliştirilip tasarlanmış olduğunu

hatırlatalım.

Telstar (Meksika, 1970)Dünya kupasının ilk defa televizyonlarda

gösterileceği 1970 yılında, top beyaz

yerine ekranda seçilebilmesi için siyah

ve beyaz olarak tasarlandı. 32 altıgen

parçadan tasarlanan ilk top. İsmi ise

“Television Star”ın kısaltması olarak

“Telstar” oldu.

Telstar Durlast (Batı Almanya, 1974)

Telstar, bir sonraki dünya kupasının da

peşinde koşulan topu.

Tango (Arjantin, 1978)Futbol toplarının isimleri, turnuvanın

yapıldığı şehirleri çağrıştıracak şekilde

belirleniyordu. Tango, bu zamana kadar

yapılmış en pahalı toptu. Birbirinin aynı

görünen 12 yuvarlağın yarattığı illüzyonla

20 altıgen parçadan oluşan özel bir

tasarıma sahipti.

Tango Espana (İspanya, 1982)Suya dayanıklı kaliteli kauçuktan yapılmış

olsa da bu top, turnuvalar için üretilen

son gerçek deri top.

Azteca (Meksika, 1986)Üretilen ilk suya dayanıklı poliüretan

tam sentetik top Azteca, ev sahibi

ülkeden esinlenen ilk top oldu.

Azteca’nın yüzeyinde Aztek mimarisi ve

motiflerinden esinlenen desenler yer

aldı.

Etrusco Unico (İtalya, 1990)İsmi Roma dönemine atıfta bulunuyor.

Top üzerindeki yazılar için seçilen font ise

yine döneme bir gönderme mahiyetinde.

İlk katmanlı siyah poliüretan köpükten

üretilen top.

Questra (ABD, 1994)İsmi “Yıldızlar için macera” anlamına

geliyor. Amerikan bayrağındaki yıldızları

veya futbolun yıldızlarına bir gönderme

gibi... Tasarımında sadece suya

dayanıklılığı değil, vurulduğunda aldığı

hız da göz önüne alınmıştır.

Tricolore (Fransa, 1998)Dünya kupalarında kullanılan ilk renkli

top Tricolore, üç renk anlamına gelir.

Turnuvanın yapıldığı ülke olan Fransa’nın

bayrak renklerini taşır.

Fevernova (Güney Kore, 2002)Yüksek teknoloji ile üretilmiş bu topun,

öncekilerden yüzde 15 daha hızlı gittiği

ölçülmüştür. İsmi, uzak doğu kültürlerini

simgeler.

Teamgeist (Almanya, 2006)Altıgen parça standartının dışına çıkılan

bu top, takım ruhu anlamına gelen

Teamgeist ismini taşıyor. Final maçında

altın renkli versiyonunu gördüğümüz

topun yüzeyi, kayganlığını azaltmak için

tırtıklı üretildi.

Jabulani (Güney Afrika, 2010)Üzerindeki 11 rengin 11 kişiden oluşan

takımı ve Afrika’da konuşulan 11 farklı

dili temsil ettiği Jabulani, Zuluca bayram

etmek anlamına geliyor. Jabulani, kupa

tarihinin gelmiş geçmiş en yuvarlak topu.

Brazuca (Brezilya, 2014)Tasarımı Eylül 2013 tarihinde

lanse edilen topun ismi, bir milyon

futbolseverin oylamasıyla belirlendi.

Brezilya yaşam stilini tanımlayan Brazuca

yerel dilde Brezilyalı anlamına geliyor.

1970 yılından bu yana Dünya Kupası

toplarını üreten Adidas, 2030 yılına kadar

FIFA ile işbirliğine devam edecek. Adidas

mağazaları ve yetkili satış noktalarında

bulabileceğiniz Brazuca, 325 TL fiyat

etiketine sahip.

Besray Kö[email protected]

DÜNYA KUPASI VE TOPLARI12 Haziran ile 13 Temmuz tarihleri arasında Brezilya’da gerçekleşecek 20. Dünya Kupasında 64 maç oynanacak. Ve hepsinde tek top dönecek: Brazuca. Brazuca peşinde koşanlar, önceki turnuvalarda hangi topların sahibi olmaya çalıştılar biliyor musunuz?

Page 12: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Geçtiğimiz yıl içinde dünya üzerinde farklı

coğrafyalardan birçok kent toplumsal olaylara

ve gösterilere tanık oldu. Kentlerin belli

başlı meydanları ve sokakları işgal edildi,

yürüyüş ve olaylarla dünya gündemine

oturdu. Demokrasinin mekanı olan açık

kamusal alanlar teorik anlamdaki işlevini

pratikte de yerine getirerek, halkı biraraya

getirdi, fikirlerini dile getirmelerine

mekan sağladı. Kentlerin sokakları ve en

önemli meydanlarında yaşanan bu olaylar

yaşayanların gündelik hayatlarını ve o

mekanların toplumsal bellekteki yerlerini de

ciddi anlamda etkiledi. Gündelik pratikler

ile birlikte o mekanların fiziksel durumları,

şekilleri ve tasarımsal anlamları da kimi

zaman dönüştü.

Son bir yıl içinde araştırmacılar protesto

mekanlarını ve yaşananları inceleyerek

toplumsal ve politik çözümlemeler yaptılar.

Farklı bir okuma başlığı ise mekansal

değişimler üzerine gelişti. Aslında yapılan

mekansal tespitleri iki yönlü olarak okumak

mümkün. Açık kamusal alanları gösterileri

için kullanacak gruplar farklı kentlerde

kullanılan yöntemler ve mekana müdahale

biçimlerinden deneyim aktarımı yapabilirken,

tam tersine yönetim de olayları engellemekte

kullanacağı yöntemleri bu sayede

belirleyebilir.

Bu konuda en ilginç kaynaklardan bir tanesi

Massachusettes Institute of Technology

(MIT)’nin Kent Çalışmaları ve Planlama

Bölümü tarafından hazırlanan ‘Urban Design

and Civil Protests’ sergisi. Kentsel tasarım

ve protestolar arasındaki mekansal ilişkileri

bulmayı hedefleyen bu çalışma Avrupa, Güney

Amerika ve Kuzey Afrika’nın farklı kentlerinde

yasanan sokak gösterileri ve protestoları

gözlemleyerek mekansal modellemeler

ve okumalar ile çıkarımlarda bulunuyor.

En önemli belirleyici olarak mekanların

boyutları ve fiziksel sınırları, bu sınırları

oluşturan temel mimari öğelerin özellikleri

oluşturuyor. Alan içinde yayaların hareketi bu

bileşenlere göre şekilleniyor. Mekanın fiziksel

özelliklerinin yanında olayın boyutu (ulusal ya

da uluslararası olması) ve kullanılan mesajlar

(sloganlar, istekler, hedef alınan kurum/

kişiler) de protestonun rotalarını, kentsel

mekanla kurduğu anlamsal ve fiziksel ilişkiyi

ve gösterinin ritüellerini belirliyor.

Serginin temel sorusu ise, “tasarımcılar ve

plancılar kullanışlı ve gündelik ihtiyaçları

en iyi şekilde karşılayan kentsel mekanlar

tasarlarken bunların aynı zamanda

demokratik bir kent yaşamına hizmet

etmesini nasıl sağlayabilir?” İçeriği ve

coğrafyası fark etmeden sokak gösterileri

ve protestoların ortak özelliği mekanda

hem anlamsal hem de fiziksel değişimler

yaratması. Uzun yıllar mekanlara anlam/

kimlik veren heykel, duvar, yapıların

yıkılması, işgal eylemlerinde mekansal

ritüellerin ve gündelik hayatın değişmesi

ya da önlem olarak yapılan değişiklikler söz

konusu mekanların kimliklerini kısa sürede

dönüştürmekte.

Örneğin, toplumsal olaylar öncesinde

kilit parke ve bordür taşları ile şekillenen

kaldırımların, taşların sökülememesi için

döküm beton yüzeylere dönüştürülmesi,

olayların yoğun yaşandığı bölgelerde barikat

olarak kullanılmaması için daha az kent

mobilyası bulunması, durak, reklam panosu

gibi öğelerin daha zor sökülecek şekilde daha

büyük imal edilmesi gibi aslında detaymış

gibi görünen oysa o mekanın kimliği,

belleği ve görsel imajını derinden etkileyen

müdahaleler mevcut. Toplumsal olayların

yaşanma potansiyeli yüksek bölgelerde

sokak kenarlarında yer alan beton bloklar,

parmaklık yığınları yanında yeşil öğeler,

çiçeklikler ve banklardan arındırılmış alanlar

açık kamusal alanlar için değisen kentsel

tasarım yaklaşımını da ortaya koyuyor.

Dünya üzerinde yaşanan olaylar da göz önüne

alınarak, tüm bu değişikliklerin mekanların

anlamı ve kimlikleri üzerinde yarattığı etkiler

analiz edilerek, toplumsal paylaşımların daha

fazla olmasını hedefleyen bir kentsel tasarım

yaklaşımı önümüzdeki günlerin temel sorunu

olabilir.

Kentsel tasarım ve protestolar arasında nasıl bir ilişki var? Tasarımcılar ve plancılar kullanışlı ve gündelik ihtiyaçları en iyi karşılayan kentsel mekanlar tasarlarken bunların demokratik kent yaşamına hizmet etmesini nasıl sağlayabilir?

PROTESTOYA ELVERİŞLİ KENTSEL MEKANLAR

HAZİRAN/2014 11

Bahar [email protected]

Page 13: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

12

Haberin sokaktan yapılması genç

yaratıcıların dikkatini bir süre önce

çekmişti. Yaratıcı Fikirler Enstitüsü’nün,

“filtreli” olarak tanımladıkları geleneksel

habercilik anlayışına tepki olarak

2012’de yarattıkları 140 journos projesi

bünyesinde vatandaşlar, sosyal medya

araçlarını kullanarak kadrajın dışında

kalan haber içerikleri sunuyorlar.

Yaratıcı Fikirler Enstitüsü’nden Engin

Önder ve Cem Aydoğdu haber alma

alışkanlıklarındaki değişimin nedenini

elimizdeki mevcut araçları farklı işlevlerle

kullanmak zorunda kalmamıza bağlıyor

ve bunun tasarım disiplinlerindeki etkisi

üzerinde duruyor. Kullanıcının aktif

içerik üreticisine dönüşmesinin yarattığı

emsal, kişilerin tasarıma özgün değerler

katan kullanıcılar olmasını sağlıyor.

Bir veri projesi yaptıklarını vurgulayan

ekip, bu aşamadan sonra, içeriğini

vatandaşların oluşturduğu, topluluk ve

lokasyon doğrulamasının yapılabildiği

haber araçları tasarlamaya ve çok

katmanlı haritalar üretmeye yönelecek.

Bu amaçla, başarılı veri sanatçıları İgal

Nassima, Burak Arıkan ve Mahir Yavuz ile

araştırmalar gerçekleştiriyorlar.

Habercilikle ilgili gelişmelere teknolojinin

sunduğu öneriler ise dikkat çekici.

Algoritma haberciliği (robo-journalism)

yeni değil. Northwestern University

mühendislik ve gazetecilik bölümlerinin

StatSheet ile işbirliğiyle ortaya çıkan

StatMonkey algoritma programı ve

The Guardian, Los Angeles Times gibi

yayınların sistemleri, spor haberleri,

hava durumu gibi, rakamsal veri bazlı

haberlerde bir süredir kullanılıyor.

Algoritma, ilgili alanda sosyal medya, blog,

haber portalları gibi kaynaklardan veriyi

topluyor, metin ve grafiklerden oluşan

haberi derliyor. 2 yıl önce geliştirdiği

Quakebot algoritma programını kullanan,

Los Angeles Time muhabirlerinden Ken

Schwencke’ye göre amaç insan emeğiyle

mümkün olan içerik-zengin haberler

oluşturmaktan ziyade, rafine bilgiyi hızla

yaymak. Programlar çoğunlukla gelişmiş

birer prototip niteliğinde. Ancak sementik

ve linguistik programlama çalışmaları,

metin ve içerikte yeni gelişmeler olacağına

işaret ediyor. Böylece “robo-journalism”

finans, yerel haberler gibi daha geniş bir

etki alanına yayılabilecek.

Elbette teknolojinin sunduğu her şaşırtıcı

yenilikte olduğu gibi gelişmeleri heyecanla

takip edenlerin yanında eleştirel bir

yaklaşım da var. Basit bir insan-makina

karşılaştırmasından öte, algoritmaların

derlediği verilerin kontrolü, güvenilirliği,

telif hakkı meselesi gibi derinlikli soru

işaretleri mevcut.

Gelişmeler ışığında hayata geçen çarpıcı

bir tasarım ise, FOMO/“Fear of Missing

Out”. Space Caviar tasarım kolektifi

tarafından üretilen FOMO, algoritmayla

çalışan bir dergi basım ünitesi. Kendine

ait güneş enerjisi paneliyle çalışan wi-fi

bağlantılı cihaz, topladığı verileri bir basım

ünitesi sayesinde anında bir dergi/yayın

olarak basıyor. İlgi çekici olan, cihazın

ses kaydı gibi dijital verileri de kaydedip,

tweetler, Instagram görselleri, metin

alıntıları gibi sosyal medya etkileşimleriyle

birlikte içeriğe dahil edebilmesi. Ses

kayıtları, akustik ve arka plan seslerine

bağlı olarak diğer içeriklere göre daha

az etkin olsa da, teknolojik altyapı

gelişmeleriyle burada da ilerlemeler

kaydedilecektir.

FOMObile ilk defa Nisan ayında Milano

Tasarım Haftası’nda izleyiciyle buluştu ve

NIKE Aero-static Dome söyleşi serisini,

her biri etkinlikten birkaç dakika sonra

basılıp dağıtılan 12 sayı ile takip etti.

FOMO’nun yaratıcı ekibinde yer alan,

1.İstanbul Tasarım Bienali küratörlerinden

biri olarak da hatırladığımız Joseph Grima,

asıl ilgilendikleri şeyin “teknolojinin

kültürel bozulma ve ekonomik yıkım

getirdiği bazı durumları işaret eden

deneysel çalışmalar” olduğunu söylüyor.

Yeni habercilikteki algoritma varlığından

ilham alan, kendisi de eski bir dergi

editörü olan Grima, dijital/algoritmik

bir süreçten geçerek basılı bir dergi

ürettikleri projeyle, konuyu fiziksel olarak

görünür kıldıklarını belirtiyor. FOMO

tasarımcılarının gelecekteki planları

arasında, verilerin toplandığı kaynaklara

daha fazlasını eklemek ve hashtag benzeri

“geotag”ler (geolocation tag) oluşturarak

verinin lokasyon bazlı olarak toplanmasını

sağlamak var. Ayrıca cihazın Haziran’da

açılacak olan Venedik Mimarlık Bienali’nde

kullanılması planlanıyor.

Bir tür açık kaynak platformu olan FOMO

gelecekte pek çok farklı aplikasyon ve

algoritma üretimi için fırsatlar sunuyor.

Tasarım ekibinden Simone Niquille,

FOMO gibi sistemlerin geleneksel

medyanın yerine geçeceğine ve bunu

amaçladığına inanmıyor. Daha ziyade bu

sistemler beraberinde, filtresiz, spontan

ve demokratik sesleri duyuran birer anlık

yayıncılık alternatifi niteliğinde.

HABERİN YENİ TEKNOLOJİSİHaber artık sokakta yapılıyor ve çok geniş kitlelere kısa zamanda ulaşıyor. Bu değişimin alana getirdiği kaygan zemin yoğun bir şekilde tartışıladururken teknoloji yeni keşifler sunmaya başladı.

Bahar [email protected]

Page 14: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Önceleri süsleneyim ama süsümü nereye

takayım diye düşünen erkeklerin, lüks

saatten sonra lüks cep telefonunu statü

sembolüne dönüştürdüğü, ardından taşlı

pırlantalı modellerin ve bayan versiyonlarının

çıkmasıyla daha da gelişen bu niş pazarı

hemen cep telefonlarınınkine yapıştırmamak

gerek; onun yeri pahalı mücehverler

segmenti, yeniliklerinin buluşma noktası

prestijli Baselworld mücehver ve saat fuarı.

Pazarın ilki ve lideri, 6000 dolardan

350.000 dolara kadar geniş fiyat

yelpazesindeki Signature, Constellation ve

Ti modelleriyle sürekli büyüyen ve dünyada

350.000 kullanıcıya ulaşan bir “Nokia spin

off’u Vertu markası. Amacı tüketicilerine

dünyanın en iyi lüks telefonu deneyimini,

mükemmel el işçiliği ve malzemeyi, yaratıcı

teknoloji ve sınırsız konsierj hizmetiyle

yaşattırmak. Erkeklerin bu yeni oyuncağı,

teknolojiden çok kullanıcısına verdiği

duygusal tatmin, masaya konduğunda

kendini anında fark ettiren asil tasarımı ve

seyircisinde yarattığı imaj üzerinden kendini

tanımlıyor.

Fonksiyonellik kriterini bu kadar dışlayıp,

sadece güzel ve alımlı bir obje olarak var

olabilen, amacı hiçbir zaman en mükemmel

teknolojiyi yaratmak olmayan (sonunda Vertu

de dahil olmak üzere herkes Android sistemi

kullanıyor) bu lüks cep telefonlarına kısa bir

zaman içinde birçok yenisi ekleniyor.

Mobiado tasarımında ilk egzotik tahta

kullanılan cep telefonunu ve Motorola lüks

Aura modelini piyasaya sürerken moda

markaları boş durmuyor: Prada LG ile

işbirliği yapıyor, Fransız firması ModeLabs

Dior ve Versace için telefon geliştiriyor,

Softbank Mobile Corp Armani‘ye de telefon

üretiyor. Lüksün çıtasını, pahalı İsviçre saat

markaları yani Tag Heuer, biri 1232 diğeri

1007 pırlantalı Meriidist ve Link modelleriyle

ve Ulysee Nardin, İsviçre saatinin şaşmaz

mekaniğini telefonlara uyarlayan aynı

zamanda biometrik parmak iziyle kilit sistemi

geliştiren modelleriyle yükseltiyor.

Bir de “dünyanın en pahalısı” kategorisi

mevcut. İsviçre markası Goldvish , “le Million”

modeliyle 1 milyon dolarlık cep telefonu

satarken, Goldstriker firmasının kurucusu

Suart Hughes 271 gram som altın ve 68 karat

pırlantayla gövdesi yeni baştan yaratılan 3,2

milyon dolarlık özel tasarım iPhone’u üretiyor.

Ancak dünyanın kuralı değişmez: Erkekler

Mars’tan, kadınlar Venüs’ten gelir. Kadınların

ve erkeklerin dünyaları ve ihtiyaçları

birbirinden farklıdır, öyleyse telefonları da

farklı olmalıdır. Vertu bu pazarın jilet erkeği

ise, ilk kez hedef kitle kadınlar için tasarlanan

ve geçen sene piyasaya çıkan Savelli de

ceylan gibi süzülen zarif kadını.

Savelli’nin kadını ya kariyeri ya da değişik

sosyal aktiviteleri sebebiyle süper aktif,

sürekli seyahat eden, tüm bu koşturmacadan

stil ve zarafet içinde soğukkanlılıkla çıkabilen,

güçlü ancak feminen, risk alan, bağımsız

düşünen ve etrafında güzellik ve sanat

görmek isteyen bir kadın. Zaten markanın

sloganı “Movement with Grace” yani zarafet

içinde hareket bu konumlandırmadan çıkıyor.

Telefonun bombe camlı, içiçe geçmiş S veya

yatay 8 diye adlandırılabilecek tasarımı

ise bir taraftan sonsuzluğu simgelerken,

bir taraftan da 18. yüzyıl İngiliz ressamı

Hogarth’ın, Hogarth’s Curve olarak bilinen,

araştırıp bulduğu en zarif ve güzel S

şeklindeki yuvarlak hattan esinleniyor.

Savelli, kendini el işçiliği ile teknolojiyi

birleştiren bir mücehver markası olarak

konumlandırırken sadece lüksün kodlarından

değil aynı zamanda modadan da yararlanıyor.

“Haute Modernity” sloganıyla lansmanını

2013 Paris Haute Couture Haftası’nda

yapıyor. Reklam yüzü olarak moda otoritesi,

eskiden Vogue, simdi Harper’s Bazaar’ın

moda editörü Carine Roitfeld’in kızı Julia

Restoin Roitfeld’i seçiyor.

Vertu ise yatırım varlıkları milyon doları

geçen ve sıradışı ürünler isteyen erkeklerin

markası. Londra’nın asırlık geleneği, kişiye

özel mükemmel erkek takım elbise diken

Seville Row terzileri örneği, İngiliz el yapımı.

Dikişi ve en nadide derileriyle, titanyum

gövdesi, modern ve erkeksi tasarımıyla çok

özel yapım.

Savelli de özel yapım. En lüks saatlerin ve

mücehver markalarının merkezi Cenevre’yi

kendine mekan tutan, fiyatları 10.000 dolar

ile 120.000 dolar arası değişen 11 modelden

oluşan ilk koleksiyonunda, pırlanta, zümrüt ,

safir gibi birçok değerli taş ve 18 ayar pembe

altın kullandığı gibi, iguana, piton, timsah ya

da devekuşu gibi egzotik derilerle kapladığı

cep telefonlarını mücehver ustası titizliğiyle

işliyor.

Vertu’nun dünyası siyah, metalik, elektronik,

minimalist ve hatasız. Savelli’nin rengi ise

hayat dolu, çok trend olmamakla birlikte

günümüze uygun, genç kız rengi olmaktan

uzak ama kadınsı, lüks dünyasına 21. yüzyıl

tavrı katmak isteyen bir fuşya-kırmızı.

Ses tasarımına gelince… Vertu’nun cep

telefonu melodilerini Londra Senfoni

Orkestrası seslendirirken ses teknik ayarını

Bang&Olufsen yapıyor. Savelli’nin müziklerini

ise Paris’in trendy Hotel Costes’unun popüler

DJ’i Stephane Pompougnac tasarlıyor.

En gösterişli tasarımlarda Vertu safir

ve yakut işli Constellation modellerini

önemli toplantıların ve kırmızı halı

sortilerinin vazgeçilmez aksesuarı olarak

konumlandırırken, Savelli Emerald Night

ve Emerald Insane modellerinde kullandığı

büyüleyici zümrütlerin yanına “merak

etmeyin onların menşeini takip ediyoruz”

mesajını koymayı atlamıyor.

Gördüğünüz gibi artık bu camiada dünyalar

da ayrı, tasarımlar da…

Günde ortalama 110 defa dokunduğumuz cep telefonlarının konuşmak için olmadığını, onların artık bir yaşam stiline dönüştüğünü düşündüğümüz günümüzde yeni bir pazarın da doğuşuna tanık oluyoruz.

TELEFON NEYE YARAR?

HAZİRAN/2014 13

Bikem de [email protected]

Page 15: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Psikoloji alanında bilinen bir kavram olan

hedonik adaptasyon metropol insanının

günümüzdeki psikolojisini çok iyi

anlatıyor. Hedonik adaptasyonu özellikle

satın alma eğilimlerimizde daha iyi

gözlemleyebiliyoruz. Çünkü artık nesneleri

ilk olarak aldığımızdaki heyecanımızı kısa

bir süre sonra kaybediyoruz. Başlangıçta bir

şeye sahip olmak için yaşadığımız arzuyu

nesnenin varlığına adapte olduktan sonra

kaybediyoruz. Bu durum bir paradoksa

dönüşüyor ve bizi yeni bağımlılıklara

sürüklüyor.

Bu davranış döngüsünü çevremizdeki

birçok nesne ve olay için yaşasak da en

çok evlerimizde deneyimliyoruz, evlerimiz

eşya yığınlarından ve kolilerinden

oluşmaya başlıyor. Bu paradoksa “dur”

demek isteyen minimalistler, geleceğin

yeni evi içi yaşam alanlarının eşyasız

veya minimum eşya ile yaşanabilir

evler olacağını belirterek bu görüşlerini

“daha azla daha çok mutlu olabilirsiniz”

mottosuyla destekliyorlar. Özellikle eşya

ile dolu evlerin bizde çok daha fazla sıkıntı

ve eşya bağımlılığı yarattığını belirten

tasarımcılar evlerimizde bizi angaje eden

tüm detaylardan kurtulmamız gerektiğini

düşünüyorlar. Bu açıdan tasarımcılar

daha sürdürülebilir ve daha katlanılabilir

bir yaşam için sadeleşerek tasarlanmış

evler düşlüyor. Daha az dağınıklığın

olduğu, modüler taşınabilir mobilya

tasarımlarıyla, gereksiz yer kaplayan

stoklamaların olmadığı bir mekân yaratma

heyecanı içinde daha az eşya ile bunu

nasıl yaparız sorusunun peşine düşüyor

minimalist tasarım anlayışı. Bu anlayışta

daha boş ve geniş mekanlar, ev içinde

daha fazla zaman geçirilebilecek alanlar

önem kazanıyor. Bu tip evler gelecekte

daha paylaşımcı alanlar yaratmak, enerji

tasarrufu ile daha sağlıklı koşullarda

yaşama olanağı sağlanabileceği

düşüncesinin zeminini oluşturuyor.

Gelecekte nesneler içinde boğulacağımızı

belirten trend analistleri, daha çok

şeye sahip olmak bizi daha çok mutlu

yapmadığını belirtiyorlar. Bu yüzden

daha az eşyası olan daha küçük ve

yaşanabilir evler önemli olmaya başladı.

Bu da daha geleceğin ev tasarımlarında

daha fonksiyonel, daha mobil ve modüler

mobilyalarla daha mutlu yaşamlar

için ev tasarımları öngörüyorlar. Bu

yüzden fazla mobilyalarınızı takas etme

veya muhtaç insanlara verme yoluyla

nesnelerin yeniden kullanıma girmesini

de destekliyorlar. O sebeple de travmatik

deneyimler yaratan eşyalar konusunda

uyarıyorlar. Bir grup minimalist tasarımcı

da “artık mobilya yok!” diyerek “ilk insan

mağaralarda yaşayabilmişse biz neden

kendimizi sınırlandıracak eşyalara ihtiyaç

duyuyoruz?”, “gerçekten de 3 banyoya,

5 depo alanına ihtiyacımız var mı?” diye

soruyorlar.

Yarın endişesi, daha çok hastalık ve

travma yarattı; bugün risk toplumu

olarak adlandırılan toplum içinde artık

“ev” kavramı da değişime uğruyor. Yeni

yaşam biçimleri içinde artık daha az

eşyalı, daha sade evlerde ve hatta mobil

hayatların telaffuz edildiği biçimlerde

var olmak söz konusu. Bu yüzden

de minimalist tasarım anlayışında

mutluluğumuzu tanımlayan ne kadar çok

nesneye sahip olduğumuz değil, ne kadar

az nesneye sahip olursak o kadar çok

mutlu olacağımızı keşfetmemiz.

14

Kapitalizmin ilk dönemlerinde insanlar mutluluğu daha kısa sürede daha çok şeye sahip olmak olarak algıladı. 200 yıllık endüstri devrimi sonunda gerekli gereksiz birçok şey biriktirdik. Artık tasarım dünyası için de bu durum endişe verici bir hal aldı…

EŞYASIZ EVLER: DAHA AZLA DAHA FAZLA MUTLU OLMAK

F.Dilek [email protected]

Page 16: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

HAZİRAN/2014 15

13 Mayıs’ta Soma’da yüzlerce maden

işçisinin ölümüyle sonuçlanan yangının

münferit bir kazadan ziyade daha geniş

bir “sınıf kırımı” kapsamında tartışılması

gerektiğini savunanların sunduğu deliller

arasında bir mimarlık projesi başı çekiyor.

Soma’daki madeni işleten holding tarafından

finanse edilen bu proje, Maslak’ta yer alan

191 metre yüksekliğindeki Spine Tower adlı

gökdelen. Soma’daki ölümlerin neredeyse

tümü “yaşam odası” adı verilen ancak

yangının gerçekleştiği madende bulunmayan

sığınaklardan 20 tanesi sayesinde

önlenebilecekken, Ufuk Çalışkan’ın diken.

com.tr sitesindeki yazısında belirttiği

gibi, benzer 20 sığınağın maliyeti Spine

Tower’daki dört dairenin fiyatına erişmiyor

bile. Elbette, gökdelen benzeri büyük

mimari projelerle insan yaşamını hiçe

sayan yaklaşımların arasındaki yakın

ilişki—1990’ların metal grubu Acid

Bath’ın deyimiyle devasa “mezartaşlarını

andırışları”—ilk kez bugün dile getirilen bir

fikir değil. Ancak, mimar ve tasarımcıların

benzer sorunların ne kadarında payları

olduğu ya da karşılarında nasıl bir pozisyon

almaları gerektiği görece daha yeni bir

tartışma konusu.

Gökdelenler benzeri büyük ölçekli mimari

projelerle insan hayatını hiçe sayan

yaklaşımların arasındaki yakın ilişkiye

verilebilecek en etkili örneklerin başında

William A. Starrett geliyor. Geçtiğimiz

yüzyılın başlarında Empire State binası

da dahil olmak üzere ABD’nin önde gelen

gökdelenlerinde imzası bulunan şirketin

sahibi olan Starrett aslında kariyerine

Amerikan ordusunda albay olarak

başlamış bir müteahhit. Birinci Dünya

Savaşı sırasında ordunun tüm yapılarının

inşasından sorumlu olan müteahhit,

ilerleyen yıllarda kariyerindeki çok farklı

iki dönem gibi görünen süreçler arasındaki

yakın ilişkiyi doğrudan kuran bir betimleme

de yapmıştı. “Barış zamanlarında, savaşın

en yakın muadili gökdelen inşaatlarıdır,”

diyordu 1928 yılında Starrlett, “inşaat

sırasında gerçekleşen kazalar ve sonucunda

sakat kalan bedenler düşünülürse

benzerliğin ne kadar çarpıcı olduğu

görülebilir.” Diğer bir deyişle, Starrlett ve

benzerlerine göre, büyük sermayelerle

yürütülen projeler, uğurlarında insan

hayatının hiçe sayılmasının olağan

karşılanabileceği kutsal birer davadır.

Hatta söz konusu hiçe sayma bazen

daha gaddar bir şekil de alabilir. ABD’nin

önde gelen sendikacılarından biriyken

1975’te ansızın ortadan kaybolan Jimmy

Hoffa’nın, sendikasının örgütlülüğünün

en güçlü olduğu şirketler arasındaki

General Motors’un Detroit’teki merkezine

ev sahipliği yapan gökdelenin temeline

gömüldüğüne ilişkin söylenti bu gaddarlığın

en açık örneklerindendir.

Dev ölçekteki projelerin insan hayatını hiçe

sayan yaklaşımlar üzerine inşa edildiği

durumlarda tasarımcının sorumluluğuna

ilişkin büyük yankı uyandıran güncel

ve küresel bir tartışmaysa geçtiğimiz

günlerde ünlü mimar Zaha Hadid üzerinden

yaşandı. Konu, 2022 Dünya Kupası’na ev

sahipliği yapma hazırlığındaki Katar’da

yürütülmekte olan ve Hadid imzalı Al-

Wakrah stadyumunu da içeren bir

dizi projeydi. Uluslararası Sendikalar

Konfederasyonu’na göre bugüne kadar

büyük çoğunluğu göçmen 1000’i aşkın

işçinin Dünya Kupası bağlantılı inşaatlarda

çalışırken yaşamını yitirdiği Katar’daki

bu probleme ilişkin kendisine yöneltilen

bir soruya Hadid, “mimar olarak bu

görev alanıma girmez; konu hakkında

kişisel olarak demeç vermek haricinde

yapabileceğim hiçbir şey yok, çünkü böyle

bir nüfuzum yok,” şeklinde yanıt verdi.

Hadid’in yanıtı, 2010’da ünlü Time dergisi

tarafından “yılın en nüfuzlu 100 kişisi”

arasında yer almasının işaret ettiği çelişki

bir yana bırakıldığında bile, sorunlu. Zira

ünlü mimar iddia ettiği kadar seçeneksiz

değil. İşçi hakkı ihlalleriyle ünlü Çin’de

çalışmayı uzun bir süre reddeden Libeskind

ve yine aynı ülkede sadece işçileri için

belli sosyal ve kültürel imkanları garanti

eden projelerde çalışmayı kabul eden

Diller Scofidio + Renfro örneklerinde

de görüldüğü gibi, Hadid’in önünde,

Katar’daki projeyi geri çevirmekten projeye

ancak işçiler için belli koşullar sağlanırsa

dahil olacağı şartını öne sürmeye varan bir

seçenekler yelpazesi mevcut.

Spine Tower örneğinde de benzer

seçeneklerin bulunduğu savunulamaz mı?

Bu soruya verilebilecek muhtemel bir yanıt

beklenmedik bir yerden, Soma Group’un

söz konusu gökdelenin gerektirdiği 150

milyon dolarlık yatırımın finansmanı için

kredi ararken başvurduğu uluslararası

bankalardan birinden geliyor. Çeşitli basın

kuruluşlarının aktardığı üzere, söz konusu

banka projenin detaylarını inceliyor ve

Soma Group’un sermaye birikiminin

büyük kısmının madencilik alanından

geldiğini görerek, “ileride madenlerinizde

ölümler yaşanabilir ve biz ölümlerle

gündeme gelmek istemeyiz,” diyerek

talebi reddediyor. Benzer bir hassasiyeti

mimarlardan beklemek çok mu? Spine

Tower projesinde imzası bulunan

İki Design Group’un portfolyosunda,

Küçükçekmece, Fikirtepe, Piyalepaşa ve

Hacıhüsrev gibi, alt sınıfların kent çeperine

doğru kovulmalarının “kentsel dönüşüm”

adı altında en sert biçimiyle yaşandığı

semtlerdeki büyük ölçekli projelerin başı

çekiyor olması, bu soruya verilecek yanıtın

ancak mimarlık ve etik arasındaki ilişkiye

dair çok daha kapsamlı bir tartışmayla

mümkün olabileceğine işaret ediyor.

Eray Çaylı[email protected]

GÖKDELENLER, STADYUMLAR VE DEVASA MEZARTAŞLARI

Mimarların insan hayatını hiçe sayan yaklaşımlar üzerinden yükselen projelerdeki sorumlulukları küresel ölçekte bir tartışma konusu.

Page 17: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Geçtiğimiz aylarda GelecekHane liderliğinde

İstanbul’da Endüstri 2.0 konferansı

düzenlendi. Bu etkinlikte çok önemli bir

konuşmacı vardı: Dale Dougherty. Dale

ABD’de 2005 yılında dünyadaki ilk ‘Kendin

Yap’ (Do it yourself) magazinini çıkardı ve

kendi deyimiyle ‘Maker Hareketi’ni başlatmış

oldu.

Maker, yani üretken insan, kırıp bozan,

tamir edip, tekrar düzelten, kendi kendine

bir şeyler öğrenen, kendinden bir şeyler

katan, yeni bir şey icat eden, bunu amatör

ruhuyla yapan, ama tutarsa da satan kişidir.

Maker olmakta yapmak, üretken olmak ve

yaratıcılık ön planda. Bu heyecanı ailesi,

çevresi, içinde bulunduğu toplumla paylaşma

isteği de maker olmakla ilgili son derece kritik

detaylardan biri...

2006 yılında Silikon Vadisi’nde ilk Maker

Faire, yani ‘Üretken İnsanlar Şöleni’

düzenlendi. Çok başarılı oldu ve çığ gibi

büyüdü. Öncelikle ABD’de, sonra Kuzey

Amerika’da daha sonra Avrupa’da yayıldı.

2013 yılında tüm dünyada 100’ün üzerinde

etkinlik düzenlendi. Farklı ülkelerde, farklı

ölçeklerde, farklı odaklarla... Ama genel

konsept hep aynı; üretken insanların ilginç

eserleri teşhir edilir, bu kişiler bunu neden

ve nasıl yaptığını anlatır, katılımcılar hem

eğlenir, hem iştirak edebilir.

20 Şubat’ta Endüstri 2.0 konferansını

düzenleyerek Halil Aksu, Türkiye’deki Maker

Hareketi’ni tetiklemiş oldu. Bir başlangıç

noktası niteliğindeki bu toplantının ardından

düzenli buluşmalarla, yazışmalarla,

toplantılarla ve ziyaretlerle Türkiye’deki

makerlar ortaya çıkmaya, neler yaptıklarını

paylaşmaya ve ülkemizde ne cevherlerin

olduğu göstermeye başladılar.

Türkiye’deki ilk küçük boyutlu Maker

etkinliği, gönüllülerden oluşan bu ekip

tarafından 7 Haziran’da gerçekleştirilecek.

Yeldeğirmeni’nde konumlanan ve projeye

katkıda bulunan oluşumlardan olan İskele

47, bu küçük etkinliğe ev sahipliği yapacak.

Projeye aynı zamanda Atölye İstanbul, Amber

Platform, 3bFab, 3 Dörtgen, tasarımajanı

gibi oluşumlar destek vermekte ve gerçek bir

Maker Faire’in tohumları hızla yeşermekte.

Tüm bu çalışmalara paralel olarak

gerçekleşen atölye çalışmaları da, bu harekete

eğilimli kişilerle temas kurmak için oldukça

yaygınlaştı. Atölye İstanbul’un yürütücülük

yaptığı, Mixer’de gerçekleştirdiği “kendi

cep telefonu kılıfını tasarla” atölyesi, 3bFab

ekibinin Tasarım Ajanı ile üniversitelerde ve

çeşitli tasarım platformlarında gerçekleştirdiği

3d Printing atölyeleri, Bursa Bilim Şenliği

gibi birçok etkinlik yine bu kültürü yaymaya

yönelik adımlar attı, atmaya devam edecek.

Haziran ayı kapsamında Tasarım Vakfı,

TAK gibi oluşumlar da bu tarz atölyelere ev

sahipliği yapacak ve Maker hareketinden

oldukça beslenen 3d printer kültürünü

kullanıcı ile buluşturacak.

Bu tür Maker etkinliklerinde amaç, maker

hareketini yaygınlaştırmak, insanlara ‘sen de

yapabilirsin’ duygusunu yaşatmak ve böylece

insanların eve döndüklerinde

bir şeyler yapmalarını sağlamak. Bunu

yapan veya bunu yapmak isteyen pek çok

insan olduğu aşikar. Ancak onların gerekli

malzemeyi nereden temin edebilecekleri,

takıldıklarında kimlere soru sorabilecekleri,

yaptıklarını kiminle paylaşabilecekleri şu ana

kadar tanımlı olmadığı için, bu kültürde yerel

anlamda özgüven unsuru nispeten düşük.

Bu hareketin yaygınlaşması ile özgüven

faktörünün ciddi bir şekilde yükselmesi de

öncelikli hedefler arasında.

GelecekHane açısından bu hareketi Türkiye’ye

getirmek ve geleceğin şekillenmesine katkıda

bulunmak son derece motive edici bir konu.

Geleceğe seyirci kalmamak, edilgen duruma

düşmemek için, aksiyona geçmek, bir şeyler

üretmek ve geleceğe aktif olarak şekil vermek

gerektiği kesin.

16

Türkiye’deki ilk küçük boyutlu “Maker” etkinliği, gönüllülerden oluşan bir ekip tarafından bugün gerçekleştirilecek. Yeldeğirmeni’nde konumlanan İskele 47, bu etkinliğe ev sahipliği yapacak.

MAKER HAREKETİ TÜRKİYE’DE!Pınar Azizoğ[email protected]

Page 18: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

HAZİRAN/2014 17

Bugünün tasarımcılarının, hiç kuşkusuz

çocukluklarına dair hatırladığı en belirgin

karakter Mickey Mouse. Hal böyle olunca,

Mickey’nin bir çocukluk sembolü haline

gelmesi kaçınılmaz. Ancak bir süredir bu

sembol, semiyolojik (gösterge bilim) açıdan

bakıldığında, çocukluk göstergesi olmaktan

kopup, ironik bir pop kültür göstergesine

doğru evriliyor. Son dönem tasarımcıların ve

dünyaca ünlü markaların koleksiyonlarında

yer bulan Mickey Mouse, başka önemli

vurgularla çıkıyor karşımıza. İçine

doğduğumuz popüler kültürün tüketim aracı

olarak Mickey Mouse, bir moda trendi artık.

Opening Ceremony markası tarafından

çıkarılacak yeni sezon koleksiyon tanıtımında

Mickey Mouse, baskılı swearshirt’lerden

şapkalara, t-shirt’lerden çoraplara kadar tüm

ürünler üzerinde görücüye çıktı. Tanıtımında

yapılan açıklamaya göre esin kaynağı, 1928

tarihinde yayınlanan ve Mickey Mouse’un ilk

hareketli görsellerinin kullanıldığı Steamboat

Willie filmi. İlk resmi çıkışı üzerinden

geçen 85. yıl onuruna böyle bir koleksiyon

hazırlandığı iddia ediliyor. Koleksiyon daha

çok, basit bir Mickey Mouse figürü çizerken,

onun kırmızı şortunu ya da sarı ayakkabılarını

bu sefer göremiyoruz. Daha çok, siyah-beyaz

renkte ilk hareketli imajlardan ve bugüne

görece olarak daha çok fareye benzediği

orijinal görüntüsünden yola çıkılarak

oluşturulmuş bir tasarım anlayışı var. Basit

renkler üzerinde, desen oluşturacak şekilde

kullanılan Mickey Mouse’u, popüler kültürün

varlığının bir yaş dönüm kutlaması gibi

burada aslında. Opening Ceremony tarafından

piyasa sürülen reklam videosu ise oldukça ilgi

çekici. Pop kültürü deyince ilk akla gelen Andy

Warhol’un renkli karelere bölme üslubunu

(takıntısını) iliklerimize kadar hissettiğimiz 40

saniyelik reklam videosunda, Mickey Mouse

baskılı ürünler, 1930’lardaki kısa filmlerinde

sıkça rastladığımız, beden parçalarının gerçek

dışı uzaması görüntüleri eşliğinde tanıtılıyor.

Yönetmenliğini Pensacola’nın yaptığı videoda

kullanılan şarkı ise Soda Shop’a ait Farewell.

Yani pop kültür demişken bir o kadar da

‘hipster’…

Koleksiyonun diğer bir pazarlama unsuru

olarak da, günümüz popüler kültür

müzisyenlerinden Pharrell Williams çıkıyor

karşımıza. Amerika’nın en önemli ses

yarışmalarından The Voice’a konuk olarak

çıktığı programda giydiği Mickey Mouse’lu

kırmızı sweatshirt ile Pharrell, bu popüler

kültür sembolü evriminin tüm dünyaya

yayılmasında etkili bir araca dönüşüyor.

Bugüne kadar podyumda sıkça boy gösteren

Mickey Mouse aslında moda dünyasında

çok yeni değil. Marc Jacobs ve Meadham

Kirchhoff’un 2013 New York Moda Haftası’nda

sergiledikleri koleksiyonların tanıtımında

podyumlarda yer alan Mickey Mouse,

sonraları Londra Moda Haftası’nda Richard

Nicoll, Michael van der Ham, Katie Hillier,

Lulu Guinness ve Tatty Devine gibi ünlü

tasarımcıların, aksesuar ve giysi tasarımlarına

ilham vermişti. Aynı sene, yine başka popüler

kültür ikonu Lady Gaga da kocaman bir

Mickey Mouse saç bandı ile çıkagelmişti. Çok

da yabancılık çekmese gerek; çünkü önceki

yıllarda kendisini Paparazzi klibinde Jeremy

Scott tarafından yorumlanan, sarı-siyah

Mickey Mouse kostümleri ve aksesuarları

içinde görmüştük.

Tasarımcı işbirlikleri ve moda sektöründe

başı çeken markalar tarafından da kullanılan

popüler kültür sembollerinin, popüler mecralar

ve popüler kimlikler üzerinden gerçekleştirdiği

bombardımanı bu sene de tüm hızıyla devam

ediyor. Geçtiğimiz günlerde The Simpsons’ın

25. yılı olması nedeniyle Joyrich markası,

içinde bolca Bart Simpson yer alan yeni

bir koleksiyon çıkardı. Benzer bir girişim,

Haziran’da gösterime girecek yeni Disney

sinema filmi Maleficient’a promosyonel destek

olmak adına, ünlü kozmetik devi MAC ve

melankolik genç giyim markası HotTopic’ten

geldi. Ünlü markaların yeni çıkacak

ürünlerinde Maleficient hikayesi tasarım

üzerinden nasıl işlendi göreceğiz. Mickey

Mouse ile başlayan diğer başka popüler

kültür sembolleri, önümüzdeki tasarım

serüvenlerinde nasıl sembolik bağlarından

koparak evrilecekler, merakla bekliyoruz.

Onur [email protected]

MICKEY MOUSE TASARIM DÜNYASINDA

Modadaki popüler kültür işbirlikleri bu seneye de damgasını vurmaya devam ediyor. Marc Jacobs, Jeremy Scott derken Mickey Mouse, Opening Ceremony ile sembol olarak yeniden gündemde.

Page 19: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

18

Mimarlıkta son senelerde büyük dönüşüm

projeleri, gökdelenler, iş merkezleri,

plazalarının tasarlanıyor olmasının yanı sıra,

daha insan ölçeğinde, hatta kimi zaman daha

bile altında, küçük, göreceli olarak daha düşük

maliyetli, fonksiyonel ve çevreci çözümler

de öneriliyor. Dünyanın dört bir köşesinde

bitiveren örnekler, bize kent yaşamının

sorunlarından, zalimliğinden, baskısından,

hengâmesinden kaçış olanakları sağlayan

kılcallar yaratıyor. Ancak, mekan, zaman ve

bütçe sorunu olmayanlara. Bir de keyfine

düşkünlere…

Fransız mimarlık firması Olgga Architects

tarafından tasarlanan Flake House böyle bir

anlayışla ortaya çıkıyor. Orijini Nantes, Fransa

olan yapı, taşınabilir ve kolay kurulabilir

ahşap bir strüktürden oluşuyor. Plandan

bakıldığında ortadan ikiye bölünüş bir ahşap

parçası gibi dururken, bu iki parçalı yapı

ve konumlandırma stratejisi ile sürprizli

bir giriş mekanı sağlıyor. Göreceli olarak

daha büyük tutulan parça, dinlenme ve

uyuma fonksiyonlarını üstlenirken, banyo

ve mutfak ıslak mekanları küçük parçada

yer alıyor. Ahşap kullanımının yoğun olduğu

strüktür, modern açıklıklar ile geçirgenliği

arttırılıp, görüntüde hafifletilmiş. Vinç

yardımı ile istenen yere taşınıp, temelsiz

olarak konumlandırılabilen Flake House,

22 metrekarelik bir mekan deneyimi ile ilk

dikkatimizi çekenlerden.

Alman yapımı, Werner Aisslinger tarafından

tasarlanan Loftcube ise kişiselleştirilebilen,

modüler, modern bir mikro mekan. Doğal

havalandırma ile aktif ısıtma ve soğutma

sistemlerine olan bağlılığı azaltan, enerji-

etkin bir üslubu var. Tavan penceresi ve

dört köşe açıklıkları ile kullanıcının çevreyi

panoramik olarak algılanmasını sağlıyor. Peki,

nerede mi duruyor? Evinizin çatısında. Tüm

parçalar birbirinden ayrılabilmesi, kurulum

ve taşıma süreçlerinde kolaylık sağlıyor. 5-7

gün içinde tüm yapı ve iç mekan düzenlemesi

tamamlanabiliyor. Flakehouse, kabuk

görüntüsü ile, Geoffrey Warner tarafından

da Amerika’da 2003 yılında tasarlanmış

WeeHouse’a çok benzer. Ancak, WeeHouse’da

daha çok ahşap ve çelik kullanırken, bambu

yer döşemeleri ve içerisinde IKEA mobilyaları

ile birlikte geliyor.

Münih Teknik Üniversitesi ve Tokyo Teknoloji

Enstitüsü’nün ortak tasarım ve uygulama

projesi olarak çıkan M-CH kod adlı yapı ise,

samimi Japon çay evleri ve kompakt Smart

arabalardan ilham alıyor. İnanılır gibi olmasa

da tam 2.65 metrekare. Tek bir ünite olan

bu yapı, dinlenme, çalışma ya da mutfak

gibi seçilecek tek bir fonksiyona göre hizmet

veriyor.

Kaliforniyalı Tumbleweed Tiny House

Company isimli firma tarafından önerilen

model ise diğerlerinden biraz farklı. Çatısı

ve giriş kemerleri ile daha Amerikalı ve daha

geleneksel bir havası var. 6 metrekareden

80 metrekareye kadar farklı büyüklüklerde

üretilebilirken, kalıcı bir römork sistemi

ile araçların arkasında yolculuk edebiliyor.

Tasarım temeli ise çevreye daha az zarar

veren yapılaşma fikri.

Belçika’dan DMVA Architecten’in önerisi

ise bembeyaz bir yumurtaya benzer,

polyester malzemeden yapısı The Blob.

Evin bir uzantısı olarak tasarlanmış yapı,

farklı formu ile dikkat çekiyor. Burun

kısmında bulunan parçanın fütüristik bir

şekilde açılmasıyla içine ulaşılan yapının,

mekan organizasyonunda, yatak, banyo

ve mutfak ile çok sayıda saklama ünitesi

mevcut. İlk tasarım fikrinde, firmanın

çalışma laboratuvarı olarak düşülse de,

proje insanlığa tanıştırılmadan edilememiş.

Ancak, daha yaygın olarak ofis, atölye ya

da bahçe kulübesi olarak kullanılabiliyor.

Aynı firmanın diğer bir projesi de Superb

Symmetry isimli ahşap ev. Koyu ahşap

malzemeden imal dış cephesi ve cam

yüzeylerle tamamlanmış yan açıklıkları ile

teraslı bir keyif mekanı. Başka bir örnek

ise Kaliforniyalı Bellomo mimarlık ofisinin,

sürdürülebilirlik iddiası ile tasarlanmış yeşil

yapısı Arc House. Güneş panelleri sayesinde

elektrik sarfiyatını en aza indirgeyen bu

prefabrik yapı, küçük parçalar halinde bir

kutudan çıkıyor.

O alışkın olduğumuzun aksine, bahçede

veya çatıda, deniz kıyısında ya da arabanın

arkasında, mimari tasarımın mikrolaşarak,

ölçek küçülterek sağladığı bu kılcallar

sayesinde, ha deyince kaçıp keyifli zaman

geçirmek artık mümkün gözüküyor.

Görkemli tavrıyla kentlerde yükselen, büyüyen mimarlık, bazen sağ gösterip sol vuruyor. Yaşam mekanı ölçeği kimi zaman gerçek olamayacak kadar küçük kurgulanabiliyor.

MİKRO MEKANLAROnur [email protected]

Page 20: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Endüstriyel tasarımın genellikle ilk anda

günlük yaşamda karşımıza çıkan ürünlerle

ilgili olduğu düşünülür. Geçtiğimiz

günlerde ülkemizde yaşadığımız Soma

felaketi toplumun her kesimini alınabilecek

önlemler, ne yapılsaydı madende hayatını

kaybeden kişilerin nasıl yaşamlarının

kurtarılmış olabileceği konusunda

düşünmeye yöneltti. Çoğunluk iş güvenliği

yönetmeliklerinde ve denetimlerindeki

tedbirsizliklerde nedenleri aradı. Kuşkusuz

iş güvenliği tedbirleri ve denetimleri son

derece önemli ama böylesi felaketlerde

tasarımın rolünün etkisi düşünülenden çok

daha fazla olduğu da aşikar.

Afetleri ya da felaketleri temel olarak

‘Doğal Afetler ve ‘İnsan Yapımı Afetler’

olarak ayırmak mümkün. Depremler, seller,

yangınlar doğal afetler iken, Soma’da

yaşanan maden faciası insan yapımı

afet’lere acı verici bir örnektir. Tasarım

genellikle felaketlerden sonra insanların

kurtarılması ve hayatta kalması için

geliştirilen ürünler üzerine yoğunlaşmıştır.

Günümüzde, halen ülkemiz için felaketler

sadece doğal felaketlerden ibaret kabul

ediliyor ve henüz insan yapımı felaketler

genellikle kaza ya da kader ile açıklanmaya

çalışılıyor. Halbuki her ne kadar doğal

felaketlere göre insan yapımı felaketlerde

olay başına daha düşük sayılarda can

ve mal kayıplarına uğrasak ta toplama

bakıldığında hayati kayıpların akıl

almayacak rakamlara ulaştığı ve çoğu doğal

felaketden çok daha fazla sayıda can kaybı

ortaya oluyor.

INDEX: Award seçici kurulu başkanı Mikal

Hallstrup artık yanlış problemleri çözen iyi

tasarım çözümleri aramadıklarını ve bir

başka sandalye veya benzer sıradanlıktaki

ürünler için ödül organizasyonu

olmadıklarını açıklamıştı. Hallstrup ayrıca

dünyanın daha fazla ürün kalabalığa

ihtiyacı olmadığını ve bu nedenle

anlamlı olan tasarımlara odaklandıklarını

belirtmişti. Günümüzde sevindirici şekilde

afetlere yönelik ürün tasarımları artıyor.

Bunların halen büyük çoğunluğu üretilme

ve kullanılma şansı yakalamasa da bu artış

çarpıcı.

Bio-Lite Kamp Ocağı her ne kadar kamplar

için tasarlanmış ve üretilmiş olsa da,

firmanın web sitesi ürünün afet sonrasını

da dikkate alan özelliklere sahip olduğunu

belirtiyor. Bio-lite barındırdığı ateş ve

ateşin ısısını kullanan termoelektrik

jeneratör ile elektrik üretebiliyor ve bu

elektriği hem ateşi güçlendirmeye yarayan

hava akımını sağlamada, hem de usb çıkışı

ile şarj kaynağı olarak kullanılabiliyor.

Zippo firmasının ise 4’ü 1 arada tanımıyla

geliştirdiği ve ürettiği ise 4 fonksiyonu

kombo olarak sunan bir ürün olarak öne

çıkıyor. Aslen bir balta olan ürün, aynı

zamanda bir testere bir çekiç ve bir kanca

işlevleri taşıyor. Bio-lite gibi bu üründe

kamp ürünü olarak tanımlanmakla beraber

afet sonrası karmaşa sonrasında oldukça

fonksiyonel olacağı kesin.. Yukarıda

bahsedilen ürünler afet sonrası dönemlerde

insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri

odaklı ürünler ancak bu ürünlerle birlikte

afet sırasında insanların kurtarılması için

geliştirilecek tasarım çözümleri de hayati

rol oynuyor.

Red Dot Award 2013 ödülü kazanan

ürünlerden biri olan ‘Kurtarma Tüneli’

(Rescue Tunnel) sel afetlerinde kurtarma

çalışmaları için kullanılmak üzere Lee Yong

Ho ve ekibi tarafından tasarlanmış. Tünel

özellikle sel sırasında oluşan büyük su

akıntılarını aşılarak kurtarma çalışmalarında

kullanılması hedeflenmiş. Bu durumlarda

genellikle halat kullanılmakta ve özellikle

yaşlılar ve çocuklar için bu çözümün

verimlilik ve güvenlik düzeyi düşüktür.

Tasarlanan kurtarma tüneli bu problemleri

bertaraf ediyor. Ürüne dahil olan pompası ile

şişirilebilen tünel kullanılmadığı durumlarda

oldukça sınırlı bir yer kaplıyor.

Afetlerle ve felaketlerle başa çıkabilmek

için sadece strateji ve planlar yapılması

yetmiyor. Başta politikacılar, yöneticiler,

iş güvenlik uzmanları, bilim insanları ve

daha birçok farklı uzmanla tasarımcıların

işbirliği yaparak doğru ihtiyaçlar için doğru

tasarımlar yapmaları gerekiyor. Sadece

ürün tasarımı değil, kentsel tasarım, mimari

ve diğer tüm tasarım alanlarında ‘afetler/

felaketler için tasarım’, yani doğal ya da

insan yapımı felaketlerin sonuçlarının neler

olabileceği tartışmalı; felaketlere karşı

daha güvenli, daha tedbirli toplumların

olabilmesi için üzerine kafa yormalı.

Afetleri ya da felaketleri temel olarak ‘doğal’ ve ‘insan yapımı’ olarak ayırmak mümkün. İnsan yapımı afetlerin önlenebilmesi için ise “felaket sonrası” ürünlere odaklanmak yeterli değil.

AFETLER VE TASARIM

HAZİRAN/2014 19

Ayhan Enş[email protected]

Page 21: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

Lüks moda ikonları, markaları ve

tasarımcılarının en büyük merakı bir sıradaki

moda unsurlarının ne olacağı... Son dönemde

ise en sık kullandığımız en moda parçaların

defilelerden fırlayıp gerçek yaşamımıza

3d modeller, avatarlar, dijital ve deneysel

pazar üzerinden ve sanal showroomlar

ve soyunma odaları gibi göz alıcı, yüksek

teknoloji görsellikler, holografik defileler,

video projeksiyonları üzerinden kullanıcısına

ulaşıyor. Öyleyse en son tasarlanan, en

yenilikçi tekno-trendlerin moda sektöründe

nasıl kullanıldığına bir göz atalım...

Diesel’in “Liquid Space Fashion” Defilesi

Birkaç yıl önce İtalyan lüks moda ve yaşam

tarzı tasarımcısı Diesel su altı temalı

holografik defilesi ile endüstriyel bir dalga

yaratmıştı. Gerçek modeller defilede yürürken

sanal sualtı yaratıklarıyla iç içe geçmişti. “Sıvı

alan” şovu CGI görsellerini ve  üç boyutlu

Dvein animasyonunu bir araya getirirken

Vizoo’nun yenilikçi teknolojisi ile eşleştirilmiş

ve  CGI öğeler modellerle dans ediyordu.

Y-3’ün New York Defilesi

Bir sonraki yıl, çığır açan Diesel defilesini

hazırlayan Vizoo ekibinin iki üyesi lüks

markalar için 3D perakende ürünler

tasarlayan Realfiction markasını kurdular.

Markanın üç boyutlu holografik şovları tüm

perakende ürünleri müşterinin gözünde

gerçeğe dönüştürüyor. Moda endüstrisi 3D

teknolojisini ve projeksiyon eşleştirmeyi

birçok defile ve showroom’un yerine geçirdi.

Yohji Yamamoto’nun Y-3 defilesinde

misafirler piramit şeklindeki arka plandan

fırlayan  tasarlanmış yanar-döner renk ve

tasarım yansıtmalarını gördüklerinde hayrete

düşmüşlerdi. Projeksiyon eşleştirmesi

mankenlerle, tasarımlarla ve de etkinliğin ana

temasıyla iç içe geçmişti ve New York Moda

Haftası’nın en çok konuşulanlarından biri

olmuştu.

Franck Sorbier Defilesi

2012- 2013 sonbahar / kış koleksiyonu için

projeksiyon eşleştirme teknolojisini kullanan

başka bir tasarımcıysa ünlü Fransız tasarımcı

Franck Sorbier. Mankenlere tek tonlu ve

yansıtma için uygun giysiler giydirip, çeşitli

renk, model ve temaları sergileyen tasarımları

yeni, sanal bir moda beyanı için yansıttı.

Bu video yansıtmaları ve 3D holografik

deneyimler kullanıcı tasarımcı ilişkisine de

yeni ve bir boyut kazandırıyor. Tasarımcılara

sadece sezonun modasını sergilemek için

değil, bir hikaye anlatmak ve izleyiciyi görsel

şovlarla içine çekme şansı veriliyor.

Sanal Showroom

Londra’daki dünyaca ünlü alışveriş merkezi

Harrods çocuk giyim koleksiyonları için dijital

vitrin kullanmaya başladı bile. Ekim 2012’de

mağaza sosyal medya kuruluşu Stardoll

ile işbirliği yaptı. Stardoll yaklaşık 200

milyondan fazla kullanıcının lüks markaların

ürünlerinin  avatarlarını giydirebilecekleri

dijital kopyalarını satın almasını sağladı.

Sanal harrods mağazası ise ödeme şekli

olarak Stardollar’ları talep edip lüks

perakendeci ve moda sosyal ağı arasında

kritik bir işbirliği başlatmış oldu.

Clothia.com gibi online vitrinler ise moda

tutkunlarına çeşitli giysileri bir araya getirerek

müşteriye özel stil ve kombinasyonlar

yaratmalarına olanak veriyor. Müşteriler

kişiselleştirilmiş sanal gardroplarına

istedikleri parçaları kaydediyorlar,

hatta kameraları ve arttırılmış gerçeklik

teknolojisini kullanarak sanal kabinlerde

kıyafetleri bir bir deneyebiliyorlar. Uzun

kuyruklarda beklemeden, diledikleri zaman

dilediklerini deneyebilme avantajı sayesinde

sanal soyunma odaları alışveriş tutkunları

arasında çoktan popüler hale gelmiş

durumda. Fits.me, Styku, Swivel ve Metail,

zamandan kar etmek isteyen müşteriler için

3D ve arttırılmış gerçeklik teknolojilerini

kullanarak başarılı sanal soyunma odaları

sunan siteler arasında.

Bu fikre alışmak birçok kişi için henüz pek

kolay olmasa da görünen o ki moda endüstrisi

özgün bir marka deneyimi elde etmek için

teknolojinin sunduğu her yeniliği kucaklamış

durumda. Defileler, showroomlar ve couture

şovları bu çeşitli teknolojilerin sergilenmesine

olanak tanımaya hızlı bir artışla devam

edeceğe benziyor.

20

Moda sektörü teknolojiye kucak açıyor; sanal showroom’ların, holografik defilelerin sayısı gitgide artıyor. Moda tanımımızla beraber teknoloji algımız da değişmeye başlıyor!

SON MODA TEKNOLOJİ

Page 22: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

New York Tasarım Haftası geçtiğimiz

haftalarda gerçekleşti. Bu kapsamdaki

etkinlikleri izlemek için pek çok tasarım

profesyoneli 10 günsüre ile New York’taydı.

Belli başlı müzelerin programları bakımından

pek itibar etmediğinin gözlemlendiği bu

Hafta fikri daha çok okul sergilerine yaramış

ve kent içerisinde yaygın haldeki grupların,

galerilerin kendini göstermesi için fırsat

yaratmış görünüyor. Bunun dışında bir de

kapalı- davetli toplantılar sıkça bu tarihlerde

düzenlendi ki, bunda da açıkçası tasarım

seçkinleri ve markalar kendi aralarında

birbirlerini ağırladılar. Anlaşılıyor ki tasarım

haftasının New York’ta tasarımı günlük

hayatla buluşturmak gibi bir derdi yok. Zaten

koca şehir büyük bir turist akını içinde;

sokaklar Çin sokaklarını aratmayacak kadar

kalabalık. Gürültü, kirli caddeler , özensiz ve

yorgun çalışanlar ve sürekli bir keşmekeş

hali, kentin tasarımdan çok daha öncelikli

kaygıları olduğunun da sinyalini veriyor.

Tasarım haftasında öne çıkan iki etkinlik ve

bir müze vardı bu yıl. Her zaman olduğu gibi

ICFF fuarı ve eskiden büyük bir gece kulübü

olan Terminal Stores binasında düzenlenen

Wanted Design ile Central Park’ın hemen

kenarında konumlanmış MAD (Museum of

Art and Design )…

Bu yıl geçtiğimiz yıl da olduğu gibi,

Türk tasarımcılar için Wanted Design

kapsamında düzenlenen DesignMe! etkinliği

Doğa Kayalar’ın büyük duyarlılığı ve

Studio M+ tarafından tamamen probono

gerçekleştirilen bir eforun sonucu olarak

yeniden gerçekleşti. Doğa Kayalar, asıl

işi insan kaynakları direktörlüğü olan bir

yaratıcı girişimci. Bu işten para kazanmak

bir yana; büyük olasılıkla harcıyordur.

Zaten ister küçük olsun ister büyük olsun

bu şekilde bir katılımı sağlamak; ilgilileri

bulup bir araya getirmek, tüm süreçleri

yönetmek, metinleri oluşturmak ve yaymak

gibi pek çok işi sıraladığınızda bunun ne

çok emek ve zaman isteyen bir iş olduğu

belli. Aralarında Ekonomi Bakanlığı, Türk

Hava Yolları, Cornucopia, İstanbul Guide,

ozlemyalım etc. tasarım danışmanlık

tanıtım gibi pek çok kişi ve kuruluş de bu

işe destek vermişti. Her bakımdan tüm bu

organizasyonu oluşturmak koca bir tebriği

hak ediyor.

Design Me! sergisinin tasarımını Erin

Türkoğlu ve Melodi Bozkurt’tan oluşan Müzz

gerçekleştirmiş; ikilinin ürünleri de serginin

bir parçasıydı. Sergi kapsamında Türkiye, İran

ve Lübnan dahil üç ülkeden toplam dokuz

tasarımcının yeni çalışmalarına yer verildi.

Müzz’ün yanısıra Lübnan asıllı Nada Debs,

İran asıllı Nina Seirafi ve Mir Mola Soraya,

ve Türk asıllı Erdem Akan, İlanit Ovadya,

Camekan firması kurucuları Yasemin Sayınsoy

ve Gamze Araz Eskinazi tasarımlarını

sergileyen isimler olarak yer aldı.

Tasarım uzmanları Sara Bengür ve Roya

Heidari’nın eş-küratörlüğünde gerçekleşen

program Türkiye ve Ortadoğu’nun

olağanüstü yeteneklerini öne çıkarması,

Ortadoğu tasarım trendlerini desteklemesi

ve kültürlerarası diyaloğu teşvik etmesi

bakımından eşsiz bir fırsat yarattı. Zengin

bir kültürel özgeçmişe sahip olan Bengür

ve Heidari, farklı renk ve stilleri şaşırtıcı

ve eşsiz bir dengeye bürüyerek Doğu

ve Batı tasarımını yaratıcı bir şekilde

harmanlamışlardı.

Wanted Design’ın açılışı oldukça renkliydi;

öyle ki daha erken saatlerde kapı girişinde

uzun bir kuyruk oluşmuştu. İçerideki

katılımcılar arasında Bay Capellini ve Bayan

Navone de göründü. Pek çok değerli okul,

marka ve kuruluşun aralarında bulunduğu,

ülkesel katalımlarla zenginleşmiş iyi bir

dinamizm yakalanmıştı etkinlik ile.

ICFF içerisindeki kuşkusuz en ilgi çekici

kısım söyleşiler. Bu alanda bugüne dek

oldukça samimi ve keyifli söyleşilere tanık

olduk. Ancak bu yıl başka bir özelliği vardı

bu söyleşilerin. Gaia Gino’nun kurucusu

Gaye Çevikel girişimi ile Türk tasarımcıları

ve Türkiye hakkında gerçekleştirilen bir

oturum izleme keyfini de yaşattı ilk kez.

Çevikel’in yanısıra Defne Koz ve Ali Tayar

diğer konuşmacılar arasındaydı. Söyleşiyi

Wallpaper dergisi editor Pei-Ru Keh yönetti.

George Beylerian ve Karim Rashid de

izleyiciler arasında yerini almıştı.

Her iki katılım da bireysel çabaların bir ürünü

olarak ortaya çıkan bir temsiliyet yarattı Türk

tasarımcılar adına. Yurt dışında yaşayınca bu

rol ister istemez üstünüze giyiyor olmalısınız.

Diğer yandan kimsenin de onca iş yükü

arasında böyle bir mecburiyeti bulunmuyor.

Burada ismi geçen tüm katılımcıların bu eforu

bu nedenle önemli ve eşsiz. Benzer örneklerin

çoğalması ve bu katılımların daimi olmasının

tasarımcılar adına yararı kuşkusuz çok büyük.

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen New York Tasarım Haftası, Türkiye’den de pek çok profesyoneli ağırladı. Hafta’nın öne çıkanları ICFF fuarı, Wanted Design ve MAD Sanat ve Tasarım Müzesi oldu.

NEW YORK TASARIM HAFTASI’NDA TÜRK KATILIMI

HAZİRAN/2014 21

Özlem Yalım Özkaraoğ[email protected]

Page 23: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

22

Örgü Bombası, Örgü Fırtınası, Gerilla

Örgüsü, Kentsel Örgü gibi farklı adlar ile

dünyanın farklı köşelerinde karşımıza çıkan,

yeni bir grafiti türü var şimdilerde; Kniffiti.

Dışavurumsal görüşler, boya ve benzeri

kimyasallar yerine artık ipliklerden elde

edilen renkler ve bunların biraraya gelişinden

oluşan dokular üzerinden ifade buluyor.

Kamusal mekandaki, birçok istenmeyen

ancak zorunluluktan katlanılan yapıların ve

elemanların ve hatta bazen hareketli araçların

kenar ve köşeleri kullanılmayan iplikler ile

örülerek kaplanıyor.

Aslında bu dönüştürmekten çok bir

güzelleştirme eylemi. Bu eylemin albenisi

ise grafitinin aksine, knifitinin geçici bir

müdahale biçimi olmasında. Yani gündem

değiştikçe, düşünce evrildikçe, ifade de

değişebiliyor. Gerekli olduğu koşullarda

sökülebiliyor. Ancak buna rağmen hala bazı

bölgelerde yasak olduğunu ve bu sebeple

bir gerilla eylemi gibi de adlandırıldığını

belirtmeden geçmemek gerek.

Knifiti uygulamalarını, bir tasarım serisi

olarak hayata geçirmiş sanatçı ve tasarımcılar

var. Bunların en eskisi 1990’lu yıllarda Bill

Davenport, 2000’lerin başından Shanon

Schollian ve The Knit Knot Tree adlı

çalışması ile ağaç gövdelerini renklendiren

JoAnn Mckee. Kurduğu Knit the City isimli

koleksiyonu ile oldukça ünlenen Londralı

Lauren O’Farrell ise, diğerlerine görece olarak

daha hikayeci. Web of Woe isimli sergisi

ile ses getiren Lauren, tasarımlarını belirli

temalar, şovlar ve ideolojiler üzerinden

kurguluyor. Son dönemde ise Fransız ikili

Vanessa and Stéphane, bilinen adları ile

Urban X Stitch, o çok bildiğimiz, pek de

sevmediğimiz paslı tel örgüleri güzelleştirme

çabası içindeler. Bu işe de Lyon kentinde

başlamışlar. Mesaj içerikli uygulama

örneklerinin de olduğu tasarımlarını,

yalnızca kentin tam göbeğindeki kamusalda

değil de, bir endüstriyel üretim bölgesinin

sınır hattında, konteynerleri gizlemek için

kullanılırken görmek mümkün. Avustralya’dan

Twilight Taggers isimli grup gibi, daha

spesifikleşerek, marjinalleşerek kendilerini

“tel/örgü tasarımcısı/sanatçısı” olarak

adlandıranlar da mevcut.

Tasarımcılarından sonra, bu işin mekanlarına

ve ürün çıktılarına baktığımızda, karşımıza

ilk olarak Londra’daki Knit the City’s

Phonebox Cosy isimli 2009 yapımı telefon

kulübesi çıkıyor. 2011’de İsveç’de Tree

near Od adıyla renklenen ağaç gövdeleri,

2011’de İspanya Madrid ve Alicante’ye

sıçrayan Bollards başlıkları, Marselona’daki

Dachshund Dog, 2012’de New York’da

Crochet Tree, ve daha adı konmamış ancak

Montreal’den Frankfurt’a, Köln’den Sidney’e

Sandıklardaki kullanılmayan iplikler, yeni bir müdahale biçimi olarak kamusal mekana çıktı. Karşınızda örgü kentler!

ANNEANNE İŞLERİ SOKAKTA: KNİFİTİ

Onur [email protected]

kadar birçok dünya kentinde yer alan

birbirinden farklı yüzeylerde birçok tasarım

var.

Yalnızca örgü tellerde ya da metal yüzeylerde

değil, ağaçlar ve çeşmeler, bahçe kapıları,

elektrik direkleri, yangın söndürücüler, çöp

kovaları gibi kent mobilyaları üzerinde de

bu tasarımları görmek, hikayelerini okumak

mümkün. Hatta, Avustralya Adelaide Calton

Street’de olduğu gibi iplik malzemeden daha

farklı kumaş parçalarına geçişler bile var.

Hem bir ifade biçimi, hem de tasarımın bir

aracı olarak, son günlerde yaşananları okuyup

okutabileceğimiz yeni bir mecra knifitiler.

Yakıp yıkmadan, zarar vermeden, usulca

kamusala erişebileceğimiz, ya çok önemli bir

ideolojiyi paylaşabileceğimiz ya da yalnızca

stres atıp rahatlarken kent güzelliğine ve

estetiğine katkı sağlayabileceğimiz bu yeni

alanda, Türkiye’den nasıl bir şey çıkar merak

ediyoruz.

Page 24: YAZACAK BİR ŞEYİMİZ KALMASIN İSTİYORUM YAŞAM … · Design Lab. 2003 yılında başlayan bu yolculukta, tasarım öğrencilerinden teknoloji, sağlık, beslenme gibi başlıklarda

HAZİRAN/2014 23

Yayın Türü: Aylık Sahibi: Kaleseramik Çanakkale Kalebodur Seramik A.Ş. Koordinasyon: Kale Tasarım Merkezi Editör: Umut Kart (sorumlu) Katkıda Bulunanlar: Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven, Nurhan Seyrekbasan Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Baskı: Veritas Baskı, Yeşilce Mahallesi Diken Sokak No: 34. Levent-İstanbul Tel: 0212 294 50 20 İletişim: Kale Tasarım Merkezi-Silahtarağa Mah. Kazım Karabekir Cad. No: 2/6 34060 Eyüp/İstanbul, Tel: 0212 311 75 68, 0212 371 53 95 [email protected], [email protected] Kale Tasarım Merkezi’nin ücretsiz tasarım gazetesidir.

İstanbul Ticaret

Üniversitesi’nde Uluslararası

Kreatif Ekonomi, Kültür

Endüstrileri ve Kreatif

Şehirler Uygulama ve

Araştırma Merkezi ile

ETMK’nın işbirliği ile ilgi

çekici bir seminere imza

atıldı. Seminerde “bir kreatif

endüstri olarak endüstriyel

tasarım ve Türkiye’de

başarılı endüstriyel tasarım

uygulamaları” konusu

masaya yatırıldı. Açılış

konuşmalarının ardından

“endüstriyel tasarım nedir

ve neden önemlidir” başlıklı

konuşmasıyla Prof. Dr. Özlem

Er sahneyi aldı. Er’in ardından

Türk tasarım dünyasının

başarılı emsalleri arasında

gösterilen Hatice Armağan,

Murat Armağan ve Ümit Altun

çalışmalarını paylaştı.

Türkiye’de Endüstriyel Tasarım

“Türk Dünyasında Kadın ve

Moda Etkinlikleri” projesi

kapsamında Türk Dünyası’nın

sanatsal ve kültürel

özelliklerinin yorumlandığı

tasarımlar ile “kadın”

olgusunu öne çıkarmak

amacıyla düzenlenen

“Uluslararası Türkeli’nin

Renkleri Moda Tasarım”

yarışmasında kazanan

isimler belli oldu. Kadın

Giysi Tasarımı Kategorisi’nde

Simge Mengüç, Serdar

Egemen Nadabaş, Gamze

Özdemir, Anjelika Kirillina

derece alırken, Kadın Giysi

Tamamlayıcıları Tasarımı

Kategorisi’nde Nimet

Melike Topkar,Tünay 

Bekleyen Bartu, Ahmet

Ağlamaz, Ulyana 

Radionova’nın adı

kazananlar arasında.

Türkeli’nin Renkleri

Trakya Cam, ‘Camdan

Yansımalar II’ başlıklı bir

konferans ile, ünlü mimarları

sektör temsilcileriyle bir

araya getirmeyi hedefliyor.

11 Haziran günü Yapı-

Endüstri Merkezi’nde

düzenlenecek konferansta,

ulusal ve uluslararası alanda

önemli projelere imza atan

uzmanlar deneyimlerini

katılımcılarla paylaşacak.

Mimaride cam kullanımıyla

ilgili son gelişmeleri

paylaşmayı amaçlayan

konferansta tarihin en eski

malzemelerinden biri camın

inovatif kullanımı üzerinde

durulacak.

Camdan Yansımalar

Erciş Kaymakamlığı

Logo Tasarım Yarışması

sonuçlandı. Erciş

Kaymakamlığı’nın resmi

ve kurumsal düzeyden

en iyi şekilde tanıtılması

amaçlıyor. İlçelerinin

tanıtımında da etkili

olacak logonun Erciş’i en

iyi ve en güzel şekilde

tanıtması amacıyla

açılan logo tasarımına

oldukça yüksek katılım

yaşandı. Toplam 256

eserin değerlendirmeye

alındığı yarışmada birinciliği

İstanbul’dan katılan Ali

Serdar Çelikezen kazandı.

Logo Arayışları

Vakko Esmod Moda

Okulu, moda sohbetlerine

devam ediyor. Dünyaca

ünlü isimleri konuk

eden sohbetlere bu ay

Mary Katrantzou konuk

oldu. Yoğun katılımın

gerçekleştiği konuşmada

sürreal desenler, lüks

kumaşlar, yepyeni bir

kadın silüeti üzerine

konumlandırdığı markası

ve yaratım süreçleri

konulardan bazılarıydı.

Söyleşileri takip etmek için

vakkoesmod.com adresini

ziyaret edebilirsiniz.

Moda Sohbetleri

10. Mosder Tasarım

Yarışması’nın amacı Türkiye

mobilya endüstrisinin

tasarım kalitesini ve çağdaş 

Türkiye tasarımını

simgeleyen ürün kimliğini 

desteklemek ve geleceğin

tasarımcı adaylarının

mobilya sektörüyle

buluşmasını sağlamak,

bu alandaki başarılı

tasarımları ödüllendirmek.

Son başvuru tarihi

17 Temmuz 2014 olan

yarışmanın kategorileri;

Oturma – dinlenme,

depolama, koruma,

düzenleme, tamamlayıcı

mobilya servis ünitesi, 

uyuma, genç mobilya, 

engelliler için ev mobilyası

kategorisinden oluşuyor.

Mosder Zamanı

Serap [email protected]

Bu yıl 14. Kez düzenlenecek

olan Venedik Mimarlık Bienali

Ödülleri’ni verecek isimler

açıklandı. Ulusal Katılım Altın

ve Gümüş Ayı Ödülleri ile

Monditalia Sergisi Gümüş Ayı

Ödülleri’ni Nijeryalı mimar

Kunlé Adeyemi, UNESCO’nun

başkan yardımcısı, eski

başkanı Francesco Bandarin,

Hollandalı belgesel yapımcısı

Bregtje van der Haak,

Küratör, sanat yönetmeni

Hou Hanru, Pink Tank’in

direktörü Mitra Khoubrou’dan

oluşan isim listesi Venedik

Mimarlık Bienali Yönetim

Kurulu tarafından belirlendi.

Öneriler ise küratör Rem

Koolhaas’tan geldi.

Ödülleri Kim Verecek?

İstanbul Hububat, Bakliyat,

Yağlı Tohumlar ve Mamulleri

İhracatçıları Birliği ilgi

çekici bir projeye imza

atıyor. “Değişen teknolojiye

ve tüketici eğilimine

ayak uyduran, çevre

dostu, özgün, fonksiyonel

özelliklere sahip endüstriyel

gıdaların tasarlanması

ve bu alanlardaki

genç tasarımcıların

ülkemize kazandırılması

amacıyla” 1. Ulusal

Endüstriyel Gıda Tasarım

Yarışması kapılarını

açıyor. Yarışmanın birinci

aşamasına dair son teslsim

tarihi 6 Ağustos. Jüride

ise Türkiye’deki farklı

üniversitelerden endüstriyel

tasarım ve gıda mühendisliği

eğitmenleri birarada.

Yeme Deneyimi Tasarlayacak

Plastik ve Metal Ambalaj

Tasarım Yarışması’nın amacı;

plastik ve metal ambalaj

sektörlerinde yenilikçi

fikirleri desteklemek,

profesyonel ve öğrenci

tasarımcıların ambalaj

sektörüne olan ilgisini

artırmak ve sektörle

buluşturmak, ülkemizdeki

ihracatçı firmalarının dünya

piyasalarında rekabet gücünü

artıracak, katma değeri

yüksek , özgün ve modern

ürünlerin tasarlanmasına

zemin hazırlamak. İstanbul

Kimyevi Maddeler ve

Mamulleri İhracatçıları

Birliği (İKMİB) ve İstanbul

Demir Demirdışı Metaller

İhracatçıları Birliği (İDDMİB)

tarafından düzenlen

yarışmanın son başvuru tarihi

27 Haziran 2014.

Plastik ve Metal Ambalaj