16
2016 YILINI MÜCADELE YILI YAPALIM! Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Aralık 2015 • Fiyatı: 1,00 TL Tunus Dersleri Güvercin Anıldı Emekçiler Torba'ya Gir- meyecek! ANADOLU CAM’DA İŞÇİLER EYLEMDE KADIN CİNAYETLERİNDE “TAHRİK İNDİRİMİ”... YIKIK ŞEHİR FARĞİN (FARĞİN İZLENiMLERİ) BARIŞ ELÇİSİ TAHİR ELÇİ KATLEDİLDİ!

YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

2016 YILINI MÜCADELE YILI YAPALIM!

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Aralık 2015 • Fiyatı: 1,00 TL

Tunus Dersleri Güvercin Anıldı Emekçiler Torba'ya Gir-meyecek!

ANADOLU CAM’DA İŞÇİLER EYLEMDE

KADIN CİNAYETLERİNDE “TAHRİK İNDİRİMİ”...

YIKIK ŞEHİR FARĞİN (FARĞİN İZLENiMLERİ)

BARIŞ ELÇİSİ TAHİR ELÇİ KATLEDİLDİ!

Page 2: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

2

2016 YILINI MÜCADELE YILI YAPALIM

2015 yılını geride bırakmaya az bir süre kaldı.

2015 yılını “büyük insanlık”, işçiler, emekçiler açısından de-ğerlendirdiğimizde kısaca şunları vurgulamak istiyoruz.

İŞÇİ HAREKETİNDE NİTEL DEĞİŞİKLİK YOK!

2015 yılı işçi sınıfı hareketi-nin geri düzeyde seyrettiği bir yıl oldu. Sınıf hareketinin niteliği konusunda belirleyici önemde bir değişiklik yaşanmadı. İşçi ha-reketi esasta savunma eylemleri, yani işten çıkarma gündeme gel-diğinde, sendikalaşma mücadelesi gündeme geldiğinde patronların saldırılarına karşı mücadele ile yetindi. İleriye doğru atılım ya-pamadı. Mücadele yeni haklar ka-zanma, gerçek ücretleri yükseltme vb. için mücadele olmaktan çok, var olanı korumak için yürütülen savunma mücadeleleridir.

Mayıs ayında metal işçilerinin kendiliğinden başlayan, sendika bürokrasisine ve patronlara karşı eylemleri, mücadelesi sevindirici, olumlu olmakla birlikte, genel tabloda temel bir değişiklik yara-tamadı. Metal işçileri harekette kıpırdanma yarattı. Genel tablo kısaca şöyle: İşçi sınıfı sendikal alanda esas olarak örgütsüz. İşçi sınıfının küçük bir bölümü sen-dikalarda örgütlü. Örgütlü olan kesim de sendika bürokrasisinin, işbirlikçi, sarı sendikal anlayışın egemenliği altında.

İşçi hareketi genel olarak zayıf-tır. Bunun esas nedeni işçi sınıfı içinde sol devrimci örgütlenme-nin zayıf lığıdır. İşçilerin müca-dele etmeleri için yeterli nedenleri vardır. Fakat sınıfın ne kendi gü-cüne, ne sola ne de sendikalara güvenleri yoktur. Bu genel tabloyu değiştirmek için sınıf bilinçli işçi-lere çok iş düşmektedir.

BİR YILDA İKİ SEÇİM!7 Haziran’da, 1 Kasım’da iki

genel seçim yapıldı. 7 Haziran’da AKP tek başına rahat çoğunluğu yitirerek, birinci parti olmasına rağmen sandıktan yenilgiyle çıktı. HDP %10 barajını yıkarak, %13’ün üzerinde oy alarak meclise girdi.7 Haziran’da seçimin esas kazananı HDP, kaybedeni ise AKP idi.

7 Haziran seçim sonucu, hayal

kırıklığına uğrayan AKP tarafın-dan, RT Erdoğan tarafından ka-bul edilmedi. Seçimler 1 Kasım’da yenilendi. AKP bu sefer sandıktan tek başına rahat çoğunluğu sağ-layarak çıktı. 1 Kasım’da seçimin esas galibi AKP, kaybedeni ise MHP oldu. HDP bir milyona ya-kın oy kaybetti. HDP’nin oy kay-betmesinin nedenleri ayrıca sor-gulanmak zorundadır.

EGEMENLER ARASINDA DALAŞ SERTLEŞİYOR!

Dünün ortakları, iktidarı ele geçirmek için birlikte yürüyen AKP ile Gülen Cemaati bir süre-den beri düşman kardeşler! AKP Gülencileri devlet içinde temizle-mek için operasyon üstüne ope-rasyon yapıyor. Mücadele, dalaş ekonomi, basın alanına sıçramış durumda. AKP iktidar olmanın avantajını kullanarak, Cemaatin destekçisi ya da Cemaate ait olan holdinglere el koyuyor. Bu dalaşta CHP, MHP Cemaatin kuyruğuna takılmış durumda. Ne yazık ki solun önemli bir bölümü de anti AKP cephesinin kuyruğunda hareket ediyor. Bu dalaşta taraf tutmamalıyız. Bizim tarafımız ikisine de karşı verilecek, devleti yıkmayı hedefleyecek devrim mü-cadelesi olmalıdır.

Egemenler arasındaki iktidar dalaşında ne AKP, ne de Cemaatin yanında yer almalıyız. İşçiler, emekçiler kendi bağımsız sınıf mücadelesini yürütmelidir.

SAVAŞ HER YERDE!2 0 1 5 y ı l ı n d a K u z e y

Kürdistan’da savaş yeniden baş-ladı. 24 Temmuz’dan bu yana şid-detli bir savaş yürüyor. Her gün savaşta onlarca kişi ölüyor. Devlet PKK’nın şehir yapılanmasına, as-keri güçlerine verilebilecek en bü-yük zararı vermek için savaşıyor. PKK ise güçlerini korumak için mücadele ediyor. Bu savaşın halk-lara, işçilere, emekçilere bir yararı yok. Savaş derhal sonlandırılmalı, eller karşılıklı tetikten çekilmeli, taraf lar müzakere masasına geri dönmelidir.

Sadece Kuzey Kürdistan’da de-ğil, dünyanın çeşitli bölgelerinde savaşlar var. Ortadoğu’da Suriye iç savaşı 5 yılı geride bıraktı. Suriye’de mini bir dünya savaşı yürüyor. Tüm emperyalistler, bölge devletleri Suriye savaşının içinde. Her gücün kendi çıkarı ve hesabı var. Her güç kendi çıkarı için savaşıyor.

BARBARLIK SINIR TANIMIYOR!

Emperyalistlerin siyasetinin ürünü olan, kontrolden çıkan IŞİD barbar, terörist eylemler gerçek-leştiriyor. IŞİD emperyalist sistem içinde, onların yarattığı ve kul-landığı bir araçtır. IŞİD’i yaratan şartlar emperyalizmin sömürü, baskı, insanlığın yaşam temelle-rini mahvetmesi sonucu ortaya çı-kan şartlardır. Bu şartlar, IŞİD yok

edilse ya da geriletilse bile benzeri başka örgütlerin ortaya çıkmasını kolaylaştıran şartlardır.

IŞİD Su r uç’ta , A n kara’ da, Beyrut’ta, Paris’te, Kenya’da vs vs insanlık suçu olan katliamlar gerçekleştirdi. Tüm emperyalist dünya şimdi baş düşman ilan ettikleri IŞİD’e karşı savaşıyor. Emperyalistlerin barbarlığı ile IŞİD barbarlığı arasında özde bir farklılık yok. Bu savaşta biz taraf değiliz.

İnsanlığın baş düşmanı dün olduğu gibi bugünde emperyalist dünya sistemidir. IŞİD ve benzeri örgütlere karşı mücadele emper-yalist dünya sistemine karşı müca-delenin bir parçasıdır.

YA BARARLIK YA SOSYALİZM!

Emper ya l i zm ba rba rl ı k t ı r. Emperyalizm dünyayı yok olmaya doğru götürüyor. Bu cendereden, bu cehennemden tek çıkış yolu işçi sınıfı önderliğindeki devrimler-dir. Barbarlığa son verecek tek güç işçi sınıfı ve onun müttefikleridir.

2016 yılını sınıf mücadelesi-nin geliştiği, yükseldiği bir yıl yapalım!

Kapitalizm olduğu sürece işçi-ler, emekçiler için gelecek yok!

Gelecek biz işçilerin, emekçile-rin ellerinde şekillenecek.

Haydi mücadeleye, örgütlenmeye….

25.11.2015

Page 3: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

3

ANADOLU CAM’DA İŞÇİLER EYLEMDE

EKİM AYINDA İŞ CİNAYETLERİ

Mersin Şişecam da işçilerin eylemi sürüyor. 6 Kasım’da

ziyaret ettiğimiz işçiler işten atılan işçi arkadaşlarına destek için fab-rika önünde ve fabrikanın içinde vardiya sonu bir diğer vardiyaya kadar evlerine gitmeyerek eylem-lerini sürdürüyorlar.

Anadolu Cam’da 4 gün süren eylem sonucu çıkışı verilmesi planlanan 125 işçiden, sendika-nın da devreye girmesi ile 50 işçi gönüllü olarak, 15 işçi ise patron tarafından işten atıldı. 50 işçinin gönüllü olarak çıkışını alması ile bu işyerinde işçiler 4. gününde ey-lemi sonlandırdılar.

Eylem Paşabahçe’de devam ediyor. Kendisi ile görüştüğü-müz Kristal İş Mersin Şube Mali Sekreteri Eyüp Tokaç, “Uzun yıl-lar bu iş kolunda çalışıp ta sağlı-ğını kaybeden, patronun deyimi ile kambur olan 58 işçiyi patron işten çıkarmak istiyor. Paşabahçe de işyerini terk etmeme eylemi bu işçiler için. Çalışan işçiler işyerle-rini terk etmeyerek işten atılmak

istenen arkadaşları ile dayanışma içindeler.” Tokaç, İşçilerin ai-leleri ve çocukları, sendikalar, Belediyeler ve bazı sivil toplum ör-gütleri de dayanışmak için fabrika önüne geldiler dedi.

Daha sonra sohbet ettiğimiz bazı işçi arkadaşlar sendikanın ge-nel merkezine ve özelliklede Genel Başkan Bilal Çetintaş’a tepkililer.

Tepkilerini şöyle ifade ettiler: “İşyerlerimizde işyeri temsilcile-rini biz seçmiyoruz, Genel merkez tarafından atanıyor. Genel mer-kez, cam sanayinin diğer işkolla-rında buradaki eylemi destek için eylem kararı aldırmayarak pat-ronların isteği doğrultusunda ha-reket ediyor. Bizimle ilgili alınan kararlarda fikrimiz alınmıyor. Yani sendika tabanın sesine ku-lağını tıkamış durumda. Sendika bizi son 14 yıldan bu yana satıyor.”

İşçiler bu tepkilerini 5 Kasım’da fabrika önüne gelen Kristal İş’in genel başkanı ve yöneticilerini pro-testo ederek gösterdiler. İşçilerin tepkisi üzerine arabalarına bine-

rek kaçan yöneticilerin arabaları işçiler tarafından tekmelendi.

Fabrika içerisine giremediğimiz için içerde eylem yapan işçiler ile görüşme imkanımız olmadı.

Sermayenin bütün dünyada ve ülkelerimizde gerçek yüzü aynı. Daha fazla kar üzerine kurulu düzenlerini sürdürebilmek için daha az işçi ile daha fazla üretmek zorundalar. Var olan devletler de sermayenin çıkarları doğrultu-sunda yasalar çıkararak sermaye-

nin yanında yerlerini alıyorlar. İşçi ve emekçiler bunun bilincine va-rıp sermayenin iktidarını alaşağı edip kendi iktidarını kurduğunda insan gibi yaşayabileceği bütün koşullara sahip olacaktır.

Yaşasın işçilerin birliği!Kahrolsun sermaye düzeni!İşçi ler i n birl iğ i sermayey i

yenecek!07.11.2015Yeni İşçi Dünyası/Mersin

Kapitalizmin işçiler açısından ne ölçüde vahşi bir sistem ol-

duğunu her ay yayınladığımız iş cinayetleri raporları ortaya koyu-yor. Ali Koç’un anti kapitalistliği tartışıla dursun, iş kazalarının en-gellenmesi için alınması gereken önlemler maliyet yükü olarak gö-rülüp alınmadığı için ayda onlarca işçi ve emekçi hayatını kaybediyor. Bu katliamlara bile bile göz yuman kapitalistler rahat, çünkü işçinin iş kazası sonrası ölmesi patrona en iyi halde para cezası dışında bir yükümlülük getirmiyor.

İş kazalarında ve işçi cinayet-lerinde Avrupa birincisi olan Türkiye’de bu yılın Ekim ayına kadar en az toplam 1461 işçi haya-tını kaybetti.

Ekim ayında 143 işçi iş cinayet-lerinde yaşamını yitirdi.

Ekim ayında meydana gelen iş cinayetleri yine güvencesiz ça-lışma koşullarının hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık işkol-larında yoğunlaştı.

İş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı ise şöyle:

İnşaat, Yol işkolunda 45 işçi; Tarım, Orman işkolunda 33 emekçi; Taşımacılık işkolunda 12 işçi; Madencilik işkolunda 7 işçi; Metal işkolunda 7 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 7 işçi;

Çalıştığı işkolunu belirleneme-yen 6 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 3 işçi; Basın/Gazetecilik işkolunda 3 işçi; Ticaret, Büro, Eğ it im, Sinema işkolunda 3 emekçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 3 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 3 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 3 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 2 işçi; Enerji iş-kolunda 2 işçi; Ağaç, Kağıt işko-lunda 1 işçi; İletişim işkolunda 1 işçi; Çimento, Toprak, Cam işko-lunda 1 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 1 işçi can verdi...

Ekim ayında yaşamını yitiren 143 emekçinin 122’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 18’i çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü esnaf lardan olmak üzere 21’i kendi nam ve he-sabına çalışanlardan oluşuyor...

İşçiler en çok trafik/servis ka-zaları, ezilme/göçük ve yüksekten düşmeden dolayı can verdi...

İş cinayetlerinin nedenlerine bakarsak:

Trafik, Servis Kazası nedeniyle 41 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 34 işçi; Diğer nedenlerden do-layı (intihar, silahlı saldırı, kalp krizi) 26 işçi; Düşme nedeniyle 24 işçi; Elektrik Çarpması nede-niyle 8 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 4 işçi; Nesne Çarpması,

Düşmesi nedeniyle 3 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 2 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 1 işçi can verdi.

Ekim ayında hayatını kaydeden işçilerin 9 tanesini kadın işçiler, 1 tanesini çocuk işçi ve 40 tanesini yaşlı işçiler oluşturuyordu.

Ekim ayında Türkiye’nin 57 şehri ile yurtdışında iki ülkede iş cinayetleri yaşandı. Buna göre:

10 ölüm İzmir’de; 8 ölüm Bursa’da; 7’şer ölüm Balıkesir ve Sakarya’da; 5’er ölüm Ankara ve İst a nbu l ’ d a ; 4’er ölü m Antalya, Aydın, Elazığ, Kayseri, Kocaeli ve Tekirdağ’da; 3’er ölüm Amasya, Bilecik, Denizli, Hat ay, K a st a monu, Mersi n, Samsun, Sivas ve Şırnak’ta; 2’şer ölüm Afyon, Bartın, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Muğla, Osmaniye ve Uşak’ta; 1’er ölüm ise Adana, Ardahan, Batman, Bingöl,

Bitlis, Bolu, Burdur, Düzce, Edirne, E sk i ş eh i r, K a h r a ma n ma r a ş , Karaman, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Mardin, Muş, Nevşehir, Siirt, Sinop, Şanlıurfa, Trabzon, Va n, Z ong u ld a k, Ru s ya ve Suriye’de yaşandı.

Türkiye’de iş cinayetleri ne-deniyle hayatını kaybedenlerin sayısı yılda iki binlere dayanmış durumda. Her gün onlarca işçi ve emekçi önlenebilir nedenler yü-zünden sessiz sedasız can veriyor. Ezilenlerin hak mücadeleleri dev-let copuyla bastırılıyor.

İşçi sınıfı gerçek bir güç olarak ortaya çıkmadığı sürece kapita-list sömürü ortadan kalmayacak-tır. İş cinayetlerine ve her türlü sömürüye karşı mücadelemizi kapitalizme karşı mücadele ile birleştirelim.

Kasım 2015

Ekim ayında 143 işçi iş

cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Page 4: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

4

ALİ KOÇ “ANTİ KAPİTALİST Mİ?Gü n lerd i r her ke si mden

çevre Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç’un “kapita-lizm eleştirilerini” konuşuyor.

G 2 0 z i r v e s i ö n c e s i n d e Antalya’da yaptığı konuşmada Koç; "Eşitsizliğin ortadan kalk-ması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyo-rum. Gerçek sorun kapitalizmdir" dedi.

K imi leri bu sözlerden A li Koç’un kapitalizm karşıtı oldu-ğunu savundu. Kimisi ‘kapitalizm’ kelimesini kullanmasının önemli olduğunu söyledi, kimisi ise ka-pitalist de olsa eşitliği savunan vicdan sahibi biri olduğunu ileri sürdü vs. Hatta “Acaba Ali Koç’un içine Engels mi kaçtı?” diyenler de az değildi.

Gerçekte ise Türkiye’nin en zengin kapitalist ailesine mensup Ali Koç ne kapitalizme karşıdır ne de kapitalizmi sorun olarak görmektedir. Fakat Ali Koç şunu çok iyi bilmektedir ki kapitaliz-min bu denli sınır tanımazlığı ve vahşiliği sonunda kendisinin de üyesi olduğu kapitalist sınıf için tehlikelidir. Ali Koç’un önermesi kapitalizmin devamlılığının ga-ranti altına alınması için “en azın-dan eşitsizliği minimum seviyeye

indirelim”dir. Ali Koç’un tavrı; kapitalizmin vahşetini biraz tör-püleme, “sosyal kapitalizm”e çağrı olarak okunmalıdır.

Fakat bu lafların kıymeti harbi-yesinin olmadığını Koç Holdinge bağlı fabrikalarda çalışan işçiler çok iyi bilmektedirler.

A li Koç, Ford Türk iye’nin Yönetim Kurulu Başkanıdır. Mayıs ayında Renault gibi birçok metal fabrikasında olduğu gibi Ford fabrikasında da işçiler daha iyi ücret, insanca çalışma koşul-ları ve sendika seçme özgürlüğü talebiyle direnişe geçtiler. 15 gün süren direnişin sonunda işçile-rin; saat başına 3 TL zam, Kurban Bayramı’nda 1500 TL ve Ramazan Bayramı’nda 500 TL ödeme, 25 Nisan’dan sonra işten atılan ar-

kadaşlarının geri alınmasını, ey-lemler nedeniyle kimsenin işine son verilmeyeceği konusunda yazılı garanti verilmesini talep ettiler. Ayrıca eylemler nedeniyle yasal işlem yapılmayacağı garan-tisi verilmesini istediler. Fakat bu taleplerin hiçbiri kabul edilmediği gibi Ford yönetimi direnişin kı-rılması için elinden geleni ardına koymadı. Her türlü baskı uygula-narak direniş bastırıldı. Direnişin bastırılmasının ardından Türk Metal’den istifa ederek Birleşik Metal İşçileri sendikasında ör-gütlenen işçilerin 82 tanesi Ford ve Türk Metal işbirliği içerisinde işten atıldı!

Bu mudur Ali Koç’un vic-dan sahibi kapitalizm karşıtlığı? Kuşkusuz değildir. Bırakalım

karşı olmasını, kapitalist barbar-lığın en sahici savunucularından birisidir Ali Koç.

Kapitalizm, ezilenlerin baskı altına alınması ve sömürülmesi, bu yolla burjuva sınıfının zengin-liğine zenginlik kattığı sistemin adıdır.

Ve bu sistem Ali Koç’ların yani “vicdanlı” kapitalist burjuvaların ortadan kaldırabileceği bir şey değildir.

Bunu yapacak olanlar, Ali Koç gibi kaybedeceği çok şeyi olanlar değil “zincirlerinden başka kaybe-decek bir şeyleri olmayanlar”dır. Yani işçi sınıfıdır.

Fakat eğer Ali Koç kapitalizm ile ilgili bu kadar rahat atıp tutabili-yorsa bu onun, şu anda korkacağı bir anti-kapitalist sınıf hareketi-nin neredeyse olmayışındandır. Bugün işçi sınıfı ve ezilenlerin kapitalist sisteme karşı ciddi bir mücadelesi olsa Ali Koç bu lafları edemeyecektir!

Sonuç olarak kapitalist sistem orasını burasını düzelterek ‘in-sanileştirebileceğimiz’ bir sistem değildir. Sömürü kapitalizmin do-ğası gereğidir. Bu sömürünün or-tadan kalkması işçi sınıfı önderli-ğinde bir devrim ile mümkündür. Ve bu Ali Koç’lara rağmen er ya da geç gerçekleşecektir.

Kasım 2015

Kısa... Kısa...

BAKIR MADENİNDE GREVRize’nin Çayeli İlçesi Madenli

Beldesi’nde bulunan ve Türkiye'nin en büyük bakır madeni olan Çayeli Bakır İşletmeleri’nde 320 işçi greve çıktı.

Çayeli Bakır İşletmeleri i le Türkiye Maden İşçileri Sendikası arasında sürdürülen toplu iş söz-

leşmesi görüşmelerinde sıfır zam önerisinin kabul edilmemesi üze-rine grev kararı alındı.

MUNZUR SU’DA GREVD er si m O v a c ı k i lç e s i nde

DİSK/Gıda-İş Sendikası üyesi Munzur Su işçileri, Munzur Su AŞ Yönetim Kurulu’nun toplusöz-

leşme görüşmelerindeki uzlaşmaz tutumunu kabul etmeyerek greve çıktı. Munzur Su AŞ Yönetim Kurulu’nun kendilerini oyaladı-ğını belirten işçiler, başta ücret artışı olmak üzere talepleri kabul edilene kadar mücadelede edecek-lerini belirtiyorlar. İşçiler geçtiği-

miz yıl greve çıkmış, 4 gün süren grev Munzur Su AŞ’nin sendikal örgütlenmeyi kabul etmesi üze-rine sona ermişti.

Grevin 9. gününde fabrika yö-netimi 2’si sendikanın işyeri tem-silcisi olmak üzere toplam 7 işçiyi işten attı.

Page 5: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

5

İşçiler, işten çıkarıldıklarını Munzur Su AŞ yönetimin telefon-larına attıkları mesajla öğrendiler. Atılan mesajda, devamsızlık, gö-revi yapmamakta ısrar ve kanun dışı grev gerekçe gösterilerek, no-ter aracılığıyla işten çıkarıldıkları belirtildi.

Yönetimin bu uygulamasıyla grevi kırmayı amaçladığını be-lirten işçiler, ne olursa olsun di-renişten vazgeçmeyecek lerini belirtiyorlar.

GAMAK’TA LOKAVT!

İstanbul Ümraniye Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde ku-rulu bulunan Gamak motor fab-rikasında 15 Ekim’de başlayan grev sürüyor. Gamak patronu grevi kırmak için lokavt ilan etti. Lokavt kararının 20 Kasım’dan itibaren uygulanacağı bildiri-lirken, Çelik-İş Sendikası üyesi işçiler ücret adaletsizliğinin gide-rilmesi ve düşük ücretlerin artı-rılması talebi kabul edilene kadar grevden vazgeçmeyeceklerini söy-lüyor. İşçilerin fabrika bahçesine kurdukları konteynerde bekleyişi sürüyor.

DEMİR ÇELİK İŞÇİLERİNDEN EYLEM

S i v a s D e m i r Ç e l i k İşletmeleri'nde (SİDEMİR) çalı-şan ve 4 aydır ücret alamadıkları için bir süredir eylem yapan işçi-lerden bazıları bir iş merkezinin çatısında eylem yaptı.

Bir ay önce üretimi durdurulan ve 4 aydır ücretlerini alamayan SİDEMİR işçileri şirkete kayyum atanması nedeniyle eylemlerine ara verdi. Kayyum heyeti ile gö-rüşen işçiler, fabrika yönetimi tarafından kendilerine işten çıka-rılacaklarının söylenmesi üzerine Sivas kent meydanında toplandı. Bir süre burada bekleyen işçiler-

den 20 kişi, saat 16.00 sıralarında Çelik-İş Sendikası'nın bulunduğu 6 katlı Kavukçu İşhanı'nın çatısına çıkarak eylem yaptı.

EKMEK İŞÇİLERİ GREVE ÇIKTI

T ü r k - İ ş , Te k G ı d a - İ ş Sendikasının örgütlendiği İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kent Ekmek Fabrikasında anlaşma sağ-lanamadığı için işçiler 30 Ekim sabahı greve çıktılar. Grev sabah saat 07.00’da başladı, işçilerin üre-timi durdurması nedeniyle Kent

E k m e k b ay i-lerinde ekmek satılamadı.

TELEKOM İŞÇİLERİ İŞ BIRAKTI

T ü r k T e l e k o m ’ d a A R T t a ş e r o -

nuna bağlı olarak çalışan işçiler, yapılan haksızlıklara karşı tep-kilerini göstermek ve taleplerini dile getirmek için çeşitli eylemler gerçekleştirdiler.

Taşeron ART firması telefonla-rına attığı mesajlarla işçileri işten çıkarmakla tehdit etti. Daha sonra

bazı işçileri işten attı.Atı lan iş-

çi lerin geri a l ı n ma sı n ı, üc re t le r i ne i y i l e ş t i r m e z a m m ı ya-pılmasını ve diğer sorun-l a r ı n ı n d a çözülmesini t a le p e den i ş ç i l e r 2 9

Ekimde, Türk Telekom İstanbul Anadolu Yakası Bölge Müdürlüğü önünde toplandılar. Telekom iş-çileri, iş güvenliği önlemleri alın-madığı için hayati tehlike altında çalışmak zorunda kaldıklarını, kullandıkları teknik araçların arı-zalarının kendilerine fatura edil-diğini, 470 taşeron firma işçisinin haklarını alamadığını, ücretlerin-den keyfi kesintiler yapıldığını, sesini çıkaran işçilerin işten çıka-rıldığını ifade ettiler.

İşçiler talepleri kabul edilinceye kadar iş bırakma eylemlerini de-vam ettireceklerini belirtiyorlar.

IFF İŞÇİLERİNDEN BASIN AÇIKLAMASI

G e b z e O r g a n i z e S a n a y i Bölgesinde kurulu bulunan IFF Aroma ve Esans Sanayi fabrikası-nın işçileri, sendikal örgütlenme çalışması nedeniyle işten atıldılar.

IFF işçileri direnişlerinin 67. gününde fabrika önünde bir ba-sın açıklaması gerçekleştirdiler ve haklı mücadelelerine yönelik bas-kıları kınadılar.

BAYTEKS’TE DİRENİŞ

İstanbul Florya’da bulunan ve tül üretimi yapan Bayteks’te, iş-ten atılan 7 arkadaşlarının işe iade edilmesi ve sigorta primlerinin gerçek ücretleri üzerinden yatı-rılmasını isteyen 25 nakış işçisi 3 gün boyunca iş bıraktı. Bunun üzerine patron, işyerindeki tüm işçilere hakaret ederek işten çı-kardı. 19 Kasım Perşembe günün-den itibaren işçiler, işyeri önüne çadır kurarak direnişe geçti.

HEMŞİRELER İŞ BIRAKTITürk Sağlık-Sen üyesi hemşire-

ler, yoğun iş yükü ve fazla mesaiye karşı yarım gün iş bıraktı. Ankara

Gazi Üniversitesi Hastane bahçe-sinde bir araya gelen hemşire-ler, “Vurur yüze i f a d e s i , y i n e mi mesai bita-nesi”, “Baskılar b i z i y ı l d ı r a -

maz”, “Hemşireler kan ağlıyor”, “Çocuğumu gören var mı?” pan-kartları taşıdı, “Yönetim uyuma hemşirene sahip çık”, “Köle de-ğil hemşireyiz” sloganlarını attı. Hemşireler hastane bahçesinde yürüyüş düzenledi.

TAŞERON İŞÇİLER DİRENİŞTE!

Nakliyat İş Sendikasında ör-gütlendikleri için işten çıkarılan Adana PTT Başmüdürlüğü taşe-ron işçileri başmüdürlük önünde

işe iade talebi ile direniş başlattı. İşten atılan 4 işçi yak laşık 20 ay önce başladık-ları örgütlenme çalışmasına kar-şılık olarak ta-şeron firmanın işçi leri, çeşit l i

baskılar, mobbing uygulamaları, asılsız gerekçelerle ücret kesintileri ve ücretlerini ödemeyerek istifaya zorladığını belirtiyorlar.

TAŞERON İŞÇİLERİNDEN EYLEM!

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi taşeron işçi-leri, eylem yaparak seçim öncesi verilen sözleri hatırlattı.

Taşeron işçiler, “Şimdi seçim-den önce verilen sözlerin yerine getirilme zamanı. Taşeron çalışma yasaklansın, tüm işçiler kadroya alınsın. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsın” dedi.

Page 6: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

6

BİRLEŞİK METAL İŞ, METAL İŞÇİLERİNİN SENDİKASIDIR!

Bi r l e ş i k M e t a l İ ş ç i l e r i Sendikası’nda (BMİS) uzun

yıllar Genel Sekreter Yardımcılığı ve Toplu İş Sözleşmesi Uzmanlığı yapan Mehmet Beşeli 13 Kasım’da “işin reorganizasyonu” gerekçe-siyle işten atıldı. İşten çıkarılma-sının ardından Beşeli, Facebook sayfasından sendika yönetimi ile ilgili ciddi iddialarda bulundu.

Mehmet Beşeli:Birleşik Metal İş Genel Başkanı

Adnan Serdaroğlu’nun, metal grevinin ertelenmesi öncesinde Bakanlık ile yaptığı görüşmede, Bakanlığın gerekçeli kararında yer alan milli güvenlik, ihracat ya-pan firmalar, ülke ekonomisinin göreceği zarar gibi aynı içerikli bir konuşma yaptığı, toplantı-dan çıktıktan sonra kendisinin Serdaroğlu’na “Bakan senin grevi ertelemeyi talep ettiğini anlamadı galiba” dediğini,

Mayıs ayının başında gelişen ve ilk kıvılcımını Renault işçileri-nin yaktığı metal direnişi sonrası, Bursa şubesi aracılığıyla Türk Metal’den kopan işçilerin Birleşik Metal İş’te örgütlenmesi çalışması yürüten bir işçinin, oradaki ör-gütlenmeyi engellemek amacıyla çalıştığı işyerine gönderilmek istendiğini,

Sapanca Eğitim Tesislerinde ya-pılan tadilat sürecinde ciddi mik-tarda yolsuzluk yapıldığını,

Bir bölgede yürütülen müca-deleler sonucu elde edilen bir hakkın, işverene geri verilmeye çalışıldığını,

Sendika merkezinde çalışan kişilerin keyfi bir şekilde işten attırıldığını,

Sendikaya bağlı kurulların iş-levsiz hale getirilmeye çalışıldığını vb iddia ediyor.

Bu iddialar oldukça ciddi id-dialardır. Birleşik Metal İş Genel Yönetim Kurulu bu iddialara açık, şeffaf, net yanıt vermelidir.

Bu idd ia la r k a rşısı nda 16 K a sı m’ d a S end i k a Yönet i m Kurulu adına BMİS web sitesi üzerinden bir açıklama yayın-landı. Bu açıklamada, getirilen id-dialara tutarlı cevaplar verileceği yerde meselenin geçiştirilmeye çalışıldığını ve kişisel saldırılarla iddiaların boğulmaya çalışıldı-ğını görüyoruz. Bu yöntem her fırsatta demokratik bir sendikal anlayışa sahip olduğunu belir-ten, özellikle Mayıs ayında metal

işçilerinin direnişi sonrası Türk Metal’den koparak gelen işçilerin umudu ve alternatifi olduğunu söyleyen bir sendikanın eleştiriler ve iddialar karşısındaki yöntemi olmamalıdır.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada “şu tereddütsüz bir şekilde bilinsin ki, yönetim kurulumuzun veremeyeceği hiç-bir hesap yoktur.” iddiasında sa-mimi ise buna uygun bir yaklaşım sergilemelidir.

Mehmet Beşeli’nin getirdiği id-dialar karşısında yine sendikanın Genel Yönetim Kurulu adına yapı-lan aynı açıklamasında; “Renault örgütlenmemiz üzerinde hassa-siyetle durduğumuz bir konu-dur. Orada çalışma yapan arka-daşımızla ilgili konu da, onun iddia ettiği gibi değildir. O arka-daşımızla ilgili belirsizliğin or-tadan kaldırılması için çalıştığı şirket yönetimine yazışma yapı-larak kendisine çalışmalarının devamı için kolaylık gösterilmesi istenmiştir.” denmektedir.

Bu nu iddia eden Yöneti m Kurulu, bu yazışmayı yayınlaya-rak işe başlayabilir mesela!

Ya da Meh met B eşel i ’n i n Sapanca tesisleri ile ilgili yolsuzluk iddiaları karşısında 17 Kasım’da Zeki Koç adında birisiyle yapılan iş sözleşmesinin faturasının olup olmadığını, varsa bu faturayı üye-leri ile paylaşması, şeffaf lık ilke-sine bağlı olduğunu söyleyen sen-dika yönetiminin yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Vs.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası işçilerin sendikasıdır. İşçilerin daha iyi çalışma ve yaşam koşul-ları için, işten atılmak da dahil bir çok bedeli göze alarak mücadele eden, örgütlenen metal işçilerinin örgütüdür.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası bir dizi başka sendika ile karşı-laştırıldığında daha mücadeleci bir sendikadır. Bunda kuşkusuz sendika içerisinde bedeli ne olursa olsun doğruları söylemekten ka-çınmayan, işçi sınıfının çıkarla-rından yana tavır koyan kesimle-rin önemli bir payı vardır.

Sınıf sendikacılığı iddiası olan-ların sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda çalışması gerekir. Sendika içi demokrasi olmalı-dır. İşçilerin söz ve karar sahibi olması sağlanmalıdır. Sendika

içinde eleştiri özgürlüğü olma-lıdır. Profesyonel sendika yöne-ticileri en fazla iki dönem görev yapmalıdır. Yöneticilerin ücretleri metal işkolunun kalifiye işçi ücreti düzeyinde olmalıdır. Hesaplar her işçinin denetleyebileceği şekilde açık ve şeffaf olmalıdır. Toplu iş sözleşmeleri işçiler onay verme-den imzalanmamalıdır. Grev’e çıkma ve bitirme işçilerin onayı ile olmalıdır vb.

26-27 Aralık 2015 tarihinde sen-dika 19. Olağan Genel Kurulunu toplayacaktır. Genel Kurula az bir süre kala bu tür iddiaların gün-deme gelmesi, Genel Kurulu daha da önemli hale getirmektedir. Yeni yönetimin belirlenmesinde genel kurul delegelerine önemli görevler düşmektedir.

Bu Genel Kurul; mücadeleci bir sendikal anlayışın yönetim kade-melerinde de temsil edilmesi, ve-remeyeceği hiçbir hesabı olmayan demokratik ve şeffaf bir sendikal anlayışın hakim olması için üze-rine düşeni yerine getirmelidir.

İşten atılan Mehmet Beşeli işe geri alınmalıdır.

Aşağıda, yürüyen tartışmanın içeriğinin daha iyi anlaşılması açısından önce Birleşik Metal İş Sendikasının yayınladığı açık-lamayı, arkasında da Mehmet Beşeli’nin Facebook hesabı üze-rinden yayınladığı cevap yazısını yayınlıyoruz.

BİRLEŞİK METAL İŞ GENEL YÖNETİM KURULU/ BASIN BÜLTENİ

Son birkaç gündür sosyal med-yada çok ciddiye alınacak tarafı olmasa da sendikamızla ilgili çı-kan mesnetsiz haberlere yönelik yönetim kurulumuzun bilgilen-dirme açıklamasıdır.

Birleşik Metal-İş Sendikası yaklaşık 70 yıldır metal işçilerine onurlu ve defosuz bir şekilde hiz-met vermektedir. Bu süre içeri-sinde asla kirli insanları barındır-mamış eğer çıkmışsa dışarı atmış ve kirli işlerin yapılmasına müsa-ade etmemiştir.

İşçilerin alın terinden kesilen aidatları kutsal bir emanet gibi korumuş ve kollamıştır. Tarihi boyunca bu konularda kendi-sine atılmaya çalışılan çamurlar hep atanların yüzüne yapışmış-tır. Bugün de hiçbir çamur, asıl-sız iddia sendikamızda karşılık

bulamayacaktır.Çünkü sendikamızda sınıfsal

sendikal ahlaka uygun bir yöne-tim anlayışı, bununla birlikte ola-ğanüstü bir şeffaflık ve sağlıklı bir denetim mekanizması işlemekte-dir. Bütün üyelerimiz sendikamı-zın mali konularını inceleme hak-kına sahiptir. Diledikleri zaman yanlarına da bu konuda uzman-laşmış kişileri de alarak harcama-larımızı, maaşlarımızı, mal varlık-larımızı ve hepimizin üzerindeki varsa avansları inceleyebilirler.

Bu sendikada Üyelerimizden kesilen aidatların 1 kuruşuna dahi gözümüz ve namusumuz gibi sahip çıkma ilke ve geleneğimiz vardır.

Sendikamız yaklaşık bir aydır. Yasa gereği yeminli mali müşavir denetimindedir ve ayrıca her üç ayda bir sendika merkez denetim kurulumuz denetimlerini yap-makta ve raporlarını tutmakta-dırlar. Şu ana kadar da asla sendi-kamızın yüzünü kara çıkartacak bir sonuç ortaya çıkmamıştır ve çıkmayacaktır.

Yıllar önce emekli olan ve ça-lışmaya devam eden bir Sendika çalışanımız uzun zamandır aşırı içki müptelalığından olsa gerek akşamın belli saatlerinden sonra kontrolsüz bir şekilde sendikamı-zın iç mail gurubundan sendika çalışanlarımıza, merkez yönetici-lerimize ve sosyal medya üzerin-den şube yöneticilerimize yönelik bir sendika çalışanımızın ağzına yakışmayan kelime ve cümleler kullanarak hakaret ve tehditler yağdırmaktadır.

Bu uygunsuz ve sendikamıza yakışmayan davranışlar ve söy-lemler sonucu, bu disiplinsiz dav-ranışları sonrası uyarılarımızı da dikkate almaması nedeniyle yö-netim kurulumuz kendisi ile yol-larını ayırmak zorunda kalmıştır.

Ancak aynı günün akşamı iti-barıyla yine sosyal medya üzerin-den 12 yıl bu yönetimle çalıştığını unutarak asılsız iddialarla sen-dikamızın canını acıtma, zarar verme ve intikam alma duygu-suyla hiçbir karşılığı olmayan suç-lamalar getirmiştir.

Biz bunları sendika ile yollarını ayıran bir kişinin hezeyanları ola-rak değerlendiriyoruz.

Bu iddialarla ilgili acaba neden bu güne kadar susmuştur. Eğer sendikamız nezdinde asla kabul

Page 7: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

7

edilemeyecek olumsuzluklar bil-gisi dahilindeyse bugüne kadar bunları dile getirmemesi bu du-ruma kendisinin de ortak oldu-ğunu göstermez mi?

Acaba işten ayrılınca mı aklı ba-şına gelmiştir?

Yoksa ben varsam her şey mü-bah, ben yoksam her şey kö-tüdür megalomanisi içinde mi davranmaktadır?

Ya da yaklaşık bir ay sonra yapı-lacak Genel Kurul öncesi “ne ka-dar zarar versem kardır” mantığı ile mi hareket etmektedir?

Şu tereddütsüz bir şekilde bi-linsin ki, yönetim kurulumuzun veremeyeceği hiçbir hesap yoktur.

Grev ertelemesiyle ilgili sendi-kamız anayasa mahkemesine mü-racaat etmiştir ve tazminat davası açmıştır. Onun dediği gibi bir sı-nıf düşmanı tavır olsa idi dişe diş verilen o mücadele günleri içinde Hükümet ve MESS ondan önce davranır ve grev ertelenmesi için söylenen ahlaksız teklifi deşifre ederdi.

Ancak MESS grevleriyle ilgili tartışmaların yapıldığı o günlerde kendisinin grev isteyen temsilci ve yöneticilerle ilgili sarf ettiği ağıza alınmayacak sözler hala kulaklarımızda çınlamaktadır. O kritik günlerde sosyal medyada alay edercesine yaptığı “yemek tarif leri” herkesin malumudur ve grevle ilgili yaklaşımının en çar-pıcı delilidir.

Renault örgütlenmemiz üze-rinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur. Orada çalışma ya-pan arkadaşımızla ilgili konu da, onun iddia ettiği gibi değildir. O arkadaşımızla ilgili belirsizliğin ortadan kaldırılması için çalıştığı şirket yönetimine yazışma yapı-larak kendisine çalışmalarının devamı için kolaylık gösterilmesi istenmiştir.

Ayrıca Sendika yöneticilerimiz MESS yöneticileriyle Grev müca-delesinden bu yana hiçbir görüşme yapmamıştır. Sadece kendisi söz-leşme süreçlerinden kaynaklanan

görüşmeler yapmıştır. Birileri hakkında aslı olmayan

iddialarda bulunmak ve komplo teorileri kurma konusunda usta olan bu kişi, Renault çalışması ya-pan Bursa yöneticimizin MESS’e şikayet edilmesi gibi absürt iddia-sını ispat etmekle yükümlüdür.

Sonuç itibarıyla sendikamız kir tutmaz bir sendikadır ve bütün çamurları püskürtecek bir temiz yapıya sahiptir.

Hiçbir karşılığı olmayan asılsız suçlamalar sadece başta Renault örgütlenmesi olmak üzere yapılan çalışmalarımıza zarar vermesin-den öte sarı sendikaya bunları ar-sız ve yüzsüz bir şekilde kullanma fırsatı verir.

Umarız bu davranışlar bunlara hizmet vermek için yapılmıyor-dur? Umarız bu şahıs, bir zaman-lar birlikte çalıştığı ve 2003 yılında yapılan Genel Kurul’da Genel Başkanlığı kaybederek şimdi Türk Metal’e danışmanlık yapan Ziya Yılmaz’ın arkasından döktüğü gözyaşlarından sonra bilerek veya bilmeyerek onunla aynı saf larda yer almaz.

Benden sonrası tufan anlayı-şıyla, zarar vermek için her yol mübah mantığı ile sergilenen dav-ranışlar üyelerimiz tarafından da tepki ile karşılanmıştır.

Bu yaşananlardan sonra da gö-rülmüştür ki Yönetim kurulumuz çok doğru doğru bir karar vermiş ve böyle sorumsuz, tahripkar bir anlayış taşıyan kişiyle yollarını ayırmıştır.

Tek ü z ü nt ü mü z y ı l l a rd ı r Birleşik Metal üyelerinden kesilen alın terinden maaş alan bir kişinin sendikaya zarar vermek için aşırı derecede saldırgan bir yol tercih etmesidir.

Sendikamız bu onurlu yolda her türlü ihanete karşı sonuna kadar yürümeye kararlıdır.

Tüm üyelerimize ve ilgi taraf-lara saygı ile duyurulur.

BİRLEŞİK METAL-İŞGenel Yönetim Kurulu16.11.2015

M E H M E T B E Ş E L İ ’ N İ N CEVAP YAZISI:

BEN MEHMET BEŞELİ!B İ R L E Ş İ K M E T A L İ Ş

SENDİKASI’NIN Genel Sekreter Yardımcısıyım.

2002 yılından itibaren sendi-kama hizmet verdim. Çok sayıda yönetici ve temsilci ile birlikte ça-lıştım. Benim çalışma tarzımı ör-gütüm gayet iyi bilir.

Bu 13 yıl içinde gecemi gündü-züme katarak çalıştım.

Bu nedenle bireysel ve sosyal olarak çok bedel ödedim.

Sendikanın son 12 y ı l ında önemli bir ağırlığı olan birine sendikaya çamur atıyor diyerek, gerçekleri gözden gizleyeceklerini sananlar yanılıyorlar.

Ben sendikamı ve üyelerimizi toplu sözleşme masalarında temsil ettim. İşçi hak ve özgürlüklerini işverenlerin, işveren örgütlerinin, hükümetlerin karşısında hiç taviz vermeden savundum.

Sendikamın son 12 yıl içinde yaptığı açıklamaların, broşürlerin, raporların, bildirilerin çoğu be-nim kalemimden çıktı.

Onlar okuduklarını inanmadan okuyor olabilirler ama ben düşün-celeri ve yazdıkları için kelle ver-meyi göze alan bir siyasal görüşe sahibim.

Ben ya zd ığ ı m bi ld i r i lerde Birleşik Metal İş’e gerçek sendika, sınıf sendikası diye yazıyorsam, buna inandığım için yazıyorum.

Birilerinin hoşuna gitsin diye hiç kalem oynatmadım ve oynatmam.

Özellikle Birleşik Metal İş üye-lerinin bu gerçeğe dikkat etmesi gerekiyor.

Sendika yöneticisi eşittir sen-dika anlayışı, bir diktatörlük gös-tergesidir. Ve her diktatörlük gibi yalakaları tarafından bu anlayış canlı tutulur.

Bir sendika uzmanı ya da çalı-şanı sendika yöneticisini eleştir-diği zaman ya da yaptığı yolsuzluk ve usulsüzlükleri söylediği zaman sendikasını koruyor demektir. Çünkü o yönetici işçilerin dava-

sına ve sendikaya gerçekten zarar vermektedir.

Genel Yönetim Kurulu’nun 16 Kasım tarihli açıklamasında be-nim işten atıldıktan sonra sen-dikaya karşı saldırı başlattığımı söylüyor ama kendisiyle çelişiyor. Atılmadan önce uzman ve yöne-ticilerin dahil olduğu iç haber-leşme grubunda bir takım şeyleri söylediğimi ve uyarıldığımı kabul ediyor.

Orada söylediklerim şunlardı: 1) Renault eğitimlerine önerilen

4 konu başlığına bir beşincisini ekleyin ve eğitimlerde Renault işçilerine orada canla başla, kelle koltukta çalışan arkadaşımızı ör-gütlenme faaliyetini bırakması ve işyerine geri dönmesinin bizzat genel başkan tarafından isten-diğini de anlatalım, diye tepki gösterdim. Üstelik aynı günlerde MESS Merkezi ve MESS’in Bursa bölge temsilciliği Türk Metal’in yönlendirmesi ile arkadaşımızın işyeri ile ilişkisini sıkıntıya soka-cak girişimler yürütüyordu.

2) Daha önce muhasebe servi-sinde çalışıp sonra toplu sözleşme dairesinde görev yapan ve daire-nin mahkemelerden gelen emsal ücret hesaplamalarını yapan ka-dın arkadaşımızın iş koşullarında esaslı değişiklik önererek, danış-mada görev yapmasının istenmesi ancak bu arkadaşın bunu kabul etmemesi nedeniyle haksız yere iş akdinin feshedilmesine yönelik olarak hukukçu olmasına rağmen mesleğini yapmayıp eğitim dairesi uzmanı görevini yürüten kişi-nin genel yönetim kuruluna fesih bildiriminde hangi ifadeleri kul-lanmaları gerektiğini önermesine tepki gösterdim. Haksız yere işten atılan ve atılırken her türlü insan-lık dışı uygulamaya tabi kılınan birini savunmayan bir sendika uzmanına hangi sıfatın yakışaca-ğını sordum.

3) Genel Sekreterlik bünyesinde görev yapan uzmanların dışarıda bırakılarak, diğer uzmanlarla iş yapılmasına tepki gösterdim.

Page 8: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

8

Yani kısaca, sendikanın örgüt-lenmesini zaafa uğratacak bir ka-rarı yok sayarak eğitim programı yapılamayacağını söyledim. İşten atılan kadın çalışanın haksız yere işten atıldığını, sendika uzmanlık bilgisinin işten atılanın lehine de-ğil aleyhine kullanılmasına tepki gösterdim. Ve uzmanların kolektif çalışmasının ortadan kaldırılma-sına dikkat çektim.

Bunlar sendikaya kara çalmak mıdır? Sendikaya zarar verenleri uyarmak mıdır?

Şimdi gelelim bugüne kadar konuşu lmayan diğer önemli konulara!

İlk önce mali konu hakkında daha önce bilgim varmış, sakla-mışım. Bu ifadenin kendisi mali konuda söylediklerimde ne kadar haklı olduğumu ortaya koyuyor.

Genel Yönetim Kurulu, açıkla-masında sendikanın yeminli mali müşavir ve kendi denetim kuru-luyla denetim altında olduğunu isteyenin gelip hesapları incele-yebileceğini söylüyor. Meraklısı araştırsın. Sendikada şu anda çalışan yeminli mali müşavir ile kim aynı fabrikada aynı dönemde bulundular. Ve bu mali müşaviri acaba hangi sendika görevlisi bu-lup getirdi?

Şeffaflık iddiası taşıyanlar “gelin hesaplara bakın” demez sadece. Hangi yöneticinin üzerinde kaç bin lira avans var bu avanslar ne-relere yapılmış bunları açıklar ve bunu düzenli aralıklarla yapar. Bunu yaparsanız şeffaflık iddianı-zın karşılığı olur.

Sosyal medyada paylaştığım yolsuzluk meselesini biraz daha açmak gerekiyor.

Ancak bundan önce genel yöne-tim kurulu, sendika denetim ku-rulunun kendilerine söz konusu faturasız harcamanın kapatılması konusunda yazılı ve sözlü uyarıda bulunmuş mu bulunmamış mı bunu bir açıklasın! Şeffaflık ilkesi gereği!

Denetim kurulunun bu uyarı-ları ardından sendika kasasından naylon fatura karşılığı 250 bin lira ödenmek suretiyle açığın kapatıl-dığını da açıklayıversin.

Olayın özü şu: Sapanca tesis-lerinin tadilatı için bir şahısla sözleşme imzalanıyor. Bu şahısa işlerin karşılığında yüklü mik-tarda ödeme yapılıyor. Ancak daha sonra aralarında ne geçiyor ise şahıs fatura vermeyeceğini, eksik ödeme yapıldığını söylüyor. Denetim Kurulu’nun müdaha-lesi ve uyarılarıyla vergisini öde-yerek başka bir şahısla sözleşme yapıyor ve fatura almak zorunda kalıyorlar.

İşi başkasına yaptırıp faturayı

başkasından alıyorlar.Şimdi soruyorum: İşçi lerin

alınterinden kesilen aidatlar ko-nusunda çok titizleniyordunuz da niye yüzbinlerce lira gereksiz har-cama yaptınız. Bu parayı kongre öncesinde kendi cebinizden sen-dikaya ödemeye ne dersiniz?

250’nin gereksiz harcama ol-duğu ortada. 750 yani büyük kısım ise tam bir muamma. Ne yapılmış, ne kadar demir, kum, çimento kullanılmış tam bir bilinmezlik.

Bu bir milyon lira işçinin alın-teri ise bunun hemen iade etmek zorundasınız. Namusu gibi koru-mak anlayışı nedeniyle!

Genel Yönetim Kurulu sendika-nın işleyişinden o kadar habersiz ki denetim kurulu raporlarının bir nüshasının genel sekreterlikte dosyalandığından haberi yok. Önce diyor ki, biliyormuş ama saklamış, sonra diyor ki gerçek değil.

İşi yapan, sendikayı zarara uğra-tan ve bunu saklayan ben değilim kendileri. Nasrettin hoca fıkrasın-daki gibi soyulan hoca suçlu, so-yanın hiçbir suçu yok. Üstelik bu mesele çok eski bir mesele değil.

Ancak şurası net ki olayın ken-disi gerçek!

Önemli olan ve hesabı sorul-ması gereken de bu. Bu hesabın da benden değil, genel yönetim kuru-lundan sorulması gerekir.

Grev erteletme talebi ile ilgili olarak:

Grev ertelemeye karşı sendika-mız elbette ki hukuki mücadele-sini vermiştir, vermeye de devam edecektir.

Grevden bir gün önce bakan-lıkta yapılan görüşmede 2 MESS yöneticisi, Çalışma Bakanı ve ba-kanlıktan üst düzey iki görevli ve sendikamızı temsilen 4 kişi vardı.

Bakanlık bizden önce MESS yetkilileri görüşmüş onların gö-rüşlerini öğrenmişti.

Birlikte toplanmadan önce bi-zim de görüşlerimizi aldı. Biz toplu sözleşme masasında neleri savundu isek onları savunduk.

MESS’le yapılan toplantı gergin ve çatışmalı geçti.

MESS çıktıktan sonra Bakan bizim heyetimizle görüştü. Bu görüşmede Serdaroğlu, Bakanlar Kurulu’nun grev erteleme gerek-çelerinin benzerini yani milli güvenlik, ihracat yapan firmalar, ülke ekonomisinin göreceği zarar gibi bir konuşma yaptı.

Çıktıktan sonra kendi aramızda değerlendirirken kendisine aynen şunu söyledim: “Bakan senin grevi ertelemeyi talep ettiğini anlamadı galiba.”

Demek ki gerektiği yer ve za-manda tepkimi koymuşum. Bu

kadar. Olayın çok sayıda şahidi var. İstenirse onlara sorulur.

Genel yönetim kurulu diyor ki genel başkan grev ertelemeyi talep ettiyse MESS ve hükümet bunu sendikanın aleyhine kullanmaz mıydı?

Ne MESS aptal ne de hükümet! Bu sendikanın en tepesinde iyi bir adamımız var, der ve bu gerçeğin açığa çıkmasını istemezler.

Şimdi gelelim şu uzun yıllar-dır emekli olma, alkol müptelası olma, ağza alınmayacak kelime ve cümlelerle tehdit etme, saldırma işine.

Birincisi evet emekliyim ama u zu n y ı l lard ır değ i l . Geçen y ı l A ğ u stos ay ı nd a oldu m. Emekliliğimi niye yazının içine soktular anlamış değilim. Ama ben sendikada çalışan emeklilere bu yönetim tarafından yapılan bir haksızlığı buradan duyurmuş olayım. Sendikamızın genel mer-kezinde çalışan oldukça fazla sa-yıda emekli var. Genel Yönetim Kurulu üyelerinin çoğunluğu da emekli. Sendika çalışanlarının emekli olduktan sonra sendika-dan aldıkları maaş indirilirken, aynı uygulama emekli yöneticiler için geçerli değildir.

Yazacak bir şey bulamayan bel altı vurmaya başlar. Evet ben alkol kullanıyorum. Geçmişte sigara müptelasıydım ama bir günde bı-raktım. Alkole müptela değilim zaten gelirim yetmez, ama onu da hemen bırakırım. Ben namaz kılan biri olsaydım demek ki ya-zılarını sabah namazından sonra yazıyor da diyeceklerdi.

Koltuk için kırk tane takla atan kişinin ismini hiç anmadığım halde, sendikadan okuyanların bile ya kimin için yazdın dediği bir yazı, o kişi ya da başkaları tara-fından üzerine alınıyor ise, bu la-fın gücünü ve bu sendikada ilkesiz birlikteliklerin kurulduğu koltuk için her şeyin göze alındığını gös-terir. Başka bir şeyi değil. Bu sen-dikada ilkesiz birliktelikler, günü ve koltuğu kurtarma hesaplarının olmasını tepki gösteririm, hesap sorulmasını isterim. Çünkü bu sendika işçilerin örgütü. Adamın arkasından kırk yıl küfredeceksin, hırsızlığından, fırıldaklığından bahsedeceksin, bir günde can ci-ğer kuzu sarması olacaksın. Bu ahlaksız tavır kabahat olmuyor, ona ahlaksızlığı halk tabiriyle söy-lendiğinde saldırı ve tehdit oluyor.

Can Yücel’in yargılandığı mah-kemenin kararını tekrar hatırlat-mak istemiyorum.

Ha bir de sosyal medyada grev zamanı yemek tarifi paylaşmama ve grev isteyen yönetici ve tem-silcilere yönelik ettiğim laf lar ko-

nusu var. Evet grev döneminde çok sayıda

temsilci arkadaşımızla ve üyemizle yemek tarif leri paylaştık. Onlar yemek tarifinden çok yemek isim-lerini kullanarak MESS’e, Türk Metal ’e gönderme yapmak ve açıkçası birlikte eğlenmek içindi. Ben sosyal medyada herkesin gözü önünde örgütümüzün temsilci ve üyeleri ile bunu yaptım. Sizlerin odalarınızda, başka yerlerde, otel-lerde neler yaptığınızı bizim bilme şansımız yok.

Diğer taraftan genel yönetim kurulunun şundan haberi yok. Görüntüde yemek isimleri payla-şırken arka planda bir haberleşme ağı kurulmuştu. Grup sözleşme-sinin kapsamında olan tüm işyeri baş temsilcileri ile kapalı grup oluşturduk ve bütün işyerlerin-deki gelişmeleri oradan yaygınlaş-tırdık. Mücadeleyi birlikte ördük.

Gelelim Ziya Yılmaz mesele-sine. Süleyman Türker aramızda yok. Çetin abi (Uygur) ise hala sağ. Allah uzun ömür versin. 2003 Kongresini kazananlar Ziya’lar di-van tutanaklarını değiştirmesinler diye birlikte benim odamda ka-rargah kurmadık mı? Adnan da, Selçuk da, Özkan da, Celalettin de bunu unutmuş olamazlar. Ben Ziya’nın adamı idiysem göreve gelmelerinin hemen ardından niye basın açıklamalarından bü-tün diğer işlere yönelik olarak ge-niş yetki tanıdılar.

Böyle yalan ve dedikodu ile me-tal işçisini etkileyeceklerini sanı-yorlar ama başaramayacaklar.

İddialarını kanıtlayabilecek ol-salar yargıya gideceklerini ilan ederlerdi.

Ben metal işçilerinden çok şey öğrendim.

Hayatımın en güzel ve en sıkın-tılı günlerini Birleşik Metal İş’te geçirdim.

Çok yoldaşım oldu. Hayat boyu sürecek arkadaşlar edindim.

Onlar orada olduğu sürece bu sendika gerçek bir sınıf sendikası olarak kalmaya devam edecek.

Hiçbir diktatör, tek adam özen-tisi ve onun yalakaları buna engel olamayacak.

B en i s end i k a md a n k i ms e ayıramayacak.

Hep metal işçilerinin içinde ol-maya devam edeceğim. O yüzden bu yazı bir helalleşme yazısı değil.

Kapım, yüreğim onlara her za-man açık.

En kısa sürede tekrar birlikte ol-mak dileğiyle.

Yaşasın İşçilerin Birliği!Yaşasın DİSK!Yaşasın Birleşik Metal İş!16.11.2015

Page 9: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

9

KADIN CİNAYETLERİNDE “TAHRİK İNDİRİMİ”NE “İYİ HALE” SON!

25 Kasım; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele

Günü yaklaşırken Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin dur durak bilmediği bir dönem-den geçiyoruz.

Adalet Bakanlığı 2010 yılının Ağustos ayında kadın cinayet-leri ile iligli yaptığı açıklamada günde 3 kadının öldürüldüğünü söylemişti. Bu yılda binin üze-rinde kadının erkekler tarafından öldürüldüğü anlamına geliyor. Bu konuda devletin periyodik ola-rak yaptığı bir istatistiki çalışma olmadığı için gerçek sayının ne olduğu tam olarak bilinmiyor. Ancak Bianet’in basına yansıdığı kadarıyla tuttuğu kadına yönelik şiddet ve cinayet çetelesi şidde-tin boyutlarını ortaya koymaya yetiyor.

Basına yansıdığı kadarıyla 2014 yılında 281 kadın erkekler tarafın-dan katledildi. 2015 yılının Ekim ayına kadar ise toplam 236 kadın öldürüldü.

1926 tarihinde çıkarılan Türk Ceza Kanunu’nda (TCK), namus adına işlendiği iddia edilen cina-yetlerde cezai yaptırımda üçte bir oranında indirim öngörüyordu. Yani bir kadını öldüren bir erkek bunu ‘namusunu temizlemek ’ için yaptığını söylerse mahkeme ona alacağı cezayı üçte bir ora-nında düşürüyordu.

2005 yılında değiştirilerek yü-rürlüğe giren TCK’da kadınlara yönelik işlenen suçlar yeniden tanımlandı. Bu suçların kadın ci-nayetlerini içeren kısmında eski TCK’daki “namus saikiyle işle-nen suçlar” ifadesi yerine “töre sa-ikiyle işlenen suçlar” ifadesi kul-lanıldı ve “töre cinayeti” nitelikli insan öldürme suçu kapsamına alındı. TCK Kadın Platformu, yasanın çıkış sürecinde “töre ci-nayeti” yerine “namus cinayeti” terimi kullanılması yönünde ısrar etti ve namus adına işlenen cina-yetlerin nitelikli insan öldürme kapsamına alınmasını talep etti. Çünkü töre cinayetleri terimi namus adına işlenen cinayetleri gözardı ediyor ve töre ifadesi, ci-nayetleri, belli bir bölge ve aşiret yapısıyla ilişkilendiriyordu.

Yeni TCK’daki bu değişiklik ile birlikte “töre saiki” dışında işle-nen tüm kadın cinayetlerinde ka-til erkeklerin cezalarında indirim

yapılmasına zemin sunmuş oldu. Özgecan Aslan’ın 11 Şubat’ta

Mersin’in Tarsus ilçesinde bin-diği münübüs şofürünün tecavüz girişimine direndiği için vahşice katledilmesinin ardından kadına yönelik şiddetin önlenmesi ama-cıyla yapılan yasal düzenlemeler yeniden tartışmaya açıldı.

Kadın örgütleri ‘Özgecan Yasası’ adı altında kadına karşı işlenmiş suçlarda keyfi uygula-nan ceza ve tahrik indiriminin kaldırılması için bir kampanya başlattılar.

Kadın cinayeti davalarının ka-rara bağlanması en az bir yılı bu-luyor. Her yıl devam eden 1000 ci-varında kadın cinayeti davası var. Buna karşılık kadın örgütlerinin takip edebildiği dava sayısı maale-sef çok az. Kadın cinayetlerinin ta-mamı basına yansımadığı gibi, ba-sına yansıyan mahkeme sonuçları ise yüzü bulmuyor. Feministlerin, kadın örgütlerinin takip ettiği, ka-muoyunun gözünün üzerinde ol-duğu davalarda mahkemeler iste-seler de çoğunlukla bu davalarda katillere haksız tahrik indirimi ya da iyi hal indirimi uygulayamıyor. Örneğin Ayşe Yılbaş davasında katil Hüseyin Özmen’e ağırlaş-tırılmış müebbet cezası verilir-ken hiçbir indirime gidilemedi. Tıpkı Satı Korkmak, Pippa Bacca, Demet Eygi davalarında olduğu gibi. Kadınların takip ettiği Satı

Korkmak davasında karısını bo-ğarak öldüren Hasan Korkmak ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.

Ülkemizdeki erkek adaletin bu uyg u la ma sı , yen i k ad ı n cinayetlerinin önünü açıyor. Buna en somut iki örnek Sevim Zarif ve Ayşe Paşalı cinayetleridir. Sevim Zarif ’in katili Yaşar Özcan avukattı ve hukukun erkeklerin lehine olduğunu bilinciyle bu ci-nayeti işledi. İstikbal Yetkin’in ise internetten kaç yıl ceza alacağını hesap ettikten sonra Ayşe Paşalı’yı öldürdüğü ortaya çıkarıldı. Kadın örgütlerinin bu her iki davayı da takip etmesi sonucu her iki katile de haksız tahrik indirimi uygu-lanmadı. Yaşar Özcan müebbet; İstikbal Yetkin ağırlaştırılmış mü-ebbet cezası aldı.

Kuşkusuz kadın cinayetlerini önlemek katillere ağır cezalar ver-mek ile mümkün değildir. Ancak indirimlerle kuşa çevrilen ve cay-dırıcılığı kalmayan cezaların şid-det uygulayan erkekleri daha da cesaretlendirdiğini ve harekete geçirdiğini görüyoruz.

Türkiye’de yargının inisiyati-fine bırakılan haksız tahrik indi-riminin uygulanması için erkek olmak yetiyor. Cinayeti işleyen erkeklerin “kadınlık görevini yap-mıyordu”, “erkekliğime hakaret etti”, “bana küfretti”, “beni aldatı-yordu”, “cilveli saat sordu”, “tayt gi-

yiyordu” gibi açıklamaları mahke-melerin tahrik indirimi yapması için yeterli oluyor.

2014’de TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ı, evlenme teklifini ka-bul etmediği için 16 bıçak darbe-siyle öldüren ve müebbet hapisle cezalandırılan Orhan Munis’in eylemini mahkeme, “tasarlayarak öldürme” kapsamına almayarak Orhan Munis’i ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından kur-tardı. Mahkeme daha sonra açık-ladığı gerekçeli kararda; “İçindeki tutku derecesindeki aşırı sevgi-den kaynaklı duygusallığın et-kisi ve ruh hali üzerinde yarat-tığı hiddetle yanına bıçak alarak maktule ile her zaman buluş-tukları parka gitmesi ve o hid-detin sonucu olarak maktuleye bıçak darbelerini vurmasıyla” şeklindeki ibretlik açıklamaya imza attı!

Ya da Diyarbakır’da 2015 yı-l ının Şubat ayında üç çocuk annesi eşi Meyrem Yılmaz’ı ken-disini aldattığını iddia ettiği 12 yıllık eşini bıçaklayarak öldüren İbrahim Yılmaz’a ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası veren mahkeme, “haksız tahrik” uygu-ladı ve cezayı 24 yıla indirdi. Bu da yetmedi mahkemedeki “saygın tutum”u (!) gerekçe gösterilerek 20 yıla indirdi!

Bunlar bu yıl içerisinde erkek adaletin nasıl işlediğine dair iki örnek yalnızca. Bunun dışında basına yansımayan bu yönlü ka-rarların verildiği yüzlerce dava gö-rülüyor erkek adalet salonlarında!

Kadına yönelik şiddet, katliam erkek egemen kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçasıdır. Erkek ege-men sistem kadınları her alanda kuşatma altına alarak sindirmeye çalışıyor. Fakat bunda başarılı olamayacak çünkü artık şiddete uğrayan ya da katledilme tehdi-diyle karşı karşıya olan kadınlar sesini çıkarıyor, hayatlarına sahip çıkıyorlar.

Kadına yönelik şiddete ve her türlü ayrımcılığa karşı etkili bir mücadele yürütebilmek için kadın hareketinin güçlenmesi gerekiyor. Kadın hareketini büyütme müca-delesinde yerimizi almamız, erkek egemenliğine karşı mücadelemizi daha da güçlendirmemiz için iş başına!

23 Kasım 2015

Page 10: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

10

25 Kasım; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü Eylemlerinden

25 KASIM ESENYURT

ADANA’DA 25 KASIM

25 Kasım; Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası

Mücadele günü vesilesiyle Yeni Kadın Dünyası olarak içerisinde yer aldığımız, Esenyurt Kadın Platformu 24 Kasım Salı ak-şamı meşaleli yürüyüş düzenledi. “Erkek devlet şiddetine ve savaşa karşı direniyoruz! Hayatlarımızı savunuyoruz!” yazılı ana pan-kart, dövizler; aynı zamanda Ankara katliamında hayatlarını yitirenlerin resimlerinin yer aldığı “Kadınların öfkesi katilleri boğa-cak!” yazılı pankartla birlikte yü-rüyüşe geçildi. Yürüyüşe geçme-den önce Polis yolu kapatarak yü-rüyemeyeceğimizi, kaldırımdan yürümemizi gerektiğini söyledi. Biz de yol güzergahımızı önceden bildirdiğimizi, bir şeridi trafiğe kapatarak cadde üzerinden yürü-yeceğimizi ve bunu tartışmayaca-ğımızı belirttik. Bunun üzerine bir güvenlik zinciri oluşturarak yürüyüşümüze sloganlar, zılgıtlar ve kısa ajitasyon yazıları okuyarak köy içine doğru yürüyüşe geçtik.

Yürüyüş boyunca hem atılan sloganlarla hem de okunan kısa metinlerle kadına yönelik şiddet bir kez daha lanetlendi. Atılan sloganlardan bazıları şöyleydi; “Erkek vuruyor, devlet koruyor!, Sınıfsal, ulusal, cinsel sömürüye son!, Görünmeyen emek sesini yükselt!, Kadın cinayetleri politik-tir!, Sara-Rojbin-Ronahi Jın Jiyan

Azadi!, Susmuyoruz, korkmuyo-ruz, itaat etmiyoruz!” v.b slogan-lar coşkulu bir şekilde atılarak Cumhuriyet Meydanına gelindi. Miting alanında hazırlanmış olan basın metni bir arkadaş tarafın-dan okundu. Basın metnin’de; Bu sene 25 Kasım’ı yine savaşla, şid-detle, sömürüyle karşıladığımızı, bu sömürüyü katmerli olarak ya-

şamaya devam ettiğimizi, kadın cinayetlerinin deyim yerindeyse klişeleşmiş, haber değeri bile taşı-mayacak duruma geldiğini, kadın cinayetlerinin ulaştığı boyut orta-dayken, taciz ve tecavüz vakala-rında uygulanan cezasızlık ise he-pimizi öfke ve isyana boğduğunu, erkeklerin kravat takarak iyi hal indirimleriyle ödüllendirildiğini, 13 yılda AKP iktidarı kadınlar için ne demekse bundan sonra da kadın düşmanlığından başka bir şey getirmeyeceğini, fakat bü-tün bunlara rağmen, Kobane’de, Kürdistan’da kadınlar direnişin simgesi haline gelen kadınların, bizlerde yaşadığımız ve soluk al-dığımız her yerde erkek devlet şiddetine karşı asla sinmeyecek, hayatlarımıza sahip çıkacak, ya-şam hakkımızı savunacağımız vurgulandı.

Yürüyüşümüz okunan basın açıklamasından sonra atılan slo-ganlar ve yapılan duyurularla sona erdi.

24 Kasım 2015

25 Kası m’ı Adana' da her yıl olduğu gibi bu yıl da

yalnızca kadınların ve LGBTİ bireylerin katıldığı bir eylemle karşıladık.

25 Kası m a k şa mı 5 Oca k Meydanı'ndan İnönü Parkı’na kadar yürünüp orada bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıkla-masının ertesinde türküler söyle-yip halay çektik. Bütün baskılara, zorbalıklara rağmen geceleri de sokakları da, meydanları da terk etmeyeceğimizi haykırdık hep bir ağızdan.

Bu yıl 25 Kasım'ın gündemi ne yazı k k i çok kalabalı ktı . Öldürülen, bir şekilde şiddete ma-ruz kalan kadınların yanı sıra, sü-regelen savaşta ölen kadınlar, evle-rinin bahçesinde devlet güçlerince kurşunlanarak öldürülen kadın-lar, Suruç'ta, Ankara'da katledilen kadınlar, daha iyi bir hayat uğruna göç yollarına düşüp bu yolda ha-yatlarını kaybeden kadınlar, esir düşen, köle pazarlarında satılan kadınlar... Eylem sırasında bile er-kekler tarafından tacize uğradık.

Hükümetin en küçük bir eyleme dahi tahammülsüzlüğünü bu ey-lemde bir kez daha gördük. Eylem boyunca etrafımızda o kadar çok polis vardı ki saysak bizden fazla

sayıda olduklarını görebilirdik ke-sinlikle. Bu kadar çok polis, Toma vs.'nin etrafta olması bir mesaj ver-mek için kuşkusuz. Hem eyleme katılanlara hem de katılmayanlara gözdağı vermek, korkutmak, sin-dirmek için. Şiddete karşı sokak-lara çıkan bizleri devlet şiddetiyle tehdit etmek istiyorlar.

Derdimiz büyük, isyanımız da

öyle. Ama gelin görün ki yine bir avuç kadınız sokağa çıkıp slogan atma cesaretini gösteren. 2 mil-yonluk şehirde yüz hadi diyelim yüz elli kadın eylem yapmaya ça-lışıyoruz. Etrafımız polislerce çev-rilmiş... Ne kadar bağırsak sesimiz cılız kalıyor.

Tarihe kanlı harf lerle yazılacak bir süreçten geçiyoruz. Herkeste

bir kasvet, umutsuzluk, kaygı hakim. Fakat bütün baskılara, zorbalıklara, şiddete, tehditlere, karamsarlıklara rağmen mücade-leden vazgeçmemek, eyleme katı-lan yüz kadını yüz bir yapmak için çabalamak zorundayız.

Yaşasın kadın dayanışması!27.11.2015

Page 11: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

11

MERSİN’DE 25 KASIM

HDP’YE YÖNELİK BASKILAR SÜRÜYOR!

25 Kasım’da Mersin Kadın Platformu’nu n çağ rısı

ile akşam saatlerinde İstasyon Meydanı'nda bir araya gelen ka-dınlar, kadına şiddeti protesto etmek için bir yürüyüş gerçek-leştirdi. "Kadına şiddet politiktir, şiddete karşı öz savunma haktır" pankartı arakasında İstasyon Meydanı'ndan İstiklal Caddesi'ni tek yön lü traf iğe kapatara k Atatürk Parkı'na kadar yürüyen kadınlar, kadına yönelik şiddeti teşhir eden Arin Mirxan, Özgecan Aslan, Paris’te katledilen Sakine Cansız , Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Muş'un Varto ilçesinde katledilen ve bedeni teşhir edi-len Ekin Wan, erkek şiddetinden kaynaklı katledilen tüm kadınla-rın resimlerinin üzerine basılı ol-duğu dövizler taşıdılar. Kadınlar; "Jin jiyan azadi, Erkek vuruyor devlet koruyor!, Tayyip kaç, kaç, kadınlar geliyor!, Yaşasın Rojava

kadın devrimi!” ve "Kadın cina-yetleri politiktir!, Faşizme karşı omuz omuza!” gibi sloganlar at-tılar. Yürüyüşe Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Yüksel Mutlu da katıla-rak destek verdi.

Yürüyüşün ardından Mersin

Kadın Platformu adına basın açıklamasını Yüksel Kapıkıran okudu. Kapıkıran, 1960 yı lı-nın 25 Kasım'ında Dominik C u m h u r i y e t i 'n d e M i r a b e l Kardeşlerin Trujillo diktatörlü-ğüne karşı çıktıkları için tecavüz

edilerek katledilmesinden bugüne değişen hiçbir şeyin olmadığını, itaat etmeyen herkes için şidde-tin hız kesmeden devam ettiğini vurguladı.

AKP hükümetinin kadını yal-nızca aile içinde ve kocaya kul ola-rak görmek isteyen ideoloji doğ-rultusunda bir bakanlık kurdu-ğunu söyleyen Yüksel, hükümetin kadın politikalarını kendi ideolo-jisi doğrultusunda şekillendirdiği için öz savunmanının hak oldu-ğunu vurguladı. Suriye savaşında IŞİD çetelerinin eliyle köle pazar-larında satılan taciz ve tecavüze uğrayan kadınların durumuna dikkat çekti. KCK operasyonunda gözaltına alınan kadınlar arasında bulunan ve 9 aylık hamile olan Makbule Kaplan’ın tutuklanması kınandı. Yapılan açıklamanın ar-dından kadınlar sloganlar ve zıl-gıtlar eşliğinde halay çekti.

26.11.2015

Devlet ve onu yöneten AKP söz konusu Kürtler oldu-

ğunda şiddet ve terörde sınır ta-nımıyor. Bugüne kadar Kürtleri şiddet ve katliamlarla hizaya ge-tiremeyen devlet, bugünde şiddet ve katliamlarını bütün şiddeti ile sürdürüyor.

Mersin’de de HDP yönetiminde bulunan Akdeniz Belediyesi yö-neticilerine yönelik operasyon-lar KCK’li oldukları bahanesi ile sürüyor.

A ra ları nda HDP A kdeniz Belediyesi yöneticilerinin de bu-lunduğu 10 kişi gözaltına alınmış durumda. Akdeniz Belediyesi eş Başkanı M. Fazıl Türk ise şehir dışında olduğu için savcılığa ifade verememiştir. Yandaş basın bu durumu “Fazıl Türk kaçtı aranı-yor“ olarak servis etmiş ve etmeye de devam ediyor.

25 Kasım’da DİSK Genel İş Sendikası “Seçilmiş İradelerimize sahip çıkıyoruz!” şiarıyla Akdeniz Belediyesi önünde, Belediye iş-çilerinin yoğun katılımı ile bu baskıcı tutumu kınamak için bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına HDP yöneti-cileri, Eş Başkan Yüksel Mutlu ve bazı parti ve sivil toplum örgütleri de destek verdi.

Akdeniz Belediyesi Genel-İş üyeleri adına basın açıklama-

sını Vakkas Kılınç okudu. Kılınç AKP hükümetinin otoriter tu-tumlarıyla emeğin ve halkların demokrasi ve özgürlük istemi yerine baskıcı rejimde ısrar etti-ğini vurgulayarak şunları söyledi: “Tıpkı kentimizde dün yaşanan sabah operasyonu ile seçilmiş-lerin apar topar hatta içlerinde doğum yapmasına ramak kalmış seçilmiş kadınlarında gözaltına alınarak, medyada afişe etmeleri gibi. Ülkenin yaşanan sorunla-rına dikkat çeken, onlarca canla-

rımızın yitimine mal olan savaşa karşı barış istemini dillendiren seçilmiş belediye yöneticileri-mizle ilgili sosyal medyada atılan yalan başlıklar ve gözaltına alın-maları gibi.

Akdeniz Belediyesi işçileri ola-rak Akdeniz Belediyesinden eli-nizi çekin diyoruz.”

Daha sonra söz alan Eşbaşkan Yüksel Mutlu da yapılan ope-rasyonları kınadıklarını, Fazıl Türk’ün kaçmadığını operasyon-dan önce şehir dışında olduğu

için ifade veremediğini, en kısa sürede gelip ifadesini verece-ğini belirtti. Mutlu, önceki dö-nem başkan yardımcılığı yapan Makbule Kaplan'ın hamile halde iken gözaltına alındığını hatırla-tarak, neredeyse doğurmak üzere olan bir kadının gözaltında tutul-masını da kınadıklarını söyledi.

İşçiler basın açıklaması bo-yunca “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganını atarak operasyona karşı tepkilerini dile getirdiler.

26.11.2015

Page 12: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

12

PARİS’TEKİ KATLİAM ÜZERİNE*Paris’te IŞİD militanlarının ger-

çekleştirdiği katliam insanlık suçu kategorisine giren bir eylemdir. Aynı Ankara’daki 10 Ekim’deki, Suruç’taki 20 Temmuz’daki ey-lemler gibi. Beyrut’ta Paris’ten iki gün önceki eylem, Kenya’da Paris’ten iki sonraki eylemler gibi.

Aynen bir sivil Rus uçağının bombayla patlatılması gibi.

Fakat bütün diğer vb. eylemler “uygar” “demokratik” batı dünya-sında büyük infiale yol açmıyor. Böyle bir eylem ancak Paris, New York vb. batı dünyasının merkez-lerinde olduğunda, birdenbire bu eylemler insanlığa karşı savaş ilanı oluyor.

Bir kez daha bu batı dünyası denen dünyanın iki yüzlülüğünü gösteriyor. Bir barbarlık ancak kendilerine doğrudan yöneldi-ğinde tüm insanlığa yönelmiş oluyor. Yani onlar tüm insanlık oluyor. Diğerleri ikinci sınıf!

*Paris’teki IŞİD eylemi, evet bir yanı ile emperyalist güçlerin nü-fusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde (önce Afganistan, sonra Ortadoğu, Irak, Suriye) yürüttükleri emperyalist/gerici barbar savaşlarının, kendisi de emper yalist lerin ürünü olan, kontrolden çıkmış barbar Sünni selefist bir terör örgütü tarafından emperyalist metropollere taşın-masıdır. Şimdi emperyalistlerin kontrolünden çıkmış bir araçları-nın savaşı metropollere taşıması karşısında, eylemlerin sınır tanı-maz barbarlığı karşısında yakınan emperyalistlerin yakınmaya hiç-bir hakkı yoktur. Onların bugün Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de yürüttükleri çoğu temsilci savaş-larının barbarlık konusunda IŞİD den özde bir farkı yoktur. IŞİD’i bitirme cezalandırma vb adına şimdi BM kararı alınarak da yürü-tülmek istenen savaştaki bombar-dımanlarda ölen sivillerin sayısı, Paris’te ölenlerin onlarca katıdır. Gökten yağdırılan bombalarla öldürülmek ile kleşin mermileri ile öldürülmek veya kafası kesile-rek öldürülmek arasında barbar-lık konusunda özde fark yoktur. Yalnızca barbarların elindeki araçların farklılığıdır söz konusu olan. Eğer IŞİD’in elinde en mo-dern savaş uçakları olsa, onların modern barbarlık yapacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

*Paris’teki eylem ertesinde em-peryalist ülkelerde verilen tepki-ler, gerici burjuva demokrasisinin faşizmle nasıl iç içe olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Paris’te eylemin hemen erte-

sinde olağanüstü hal ilan edildi. Sınırlar kapatıldı. Asker şehre indi. Üç gün sonra olağanüstü hal üç ay uzatıldı.

Almanya’da Hollanda Almanya futbol maçı öncesinde Hannover kentinde olağanüstü hal ya-şandı. Alman başbakanı Merkel “Güvenlik ile demokratik hakla-rın biri tercih edilmek zorunda kalındığında tercihin güvenlik yönünde olmasının doğru” oldu-ğunu söyledi.

Burjuvazinin medyası tek mer-kezden, IŞİD tehdidine karşı de-mokratik hakların askıya alınma-sının doğruluğunu savunuyor.

*IŞİD’in Paris eylemi, emperya-listler tarafından açıkça iç faşist-

leşmeyi ve ırkçılığı, islamofobiyi, göçmenlere karşı düşmanlığı ge-liştirmek için altın fırsat olarak değerlendirildi, değerlendiriliyor.

*Şi md i büt ü n emper ya l ist dünya, IŞİD barbarlığına karşı demokratik değerleri savunma adına emperyalist ve gerici güçle-rin birlikte hareketine çağırılıyor. IŞİD insanlığın baş düşmanı ilan ediliyor. İnsanlık adına emperya-list efendilerin kuyruğunda sıraya dizilmemiz isteniyor. Biz komü-nistler böyle bir cephenin içinde yokuz! İnsanlığın baş düşmanı, dün olduğu gibi bugün de em-peryalist sistemin ta kendisidir. IŞİD bu sistemin içinde, sistemin yarattığı ve kullandığı bir araçtır

yalnızca! IŞİD’i yaratan şartlar emperyalizmin sömürü, baskı, insan-lığın yaşam temelle-rini mahvetme edimi sonucu ortaya çıkan şartlardır. Bu şartlarda gelecek görmeyen kimi gençlerin din ideolo-jisi temelinde böyle yaşamaktansa ölmek, Allahın yolunda cen-nete varmak için şehit olmak iyidir nokta-sına gelmesi sonucu da ortaya çıkan ve gelişen örgütlerdir IŞİD gibi örgütler. Ve emperya-lizm var olduğu sürece bu gibi örgütler –başka isimler altında da olsa- hep olacaktır.

IŞİD ve onun gibi örgütlere karşı mücadele emperyalistlerle omuz omuza verilen bir mücadele olamaz. O emperyalizme karşı mücadelenin bir parçası olarak yürütüldüğü zaman doğru bir mücadele olur.

*IŞİD gibi örgütlerin ortaya çı-kıp gelişmesinin, evet kitleselleşe-bilmesinin bir nedeni de, komü-nist hareketin güçsüzlüğü, sosya-lizm komünizm düşüncesinin işçi emekçi kitleler içindeki etkisinin bugünkü güçsüzlüğüdür. IŞİD vb. örgütleri önemsiz hale getirebil-menin biricik yolu aslında komü-nist hareketi ve komünist örgüt-lenmeyi güçlendirmektir.

20.11.2015

Page 13: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

13

BARIŞ ELÇİSİ TAHİR ELÇİ KATLEDİLDİ!

Tari h 28 Kası m 2015! 28 Kasım’da ajandalarımıza her

yıl anmak üzere yeni bir kara günü daha not ettik. 28 Kasım Tahir Elçi'nin katledildiği gün olarak anılacak bunda böyle. Savaşa ha-yır diyen, safını hep barış isteyen-lerin yanında tutmuş olan, artık “çatışma istemiyoruz, kan dökül-sün, tarihimiz kültürümüz talan edilsin istemiyoruz” diye haykıran Tahir Elçi ensesinden tek kurşunla vurularak katledildi.

Günlerdir süren sokağa çıkma yasaklarının ardından talan edil-miş, kurşunlarla harap edilmiş ta-rihi bir yapı olan Diyarbakır'daki Dört Ayaklı Minare'nin önünde kültüre, tarihe sahip çıkmak adına bir basın açıklamasına katılmıştı. Tahir Elçi son sözlerinde; “Bu ta-rihi bölgede; birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede; insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun, diyoruz” diyerek bir kez daha ve son kez halkların barış isteğini haykırdı. Açıklamanın ardından silah ses-leri duyuldu ve Tahir Elçi vuruldu.

Ortaya çıkan çatışma görüntü-lere göre görünen şu:

MOBESE görüntüleri:Üç sivil polis Gazi Caddesi üze-

rinde, Diyarbakır’da bir gün önce polislere yönelik saldırının zanlı-larının bulunduğu iddia edilen bir taksi Balıkçılarbaşı Caddesi giri-şine geldiğinde taksiye yöneliyor-lar. Taksi duruyor. Taksi içinden polislere ateş açılıyor. İki polis vu-rulup yere düşüyor. Bir polis kaçı-yor. Taksinin içinden çıkan iki kişi Tahir Elçi ve gazeteciler ile basın açıklamasını takip eden polislerin olduğu Dört Ayaklı Minare’nin bulunduğu sokağa doğru ellerinde tabanca ile girip koşarak kaçmaya

başlıyorlar.DİHA görüntüleri:DİHA’nın kaydettiği görüntü-

lere göre ise Balıkçılarbaşı Caddesi başında polisle çatışan iki kişi Tahir Elçi'nin de açıklama yaptığı Dört Ayaklı Minare’ye doğru ko-şuyor ve polis durmadan üzerle-rine ateş açıyor. Ateş açan polisin önünden geçenlerden biri silahını araca yaslanan polise doğru fırla-tıyor. İki kişi de yoğun ateş altında Dört Ayaklı Minare'yi geçerek alandan uzaklaşmayı başarıyor.

Tahir Elçi’nin yanında bulunan sivil polisler kaçan iki kişinin ar-kasından ateş ediyor.

Tahir Elçi’nin vurulduğu yerin sağ tarafında, 30 metre kadar ile-risinde hendekler bulunuyor. Silah sesleri üzerine hendeklerin bu-lunduğu yerden de ateş edilmeye başlanıyor.

Otopsi raporuna göre Tahir Elçi’nin ölüme yol açan kurşun uzak mesafeden ensesinden gi-rerek sol gözünden çıkmış. Tahir Elçi ’nin bedeninin düşüş po-

zisyonundan olayın başladığı Balıkçılarbaşı Caddesi’ne sırtının dönük olduğu görülüyor. Tahir Elçi’yi öldüren kurşunun hendek-lerin bulunduğu yerden değil, tam tersi istikametten geldiğini söyle-mek mümkün.

Tahir Elçi’nin kim tarafından ve nasıl öldürüldüğü konusunda çeşitli ihtimaller var. Polisten kaçan iki kişinin sokağa girdik-leri andan itibaren Balıkçılarbaşı Caddesi’nden arkalarından açı-lan bir ateş sırasında Tahir Elçi’ye mermi isabet etmiş olabi l ir. Polisten kaçan iki kişi ateş etmiş olabilir. Kaçan iki kişinin arka-sından ateş ettikleri görüntülerde de görülen polislerin silahların-dan çıkan bir mermi de olabi-lir. Önceden mevzi tutmuş bir suikastçı de olabilir. Bu durumda Tahir Elçi’nin kesin olarak nasıl öldürüldüğünü söylemek müm-kün değildir.

Tahir Elçi ’nin nasıl öldürül-düğünü, kimin silahından çıkan kurşunla öldürüldüğünü açığa çıkarmak hükümetin, devletin görevidir. Tahir Elçi’nin katle-dilmesinin siyasi sorumluluğu hükümete, devlete aittir. Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayı biran önce açıklığa kavuşturulmalıdır.

Tahir Elçi barış ist iyordu. Savaşın son bulmasını, savaşan taraf ların silahları susturmasını, müzakere masasına dönmelerini istiyordu. Tahir Elçi’nin BARIŞ mücadelesine, BARIŞ talebine sa-hip çıkalım!

Kuzey Kürdistan’da savaşın bi-ran önce son bulması, savaşan ta-raf ların ellerini tetikten çekmesi, müzakere masasına dönmesi, mü-zakere etmesi anlamında BARIŞ mücadelesini büyütelim!

Tahir Elçi 'nin katledilmesini lanetliyoruz!

29.11.2014

Page 14: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

14

YEMİN SAÇMALIĞINA SON!

20 KASIM DÜNYA COCUK HAKLARI GÜNÜ

26. dönem meclisi 17 Kasım Salı günü meclisin an-

daki en yaşlı milletvekili olan (77 yaşında) CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın başkanlığında açıldı.

Milletvekilleri Mecliste tek tek yemin etti.

Milletvekili yemini, Milletvekili sıfatının resmen kazanılması için yerine getirilmesi gereken bir şart. Bu yemin edilmeksizin, Milletvekili seçilmiş olsanız bile Milletvekili sayılmıyor, meclis ça-lışmalarına katılamıyorsunuz.

Anayasanın 81. Maddesinde:“TBMM üyeleri, göreve başlar-

ken aşağıdaki şekilde and içerler:Devletin varlığı ve bağımsızlı-

ğını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyaca-ğıma; hukukun üstünlüğüne, de-mokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve ada-let anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyet-lerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrıl-mayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üze-rine ant içerim." deniyor.

26. meclise seçilmiş milletvekil-lerinin tek tek bu yemini etmeleri gerekiyor.

HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana 26. Dönem Milletvekili Yemi n Töreni ’ne da mgası nı vurdu.

Z a n a , Me c l i s k ü r s ü s ü n e çı ktığ ında, oturumu izleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a dönerek, Kürtçe, “Bi Hevîya Aşîtî Kî Bi Rûmet Û Mayînde” (Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla) dedi.

Zana daha sonra yemin met-nini okudu ve yeminde yer alan “Büyük Türk Milleti” ifadesini “Büyük Türkiye Milleti” olarak telaffuz etti. Ancak, en yaşlı üye sıfatıyla oturumu yöneten CHP Milletvekili Deniz Baykal, metin değiştirildiği gerekçesiyle yemi-nin geçersiz olduğunu söyledi.

Baykal, yeniden yemin etmek üzere Zana’yı kürsüye çağırdı. Genel kurul salonunu terk eden Zana yeniden kürsüye çıkmadı. Zana yaptığı açıklamada “tekrar kürsüye çıkarak yemin etmeyece-ğini” duyurdu.

Mi l let vek i l i yemi ni n ken-disi çok uluslu bir devlet olan Türkiye’de Kürt milletini, Türk olmayan bütün milliyetleri “Türk Milleti”ne dahil ederek, Türk dı-şındaki milliyetlerin varlığını red-deden ırkçı-Türkçü bir yemindir. Bu yemin aynı zamanda Atatürk ilke ve inkılaplarına atıf yaptığı yerde, Atatürkçülüğü devletin resmi ideolojisi olarak ilan eden ve Milletvekillerini bu ideolojiye

bağlı kalacakları konusunda ye-min ettiren, demokrasi ile uzak-tan yakından ilgisi olmayan bir yemindir. Öyle bir yemindir ki bu, bu yemini eden Milletvekillerinin küçümsenmeyecek bir bölümü bu yemini kerhen etmek zorunda bırakılmaktadır.

Kendini Kürt kimliği üzerinden de tanımlayan bir milletvekilinin “büyük Türk milleti önünde”, “milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına“, “namusu ve şerefi üzerine ant içme” zorunda bıra-kılması demokrasi adına büyük bir aymazlık ve ayıptır. Bugün Türkiye’de parlamenter müca-dele yürütmek isteyen bir Kürt, bir Ermeni, bir Ezidi, bir Roman açıkça yalan söylemek zorunda bırakılmaktadır.

Bu ırkçı, Atatürkçü ayine son verilmesi, insanların yalan yemin etmeye zorlanmaması eğer de-mokrasiden söz edilecekse yapıla-cak ilk işlerden biridir. Tabii bu ye-minin zemini var olan ırkçı-faşist Anayasa'dır. Bu Anayasa'nın kök-ten reddi ve yeni bir Anayasa’nın yazılması bugün burjuva demok-rasisi açısından da yasal alanda Türkiye’nin en önemli sorunudur.

Milletvekillerinin yasama göre-vine başlamadan önce yemin etme saçmalığına son verilmelidir!

17.11.2015

Kuzey Kürdistan Türkiye ve dünyanın geri bıraktırılmış

ülkelerinde çocuk olmak zor. Her gün yalnız savaşlarda değil, aynı zamanda aile içinde şiddete maruz kalıp ruh hali bozulan, katledilen çocuk sayısı verilen istatistik bilgi-lerinin çok üstünde. Hele birde kız çocuğu isen durum daha da va-him. Çocuk gelinler ve çocuk ev-liliği TÜİK’in yayınlamış olduğu istatistiklere göre 2014 yılında 16-17 yaş grubunda 36 bin 299 çocuk evliliği gerçekleşti. Bu evliliklerin 34 bini kız, bin 670’i erkek çocuk evliliği yaşandı.

İHD Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle yayınladığı ra-porda, 2015’te 617 çocuğun yaşa-mını yitirdiğini açıkladı. Rapora

göre, 388 çocuk gözaltına alındı, 69’u tutuklandı. Toplam 3 bin 861 çocuk hak ihlali yaşadı. Yıl bo-yunca yaralanan çocuk sayısı bin 750, kaybolan çocuk sayısı ise 70 olarak belirtildi. Yıl boyunca 7’si kız çocuğu olmak üzere 51 çocuk silahlı çatışma ortamında hayatını kaybetti.

UNİCEF’in Ekim 2015 tari-hinde yayınlamış olduğu raporda, “’Türkiye’de Suriyeli Çocuklar’’ çalışmasına göre, , kayıtlı 1 milyon Suriyeli çocuk bulunurken, yıl içe-risinde 105 sığınmacı ve mülteci çocuk hayatını kaybetti.

UNICEF, dünyadaki fakir nü-fusun yaklaşık yarısını çocukların oluşturduğunu ve yaklaşık 250 milyon çocuğun savaş bölgele-

rinde yaşadığı, Avrupa’ya ulaşan sığınmacı çocukların sayısının ise 214 bine ulaştığı belirtildi.

İHD Mersin Şubesi de 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ne-deni ile üyelerinin ve bazı sivil toplum üyelerinin katılımı ile Özgür Çocuk Parkı’nda bir basın açıklaması ile Kuzey Kürdistan Türkiye’deki çocuk hak ihlallerine dikkat çekti.

Açı k lamay ı Şube sek reteri Av u kat Özg ür Çağlar yaptı. Çocuk Hakları Bildirgesi’nin 20 Kasım 1959 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda kabul edildiğine dikkat çeken Çağlar, Türkiye’nin 1990 yılında imzaladığı sözleşmeyi 1995 yı-lında bazı çekincelerle yürürlüğe

koyduğuna işaret etti.Çocukların, cezaevlerinde, so-

kaklarda, okullarda ve yaşamın diğer alanlarında şiddete maruz kaldığını kaydeden Çağlar şunları söyledi.

“Türkiye, çocuklar açısından şiddetin her türlüsünün yaşamın her alanında yoğunca gözlen-diği bir ülke görünümündedir. Kuşkusuz bu şiddet türlerinden telafisi en zor olanı yaşam hakkı i h la l ler i nden olu şma k t ad ı r. Yaşam hakkının yoğunca ihlal edildiği bir ortamda diğer şiddet türlerinin görünür kılınması ve savunuculuk çalışması yapılması giderek zorlaşmaktadır” dedi.

21.11.2015Yeni Dünya İçin Çağrı/Mersin

Page 15: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Ara

lık 2

015

• yen

i dün

ya iç

in Ç

AĞRI

’nın

İŞÇİ

EK

İ

15

YIKIK ŞEHİR FARĞİN (FARĞİN İZLENiMLERİ)

Sokağa çıkma yasağı kaldı-rı ldıktan sonra Silvanlı lar

Derneği ve Barış Bloku’nun bir-likte organize ettiği heyet Farğin’e incelemelerde bulunmak üzere gitme kararı aldı.

Biz de Barış Bloğu bileşeni olarak heyetle birlikte 16 Kasım Pazartesi günü yola çıktık.

Salı sabahı Amed'e vardığı-mızda ilk önce Belediyeyi ziyaret ettik, ziyaret sonrası Belediyenin verdiği bir ek araçla Farğin'e doğru yola çıktık.

Farğin girişinde özel timler tara-fından durdurulup, yaklaşık ola-rak bir saat kimlik kontrolü baha-nesiyle bekletildik. Farğin’e gittiği-mizde, Belediye eş başkanları tu-tuklandığı için yerlerine vekaletle bakan arkadaşlar tarafından sıcak bir şekilde karşılandık. İkram edi-len yemeği yedikten sonra, ma-hallede öldürülen Rıdvan Us'un taziyesine gittik. Amed Belediye Eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın da katıldığı

ziyaretteki konuşmada, Kürt hal-kının seçim sonrası verdiği oyların karşılığında cezalandırıldığı,tüm katliam girişimlerine rağmen Kürt halkının özgürlük talebinin bastı-rılamayacağına vurgu yapıldı.

Dualar edildikten Rıdvan için Fatiha okunduktan sonra konu-şan Seyda, “peygamber efendimi-zin zulmün karşısında sessiz kala-nın bizden olamıyacağı” yönünde sözlerine vurgu yaparak, “Kürt ulusunun önünde tek bir yolun ol-duğu, onun da birlik olduğu, birlik olunmadığı taktirde Kürt halkı-nın haklarına kavuşamayacağını” söyledi.

Taziye çıkışından sonra Tekel,

Mecid, Konak mahallerine doğru yürüdük, insanların alışveriş yaptığı,

Selahattin Eyyübi Camisinde namaz kıldığı yerlerden geçip Mecid'e girdiğimizde, şaşırmadık desek yalan olur, ancak bir ülke başka bir ülkeyi işgal ettiğinde böyle bir yıkık kent yaratabilir diye düşündük.

Yolların çamurdan geçilmez olduğu, dükkânların kırılıp, dö-külüp, yakıldığı bir manzarayla karşılaştık.

Dükkanların yakıldığı harabeye döndüğü mahallelerde, sorun bir iki evle sınırlı olsa, dersin çatışma, oraya saklanmışlar devlet teslim ol demiş olmamış vb. Ama öyle değil bir cadde düşünün aşağı doğru iki yüz metre, sağlı sollu tüm dük-kanlar ve evler ikinci, üçüncü ve taaa altıncı kata kadar taranmış, bombalanmış. Aşağı caddeye ini-yorsunuz, sağlı sollu üçyüz metre tüm dükkanlar yakılmış, tahrip edilme mantığıyla tüm kepenkler kırılmış.

Dükkan sahibi bir amca dükka-nının halini gösteriyor, anlamak mümkün değil, nasıl bir düşman-lık var, bu düşmanlığı yaratan dev-let, askeri güçlerini böyle insanlık-tan çıkarmış.

Yeri değil ama anlatayım, bir gün yokuş bir yerden çıkacağım, baktım önümde, mitinglerde bizi döven çevik kuvvet otobüsü, bo-zulmuş üç polis ittirmeye çalışıyor, bende geçtim dayandım düze ka-dar otobüsü çıkardık.

Yazmışsınız ya bir duvara ; “sos-yalistler gelsin sizi kurtarsın” diye, bir Komünistle, Bir faşist arasın-daki fark bu işte, biri size bile yar-

dım edebiliyorken, siz herhangi bir eve girip çocuğunuzla birlikte bilmem sizi …im diye biliyorsu-nuz. Şimdi bunlara soruşturma açılacak deniyor, ilk önce Cizre'de evlerinden sağ alıp, sonra ölüsünü bile vermediğiniz insanların katil-lerini beraat ettirmenin hesabını verin siz.

Halkla konuşmaya çalıştığı-mızda, mahallelinin fazla konuş-mak istemediğini fark ettik.

Bir anne çocuğunun yaşadığı korkuyu şöyle anlatıyor; “çocu-ğum uykudaydı. Baktım korku içinde sayıklıyor, yere yatın yere yatın."

Altmış yaşında, evini terk etme-yen bir vatandaş, "zifiri karanlıktı. Elektrik zaten yok, tuvalete gider-ken adeta cep telefonu yerde sü-rüklüyordum. “

Başka bir kadın,"ekmek ihtiya-cımızı, su ihtiyacımızı evlerdeki unlardan ekmek yaparak karşılı-yorduk, pis suları içiyorduk.”

Başka bir kadın şöyle diyor, "bir seferinde balkona çıktım, bağırdı-lar içeri gir çabuk, yoksa indiririm aşağı seni."

Devletin yaptığı bunca şeyden sonra ise, insanlarla, kamuoyuyla dalga geçer gibi, "terörden kay-naklı zararımın karşılanması için bu kağıdı imzalıyorum" yazısını halka imzalatmaya çalışmasına halk şöyle yorumluyor: “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır!”

Belediye, HDP böyle bir yardımı asla kabul etmeyeceklerini görüş-melerimizde söyledi.

Aymazlığın bu kadarına pes doğrusu!!

Devletten yardım alınmadığına göre, dayanılacak tek güç ilerici

aydın, demokrat, sosyalist kesim-lerin büyük bir kampanyayla bu sürece maddi destek olması gere-kiyor. Kış tabiî ki tümüyle bastır-madan, çünkü evler delik deşik, sadece kırık camların tadilatına 500 bin tl para gidiyor.

Halkta ise; belirli bir üzüntü, şok, korku olduğunu gördük, "ne oluyorsa biz fakirlere oluyor." "Niye diğer dokuz mahallede veya tüm Kürdistan’da direniş yok?" Sorularıyla karşılaşıyoruz. Demek ki

sorunun muhatapları bu konu-lara hiç girmemiş bile...

Halkın arkasında durmadığı bir özyönetim ve korkunç yıkım de-neyimi var insanlarda..

Gelinen noktada özyönetim TC. yi masaya oturtmanın, süreci hız-landırmanın bir biçimine bürün-müş, öncü savaşından başka bir şey değil aslında.

Acilen yapılması gereken ise milyonları sokağa çıkarmak için Haziran öncesi ruhla mücadeleye

sarılınmasıdır. A k si t a k t i rde gençler i m i z

Kürdistan için kanlarını toprakla-rımıza, dağlarımıza, bırakmaktan geri durmayacaklardır. Buda sey-redenleri her gün öldürecektir.

Heyet i m i z Fa rğ i n dönü şü İstanbul Silvanlılar Derneğinde basın toplantısıyla gözlemlerini kamuoyuna duyurdu.

ÇÖZÜM SÜRECİNE HEMEN DÖNÜLSÜN!

HALKLARA BARIŞ KAPİTALİZME SAVAŞ!

KAHROLSUN SÖMÜRGECİLİK!

YDİ Çağrı okuru 20.11.2015

Page 16: YIKIK ŞEHİR FARĞİN

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Hüseyin Gül • Yönetim Yeri ve Adresi: Sultaniye Mah. Doğan Araslı Bul.Hanplus İş Mer. No: 150 Kat: 12 Ofis No: 316 Esenyurt/İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: [email protected] • web: www.ydicagri.com YDİ ÇAĞRI Sayı 178 nin İşçi Özel Sayısı • Aralık 2015 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli

KAPİTALİZMDE GELECEK YOK!GELECEK İŞÇİLERİN, EMEKÇİLERİN

ELLERİNDE!