16
‘Badem’ler kadınlardan korkuyor YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL YILMAZ ÖZDİL ROZERİN DOĞAN 30 Ekim 2015 Cuma Yıl: 4 Sayı: 184 Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık MECİT ÜNAL Ama kimse Fikret’e bunları yaptıramazdı! MELİHA AKAY Büyüsü bozulmuş dünyayı büyülemek MURAT BATMANKAYA Sahiden kötü kitap yok mu?

YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

‘Badem’lerkadınlardankorkuyor

YILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİL

ROZERİN DOĞAN

30 Ekim 2015 Cuma Yıl: 4 Sayı: 184

AydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlık

MECİT ÜNAL

Ama kimse Fikret’ebunları yaptıramazdı!

MELİHA AKAY

Büyüsü bozulmuşdünyayı büyülemek

MURAT BATMANKAYA

Sahiden kötü kitap yok mu?

Page 2: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,
Page 3: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul

Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22

Baskı: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. Tic. A.ŞOruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16

Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Reklam Grup Başkanı Saynur Okuroğlu [email protected] Müşteri Temsilcisi Özlem Tanrıkulu [email protected]

[email protected]

Reklam Servisi

Yayın Yönetmeni Rozerin Doğ[email protected]

Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı[email protected]

Sayfa Sekreteri Alev BozkurtKatkı sunanlar: İrem Halıç, Elif Korkut

AydınlıkAydınlıkAydınlık Sahibi Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Sabuncu Genel Yayın Yönetmen Yrd. Deniz Yıldırım Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek

Sorumlu Müdür Murat Şimşek Tüzel Kişi Temsilcisi Metin Aktaş

İSPANYA’nın her köşesinde açlığın ve sefa-letin kol gezdiği yıllar... 16. yüzyıl İspanya’sında

başlayan mali kriz 17. yüzyılda iyice büyüyereksanayinin ve ekonominin tamamen çökmesi-ne yol açar. Bu denli büyüyen sefaletin toplum-daki yansıması da bir ahlaki çöküntü olarakkendini gösterir.

Toplumda maddi ve manevi olarak çökün-tü yaşanan bu zamanda sonradan pikaresk ro-man (Novela picaresca) adı verilecek yeni biranlatı türünün ilk örneği olan “Tormesli Lazaril-lo” (Lazarillo de Tormes) ortaya çıkar. 1554 yı-lında yazarı belirsiz olarak yayımlanan bu eseredebiyatta bir devrim yaratır. O zamana kadar,ülkenin ve toplumun gerçeklerinden uzak, ha-yal ürünü çoban ve şövalye romanlarını ilgiyleokuyan İspanyol halkı için, kendi toplumlarındayaşananların tüm çıplaklığıyla sergilendiği buanlatı büyük bir yeniliktir. Bu romandaki karak-terler toplumun ta kendisidir, sefiller, dilenciler,dolandırıcılar ve kimsesiz çocuklarla dolu birdünyadır yaşanan...

“Tormesli Lazarillo”, Ertuğrul Önalp ve ArzuAydonat’ın nitelikli çevirisiyle Can Yayınları ta-rafından yayımlandı. Yazının girişinde kısacasözünü ettiğimiz toplumsal durum kitabın ba-şında çevirmenlerin kaleminden çıkan bir ön-sözle kapsamlı bir biçimde anlatılıyor. Döne-min ayrıntılı bir tablosunun çizildiği bu bölüm,Lazarillo’nun zorlu yaşamının nedenlerini dahanet görmemizi sağlıyor. Ayrıca gerek seçilensözcüklerin uyumuyla gerekse dipnotlardakiaçıklamalarla klasik bir eseri hiç zorlanmadanokumamızı da sağladıkları için çevirmenlerinayrıca övgüyü hak ettiklerini söylemeliyiz.

Lazarillo’nun edebiyat devrimi

Lazarillo, o dönemki İspanyol toplumununalt tabakasına mensup bir çocuk. Romanda,küçük yaşta annesi tarafından ilk efendisinesatılan Lazarillo’nun ağzından yaşamı boyuncabaşından geçen olayları okuyoruz. “TormesliLazarillo”nun edebiyatta bir devrim yarattığınısöylemiştik. Olayların birinci ağızdan anlatıl-ması, kahramanın toplumun çoğu gibi fakir ke-simden olması ve en önemlisi toplumdaki ah-laksızlığı eleştirmesi, güncel yaşantıyı gözlerönüne sermesi gibi özellikleriyle bu kitap İs-panya’da modern gerçekçi romanın öncüsüolarak kabul edilir. Çoğu zaman bu ithama“Don Kişot” (Don Quijote) layık görülse de,“Tormesli Lazarillo”nun 50 yıl önce yazıldığınıbelirtmekte yarar var...

“Tormesli Lazarillo”nun pikaresk romanınilk örneği olduğundan söz etmiştik. Pikareskroman adını, bu türün ana kahramanlarına ve-rilen İspanyolca bir kelime olan picaro’dan alır.Bu kelime Türkçede düzenbaz, hilekar, haylazveya serseri anlamına gelir. Romanın baş kah-ramanı Lazaro ya da Lazarillo da bir picaro’dur.

Kitapta doğumundan başlayıp sefalet için-deki çocukluğuna ve büyüyüp evlendiği döne-me kadar başından geçen olayları anlatır. La-zarillo gibi toplumun alt kesiminden gelen pi-karesk romanların kahramanları şövalye ro-manlarındaki kahramanlar gibi faziletli davra-nışlar göstermezler. Hayatlarını dilenerek ya dafarklı efendilere hizmet ederek kazanırlar. Fa-kat picaro, yaşamını başkalarının mallarını ça-larak idame ettirmez. O aklını ve becerisini kul-larak, çoğu zaman da başka insanların saflığın-dan yararlanarak, çeşitli kurnazlıklarla ekmeği-ni kazanır.

Efendiler çocuklardan daha kurnaz

Romandaki Lazarillo karakteri de çocukyaşından itibaren çeşitli efendilerin buyruğu al-tında yaşamını sürdürür. Yaptığı kurnazlıklarlaaçlıktan kurtulmaya çalışsa da efendileri hepondan daha kurnazdır. Kendisinden sonra buroman türünde ortaya çıkan picaro’lar Lazaril-lo’ya göre çok daha kurnaz ve daha acımasız-

dırlar. Biraz da bu yüzden herbiri birbirindencimri olan sahiplerine karşı yaptıkları nedeniyleLazarillo’ya kızamayız.

Kitapta özellikle din adamlarını yolsuzlukla-rı vurgulandığı için engizisyon mahkemesi ta-rafından kara listeye alınıp yayımlanması ya-saklanmıştır. Buna rağmen o dönemde kitabınbinlerce nüshası kaçak yollardan ülkeye sokul-muş ve geniş kitleler tarafından okunmuştur.Kitabın yazarı da büyük olasılıkla engizisyonunhışmına uğramamak için kimliğini gizlemiştir.Romanın toplumun büyük kesimiyle buluşma-sı engellenemediği için bir süre sonra Kral II.Felipe eserin bazı kısımlarının sansürlemesişartıyla yayımlanmasına izin vermiştir.

Yazılanlardan ders almak

Kitabın önsözünde yazarın da dediği gibi:“Kimsenin bilmediği, duymadığı öyle önemliolaylar vardır ki, bunlar hasıraltı edilmemeli veherkes tarafından öğrenilmelidir; çünkü dinle-yenlerin ve okuyanların bunlardan kendileriiçin bir ders çıkarmaları mümkündür. Bu konu-da Plinius şöyle der: ‘Bir kitap ne kadar kötüolursa olsun içinde mutlaka yararlı bir şey var-dır.’ Bilindiği gibi herkesin zevki farklıdır, birininyemeyip bıraktığı bir şeyi bir diğeri çok lezzetlibulabilir. Aynı şekilde bir kimsenin değersizgördüğü bir olay bir başkası için önemli olabilir.Anlatılanlar çok kötü değilse ve kimseye birzarar vermiyorsa ifşa edilmemesi için bir ne-den yoktur. Eğer yazılanlardan bir ders almak,fayda sağlamak söz konusu olmasaydı hiçkimse kitap yazmaya kalkışmazdı.”

Bizler de yaşadığı tüm güçlüklere karşı ha-yatta kalmayı başarın Lazarillo’nun yaşamın-dan dersler çıkarabilir ve türünün ilk örneğiolarak dönemin İspanyol toplumuna ayna tu-tan bu klasik eserde farklı bir dünyaya tanıkolabiliriz...

Aydınlık 330 Ekim 2015 Cuma

Sefaletin kol gezdiği İspanya’da bir ‘picaro’Lazarillo gibitoplumun alt kesimindengelen pikareskromanlarınkahramanlarışövalyeromanlarındakikahramanlar gibifaziletli davranışlargöstermezler.Hayatlarınıdilenerek ya dafarklı efendilerehizmet ederekkazanırlar. Fakat picaro,yaşamınıbaşkalarınınmallarını çalarakidame ettirmez. O aklını vebecerisini kullarak,çoğu zaman dabaşka insanlarınsaflığındanyararlanarak, çeşitli kurnazlıklarlaekmeğini kazanır

Tormesli Lazarıllo

Yazar: KolektifÇev: Arzu Aydonat,Ertuğrul ÖnalpCan Yayınları, 88 s.

ZEYNEP BİLGİN

Page 4: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

4MELİHA AKAY

Aydınlık30 Ekim 2015 Cuma

Büyüsü bozulmuş dünyayı büyülemekTürkiye’de sınırlı

sayıda yapılantemellendirilmiş

kuram çalışmasınaeğitim alanından

örnek vermekgerekirse; “İngilizce

ÖğretmenlerininBilgisayarın

Yabancı Dil Öğretimve Öğrenimindeki

Görüşleri”gösterilebilir.

Araştırma,bilgisayar

oyunlarınınöğrencilere

sağladığı kalıcılıksağlama,

monotonluğuazaltma, öğrencileri

aktif kılma gibiolumlu yönlerinin

yanı sıra; zaman kaybı,

kontrolü kaybetmegibi olumsuz

yönlerininsınıflamasına

dayandırılır

SOSYOLOJİ çok eski bir bilim dalı olmasada, toplum ve insanın etkileşimi üzerinde ça-

lışan bir bilim dalı. 19. yüzyılın ilk yarısında mo-dernliğin iddialarına karşı bir akademik tepkiolarak belirmeye başladığı malum. Toplumsalaraştırmalar sokakta karşılaşan farklı bireylerarasındaki ilişkilerden küresel sosyal işleyişlere ka-dar geniş bir alana yayılır. Bu disiplin insanların ne-den ve nasıl bir toplum içinde düzenli yaşadıkla-rı kadar bireylerin veya birlik, grup ya da ku-rum üyelerinin nasıl yaşadığına da odaklanır. Gün-lük yaşam içindeki sınırsız çelişki, zenginlik, çeşitlilik,gerilim ve de şaşırtmaca barındırır. Bu durum tamda sosyal bilimlerin en zorlu yanı ve aynı zamandada en zengin yönüdür. Bireyler hayatı her zamaninisiyatifi kendi elinde olan özne olarak yaşamazlar.Bazen politik bir nesne, bazen de aktif faildir.

Sistem-özne ikiliği

Aytül Kasapoğlu’nun derlediği “Özne Haya-tı Konuşunca” kitabı; Sosyolojide TemellendirilmişKuram Geliştirme, Fotoğraf ve FotoğrafçınınAşınması, Yaratıcı Dramanın Birey Üzerine Etki-leri, Postmodern Zamanlarda Yoga Deneyimi, Ka-dınların İstemsiz Çocuksuzluk Sorunu, Hemşire-ler ve Hastalar Açısından başlıklı yazılarıyla ge-niş bir yelpazeye sahip. Toplumu oluşturanın bi-rey olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, sosyal bi-limlerde, özelde sosyolojide en etkin yöntemtartışmalarından biri sistem-özne ikiliği üzerine ol-duğunu başa koymak durumundayız.

Son yıllarda giderek artan ilginin bir sonucu ola-rak temellendirilmiş kuramdan yararlanarak dün-yada ve ülkemizde sayısı az da olsa bazı çalışmalaryapılmış ve yayınlanmıştır. Temellendirilmiş ku-ramın sağlık alanındaki uygulamasının bir örne-ği olarak hemşireler üzerindeki çalışmasındaWilliams; odaklanma kavramını çekirdek olarakalmış ve bu kavramını niteliğe odaklanma, has-taya odaklanma, ihtiyaçlara odaklanma ve ken-dine odaklanma şeklinde bir sınıflamasını yapa-rak değişkene dönüştürmüş ve böylelikle litera-türe katkıda bulunmuştur. Benzer bir çalışma Nor-veç’te yaşayan Mehmetoğlu ve Altınay tarafındanturizm alanında Konukseverlik Araştırması Ara-cılığıyla Temellendirilmiş Kuram Analizinin De-ğerlendirilmesi başlıklı makale ilgili yazına katkısağlayacak kuram ve uygulama bilgilerini içer-mektedir.

Turizm alanında 45 yarı-yapılandırılmış mü-lakat aracılığıyla konukseverlik üzerine yapılanve ikinci yazarın doktora tezi olarak sunulan ça-lışmada iki soruya yanıt aranmış. Yıllar yılı turizmsektöründe çalışmış biri olarak bu bölümü dik-katle okuduğumu belirtmek isterim. Sorulardan

biri çokuluslu bir otel grubu uluslararası pazarı-nı nasıl genişletebilir? İkinci soru ise örgütün ço-kulusluluk özelliğinin artmasında hangi faktör-ler etkilidir?

Bilgisayar oyunlarının öğrencilere etkileri

Mandal ve Bhattacharya tarafından Hindis-tan’da bireysel bankacılık hizmetlerinden müşte-ri memnuniyetinin araştırıldığı çalışmada da te-mellendirilmiş kuramdan yararlanılmıştır. Türki-ye’de sınırlı sayıda yapılan temellendirilmiş kuramçalışmasına eğitim alanından örnek vermek ge-rekirse; “İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayarın Ya-bancı Dil Öğretim ve Öğrenimindeki Görüşleri”gösterilebilir. Araştırma, bilgisayar oyunlarınınöğrencilere sağladığı kalıcılık sağlama, mono-tonluğu azaltma, öğrencileri aktif kılma gibi olum-lu yönlerinin yanı sıra; zaman kaybı, kontrolü kay-betme gibi olumsuz yönlerinin sınıflamasına da-yandırılır.

İnternetin ve sosyal medyanın hayatımıza gir-mesi ile daha da önem kazanan ve her bireyinkendi çektiği fotoğrafları yayınlama şansı bul-masından ötürü fotoğraf ve fotoğrafçılık çokönemli bir noktaya gelmiştir. İnsanların gördük-lerini resmetme, kaydetme ve gelecek nesillereaktarma isteği binlerce yıl öncesine dayansa da,insanın bir görüntüyü gözünün gördüğü kusur-suzlukta aktarabilmesinin tarih çok da uzak de-ğildir. Tarihte bilinen ilk fotoğraf, Fransız mucit Jo-seph Nicephore Niepce tarafından, 1826 yılındabir kara kutu vasıtası ile çekilmiş, ilk fotoğraf ma-kinesi ise Niepce’nin girişiminden kısa bir süre son-ra 1839 yılında Fox Talbot tarafından icat edilmiştir.Ortaya çıkış dönemleri göz önüne alınırsa, insanaklını egemen kılın pozitivist bilim anlayışı ile fo-toğraf arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirtmekgerekir. Fotoğrafın icadından sonra yaşanan tek-nik gelişmeler ve estetik arayışlar, fotoğraf ma-kinelerinin ve baskı materyallerinin hızla geliş-mesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Yaklaşık200 yıllık serüveninde, gündelik hayatımızın vaz-geçilmez bir parçası haline gelmiştir. Uzun yıllar,

resim sanatının gölgesinde kalan fotoğrafın as-lında pek fazla teknik gelişim göstermediği söy-lenebilir. Yaşanan en önemli dönüşüm, mekaniksistemden elektronik sisteme geçişle birlikte or-taya çıkmıştır.

Yoga deneyimi

Postmodern Zamanlarda Yoga Deneyimi; ki-tabın ilgi çeken bölümlerinden biri. Hızlı yaşamınve maddiyatın ön planda olduğu metropol yaşa-mında birey mutsuz ve haz peşinde koşan biri ola-rak tanımlanır. Her şeyin çok çabuk tüketildiği, uçu-cu ve geçici hale geldiği modern yaşamda kala-balıklar içinde yalnızlık çeken, maddi sorunlardanve dünyevi hazlardan bunalan birey, hayatı yeni-den anlamlandırmak, Benjamin’in deyimi ile ye-nide bir ruh kazandırmak; Weber’in deyimi ile “Bü-yüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek’’ için arayı-şa girmiştir. Modern zamanların kaçınılmaz geti-risi olarak benlik duygusunun büyümesi sonu-cunda insanlar, başkalarına karşı olan sorumlu-luklarını görmezden gelme ve birbirlerinden uzakya da kopuk yaşamayı tercih etmektedir. Moderniteile birlikte, birey konformizme ve teknolojiye ka-vuşmuş olsa da modernitenin bu yapıcı yönününyanı sıra yıkıcı yönleri de ortaya çıkmıştır. Sektördekiyoga eğitmenleri çeşitli dernek ve federasyon bün-yesinde örgütlenerek yoganın Türkiye’de gelişimikonusunda çalışmalar yapmakta. Ancak bu ça-lışmalar birtakım gruplaşmalarla ayrımlar teme-linde yürüyor. Yoga eğitmenleri öncelikle yoganınfelsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisindeuygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı, geleceğe dönük plan yapmamayı, duy-gu ve düşünce üzerinde daha çok hâkimiyet kur-mayı, huzurlu ve kendine yeten, zihinsel olarakdaha güçlü olmayı hedefliyor. Katılımcıların yoganınkurumsallaşması aracılığıyla bir dizi amaçlara ula-şılması konusunda çok güçlü inançları vardır.

Pek çok toplumsal sorunları irdeleyen bu ki-tabın toplumun her kesiminde kabul göreceği vebireyin yoluna ışık tutan aydınlanma aracı olaca-ğı kanısındayım.

Özne Hayatı Konuşunca

Derleyen: Aytül KasapoğluAyrıntı Yayınları

352 s.

Aytül Kasapoğlu

Page 5: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

2015, yakın tarihimizdeki birçok önemli ola-yın 100. yılı. Çanakkale savaşları 1915’te

başladı.1915’te “Sarıkamış Harekâtı” büyük bir boz-

gunla sona erdi.Soykırım iddialarına dayanak yapılan tehcir

kararının tarihi de yine 1915’tir.1915 yılı tarihimiz kadar edebiyatımızda da

önemli bir yıl.Romanımıza işçi sınıfını sokan, edebiyatımı-

za birçok gerçekçi roman kazandıran OrhanKemal 1915’te doğdu. Sis’in, 95’e Doğru’nun,Tarih-i Kadim’in, Rücu’nun, Şermin’in şairi TevfikFikret, 1915’te planlarını kendisinin çizdiği Aşi-yan’da öldü. Bütün bunlara ve tarihimizdekidaha başka birçok önemli olayın üzerindentam yüz yıl geçti.

Edebiyatımız açısından kuşkusuz Tevfik Fi-kret’in ölümü ile Orhan Kemal’in doğumuönemli iki olay.

Orhan Kemal ile ilgili yıl içinde birçok etkin-lik düzenlendi de, Tevfik Fikret, “Evrensel” dergi-sinin düzenlediği bir anma toplantısı ile “Üver-cinka” dergisinin Ağustos 2015 tarihli 10. sayı-sındaki kapak dosyası ve Kırmızı Kedi Yayın-evi’nin yeni basımını yaptığı “Şermin” dışındagenellikle kimsesiz bırakıldı.

Tecellinin böylesi

Kapı Yayınları’nın tam 100. yıla denk getiripyayınladığı Süleyman Nazif’in (1870,  Diyarba-kır–1927,  İstanbul) “Mehmed Akif” adlı kitabınıFikret bağlamında karşı kapsamda saymak içinise haddinden fazla neden var.

Öncelikle, kitabı yayına hazırlayan M. Ertuğ-rul Düzdağ’ın sunuda sözünü ettiği “garip tecel-li” böyle düşünmemize yol açıyor. “Kitabı ilkolarak 1991 yılında, yine bu tertip üzere neşrehazırlayıp yayınlamıştım,” diyor Düzdağ, “Öne-mine rağmen bu kadar yıl yeniden basılama-ması, garip bir tecelli oldu…” (Mehmed Akif,Süleyman Nazif, Kapı Yayınları, Eylül 2015, İs-tanbul).

Kitabın yeniden basımının Fikret’in 100.ölüm yılında tecelli etmesinin nedenini bu du-rumda doğal olarak içeriğiyle açıklamamız isa-betli olur. Çünkü Süleyman Nazif, Mehmed Akifüzerine söyleyeceklerini, ağırlıklı olarak Akif ileFikret’i karşılaştırarak söylüyor. Ne var ki, bukarşılaştırmalar sırasında Akif sağ, Fikret ölüdürve ölünün ardından kötü konuşup yazmak sağkişiye göre çok daha kolaydır!

Hazırcevaplığı ve nükteleri ile ünlü Süley-man Nazif’e göre Akif ne kadar milli ve vatan-perver ise örneğin, Fikret o denli gayrı-milli vegayrı-vatanperverdir! Fikret’in Robert Kolej’deöğretmenlik yapması bile hatta, Süleyman Na-zif için yeterli bir ölçüttür vatanperverlik konu-sunda. (Düzdağ için de böyle bu. Bkz. kitaptakidipnotlar.)

Fikret aklıyla, Akif duygularıyla

“Yeisimin derecesini düşünemezsin, karde-şim;” diye yazmıştı oysa Fikret, “kendimi taşlara

çarpacağım geliyor. Fakat hani benim kanımlakirlenecek bir temiz taş?” (Türkdili Dergisi, Mek-tup Özel Sayısı, Temmuz 1974, sf. 207, Sade-leştiren Cevdet Kudret).

Yıl 1899’dur, devir Abdülhamit devri. Edebi-yat-ı Cedide’nin öncü şairi Fikret, SüleymanNazif’i kardeşi kadar yakın buluyor kendisine.Fakat Nazif, Fikret’in ölümünden 4 yıl sonraMehmed Akif hakkında yazıp zamanın Servet-i Fünun’unda -bu, Edebiyat-ı Cedide’nin Ser-vet-i Fünun’u değildir,- yayımladığı yazılardaAkif’i Fikret üzerinden yücelterek anlatmayıseçiyor. Akif ne kadar yüksekte duruyorsa, Fi-kret o denli diptedir Süleyman Nazif’e göre nekadar da büyük bir şair olarak görse de. Bura-daki mihenk taşı, iki şairin arasındaki temelfarklılığı oluşturan din konusudur. Fikret’in ak-lıyla inanmak istediği şeye, Akif duygularıylaiman etmektedir. Fikret, dinsiz denecek ölçüdelaiktir; Akif, şeriatçı denecek ölçüde İslamcı.Yine de fikri, irfanı, vicdanı hür Fikret “Han-ıYağma”yı yazabilmiştir büyük umutlar bağladı-ğı ve fakat hayal kırıklığına uğradığı İttihat-Te-rakki iktidarına karşı. Akif desteklemiştir İttihatTerakki’yi, Teşkilat-ı Mahsusa’ya dahildir döne-min birçok aydını gibi. Ve yine üstelik savaş sı-rasında götürüldüğü/gönderildiği Almanya ge-zisinde Alman İmparatoru II. Wilhelm’in davet-lisi olarak misafir edilmiş ve Berlin yakınların-daki esir kampında tutulan Müslüman esirlereyönelik -Osmanlı devleti ile Almanya’nın ittifakiçinde olduğu yollu- Alman propagandası ça-lışmasına katılmıştır.

“Anladım çünkü hakikat başka;Başka yollardan varılırmış hakka.Saydığın harikalar, mucizelerBirer efsun-i zekâdır ki, beşer,

Bi-tevakkuf açıyor sırlarını;Mucizat ehli unutmuş yarınıAldanan ve aldatan hep aynı, İsa, MusaEski bir tılısımlı yalandır, o asaİnsanlığın böyle sapıklıkları var,Putunu kendi yapar kendi tapar” diyordu Fi-

kret…Kendi içine çekildiği Aşiyan’da yeis içinde

ölen Fikret’e kimse bunları yaptıramazdı!

Yüzyılı aşan kavga

Kapı Yayınları Fikret’in ölümünün 100. yılındayayınladığı bu kitapla ve daha çok da kitabı ya-yına hazırlayan Düzdağ’ın yönlendirici dipnotla-rıyla Fikret’i yerden yere vurmayı murad ediyoraslında. Fikret’le Akif arasında cereyan etmişolmakla birlikte bu iki şairimizi aşarak iki ideo-loji arasındaki mücadeleye dönüşmüş, yüzyılıaşan bir kavgadır bu.

Peki biz ne yapıyoruz bu konuda. Modernşiirimizin kurucularından, şiirimizde din dışı/laikdüşünceleri ilk kez cesaretle yazan ve savunanbu öncü şairimizin 100. ölüm yılında ne yaptık,ne yapıyoruz, ne var elimizde?

Fikret’in aklıylainanmak istediğişeye, Akif duygularıylaiman etmektedir.Fikret, dinsizdenecek ölçüdelaiktir; Akif, şeriatçı denecekölçüde İslamcı. Yine de fikri, irfanı,vicdanı hür Fikret “Han-ıYağma”yıyazabilmiştirbüyük umutlarbağladığı ve fakat hayalkırıklığına uğradığıİttihat-Terakkiiktidarına karşı.Akif desteklemiştirİttihat Terakki’yi, ve üstelik Teşkilat-ıMahsusa’yadahildir döneminbirçok aydını gibi

Mehmed Akif

Süleyman NazifKapı Yayınları150 s.

Aydınlık 530 Ekim 2015 Cuma

MECİT ÜNAL GÜLDEN TERAZİ[email protected]

Ama kimse Fikret’e bunları yaptıramazdıÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA BİR ‘GARİP TECELLİ’… !

Tevfik Fikret Mehmed Akif Ersoy

Page 6: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

6CEYHUN BOZKURT

Aydınlık30 Ekim 2015 Cuma

Çözüm Süreci’nin dezenformasyonuŞimdilerde

yeniden başlayıpbaşlamadığı

tartışmaları yapılan,ancak

ülkemize verdiği zarar TSK

operasyonlarıylagün ışığına çıkan“Çözüm Süreci”

ile ilgili en çarpıcı veri,

“Küresel ve YerelDezenformasyon”kitabında yer aldı

TAYYİP Erdoğan’ın 2012 yılının son günle-rinde “MİT Müsteşarı İmralı (Abdullah Öca-

lan) ile görüşüyor” açıklamasıyla başlayan sü-reç, 2013 yılı başından itibaren iki buçuk yılımı-za damga vurdu. Bu süreçte herkes konuştu,tepki veya destek açıklaması yaptı. Uyarılar ya-pıldı. Kimisi AKP’nin, kimisi BDP/HDP/PKK’nınsamimi olmadığını vurguladı. Ancak tüm tepki-lere rağmen “Çözüm Süreci”nin daha doğru birifadeyle Açılımın tüm tarafları, süreci sonunakadar sahiplendi, vazgeçmedi. Ta ki, 24 Tem-muz’da operasyonlar başlayana kadar. Asker,20 Ağustos 2014’ten itibaren başlattığı uyarısürecinin sonuna gelmiş, PKK’nın şehirlerdekieylemleri ulusal güvenliği tehdit eder boyutataşınmış, örgüt güçlenmiş ve artık kentlerde “özyönetim/özerklik” hazırlığını tamamlamıştı.Operasyonlar, terör örgütünün nasıl güçlendiği-ni anlamamıza yetti de arttı bile.

İşte bu dönemde değerli Gazeteci AhmetCevdet Aşkın, “Küresel ve Yerel-Dezenformas-yon” kitabıyla, açılıma bizden farklı bir çerçeve-de olsa da ufuk açacak bilgilerle bir not düşü-yor: Sürecin destekçileri tarafından yapılan de-zenformasyon.

Dezenformasyon nedir?

Son 3 yılında akademik çalışmalara yoğun-laşan Aşkın kitabında, hazırladığı bir tezi temelalmış. Küreselleşmenin ve getirdiği politik mü-cadeleninin sonuçlarını da ele aldığı kitabın açı-lım boyutuna gelmeden önce, dezenformasyonkavramının tarihsel kökeni ile ilgili şu bilgileriaktarmak gerekiyor:

“Genel olarak yanlış bilgilendirme anlamınagelen dezenformasyon, köken olarak Rusça‘dezinformatsia’ sözcüğüne dayanmaktadır. Busözcük ilk olarak kapitalist ülkelerin 1920’li yıl-larda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne(SSCB) yönelik ideolojik kampanyalarını nitele-mek için kullanılmıştır. Bununla birlikte teriminRusça sözlüklere giriş tarihi 1949’dur. S. Ojegov,dezinformatsia’yı ‘yanlış bilgilendirme yoluylahataya teşvik etme eylemi’ olarak tarih ediyor.

“1952 tarihinde yayınlanan Büyük SovyetAnsiklopedisi’nde dezinformatsia sözcüğü ‘Ka-muoyunu yanıltmak amacıyla yanlış haberleringazete, radyo ve benzeri araçlarla yayılması’olarak tarif edilmiştir.

“Dezenformasyon sözcüğü Batı dünyasındaII. Dünya Savaşı’yla birlikte kullanılmaya başla-mıştır.”

Dezenformasyon’un özellikle iletişim araçla-rının gelişimine paralel olarak günümüz dünya-sında kullanımı ile ilgili tespitleri çarpıcıdır:

“Dezenformasyon; uluslararası düzlemdeemperyalist güçlerin çıkarlarının önünde engelolarak gördükleri rejimleri değiştirmede, ulusaldüzlemde ise siyasal iktidarların muhaliflerinietkisiz hale getirmelerinde ve toplumu kendiamaçlarına uygun şekilde manipüle etmelerin-de sistematik olarak izlenen bir politika halinedönüşmüştür. Bu çerçevede terimin salt yalanve propagandadan daha farklı bir niteliğinin ol-duğunun altının çizilmesi gerekmektedir.”

Vietnam’dan Körfez Savaşı’na, Kosova’ya dezenformasyon

Kitapta Medya ve Savaş başlığı altında küre-sel ölçekte medyanın, emperyalist politikalaraverdiği katkıya dair çok çarpıcı örnekler yer alı-yor. Vietnam Savaşı’ndaki Tonkin Körfezi ola-yından Irak’a saldırı öncesinde Neyire isimli kı-zın anlattıklarına kadar çok sayıda örnek yeralıyor. Kuveytli küçük kız olarak “Iraklı askerlerküvözlerdeki bebekleri soğuk betonun üstündeölüme terk ettiler” dedirttikleri Neyire’nin aslın-da Kuveyt’in Washington Büyükelçisi’nin kızı ol-masının ortaya çıkması skandaldı. Ancak kim-se bunun hesabını sormadı. Ayrıca yine NA-TO’nun Kosova harekatından ve Afganistan iş-galinden de bilinmesi gereken bol dezenfor-masyon örneği kitapta yer alıyor.

Açılımın gün gün 10 aylık incelemesi

Ahmet Cevdet Aşkın, 2012 yılında ayrılanakadar Radikal gazetesinde “Kuzey Irak Günce-si”ni yazıyar, PKK, terör, Irak’ın kuzeyindeki geliş-meleri takip edenlere çarpıcı bilgiler aktarıyor-du. Aşkın’ın örneklerini verdiğimiz kitabında ilgi-mizi çeken en çarpıcı bölüm de “Yerel Dezen-formasyon” başlığı altındaki üçüncü bölümoldu. Özellikle açılımın sona erdiği bir dönemedenk gelmesi, geriye dönüp bakmamızı sağladı.Aşkın, 4 Ocak 2013 tarihinden itibaren aynı yı-lın Ekim ayının sonuna kadar olan gazete birin-

ci sayfaları incelemiş. İncelenen gazetelerinağırlıklı olarak açılım taraftarı olması çarpıcı:Bugün, Cumhuriyet, Habertürk, Hürriyet, Milli-yet, Özgür Gündem, Posta, Radikal, Sabah, Star,Taraf, Türkiye, Vatan, Yeni Şafak ve Zaman. Aş-kın, sürece muhalif gazeteleri “manipülasyonve algı yönetimine hizmet eden bir yayın politi-kası izlemedikleri için” incelemeye almadıkları-nı belirtiyor.

Sorun çözülüyor algısı

İlgili haberlerin veriliş şekli ve tarafların “çö-züm”, “süreç”, “barış” ve “aşamalar” sözcüklerinihangi içeriklerle kullanıldıklarını saptamış.

Gün gün örneklerin de verildiği gazetelerinincelenmesinin sonuçları ise çarpıcı...

“Yaklaşık olarak 10 aylık bir dönemde gaze-telerin birinci sayfalarının taranması, başta ko-nulan çerçeveyi destekler niteliktedir. Özetle,hem hükümet hem de Kürt tarafı kendi siyasalpozisyonlarını ilerletmek için kamuoyunda ‘so-run çözülüyor’ ortak algısının yaratılmasına kat-kı yapmıştır.

Bu yanıltma sürecinin anahtar sözcükleri‘çözüm’, ‘süreç’, ‘aşamalar’ ve ‘barış’tır. Taraflarbu sözcükleri siyasal pozisyonlarına ve hedef-lerine uygun şekilde kullanmışlardır.”

Küresel ve YerelDezenformasyon

Ahmet Cevdet Aşkın Epos Yayınları

150 s.

Ahmet Cevdet Aşkın

Page 7: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

DR. Mustafa Tahir Öztürk’ün “İslam’ı İs-lam’la Vuran Din Merkezli Batı Stra-

tejileri’’ adlı eseri bugün Orta Doğu coğ-rafyasında yaşadığımız mezhep savaşla-rı ve IŞİD terörünün politik alt yapısını or-taya koyuyor.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat FakültesiÖğretim Üyesi Dr. Mustafa Tahir Öztürk, so-yadından da anlaşılacağı üzere Prof. Dr. Ya-şar Nuri Öztürk’ün oğlu.

Eser “11 Eylül Sonrası Türkiye’’ alt baş-lığını taşıyor. Toplam 5 bölümden oluşankitabın ilk bölümünde Batı’nın İslam ve Tür-kiye ilişkilerinin tarihi arka planı ele alın-mış. Bu bölümde özellikle Arnold Toynbeeve Samuel Huntington’un tezleri dikkat çe-kiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun,Huntington’un Medeniyetler ÇatışmasıTezi’ne yönelik eleştirilerine de geniş yerverilmiş.

Dinler arası diyalog

İkinci bölümdeyse 11 Eylül’ün, Batı ile İs-lam ilişkileri açısından anlamı ve öneminiişleyen Öztürk, 11 Eylül sonrası gelişen sü-reci, ülkelerin tepkilerini ve Hz. Muham-med’e yönelik hakaretamiz karikatürlerinyarattığı krize dikkat çekmiş.

Mustafa Tahir Öztürk eserinin üçüncübölümünde din merkezli batı stratejilerininomurgasını oluşturan misyonerlik faali-yetleri ve dinler arası diyalog çalışmaları-nı ele almış. Eserin dördüncü bölümündede dinler arası diyalog siyasetini işlenme-ye devam eden Mustafa Tahir Öztürk, İs-lam’a yerleştirilen “mesih beklentisi, isevi-lik’’ gibi kavramların hangi odaklar tara-fından ne amaçla kullanıldığını gözlerönüne seriyor.

Eserin bu son iki bölümünde özellikleGülen Cemaati’nin Batı ile nasıl bir işbirli-ği içinde olduğunu konu edinen Mustafa Ta-hir Öztürk, sonuç bölümünde şu değer-lendirmelerde bulunuyor: “Hıristiyanlık, İs-lam’la karşılaşıp İslam’ın hâkimiyet alanı-na girdikten sonra kendisine en büyük ra-kip olarak İslam’ı seçmiştir.

İslam tarihinde şiddeti Hz. Peygamberve Kur’an’a nispet etmek akla ve tarihe ya-lan söylemektir.

Cemaat (Gülen Cemaati’ni kastediyor)her dönem siyasi amaçla pragmatist dav-ranmıştır.

Dinler arası diyalog sürecinin Katolik veProtestan Kiliseler tarafından yeni bir mis-

yonerlik taktiği olarak uygulamaya koyul-duğu anlaşılmıştır.’’

Mustafa Kemal duruşu

Eserin son bölümünde ise ekler kısmıyer alıyor. Burada kitabın belli kısımların-da zaman zaman atıf yapılan Papa XVI. Be-nedict’in 12 Eylül konuşması da bulunuyor.Eserde de sık sık atıf yapılan Toynbee’nin“Uygarlıklar Yargılanıyor” adlı kitabındaki şudeğerlendirmeler ise son derece dikkat çe-kici; “Eğer insanlığın bugünkü durumu birırk savaşına yol açacaksa, İslam, tarihi gör-evini yapmak üzere bir kere daha çağrıl-malıdır. Dileyelim ki böyle bir savaş çıkmaz.’’

Kitapta Suriye ve Irak’ı birbirine katanIŞİD terörü de bence ele alınabilirdi. BelkiDr. Öztürk sonraki baskılarda bu vakayı elealan bir bölümü kitaba ekler. Son olarakeserin sonuç bölümünde yukarıda aktar-dığımız Toynbee’nin görüşlerine ilişkin Dr.Öztürk’ün değerlendirmelerini dikkatinizesunuyorum: “Toynbee’nin bilinçaltındakikorkuyu dışarı çıkaran sebep, Mustafa Ke-mal Atatürk’ün emperyalist Batı’ya karşıverdiği mücadele ve kazandığı başarıdır. Ziratarihte emperyalizmi yenip devlet kurmabaşarısı gösteren şahıs Atatürk’tür. Hıris-tiyan Batı’nın ‘Tanrı’nın kırbacı’ olarak nite-lediği Türkler, Atatürk ile bir kez daha uy-kuları kaçırmıştır. Bu travmayı tekrar ya-şamamakta kararlı olan Batı ‘İslam’ı İslam’lavurma siyaseti’ni (tabir, Atatürk’ündür) uy-gulamaya koymuş, bu siyasetin önceliklimuhatabı ülke de, Türkiye olmuştur.’’

RECEP ERÇİN

Aydınlık 7

İslam’ı İslam’la vurmak

İslam’ı İslam’la Vuran Din Merkezli Batı StratejileriDr. Mustafa Tahir ÖztürkYeni Boyut Yayınları492 s.

Dr. Mustafa Tahir Öztürk

Page 8: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

n Kitabınız Türkiye’yi, AKP iktidarları yıllarınadamga vuran, iz bırakan kadınlar üzerinden tanım-lıyor. Olumlu yaklaştığınız portreler ve olumsuzyaklaştığınız karakterler var. Bu yıllarda “kadın”kimliğinin sizin açınızdan altı çizilmesi gerekenözelliği nedir?

Kadın bu topraklarda her zaman ikinci sınıf insanmuamelesi gördü. Aslında biz 1919’da başlayanmücadele ve 1923’te başlayan devrimlerle bu durumuyendik. Bu kitabın arka kapağında belirtildiği gibi 1924yılından 1936 yılına kadar, siyasette, hukukta, eğitimdekadınlarımıza tanınan haklar, o dönemin Avrupa ül-kelerinden bile ileri seviyedeydi. Bu ivme AKP iktidarınakadar hep böyle gitti. Bütün sıkıntılarına rağmen, heryıl bir öncekinden daha iyi durumda oldu kadınları-mızın hak mücadelesi. Ama ben bir gazeteci ve po-püler yazılar yazan biri olarak görüyorum ki, 2002’denitibaren bu tablo tersine yürümeye başladı. 2007’decumhurbaşkanın değişmesinden itibaren de buerozyon ivme kazandı.

n AKP iktidarları döneminde durumun tersinedönmesiyle, kadın mücadelesi de ivme ka-zandı diyebilir miyiz?

Tabii ki… Kadınlara karşı düşman-lık geliştikçe kadınların başarısı daartıyor. Etki tepki meselesi. Amagörünen o ki, AKP iktidarında ka-dının doğal haklarıyla ilgili kav-ramlarda müthiş bir düşman-lık, özgürlüğünden korkan vebu yüzden kadın özgürlüğünemüdahale eden bir anlayış var.“Kadın” kitabı, iyi kadın kötükadın kavramından ziyade, ka-dının başına gelen iyi şeyler vekötü şeylerden yola çıkarak, etnik yada mezhepsel bir ayırıma tabii tut-madan kaleme alındı. Kadınların sahip ol-dukları görüşlerden ziyade, yaşadıklarını orta-ya koyan bir portre kitabı bu. Ve kadınların yaşadık-larını ortaya koyduğumuzda görüyoruz ki, AKP dö-neminde kadına “sus” diyebilecek kadar “ileri” gitmişiz.Nihayetinde, “kadın erkek eşit değildir” denecek ka-dar Atatürk kültüründen bedevi kültürüne sürüklen-mişiz. Ben bir erkek olarak bundan utanıyorum. Buyüzden de kitap kadın mücadelesinde bir damla ola-bilirse, ne mutlu bana. Bunu da naçizane bir çaba ola-rak görmenizi isterim.

n Peki, iktidar bunu neden yapıyor? Kadınlar-dan korkuyorlar mı?

Evet, “bademler” kadınlardan korkuyorlar. Devamlıonlarla uğraştıklarına göre… İnsan korktuğu tehdidekarşı önlem alır. Bunlar da devamlı böyle önlem al-dıklarına göre kadınlardan korkuyorlar.

n Son yıllarda Türkiye’de çok fazla kadın cina-yeti işleniyor. Bu da kadın sorununu daha çok gün-

deme getiriyor. Sizce cinayetlerin bu kadar çoğal-masında iktidarın rolü var mı?

Bence yüzde yüz iktidarla ilintili. Bu soruya elbet-te konuyla ilgili sivil toplum örgütleri veya barolar dahaiyi cevap verebilir. Ama gazeteci olarak benim gör-düğüm şu; kadını eve mahkûm etmek isteyen zih-niyet, birtakım hukuksal boşluklar bırakıyor veya ka-dına yönelik suçlarda birtakım hoşgörü alanları ya-ratıyor. Yani ağırdan alarak bir anlamda kadına yönelikşiddete yol açıyor.

Nihai hedef sokağa çıkamayan kadın

Aslında bana sorarsanız, varmak istedikleri nihaihedef kadını sokağa bile çıkmaktan korkan, duygu-larına pranga vuran, kocasına hayır diyemeyen, hat-ta kocasız yaşayamayan, babasından kocasına hat-ta belki de kendi oğluna bile mahkûm bırakılan, top-lum içinde tek başına var olamayan bireyler halinegetirmek istiyorlar. Magandaların bir türlü önüne ge-çilmemesinin sebebinin de silah lobisinin TBMM’nehâkim olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Çünkü silah taşımakla ilgili hukuki boşluklar bı-rakırsanız, neticede magandalar oluşur.

Ve maçlardan sonra insanlar bal-konlarda ölür. Aynı şekilde kadın-

lara yönelik şiddeti cezalandır-mada da boşluklar bırakırsanız,kadına yönelik şiddet artar.

n Kitapta da bundan örnekler görüyoruz

Evet. Mesela Amerikalı ka-dını raylara yatırıp tecavüz edip

öldürdüler. Gazetelerimiz, ga-zetelerimizin köşe yazarları dâ-

hil, toplumun verdiği ilk refleks, “ka-dının orada ne işi vardı?” şeklinde

oldu. Aynı raylarda bir erkek öldürül-düğünde erkeğin ne işi var demiyoruz. Biz

şehrimizi her santimetrekaresinde kadınların özgür-ce yürüyebileceği bir yer haline getireceğimize, ka-dınların sadece bazı semtlerinde gezebileceği bir şe-hir haline getiriyoruz. Kadın dünyasını bir takım get-tolara mahkûm ediyorlar.

n 152 kadına ilişkin değerlendirmeniz var ki-tapta. Geneline baktığınızda ilk sırada “acı” duy-gusu yayan kadınlar ön planda sanki. BerkinElvan’ın annesi Gülsüm Elvan ya da Serpil Öğret-men gibi… Sonra, düşündüğümüzde, duyulan say-gıyla birlikte “öfke”yi de çoğaltan kadınlar geliyor.Türkan Saylan ya da Kuddusi Okkır’ın eşi SabriyeOkkır gibi… Buna katılır mısınız ve üçüncü sırayahangi duyguyu yerleştirirsiniz?

Size samimiyetle söyleyebilirim ki, eşim de basıl-madan önceki halini okuduğunda aynı değerlendir-meyi yaptı. Ama benim böyle bir çabam olmadı. Ya-

zıları kendimce bir tesadüf silsilesiyle yerleştirdim. Bi-rinci yazı, yirmi sekizinci yazıdan daha değerli ya dadaha az değil benim açımdan. Hepsi bir arada ve aynıdeğerde olduğu için ben dizin veya indeks de koy-madım. Yani kadınları zaman ve mekân sıralaması-na da sokmadan, gelişigüzel yerleştirdim. Belki de er-kek duygusunun bilinçaltı mıdır bilemiyorum, böylebir sıralama oluşmuş. Bu tamamen tesadüfi…

Kadınların başına gelenlerden suçluluk ve utanç duyuyorum

n Erkek okurlarınız ne bulacak bu kitapta?“Erkek egemen” bir toplumun insanları olarakneler düşünecekler sizce?

Ben kız babasıyım. Samimi duygularımı paylaş-mam gerekirse, ancak kızım doğduğunda toplumdakadınların başına neler geldiğini veya neler gelebile-ceğini algıladım. Erkek egemen angut toplumun ka-dınların başına hangi çoraplar ördüğünü (ki kadınla-rın en özgür yaşayabileceği bir kentte, İzmir’de doğ-dum) kadınlara yönelik tehditleri maalesef kız babasıolduğumda öğrendim. O zaman gazeteciydim, ken-di adıma, (duyarlı erkek babalarını tenzih ederek) kızbabası olduğumda bunu fark ettim. O günden beri ka-dınların başına gelenlerden kendini suçlu hissedenve utanan biriyim. Bu duygularla yazdım. Dolayısıy-la bu kitabı okuyacak olan erkeklerinde bu duygularlaokuyacağını düşünüyorum.

n Belleğimizde trajik olaylarla iz bırakan ço-cukları da görüyoruz kitabınızda. Bu çocuklar-dan bahseder misiniz biraz? Devlet ve toplum

Samimi duygularımıpaylaşmam

gerekirse, ancakkızım doğduğunda

toplumda kadınlarınbaşına neler

geldiğini veya nelergelebileceğini

algıladım. Erkek egemen

angut toplumunkadınların başına

hangi çoraplarördüğünü

(ki kadınların en özgür

yaşayabileceği bir kentte, İzmir’de

doğdum) kadınlarayönelik tehditleri

maalesef kız babasıolduğumda

öğrendim. O zaman

gazeteciydim,kendi adıma,(duyarlı erkek

babalarını tenzihederek) kız babasıolduğumda bunu

fark ettim. O günden beri

kadınların başınagelenlerden kendini

suçlu hisseden veutanan biriyim

‘Badem’ler kadınlardankorkuyor

YILMAZ ÖZDİL

8 Ayd

Ancak kızımdoğduğunda

toplumda kadınlarınbaşına neler geldiğini veya

neler gelebileceğinialgıladım. Erkek egemen

angut toplumun kadınlarınbaşına hangi çoraplar

ördüğünüöğrendim

FOTO

ĞR

AF:

ALP

AY

TUĞ

LU

ROZERİN DOğAN KIŞ GÜNEŞİ

Page 9: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

olarak çocuklara nasıl bakıyoruz?Biz göçebelikten gelen bir toplumuz. Evinin

içiyle ilgilenen kapısının önüyle ilgilenmeyen birtoplumumuz. Biz, Tayyip Erdoğan gibi saraydada yaşasak gecekonduda da yaşasak, aslındayaşadığımız o alan bizim çadırımızdır. Çadırıniçiyle ilgilenen çocuklarız. Çadırını önündeki nekadar pislik olursa olsun bizi ilgilendirmiyor. Ka-pının içinde boş vita kutusunu bile atmıyoruz,ama memleketin Telekomlarını el âleme ver-sinler hiçbir aidiyet hissetmiyoruz. Bizim maa-lesef en büyük sorunlarımızdan bir bu. Dolayı-sıyla bu çocuklarımıza da yansıyor.

Sadece kendi çocuklarımız endişeleniyoruz

Sadece kendi çocuklarımız endişe ediyoruz,sadece kendi çocuklarımız için mutlu oluyoruz.Hâlbuki o kaybettiğimiz çocukların tamamı bi-zim çocuklarımız. Başarılı çocukların başarısı dabizim, başarısız oluyorlarsa onların başarısızlıklarıda bizden kaynaklanıyor. Tabii bu göçebe kül-türü bize bir de unutmayı getiriyor. Unutuyoruz.Üzülmeyenleri zaten saymıyorum, ama herhangibir evladımızın başına gelen bir felaketi bile üçbuçuk saniye sonra unutuyoruz.

n Bunda medyanın da rolü var mı sizce?Tabii ki. Bunu ahlaksız medya sağlıyor.

Çünkü sonuçta yurttaşlar da işinde gücünde.Sokaktaki hiçbir insan bir akademisyen ya dabir gazeteci duyarlılığıyla gündemi takip ede-mez, gündemi diri de tutamaz. Böyle bir gücü

de yoktur. Ama med-yanın böyle bir gücüvardır. Dolayısıyla unut-mamız için medyanınhatırlatması lazım. Budünyada da böyle yürü-yor. Türkiye’de tam tersine.Medyanın, toplum alıklaşsın,ahmaklaşsın, unutsun diyeçaba sarf ettiğini görüyoruz. Bu yüz-den toplum giderek daha fazla, kadınölümlerini, çocuk ölümlerini, faciaları kanıksı-yor.

n Biraz önce göçebelikten henüz kurtu-lamadığımızı söylediniz. 92 yıllık Cumhuriyettarihimiz var. Hâlâ çadır toplumundan çıka-madıysak vay bizim halimize…

Bu soruyu sormanız çok iyi oldu. Söyledik-lerimiz karamsarlığa yol açtığına mutlaka pe-şinden bu açıklamayı yapma gereği duyuyorum.Mesela Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da o va-pura bindiğinde 15-20 kişiydiler. O gün Türki-ye’nin nüfusunun 10 milyon olduğunu varsa-yarsak, onu tanısa da tanımasa da ideallerineinanan insan sayısı taş çatlasa yüzde bir. Bizimçağdaşlaşma ya da aydınlanma olarak tabir et-tiğimiz Mustafa Kemal’in yaşama biçimineinanan insan sayısı yüzde ellinin üzerinde. Do-layısıyla zaman bizim lehimize işlemiş. Buçağdaşlaşmanın dışında kalmış ya da kalmakisteyen bir kitle de var. Bunların da zamanla kay-bolacağını düşünüyoruz. İletişim araçlarının da

gelişmesiyle her türlü felaket ve karamsarlık-tan haberdar olduğumuz için toplum kötüye gi-diyormuş gibi algılıyoruz. Sadece AKP döne-minde toplum kötüye gitti. AKP iktidarından kur-tulur kurtulmaz uzun atlamacı gibi her konudasıçrama yapacağından eminim.

n Türkiye’nin en çok okunan köşe yazar-larından birisiniz. Medya eskiden de içeridenve dışarıdan çok eleştiri alırdı ama bugündurum daha farklı sanki. Günümüz medya-sına baktığınızda neler söyleyebilirsiniz? Geç-mişe ve yakın geçmişe kıyasla bugününtemel farkı, belirleyeni nedir medya açısın-dan?

Medyada ahlaksız insanlar her zaman var-dı. Mütareke basınında da vardı. Ali Kemaller bu

topraklarda yaşadı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti,Amerikan Mandacaları… Mustafa

Kemal’e “başı ezilesi yılan” diyenAli Kemaller vardı. Demokrat

Parti iktidarı döneminde dedevletten nemalanan, pa-rayla kalemini satan birsürü “lavuk” vardı. Biz bugüne kadar bu sorunları-mızla yüzleşmediğimiz,göğüs göğse gelme cesa-reti göstermediğimiz için

ahlaksız sayısı artıyor. Bugünde biz eğer medyada var

etmeye devam edersek beneminim ki on sene sonra bugünkü

tetikçi medyayı mumla ararız.

Ahlaksız gazeteciler okunmasın

n Nasıl temizleyebiliriz bunları?Birincisi ahlaksız gazeteciler okunmasın.

Ahlaksız gazeteler satın alınmasın. Benim içi-mi çok acıtan bir örnek vermek istiyorum. Er-genekon ve Balyoz kumpaslarında birçok in-sanın hayatı kaydı. Ölümler oldu, canına kıyanlaroldu, ailesinden birileri feci şekilde hayatını kay-bedenler oldu. Bu sadece onlarda değil, top-lumda da müthiş bir travma yaşattı. O dönemdebenim de arkadaşlarım hapisteydi. Televiz-yonlarda hapiste olup cevap veremeyecek in-sanlara akla hayale gelmeyecek iftiralar atıldı.CNN Türk’te, NTV’de, HaberTürk’te (yandaş veimam medyasını zaten saymıyorum) amakendini özgür bağımsız ilan televizyonlarda bir-birinden ahlaksız tipler hapisteki insanlara ifti-ra üstüne iftira attılar.

Sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla dışa-rı çıktı. Dışarı çıkanların bazıları ilk olarak bu ah-laksız insanlara konuk oldu. İftira ile müebbet

hapis alan adam, ona iftira atan adama konukoluyorsa, bence o iftira az bile. Biz gazeteciye ah-laksız diyorduk, ama ona konuk olan adam daahlaksız. Biz bu ahlaksızlık meselesini hallet-mezsek bunlar böyle devam eder.

n Burada yine bir çıkar mı var acaba?Yok yok, burada bir yüzsüzlük, arsızlık geri ze-

kâlılık var. Mesela, “başörtülü başımıza saldırdı-lar, yerlerde tekmelediler gördüm ben” diyen ga-zeteci hâlâ bu ülkede gazetecilik yapıyorsa, Er-genekon’dan Balyoz’dan müebbet almış gene-ral kendisine iftira atana konuk oluyorsa, zateno generali bizim sokağa salmamamız gerek. Çün-kü o artık topluma da zararlı. Ahlaksız gazete-cileri, mağdurla bile ödüllendiriyor. Bu tabloyu de-ğiştirmezse biz bu işin içinden çıkamayız.

n Peki, nasıl düzelteceğiz?Ben hayata gülümsemeye inanıyorum.

Gülümseyerek çözeceğiz. Çağdaşlık bizim le-himize akıyor. Tayyip Erdoğan farkında değilama Tayyip Erdoğan dönemi de bitecek.Medyayı organize ederek, tek sesli hale geti-rerek, medyayı düzene sokmaya çalışarak biryere varamazsınız. Bunu Pravda da yapama-dı. Gazeteyle olsaydı, Sovyetler Birliği bugünhâlâ ayakta olurdu.

Gazetecilik için de şunu söyleyebilirim; benAKP dönemin de beş ya da altı kez işten atıl-dım veya istifa ettim. Bu dünyanın sonu değil.Gider başka yerde yazarsınız. Gazetecilik böy-le. Çok güvenli bir iş istiyorsanız, gider tapu dai-resinde memur olursunuz. Veya parayı çok se-viyorsanız gider borsada çalışırsınız. Gazeteciolup, “ben neden işten atıldım” diye ağlamakbana komik geliyor. Gerçekten gazeteci olup, iş-ten atılan arkadaşların tamamı gazeteciliğe de-vam ediyor. Sansür tek kanallı TRT dönemin-de belki geçerliydi, ama günümüz teknolojik or-tamında artık mümkün değil.

n Son olarak kitabınızda hangi kadınlaryer aldı?

Bana soruyorlar “bütün kadınlar var mı?” diye.Böyle bir şey mümkün değil. Kadınlar konu-sunda bir erkeğin dört dörtlük olması zaten dü-şünülemez. Ama her kesimden kadın var. Tür-kiye’nin ilk canlı bombacısı olan kadın da var. Buülkenin yurttaşları, bir kadın neden bomba olurdiye kafa yormuyorsak, o zaman Milli Müca-dele’de Kara Fatma’nın verdiğin mücadeleyi deanlayamayız. Neden bir kadın yurtsever olur-ken, diğer neden Cumhuriyet’e karşı kendini si-lah yaparak dikilir. Bizim bunları konuşmamızgerekiyor. Ben bir adam kitabı yazsam herkesadam değil. Herkes erkek ama herkes adam de-ğil. Ama kadınlar için böyle bir şey söz konu-su değil. Ben kitapta bir Türkiye panoraması çık-tığını ummak istiyorum.

930 Ekim 2015 Cumaınlık

Kadın

Yılmaz ÖzdilKırmızı Kedi Yayınevi368 s.

Gülümseyerekçözeceğiz. Çağdaşlık

bizim lehimize akıyor.Tayyip Erdoğan farkında

değil ama Tayyip Erdoğandönemi de bitecek. Medyayıorganize ederek, medyayı

düzene sokmayaçalışarak bir yere

varamazsınız

Page 10: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

10OKTAY YILDIRIM NAZLI YILDIRIM

Aydınlık30 Ekim 2015 Cuma

PROF. Dr. Cihan Dura, Türkiye’nin enönemli iktisatçılarından biri. Binlerce

öğrenci yetiştirmiş ve hâlâ öğretmeye de-vam ediyor. Olaylara iktisat temelli bak-ma alışkanlığı olmayan bizim gibi bir top-lum için gerçek ve belirleyici saldırınınekonomik silahlarla yapıldığını çok çarpıcıörneklerle anlatan kitabı, “Türkiye’ye BatıSaldırısı” kitabı raflardaki yerini aldı.

Kitap, yabancı terimlere dolu, anlaşılmasıgüç, rakamlara ve grafiklere bölünmüş o alı-şıldık iktisatçı kitaplarından değil. Her şeyiçok yalın ve basitçe açıklamış. Bir de çok gü-zel kavramlar yaratmış hocamız.

MERİT Stratejisi mesela… Merdiveni İtmeStratejisi. Tam Türk işi. Okuyunca bile ne an-lattığını anlıyorsunuz. Biri merdivenden çıkı-yor, sonra siz çıkmayasınız diye merdiveni iti-yor. Gelişmiş batı ülkeleri, bugünkü geliş-mişliklerine ulaşabilmek için bir merdiven gibikullandıkları çeşitli politikalar uyguladılar. Birnoktaya ulaştılar. Sonra da aynı politikaları baş-kaları uygulayıp kendi seviyelerine ulaşma-sın diye merdiveni ittiler.

Nasıl?

İngiltere, sömürgelerinin sanayileşmesi-ni engellemek için yasak koydu. Sadecehammadde üretmelerine izin verdi. Nasılyani, demokrasi yok mu demeyin! Var, amasadece batılı emperyalistler için.

Başka ülkelerle eşit olmayan anlaşma-lar yaptılar. Tayland, Çin, İran, Osmanlı İm-paratorluğu bu anlaşmaların tarafı oldular,düşük gümrük vergisiyle yabancı mallarısoktular ülkelerine.

Ama kendileri başka ülkelerin mallarınıkapıdan bile sokmadılar.

Teknolojik engelleme yaptılar. Mesela İn-giltere’nin sadece makinelerin değil, bumakineleri kullanan usta işçilerin bile yurtdışına çıkışlarını yasakladığını, hatta başkaülkelerden uzman işçi kaçırdığını biliyormuydunuz?

Aynısını siz yapmaya kalksanız, demok-rasi katili olursunuz. O merdivene atılan tek-menin adı oluyor demokrasi.

Bütün bunların ABD, Fransa, Kanada, İn-giltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerdeonlarca örneğini vermiş Cihan Hoca. Bil-mediğim birçok şey öğrendim.

Başka ülkeler, bize demokrasi ya da li-

beralizm adına yasaklanan ne varsa yapmışve yapmaya devam ediyor. O ülkelerde, ya-bancı sermaye denetleniyor, devlet sana-yicilik yapıyor, bankalar dâhil hiçbir strate-jik tesis ve iş alanı yabancıya satılmıyor…Ama Türkiye’de bunların birini yapmaya kalk-sanız, önce yerli işbirlikçiler bağırıyor, “de-mokrasi nerede” diye…

Yıkımın aşamaları

Minik paragraflar halinde Türkiye’deki yı-kımın aşamaları anlatılmış. WashingtonProtokolü nedir, Dış borçlanmanın sonuç-ları, özelleştirmelerin altına yatanlar, dahaönce duyup anlamını bilmediğimiz birçokkavram somut örnekleriyle ele alınmış.

“Halka arz” diye bize anlatılan satışlarda,mesela Halkbank örneğinde hisselerin%95’inin nasıl yabancılara ama özellikle deİngiltere ve ABD’ye peşkeş çekildiği hala batıkuyrukçuluğu yapanların gözlerine sokuluyor.

Hep duyarız ya hükümetin ağzından, “ya-bancı sermaye gelsin” diye. Çoğumuz da bu-nun iyi bir şey olduğunu düşünürüz. İşte oyabancı sermayenin Türkiye’den yaptığıkar transferini ve aslında neredeyse hiç ka-lıcı yatırım yapmadığını okuyacaksınız.

Cihan Hoca, bir sis çanı gibi, gece gün-düz sesler iletmeye devam ediyor. O yaz-dıkça, biz de okumaya, ondan gelen sesle-ri dinlemeye devam edeceğiz. Keşke dahaçok Cihan Hocaları olsa bu memleketin…

Gerçek saldırı ekonomiksilahlarla yapılıyor

TEKİN Budakoğlu, “Aşk Yüzleri” adlıöykü kitabıyla Naim Tirali Öykü

Ödülü’nü almasından bir süre sonra“Ölümsüz Hüzünler Kitabı” adlı roma-nıyla Alakarga Yayınları’ndan çıkagel-di. Kitap, tam bir düzen yıkıcı.

Anlatıcı bir ihtiyarı süzmesiyle baş-lattığı romanı doğup büyüdüğü kasa-badan kurtulma sancısıyla bitirir. Bubahsetme çok kısadır. Büyüme sancı-sının en mutsuz dönemlerine tanık ol-muş küçük bir kasabanın geçmişin-den acımasız bir görüntü verir. Birbi-rinden bağımsız gibi duran bölümlerintek bir amaç etrafında toplanarak birbütünlüğü sağladığı esas şey, öykü-dür..

Anlatıcı her bölümde farklı bir kim-liğe bürünerek öykü’yü aramaktadır. O,adeta öykü’nün simyacısıdır. Sürükle-yici bir arayışın perde arkasını ise kı-yasıya bir rekabet ortamı yaratan se-çim süreci ve cinayetler oluşturur. Ci-nayete kurban giden kadınlardır. Üs-telik kana bulanmış parti bayrağıylaboğazlanmışlardır.

Öykü’yü bulma hali

Her gün gazetelerde rastladığımızüçüncü sayfa olaylarıdır söyleyecekolursak. Sıradanlaşan bu akışa dur di-yebilmek için neyi bekliyoruz sorusu-nu sordurtan öykü’yü bulma halidir.Böylelikle anlatıcının öykü’yü bulmahali, varoluş mücadelesidir aynı za-manda. Erk bir toplumun kanlı hafıza-sını oluşturan iktidar politikalarının çü-rümediği anlarda birer yara olarak

geri dönmektedir cinayetler. Suçlar,suçlular azalmadığı müddetçe hergün bir başka cinayetle yaralanacaktırtoplum. Kendini akıllı sanan gerçekdünyadan ayıklanamamış toplumadirenip ve kokuşmuş sistemi parçala-yarak kendini dışarı atmayı başarankahramanlarla dolu. İşte bizim delile-rimiz!

Nasıl katil olduk

Budakoğlu’nun önümüze serdiğişey; normalleştirme politikalarının acıbilançosudur aslında, birey olmanınetkisiz halini gösterir. Kısaca sisteministediği gibi tektipleştirilme hastalığınayakalananları iktidara yem eder. Top-lumun bize biçtiği kimliklerle yaşamazorunluluğunu üstlenerek nasıl katiledönüştüğümüzün resmi bir evrakıdır“Ölümsüz Hüzünler Kitabı”.

Bu hengamenin arasında anlatıcıokurunu da unutmaz ve olaya dahileder. Tıpkı Oğuz Atay’ın “Ben burada-yım sevgili okuyucum sen neredesinacaba?” çağrısında bulunduğu gibiAnlatıcı da okuruna “kendini tokatla”çağrısında bulunur. Yer yer serpiştiri-len ipuçlarını didik didik eden okurunkarşısında, çırılçıplak kalır kitap.

Sağlam ve oldukça başarılı bir kur-gu. Okurunu yıpratmayan naif bir ro-man Aynı zamanda metin içine yedi-rilmiş deneysel çalışmalar göze çarp-sa da bu, dilin şiirsel yapısını bozmu-yor. Yazar bunu ustalıkla yapıyor vekurgunun dokusuna da asla zarar ver-miyor.

Ölümsüz Hüzünler Kitabı

Tekin BudakoğluAlakarga Yayınları189 s.

Ekonomimiz Hangi Silahlarla İşgal Ediliyor?

Prof. Dr. Cihan Dura Elmadağı Yayınları, 243 s.

Türkiye’ye Batı Saldırısı

Budakoğlu,normalleştirme

politikalarının acıbilançosunu

önümüze seriyor. Kitap, toplumun

bize biçtiğikimlikleri

üstlenerek nasıl katile

dönüştüğümüzünresmi bir evrakı

Prof. Dr. Cihan Dura

Tekin Budakoğlu

Hüznün ölümsüz hali

Page 11: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

BAZEN sonda söylenmesi gerekeni başta söy-lemekte yarar var: Bizim ‘edebistan’da yetişen

güller artık ‘güzel’ kokmuyor; tonlarcasını da sıksan,yapraklarından yağ çıkmıyor; reçeli ekşi, likörü kı-vamsız! Kim bilir, belki de bundan ötürü, dışarıda sos-yalizmi simgeleyen kırmızı gül, bizde muhafazakâr-milliyetçi bir partinin amblemi…

Acı hakikati temsil edecek her simge körleşmişvaziyette sanki. Her şey, egemen ideolojiye hizmetetme ve tinsel yaşamı hiçleştirme yarışında…Vaktiyle masallar yeterdi buna, şimdi romanlar dev-rede; kötü dahi olamayacak kadar beter karala-malar…

Kabul; roman dediğimiz tür, burjuvazinin tarihiyleparalel yahut el ele gelişse de, istisnai örnekleriylealt sınıfların da reflekslerini yansıtma başarısı gös-terir; boş inancı kovar, tarihle kapışır. Yetinmez; üs-lup ve kurgu açısından da ayrışmayı, mükemmel-leşmeyi dener. Zira bilir ki, “edebiyat, birey ile top-lum arasındaki eleştirel gerçekçiliğin yapmış oldu-ğundan çok daha karmaşık ilişkilerin bir çözümü-nü ve araştırılışını temsil eder.” (B. Suchkov)

Bu pespayelik karşısında…

Goethe’ye, o mülayim insana göre, “İçinde iyi yanıbulunmayacak kadar kötü kitap yoktur.”

Sahiden öyle mi? Bir dönem yazılan/yayımla-nan kitaplara baktığımızda, kendisine haksız diye-bilir miyiz? Bilhassa Alman romantiklerine... Ay-dınlanmacılara…

Bugün için diyebiliriz ama... Sorun şu: İlk eser(ler)iile çıtayı belli bir yere koymuş kalemler dahi çoğukere kendinin çok gerisine düşerken, parasını ve-rip kitap bastıran pek hevesli, şişkin egolu, Türkçeözürlülere ne demeli acaba?

Kendisine ‘Weltliteratur’, yani ‘dünya edebiyatı’ kav-ramını borçlu olduğumuz Goethe, bu pespayelik kar-şısında suskun kalabilir miydi?

Hiç ihtimal vermiyorum. Peki, bizde niye susu-luyor?

Yazar-çizer / Çizer-yazar

Ankara’daki kitap fuarındayım... Yer: AKM... Sa-nırım beş-altı yıl öncesi... İki stant yanımda bir çi-zer-yazar yahut yazar-çizer: Fahri Coşkun... Karikatürçiziyor para karşılığı... 

İkinci, belki de üçüncü gün kitap da imzaladığı-nı fark ediyorum. Ama ne imza!..

Fuarın sonuna doğru tanışıyorum kendisiyle... Ki-tabını imzalama inceliği gösteriyor. 

Fuar dönüşü otobüste okuyorum kitabı. Dahadoğrusu deniyorum okumayı... Tashihsiz paragrafyok. Kişilik, karakter, mizaç ile rol arasındaki ayrımdanhabersiz. Belli ki metafor ne, çatışma ne, olay örgüsüne hiç duymamış. Diyalog yok; yerine kitabi sözcüköbekleri konmuş. Yaklaşık 60-70 sayfa kadar ta-hammül edebiliyor ve bırakıyorum.

Bakıyorum, benim bitirmeyi beceremediğimkitap, bugün 13. baskısını yapmış. 

Eğer bu romansa…

Benzer şekilde, bir başka yazar: Bilal SamiGökdemir... Genç ve yakışıklı... Sırım gibi... Filinta gibi…Hayatının baharında gezip tozmak varken, kırıp di-zini oturmuş, roman yazmış - ne güzel!

Bir ortak dost sayesinde tanışıyoruz. Sonra he-

men hemen her fuarda çıkıyor karşıma. Gündengüne de artıyor şöhreti... Üniversiteler gençlerle söy-leşmesi için açıyorlar kapılarını... Hem de ardına ka-dar.

Merak ediyorum ne yazdığını... Kocaeli yahut Kon-ya fuarı sonrası olsa gerek, ediniyorum kitabı: “ŞuSaatte Orada mıydın?”

Bir polisiye roman... Yahut ben öyle olduğunu sa-nıyorum. “Taraklayarak” okuyorum. Otuzar kırkarsayfa atlayarak yani... Kafamda bir soru: Eğer bu ro-mansa, “113 Numaralı Dosya”, yahut “Roger AckroydCinayeti” ne acaba?

“Penny Dreadful” türü ucuz roman desem de-ğil; geçtim kurguyu, söyleyecek sözü yok… “Hard-boilet” türü desem hiç değil, şiddet ve cinsellik açı-sından hayli yavan… Çok basit duygu hallerini bilebetimlemekten aciz... Kurgu murgu hak getire... Bı-rakın derinliği, sığlık bile söz konusu değil. Peşpeşe dizilmiş bir muammalar sil-silesi güya…

Son gördüğümde üçüncü ki-tabı basılmıştı: “Çok KullanılmışKalpler”. Ve ilki 30 bin duvarınıçoktan aşmıştı. 

Bir fuarda 2-3 bin kitap

Malatya’da düzenlenen ilk ki-tap fuarı... Sene 2012… Ben Trab-zon’u tercih ediyorum, arkadaşımMalatya’yı... Malatya’yı tercih eden-ler çok mutlu. Okur akın akın ge-liyor. Trabzon’da ise in cin top oy-nuyor. Stanttan kitap yolluyorumotobüslerle Malatya’ya...

Dönüşte arkadaşımın yanınauçakta biri oturuyor: Tayfun Şahin. Tesadüf bu ya,oturan şahıs beni tanıyor... Hem de sinema yazıla-rımdan… Derken muhabbet ilerliyor. Yaklaşık 2-3bin imza yaptığından bahsedip bir kitap imzalıyorhem bana, hem arkadaşıma... Hatta bir adım ileri-sine gidip, mümkünse yeni baskısını yapacağı kitabınıdüzeltmesini istiyor arkadaşımdan. 

Ama o da ne? Bir fuarda 2-3 bin okura imza-

lanan kitap okunamıyor bile... Bu kez okuyamayanben değilim, arkadaşım... O sabır küpü... O yumu-şak insan...

Kitap şu türden cümlelerle dolu: “İsrafil (as)’in du-dakları ile Sur arasında artık sadece milimler me-safe…”, “duaların nerede yapıldığı değil, nereden ya-pıldığı önemli…”, “İri cüssesine rağmen gülümse-yen bir adam…”

Tabii “milimler mesafe” ne bilmeyince, dua“yap”ınca, iri cüsseliler ile gülmek arasındaki ilişki-yi çözemeyince trafik karışıyor.

Edebiyatın arka bahçesi

Örnekleri çoğaltabiliriz. Kötü örnek emsal teş-kil etmez diyebilir, içimizi rahatlatabiliriz. Gel gör kihakikati değiştiremeyiz: kötüler iyilerden çok!

Dahası: yazmaya hevesliler, roman denildiğindebu kötüleri referans kabul ediyorlar. Onlar gibi yaz-maya özeniyorlar. Böylelikle ‘kötü’ yahut ‘ucuz’diye tanımlamaktan çekindiğimiz bu edebiyat gün-den güne çoğalıyor, tektipleşiyor... 

Şu yanılsamaya varılmasın lütfen: “Kitapta tas-hih çoktu, bu yüzden okuyamadım, bu yüzden kötüyahut ucuz bile bulmadım!” Hayır, hakikaten ede-biyatın kötüsü bile sayılamayacak şeyler (?) istila et-miş vaziyette piyasayı. “Edebiyat”tan ne anlıyorsak,onun arka bahçesinde bile olamayacak nice şey, baş-tacı şu anda. 

Bu kadarcık kusur

Dikkat buyurun; şunu söylemiyorum: “Pinhan”ıyazan Elif Şafak, nasıl olur da “Babam ve Piç”e bu-laşır? Yahut: “Patasana”yla kendi everestine ulaşanAhmet Ümit, niçin “Sultanı Öldürmek”e niyetlenir?Biraz uzağa düşeyim: “Muska” kadar ‘unique’ bir eseryazan Sadık Yemni, niye direksiyonu “Alsancak Bö-rekçisi”ne kırar? Ece Temelkuran sahiden bir romanyazarı mıdır?

Hiç unutmam, pek kızardım Fethi Naci’ye, KaanArslanoğlu’nun kitabını hem yerden yere vurup hem

de “Yüzyılın 100 Türk Romanı”nda onanasıl yer verir, diye... Mehmet H. Do-

ğan’a köpürürdüm, kadınlara ay-rıcalık tanıdığını düşünerek...Memet Fuat, bir Alman, bir İtal-yan, bir Japon edebiyatına ye-terince ilgi göstermediği için‘tarafsız’ değildi mesela… Amaitiraf etmeliyim ki, şimdi nasıl daarıyorum onları. Bu kadarcıkkusur meğer herkeste bulunur-muş...

Çizik ve puslu ayna

Kafka, Felice’ye yazdığı 23Aralık 1912 tarihli mektupta,“Küçük öykümün kahramanınagelince, onun durumu bugünçok kötüydü” der, “Oysa söz ko-nusu olan şey, artık kalıcıya dö-

nüşen mutsuzluğunun son aşaması.” Şimdi müsaadenizle Kafka’nın sözünü amacın-

dan saptırıp şöyle formüle etmek istiyorum: Bugünroman, çöküşe geçmiş modern hayatın, kötü bir ter-cümanı, çizik ve pus içindeki işlevsiz aynası! Ve o kü-çük öykünün kahramanı kadar talihli değil. Zira ka-lıcılık o kadar uzağında ki…

Goethe’ye, o mülayim insanagöre, “İçinde iyi yanıbulunmayacakkadar kötü kitapyoktur.”Sahiden öyle mi?Bir dönemyazılan/yayımlanankitaplarabaktığımızda,kendisine haksızdiyebilir miyiz?Bilhassa Almanromantiklerine... Aydınlanmacılara.Bugün içindiyebiliriz ama...Sorun şu: İlkeser(ler)i ile çıtayıbelli bir yerekoymuş kalemlerdahi çoğu kerekendinin çokgerisine düşerken,parasını verip kitapbastıran pekhevesli, şişkinegolu, Türkçeözürlülere ne demeli acaba?

Aydınlık 1130 Ekim 2015 Cuma

MURAT BATMANKAYA CÜMLE [email protected]

Sahiden kötü kitap yok mu?

Page 12: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

NURGÜL ATEş Çocuk / Genç12 Aydınlık30 Ekim 2015 Cuma

İNANDIRICILIK… Hayali bir dünyayazarken elimizdeki en etkili zamk... İs-

ter toprağın yedi kat altında yaşadığı id-dia edilen canlılar ele alınsın, ister gözlerönündekilerin aslında hiç de göründüğügibi olmadığı… Havsalamızın almayacağıkonular, bir sanat eseri içinde karşımızaçıkıverince, kendimizi o sonradan oluştu-rulmuş gerçekliğin içinde nefes alıyor bu-luruz. Sanatın gücü…

Hayali bir dünya oluştururken, önümü-ze çıkan en büyük engel, yine kendi zihni-mizdir. Hayran olunası zihnimizin ürettiğihayali dünyaların sınırlarını iyi çizemeyin-ce, ortaya çıkan eser kendi içinde bir bü-tünlüğü, inandırıcılığı ve lezzeti olmaktanöte bir ses taşır. Eseri oluşturanın içindekiçocuk sesini: Bak neler düşünüyorum, nekadar farklıyım değil mi diye soran sesi…Sevilme, takdir görme ihtiyacının baskınsesi, sanatın ruhuna üfler durur: eser deneymiş, onu oluşturana bak…

Mitoloji dersinde duyduğumuz ilk söz,mitolojide mantık yoktur olmuştu. Burukbir gülümseyişle söylenmiş bu sözün, yıl-ların yılgınlığından geldiği belliydi. Şaş-maz bir matematikle örülmüş kurgusalbir metin için, dönüp dönüp mitolojiyebakmalı… Hele ki cehennem tasvirleri-ne… Orada fazladan tek bir taşa rastla-mazsınız ayağınıza çarpan… Başka birdeyişle, ayağınıza değen bir taş, belkiunuttuğunuz bir tarihte ürküttüğünüz birkuştan yadigârdır.

Tophane’den uzaya kalkan dolmuşlar

Kahramanımız Nazlı, arkadaşının birkakalağa dönüşmesi karşısında şaşkındır.

Bir insanın bir kakalağa dönüştüğünekim inanır demeyin. Bir gün sizin de birarkadaşınız, bir kakalağa dönüşür ve göz-lerini size dikerek fıtı fıtı konuşursa bu ki-tabı anımsar, üzülürsünüz.

Dönüşüm bizim için sürpriz değil midiyorsunuz? Bazen sürpriz olmaması dabaşlı başına sürpriz değil midir?

Nazlı, babaannesinin evi ilaçlattığınıgörünce, bir koşu arkadaşını kurtarır vetesadüf bu ya, o sırada bahçede bulunanbir entomologdan yardım ister. Kakalağı-nın kurtarılması gerekmektedir! Derhalilkyardım müdahalesi yapılır da zavallıcıkhayata tutunur.

Çocuk aklı mı diyeceksiniz? Evin hanı-mının, aynada beliren bir cüceyle sohbetettiğini düşünürsek… Cüce, büyükhanım-dan zekât ve fitresini kendisine vermesinirica eder, Mars’a çalışmaya gidecektir de,yol parasını karşılamak için… Mars’a nasılmı gidecek? Tophane’den uzaya kalkandolmuşlar var ya canım… Büyükhanımda düşünür; börekler hazırlamalı, yanınakoymalı… Yol uzun, burdan taa uzaya…

Nazlı Eray’ın “Bir Böcek Sevdim” isimliromanından… Devamını arka kapak ya-zısından okuyalım: Lağımlar Kralı BüyücüFedor ve güzeller güzeli kızı Prenses Le-titzia Kakka. Eğlenceli bir uzay yolculuğu,şaşırtan bir parti ve Marius’un sözleri.Mor pelerinli Bahçıvan Arif’in istekleri vebir karatavuğun Nazlı’ya ettikleri…

Üşür çizer bile

Hayali bir dünyanın kurgulayıcısı ol-maktan daha zor bir şeymiş gibime gelir,onun çizeri olmak… Çocuk edebiyatındaçizer, kimi zaman yazarla yan yana, ba-zen yazardan birkaç adım önde ilerler,metnin de elverdiği ölçüde elbette. Okulöncesi için hazırlanan metinlerde, yazılanöykülerde veya ilk okuma kitaplarındaörneğin, çizerin yazardan çok önde oldu-ğu örnekler vardır.

“Bir Böcek Sevdim”in çizeri Sedat Gir-gin’in de böyle hayranlık oluşturan çalış-maları vardır; öyküsünden ziyade çizi-miyle değer kazanan kitaplarda adınıokumak mümkündür. “Bir Böcek Sev-dim”de Girgin, yazarın birkaç adım geri-sinde durmayı tercih etmiş. Bu, saygıduyduğum bir tutum. Yine de insanda,Eray’ın rüzgârından üşüdüğü izlenimiuyandırıyor.

Kandır beni gerekirse

Nazlı ErayDoğan ve Egmont Yayıncılık

188 s.

Bir Böcek Sevdim

Nazlı Eray

İçimdeki Aslan

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu üzerine birhikâye… Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirginedici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yenibir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme yada baş etmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korku-lar, takıntılar, duygular... “Gerçek hayattan hikâyeler”dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Ço-cuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pence-reler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanısıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendiricibir bölüm de bulunuyor.

K. Dieltiens, M. KlompmakerÇev: Yalçın Varnalı, Yapı Kredi Yayınları, 28 s.

Genç Linus’un Öfkesi

Genç Linus, günümüzden elli yıl sonraki zamandiliminde yaşayan, on üç yaşında bir çocuktur. Bubilimkurgu romanında, göreceksiniz, elli yıl sonra-sında bütün düzen değişmiş, toplum, değişik Dü-zey’lere ayrılmıştır. Linus, ailesiyle birlikte, en ‘Ko-runaklı Bölge’ olan Birinci Düzey’de yaşamaktadır.Çocuklar, son sınıfta, bilgisayar ağlarıyla örülmüş çokdeğişik bir ‘Büyük Sınav’dan geçirilerek, hayatları-nı sürdürecekleri Düzey’lerden birine seçileceklerdir.Bir bilimkurgu romanı olan “Genç Linus’un Öfkesi”,Linus’un başka serüvenleriyle ‘Gençlik Dizisi’nin ge-lecek kitaplarıyla devam edecek.

Anne Laure BondouxCan Çocuk Yayınları, 158 s.

Kimin Yuvası?

Bahçemizdeki kiraz ağacının altında bir kovuk var.Kovukta birilerinin yaşadığına eminim...

Bu bir farenin yuvası olabilir mi? Belki bir tilki kovuğudur! Hatta belki de bir ejderhanın mağarasıdır!Rebecca Cobb’dan harika resimlerle süslenmiş

eğlenceli bir öykü

Rebecca Cobb, Çev: Sevgi Atlıhanİş Bankası Kültür Yayınları, 32 s.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu

“Gülümseten Öyküler” ve “Tombiş Kitaplar” dizi-leriyle çok sevilen mizah ustası, yazar Behiç Ak, tek-nolojinin gu?ndelik yaşamlarımıza etkisini irdelediği“Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği!” kitabının ardından,yine gülümseten bir eleştiri yapıyor. Ânı yaşamak vehissetmek yerine, o ânı teknolojik araçlarla kaydediparşivleyen Sude’nin sanal dünyaya tutkusunu anla-tan roman, ilginç karakterleriyle de dikkat çekiyor. Ya-zar, desenleriyle etkileyici bu romanında, bir yandançocukların doğadan kopması üzerine, bir yandan dadijital ilişkiler nedeniyle değişen aile ve arkadaşlık iliş-kileri üzerine düşündürüyor.

Behiç Ak, Günışığı Kitaplığı, 160 s.

Page 13: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

“SON Göç” romanında, Yörüklerin yayla-lara son kez göç edişlerinin acıklı öykü-

sünü anlatılır. Çünkü devlet artık onların yer-leşik düzene geçmelerini zorunlu kılmakta-dır. Bundan böyle, davarlarını, sığırlarını, de-velerini satıp toprak alarak bir yere yerleşmelerigerekmektedir. Yüzyıllardan beri süregelen ya-şantılarını, geleneklerini bırakmanın sıkıntısı-nı yaşamaktadırlar

Yazar Muhammet Güzel, 1956’da Torosla-rın uzantısı, Sultan Dağları’nda doğan Ho-namlı Yörüklerinden olup oralarda yaşar ve1969’da Manavgat’ın bir köyüne yerleşir.2005’te devlet memurluğundan emekli olur.“Özgürlüğe Yörüktük” (1996), “Sisyazı” (1997),“Düş Nöbeti” (2007) adlı yapıtlarına bir yeni-sini ekledi: “Son Göç”. Bu yapıtında Yörüklerinyaylalara son kez göç edişlerinin acıklı öykü-sünü anlatır. Çünkü devlet artık onların yerle-şik düzene geçmelerini zorunlu kılmaktadır. Bun-dan böyle, davarlarını, sığırlarını, develeri-ni satıp toprak alarak bir yere yer-leşmeleri gerekmektedir. Yüzyıl-lardan beri süregelen yaşantı-larını, geleneklerini bırakmanınsıkıntısını yaşamaktadırlar.

“Son Göç” romanındabirbirileriyle geçinemeyeniki Yörük ailesi anlatılır. İlki,Gökçe Nine ile Koca Meh-met’in ailesidir. Çocukları Ha-san, Hüseyin, Kadir, Osman, Sul-tan, torunları, Elif, Efe, Mehmet,Onur, Gökçe, Ümmü tanıtılır. İkin-cisi zıt bellenen Aksi Ali’nin ailesi-dir. Zıt bellenmesinin nedeniyse Aksi Ali’ninGökçe Nine’yi gençliğinde sevdiği halde ala-maması, onun Koca Mehmet ile evlenmesi-dir. Onun oğlu İsmail, gelini Güllü ve torun-ları Bülbül, Faruk ve Ali’dir.

İki zıt aile

Koca Mehmet’in torunlarından Efe ile Elif, Yö-rük geleneklerine bağlıdır, kılkeçi çobanlığını se-verek yaparlar. Gökçe Nine, geleneklerin sür-dürücüsü olup saygınlığıyla bilinir, Umay Ana’yabağlıdır, sözünden çıkılmaz. Torun Mehmet, as-kerden gelince ilkokuldan beri sevdiği Bülbülile evlenmek ister. Aksi Ali’nin, torunu Bülbül’ü,zıt bellediği bu aileye vermeyeceği bilinir. Meh-met için tek yol vardır Bülbül ile kaçmak. Ailebüyükleri kaçış planını yapar, jandarmaya kar-şı önlem alır. Bülbül’ün yaşı tutar ve kendi is-teğiyle kaçar, yasal engel kalmaz. Gizlice nikâhda kıydırırlar. Bülbül’ün Mehmet’le kaçtığını du-yan ailesi ayaklanır. Aksi Ali, Gökçe Nine’nin ça-

dırını basar, silah kullanır. Bir şey yapamadanyakalanıp bağlanır ve jandarmaya teslim edi-lir. Sonrası gelir ve serbest bırakılması için Bül-bül’ü bağışlaması istenir. Her şey planlandığı gibigerçekleşir. Kaçan gençler ortaya çıkar, gele-nek gereği kız istemeye gidilir, düğün karar-laştırılıp yapılır. Düğün gelenekleri yerine geti-rilir. Aksi Ali çadırı terk eder, başka yerde yaşar.

Yaylaya son göç

Yörüklerin en büyük derdi yaylaya son kezgöç edecek olmalarıdır. Bir dama, eve ka-panmayı göze alamazlar. Torun Efe’nin keçi-si Karaüzüm’ün oğlağı olur, adını Kozalak ko-yarlar. Oğlak yeni süt emerken annesi Ka-raüzüm’ü bir kamyon şoförü kaçırır. Oğlağıinek sütüyle beslerken, oğlağı ölen başka birkeçiye emzirterek büyütürler. Torunlar kasa-ba okuluna eşekle gidip gelirler. Süleyman Öğ-retmen Efe’den Kozalak’ı sınıfa getirmesini is-

ter. Canlılar arasındaki benzerlikleri ya-parak yaşayarak öğretir.

Deve Yörüklerin süsüdür. Sat-maya kıyamazlar. Traktöre alış-makta zorlanırlar. Toprak al-mak, ev yapmak için davar-ların parası yetmez. GökçeNine, Efe’ye Yörüklerin çektik-lerini anlatır:”…Yoldan geçen,

muhtarların, kır bekçilerinin, or-mancıların, belediyecilerin, her

zaman birer kurbanlık haraç aldı-ğını da biliyorsun değil mi? Amahep bu dağlardayız. Hep ayakta-

yız. Doğamızla, inançlarımızla, törelerimizle budağlardan Yörüklerin, Yörüklüğün sesini sele-nini hiç eksiltmeden bugüne geldik, bunu da bi-liyorsun değil mi?” Devlet keçiye düşman, or-manı yok ediyor diye. Oysa turizmciler daha çokzarar verir ormana. Üstelik kılkeçileri orman-daki fazlalıkları temizleyip yararlı da olur.

İlerici Gökçe Nine, devrimci Yörük Osman

Yazar, romanda Gökçe Nine’nin kimliğin-de ilerici özelliklerini de yansıtır. O, Halkevle-rinde tiyatro ve film de izlemiştir. Kapatıldık-larına üzülür. Televizyon programlarının sığ-lığını bilir. Yörük Osman, devrimci olmanın acı-sını çeker. Çocukları Deniz ve Eylem ilericili-ğin simgesidir.

Yazar Muhammet Güzel, “Son Göç” ro-manında Yörükler’in yüzyıllarca süren yaşan-tılarına tanıklık ederken, geleneklerini yansıtır-ken, onların yeni bir düzene geçişte nasıl zor-landıklarını başarıyla anlatır.

HASAN AKARSU

Aydınlık 13

Yörüklerin romanı

Son Göç

Muhammet GüzelTekin Yayınevi367 s.

Muhammet Güzel

Page 14: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

Şiir YaşantısıMelih Cevdet AndayEverest Yayınları, 535 s.

Türk edebiyatında de-nemeleriyle kendine özgübir yer edinen Melih Cev-det Anday’ın yaklaşık 60yıl boyunca şiir üzerineyazdığı, kitaplarında vedergilerde yayınlanan ya-zıları ilk kez bu seçkide te-matik olarak bir araya ge-tiriliyor.

Osmanlı şiiri ve klasiksorunu, modern şiirin ayı-rıcı niteliği, öz-biçim ve an-lam tartışması, şiirin dili veyapısı, imge ve söz sa-natları ya da şiir çevirisi gibipek çok konu hakkında “ti-pik” yaklaşımları yetkinbiçimde analiz etmiş.

İslam’da ŞiddetArif Tekin,Berfin Yayınları, 270 s.

Arif Tekin son kitabını,hiç kimsenin ırkına, dinine,rengine, cinsiyetine bak-maksızın tüm insanlarınkardeşliği için emek har-cayanlara ithaf ediyor...Kitapta, Hz. Muhammed’inMedine döneminde ger-çekleşen savaş ve bas-kınların bilançosu; Bedir,Uhud ve Hendek savaşla-rının asıl nedenleri; inancakarşı şiddet; savaş ve öl-dürmeyi emreden ayetler;Hz. Muhammed’i eleştir-menin ve İslamiyet’ten çık-manın cezası; İslam’dakadına karşı şiddet;Kur’an’a göre inceleniyor.

Franz Kafka, Kırmızı Kedi Çev: Esen Tezel, 104 s.

Yalnızlık, duyarsızlık,zulüm ve kişinin çaresizli-ği üzerine yazsa da ince birzekâyı belli eden nükte-danlığı ile de en önemli ya-zarlardan biri olagelmiş;suç, yabancılaşma ve so-rumluluk gibi temaları de-rinlemesine işlemiş Kaf-ka’nın en etkileyici öykü-lerinden özel bir seçki.Sa-nat için izleyicilerinin önün-de aç kalan bir açlık sa-natçısının, fare halkınınzorlu yaşamı içinde tekşarkı söyleyebilen Josefi-ne’in çektiklerinin, bir kar-deş cinayetinin, bir taşradoktorunun hikâyeleri... 

Acısız Bilim (Bilim Günlük HayatıNasıl Değiştiriyor?)

(İktidarda Bir Kara Koyun)

(Dünyayı Yeniden Anlamave Kurma Girişimi)

(College de France Dersleri 1981-1982)

Chris Smith, NTV Çev: Duygu Akın, 304 s.

İlginç bilgilerle dolup ta-şan, aklın sınırlarını zorla-yan sıradışı kitap “AcısızBilim”, araştırıcı zihinleriçin muhteşem bir arma-ğan.Bir grup bilimci tara-fından BBC için hazırlananbir radyo programının ki-taplaştırılmış hali olan “Acı-sız Bilim”, son zamanlar-da bilim dünyasında mey-dana gelen gelişmeleri an-latıyor. Hem profesyonelhem de amatör bilimcile-rin bir solukta okuyacaklarıbu kitap ilgilenenler için tambir hazine niteliğinde.

Edebiyatlaşan Dünya

Afaq EsedovaKabalcı Yayınevi, 271 s.

Uygar dünya görüşüsistemler; kuantum fiziği-ne, görecelik kuramına da-yanarak geleneksel ras-yonel bakışların çerçeve-sinden çıkıyor, zaruret vetesadüf, neden ve sonuç,pay ve bütün vb. yeni ka-tegorileri dikkate alıyor.Çağdaş bilim, pozitivist bi-limin dayanağı olan dene-yin anlamında değişikliğeyol açıyor. Deney yapmastratejisi ilkeli şekilde de-ğişiyor, yeniden aynı du-rumu yaratmak mümkünolmuyor.

Öznenin Yorumbilgisi

Michel Foucault, İstanbulBilgi Üniversitesi Yayınları Çev : Ferda Keskin, 502 s.

Michel Foucault’nun1970-1984 arasında Col-lège de France’taki “Dü-şünce Sistemleri Tarihi”başlıklı kürsüsünde verdi-ği bu derslerde, düşünürünelindeki tarihsel materyal-leri nasıl işlediğine, felse-feyle tarih arasındaki bağ-ları nasıl ördüğüne tanıkoluyoruz. Bu derslerde Fou-cault, Antik Yunan’da pa-ranın tesisinden 18. yüzyılFransa şehirciliğine, psi-kiyatrik iktidardan moderndevlet aklını ortaya koyuyor.

Jakobenizm veKemalizmEmrah GülsunarYordam Kitap, 320 s.

Türkiye’de pek çokkavram gibi Jakobenizmde son derece keyfî ve öz-nel bir biçimde kullanılıyor.Liberal aydınlar Jakobe-nizmi anti-demokratiklikleeşdeğer kullanırlarken, İs-lamcı çevreler, anti-de-mokratik anlamına ilaveten,onu “din karşıtı” katı laik yada seküler düşünce bi-çimlerini nitelemek ama-cıyla kullanıyorlar. Bunakarşılık, “ulusalcı” ya da“ulusal sol” olarak nite-lendirilen çevreler ise bukavramı, olumlu anlamdakullanıyorlar.

Saraysız BaşkanJose Mujica

Andres Danza, ErnestoTulbovitz, Tekin Yayınevi Çev: Ali Tuncer, 264 s.

Mujica ile yirmi yıldırkesintisiz bir ilişki içindeolan Andrés Danza ve Er-nesto Tulbovitz, kendinihep ‘Kara Koyun’ gibi his-setmiş bir adamın, ‘Pepe’Mujica’nın Başkanlık yol-culuğunu, iktidarı anlayışve idare tarzını, Obama, Fi-del Castro, Putin, Chávez,Cristina Fernandez deKirchner gibi liderlerle yap-tığı görüşmeleri, yüz saa-ti aşkın sohbet ve röportajınürünü olan akıcı bir anla-tımla aktarıyor.

Göğün BütünÇeyrekleriBedia Ceylan GüzelceDoğan Kitap, 128 s.

1473’ün yazarı BediaCeylan Güzelce’den aşkve ölümsüzlük üzerine“ince” bir roman. “Ba-bil’de, onu bütün bu bin-yıllar boyunca gerçektensevebilmiş insanlarla mut-luydu ve tamdı. ‘Başlan-gıçta hepimiz tamdık, son-ra yarım kaldık. Şimdiyseçeyreğiz’ dedi kendi ken-dine. Göğün bütün çey-rekleri bir yalnızlıkla sına-nıyordu. Timur, ne ya-parsak yapalım bir dahatamamlanamayacağımı-za, hep böyle çeyrek ka-lacağımıza kanaat getirdi.”

Panzehir Gerçeğe Çağrı

Sinan Meydanİnkılap Kitabevi, 568 s.

“Bir zamanlar gelir, beniunutmak veya unutturmakisteyen gayretler belirebilir.Fikirlerimi inkâr edenler vebeni lanetleyenler çıkabilir.

Hatta bunlar benim ya-kın bildiğim ve inandıklarımarasından bile olabilir. Fa-kat ektiğimiz tohumlar o ka-dar özlü ve kuvvetlidir ki bufikirler Hint’ten, Mısır’dandöner dolaşır, gene gelir fe-yizli neticeleri kalpleri dol-durur.” -Mustafa Kemal Atatürk, 1937-

Tiyatro Benim Hayatım(Yıldız Kenter’in Hayat Hikayesi)Dikmen GürünYapı Kredi Yayınları, 312 s.

Dikmen Gürün, Kente-rin tiyatro ile dopdolu ge-çen bir yaşamı okurla pay-laşırken ülkenin içindengeçtiği süreçleri de yansı-tıyor.

Yıldız Kenter şöyle diyorkitapla ilgili olarak: “Beniçocukluk yıllarımdan bugünlere duyarlı bir dille ta-şımış.

Tiyatro çevresinde dö-nen bir hayatı doğrularıy-la, yanlışlarıyla işlemiş.Mücadelemi, mücadele-mizi paylaşmış. Titizlikleyapmış bunu.” 

Tanzimat (Değişim SürecindeOsmanlıİmparatorluğu)

Halil İnalcık, İş BankasıKültür Yayınları, 826 s.

Tanzimat Fermanı,Osmanlı ve Türk mo-dernleşmesinin en önem-li tarihsel dönemeçlerin-den biridir.

Bu ferman, anayasaltarihimizin başlangıcı ola-rak kabul edilir.

Ayrıca modern hukukdevletinin kuruluşu vebuna bağlı olarak yeniidari yapıların doğuşununtemelleri de Tanzimat dö-nemine uzanır.

Aydınlık30 Ekim 2015 Cuma

Yeni çıkanlar14

Bir Kardeş Cinayeti

(Yalanlar, Çarpıtmalara,İftiralara)

Page 15: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,
Page 16: YILMAZ ÖZDİL ‘Badem’ler kadınlardan korkuyor · 2015-11-27 · felsefesini tam olarak gündelik yaşam içerisinde uygulamayı sürdürmeyi, felsefesine uygun dav-ranmayı,

‘Badem’lerkadınlardankorkuyor

YILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİLYILMAZ ÖZDİL

ROZERİN DOĞAN

30 Ekim 2015 Cuma Yıl: 4 Sayı: 184

AydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlık

MECİT ÜNAL

Ama kimse Fikret’ebunları yaptıramazdı!

MELİHA AKAY

Büyüsü bozulmuşdünyayı büyülemek

MURAT BATMANKAYA

Sahiden kötü kitap yok mu?