16
YOLDA SEYAHAT SANATI DERGİSİ VIVIAN MAIER’İN İZİNDE TİFLİS ÖYKÜLERİ 1 ÖZGÜR ATİNA Ücretsizdir, okuyabilirsiniz Fotoğrafın Kafka’sının gizemli vizörüne yansıyan şehirler ve yüzler Puşkin’e “yeniden doğdum” dedirten kent, Pirosmani tabloları kadar renkli Syriza ile havası değişen kadim başkenti keşfetmek için fotoğraflı tüyolar MART 2015 01

Yolda Sayı 01 Mart 2015

  • Upload
    yolda

  • View
    226

  • Download
    4

Embed Size (px)

DESCRIPTION

TÜRKİYE'NİN İLK SEYAHAT SANATI DERGİSİ

Citation preview

Y O L D ASEYAHAT SANATI DERGİSİ

VIVIAN MAIER’İN İZİNDE TİFLİS ÖYKÜLERİ 1 ÖZGÜR ATİNA

Ücretsizdir, okuyabilirsiniz

Fotoğrafın Kafka’sının gizemli vizörüne yansıyan

şehirler ve yüzler

Puşkin’e “yeniden doğdum” dedirten kent, Pirosmani

tabloları kadar renkli

Syriza ile havası değişen kadim başkenti keşfetmek

için fotoğraflı tüyolar

MART 2015

01

01 yolda.net

yolda.net 03

Maalesef pek çok şey gibi gezginliğin de içi boşalmaya başladı. Gezginlik, facebook ve instagram paylaşımlarına indirgenir oldu. Oysa, gezginlik insanın gittiği yerde kendini yenilemesidir. Gezgin olmak, yollarda kendini bulmaktır. Gerçek bir gezgin vardığında değil, yoldayken mutlu olur.

Gündelik hayatınız, aileniz, arkadaşlarınız, işiniz, gelecek beklentileriniz ve kaygılarınız yolda olmaya bir sürü engel çıkarır. Yola çıkabilmek için bunları tek tek aşmanız gerekir. Asıl yolculuksa, gitmeye karar verdiğiniz zaman başlar.

Gitmek isteyenlerin dergisi Yolda, bu bakış açısıyla sizi yola çağırıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle de “bütün kadınlar seyahat etmeli” diyor. Hem kendileri hem hepimiz için... Çünkü, kadınlar gezerse mutlu olur, bu da mutlu sokaklar, yollar, şehirler anlamına gelir.

Yolda kalın,Melih Uslu

YOL DAVETİ

/YoldaDergisi

YAYIN KURULU Melih Uslu, Filiz Altun, Başak S. Vanroy (Berlin), Selin Zilciyan (Paris) FOTOĞRAF Y. Emre Çaylak (New York) GÖRSEL YÖNETMEN Banu Akparmak KATKIDA BULUNANLAR Gürcan Öztürk, Irene Molina, Özgür C. Er REKLAM [email protected] YAZI VE FOTOĞRAF ÖNERİSİ İÇİN [email protected] hakkı saklıdır. Dergi içeriği kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

04 yolda.net

VIVIAN MAIER’İN

İZİNDEVivian Maier’in kim olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Çünkü,

Finding Vivian Maier isimli film yayınlanana kadar bu gizemli sokak fotoğrafçısını kimse tanımıyordu.

Yazı: FİLİZ ALTUN

Türkçe’ye “Vivian Maier’in Peşinde” adıyla çevrilen belgesel, sanatçının nasıl keşfedildiğini anlatıyor. Hikâye şöyle başlıyor: John Maloof adında genç bir koleksiyoner, bir müzayedede iç sesini dinleyip 380 dolar karşılığında bir koli dolusu film makarası satın alıyor. Filmleri banyo ettirdikçe, çok özel bir gözle karşı karşıya olduğunu anlıyor. Sonra da, Vivian’ın Amerika’dan Uzak Doğu’ya uzanan iflah olmaz fotoğraf tutkusunun ve sıra dışı karakterinin izini sürüyor.

GÜNLÜK YAŞAM CASUSUABD’de 1950’li yıllardan itibaren 40 sene boyunca dadılık yaparak hayatını kazanan Maier, son derece eksantrik bir görünüme sahip. İki metreye yaklaşan boyu, kocaman şapkaları, bedenine bol gelen paltoları ve asker botlarıyla görenleri şaşırtıyor, hatta bazen korkutuyor da... Annesinin memleketi olan Fransa ile çok zayıf

bir bağı olmasına rağmen, Fransız aksanlı garip bir İngilizce konuşmakta ısrar ediyor. Sık sık asker gibi kollarını açarak yürümesi ve makyajsız, ciddi yüzüyle Kızıl Ordu’nun mekanik kadın askerlerini anımsatıyor. Yoksul bir aileden gelen Vivian, ABD’de ilk bulduğu iş olan dokuma fabrikasında yapamayıp çocuk bakıcılığına başlıyor. Çünkü, günün her saatinde, hatta çocukları gezdirirken bile fotoğraf çekmek istiyor. Mesleğini sanatının kamuflajı olarak kullanan Maier, her fırsatta boynunda Rolleiflex marka hacimli fotoğraf makinesiyle New York ve Chicago sokaklarını arşınlayıp, kendi tabiriyle “günlük yaşam casusluğu”na başlıyor. Ne iş yaptığını soranlarla casus olduğunu söyleyerek adeta dalga geçen Maier, tekinsiz sokakları, limanları ve mezbahaları fotoğraflayarak, Amerika’nın görünmeyen yüzünü belgeliyor.

MİSS HİÇ KİMSEÖmrü boyunca ürettiği 100 binden fazla kareyi çatı katlarında ve depolarda kilitli tutan Maier’in bunları neden kimseyle paylaşmadığını anlamak zor. Aynı zamanda yüzlerce kısa film çeken Maier’in, bir kısmı röportajlardan oluşan çok sayıda ses kaydı biriktirdiği biliniyor. Bu kayıtlar iyi bir editörün elinde harika bir kitaba dönüşmez mi? Tab ettirmediği için çektiği görüntülerin çoğunu hiç görmemiş olan Maier, dadılığını yaptığı eve sıkça gelen fotoğraf editörüne bile tutkusundan söz etmeye gerek duymuyor. Çektiği muhteşem kareler bir yana, Maier kendisinden bahsetmekten bile hoşlanmıyor. Entelektüel bir hayalet gibi insanların hayatlarını teğet geçen Vivian, adını söylemeye bile imtina ediyor. İsmini ısrarla soranlara, Miss V, Viv ve Miss Maier gibi kaçamak yanıtlar veriyor, imza attığı belgelerde soyadını Mayer ya da Meier şeklinde bilerek yanlış yazıyor.

06 yolda.net

ENTELEKTÜEL SELFIE’Cİ Onda alışkın olmadığımız garip bir derinlik var. Çocuklar dışında herkese katı bir mesafeyle yaklaşan Vivian, vizörü sayesinde hemen her kesimden insanın burnunun dibine kadar giriyor. Girmekle de kalmıyor, bazen gölgesini, bazen şapkalı ya da mayolu hallerini fotoğraflarının bir köşesine iliştiriveriyor. Tıpkı her filminde tek sahnede de olsa görünmek isteyen Alfred Hitchcock gibi. Vivian, bir nevi erken dönem entelektüel selfie’cisi gibi davranıyor. İlerleyen yıllarda selfie’lerinin sayısının giderek azalması manidar. Vücudunu hiçbir erkekle paylaşmasa da, yaşlılığına tanık olmak istemiyor. Müzmin yalnızlığından ise fotoğrafa sığınarak kurtulmaya çabalıyor. Maier’in kadrajları mizahtan, trajediden, gotik ve pitoresk unsurlardan beslenirken, hayatın keskin çelişkilerini de barındırıyor. Kürklü şık kadınların tepeden bakışını, çocukların masumiyetini; yaşlıların, obezlerin ve koltuk değneklilerin çaresizliğini samimi karelerle ifade ediyor.

FOTOĞRAFIN KAFKA’SIVivian Maier’in sanatında kafkaesk bir yan olduğunu iddia etmek pekâlâ mümkün. Resmi yazışmalarda adını deforme ederek kurumları ti’ye alan, yaşlı bir kadını sokak ortasında tartayan polisin şiddetini deşifre eden, evsizlerin sessiz çığlığını muktedirlere haykıran Vivian, anarşist bir dile öykünüyor. Yüzü yanmış ucube görünümlü adamı fotoğraflarken aslında, “hiç böbürlenme, bir sabah uyandığında kendini Fil Adam’a dönüşmüş bulabilirsin” diyor. Çünkü o, hayatın sert tokadının bir gün mutlaka insanı bulacağına inanıyor. Çoğu üçüncü sayfa haberinden oluşan milyonlarca gazete kupürü biriktirmesi de bu korkusunu kanıtlıyor. Belki de bu yüzden çocuk yapmaktan, hatta sevgili ya da eş sahibi olmaktan bile uzak

duruyor. Fotoğrafı ise bir isyan aracı ve masumuyet arayışı olarak kullanıyor. Alışılagelmiş kadın prototipinden uzak garip görünümünü fotoğraflarına dâhil ederek de sanatındaki tekinsizliği diri tutmayı başarıyor. Yaşı ilerledikçe agresifleşen Maier, sosyal ilişkileri kopuk olmasına rağmen deneyimli bir seyyah gibi dünyayı gezmekten geri kalmıyor. Dadılığını yaptığı evin sahiplerine “bana sekiz ay müsaade” diyerek uzun yolculuklara çıkan Maier, Kanada’dan Güney Amerika’ya, Mısır’dan Hindistan ve Çin’e uzanan geniş coğrafyayı turlayıp binlerce kare biriktiriyor. Son olarak, bu fotoğrafları görmeyi sabırsızlıkla beklediğimizi ekleyelim. Sahi, 20. yüzyılın en mutena fotoğraf sanatçılarından biri olan Vivian Maier’i tanıdığımız için çok şanslıyız. Darısı başınıza...

Maier, alışılagelmiş kadın prototipinden uzak garip görünümünü fotoğraflarına dâhil ederek sanatındaki tekinsizliği diri tutmayı başarıyor.

yolda.net 02

dolce vitaorganizasyon

www.dolcevitaorganizasyon.comBağdat Caddesi No: 3 Bostancı

0216 706 12 990535 484 65 64

08 yolda.net

TİFLİS ÖYKÜLERİ 1Alise, balon satıcıları, cüceler ve sokak müzisyenlerinin arasında kendisini

bir Fellini panayırında hissetti. Ah, bir de Karbeyaz’ı bulabilseydi!..Yazı: MELİH USLU

yolda.net 09

ALİSE ATMACALAR DİYARINDA19 yaşındaydı Alise. Anadolu’da mütevazi bir taşra şehrinde üniversite okuyordu. Üniversite, liseden bozma okulu için fazla iddialı kaçıyordu. Çünkü, çevresinde evrensel olan değil, lokal olan önemseniyordu. Bunu idrak etmeye başlaması için dördüncü ve son sınıfa gelmesi gerekmişti. Pes etmeye niyeti yoktu Alise’nin. Kabuğunu kırıp kendini aşmak istiyordu. Ne yapmalıydı? İnternetten İngilizce öğrenmeyi seviyordu. Bir de seyahat yazıları okumayı... Özcan Yurdalan, Gündüz Vassaf, Kemal Tayfur ve Sinan Çakmak’ın seyahat yazılarını okuyor, hayali de olsa sık sık dünya turuna çıkıyordu. Bugüne kadar sadece

Türkiye’de birkaç yer görebilmişti. Bir gün niyeti bozup tam iki yıldır biriktirdiği harçlıklarını hesapladı. İnternetten bulduğu en ucuz biletle yurt dışına çıkacaktı. Neresi olursa olsun, gidecekti. Korunmaya muhtaç taşra kızından, özgüveni yerinde üniversite mezunu bir bireye dönüşebilmesi için bu yolculuk şarttı. İnternette bir kampanya buldu. Destinasyonun adını heceledi. Tbi-li-si yazıyordu. Neresi olduğunu bile bilmiyordu. Biletini aldı, ertesi gün yola çıkıyordu. O gece çok mutlu uyudu.

Sabaha karşı Tiflis Havalimanı’na indiğinde hâlâ şaşkındı. Şehri gezmek için sadece bir tam günü vardı.

Gece yarısı uçağıyla geri dönmesi gerekiyordu. Tiflis’le ilgili araştırma yapacak zaman bile bulamamıştı. Sırt çantasını yüklenip şehre ilk adımı attığında deli bir yağmurla karşılaştı. Burası Türkiye’den çok daha serindi. İlk bakışta Tiflis’i hiçbir şeye benzetemedi. Sıkıcı bir taşra kenti gibiydi. Taksicilerin ısrarlı davetlerinden rahatsız oldu. Sahi burada ne işi vardı? Can sıkıntısını gidermek uğruna dertsiz başını belaya sokmuştu. Kendine küfretti. Açlığını bastıracak birşeyler yemek için etrafına bakındı. Gözüne, eli yüzü düzgün bir taksi şoförü kestirip yanına gitti. Soluğu şehrin merkezinde aldı. Tiflis sanki terk edilmiş hayalet bir şehir gibiydi. Her yerde in cin top oynuyordu. Karanlıktı,

10 yolda.net

Şakayıkların, ekinezyaların, papatya ve mimozaların sonu gelmiyordu. Hemen her köşe

başında güleryüzlü bir çiçekçiye rastlıyordu.

sokak lambaları tek tük yanıyordu. Sıcak birşeyler içebileceği her yer kapalıydı. Üstelik az önce yavaşlayan yağmur tekrar bastırmıştı. Ruhsuz bir saçağın altına sığındı. Kendisine bir küfür daha savurdu. Geldiğine pişmandı. Hem de çok...

Açlık ve yorgunluktan sendelemeye başladığı anlarda yanında iri bir gövde belirdi. Yaşlı adam aniden ortaya çıkınca hem korktu hem de sevindi. Günlerdir kimseyi görmüyor gibi hissetti. Kılık kıyafetinin pejmürdeliğine bakılırsa, evsiz bir berduş olmalıydı. Dağınık saçlarından ve kocaman, kirli ellerinden beklenmeyecek ölçüde masum bir yüzü vardı. Derin derin Alise’nin yüzüne baktı. Birbirlerine susamış iki eski dost gibiydiler. Şehrin kesilmeyen zalim yağmuruna ve terk edilmiş yalnızlığına karşı kenetlenmiş gözlerle birbirlerine baktılar. Dilleri susuyor, gözleri muhabbet ediyordu. Yaşlı adam, paltosundan sevimli, beyaz bir kedi çıkardı. O an o adam, Alise’ye şapkadan tavşan çıkaran eğlenceli bir sihirbaz gibi geldi. Kedi yağmurdan pısmış, narin bedeni paltonun derinliklerinde iyice kaybolmuştu. Demek o an Tiflis’te Alise’den daha çaresiz canlılar da vardı. Güzel yüzlü adam, kediyi Alise’ye uzatıp “ona biraz göz kulak ol, hemen geliyorum” der gibi hareketler yaptı. Alise’nin nutku tutuldu, istemsiz

bir şekilde kediyi avuçlarında buldu. Esrarengiz paltolu, bir çırpıda sırra kadem basmıştı. Alise, Karbeyaz’a sarıldı. Şimdi çaresizliği daha da büyümüştü.

Mağdurların dayanışması çabuk bitti. Karbeyaz, çevik bir hareketle Alise’nin güçsüz kollarından kurtulup gövdesini ıslak caddeye bıraktı. Yağmur, dinmek için sanki bu anı beklemişti. Karbeyaz koştu, Alise de peşinden... Ne pahasına olursa olsun Karbeyazı kaybetmemeliydi. Çünkü, o Güzel Yüzlü’nün emanetiydi. Ömür boyu kaybetmiş bir adama bu son darbeyi indirmezdi. Karbeyaz’ın peşi sıra, uzun ve göz alıcı bir caddeye vardı. Burası meşhur Rustaveli Bulvarı olmalıydı.

Bir anda tatlı bir ilk yaz güneşi binaların arasından hızla yükselip, caddeyi ve Alise’nin yüzünü yumuşak bir ışıkla ısıtmaya başladı. Tiflis’in kalbinde boydan boya uzanan Rustaveli Bulvarı’nın ışıkları yanınca, Alise kendisini bir ışık nehrinin ortasında buldu. Art Noveau’dan Art Deco’ya uzanan çizgileriyle cadde boyu sıralanan birbirinden zarif binaları hayranlıkla izlerken kendisini Şanzelize’de hissetti. Neredeyse on adımda bir ağaçların dizildiği cadde, harikulade sokak lambaları ve irili ufaklı heykellerle süslenmişti. Kaldırımlar

dikkat çekici genişlikteydi. Yol boyu sıralanan kafelerin rustik mermer masalarına beyaz eldivenli garsonlar hizmet ediyordu. Birbirinden şık kadınlar, bakımlı erkekler bu keyif mekânlarının masalarını dolduruyordu. 16 kolonlu Parlamento Binası, antik çağlardan fırlamış görkemli bir tapınak gibiydi. Rustaveli Tiyatrosu, Ulusal Müze, Opera Sarayı ve Güzel Sanatlar Müzesi de öyle... Renk renk ışıklarla yıkanan caddenin üzerinde devasa gibi bir gökkuşağı belirdi. Alise, tatlı bir rüyaya daldığını sandı. Kendisini çimdikledi.

Neşeli ilkbahar güneşi belirginleştikçe kuşların şarkıları artıyordu. Ama Karbeyaz ortada yoktu. Birer Mardin abbarası gibi Rustaveli’nin iki yakasını birbirine bağlayan alt geçitlerin ağızları çiçek kokuyordu. Baharın tazeliğini sepetlerine dolduran seyyar satıcılar, geçitleri kullanmak isteyenleri çiçeklerle karşılıyor gibiydi. Dev bir meydanın önünde Karbeyaz’ı görür gibi oldu. Burası internette fotoğrafını gördüğü Özgürlük Meydanı olmalıydı. Ortasında heykelli dev bir sütunun yükseldiği meydan, Tiflis’in yeniden doğuşunu simgeliyordu. Belki de Alise’nin de yeniden doğuşunu... Meydana bağlanan caddeler üzerindeki gösterişli malikâneler, şehrin 19. yüzyılda yaşadığı zenginliğin sembolüydü.

yolda.net 11

Sokak aralarında sıkça rastladığı ahşap ve döküm demirden yapılmış balkon bezemeleri ise geçmişten kalma bir masal şehrinin parçaları gibiydi. Alise galiba Tiflis’i sevmeye başlamıştı...

Şakayıkların, ekinezyaların, papatya ve mimozaların sonu gelmiyordu. Hemen her köşe başında güleryüzlü bir çiçekçiye rastlıyordu. Kaldırım lokantalarından haçapuri denilen peynirli pidelerin, hatta Gürcü mantısı khinkalinin kokuları geliyordu. Yerel mutfağa özgü ıhlamur turşusunu mutlaka denemeliydi. Tabi Karbeyaz’ı sahibine teslim ettikten sonra... Yaramaz kedinin peşinden gür bir koruluğa daldı. Çevresindeki her yer irili ufaklı tablolarla doluydu. Niko Pirosmani’nin natürmortları, Lado Gudiashvili’nin doğal erotizmi, David Kakabadze’nin otoportreleri, Gogi Chagelishvili’nin avangard eserleri ve daha neler neler... Burası büyük

bir resim pazarıydı. Tiflisliler belli ki çiçekler kadar sanatı da seviyordu. Masmavi gökyüzüne doğru uzayıp giden çınarların kalın gövdeleri iri memeli kadınları bir bir yutarken, geride şuh kahkahalar yankılanıyordu. Asırlık çınarlar sanki doydukça coşuyordu. Alise, balon satıcıları, cüceler ve sokak müzisyenlerinin arasında kendisini bir Fellini panayırında hissetti. Ah, bir de Karbeyaz’ı bulabilseydi!..

Alise, Eski Kent’te kollarında atmacalarını gezdiren gençleri görünce Tiflis’e neden atmaca diyarı dendiğini hatırladı. Geçmişi bin 500 yıl önceye giden kent, beşinci yüzyılda Gürcü Kralı Vahtang Gorgasal’ın av alanıymış. Kral bir gün atmacasını (kimi kaynaklara göre şahin) salmış ama yırtıcı kuş geri gelmemiş. Her yeri arayıp taramışlar, sonunda kuşun bir sıcak su kaynağında öldüğünü fark etmişler. Kral, kuşun öldüğü yere bir şehir kurulmasını

emretmiş. Kentin adı da ılık anlamına gelen Tbili’den gelmiş. Alise, kilise, cami ve sinagogun yan yana yükseldiği Eski Kent’teki sülfür hamamlarının dünya çapında bir üne sahip olduğunu öğrenmişti. Romatizmadan deri hastalıklarına dek birçok derde deva olan bu tarihi banyolar, 19. yüzyıldan bu yana Avrupa’dan İran’a uzanan geniş bir coğrafyadan rağbet görüyordu. Hamamın bitişiğindeki sokaklar ise bambaşka harikalar diyarına açılıyordu. Shardeni, şehrin yeni turizm vizyonunu sergilerken, Shavteli ise kukla tiyatrosu ve fantastik saat kulesiyle tanınıyordu. Alise tam umudunu kaybetmişken, Bath House denilen tarihi Kaplıca Köşkü’nün çini bezeli kapısında Güzel Yüz’e rastladı. Kucağına gömülen Karbeyaz hiç koşmamış gibiydi. Alise tam o anda ünlü Rus yazarın sözünü hatırladı. Tıpkı Puşkin gibi Tiflis’te adeta yeniden doğmuştu...

ÖZGÜRLÜK Meydanı’na bağlanan caddeler üzerindeki gösterişli malikâneler, şehrin 19. yüzyılda yaşadığı zenginliğin sembolüydü.

12 yolda.net

DEMOKRASİ MEYDANISyntagma (Yeni Anayasa) Meydanı’nda, Atina’nın belki de en büyük binası olan Yunan Parlamentosu ile karşılaşırsınız. Son yıllarda çok sayıda ateşli protestoya sahne olan meydan, Syriza iktidarı sonrası sakin görünüyor. Meydana pazar günü yolunuz düşerse, Meçhul Asker Anıtı önünde çarıklı askerlerin devir teslim törenine tanık olabilirsiniz.

ÖZGÜR ATİNA

Yazı: BAŞAK S. VANROY

yolda.net 13

POLİTİK ŞEHİRAtina denince akla gelen ilk görüntü, kuşkusuz Akropolis ve Parthenon Tapınağı. Şehri tanıdıkça, demokrasiye duyulan sevginin, düşünce ve fikir özgürlüğü için verilen mücadelelerin Yunanlılar için ne kadar önemli olduğunu görüyor insan. Savaşlarda yaşanan bozgun, Alman işgali ve kıtlık ülkeyi fazlasıyla politize etmiş. Bugün Atina kahvehanelerinde Yunan kahvesi “heliniko” eşliğinde bol bol siyaset konuşuluyor.

İÇKİLER BİZDEN!Pire limanından başlayarak Varkiza semtine uzanan sahil yolu boyunca tavernalar sıralanıyor. Zevkle döşenmiş bu mekânların mezeleri Türk damak tadına çok uygun. Sahipleri ise Türklere kapılarının ardına kadar açık olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Fiyatlara aldırmasınlar. Yeter ki gelsinler; sohbet edelim, yiyelim içelim... İçkiler bizden!”

REMBETİKO AŞKI Mübadele ile Anadolu’dan Yunanistan’a perişan halde gelen göçmenler, sol hareketlerden etkilenip hüzünlü

şarkılar bestelediler. Acı dolu rembetiko şarkılarının her birinin ardında, trajik insan öyküleri yatıyor. Çoğu

aşktan, yoksulluktan bahseden bu şarkılar, dönemin devlet anlayışıyla dalga geçiyor. Rembetiko bugün de

Atina gecelerinin vazgeçilmezi.

14 yolda.net

5 KAMPLI MÜZİK FESTİVALİ01 SZİGET Budapeşte’ye hayat veren Tuna Nehri üzerindeki Obudai Adası’nda yapılan Sziget, festival ruhunu yansıtan en iyi yerlerden. 108 hektar ormanlık alanda düzenlenen festivalde her yıl binden fazla performans sergileniyor. Geçtiğimiz günlerde dünya festivallerinin yarıştığı Hollanda

02 ROCK WERCHTER Brüksel’e 30 kilometre uzaklıktaki Werchter’de düzenlenen festival, grup sayısının çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. “Hem hesaplı olsun hem de çok eğlenelim” diyenler için biçilmiş kaftan olan festival, bu yıl 25-28 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek. Günlük biletlerin 95, kombinelerin

Groningen’s De Oosterpoort’ta Avrupa’nın en iyisi seçilen Sziget, bu yıl 10-17 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. İndirimli biletleri 30 Nisan’a kadar satışa sunulan festivalin açıklanan ilk isimleri şöyle: Robbie Williams, Florence and the Machine, Gogol Bordello, Blasterjaxx, W&W, The Ting Tings ve Passenger. www.szigetfestival.com

Yüz binlerce insanın coşkusuna sahne olan müzik festivalleri, yola çıkmak için başlı başına iyi bir neden sunuyor. Unutulmaz anlar yaşayabileceğiniz kamp hayatı da cabası.

Yazı: SELİN ZİLCİYAN

yolda.net 15

03 GLASTONBURY Glastonbury ya da kısa adıyla Glasto, yeşil alanda müzik ve canlı sanat performanslarının sergilendiği dünyanın en büyük açık hava festivallerinden biri. İngiltere’nin Pilton - Somerset bölgesindeki Glastonbury şehrinde yapılan etkinliğin bu yılki tarihleri, 24-28 Haziran. 1970 yılı ve

sonrasında hippi akımlarının başını çektiği özgürlük hareketi ile hayat bulan festival, her sene yaklaşık çeyrek milyon müzikseveri ağırlıyor. Konuklarına Woodstock’in etkilerini hissettiren festivalin kamp biletleri satışa çıkmış bile. www.glastonburyfestivals.co.uk

04 ROSKİLDE Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın 30 kilometre dışındaki Roskilde şehrinde yapılan rock müzik festivali, bu yıl 27 Haziran - 4 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek. 1971 yılından bu yana yapılan Roskilde, İskandinavya’nın en büyük müzik festivali olarak tanınıyor. Her yıl en az 80 bin kişilik katılımla gerçekleştirilen festival, renkli şovlar, çeşitli sergiler ve açık hava pazarlarıyla şenleniyor. Festivalin 80 hektarlık kamp alanında rock müzik tutkunlarının ihtiyaç duyabileceği her şey sunuluyor. www.roskilde-festival.dk

05 ZEYTİNLİ Türkiye’de konaklamalı müzik organizasyonları arasında özel bir yere sahip olan Zeytinli Rock Festivali, bu yıl 20-23 Ağustos tarihleri arasında Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Zeytinli Dalyan Sahili’nde yapılacak. Önceki yıllarda birçok önemli grubun sahne aldığı festival, bu sene de birbirinden değerli isimleri dinleyicilerle buluşturmaya hazırlanıyor. İsteyenlerin çadırları ile kamp alanında konaklayabileceği, katılımcıların denize, müziğe ve eğlenceye doyacağı festivalle ilgili bilgi için: www.zeytinlirockfestivali.com

ise 226 Avro’ya satıldığı festivalin bu seneki programı yine dopdolu. Festival sitesinden yapılan duyuruya göre bu yılki Rock Werchter’de Kasabian, Muse, The Script, Caribou, Rise Against, The Chemical Brothers, Lenny Kravitz, The Prodigy ve Ben Harper’ın da aralarında bulunduğu pek çok grup sahne alacak. www.rockwerchter.be

“Gün doğarken otobüsüm Arizona çölünden geçti. Elimde Alain-Fournier’nin Adsız Ülke kitabı vardı. Ama ben, yol boyunca Amerika’nın kır manzaralarını okumayı tercih

ettim. Gördüğüm her tümsek, her yükselti, her genişlik yol özlemimi derinleştiriyordu.” ON THE ROAD - Jack Kerouac