151
ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ ÖZETLERİ ZONGULDAK-2019

ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TEZ ÖZETLERİ

ZONGULDAK-2019

Page 2: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

2

İçindekiler

İçindekiler ........................................................................................................................................................... 2

YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZETLERİ ............................................................................................................................. 8

Şeyda Damatoğlu Çakmak, Kömür Madeni İşçilerinde Eritrosit Na+-K+Atpaz ve Antioksidan Enzim Aktivite

Değişiklikleri İle Lipid Peroksidasyonunun İncelenmesi ..................................................................................... 9

Sinan Kurtman, Sürekli Alkol Kullananlarda Demir Metabolizması Belirteçleri ve Oksidan Durumun Bir

Göstergesi Olarak Malondialdehid Düzeyleri ................................................................................................... 10

Cemil Yavuz, Zonguldak Lise Öğrencilerinin Sigara Kullanım Sıklığı ve Sigara Kullanımını Etkileyen Faktörler 11

Serpil Subaşı Çağlar, Laparoskopik Kolesistektomi Operasyonu Geçiren Hastalarda Solunum Eğitiminin

Solunum Fonksiyon Testlerine Etkisi ................................................................................................................ 12

Feride Dursun, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama Ve Araştırma Hastanesi’nde 2001 – 2003 Yılları

Arasında Poliklinik Başvuruları Ve Hasta Yatış Oranlarının Zaman Serisi Analizi İle Değerlendirilmesi ........... 13

Zühtü Şahin, Zonguldak İli Karadeniz Ereğli Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağı Bölgesinde 2003-2004 Yıllarında

Yapılan Bebek İzlemlerinin Değerlendirilmesi .................................................................................................. 14

Hakan Kalyon, Zonguldak İl Merkezinde Kamuda Çalışan Özürlüler İle Özürlü Olmayanların Sağlık

Algılamalarının Sf 36 İle Karşılaştırılması .......................................................................................................... 15

Hülya Kulakçı, Huzurevinde Yaşayan Yaşlılarda Sağlık Algılaması .................................................................... 16

Nurhan Gürel, Total Diz Artroplasti Operasyonu Geçiren Hastalarda Kuadriseps Kasına Elektrik Stimülasyonun

Rehabilitasyona Etkisi ....................................................................................................................................... 17

Nurdan Yalçın, Zonguldak İlinde Yataklı Tedavi Hizmeti Veren Hastanelerde Çalışan Hemşirelerin Klinik

Nütrisyon Bilgi Düzeyi Ve Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi .................................................................... 18

Banu Saltık, 2003 Yılında Zonguldak İlinde Yaşam Beklentisi ........................................................................... 19

Kurtuluş Çetin, Formaldehid İle Oluşturulan Frontal Korteks, Hipokampus ve Serebellum Hücresel Hasarına

Karşı Melatoninin Koruyucu Etkileri ................................................................................................................. 20

Betül Kaybolmaz, Sıçanlarda Etanol İle Oluşturulan Akut Gastrik Mukoza Hasarına Karşı Ebselen’in Koruyucu

Etkisi.................................................................................................................................................................. 21

Halime Pulat, Nütrisyonel Durum Değerlendirme Yöntemlerinin Etkinliğinin Araştırılması ............................ 22

Pınar Demirel, El Antropometrik Ölçümleri ve El Kavrama Kuvvetinin Farklı Spor Branşlarında Karşılaştırılması

.......................................................................................................................................................................... 24

Emine Fidan, Kronik Yaralı Hastalarda Sosyoekonomik Durumun Yara Oluşumu ve Tedavi Süreci Üzerine Etkisi

.......................................................................................................................................................................... 25

Yurdagül Demiroğlu, Kronik Yaralarda İzole Edilen Mikroorganizmalar .......................................................... 27

Özlem Öztürk, İstanbul H Tipi Cezaevinde Kalan Ergenlerde Suçluluk- Utanç Duygusunun

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 28

Tülay Ayyıldız, Zonguldak İl Merkezinde 0-6 Yaş Çocuğu Olan Annelerin Çocuk Yetiştirme Tutumları ........... 29

Aysel Köse, Zonguldak İl Merkezinde 15-17 Yaş Grubu Genel Lise Öğrencilerinde Öğün Dışı Yeme Alışkanlığının

İncelenmesi ....................................................................................................................................................... 30

Habibe Karaoğlu, Farklı Beslenme Disiplini Uygulanan Hastalarda Beslenme Komplikasyonların

İncelenmesi ....................................................................................................................................................... 31

Mustafa Önder Şekeroğlu, Yıldız Milli Erkek Basketbol Takımı Sporcularının Antropometrik Profillerinin

Belirlenmesi ...................................................................................................................................................... 32

Page 3: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

3

Çağla Özyılmaz, Kronik Yaralı Hastalarda İşgücü Kaybı Ve Hastane Maliyeti ................................................... 33

Fatma Bola, Diyaliz Tedavisindeki Kronik Böbrek Hastalarının Malnutrisyon Açısından Değerlendirilmesi .... 34

Mustafa Gümüş, Geleneksel Yağlı Güreş Yapan Sporcuların Antropometrik Profillerinin Belirlenmesi .......... 35

Emel Yiğen, Zonguldak İl Merkezinde Yuvaya Giden 3-6 Yaş Grubu Çocuklarda Kardeş Kıskançlığının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 36

Atınç Kayınova, Bir Boru Ve Profil Fabrikası Çalışanlarında İş Doyumu Düzeyinin Değerlendirilmesi ............. 37

Hülya Kabalak, Rem Uyku Yoksunluğunun Kornea Kalınlığı Üzerine Etkileri. ................................................... 38

Dilek Konuk, Zonguldak İl Merkezinde 7-11 Yaş Grubu İşitme Engeli Olan Ve Olmayan Çocukların Psiko-Sosyal

Gelişimlerinin Karşılaştırılması.......................................................................................................................... 39

Nihal Kalıncı, Zonguldak İl Merkezi İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin El Hijyenine Yönelik Davranışlarının

Belirlenmesi ...................................................................................................................................................... 40

Şükrü Bozkurt, Homosistein’in Vasküler Düz Kas Fonksiyonları Üzerine Etkileri ............................................ 41

Memnune Kahveci, Gebelerde Demir Suplemantasyonunun Annenin Hematolojik Parametreleri İle

Yenidoğanın Antropometrik Ölçümleri Üzerine Etkisi ...................................................................................... 43

Nilüfer Tatoğlu, Zonguldak İl Merkezinde Yaş Grubu Genel Lise Öğrencilerinde Benlik Saygısının Akademik

Başarı Üzerine Etkisi ......................................................................................................................................... 44

Neriman Özcan Şahin, Thymoquınon’un Deneysel Astım Modelinde Antiastmatik Etkisinin Araştırılması .... 45

Ecehan Yenici, 2001-2004 Yılları Arasında Zonguldak Kızılay Kan Merkezi’ne Başvuran Gönüllü Kan

Donörlerinde Hepatit B ve Hepatit C Seroprevalansı ....................................................................................... 46

Rahşan Kalafatoğlu, Zonguldak Merkez Çocuk Yuvasında Bakım Altında Bulunan Çocukların Fiziksel Gelişimleri

İle Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Fiziksel Gelişimlerinin Karşılaştırılması ............................................ 47

Funda Veren, Zonguldak İl Merkezinde Yaşayan 15-49 Yaş Ev Kadınlarının Ev Kazası Geçirme Sıklığının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 48

Güliz Akın, Sibutraminin Sıçan Davranışlarına Etkisi......................................................................................... 49

Şükrü Madenoğlu, Koroner Bypass Ameliyatı Geçiren Hastalara Preoperatif ve Postoperatif Erken Dönemde

Uygulanan Göğüs Fizyoterapisi Yöntemlerinin Arteryel Kan Gazı ve Solunum Fonksiyon Testi Üzerine

Etkisi.................................................................................................................................................................. 51

Kamil Güney, Zonguldak İl Merkezini Temsil Eden Bir Örneklemde Ev Halkı Tespit Fişlerilerinin Yenilenmesi ve

Sağlık Ocağı Ev Halkı Tespit Fişleriyle Karşılaştırılması ..................................................................................... 52

Özgür Sekreter, Zonguldak İli Merkez İlçesinde Bağışıklama Hizmeti Veren 1. Basamak Sağlık Kurumlarında

Soğuk Zincirin Değerlendirilmesi Ve Sağlık Personelinin Bilgi Durumu ............................................................ 53

Ayşe Bezir, Bazik Fibroblast Büyüme Faktörünün Plasenta Ve Umblikal Korddaki Lokalizasyonu................... 54

Nezahat Öztürk, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama Ve Araştırma Hastanesi Kalp Hastalıkları

Polikliniğine Başvuran Yüksek Kan Basıncı Hastalarının Şişmanlık Durumunun Değerlendirilmesi ................. 55

Songül Demirok, Yoğun Bakım Ünitesinde Tedavi Gören Hastaların Kalori Gereksinimleri Ve Alınan Kalori

Miktarlarının Değerlendirilmesi........................................................................................................................ 57

Dilek Düzgün, Koroner Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Ve Uzun Süreli Kardiyak İlaç Kullanımı Olan Hastalarda

Eser Element Eksikliğinin Değerlendirilmesi ..................................................................................................... 58

Burçin Demirel, Genel Cerrahi ve Ortopedik Cerrahi Olgularında Malnutrisyonun Değerlendirilmesi ........... 59

Ayse Serbest, Total Parenteral Nütrisyon Uygulanan Çocuk Hastalarda Soya Yagı Bazlı Lipid Solüsyonu ve

Zeytinyagı Bazlı Lipid Solüsyonu Kullanımının Trombosit Sayısına Etkisinin Karsılastırılması .......................... 60

Page 4: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

4

Sanem Yıldırım, Kemoterapi Alan Hastalarda Kemoterapiye Bağlı Yan Etkilerin Beslenme Eğitimi Öncesi Ve

Sonrası Değerlendirilmesi ................................................................................................................................. 61

Asuman Uğurlu Yıldız, Kronik Böbrek Yetmezliği Hastalarında Yaşam Tarzı Değişikliği Müdahalesinin, Yaşam

Kalitesine Etkisi ................................................................................................................................................. 62

Neslihan Yılmaz, Sigara İçen Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Sigara İçme Davranışının ve Bırakma İsteğinin

Belirleyicileri ..................................................................................................................................................... 63

Aydan Özbay, Koroner Arter Hastalığı Tanısı Konmuş Kişilerde Yaşam Tarzı Değişikliği Müdahalesinin, Yaşam

Kalitesine Etkisi ................................................................................................................................................. 64

Türkan Akyol Güner, Çalışma Yaşamında Vardiya Çalışması ve Uyku ile İlgili Özelliklerin Değerlendirilmesi .. 65

Vildan Kalkan Akyüz, Gebelerin Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi Ve Bebek Doğum Ağırlığı Üzerine

Etkisi.................................................................................................................................................................. 66

Funda Kasapoğlu, Hemodiyaliz Hastalarında Akut Faz Cevabın ve Malnutrisyonun Değerlendirilmesi .......... 67

Selda Yıldız, Yoğun Bakım Ünitelerinde Yatan Santral Venöz Katater Takılı Hastalarda, Total Parenteral

Nütrisyonun Kan Dolaşımı İnfeksiyona Etkisi ................................................................................................... 68

Mehmet Kıvanç Erdem, ANTU (Alfa-Naftiltiyoüre) İle Oluşturulan Deneysel Pulmoner Ödem Modelinde

Anestezik Maddelerin Etkileri ........................................................................................................................... 69

Kadriye Çalışkan, Malignite Nedeniyle Alt ve/veya Üst Gastrointestinal Sistem Cerrahisi Geçirecek Hastaların

Nütrisyonel Durumlarının ve Yaşam Kalitelerinin Değerlendirilmesi ............................................................... 70

Berhude Baba, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının Yüksek Fırın, Haddehane ve Çelikhane Ünitelerinde 2006-2007

Yıllarında Oluşan İş Kazalarının Değerlendirilmesi ........................................................................................... 71

Ahmet Burak Türkili, Sıçan Testis İskemi Reperfüzyon Hasarında Anjiotensin ve Endotelinin Rolü ................ 72

Meryem Aydın, Düzce İl’i Merkez İlköğretim Okulları İkinci Kademe Kız Öğrencilerine Verilen Menstruasyon

Fizyolojisi ve Hijyeni Eğitiminin Etkililiği ........................................................................................................... 73

Emel Ertuğrul, Üniversite Uygulama ve Araştırma Hastanesinde Çalışan Hemşire, Ebe, Sağlık Memuru ve Acil

Tıp Teknisyenlerinin Tükenmişlik ve Depresyon Düzeyinin Değerlendirilmesi ................................................ 74

Özge Bilge Atay, Sigara İçmeyen Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Sigaraya Karşı Tutumları Ve Etkileyen

Faktörler ........................................................................................................................................................... 75

Çiğdem Samancı Tekin, Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinde Sigara Bırakmada Motivasyonun Rolü ....... 76

Gülcan Kaynar, Akut Akciğer Hasarında Periferik Benzodiazepin Reseptörlerinin Rolü .................................. 77

Nergiz Kaya, Bir Üniversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerde Çalışma Yaşamı Kalitesi ve Etkileyen

Etmenlerin Değerlendirilmesi ........................................................................................................................... 78

Saadet Çolak Özdemir, Zonguldak İl Merkezindeki Liselerde Sigara İle Mücadelede Akran Eğitiminin Etkisi . 79

Aslı Gökdemir Tekeli, Anormal Semen Parametreleri Olan Erkeklerde Semen Analizi ve Semende Mast Hücresi

İle Lökositin Sperm Hareketliliği ve Morfolojisi Üzerine Etkileri ...................................................................... 80

Şükriye Kuzören, Kırsal ve Kentsel Alanda Bulunan İki Sağlık Ocağında Gebe İzlemlerinin Değerlendirilmesi 81

Şayeste Gebedek, Kömür İşçisi Pnömokonyozu Tanısı Alan İşçilerde Solunum Fonksiyonlarının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 82

Bayram Kamat, Skrotal Radyoterapide Curcuminin Profilaktik Kullanımı Testis Dokusunda PARP-1

İmmünreaktivitesini ve Spermatogenezi Nasıl Etkiler? .................................................................................... 83

İbrahim Pala, İyonize Radyasyona Maruz Kalan Sıçan Ovaryumunda PARP-1 Ekspresyonu ve Follikülogenez

Üzerine Curcuminin Koruyucu Etkisi ................................................................................................................ 84

Page 5: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

5

Gülşah Yapıcı, Bir Maden İşletmesi Çalışanlarında Tam Almış Uyku Bozukluğu Ve Gündüz Uykululuğu Sıklığının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 85

Arzum Çelik Bekleviç, Bir Üniversite Hastanesi Araştırma Görevlilerinin Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum

Ölçeği ve Çalışma Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Rolleri Algısının Değerlendirilmesi ..................................... 86

Sibel Demir, Öğretmenlerin Çalışma Koşulları Ve Sağlık Durumunun Değerlendirilmesi ................................ 87

Medine Güzel, Zonguldak Kadın Doğum Hastanesi’ne Başvuran Gebelerin Bilgi, Tutum Ve Deneyimlerinin

Doğum Şekli Tercihlerine Etkisi ........................................................................................................................ 88

Elnaz Bagherinabel, Trafik Kazalarının Zaman Serisi Analizi İle Değerlendirilmesi........................................... 89

Dilek Horuz, Göğüs Hastalıkları Servisinde Yatan KOAH Hastalarında Müzik Terapisinin Anksiyete ve Bazı Klinik

Bulgulara Etkisi ................................................................................................................................................. 90

Hicran Demirhan, Zihinsel Engelli ve Sınır Zeka Kapasitesine Sahip Çocuk ve Ergenlerin Ebeveynlerinde Aile

Yükü ve Yaşam Kalitesi ..................................................................................................................................... 91

Gamze Örenli, İlköğretim İkinci Kademede Öğrenim Gören Kız Öğrencilerin Annelerinin Rahim Ağzı Kanseri

Ve HPV Aşısı Konusunda Bilgi Tutum Davranışları ............................................................................................ 92

Nesibe Söğütlü, Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak İlindeki Çocuklarda, Genişlemiş Spektrumlu Beta-

Laktamaz (GSBL) Üreten Escherichia Coli ve Klebsiella Spp.’nin Fekal Taşıyıcılığı ........................................... 94

Seda Kaya Özdemir, Bartın İli Sağlık Meslek Lisesi Ve Genel Lise Öğrencilerinin Beslenme Alışkanlıkları Ve

Obezite Sıklığı ................................................................................................................................................... 96

Elçin Sebahat Kasapoğlu, Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 97

Fatime Filiz Kapucubaş Akpınar, Trafik Polislerinde Kan Ağır Metal Düzeylerinin Değerlendirilmesi .............. 98

Koray Olgun, Mekanik Ventilasyon Desteği Alan Hastaların Ağrı Değerlendirilmesinde İki Farklı Ölçeğin

Karşılaştırılması ............................................................................................................................................... 100

Dilek Karaman, Meme Biyopsisi Sırasında Sanal Gerçeklik Uygulamasının Ağrı ve Anksiyete Üzerine Etkisi 101

Nurten Arslan, Sağlıklı Ergen ve Engelli Kardeşler Arasındaki İlişkinin Aile İşlevlerinden Etkilenme Durumunun

İncelenmesi ..................................................................................................................................................... 102

Dilek Bayram, Çocuklarda Periferal Kanül Uygulaması Sırasında Kullanılan Damar Görüntülemenin Ağrı ve

Anksiyete Üzerine Etkisi ................................................................................................................................. 103

Dilek Yıldırım Tank, Ameliyathane Hemşirelerinde Oje Kullanımının Cerrahi El Yıkama Sonrası Bakteriyel

Kolonizasyona Etkisi ....................................................................................................................................... 104

Elif Erbay, Çocuklarda Periferik Damar Yolu Açma Girişimi Sırasında Yapılan Dikkati Dağıtma Tekniğinin Ağrıyı

Azaltmaya Etkisi .............................................................................................................................................. 105

Özgür Bahadır, Müzik Terapinin Cerrahi Uygulanan 6-12 Yaş Arası Çocuklarda Anksiyete, Korku ve Ağrı

Yönetimine Etkisi ............................................................................................................................................ 106

Işın Alkan, Ninni Dinletmenin Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Bebekler Üzerine Etkisi ............... 108

Tülay Başoğlu Namal, Devlet Hastanesinde Çalışan Hemşirelerde İş Kazalarının Değerlendirilmesi ............. 109

Özden Kalaycı, Diyabetli Hastaların Ayak Bakımı ve Diyabetik Ayak Hakkındaki Bilgi, Tutum ve Davranışlarının

Değerlendirilmesi ........................................................................................................................................... 110

Neslihan Akman, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalarının Hastalığa Psikososyal Uyumlarının ve Bakım

Verenlerin Yaşadığı Güçlükleri Belirlenmesi ................................................................................................... 112

Sibel Altıntaş, Nöroşirurji Yoğun Bakım Hastalarında Uygulanan Derin ve Yüzeyel Endotrakeal Aspirasyonun

Hemodinamik Parametreler ve Ağrı Üzerine Etkileri ..................................................................................... 114

Page 6: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

6

Candan Dalkılıç, Amitriptilinin Deneysel Akut ve Kronik İnflamasyon Modelleri Üzerine Etkisi .................... 116

Fatma Göksu, Çocuklarda Venöz Kan Alımı Sırasında Kullanılan Sanal Gerçeklik Gözlüğünün Hissedilen Ağrı

Üzerine Etkisi .................................................................................................................................................. 117

Derya Şahin, Gebelerin Anne Sütü Sağma Teknikleri ve Saklama Koşulları Hakkındaki Bilgi Düzeylerinin

Belirlenmesi .................................................................................................................................................... 118

Selda Türkmen Çoban, Zonguldak İl Merkezi’ndeki Çocuk Kliniklerinde Çalışan Hemşirelerin, Çocuğun

Bakımında Ebeveyn Katılımına Yönelik Tutumlarını Belirlemek ..................................................................... 119

Musa Kıran, Lesitinin Deneysel Mide Ülseri Üzerine Etkisi ............................................................................ 120

Musa Özsavran, Ergenlerde Duygusal Esnekliğin Arttırılmasında Bir Sanat Aktivitesinin Etkisinin

Değerlendirilmesi: Mandala ........................................................................................................................... 121

Ayla Gündoğdu Karakaya, Yenidoğan Bebek Annelerine Verilen Presentasyon ve Demonstrasyon Destekli

Bebek Masajı Eğitiminin Etkinliğinin Değerlendirilmesi ................................................................................. 122

Serap Demirel, Hastanede Yatan Çocukların Tıbbi İşlemlere Yönelik Korkularını Azaltmada Verilen Eğitimin

Etkisinin İncelenmesi ...................................................................................................................................... 123

Pelin Tuncer Çoban, Varis Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve Ameliyat Sonrası Yaşam Kalitesinin

Değerlendirilmesi ........................................................................................................................................... 124

Sevda Doğru, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine Prematüre Bebeği Yatan Ebeveynlere Verilen Yatış Eğitiminin

Stres Düzeylerine Etkisi .................................................................................................................................. 125

Necmi Keskin, Farklı El Tercihi Olan Bireylerde Üst Ekstremite Kompozisyonu ile Fonksiyonları Arasındaki

İlişkinin İncelenmesi ....................................................................................................................................... 126

Hülya Ertop, Özel Sektör Maden İşçilerinde İşyeri Ortam Faktörlerinin Anksiyete Düzeyi Üzerine Etkisi ..... 127

Aylin Kurt, Çocuklarda Postoperatif Ağrının Giderilmesinde Dikkati Başka Yöne Çekme Tekniklerinin (Parmak

Kukla Oyunları) Etkisi ...................................................................................................................................... 128

Meryem Ergenç, Melatoninin Diabetik Sıçanlarda Depresyon Benzeri Davranış ve AGE Düzeylerine Etkisi . 129

Gaye Erdoğan, 1-7 Yaş Arasındaki Çocuklarda Ameliyat Sonrası Ağrının Ebeveyn, Hemşire ve Bağımsız Bir

Gözlemci Tarafından Değerlendirilmesi ......................................................................................................... 130

Feyza Taşdemir, Meme Cerrahisi Öncesi Gece Uykusu Özelliklerinin Ameliyat Sonrası Ağrıya Etkisi ........... 132

Sercan Zor, Hastaların Meme Ameliyatı Sonrası İlk 24 Saat Uyku Özelliklerinin Aktigrafi Yöntemi İle

Değerlendirilmesi ........................................................................................................................................... 133

Bircan Taşçı, Miadında Doğan Bebeklerde Anne Sütü Kokusunun Sakinleştirici Etkisi .................................. 134

Sümeyye Yaşar Kivik, Epidural Anestezi ile Doğum Yapan Primipar Annelerde Erken Ten Temasının Emzirme

Üzerindeki Etkisi ............................................................................................................................................. 135

Öznur Yılmaz, Okul Öncesi Çocuklarda Oyun Terapinin Ayrılık Kaygısı Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi . 136

Tülin Kurt, Yoğun Bakım Hastalarını Mekanik Ventilasyondan Ayırma Sürecinde Doğa Temelli Ses Terapisinin

Etkisi................................................................................................................................................................ 137

Merve Yanık, Nebülizatör Tedavisi Alan 3-6 Yaş Grubu Çocuklarda Oyuncak Tipi Nebülizatör İle Verilen

Eğitimin Etkinliğinin Değerlendirilmesi ........................................................................................................... 138

Damla Ünal, Çocuk Kliniklerinde Çalışan Hemşirelerin Mizah Tarzları İle Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki

İlişkinin Saptanması ........................................................................................................................................ 139

Arzu Şen, Cerrahi Hastalarında Elastik Basınçlı Çorap Kullanımı ve Eğitimin Etkisi ........................................ 140

Ayşe Öksüzoğlu, Mekanik Ventilatör Desteğindeki Hastalara İki Farklı Yöntemle Verilen Ağız Bakımının Oral

Mukozadaki Bakteriyel Kolonizasyon Üzerine Etkisi ...................................................................................... 141

Page 7: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

7

Nigar Ak Türkiş, Ameliyat Öncesi Uygulanan Gevşeme Egzersizlerinin Anksiyete Düzeyine Etkisi ................ 142

DOKTORA TEZ ÖZETLERİ ................................................................................................................................. 143

Fürüzan Köktürk, K-En Yakın Komşuluk, Yapay Sinir Ağları ve Karar Ağaçları Yöntemlerinin Sınıflandırma

Başarılarının Karşılaştırılması .......................................................................................................................... 144

Mustafa Çağatay Büyükuysal, Farklı Örneklem Genişliklerinde Normal Dağılım Testlerinin

Karşılaştırılması ............................................................................................................................................... 145

Anvar Hamdıev, Pençe Ödemine Bağlı Ağrı ve Davranış Değişikliklerinin Farmakolojik Modülasyonu ......... 146

Shemsu Umer Hussen, Değişik Heparin Türevlerinin Sıçanlarda Deneysel Ağrı ve İnflamasyon Modelleri

Üzerine Etkisi .................................................................................................................................................. 147

Aslıhan Külekçi Uğur, Bebek Ölümlerini Etkileyen Faktörler ile Bebeği Ölen ve Yaşayan Annelerde Yaşam

Kalitesinin Değerlendirilmesi .......................................................................................................................... 148

Gaye Sağlam, Farklı Restoratif Materyallerle Üretilmiş Endokronların Marjinal Uyumunun ve Kırılma

Dayanımının Değerlendirilmesi ...................................................................................................................... 149

Ezgi Akdeniz, Fosfodiesteraz 4 Enzim İnhibitörü Rolipramın Sıçanlarda Testiküler İskemi Reperfüzyon Hasarı

Üzerine Etkileri ............................................................................................................................................... 150

Ecehan Hazar, Oval Şekilli Kanalların Tekrarlayan Tedavilerinde Farklı Tekniklerin Kök Kanal Dolgusunu

Uzaklaştırma Etkinliklerinin Değerlendirilmesi ............................................................................................... 151

Page 8: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

8

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZETLERİ

Page 9: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

9

ÖZET

Şeyda Damatoğlu Çakmak, Kömür Madeni İşçilerinde Eritrosit Na+-K+Atpaz ve Antioksidan

Enzim Aktivite Değişiklikleri İle Lipid Peroksidasyonunun İncelenmesi. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2003.

Bu çalışma kömür madeni işçilerinde eritrosit membranı Na+-K+ATPaz enzim aktivitesi ve lipid

peroksidasyonunda olası değişikliklerin eritrosit antioksidan enzim sistemi ile ilişkisini araştırmak

amacıyla yapıldı. Bu amaçla 1-21 yıldır kömür madeni ocağında çalışmış, yaşları 27-48 arasında olan

40 maden işçisi ve yaşları 27-52 arasında olan 34 sağlıklı kontrol grubundan kan örnekleri alındı.

EDTA’lı tüplerden eritrosit ghostu, düz tüplerden serum elde edildi. Eritrosit membranında Na+-

K+ATPaz enzim aktivitesi, MDA, SOD ve CAT aktiviteleri tayin edildi. Eritrosit membranı Na+-

K+ATPaz enzim aktivitesi kontrol grubunda anlamlı derecede düşük bulunurken eritrosit membran

MDA düzeyi kontrol grubundan yüksek bulunmuştur. Antioksidan enzimlerden CAT aktivitesinde

gruplar arasında fark bulunamazken SOD aktivitesi çalışma grubunda düşük bulunmuştur. Sonuç

olarak, çalışma grubunda görülen enzim aktivitelerindeki azalmada ve lipit peroksidasyonundaki

artışta kömür tozunun neden olduğu ROT üretimindeki artışın etkili olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Na+-K+ATPaz, Maden İşçisi, Antioksidan Enzim

Page 10: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

10

ÖZET

Sinan Kurtman, Sürekli Alkol Kullananlarda Demir Metabolizması Belirteçleri ve Oksidan

Durumun Bir Göstergesi Olarak Malondialdehid Düzeyleri. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2003.

Bu çalışmada sürekli alkol alışkanlığı olan 25 gönüllüden oluşan erkek deney grubu ile, 26 alkol

alışkanlığı olmayan sağlıklı erkek gönüllüden oluşan kontrol grubundan alınan kan örneklerinde lipid

peroksidasyonunun son ürünlerinden olan MDA düzeyleri ile serum demiri, ferritin ve TDBK gibi

demir parametrelerinin yanı sıra GGT, ALT ve AST enzim düzeyleri arasındaki ilişki araştırılmıştır.

Kan örneklerinde serum demiri, ferritin, TDBK, GGT, ALT ve AST düzeyleri otoanalizör ile MDA

düzeyleri ise spektrofotometrik metod kullanılarak tayin edildi.

Deney ve kontrol gruplarından elde edilen bulgular Student-T testi ile istatistiksel olarak

karşılaştırıldı. Sürekli alkol kullananlarda serum MDA, GGT, ferritin ve demir düzeyleri kontrol

grubuna göre yüksek bulundu (p<0.001). Ancak TDBK, ALT ve AST enzim düzeylerinin gruplar

arasında istatistiksel bir fark göstermediği gözlendi. (p>0.05).

Sonuç olarak, sürekli alkol kullananlarda oksidatif stres ve hepatosit harabiyetine bağlı olarak vücut

demir depolarının arttığı, bunun sonucunda lipid peroksidasyonunun indüklenerek karaciğer doku

hasarına katkıda bulunduğu kanısına varılmıştır.

Anahtar Sözcükler: Alkol, serum demiri, ferritin, lipid peroksidasyonu, malon-dialdehid.

Page 11: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

11

ÖZET

Cemil Yavuz, Zonguldak Lise Öğrencilerinin Sigara Kullanım Sıklığı ve Sigara Kullanımını

Etkileyen Faktörler. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Göğüs

Cerrahisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2003.

Son yıllarda ortaöğretim öğrencileri arasında sigara kullanım yaygınlığı artmakta ve sigaraya başlama

yaşı düşmektedir. Araştırma, Zonguldak ise öğrencilerinde sigara kullanım sıklığı ve sigara

kullanımını etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla 2003 yılında yapılmıştır. Araştırma kesitsel tipte

planlanmıştır.

İl milli eğitim merkez müdürlüğüne bağlı 23 lisede küme örnekleme yöntemiyle 515 lise ikinci sınıf

öğrencisi araştırma örneklemine alınmıştır. Araştırma verileri anket yöntemiyle toplanmış, verilerin

değerlendirilmesinde Ki- kare ve yüzdelik kullanılmıştır. Araştırma grubunun %51’i kız, %49’u

erkek öğrencilerden oluşmuştur. Yaş ortalaması 15,9±0,7dir. Sigara içme sıklığı 15.9 bulunmuştur.

Erkeklerde sigara içme sıklığı daha yüksek bulunmuştur. Lise öğrencilerinin %55’İ yaşam boyu en

az bir kez sigara kullandıklarını belirtmişlerdir. Sigarayı deneme yaş ortalaması 11.06±3.01, başlama

yaş ortalaması 12.97 ±2.33 bulunmuştur. Yaş arttıkça sigara içme sıklığının arttığı, öğrencilerin

%81’inin herhangi bir nedenle sigara satın aldığı ve %76.8’inin sigara satın alırken bir zorlanma ile

karşılaşmadıkları saptanmıştır. Parçalanmış ailelerde, anne babası hayatta olmayan veya ayrı yaşayan

ailelerde, alkol kullanan, kardeşi sigara kullanan, aileden farklı bir şehirde yaşayan, annesi çalışan ve

babası emekli olan öğrencilerde sigara içme oranı daha yüksek bulunmuştur. Annenin eğitim düzeyi

arttıkça, alınan harçlık miktarı arttıkça sigara içme sıklığının arttığı, babanın eğitim seviyesi

yükseldikçe sigara içme sıklığının azaldığı saptanmıştır. Öğrencilerin sigaraya başlamasında en etkili

faktör merak olarak tespit edilmiştir. Öğrencilerin %96.5’i sigaranın sağlığa zararlı olduğuna

inandığı, %72’sinin sigara içtiği için pişmanlık duyduğu, %91.5’inin bırakmayı düşündüğü tespit

edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: sigara, yaygınlık, lise öğrencileri

Page 12: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

12

ÖZET

Serpil Subaşı Çağlar, Laparoskopik Kolesistektomi Operasyonu Geçiren Hastalarda Solunum

Eğitiminin Solunum Fonksiyon Testlerine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2004.

Çalışma, laparoskopik kolesistektomi operasyonu yapılan hastalarda; ameliyat öncesi ve ameliyat

sonrası dönemde, solunum fonksiyonları ve solunum egzersizlerinin bu değerlere katkısının

araştırılması amacıyla klinik araştırma olarak planlanmıştır. Z.K.Ü. Tıp Fakültesi Uygulama ve

Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğine başvuran hastalar randomize edilerek 20 hasta çalışma,

20 hasta kontrol grubu olarak alınmıştır. Çalışma grubunda yer alan hastalara solunum egzersizleri

öğretilerek, ameliyat öncesi dönemde uygulatılmıştır ve ameliyat sonrası dönemde de uygulamaya

devam edilmiştir. Çalışma kapsamına alınan tüm hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası

dönemde, solunum fonksiyonları değerlendirilmiştir. Ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemde

hasta grupları arasında ameliyat sonrası solunum fonksiyon testi‘ de zorunlu vital kapasite, peak

ekspiratuar akış hızı, zorunlu eksiprasyonun birinci saniyesinde atılan volum, değerleri arasındaki

fark anlamlı bulunmuştur.

Sonuç olarak laparoskopik kolesistektomi geçiren hastalarda, planlı solunum egzersiz eğitimin,

hastaların solunum fonksiyonlarını olumlu yönde etkilediği görülmüştür.

Anahtar Sözcükler: Laparoskopik cerrahi, solunum fonksiyon testi, solunum egzersiz

Page 13: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

13

ÖZET

Feride Dursun, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama Ve Araştırma Hastanesi’nde

2001 – 2003 Yılları Arasında Poliklinik Başvuruları Ve Hasta Yatış Oranlarının Zaman Serisi

Analizi İle Değerlendirilmesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2004.

Sağlık hizmetlerinin planlanmasında, sağlık kurumlarının tuttuğu istatistikler, verilere ulaşma ve

değerlendirme açısından büyük öneme sahiptir. Verilerin uygun biçimde analizi öncelik verilmesi

gereken konular ve gereksinimler hakkında sağlık yöneticilerine ışık tutar.

Çalışma geriye yönelik ve tanımlayıcı bir kayıt araştırmasıdır. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi

Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2001-2003 yılları poliklinik başvuruları ve yatan hasta sayıları,

korelasyon analizi ve doğrusal regresyon analizi yöntemleri ile incelendi. Endokrinoloji

(r=0.789;p=0.001), Gastroenteroloji (r=0.809;p=0.001), Onkoloji (r=0.757;p=0.001) ve Psikiyatri

(r=0.786;p=0.001) polikliniklerinde, zaman ile poliklinik başvuru sayısı arasında çok iyi düzeyde

pozitif yönde anlamlı korelasyon saptandı. Poliklinik başvuruları için oluşturulan doğrusal regresyon

formülleri incelendiğinde regresyon katsayısının en yüksek tespit edildiği 5 bölümün Gastroenteroloji

(9.8), Psikiyatri (7.5), Endokrinoloji (6.8), Nöroloji (5.5) ve Göz Hastalıkları (5.3) poliklinikleri

olduğu gözlendi. Gebe (r=0.808;p=0.001), Göğüs Hastalıkları (r=0.866;p=0.001), Nefroloji

(r=833;p=0.001), Nöroloji (r=0.786;p=0.001), Nöroşirurji (r=0.770;p=0.001), Onkoloji

(r=0.838;p=0.001) ve Psikiyatri (r=0.799;p=0.001) kliniklerinde, zaman ile yatış sayıları arasında çok

iyi düzeyde, pozitif yönde anlamlı korelasyon saptandı. Kliniklere yatışlar için oluşturulan regresyon

formülleri incelendiğinde, regresyon katsayısının en yüksek tespit edildiği 6 bölümün Göğüs

Hastalıkları (1.6), Onkoloji (1.3), Kardiyoloji (1.1), Gebe (1.1), Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları (0.6)

ile Nöroşirürji (0.6) klinikleri olduğu gözlendi.

İzlem ve değerlendirme çalışmalarında sürekliliğin sağlanması, genç bir hastane olan Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi için değişime ve gelişime adapte olmada

faydalı olacaktır.

Anahtar Sözcükler: Zaman serisi analizi, poliklinik başvuruları, yatan hasta oranları

Page 14: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

14

ÖZET

Zühtü Şahin, Zonguldak İli Karadeniz Ereğli Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağı Bölgesinde 2003-

2004 Yıllarında Yapılan Bebek İzlemlerinin Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2004.

Bebek ölümlerinin azaltılmasında sağlıklı bebek izlemi temel öneme sahiptir. Sağlık ocaklarında bu

amaçla kullanılan Bebek ve Çocuk İzleme Fişi üzerinden bebek izlemini değerlendirmede ortak

nitelik puanlarının kullanılması yararlı olacaktır.

Kesitsel tipte planlanan çalışmada kullanılan Bebek İzlemi Nitelik Puanını (BİNP) oluşturan ölçütler;

bebeğin doğum tarihinin, ağırlığının, boyunun, ebeveynlerin akrabalık ve kan uyuşmazlığı bilgisinin,

grafik bilgisinin, son izlemde ağırlık, boy ve baş çevresi bilgisinin fişe işlenmiş olması ve aya göre

uygun sayıda izleme yapılmış olması durumudur.

Çalışmada, 648 bebeğe ait fişlerdeki bilgi kutucuklarının genel kullanım sıklığı %78,3 olarak

saptandı. Annelerin %90,7’si 20-34 yaş arasında, %33,0’ünün eğitimi ilkokuldan çok, %73,0’ü

SSK’lı, %81,3’ü bir veya iki doğum yapmıştı. Bebeklerin %98,7’si hastanede, %38,6’sı sezaryen ile

doğmuştu. Annenin eğitim düzeyi arttıkça sezaryen oranı artıyordu. Bebeklerin DBT-Polio ve Hepatit

B yönünden tam aşılı olma durumu Türkiye verilerine göre daha düşük, kızamık ve BCG aşıları

yönünden ise daha yüksekti. BİNP’nı oluşturan ölçütlerin kullanım sıklığı %64,9 olarak gözlendi.

Ortalama BİNP 6,5±1,7 olarak saptandı. BİNP’ları, kentsel yerleşimli (6,8±1,4), erkek (6,7±1,7),

annesi ortaokul ve daha yüksek eğitimli (6,9±1,3) ve hemşireler tarafından izlenen

(6,9±1,3)bebeklerde anlamlı biçimde yüksekti. Ortalama bebek izlem sayısı 1,84’dü. Aya göre uygun

izlem 30 fişde gerçekleşmişti. Bebeklerin %77,7’si en çok iki kez izlenmişti ve en fazla izlem sayısı

5’ti.

Sonuç olarak, ebe ve hemşirelerin eğitimi, motivasyonu ve malzeme desteği gereklidir. Hastanelerde

bebeğin doğum bilgilerini içeren bir form geliştirilmeli ve sağlık ocağına iletilmelidir. Üniversitelerin

Eğitim Araştırma Bölgeleri oluşturulmalıdır. Toplum katılımı sağlanmalı, sağlık kurulları

işletilmelidir.

Anahtar Sözcükler: Bebek izlemi, temel sağlık hizmetleri, nitelik puanı, form 006

Page 15: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

15

ÖZET

Hakan Kalyon, Zonguldak İl Merkezinde Kamuda Çalışan Özürlüler İle Özürlü Olmayanların

Sağlık Algılamalarının Sf 36 İle Karşılaştırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2004.

Özürlüler bir yandan kendilerine özgü sağlık sorunları ve nüfusa oranları nedeniyle özellikli ve

öncelikli bir hizmet grubu oluştururken, diğer yandan sağlığın korunması ve geliştirilmesi yönünden

de özel bir risk grubu oluştururlar. Bu çalışmada Zonguldak İl Merkezinde kamu iş yerlerindeki

özürlü ve aynı iş yerlerindeki özürlü olmayan çalışanların sosyoekonomik özelliklerinin, sağlık

algılamasına etkileri incelendi. Araştırma kesitsel ve karşılaştırmalı olarak planlanmıştır.

Araştırmanın evreni Zonguldak İl Merkezinde 2002 yılında kamu işyerlerinde çalışan 161 özürlü

çalışan idi. Örneklem yapılmadan 161 özürlü çalışana ulaşılması hedeflendi. 161 özürlü çalışandan

araştırmaya katılmayı kabul eden 148 kişiye (%91,9) ulaşıldı. Araştırmayı kabul eden özürlü kamu

çalışanları ile aynı işyerlerinde ve aynı işi yapan, 148 özürlü olmayan kamu çalışanına, eş zamanlı

olarak anket uygulandı.

Özürlülerin %41,9’u (n=62) ortopedik özürlü, %25,7’si (n=38) görme özürlü, %16,9’u (n=25) işitme

özürlü, %15,5’i (n=23) diğer özür gruplarındaki özürlerden birine sahipti. Özürlülerin %81,8’i

(n=121) erkek, % 18,2’si (n=27) kadın iken, özürlü olmayanların %76,4’ünün (n=113) erkek,

%23,6’sının (n=35) kadın olduğu saptandı. Araştırmada yer alan özürlülerin %6,1’i (n=9)

Yüksekokul ve üzerinde eğitim almış iken, özürlü olmayanların %17,6’sının (n=26) yüksekokul ve

üzerinde eğitim aldığı saptanmıştır (p=0,001). Araştırma kapsamındaki özürlüler ve özürlü

olmayanların fiziksel (FSD) ve mental (MSD) sağlık durumu özet değerlerinin ortalamaları

değerlendirildiğinde, özürlülerin FSD ortalaması 47,2 iken, özürlü olmayanlarda 50,9 dur (p=0,001).

Özürlülerin MSD ortalaması 49,6 iken, özürlü olmayanlarda 48,2’dir (p=0,141).

Anahtar Sözcükler: Kamu Çalışanı, Özürlü, Yaşam Kalitesi, Algılanan Sağlık, SF36

Page 16: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

16

ÖZET

Hülya Kulakçı, Huzurevinde Yaşayan Yaşlılarda Sağlık Algılaması. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2004.

Doğumla başlayan yaşam, bebeklik, çocukluk, ergenlik, genç yetişkinlik, yetişkinlik ve yaşlılıkla

devam eder. İnsan sağlığı kişinin bireysel yapısı ve çevresi arasındaki etkileşim ürünüdür. Yapılan

tüm toplum sağlığı araştırmalarında ve epidemiyolojik değerlendirmelerde yaş en önemli

değişkenlerden birisidir.

Dünya Sağlık Günü çalışmalarında, doğuşta yaşam beklentisindeki artışta, yaşama yılların

eklenmesinden daha önemlisinin yıllara yaşam katmak olduğu görüşünden hareketle sağlık ve sosyal

hizmetlerin esas ilgisinin yaşam kalitesi olması gerektiği, kısaca yaşam kalitesinin yaşanan süreden

daha önemli olduğu vurgulanmaktadır. Türkiye’de yaşlı nüfusun diğer ülkelerinin ortalamalarının

altında olmasına rağmen, gelecekte yaşlı nüfusunun artacağı kesindir. Bu nedenle, yaşlıların yaşam

kalitesinin arttırılmasına yönelik önlemler alınmalıdır. Bu çalışma Zonguldak ilinde huzurevi ve

huzurevi dışında yaşayan yaşlıların sağlık algılamalarını değerlendirmek ve karşılaştırmak amacıyla

planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubunu araştırmaya katılmayı kabul eden ve %50.0’ı

(n=76) huzurevinde yaşayan 152 kişi oluşturmuştur. Huzurevindeki yaşlıların %84.2’si (n=64) 60-89

yaş grubu, %43.4’ü kadın (n=33), %64.5’i (n=49) eşini kaybetmiş, %35.5’i (n=27) okur yazar değil,

%9.2’si (n=7) hiçbir gelire sahip değil, %30.3’ü (n=23) sosyal güvenceden yoksun ve %26.3’ü (n=20)

çocuk sahibi değildir. İki grup arasında sosyal güvence durumu (p=0.001) ve çocuk sahibi olma

durumu (p=0.001) açısından anlamlı fark bulunmuştur. Araştırmada yer alan huzurevindeki yaşlıların

%73.7’sinin (n=56) düzenli kullandığı bir ilacı ve %80.2’sinin (n=61) kronik bir hastalığı olduğu

belirlenmiştir. İki grup FSD (p=0.198) ve MSD (p=0.746) ortalamaları yönünden karşılaştırıldığında

gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Huzurevindeki yaşlıların FSD ortalamaları arasında cinsiyet

grupları (p1=0.016), eğitim durumları (p1=0.005) ve aylık gelir durumları (p1=0.040), MSD

ortalamaları arasında da cinsiyet grupları (p2=0.011) ve aylık gelir durumları (p2=0.015) açısından

fark bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Yaşlı, Huzurevi, Yaşam Kalitesi, Algılanan Sağlık, SF 36

Page 17: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

17

ÖZET

Nurhan Gürel, Total Diz Artroplasti Operasyonu Geçiren Hastalarda Kuadriseps Kasına

Elektrik Stimülasyonun Rehabilitasyona Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2004.

Amaç: Total diz artroplasti operasyonu geçiren hastalarda postoperatif kuadriseps femoris kasına

uygulanan elektrik stimülasyonunun erken dönem rehabilitasyon sonuçları üzerine etkisini

değerlendirmek.

Gereç ve yöntem:Araştırmaya total diz artroplasti operasyonu yapılan 30 kadın hasta dahil edildi.

Hastalar 2 gruba ayrıldı. 1. gruba (15 kişi ) postoperatif standart total diz artroplasti rehabilitasyonu,

2. gruba (15 kişi ) ise standart rehabilitasyon programı ile birlikte kuadriseps kasına elektrik

stimülasyonu uygulandı. Hastaların manuel kas testi, eklem hareket açıklığı ölçümleri (EHA), çevre

ölçümleri, 10 mm Visüel Analog Skala (VAS) ile ağrı değerlendirmesi, Lequesne indexi ile

fonksiyonel değerlendirmeleri preoperatif (0), postoperatif 1. (1), 2. (2) ve 6. (6) hafta sonunda

yapıldı.

Bulgular: Her iki grupta VAS 2.hafta ve 6.hafta sonunda istatistiksel olarak anlamlı derecede azaldı.

Lequesne indeksinde postoperatif 1, 2 ve 6. haftalarda preoperatif değerlere göre 2 grupta da anlamlı

düzeyde azalma saptandı. Her iki grupta postoperatif 1.hafta EHA ölçümlerinde preoperatif değerlere

göre azalma saptandı. Diz ekstansiyonu 6 hafta sonunda 1.grupta başlangıç değerlerine göre farklılık

göstermezken; 2.grupta hem diz ekstansiyonu hem de fleksiyonunda istatistiksel olarak anlamlı

düzelme kaydedildi.İki grup karşılaştırıldığında ölçülen parametrelerde sadece diz ekstansiyonunda

fark saptandı.

Sonuç: Total diz artroplastisi sonrasında rehabilitasyon programına dahil edilen tüm hastalarda

ağrıda belirgin azalma, fonksiyonel ölçümlerde düzelme saptansa da elektrik stimülasyonu ile diz

ekstansiyonundaki düzelme daha belirgin olmuştur. Operasyon öncesinde kuadriseps kasında zayıflık

ve ekstansiyon kısıtlılığı olması nedeniyle total diz artroplasti operasyon sonrası kuadriseps femoris

kasına elektrik stimülasyonu uygulanması rehabilitasyon sonuçlarını olumlu yönde etkilemektedir.

Anahtar Sözcükler: Total diz artroplastisi, Lequesne indeksi, terapötik elektrik stimülasyonu.

Page 18: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

18

ÖZET

Nurdan Yalçın, Zonguldak İlinde Yataklı Tedavi Hizmeti Veren Hastanelerde Çalışan

Hemşirelerin Klinik Nütrisyon Bilgi Düzeyi Ve Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2004.

Nütrisyon desteği tedavisini uygulayan sağlık personelinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmasının,

tedavi başarısını arttıracağı ve komplikasyonları azaltacağı literatürde birçok çalışmayla

gösterilmiştir.

Bu araştırma da nütrisyon desteği uygulanan hastalara bakım veren hemşirelerin klinik nütrisyon bilgi

düzeylerinin ve ülkemizde bu alanda aldıkları eğitimi saptamak amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini Nisan – Temmuz 2004 tarihleri arasında Zonguldak İlinde mevcut SSK,

Sağlık Bakanlığı ve ZKÜ Uygulama ve Araştırma Hastanelerinde çalışan 302 hemşire

oluşturmaktadır.

Araştırmanın verileri, oluşturulan anket formu kullanılarak görüşme tekniği ile toplanmıştır.

Ülkemizde hemşire yetiştiren programların müfredatları incelenmiştir. Verilerin

değerlendirilmesinde aritmetik ortalama, tek yönlü varyans analizi, korelasyon Pearson testi, Stutend-

t testi kullanılmıştır ve analiz sonuçları %95 güven aralığında değerlendirilmiştir.

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre hemşirelerin Klinik Nütrisyon’a ilişkin bilgilerinin istenilen

düzeyde olmadığı ve ülkemizde klinik nütrisyonla ilgili bilgilerin diğer derslerin içerisine

sıkıştırılarak kısıtlı bir şekilde verildiği belirlenmiştir. Hemşirelerden Lisans mezunu olanların diğer

gruplara göre daha yüksek bilgi puanına sahip olduğu; mesleki deneyimin bilgi puanlarını

etkilemediği; nütrisyon bilgisi ile nütrisyonel değerlendirme uygulamalarının yakından ilişkili olduğu

saptanmıştır.

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre ülkemizde hemşire eğitimi veren kurumların müfredatları

klinik nütrisyon açısından yeniden gözden geçirmesi ve mezun olup sahada çalışanlar için de düzenli

eğitim çalışmaları yapılması önerilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Klinik Nütrisyon Bilgisi, Hemşire, Eğitim

Page 19: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

19

ÖZET

Banu Saltık, 2003 Yılında Zonguldak İlinde Yaşam Beklentisi. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2005.

Birey ve toplumların sağlık gereksinimlerinin belirlenmesi, sağlık hizmetlerinin

değerlendirilebilmesi ve farklı toplumların karşılaştırılabilmesine yönelik gereksinimler sağlık ve

sağlıksızlık halini belirlemeyi amaçlayan pek çok sağlık ölçütü geliştirilmesine yol açmıştır. Bireysel

ve toplumsal düzeyde sağlık ve sağlıksızlığın değerlendirilmesini amaçlayan sağlık ölçütlerinden sık

kullanılanlardan birisi de beklenen yaşam süresidir.

Tanımlayıcı tipte planlanan çalışmada Sümbüloğlu tarafından aktarılan yaşam tablosu yöntemi

kullanılmış; veriler İl Merkezi, Karadeniz Ereğlisi, Devrek, Çaycuma, Gökçebey, Alaplı ve il geneli

olarak 7 ana grupta incelenmiş; her grupta kadınlar, erkekler ve toplam nüfus için geliştirilen model

yaşam tabloları aracılığıyla doğumda, 1 yaşında, 5 yaşında ve 65 yaşında beklenen yaşam süreleri

hesaplanmıştır. Çalışmada, Zonguldak il genelinde kadınlarda beklenen yaşam süreleri doğumda

76.3 iken, 1 yaşına ulaşanlarda 76.7, 5 yaşına ulaşanlarda 77.3, 65 yaşına ulaşanlarda ise 81.1’dir

ve 65 yaşına ulaşması beklenen nüfus oranı % 92.1’dir.

Zonguldak il genelinde erkeklerde beklenen yaşam süreleri doğumda 71.7 iken, 1 yaşına ulaşanlarda

72.3, 5 yaşına ulaşanlarda 72.9, 65 yaşına ulaşanlarda ise 79.3’dür ve 65 yaşına ulaşması beklenen

nüfus oranı % 86.8’dir. Zonguldak il genelinde kadınlarda ve erkeklerde beklenen yaşam süreleri

doğumda 73.7 iken, 1 yaşına ulaşanlarda 74.2, 5 yaşına ulaşanlarda 74.9, 65 yaşına ulaşanlarda ise

80.2’dir ve 65 yaşına ulaşması beklenen nüfus oranı % 89.6’dır.

Anahtar Sözcükler: Beklenen yaşam süresi, model yaşam tablosu, sağlık ölçütü

Page 20: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

20

ÖZET

Kurtuluş Çetin, Formaldehid İle Oluşturulan Frontal Korteks, Hipokampus ve Serebellum

Hücresel Hasarına Karşı Melatoninin Koruyucu Etkileri. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2005.

Endüstri ve tıpta yaygın kullanılan formaldehid, oldukça toksik ve reaktif bir bileşik olup, proteinler

ve nükleik asitlerle reaksiyona girer. Formaldehid, solunum ve sindirim yollarında, deride ve merkezi

sinir sisteminde hücresel hasara sebep olmaktadır. Pineal bezin en önemli endokrin ürünü olan

melatoninin, potansiyel serbest radikal temizleyici, antioksidan ve nöroprotektif özelliğe sahip olduğu

ileri sürülmektedir. Bu çalışmada, sıçanlarda formaldehid ile oluşturulan frontal korteks, hipokampus

ve serebellum hücresel hasarına karşı ekzojenik melatonin uygulamasının muhtemel koruyucu

etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Deneyde kullanılan 210-250 gr. ağırlığında erkek Wistar albino sıçanlar, her grupta 8 denek olacak

şekilde rastgele üç gruba ayrıldı. Kontrol grubuna, yalnızca intraperitoneal (i.p.) distile su verildi.

Formaldehid uygulanan ve formaldehid + melatonin uygulanan gruplara 10 mg/kg dozunda i.p.

formaldehid verildi. formaldehid + melatonin grubuna ayrıca 15 mg/kg i.p. melatonin verildi. Tüm

enjeksiyonlar 30 gün sürdü. 31. gün, deneklerin frontal korteks, hipokampus ve serebellum dokuları

histolojik ve biyokimyasal incelemeler için alındı. İstatistiksel analizler; SPSS 11.0 bilgisayar

programı kullanılarak yapıldı.

Grupların parametreleri arasındaki farklar Kruskal-Wallis Testi ile analiz edildi.

Gruplar arasındaki dual karşılaştırmaların önemlilik değerleri Mann-Whitney U- Testi ile

değerlendirildi. p< 0.05’ i sağlayan sonuçlar anlamlı olarak ifade edildi. formaldehidin, kontrol

grubuna kıyasla anlamlı olarak doku malondialdehid (MDA) seviyelerini arttırdığını ve süperoksit

dismutaz enzim (SOD) aktivitelerini azalttığı görüldü. Melatonin uygulaması MDA seviyesini

düşürdü, bunun yanında SOD enzim aktivasyonunu arttırdı. Kontrol grubunda, nöronların yapıları

normaldi. Formaldehid grubu dokularında sitoplazmaları küçülmüş, koyu piknotik nükleuslu

nöronlar görüldü. Formaldehid + melatonin grubunda ise nöronlardaki bu dejeneratif değişikliklerin

şiddeti, formaldehid grubundakilere kıyasla azalmıştı. Bunun yanında, formaldehid grubu nöronları

sayısının kontrol ve formaldehid + melatonin gruplarına göre anlamlı olarak azaldığı görüldü.

Bu çalışmada, 30 günlük formaldehid uygulamasının frontal korteks, hipokampus ve serebellum

dokularında biyokimyasal ve nörodejeneratif değişikliklere sebep olduğu görülmüştür. Melatonin

uygulaması bu dokularda formaldehid intoksikasyonuna karşı antioksidan ve nöroprotektif etki

göstermiştir.

Anahtar Sözcükler: Formaldehid, melatonin, nörotoksikasyon, antioksidan, frontal

Page 21: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

21

ÖZET

Betül Kaybolmaz, Sıçanlarda Etanol İle Oluşturulan Akut Gastrik Mukoza Hasarına Karşı

Ebselen’in Koruyucu Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Gastrik mukozanın etanol gibi hasara uğratan ajanlara maruz kalması sonucunda organizmada yapısal

ve fonksiyonal değişiklikler olmaktadır: inflamatuar süreç, hemorajik erozyonlar, hatta akut ülserler.

Midenin epitelyal hücreleri devamlı olarak mukozal hasara neden olabilen toksik ajanlara maruz

kalmaktadır. Alkol kullanımı, modern toplumun en önemli problemlerinden biridir. Alkol, oral yolla

alındığında gastrointestinal sistemin mide epitelinden kolayca emilmektedir.

Absolu alkol ile oluşturulan oksidatif stres, gastrik hasarın patogenezinde çok önemli rol

oynamaktadır. Bu değişikliklerin temeli, koruyucu mekanizmaların bozulması ve sonuç olarak gastrik

mukozal bariyerin yıkılmasıdır. Sıçanlarda antioksidan enzim aktivitelerinin bozulması ile gastrik

mukozadaki değişiklikler reaktif oksijen türlerinin (ROT) üretilmesini ve lipid peroksidasyonunun

artışını içermektedir. Bu çalışmada selenoorganik bileşik olan glutatyon peroksidaza (GPx) benzer

aktivitesi, antioksidatif ve antiinflamatuar özellikleri ile bilinen ebselenin, 1 ml %100 etanol ile

gastrik mukoza hasarı oluşturulması üzerine koruyucu etkisi araştırılmıştır. Ebselenin 30 mg/kg

dozda önceden verilmesi gastrik hasarı ve lipid peroksidasyonunu belirgin derecede indirgemiştir.

Mide ve duodenum ülserlerinde sıklıkla kullanılan H2 reseptör antagonisti olan famotidin, ebselenin

yararlılığını karşılaştırmak amacıyla referans ilaç olarak kullanılmıştır.

Ebselen, etanol verilmesi ile oluşan kanama alanı ve ödem ile birlikte gelişen gastrik mukozal nekrozu

indirgemiştir. Bunun yanında ebselenin önceden verilmesi, MDA seviyesini indirgemiş ve

antioksidan enzim aktivitelerinin inhibisyonunu önlemiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre,

sıçanlarda etanol verilmeden önce ebselenin verilmesinin, akut gastrik mukoza hasarının oluşumuna

karşı koruyucu etki gösterdiği belirlenmiştir. Ebselenin bu koruyucu etkisilerinin de onun GPx’a

benzer aktivitesi sayesinde, antioksidan ve antiinflamatuar niteliklerine bağlı olarak geliştiği

düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Ebselen, etanol, gastrik mukozal hasar, oksidatif stres, glutatyon peroksidaz,

lipid peroksidasyonu.

Page 22: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

22

ÖZET

Halime Pulat, Nütrisyonel Durum Değerlendirme Yöntemlerinin Etkinliğinin Araştırılması.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı,

Klinik Nütrisyon Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

AMAÇ: Malnütrisyon hala hastanelerde fark edilmeyen büyük bir problemdir.

Malnütrisyonun tespit edilmesinde altın standart sayılacak bir yöntemin bulunmayışı ve

klinisyenlerin konunun üzerinde durmaması, beslenme desteğinin ihmal edilmesinde birçok hatanın

temel sebebidir. Bu çalışmanın amacı hastanede yatan hastalarda beslenme durumunun

değerlendirilmesinde kullanılan farklı yöntemlerin karşılaştırılması ile seçicilik ve duyarlılık

değerlerinin tespit edilmesidir.

GEREÇ ve YÖNTEM: Araştırma grubunu Ocak- Eylül 2004 tarihleri arasında Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesine yatan, 18 yaş üstü, gebe ve emzikli

olmayan, çalışma amacı dışında laboratuvar testleri çalışılmış ve ilk 48 saatte SGD, NRS-2002, NRİ

ve İNA yöntemlerinin dördü birden uygulanabilmiş 300 hasta oluşturmaktadır. Araştırmanın klinik

verileri hastalarla görüşülerek ve laboratuvar verileri hasta dosyalarından alınarak toplanmıştır. SGD,

NRS-2002, NRİ ve INA yöntem sonuçları iyi beslenmiş ve malnütrisyon riskinde olmak üzere iki

guruba ayrılmıştır. Daha sonra dört testin en az üçünde iyi beslenmiş hastalar iyi beslenmiş, diğerleri

ise malnütrisyonda veya malnütrisyon riskinde olmak üzere iki guruplu kombine indeks

oluşturulmuştur.

BULGULAR: Kombine İndeks ile çalışma sonucunda hastaların % 47.6’sı malnütrisyon yönünden

risk altında bulunmuştur. Malnütrisyon riskinde olan hastaların tespit edilmesinde kullanılan

yöntemler karşılaştırıldığında SGD ve INA yöntemlerinin % 82, NRİ yönteminin % 8 1, NRS-2002

yönteminin % 8 0 duyarlılığa, SGD yönteminin % 9 7, NRİ yönteminin % 9 6, NRS-2002 yönteminin

% 9 0, İNA yönteminin % 8 3 seçiciliğe sahip olduğu tespit edilmiştir.

SONUÇ: Oluşturulan kombine indekse göre sonuçlara toplu olarak baktığımızda SGD en yüksek

duyarlılık ve seçicilik oranına sahip görülmektedir. SGD uygulaması bu konuda deneyimli kişiler

tarafından yapıldığında güvenilirliği artmaktadır ancak deneyimsiz kişilerin testi yapması

zorlaşmaktadır. Dolayısı ile yatan her hastanın deneyimli kişi tarafından görülmesi ve yorumlanması

zorunluluğu doğmaktadır.

NRS 2002 testi hiçbir laboratuvar parametresi kullanılmadan SGD’den daha düşük yüzdelere sahip

olarak karşımıza çıkmıştır.

NRİ testi SGD gibi yüksek doğruluğa sahip olarak görülmüştür. Ancak laboratuvar parametresi

gerektirmesi tarama testi olarak kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Klinikte yatan ve laboratuvar

parametresi başka sebeple çalışılmış olan hastada malnütrisyon değerlendirmesi için kullanılabilir.

Page 23: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

23

INA testinde ise kombine indekse ve diğer testlere göre daha düşük değerler elde edilmiştir. Burada

sadece laboratuvar parametrelerinin kullanılması temel soruın olarak gözükmektedir.

En yüksek seçiciliğe sahip SGA rutinde kullanılabileceği gibi, basitliği ve çabuk yapılabilmesi

yönünden NRS-2002 yöntemi de malnütrisyon tarama testi olarak rutinde rahatlıkla kullanılabilecek

bir yöntemdir.

Anahtar Sözcükler: malnütrisyon, beslenme durum değerlendirmesi

Page 24: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

24

ÖZET

Pınar Demirel, El Antropometrik Ölçümleri ve El Kavrama Kuvvetinin Farklı Spor

Branşlarında Karşılaştırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Anatomi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Bireyin sahip olduğu genler ve genetik yapı elin şekillenerek gelişmesinde ve faklılaşmasında rol

almaktadır. Gelişim sürecinde elin karşılaştığı dış etkenler ve uğraşılan iş, el yapısını etkilemektedir.

Farklı spor branşlarında amaca uygun yapılan antrenmanlarla el yapısında değişmelerin meydana

gelerek, ellerin şekillenmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

Bu çalışma, elin yoğun olarak kullanıldığı basketbol, voleybol ve hentbol branşlarında mücadele eden

sporcuların kavrama kuvvetleri ile el antropometrik özelliklerinin saptanması amacı ile planlanmıştır.

Çalışma, araştırmaya gönüllü olarak katılan toplam 374 sporcu (236 erkek 138 kadın) üzerinde

yapılmıştır. Sporcular küçükler, yıldızlar ve gençler olmak üzere üç farklı yaş grubunda incelenmiştir.

Araştırma için sporcuların her iki ellerinden sekiz farklı antropometrik ölçüm yapılmış ve kavrama

kuvveti ölçülmüştür.

Cinsiyet ve yaş farklılığını göz ardı ederek basketbol, voleybol ve hentbol branşlarını birbiriyle

karşılaştırdığımızda, sağ ve sol el parametrelerinin çoğunda hentbol branşının voleybol ve basketbola

göre daha yüksek değerler içerdiği tespit edilmiştir. Özellikle sağ ve sol el genişliği ile sağ ve sol el

avuç uzunluğu parametrelerinde hentbolun en yüksek değerlere sahipken basketbolun en düşük

değere sahip olduğu bulunmuştur.

El yapılarına bakıldığında, hentbol branşını yapan sporcuların hem sağ hem de sol ellerinin kaba, kare

şeklinde geniş ve güçlü bir el yapısına sahip olduğu, basketbol branşını yapan sporcuların ise, hem

sağ hem de sol elde narin, dikdörgen şeklinde dar ve uzun parmaklı bir el yapısına sahip olduğu

bulunmuştur. Basketbol, voleybol ve hentbol branşlarında sol elin sağ ele göre daha dar bir yapıya

sahip olduğu tespit edilmiştir.

Cinsiyet ve yaş farklılığını göz ardı ederek basketbol, voleybol ve hentbol branşlarını el kavrama

kuvveti değerleri açısından karşılaştırdığımızda, sağ ve sol el kavrama kuvveti değerlerinde hentbol

branşının voleybol ve basketbol branşlarına göre daha yüksek değerlere sahip olduğu tespit edilmiştir.

El kullanımının önemli olduğu spor branşlarında el antropometrik ölçümlerinin ve kavrama kuvveti

değerlerinin sporcunun yönlendirilmesinde önemli olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: El, Antropometri, Kavrama kuvveti, Spor.

Page 25: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

25

ÖZET

Emine Fidan, Kronik Yaralı Hastalarda Sosyoekonomik Durumun Yara Oluşumu ve Tedavi

Süreci Üzerine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Plastik

ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Tıp, cerrahi hemşirelik bakımı ve kendine bakım eğitimindeki gelişmelere rağmen, kronik yaralar

önemli bir morbidite ve mortalite kaynağı olmaya devam etmektedir. Ülserlerin birçoğu kronik ve

tekrarlayıcıdır. Bu kronik ve tekrarlayıcı ülserler ve bunlara eşlik eden komplikasyonlar işgücü

kaybının en büyük nedenlerindendir. Bu hastaların bakımı hastadan hastaya farklılık arz etmekle

birlikte sağlık sistemine ve topluma büyük yük getirmekte, hastaların işini kaybetmesine ve sosyal

izolasyona neden olmaktadır. Bu yaraların etiyoloji ve evrelendirilmesinin doğru tespiti, uygun tedavi

yönteminin seçilmesinde kolaylık sağlayacaktır. Ancak cerrahi ve medikal tedavi masrafları bilhassa

gelişmekte olan bir ülkenin ekonomisine oldukça ağır bir yük getirmektedir. Tüm dünyada ideal

multidisipliner yaklaşım henüz şekillenmediği için en azından hastayla ilgilenen doktor, hemşire ve

sağlık personelinin riskli grupları saptayıp çok basit yöntemlerle bu sorunu başlamadan bitirmeleri

en ideal çözüm olacaktır. Çalışma, kronik yaralı hastalarda sosyoekonomik durumun yara oluşumu

ve tedavi süreci üzerine etkilerini araştırmak amacıyla klinik araştırma olarak planlanmış ve

gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubunu ZKÜ Uygulama ve Araştırma Hastanesi kliniklerine

başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden kronik yaralı 80 kişi oluşturmuştur. Çalışma kapsamına

alınan hasta ve yakınlarıyla görüşülerek hastayı ve kronik yarayı tanımlayıcı özelliklerin yer aldığı

anket formumuz doldurulmuştur. Çalışmamızın sonucunda araştırmada yer alan kronik yaralı

hastaların %38,8’inin (n=31), tanısının diabetes mellitus, %22,5’inin (n=18) altta yatan hastalığının

diabetes mellitus, %55,0’ının (n=44) yara lokalizasyonunun alt extremitede olduğu, %55=0’ının

(n=44) orta derecede yara ciddiyeti ve %28.8’inin (n=23) orta dereceli hayat konforuna sahip

oldukları belirlenmiştir.

Hastaların beden kitle indeksi ile kronik yaranın lokalizasyonu arasında; medeni durumu bekar

olanlar ile kronik yara süresi ve tedavi süresi arasında; altta yatan hastalıkları ile yaranın

lokalizasyonu, tedavi süresi ve hayat konforu arasında anlamlı fark saptanmıştır. Hastaların tanısı ile

yaranın lokalizasyonu, yaranın ciddiyeti ve hayat konforu arasında anlamlı ilişki saptanmıştır.

Hastaların yara lokalizasyonu ile hayat konforu arasında; kronik yaranın süresiyle, yaranın ciddiyeti

ve tedavi süresi arasında, hastaların yaşı ile hayat konforu ve zararlı alışkanlıkları ile altta yatan

hastalıkları arasında anlamlı fark saptanmıştır.

Bir yaranın iyileşmesinde hastaya ve yaraya bir bütün olarak yaklaşmak gerekir. Hastanın fiziksel,

sosyal, kültürel ihtiyaçları ve duygusal yapısı göz önüne alınmalıdır. Her türlü hastalık için, ortaya

çıkmasını engelleyecek tedbirleri almak, sonradan tedavi etmekten çok daha ucuz ve moral vericidir.

Page 26: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

26

Hastayla ilgilenen sağlık çalışanları tarafından riskli hastaların erken saptanması, hasta ve hasta

yakınlarına gerekli eğitimin verilmesi ile bu sorundan daha kolay ve ucuz bir şekilde kurtulmak

mümkündür.

Anahtar Sözcükler: Yara, kronik yara, sosyoekonomik faktörler, yara tedavisi

Page 27: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

27

ÖZET

Yurdagül Demiroğlu, Kronik Yaralarda İzole Edilen Mikroorganizmalar. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim

Dalı, Kronik Yaralar Yüksek Lisans Tezi, 2005.

Bu araştırma, tanımlayıcı araştırma niteliğinde olup, kronik yaralardan izole edilen

mikroorganizmaları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde kronik yara nedeniyle tedavi gören

100 hasta oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından literatür bilgileri dikkate

alınarak hazırlanan veri toplama formu kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 11.0

paket programı kullanılarak; yüzdelik sayılar ve Ki Kare testleri uygulanmıştır. 100 kronik yaradan

149 izolasyon kültürü değerlendirilmiştir. Kronik yaralarda 15 tür mikroorganizma saptanmıştır;

saptanan mikroorganizmaların % 34.9’unu Stafilakok (%18.1’i Koagülaz (+) Stafilakoklar % 16.8’i

Koagülaz (-) Stafilakoklar), % 22,9’unu Pseudomonas, % 7,4’ünü Asinetobakter, E. Coli, %6,7’sini

Klebsiella, %5,4’ünü Enterokok, %4,7’sini Enterobakter, % 3,3’ünü Proteus, %2,7’sini Streptokok,

%2,0’sini Difteroid, %2,0’sini Candida, %0,6’sını Stenetrophomonas oluşturmaktadır.

İzole edilen mikroorganizmalar ile yara lokalizasyonu, yara oluşum sebepleri arasında istatistiksel

olarak anlamlı bir fark saptanmadı( P>0.05).

Yoğun bakımlarda yatan hastalarda MRSA daha sık izole edildi (p< 0.05).

Anahtar Sözcükler: Kronik yara, mikroorganizma,

Page 28: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

28

ÖZET

Özlem Öztürk, İstanbul H Tipi Cezaevinde Kalan Ergenlerde Suçluluk- Utanç Duygusunun

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Toplumun en önemli unsuru olan insan, gelişimini çocukluk, ergenlik, erişkinlik ve yaşlılık gibi belli

dönemler içinde sürdürmektedir. Bireyde kimlik duygusunun kazanılması ergenlik döneminde

olmaktadır. Ergenlik döneminde ergen, kendisine temelde içinde yetiştiği aile ve toplumdan

kaynaklanan ancak kendi deneyimleri ve özellikleriyle farklılaşmış yeni değerler sistemi edinir.

Bazen ergen ait olduğu ailenin ve toplumun kültür ya da ahlak değerlerinin kabul etmediği hırsızlık,

gasp gibi yasadışı işlere yönelebilir. Bu durumda ergen ailesinin ya da toplumun kabul etmediği

davranış uygulaması sonucu ait olamama ve kabul edilememenin verdiği sıkıntıyla suçluluk-utanç

duygusu yaşayabilir. Suç işleme oranının arttığı günümüzde suçlu ergenlerin sayısı da bu oranda

artmaktadır. Suçlu ergenlerin topluma yeniden kazandırılması, toplumların gelişmişlik düzeylerini

olumlu yönde etkilemektedir. Bu nedenle, cezaevinde kalan ergenlerin topluma yeniden

kazandırılmalarına yönelik önlemler alınmalıdır. Bu çalışma İstanbul H Tipi Cezaevinde kalan

ergenlerde suçluluk-utanç duygusunu değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırma, cezaevinde

bulunan 416 ergenden, araştırmaya katılmayı kabul eden 380’inin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

Cezaevindeki ergenlerin %90.0’ının (n=342) 15-17 yaş grubunda olduğu saptanmıştır. Ergenlerin SP

(Suçluluk Puanları) ve UP (Utanç Puanları) ortalamaları incelendiğinde, cezaevine girme sayılarına

(p1=0.001, p2=0.001), topluma nitelikli birey olarak katılacaklarına inanma durumlarına (p1=0.001,

p2=0.001), cezaevinden ayrıldıktan sonra ne yapmak istediklerine (p1=0.008, p2=0.020) göre SP ve

UP ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur. Ayrıca, babalarının eğitimlerine (p1=0.041),

maddi durumlarına (p1=0.036), ailelerinde bağımlılık yapıcı madde kullanım durumlarına

(p1=0.002), cezaevi personelinin davranışlarına (p1=0.014) ve kendilerini değerli hissetme

durumlarına (p1=0.015) göre SP ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur. Araştırmaya

katılan ergenlerde işlemiş oldukları suç davranışına yönelik düşüncelerine (p2=0.012) göre de UP

ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Ergen, Cezaevi, Hemşire, Suçluluk-Utanç Duygusu

Page 29: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

29

ÖZET

Tülay Ayyıldız, Zonguldak İl Merkezinde 0-6 Yaş Çocuğu Olan Annelerin Çocuk Yetiştirme

Tutumları. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve

Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Çocuk yetiştirme tutumları, toplumsallaşma sürecindeki çocukların, sağlıklı bir kişilik yapısı

geliştirebilmeleri, kendileriyle ve toplumla barışık yaşayabilmeleri, gelecekte kendileri ve toplum için

yararlı bireyler olabilmeleri açısından önemlidir. Bu çalışma, Zonguldak il merkezinde 0-6 yaş grubu

çocuğu olan annelerin çocuk yetiştirme tutumlarının belirlenmesi ve çocuk yetiştirme tutumları

üzerinde etkili olan etkenlerin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Örneklem grubunu Zonguldak

İl Merkezinde yaşayan 0-6 yaş grubu çocuğu olan 382 anne oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak

kişisel bilgi formu ve beş alt boyuttan oluşan aile yaşamı ve çocuk yetiştirme tutumu ölçeği

kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Student t Testi, Tek Yönlü Varyans Analizi, Post Hoc

Tukey Testi ve Kruskall-Wallis Varyans Analizi kullanılmıştır.

Annelerin %64.1’inin 25-34 yaş grubu, %8.6’sı hiç okula gitmemiş, %83.9’unun herhangi bir işte

çalışmamakta olduğu ve % 41.6’sının 2 çocuğu olduğu saptanmıştır.

Çalışmanın sonucunda, annelerin ortalama koruyucu tutum puanlarının; annenin yaşı (p=0.012),

eğitimi (p=0.001), çalışma durumu (p=0.001), en uzun yaşadığı yerleşim birimi (p=0.025), çocuk

sayısı (p=0.001), çocuk yetiştirme konusunda bilgi alma (p=0.001), çocuğunu isteyerek dünyaya

getirme (p=0.004), çocuğun sürekli sağlık sorunu olması (p=0.002), eşinden yardım alma (p=0.004),

babanın eğitimi (p=0.001) ve çalışma durumuna (p=0.044) göre anlamlı fark gösterdiği tespit

edilmiştir. Demokratik tutum puanlarının ise; annenin eğitimi (p=0.004), yetiştikleri anne tutumu

(p=0.020), babanın eğitimi (p=0.005) ve çalışma durumuna (p=0.001) göre anlamlı fark gösterdiği

saptanmıştır. Ev kadınlığını reddedici tutum puanlarının da; annenin yaşı (p=0.013), eğitimi

(p=0.001), çalışma durumu (p=0.001), yetiştikleri anne tutumu p=0.001), daha önce çocuk yetiştirme

ile ilgili bilgi alma (p=0.008), kendilerini çocuk yetiştirme konusunda yeterli bulma (p=0.007),

babanın eğitimi (p=0.001) ve çocuk sayısına (p=0.009) göre anlamlı fark gösterdiği belirlenmiştir.

Eşle çatışma tutum puanlarının; annenin eğitimi (p=0.001), çalışma durumu (0.001), çocuğunu

isteyerek dünyaya getirme (p=0.012), babanın eğitimi (p=0.001) ve eşinden yardım alma durumuna

(p=0.001) göre anlamlı fark gösterdiği tespit edilmiştir. Otoriter tutum puanlarının da; annenin yaşı

(p=0.007), eğitimi (p=0.001), çalışma durumu (p=0.001), en uzun yaşadığı yerleşim birimi (p=0.001),

işlerinden kalan zamanda çocuklarıyla istedikleri gibi ilgilenebilme (p=0.021), çocuk yetiştirme

konusunda bilgi alma (p=0.001), çocuğunu isteyerek dünyaya getirme (p=0.019), çocuğun sürekli

sağlık sorunu olması (p=0.011), eşinden yardım alma durumu (p=0.001), çocuk sayısı (p=0.001),

babanın eğitimi (p=0.001) ve çalışma durumu (p=0.010) göre anlamlı fark gösterdiği saptanmıştır.

Page 30: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

30

ÖZET

Aysel Köse, Zonguldak İl Merkezinde 15-17 Yaş Grubu Genel Lise Öğrencilerinde Öğün Dışı

Yeme Alışkanlığının İncelenmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2005.

Bireylerin en yakınında olan ve ulaşılabilir sağlık hizmetleri olarak tanımlanan birinci basamak sağlık

hizmetlerinin önemli bir bölümü sağlığı korumayı ve geliştirmeyi içerir.

Sağlığı koruma ve geliştirme sorumluluğunu üstlenen okul hemşirelerinin, koruyucu sağlık

hizmetlerinin geliştirilmesinde ve sürdürülmesinde rolü büyüktür. Yetersiz ve dengesiz beslenme

özellikle lise dönemindeki ergenlerde birincil sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu nedenle, okul

hemşireleri tarafından ergenlere dengeli beslenme konusunda eğitim programları düzenlenmelidir.

Bu araştırma, orta ergenlik dönemindeki lise öğrencilerinin, öğün dışı yeme alışkanlığını saptamak

ve öğün dışı yeme alışkanlıkları ile ilgili olabilecek özellikleri incelemek amacıyla yapılmıştır.

Araştırmaya katılan ergenlerin, %39.1’inin (n=190) 17 yaşında, %56.4’ünün (n=274) kız,

%26.2’sinin (n=127) 50. persentil dilimi içerisinde olduğu, %59.7’sinin (n=290) öğün dışı yeme

alışkanlığının olduğunu, %90.3’ünün (n=262) arkadaşları ile beraberken bu tip yiyecekleri tükettiği,

öğün aralarında en fazla tüketilen yiyeceğin %33.1 (n=161) ile çikolata-gofret olduğu saptanmıştır.

Gruplar arası karşılaştırmalarda, cinsiyete (p=0.001) ve ailenin maddi durumuna (p=0.036) göre öğün

dışı yeme alışkanlığı incelendiğinde, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlendi.

Yerleşim yeri, anne ve babanın çalışma durumu, anne ve babanın eğitim durumu, aile tutumu ve

harçlık alma durumu öğün dışı yeme alışkanlığı ile karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmedi.

Anahtar Sözcükler: Ergen, Öğün Dışı Yeme Alışkanlığı, Okul, Okul Hemşiresi

Page 31: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

31

ÖZET

Habibe Karaoğlu, Farklı Beslenme Disiplini Uygulanan Hastalarda Beslenme

Komplikasyonların İncelenmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Amaç: Çalışma, farklı beslenme disiplini alan hastalarda beslenme komplikasyonların incelenmesi

amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde Ekim

2003 - Mart 2004 tarihleri arasında, hastaların sorumlu klinikleri veya beslenme ünitesi tarafından

hastaların ihtiyacına ve klinisyenlerin önerilerine göre yapılan beslenme destek tedavileri

protokollerine karışılmaksızın sonuçlar irdelenmiştir. Araştırma enteral, parenteral ve ikisinin birlikte

uygulandığı 20’şer hastadan oluşan 60 hasta ile sınırlandırılmıştır.

Bulgular: Hastaların 24’ü bayan (%40), 36’sı erkek (%60) dir. Hastaların yaş ortalamaları 62.8 (20-

92) ±17 olarak tespit edilmiştir. Toplamda ortalama APACHE II skorları 16.8 (3.0-33.0) ±7.5 olup

beklenen mortalite oranı %30.7 olarak tespit edilmiştir. Hastalarda görülen beslenme

komplikasyonları APACHE II’si 11-20 arası skorlarda daha fazla görüldüğü saptanmıştır ancak

istatistiksel anlama sahip bir fark görülememiştir (p>0.05). Toplam 35 hastada görülen beslenme

komplikasyonlarının 19’u hastalığa bağlı ek komplikasyonu olan hastalarda görülürken hastalığa

bağlı herhangi bir komplikasyonu olmayan 20 hastanın 16’sında beslenmeye bağlı komplikasyon

görülmüştür.

Sonuç: Çalışmamız dahilinde ele alınan 60 hasta, beslenme destek ekibi ve klinisyenler tarafından

bire bir takip ve tedavi edilmiş hastalar olarak görülmektedir.

Görülen komplikasyonlar sadece GIS komplikasyonları olup, parenteral gurupta hastaların GIS

yolunun kullanılmamasına bağlı olduğu düşünülmüştür. Enteral gurupta görülen nadir

komplikasyonların ise primer hastalığa bağlı olup beslenme ile artabilen komplikasyonlar olduğu

düşünülmüş ve beslenme modifikasyonu ile gerilediği görülmüştür.

Anahtar Sözcükler: Beslenme desteği, komplikasyon, APACHE II.

Page 32: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

32

ÖZET

Mustafa Önder Şekeroğlu, Yıldız Milli Erkek Basketbol Takımı Sporcularının Antropometrik

Profillerinin Belirlenmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Anatomi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

İnsan vücudunun fiziksel özelliklerini belirli ölçme yöntemleri kullanarak saptayan antropometri

insanın günlük hayata uyum sağlamasına yardımcı olur. Antropometrik verileri kullanarak saptanan

vücut kompozisyonu büyüme gelişmenin ve beslenme durumunun değerlendirilmesinde, bazı

hastalıkların izlenmesinde ve fizik aktivitede performansın değerlendirilmesinde de kullanılmaktadır.

Vücut kompozisyonunun farklı spor branşlarında başarıyı etkilediği düşünülmektedir.

Bu çalışma Yıldız Milli Erkek Basketbol Takımının antropometrik özellikleri ve vücut

kompozisyonunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya 2003-2004 sezonunda Milli Takım

kampına çağırılan 16 sporcu katılmıştır. Çalışmaya katılan sporcuların boy uzunluğu, vücut ağırlığı,

deri kıvrımı kalınlıkları, uzunluk, çevre ve çap ölçümleri yapılmıştır. Heath-Carter formülü

kullanılarak sporcuların somototipleri belirlenmiştir. Yapılan ölçüm sonucu bütün grup gözönüne

alındığında endomorfi 2,06±0,92, mezomorfi 3,12±1,54, ektomorfi 4,68±1,57 olarak hesaplanmıştır.

Yıldız Milli Erkek Basketbol Takımının mezomorfik ektomorf olduğu saptanmıştır. Yani sporcular

uzun boylu, zayıf, düşük yağ yüzdeli, ince narin vücut yapısına sahiptir. Bu çalışmada bu kategorideki

elit sporcuların antropometrik özellikleri ve vücut kompozisyonu ortaya konmuştur.

Sporcuların belirli bir branşa yönlendirilmesinde sporcuların bu branşa olan yatkınlıklarının yanı sıra

somototip özelliklerinin elit sporcularla karşılaştırılarak branşa uygunluğunun tespitinin önemli

olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Basketbol, Antropometri, Somatotip

Page 33: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

33

ÖZET

Çağla Özyılmaz, Kronik Yaralı Hastalarda İşgücü Kaybı Ve Hastane Maliyeti. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Kronik Yaralar, bütün toplumlarda, bütün yaş gruplarında görülen, uzun süren hastalık hali ve

komplikasyonlarla seyreden, iyi tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini büyük ölçüde azaltabilen,

işgücü kayıplarına neden olan, maliyetin yüksek olduğu bir hastalıktır. Hastalık boyunca görülen

işgücü kayıplarının saptanması, hastada meydana gelen maddi ve manevi açıdan yıpranmalara neden

olmasının tespiti açısından önemlidir. Kronik yaraların maliyetlerinin ve bunu oluşturan faktörlerin

belirlenmesi toplum sağlığı yönünden önemlidir. Bunları bilmek, maliyeti azaltmaya yönelik

gayretlerin başlatılması için ilk unsurdur.

Böylece hastalığın düşük maliyette ve etkili tedavisi ile toplum sağlığına ve ülke ekonomisine olumlu

katkılarda bulunmak mümkün olacaktır.

Bu doğrultuda Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde tedavi gören

kronik yaralı hastalarda işgücü kayıplarını ve hastane maliyetini değerlendirmek amacıyla çalışma

planlanmıştır. Araştırma, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde

tedavisi yapılmış veya yapılmakta olan, araştırmaya katılmayı kabul eden 116 hastanın katılımı ile

gerçekleştirildi. Hastaların % 31’inin 58-49 yaşları arasında olduğu, % 84’ünün erkek olduğu , %

41’inin lise mezunu olduğu, % 34’ünün serbest mesleğe sahip olduğu , % 60’ının aylık gelirinin 500

YTL - 700 YTL arası olduğu, % 57’sinin sosyal güvencesinin Emekli Sandığı olduğu tespit

edilmiştir. Kronik yaralı hastalarda günlük faaliyetlerini fazla ve çok fazla derecede aksatmalarına

(p1=0.064), mesleklerini hiç yapamamaları ve aksatmalarına (p1=0.008, p2=0.090 ) göre Ortalama

Yatış Süreleri ( O.Y.S. ) ve Ortalama Maliyet ( O.M. ) ortalamaları yönünden gruplar arasında

anlamlı ilişki bulunmuştur. Hastalarda hastanedeki tedavi sürecinde başkasına bağımlı olmalarına

(p1=0.011) , kronik yara ortaya çıktıktan sonra mesleklerini eski güçle yapamamalarına (p1=0.039) ,

şuan kronik yaraları olmalarına (p1=0.025) , çok kötü ve kötü derecede hayat konforuna sahip

olmalarına göre (p2=0.018) göre O.Y.S. ortalamaları yönünden anlamlı doğru orantılı bir ilişki

bulunmuştur. Hastalarda yeşil karta sahip olmalarına (p2=0.021) göre O.M. yönünden anlamlı doğru

orantılı bir ilişki bulunmuştur.

Sonuç olarak kronik yaralar, hastalarda gerek günlük faaliyetlerin düzenli ve sağlıklı bir biçimde

yerine getirilmemesine gerekse meslek hayatlarında verimliliğin düşmesine sebep olur. Aynı

zamanda tedavi ve bakım süresinin uzun olması ve yaraların tekrarlayıcı olması nedeniyle tedavi

maliyetinin de çok yüksek olduğu bir hastalıktır.

Anahtar Sözcükler: Kronik Yaralar, İşgücü Kaybı, Tedavi Maliyeti

Page 34: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

34

ÖZET

Fatma Bola, Diyaliz Tedavisindeki Kronik Böbrek Hastalarının Malnutrisyon Açısından

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan diyaliz hastalarında malnutrisyon oldukça sık karşılaşılan bir

problemdir. KBY seyrinde çeşitli metabolik ve nütrisyonel anomaliler gelişebilir. Yapılan

çalışmalarda, diyalize başlandığı sırada var olan veya diyaliz tedavisi altında gelişen protein-enerji

malnutrisyonunun kötü prognostik bir gösterge olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle; kronik diyaliz

hastalarında diyaliz yeterliliğinin ve beslenme durumunun değerlendirilmesi prognoz bakımından son

derece önemlidir. Bu araştırma da kronik böbrek yetmezliği olan ve haftada üç kez hemodiyalize

giren hastaların hemodiyaliz süreleri ile malnutrisyon şiddeti arasındaki ilişkisi ve nütrisyonel

değerlendirme yöntemlerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini, Kasım 2003 tarihinde Ankara Üniversitesi ibn-i sina Hastanesi Nefroloji

Anabilim Dalma bağlı Hemodiyaliz ünitesindeki haftada üç gün hemodiyaliz tedavisi alan 72 hasta

oluşturmaktadır.

Araştırmanın verileri, oluşturulan anket formu kullanılarak görüşme tekniği ile toplanmıştır. Veriler

‘SPSS for Windows’ ortamında değerlendirilerek, tek yönlü varyans analizi, Bonforroni testi,

Kruskall-Wallis varyans analizi ve Ki-kare testi kullanılmıştır.

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, hastaların yapılan diyaliz yeterliliği değerlendirilmesinde

tümünün yeterli diyaliz olduğu görülmüştür. Hemodiyaliz süresinin uzamasıyla CRP düzeyinde

düşme ve transferrin düzeyinin normalleştiği bulunmuştur. Sübjektif Global Değerlendirme (SGD)

skorları hemodiyaliz süresine göre incelendiğinde anlamlı fark olmadığı, ancak triseps deri kıvrım

kalınlığı (TDKK) oranlarının azaldığı görülmüştür.

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, kronik hemodiyaliz hastaları hem hastalığın kendisi, hem

de diyalizin etkisi sebebiyle malnutrisyon riski altında olduğundan dolayı yakından takip edilmelidir.

Kronik böbrek hastalarına uygun diyet verilmesi ve hemodiyalizin etkin yapılması ile yıllar içinde

malnutrisyona girmelerinin engellendiği fakat antropometrik ölçümler açısından TDKK azaldığı

görülmüştür.

Anahtar Sözcükler: Kronik Böbrek Yetmezliği, Hemodiyaliz, Nütrisyonel değerlendirme

Page 35: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

35

ÖZET

Mustafa Gümüş, Geleneksel Yağlı Güreş Yapan Sporcuların Antropometrik Profillerinin

Belirlenmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Anatomi Anabilim

Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

Antropometrik özellikler sporcuları başarıya götüren ve performansı etkileyen önemli faktörler

arasında yer almaktadır. Bu özellikler yağlı güreş sporunda da önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu

çalışma geleneksel yağlı güreş yapan sporcuların antropometrik özellikleri ile vücut

kompozisyonlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya 2004 yılında yapılan 643. Tarihi

Kırkpınar Yağlı Güreşlerine katılan 4 değişik kategoride güreşen 52 sporcu katılmıştır. Çalışmaya

katılan sporcuların boy uzunluğu, vücut ağırlığı, deri kıvrımı kalınlıkları, uzunluk, çevre ve çap

ölçümleri yapılmıştır. Heath-Carter formülü kullanılarak sporcuların somatotipleri belirlenmiştir.

Araştırmanın değerlendirilmesi Microsoft Excel programında; ortalama, standart sapma ve formül

hesapları kullanılarak yapılmıştır. Çalışamaya katılan bütün sporcuların antropometrik verileri

incelendiğinde; boy 178±0,05 cm, vücut ağırlığı 92,25±9,68 kg. olarak ölçülmüştür. Triseps deri

kıvrım kalınlığı 11,47±3,56 mm, subskapula deri kıvrım kalınlığı 13,80±3,23 mm, suprailiak deri

kıvrım kalınlığı 8,26±2,45 mm, baldır deri kıvrım kalınlığı 9,23±2,48 mm olarak saptanmıştır. Omuz

dirsek uzunluğu 34,4±3,4 cm, ön kol uzunluğu 27,96±1,68 cm, kol boyu uzunluğu 79,84±3,81 cm,

uyluk uzunluğu 50,50±4,37 cm, baldır uzunluğu 50,52±2,86 cm, tüm bacak uzunluğu 101,88±5,40

cm olarak ölçülmüştür. Baş çevresi 58,34±2,06 cm, omuz çevresi 133,30±6,95 cm, göğüs çevresi

105,08±6,25 cm, biseps çevresi 35,51±2,49 cm, fleksiyonda biseps çevresi 39,95±2,60 cm, ön kol

çevresi 30,46±1,34 cm, ayak bileği çevresi 27,30±13,2 cm, baldır çevresi 39,98±2,56 cm, uyluk

çevresi 58,02±3,82 cm, kalça çevresi 106,09±4,98 cm, karın çevresi 94,05±5,71 cm, el bileği çevresi

19.0±0,69 cm olarak saptanmıştır. El bileği çapı 62,24±2,10 mm, humerus bikondiler çapı 74,90±3,88

mm, femur bikondiler çapı 103,69±9,85 mm, göğüs çapı 33,98±1,31 cm, göğüs derinliği çapı

26,64±2,84 cm, biakromial çap 45,96±3,10 cm, biiliak çap 32,73±5,05 cm, bitrokanterik çap

34,28±1,79 cm olarak tespit edilmiştir. Tüm çalışma grubunun somatotipleri incelendiğinde;

endomorfi 3,65±0,58, mesomorfi 7,45±0,45, ektomorfi 1,17±0,09 olduğu, genel değerlendirme

olarak endomorfik mesomorf oldukları saptanmıştır. Yani sporcular orta boylu, az da olsa yuvarlak

hatlı ve ileri derecede kaslı vücut yapısına sahip olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Yağlı Güreş, Antropometri,Somatotip

Page 36: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

36

ÖZET

Emel Yiğen, Zonguldak İl Merkezinde Yuvaya Giden 3-6 Yaş Grubu Çocuklarda

Kardeş Kıskançlığının Değerlendirilmesi. Zonguldak Kararelmas Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2005.

Kişiliğin temellerinin atıldığı ilk beş altı yıl, çocuğun sosyalleşme dönemidir. İlk çocukluktaki

kıskançlık anne ve babayı kapsar. Çocuk, anne ve babadan sevgi ve ilgi istediği için, sürekli kendini

kardeşiyle karşılaştırma içinde bulur. 3-6 yaş arası çocuklarda kıskançlık, eve yeni bir kardeşin

gelmesiyle başlar. Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma, Zonguldak il merkezinde Milli Eğitim

Bakanlığı’na, Sosyal Hizmetler Kurumu’na ve Devlet Hastanelerine bağlı bulunan yuvalarda 3-6 yaş

grubu kardeşi olan çocuklarda kardeş kıskançlığını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın evreni, anasınıfları, kreş ve gündüz bakım evlerine giden 3-6 yaş grubu kardeşi olan

toplam 210 çocuğun annelerinin kardeş kıskançlığı ile ilgili çocuklarını değerlendirmelerini

içermektedir. Örneklem yapılmadan 210 çocuğun annelerine ulaşılması hedeflenmiştir. Araştırmayı

katılmayı kabul eden 140 anneye (%66.6) ulaşılmıştır. Araştırmada, 3 uzmanın görüşü alınarak kardeş

kıskançlığının belirtilerine yönelik hazırlanan anket uygulanmıştır. Toplanan veriler ‘‘SPSS for

Windows 11.0’’ paket programına aktarılmıştır. Annelerin %41.4’ünün (n=58) üniversite mezunu

olduğu, çocukların %43.6’sının (n=61) ailenin ilk çocuğu, %55.0’i (n=77) ikinci çocuğu,

%65.7’sinde (n=92) kardeşine ait herhangi bir şeyi kullanmak isteme, %60.7’sinde (n=85) kardeşine

farklı davranıldığını söyleme, %56.4’ünde (n=79) anne ve babaya sürekli sevilip sevilmediğini

sorma, %52.9’unda (n=74) kardeşi ile oyuncaklarını paylaşmama, %51.4’ünde (n=72) sinirlilik gibi

kıskançlık lehine değerlendirilebilecek davranışların olduğu saptanmıştır. Araştırmaya katılan

annelerin sorgulanan çocukları ile kardeşleri arasındaki ortalama yaş farkı 3’dür. Araştırma

kapsamındaki çocukların şu anki kıskançlık davranışları, kardeşi olacağını öğrendikten sonraki

kıskançlık davranışlarından anlamlı düzeyde yüksek olduğu ve bu süreç içerisinde kıskançlık

davranışlarının geliştiği saptanmıştır. (p=0.00).

Anahtar Sözcükler: Yuva Çocuğu, 3-6 Yaş Grubu Çocuklar, Kardeş Kıskançlığı

Page 37: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

37

ÖZET

Atınç Kayınova, Bir Boru Ve Profil Fabrikası Çalışanlarında İş Doyumu Düzeyinin

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2005.

İş sisteminde iş güçlüğüne neden olan ve sağlığı etkileyen değişkenlerin belirlenmesi sorunun

çözümü için önemlidir. Bir işyerindeki kişiler arası ilişkiler, işçilerin birbirleri ile olan ilişkileri,

yöneticilerle ilişkileri, işyerinin yönetim şekli, ücret politikası gibi konular çalışanın işe bağlılığını ve

işten aldığı doyumu etkiler. İş doyumu düzeyi, kişinin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı üzerinde

etkilidir. Bu nedenle ağır sanayi çalışanlarında iş doyumu düzeyinin ve bunu etkileyen etmenlerin

belirlenmesi yararlı olacaktır.

Kesitsel tipte planlanan çalışmada Hackman ve Oldham tarafından geliştirilen ve Gödelek ve Güler

tarafından Türkçe’ye uyarlanan “îş doyumu ölçeği” kullanılmıştır. Sosyodemografik anket

formundan kişisel özelliklere ve çalışma yaşamı bilgilerine ulaşılarak iş doyumu puanları

incelenmiştir.

Çalışmada, bir boru ve profil fabrikasındaki 130 çalışandan 109’u iş doyumu ölçeği ve

sosyodemografik anket formunu yanıtladı. Katılımcıların hepsi erkekti. Katılımcıların %61,5’i üretim

grubunda çalışmaktaydı, yaş ortalaması 33,0±5,7 yıldı, %93,6’sı evli, %89,4’ü çocuk sahibiydi,

%46,2’si ilkokul mezunuydu. Katılımcıların ortalama iş deneyimi 8,9±6,2 yıldı, %38,5’i daha önce

iş kazası geçirmişti.

İşyerindeki ortalama iş doyumu puanı 43,5± 11,7, ortanca iş doyumu puanı 43,0’dı. iş yerindeki görev

alanı, meslek yaşamı süresi, iş kazası geçirip geçirmeme, yaş, medeni durum, çocuk sahipliği,

öğrenim düzeyinin iş doyumu puanı ile anlamlı bir ilişkisi gösterilemedi.

Sonuç olarak, boru ve profil fabrikası çalışanlarında iş doyumu düzeylerinin kişisel faktörlerle ya da

işe bağlı faktörlerle değiştiğini saptayan anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ağır sanayi çalışanlarının

çalışma koşullarının iyileştirilmesine doğrudan katılımlarını ve bu konuda söz ve karar sahibi

olmalarım sağlayacak bir işletme politikası ve eylem planı geliştirilmeli ve uygulanmalı, uygulamada

sürekliliği sağlayacak bir kurumsal örgütlenme gerçekleştirilmelidir.

Anahtar Sözcükler: İş sağlığı, iş doyumu, ağır sanayi

Page 38: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

38

ÖZET

Hülya Kabalak, Rem Uyku Yoksunluğunun Kornea Kalınlığı Üzerine Etkileri. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2005

Bu çalışmada, farelerde REM uyku yoksunluğunun kornea kalınlığı üzerine muhtemel etkilerinin

araştırılması amaçlanmıştır. Araştırma için, sağlıklı 24 adet Swiss albino fare (25-30 gr.) her grupta

8 denek olacak şekilde rastgele üç gruba ayrıldı. REM uyku yoksunluğu oluşturulan gruba (RUY)

“flower pot” tekniği ile 7 gün süresince REM uyku yoksunluğu oluşturuldu. REM kontrol grubu (RK)

REM uyku yoksunluğu oluşturulmayacak şekilde aynı koşullara maruz burakıldı. Kontrol grubuna

(KK) herhangi bir uygulama yapılmadı. 7. günün sonunda, tüm hayvanlar feda edildi. Kornea ve kan

dokuları histolojik ve biyokimyasal analizler için alındı. Rutin histolojik doku takibinden sonra

kornea kalınlıkları ışık mikroskobu altında bilgisayarlı görüntü analiz programı kullanılarak ölçüldü.

Bunun yanında plazma NOx seviyeleri biyokimyasal olarak ölçüldü. Bu çalışmanın tüm verileri

aritmetik ortalama ± S.E.M. olarak ifade edildi. İstatistiksel yargı “tek yönlü varyans” analizi

(ANOVA) ile yapıldı. p < 0.05' i sağlayan sonuçlar anlamlı olarak kabul edildi.

Sonuçlar değerlendirildiğinde, grupların merkezi ve stromal kornea kalınlıkları arasında anlamlı bir

fark yoktu. Bunun yanında REM uyku yoksunluğuna bağlı olarak kornea dokusunda herhangi bir

histopatolojik bulgu görülmedi. Biyokimyasal analizler sonunda gruplar arası NOx değerlerinde

istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı.

Sonuç olarak, farelerde 7 günlük REM uyku yoksunluğunun kornea kalınlığı üzerine bir etkisi

olmadığı kanısındayız.

Anahtar Kelimeler: REM uyku yoksunluğu, kornea kalınlığı, ‘flower pot' tekniği, nitrik oksit, fare.

Page 39: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

39

ÖZET

Dilek Konuk, Zonguldak İl Merkezinde 7-11 Yaş Grubu İşitme Engeli Olan Ve Olmayan

Çocukların Psiko-Sosyal Gelişimlerinin Karşılaştırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi,

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2006.

İşitme duyusu, bir çocuğun iletişim ve davranışsal becerilerini, eğitim yaşantısını ve diğer insanlarla

olan ilişkilerini etkileyebilir. İşitme engelli çocuklarda bu konularda oluşabilecek olan sorunlar,

onların psiko-sosyal gelişimlerini bozabilir. Çalışma, 7-11 yaş grubu işitme engelli çocuklar ile,

işitme engeli olmayan çocukların psiko-sosyal gelişimlerini karşılaştırmak amacı ile yapılmıştır.

Bu çalışmada konuşma dönemi öncesi işitme yitimi meydana gelen 7-11 yaş grubu 30 işitme engelli

çocuk ile normal işiten 67 çocuğun psiko-sosyal gelişimleri karşılaştırmalı olarak değerlendirildi.

Çocukların psiko-sosyal gelişim düzeylerini ölçmek için Yavuzer tarafından Türk çocuklarına

uyarlanan, 135 maddeden oluşan psiko-sosyal gelişim ölçeği kullanıldı. Ölçek, her çocuk için

çocuğun anne, baba ya da yakın çevresinden alınan bilgiler doğrultusunda dolduruldu ve ölçeğin

puanlama sistemine göre değerlendirildi. 7-11 yaş grubu normal işiten ve işitme yitimi bulunan

çocukların psiko-sosyal gelişim puanları karşılaştırıldığında 7 yaş normal işiten çocukların 69.1,

işitme engellilerin 53.6; 11 yaş normal işiten çocukların 103.8, işitme engellilerin 71.1 puan aldıkları

saptandı ve ortalamalar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Psiko- Sosyal Gelişim

Ölçeğinin alt bölümleri olan; Maddi Özerklik, Kişisel Özgürlük, Yer Değiştirme, Boş Zaman

Faaliyetleri, Para, Okuma ve Kitap İlgileri, Sosyal Yaşama Ait İlgiler, Anne-Baba ile İlişkiler,

Yaşıtları İle İlişkiler bölümleri gruplar arası karşılaştırılarak değerlendirildi. Değerlendirme

sonucunda 7-11 yaş işitme engelli çocukların normal işiten yaşıtlarından daha düşük psiko-sosyal

gelişime sahip oldukları bulundu.

Yaş ile psiko-sosyal gelişim arasındaki ilişkiyi belirlemek açısından değerlendirme yapıldığında, yaş

arttıkça psiko-sosyal gelişimin güçlendiği saptandı. Her iki grupta, araştırmaya katılan erkek

çocukların puan ortalamasının kızların ortalamasından daha yüksek olduğu bulundu. Ayrıca her iki

grupta da orta sosyo-ekonomik düzeydeki çocukların puanının, düşük sosyo-ekonomik düzeydeki

çocuklardan daha yüksek olduğu belirlendi.

Anahtar Sözcükler: İşitme engelli çocuk, işitme yitimi, psiko-sosyal gelişim, çocuk sağlığı

hemşireliği, çocuk gelişimi.

Page 40: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

40

ÖZET

Nihal Kalıncı, Zonguldak İl Merkezi İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin El Hijyenine Yönelik

Davranışlarının Belirlenmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2006.

İlköğretim döneminde çocuklar daha kolay öğrenmekte ve sağlık ile ilgili davranışlar

geliştirebilmekte ve geliştirdikleri davranışları ileriki yaşamlarına yansıtmaktadır. Günlük yaşamda

birçok işi yaparken kullanılan eller sık kirlenmekte ve bulaşıcı hastalık etkeni haline gelmektedir.

Çocuklardan başlayarak topluma kolay ve ekonomik olan el hijyeni davranışlarının kazandırılması

ile bulaşıcı hastalıkların yayılımı ve görülme sıklığı azaltılacak ve toplumun sağlık düzeyini

yükseltecektir.

Araştırma, Zonguldak İli Merkez Mahallelerinde bulunan ilköğretim 5. sınıf öğrencilerinin el

hijyenine yönelik davranışlarını belirleme ve etki eden olası değişkenlerin incelenmesi amacı ile

yapılmıştır. Zonguldak İli Merkez Mahallelerinde bulunan 27 ilköğretim okulunda 5. sınıfta öğrenim

gören 585 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, ilköğretim 5. sınıftaki öğrencilerin %85.5’i (N=500) 11

yaşındadır, % 3.0’ı (N=14) el hijyeni ile ilgili bilgiyi sağlık personelinden aldığını ifade etmiştir.

Öğrencilerin el hijyeni ile ilgili bilgi almalarına (p=0.001), okul öncesi eğitim durumlarına

(p=0.001), elleri ile ilgili sağlık sorunu yaşama durumlarına (p=0.001) göre el hijyeni davranış puanı

anlamlı farklılık göstermektedir. Ayrıca, cinsiyete (p=0.001), babanın eğitimine (p=0.001), annenin

eğitimine (p=0.001), doğum sırasına (p=0.025), algılanan aile gelir düzeyine (p=0.001) göre el hijyeni

puanları yönünden anlamlı fark belirlenmiştir. Öğrencilerin, evlerinde banyo varlığına (p=0.002) ve

evlerinin önünde çeşme varlığına (p=0.015) göre el hijyeni puanları yönünden gruplar arası anlamlı

fark saptanmıştır.

Elde edilen sonuçlar doğrultusunda, ilköğretim öğrencilerine el hijyenine yönelik doğru davranış

kazandırmada, ekonomik durumları göz önüne alınarak el hijyeni ile ilgili sağlık eğitimi verilmelidir.

El hijyeni davranışlarını gerçekleştirebilecekleri uygun ortam sağlanmalıdır. Eğitimin ailede

başlaması nedeniyle ailelerin konu hakkında eğitilmeleri de önemlidir. Okullarda okul sağlığı

hemşireliği hizmetlerinin etkin hale getirilmesinin, öğrencilere verilecek eğitim ile el hijyeni

davranışı kazandırmada ve toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesinde etkili olabileceği

düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Hijyen, el hijyeni, ilköğretim öğrencisi, okul sağlığı hemşireliği

Page 41: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

41

ÖZET

Şükrü Bozkurt, Homosistein’in Vasküler Düz Kas Fonksiyonları Üzerine Etkileri. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2006.

Yüksek plazma homosistein konsantrasyonları, koroner, serebrovasküler ve periferik damar

hastalıkları ve trombozis riskinin artışıyla ilişkilidir. Epidemiyolojik ve deneysel çalışmalar,

homosisteinin vasküler lezyonları uyardığını göstermektedir. Orta düzeydeki homosisteinemi,

vasküler hastalıklar açısından bağımsız bir risk faktörü olmaktadır.

Yüksek homosistein düzeyi vasküler hastalıklar açısından bağımsız bir risk faktörü olarak

belirtilmesine rağmen, homosistein patogenezinin mekanizmaları büyük oranda bilinmemektedir.

Vasküler hastalıklar açısından risk artışı, homosistein aracılı endotel hücre disfonksiyonuna

bağlanmaktadır. Ayrıca, homosistein, endotel hücresinin fenotipini değiştirmektedir. Bu değişikliği,

koagülasyon, trombosit agregasyonu ve fibrinolizisde rol alan mediyatörleri (adezyon molekülleri

gibi) hasarlayarak ve vazoaktif mediyatörlerin üretimini veya biyoyararlanımını azaltarak

gerçekleştirmektedir.

Bu çalışmanın amacı, homosisteinin vasküler yanıtlar üzerine olan etkilerini incelemektir. Çalışmada,

rat aort dokusunda, kısa süreli homosistein maruziyetinin, vasküler kasıcı ve gevşetici yanıtlara olan

etkisi araştırılmak istenmiştir.

Deneyler, her iki cinsiyetten, sıçan torasik aort ringlerinde yapılmıştır. İzole sıçan torasik aort

preparatları, izole organ banyosuna asılmış ve gevşeme ve kasılma yanıtları, polygraph sisteminde,

gerim alıcıları aracılığıyla kayıt edilmiştir.

Deneyin ilk grubunda, asetilkolin (10-9-10-5 M) ve sodyum nitroprussit (10-9-10-5 M) aracılı

gevşeme yanıtları kaydedilmiştir. Daha sonra ortama 30 dakika süresince homosistein (10-3– 3x10-

3 M) ilave edilmiş ve dokular homosistein ile inkübe edilmiştir. 30 dakikanın sonunda, asetilkolin ve

sodyum nitroprussit aracılı vasküler gevşeme yanıtları tekrar edilmiştir.

Deneyin diğer grubunda ise, fenilefrin (10-9-10-4 M), angiotensin II (10-9-10-6 M) ve noradrenalinle

(10-9-10-5 M) vasküler kasılma yanıtları elde edilmiştir. Daha sonra yine ortama 30 dakika süresince

homosistein ilave edilmiş ve dokular homosistein ile inkübe edilmiştir. 30 dakikanın sonunda,

fenilefrin, angiotensin II ve noradrenalin aracılı vasküler kasılma yanıtları tekrar edilmiştir.

Çalışmamızın sonucunda, asetilkolin aracılı endotel bağımlı vasküler gevşemelerin, homosistein

varlığında azaldığı, sodyum nitroprussit aracılı direkt düz kas gevşemesinin ise değişmediği

saptanmıştır. Bu sonuç bize, homosisteinin asetilkolin aracılı, endotelden nitrik oksit salınımını

Page 42: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

42

azalttığını gösterirken, sodyum nitroprussit aracılı direkt düz kas kasılmasını etkilemediğini

göstermektedir.

Çalışmamızın diğer bölümünde ise, vasküler düz kasın, angiotensin II ve noradrenaline karşı verdiği

kasılma yanıtlarının, homosistein varlığında azaldığını saptadık. Fenilefrin yanıtlarında ise, düz

kasların fenilefrin dozlarına verilen vasküler kasılma yanıtlarının azaldığını (10-9-10-7 M), yüksek

fenilefrin dozlarında ise kasılmaların arttığını saptadık (10-5-10-4 M).

Bu sonuçlar, homosisteinin endotelden nitrik oksit salınım sürecini bozduğunu göstermektedir.

Ayrıca, homosisteinin vasküler düz kas kasılma özellikleri üzerinde, erken dönemde fark edilebilir

bir inhibisyon yaptığını göstermektedir. Fenilefrinin yüksek dozlarında ise kasılma mekanizmasında,

artırıcı yönde etkisi gözlenmiştir.

Bu çalışma, homosisteinin in vitro koşullarda, vasküler cevapları değiştirebildiğini göstermektedir ki

bu değişiklikler, hasar oluşumunda ve devamındaki ateroskleroz ve hipertansiyon gibi vasküler

hastalıklarda önemli bir rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Anahtar Sözcükler: Homosistein, Endotel, damar hasarı

Page 43: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

43

ÖZET

Memnune Kahveci, Gebelerde Demir Suplemantasyonunun Annenin Hematolojik

Parametreleri İle Yenidoğanın Antropometrik Ölçümleri Üzerine Etkisi. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2006.

Anemi saptanmayan gebelerde demir tedavisi tartışmalıdır. Demir kullanmayan gebelerde ise

gebelik sonunda demir depolarındaki azalmanın yenidoğan gelişimi üzerine etkileri tam olarak

tanımlanamamıştır. Çalışmamızın amacı demir desteği alan ve almayan gebelerde, gebe

hematolojik parametreleri ile yenidoğan antropometrik ölçümleri arasındaki ilişkinin

araştırılmasıdır.

Bu çalışmada, gebelik döneminde demir kullanan ve kullanmayan gebelerin; Hb, Htc, serum

demir, serum demir bağlama kapasitesi ve serum ferritin düzeyleri hemen doğum öncesi

belirlendi. Gebelerin bu parametrelerinin, yenidoğanların doğum tartısı, boy ve baş çevresi ile

olan ilişkisi ve demir kullanımının buna olası etkisi analiz edildi.

Çalışmamızın ana bulgusu, demir kullanmayan gebelerde hematolojik parametrelerin hepsinin

olumsuz etkilenerek, hafif derecede anemi saptanmış olmasıdır. Demir kullanan gebelerle, demir

kullanmayan gebelerin yaş, gravida, parite ve gebelik esnasında aldığı kilolar bakımından

karşılaştırıldığında demir kullanmayan grupta gebelik sayısı anlamlı yüksek bulundu. Her iki

grubun yenidoğanlarının doğum tartısı, boy ve baş çevreleri arasında istatistiksel olarak fark

bulunamadı.

Bu çalışmadan elde edilen sonuç, serum ferritinin, gebenin demir depolarının tükenme göstergesi

olan 12 ng/mL’nin altında olmadığı ve Hb 7 gr/dL’nin altında olmadığı sürece yenidoğanın

doğum ağırlığının normal sınırlar içinde geliştiğini düşündürmektedir. Gebelik ve sonrasında

karşılaşabileceği olası komplikasyonlar nedeni ile gebelikte demir desteği alınması gerekli gibi

görünmektedir.

Anahtar Sözcükler: Demir suplementasyonu, hematolojik parametreler, antropometrik

ölçümler, demir eksikliği anemisi, gebelik

Page 44: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

44

ÖZET

Nilüfer Tatoğlu, Zonguldak İl Merkezinde Yaş Grubu Genel Lise Öğrencilerinde Benlik

Saygısının Akademik Başarı Üzerine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2006

Hemen her toplumda, bireylerin zor yaşam koşullarının altından kalkarak, toplum içindeki değişim

ve gelişmelere uyum sağlamaları ve toplum içinde bir yer bulmaları istenir. Bu uyumun kolay olması

için bireylerin yeterli bilgi ve beceri ile donatılması gerekmektedir. Uyum sorununu en çok yaşayan

genç nüfustur. Ergen birey, bu yaş dönemine özel krizi atlatamazsa toplum tarafından onaylanmayan,

yasal olmayan düşünce ve davranışlara yönelir. Bu olumsuzlukları önlemek için ergenlik

dönemindeki ergen bireylere verilen rehberlik ve danışmanlık hizmeti önem kazanmaktadır. Temel

sağlık hizmetleri kapsamında yer alan koruyucu sağlık hizmetlerinin çalışma alanında okul sağlığı

hizmetleri önemli yer tutar. Okul sağlığı kavramı; öğrencilerin ve okul çalışanlarının, sağlık

durumlarının saptanması, geliştirilmesi ve tedavisinin planlanmasıdır.

Araştırma okul sağlığı çerçevesinde ergenlerin benlik saygılarının, okul başarısı üzerine olan etkisini

incelemek amacıyla, Zonguldak il merkezinde altı genel lisede 15-17 yaş grubu öğrenciler üzerinde

yapılmıştır. Araştırma grubu 5694 kişiyi temsil eden 457 ergenden oluşmaktadır. Araştırmamıza

katılan öğrencilerin % 41.8’i 15 yaşındadır, % 58.0’i kız, % 42.0’si erkek öğrencidir. Öğrencilerin

% 75.1’i orta gelir düzeyindedir, % 92.6’sının annesi, % 3.9’unun babası çalışmamaktadır. Benlik

saygısı puanı ve okul başarısı notu arasındaki tek yönlü varyans analizinin sonucuna göre, yüksek,

orta ve düşük benlik saygısı puanına sahip gruplar arasında okul başarısı notu yönünden istatistiksel

olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0.001).

Anahtar Sözcükler: Ergen, benlik Saygısı, okul başarısı, okul sağlığı

Page 45: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

45

ÖZET

Neriman Özcan Şahin, Thymoquınon’un Deneysel Astım Modelinde Antiastmatik Etkisinin

Araştırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2006.

Nigella sativa (NS) tohumları ve bu tohumlardan elde edilen yağ geleneksel olarak halk arasında

yıllardır astım ve bazı inflamatuvar hastalıkların tedavisinde kullanıla gelmiştir. Thymoquinon (TQ)

bu tohumların uçucu yağından elde edilen en büyük ve en etkin kimyasal yapıdır. Bu çalışmada,

Ovalbumin (OVA) ile duyarlı hale getirilmiş ratlara OVA ile provake edilmeden 48, 24 ve 0.5 saat

önce TQ (3, 10, 30 mg/kg, i.p.) uygulanmıştır. TQ’un 10 mg/kg dozdaki bulgularında, BAL

sıvısındaki total beyaz hücre sayısı istatistiksel olarak Grup 2 ile karşılaştırılmıştır. Grup 2 de BAL

sıvısındaki total beyaz hücre (1700 129) ve Eozinofil (298 21 ) değerleri bulunmuşken, TQ 10

mg / kg dozda BAL daki total hücre sayısı (775 179) ve Eozinofil (55 22)değerlerinde

kaydedeğer bir farklılık bulunmuştur. TQ’un 30 mg/kg dozunda BAL sıvısındaki total beyaz hücre

(517 104 ), eozinofil (43 8) değerleri bulunmuş ve akciğerlerdeki BAL sıvısında total beyaz

hücre sayısını önemli ölçüde azalttığı, ancak 3 mg/kg dozun BAL sıvısındaki total beyaz hücre (1375

201), eozinofil (166 30) değerleri ile önemli bir değişiklik meydana getirmediği bulunmuştur.

TQ ile bulunan sonuçlar, bir lökotrien reseptör antagonisti olan Montelukast’ın 6.6 mg/kg doz ile

bulunan sonuçlara yaklaşık değerler bulunmuştur. Bu bulgular, astım semptomlarının oluşmasında

rolü olan lökotrienlere karşı TQ’ nun baskılayıcı bir etkisi olabileceğini düşündürmektedir. Belki TQ,

araşidonik asitten lökotrienlerin oluşmasına giden yolda 5-OH lipooksijenaz enzimini inhibe ediyor

olabilir. Bütün bu antiastmatik etkiyi, en önemli özelliği olan antioksidan ve antihistaminik etkileriyle

de destekliyor olabilir.

Anahtar Sözcükler: Thymoquinon (TQ), Deneysel Astım Modeli, Ovalbumin (OVA),

Bronkoalveolar Lavaj Sıvısı( BAL), Rat

Page 46: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

46

ÖZET

Ecehan Yenici, 2001-2004 Yılları Arasında Zonguldak Kızılay Kan Merkezi’ne Başvuran

Gönüllü Kan Donörlerinde Hepatit B ve Hepatit C Seroprevalansı. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2006.

Bu çalışmada, Ocak-2001 ile Aralık-2004 tarihleri arasında Zonguldak Kızılay Kan Merkezi’ne

müracat eden, kimlik bilgilerinden herhangi birine ulaşılabilen 6261 gönüllü kan donöründe,

HBsAg ve Anti-HCV seropozitifliğinin yaş grubu, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu,

ikamet ettikleri adreslere ve yıllara göre dağılımı araştırıldı. Donörlerin 392’si (%6.3) kadın,

5865’i (%93.7) erkek olup, yaşları 18-65 arasında değişmektedir. Donörlerin %68.8’inin evli,

%31.1’inin bekar, %0.1’inin dul olduğu; %33.7’sinin ilkokul, %18.7’sinin ortaokul, %31.6’sının

lise, %16.0’ının ise üniversite mezunu olduğu saptanmıştır. Kan donörlerinin %4.1’inin il

dışında, %70.2’sinin Zonguldak il merkezinde, %25.7’sinin ise ilçeler de ikamet ettikleri

gözlenmiştir. Çalışmamızda 6261 gönüllü kan donöründe, HBsAg seropozitifliği %2.0 (123

kişide), Anti-HCV seropozitifliği %0.6 (38 kişide) bulunmuştur. 6204 olguda, HBsAg

sıklığının erkeklerde %2.0, kadınlarda %1.5; Anti-HCV sıklığının ise erkeklerde %0.5,

kadınlarda %1.8 (p=0.008) olduğu saptanmıştır. HBsAg seropozitifliğinde 50 yaş grubu ve

sonrasında bir azalma olduğu; Anti-HCV seropozitifliğinin ise 60 yaş üzerinde arttığı

saptanmıştır. HBsAg seropozitifliği evlilerde %1.9, bekarlarda %2.2; Anti-HCV seropozitifliği

ise evlilerde %0.7, bekarlarda %0.7 olarak saptanmıştır. Dul olan 7 donörde seropozitiflik

saptanmamıştır. HBsAg seropozitifliği ilkokul mezunlarında %3.0, ortaokul mezunlarında %1.2,

lise mezunlarında %1.7 ve üniversite mezunlarında %1.6 olarak saptanmış olup (p=0.004); Anti-

HCV seropozitifliği ise sırasıyla %0.9, %0.4, %0.6 ve %0.7 olarak saptanmıştır. HBsAg

seropozitifliği 2001-2004 yılları arasında sırasıyla %2.9, %1.1, %2.1, %1.7; Anti-HCV

seropozitifliği ise sırasıyla %0.6, %0.1, %1.0, %0.4 oranında gözlenmiştir.

Sonuç olarak; eğitim düzeyinin HBsAg seropozitifliğinde, cinsiyetin ise Anti- HCV

seropozitifliğinde anlamlı fark oluşturduğu tespit edilmiştir. Donörlerin üçte birinin kimlik

bilgilerinde eksiklik dikkat çekicidir. Kayıtların eksiksiz olması benzer çalışmalara ışık

tutacaktır.

Anahtar Sözcükler: Gönüllü kan donörü, HbsAg, Anti-HCV, Seropozitiflik

Page 47: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

47

ÖZET

Rahşan Kalafatoğlu, Zonguldak Merkez Çocuk Yuvasında Bakım Altında Bulunan Çocukların

Fiziksel Gelişimleri İle Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Fiziksel Gelişimlerinin

Karşılaştırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2006

Araştırma, Zonguldak Merkez Çocuk Yuvası’nda yaşayan çocuklar ile onlarla aynı bölgede yaşayan

aynı yaş grubundaki çocukların fiziksel gelişimlerinin değerlendirilmesi ve fiziksel gelişime etki eden

bazı değişkenlerin incelenmesi amacıyla, Zonguldak Merkez Çocuk Yuvasından 88 ve Zonguldak İl

Sağlık Müdürlüğü Merkez 4 No’lu Sağlık Ocağı bölgesinden 176 olmak üzere toplam 264 çocuğun

katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

Çalışmaya katılan çocuklardan, her iki grubun %22.7’ si kız, % 77.3’ ü erkek çocuklardan

oluşmaktadır. Araştırmaya katılan çocukların yaş aralığına bakıldığında en küçüğü 7, en büyüğü 15

yaşındaydı. Yuvada yaşayan ve ailesinin yanında yaşayan çocuklarda yaşa göre boy uzunluğunun

değerlendirilmesi (p=0.003) ve yaşa göre ağırlığın değerlendirilmesinde, (p=0.001) gruplar arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, yuvada yaşayanların aile yanında yaşayan çocuklara göre

gelişimlerinin daha geride olduğu, iki grubun BKİ ortalaması (p=0.007), boy persentil ortalaması

(p=0.007), vücut ağırlığı persentil ortalaması (p=0.001) arasındaki farklarına bakıldığın da yine

gruplar arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı. Gruplar arasında öğün sayısı

(p=0541), uyku süresi (p=0.489) ve öğün arasında yemek yeme (p=0.954) durumları arasında fark

saptanmadı. Çocukların kahvaltı yapma (p=0.009), süt içme (p=0.001), spor yapma (p=0.002) ve

yatarak tedavi görme (p=0.001) durumları arasındaki fark, istatistiksel olarak anlamlı bulundu.

Kurumda yaşayan ve ailesiyle yaşayan çocukların beslenme durumlarının ve günlük aktivitelerinin

benzer olmasına karşın, kurumda yaşayanların gelişimlerinin daha geride olması dikkat çekiciydi.

Kurumda yaşayan çocukların bakım özellikleri ve alışkanlıkları farklı olmadığı halde gelişimlerinin

daha geri olmasını açıklayan, psikososyal özelliklerin de değerlendirildiği çalışmalar yapılmalıdır.

Anahtar Sözcükler: Çocuk yuvası, aile, persentil, beden kitle indeksi

Page 48: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

48

ÖZET

Funda Veren, Zonguldak İl Merkezinde Yaşayan 15-49 Yaş Ev Kadınlarının Ev Kazası

Geçirme Sıklığının Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2006

Kazalar, insan sağlığı, işgücü ve yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkileri, maddi yük ve

‘korunabilir’ olma özellikleri nedeniyle halk sağlığının öncelikli konuları arasındadır. Ev içinde veya

avlusunda, bahçesinde, garajında vb eve bağlı kısımlarda meydana gelen herhangi bir türdeki kaza

‘ev kazası’ olarak ifade edilmektedir. İnsan hayatının büyük bir kısmının evde geçtiği düşünülürse

evlerde oluşan kazalar bakımından insanlar risk altındadır. Bu çalışma, Zonguldak İl Merkezi’nde

yaşayan 15-49 yaş ev kadınlarının ev kazası geçirme sıklığını belirlemek ve geçirilen ev kazaları

özelliklerini değerlendirmek amacıyla planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubunu

Zonguldak İl Merkezi’nde yaşayan 15-49 yaş 380 ev kadını oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında

anket formu kullanılarak yüz yüze görüşülmüştür.Verilerin değerlendirilmesinde ortalama değer,

oran ve ki-kare testi kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda ev kadınlarının son bir yıl içinde ev kazası

geçirme sıklığı %54.2 olarak bulunmuştur. Ev kadınlarının ortalama ev kazası geçirme sayısı 2.6±2.6

olarak tespit edilmiştir. Çalışmaya katılan ev kadınlarının %28.7’sinin (n=105) kesici- delici aletle

yaralanma, %20.0’ının (n=72) yanma, %19.8’inin (n=71) düşme, %10.8’inin (n=37) böcek sokması

ya da ısırması, %10.0’ının (n=34) elektrik çarpması, %6.4’ünün (n=20) zehirlenme, %4.3’ünün

(n=12) ise yabancı cisim aspirasyonu geçirdiği bulunmuştur. Çalışmaya katılan ev kadınlarının son

bir yıl içinde geçirmiş oldukları ev kazalarına yönelik yaptıkları uygulamalar ise ev kadınlarının

%23.9’u (n=49) sağlık kurumuna başvurduğunu, %34.2’si (n=70) evde ilkyardım yaptığını, %18.5’i

(n=38) uygun olmayan müdahalede bulunduğunu, %23.4’ü (n=48) hiçbir şey yapmadığını

belirtmiştir. Sonuç olarak çalışmaya katılan ev kadınlarının çoğunluğunun ev kazası geçirdiği tespit

edilmiştir. Bu konuda Halk Sağlığı alanında çalışan hemşireler, ev kazalarından korunmak için

hizmet verdiği toplumda gerekli önlemlerin alınmasını sağlamalı ve ev kazaları konusunda halkı

eğitmelidir.

Anahtar Sözcükler: Kazalar, Ev Kazaları, Halk Sağlığı, Halk Sağlığı Hemşireliği

Page 49: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

49

ÖZET

Güliz Akın, Sibutraminin Sıçan Davranışlarına Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi,

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2007.

Çalışmamızda 50 adet dişi sıçan kullanarak, değişik nöromedyatörlerin geri alımını inhibe eden

antidepresanlar ile sibutraminin sıçanda davranış üzerine etkilerini karşılaştırdık. Bu araştırmayı

davranış ile ilgili açık alan (open field), zorlandırılmış yüzme testi ve rota rot gibi üç değişik

yöntem kullanarak gerçekleştirdik.

Antidepresanların amfetaminin oluşturduğu stereotipik etkileri artırdığından hareketle

amfetamin benzeri bir madde olan Feniletilamin (FEA) kullanarak test modeli oluşturduk. Bu

model üzerinde antidepresanların ve olası antidepresan etki beklediğimiz sibutramin’in etkilerini

araştırarak sibutramin’in şişmanlık tedavisindeki etki mekanizmasında antidepresan etkisinin

rolü olabileceği öngörüsünü inceledik.

Çalışmamızda feniletilamin(100mg/kg) ile akut stereotipi oluşturarak bu model üzerinde farklı

medyatörleri etkileyen fluoksetin(20mg/kg); milnasipran (50mg/kg) ve mirtazapin(15mg/kg)

gibi antidepresanların etkisi ile sibutramin (10mg/kg) ‘in etkilerini karşılaştırdık.

Sibutramin gerek tek başına, gerekse FEA ile birlikte uygulandığında lokomotor aktiviteyi ve

stereotipik davranışları artırmamış tersine azaltmıştır. Kullanılan üç antidepresan tek başlarına

uygulandıklarında hareketliliği az da olsa artırmışlardır. Fluoksetin FEA’nın etkisini

potansiyalize edip çok önemli düzeyde stereotipik davranış artışı oluştururken, mirtazapin ve

milnasipran FEA’nın etkisini artırmamış tam tersine azaltmışlardır. Bu azalma milnasipran ile

çok önemli derecede olmuştur. Sibutraminin FEA’nın oluşturduğu davranış modeli üzerine

etkileri de antidepresanlardan farklı olmuştur. Mirtazapin’e benzer şekilde ama ona oranla çok

az bir azalma yapmıştır.

FEA rotarotta kalış süresini önemli derecede azaltmış, her 3 antidepresan da bu derece önemli

olmasa bile aynı şekilde azalma yapmışlardır. Sibutramin ilk periyotta süreyi, kontrole oranla

artırmış, ama ikinci peryotta antidepresanlar derecesinde azaltmıştır. Gerek antidepresanlar

gerekse sibutramin beceri isteyen hareketleri bozmaktadır.

FEA yüzme testinde hareketsiz kalış süresini önemli ölçüde azaltmıştır. Mirtazapin FEA ile

beraber uygulandığında hareketsiz kalış süresini FEA’nden daha da azaltmıştır. Diğer

antidepresanlar hareketsiz kalış süresini azaltmışlarsa da istatistiksel olarak önemli

bulunmamıştır. Sibutramin hareketsiz kalış süresini antidepresanlardan daha fazla azaltmış,

yüzme süresini önemli ölçüde artırmıştır. Bu sonuç sibutraminin antidepresan etkili olduğunu

göstermektedir.

Page 50: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

50

Anahtar Sözcükler: Sibutramin, Açık alan testi, Rotarod, Porsolt yüzme testi, fluoksetin,

mirtazapin, milnasipran

Page 51: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

51

ÖZET

Şükrü Madenoğlu, Koroner Bypass Ameliyatı Geçiren Hastalara Preoperatif ve Postoperatif

Erken Dönemde Uygulanan Göğüs Fizyoterapisi Yöntemlerinin Arteryel Kan Gazı ve Solunum

Fonksiyon Testi Üzerine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2007.

Kalp Damar Cerrahisi Kliniğine koroner bypass ameliyatı olmak için başvuran hastalar randomize

edilerek 20’si çalışma, 20’si kontrol grubu olarak alınmıştır. Araştırmaya alınan çalışma grubu

hastalarına; preoperatif dönemde solunum egzersizleri öğretilmiş ve postoperatif dönemde göğüs

fizyoterapisi uygulanmıştır. Kontrol grubu olarak alınan hastalara; preoperatif dönemde solunum

egzersizleri öğretilmemiş, postoperatif dönemde sadece göğüs fizyoterapisi uygulanmıştır. Çalışma

kapsamına alınan tüm hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemde, SFT ve arteryel kan

gazı değerleri ölçülmüştür. Hasta grupları arasında preoperatif ve postoperatif dönemdeki SFT

değerleri arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Preoperatif dönemde ölçülen arteryel kan gazı

değerlerinde anlamlı fark bulunmazken, postoperatif dönemde 4.seans göğüs fizyoterapi tedavisinden

sonra ölçülen arteryel kan gazı (PaO2, PaCO2 ve SaO2) değerlerinde çalışma grubu lehine

istatistiksel yönden anlamlı farklar saptanmıştır.

Çalışmamızda, çalışma grubuna preoperatif dönemde uygulanan solunum egzersizleri eğitimi ve

uygulamalarının arteryel kan gazı üzerine olumlu etkileri olduğu saptanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Koroner bypass ameliyatı, solunum fonksiyon testi, göğüs fizyoterapisi.

Page 52: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

52

ÖZET

Kamil Güney, Zonguldak İl Merkezini Temsil Eden Bir Örneklemde Ev Halkı Tespit

Fişlerilerinin Yenilenmesi ve Sağlık Ocağı Ev Halkı Tespit Fişleriyle Karşılaştırılması.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2008.

Sağlık sistemimizin temelini oluşturan sağlık ocaklarında yürürlükte olan 224 Sayılı Sağlık

Hizmetlerinin Sosyalleştirmesi hakkındaki yasaya göre “dar bölgede çok amaçlı sağlık hizmeti”

verilmektedir. Sağlık ocaklarında verilen sağlık hizmetinin planlanması, yürütülmesi ve

değerlendirilmesinde kayıt tutulması önemlidir. Sağlık ocaklarında tutulan kayıtların temelini de Ev

Halkı Tespit Fişleri oluşturur. Temel sağlık hizmetlerinin planlaması ve yürütülmesinde diğer

formlara kaynak olması yönü dikkate alındığında ETF formlarının doğru ve eksiksiz bir şekilde

doldurulması belirleyicidir. Bu çalışma, düzenli olarak güncellenmesi gereken ETF formlarının ve

içerdiği kayıtların uygulamadaki durumunun değerlendirilmesi ve hizmete yönelik açılım getirmek

üzere aksaklıkların tanımlanması yaklaşımıyla yapıldı.

Kesitsel tipte planlanan bu çalışmada, Zonguldak il merkezinde hizmet veren sekiz sağlık ocağı

bölgesinde Türkiye İstatistik Kurumundan alınan 363 hanenin ETF’si Sağlık Bakanlığı Form 001’e

ait klavuza göre doldurularak aynı haneye ait sağlık ocağında doldurulan ETF’lerle karşılaştırıldı.

Hanelerin %32.8’inin ETF kaydı sağlık ocağı kayıtlarında bulunamadı. Sağlık ocaklarında kaydı

bulunan hanelerdeki kişilerin %4.8’inin kaydı kartlarda bulunmamaktaydı. Değerlendirmede kişilere

ait bilgilerinden en çok hatalı ya da güncel olmayan bölümler, öğrenim durumu ve sosyal güvence ile

ilgili bölüm idi.

Uygulamadaki hata ve eksikliklere rağmen ETF, kişileri yaşadığı yer ve aile ile birlikte

değerlendirebilme olanağı sağlaması, bölgeye ait sosyodemografik özelliklerin belirleyicisi olması

nedeni ile sağlık hizmetlerinin planlanması ve yürütülmesinde vazgeçilemez formdur. Bu forma

dayalı yapılandırılması planlanan temel sağlık hizmetleri için ETF, sağlık sisteminin koruyucu ve

önleyici yaklaşımlarla gerektiği gibi işletilmesine olanak tanıyacak en uygulanabilir ve denetlenebilir

kayıt olanağı sunmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Sağlık Ocağı, Ev Halkı Tespit Fişi, Temel Sağlık Hizmetleri

Page 53: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

53

ÖZET

Özgür Sekreter, Zonguldak İli Merkez İlçesinde Bağışıklama Hizmeti Veren 1. Basamak

Sağlık Kurumlarında Soğuk Zincirin Değerlendirilmesi Ve Sağlık Personelinin Bilgi Durumu.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2008.

Halk sağlığı temel konularından olan bulaşıcı hastalıkların gerek eradikasyonu gerekse

eliminasyonu için uygulanan bağışıklama hizmetleri kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri

içerisinde önemli bir yere sahiptir. Aşılama hizmetleri ile aşıyla korunabilen hastalıklardan

kaynaklanan sakatlık ve ölümler engellenmekte ve hatta bazı hastalıkların eradikasyonu

sağlanabilmektedir. Etkin bir bağışıklamanın oluşabilmesi için, soğuk zincir kurallarına uyulması

aşılamada başarılı olmanın temelini oluşturur. Soğuk zincir insan ve malzemeden oluşan bir

sistemdir. Soğuk zincirin sürekli devamının sağlanabilmesi, aşının imal edildiği andan

kullanıldığı ana kadar etkinliğini korumasıyla mümkündür.

Kesitsel tipte planlanan çalışma, Zonguldak ili merkez ilçe Sağlık Grup Başkanlığına bağlı 22

sağlık ocağı değerlendirme listesi ile, çalışan 125 sağlık personelinden soru kağıdı yardımıyla

toplanarak değerlendirildi.

Tüm sağlık ocaklarında buzdolabı ısısı +2°C - +8°C arasındaydı. Sağlık ocaklarının tamamında

kızamık ve OPV aşıları doğru yerleştirilmişti. Sağlık ocaklarının tamamında buzdolaplarında

derece vardı. Tüm sağlık ocaklarında ev tipi buzdolabı vardı. 20 sağlık ocağının buzdolabının

üzerinde resim bulunmaktaydı. 19 sağlık ocağında buzdolabı ısı izlemi düzenli kayıt altına

alınmaktadır. Sağlık ocaklarının tümünde bir soğuk zincir sorumlusu ve soğuk zincir sorumlu

yardımcısı vardı.

Personel hizmet içi eğitim alma aralığı kısaldıkça soğuk zincir konusundaki bilgi puanı

artmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Soğuk Zincir, Aşı, Sağlık Ocağı Bilim

Page 54: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

54

ÖZET

Ayşe Bezir, Bazik Fibroblast Büyüme Faktörünün Plasenta Ve Umblikal Korddaki

Lokalizasyonu. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2008.

Plasenta gebelik süresince anne ile fetus arasında bağlantıyı sağlayarak fizyolojik değişimler yapan

geçici bir organdır. Plasenta ile fetus arasındaki ilişki umblikal kord ile sağlanır. Fibroblast büyüme

faktör ailesinin bir üyesi olan bazik fibroblast büyüme faktörü (bFGF) güçlü bir anjiyogenik molekül

olup, farklı doku ve organ sistemleri üzerinde etki gösterir. Yapılan bazı çalışmalarda bFGF’nin

plasentanın farklı dönemlerindeki ekspresyonu ve umblikal korddaki lokalizasyonu farklı

yöntemlerle gösterilmiştir. Bu çalışmada, diğer çalışmalardan farklı olarak gelişimini tamamlamış

plasenta ve umblikal kordun farklı iki bölgesinde bFGF’nin lokalizasyonunun immünohistokimyasal

olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve

Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Kliniği ve Zonguldak Devlet Hastanesi Kadın Doğum Servisinde

Ocak-Şubat 2006 tarihleri arasında normal vajinal yol veya sezeryanla doğum yapmış 18-37 yaş arası

kadınların 34-41. gebelik haftasındaki 13 adet normal plasenta ve umblikal kordu bu çalışmaya dahil

edildi. Plasentadan; umblikal kord çıkış bölgesi (P0) ve buraya 5 cm uzaklıktaki bir noktadan (P5)

ve umblikal korddan; plasentadan çıkış bölgesi (U0) ve buraya 10 cm uzaklıktaki başka bir

noktadan (U10) olmak üzere iki örnekleme yapıldı. Kesitler, Hematoksilen&Eozin ile boyanarak

histomorfolojik olarak değerlendirildi. Belirli bölgelerdeki bFGF immün reaksiyonuna göre

immünohistokimyasal değerlendirilmesi mikroskopik düzeyde yapıldı. Sonuç olarak çalışmamızda

plasentanın farklı bölgeleri arasında farklı bFGF immün reaksiyonu saptandı. P5 noktasında P0’a

göre anlamlı bir bFGF immün reaksiyon azalması gözlendi. Bu durum, plasentanın villöz

gelişimindeki anjiyogenezde bFGF’nin etkisini desteklediği yönünde değerlendirildi. Umblikal

kordun iki örnekleme bölgesi arasında bFGF immün reaksiyonunda bir farklılık görülmedi. Bu

durum, umblikal kord vaskülarizasyonunun ve kord yapısının umblikal kord boyunca değişmediğini

destekleyen bir kanıt olarak yorumlandı.

Anahtar Sözcükler: Plasenta, umblikal kord, bFGF, immünohistokimya

Page 55: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

55

ÖZET

Nezahat Öztürk, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama Ve Araştırma Hastanesi Kalp

Hastalıkları Polikliniğine Başvuran Yüksek Kan Basıncı Hastalarının Şişmanlık Durumunun

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2008.

Şişmanlık (obezite), sıklığı hızla artan bir halk sağlığı sorunudur ve yüksek kan basıncı, insüline

direnç, kan lipid bozukluğu ve kalp-damar hastalığı gibi önemli sorunlara yol açmakta olduğu

bilinmektedir. Şişmanlık değerlendirme yöntemlerinden olan beden kütle indeksi (BKİ) arttıkça

yüksek tansiyon görülme olasılığı da artmaktadır. Yüksek tansiyon ve şişmanlığın saptanması kolay

olmasına karşın erken tespit edilememesine bağlı olarak bunların yol açabildiği sorunlar ortaya

çıkmaktadır. Bu çalışma, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi kalp

hastalıkları polikliniğine başvuran yüksek tansiyon hastalarında şişmanlık sıklığını saptamak ve BKİ

ile açlık kan şekeri, kan basıncı ve lipid düzeyleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla

yapılmıştır.

Tanımlayıcı ve kesitsel olan bu çalışmanın örneklemini 1 ocak-1 mart 2007 tarihleri arasında

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi kalp hastalıkları polikliniğine başvuran sistol kan basıncı

≥140 mmHg, diyastol kan basıncı ≥ 90 mmHg değerlerinde olan 226 hasta oluşturmaktadır.

Araştırmanın verileri hasta dosyalarının taranması ve görüşme tekniğiyle toplanmıştır.

İncelenen biyokimya testleri açlık kan şekeri, kolesterol, HDL (yüksek yoğunluklu lipoprotein), LDL

(düşük yoğunluklu lipoprotein), trigliserid düzeyleridir. Şişmanlığın değerlendirilmesinde ve

izlenmesinde yaygın bir yöntem olan beden kütle ölçütü (BKİ) çalışmamızda kullanılmıştır. BKİ

değerleri Dünya Sağlık Örgütü'nün önerisi doğrultusunda <18.5 zayıf, 18.5-24.9 normal, 25-29.9

kilolu, 30-34.9 şişman, 35-39.9 şiddetli şişman , >40 hastalık derecesinde şişman olarak

gruplandırılmıştır. Bu çalışmada, BKİ'si 30 ve üzeri olanlar şişman olarak değerlendirilmiştir. Kalp

hastalıkları polikliniğinde fizik muayene esnasında her bir olgunun kan basıncı ölçümü hasta en az

beş dakika dinlenmiş iken oturur pozisyonda sol koldan yapılmıştır. Standart ölçüm aletleri

kullanılarak boy, kilo ölçümleri yapılıp beden kütle indeksi [BKİ=Ağırlık (kg) / Boy (m)²]

hesaplanmıştır. Araştırmada yer alan veriler bilgisayar ortamında SPSS Windows 11.0 (Statistical

Packet for Social Sciences for Windows) programına aktarılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde

Ki- kare testi, Studend-t testi, Korelasyon analizi, Tek yönlü varyans analizi kullanıldı. Değerler

ortalama ± SD olarak verilmiştir. İstatistiksel olarak P<0.05 anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırma kapsamındaki % 44.24’i erkek, % 55.75’i kadın olan 226 bireyin yaş ortalaması

59.80±10.94 (min.30-max.87) idi. Şişmanlık sıklığı (BKİ ≥30) % 38.5 olarak bulundu. BKİ

derecelendirmesine göre ise olguların % 14.6’sı normal, % 46.9’u fazla tartılı, % 29.2’si şişman

Page 56: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

56

(1.derece), % 7.5 şiddetli şişman (2. derece), % 1.8’i hastalık derecesinde şişman (3. derece) olarak

değerlendirildi. BKİ ile AKŞ, DM, yüksek kan lipidi arasında düz bir bağıntı saptandı. BKİ≥30’a

göre gruplandırılmış şişman ve şişman olmayan grup karşılaştırılmasında ise diyabet, yüksek kan

lipidi ve trigliserid değerlerinde (150 mg/dl sınır alındığında) anlamlı düz bir bağıntı saptandı. Bu

çalışmada Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma hastanesi kalp hastalıkları

polikliniğine başvuran yüksek tansiyonlu hastaların yaklaşık yarısına yakının (% 46.9) fazla kilolu,

beş hastadan ikisinin (% 38.5) şişman sınıflandırmasına girmesi nedeniyle, yüksek tansiyon tanısı

konulan hastaların şişmanlık yönünden de değerlendirilmesinin, takip ve tedaviye alınmasının

hastalık, ölüm ve ikincil sorunların önlenmesi açısından önemli olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şişmanlık

Page 57: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

57

ÖZET

Songül Demirok, Yoğun Bakım Ünitesinde Tedavi Gören Hastaların Kalori Gereksinimleri Ve

Alınan Kalori Miktarlarının Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2008

Bu araştırma yoğun bakım ünitesinde tedavi gören hastaların kalori gereksinimlerinin ve alınan kalori

miktarının değerlendirilmesi amacıyla retrospektif olarak yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi

Yoğun Bakımlar ünitesinde 01.10.2006 ve 31.02.2007 tarihleri arasında 7 gün süreyle tedavi görmüş

99 hasta oluşturmuştur. Veriler hastaların bilgisayar kayıtları ve arşiv dosyalarından veri toplama

formu kullanılarak toplanmıştır. Her hastanın 7 gün boyunca günlük kalori ihtiyacı Schofild

denklemine göre hesaplanmış ve hastaya günlük istem edilen enteral, parenteral (tpn veya ppn) ve

diğer intravenöz glukoz solüsyonları ile oral alabilen hastaların aldıkları rejim içeriğine göre verilen

kalori miktarı hesaplanarak hastaların günlük kalori gereksinimleri değerlendirilmiştir.

Hastaların alması gereken enerji miktarı ile verilen enerji miktarı günlere göre değerlendirilmiştir,

her bir günde hastalara alması gereken enerji miktarından anlamlı düzeyde düşük enerji verilmiş

olduğu bulunmuştur. Toplam verilen kalori miktarı ile gerçek kalori gereksinimi arasındaki farkın

anlamlı olup olmadığı ve her bir gündeki farklar üzerine yaş, cinsiyet ile hastaların yattıkları

bölümlerin etkisi incelenmiştir. Yaşa göre değerlendirildiğinde, yaş arttıkça enerji gereksinimi azalsa

da bu anlamlı bir azalma olmamıştır. Bayan hastaların alması gereken enerji miktarı erkek hastalara

göre anlamlı düzeyde daha az bulunmuştur. Tedavi gördükleri bölüme göre değerlendirilmede

anlamlı düzeyde bir fark bulunmamıştır.

Hastaların yedi gün süresince almış olduğu kalori miktarının, alması gereken kalori miktarından

düşük olduğu saptamıştır. Her bir gün için yapılan istatistiksel değerlendirmede fark anlamlı

bulunmuştur. Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi gören hastaların kalori gereksinimlerinin belirlenmesi

ve bu gereksinimlerinin karşılanmasında uygun izlem yöntemlerinin kullanılması, hastaların

gereksinim duyduğu kalori miktarını almasının sağlanması amacıyla uygun kurum politikalarının

geliştirilmesi gerekmektedir.

Anahtar Sözcükler: Yoğun bakım ünitesi, beslenme, kalori alımı

Page 58: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

58

ÖZET

Dilek Düzgün, Koroner Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Ve Uzun Süreli Kardiyak İlaç

Kullanımı Olan Hastalarda Eser Element Eksikliğinin Değerlendirilmesi. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2008.

Beslenme; toplum sağlığının korunması, geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi için temel

gereksinimlerden biridir. Bireylerin yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesi, doğru beslenme

alışkanlıkları kazanması; toplumda beslenme bozuklukları, hipertansiyon ve kalp-damar

hastalıklarının görülme riskinin azalması, protein- enerji malnütrisyonu, vitamin-mineral

yetersizliklerinin önlenmesi, beslenme ile ilgili sağlık sorunlarının en aza indirilmesinde koruyucu

etmenler arasında yer almaktadır. Besin maddelerinin yetersiz veya fazla alınması durumunda ortaya

çıkan tablo malnütrisyon olarak tanımlanır. Özellikle yoğun bakım hastaları malnütrisyona girmeye

oldukça yatkın hasta grubudur ve bu durum yoğun bakım hastalarında; nozokominal enfeksiyonlara

yatkınlığı, morbidite ve mortaliteyi artırırken yara iyileşmesinde gecikmeye yol açmakta, yoğun

bakımda kalış süresini de uzatmaktadır.

Malnütrisyon oluşumunda eser elementlerin rolü gün geçtikçe önem kazanmakta yapılan çalışmalarla

eser elementlerin esansiyellikleri, hastalıklarla ilişkileri ve ilaç etkileşimleri ortaya konulmaktadır.

Eser element eksiklikleri ile hipertansiyon ve koroner arter hastalıkları arasında ilişki olduğunu ileri

süren çalışmalar mevcuttur.

Bu çalışmada Zonguldak ili ve çevresindeki koroner yoğun bakım gerektiren hastalardaki eser

element durumunu ve ilaç kullanımı ile ilişkisini değerlendirmek amacıyla serum demir, bakır, çinko,

vanadyum ve kobalt düzeyleri bakılmış ve uzun süreli ilaç kullanımı olan ve olmayan hastalar

malnutrisyon durumuna göre karşılaştırılmıştır.

Sonuçların değerlendirilmesinde uzun süreli ilaç kullanımının malnutrisyon varlığı ile ilişkili

olmadığı görülmüştür. Uzun süreli ilaç kullanımı olan hastalarda malnutrisyon durumundan bağımsız

olarak serum demir düzeyleri sınırda düşük, serum bakır düzeyleri anlamlı olarak yüksektir. Serum

çinko düzeyleri yaş arttıkça azalmakta, kobalt düzeyleri ise malnütrisyonlu hastalarda anlamlı şekilde

az bulunmaktadır. Serum vanadyum düzeylerinde ise fark tespit edilmemiştir.

Anahtar Sözcükler: Eser Element, Antihipertansif, Malnütrisyon Bilim

Page 59: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

59

ÖZET

Burçin Demirel, Genel Cerrahi ve Ortopedik Cerrahi Olgularında Malnutrisyonun

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2009.

Bu çalışmanın amacı elektif Ortopedi ve Genel Cerrahi girişimi planlanan olguların Subjektif

Global Değerlendirme ile nutrisyon durumlarını değerlendirmek ve belirlenen malnutrisyonu

kliniklere ve eşlik eden hastalıklara göre karşılaştırmaktır. Genel cerrahi ve Ortopedi kliniklerine

elektif operasyon geçirmek üzere başvuran

150 erişkin olgunun Subjektif Global Değerlendirme skorları ve antropometrik ölçümleri

preoperatif değerlendirme ve taburculuk sırasında yapıldı ve kaydedilen değerler karşılaştırıldı.

Olguların yaş ortalaması 54.25 ± 18.19 yıl olup 76 (%50.7)’sı bayan, 74 (%49.3)’ü

erkekti. SGA dağılımları değerlendirildiğinde 113 (%75.3) olgu A, 30 (%20.0) olgu B, 7 (%4.7)

olgu ise C grubundaydı. SGA’ya göre olguların 37 (%24.7)’sinde malnütrisyon olduğu

belirlendi.

Genel cerrahi olgularında kanser nedeniyle daha fazla malnutrisyon tespit edildi. Ancak

ekstremite kırıklarının, malnutrisyon oranlarında anlamlı farklılık yaratmadığı saptandı.

Preoperatif yatış süresince özellikle genel cerrahi hastalarının nutrisyon açısından değerlendirilip

desteklenmesi gerektiği sonucuna varıldı.

Anahtar Sözcükler: Nutrisyon değerlendirmesi, Subjektif Global Değerlendirme, Malnutrisyon,

BKI, TSF, MACM

Page 60: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

60

ÖZET

Ayse Serbest, Total Parenteral Nütrisyon Uygulanan Çocuk Hastalarda Soya Yagı Bazlı Lipid

Solüsyonu ve Zeytinyagı Bazlı Lipid Solüsyonu Kullanımının Trombosit Sayısına Etkisinin

Karsılastırılması. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Saglık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2009.

Bu arastırma; total parenteral nürtisyon (TPN) alan çocuk hastalarda kullanılan soya yagı ve

zeytinyagı bazlı lipid solüsyonlarının trombosit sayısına etkisinin araştırıldığı retrospektif bir

çalısmadır. Çalısmada, 01.01.2004- 31.12.2007 tarihleri arasında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi

Uygulama ve Arastırma Hastanesi yenidogan ve çocuk cerrahisi birimlerinde yatan ve TPN destegi

verilen toplam 65 çocuk hasta degerlendirilmistir. Bu hastaların 24’üne soya yaglı, 41’ine zeytinyagı

bazlı lipid solüsyonu kullanılmıstır. Hastaların bu solüsyonları almadan önceki trombosit degerleri,

infüzyona ilk baslandıgı haftadaki degerleri ve infüzyon sonrasında birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü,

besinci ve altıncı haftalardaki trombosit değerlerine bakılmıstır. Hastaların hastaneden çıkıslarındaki

trombosit degerleri de çalışmaya alınmıstır. Çalısmanın sonuçlarını etkilememesi amacıyla,

idiyopatik trombositopenik purpura (ITP), karaciger hastalıgı, trombositopeni tanısı ve trombosit

süspansiyonu almıs toplam 20 hasta çalısma dısında bırakılmıstır. Çalısma dısında bırakılan

hastaların 8’i soya yagı, 12’si zeytinyagı bazlı lipid solüsyonu kullanan hastalardır. Veriler hastanenin

bilgisayar kayıtlarından ve hastaların arşiv dosyalarından yararlanılarak toplanmıstır. Çalısma

sonunda soya yagı ve zeytinyağı bazlı lipid solüsyonu alan hastalar arasında trombosit sayısı

bakımından anlamlı bir fark saptanmamıstır.

Anahtar Sözcükler: Total parenteral nütrisyon, zeytinyagı, soya yagı, intravenöz yag solüsyonu,

trombosit

Page 61: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

61

ÖZET

Sanem Yıldırım, Kemoterapi Alan Hastalarda Kemoterapiye Bağlı Yan Etkilerin Beslenme

Eğitimi Öncesi Ve Sonrası Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2009

Çağdaş tıbbın ve insanın en önemli ve güncel sorunlarından biri olan kanser, tedavisindeki önemli

gelişmelere karşın tüm hastalıklar arasında en korkulan hastalık olmayı sürdürmektedir. Kanser

hastalarının izlenmesi ve tedavisi sırasında gerek hastalığın kendisi, gerekse uygulanan tedavi şekleri

ve kullanılan ilaçlar, başta GİS (gastrointestinal sistem) olmak üzere çeşitli yan etkilerin ve değişik

sorunların yaşanmasına yol açar. Bu çalışma kemoterapi sonrası hastalarda görülen yan etkilerin

belirlenmesi, yan etkilere yönelik hastalara verilecek eğitimin ve modelinin saptanması ve hastalara

verilen eğitimin çeşitli semptomlar üzerine etkisinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır.

Araştırma, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Klinik Onkoloji

Kliniği’nde ayaktan yada yatarak kemoterapi gören hastalardan, araştırmaya katılmayı kabul eden 50

katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılan hastaların %42.0’ının kadın, % 58.0’ının erkek,

%36.0 gibi büyük bir oranını 50-59 yaş grubu, %34.0’ını 60-69 yaş grubu, %18.0’ını 40-49 yaş

grubunun oluşturduğu saptanmıştır. En sık karşılaşılan kanserler arasında ilk sırada akciğer (%38)

kanserinin geldiği ve bunu sırası ile GİS (%26) tümörleri, meme kanseri (%20) ve GÜS (genitoüriner

sistem) kanserlerinin (%10) izlediği saptanmıştır. Eğitim öncesi ve sonrası hastalar yan etki

düzeylerine göre karşılaştırıldığında; iştahsızlık (p=0.000), tat almada değişiklik (p=0.000), halsizlik

yorgunluk (p=0.000), bulantı (p=0.000), kabızlık (p=0.031), ağız kuruluğunda (p=0.012) anlamlı fark

bulunmuş, kusmada (p=0.063) anlamlı fark bulunamamıştır.

Anahtar Sözcükler: Kanser, kemoterapi, yan etkiler, kaşeksi, beslenme.

Page 62: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

62

ÖZET

Asuman Uğurlu Yıldız, Kronik Böbrek Yetmezliği Hastalarında Yaşam Tarzı Değişikliği

Müdahalesinin, Yaşam Kalitesine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Kronik böbrek yetmezliği tedavisi, hastaların günlük yaşamlarında anlamlı değişikliklere neden olur

ve algıladıkları yaşam kalitelerini etkiler.

Bu çalışmanın amacı kronik böbrek yetmezliği hastalarında yaşam tarzı değişikliği konusunda verilen

eğitiminin, yaşam kalitesine etkisini saptamak amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Uygulama ve Araştırma

Hastanesi periton diyaliz ve hemodiyaliz ünitelerine başvuran, rutin diyaliz tedavisi gören, 45’i

periton ve 39’u hemodiyaliz olmak üzere toplam 84 diyaliz hastası oluşturmuştur. Diyaliz hastalarına

önce ‘Hasta Bilgi Formu’, ‘SF – 36 Yaşam Kalitesi Ölçeği’ uygulanmış, verilen Eğitimden (Diyet,

Egzersiz, Sigara ve Alkolün )iki ay sonra hastalara tekrar ‘Hasta Bilgi Formu’, ‘SF – 36 Yaşam

Kalitesi Ölçeği’ uygulanmıştır.

Elde edilen verileri değerlendirmede kullanılan istatistiksel testler; SPSS 11.5 programı ile

ortalamalar, standart sapmalar hesaplanmış, veriler ki kare, tekrarlayan ölçümlerde t testi yardımıyla

değerlendirilmiştir. İstatistiksel değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiştir.

Bu çalışmada, egzersiz, sigaranın bırakılması, diyete uyum konuları ve alkol kullanımının azaltılması

ile ilgili verilen eğitim, sonrasında yaşam kalitesinin tüm boyutlarında düzelme sağlanmıştır.

Verilen eğitim ile ayrıca egzersiz süre ortalaması, diyete uyum oranları, Kt/V serum albümin değerleri

artmış, serum üre, kreatinin ve sistolik arter basıncı ortalamaları düşmüştür. Ancak verilen eğitim

sonrası hastaların sigara ve alkol tüketimi ve diastaolik arter basıncı ortalamaları anlamlı düzeyde

değişmemiştir.

Anahtar Sözcükler: Yaşam Kalitesi, Kronik Böbrek Yetmezliği Hastaları, Yaşam Tarzı Değişikliği,

SF-36, Eğitim

Page 63: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

63

ÖZET

Neslihan Yılmaz, Sigara İçen Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Sigara İçme Davranışının ve

Bırakma İsteğinin Belirleyicileri. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Sigara kullanımı Üniversite öğrencileri arasında son yıllarda artış göstermiştir. Sigara içen üniversite

öğrencilerinin sigara içme özelliklerinin daha iyi anlaşılmasının bu topluluğun ihtiyaçlarına özel

müdahaleler geliştirilmesini olanaklı kılacaktır.

Bu çalışmanın amacı; ZKÜ Ereğli Eğitim Fakültesi öğrencilerinin sigara içme sıklığı, sigara içen

öğrencilerin sosyodemografik özellikleri, sigara içme ve bırakmaya yönelik özelliklerinin

saptanması, sigarayı bırakma niyetlerini araştırmaktır.

Bu amaçla Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi’ndeki 1078 öğrenciden sigara

içen öğrencilerin tamamı olan 209 öğrenciye gözlem altında anket uygulanmıştır.

Elde edilen verileri değerlendirmede kullanılan istatistiksel testler; SPSS 11.5 programı ile

ortalamalar, standart sapmalar hesaplanmış, veriler ki kare, ANOVA ve lojistik regresyon testi

yardımıyla değerlendirilmiştir. İstatistiksel değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul

edilmiştir.

Öğrencilerin sigara içme sıklığı % 19.4’tür. Ortalama fagerstrom nikotin bağımlılık puanı 3.1

±2.62’dir. Öğrencilerin %46.9’u önümüzdeki altı ay içinde sigarayı bırakmayı düşünmektedir ve

sigarayı bırakmak için %19.1’i uzman desteği istemektedir.

Sigarayı bırakmayı düşünme durumlarını etkileyen faktörleri incelediğimizde ailesi ya da arkadaşları

sigaraya karşı olanlar, ara sıra sigara içenler, sigarayı 5 yıldan daha az süredir kullananlar, yurtta ve

evde arkadaşlarıyla kalanlar, düşük derecede nikotin bağımlısı olanlar , sigarayı geç yaşta deneyen

ve başlayan öğrencilerin daha yüksek sıklıkta sigarayı bırakmayı düşündükleri belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Sigara içme, sigarayı bırakma isteği, sigara içme davranışının belirleyicileri,

üniversite öğrencisi, eğitim fakültesi

Page 64: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

64

ÖZET

Aydan Özbay, Koroner Arter Hastalığı Tanısı Konmuş Kişilerde Yaşam Tarzı Değişikliği

Müdahalesinin, Yaşam Kalitesine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Günümüzde koroner arter hastalığının prevelansının giderek artması ve diğer yandan beklenen yaşam

süresinin uzaması koroner arter hastalarında yaşam kalitesi kavramını ön plana çıkarmıştır.

Bu çalışma koroner arter hastalığı tanısı konmuş hastaların, yaşam tarzı değişikliği konusunda beş

parametrede eğitim verilerek, eğitimin yaşam kalitesine etkisini saptamak amacıyla yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi

Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi bölümlerine başvuran KAH tanısı almış 82 hasta oluşturmuştur.

Hastalara ‘Hasta Bilgi Formu’ , ‘SF – 36 Yaşam Kalitesi Ölçeği’ uygulanmış ve sağlıklı beslenme,

fiziksel aktivite, sağlıklı vücut ağırlığının korunması, sigara ve alkolün bırakılması konularında

eğitim verilmiştir. Bir ay sonra hastalara tekrar ‘Hasta Bilgi Formu’, ‘SF – 36 Yaşam Kalitesi Ölçeği’

uygulanmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 11,5 programı ile değerlendirilmiştir.

İstatistiksel değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiştir. Gruplandırılmış

değişkenler ki kare önemlilik testi ile, sürekli değişkenler tekrarlayan ölçümler için t testi ve tek yönlü

varyans analizi (ANOVA) ile analiz edilmiştir.

Hastalara verilen eğitim ve danışmanlık sonrasında, SF-36yaşam kalitesi alan puanlarını

yükseltmiştir. Ancak eğitim ve danışmanlıktan sonra günlük içilen sigara sayısı ve alınan alkol kadeh

miktarı anlamlı düzeyde değişmemiştir. Beslenme, VKİ, fiziksel aktivite konularındaki eğitimlerin,

biyokimyadaki parametrelere ve kan basıncına olan etkisi, eğitimin yaşam kalitesine etkinliğini

göstermiştir. Kronik hastalarda yeterli eğitim ile yaşam tarzı değişikliklerine daha iyi uyum

sağlayarak, yaşam kalitelerinin arttığı bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Yaşam Kalitesi, Sf-36, Koroner Arter Hastalığı Olan Hastalar, Yaşam Tarzı

Değişikliği, Eğitim ve Danışmanlık,

Page 65: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

65

ÖZET

Türkan Akyol Güner, Çalışma Yaşamında Vardiya Çalışması ve Uyku ile İlgili Özelliklerin

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Çalışma yaşamında vardiyalı çalışma yaygın olarak sürdürülmekte olup, vardiyalı çalışanların ve

vardiyalı çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. Vardiyalı çalışma düzeniyle ilgili çalışanlarda

biyoritm değişiklikleri oluşmakta, bu da uyku ve ilgili sağlık sorunlarını artırmaktadır.

Kesitsel olan bu araştırma vardiyalı çalışmayı, çalışma yaşamı özellikleri açısından değerlendirmekte

ve vardiyalı çalışmanın çalışanların uykululuk durumları üzerindeki etkilerini incelenmektedir. B u

özellikler ile sabit gündüz, ikili vardiya ve üçlü vardiya sisteminde çalışanlar karşılaştırılmıştır.

Araştırmanın verileri, sosyo- demografik özellikler ile çalışma yaşamı özelliklerini sorgulayan anket

formu ve vardiyalı çalışmanın uykululuk özellikleri açısından değerlendirilmesi amaçlı Epworth

Uykululuk Ölçeği ile toplanmıştır.

Araştırmanın yapıldığı işyerinde toplam 431 kişi çalışmaktadır, çalışanlardan 354’üne (%81.7)

ulaşılmıştır. Ulaşılanların %13.3’ü ikili vardiya, % 42.1’i üçlü vardiya ve %44.6’sı sabit gündüz

vardiyasında çalışmaktadır. Araştırmaya katılan çalışanların %98.3’ü erkektir. Çalışanların yaş

ortalaması 44.8±6.0 yıldır. Araştırma kapsamındaki tüm çalışanların ortalama çalıştıkları yıl 21.68±6.31,

halen çalıştıkları işyerinde ortalama çalıştıkları yıl ise 20.0±6.96 dır. Gündüz vardiyasında çalışanların

%19.0’ı, ikili vardiya sisteminde çalışanların %11.0’ının ve üçlü vardiya sisteminde çalışanların

%70’inin Epworth Uykululuk Ölçeği skoru 10 ve üzerindedir.

Anahtar Sözcükler: Çalışma yaşamı, Vardiyalı çalışma, Uyku, İş sağlığı, Epworth Uykululuk

Ölçeği

Page 66: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

66

ÖZET

Vildan Kalkan Akyüz, Gebelerin Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi Ve Bebek Doğum

Ağırlığı Üzerine Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Bu araştırma gebe polikliniğine başvuran gebelerin beslenme durumunun değerlendirilmesi ve bebek

doğum ağırlığına etkisini araştırmak amacıyla retrospektif olarak yapılmıştır. Araştırmanın

örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi kadın hastalıkları

ve doğum ünitesinde 01.05.2009 ve 31.09.2009 tarihleri arasında başvuran 100 gebe oluşturmuştur.

Veriler, oluşturulan anket formunun hastalara uygulanması ve doğum sonrası bebek antropometrik

ölçümlerinin hastane kayıtlarının analizi yoluyla toplanmıştır. Anket formu; gebelerin kendileri ve

aileleri hakkında genel bilgileri, genel sağlık durumları, beslenme alışkanlıkları, beslenme bilgileri,

besin tüketim sıklıkları ve günlük besin tüketim durumları bölümlerini kapsamaktadır. Yenidoğan

bebeklerde antropometrik ölçüm olarak, vücut ağırlığı, boy uzunluğu, baş çevresi ve göğüs çevresi

ölçümleri alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 13 paket programı kullanılmıştır.

Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 27.6±4.8, boy ortalaması 161.0±5.6, kilo ortalaması

75.1±14.2’dir. Bebeklerin ponderal indeks ortalaması 2.33±0.46 olarak tespit edilmiştir. Veri

analizleri sonuçlarına göre: Annenin eğitim durumu ile bebeğin doğum ağırlığı arasında anlamlı fark

bulunmuştur (p=0.022). İkili karşılaştırmalar sonucunda okuryazar olmayan eğitim düzeyinin gruplar

arası farklılığı yarattığı tespit edilmiştir. Annenin çalışıyor olmasının bebek doğum ağırlığı arasında

anlamlı fark yaratmadığı tespit edilmiştir (p=0.955). Evlilik süresi ile bebek doğum ağırlığı arasında

anlamlı fark bulunmuştur (p=0.041). İkili karşılaştırmalar sonucunda 1 yıldan az ile 6-10 yıl arasında

olan ve evliliği 1 yıldan az ile 11 yıldan fazla olanlar arasında evlilik süresinin gruplar arasında

anlamlı fark yarattığı tespit edilmiştir. Babanın eğitim durumunun bebek doğum ağırlığı arasında

anlamlı fark yaratmadığı tespit edilmiştir(p=0.633). Gelir durumunun bebek doğum ağırlığı arasında

anlamlı fark yaratmadığı tespit edilmiştir (p=0.987). Bulantı-kusma durumunun bebek doğum ağırlığı

arasında anlamlı fark

yaratmadığı tespit edilmiştir (p=0.178). Protein tüketimi, sebze-meyve tüketimi, süt ve ürünleri

tüketimi durumlarının bebek doğum ağırlığı açısından anlamlı fark yaratmadıkları

tespit edilmiştir (p=0.255, p=0.396, p=0.180 sırasıyla). Hamilelik döneminde anne sağlığının

korunması ve fetal gelişimin sağlanabilmesi için anne adayının düzenli kilo alması ve yeterli kalori,

protein, vitamin, mineral alımı üzerinde durulmalıdır. Ayrıca gebelik öncesinde ve süresince, anne

adayının fetüsü tehlikeye atabilecek nütrisyonel riskler taşıyıp taşımadığı da araştırılmalıdır.

Anahtar Sözcükler: Gebelik, Beslenme, Yenidoğan

Page 67: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

67

ÖZET

Funda Kasapoğlu, Hemodiyaliz Hastalarında Akut Faz Cevabın ve Malnutrisyonun

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel

Cerrahi Anabilim Dalında, Yüksel Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Diyaliz tedavisinde son gelişmelere rağmen, Kronik Böbrek Yetmezliğinde (KBY) mortalite oranı

çok yüksek seyretmektedir. Malnutrisyon bu hastalarda mortalite ve morbidite için önemli bir risk

faktörüdür. Bu çalışma Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma hastanesi

hemodiyaliz servisinde haftada 3 seans diyalize giren 20 hastada, inflamasyon ve malnutrisyon

parametrelerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmış, tanımlayıcı bir çalışmadır.

Hastaların diyalize girişteki rutin biyokimyasal tetkiklerine ilave olarak malnutrisyon ile inflamasyon

arasındaki ilişkiyi değerlendirmede, prokalsitonin (PCT) düzeylerine de bakıldı. Ayrıca

antropometrik [ triseps deri kıvrım kalınlığı (TDKK), Beden Kitle İndeksi (BKİ)] ölçümleri ve

Subjekif Global Değerlendirmeleri (SGD) yapıldı.

Hastaların yaş ortalamaları 54.7±16.4 yıl, ilk tanıyı aldıktan sonra geçirilen süreleri 6±5.2 yıl, diyalize

başlama süreleri 44±43.1 ay olarak hesaplandı. Hastaların SGD’ye göre; %55’i (n:11) iyi beslenmiş,

%45’in (n:9) orta ve/veya ciddi derecede malnutrisyonlu olduğu saptanmıştır. Malnutrisyon ile

inflamasyon parametrelerinden prealbumin ile PCT arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı iken

(p=0,050), PCT’nin SGD gruplarıyla arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı

(p=0,566). Paratiroit hormon (PTH) düzeyinin SGD gruplarına göre dağılımı istatistiksel olarak

anlamlı bulundu (p=0.026). Hastalardan biri, paratiroit bezi çıkarıldığı için analiz dışı bırakılmıştır

ve n:19 olarak alınmıştır. Diyet bilgi düzeyi ile SGD grupları arasındaki ilişki anlamlı değildi

(p=1.000). Çalışmanın sonunda malnutrisyon saptanan hastalara detaylı diyet eğitimi verilmiştir.

Sonuç olarak; KBY hastalarında bu çalışmada incelenen parametreler ile malnutrisyon arasında

anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu veri kronik hastalıklarda malnutrisyonun incelenmesinde tek

bir altın standart tetkik veya değerlendirme yönteminin olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Ancak,

daha geniş vaka sayısına sahip ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

Anahtar Sözcükler: malnutrisyon, hemodiyaliz, prokalsitonin, subjekif global değerlendirme

Page 68: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

68

ÖZET

Selda Yıldız, Yoğun Bakım Ünitelerinde Yatan Santral Venöz Katater Takılı Hastalarda, Total

Parenteral Nütrisyonun Kan Dolaşımı İnfeksiyona Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi,

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Total parenteral nütrisyon (TPN) desteği, yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) tedavinin önemli bir

parçasıdır. TPN tedavisi çoğunlukla santral venöz kateterden (SVK) uygulanmaktadır. TPN’nin

infeksiyöz komplikasyonu kan dolaşımı infeksiyonudur (KDİ). YBÜ’lere yatan hastalarda en sık

görülen hastane infeksiyonlarından biri KDİ’dir. YBÜ'ye yatan hastalarda yatış süresinin uzaması,

tedavi maliyetinde artış ve yüksek mortalite oranlarından sorumludur. Bu retrospektif çalışmaya

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Uygulama ve Araştırma Hastanesi YBÜ’lerimizde yatan

ve SVK takılı olan 16 yaşın üzerindeki erişkin hastalardan, 48 saatten uzun süre kalan, YBÜ’de yattığı

sırada KDİ gelişen, diyaliz ve kan transfüzyonu uygulanmamış olan 64 hasta alındı. TPN uygulanma

durumuna göre, TPN uygulanmış olan KDİ’li 34 hastalı grup ve TPN uygulanmamış olan KDİ’li 30

hastalı grup olarak iki grup oluşturulmuştur. Her iki grup yaş, cinsiyet, yatış süresi, yattıkları YBÜ,

yatışta KDİ dışında bir infeksiyon varlığı, eşlik eden hastalıklar, invaziv girişimler ve aletler, izole

edilen mikroorganizmalar ve antibiyotik dirençleri bakımından mukayese edilerek, TPN

uygulamasının KDİ gelişimi üzerine etkilerinin tanımlanması amaçlanmıştır. Hastaların 21'i kadın,

43’ü erkek, yaş ortalaması 65 ± 15.92'di. TPN uygulanması altında gelişen KDİ’lerde; malignite

(p<0.05), enteral beslenme (p<0.05), nazogastrik sonda (p<0.05) gram pozitif mikroorganizmalar

(p<0.05), candida spp. (p<0.05) ve ampisilin/sulbaktam direnci (p<0.05) istatistiksel olarak anlamlı

bulunmuştur. Bu bulgular bize TPN uygulanan ve TPN uygulanmayan hastalardaki kan dolaşım

infeksiyonlarını karşılaştırarak TPN uygulanmasının kan dolaşımı infeksiyonlarını nasıl ve ne yönde

etkilediğini göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Total parenteral nütrisyon, kan dolaşımı infeksiyonu, Yoğun Bakım Ünitesi.

Page 69: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

69

ÖZET

Mehmet Kıvanç Erdem, ANTU (Alfa-Naftiltiyoüre) İle Oluşturulan Deneysel Pulmoner Ödem

Modelinde Anestezik Maddelerin Etkileri. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, Yüksel Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Bu çalışma, ketamin, midazolam ve ksilazinin, α-naftiltiyoüre (ANTU) ile oluşturulan akut akciğer

hasarındaki etkilerini araştırmak amacıyla planlanmıştır. ANTU sıçanlara i.p. olarak 10 mg/kg

dozunda verilmiş ve 4 saat içinde maksimum düzeye ulaşan, plevral efüzyon (PE) ve akciğer

ağırlığı/vücut ağırlığı oranındaki (AA/VA) artışla karakterize akut akciğer hasarı modeli

geliştirilmiştir. Sıçanlara, ANTU’dan 30 dakika önce olmak üzere, ketamin (7.5, 15, and 50 mg/kg,

i.p.), midazolam (2 and 4 mg/kg, i.p.) ve ketamin/ksilazin (50/10 mg/kg, i.p.) uygulanmış ve akut

akciğer hasarı üzerine olan etkileri incelenmiştir. ANTU’dan 4 saat sonra göğüs kafesi açılmış,

plevral efüzyon mayi toplanmış, akciğer ağırlığı ölçülmüş ve akciğer dokusunun histopatolojik

incelemesi yapılmıştır.

Ketamin, midazolam ve ketamin/ksilazin kombinasyonu, AA/VA oranlarında anlamlı bir değişiklik

oluşturmamış ve akciğer ödemi üzerinde bir koruyuculuk sağlamamıştır. Kullanılan anestezik

maddelerin hepsi tüm dozlarında, efüzyon gelişimini (PE/VA) istatistiksel anlamlı düzeyde azaltmış

ve efüzyon gelişimine karşı koruyuculuk sağlamıştır.

Ketamin, midazolam ve ketamin/ksilazin, α-naftiltiyoüre ile oluşturulan efüzyon gelişiminde

koruyucu etkinlik göstermiştir. Bu sonuçlar anestezik maddelerin, akciğer hasarında önemli rol

oynayan patofizyolojik mekanizmaları etkileyebileceğini göstermektedir. Bundan dolayı, klinik ve

deneysel kullanım alanlarında uygulanan anestezik maddelerin biyolojik sistemleri etkileyebileceği

ve hasta verilerini ve deney parametrelerini değiştirebileceği unutulmamalıdır.

Anahtar Sözcükler: α-naftiltiyoüre, ketamin, midazolam, ksilazin, akut akciğer hasarı, plevral

efüzyon

Page 70: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

70

ÖZET

Kadriye Çalışkan, Malignite Nedeniyle Alt ve/veya Üst Gastrointestinal Sistem Cerrahisi

Geçirecek Hastaların Nütrisyonel Durumlarının ve Yaşam Kalitelerinin Değerlendirilmesi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genel Cerrahi Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Bu çalışmada malignite nedeniyle alt ve/veya üst gastrointestinal sistem cerrahisi geçirecek hastaların

beslenme durumlarını değerlendirmek ve hayat kaliteleri ölçümlerini yapmak amaçlanmıştır. Bu

çalışma Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastenesi Genel Cerrahi

Kliniği’nde tedavi gören hastalar üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmaya 21/03/2008-20/10/2009

tarihleri arasında 43’ü alt gastorintestinal sistem, 44’ü üst gastorintestinal sistem kanserli, 17’si

kolelitiazis, 17’si herni, 3’ü interval apendektomi, 4’ü guatr, 7’si memede kitle ve 5’i diğer (kanser

dışı nedenlerle ameliyat edilecek) olmak üzere toplam 140 hasta dahil edildi. Hastaların preoperatif

dönemdeki antropometrik ölçümleri (ağırlık, boy), albumin düzeyleri ve yaşam kaliteleri kontrol

grubuyla karşılaştırıldı. Beslenme durumunu değerlendirmede SGA (Subjektif Global

Değerlendirme) formu kullanıldı. Hastaların SGA değerlendirilmeleri sonucunda; kanserli hastaların

17’si iyi beslenmiş-normal, 40’ı orta derecede malnütre, 30’ u ciddi malnütre iken; kontrol grubunun

47’si iyi beslenmiş-normal, 5’i orta derecede malnütre, 1’i ciddi derecede malnütre olarak bulundu.

Biyokimyasal değerlere bakıldığında kanser hastalarında albümin değeri kontrol grubuna göre daha

düşük görülmekte idi.

Kanser ve beslenme durumu yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen nedenler arasındadır.

Çalışmada preoperatif dönemdeki gastrointestinal sistem kanserli hastalarda beslenme düzeyinin

düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. Bu da preoperatif dönemde beslenme değerlendirmesinin

önemini ortaya koymaktadır.

Anahtar Sözcükler : Yaşam kalitesi, Kanser, Nütrisyon, SF-36, SGA

Page 71: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

71

ÖZET

Berhude Baba, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının Yüksek Fırın, Haddehane ve Çelikhane

Ünitelerinde 2006-2007 Yıllarında Oluşan İş Kazalarının Değerlendirilmesi. Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksel Lisans

Tezi, Zonguldak, 2010.

İş sağlığı, sağlık bilimlerinin önemli ve öncelikli ilgi alanlarından biridir. İş kazaları sadece önemli

bir morbidite ve mortalite nedeni olmayıp, aynı zamanda önemli bir ekonomik kayıp nedenidir.

Demir-çelik üretimi iyi bilinen tehlikeli çalışma alanlarından biridir. Bu çalışmanın amacı bir demir-

çelik fabrikasının yüksek fırın, haddehane ve çelikhane ünitelerinde 2006-2007 yıllarında oluşan iş

kazalarının değerlendirilmesidir. Çalışma bu birimlerde oluşan 85 kazanın tümünü içermektedir ve

tanımlayıcı araştırma olarak planlanmıştır. İş kazalarına ait tanımlayıcı özellikler işyeri sağlık birimi

kayıtlarından elde edilmiştir. Ortalama değerler standart sapma değerleri ile birlikte gösterilmiştir.

Kazazedelerin ortalama yaşı 35.8±6.2 (ortanca 36, en az 23, en çok 55) idi. En sık gözlenen yaş grubu

35-39 yaş grubuydu. Kazalar en sık %27 ile pazartesi günü oluşmuştu. Ortalama işgünü kaybı

9.5±2.1 (ortanca 2, en az 0, en çok 151) olarak saptandı. En sık gözlenen kaza nedenleri %22.4 ile

cisim kesmesi ve %22.4 ile cisim arasına sıkışma, en çok kazalanan vücut bölgesi %43.5 ile üst

eksterimite idi. Đş kazaları en çok 14:00-14:59 saatleri arasında yaşanmıştı. Kazaların

vardiyalara göre dağılımlarında en çok iş kazası %47.05 ile 2. vardiyada gerçekleşmişti ve kazaların

en sık gözlendiği vardiya çeyreği %29.4 ile 3. çeyrek idi.

Anahtar Sözcükler: Halk sağlığı, iş sağlığı, iş kazası, epidemiyoloji, demir-çelik üretimi.

Page 72: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

72

ÖZET

Ahmet Burak Türkili, Sıçan Testis İskemi Reperfüzyon Hasarında Anjiotensin ve Endotelinin

Rolü. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim

Dalı, Yüksel Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Bu çalışma testiküler iskemi/reperfüzyon (İR) hasarında anjiyotensin ve endotelinlerin rolü olup

olmadığını belirlemek için planlandı. Sıçanlar tiyopental sodyum (50 mg/kg) ile intraperitoneal (i.p.)

olarak anestezi edildi. Sıçanların sol testiküler arter ve veni 1 saat süreyle klemple oklüze edildi,

bilateral orşiektomi yapılmadan önce organ 3 ya da 24 saat reperfüze edildi. Anjiyotensin

dönüştürücü enzim (ADE) inhibitörü enalapril (20 mg/kg), anjiyotensin reseptör (AT1) antagonisti

losartan (30 mg/kg), endotelin A ve B reseptör (ETA/B) antagonisti bosentan (10 mg/kg) ya da

çözücü (salin) reperfüzyondan yarım saat önce tek doz i.p. olarak uygulandı. Malondialdehid (MDA)

düzeyi ve myeloperoksidaz (MPO) aktivitesi reperfüzyondan 3 saat sonra testiküler dokularda

ölçüldü. Histolojik muayene reperfüzyondan 24 saat sonra yapıldı. İR ipsilateral testislerin MPO

aktivitesini değiştirmeksizin MDA düzeyinde anlamlı bir artışa sebep oldu. Enalapril, losartan ve

bosentan tedavileri MPO aktivitesinde herhangi bir değişiklik yapmaksızın MDA düzeyini azalttı.

Yanlızca bosentan tedavisi İR ile oluşan histopatolojik değişiklikleri iyileştirdi. Bu sonuçlar testiküler

İR hasarı patogenezinde endotelinlerin anjiyotensinlere göre daha önemli bir rol oynayabileceğini

göstermiştir

Anahtar Sözcükler: Enalapril, losartan, bosentan, iskemi, reperfüzyon, malondialdehid, testis,

sıçanlar

Page 73: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

73

ÖZET

Meryem Aydın, Düzce İl’i Merkez İlköğretim Okulları İkinci Kademe Kız Öğrencilerine

Verilen Menstruasyon Fizyolojisi ve Hijyeni Eğitiminin Etkililiği. Zonguldak Karaelmas

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2010.

Kadın hayatının yarısı menstruasyon süreci ve bu sürece yönelik fiziksel, davranışsal ve duygusal

değişikliklerle seyreden sorunlarla geçmektedir.

Bu çalışmanın amacı düzce ili merkez ilköğretim okulları ikinci kademe kız öğrencilerine verilen

menstruasyon fizyolojisi ve hijyeni eğitiminin etkililiğini değerlendirmektir.

Araştırmanın evrenini Düzce il merkezindeki 3392 kız öğrencinin öğrenim gördüğü 34 ilköğretim

okulu oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 34 okuldan küme örnekleme yöntemi ile

seçilmiş, 6 okulda öğrenim gören 340 kız öğrenci oluşturmaktadır. Yazılı veli onayı alınan ve

çalışmaya katılmayı kabul eden 304(%89.4) öğrenci çalışmaya dahil edilmiştir. 304 öğrencinin 152’si

müdahale, 152’si kontrol grubunu oluşturmaktadır. Müdahale grubundaki öğrencilere ön test

uygulanmış, verilen menstruasyon fizyolojisi ve hijyeni eğitiminden 2 ay sonra son test

uygulanmıştır. Kontrol grubuna ise ön test ve 2 ay sonra da son test uygulanmıştır.

Elde edilen verileri değerlendirmede kullanılan istatistiksel testler; SPSS 16 programı ile ortalamalar,

standart sapmalar, yüzdeler hesaplanmış, kategorik değişkenler ki- kare, sürekli değişkenler ise

tekrarlı ölçümlerde t testi yardımıyla değerlendirilmiştir. Đstatistiksel değerlendirmelerde anlamlılık

düzeyi olarak p< 0.05 kabul edilmiştir. Bu çalışmada, müdahale grubunun bilgi puanlarında anlamlı

düzeyde artış olurken (p=0.0001), kontrol grubunda değişiklik olmadığı saptanmıştır(p=0.543).

Müdahale grubunun menstrual hijyen davranışlarının olumlu yönde anlamlı değişim gösterdiği

saptanmıştır.

Verilen planlı eğitim ile öğrencilerin menstruasyon konusundaki bilgi düzeyi yükselmiş, menstrual

hijyen davranışları da olumlu yönde etkilenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Menstruasyon, Menstrual hijyen, Sağlık eğitimi, Adolesan.

Page 74: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

74

ÖZET

Emel Ertuğrul, Üniversite Uygulama ve Araştırma Hastanesinde Çalışan Hemşire, Ebe, Sağlık

Memuru ve Acil Tıp Teknisyenlerinin Tükenmişlik ve Depresyon Düzeyinin Değerlendirilmesi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Tükenmişlik ve depresyon sağlık çalışanlarda gözlenen yaygın ve önemli sağlık sorunlarıdır.

Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışmanın amacı bir üniversite hastanesinde çalışan hemşire, ebe,

sağlık memuru ve acil tıp teknisyenlerinde tükenmişlik ve depresyon sıklığının değerlendirilmesidir.

Katılımcı sayısı 270 olan çalışmada veriler anket formu ile toplanmış ve SPSS programı ile

değerlendirilmiştir. Đstatistiksel analizlerde Bonferroni düzeltmeli Anova varyans analizi, Kruskal-

Wallis varyans analizi, bağımsız gruplarda t testi, Mann-Whitney U testi ve korelasyon analizi

kullanılmış, analiz sonuçları %95 güven aralığında değerlendirilmiş ve ortalama değerler “aritmetik

ortalama±standart sapma olarak gösterilmiştir. Katılımcıların tükenmişlik ve depresyon durumları

Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Beck Depresyon Envanteri ile değerlendirilmiştir. Sık sık/her zaman

depresyon hissedenlerde, psikiyatrik yardıma ihtiyaç duyan ancak almamış, iş yaşamından memnun

olmayan, üstleri tarafından takdir edilmediğini ve mesleğinin kendisine uygun olmadığını

düşünenlerde dört puanlama da olumsuz yönde farklıydı. Duygusal tükenme puanı kadınlarda, lisans

ve üzeri eğitimlilerde uyku sorunu yaşayanlarda, 6–10 yıl mesleki deneyimi olanlarda, çalıştığı bölüm

idare tarafından belirlenmiş olanlarda, sürekli gece çalışanlarda, çalışma süresi >50 saat/hafta

olanlarda, sosyal etkinliklere katılımı yetersiz olanlarda, mesleğini istemeyerek seçmiş, ayrılıp başka

işte çalışmak isteyenlerde, duyarsızlaşma puanı mesleği bırakıp çalışmak istemeyenlerde ve dernek

vb kuruluşlara üye olmayanlarda, depresyon puanı lise mezunlarında, kira ödeyenlerde, sık sık uyku

sorunu yaşayanlarda sosyal etkinlik katılımı yetersiz olanlarda, mesleğini bırakıp çalışmak

istemeyenlerde, sigara kullananlarda ve meslektaşları tarafından desteklenmediğini düşünenlerde

daha yüksekti. Kişisel başarı puanı kadınlarda, sosyal etkinliklere yetersiz katılanlarda, mesleğini

bırakıp çalışmak istemeyenlerde ve işe toplu taşıt aracı ile gidenlerde daha düşüktü. Depresyon ve

tükenmişlik sağlık çalışanları arasında varlığını sürdüren bir sağlık sorunudur, çalışma koşullarının

iyileştirilmesi ve çalışanlara tükenmişlik ve depresyon ile baş etmeye yönelik eğitimler verilmesi bu

sağlık sorunlarından korunulmasına katkı sağlayacaktır.

Anahtar Sözcükler:Tükenmişlik Sendromu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği, Depresyon, Beck

Depresyon Envanteri, Đş sağlığı, Sağlık çalışanları.

Page 75: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

75

ÖZET

Özge Bilge Atay, Sigara İçmeyen Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Sigaraya Karşı Tutumları

Ve Etkileyen Faktörler. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Üniversite öğrencilerinin sigara içmemesi ve sigara ile mücadele etmesi kendilerinden sonraki

öğrencilere de örnek teşkil etmesi açısından önemlidir ve mücadelenin yaygınlaştırılmasını olanaklı

kılacaktır.

Bu çalışmada, sigara içmeyen Ereğli Eğitim Fakültesi öğrencilerinin, sigara içmeme nedenleri, sigara

içmeme davranışını sürdürmeye etki eden faktörleri ve sigara içmeye karşı tutumlarını tespit etmek

amaçlandı. Kesitsel olarak planlanan bu çalışmada 1 Nisan 2009- 1 Mayıs 2009 öğretim döneminde,

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 1078 öğrenciden

sigara içmeyen 869 öğrenci araştırmamızın örneklemini (%80.6) oluşturmaktadır. Sigara içmeyen

öğrencilerden 656 ‘sı (% 75.4) çalışmaya katılmıştır.

Elde edilen verileri değerlendirmede kullanılan istatistiksel testler; SPSS 11.5 programı ile

ortalamalar, standart sapmalar hesaplanmış, kategorik veriler ki kare, t testi sürekli değişkenler

ANOVA ve lojistik regresyon testi yardımıyla değerlendirilmiştir. Đstatistiksel değerlendirmelerde

anlamlılık düzeyi p<0.05 kabul edilmiştir.

Öğrencilerin % 80.6’sı sigara içmemektedir. Sigara içmeyi denemede erkek cinsiyet önemli faktör

olarak bulunmuştur.

Sigarayı hiç denemeyen öğrenciler arasında aile desteği, eş, sevgili nişanlıdan alınan destek, güçlü

irade, sağlığı korumadaki kararlılık, sigarayı deneyen öğrencilere göre anlamlı düzeyde yüksek

bulunmuştur (p<00.5)

Sigarayı hiç denemeyen öğrencilerin sigara karşıt olma tutum puanları, sigara içmeyi deneyen

öğrencilere göre anlamlı düzeyde yüksektir. Sigara içmeyi deneyen öğrencilerin ise sigaranın

kendisine karşıt olma ve sigara mücadelesine katılma tutum puanları sigarayı hiç denemeyen

öğrencilere göre yüksektir.

Anahtar Sözcükler: Sigara içmeme davranışı, sigara içmemeyi sürdürme, üniversite öğrencisi,

eğitim fakültesi

Page 76: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

76

ÖZET

Çiğdem Samancı Tekin, Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinde Sigara Bırakmada

Motivasyonun Rolü. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk

Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksel Lisans Tezi, Zonguldak, 2010.

Sigara kullanımı üniversite öğrencileri arasında son yıllarda artış göstermiştir. Sigara içen üniversite

öğrencilerinin sigara içme özelliklerinin daha iyi anlaşılmasının bu topluluğun ihtiyaçlarına özel

müdahaleler geliştirmesini olanaklı kılacaktır.

Bu çalışmanın amacı; Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin sigara içme

sıklığı, sigara içen öğrencilerin sosyodemografik özellikleri, sigara içme ve bırakmaya yönelik

özelliklerinin saptanması, sigara bırakmada motivasyonlarının rolünü araştırmaktır.

Bu amaçla Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesindeki 352 öğrenciden 300’üne gözlem

altında sosyodemografik özelliklerini, sigara içme durumlarını ve sigara bırakmaya yönelik

motivasyonlarını belirlemeye yönelik anket uygulanmıştır. Elde edilen verileri değerlendirmede

kullanılan istatistiksel testler; SPSS 13.0 Programı ile ortalamalar, standart sapmalar hesaplanmış,

veriler ki kare, ANOVA ve lojistik regresyon testi yardımıyla değerlendirilmiştir. İstatistiksel

değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiştir.

Öğrencilerinin düzenli sigara içme sıklığı % 28.6’dır. Öğrencilerin % 33.3’ü önümüzdeki altı ay

içinde, %22.5’i önümüzdeki 1 ay içinde sigarayı bırakmayı düşünmektedir. Öğrencilerin %24.4’ü

sigarayı son bir ay veya daha kısa süredir bırakmayı denemekte olan öğrencilerdir.

Öğrencilerin sigara bırakmada motivasyonun rolü değerlendirildiğinde, öz etkililik ve kendini güçlü

hissetme arzusunun sigara bırakmayı deneme durumu ve sigara bırakma süresini etkilediği

saptanmıştır. Öğrencilerin kaldıkları yer, okudukları bölümlerin sigara bırakmada motivasyonlarını

etkilediği saptanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Sigara İçme, Sigarayı Bırakma isteği, Sigara içme Davranışının Belirleyicileri,

Motivasyon, Üniversite Öğrencisi, Sağlık Bilimleri Fakültesi.

Page 77: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

77

ÖZET

Gülcan Kaynar, Akut Akciğer Hasarında Periferik Benzodiazepin Reseptörlerinin Rolü.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim

Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2011.

Bu çalışma, selektif periferik benzodiazepin reseptör agonisti, 4’-klorodiazepamın (Ro 5-4864), α-

naftiltiyoüre (ANTU) ile oluşturulan akut akciğer hasarındaki etkilerini araştırmak amacıyla

planlanmıştır. ANTU sıçanlara i.p olarak 10 mg/kg dozunda verilmiş ve 4 saat içinde maksimum

düzeye ulaşan, plevral efüzyon (PE) ve akciğer ağırlığı /vücut ağırlığı oranındaki (AA/VA) artışla

karakterize akut akciğer hasarı modeli geliştirilmiştir. Sıçanlara, ANTU’dan 30 dakika önce, 4’-

klorodiazepam (0.1, 0.5, 2 ve 4 mg/kg, i.p) uygulanmış ve akut akciğer hasarı üzerine olan etkisi

incelenmiştir. ANTU uygulamasından 4 saat sonra göğüs kafesi açılmış, plevral efüzyon mayi

toplanmış, akciğer ağırlığı ölçülmüş ve akciğer dokusunun histopatalojik incelemesi yapılmıştır.

4’klorodiazepam, 2 ve 4 mg/kg dozlarında, AA/VA oranında anlamlı bir azalma oluşturmuş ve

akciğer ödemi üzerinde bir koruyuculuk sağlamıştır. 4’klorodiazepam kullanılan tüm dozlarında,

efüzyon gelişimini (PE/VA) istatiksel anlamlı düzeyde azaltmış ve efüzyon gelişimine karşı

koruyuculuk sağlamıştır. Çalışmamızda kullandığımız NMDA reseptör antagonisti MK-801 ise,

AA/VA oranında herhangi bir koruyuculuk sağlamamış, plevral efüzyon gelişimini ise anlamlı

düzeyde azaltmıştır.

Selektif periferik benzodiazepin reseptör agonisti 4’klorodiazepam, ANTU ile oluşturulan akciğer

ödemi ve efüzyon gelişiminde koruyucu etkinlik göstermiştir. Bu sonuçlar, benzodiazepinlerin,

santral sinir sistemindekilerden farklı olarak periferde yerleşmiş olan periferik reseptörleri

aracılığıyla akciğer hasar mekanizmalarını etkileyebileceğini göstermektedir. Periferik

benzodiazepin reseptörlerinin doku hasarı ve inflamasyon üzerine olan bu olumlu ve koruyucu

etkileri, onların akciğer hastalıklarında potansiyel bir ilaç olarak ele alınmalarına olanak

sağlayacaktır.

Anahtar Sözcükler: Akut akciğer hasarı, α-naftiltiyoüre, periferik benzodiazepin reseptörü,

4’klorodiazepam, akciğer ödemi, plevral efüzyon, MK-801

Page 78: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

78

ÖZET

Nergiz Kaya, Bir Üniversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerde Çalışma Yaşamı Kalitesi ve

Etkileyen Etmenlerin Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2011.

Hemşirelerin sağlık hizmet sunumunda kaliteli hasta bakımı verebilmelerinde doğrudan ve dolaylı

önemli etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Hemşirelerde çalışma yaşamı kalitesine etki eden

etmenlerin belirlenmesi ve bu etmenlerin olumsuzluklarının saptanarak giderilmesi, hem iş

organizasyonunun hem de işyerindeki verimliliğin geliştirilmesini sağlayacaktır.

Bu kesitsel çalışmanın amacı, bir üniversite hastanesinde çalışan hemşirelerin çalışma yaşamı kalitesi

düzeyi ve etkileyen etmenlerin değerlendirilmesidir.

Araştırmanın evrenini ZKÜ Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan 161 hemşire

oluşturmaktadır. Hemşirelere sosyodemografik değişkenler ve çalışma yaşamı özellikleri

doğrultusunda hazırlanan anket formu ve çalışma yaşamı kalitesini ölçmek için de sağlık çalışanlarına

özel çalışma yaşamı kalitesi ölçeği uygulandı. Gündüz mesaisinde ve serviste çalışan hemşireler 96

(%67.6) kişi, yoğun bakımlarda vardiyalı çalışan hemşireler 46 (%32.4) kişi olmak üzere toplam 142

(%88.20) kişiye ulaşıldı.

Hemşirelerin yaş ortalaması, 29.22 ± 3.32’dir. Çalışma yaşamı kalitesi ortalama puanı 79.54 ±

15.65’dır. Çalışma yaşamı özellikleri incelendiğinde çalışma düzeni grupları arasında çalışma yaşamı

kalitesi puanları farklı bulunmuştur. Gündüz mesaisi ve serviste çalışan hemşirelerin çalışma yaşamı

kalitesi ortalama puanları

80.44 ± 15.00, yoğun bakımlarda vardiyalı çalışan hemşirelerin çalışma yaşamı kalitesi ortalama

puanları 77.61 ± 16.98’dir. Fazla mesai yapan hemşirelerin ortalama çalışma yaşam kalitesi puanının

(76.59±14.41), yapmayanlara göre (81.86±16.38) daha düşük olduğu saptandı (p= 0.042).

Anahtar Sözcükler: iş sağlığı, sağlık çalışanının sağlığı, çalışma yaşamı kalitesi, hemşirelik, vardiya

çalışması

Page 79: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

79

ÖZET

Saadet Çolak Özdemir, Zonguldak İl Merkezindeki Liselerde Sigara İle Mücadelede Akran

Eğitiminin Etkisi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2011.

Gelişmiş toplumlarda erişkin sigara içiciliğinde azalma görülmekle birlikte, ergenlerde sigara

kullanım sıklığında artış gözlenmektedir. İkna edilebilir, kolay etkilenebilir özellikleri nedeniyle

gençler tütün endüstrisinin hedef kitlesidir. Akran eğitimi, gençlerin akranları ile gerçekleştirdiği

sağlığı koruma, bilgi, tutum, davranış değişikliği sağlama yönünden bilinç kazanmalarını amaçlayan

planlı bir eğitimdir.

Müdahale tipindeki bu araştırma ile Zonguldak Kozlu Anadolu ve Kozlu Liselerinde sigara ile

mücadelede akran eğitimi müdahalesinin öğrencilerin sigara konusunda bilgi düzeyi ve sigara içme

davranışı üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Bu araştırmanın evreni Zonguldak il merkezindeki Kozlu Lisesi ve Kozlu Anadolu Lisesi’nin 1., 2.

ve 3. sınıf öğrencileridir. Toplam öğrenci sayısına göre müdahale ve kontrol sınıfları kura ile

belirlenmiş, örneklem seçimi yapılmamış, toplam öğrenci sayısı olan 487’ye ulaşılması

hedeflenmiştir. Ulaşılabilirlik %91.6’dır. Veriler SPSS for Windows 13.0 istatistik paket programı

ile değerlendirilmiş, analizlerde yüzde, ortalama, ki kare testi, tekrarlı ölçümlerde varyans analizi

kullanılmıştır.

Akran eğitimi öncesi sigarayı denediğini belirten 99 öğrencinin %32.3’ü sigara kullanımını

sürdürmekteyken, %67.7’si sigarayı bıraktığını belirtmektedir. Akran eğitimi sonrası sigarayı

deneyenlerin sayısı artmış, denemediğini belirtenlerin sayısı azalmıştır. Akran eğitimi öncesi ve

sonrasında sigarayı deneme sayısı arasındaki fark anlamlı değildir. Bu araştırmada akran eğitimi

sonrasında hem kontrol hem de müdahale gruplarında sigara içme davranışı ve sigara bilgi

puanlarında artış olmuştur. Kontrol ve müdahale grupları arasında fark olmamasına karşın, müdahale

öncesi sigara konulu eğitim almak ve Anadolu Lisesi öğrencisi olmak öğrencilerin sigara bilgi

puanlarının artmasındaki temel belirleyici değişkenler olmuştur.

Sigara ile mücadelede okul tabanlı müdahale programları geliştirilmeli, uygulamalarda akran eğitimi

ile birlikte profesyonel multidisipliner yaklaşım benimsenmelidir.

Anahtar Sözcükler: Akran Eğitimi, Sigara ile Mücadele, Sağlığı Geliştirme, Sağlık Eğitimi, Okul

Sağlığı, Sosyal Öğrenme

Page 80: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

80

ÖZET

Aslı Gökdemir Tekeli, Anormal Semen Parametreleri Olan Erkeklerde Semen Analizi ve

Semende Mast Hücresi İle Lökositin Sperm Hareketliliği ve Morfolojisi Üzerine Etkileri.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Histoloji ve Embriyoloji

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2011.

İnfertilite, evli çiftlerin düzenli cinsel yaşamlarını sürdürmelerine ve doğum kontrolü

uygulamamalarına rağmen, en az bir yıllık süre içinde çocuk sahibi olamama durumudur. Erkekte,

fertilizasyon potansiyellerinin göstergelerinden biri semen analizidir. Dünya Sağlık Örgütü’ne

(WHO, 1999) göre yapılan standart semen analizleri spermlerin sayısı, hareketliliği ve morfolojiyi

kapsar.

Ankara Üniversitesi Androloji Kliniğine basvuran toplam 95 olgu çalışma kapsamına alındı.

Çalışmamızda, Teratoozoospermi (n=16), Astenoteratozoospermi (n=23),

Oligoastenoteratozoospermi (n=30) ve Azospermi (n=26) gruplarının semendeki mast hücresi ve

lökositler ile olası ilişkisini göstermeyi amaçladık. Mast hücresi ve lökosit varlığı Toluidin mavisi ve

Giemsa boyaları kullanılarak yapıldı. Semende lökositi gözlemlemek için 2 preparat Wright

boyasıyla, mast hücrelerini gözlemlemek için ise 1 preparat Toluidin Blue ile boyandı. Gruplar mast

hücresi varlığı bakımından incelendiğinde; 4 grup birbirinden farklı bulundu (p=0.002). Burada farkı

yaratanın azospermi grubu olduğu gözlendi. Azospermi grubu analizden çıkarılıp analiz

yenilendiğinde kalan 3 grup arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Gruplar lökosit varlığı bakımından

incelendiğinde; gruplar arasındaki fark anlamlı bulundu (p=0.048). Yine aynı şekilde buradaki farkı

yaratanın azospermi grubu olduğu gözlendi. Yapılan araştırmalar semendeki mast hücrelerinin ve

lökositlerin varlığının veya yokluğunun sperm motilitesi, sayısı ve morfolojisini etkileyip

etkilemediği üzerine farklı görüşler bildirmektedirler. Çalışmamızda teratozoospermi,

astenoteratozoospermi ve oligoastenoteratozoospermi gruplarında mast hücresi ve lökosit

varlığı/yokluğu, baş, vi

boyun, kuyruk ve çoklu anomali açısından karşılaştırıldığında üç grupta mast hücresi ve lökosit

varlığı/yokluğunun anlamlı bir fark oluşturmadığını gözlemledik.

Sonuç olarak semendeki mast ve lökosit hücresinin varlığının/yokluğunun sperm kalitesini

(morfoloji, sayı ve motilite vb.) etkileyip etkilemediğini saptamak amacıyla daha detaylı çalışmalara

ihtiyaç vardır.

Anahtar Sözcükler: İnfertilite, Semen analizi, Mast hücresi, Lökosit, Sperm morfolojisi

Page 81: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

81

ÖZET

Şükriye Kuzören, Kırsal ve Kentsel Alanda Bulunan İki Sağlık Ocağında Gebe İzlemlerinin

Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek

Lisans Tezi. Zonguldak, 2012.

Bu çalışmanın amacı, kırsal ve kentsel alanda bulunan iki Sağlık Ocağı’nda gebe lohusa izleme

fişlerindeki bilgi kutularının kullanılma sıklığını saptamak ve gebe izlemlerini niteliksel yönden

değerlendirmektir.

Çalışma kesitsel tiptedir. Çalışmanın evrenini Karadeniz Ereğli Merkez 2 No’lu Sağlık Ocağı ve

Süleymanbeyler Sağlık Ocağı’nda 2009 yılında canlı doğum yapan 683 kadına ait gebe-lohusa izleme

fişleri oluşturmaktadır. Örnekleme yapılmadan tüm fişlere ulaşılması hedeflenmiştir. Ulaşılabilirlik

%92’dir (n=629). Veriler SPSS for Windows ile değerlendirilmiş, analizlerde ki kare testi, student t

testi, Mann-Whitnet U testi ve ANOVA varyans analizi kullanılmıştır.

Gebe-lohusa izlem fişlerinde genel doluluk oranı, kentsel Sağlık Ocağı’nda %78.3, kırsal Sağlık

Ocağı’nda %77.5’dir. Kırsal Sağlık Ocağı’nda gebelerin %49.8’i ilk 14 haftada tespit edilmiş,

%56.9’u dört ve üzerinde bakım almıştır; kentsel Sağlık Ocağı’nda gebelerin %48.1’i ilk 14 haftada

tespit edilmiş, %48.9’u dört ve üzerinde bakım almıştır.

Kırsal Sağlık Ocağı’nda ölçüme dayalı işlemlerden; her izlemde ağırlık ve kan basıncı ölçümü, ödem

ve varis bakılması, nabız sayımının doldurulması kentsel Sağlık Ocağı’na göre anlamlı düzeyde

yüksektir. İdrarda protein bakılması, hemoglobin ölçümü, çocuk kalp sesi dinlenmesi bilgisi her iki

Sağlık Ocağı’nda da düşük doldurulmuştur.

Gebe izlem nitelik puanı kırsal Sağlık Ocağı’nda 7.2±1.5, kentsel Sağlık Ocağı’nda 8.0±1.5’dir

(p=0.001). Kırsal Sağlık Ocağı’nda izlenen gebelerden, lise ve üstü öğrenimde olanlar, 20 yaş altında

olanlar ile ilk gebeliği olanların gebe izlem nitelik puanı anlamlı düzeyde yüksek iken, kentsel Sağlık

Ocağı’nda ise, çalışmayanlar, 20 yaş altında olanlar ile ilk gebeliği olan kadınların gebe izlem nitelik

puanı anlamlı düzeyde yüksektir.

Sonuç olarak, gebe-lohusa izlem fişlerinin doldurulma sıklığı açısından Sağlık Ocakları arasında fark

olmamakla birlikte, kırsal Sağlık Ocağı’nın kentsel Sağlık Ocağı’na göre gebe izlem nitelik puanı

anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Temel sağlık hizmetleri, üreme sağlığı, gebe lohusa izleme fişi (Form 005),

doğum öncesi bakım, nitelik puanı.

Page 82: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

82

ÖZET

Şayeste Gebedek, Kömür İşçisi Pnömokonyozu Tanısı Alan İşçilerde Solunum

Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2012.

Geriye dönük olarak kesitsel tipte planlanan çalışmanın amacı, 2008 yılında Zonguldak Uzunmehmet

Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne başvurarak kömür işçisi pnömokonyozu tanısı alan

hastaların solunum fonksiyonlarının değerlendirilmesidir.

Araştırmanın evreni 1971 yılı ve sonrasında çalışmaya başlayan, 2008 yılında Zonguldak

Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne başvurarak kömür işçisi pnömokonyozu

tanısı alan 469 işçiye ait hasta dosyalarından oluşmaktadır. Söz konusu dosyalardan, Ankara Meslek

Hastalıkları Hastanesi’ne gönderilen ve araştırmanın yapıldığı 2010 yılında henüz iadesi yapılmamış

12 işçiye ait dosya araştırma dışında bırakılmış, geriye kalan 457 hasta dosyasının tümüne örnekleme

yapılmadan ulaşılması planlanmış ve tümüne ulaşılmıştır. Ortalama değerler “aritmetik

ortalama±standart sapma” şeklinde gösterilmiş, gruplar arası değerlendirmelerde Ki-kare testi,

ANOVA varyans analizi, bağımsız gruplarda t testi ve pearson korelasyon analizi kullanılmış, analiz

sonuçları %95 güven aralığında değerlendirilmiştir.

İşçilerin yeraltında çalıştığı gün ile üç solunumsal değişken (FEV1, FVC, FEV1/FVC) arasında

anlamlı ilişki tespit edilememişken, işçilerin yaşı ile FEV1 (r=-0.341, p=0.001) ve FVC (r=-0.324,

p=0.001) değerleri arasında orta düzeyde ve ters yönde, işçilerin yaşı ile FEV1/FVC (r=-0.122,

p=0.009) değerleri arasında ise zayıf ve ters yönde anlamlı ilişki olduğu saptanmış, tüberküloz öyküsü

ve sigara içme durumunun solunum işlevlerini etkilemediği gözlenmiştir.

Solunum işlevlerinin değerlendirilmesi mesleki akciğer hastalıklarının tanı sürecinde önemli bir

destekleyici değerlendirme olarak dikkate alınmalıdır. Toz maruziyetinin önlenmesine yönelik iş

güvenliği önlemlerinin özenle uygulanması ve maruziyetin neden olacağı solunumsal işlev kaybının

düzenli olarak izlenmesi kömür işçisi pnömokonyozu olgularının önlenmesi ve kontrolünde yaşamsal

öneme sahiptir.

Anahtar Sözcükler: İş sağlığı, kömür madeni işçisi, kömür işçisi pnömokonyozu, solunum

fonksiyon testi, meslek hastalığı.

Page 83: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

83

ÖZET

Bayram Kamat, Skrotal Radyoterapide Curcuminin Profilaktik Kullanımı Testis Dokusunda

PARP-1 İmmünreaktivitesini ve Spermatogenezi Nasıl Etkiler? Bülent Ecevit Üniversitesi,

Sağlık bilimleri Enstitüsü, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2013.

Fertilitede akut doz radyasyonun öldürücü etkileri iyi bilinmektedir. Kısa süreli radyasyona maruziyet

germ hücrelerini öldürür ya da hasarlar. Son yıllarda radyoterapi, kanserli hastaların uzun süreli

iyileşmesinde artışa yol açmıştır, ancak radyasyonun uzun dönem yan etkileri arasında, üreme sistemi

üzerindeki hasarları göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu güne kadar curcuminin antioksidan etkisi

ile ilgili birçok makale yayınlanmıştır. Bu çalışma ile curcuminin X ışınlamayı takiben sıçan

testisinde ortaya çıkacak germ hücre kaybını ve geç hücre hasarına bağlı ortaya çıkan morfolojik

değişiklikleri azaltabileceği hipotezini ileri sürmekteyiz.

Çalışmamızda denekler, biri kontrol 3’ü deney grubu olmak üzere toplam 4 gruba ayrıldı. Radyasyon

hasarı oluşturmak amacıyla kontrol ve curcumin grubu dışındaki deneklerin skrotal bölgelerine tek

fraksiyonda 6 Gy X ışını uygulandı.

İkinci ve dördüncü grup deneklere; ışınlamadan 1 hafta önce başlayarak, haftada 3 kez olmak üzere

7 hafta boyunca oral yoldan 100 mg/kg curcumin, birinci ve üçüncü grup deneklere ise aynı şekilde

serum fizyolojik verildi. Işınlamadan 6 hafta sonra tüm denekler sakrifiye edildi ve alınan testis

biyopsi materyalleri ışık mikroskopik gözlemler için işlemlendirildi.

Çalışmamızda, radyasyon maruziyetinin testislerde ciddi dejeneratif değişikliklere neden olduğu

gözlendi. Seminifer tübüllerde spermatogenezisin durduğu ve tübüllerin çoğunda germ hücre kaybına

bağlı atrofi geliştiği saptandı.

Curcumin uygulamasının ise radyasyona bağlı ortaya çıkan tüm bu hasarları önlemede etkisiz kaldığı

tespit edildi.

Anahtar Sözcükler: İyonize-radyasyon, Curcumin, PARP-1, Spermatogenez, Sıçan.

Page 84: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

84

ÖZET

İbrahim Pala, İyonize Radyasyona Maruz Kalan Sıçan Ovaryumunda PARP-1 Ekspresyonu

ve Follikülogenez Üzerine Curcuminin Koruyucu Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2013.

Radyasyon ovaryumda folliküler atreziye sebep olan atretojenik uyaranlardan biridir.

Oksidatif strese karşı kuvvetli bir antioksidan madde olan curcuminin, radyasyon hasarına karşı

koruyucu bir etkiye sahip olduğu ileri sürülmektedir. Çalışmamızda, iyonize radyasyonun folliküler

atrezi üzerine etkilerini göstererek, oluşacak hasarlara karşı curcuminin koruyucu etkisinin olup

olmadığını ve hücre çekirdeklerinde meydana gelen DNA hasarını tamir eden Poli (ADP-riboz)

polimeraz-1 enziminin immünohistokimyasal boyama yöntemiyle gösterilmesi amaçlandı.

Çalışmamız için seçilen dişi sıçanlar toplam 4 gruba ayrıldı. Radyasyon hasarı oluşturmak amacıyla

deney gruplarına tek doz tüm vücut 8.3 Gy iyonize radyasyon uygulandı. Curcumin ve

radyasyon+curcumin grubu deneklere; ışınlamadan 7 gün önce başlayarak günde 100 mg/kg

curcumin oral yoldan verildi. Işınlamadan sonraki 4. günde deneklerden anestezi altında ovaryum

dokuları alınarak mikroskobik incelemeler yapıldı. Ovaryum dokularının kesitlerini incelediğimizde,

ışınlanmış gruplardaki atretik özellik gösteren folliküller sayıca fazlaydı. Radyasyon ile ışınlanan

curcumin tedavili grupta ise atretik follikül oranı radyasyon grubuna göre daha düşüktü. Curcumin

ile tedavi edilen grupta, curcuminin radyasyona bağlı meydana gelen hasarları kısmen engellediği

tespit edildi. Ayrıca elde ettiğimiz sonuçlarda, PARP-1’in özellikle ışınlanmış grupta, primordiyal

follikülden sekonder folliküle kadar gelişimin farklı aşamalarındaki oosit çekirdeklerinde kuvvetli ve

bazı granüloza hücrelerinde zayıf bir boyanma gösterdiğini tespit ettik. Çalışmamızda, radyasyonun

ovaryum morfolojisi üzerine zararlı etkileri ortaya konmuş ve curcumin kullanımının radyasyona

bağlı infertiliteyi engelleyerek kliniğe fayda sağlayabileceği kanısına varılmıştır.

Anahtar Sözcükler: İyonize-radyasyon, Curcumin, PARP-1, Follikülogenez, Sıçan.

Page 85: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

85

ÖZET

Gülşah Yapıcı, Bir Maden İşletmesi Çalışanlarında Tam Almış Uyku Bozukluğu Ve Gündüz

Uykululuğu Sıklığının Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2013.

Uyku insan yaşamının yaklaşık 1/3’ünü kapsayan sağlık için önemli bir gereksinimdir. Uyku

döneminde beyin farklı fizyolojik, elektro-fizyolojik ve bilişsel faaliyetler gerçekleştirir. Uyku

bozuklukları kişinin uyku süresi, düzeni ve kalitesinde görülen rahatsızlıklardır. Bilinen yaklaşık 85

çeşit uyku bozukluğu vardır.

Bu kesitsel araştırma; maden çalışanlarında tanı almış uyku bozukluğu sıklığını ve uyku bozuklukları

ile ilişkilendirildiği bilinen gündüz uykululuğunu araştırmayı amaçlamaktadır. İncelenen diğer

değişkenler; sosyo-demografik özellikler, çalışma yaşamı ve koşullarına ait özellikler, alışkanlıklar

ve diğer hastalık öyküsüdür.

Araştırmada değişkenler doğrultusunda araştırmacı tarafından hazırlanan anket formu ve gündüz

uykululuk durumlarını değerlendirmek için Epworth Uykululuk Ölçeği kullanılmıştır.

Araştırmanın evreni 1520 kişidir, hesaplanan en küçük örnek büyüklüğü 307’dir, %30 yedek

kullanılmış olup, rastgele sayılar tablosu ile çalışma özellikleri doğrultusunda hedeflenen 409 kişiden

378’ine (%92.4) ulaşılmıştır. Ulaşılan örnek kendi evrenini temsil etmektedir. Araştırma grubunda

ortalama yaş 34.5+5.l ’di. Çalışanların ortalama çalışma yılı 8.3+5.U di. Çalışanlar tarafından tanı

almış uyku bozukluğu bildirilmezken, Epworth Uykululuk Ölçeği ile saptanan gündüz uykululuk

sıklığı ise %29.4 olarak bulundu.

Anahtar Sözcükler: Uyku Bozukluğu, Maden İşçisi, Epworth Uykululuk Ölçeği, İş Sağlığı, Gündüz

Uykululuk.

Page 86: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

86

ÖZET

Arzum Çelik Bekleviç, Bir Üniversite Hastanesi Araştırma Görevlilerinin Toplumsal Cinsiyet

Rolleri Tutum Ölçeği ve Çalışma Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Rolleri Algısının

Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim

Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2013.

Tanımlayıcı tipteki bu araştırmanın amacı, bir üniversite hastanesinde çalışan araştırma görevlilerinin

toplumsal cinsiyet rolleri tutumlarının çalışma yaşamında cinsiyet algısına dair yansımalarının

değerlendirilmesidir. Araştırmanın grubu bir üniversite hastanesinde çalışan 159 araştırma

görevlisinin tümü çalışmaya alındı ancak katılmayı kabul eden 128’kişi idi (%80.5). Araştırmanın

değişkenleri sosyo- demografik özellikler, Zeyneloğlu’nun geliştirdiği “Toplumsal Cinsiyet Rolleri

Tutum Ölçeği (TCRTÖ)” ve çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet rolleri algısı ile ilgili önermelere

verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Veriler değişkenler doğrultusunda hazırlanan anket ile

katılımcıların kendi bildirimine dayalı elde edildi. Araştırmaya katılanların %45.3’ü kadın, %54.7 si

erkekti. Araştırma görevlilerinin %52’si dahili, %38.4’ü cerrahi ve %9.6’sı temel tıp bilimlerine ait

bölümlerde çalışmaktaydı. “Cinsiyet, çalışma yaşamı seçimlerini etkilemez” algısına katılım

kadınlarda daha fazlaydı ve kadın ve erkek katılımcılar arasındaki fark anlamlıydı. Çalışma

yaşamında toplumsal cinsiyet rolleri algısının alt bileşenleri ile toplumsal cinsiyet rolleri tutum

ölçeğinin alt boyutları ilişkisi incelendiğinde “Mesleki olanaklardan yararlanma cinsiyetten

bağımsızdır” algısı ile “Eşitlikçi Cinsiyet Rolü” arasında orta düzeyde pozitif (r=0.49 p=0.000)

korelasyon saptandı. “Çalışılan birimde erkek lehine yaklaşım vardır” algısı ile “eşitlikçi cinsiyet

rolü” arasında orta düzeyde negatif (r=-0.41 p=0.000) korelasyon varken, “Çalışılan birimde erkek

lehine yaklaşım vardır” algısı ile “evlilikte cinsiyet rolü” arasında ise orta düzeyde pozitif (r=0.52

p=0.000) korelasyon bulundu. Bu çalışma ile toplumsal cinsiyet rolleri algısının çalışma yaşamındaki

cinsiyet algısına yansımaları araştırılmıştır. Bu doğrultuda farkındalık sağlanması ve eğitimler ile

toplumsal cinsiyet rolleri tutumunun çalışma yaşamında oluşturduğu cinsiyete dayalı olumsuzlukların

iyileşmesine katkı sağlayabileceği düşünülmüştür.

Anahtar Sözcükler: Toplumsal Cinsiyet, Çalışma Yaşamı, Kadının Statüsü, Toplumsal Cinsiyet ve

Tutumlar, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Page 87: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

87

ÖZET

Sibel Demir, Öğretmenlerin Çalışma Koşulları Ve Sağlık Durumunun Değerlendirilmesi.

Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2013.

Tanımlayıcı tipteki bu araştırmanın amacı, Zonguldak İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı merkez

okullarında çalışan öğretmenlerin; çalışma yaşamı özelliklerinin ve mevcut sağlık durumunun

değerlendirilmesidir. Zonguldak İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı merkezde çalışan 2212

öğretmeni temsil eden örnek büyüklüğü 720 olarak hesaplandı. Basit rasgele örnekleme yöntemi

kullanıldı. Ulaşılabilirlik %91.4 (658) olan çalışmada veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan anket

aracılığıyla katılımcıların kendi bildirimine dayalı elde edildi.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin %54’ü kadındı. 658 öğretmenden %93.9’u kadrolu, %6.1’i

sözleşmeli olarak istihdam edilmekteydi. Öğretmenlerin %23.4’ü düzenli olarak fazla mesai, %4.7’si

ek iş yapmaktaydı. Öğretmenlerin %35.9’u işinden elde ettiği gelirin harcamalarına yetmediğini

belirtti. Haftalık çalışma süresi ortalaması 34.0±10.9 saatti. Öğretmenlerin mesleklerinin toplum

içinde değer görmesi ile ilgili düşünceleri (10 puan en iyi, hakettiği yerde) ortalama 4.5±2.1,

mesleklerini yapmaktan memnuniyet dereceleri 10 üzerinden (çok memnunum) ortalama 7.3±2.3’tü.

Öğretmenlerin %39.4’ünün doktor tarafından tanısı konulmuş en az bir hastalığı bulunmaktaydı. İlk

sırada kulak burun boğaz (%15.8), ikinci sırada gastrointestinal hastalıklar (%13.7) yer almaktaydı.

Sağlıkla ilgili bildirdikleri yakınmalardan ilk üç sırada; bel ağrısı (%15.0), baş ağrısı (%14.9), boğaz

ağrısı (%13.7), yer almaktaydı.

Öğretmenlerin %17’si düzenli ilaç kullanmaktaydı. Öğretmenler hem rol model hem de bütün

topluma ulaşabilen bir kesim olarak sağlığı geliştirme ve sağlığın korunması için önemli bir çekirdek

noktadır. Kendi sağlıkları, çalışma yaşamı ve sağlık ilişkisi konusunda bilgi ve algılarını topluma

yansıtma potansiyeli dikkate alındığında okul sağlığı hizmetleri bütünü içinde iş sağlığı hizmetleri

oluşturulması önemli ve gereklidir. Yeni yasal düzenlemeler ışığında Toplum Sağlığı Merkezi odaklı

iş sağlığı hizmetleri iş sağlığı hemşireleri desteği ile oluşturulabilir.

Anahtar Sözcükler: Öğretmen, Sağlık durumu, İş sağlığı, Çalışma koşulları.

Page 88: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

88

ÖZET

Medine Güzel, Zonguldak Kadın Doğum Hastanesi’ne Başvuran Gebelerin Bilgi, Tutum Ve

Deneyimlerinin Doğum Şekli Tercihlerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2014

Dünyada ve ülkemizde sezaryen oranları hızla bir şekilde artmaktadır. Tüm sağlık çalışanlarının

sezaryenle doğum oranlarının azaltılmasında önemli rolleri vardır. Bu araştırma gebelerin bilgi, tutum

ve deneyimlerinin doğum şekli tercihlerine etkisini araştırmayı amaçlamaktadır.

Tanımlayıcı tipteki bu araştırma Zonguldak İlinin merkezinde Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk

Hastalıkları Hastanesinde yapılmıştır. Araştırmanın evreni 23 Ocak-16 Şubat 2012 tarihleri arasında

gebe polikliniğine başvuran 512 gebe oluşturmaktadır. Elde edilen veriler; SPSS 15.0 Windows paket

programı yardımıyla değerlendirildi. P<0.05 anlamlılık sınırı kabul edilmiştir. Veriler

ortalama±standart sapma ile gösterildi, önemlilik testlerinden ki-kare testi uygulanmıştır.

Gebelerin %67.6’sı vajinal doğumu, % 30.7’si sezaryeni tercih ederken, %1.8’i kararsız kalmıştır.

Vajinal doğum tercihinin başlıca sebepleri sağlıklı olması (%67.3) ve vücudun erken toparlanması

(%28.1) ve sezaryenle ilgili kaygılardır (%7.4).

Annenin yaşının 20 ve altında olması, çocuk sahibi olmaması, annenin isteyerek gebe kalması, doğum

şekline doktor değil de kendisinin ya da eşinin vermesi, bir kronik hastalık varlığı, ölü doğum öyküsü

olmaması, iri doğum öyküsü olmaması, uzamış travay öyküsü olmaması, önceki doğumun normal

olması, önceki doğumda sorun yaşanmamış olması anlamlı düzeyde daha fazla vajinal doğum

tercihine neden olmaktadır.

Annelerin önemli bir kısmının tercihi vajinal doğumdan yanayken, hekimlerin tercihi ağırlıklı olarak

sezaryenden yanadır. Bu durum sezaryen endikasyonlarının hekim tarafından titizlikle

değerlendirilerek annelerin isteklerine önem vermelerini gerektirmektedir.

Anahtar Sözcükler: Doğum Şekli, Sezaryen, Normal Doğum, Gebe, Sosyo-ekonomik durum

Page 89: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

89

ÖZET

Elnaz Bagherinabel, Trafik Kazalarının Zaman Serisi Analizi İle Değerlendirilmesi. Bülent

Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2014.

Trafik kazaları görülme sıklığı ve neden olduğu mortalite, morbidite ve ekonomik kayıplar nedeniyle

önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de 1966–2012 yılları arasında oluşan

trafik kazalarının zaman serisi analizi ile değerlendirilmesidir.

Çalışmada, resmi kurumlar tarafından yayınlanmış veriler kullanılmış ve veriler doğrusal bir model

yardımıyla zaman serisi analizi ile incelenmiştir. Doğrusal model milli gelir, nüfus, yol yapısı ve araç

sayısını içermektedir. Analizlerde bu değişkenlerdeki değişimin kaza, ölüm ve yaralanma sayılarına

etkisi incelenmiştir.

Kaza sayısı ile milli gelir arasında; ölümler ile kaza, yaralı, kamyon, minibüs, otobüs sayıları

arasında; yaralı sayısı ile kaza, ölüm, otobüs sayıları ve milli gelir arasında pozitif yönde bir ilişki

varken, toplam yol uzunluğu ile ölüm ve yaralı sayıları arasında negatif yönde bir ilişki

bulunmaktadır.

Milli gelir artışı yük ve yolcu taşımacılığını arttırıcı bir etkiye sahiptir. Yük ve yolcu taşımacılığının

karayollarında yoğunlaşmış olması trafik kazalarını olumsuz etkilemektedir. Yük ve yolcu

taşımacılığının diğer ulaşım seçenekleri arasında dengeli dağılımının desteklenmesi trafik kazalarının

kontrolüne olumlu katkı sağlayacaktır.

Anahtar Sözcükler: Trafik kazası, ölüm, yaralanma, zaman serisi, Türkiye.

Page 90: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

90

ÖZET

Dilek Horuz, Göğüs Hastalıkları Servisinde Yatan KOAH Hastalarında Müzik Terapisinin

Anksiyete ve Bazı Klinik Bulgulara Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak 2014.

Hastaneye yatan hastalarda; monitörizasyon, infüzyon setleri, idrar torbası gibi araç- gerecin

oluşturduğu; hareket kısıtlılığı, izolasyon, ağrılı girişimler, alışık olunmayan ortam ve kişiler,

hastalık, tedavi ve uygulamalar hakkında yeterince bilgilendirilmeme gibi faktörlere bağlı olarak

ajitasyon, anksiyete, depresyon, disoryantasyon, deliryum gibi çeşitli psikolojik semptomlar ortaya

çıkmaktadır. Bu çalışmada müzik terapisinin kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tanısıyla

yatan hastalarda ansiyeteye ve bazı fiziksel bulgulara etkisini incelemek

amaçlanmıştır.

Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Göğüs Hastalıkları

Kliniğinde KOAH tanısıyla yatan hastalar araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Araştırmanın

örneklemini, bu evren arasından 10 Kasım 2013 - 10 Mart 2014 tarihleri arasında başvuran 114 hasta

oluşturmuştur. Araştırmanın desenini; 32’şer kişilik iki vaka ve 1 kontrol grubu oluşturmaktadır.

Vaka gruplarından birine Bach bestesi, diğer gruba da Farabi’nin Türk Sanat Müziğinden seçilen

besteler MP3 çalar ile toplamda l ’er saat süre ile sabah saatlerinde dinletilmiştir. Ayrıca çalışmanın

birinci gününde araştırmacılar tarafından geliştirilen sosyodemografık veriler ve hastanın klinik

özelliklerini içeren anket formu uygulanmıştır. BECK Ansiyete Ölçeği müzik terapisinin 0. ve 5. ve

10. gününde tekrarlanmıştır.

Elde edilen verilerin analizinde SPPS 11.5 programı kullanılmıştır. İstatistiksel değerlendirmelerde

anlamlılık düzeyi p<0.05kabul edilmiştir. Kolmogorov Smimov Testi ile dağılımların normal dağılım

göstermediği tespit edilmiştir. Bu neden ile grup ortancaları arasında ki farkın gösterilmesinde

Kruskal-Wallis testi kullanılmıştır.

Anahtar Sözcükler: KOAH, anksiyete, müzik terapisi

Page 91: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

91

ÖZET

Hicran Demirhan, Zihinsel Engelli ve Sınır Zeka Kapasitesine Sahip Çocuk ve Ergenlerin

Ebeveynlerinde Aile Yükü ve Yaşam Kalitesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2014.

Bu araştırmada; mental değerlendirme uygulanan 6-16 yaş arasındaki zihinsel engeli olan ve sınır

zeka kapasitesine sahip çocukların ebeveynlerinde aile yükünü ve yaşam kalitesini araştırmak

amaçlanmıştır. İncelenen diğer değişkenler; sosyo-demografik özellikler, ebeveynlerin psikolojik

destek alma ve psikiyatrik ilaç kullanma durumları, özürlü maaşı ve evde bakım maaşı alma

durumlarıdır. Araştırmada değişkenler doğrultusunda 6-16 yaş arasındaki çocuklara zihinsel gerilik

tanısını doğrulamak adına WISC-R testi uygulanmıştır. Çocuklarına refakat eden ebeveynlere ise Aile

Yükü Değerlendirme Ölçeği, Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği ve araştırmacı tarafından

düzenlenen sosyo-demografik form uygulanmıştır. Araştırmanın evrenini Bülent Ecevit Üniversitesi

Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

ve Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı polikliniklerine başvuran ve hekiminin kendilerinden

zeka testi uygulaması için yönlendirilmiş, IQ’su 35-79 aralığında bulunan 6–16 yaş arası 131 adet

çocuk ve ergenin anneleri oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda, zihinsel engelli çocuğa sahip

anneler 24-56 yaş aralığında olup, %93,1‟i evli ve %69,5‟i çekirdek aile olarak yaşamaktadırlar.

Annelerin %89,2‟si ev hanımı ve aylık gelirleri ortalama 1237,44±971,39 TL dir. Ayrıca annelerin

%25,2‟si psikolojik destek alırken, %26,7‟si psikiyatrik ilaç kullanmaktadır. Araştırma sonucunda;

zihinsel engelli çocuğa sahip annelerin yaşam kalitesinin orta seviyede olduğu belirlenmiştir. En

düşük yaşam kalitesi sosyal baskıyı içeren “çevresel alan” iken en yüksek yaşam kalitesinin ise

“fiziksel alan” yaşam kalitesi olduğu sonucuna varılmıştır. Zihinsel engelli çocuğa sahip annelerin

Aile Yükü Değerlendirme Ölçeğinden aldıkları puan ortalamalarına göre değerlendirildiğinde;

annelerin en çok, çocuklarının gelecekte kendi başına hayatlarını sürdüremeyeceklerini düşündükleri

için endişelendikleri ve çocuklarının yaşıtlarından geri olmasına üzüldükleri saptanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Aile Yükü, Mental Retardasyon, Yaşam Kalitesi, Zihinsel Engellilik, Sınır Zeka

Page 92: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

92

ÖZET

Gamze Örenli, İlköğretim İkinci Kademede Öğrenim Gören Kız Öğrencilerin Annelerinin

Rahim Ağzı Kanseri Ve HPV Aşısı Konusunda Bilgi Tutum Davranışları. Bülent Ecevit

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2015.

Kozlu merkez ilköğretim ikinci kademede öğrenim gören kız öğrencilerin annelerinin rahim ağzı

kanseri ve HPV aşısı hakkında bilgi, tutum, davranışlarını belirlemek amacıyla yapılan kesitsel bir

araştırmadır.

Araştırmanın evrenini Kozlu ilçe merkezinde bulunan tüm ortaokullarda öğrenim gören 769 kız

öğrencinin anneleri oluşturmaktadır.

Kız öğrenciler, Kozlu Ortaokulu (441 öğrenci annesi), Kozlu 19 Mayıs 100.Yıl Ortaokulu (114

öğrenci annesi), Kozlu Alparslan Ortaokulu (194 öğrenci annesi), Kozlu İmam Hatip Ortaokulu (20

öğrenci annesi) olarak belirlenmiştir.

Örneklem büyüklüğü olarak evrenin tamamı hedeflenmiş, araştırmaya katılmayı kabul eden ve anket

dolduran anne sayısı 633 (%82.3) tür. Veri toplama formu, araştırmacı tarafından konuya ilişkin ilgili

literatür incelenerek hazırlanmış, veri toplama formu hazırlandıktan sonra halk sağlığı alanından bir

uzman görüşü alınmıştır. Kız öğrencilere veri toplama formları verilerek annelerine ulaştırmaları

istenmiştir.

Veriler analiz edilmiştir. Araştırmacı tarafından çalışmadan veriler elde edildi. Tüm bunlar

bilgisayarda Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 18.0 for Windows’ a aktarılmıştır.

Frekans dağılımı, ki-kare testi, varyans analizi, t testi ve Kolmogorov- Smirnov testi kullanılmıştır.

Veriler tablolarda sayı ve yüzdelerle belirtilmiştir. Ortalamalar ± standart sapmaları ile verilmiştir.

Elde edilen bulgulara göre; yaş aralığı 28-63’ dür. Annelerin yaşları ortalamasının 38,3±4,42’ dir.

Annelerin bazı sosyodemografik özelliklerine göre dağılımlarına bakıldığında, %61,6’ sının ilkokul

mezunu, %87,8’ inin ev hanımı, %94,0’ ının evli, %74,6’ sının sağlık sigortası olduğu, evlilik yılları

ortalamasının 16,2±5,73 olduğu görülmektedir.

Annelerin %73,3’ ünün HPV’ yi, %62,1’ inin ise HPV aşısını daha önce duymadığı görülmüştür.

Annelerin %94,8’ inin rahim ağzı kanserini duyduğu. Ama sadece %51,6’ sının HPV’ nin rahim ağzı

kanserine neden olduğunu bildiği görülmüştür. Annelerin %60,2’ sinin papsmear testini duyduğu ve

%26,9’ unun pap smear testini yaptırmadığı görülmüştür. Annelerin %58,1’ i HPV aşısının kızvi

çocuklara, %15,6’ sı hem erkek hem kız çocuklara, %0,8’ i erkek çocuklara yapıldığını bildiği

görülmüştür.

Page 93: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

93

Annelerin %87,5’ inin aşının güvenilirliği hakkında bilgilendirilmek istemiştir. %71,6’ sı yan etkileri,

%69,8’ i koruyuculuk düzeyi, %67,3’ ü koruma süresi ve %64,3’ ü aşının etkisi hakkında

bilgilendirilmek istemiştir.

Sonuç olarak, annelerin rahim ağzı kanseri, HPV ve HPV aşısından haberdar olmadığı ve yeterince

bilgi sahibi olmadıkları saptanmıştır. Annelerin pap smear testi yaptırma düzeylerinin yetersiz olduğu

saptanmıştır. Bu nedenle annelere rahim ağzı kanseri, pap smear testi, HPV ve HPV aşısı ile ilgili

eğitim programlarının planlanması ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Anahtar Sözler: Human Papilloma Virüs (HPV), Pap Smear test, Servikal Kanser, Servikal Kanser

Risk Faktörleri, HPV Aşısı

Page 94: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

94

ÖZET

Nesibe Söğütlü, Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak İlindeki Çocuklarda, Genişlemiş

Spektrumlu Beta-Laktamaz (GSBL) Üreten Escherichia Coli ve Klebsiella Spp.’nin Fekal

Taşıyıcılığı. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Mikrobiyolloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2015.

Amaç: Son çalışmalarda toplumda GSBL üreten bakterilerin fekal taşıyıcılığında belirgin biçimde

artış olduğu bildirilmektedir. Antibiyotiklerin fazla kullanılması bunun başlıca nedenlerindendir.

Bağırsakta GSBL üreten bakterilerin bulunması, bu bakterilerle oluşan enfeksiyonların tedavisini

güçleştirmekte ve bağırsakta bulunan diğer bakterilere direnç genlerinin plazmidlerle aktarılmasıyla

direnç yayılımını kolaylaştırmaktadır. Ülkemizde çocukluk döneminde üst solunum yolu

enfeksiyonlarında viral etkenler sıklık göstermesine rağmen antibiyotik kullanımı da yaygındır. Bu

çalışmanın amacı, çocukluk yaş grubunda GSBL üreten E. coli ve Klebsiella spp.'nin intestinal

taşıyıcılık sıklığının araştırılması ve GSBL enzim tiplerinin belirlenmesidir. Yöntem: Kasım 2012-

Mayıs 2013 tarihleri arasında pediatri polikliniğine herhangi bir nedenle başvuran 0-15 yaş grubu

çocukların rutin dışkı örnekleri değerlendirilmiş, hastaların demografik özellikleri anket ile

toplanmıştır. Hasta örnekleri 2 µg/ml sefotaksim ve 2 µg/ml seftazidim + 2 µg/ml sefotaksim içeren

EMB agara ekilmiştir. Bir günlük inkübasyon sonunda üreme olan plaklardan kanlı agara pasaj

yapılmış, bakteriler konvansiyonel yöntemler ile tanımlanmıştır. Antibiyotik duyarlılık testleri CLSI

önerilerince yapılmıştır. GSBL varlığı çift disk sinerji testi ile araştırılmış, gerekli durumlarda Agar

gradient yöntemi kullanılmıştır. İzole edilen bakterilerde enzim tipleri PCR ile gösterilmiştir.

Bulgular: Belirtilen tarihler arasında 454 hasta (%51.8 erkek, %48.2 kadın) değerlendirilmiştir.

GSBL üreten E. coli ve Klebsiella spp.'nin intestinal taşıyıcılığı %33 (150/454) olarak belirlenmiştir.

Dört hastada birden fazla GSBL üreten bakteri saptanmıştır. Bir hastada iki faklı GSBL üreten E.coli

bulunmuştur. GSBL ürettiği belirlenen 154 bakterinin 142'si (%92,2) E. coli, 11'i (%7.1) K.

pneumoniae, 1'i (%0.6) K. oxytoca olarak tanımlanmıştır. Anket ile sorgulanan yaş, cinsiyet, eğitim

durumu, son üç ayda antibiyotik kullanımı, son 6 ayda idrar yolu enfeksiyonu öyküsü, hastaneye yatış

ve ameliyat olma öyküsü, hastalık durumları, evde yaşayan birey ve evdeki oda sayısı, evde/bahçede

hayvan beslemesi, haftalık tavuk eti tüketimi ile GSBL üreten bakterilerin fekal taşıyıcılığı arasında

istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. GSBL üreten 154 bakterinin 143'ünde (%92.8)

CTX-M grup enzimi saptanmıştır. Bu bakterilerin %94,4'ünde (135/143) CTX-M-3, %81,1'inde

(116/143) CTX-M-15 belirlenmiştir. Yüz on altı izolatta birden fazla CTX-M enziminin bulunduğu

(CTX-M-3 ve CTX-M-15) belirlenmiştir. GSBL üreten 154 bakterinin, 77'sinde (%50) TEM, 12

bakteride (%7.8) SHV grup enzim belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızda çocukluk yaş grubunda

GSBL fekal taşıyıcılık oranı %33 (150/454) olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu oran, daha önceki

Page 95: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

95

bildirimlere bakılarak yapılan tahminlerin oldukça üstündedir. Anket ile sorgulanan risk faktörleri ile

anlamlı bir ilişki bulunmaması üzerine, saptanan yüksek taşıyıcılık oranının, erişkin yaş gruplarında

yüksek oranda görülen taşıyıcılığa paralel olarak horizontal paylaşım ile ilişkili olabileceği

düşünülmüştür. CTX-M grup, taşıyıcılarda dominant enzim grubu olarak bulunmuştur. CTX-M grup

altında yer alan enzimlerden en fazla CTX-M-3 enzimi tespit edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Genişlemiş Spektrumlu Beta-Laktamaz, Escherichia Coli, Klebsiella Spp.,

Taşıyıcılık

Page 96: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

96

ÖZET

Seda Kaya Özdemir, Bartın İli Sağlık Meslek Lisesi Ve Genel Lise Öğrencilerinin Beslenme

Alışkanlıkları Ve Obezite Sıklığı. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk

Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2015.

Bu araştırma; sağlık meslek lisesi ve genel lise öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları ve obezite sıklık

durumlarını karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Amaç doğrultusunda hazırlanan anket formu; 2012-2013 eğitim öğretim yılında Bartın ilinde sağlık

meslek lisesinde ve genel liselerde öğrenim gören toplam 586 öğrenciye uygulanmıştır. Anketlerden

elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS 21.0 istatistik paket programı aracılığıyla

değerlendirilmiştir.

Araştırmada başlıca ulaşılan sonuçlar şunlardır: Sağlık meslek lisesi ve genel lise öğrencilerinde

obezite sıklığı açısından anlamlı bir farklılık olmadığı, Sağlık meslek lisesi ve genel liselere giden

öğrencilerin yiyecekleri yemek şekli, gün içinde yemek yeme alışkanlıkları, öğünlerde tükettikleri

ekmek dilimi, bir günde yedikleri öğün sayısı açısından birbirlerine benzerlik gösterdikleri

belirlenmiştir. Sağlık meslek lisesine giden öğrencilerinin öğün atlama durumları genel lise

öğrencilerine göre daha fazla olduğu saptanmıştır. Ayrıca; genel lise ve sağlık meslek lisesi

öğrencilerinin genel olarak beslenme alışkanlıkları birbirlerine benzerlik gösterirken, nadiren dana

eti, koyun eti ve bunlardan yapılmış salam, sucuk, sosis vb. tüketme alışkanlığı ve hamburger, patates

kızartması, döner gibi dıĢarıda satılan menülerden yeme alışkanlığı, genel lise öğrencilerinde sağlık

meslek lisesi öğrencilerine göre daha fazladır.

Anahtar Sözcükler: Beslenme, obezite, sağlık meslek lisesi, genel lise, adölasan

Page 97: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

97

ÖZET

Elçin Sebahat Kasapoğlu, Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Sağlıklı Yaşam Biçimi

Davranışlarının Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk

Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2015.

Araştırmanın amacı, meslek yüksekokulu öğrencileri arasında sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını ve

ilişkili faktörleri belirlemektir. Araştırma 2014-2015 akademik yılında Bartın Üniversitesi’nde

gerçekleştirilmiştir.

Araştırma kesitsel tiptedir. Veriler öğrencilerden Tanıtıcı Özellikler Formu ve Sağlıklı Yaşam Biçimi

Davranışları Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Elde edilen veriler, SPSS (Statistical Packagefor

Social Sciences) 22.0 programı ile analiz edilmiştir. İki bağımsız grup arasında niceliksel sürekli

veriler t-testi, ikiden fazla bağımsız grup arasında niceliksel sürekli veriler Tek yönlü (Oneway)

ANOVA testi ile karşılaştırılmıştır. ANOVA testi sonrasında farklılıkları belirlemek için,

tamamlayıcı post-hoc analizi olarak Scheffe testi kullanılmıştır.

Araştırma 711 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin % 60,3’ü kadındır. Öğrencilerin

SYBD ölçeğinden almış oldukları ortalama puan 122.201±20.412’dir. Ölçeğin alt maddelerinden en

yüksek puanı “kendini gerçekleştirme” ve “sağlık sorumluluğu”, en düşük puanı ise; “egzersiz” ve

“beslenme” maddelerinden aldıkları saptanmıştır.

Öğrencilerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının yaş, ekonomik durum, aile tipi anne eğitimi,

doktora gitme sıklığı, Hepatit B aşısı olma durumu, ruh hali, düzenli egzersiz yapma ve sosyal aktivite

ile ilişkili olduğu bulunmuştur (p<0.05).

Anahtar Sözcükler: Sağlığı geliştirme, sağlıklı yaşam biçimi davranışları, meslek yüksekokulu

öğrencileri

Page 98: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

98

ÖZET

Fatime Filiz Kapucubaş Akpınar, Trafik Polislerinde Kan Ağır Metal Düzeylerinin

Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi Halk Sağlığı Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2016.

Trafik polisleri, genellikle trafiğin yoğun olarak yaşandığı şehir merkezlerinde, önemli kavşaklarda

çalışan, hava kirliliğine yol açan faktörlerden egzoz gazına en çok maruz kalan, çalışma koşulları

nedeni ile çok sayıda sağlık ve güvenlik sorunu ile karşı karşıya olan çalışanlardır. Özellikle kent

merkezinde görevli trafik polisleri, içeriğinde kimyasal, fiziksel ve biyolojik zararlıları barındırabilen

pek çok kirleticiye direkt olarak maruz kalmaktadırlar. Öncelikle egzoz gazları ve diğer kaynaklardan

çevreye verilen ağır metaller çeşitli yollarla vücuda girerek kişi sağlığını olumsuz

etkileyebilmektedir. Trafik polisleri ağır metal maruziyeti açısından risk grubudur.

Bu çalışmada trafik polislerinin kan ve serum ağır metal düzeylerinin değerlendirilmesi

amaçlanmıştır.

Kesitsel tipteki araştırmanın katılımcıları Zonguldak Emniyet Müdürlüğü ve Bölge Trafik Denetleme

Şube Müdürlüğü’ ne bağlı sahada aktif çalışan 47 trafik 50 büro çalışanı polis şeklindedir.

Araştırmada kan ve serumda As75, Cd111, Hg202, Pb208’,Al27, Cr52, Mn55, Co59, Ni60, Cu63,

Zn66, Se82’un düzeyine bakılmıştır.

Polislerin ağır metal düzeyleri ARUP Laboratories tarafından belirlenen referans aralığında

değerlendirilmiştir. 97 katılımcının biri bakır için, ikisi çinko için referans aralık üzerinde sonuç

almışlardır. Polisler saha ve büro çalışanı olarak değerlendirildiğinde serum selenyum ve mangan,

kan kadmiyum, civa, kurşun değerleri yönünden gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır.

Sahada çalışan polislerin arsenik ve kobalt konsantrasyonları büroda çalışanlardan anlamlı yüksek

iken, alüminyum, bakır, çinko, krom ve nikel konsantrasyonları büroda çalışanlarda anlamlı

yüksektir. Cinsiyete göre erkeklerin bakır ortalaması kadınların ortalamasından, kadınların

alüminyum ve nikel ortalaması erkeklerin ortalamasından anlamlı yüksektir. Polislerin yaşlarına göre

metal düzeyleri değerlendirildiğinde, bakır düzeyi 30-39 yaş grubunda ve 40 yaş üstü grupta, 20-29

yaş grubuna göre anlamlı yüksek bulunmuştur. Trafik polislerinde günlük çalışma saati 12 saat ve

üstü olanların alüminyum düzeyi 11 ve altı olanlardan daha yüksektir. Büroda çalışan ve günlük

çalışma saati 12 saat ve üstü olanların çinko ve selenyum düzeyleri, 11 saat iv

ve altı olanlardan yüksek, mangan düzeyi ise düşük bulunmuştur. Polislerin çalışma süresi ile kan

metal seviyeleri arasındaki ilişki değerlendirildiğinde, trafikte çalışma süresi ile kurşun seviyesi

arasında orta düzeyde anlamlı korelasyon tespit edilmiştir.

Büroda çalışma süresi ile bakır, nikel ve krom seviyeleri arasında orta düzeyde anlamlı korelasyon

tespit edilmiştir. Büro çalışma süresi ile kobalt seviyesi arasında orta düzeyde negatif yönde anlamlı

Page 99: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

99

korelasyon tespit edilmiştir. Toplam çalışma süresi ile bakır seviyesi arasında orta düzeyde anlamlı

korelasyon tespit edilmiştir.

Literatürde kurşun ve kadmiyum başta olmak üzere bazı ağır metallerin egzoz gazına maruziyete

bağlı olarak arttığını gösteren çalışmalar olduğu gibi farklılık tespit edilmeyen çalışmalar da

mevcuttur. Ülkemizde konuya yönelik çalışmalar sınırlıdır.

Trafik polislerinin maruziyetlerine yönelik çalışmaların sürdürülmesine gereksinim vardır.

Anahtar Sözcükler: Ağır Metal, Trafik Polisi, Çevre Kirliliği, Hava Kirliliği, Egzoz Gazı

Page 100: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

100

ÖZET

Koray Olgun, Mekanik Ventilasyon Desteği Alan Hastaların Ağrı Değerlendirilmesinde İki

Farklı Ölçeğin Karşılaştırılması. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2016.

Hemşirelik uygulamalarının bireyi rahatlatma üzerine temellenmesi, hemşirelerin hasta ile en fazla

birlikte olan ekip üyesi olması ve onları yakından izlemeleri, ağrının belirlenmesinde ve

giderilmesinde yoğun bakım hemşirelerine büyük sorumluluk yüklemektedir.

Bu araştırma bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitesinde yatan mekanik ventilasyon desteği

alan hastaların ağrılarının değerlendirilmesinde iki farklı ölçek olan “Davranışsal Ağrı Ölçeği” ve

“Yoğun Bakım Ağrı Gözlem Formu” den hangisinin daha etkin ağrıyı değerlendirdiğini saplamak

amacıyla tanımlayıcı-analitik olarak gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini 15.09.2015-31.12.2015

tarihleri arasında ilgili kurumun yoğun bakım ünitesinde tedavi gören hastalar, örneklemini ise Yoğun

Bakım ünitesinde tedavi gören ve araştırmaya kabul edilme koşullarını taşıyan 101 hasta oluşturdu.

Veriler, literatür doğrultusunda hazırlanan Veri Toplama Formu, Davranışsal Ağrı Ölçeği (DAÖ) ve

Yoğun Bakım Ağrı Gözlem Formu (YAGF) ile toplandı. Araştırmada elde edilen veriler SPSS

19,0istatistiksel paket programı kullanılarak analiz edildi. Elde edilen bulgular % 95 güvenaralığında

0,05 anlamlılık düzeyinde yorumlandı.

Araştırma sonucunda; her iki ölçekte de işlem öncesi dinlenme durumunda ve işlem sırasında ağrı

puanı ortalamalarının artığı saptandı (p=0,000). İki ölçekte de tanıtıcı değişkenlere göre ağrı puanı

ortalaması istatiksel olarak fark bulunmadı. İki ölçek karşılaştırıldı ve YAGF DAÖ’ye göre yoğun

bakım ünitesinde mekanik ventilasyon desteği alan hastalarda ağrıyı değerlendirmesindeistatistiksel

olarak daha etkili olduğu saptandı (p=0,000).

Anahtar Sözcükler: Yoğun bakım ünitesi, mekanik ventilasyon, ağrı değerlendirme, hemşirelik, ağrı

ölçekleri

Page 101: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

101

ÖZET

Dilek Karaman, Meme Biyopsisi Sırasında Sanal Gerçeklik Uygulamasının Ağrı ve Anksiyete

Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim

Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Programı Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Meme kanseri tanılamasında ince iğne aspirasyon biyopsisi hücresel boyutta tanılamada basit, hızlı,

ekonomik, güvenilir bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemde katater çapının küçük

olmasına rağmen invaziv bir işlem olması sebebiyle, ağrı ve anksiyete önemli bir faktör olarak

tanımlanmaktadır. Teknolojinin ilerlemesiyle gelişen sanal gerçeklik uygulaması kişilerin bilişsel ve

dikkat süreçlerini kullanarak ağrı ve anksiyete algısını azaltan bir uygulamadır. Özel kamera

sistemleri ile elde edilen ve dürbün gözlük sayesinde çok boyutluluk kazanan görüntülerle arka fonda

müziğin yer aldığı uygulama, kişileri tıbbi işlemi düşünmekten uzaklaştırır. Sanal gerçeklik gibi

nonfarmakolojik yöntemlerle ağrı ve anksiyete yönetimi hemşirelik uygulamalarının temel amaçları

arasındadır.

Bu araştırma bir üniversite hastanesinin genel cerrahi anabilim dalında meme biyopsi örneği alınan

hastalarda, işlem sırasında sanal gerçeklik uygulamasının ağrı ve anksiyete seviyeleri üzerine etkisini

belirlemek amacıyla deneysel araştırma olarak gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini 15.02.2016-

15.05.2016 tarihleri arasında ilgili kurumun meme ve endokrin polikliniğine başvuran hastalar,

örneklemini ise araştırmaya kabul edilme koşullarını taşıyan ve ince-iğne aspirasyon yöntemiyle

meme biyopsisi örneği alınan 60 gönüllü kadın hasta oluşturdu. Çalışmada veriler, literatür

incelemesi ve uzman görüşü dikkate alınarak hazırlanan Veri Toplama Formu, Görsel Ağrı Skalası,

Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri ile toplandı.

Araştırmada elde edilen veriler SPSS 17,0 istatistiksel paket programı kullanılarak analiz edildi. Elde

edilen bulgular 0,05 anlamlılık düzeyinde yorumlandı.

Araştırma sonucunda; Yaşları 18-69 arasında değişen hastaların yaş ortalamaları 44.0±12.3 yıl

olduğu, deney ve kontrol grupları arasında, tanıtıcı özellikler bakımından faklılık olmadığı ve

grupların homojen dağıldığı (p>0.05), deney grubundaki hastaların ağrı ve işlem sonrası durumluluk

kaygı puan ortalamalarının, kontrol grubundaki hastaların puan ortalamalarına göre statistiksel olarak

anlamlı düşük olduğu bulunmuştur (p<0.001). Meme biyopsisi sırasında sanal gerçeklik uygulaması

ağrı ve anksiyete üzerine etkindir.

Anahtar Sözcükler: Meme biyopsi, Sanal gerçeklik, Ağrı, Anksiyete

Page 102: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

102

ÖZET

Nurten Arslan, Sağlıklı Ergen ve Engelli Kardeşler Arasındaki İlişkinin Aile İşlevlerinden

Etkilenme Durumunun İncelenmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Engelli bir çocuğun anne-baba çocuk ilişkileri, ebeveynlerin normal gelişim gösteren çocuğa karşı

tutumu ve beklentileri, ebeveynlerin aile işlevselliği, çocuğun özellikleri gibi değişkenler çocukların

engelli kardeşe uyumlarını, gösterdikleri duygusal ve davranışsal tepkilerini etkileyebilmektedir.

Tanımlayıcı olarak 14 Nisan-14 Mayıs tarihleri arasında Zonguldak merkezindeki dört özel eğitim

merkezinde 125 çocuk ve bunların anne-baba-normal kardeşleri ile gerçekleştirilen araştırmada aile

işlevselliğinin değerlendirilip kardeş ilişkileri ve kardeş problemlerine etkisinin incelenmesi

amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri; Genel Bilgi Formu, Kardeş Problemleri Anketi (KPA),

Schaeffer Kardeş Davranışı Değerlendirme Ölçeği (ŞKDDÖ)- Kardeş Formu ve Aile Değerlendirme

Ölçeği (ADÖ) kullanılmıştır.

Araştırmaya dahil edilen normal gelişim gösteren çocukların; %57.5’i kız ve %61.7’si 10-14 yaş

grubundadır. Engelli çocukların; %60.0’ı erkek ve 62.5’i 6-12 yaş grubunda, %47.5’i zihinsel engelli

ve %53.3’ü orta eğitim seviyesindeydi. Annelerin; %65.8’i 35-44 yaş, %66.7’si ilkokul mezunu ve

%94.2 ev hanımıydı. Babaların; %54.2’si 35-44 yaş, %39.2’si ilkokul ve %50.0’ı işçiydi. ADÖ-KPA

karşılaştırmalarında; problem çözme anne ve baba alt boyutu ve davranış kontrolü anne alt boyutu

hariç tüm boyutların puanları arttıkça KPA toplam puanı azalmaktadır. ŞKDDÖ-KPA

karşılaştırmalarında; nazik olma, birliktelik-ilgili olma ve empati alt boyutu puanları arttıkça KPA

toplam puanı artmakta, uzak durma-çekinme alt boyutu puanı arttıkça KPA toplam puanı

azalmaktadır. ADÖ-ŞKDDÖ karşılaştırmalarında; ADÖ alt boyutları ve ŞKDDÖ alt boyutları

arasında anlamlı ilişki bulundu.

Anahtar Sözcükler, Engellilik, Engelli Çocuk, Sağlıklı Adölesan, Kardeş İlişkileri, Aile İşlevselliği.

Page 103: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

103

ÖZET

Dilek Bayram, Çocuklarda Periferal Kanül Uygulaması Sırasında Kullanılan Damar

Görüntülemenin Ağrı ve Anksiyete Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2016.

Çocukların damar yapılarının küçük olması ve cilt altı yağ dokularının olmaması periferal kanül

uygulamalarını zorlaştırmakta ve birçok kez girişim yapılmasına neden olmaktadır. Bu çalışma; 9-12

yaş grubu çocuklarda damar görüntüleme cihazı kullanımının, damar erişimi ile çocukların ağrı ve

anksiyete üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma ön test- son test kontrol

gruplu deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık

Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları servisinde tedavi gören 9-12 yaş

grubu 1156 çocuk oluşturmuştur. Power analizine göre hesaplanan örneklem büyüklüğü kontrol

grubunda 40; deney grubunda 40 olmak üzere toplam 80 hasta çocuk üzerinde yapılmıştır. Örneklemi

oluşturan 80 çocuk deney ve kontrol gruplarına randomize olarak atanmıştır. Verilerin

toplanmasında; kişisel bilgi formu, yüz ifadeleri derecelendirme ölçeği, durumluluk kaygı ölçeği,

damar görüntüleme cihazı ve periferik kanül kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubuna işlem öncesi

durumluluk kaygı ölçeği uygulanmış olup işlem; deney grubuna damar görüntüleme cihazı ile kontrol

grubuna ise rutin uygulama ile gerçekleştirilmiştir. Her iki gruba işlem sırasında yüz ifadeleri

derecelendirme ölçeği uygulanmıştır. İşlem sonrası da her iki gruba durumluluk kaygı ölçeği

uygulanmıştır.

Yapılan istatistiksel analizlerde periferik kanül uygulaması esnasında çocukların ağrı hissetme

durumu (p=0.003<0.05), işlem süresi (p=0.000<0.05), işlem deneme sayısı (p=0.04<0.05) ve yüz

ifadeleri derecelendirme ölçeği puan ortalamaları (p=0.000<0.05) açısından deney ve kontrol grubu

arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0.05). Deney ve kontrol grubunu

oluşturan çocukların işlem öncesi durumluluk kaygı ölçeği puan ortalamaları açısından aralarında

fark bulunmazken (p=0.766>0,05), işlem sonrası durumluluk kaygı düzeyleri açısından deney ve

kontrol grubu arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır

(p=0.000<0.05). Deney grubundaki çocukların işlem sonrası durumluluk kaygı ölçeği puan

ortalaması (33.250±4.01), kontrol grubundaki çocukların işlem sonrası durumluluk kaygı ölçeği puan

ortalamasından vi

(37.420±4.51) daha düşük bulunmuştur. Sonuç olarak; periferal kanül uygulaması esnasında ağrı ve

anksiyete yaşayan çocuklarda damar görüntüleme cihazı kullanımının, bu ağrı ve anksiyeteyi

azalttığı, girişim süresini kısalttığı belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Okul çocuğu, Damar görüntüleme cihazı, Ağrı, Anksiyete

Page 104: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

104

ÖZET

Dilek Yıldırım Tank, Ameliyathane Hemşirelerinde Oje Kullanımının Cerrahi El Yıkama

Sonrası Bakteriyel Kolonizasyona Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2016.

Cerrahi alan enfeksiyonları morbiditeyi, mortaliteyi, hastanede yatış süresini ve hastane masraflarını

artırması bakımından cerrahinin çok önemli ve ciddi bir problemidir. Cerrahi alan enfeksiyonlarının

önlenmesinde ameliyathane çalışanlarının el yıkama uygulamalarının oldukça önemli olduğu

bilinmektedir.

Literartürde ameliyathane hemşirelerinin oje kullanımının el yıkama üzerine etkisi hakkında kesin

yargılara ulaşılamamıştır.

Bu araştırma; Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi Ameliyathane Ünitesi’nde 09.01.2015 –

15.07.2016 tarihleri arasında 18 yaş üstünde olan, elinde cilt irritasyonu ya da egzeması olmayan, son

iki hafta içerisinde antibiyotik kullanmamış olan, lateks alerjisi olmayan, ilk örnek alımından önceki

24 saat içerisinde cerrahi el yıkama uygulamamış olan 33 hemşire ile yapıldı. Araştırmaya katılanların

el florası üzerindeki bakteri kolonizasyonunu ölçmek için eldiven sıvı yöntemi (glove juice methodu)

kullanıldı. Veriler SPSS 16.0 programında tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin yanı sıra, Mann

Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi kullanıldı. Elde edilen bulgular 0.05 anlamlılık düzeyinde

yorumlandı.

Araştırmada, hemşirelerin cerrahi el yıkama sonrası oje sürülen ve oje sürülmeyen ellerinden alınan

örneklerdeki bakteri sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Hemşirelerin

demografik özellikleri ile bakteri sayıları arasında anlamlı bir farklılık görülmezken; en genç yaş

grubundakilerin, lisans mezunu olanların, 1-10 yıl meslekte ve ameliyathanede çalışanların, 2 mm’

den küçük tırnak uzunluğu olanların, düzenli nemlendirici kullananların ellerindeki ortalama bakteri

sayılarının daha yüksek olduğu saptandı. Bu bulgular doğrultusunda araştırma, taze sürülmüş ojenin

bakteriyel kolonizasyonda etkisi olmadığını gösterdi.

Anahtar Sözcükler: Hastane enfeksiyonu, el kontaminasyonu, cerrahi el yıkama, ameliyathane

hemşiresi, oje.

Page 105: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

105

ÖZET

Elif Erbay, Çocuklarda Periferik Damar Yolu Açma Girişimi Sırasında Yapılan Dikkati

Dağıtma Tekniğinin Ağrıyı Azaltmaya Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2016

Araştırma, 2-7 yaş arası çocuklarda periferik damar yolu açma girişimi sırasında çizgi film

izlettirilerek yapılan dikkati dağıtma tekniğinin ağrıya etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmış

randomize kontrollü deneysel çalışmadır.

Örneklemi 61 çocuk ve ebeveyni (30 kontrol, 31 deney grubu) oluşturmuştur.

Veriler; araştırmacı tarafından hazırlanan sosyo-demografik veri formu, FLACC Ağrı Değerlendirme

Skalası ve Hemşirelik Bakımından Memnuniyet Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 19.0

programı ile değerlendirilmiş; analizlerde ki kare testi, Student t testi, Mann-Whitney U testi, paired

samples t testi, Kruskall Wallis varyans analizi ve sayısal değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemek

için korelasyon analizi kullanılmıştır.

İşlem öncesinde ve sonrasında çocukların FLACC ağrı skalasından aldıkları puan ortalamaları

gruplar arası karşılaştırıldığında, işlem sonrası deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılık

bulunmuştur (p<0.05). Deney grubundaki çocukların kontrol grubundaki çocuklara göre işlem

sırasında daha az tepki gösterdiği belirlenmiştir (p=0.000). Memnuniyet ölçeği sonuçlarına göre

deney grubu ebeveynlerin memnuniyet düzeyi, kontrol grubundaki ebeveynlerden anlamlı şekilde

yüksek bulunmuştur (p=0.042). Çocuk yaşı ve FLACC puanları arasında negatif yönde anlamlı bir

ilişki olduğu saptanmıştır.

Periferik damar yolu açma girişimi sırasında çizgi film seyreden deney grubu çocukların, kontrol

grubu çocuklara göre algıladıkları ağrı daha azdır.

Anahtar Sözcükler; Çocuk, Damar yolu, Ağrı, Dikkat dağıtma

Page 106: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

106

ÖZET

Özgür Bahadır, Müzik Terapinin Cerrahi Uygulanan 6-12 Yaş Arası Çocuklarda Anksiyete,

Korku ve Ağrı Yönetimine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Araştırma; yarı deneysel olarak planlanıp, müzik terapinin cerrahi uygulanan çocuklarda anksiyete,

korku ve ağrı yönetimine etkisinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildi.

Araştırma 01.01.2016 – 19.08.2016 tarihleri arasında, BEÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma

Merkezi’nde yürütüldü. Araştırmanın evrenini belirtilen tarihler arasında B.E.Ü.

Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne operasyon amaçlı başvuran 6-12 yaş arası çocuklar

oluşturdu.

Çocuklara cerrahi uygulanan kliniklerde yarı deneysel yapılan bu çalışmada, vaka grubu (ameliyat

öncesinde müzik terapi yöntemi uygulanan çocuklar) ve kontrol grubu (ameliyat öncesinde servis

rutinleri ve sadece ölçeklerin uygulandığı çocuklar) olmak üzere iki grup belirlenmiş ve her bir grupta

en az 30 çocuk olmak üzere toplamda 60 çocuk ile çalışma yürütüldü.

Hastanede yatan çocuklar ile çalışmaya başlamadan önce ailelerinden gerekli izinler alındı. Verilerin

toplanmasında “Çocuklar İçin Anksiyete Duyarlılığı İndeksi (ÇADİ)”, “Tıbbi İşlemler

Korku Ölçeği”, Davranış Ağrı Değerlendirme Ölçeği (FLACC) ve Görsel Ağrı Skalası (VAS) ile

“Katılımcı Bilgi Formu” kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde; tanımlayıcı istatistiksel

metotların (Frekans, Yüzde, Ortalama, Standart sapma) yanı sıra normal dağılımın incelenmesi için

Kolmogorov - Smirnov dağılım testi kullanıldı.Veriler tablolarda sayı ve yüzdelerle belirtildi.

Ortalamalar ± standart sapmaları ile verildi.

Araştırmaya alınan çocuklar karşılaştırıldığında; vaka ve kontrol grupları arasında sosyo-demografik

açıdan aralarında istatiksel açıdan anlamlı fark olmayan birbirine benzer gruplar olduğu görüldü.

Vaka grubundaki hastalarda; ameliyattan servise döndükten sonra ve taburcu olmadan 30 dk önce

tıbbi işlemler ile ilgili genel korku düzeyleri, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu

(p<0.05). Ameliyat öncesi, ameliyat günü, ameliyattan sonra derlenme odasında tıbbi işlemler ile

ilgili genel korku düzeyleri açısından vaka ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmadı

(p>0.05).Vaka grubundaki hastalarda ameliyat öncesi, ameliyat günü ve taburcu olmadan 30 dk önce

ÇADİ Toplam AD düzeyleri, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05).

Ameliyattan sonra derlenme odasında, Ameliyattan servise döndükten sonra ÇADİ Toplam AD (

Anksiyete Duyarlılık) düzeyleri açısından vaka ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmadı

(p>0.05).

Page 107: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

107

Vaka grubundaki hastalarda ameliyattan sonra derlenme odasında VAS düzeyleri, kontrol grubuna

göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Ameliyattan servise döndükten sonra, taburcu olmadan 30 dk.

önce VAS bulguları açısından vaka ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).

Araştırmanın sonucunda; müzik terapi uygulanan deney grubundaki çocukların anksiyete, korku ve

ağrı ölçeklerinden aldıkları puan ortalamalarının, kontrol grubundaki çocuklara göre daha düşük

olduğu, bu durumun çocukların ve ebeveynlerin memnuniyetini arttırabileceği gözlendi. Bu

doğrultuda müzik terapi preoperatif anksiyet, korku ve postoperatif ağrıyı azaltmada etkili bir yöntem

olarak kliniklerde kullanılabileceği önerilmektedir.

Anahtar Sözcükler: Çocuk, Cerrahi İşlem, Anksiyete, Korku, Ağrı, Müzik terapi.

Page 108: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

108

ÖZET

Işın Alkan, Ninni Dinletmenin Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Bebekler Üzerine

Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları

Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2016.

Araştırma, yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan termde doğan bebeklere anne sesiyle ve yabancı

bir kişinin sesiyle dinletilen ninninin bebeğin saturasyon değerleri, kalp tepe atımı, solunum, ateş,

stres belirtileri, büyüme gelişmesine ve hastanede kalış süresine etkisi olup olmadığını incelemek

amacıyla deneysel bir tasarım olarak gerçekleştirildi. Araştırma verileri, Zonguldak Kadın Doğum

ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde, Eylül 2015 - Ocak 2016

tarihleri arasında yatan ve vaka seçim kriterlerine uyan 90 yenidoğan bebekten elde edildi.

Uygulama öncesinde aileler sözlü olarak bilgilendirilerek “yazılı onam formu” ve “bebeği tanıtıcı

bilgi formu” dolduruldu. Bakım öncesi ve bakım sonrası stres belirtileri, KTA, solunum, saturasyon

ve ateş “Bebek Tepki İzlem Formu”na araştırmacı tarafından kaydedildi. Veriler SPSS 18 paket

programı ile değerlendirildi.

Araştırma grubunu oluşturan bebekler incelendiğinde deney ve kontrol gruplarında büyüme

değerleri, ortalamalarında yatıştan taburcu olma tarihine kadar arasında istatistiksel olarak anlamlı

fark saptanmamıştır (p>0,05). Anne sesi ile ninni dinleyen gruptaki bebeklerin hastanede kalış

sürelerinin, yabancı sesi ile ninni dinleyen gruptan düşük olması istatistiksel olarak anlamlı

bulunmuştur (p<0,05). KTA, solunum ve ateş değerlerinin normal sınırlar içinde kaldığı gözlenirken

(p>0,05), stres ve relaksasyon düzeylerinde anlamlı farlılıklar gözlenmiştir (p<0,05). Sonuç

olarak,yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan bebeklere dinletilen anne sesi ve yabancı kişi sesi ile

dinletilen ninni müziğinin bebeklerin stres belirtilerinin azalmasında etkili olduğu, KTA, saturasyon,

solunum ve ateş değerlerinin normal sınırlar içinde kalmasında olumlu etkilerinin olduğu, hastanede

kalış sürelerinde anne sesi ile ninni dinletilen grupta azalma gözlenirken, büyüme ve gelişmelerine

etkisinin olmadığı belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler:Anne sesi, Ninni, Stres, Yenidoğan

Page 109: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

109

ÖZET

Tülay Başoğlu Namal, Devlet Hastanesinde Çalışan Hemşirelerde İş Kazalarının

Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim

Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak 2016.

Hastaneler hem çalışan sayısı hem de çalışma ortamı koşulları nedeniyle barındırdıkları risk faktörleri

yönünden iş kazalarının görece sık yaşandığı kuramlardır. Türkiye’de sağlık çalışanlarının

karşılaştıkları iş kazaları ile ilgili yeterli veri bulunmamaktadır. Hemşireler önemli bir sağlık çalışanı

grubunu oluşturmaktadır ve çalışma koşulları nedeniyle iş kazalarına maraz kalma riskleri fazladır.

Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi’nde tüm birimlerinde çalışan hemşirelerde iş kazalarının

değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada örnekleme gidilmeden, hastanede çalışan tüm

hemşirelere (322) ulaşılmaya çalışılmış, ancak evrenin %81.6’sı çalışmaya katılmıştır (n=263).

Katılımcılara 20 sorudan oluşan bir anket formu, yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır.

Çalışmada hemşirelerin %41.8’i iş kazası geçirmiştir, iğne batması %34.8, ampul kesiği %33.3, kan

ve vücut sıvılarıyla bulaş %16.4 olarak bulunmuştur. Kaza geçirilen servisler acil servis %23.8 ve

dâhili servisler %20.8 olarak bulunmuştur. Kazalarda kişisel koruyucu kullanım %64.6’dır. En sık

yaralanmanın görüldüğü bölge el ve el parmakları olup, Pazartesi ve Cuma günleri kazaların sık

olduğu günlerdir. 08:00-09:59, 10:00-11:59, 18:00-19:59 saatlerinde kazaya daha sık rastlanmıştır.

Hemşirelerde çalışma yılı arttıkça kaza sayısı azalmıştır. Hemşireler iş kazası açısından riskli bir

gruptur.

Hemşireler sık iş kazaları yaşamakta ve bunları bildirmemektedirler.

Anahtar Sözcükler: Hemşire, hastane, iş sağlığı ve güvenliği, iş kazası.

Page 110: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

110

ÖZET

Özden Kalaycı, Diyabetli Hastaların Ayak Bakımı ve Diyabetik Ayak Hakkındaki Bilgi, Tutum

ve Davranışlarının Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Diyabet, insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki defektler nedeniyle organizmanın karbonhidrat

(KH), yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik bir

metabolizma hastalığıdır. Diyabetiklerin hastaneye yatış nedenlerinin yaklaşık %50’si kronik

komplikasyonlardır ve bu durum yüksek tedavi maliyetleri ve artmış iş gücü kaybıyla

sonuçlanmaktadır. Diyabetik hastaların yaşam süre ve kalitesini belirleyen faktörlerden biri olan

diyabetik ayak ülserleri, diyabetik hastaların en sık hastaneye yatış ve cerrahi müdahale

sebeplerindendir. Diyabetik ayak, diyabette morbiditeyi etkileyen, tedavisi pahalı olan, sadece hasta

eğitimi ile önlenebilen önemli bir komplikasyondur. Diyabetli hastaların ayak bakımı konusunda

eğitilmesi alt ekstremite problemlerinin önlenmesinde önemli rol oynar.

Bu çalışma, diyabetli hastaların ayak bakımı ve diyabetik ayak konusundaki bilgi, tutum ve

davranışlarını saptamak ve hastalara yapılacak eğitim ihtiyacını ortaya koymak amacı ile yapılmıştır.

Kesitsel tipteki araştırmanın katılımcıları 20.07.2015-08.09.2015 tarihleri arasında Bülent Ecevit

Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Endokrinoloji Polikliniği’ne başvuran ve yine

aynı tarihlerde merkezin yataklı biriminde tedavi gören 150 gönüllü hastadan oluşmaktadır.

Katılımcıların 143’ü (%95,3) diyabetik koma yaşamıştır. Katılımcıların 75’inin (%50,0) ayak

bakımının önemli olduğunu düşündüğü saptanmıştır. Hastaların 106’sı (%70,7) ayaklarını her gün ya

da sıkça yıkadığını, 85’i (%56,7) ayaklarını her yıkamadan sonra ya da sıklıkla kuruladığını

belirtmiştir. Hastaların sadece 9’u (%6,0) her gün ya da sıklıkla ayakları için bakım kremi

kullandığını ifade etmiştir. Hastaların kullandıkları çorap ve ayakkabı türü genellikle (%56,7’si

pamuklu çorap, %76,0’sı topuksuz-düz ayakkabı kullanıyor) standartlara uyum gösterirken, tırnak

kesme biçimleri uyumsuzluk göstermektedir (%38,7’si yuvarlak-oval kesim). Hastaların yarıya

yakını (%46,0’sı) ayak enfeksiyonu yaşadığını bildirmiştir. Enfeksiyon yaşama durumlarının yanında

yine hastaların %48,7’ sinin her zaman yanma sorunu ve %36,7’ sinin genellikle çatlak-v

kuruluk durumu yaşadığı tespit edilmiştir. Eğitim seviyesi yüksek grubun ve ayak bakımı konusunda

daha önce herhangi bir kaynaktan bilgi alanların almayanlara göre ayak bakımının önemi konusunda

daha bilinçli olduğu tespit edilmiştir (hastaların 68’ i (%45,3) ayak bakımı konusunda bilgi almıştır).

Ayrıca ayak bakımı konusunda eğitim alan grubun ayak yıkama, kurulama ve kremle bakım

davranışları anlamlı yüksekti (%69,1’i sıklıkla ayaklarını yıkıyor, %57,4’ü sıklıkla kuruluyor,

%10,3’ü sıklıkla kremliyor). Yine eğitim seviyesi yüksek grupta ayakta ülserasyon yaşama durumu

daha azdı (lise ve üniversite/yükseklisans mezunlarının %100,0’ü ülserasyon sorunu

Page 111: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

111

yaşamamaktadır). Sigara kullananlarda kullanmayanlara göre ayakta ülserasyon ve his kaybı yaşama

durumunun daha fazla olduğu görülmüştür.

Diyabetin komplikasyonlarının önlenmesinde hasta uyumu, tedavi düzeni ve eğitim önemli

parametrelerdir. Diyabetin sık görülen komplikasyonlarından olan diyabetik ayak oluşma riskini

azaltabilmek için hastaları bu anlamda takip eden, değerlendiren ve olumlu davranış değişikliklerinin

oluşturulabilmesi için eğiten, koruyucu sağlık felsefesinin önemsendiği merkezlere ihtiyaç vardır.

Anahtar Sözcükler: Diyabet, Ayak Bakımı, Diyabetik Ayak, Bilgi ve Davranış

Page 112: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

112

ÖZET

Neslihan Akman, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalarının Hastalığa Psikososyal Uyumlarının

ve Bakım Verenlerin Yaşadığı Güçlükleri Belirlenmesi. Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Bu çalışma, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalarının hastalığa psikososyal uyumlarının ve bakım

verenlerin yaşadığı güçlüklerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma, 03 Mart 2014-03 Ağustos

2014 tarihleri arasında Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Göğüs

Hastalıkları Servisinde yatarak tedavi gören, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı tanısı almış 204

hasta ve yakını ile yürütülmüştür. Çalışmanın verileri, Anket Formu, Hastalığa Psikososyal Uyum-

Öz Bildirim Ölçeği (PAIS-SR) ve Bakım Verme Yükü Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen

verilerin değerlendirilmesinde, sayı ve yüzde değerleri, Shapiro-Wilk testi, Kruskal-Wallis Testi,

Mann-Whitney U Testi, Student T Testi kullanılmıştır. Ölçümler arasındaki ilişki korelasyon analizi

ile değerlendirilmiştir.

Hastaların yaş ortalaması 67.0±11.7’dir. Hastaların %80.4’ünün evli, %47.5’inin ilkokul mezunu,

%62.3’ünün maden emeklisi, %70.1’inin geliri giderinden az olduğu, %70.6’sının 21-40 yıl arasında

sigara kullandığı, %44.6’sının 11 yıl ve üzerinde Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı tanısının

olduğu ve %39.2’sinin Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığına ek olarak iki diğer kronik hastalığa

sahip olduğu, %88.2’sinin düzenli olarak sağlık kontrolünü yaptırdığı, %52.9’unun sağlığını çok

kötü-kötü algıladığı, %85.8’inin Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı nedeniyle hastaneye yatış

öyküsünün bulunduğu, %36.3’ünün yardımcı araç kullandığı ve %36.3’ünün günlük yaşam

aktivitelerini yardımla yapabildiği belirlenmiştir. Hastaların %90.7’sinin hastalığa uyumlarının kötü

olduğu, genel anlamda psikososyal uyumlarının olumsuz olduğu tespit edilmiştir.

Bakım verenlerin yaş ortalaması 43.5±7.9’dır. Bakım verenlerin %52’sinin erkek, %91.2’sinin evli,

%60.8’i ilkokul ve altında eğitim durumuna sahip olduğu, %46.6’sının sağlık durumunu iyi olarak

algıladıkları, %63.2’sinin kronik hastalığının bulunduğu, %38.2’sinin 11 ve üzeri yıldır hastaya

bakım verdiği, %99.0’ının ailevi sorumluluk nedeniyle bakım verdiği, %53.9’unun bakım sırasında

destek almadığı, %68.6’sının bakım nedeniyle yaşamının etkilendiği ve %29.4’ünün bakım verirken

güçlük yaşadığı belirlenmiştir.

Hastaların hastalığa psikososyal uyumları ile bakım verenlerin bakım yükü arasındaki ilişki

değerlendirildiğinde ise, hastaların psikososyal uyumu arttıkça bakım verenlerin yaşadığı yükün

azaldığı tespit edilmiştir (p<0.05).Araştırmadan elde edilen bilgiler doğrultusunda, hem kronik

hastalığa sahip hastaların hem de hastalara bakım verenlerin yaşam kalitelerinin gerçekçi bir şekilde

saptanması, günlük hayatta bağımsızlıklarının desteklenmesi ve arttırılması ve belirli aralıklarla veri

toplamaya devam edilmesi, hasta ve ailesine düzenli olarak ev ziyaretleri yapılması önerilmektedir.

Page 113: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

113

Anahtar Sözcükler: Kronik Hastalık, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), Hastalığa

Psikososyal Uyum, Bakım Veren, Bakım Verme Yükü.

Page 114: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

114

ÖZET

Sibel Altıntaş, Nöroşirurji Yoğun Bakım Hastalarında Uygulanan Derin ve Yüzeyel

Endotrakeal Aspirasyonun Hemodinamik Parametreler ve Ağrı Üzerine Etkileri. Bülent Ecevit

Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları

Hemşireliği Yüksek Lisans Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2016.

Ameliyat sonrası nöroşirurji hastalarında uygulanan endotrakeal entübasyon uygulaması ve mekanik

ventilasyon tedavi edici olmakla birlikte komplikasyon riskini artırmaktadır. Mekanik ventilatöre

bağlı nöroşirurji hastalarına uygulanan bakım hizmetlerinden, özellikle pozisyon verme ve derin

endotrakeal aspirasyon işlemi hastalarda kafa içi basıncının (KİBA) artmasına neden olabilmektedir.

Bu nedenle, derin ve yüzeyel endotrakeal aspirasyon uygulaması sırasında ve sonrasında hastanın

hemodinamik bulgularında oluşabilecek değişikliklerin yakından izlenmesi ve sonuçların

karşılaştırılarak değerlendirilmesi gereklidir.

Araştırma, ameliyat sonrası dönemde mekanik ventilatöre bağlı nöroşirurji hastalarında uygulanan

derin ve yüzeyel endotrakeal aspirasyon uygulamalarının arteriyel kan basıncı, kalp atım hızı, vücut

ısısı, solunum sayısı, oksijen satürasyon düzeyi ve ağrı üzerine etkilerini belirlemek amacıyla,

randomize kontrollü deneysel araştırma olarak gerçekleştirildi. Araştırmada, 01/09/2015-01/11/2016

tarihleri arasında açık sistem endotrakeal aspirasyon yöntemi ile 37 hastaya derin endotrakeal

aspirasyon, 37 hastaya yüzeyel endotrakeal aspirasyon uygulandı. Endotrakeal aspirasyon öncesi,

sonrası 1. dk, 5. dk ve 30. dk’ da hastaların arteriyel kan basınçları, kalp atım hızları, vücut ısısı,

solunum sayıları, SpO2 değerleri ve ağrı durumları değerlendirilerek karşılaştırıldı. Veriler, SPSS

16.0 programında tanımlayıcı istatiksel yöntemlerin yanı sıra bağımsız değişkenlerde t testi,

tekrarlayıcı ölçümlerde iki yönlü ANOVA ile değerlendirildi. Elde edilen bulgular 0.05 anlamlılık

düzeyinde yorumlandı.

Araştırmada; uygulanan derin ve yüzeyel endotrakeal aspirasyon yöntemleri arasında klinik ve

istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadığı, ancak endotrakeal aspirasyon uygulaması öncesi ve

uygulamadan 30 dk sonrası hastalardaki değerler karşılaştırıldığında; yüzeyel endotrakeal

aspirasyonun az farklarla derin endotrakeal aspirasyona göre hastaların sistolik ve diyastolik arteriyel

kan basınçlarında, kalp atım hızında daha az değişikliklere neden olduğu, oksijenasyon düzeyinde

daha

volumlu etkisinin gözlendiği, daha az travmatik olduğu ve hastada daha az ağrıya neden olduğu

belirlendi. Ayrıca derin endotrakeal aspirasyondan sonra 1. dk' da hastaların sistolik ve diyastolik

arteriyel kan basınçlarının, kalp atım hızlarının, solunum sayılarının ve deneyimledikleri ağrı

şiddetinin daha fazla arttığı da gözlemlendi.

Page 115: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

115

Anahtar Sözcükler: Endotrakeal aspirasyon, nöroşirurji, yoğun bakım, hemodinamik parametreler,

hemşire

Page 116: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

116

ÖZET

Candan Dalkılıç, Amitriptilinin Deneysel Akut ve Kronik İnflamasyon Modelleri Üzerine

Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı,

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Amitriptilin, inflamasyon fizyopatolojisinde etkili olan serotonerjik, adrenerjik, histaminerjik ve bazı

kolinerjik reseptörleri antagonize, sodyum, kalsiyum ve potasyum kanallarını bloke ettiği bildirilen

trisiklik bir antidepresandır.

Çalışmamızın amacı amitriptilinin sıçanlarda oluşturulan akut ve kronik inflamasyon modellerinde

anti-inflamatuvar etkilerini (AİE) araştırmaktır.

Çalışmamızda akut inflamasyon, sıçan pençe modelinde karragenin ve histamin ile oluşturuldu.

Sıçanların sağ arka ayak hacimleri ölçülerek, kontrol grubuna distile su, diğer gruplara diklofenak

sodyum ve amitriptilin (karragenin modelinde 5-10-20 mg/kg- histamin modelinde 10 mg/kg)

intraperitoneal uygulandı ve 30 dakika sonra, aynı ayaklarda % 1’lik karagenin veya % 0.1 ’lik

histamin ile inflamasyon oluşturuldu.

Karragenin inflamasyonunu takiben, 1 saat ara ile 5 kez, histamin inflamasyonunu takiben, 30 dakika

ara ile 6 kez hayvanların pençeleri ölçüldü. Amitriptilin gruplarının AİE’leri kontrol grubu pençe

ödemi artışlarına göre hesaplandı. Çalışmamızda, amitriptilinin kronik AİE’si, koton-pellet

granüloma testi ile değerlendirildi.

Amitriptilin, karragenin modelinde, sadece 10 mg/kg dozda 1. ve 2. saatlerde %52.56 ve 46.43’lük

AİE göstermiştir (p<0.05). Histamin modelinde ise, amitriptilin 30, 60, 90, 120 ve 150. dakikalarda

sırasıyla %46.23, 40.05, 43.34, 47.67 ve 52.94 oranlarında AİE sergilemiştir (p<0.050). Koton-pellet

granüloma testinde, amitriptilin uygulanan grupta pamuk bilyelerin yaş ağırlıklarında %26.62’lik,

kuru ağırlıklarında ise %31.09’luk anti-proliferatif etki tespit edilmiştir (p<0.05).

Sonuç olarak, amitriptilin akut ve kronik AİE göstermiştir. Akut AİE’si, inflamasyonun erken fazında

salınan bazı nöromediyatörlerin (özellikle histamin) inhibisyonuna bağlı olabilir. Kronik AİE’ye

sahip olması ise depresyonla seyreden bazı kronik inflamatuvar hastalıkların tedavilerinde yer

alabileceğini göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Amitriptilin, inflamasyon, histamin, karragenin, koton-pellet, sıçanlar.

Page 117: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

117

ÖZET

Fatma Göksu, Çocuklarda Venöz Kan Alımı Sırasında Kullanılan Sanal Gerçeklik Gözlüğünün

Hissedilen Ağrı Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Araştırma, kan alma işlemi sırasında sanal gerçeklik gözlüğü ile yapılan dikkati dağıtma tekniğinin

çocuğun ağrısını azaltmaya yönelik etkisini belirlemek amaçlı yapılan randomize kontrollü deneysel

bir çalışmadır.

Araştırmanın evrenini Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi

çocuk kan alma polikliniğine Mayıs 2016-Eylül 2016 tarihleri arasında gelen 6-10 yaş arası çocuklar

oluşturmuştur. Örnekleme 40’ı kontrol ve 40’ı deney grubu olmak üzere toplam 80 çocuk alınmıştır.

Çocukların ve ailelerin sosyodemografik özelliklerini belirlemek için Tanıtıcı Bilgi Formu,

çocukların işlem sırasında hissettikleri ağrı düzeyini değerlendirmek için Yüzler Ağrı Kıyaslama

Ölçeği ve Görsel Kıyaslama Ölçeği kullanılmıştır. Deney grubundaki çocuklara kan alma işlemi

süresince sanal gerçeklik gözlüğü ile video izletilmiştir. Verilerin değerlendirilmesi SPSS 19.0 paket

programıyla yapılmıştır.

Deney grubu çocukların işlem sonrası “Yüzler Ağrı Kıyaslama Ölçeğine” verdikleri puanın

ortalamasının 1.02±1.12, “Görsel Ağrı Kıyaslama Ölçeğine” verdikleri puanın ortalaması 1.87±1.97,

kontrol grubu çocukların ise “Yüzler Ağrı Kıyaslama Ölçeğine” verdikleri puanın ortalamasının

2.47±1.83, “Görsel Ağrı Kıyaslama Ölçeğine” verdikleri puanın ortalaması 4.17±3.16 olduğu

belirlenmiş, iki grup arasında ileri düzeyde anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p=0.0001 ve p=0.001).

Sonuç olarak kan alma işlemi sırasında çocuklarda ağrıyı azaltmada sanal gerçeklik gözlüğünün etkili

bir yöntem olduğu belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Ağrı, Dikkati başka yöne çekme, Kan alma, Çocuk, Sanal gerçeklik

Page 118: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

118

ÖZET

Derya Şahin, Gebelerin Anne Sütü Sağma Teknikleri ve Saklama Koşulları Hakkındaki Bilgi

Düzeylerinin Belirlenmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı

ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Bu çalışma; gebelerin anne sütü sağma teknikleri ve saklama koşulları hakkındaki bilgi düzeylerinin

belirlenmesi amacıyla yapılmış olup tanımlayıcı tipte bir çalışmadır.

Araştırma evrenini Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi

yüksek riskli gebe polikliniğine Mart 2016-Temmuz 2016 tarihleri arasında başvuran gebeler

oluşturmuştur. Örnekleme vaka alma kriterlerine uygun, çalışmaya katılmayı kabul eden 390 gebe

alınmıştır. Verilerin toplanmasında “Tanıtıcı Bilgi Formu” kullanılmış olup değerlendirilmesi SPSS

19.0 programıyla yapılmıştır.

Araştırmaya katılan gebelerin %74.6’sı anne sütü sağma tekniklerini duyduklarını ancak %74.1’i

anne sütünü sağmadığını; bu gebelerin %87.9’u sağılmış anne sütünün saklanabileceğini bildiklerini

ifade etmişlerdir. Doğum sonrası ilk altı ay içinde çalışan annelerde anne sütüyle besleme hakkında

eğitim alanların oranı, çalışmayan annelerden anlamlı derecede daha yüksek saptanmıştır (p=0.042).

Anne sütü ile beslemeye yönelik bilgi alma durumu ile gebelerin eğitim düzeyi arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.024). Eğitim seviyesi yüksek olan annelerin anne sütü ile

beslemeyi daha az tercih ettiği saptanmış olup buna karşın bu annelerin anne sütü ile beslemeye

yönelik daha fazla bilgi aldıkları belirlenmiştir.

Sonuç olarak yapılan hemşirelik yaklaşımlarında anne sütü ile beslenme, anne sütü sağma teknikleri

ve anne sütü saklama koşulları konusunda gebelere bilgilendirilme yapılmalı, anne sütünün

kullanılmasına yönelik özendirici girişimlerde bulunulmalıdır.

Anahtar Sözcükler: Anne sütü, Gebe, Anne sütü saklama koşulu, Anne sütü sağma tekniği, Bilgi

düzeyi

Page 119: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

119

ÖZET

Selda Türkmen Çoban, Zonguldak İl Merkezi’ndeki Çocuk Kliniklerinde Çalışan

Hemşirelerin, Çocuğun Bakımında Ebeveyn Katılımına Yönelik Tutumlarını Belirlemek.

Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Bu çalışma hastanede yatan çocuğun bakımına ebeveynlerin katılımı konusunda hemşirelerin

görüşlerini belirlemek amacı ile yapılmış tanımlayıcı bir çalışmadır.

Araştırma, 01 Ekim 2015- Ocak 2016 tarihleri arasında, Zonguldak il merkezinde bulunan Zonguldak

Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Zonguldak Kadın Doğum ve

Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde bulunan çocuk sağlığı ve hastalıkları kliniklerinde yapılmıştır.

Çalışmada örneklem seçimine gidilmemiş olup, 130 hemşire örneklemi oluşturmuştur. Veriler,

araştırmacılar tarafından hazırlanan hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerine yönelik Tanıtıcı

Bilgi Formu ve ‘Ebeveyn Katılımı Tutum Ölçeği’ (EKTÖ) ile toplanmıştır.

Çalışmadan elde edilen veriler SPSS 19.0 programı ile değerlendirilmiştir.

Analizlerde Student T testi, Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis varyans analizi kullanılmıştır.

Kruskal-Wallis varyans analizinde alt grupların ikişerli karşılaştırılması Bonferroni düzeltmeli Mann-

Whitney U testi ile yapılmıştır.

Çalışmamızda araştırmaya katılan hemşirelerin iş yaşamı özelliklerine göre EKTÖ puan ortalamaları

değerlendirildiğinde çalışılan hastane, klinik, klinikte çalışılan konum ve aile merkezli bakıma

yönelik bilgi alma durumu arasında anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir (p<0.05).

Anahtar Sözcükler: Çocuğun bakımına ebeveyn katılımı, Aile merkezli bakım, Hemşirelerin

görüşleri.

Page 120: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

120

ÖZET

Musa Kıran, Lesitinin Deneysel Mide Ülseri Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Lesitin ilaç ve gıda endüstrisinde kullanılan, bütün vücut hücrelerinin membranlarında yer alan ve

hücre membranına esneklik veren bir maddedir.

Çalışmamızda, sıçanlarda indometazin ile oluşturulan mide ülseri üzerine lesitinin etkisinin olup

olmadığını araştırdık.

Çalışma için sıçanlar 5 gruba ayrıldı. Birinci gruba distile su (10 ml/kg), 2. gruba lesitin (1200 mg/kg),

3.gruba lesitin (2400 mg/kg), 4. gruba famotidin (40 mg/kg) ve 5. gruba pantoprazol (40 mg/kg) oral

yolla uygulandıktan 30 dakika sonra, bütün gruplara indometazin (25 mg/kg- oral) verildi. 6 saat

sonra tiyopental sodyum (50 mg/kg) ile sıçanlar öldürülerek mideleri çıkarıldı, ülser indeksleri ve

grupların ülser inhibisyon oranları hesaplandı. Mide dokuları histopatolojik olarak da incelendi.

Çıkarılan mide dokuları değerlendirildiğinde; düşük doz lesitin (1200 mg/kg) grubundaki sıçanların

hepsinde, yüksek doz lesitin (2400 mg/kg) grubundaki sıçanların 7 tanesinde, famotidin grubundaki

sıçanların sadece 2 tanesinde ülserli alanlar gözlendi. Pantoprazol grubundaki sıçanların ise

hiçbirinde ülserli alanlar tespit edilmedi. Kontrol grubunun ülser indeksi % 6.75±0.81 ve buna göre

grupların (lesitin-I, lesitin-II, famotidin ve pantoprazol) ülser inhibisyon oranları sırasıyla % 45, %57,

%98 ve % 100 olarak hesaplandı, bu oranlar istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Lesitin mukozal

hiperemiyi her iki dozda azaltırken (p<0.05), gastrik erozyon üzerine sadece yüksek dozda olumlu

etkiler göstermiştir (p<0.05). Lesitinin PMNL ve MNL infiltrasyonunda yapmış olduğu azalmalar ise

istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Pantoprazol ve famotidin mukozal hiperemiyi, erozyonu,

PMNL ve MNL infiltrasyonunu belirgin bir şekilde azaltmışlardır.

Sonuç olarak lesitin, sıçanlarda indometazin ile oluşturulan mide hasarında kontrol grubu ile

karşılaştırıldığında hem makroskopik hem de histopatolojik olarak (hiperemi, gastrik erozyonu)

gastroprotektif etkiler göstermiştir.

Anahtar Sözcükler: Lesitin, İndometazin, Mide Ülseri, Sıçan.

Page 121: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

121

ÖZET

Musa Özsavran, Ergenlerde Duygusal Esnekliğin Arttırılmasında Bir Sanat Aktivitesinin

Etkisinin Değerlendirilmesi: Mandala. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Sanat aktiviteleri kaygı, stres, çatışma ve değersizlik gibi duygular yaşayan ergenin, dikkatini başka

yöne çekerek duygusal esnekliğini arttıran ve olumlu duygular yaşamasına yardımcı olan

faaliyetlerdir. Bu araştırmanın amacı, bir sanat aktivitesi yöntemi olan mandala çizme ve boyamanın

duygusal esnekliği arttırmaya etkisinin değerlendirilmesidir.

Araştırma deneysel bir çalışma olarak 1 Ocak- 31 Mayıs 2017 tarihleri arasında Zonguldak ilinde

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir lisenin 9.10. ve 11. sınıflarına devam eden ve araştırmaya

katılmayı kabul eden öğrenciler ile gerçekleştirilmiştir.

Araştırmanın yapıldığı lisenin 9., 10. ve 11.sınıfına devam eden 586 öğrenci evreni oluşturmuştur.

586 kişilik evrenden, bilinmeyen sıklıkla %5 olasılıkla ve %95 güven seviyesi ile en az kişiye (n=254)

ulaşılarak Öğrenci Bilgi Formu, Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (ÇGPSÖ-12), Ergenler

için Olumlu ve Olumsuz Yaşantı Ölçeği (OOYÖ) ve Çocuklar için Öz-yeterlik Ölçeği (ÇÖYÖ)

uygulanmıştır. Elde edilen ilk bulgular çerçevesinde düşük puan alanlardan 41 deney 41 kontrol

grubu atanarak araştırmanın girişimsel kısmı gerçekleştirilmiştir.

Araştırma bulgularına göre; ÇGPSÖ-12 ölçeği puanlarının her mandala seansı sonrası anlamlı

düzeyde artış gösterdiği belirlenmiştir (Uyg. öncesi 35.92±4.2; dördüncü seans: 43.17±7.7; p=0.000).

Dördüncü mandala uygulaması sonunda ÇGPSÖ-12’e göre ÇÖYÖ sosyal öz-yeterlik (r=0.402;

p=0.09), duygusal öz-yeterlik (r=0.192; p=0.22), genel öz-yeterlik (r=0.354; p=0.02), OOYÖ olumlu

yaşantı alt boyutu (r=0.402; p=0.09 ve OOYÖ (r=0.323; p=0.04) puanlarının arttığı saptanmıştır. Bu

bulgular çerçevesinde bir sanat aktivitesi olan mandala uygulamasının ergenlerin duygusal

esnekliğinin (psikolojik sağlamlığını) arttırılmasında etkili bir yöntem olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Sözcükler: Duygusal Esneklik, Ergenlik, Mandala, Öz-yeterlik

Page 122: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

122

ÖZET

Ayla Gündoğdu Karakaya, Yenidoğan Bebek Annelerine Verilen Presentasyon ve

Demonstrasyon Destekli Bebek Masajı Eğitiminin Etkinliğinin Değerlendirilmesi. Bülent

Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Yenidoğan dokunma sayesinde dış dünya ile iletişim kurarak çevresini tanır.

Dokunmanın terapötik uygulanması masajdır. Bebek masajı özel olarak bebeklere uygulanır, anne-

baba-bebek için faydalıdır. Bu çalışma, primipar annelere farklı öğretim yöntemleri kullanılarak

verilen bebek masajı eğitimin etkinliğinin değerlendirilmesi amacıyla yarı deneysel ön test-son test

çalışması olarak yapılmıştır.

Araştırmanın evrenini Karadeniz Ereğli Devlet Hastanesi Kadın Doğum ve Yenidoğan Yoğun Bakım

Servisinde yatan 400 primipar anne oluşturmuştur. 192 primipar anne evren olarak belirlenmiş ve

örneklem seçim kriterlerine uyulmuştur. Verilerin toplanmasında; Kişisel Bilgi Formu, Masaj Bilgisi

Değerlendirme Ön Test- Son Test Formu kullanılmıştır. Annelere kişisel bilgi formu ve ön test

uygulanmış, video gösterimi ve araştırmacı tarafından maket üzerinde masaj uygulaması yapılmıştır.

Devamında annelere maket üzerinde masaj uygulamasını yaptırılmış ve araştırmacı tarafından masaj

evrelerini bilme, doğru şekilde uygulama durumu son test formuna kayıt edilmiştir. Bebek masajı

eğitimi öncesi annelerin %41’inin (n= 79) bebeğine masaj yapabileceği, %93.8’inin (n=180) bebek

masajı yapma konusunda kendisini yeterli hissetmediği belirlenmiştir. Eğitim sonrası annelerin masaj

öncesi hazırlık (p=0.000), masaj sırasında doğru teknikle masajı uygulayabilme(p=0.000), masaj

sonrası bebeği uygun şekilde rahatlatmayı bilme düzeyinin yapabilme düzeyine göre anlamlı olarak

yükseldiği saptanmıştır (p=0.000). Sonuç olarak; masaj bilgisini arttırmak için annelere verilen

eğitimin etkin olduğu, farklı öğretim teknikleri kullanılarak eğitimin etkinliğinin arttığı belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Anne, Bebek Masajı, Eğitim, Yenidoğan

Page 123: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

123

ÖZET

Serap Demirel, Hastanede Yatan Çocukların Tıbbi İşlemlere Yönelik Korkularını Azaltmada

Verilen Eğitimin Etkisinin İncelenmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Çocukların hastaneye yatışlarında tıbbi işlem korkusuna bağlı olarak tedavi sürecini reddetme, içe

kapanma, cezalandırıldığını düşünme, hastanede kalış süresinde artma ve yetişkinlikte de devam eden

korkular gözlenebilir. Araştırmanın amacı; çocuk servislerinde tedavi görmekte olan 7-14 yaş

aralığındaki çocukların tıbbi işlemlere yönelik korkularını azaltmada verilen eğitimin etkisini

incelemektir.

Araştırma ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini,

Afyonkarahisar Devlet Hastanesi çocuk servislerinde tedavi gören 7- 14 yaş grubu 2289 çocuk

oluşturmuştur. Power analizine göre hesaplanan örneklem büyüklüğü deney grubunda 45; kontrol

grubunda 45 toplam 90 çocuk üzerinde yapılmıştır. Verilerin toplanmasında; tanımlayıcı bilgi formu

(TBF), tıbbi işlem korku ölçeği (TİKÖ), eğitim videoları, eğitim broşürü ve eğitim maketi

kullanılmıştır. Arştırmanın uygulama aşamasında deney grubuna eğitim programı uygulanmış kontrol

grubuna ise rutin yatış eğitimi verilmiştir. Araştırmaya katılan çocukların %68.9’ unun 7-10 yaş

grubunda olduğu saptanmıştır. Deney ve kontrol grubundaki çocukların eğitim sonrası TİKÖ toplam

puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır (p<0.001).Deney

ve kontrol grubundaki çocukların eğitim sonrası TİKÖ alt boyutlarının işlemsel maddeler, çevresel

maddeler, kişisel maddeler ve kişilerarası maddelere ait elde edilen puan ortalamaları açısından

istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu saptanmıştır (p<0.001).Sonuç olarak; hastaneye yatan

çocuklara verilen eğitim programının tıbbı işlem korkusunu ileri düzeyde azalttığı belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Tıbbi işlem korkusu, Okul çocuğu, Hastane, Hemşire

Page 124: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

124

ÖZET

Pelin Tuncer Çoban, Varis Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve Ameliyat Sonrası

Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği Yüksek Lisans Programı, Yüksek

Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Varis problemi, bireylerde görsel sorun oluşturmanın yanı sıra; bireylerin günlük yaşam aktivitelerini

yerine getirmelerine de engel olmakta ve yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir.

Günümüzde, varis tedavisinde minimal invaziv işlemler sıklıkla kullanılmakta ve bireylerin yaşam

kalitelerini olumlu yönde etkilemektedirler.

Araştırma, varis problemi olan hastaların minimal invaziv işlem öncesi ve sonrası yaşam

kalitelerindeki değişimi belirlemek amacıyla, kesitsel tipte bir araştırma olarak gerçekleştirildi.

Araştırma, 16.05.2016-30.03.2017 tarihleri arasında minimal invaziv işlemler ile ameliyat olan 150

hastanın ameliyat öncesi ve sonrası yaşam kaliteleri değerlendirilerek karşılaştırıldı. Veriler, SPSS

22.0 programında hastaların sosyo-demografik ve klinik özelliklerinin incelenmesinin (Frekans,

Yüzde, Ortalama, Standart Sapma) yanı sıra normal dağılımın incelenmesi için de Kolmogorov -

Smirnov dağılım testi kullandı. İki grup arasında, niceliksel verilerin karşılaştırılmasında Mann

Whitney U testi kullanıldı. İkiden fazla grup arasında, normal dağılım göstermeyen parametrelerin

karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden olan grubun tespitinde Mann Whitney U

testi kullanıldı.

Wilcoxon işaret testi, iki grup arasında parametrelerin karşılaştırmalarında kullanıldı. Elde edilen

bulgular 0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi.

Araştırmada, kadınlarda, 51-60 yaş arası bireylerde, BKİ>30 olan bireylerde, gebelik öyküsü olan

bireylerde varis görülme oranının daha yüksek olduğu ve yaşam kalitesi düzeylerinin daha düşük

olduğu saptandı. Ayrıca minimal invaziv işlemler ile ameliyat olan hastalarda; ameliyat sonrası

hastalığın klinik şiddetinin azaldığı ve yaşam kalitesinin olumlu yönde düzeldiği gözlemlendi.

Anahtar Sözcükler: Venöz yetmezlik, Yaşam kalitesi, Varis, Hemşirelik bakımı, Varis çorabı

Page 125: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

125

ÖZET

Sevda Doğru, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine Prematüre Bebeği Yatan Ebeveynlere

Verilen Yatış Eğitiminin Stres Düzeylerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2017.

Bu çalışma, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’ne (YDYBÜ) prematüre bebeği yatan ebeveynlerin

stres düzeylerini azaltmaya yönelik verilen yatış eğitiminin etkinliğini değerlendirmek amacı ile yarı

deneysel tipte planlanmış olup, ön test (eğitim öncesi) son test (eğitim sonrası) tek gruplu bir

araştırma olarak yapılmıştır. Eğitim öncesi ebeveynlerin onamları alındıktan sonra bebeğini ilk kez

görmesi sağlanmış ve ebeveynlere “YDYBÜ Anne-Baba Stres Ölçeği” uygulanmıştır. Uygulama

aşamasında “YDYBÜ Ebeveynlere Yatış Eğitimi Kitapçığı” eşliğinde ebeveynlere eğitim verilmiş

ve eğitim sonunda kitapçık ebeveyne teslim edilmiştir. Eğitim sonrası aşamada ise tekrar ebeveynlere

“YDYBÜ Anne-Baba Stres Ölçeği” uygulanmıştır.

Araştırmaya katılan ebeveynlerin Anne-Baba Stres Ölçeği ve alt gruplarının puan ortalamaları

incelendiğinde; 1. ve 2. değerlendirmede, eğitim öncesi ve sonrası Anne-Baba Stres Ölçeği toplam

puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır (p<0.05). 1. ve 2.

değerlendirmede eğitim öncesi ve eğitim sonrası ölçeğin “Bebeğin Görünümü ve Davranışları” ile

“Bebekle İlişki ve Anne Baba Rolü” alt boyutları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür (p<0.05). Ancak 1. ve 2. değerlendirmede, eğitim öncesi ve

sonrası “Görüntü ve Sesler” alt boyutunda puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir

farklılık görülmemiştir (p>0.05). Sonuç olarak; YDYBÜ’ne prematüre bebeği yatan ebeveynlerin

stres düzeylerini azaltmak için verilen yatış eğitiminin ebeveynlerin stresini azalttığı sonucuna

varılmıştır.

Anahtar Sözcükler: Prematüre bebek, Yenidoğan yoğun bakım, Yatış eğitimi, Ebeveyn, Stres

Page 126: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

126

ÖZET

Necmi Keskin, Farklı El Tercihi Olan Bireylerde Üst Ekstremite Kompozisyonu ile

Fonksiyonları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Anatomi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak 2017.

İnsanların el tercihlerinde ağırlıklı olarak sağ ya da sol el baskın olarak kullanılmaktadır. El tercihi,

taraf tercihinin saptanmasında çok yaygın kullanılan bir değerlendirmedir ve ellerin asimetrik

kullanımını yansıtmaktadır. Nöropsikolojik araştırmaların çoğunda ve asimetrilerin insan davranışları

üzerindeki etkisinin araştırmasında el tercihinin değerlendirilmesi standart bir prosedürdür. Bu

çalışmamızda biz de farklı el tercihi olan bireylerde baskın olan ve baskın olmayan taraf arasındaki

fonksiyonel ve yapısal farklılığı ortaya koymak amacıyla el ve parmak kavrama kuvvetleri ile üst

ekstremitenin segmental vücut kompozisyonunu araştırmayı amaçladık.

Araştırmamızda, 18-25 yaş arası 172 (68 solak, 104 sağlak) Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Diş Hekimliği Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü ve Hemşirelik Bölümü öğrencilerine

cinsiyet farkı gözeterek dominant ve dominant olmayan ektremiteleri belirlendi ve üzerine bazı

antropometrik ölçümler, el kavrama, parmak kavrama ve biyoelektriksel empedans analizi yöntemi

ile vücut kitle endeksleri alındı. Bunun sonucunda da grubunun yapısal ve fonksiyonel özellikleri

üzerinde karşılaştırmalar yapıldı.

El kavrama kuvveti anahtar parmak kavrama kuvveti ve cımbız parmak kavrama kuvveti arasında

kolun yağ oranı arttıkça kavrama kuvvetlerinin azaldığı, kolun yağsız kütlesi ve kolun tahmini kas

kütlesinin arttıkça kavrama kuvvetinin arttığını bulduk. Sağlakların dominant ve nondominant elleri

arasında cımbız parmak kavrama kuvveti açısından anlamlı bir fark bulduk (p<0,05). Ancak

solaklarda bu fark saptanmadı (p>0,05). Ayrıca sağlakların dominant elleri ile nondominant elleri

arasında el kavrama kuvveti bakımından benzer çalışmaların aksine anlamlı bir fark bulamadık

(p>0,05). Bu araştırmada, Biyoelektriksel İmpedans Analizi Yöntemi ve el kavrama kuvveti, parmak

kavrama kuvvetleri ile el tercihi arasındaki ilişki incelenmiş olup, elde ettiğimiz verilerin gelecekte

yapılabilecek araştırmalara yol gösterici olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Vücut Kompozisyonu, El Kavrama Kuvveti, Anahtar Parmak Kavrama

Kuvveti, Cımbız Parmak Kavrama Kuvveti, Üst Ekstremite

Page 127: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

127

ÖZET

Hülya Ertop, Özel Sektör Maden İşçilerinde İşyeri Ortam Faktörlerinin Anksiyete Düzeyi

Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi Halk Sağlığı Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak 2017.

Madencilik sektörü doğası gereği birçok risk faktörünü bünyesinde barındırmaktadır.

Bu nedenle bilgi, tecrübe, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren ağır şartlara sahip bir iş koludur.

Madencilik sektörünün özel sektör aracılığı ile yürütülmesinden kaynaklı riskler de olabileceği göz

önünde bulundurulmalıdır. İşçiler çalışma ortamından kaynaklı birçok problem ile karşı karşıya

kalmaktadır. Bu kesitsel çalışma Özel Akkurt Maden işletmesinde bulunan işyeri ortam faktörlerinin

işçilerde oluşturduğu anksiyete düzeyine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

İşçilerin %13.8’sinda minimal üzeri anksiyete saptanmıştır. Anksiyete düzeyi üzerine aydınlatma,

ortamın nem düzeyi, çalışılan ortamın güvenli ve sağlıklı bir ortam olmaması, yeterli sağlık ve

güvenlik tedbirinin alınmaması, bedensel ve ruhsal anlamda aşırı iş yükü, geçim sıkıntısı yaşama,

aldıkları eğitime ve yeteneklerime uygun bir işte çalışmamak, hata yapma korkusu yaşamak ortam

faktörlerinin anlamlı etkisinin olduğu, titreşim, gürültü, sıcaklık, her an kazaya uğrama düşüncesi,

sağlığın geri dönüşümsüz olarak etkilenmesi, toz düzeyi, havalandırma yeterliliği, ergonomik

faktörler, işten çıkarılma düşüncesi, işçilerin görüşü alınmadan işleri ile ilgili değişiklik yapılması,

yapılan iş karşılığında hak ettiği ücreti almak, özel yaşamdaki sorunlar, yönetici ve iş arkadaşları ile

ilişkiler, yasal düzenlemeler, sosyal güvence konusunda endişelerin varlığının ise anksiyete düzeyi

üzerine anlamlı etkisinin olmadığı tespit edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Kömür madenciliği, İşyeri ortam faktörleri, İşçi Sağlığı

Page 128: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

128

ÖZET

Aylin Kurt, Çocuklarda Postoperatif Ağrının Giderilmesinde Dikkati Başka Yöne Çekme

Tekniklerinin (Parmak Kukla Oyunları) Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2017.

Oyun, hastanede çocuğun stres yaratan olaylar ile baş edebilmesi ve ev ile hastane arasında bağ

kurarak atravmatik bakım verilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu araştırma, Doğu Ontario

Çocuk Hastanesi Çocuklarda Postoperatif Ağrı Ölçeği’nin (DOÇHÇPAÖ) Türkçe uyarlamasını

yapmak ve çocuklarda postoperatif ağrının giderilmesinde dikkati başka yöne çekme tekniklerinin

(parmak kukla oyunları) etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

İlk aşamada, Zonguldak Kadın doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastenesi’nde Nisan-Haziran 2016

arasında DOÇHÇPAÖ Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması gerçekleştirilmiştir. Ön uygulamada

20, ölçeğin uygulanmasında 60 çocuk ile çalışılmıştır. Güvenirlik için bağımsız gözlemciler

(araştırmacı-hemşire) arası uyum ve paralel form (DOÇHÇPAÖ–Wong Baker Ölçeği) güvenirliğine

bakılarak yüksek korelasyon oranları elde edilmiştir (%98.6,%94.8) (%94.4,%94.1). Geçerlik için

yapılan faktör analizleri, kabul edilebilir seviyedeydi. Cronbach alfa değeri 0.912 olarak tespit

edilmiş ve ölçeğin güvenirliği ve geçerliği sağlanmıştır.

İkinci aşamada, günübirlik cerrahi müdahale geçiren bir çocuğun ağrısının kukla oyunu ile

azaltılabilme ve ebeveynlerin bu durumdan memnuniyet durumlarını belirlemek için girişimde

bulunulmuştur. Bu aşama, aynı hastanede Haziran-Ağustos 2016 arasında ameliyat olan 90 çocuk ile

yapılmıştır. Çocuklar; kontrol (rutin tedavi), deney 1 (hemşirenin kukla oyunu oynadığı) ve deney 2

(ebeveynin kukla oyunu oynadığı) grubuna randomize atanmıştır. Müdahale sonrası çocuklara

DOÇHÇPAÖ, ebeveynlere PedsQL Sağlık Bakımı Ebeveyn Memnuniyet Ölçeği Versiyon 3.0

uygulanmıştır. Kontrol grubundaki çocukların ağrısı deney 1 ve deney 2 grubundakilerden yüksek

bulunmuştur (p=0.000<0.05). Kontrol grubundaki ebeveynlerin memnuniyeti, deney 1 ve deney 2

grubundakilerden düşük bulunmuştur (p=0.00<0.05). Bu bulgular, parmak kukla oyununun

çocuklarda postoperatif ağrının giderilmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Çocuk cerrahisi, Postoperatif ağrı, Ağrı Yönetimi, Dikkati başka yöne çekme,

Kukla oyunu

Page 129: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

129

ÖZET

Meryem Ergenç, Melatoninin Diabetik Sıçanlarda Depresyon Benzeri Davranış ve AGE

Düzeylerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim

Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2018.

Diyabette depresyon ve anksiyete gibi nöropsikiyatrik hastalıklar sıklıkla gözlenmektedir. Çeşitli

çalışmalarda depresyon ve anskiyete ile ilişkili beyin alanları olan hipokampüs ve prefrontal korteks

(PFC)’de advanced glycation end product (AGE) düzeylerinin arttığı gösterilmiştir. Amacımız

diyabetik sıçanlarda antioksidan ve antiinflamatuar etkileri bilinen melatoninin anksiyete ve

depresyon benzeri davranış ile hipokampüs ve PFC’de AGE ve S100 kalsiyum bağlayıcı protein B

(S100B) düzeyleri üzerine etkisini incelemektir. Çalışmamızda 36 adet erkek Wistar-Albino cinsi

sıçan kullanıldı ve streptozotosin (STZ) (60 mg / kg) ile diyabet oluşturulduktan sonra 4 hafta süre

ile melatonin (10mg/kg) uygulandı. Hayvanlar; 1) diyabet+melatonin uygulanan grup (n:10), 2)

diyabetik kontrol (n:10), 3) normoglisemik kontrol (n:8), 4) normoglisemik+ melatonin uygulanan

grup (n:8) olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Tüm gruplara, elevated plus maze (EPM) testi ve zorlu

yüzme testi (FST) uygulanarak anksiyete ve depresyon benzeri davranışları test edildi. AGE ve

S100B düzeyleri alınan hipokampüs ve PFC örneklerinden ELISA ile ölçüldü. Gruplar arasındaki

farklar Kruskal-Wallis ile, ardından post-hoc Bonferroni testi ile gruplar içindeki farklar

değerlendirildi. Davranış testlerinin sonuçlarına göre diyabetik sıçanlarda anksiyete ve depresyon

benzeri davranışların arttığı fakat melatonin uygulanan diyabetik sıçanlarda her iki davranışın da

azaldığı görülmüştür.

Çalışmamızda diyabetle PFC’de ve hipokampüste AGE düzeylerinin arttığı, S100B içeriğinin ise

azaldığı görülmüştür. Diyabette melatonin uygulaması ile bu alanlardaki AGE düzeylerini azalttığı

ve S100B seviyelerinin ise korunduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, diyabet ile ilgili davranış

değişiklikleri melatonin ile engellenebilmiştir. Melatoninin antidepresan ve anksiyolitik etkilerini

beyin dokularında AGE düzeylerini düşürerek ve S100B düzeylerini koruyarak oluşturduğu ilk kez

çalışmamızda gösterildi.

Anahtar Sözcükler: Diyabet, AGE, S100B, Depresyon benzeri davranış, Anksiyete benzeri

davranış, Melatonin

Page 130: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

130

ÖZET

Gaye Erdoğan, 1-7 Yaş Arasındaki Çocuklarda Ameliyat Sonrası Ağrının Ebeveyn, Hemşire

ve Bağımsız Bir Gözlemci Tarafından Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hemşireliği Hastalıkları Hemşireliği

Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2018.

Araştırma, Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Çocuk Cerrahisi Kliniği’nde 1-7 yaş arasındaki çocuklarda ameliyat sonrası ağrının; ebeveyn,

hemşire ve bağımsız bir gözlemci tarafından değerlendirilmesindeki farklılıkları karşılaştırmak

amacıyla kesitsel tipte tanımlayıcı olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 236 çocuk

hasta oluşturmuştur.

Veriler, 01.04.2016 ve 01.10.2016 tarihleri arasında; “Çocuk Bilgi Formu”, “Ebeveyn Bilgi Formu”,

“Hemşire Bilgi Formu”, ağrı şiddetini belirlemeye yönelik “Sayısal Derecelendirme Ölçeği (NRS=

Numering Rating Scale)” ve “Wong-Baker Yüzler Ağrı Derecelendirme Ölçeği” ile toplanmıştır.

Araştırmanın uygulanabilmesi için Bülent Ecevit Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu

Başkanlığı’ndan ve Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nden yazılı izin alınmıştır. Araştırmanın yürütüldüğü Çocuk Cerrahisi Kliniği’nde görevli

hekim ve hemşirelere araştırmanın içeriği hakkında bilgi verilmiş ve onamları alınmıştır. Örnekleme

dahil edilecek çocuk hastaların ebeveynlerinden “Bilgilendirilmiş Olur Formu” doğrultusunda;

araştırmanın amacı, uygulanışı, istedikleri zaman araştırmadan çekilebilecekleri, araştırmanın

kendilerine zarar vermeyeceği konusunda bilgilendirilerek izinleri alınmıştır.

Araştırmada verilerin değerlendirilmesinde, SPSS 18.0 istatistik analiz paket programı kullanılmıştır.

Veriler, tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin yanı sıra dağılım ölçülerinden standart sapma, iki

bağımsız grubun ağrı puanlarının karşılaştırılmasında bağımsız değişkenlerde t testi, üç ve üzeri

bağımsız grubun ağrı puanlarının karşılaştırılmasında tek yönlü ANOVA, Kruskal Wallis testi ve

sınıf içi korelasyon katsayısı ile değerlendirilmiştir.

Araştırmada, ameliyat olan çocuk hastaların, ameliyat sonrası servise ilk kabulü sırasında Sayısal

Derecelendirme Ölçeği’ne göre; ebeveyn, hemşire ve bağımsız gözlemcinin ağrı puanlama skorları

0.676 sınıf içi korelasyon katsayısı ile uyumsuz bulunmuştur (p<0.05). Çocuk hastanın ameliyat

sonrası servise kabulünden iki saat v

sonra ise ebeveyn, hemşire ve bağımsız gözlemci arasındaki ağrı puanlama skorları 0.702 sınıf içi

korelasyon katsayısı ile iyi düzeyde uyumlu bulunmuştur (p<0.05).

Araştırmada, Wong-Baker Yüzler Ağrı Derecelendirme Ölçeği’ne göre; ebeveyn, hemşire ve

bağımsız gözlemci arasındaki çocuğun ağrısını değerlendirmede, servise ilk kabul sırasında (0.696

Page 131: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

131

sınıf içi korelasyon katsayısı) ve servise kabulden iki saat sonrasında (0.684 sınıf içi korelasyon

katsayısı) verilen ağrı puanlama skorları uyumsuz olarak saptanmıştır (p<0.05).

Sonuç olarak, ameliyat sonrası çocuk hastalardaki ağrı düzeyini ebeveynlerin hemşire ve bağımsız

gözlemciye göre daha yüksek bulduğu saptanmıştır. Bu araştırma ile ebeveynlerin, hemşirelerin ve

bağımsız gözlemcinin çocuklardaki ağrı ve ağrı yönetimi konusunda eğitimlerle bilgilerinin

güçlendirilmesi gerektiği belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Ağrı değerlendirme, Ameliyat sonrası ağrı, Çocuk hasta, Ebeveyn, Hemşire.

Page 132: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

132

ÖZET

Feyza Taşdemir, Meme Cerrahisi Öncesi Gece Uykusu Özelliklerinin Ameliyat Sonrası Ağrıya

Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Ana Bilim Dalı

Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Programı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017.

Bu araştırma, meme ameliyatı öncesi hastaların uyku özelliklerinin ameliyat sonrası ağrıyla ilişkisini

incelenmesi amacıyla yürütüldü.

Araştırma tanımlayıcı olarak, Mayıs 2016- Mayıs 2017 tarihleri arasında Bülent Ecevit Üniversitesi

Sağlık Uyulama Araştırma Merkezi genel cerrahi kliniğinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini,

araştırmaya katılmayı kabul eden, ilk defa meme ameliyatı olması planlanan ve olasılıksız rastlantısal

örnekleme yöntemi ile seçilen 30 hasta oluşturdu. Bülent Ecevit Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik

Kurulu’ndan ve Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uyulama Araştırma Merkezi Müdürlüğünden

yazılı izin alındı. Veriler hasta tanıtım formu, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ve Kısa Ağrı

Envanteri kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemiyle toplandı. Uykuya ilişkin veriler ise aktigrafi

yöntemi ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde kategorik değişkenlere ait tanımlayıcı

istatistikler frekans ve yüzde, sürekli değişkenler ortalama ve standart sapma ile verilmiştir. Normal

dağılım göstermeyen sürekli değişkenler arasındaki ilişki Spearman korelasyon ve kısmi korelasyon

analizi ile incelenmiştir.

Hastaların Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi toplam puan ortalaması 3.70±1.57 olduğu, ameliyattan

önceki gece uyku etkinliğinin (%) ortalama 87.97±3.35, yatakta kalma sürelerinin 228±89.05 dakika

(3 saat 48 dakika±1 saat 29 dakika) , uyku sürelerinin ise 199±85.36 dakika (3 saat 19 dakika± 1 saat

25 dakika) olduğu saptandı.

Hastaların uyku etkinliği, yatakta kalma ve uyku süreleri ile ameliyat sonrası ağrı puan ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı.

Sonuç olarak meme ameliyatı öncesi gece uykusu ve özelliklerinin ameliyat sonrası ağrı düzeyi ile

arasında ilişki olmadığı saptandı.

Anahtar Sözcükler: Uyku, Ameliyat sonrası ağrı, Meme cerrahi

Page 133: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

133

ÖZET

Sercan Zor, Hastaların Meme Ameliyatı Sonrası İlk 24 Saat Uyku Özelliklerinin Aktigrafi

Yöntemi İle Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Hemşirelik Ana Bilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2017.

Bu araştırma, hastaların meme ameliyatı sonrası ilk 24 saat uyku özelliklerinin aktigrafi yöntemi ile

değerlendirilmesi amacıyla yürütüldü.

Araştırma tanımlayıcı olarak, Mayıs 2016- Mayıs 2017 tarihleri arasında Bülent Ecevit Üniversitesi

Sağlık Uyulama Araştırma Merkezi genel cerrahi kliniğinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini,

araştırmaya katılmayı kabul eden, ilk defa meme ameliyatı geçiren ve olasılıksız rastlantısal

örnekleme yöntemi ile seçilen 35 hasta oluşturdu. Bülent Ecevit Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik

Kurulu’ndan ve Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uyulama Araştırma Merkezi Müdürlüğünden

yazılı izin alındı. Veriler Veri Toplama Formu, Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi ve Uyku Düzenini

Etkileyen Etmenler Formu kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemiyle toplandı. Ameliyat sonrası

uykuya ilişkin veriler ise aktigrafi yöntemi ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde kategorik

değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler frekans ve yüzde, sürekli değişkenler ortalama ve standart

sapma ile verilmiştir. Normal dağılım göstermeyen sürekli değişkenler arası ilişki Spearman

korelasyon ve kısmi korelasyon analizi ile incelenmiştir.

Hastaların Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi toplam puan ortalaması 3.82±1.74 olduğu, gece uyku

etkinliğinin (%) ortalama 88.59±3.84, yatakta kalma sürelerinin 201.60±80.71 dakika, uyku

sürelerinin ise 183.00±70.43 dakika olduğu saptandı.

Hastaların Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formundan en az 77 en fazla 119 puan aldıkları ve

ortalama puanın 88.74±7.81 olduğu belirlendi.

Sonuç olarak meme ameliyatı sonrası hastaların uyku özelliklerinin etkilendiği ve uyku sürelerinin

azaldığı saptandı.

Anahtar Sözcükler: Uyku, Ameliyat sonrası, Hemşirelik

Page 134: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

134

ÖZET

Bircan Taşçı, Miadında Doğan Bebeklerde Anne Sütü Kokusunun Sakinleştirici Etkisi. Bülent

Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği

Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2018.

Araştırma, yenidoğanlarda topuk kanı alınmasına bağlı ortaya çıkan akut ağrıyı azaltmada anne sütü

ve formül süt kokularının etkisini değerlendirmek ve bu kokuların kalp atım hızı, oksijen saturasyonu,

ağlama süresi ve kortizol düzeyine etkisini incelemek amacıyla deneysel bir tasarım olarak

gerçekleştirilmiştir.

Araştırma verileri, Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Bebek Odası

kliniğinde Mart 2017 ile Aralık 2017 tarihleri arasında ve vaka seçim kriterlere uyan 84 yenidoğan

bebekten elde edilmiştir. Çalışmadaki tüm yenidoğanlar ilk aşamada beslenmesine göre anne sütü ile

beslenenler, anne sütü ve formül süt ile beslenenler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sadece anne sütü

ile beslenen yenidoğanların yirmi bir tanesine anne sütü koklatılmış (1. Grup), yirmi bir tanesine ise

formül süt (2. Grup) koklatılmıştır. Anne sütü ve formül süt ile beslenen yenidoğanların yirmi bir

tanesine anne sütü koklatılmış (3. Grup), yirmi bir tanesine ise formül süt (4. Grup) koklatılmıştır.

Topuk kanı alma işleminden önce, işlem sırasında ve sonrasında ağrı düzeyleri NIPS (Yenidoğan

Ağrı Ölçeği) ile değerlendirilmiş, kalp atım hızı ve oksijen saturasyonu pulse oksimetre ile

ölçülmüştür. İşlemden önce ve sonra yenidoğanlardan tükürük numuneleri alınarak kortizol düzeyleri

ölçülmüştür. Yenidoğanların işlem sırasındaki ağlama süreleri kronometre ile kaydedilmiştir. Veriler

SPSS 18 paket programı ile değerlendirilmiştir. Topuktan kan alma sürecinde anne sütü koklatılan

yenidoğanların, formül süt koklatılan yenidoğanlara göre girişim sırasında ve sonrasında daha az ağrı

hissettikleri, stres hormonlarında daha az yükseliş olduğu, yaşam bulgularında ise kalp atım hızı daha

az yükseliş gösterirken, oksijen saturasyonu daha az düşüş gösterdiği belirlenmiştir. Yenidoğanların

anne sütüne ek olarak formül süt ile beslenirken her iki kokuya aşina olmalarına rağmen anne sütü

kokusunun formül süt kokusuna göre ağrıyı hafifletmede daha etkili olduğu belirlenmiştir. Sonuç

olarak; bu çalışma anneye ait kokuların, girişimsel ağrıyı azaltmada etkin bir yöntem olduğunu

göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Ağrı, Anne sütü, Koku, Yenidoğan

Page 135: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

135

ÖZET

Sümeyye Yaşar Kivik, Epidural Anestezi ile Doğum Yapan Primipar Annelerde Erken Ten

Temasının Emzirme Üzerindeki Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2018.

Bu çalışma, epidural anestezi ile vaginal doğum yapan primipar annelerde erken ten temasının

emzirme üzerindeki etkisini tespit etmek amacıyla deneysel bir çalışma olarak planlanmıştır. Çalışma

Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk hastalıkları Hastanesi’nde epidural anestezi ile vaginal doğum

yapan, 30 deney ve 30 kontrol grubundan oluşan 60 primipar annelerle gerçekleştirilmiştir. Verilerin

toplanmasında, LATCH emzirme ölçüm aracı ve veri toplama formu kullanılmıştır. Deney grubuna

bebek doğar doğmaz ten teması uygulanmış, kontrol grubuna ise hastane protokolleri uygulanmıştır.

Veriler SPSS 16 programı ile değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda, kontrol grubunda ev hanımı

oranının deney grubundan daha yüksek olduğu (p=0.005), deney ve kontrol grubundaki annelerin

gebelik süresince emzirme ile ilgili eğitim alma durumları bakımından istatistiksel olarak anlamlı

fark olduğu saptanmıştır (p=0.028). Gruplar arasında annelerin doğumdan sonra ilk emzirdikleri

zaman bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p=0.038).

Deney grubunda ilk 30 dakika içerisinde emzirme oranının kontrol grubundan yüksek olduğu

saptanmıştır (p=0.012). Eğitim alan ve ten teması uygulanan anneler bebeklerini ilk 30 dakika

içerisinde daha iyi emzirdikleri belirlenmiştir. Ten teması yaptırılan deney grubundaki anneler, ten

teması sırasında spontan olarak yardımla emzirebilmiş ve kontrol grubundan anlamlı düzeyde yüksek

bulunmuştur. Deney grubunda ten teması sırasında spontan ve yardımla emzirme oranı kontrol

grubundan anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur (p=0.048). Deney ve kontrol grubunda 1.saat

LATCH ölçeği toplam puanları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p=0.349;

p>0.05). Ancak 24.saat LATCH ölçeği toplam puanları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı

farklılık saptanmıştır (p=0.009; p<0.01).

Deney grubu olguların LATCH ölçeği toplam puanları, kontrol grubundan daha yüksek olduğu

bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Epidural anestezi, Vaginal doğum, Ten teması, Emzirme

Page 136: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

136

ÖZET

Öznur Yılmaz, Okul Öncesi Çocuklarda Oyun Terapinin Ayrılık Kaygısı Üzerine Etkisinin

Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve

Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2018.

Oyun döneminden sonra gelen okul öncesi dönem; çocukların biraz daha sosyalleşip grup ve

sembolik oyunları ortak gerçekleştirdiği bir dönemdir. Bu yaş grubu çocukların sosyalleşmesini

geciktiren önemli bir neden ayrılık kaygısıdır.Oyunun etkili olarak kullanıldığı oyun terapi bu

çocuklarda sorunun çözümlenmesinde önemli bir yere sahiptir.

Araştımanın amacı; okul öncesi çocuklarda oyun terapisinin ayrılık kaygısı üzerine etkisini

değerlendirmektir. Araştırma ön test-son test kontrol gruplu deneysel bir çalışmadır.

Araştırmanın evrenini, Kozlu Merkez Anaokulu ve Kozlu Fatih Anaokulu'nda eğitim gören 3-5 yaş

grubu 292 okul öncesi çocuk oluşturmuştur. Power analizine göre hesaplanan örneklem büyüklüğü

deney grubunda 30; kontrol grubunda 30 toplam 60 okul öncesi çocuk üzerinde yapılmıştır. Verilerin

toplanmasında; demografik bilgi formu, yeniden düzenlenen okul öncesi kaygı ölçeği ve yuva

çocukları için ayrılma kaygı ölçeği (öğretmen formu) kullanılmıştır.

Yuva çocukları için ayrılma kaygı ölçeği toplam puan ortalaması eğitim öncesi ve eğitim sonrası

kendi aralarındaki değişim değerlendirildiğinde; deney grubunda olan çocukların eğitim sonrası

ayrılık kaygısındaki düşüş kontrol grubuna göre daha fazladır. Her iki grupta da ayrılık kaygısındaki

düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.000). Yeniden düzenlenen okul öncesi kaygı

ölçeği toplam puan ortalaması ve alt maddeleri eğitim öncesi ve eğitim sonrası kendi aralarındaki

değişim değerlendirildiğinde; deney grubunda olan çocukların eğitim sonrasında meydana gelen

ayrılık kaygısındaki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.000). Kontrol grubunda ise

eğitim sonrasında meydana gelen düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç

olarak; anaokulunda eğitim gören okul öncesi çocuklara uygulanan oyun terapi programı, ayrılık

kaygısını büyük ölçüde azalttığı belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Okul öncesi çocuklar, Ayrılık kaygısı, Oyun, Oyun terapi

Page 137: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

137

ÖZET

Tülin Kurt, Yoğun Bakım Hastalarını Mekanik Ventilasyondan Ayırma Sürecinde Doğa

Temelli Ses Terapisinin Etkisi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi,

Zonguldak, 2018.

Cerrahi girişim sonrası yoğun bakımda mekanik ventilasyon desteği alan hastalarda mekanik

ventilasyon uygulamasının, yararlı etkilerinin yanısıra zararlı fizyolojik ve psikolojik etkileri

bulunmaktadır. Bu nedenle, hastanın zamanında, güvenli bir şekilde mekanik ventilasyondan

ayrılması ve işlemin başarısını artırmak amacıyla hastanın hemodinamik parametrelerinin, ağrı ve

anksiyete düzeyinin stabilitesini sağlamak oldukça önemlidir.

Araştırma, cerrahi yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların mekanik ventilasyondan ayırma

sürecinde uygulanan doğa temelli ses terapisinin etkisini incelenmek amacıyla, randomize kontrollü

deneysel araştırma olarak gerçekleştirildi.

Araştırmada, 01/06/2016 - 01/07/2017 tarihleri arasında 30 dakika süreyle doğa temelli ses terapisi

eşliğinde gözleri kapatılarak 34 hasta ventilatörden ayrıldı. Diğer 34 hastanın doğa temelli ses terapisi

dinletilmeden kulaklık ile gözleri kapatıldı. Her iki uygulama öncesi 0.dk, uygulama sonrası 30.dk,

ventilatörden ayırmanın 0., 10. , 20. ve 30.dk’sında hastaların arteriyel sistolik ve diyastolik kan

basınçları, kalp atım hızları, solunum sayıları, oksijen satürasyonu değerleri, ağrı ve anksiyete

düzeyleri değerlendirilerek karşılaştırıldı. Verilerin analizinde SPSS 24.0 programında tanımlayıcı

istatistiksel yöntemler, parametrelerin gruplararası karşılaştırmasında t testi ve tekrarlı ölçümlerde iki

yönlü ANOVA kullanıldı. Elde edilen bulgular, 0.05 anlamlılık düzeyinde yorumlandı.

Araştırmada; deney ve kontrol grubundaki hastaların ortalama sistolik ve diyastolik arteriyel kan

basınçları, kalp atım hızları ve solunum hızları, uygulama yöntemlerine ve ölçüm zamanlarına göre

elde edilen bulguların, klinik ve istatistiksel açıdan anlamlı farklılık gösterdiği (p<0.001), ortalama

oksijen satürasyonlarının anlamlı farklılık göstermediği bulundu (p>0.05). Deney grubunun ağrı,

ajitasyon ve anksiyete seviyelerinin, kontrol grubuna göre klinik açıdan anlamlı olarak düşük olduğu

(p<0.001), uygulama yöntemlerine ve ölçüm zamanlarına göre de ileri düzeyde istatistiksel olarak

anlamlı farklılık gösterdiği belirlendi (p<0.001). vi

Anahtar Sözcükler: Yoğun bakım hastası, Ameliyat sonrası dönem, Ekstübasyon, Doğa temelli ses

terapisi, Hemşire

Page 138: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

138

ÖZET

Merve Yanık, Nebülizatör Tedavisi Alan 3-6 Yaş Grubu Çocuklarda Oyuncak Tipi Nebülizatör

İle Verilen Eğitimin Etkinliğinin Değerlendirilmesi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi,

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, 2018.

Araştırma, 3-6 yaş grubu nebülizatör kullanan çocukların annelerine oyuncak tipi nebülizatör ile

verilen uygulama eğitiminin annenin uygulama beceri davranışı, kaygı düzeyi ve çocuğun

anksiyetesine etkisini belirlemek amacıyla yapılan randomize kontrollü bir çalışmadır.

Araştırmanın evrenini İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi çocuk kliniklerinde, Ekim

2016 ile Ocak 2018 tarihleri arasında nebül tedavisi alan 3-6 yaş grubu çocuklar ve anneleri

oluşturmuştur. Örnekleme vaka alma kriterlerine uygun, ölçek geçerliliği için 60 çocuk ve tez

çalışması için 60 çocuk ve annesi alınmıştır.

Araştırmaya dahil edilen çocuklar ve anneleri randomize kontrollü olarak 30 kişilik iki gruba

ayrılmıştır (Deney ve Kontrol grubu). Çocukların ve annelerin sosyodemografik özelliklerini

belirlemek için Tanıtıcı Bilgi Formu, çocukların işlem öncesinde hissettikleri anksiyeteyi

değerlendirmek için Çocukların Duygusal Dışa Vurumunu Değerlendirme Ölçeği (ÇDDVDÖ)

kullanılmıştır. Annelerin nebülizatör ile ilaç kullanma becerileri bir skala aracılığıyla, anksiyeteleri

“Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI)” ile değerlendirilmiştir. Nebülizatör kullanımı

konusunda kontrol grubundaki annelere hastanenin rutin eğitim prosedürü uygulanırken, deney

grubundaki annelere ise oyuncak tipi nebülizatör ve el broşürü kullanılarak uygulamalı eğitim

verilmiştir. Araştırma öncesinde araştırmaya dahil edilecek çocukların anksiyetesini değerlendirme

aracı olarak kullanılacak ölçeğin geçerlilik ve güvenilirliği çalışılmış ve ölçek kullanılabilir

bulunmuştur. Oyuncak tipi nebülizatör ile tedavinin çocukların anksiyetesi üzerinde olumlu etkisi

olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Annelere oyuncak tipi nebülizatörle verilen eğitimin, kullanma

becerilerini olumlu yönde etkilediği (p<0.05), ancak anksiyete düzeyinde etkinliğinin olmadığı

belirlenmiştir (p>0.05).

Sonuç olarak bu çalışma; annelere oyuncak tipi nebülizatörle verilen eğitimin çocuğun anksiyetesini

azalttığını ve annenin uygulama becerisini artırdığını göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Nebülizatör, Çocuk, Anksiyete

Page 139: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

139

ÖZET

Damla Ünal, Çocuk Kliniklerinde Çalışan Hemşirelerin Mizah Tarzları İle Tükenmişlik

Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Saptanması. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans

Tezi, Zonguldak, 2018.

Araştırma, Çocuk kliniklerinde çalışan hemşirelerin mizah tarzları ile tükenmişlik düzeyleri

arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.

Araştırma kapsamına Zonguldak il merkezinde bulunan Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ)

Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Zonguldak Kamu Hastaneler Birliği (ZKHB) Çocuk Hastalıkları

ve Kadın Doğum Hastanesi’ndeki çocuk sağlığı ve hastalıkları kliniklerinde çalışan 135 hemşire

alınmıştır. Araştırmada Sosyo-Demografik ve Mesleki Özellikleri saptamaya yönelik Anket formu,

Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Mizah Tarzları Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmada elde edilen

bulguların değerlendirilmesi için SPSS 24.0 paket programı kullanılmıştır.

Hemşirelerin %44.4 ünün meslekten dolayı kendini tükenmiş hissettiği saptanırken, MTÖ alt boyut

puan dağılımına baktığımızda “duygusal tükenme” düzeyi (9.180 ± 4.444); “duyarsızlaşma” düzeyi

(2.960 ± 2.313); “düşük kişisel başarı hissi” düzeyi (20.150 ± 4.134) olduğu görülmüştür.

Hemşirelerin “katılımcı mizah” düzeyi (4.482 ± 0.743); “kendini geliştirici mizah” düzeyi (4.044 ±

0.865); “saldırgan mizah” düzeyi (3.121 ± 0.812); “kendini yıkıcı mizah” düzeyi (3.607 ± 0.888)

olarak saptanmıştır. Tükenmişliği önleme de mizahın etkisine bakıldığında, mizahın tükenmişliği

etkilediğini düşünen hemşireler kendilerini daha başarılı hissetmektedirler ve bu hemşirelerin olumlu

mizah tarzı olan katılımcı ve kendini geliştirici mizah puanları, tükenmişliği önlemede mizahın etkili

olmadığını düşünen hemşirelerden yüksek bulunmuştur (p<0.05). Olumsuz mizah olan saldırgan

mizah puan ortalamaları ise tükenmişliği önlemede mizahın etkili olmadığını düşünen hemşireler de

daha yüksek bulunmuştur ve saldırgan mizah puanı arttıkça duygusal tükenme duyarsızlaşma puanı

da artmaktadır (p<0.05). Kendini geliştirici mizah alt boyutu puanı arttıkça ise düşük kişisel başarı

hissi alt boyutu alt boyutu puanı da azalmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Çocuk hemşireliği, Tükenmişlik, Mizah tarzı

Page 140: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

140

ÖZET

Arzu Şen, Cerrahi Hastalarında Elastik Basınçlı Çorap Kullanımı ve Eğitimin Etkisi.

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı,

Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği Yüksek Lisans Programı, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak,

2018.

Bu araştırma, cerrahi hastalarında elastik basınçlı çorap kullanımı ve eğitimin etkisini değerlendirmek

amacıyla planlanmış yarıdeneysel tipte bir çalışmadır. Araştırma Zonguldak Bülent Ecevit

Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi ve Üroloji

Kliniklerinde Şubat 2017- Şubat 2018 tarihleri arasında yürütülmüştür. Gastroeterolojik cerrahi,

meme endokrin cerrahisi, beyin cerrrahisi, ürolojik ve üroloji onkoloji cerrahi işlem geçiren 166 hasta

örneklemi oluşturmuştur. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrılmıştır. Grup I’de derin ven

trombozu eğitimi alan hastalar, Grup II’de rutin bakım alan hastalar yer almıştır. Grup I’deki hastalara

ameliyat öncesinde her iki bacak çevresi ölçümleri alınarak uygun boy elastik basınçlı çorap

verilmiştir ve hastalara ameliyat öncesi derin ven trombozu gelişimini önlemeye yönelik hazırlanan

broşür ile birlikte eğitim verilmiştir. Grup II’deki hastalara ameliyat öncesi her iki bacak çevresi

ölçümleri alınarak rutin klinik uygulamalar doğrultusunda elastik basınçlı çorap verilmiştir.

Ameliyattan ilk 24 ve 48 saat sonrasında her iki gruptaki hastaların çorapları çıkartılarak cilt kontrolü

yapılmıştır. Hastaların çorap kullanımına ilişkin gözlenen veya hastanın ifade ettiği sorunlar ve elastik

basınçlı çorap kullanımı süresince yaptığı uygulamalar değerlendirilmiştir. Verilerin

değerlendirilmesinde SPSS 19.0 paket programı kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde;

tanımlayıcı testler, Kolmogorov Smirnov testi, t testi, Mann Whitney U testi, Wilcoxon testleri,

Pearson, Yates ve Fisher kesin ki-kare testleri ve McNemar testi kullanılmıştır. Çalışmadaki tüm

istatistiksel analizlerde p değeri 0.05’in altındaki karşılaştırmalar istatistiksel olarak anlamlı kabul

edilmiştir. Sonuç olarak cerrahi girişim geçiren hastalarda hemşireler tarafından verilen eğitimin EBÇ

kullanımında uyuma etkisi olduğu, hastaların EBÇ kullanımına yönelik memnuniyet puan

ortalamasının Grup I’de anlamlı şekilde saptanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Derin ven trombozu, Elastik basınçlı çorap, Hasta eğitimi, Hemşirelik bakımı

Page 141: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

141

ÖZET

Ayşe Öksüzoğlu, Mekanik Ventilatör Desteğindeki Hastalara İki Farklı Yöntemle Verilen Ağız

Bakımının Oral Mukozadaki Bakteriyel Kolonizasyon Üzerine Etkisi. Zonguldak Bülent Ecevit

Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Cerrahi Hastalıkları

Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2018.

Bu çalışma, mekanik ventilatör desteğindeki hastalarda iki farklı yöntemle verilen ağız bakımının

etkisini incelemek amacıyla deneysel olarak yapılmıştır. Araştırma, Bülent Ecevit Üniversitesi

Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde Anestezi-Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi ve Genel Yoğun

BakımÜnitesinde 26.03.2017-20.02.2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın

örneklemini, mekanik ventilatör desteği başlangıcından 24 saat geçmemiş 30 hasta oluşturmuştur.

Verilerin toplanmasında; Hasta Bilgi Formu, Hasta İzlem Formu, Ağız Değerlendirme İzlem Formu,

Ağız Değerlendirme Ölçeği ve Mikrobiyolojik İzlem Formu kullanılmıştır.

Hastalar 2 gruba ayrılıp, deney grubundaki hastalara serum fizyolojik ve diş fırçası ile kontrol

grubundaki hastalara sodyum bikarbonatlı spanç sarılı abeslangla 4 gün süreyle günde 4 kez ağız

bakımı verilmiştir. Mikrobiyolojik inceleme için 1. ve 4. gün ağızdan swapla alınan kültür sonuçları

değerlendirilmiştir. Araştırmanın gerçekleştirilebilmesi için Kocaeli Üniversitesi Girişimsel

Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu'ndan etik izin, kurumdan yazılı izin, hasta yakınlarından

aydınlatılmış onam alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Pearson Ki-Kare testi, t testi, Mann

Whitney testi ve Fisher Exact test; Mc Nemar testi kullanılmıştır. Sonuçlar % 95 güven aralığında,

p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Veri değerlendirilmesinde örneklem gücü %70

olarak hesaplanmıştır.Deney grubundaki hastaların diş plaklarında azalma olduğu dört günlük

uygulama sonucunda görülmüştür. Mikrobiyolojik inceleme sonucunda ağız mukozasında bulunan

bakterilerin 1. ve 4. gün alınan kültür sonuçlarının karşılaştırılmasında gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı farklılığın olmadığı; ağız bakımında kullanılan diş fırçası ile abeslang yöntemlerinin

etkin, birbirine üstünlükleri olmadığı saptanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Ağız bakımı, Mekanik ventilatör, Ağız mukozası, Diş fırçası, Yoğun bakım

Page 142: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

142

ÖZET

Nigar Ak Türkiş, Ameliyat Öncesi Uygulanan Gevşeme Egzersizlerinin Anksiyete Düzeyine

Etkisi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim

Dalı, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2019.

Ameliyat; büyüklüğü farketmeksizin, fizyolojik, davranışsal ve psikolojik olarak hastaları etkileyen

ve endişe yaşatan cerrahi işlemlerdir. Yaşanan bu endişe sonucu oluşan anksiyete, kontrol altına

alınmazsa ameliyatın her aşamasında hastalarda istenmeyen sorunlara neden olur. Bu araştırma,

gömülü yirmi yaş dişi cerrahisi öncesi gevşeme egzersizlerinin, hastaların anksiyete düzeyine ve

fizyolojik parametrelerine (sistolik ve diyastolik kan basıncı, kalp atım hızı ve solunum sayısı)

etkisini incelemek amacıyla 02.03.2017- 01.02.2018 tarihleri arasında randomize kontrollü, yarı

deneysel olarak gerçekleştirildi. Araştırma örneklemini, araştırmaya katılmayı kabul edilen 130 hasta

oluşturdu. Ameliyat öncesi dönemde rahatlatıcı müzik eşliğinde progresif gevşeme egzersizleri,

deney grubundaki 65 hastaya kulaklıkla 30 dk dinlettirilerek uygulandı. Kontrol grubundaki 65 hasta

ise gevşeme egzersizi yapmadan 30 dk aynı ortamda dinlenerek bekledi. Her iki uygulama öncesi

0.dk ve uygulama sonrası 30.dk sistolik ve diyastolik kan basınçları, kalp atım hızları, solunum

sayıları, anksiyete düzeyleri ve uygulama sonrası memnuniyet düzeyleri değerlendirildi.

Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 19.0 istatistiksel paket programı ile analiz edildi. Bulgular %

95 güven aralığında 0,05 anlamlılık düzeyinde yorumlandı. Araştırmada, deney grubundaki hastaların

uygulama sonrası durumluk kaygı puan ortalamalarının, kontrol grubuna göre anlamlı şekilde düşük

olduğu (p<0.001), deney ve kontrol grubundaki hastaların uygulama sonrası sistolik ve diyastolik kan

basıncı, kalp atım hızı ve solunum sayısına ait bulgularda istatistiksel anlamlı farklılık olduğu

bulundu (p<0.001). Ameliyat öncesi uygulanan gevşeme egzersizleri hastaların anksiyete düzeyi,

sistolik ve diyastolik kan basıncı, kalp atım hızı, solunum sayısından oluşan fizyolojik parametereler

üzerinde etkili olduğu ve gevşeme egzersizi yapılan deney grubu hastalarda memnuniyetin daha

yüksek olduğu sonucuna varıldı.

Anahtar Sözcükler: Anksiyete, gevşeme egzersizleri, cerrahi hasta, ameliyat öncesi dönem, gömülü

dişler

Page 143: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

143

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DOKTORA TEZ ÖZETLERİ

Page 144: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

144

ÖZET

Fürüzan Köktürk, K-En Yakın Komşuluk, Yapay Sinir Ağları ve Karar Ağaçları

Yöntemlerinin Sınıflandırma Başarılarının Karşılaştırılması. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık

Bilimleri Enstitüsü, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak 2012.

Tıp alanında bulunan mevcut veri oldukça fazla ve hayati öneme sahiptir. Veri madenciliği teknikleri

ile hayati öneme sahip olan bu verilerden daha fazla yararlanmak mümkündür.

Veri madenciliği son yıllarda oldukça önemli bir konu haline gelmesine ve hemen hemen her alanda

uygulama sahası bulmasına rağmen ülkemizde sağlık alanında çok yaygın kullanılmamaktadır.

Bu tez çalışmasında veri madenciliği yöntemlerinden, k-en yakın komşuluk, yapay sinir ağları ve

karar ağaçları yöntemlerinin sınıflandırma başarılarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla

Bülent Ecevit Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum

Polikliniği’ne başvuran erken ve zamanında doğum yapan gebelerden elde edilen veri setine bu üç

teknik uygulanarak, sınıflandırma başarıları hesaplanmıştır. Yapılan analizler sonucunda doğru

sınıflandırma oranları, k-en yakın komşuluk analizi için % 78.3, yapay sinir ağı tekniği için % 90.8

ve karar ağacı yöntemi için ise % 82.5 olarak bulunmuş ve yapay sinir ağı tekniğinin diğer iki yönteme

göre sınıflandırma başarısının daha iyi olduğu görülmüştür.

Anahtar Sözcükler: Veri madenciliği, k-en yakın komşuluk, yapay sinir ağları, karar ağaçları, doğru

sınıflandırma oranı

Page 145: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

145

ÖZET

Mustafa Çağatay Büyükuysal, Farklı Örneklem Genişliklerinde Normal Dağılım Testlerinin

Karşılaştırılması. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyoistatistik Anabilim

Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak 2014.

Normal dağılım varsayımı parametrik testlerin uygulanabilmesi için olması gereken en önemli

varsayımlardan biridir. Normallik testleri, ilgili dağılımın normal dağılıma uygunluğunu test

etmektedirler. Literatürde pek çok normal dağılım testi geliştirilmiştir. Bu çalışmada normal dağılım

testlerinden en yaygın kullanılan ve paket programlarda yer alan 5 normal dağılım testi belirlenmiştir.

Bu testlerin kullanım yerleri verinin yapısına ve örneklem genişliğine göre farklılık göstermektedir.

Bu amaç doğrultusunda belirli kuramsal dağılım ve farklı örneklem genişliklerinde dağılımlar

türetilmiş ve Monte-Carlo simülasyonu ile bu testler Tip-I hata ve güç bakımından

karşılaştırılmışlardır. Simülasyon sonucunda Shapiro-Wilk testi en iyi sonucu verirken, örneklem

genişliği azaldıkça Anderson-Darling testi de Shapiro-Wilk testi kadar iyi sonuçlar vermiştir.

Örneklem genişliği azaldıkça tüm testlerin güçlerinde düşüş olduğu ve bu durumda sadece test

sonuçlarıyla değil, grafiksel yöntemlerle de desteklenmesi tavsiye edilmektedir.

Anahtar Sözcükler: Normal dağılım, Normal dağılım testleri, Tip-I hata, Güç, Monte-Carlo

Simülasyonu

Page 146: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

146

ÖZET

Anvar Hamdıev, Pençe Ödemine Bağlı Ağrı ve Davranış Değişikliklerinin Farmakolojik

Modülasyonu. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji

Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2016.

Formalin inflamasyon modeli insanda oluşan doğal inflamasyona en yakın model olarak

tanımlanmıştır. Pençede lokal doku hasarı oluşturan sıçan formalin testi, tonik ağrı ve lokalize

inflamatuar ağrı için bir model olarak kullanılmıştır. Akut inflamasyonda plazma sıvı ve

proteinlerinin eksudasyonu ve ağırlıklı olarak nötrofıller olmak üzere lökositlerin göçü oluşur ve

formalin enjeksiyonu sonrasında enjekte edilen pençede hızla ödem oluşur. Formalinin oluşturduğu

ağrı temelde periferik doku hasarına bağlıdır. Formalin testi ile oluşan ödeme ve ağrıya bağlı olarak

sıçanda iki karakteristik davranış oluştuğu gösterilmiştir. Bunlar pençe yalama (Licking) ve kaçınma

(ayağı yere basmama, yüksekte tutma)’dır.

İlaçların antiinflamatuvar etkilerine baktığımızda hayvan pençe volümünün azalmasına bağlı olarak

inflamasyonu azaltmada prednizolon > diklofenak Na > karbamazepin > diazepam > mirtazepin >

morfin gibi bir sıralama elde edilmiştir. Mirtazepin ve morfm’in oluşturduğu antiinflamatuvar etki

kayda değer düzeyde bulunmamıştır. Sıçanların karakteristik davranışlarından olan pençe yalama ve

kaçınma olaylarında ise morfin ve/veya diklofenak analjezik etkilerinden dolayı koruyucu etkilere

sahip oldukarı saptanmıştır. Bu koruyucu etkiye mirtazepin de aracılık etmiştir. Diğer davranış

hareketleri olan ileri yürüme, arka ayaklar üzerinde yükselme ve taranma olaylarında diazepamın

sedatif ve anksiyolitik etkisinden dolayı en düşük değerler elde edilmiştir. Diazepamı morfin ve

diklofenak analjezik etkilerinden dolayı, prednizolon ise antiinflamatuvar etkisinden dolayı

izlemektedir. Korelasyon analizi sonucu ödem, formaldehit ve diklofenak gruplarında taranma

davranışı ile pozitif ve ayrıca diklofenak grubunda pençe yalama davranışı ile negatif yönde ilişki

olduğu bulunmuştur. Arka ayaklar üzerinde yükselme davranışı ile prednizolon grubunda negatif,

karbamazepin grubunda ise pozitif yönde ilişki elde edilmiştir. Bu sonuçlar ödem ve hayvan davranış

hareketleri arasındaki ilişki üzerine açıklama getirirken bu konuda daha kapsamlı çalışmalar

yapılması gereğini göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Formalin testi, Deneysel ağrı modeli, Antiinflamatuvar etki, Akut inflamasyon.

Page 147: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

147

ÖZET

Shemsu Umer Hussen, Değişik Heparin Türevlerinin Sıçanlarda Deneysel Ağrı ve İnflamasyon

Modelleri Üzerine Etkisi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi

Farmakoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2017.

Çalışmamızda, sıçanlarda değişik heparin türevlerinin (heparin, enoksaparin ve bemiparin) akut ve

kronik anti-inflamatuvar ve analjezik etkilerinin var olup olmadığını araştırdık.

Çalışmamızda akut inflamasyon karragenin modeli, kronik inflamasyon koton-pellet granüloma testi,

analjezik etki hot-plate ağrı modeli ile değerlendirildi. Akut inflamasyon ve ağrı çalışmalarında

heparin (100-500-1000 Ü/kg), enoksaparin (100200-400 Ü/kg) ve bemiparin (125-250-500 Ü/kg)

dozlarında kullanıldı.

Karragenin pençe ödemi modelinde, pençe hacimleri, iki ayak arasındaki ağırlık farkları ve

histopatolojik olarak değerlendirildiğinde heparin (100-1000 Ü/kg) kontrol grubuna göre belirgin

antiinflamatuvar etki göstermiştir (p<0.05). Bemiparin ise sadece düşük dozda (125 Ü/kg) 2. ve

3.saatte inflamasyonu azaltmış (p<0.05) ancak iki ayak arasındaki ağırlık farkı ve histopatolojik

sonuçlar bunu desteklememiştir. Enoksaparin ise anlamlı antiinflamatuvar etki göstermemiştir.

Koton-pellet granüloma testinde heparin (1000 Ü/kg) ve bemiparin (125 Ü/kg) belirgin

antiproliferatif etkiler göstermiş. Hot-plate testinde, enoksaparin (100, 200 ve 400 Ü/kg) genel olarak

tüm ölçümlerde anlamlı antinosiseptif etki gösterirken, heparin(tüm dozlarda) ve bemiparin (125

Ü/kg) ise sadece 30.dakikada belirgin antinosiseptif etki göstermişlerdir.

Sonuç olarak, heparin ve bemiparin akut ve kronik antiinflamatuvar ve erken dönemde antinosiseptif

etkiler göstermişlerdir. Akut antiinflamatuvar etkilerinin bazı nöromediyatörlerin (histamin,

serotonin, kinin, prostaglandin vb, salınımı) ve aktive pıhtılaşma faktörlerinin inhibisyonuna bağlı

olabileceğini, sergiledikleri kronik antiinflamatuvar etkilerinin ise bazı kronik inflamatuvar

hastalıklar için olumlu bir özellik olduğunu düşünmekteyiz. Çalışmamızda, enoksaparinin sadece

antinosiseptif etkiler göstermesi ise, bu etkilerinin farklı mekanizmalar üzerinden olabileceğini

düşündürmüştür.

Anahtar Sözcükler: Heparin, Enoksaparin, Bemiparin, Hot-Plate, Karragenin, İnflamasyon, Koton-

Pellet Granuloma Testi, Sıçanlar

Page 148: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

148

ÖZET

Aslıhan Külekçi Uğur, Bebek Ölümlerini Etkileyen Faktörler ile Bebeği Ölen ve Yaşayan

Annelerde Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2017.

Olgu-kontrol tipteki bu çalışmada; Zonguldak ilinde 2010-2011 yılları arasında annelerin yaşam

kalitesi, gebe, bebek izlemleri ile bebek ölümleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi

amaçlanmıştır. WHOQOL yaşam kalitesi ölçeği ve araştırmacılar tarafından geliştirilen

sosyodemografik özelliklerle, anne ve bebeğin takibi ile ilgili bilgileri içeren veri toplama formları

kullanılmıştır. Veriler SPSS paket programıyla değerlendirilmiş, karşılaştırmalarda nonparametrik

testler kullanılmıştır.

Yaşayan bebekler ölen bebeklere göre, doğumda 38 ve üstü gestasyon haftasında olması, 2500 gramın

üzerinde doğum ağırlığı ile doğması, sezaryen ile doğması, devlet hastanesinde doğması açılarından

anlamlı düzeyde farklı bulunmuştur. Gebelikte risk faktörü olan annelerinin bebeklerinde ölüm oranı

yüksek bulunmuştur. Babanın 24 yaşın altında olması, çalışmıyor olmasının da bebek ölümlerini

artıran faktörler olduğu bulunmuştur.

Annenin çalışıyor olması, en az ilkokul mezunu olması, gebelik takibini birinci basamakta yaptırması,

USG yaptırması bebeğin yaşama olasılığını artırırken, yaşam kalitesi skoru bebeğin yaşama

olasılığını etkilememektedir.

Sonuç olarak; yaşam kalitesi ve bebek ölümleri arasında bir ilişki bulunamamıştır. Yaşayan ve ölen

bebekler arasında; ailelerin aylık gelirinin yüksek olmasının ve annenin öğrenim durumunun ilkokul

üstü olmasının yaşam kalitesi skorlarını artırdığı, bebek izlem sayısı, gebe izlem sayısı, annenin

gebeliği sırasında yaptırdığı USG ve gebelik sırasında annenin idrar yolu enfeksiyonu geçirmiş

olmasının bebek ölümlerini etkileyen faktörler olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Bebek, Bebek ölümleri, Ölüm, Etkileyen faktörler, Yaşam kalitesi.

Page 149: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

149

ÖZET

Gaye Sağlam, Farklı Restoratif Materyallerle Üretilmiş Endokronların Marjinal Uyumunun

ve Kırılma Dayanımının Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2017.

Aşırı madde kaybına sahip kanal tedavili dişlere uygulanabilen endokronlar, pulpa odasında merkezi

retansiyon kavitesine sahip, diş dokularına adeziv bağlanabilen bir restorasyon çeşididir.

Dişhekimliğinde bilgisayar destekli tasarım/bilgisayar destekli üretim yönteminin (CAD/CAM) ve

yeni materyallerin kullanıma sunulması ile adeziv restorasyonlara olan ilgi artmaktadır.

Çalışmamızda CAD/CAM ve Isı-basınç tekniği ile farklı materyallerden üretilen endokronların

marjinal uyumu ve kırılma dayanımı değerlendirilmiştir. Bu amaçla alt molar dişlere (N=50) kanal

tedavisi uygulandı ve dişler beş gruba (n=10) ayrıldı. Isı-basınç tekniği ile lityum disilikat cam

seramik ingotlardan (GEP), CAD/CAM tekniği ile feldspatik (GC), polimer infiltre seramik ağ (GE),

lityum disilikat cam seramik (GEC) ve zirkonyum ile güçlendirilmiş cam seramik (GS) bloklardan

endokronlar üretildi. Restorasyonların simantasyonunda dual polimerize rezin siman kullanıldı,

ardından örnekler termal siklus işlemine (5-55 °C, 6000 kez) tabi tutuldu. Grupların marjinal

uyumları Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile x200 büyütme altında incelendi. Sonrasında

örneklere Universal Test Cihazı'nda 1 mm/dk hızla kuvvet altında kırılma testi uygulandı. Kırık tipleri

ışık mikroskobunda incelendi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Marjinal uyum ve

kırılma direnci bakımından grupların karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis varyans analizi kullanıldı.

Grupların ikişerli karşılaştırılmasında Dunn testi kullanıldı. Marjinal aralık bakımından gruplar

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.001). En yüksek marjinal aralık değerleri

GEP'de gözlendi. Diğer dört grup arasında ise anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Kırılma dayanımı

bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlendi (p=0.019). Beş grup arasında

en yüksek kırılma dayanımı değerleri GEC'de görülürken, en düşük kırılma dayanımı değerleri GC'de

görüldü. CAD/CAM ile üretilen endokronlarda marjinal uyumun daha iyi olduğu, lityum disilikat

endokronların ise daha yüksek kırılma dayanımı değerleri gösterdiği sonucuna varıldı.

Anahtar Sözcükler: Endokron, CAD/CAM, Marjinal uyum, Kırılma dayanıklılığı, Feldspatik

seramik, Cam seramik, Polimer infiltre seramik ağ

Page 150: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

150

ÖZET

Ezgi Akdeniz, Fosfodiesteraz 4 Enzim İnhibitörü Rolipramın Sıçanlarda Testiküler İskemi

Reperfüzyon Hasarı Üzerine Etkileri. Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2018.

Bu çalışmada, fosfodiesteraz 4 (FDE 4) enzim inhibitörü rolipramın sıçanlarda testiküler

torsiyon/detorsiyon (T/D) sonrası, testislerdeki sperm miktarı ve motilitesi ile histopatolojik hasara

olan etkileri, hasara katkısı olduğu düşünülen apoptotik yolaklar ve proinflamatuvar sitokinler

üzerinden araştırıldı. Sıçanlar Sham, rolipram (ROL), T/D ve ROL+T/D olarak 4 gruba ayrıldı.

Anestezi edilen sıçanların sağ testislerinin spermatik kordunun saat yönünde 7200 döndürülüp batına

sabitlenmesi ile 3 saatlik torsiyon oluşturuldu. Detorsiyondan 15 dakika önce, sıçanlara rolipram (tek

doz 10 mg/kg) veya çözücüsü intraperitoneal (i.p.) uygulandı. Detorsiyonun 4. ve 24. saatinde testis

dokularında tümör nekrozis faktör alfa (TNF-a) ve interlökin-1 beta (IL-1p) düzeyleri ile

spektrofotometrik yöntemle kaspaz-3 aktivitesi ölçüldü. Detorsiyonun 24. saatinde histopatolojik

doku hasarları ve immünohistokimyasal boyama yöntemi ile kaspaz-3, 8 ve 9 aktiviteleri

değerlendirildi. Detorsiyonun 65. gününde sperm sayısı ve motilitesi değerlendirildi. T/D uygulaması

ipsilateral testislerde, detorsiyonun 4. ve 24. saatinde kaspaz-3 aktivitesinde anlamlı artışa;

detorsiyonun 24. saatinde anlamlı histopatolojik hasara ve kaspaz-3 ve kaspaz-9 ile

spermatogonyumlarda kuvvetli immün boyanmaya; detorsiyonun 65. gününde sperm sayısı ve

motilitesinde anlamlı azalmaya neden olmuştur. Rolipram tedavisi, T/D grubunda TNF-a ve IL-ip

düzeylerinde anlamlı artışlar yapmıştır. T/D'ye bağlı kaspaz-3 doku aktivitesindeki artışı, germ

hücrelerindeki kaspaz-3 ve kaspaz-9 immün boyanmayı, histolojik hasarı, sperm miktarı ve

motilitesindeki azalmaları geri döndürememiştir. Sonuç olarak, rolipram tedavisi T/D hasarında

proinflamatuvar sitokinlerin düzeylerini artırmış, aktive olan intrensek apoptotik yolağı inhibe

edememiş ve histopatolojik hasar ile sperm sayısı ve motilitesi üzerinde koruyucu etkiler

gösterememiştir.

Anahtar Sözcükler: Testiküler torsiyon/detorsiyon, Fosfodiesteraz 4, Rolipram, TNF-a, IL-ip,

Kaspaz-3, Kaspaz-8, Kaspaz-9.

Page 151: ZONGULDAK BÜLET ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ...cdn1.beun.edu.tr/sabe/2b8e376d0fdef0739a3dc2f328dfc486/ozet-tr.pdf · zonguldak bÜlet ecevİt Ünİversİtesİ saĞlik

151

ÖZET

Ecehan Hazar, Oval Şekilli Kanalların Tekrarlayan Tedavilerinde Farklı Tekniklerin Kök

Kanal Dolgusunu Uzaklaştırma Etkinliklerinin Değerlendirilmesi. Bülent Ecevit Üniversitesi,

Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Endodonti Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Zonguldak, 2018.

Kök kanal tedavisi başarısız olduğunda, ilk tedavi seçeneği olarak cerrahi olmayan tekrarlayan

endodontik tedavi tercih edilir. Çalışmalar, kök kanal dolgusunun tamamen uzaklaştırılamadığını

göstermektedir. Bu çalışmada, 3 farklı değerlendirme yöntemi kullanılarak, oval şekilli kanallarda,

aktivasyon yöntemlerinin kök kanal dolgusunu uzaklaştırma etkinliklerinin karşılaştırılması

amaçlanmıştır.

Çalışmada 40 adet mandibular molar dişin oval şekilli distal köküne kök kanal dolgusu yapıldı.

Ardından döner sistem eğeleri ile kök kanal dolgusu söküldü. Aktivasyon prosedürlerine göre rastgele

kontrol ve üç deney grubuna ayrıldı. Deney gruplarında Pasif ultrasonik irrigasyon (PUI), Self

adjusting file (SAF) ve XP endo finisher (XPF) aktivasyonları yapıldı. Artık kök kanal dolgusu mikro

bilgisayarlı tomografi (Mikro-BT) ve dijital radyografi ile yüzdesel olarak değerlendirildi, alınan

SEM görüntülerinde ise skorlandı.

Mikro-BT analizinde; PUI, SAF ve XPF gruplarında kontrol grubundan daha fazla artık kök kanal

dolgusu izlendi (p<0.05). Mikro-BT ve dijital radyografi analizinde deney grupları arasında anlamlı

fark görülmedi (p>0.05). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, XPF tüm değerlendirme

yöntemlerinde daha fazla artık kök kanal dolgusunu uzaklaştırdı (p<0.05). Değerlendirme

yöntemlerinden hiçbirinde SAF ve PUI grupları arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). SEM

değerlendirmesinde tüm gruplarda apikal bölgede daha yüksek skorlar izlendi (p<0.05). Aktivasyon

yöntemlerinin hiçbirinde kök kanal dolgusu tamamen uzaklaştırılamamıştır. Mikro-CT analizi,

radyografik değerlendirmeden daha ayrıntılı veriler sağlamıştır. Aktivasyon yöntemleri kök kanal

temizliğini artırmıştır. XPF ile diğer aktivasyon yöntemlerine göre daha temiz kanal duvarları elde

edilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Tekrarlayan tedavi, Pasif ultrasonik irrigasyon, Self Adjusting File, XP Endo

finisher, Mikro-BT, Dijital radyografi, Taramalı elektron mikroskobu