D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 1 (1, 2)
Yıl:. 1954 Cilt: 3, Sayı: I-II
G 6
IlAHiYAT FAKÜLTESi D€RGİSİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ iLAHiYAT FAKÜLTESi TARAFINDAN
ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILffi
I-II 1954
TÜRK TARİH KURUMU BASIMEV!-ANKARA
ı 9 5 4
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 14 (1, 2)
.. ~
GAZALİ'NİN "BATINİLERİN BELİNİ KIRAN DELİLLER'' İ "KİTAB I}.AVAŞİM AL-B.it'.j.'İNlYA"
AHMED ATEŞ
İsl:lmiyette, hemen tereddütsüzce söylenebilir ki, hiçbir mezhep şi'ilcrin ("Hazret-i Ali taraftarlarının") Sab'{ya ("Yedi imam kablll eden") kolu -kadar maddi ve manevi mücadelelere, kan ve mürekkep dökülmesine sebeb olmarruşur. Bu mezhep, yedinci imim saydıkları İsma 'Il b. Ca 'far al-Şadi~'ın acimdan dolayı İsma 'Iliya 1 adı ile tamnmış olduğu gibi, daha III.fiX. yüzyıldan başhyarak, İslam ülkelerinin türlü yerlerinde kanlı ihtihiller çıkarmış olan hareketlerin ilkinin başında bulunan I:Iamdan I}.armaı'a nisbetle f!ariimi_ta, lf.'arma.t[ya ("Karmatiler") adı ile de şöhret kazanmıştır 2• Bilhassa ycni~cflituncular vasıtası ile almış olduklaiı Yunan felsefesini, mümkün olduğu kadar, İsiılıniyet ile mezc etmeğe çalışan 3 bu mezhebin bütün fikir ve iddiaları burada kısaca açıklanamaz. Ancak şu kadar söylemek lazımdır ·ı ki, esas bakımından derece derece oir öğretmeye ( =la'llm, bundan dolayı bu mezhebe Ta'lfmlya de __ denir) dayanan bu mezhebin tar;;ıftaılan, k:iinah bütün silatlardan münezzeh ve başka bir nuTa benzemeyen bir nur şeklinde te18.kki ettikleri ihihl zcitııı (=Allahın) derece dereec ·nur (=akıl, getçek varlık) ve zulmet (=nefs, gerçek bir varlığı olmayan madde) hAlindeki tecellisinden ibaret görürler. Nefsin aklın kemaline erişmek istemesinden meydana gelen hareketten felekler ve dünyadaki mcv:ilid-i seliise (yani cansızlar, nebatlar ve canlılar) hasıl olur. Canlıların en yükseği olan insan ilcibi z<itın nurlarını daha çok almaktadır. Ancak insanlar arasından doğrudan doğruya ilahi: z:ltın mümcssili olarılar vardır. Bunlar peygamberler olup, onlara niifi~ (=konuşan) derler. Son peygamber Hazret-i MuJ:ıarrımed'dir; I,Cur>iin ise Cebrail'in getirdiği bir vahy değil, Peygamber'in kendi sözüdür. Ancak bunun bir dış (;iihir), bir de iç ( bii,tin. bu telakkilt~rinden dolayı bunlara batiniye "bitıniler" de deniler ) manası vardır ; dış mfma, meyvenin atılan kabuğu gibi ehernrniyetsizdir i iç mina ise, asıl maksad olan öz, meyvenin içi gibidir. Bu iç mina, her peygamberin yanında bulunan ve nefsin müinessili olup, nii,til/a karşılık şiimit (=sessiz) dedikleri vaşl ve imam'ın öğrctmesi (ta<llm) sayesinde meydana çıkar. Hazret-i Mui:ıammed'in şiimit'i Hazret-i cAll olup, l[ur'iln'ın manası ancak onun açıldamaları ile anlaşılabilir. Ondan sonra, sıra -ilc, imim olarak I:Iasan, kardeşi I:Iusayn, bunun oğlu (Ali Zayn al'Abidin, oğlu Mul~ammed al-Baıir, oğlu Ca 'far al-Sadil< ve oğlu İsmi 'Il gelir (babasının hayatında,- r42)759 yılında, ölmüştür). J.(ur>iin'ın iç (bii[ini) minası ve şeriat
ahkamı, hatadan münezzch ve yanlış yapmaz(=ma'şüm) olan bu son irnfi.mdan sonra, bunun gizli (mastür) mümessi_llerinden öğrenilmeüdir. Bunların da türlü ülkelerde f;uccat, _dii'l v.s. gibi, derecelerine göre isimler alan mümessilleri bulunur.
İşte bu İsmailiye mezhebine yukanda kısmen açıklanan fikirlerinden dolayı bir
1 Bk. İslô.m Aıısiklopedisi, lsmaitıler maddesi (C. V/'2. İstanbul, 1951, s. 120 v.dd.), B. Lewis'in yaz~ dığı makale. bütün bibliyografya, tam olarak, orada bulunacaktır.
2 Bk. islam Ansiklopedisi, Karmaliler maddesi (c. VI, İstanbul, I953, s. 352 v.dd.), L. Massignon tarafından yazılmıştır.
s Bk. L. Massignon, adı geçen makale, s. 352 a ve bilhassa 358 b. 4 Kaynaklann bu hususta verdikleri bilgiler birbirinden oldukça b.rklıdır. Bu, uzun müddet devam
eden ve çok geniş bir siiliaya yay1lan bir akide ve mezhebin tabii ink.işafı neticesi olabileceği gibi, kasdi de~tirmelerin de mümkün olabileceğini kabUl etmek l&zımdır. Krş. L. Masignon, adı. geçen makale, s. 355 ve Ahmed Ateş, İsitim Ansiklopedisi, c. II, İstanbul, 1943, s. 339 a (Bô.tmtler maddesi).
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 15 (1, 1)
AHMED ATEŞ
de ba-t].niya 1 adı verilmiştir. Bu tabir V./XL yüzyılın başlarında yerleşrneğe başlamış görünmektedir. Çünkü Abu'l-l:Iasan al-Aş 'ar!' nin (ölm. 324./936) Ma#liit al-isliimfyin'i 2 ile al-Mala(l'nin (ölm. 377/g88) K. al- Tanbih va 'l-radd 'al ii ahi al-a/wii' va 'l-bida "inde 3 bii.(iniya tabiri bulunmadığı halde, büyük kclarn alimi Abü Bekr Mu!)ammed b. Tayyib al-Ba\dllani'nin (ölm. 403/1013) bugün elimizde bulunmayan Kaşf asriir al-biifinlya adlı bir eseri olduğunu biliyoruz 4 ki, bu o zamanlar bu tfrbirin bir kitaba ad olarak verilebilecek kadar yayılnnş olduğunu gösterebilir.
İlk zamanlarda gizli çalışan İsmaill teşkilatı, III. f IX. yüzyıldan baş!ıyarak, Horasan'dan Magrib'e kadaı-ı İslam ılieminin türlü yerlerind~ isyanlar çıkarmış 5
ve bunlardan birisi Şimall Mrika'da kuvvetle tutunup, Mısır'da Ffttımi hililfetini (297-567/gıo-1 17 ı) kmmuştur. Böylece büyük ve kuvvetli bir siyasi merkeze sahip olan İsmail:i'-biitınilcr, al-Azhar'i (şimdiki Ezlıer cami ve medresesi) kurup, burada yetiştirelikleri da'l'leri ( =davetçiı'er, mezhep propagaudacıları), İslam aleminin türlü yerlerine göndererek, oralarda mezheplerini yayıyorlar, kendilerine istinat noktaları temin ediyorlardı.
Hicri V. (M. XI.) yüzyılda, Büyük Selçuklnlar devletinin, Fatımiler ülkesi hariç, İstanbul'dan K<lşgar'a kadar, bütün İslam ülkelerini yüksek hakimiyetleri .altında birleştirdikleri sırada 6, bu devletin en kuvvetli zamanında ve tam orta yerinde, Rey, İsfahan v.s. havalisinden başlıyarak, bir b<ltınl devlet kurmağa ve Büyük Selçuklu devletini kökünden saısmağa çalışan bir şahıs oıtaya çıktı: Bu sünni tarihçilerİlı çok garip rivayetle-ri ile şahsiyeri esrarengiz bir hal alan, fakat gerçekte -doğruyu söyle~ rnek lfizımsa-.son derecede kuvvetli bir zeldtya sahip olup, ayru zam'ancia yilksek bir ihtil<llcilik ve teşicilAtçılık vasıflannı taşıyan :Ş:asan-i Şabba.J:ı, tam adı ile al-:Ş:asan b. 'All b. Mu!)ammed al-Şabbal) al-J:Iimyari idi. J:Iasan-ı Şabbai:ı -kendisinin kurmuş olduğu Alamiit İsmailileri devletinin merkezi olan Alamılt'un Hülegü tarafından zaptı sırasmda (654/1256) ele geçen ve metni hüh1saten al-Cuvayni'nin Tiirllj-i cihtln-guşqy'mda 7 ve galiba tam olarak da Raşld al-Din FaZI AlHih)ın Ciimic al-taviirib'inde 8 bulunan Sar-gu?:,aşt-i Sayyidinii ("Efendimizin başından geçenler") adlı hal-
1 Bk. Ahmed Ateş, Blitmiyye maddesi (lslô.m AnsiklojJedisi, c. II, s. 339-342), bütün bibliyografya orada gösterilmiştir. Bunlara ancak orada zikrcdilmemi~ olan Mul_ıammed b. Malik ai-J:Iammadi'nin Kaşf asnir al-btitiniya va aljhiir al-.fCarrimita'sınm türkçeye tercümesi iHl.vc edilebilir: Biitınllerin ve Karamtilerin ıfyüzü, tre. İ. Hatib Erzcn, Di_yaııeilşicri Başkanı A. H. Akseki'nin önsözünü ihtiva ,;der, Ankara, rg48 (Di;•anet işltri Başkanlığı _yaymlarmdan, 24).
~ Bk. nşr. H. Ritter, İstanbul ıg28-1933 (Bibliotheca Jslamica, ı a-c). 3 Bk. nşr. S. Dedering, İstanbul, 1936 (Bibliotheca Jslamica, 9) ve yeni :Mısır neşri, Kahire, q6BJ
1949• 4 Bk. al-Subki, Taba~iit al-şiifi'fya al-kubra, c. IV, s. rg2, Halim Sabit Şıbay, Bakillmıi {İslam An
siklopedisi, c. n, s. '257 b) ,den naklen. ş Bk. L. Massignon, me;:k(ır makale, İslô.m Ansi.klopedisi, c. VI, s. 253 v.d. G • Büytik Selçuklu devietinin her bakundan çok kuvvelli ve ihtişamlı olduğu bu devir hakkında
şimdi en iyi kaynaklara ve en yeni araştırmalara bakılarak yazılmış olan şu esere mtiracaat edilebilir: İbrahim Kafesoğ!u, Sullan lvielikşah devrinde BU_yiik Sefiuklu imparatorluğu, istanbul, I953 (İ. Ü. Edebiyat Fakültesi J•a_ymlarından, nr. s6g) ..
7 Nşr. M. MuJ.ıammed l).azvini (Gibb lvfmwı-ial Series, nr. r6, 3), c. III, s. q2-152, ı86-215 ve bir de aynı ne~irdc bu sahifelere ait notlar.
8 Cami( al-tavdrfb'in bu kısunlan henüz neşredilınemiştir. En iyi el yazma:-;ı nüshası şudur: Topkapı sarayı, "Hazine kütüphanesi. Nr. ı:653 (müellifi zamanında istansah edilmiş bir nüsha olup, Timurlular devrinin büyük müverrihi Ş:afi~-i Abrii'nun istifade ettiği ntishadır. Fiitımiler ile İsmaililere ait kısım için bk. varak. 342 b-375 a). Bumın İsınailllerin ve bu arada Hasan-ı Sabbah'ın fikirlerine dair parçaları, bazı notlar v~ ingilizeeye tercümeleri ile birlikte, Reuben Levy tarafindan neşredilıniştir: Tlıe Accounl qf the Isma 'ili doctrines in the Jami' al-Tawarikh qf Rashid al-Din Fadlallak (Journal of the A.riatic Society, 1930, s. 509-536). "
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 15 (1, 2)
BAT!NİLERİN BELİNİ KIRAl'l DELİLLER
tercemesine göre---, aslında Yemen Himyeri kabilelerine menSup idi. Bu iddianın doğru olup olmadığı pek belli değildir. Fakat ne olursa olsun, babası bugünkü Tahran'ın yakınlarından bulunan -Rcy şehrinde yerleşrrrişti ve I:Iasan da orada doğmuştu. Kendisi ilk önce şl'ilerin İsna aşeriye ("Oniki im&rn kablll eden") mezhebinden idi; sonraları Fatımilerin bu civardaki dilci'leri ile görüşüp, İsmailiye mezhebine geçti. 46g/w77'de, kendisini naip tayin eden Irak baş-dilisi 'Abd al-Malik b.al-'Attaş'ın tavsiyesi üzerine, Rey'den çıkarak, Mısır'a gitti ve 47I(rg7o)'de Kabire'ye vardı. O zaman F8.tımi halifesi olan al-Mustanşir (427~487Jıo36-ıog4), ilk önce oğlu Nizar'ı veliahd tayin etmiş iken, sonra ikinci bir nas ile, küçük oğlu al-Musta eli'yi veliahd tayin etmişti. Hasan-ı Sabbal;ı, yalınız ilk nassı kabUl eden ismaiii akidesinin esaslarına sadık kalarak, ikinci nassı kablll etmeyip, Nizfir'ın taralim tuttu ve onun lehinde çalışıp, propaganda yapınağa başladı. Bunun üzerine al-Musta (li'nin ka yın babası olan başkumandan (amir al-cuyüş) Badr al-Camali'nin takibine uğradı ve, Kahire'de bir buçuk yıl kaldıktan sonra, :Fitıml halifesini görmeden, Mısır'dan
kaçmak mecburiyerinde kaldı. 473/I08ı'de İsfahan'a gelip, orada gizlendi. Sonraları, çok eskide'n beri şl'l veya şl'i taraftarı olan Şimall İran'da kuvvetli bir propaganda faaliyetine girişti. Bu defa Ni?fim al-Mulk'ün kendisini takip ettirmesi üzerine, Elbürz dağları üzerinde, sarp ve aşılmaz kayalıklar ve derin vadilerin yanında bulunan .AlamUt kalesini ele geçirip (483/ıogo), orayı kendisi ve taraftarları için, bir sığınak ve dayanak yeri hlline getirdi. J:Iasan-ı Şabba.J:ı, bazı tesadüfierin de yardımı ile, Melikşah ve Ni?fim al-Mulk'ün tazyik"ve takiplerine rağmen, orada tutundu ve AlaroUt İsmailileri devletiniii temeli böylece atılrruş oldu. Mezhebini yaymak için çalışmalarına buradan devam ederek, yetiştirdiği fediiler ile, bir çok ileri gelen devlet adamiarım öldür~tü ve Selçuklu ülkesinin çeşitli yerlerinde kanlı ihtilaller çıkarttı 1 .
I;Iasan-ı Şabbal_ı, muvaffakiyetlerini yalnız teşkil:itçılığına ve etrafındakilere son derecede müessir olan şahsiyetine medyun değildi; o, aynı zamanda yeni bir propaganda (dacva, mezhebe çağırma) usulünü bulmuş ve F&tım'i-b:ihnl propagandasına yeni bir İstİkarnet vermişti.İsmaililer ve onlardan alarak, sünnni tarihçiler tarafindan al-Da(vat al-cadfda ("Yeni propaganda") denilen bu usUlün esası, hasımlarını gayet sade mantık! eldiller ile, Şatranç oyunundaki gibi, susturup, mat etmekten ibaret idi. I_Ia~san~ı Şabbal;ı, bu gaye ile, karşısındaki hasrru hemen susturan delilleri toplamış ve onlara kolay anlaşılır ve ezberlenir birer kıyas Şe'klini vererek, al-FupJ.l al-arba ca adını verdiği çok kısa olması icap eden bir risale yazmıştıı 2• Bunun ilk bölümünde mesela şöyle diyordu 3 : Tanrı hakkındaki bilgiler yalmz.akıl ve düşünme ile, yahut bir öğretmenin öğrt>tmesi (ta cllm) ile elde edilir. Birinci şıkkı kabül eden kimsenin ayrı fikirlerde olan kimselere itiraz ~lmemesi. lazımdır, halbuki hal böyle değildir; o halde Tanrı hakkındaki bilgi ancak bir öğretmenin öğı etmesi ile mümkün olabilir.
1 Bu h:ldiseler.in leferruatı için bak. İbrahim Kafesoğlu, adı geçm eser, s. 128-135· Burada tam bir bibliyografya da vardır; buna ancak bunldan evvelki notta bahsedilen Ra~Id al-Din Fazl AlHilı'ın Cami' al-ta1!d:rff.ı'irıi ilave etmek lazımdır. . -
:: Cuvayni'nin Tiirlb-i Cihan-guşi!J'ında görülen farsça m~tin ile Cami' al-tavıirlb'teki metin bunun aslı olabilir. Abii'l-Fat.J:ı Mul;l.ammed b. 'Abd al-Kadın al-Şahrastani (ölm. 548/1153), dinler ve mezh:plerden bahseden meşhur eserinde, bunun arapçaya tercümesini veqniştir. Bk. al-Milal va'l-nibal (Ibn I;Iazm, K. al-Fı"şalft'l-milal va 'l-ahvii' va 'l-nifwl, Kahire, ıs~:ıo haşiyesinde), c. II, s. 33 v.dd. AlŞahristani sözlerine şöyle bas1ar: 4 ~.J ~iy-.ııı ;.ı.:._ı ı51\ :t...:..o'iı J_,~~ ~~ .. J!l:.lı b~ '='ta.. 'i_, ~ ...... 11 Jı ~_..ı~ ~ı.. J".-; .:;:i.J
... ı.;:,rJ ("Biz onun farsça yazmış olduğınıu arapçaya çeviriyoruz. Çeviren bundan dolayı ayıplanamaz ... Biz al-Fuşül al-arba'a ile başlıyacağız. O propagandasına (da'va) bununla başladı; kendisi farsça yazmıştı, ben arapçaya çevirdim").
3 Bk. al-ŞahrasHini, adı geyen eser, c. II, s. 33·
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 16 (1, 1)
o6 AHMED ATEŞ
I:Iasan-ı Şabbal), aym şekilde muhakemesine devam ederek, şöyle der 1 : Bu öğretmen alelade Lir şahıs olamaz, çünkü böyle olsa idi, her hangi bir iti~ad meselesini bir öğretmenden öğrenen kimsenin, aynı meselede kendi fikirlerine uymayan fikirler söyleyen kimseye itiraz etmemesi icab ederdi. Halbuki bu itiraz ve inkir mevcuttur; o h:ilde hata ve yanlış yapması mümkün olmayan (=ma'ruin) bir öğretmen bulmak lazımdır. Bu da I;Iasan-ı Şabbal:ı.'ın "ma (şüm imam"ıdır. Bundan başka
yukanki düşüncelerini isbat etmek içi.n de şöyle derdi 2 : Alcınde hem doğru, hem de yanlış vardır; doğrunun aHimeti bir olmaktır (vabda), yanlışın alimeti ise çok olmaktır (ka§ta). İnsanlar sırf kendi akılları ve düşünceleri ile hareket ederlerse, daima ayrı ayTı kanaatlere varırlar, yani çokluğa ( =yanlışa) düşerler; halbuki onlar ma'sU.m iınliın'm öğretmesine (ta (lfm) baş vurmuş olsalardı, bu çokluk ve yanlış ortadan kalkar, yerini birliğe, yani doğruya bırakmış olurdu. Bundan da öğretmenin zarur:i olduğu kendiliğinden meydana çıkmaktadır.
I:Iasan-ı ŞabbaJ:ı'ın bu ve buna benzer öteki sade delilleri, zamarnnda yanlışlarını göremeyen kimseler tarafından, kolayca anlaşılrmş ve kablll edilmiş görünüyor. Bu mezhcbin en büyük hasını olan al-Gazali'nin sözlerine inanmak lazım gelirse 3, samimi bir çok kimseler bu delilleri kablll clmcmcklc beraber, uyandırdıkları şüphe ve tereddütlerden kendilerini kurtaramıyorlar ve iman ve itikada ait bir çok mesclelerde büyük sıkmtı ve ıztıraplara düşüyorlardı. Büyük Selçuklu devleti ordularının !Jasan-ı Şabbai:ı taraftarlarını baskı altında tutması, bu deliller aynı manhki yollar ile hertaraf edilmedikçe, hiç bir fayda vermez ve mezhebin yayılmasına engel olamazdı.
İşte İsmail'i-batınllerin bu ve buna benzer delillerini en kat'l şekilde hertaraf etmek şeıefi, v·.;xı. yüzyılın, hatta belki bütün isıarn dünyasının en büyük kclarn <ilimi ve mütefekkiri olan al-GazaH'ye düştü. Burada hayatı ve başka çalışmaları hakkında çok bir bilgi vermek lüzumu olmayan ve Tuslu çok fakir bir ailden yetişmiş bulunan Abu I;!amid MuJ.ıammed b. Mul_ıammed al-Gazall (450-505/!058-ı ı ıı) 4,
aynı fikir muhiti içinde, aym şüphe ve tereddütler ile yetişmişti. Hayatının sonlarında yazdığı ve bir nevi otobiyoğrafi olan al-lvfun/s.i;; min al-Zaliil'i ancak bu muhit içinde anlamak kabildir ve bu eser baştan başa kendisinin bu dini şüphelerden kurtulmak için sarfettiği cchitleıin, gösterdiği· gayretierin hikayesinden ibarettir 5• Al-Gazali, vezir Ni?anı al-Mulk'ün huzurunda yapılan bir münakaşada, mecliste bulunan başka §.limlere üstün geldiği için, onun tarafindan Bağdad'dak.i meşhur Ni~amiye medresesine müderris tayin edilmiş ve 484/ıogı'de orada derslerine başlamıştı (burada, I:Iasan-ı ŞabbaJ:ı'ın Alamô.L'u zapte.dcrek, orayı dinl-siyasi propagandasına üs yapmasının 483/ıogo yılında olduğunu hatırlamak yeıinde olacaktır). Al-0-az~·m, Bağdad şehrinde, Abbasi halifesi al-Musta~lıir (487-512/1094-III8) ile Ni«am al-Mulk'ün teşvikleri ile 6, artık kendisini tesirlerinden kurtarmış olduğu İsmaill-barrnllere karşı
1 Fk. al-Şahrastiinl, gösterilım yer. :ı Bk. al-Şabrasüinl, c. II, s. 35· 3 Bk. al-lvfwıl;ri:;.miıı al-i:.aliil, İstanbul, 1287, s. 3 v.dd. Şimdi bu eserin Hilmi Güngör tarafıııdan
yapılmış güzel türkçe tercümesine bakılabilir: İstanbul, 1948 (Düı!ya Edebiyatından terciimeler, Şark-lsl{im kldsikleri, ı8), s. ı v.dd. ve bilhassa s. 33, orlalarda. .
1 Bk. lslrim Ansiklr;pedüi, c. IV, İstanbul, 1945, s. 748 v.dd. Kasım Kufrah'nın yazdığı Gauiili maddesi, bütün kaynaklar orada gösterilmiştir. Bir de bak. I. Kafesoğlu, adı geyen eser, s. 177 v.dd.
~ Bk. al-.i\1wı~ir;, b.undan evyelki notla anılan tercüme, .s. 2 v.dd. 5 ~İ?iim al-MG.lk Ismaill-Bfttın:i tehlikesini çok iyi görmüş ve anJamış idi, bk. Ni?anı al-Mulk,
Siyiisct~nöme. Tabran basması, s. ı ı6 v.dd., krşL bir de, A. Ateş, Deylenı (İslii.m Ansik,.lopedisi, c. III, İstanbul, 1944, s. 573 a altta). Hatta L. Massignon, rg4o da İstanbul'da vermiş olduğu bir konferansta (basılmış olup olmadığını bilmiyorum), Bagdad'daki Nizflmiye medresesini n, Ezher'in İsmaili~b&tıni mücadelesine karşı ehl-i sünnet ve cem~atın fikirlerini müdafaa etmek mak~adı ile kurulmuş olduğunu anlatmıştı. 458(1065~ro66)'de kurulmuş olan bu Nizfımiye medrescsi, ehlRİ sünnet akidelerini yaymak
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 16 (1, 2)
BATINILERiN BELİNİ KIRAN DELİLLER 2)
şiddetli bir mücadeleye girişti.- İlk olarak, halifenin emri üzerille yazdığı ve bundan dolayı da al-Kitttb al-1\Austa;:/ıid fl ba)'iin fai;iPi{ı al-biifinfya adını verdiği eseri yaZmış görünüyor 1 . Bundan başka, aynı sahada, ·Maviihim al-biifin[ya, Afujaşşil al-~ilqj, alDurc (al-Dm·ac ?) al-marl;,üm, al~lf:is!iis al-mustal;Jm 2 ve lfuccat al-(ıa/sl; adlı eserleri de kaleme almıştır 3•
Al-Gaza.IT'nin· bu arada bir de I[autişim al-biifinl}a C'Batınilerin belini kıran deliller") adlı bir risale de yazmış olduğu bilinmektc idi 4• l[is!tis al-mustaMm'inde de adı geçen bu eserin 5 şimdilik bilinen yegane nüshasırn, Kastamonu Genel Kitaplığında, aı-Gazali'ye ait risalelerden meydana getirilmiş bir mecmua içinde bulmuştum 6 •
Metni biraz ileriki salrifelerde verilecek olan bu küçük, fakat özlü risaleyi al~Gazali bir arkadaşının isteği üzerine kaleme aldığını söylüyor. Kendisi bu dostuna hcltınllerin uyandırdıkları şüphelerdert kurtulmak istediği ve al-Kitiib al-ı\1usta~hiri'de uzun uzun anlatılan delilleıi kavrıyamadığı, veya o kadar uzun izahlardan nsandığı zaman, bu J[:aviirim'a baş vurmasını tavsiye etmektedir 7• Al-Gazali, böylece dostunun isteklerini yerine getirdiği gibi, I:Iasan-ı Şabbi.il/ın öğretme (ta.<llm)nin zarwi olduğuna dair delillerini, yine onunki gibi kolay anlaşılır ve kolay tatbik edilir kıyaslar ile çürütmek gayesini güttüğüne de hükmedilebilir. Böylece yeter derecede bilgisi veya anlayışı
olmayanlar da, I;Iasan-ı Şabbi.iJ:ı'ın sözde kat'l neticeler veren kıyaslarının zayıf ve çürük noktalarını kolayca· meydana çılarmak ve reddetmek imkimm elde etmiş olacaklardı .. Bunun için al-Gazali, ilk ö:qce onların delillerini, bizzat I:Iasan-ı Şabba.I:ı'ın eserinde görülen şekilleri ile, sadıkane bir tarzda, ele alıyor 8 ve onları dörde bölüyor. Birine baş, birine son, geri kalan ikisine de iki kanat dediği bu delilleri birer birer inceliyor ve yanlış ve saçmalıklarını gösteriyor. Birinci bölümde 9, her türlü bilgiler hususunda hata yapmayan (ma<şiim) imima h<:tş v.urmanın lüzumsuz ve saçma olduğu is bat edilir ve bunun lehindeki deliller çürütülür. İkinci bölümde 10l birliğin doğruluk alimeti olması hususundaki kıyasın esasında yanlış olduğu gösterilir; üçüncüde 11 çokluğun yanlışlık alimeti olması hakkındaki kıyas, yine kıyas ö]çülerine vurulmak sureti ile, reddeditir ve nihayet son bölüm olan dördüncü bölümde 12, her meselede doğru ve yanlış bulunabileceği, batınilerin cevaplaq bir olduğundan, yani
~ birlik kendi taraflarında bulunduğundan, doğru ve hakkın da kendi taraflarında bu-
ve müdafaa etmek suretik İsmaili-batınilerin Ezlıer'ine karşı zırİıni bir cevap sayılabilir, fakat bu gaye hiç bir şekilde ifade edilmiş görünmüyor (bk. Asad Talas, La madrasa NizamiyJ'e et son hisloire, Paris, 1939 ve 1. Kafesoğlu, mezkiir eser, s. I7I v.d.).
1 Bu eserin o zaman bilinen yegane noksan ntishası, uzun bir önsöz, tercüme ve açıklamalar .ile birlikte I. Goldziher tarafından neşredilmiştir: Streitschrift des Ga;;iill gegeıı die Biilinijja-Sekte, Leiden, rgı6 (Ver(jffenllichungerı der de Goeje-Stifting, nr. 3).
2 Bk. nşr. Muştala al-I$.abbani al-Dimaşl,tl, Kahire, riıSfıgoo, krşl. C. Brockelmann, Geschiclıte der ambiSchen Litteratıır, c. I, s. 548 (nr. 28); Supplement, c. I, s. 749 (nr. 28).
3 Bk. al-Afım!d.g, anılan tercüme, s .. 41 v.d.; I. Goldziher, amlwı eser, s, 26 v.dd.; K. Kufn;.lı, anıian makal~, lslô.m Ansiklopedisi, c. IV, s. 752 ve krşL C. Brockelmann, Gesclıiclıle der arabisc!ıen Litteraiur, Supplemenf, I, Leiden, 1937, s. 747 (nr. 23 a), 749 ve not ı.
4 Bk. I. Goldzihr, amlan eser, s. 26 ve not 5; o bunun Mavahim al-htitini.J'a ile aynı eser olabileceğini de söylemişti.
;; Bk. anılan tabı, s. sB. str. I.
6 Kastamonu, Genel kitaphk, Nr. 127/3 {varak 71 a-78 b); bk. Ahmed Ateş, Kaslamonu Genel ki-taplıkğında bulunan bazı miihim arapça ı'e far.rçfı J•azmalar, Oriens, c. V, nr. t. (195'2), s. 35·
7 Bk. lvletin, vr. 71 b v.d. a Bk. #!etin, vr. 72 a v.d. 9 Bk. lvfetin, vr. 72 a v.d. ıo Bk. _Melin, vr. 74 a v.d. 11 Ek, Metin, vr. 75 a v.d. ı! Bk. J11elirı, vr. 76 b v.dd,
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 17 (1, 1)
o8 AHMED ATEŞ
lunması icap ettiği tarzındaki Iuyasın yanlışlığı isbat edilir. En sonunda 1, beltınllerin
bir kaç hileli meselesi alınıp, bunların cevapları verilir.
AJ-GazaH'nin kendisine has açıklık ve sadelikle anlattığı ve tercümesi bulunan delilleri burada tekrar etme ğı: lüzum yoktur. Ancak bu~ada bir meseleye temas etmek lazımdır: al-Gazali hasımla11nın, bilhassa o kadar nefret ettiği batınilerin esas düşüncelerini nr. dereceye kadar samimi bir surette nakletıniştir? Onları kötü göstermek için, yahut düşüncelerini eserinde kolayca reddediyormuş gibi görünmek için, veya aslında gizli bir mezhep ölan batıniliğin sırlarını yeter derecede bilmediği, veya fikirlerini. iyi kavramadığı v.s. sebepleri ile, onların fikir ve akideJerini değiştirmiş olması mümkün ve muhtemel değil midir? Al-Gazaü'nin her hususta, bilhassa, düşünce b~kımmdan samimiyeti, kasdi bir değiştirme yapmış olması ihtimalini hertaraf eder. Diğer hususlarda i.se, yani bitmilerin fikir ve altidelerİ haklanda yeter derecede bilgi toplıyamaması elbette mümkündür. Bizzat kendisi de b3.tıni bir tamdığından, onların kendilerine korşı yazılmış olan reddiyelere güldüklerini, çünkü bunları ya~ ?.anlal'Jn mezheplerini ve düşüncelerini anlıyamamış olduklarını söylediğini yazar 2•
AI-GazaH ise, bunu bilerek, aynı hataya düşmernek için, onların mezhepleri hakkında mümkün olduğu kadar doğru ve geniş bilgiler toplamağa çalışmış ve bir takım eserlerinde bu bilgileri nereden ve k,irnlerden aldığını tasrih etmiştir. Mesela .. _ bi:ç kısım bilgiler-i bir batıni tanıdığından almış 3, bir 1asnunı da Hemedan, Tus gibi yerlerde öğrenmiştir 4 •
Batınilerin fikir ve akidelerini samirniyetle aksettirmek hususundaki şüphelere gelince, öyle görünüyor ki, bunlar tamamiyi e yersizdir. Al-0-aza.H'nin samimi şahsi~ yeti bu bakımdan yeter derecede sağlam bir garanti teşkil ederse de, hirici bir takım delillerde gösterilebilir. Kanaatimce şu iki kayıt bu husustakibütün şüpheleri ortadan kaldırabilir :
a) Al-Gaziili'nin mesela J[avii.şl:m al-bii{infya'da bitmilerin deliileri olarak gösterdiği deliller, al-Şahrist§_nl'nin al-Milal va 'l-nibal'inde bulunan I:Iasan-ı Şabbal}'ın al-Fuşül al-arba ca' sının arapça ya tercümesi 5 ile mukayese edilirse, aradaki ayniyet hemen meydana çıkacaktır;
b) Al-G-azali, al-1i1unl;.i5,· min al-Zalffl'inde bizzat anlattığına göre, kendisi batınilere karşı ya?:dığı eserlerde, Ônların delillerini o kadar makul ve mantık! bir şekle sokuyordu ki, bir dostu bazı kimselerin bwıların reddiyesini okumayıp, yalıruz bu lasımlarını okuyarak, bu fikirlere kapılacağından korkmuş ve al-Gazaii'yi tenkit etmişti6.
O halde aı-Gaz§.li'nin tahlil ve yanlışlıktarım ·meydana çıkardığı delillerin bitınilyrin kendi delilleri olduğundan şüphe edilmesi için hiç bir sebep mevcut değildir.
Son olarak, bu ncşre esas tcşlcil eden ve tarafmuzdan bulunmuş olan el yazması nıJshadan bahsetmek l8.zımdır. Kastamonu'da Genel Kitaplıkta, I27/3 nurnarada kayıtlı olan nüsha, bizzat al-Gazall'nin bir müddet ders_okutmuş olduğu Nişabur'daki Nizarniye medresesinde istinsah edilmiştir. İstinsah tarihi 544 H. yılı olup, al-GazaH'nin ölümünden ancak 39 yıl sonradır 7• O halde onun diğer eserleri ile ve onların
1 Bk. lv! elin, vr. 78 a v.d. 1 2 Bk. al-lvfunl;i; min al-i;alal, ''amlan lercii.me, s. 32 v.d .
• ~ al-1Vfwı[ri;, s. 1-ı v.d . . ı Krşl. K. Kufarh, anılan makale, s. 752. 5 Bk. Yukanda anılmış olan yer. G Bk. anılan tercüme, s. 31 v.d. 7 Burada faksimilesi bulunan son si.hifeye bakıruz.
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 17 (1, 2)
BATINİLER!N BELİNİ KIRAN DELİLLER
arasında 1 bulunan bu el yazması nüsha her bakımdan güvenrneğe değer bir nüshadır. Şu kadar var ki, bu el yazması nüsha, son derecede işlek bir yazı ile yazılmış olduğundan, harflerin noktaları hemen herilen hiç konulmaınış, bir kaç harf de bir kaç türlü okunabilecek şekilde yazılmışlır 2 • Bundan başka bu yazma nüshada, aslı ile mukalıele edildiğine dair sonunda bir kayıt bulunmasına rağmen 3 , bazı yanlış yerlere, hiç olmazsa mlşire öyle görünen yerlere teSadüf edilmektedir. Bu metni mukalıele ve mukayese edecek başka bir nüsha da mevcut olmadığmdan, metin neşredilirken, nfi.şir ister istemez, noktaları kendisi tamamlamak ve yanlışları kendi anlayışına göre düzeltmek mecburiyetinde kalmıştır. Metinde yapılan düzeltmeler dılima notlarda gösterilmiş olduğundan, okuyucu bunları kolayca görüp fark edebilecektir. Tamamlanan noktalara gelince, notlarda bunlara işaret etmek, heı kelime için bir not yazınağı icab ettirecekti ki, bu çok zaman· faydasız ve lüzumsuz bir külfetten ib3.i·et olacaktı. Bunun için, okuyucuya metinde yazı şekillerine son derecede dikkat edildiğini söyledikten sonra, hel' hangi bir hususta şüphe edildiği takdirde, şüpheli görülen kelimlerin noktasız olarak düşünülmesini> bu suretle hem n3.şirin aldanınası mümkün ve muhtemel olan yerlerin, hem de doğru şekillerin daha kolay bulunabileceğini hatırlatmak yerinde olacaktır.
. 1 Bu mecmua içinde bulwıan al~O-aziill'nin eserleri şunlardır: Kitiib al~caviihir (son sahifeleri), K. al-Arba<fnft uşiil al-d{n, .f(avdşim al-biifinfya, al-Munfdg, 'an al-Z.aliil, al-f(?'stiis al-rnusta!rfm, İlciirn al- 'aUviimm 'an 'ilm al~kaliim, (bk. A. Ateş, anılan makale, s. 33 v.d.).
2 Burada örnek olarak konulmuş olan iki sahifenin fotokopisine bakınız. 3 Bk. son sahifenin fotokopisi, ortada, solda.
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 18 (1, 1)
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 18 (1, 2)
7la
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 19 (1, 1)
!
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 19 (1, 2)
Alırnet Ateş
Al ~ CaziiH, K. J!a<Jiişim nl ~ btifinfya (Kastamonu, Genel kitaplık ı 2.7/3). İlk sahifcsi
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 20 (1, 1)
Ahmet Ateş
Al~ Gazali, Kiliib l[mii;im al-ba{in{ya (Kastamonu, Genel kitaplık, ru-.127/3). Kitabın ve yazarının adları
11'1 J.f'-..7~M.~l(-J~l$f'_..ı~.D_,.....JJ;,o..,., .. ft4~ ,~ ..l)t*UI~~i1~;.ıt
Al- GazaH, K. {(aviiyim al- bö.Jin{ya (Kastamonu, Genel kitaplık, nr, I2i/3). Kitabın sonu, isıinsah ve karşılaŞtırma kayıtları
• \':7C--.i ~·--_,.~---,
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 20 (1, 2)
('"")\ 0"" )\~\i~
)~ "';_>J,<-if ,~...,_~_,,......_'}\~.,ı~..\~~ ı.;;Jli.Jı\~_,:...1
.~'ll 2\j ...0..j ...... ı;.:~ ı.;;Jll .,; J<- ~ı_, , ...::.,.; 'll
_)J~ ~ :<,.1,- ·~) .;.,Vfif .~\ı.. Jl <.!.];b.)' ..ıııı.:;,;.f'! ~_..~.:;\_, ~~ ~~ı;.;;,ı.._)_,..c.Jıif&'.ı ,~cl_,bj...L_, ,<,;J;t,ıı
,~~ • ._..;if~~..w ,~~c~~ '-:'~ıj u....ô:.ll.c l:l:.,ı, !.r l:>jlf.)
if·~ ~ı; e::;'\iı r"l_,.;ll ,J, ..\>..i , c.l;\_) ""-'~. :<bb-)'1 if~ _,1
~\ ; oG,- J! :<:olA_, , ·~ _, JJ.-ı ~--+' ;.~ _,.. Lo, jlf.l J<- ı.J' _, ' :<J,_,b
"j-<1 ı.._, "J,_, ·yi%~/,; :~-' ~ ~Jj if ~JS"
(>~ı J~ı J...L J_,'\iı ......,\Alı , U:--4-~ ''-'~> _, ';:,iı; r~ .:ıı r-ı_, 0W iıl.:k::..._,:lı_, , -db:._, iY\5:11 ;.~C'; ~ i..r:"-'\/1 ;;.,.o\Aiı_, , ~ı;_,
r--0; ·~ !l.lı-" ·,-~j \(>lDl _;:..4-
~1 !l_).C.. 0)J '('i_, 0')\,l\0) rJ; : r"!--':;_, <,;b~ll ;...,_.;. 'j...b--'
'Jb~_,J,.-4,..;; <:fi ~'y_, ,_,k; 4::> :~L...,J,_, ' 2 ~1. 1_,\~l)ı ;p:ıı_, '~~ J _,.<ll j 'o .b-)i_, \ i ;5Jı Jbt,ll <..:ı~>o-' ' i .b-)ı ~\ '<..:ı~>o J
[_ı':"")\Jç- \J..,_,.\1:0) ~i:..p\C.:.)b:.lt? Jbl'l0\; ;J_,.<.II_,ı.;;\)1 t..01J
~ 0_,.'-u 'C.:. :ıl> ~ _)~.d,_ f ~ if C.:.')ll:l e} ~ı J!
, 1~ \;)b:.\ i_,.i.G.:-1 .li J_,.<.\1_, 1 ı.;;\)1 Jl Iy) c.:Jll_, ; \.1>-1_, ·;uı.o ';i
.:ıl c? J,J.JJI .:ı\ l_,f'j_, \ Ji-11_, ı.;; i )i t..~:;ı j ~_)J~ ~:ı\:> 'il_, ';p:Jı_,
, •.r-- '"ı ~~ '-:'ır.-ı .:ıt> ,_._ _, ,_._ r J:.ö ı ;_ı '"ı Jd-1 ,,)\ç -,.1>-}\
;_:\.._,\ 0_,;').;_,\ ·';,.._;;Jli, . .:,\; Jbt,ll i..\_,,.,. öJ.>':/ .1>-i_ı '-:'IJ':" 1..\AJ
._,.;G,-;j i..l>-_,11_, 'j1t,ll -..,..;~ j f.ı.:l ;j...<ll_, ,.u_,.- 'i ll~ l.. _,ı ;(::... _,\
.:ıu.,..:.ıı .:ı\ 'i _,1 ·-~ ); ~ t..~ eıi if'!!~\_,_, 'r-"~ IJ~ \ Jd-1
7lb
72 a
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 21 (1, 1)
34
ı J) ;:..yp-0 __ ;ü~ıı J::.. ~ç.;.ıı,,-J::.,~ı ..:u ı 0\ _, , '!_,..\::,.:. 0\..iiU 0\S'
·..c.;::ı_,, ~C.\ ı.,JJ!.>_, ~\:JI<--:1>--', )~.,\ ı.,JJ!.>, 4~1Jl.> JW ..:UI..:r-'(1_,
J}Jı .~\All
!li_)>) Jl;li_, , J"")~ J~ıt /JI.J >) L;>.v-\ , 0~ j /JI.J, )11 : J _,A; 01
0'1_,hl.lıJ_)~ ,))10-: JLC.:}:Jı_, '01§\Jı ~.Jxıf"_, ··~~ 0ı,ı~ J_,Li.._, Jıı:::/ıı_, .:ııJ'ıı!.l.J-'::. : J_,;;, 0• u:u ~~ı Li, ...,..c.ıı0':
(~)JIAôft_ .IJ;i ı;~ ;)..,)110_,, p-.a-J.I i\..)114P.-if rlr ik,-'JI
: ,~ı i\.., )ll Jı; ı;ı; \ ;;s:.ıı Jbl,ll ;_.')\~_, 'i..b-)1 3 ~~ ... ~ ".:ı'J
.,J .:ı.r<.,_ 01 )~~t .,ü"ı:.ııl>-1_, , c:_);)-"-' """ı._.._, ,_,~ı r_,ı_ıu~
0*>-'11_, 0_,Li::ll 4,\j J~b J~'Jı; _;....JIJ) -,~)_, , i,:s-'1_, 0'j>
<.SJ. J_,>'JI_, ,~\,1./_o_,f_ı ,_;"'\ '-"',:'JI <.S./_Cıli;-)1~\..p eıı; ,;;s:Ji_,
.s..b-ı u '"""ı 1
0Li'll e_, _,ı J. , ı..b-ı_, ,ıJ_ .~ _, , ~ ..b-l_,ıı·~ı 72b
J:>ülj 4 01;.;'11 Jh::J \~ı L~.>-1_, ,ıJ_ 0\5' L • .s\.) ::.ı,ı; ~JJ '·~:?
J:>.=,; U:-lı·u~ ~\]__ı if •__,....;. ü"_P ..ı.;_, •?-'lı .~_, V>..b-1 .,;_,;
..:.. '-=""} V'>..b-1 (..b-lj j,.- Jl 0~ .J )2:.:__, ; <:-'+'-U , J)l.. 5 ı.,.ı\
..b-1_, JY ~ı ~ı ı; ı' ,J::,.:.";;ı 0~~ \;_,ı ..b-1_, JS <.S~ '~?-'ll_, ı; ı_, .1-d" ,1,-;ö ~_.u,-'-" _,-i!l.~.>-1_,11 <.S.J.-' , "-.:' 6 l.il::.>-lj , ,T.J Le_ .:,..\..p ı"' c:.}klı ..::...;_, J _,_/_, .ı.::...,_,:~ı..::..;_, J ·..u_j .T.J}i, ""'f+'\.T.) -.wı.ı.::...,_,;
LS" J- ';J;....,.<.S.T )i uP~ j '; .J_,..,JI.s/. \o)-'-'-"_, _,-i\14>L.. j \..il::.>-1 ~i
•--Pr j_, <~~ ..._:,_,.Jı J_,bj'.,.Ji.s/_, (;_/çı~~ :..i_, -•~.?Jı;ı. Jı
\3i '1"\_,-.a-J,\ ilo)IIJ) 1_,.,-.JJ •J"")I~-,l;:.,'JI.')Y, ;Jf_,l_, \.fy.ll"..u_.ı.;.
_.ı ı... j ·~ı <.SJ_) ,..b-1_, i J ,.ll i\..)11 0ı; \ .r"')i).,ıl<-1 ..:..;.ı.; ı_, '0')1!1
. At ı ( f..,/ ô.ı_ı.-) 1'\ i}[~ l
• a ,JW':/1 ~ J."":lı ,j! ~\.::;{1 4
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 21 (1, 2)
.r-)1 0 :;;_ii} i ,.ı._; , r""'.ı,. .li·ı ·J~ ~ u-l:lı c: j ı;t; , l..t>l..ı i..t>l..ı
,:;__,..':110. ~ ':! ;ı .;;tll :;..,al;:;,.._~ .)>\,ll _,...,ll_, _r'iilll
,;}J_, JcG':!IJ .:ıı)',li ;Jj..u_ _,...,ıı·.:ı:ı i.t..li ;(ijl_,\1 ,.ı.,. : J,; 0li
35
' W.lö 'b-., .... 1 ,...,.ç_ .:ıD:J ~ ;;..-) ':.;, ).~ ...,~.,.<~ .kJ~ )lı •J! 0 )k;;
..;..\,.:. 0 ..;jW_,I •0li.r.J1! '-'.2~}1.> _);\.:ll c'-'" ,L.;J L.), y,.JIJdoı -li c:fl..ı
u;:.,: <.>.lll> _,...,ll;~; j '-"".,.;.1} ,_.:,;..b- ı.> ..b-) C j <.>.lll ..ı ~)=!.> J,.,.JI j
ı J_,)" ı.>/ 'i ı.>.illl • ....;;j .GL.i,;._ı_,...:;ıı ÜJJ..ı '.Sij>lif •.r.=l j')l},l
f:;. ~..ıl •" ;Jj..u__ı cl....of.-J):-1 <.SJ_- ı.>..UI>'),;\.:Jiif ;:J)ı.W} ,~;;ıı 73a
JUI ~ .T_,.ı,; ·m:s .~:>1:5' UJ;;i """' J~ı;..::J ..ıl , ;;;;,;;)...~ ~_,ı y. t..
1t ;:>\ jL,;JI .IJ..ı -·~~ <.>.1_ ıS- '-:"' ..ı/.JI..ı t,.,lkll ..~.;~ _,..=;;ıı..ı _;;81 0_,
~ .:ıl ..ı , c;"" ...,_1 _ro .:ıl :ı:, ı ....:. .J"::Ü , r. if-. .:ıwy1 J~ l~ , ·~ y.
..., j:;;)l j J..L:... • ..b- if- ..,:._, 2 <5-l;.ıı 01..ı ' Jj> ':! .J ,_;J- 4! c.r.J ·~ ·~ c.r.J ~l..ı , p)l ,TJ ~ j .1 )l J)..ı , ~l ,TJ ~ cı) .u ı; , .t.)l.,ı .) \)-.a.:YI ;;# .1_,_,; if~; f:;. J! .l..ıJ.I ~ ~ 'cso <.>')lu~ ..ı
..c:;; _h\Ç r.S> 4,> .bl,:> i ..ı .1..ı.rJ1 ,.ı .. j )ü J"}- if ,TJ ~>. ,Tj \..eY\"(..
&,._ ~ {-J-1 .:ııs-'..:othi;.J.I ,.ı... 0. J~)'l 1:~ lf" _, , 'Y~ <::>~u- ·ı ,_,,.,.:.ı.l rt..)'IJ!c"":'l_,
;.,_,JL> .)>\,11 ;,._Jt .)\i , Jd-~ Ji.k;.;..., 'll y. ll.o if 0 ,.; j.JI .:ıl ._,l_ıd:-1_,
uP _,i-~ J_,kllj 01.> _,l '~ <,> C! i.> b) .'1) ~ S:.,.._, , _r'\kll
~ <Lu-r"; '.,- Jdoıt ~ ~ jJ&ıı :.ıil_, Jk.l' <> _ _,"J ı;t; , ü,. "..ı,_JıJ .:ı4 ~_,, ~~ '1 r...\.illcı4 r-~s ,~ .:ı\<.Jı 4~~~ .:_)ü 'Jk:.JL J. iH;-.2-)~ \S"~ ..ı..' c.r.) l..i.o .:ıl 3 \.._,!..._, ",_,,__,)'Jj\ :i ~..li~
,~,t,..j5JI.:ııs 4 >.,ı,._,,lc:rÇt.:ıl Jik)! ."J,. ,_;,;jJ"'..ı '":-'!} <A;)' c:fl_,
.:ıl ll.o if V..,; ;J\"~ :ı~ 0)>- J ''--:-,... ~ ~>b-0\s'~,ı,._ j-CJI :.ıilı;ıJ
j"J..u_ \.. JWI U" ~ \ {...\; J) C~ , 0>6- \..)..ı {...\i C..) <K >J'!""}I 73 h
...,.S.,ıS ;Ji.J>) if .J~',Ii u,;,: ~ i.f ',s.J, if J_ık.JI~ ~
~--"~~--------------·-------- ------
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 22 (1, 1)
g6
J J_,A.ll~ ~..tiJ '.,O<.!"l:J\ 1 -:::J~ J~il !..li.J>)ifJ ~\
;..,ıı <-;->Lo ..kh.ı Ll "" .kG"} '~ i.ı\5"" i.ı!J ·'->~ı !..1.), rf -~ 4---"l
~ t.ıl J" J..t: 'J .!.IJ;,J, 4-',i..tlı 4:,u..ı ywı J :s..~:,ıı ..kh.ı ı.ıJ ,~ı
;ı,_, .!.11..\S'J ' 'J~\ r=ı.::ıı Jl (S..\:,ll c~ r ; i~ i\.,) J! [_~ ._,ıJ-1
JWIJ 'J!pl Jl ıS-\: ~ı~) 'Y"' 3 'J~ 'J 2 {kil Ji 4,-\d-\; 'i )...ll
J) J'}' ,y ._,u..ı JL... J Ll "'.J..t:
:\:.\; \'w\;:,;\lj i.ıyih<:'JJ'w'J_,-Wij U;..ü::i<.u::.,l:Jlı.s~- ,_i,i i.J\;
\..\, : \."..t>-l JJ'if, ~ ,y ~ J! .:ıı~ ~.J ,y !'"'<; !w4:,o,
: ;,:.~\ diu 'u") \lA> : 1."-~>-l J, .. ;;u ; 3 Jr \..\, :_;,:.'Yı J.ıi!J , ..\:3
\ 0:>\J.:IJ,:i' u.,.;...:.ll,y '-:"'_,.;il ,y t.ıı:S::..::: 'J ı./.JJ 'If:.~ 0::.\J.:I i J ..\:J \ )r
~ \i -~<ıı c:.J.hJ i J..,..\1 ;w ı J! ı_..,. j ~ '~ı c_t;;ı ,y -:_o) i-;.,- d._;
c/}' _;;:>"lrJL': 'J o! , ı,,; CI,.JII JJJ..ı 'JJ \ ~1 j _},-i 'i w \i:>~,:. 'll,..\,.
~ J" ..t>-13 ..t~ Ll' c""'UI J 0')1J.,\ J,:J 4,d\)1 ~; ..ti J , < ..,_Jt;JI j
1."-t>-l ~..\i .:ı ;;_J ' Jı,..) :\._i f 'Yı J J.Ö:J ' Ji,..) ,,;ıl .ı:; j !l ;..;ı .c\ J! l_r.-.J)J ez-..tA>L:.l\0. 0::.\J.:I u;,J, .J_,l;\AII:.,_,_;u >MIJ ._,U..ıj
J! d"'ı;...;'Jı ,.ı,- ).W J c y_' eıi ~ ' i _.:.s:ıı ,..\,o, ..::.lJ..ı i ~ı i\_, 'll
.!.11..\S'J ',ı_,_., J "/" J ·~ı i~ j .!.11..\S""J \ "" ı.kklı .)\(.'i i ~ı ;ı:.ıı
w_),.i..tiJ .,0 0')\J.:\ ('IJ> ('..\P &-u_\,y ( \o).l<AJ ~>J .JJJ, .
'i..ti t-'\ -:.,.o\, Jbl,ll;;..,')\pf..t;.p i.~<JI_, ; 5 0~')1\J wJLdiJ i_;5:ll":))
;);J.. j Lı'.ı\k,JI jJ> i).(JJ fo , w!YI ;ı,_, j_, ;j;J.. j ..1>-IJ '-';:ı_\0\i
74 a
r-:11 "-':' <;jly o..\~ 'i~\ o..\,o, .:...ll) {Wl J! ,:-.,·,~ )J '('\J..\1\ J" J
ıSJ;, ..t:.P i.~IJ .r-"11 0. J) 'JJ 'i~\ l~ u~ 'J , ._:,bl,IIJ _~>ikll
. "('tl..-.:11 ~ J.->il J: 1-"-::ı ~
• • ...;~U- 1 :'·" : J .... ~'ı J ~
')\..ol ;L.o.Jı
. " .:._,\:::9, J->'iı J : .:.,u.~ ı
... ~t;:Jı,: j-->'.ı'\ J. ~
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 22 (1, 2)
~ J_,i2:lı < ~ _, y.ıı ;"; 0• ~~ _ı, -'r .:ı ı J ~:.s:o. ı; ı J..i cı~>
~:.:W_, ,.kl;Jıif\; 0Jif-' ,u;.;_, u,L<:~~ :<.<:IIJ:.ar{~':lil 1 öoy.y
.:w;,'"'"'=" r -~i _,..,..ll rı~ Jı 4J ı;ı_, w r ~:..~ 0_,, ~
'~\ "')1.- ö.l>-}li 'Jk" _, J:.~ 4:,ô :cL. y 0l J..\;' J_Jo Jı; cı \i \'-:"';lS'
; J_,A:; ri cı_,, c>i)i t_ÜI j ;_;5:11 cı\ i~J..._, 'Jkl,il :~,')k ö}sJI_,
<IJ:,':I) J-i-ll..rl::-<J i.S"-'':1_, t_ı:.; t,.:.. ..:..:,_~ı_,~~ 0t...ıı. ::,_?;ı..
." ,,~ ..r\::-<ll 1.\~ cı ı i.SJ""-~ , l:~ r ~l411 • .ı.. J.- l:J ri r_, ~J j<-~ i')L(\1 \J:, ,j':!"'- i-'.,..11 f-11 J: '"'-"~-li~ t}'Y , .rj.Pt..- ':1 cı~.ı.. u~ ?'lı J_;A:_,·, ~ı; 'J:I, ı.ı.. J~..;,_, , V>~\ .ı,..,;
;_;5Jt; ,~-sıı JW:'I.ı "_?..\.:_..,\.._, ,u_?; <.>.\11 .flj?':/1 .ıp;ı
J:i..UI_?; Ji c:t:.: cıl5'cıl L,.;;l i _,..,..ll fWti \.;·,ı.. r-""'':1 C:..';k,;.':/1_,
37
\ ÖJJ.r"]~ t. _,.l... c.r-:1 ·.;~ ""' 1 ~\cı ı_, 2 ..r\::-<ll_, ül.. • ..la\1 '-:'-!.i. 74 b
, :~,_..\,.<ll üt.. • .ı.ill ,_,.,;_; '"'lı )2jJ ls~ ':1_, , ıp {"'-';n_,..; {"'-'i ı...
cWi:-1 ~ \.\~_, ,':1_,1 ""-" 3 1_,,.;,..1 ~..; \? 1_,.;_, .w '~_:.. i_l:;ll ..r\.;ll_, .k\;J\01_, '.r'lbllr-)1_, W,Uiö..>:.,J10.·c;;':l..;l l:öf-li ;,ı; ,J)l..2]1_,
""~ ':101 Jl ~..;.:... ~l_, yJ ',.'ll ~J.iJ 'ı..,.:.. ~ı_,y Jl c; _,ı.:.. ;;_,;\:ll :i.o"\AJI
"cı'/ 0>- r.-=ıı cıı V>~\ 0\..-l:,- .J Oj..\..:PI c>.\11 ()\5:1\ : J_,.<; cı\ if
ö~)lcıl ~_,; ':ljl Jh7ö \öJ..<li.,. 0':1 Jk~ <.>1)101 ;>.'Jı_, , ;~_,ll~
i):. 0_1.) {J fL cıı l~l_, 'll cı.;; 'i ~\cı\ ((J} : J_,.<;_, ~\ •• ')lY
JlAII J_,.;; <')\1~'ö):;cı_,ı0_, '(:.,.;JUcıyCiö~_,IIJ: y ~ ~1_, J>cıı ""-"
\jk~ _r'-'JI_, '";,.. LP..b-1_, ,~1_, uo\,.. fWl.J} cıl 1),..\~1_, (..-" tWicı~
<\-'>~\ j:.J-1_, <~1_, .ı~_,; 'i.!}_, <..\~1_, Jj ~.? <iıJ;IAl\Jj_,
if .k\;J\ \J:, ~e:'-' ~t"ı_, , Jkl,ll_, j:.J-ıj \..i.b:.l_, Ö..\~ }i j \)~.;..;\ .w 0 . .\ll cı\ '-:-"".ll_, \ i j'l w...Q\ cı\ 1_,:1; _, ' •-~ _, 'c? i ~: lj J.Ô:. t ~
r' ; .. .. .ı.;_, ~;h:lı J._,.?J~ cı_,...ı.":.ı , ,...,:ıuıı ;.GJ:., rül...j}:ll ,.ı~ ~cı_,,.;_,_
J: l~ j:.' ~ 'i :<}.Gl :<:':"_,ı. ı 01 if Jk:il üt.." -li.o if -'"' ı.. ı_,::._:
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 23 (1, 1)
<oi_,...J_,ljYl:J_,i ~(.:ı_,J olyjYl:J_,;[__,., ı;~;' 4}j>:- 4,-y~
ı.:o., J. , ~_,_./,.ı_, JY l:J_,; f::"'"' t .~,.ı_,; J,.. JY u,; ~ .:ıı c.u.iD
..ı.., ı <S~ 'J_,MI<A.i.:;< <:,,...._..ll; <5..\Jiop..JJ E. L. 1 U' ~i~ f!.-' <5..\JI 75 a tı..üıı.:ı':l: J_,.;,.; '!.:.. '-!.y;1 Jı.<,; '""" '-!.Act .:ı)ıı ~ ~ c.u; J!; ~_,A)\.:0.,_, ctı"..IJ_,._; J}\~ J._,k 1..\AJ J;u\c..:..\:;< J.JbJA
tıi.UI Jl ..:..> f LJ:(_., ~ : J~ J. \ '-;:,_ ~.,._; . ..1>\ J 1..\A J '..~o-1_, I~J cP-1
li)_, \ t"..U 0 )! ~\ J._,kll .:ıl ..:..; f u:_i if w-<ı J ' 0 ;ııı c:.Go J:_,j,
Iii_, \ • ':1 ),1 r!_ _, cJj.\..(; \ J'-11 J J::,J.:I_, .L::.JI ~ u..s:JI (' _,J if 0} .~\.i.J\ if "-.<; •""'! 0.)-lÖl\I..\A ~ ':/ ,:/' 4Jo Gol "::Ö 2 J'} l_,kk
r-(,;1,-j <.Sil ;J.(J~ "J.ı.:....; ~(J_, cP-IJ<- ö.lo-)~ J.ı.:....; U: J.ö 01>
cl:J:-I..ı"J <Jb\)IJ<-ö):(JL J':l..~:....':ll :J_,.a:..; <416<.':1 q;t,..J cP-10;..;
:i~l:JI:i<"l..iJl: ..lk,:ö Jl:JI
:<:Jl:JI ;.<"lill
·.:ı~ J_,.i]l_, 'Jb~_,._; ;_;0 <;:IIJ~k:;;L.jYJI r-(J_; :J_,.<; 01 3 d'
~.r :.S)ü crl,ö 1.1> Jj,l: .;\ .:... i):' ;p,CJI <;:il JJk:;; ".;J-1 !l~ • ..; <SI )i
, c;k:J.I j ~ J! ('·,J.;; q:,.ı.:J.IJL(.;';il if Jj ':ll JC:.llif l.> _,, c,~y if
.:.lf.)~Jii..\AJ\ ~~\s:Jii..\A ~\J 00 i$>J '.kJ.;.Ii-<b:-_,~JI-~i$>
<il "':ll "::Ö u~\ <b:-_,ı lll>- ':1) ol) L. eLCJ\1..\A ~1_, 0~ 'tWI JAI J<- [.J.I_ ':1
,_,.,u.,\; ,~\\.:O.,~Y. '-';::.,ı._l.':/y.·J~~~It,;..ıllj <}-)1_, u:_..ıliÜ<J
: ~.id'J '<SJ-;0 ,;_L<J.\0 _,,Akli ·~ ,jlld' J J_, 'il ,;.li.ll c..ı : J_,.<:.o
:Jl<,;olj_.:ı\~J.<:i;;\);(A·.\.Ö],\o-1> :J_,A;; <Jbl:..ı>' ij,CJI<;:))J~L."J)J)
..\.i; ,.k.<;.JJ-1 _ıA IJA> < Jb~ l~ ı Ö..\o-\J}::,.!\Jj :\~l::\\i~\:(:_ı':-~1 75 b
:(,JI_, j 0_,.\i.Jif-~l_,:i~L:...Lı-J_,ll.>..lo-i' '-':j,f :\öol.dl<,..t.<J.1 5if II..\,..
"Y./ <5..\ll Ji:J,~ uP_,;,;.. 4J.1,~ ;~1<:_,.~1 J! rJ}, y.Y':/1_, , ö..~o-1_,
• .,...., J ,;:,ll J •;ll_, Jl;;\ ..ı -~ J ..~o-1_, U' J~,; 4_i.. J ,_;.. f J.ö ı;ı .;[;
~ ~l.:;'} 6 4öol..., L;S;l e .,_,_'ilo..\A YJ ( öp <.J'J 4:;..._ı ·~)J
• « ~ ~ J-'"':11 J : !!!' a . ..:rfi}·-.11 .:ı:: J-":il J : S:J ~
~ '1 l::• "~if':[ :ı.;~t... J J.-<-'11 J : '1 :ilA .. ~ ... "W"' D J-->':/1 j: ı.J'" 5 . "Y'~ ~.J: If' ı
.~4;:~~n4W:~4
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 23 (1, 2)
r
l.ltô ö})"::'"c:;,ll !l,;.L. J.'.ll0~ J_,ill01 'ı..!'J l>J;..,.,ll •. :.ı.aı [..\;
J..,(-1 .JJ~ 0~ 0 ~li i ),>'YI i J:S.J J!- .J~ '-:'I.J.-1 0\; JÇ'il .kl;JI ,;s::. ı.f, ..l>-I.J '-:'I.J~.J , ..l,..\.J J;'- J.'.ll "c:;,Lı !JJ..ı.. I:Jj.J 'uP-: 0J> ~
Ji"': 01 ,;~'i ;ı '""""IJ ...,ı_,~ ..ı ,..\.>-l..ı J-:>- ~ı 2< c:;,ll >D,;-'-' ~.J; 01
J"':'- .Y' J ·~.,;ı ~U" < ,J uP-:" .,;\; ' ~"" ('_J ' J_,All ı~ ~
, w_,; y'-'lıJ , ~} v""""ı , 0~1~ "'lı 4-) ~ <lLi.l o..\~ J , -~I.J u~J ' 0 .ööl:.:l.l ~<ıı_,. J1UI0;ı; '"::' ;J_\';1 """"ıJ ü;:IA-1 .:r """"ıJ "j>
<.>..\ll 0:>1:;,.:..'}\ 4 ı..!' ;_;.(lı Iii ..ı '~\.:; •c! 0yÇ 01 3 if :ıw.; ..,. ö}S''Y
t\..p ?WJJ '0>6- .JI (...ı.; ?Wl 0~ J_,ii\), <!Wl o..\~ <.>y JL... j e !!,;-'!'i ..ı.;J '•:0.. "::' c:;,ll D.Ji, ..ı.; JA.I~ .)>GI0\; , .ı -t~..p 'i 5 <JI >
_,S"I.J _,;....1 l>..t •• IÖ.J G .,ı~ .J~ l.. J~ J81)..W <.>/ ..\Ö i ylt.ll~~ _}.I:J\01 \)
"..i>-\.J'-:'1~ I~J '~Iy JLG'Yi!.l,;L01 ~..\,>-! 0\.:lL ""'Ltô ';_;.) ,,; J~--""'':; l.l~J , o)..W ( ~1 1~ JG 01 <.>_r'-'YI..ı , "::' ;JS
j 0./':i} 'vi_,J,-1 c.r-" j ö_;D\0 /J ;ı\ 0. J), 'i U" jp,- ~~ \i
39
Jı.J,._)Iı 1 ~ j ...,ıyı,.ı ~. 7 .\....\All j...JI 4:,1! ~..ı.; , <.>_r'-'1 }lL 76 a
01 ı.f, •..t? .b.JA ~ı !lll, y.ıı : J_,_<; ~ı; , .ı.ıı_r.ıı ~ .w.= .w o}!i .. .:..._,IA::lı, 0:>\::,.:..'il..ı ''#.bJ_A)..Lill..ı J..Gi D,;l,~ı
: J_,.<; J ~ ;_,.) _,; "'t__~ 4 ~.,.;.ll 0 -0:JI ı.ı~ J-2 ; .b_,_r.ll
, i..\,..\ ..ı .\,.JI : \,~>..\,..\ Jw ' .\,.JI j ;)\.. j\:i: ıJ:..b,-,; 0..: ~ J..•ll \..
.wı·01 J.JA: ~; J; ._;,ı..ı J!;.J , -~~ .~ , ,...,..., .\,.Jı :?'lı Jı;..ı
... )lo t.:...:k. i _,-ıı ;wı ·,:ı" , ,...,..., .w ı :ı ı J.J.i: .:rJ} J1L,lı_, , i..l>-IJ
.:r Jjj ;Js:JıJ, ;js:Jı 'ı..!'J J1UI:;..)t.. t.:...:k._, 'o..l>-)1 •u!'J·c:;,Lı
U" • ...,..., ·\:-ll Jlill J.J; 0! : eı;C-\1 Jold,-1 1..\.!, JL<,i ' • ...,..., ·\:-ll 0! J..ıA;
ijs:JI li\J '"::' ö;s"'l '..l>-l..ı J-';'-J .~IJ viJ~ J~ ~ J ...,ı~ .,;! ~
i..l>-)l..ı '<:.>- ;.:ııJ "' vt,-.Jı .J" J '~ J vi?.;~ •1.-IIJ '•'.-li j
·".)t:.~J--')'1j;f.!!''l -~.:ı.o~n,y..~ııJ.ıı:.3 .J ... 'J1Jb.ı~.t .. ~:_;l.-12 ~yi>.')Jj-'JIJ:.s'.Jl
. ~~Uih J.~"il Jı :_,_.\.ll\ 7 . ( tp.ı::. .. J-->11 Jı :~Le 6 . ..}-<>';/\ j. b.Y.-y ._ı-':1 :.ıl 5 .
. "Y'.J~ 'U;.la~_,.l.lj J-'11Jı :ı./'') 8
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 24 (1, 1)
J.}JI !l.).L, 'J ~ ~.ı ı JY ~ı; , <~ cr-Jr J JJ.i.lı_, ._,ır. ı j
_.:J:Ij ö)S' ~IJ ;;s:Ji'~c? ~;;ı,.'ı_, ~10.
_..'!'- .;1 ~ d' ._,ı_f.-1 j •~S'! , JAAll 'c;J-.1 ;.~:.'.{. l:Jj .!JJ.\~
'ö..b-1_, ~ J"J 'j<.Jiy. "" p'ı'<.ı'J ~~ p'ı J '1_, '._,ı_,. J
'1 ;ı ' ...,... <Wl : JJ.i:. d' Jj <'f ı 4:... u_. l:Jj .:r ~~ '~~~ J.
J ~ ~ A .ı; JAAll 0:-: _);l:JI J. 't;~,J< j 'JJ 't;_;;>- J ö;s'
..t:iJ 't.o ..r:i'J C:L..ll .;:.,_,;_, tWI 0~S <~)o:JI J:ıLll~ J .;~ ~;>'lı Jl t.o.;,..i J; e ı; ı; , _,>'lı c:.?_, t.b-ı u .. } ~ ;JJ-\'
· iJ\; 1 ~ ,Y. ~i <L .. ll <.>_,~<->?'i <lı-.. j ~ < .. (ı_,:,_ d' ;_;..<Jı
(...ı; fWI <.ıl d' <lt-ll .;.JJ;J 1 ~1 _,1 c>i)l ~1 ;JJ.M <.ıi d' l:.:J\..:.
J_,;;JI <.ıl ly"j til_, , ,.ı_. j ';~S ;;UI .;.JJ; j ·~~~ ~ , ..:-,~.> Jl
<.ıl_,'~ U;l_,.i.ll t..~ <J'J 'Jk4 ..... ~ J_,.i.ll<.ıi 15" J14l .,:_,~.> "'4 76h
JAAll .s:,.~::.. l:J_,.<; ..(,-.\_,......;; j ~1 3 < c;J-.1 > ;JJ.ı::.. 2 ~j <.ıi l_,?j
ı; ı c>_,>-l;;lL j ;_;..<ıı Ji ($_:2-4~ 4-! J_,.i.il <.ıl l_,?j <.ıl_, 1 .;,..IJ ~~......;; j
<.ı_,s::;<.ıı'Jkl,ll J_,.i.li;;.")\..iJI ~...:....,;oS'-' <.!JJ.\s' J,lô l:l; <fo:J4 ı_,.;.ı..;,:.ı.
1-4> ;_;s-_, c..JJ\:.>.1 Jı .!JJ.; r-'"1 ~~ t_t,kll _,,~ ;;.-lr .ı; Jı; _,ı ~ r "'4 ;;.....J:I_, ;;.....J:I.y- ._,1):-1 j Oj,J_,it.o._,;i c>..\JiliiJ \_k; .;y.p_'} tt
<.114 c:.;\SJ ;t.,a.i\:;,. c~Sc,~4-0 d' J._,ı;"Jı,.ı_.J ';;;L._; ;;::.._, ;;.....;
0~\::>.1 ~ c>_,>-l<lLJ 0JI:>.'JIJI v"l:Jij,: ._,.-J_,.i.il'<.ı"J'J, 1-4]
<il J>' J.l..UI 1~ t :Ul..ılo.\A j ~ yo Li 'ö_,.i.IIJ ~i J r-J fo'
. .u:.. ~t 0~1 J.l, .,ı.. lyt;l Lo_, \.ki ı:JA:.'!_, 'Jkl,ll<.~l..
Jtd:-1_, ö_,l,;JI ;;,~<-'ll ı.ı.. J.ı> , l.::lL
"'-!1)1 ;t.o"Li]l
~ <lL... • .ı .. J ' J14J i-> J>' p ;;lL. J> 4 < fJ j >
d' J~ 'll JC!.ll d' u;ıs- ~ j' if -,Sf V' ı.,; Jk 4 J i-> J>' ',Jk4 f<ı J; ,§J ' l:J j ~!1 fJ} C.) c;J-.1 : .!JJ.; ~ f<ı j f 1 v"L,AJI J\D.i ; '..(]ı 01 (J;_, , J...a.cil :_.ı, _rıı <.ı.J,.<k:-\1 ~ V" ı.,; r cf"" l:J_,i <.ı.; ı>
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 24 (1, 2)
1 ~~
_,~ ;_,.:s:Jı Ji <.S~ ...:..<ı 'Jb~ ~ ö~::s' Ji ~ fJJ .)li JkUI.,)I>.
J.,..cil ;_,ı. _rı ı_, 1 J~l Jo _rı ı .:ı_,,.<k:J.ı ~ ı U"" ı,; u._; Jk~ .:ı; ı
<).iJI ~Lill C: J ;.:LI.I ,j, Jl .b _,_rJ! C:: ı; ı ~. ;.,-.,_:i: ~ c:"" , ..;.,ı..aı ,J, ._,..,;~~ ~~ fli , <.J"I,AJ~ c~ 'lı J ·'~-"' IJ.;l..i; t fı.; 4,> ~ [ f'1 ö.ı~t; ~1 (' \ '""""' ~ :;i..p\J-1 ;,:,-.}:JI 01 fPjJ
:;,.L(JI;.:,-_,1.101 p..ı ,~1 J ö;>" /.$h'i J ;_;..<JIJI (:.:b' u•I,AJI .b ..ır'
f'JJJ f~ ~ <~1 p) {'.r ıJ) C._,---'\::;.J cSll•~ ':11 o..\._; 'u-C.::;
"-':-J f.r 'J._; 'r_,..,.,.ıı ;wı if ı.ı.. r..:w .:ıı_, ,y...ıı Jl r_) .ıA;
f}' j.<..J~ o H i;)_, ~j.<..JI ı..> .ı~ '~ cJ):, {' _r 3 ı; ~; y ;.,;JI p)
; .kı? { ~ J .. \; ,P..ı .r<J <..>:,if/::.;, r ~ r(L..li l_;;ı Jç ı..wı r:..o\
;.~'ll ,.ı, ri uP/" ı;ı_, \~lif J).dl '":-..ı r' if ·.ı, )li •W-:~J '~~ Ll~ .J J~ ü:. Jl ;.Jl.< '1 0~ 4>-l<-; Jç \;, _,;_,ç; cSll
,;.. Jl_, '.~ Js-; u u--0JI t!' _,l ;~_, 'c,, w "-':- _, .J ).': ,;.. Ji_,
if i)L<Ji E )li ''L.z,ı; ;.J...J,.I Jç <,;.:ı\ h ~J 'u--0JI <e:-.ıl -~ 'J J) I_,......ZI ~t; , :;b~l ,j, -~ ('.;,_rif ~.SI _,, _, , J_,,.;;JI c!.r .Ji
~\; Jl.,; J~J. <Ö_)J_,..;J~ """';)_).ı; c.r-:l .;'1 'U:_-1>-\,- Jl_, 0li ~ .w , ı..>J t.ı , );;Jı '-i .:ı_,;_,~ U"" u ı_, , .,; _);;.lı_, J}J.JI <e:-_,_
. JJJ.JI,<e:-..ı !l.JJ.J ~\:ıl_, _);;.ll if ·..,\j.;~ {'Js-1 w ~.L J ö_;s:JI
p.-\ 1 ;w 1 if ~ı_... .ı.ı
f-A''I r--"'.J .ıAj '_,ili --f- if i.J..ı_,..;ıl4 f <b 'll ,.ı, ;.,e 01 fi ıJI..ı
J. .:ı_,.J:<:'I <,;~hl\0) f 01_, 1 ,.ı:; .:ı_,.ı..t.!J (';1_, '":'Js:JI_, ..:...,JL
~ 1.:5:,., J f-' ;j, 'll ,J, l:....... ~li \ l..;._,.l; 4Js" l;.}.o (i) .ili ' .:ı J...::, ;..._. ı:,ı.;, J_,kı <:/-..ı~~ ;wı ..;.,~ .:ı_,ı_,z f<::.l.JJ, w_y lo~ t-' , cJ)j) ~~\JI 01 ...,._,..li '.:...'ll.~ f'i fD' Iii_, ; <,; 1§_.!3 f .:... 0) { ';wı ö.ı..\..:... = 01_;s.'ll <-:-": J. '{\.Jj J_,,; '-:-": '1 ,;\ l_,l_,A;
olj .ili '{Wl 4 Jf"' ö.ı..\..:... ~ ~ ;.(o 'll ol» J ·<!.Wl J..ı.i.· 015
• ~ <.J"l:;<lı J .. ı.....)lı ~: <J"Y ı
. "~..)y"" .ı,\..J J---'11 j l.lr": Jy" d
~-,;~~----~· -··-----· -----------
4'
77a
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 25 (1, 1)
01:}11 ı Ö-4 J c>}...JIJ ,_n.,l\0\; , rJ •,lY ..ııı J..o ..ııı J_,....,J ı? {~ 77 b
\J_;;;\J jJ,;i,:_j ( < 01 y<Jj e">- .,_;.. 0 r--:J <J JJ-.a 0 J ..\A~ lj\) ~
; r~-:i' u• 'J""~ u_lli ...:..1:>-1 15"' _~):]!! ~ 0--- JIJ '~ ~ 0--- Jl
0 , u-ı ~ J (C:.ı..,. ,ı_~_ıJ , 01 _t-<~ı ,~,_ if L>J;ı l-·J.... ,,.,.. ·J-1-ô 0*"'-'ıiiJ ö) .. <ııeJı?J..Lô:.t ":l<o .iiıiJ..o <J\; ;<,lY.iiıiJ::., JJ~)I>I_~_I
(::-_lo -.!..1'1-;l·;ll: Jli3 o<,!Y JL\;'ıJL 0T_t-<11 J; c.Jj; <,iY ~ltJ ; JL!:I0 'ıl -d; ı ll : Jli _, , 1 "lL..l -.:...,_.ıJ-11.\.ıj ı_;~~{(r '01 f' .!GT J~-c.ı::...:;:;
..ıl ~ - ~.. - - o > ~_., ~ ~ .. ; - ~ ~-o .. Jl~ 2 - - ~ <- - -
0_,..:"-"-' Jı0~ r~::.o, ı 01 '-:--"' il,,: .. J, ll ..:...~10--' <->_.Jo.i
l>~ .) .\j 0! ~ ~~Li ' 3 ([ ~,::.... • J..;l ·;. ·J~ -iı::.:;'.ıl)"'ıl! ·;. 0!
~ .iiılJ..o ..:UIJJ~J •,lY J·Li:tJ 0*"'-'iiJ !J_,.C;Ji~J
~ ... 'fl.ll if t.l-!1 ~ :<JL.ll ,j, J J,;. 0*"'-'ıli_, ~i 015' 01)
~i~ ~'11 3 , ~ 4 ~'ll ı? (>j \.. 0;1; , \.. .r':JJ cSll:<b'.ıl ,J, ~
JJ" ~.. ·,y J ...;·.~ 01 ~ r' 0li , -~ }.\)\; ~-\; ..u 15" 015' fl.li ~ OJJ.r.;.!L f il ~J i_r-J 4 JJkı .;.ı_, FJ JJ;;;; 'uJC:'ıiJ
'ci-':" Jc.JJ; ~~ u• ._;.-hi öJJ.r.;.!~ f" 0~ \' _,k.JIJ J'l,-i.IL il '<~.ı,JIJ J.:WI J'lfJ_,k.J~ tl.- 0\J ;JLCI _~::ll ~d;, J; ''J-'~~ r.t <iJIJJ~J
, J'l;JI j 0.~ j.<..JI '<L,.;Aô , .;.':" ı? . JI.UI J).lll <~ j.<..JI _:L.a.i J
\'j;W~ JiY. u.~G ,..;')~ •Y!- ~ cs.2A:.J ,.;.ı.,a;~0Lil~ cs.2A:.-w
<:__~, J~ {-L..· Jl c"": 0_ı uk , .,ı1 0*"'-'ıl: ...;:,ı.; e J;W~ ._;;-" 015' 0ı;
"':-JJ .-:.>" d J;W~ )i:.; f , 015' /'-'-";_,ı if 'J).lll f J\.-': 01 ..f-:1. if. 0\.. ~.JI 4# ,,_ J j )o.:; ( '015' r ;_,ı if '-:'U-1 C.'::" i_~_ p \5" , d 'ıl>
<,:U-1 pl.Jl) <,.L<.)I iJWI ;c. J. , rJ! ~Ui c_~:'JJ \ o.:J'ıJ,J
0;JJ.rP c.JJ; 0li , 4)1 <,5> _;; (\') "".ı. ı <1J'91 0')b:.l ;;;,)" ~::.JI if ı P 78 a
-0)1"j:'ı1JııLul ij'ıJ.!..!J;J; <w.:ı_, [._,.,;JJIJ <':>\d:-1 J<.i.l.:;;:. 'J~I..:....b \..
i b 1.. c.~·!lif ~'ıl .k.W10l5:..! 01 \5", • "·f~ c.JJJ} ll J 's 11 0:_,_ı-:~' .ı/_,JIJ '-:' ;..ı1J ~,..;J.;;;:. -::...1_;:..,)1 ..:...b \..J ';:,_oııJ 0-...,;.IIJ 0~ J'l:JI
. H ıt .J\.iı.OJ\ öır) ·p- ;,lı~ 3 • o'\ ı {...r-"-Oll <:ı.,- J iA ,JT~! 2
. IlA 1 (~_,:'öı_,-) ll ;,T.} 6 • 1\V i(~_,,. öJr) \\~}ii .\~t\ '(...A~J\;;.J_,-1\A.:;.T~ ı
. ~ ..:;..ııı" oli'b J.-.>'11 J ~ ..... ~~ 4
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 25 (1, 2)
.k.lô ':1 ,;ı ('!J , ~ _,;-" ~L,.,;t Jı Jllı .~..ı.; .!.\b e ..ı , J;J;Jı_, ,_:;..u ı_,
J.öWI "d.:: ':1 :~,_~, Ji ~..ı.; .y<JJ 'J_,.Wl J ,:f.t Wl cJ).lsJ '•::i
>..ı"!.J _);:.ll~"_;.(,_ ..ı.; J;lll .y<l..ı, <;;W-l JlWI J ,:/i Wl 01 L5""; 1 4}
:i;:-;L-J-1 Jll--ll 0. J) )\; \ '-:'l_,.,dl J ~ ':1 ·.b- Jl ~J ' .,ı ı
~if ·c;,ı_, ~ı Jtl Lı:.~~ "01 "'Jt ; .::o':Jyi.l.l..ı .::oı.r",iı_, :~:p,.Jı_,
,_j 0~1 J!.Jl.d l..~;yo >i) :.o ' ~ı ~ j J-Ç )..Wl ı.ı._;
,] <:l..D "<S.J~l vl::..<ll »
, .::o':J':J.x:...':Jl ...:.;!_)..) r.l· ;,:;;.. if- JT;aıı .ri_,~ ti;ı,~ı t..ı_,
0~ c_,bl_,;_ 4]01 l_,?jJ ';,:,;;_.r"ıı U"'_,..,;.ll ı_,J~ i-'" <.>J.:l ~ı ..ı.;
_,i ~~-: r,~1 = <!l.:.;s:,; , ;,:)..;:,!,1 J,ı_,t.ı~ '-'..ı~ r , ı..J,ı..ı~; ".;"U; ol..,.;::i1l.. 0:>\$: l:1~ .J "j,J J ' .k.<IJI .rl1 "-"'_,;_ .;'1 IJ;, J_,;;; Ji ;,;,T
'"J}..ı':!'""''"~")\; J;.\1 J_,.ö iJ~ J_,...,':J1 j 'o.l:.Jlö-t,ıl : rJ _,i ('1_,..11 ~~,ı;., 0-'J
LJIJ ~L....':Jl_, cJ)L. JJZ t,ı_;ll j_, , ;_,.,;,_:.ıı_, dt_, ;s.J..__o-t,ıı 3
~ j.i.J~ ci f i.ılô ~ • Jd-.1 0-"" 2 ' Jd-.1 t.f'. ~ • y_, ' ;.;A,:.>
0 .rJ b Lı:_ ~;l'_ı : JL<; i.ıl 1~ if .):':"_,ll ';":'lylli \ j.i,Jl t.f'·~ w.:. ı 0 .),.; ı:, Lı:. 3 Jt.;,; , p-ı.l ;w ı J ~ Jt; i.ı)> ~ JlWI ,j" j . Jd-.1
' ·~J.r'l~ r cJJ; 01 ~-,ı 0ı; ~ ~ Jı J.<.Jı ,JJ~ i , ;ı.u J.ı..,..,
43
0.,f f 1 \' 4} 0J\J.:l .J~~ ':1 0~.J..ı.r"Jl..ı 'v"i:Jl )..- .:JS'.Jl..::.ı ':1 (!' 78 b
;w~ J.ı..,.., w.r_, , ,.)_,.r')~ r-' -0- ..ııı'"'ı:.. .ıııJy~ J.~.p s_;,_ t '.;.ı..,., if- "Ji.\Jl J.,l.ıll j J:..'t:ııJ j.i,Jl J.h:: w f : Jt; 0!J y ·~J.r"l~
d cJJ jl,_ ,)\; ~ "-'-" ;;....;; f-j ' JA>- .ı '".lS' 0.? <.>Jll ~ J : Jt.;,;
JlWI ,j, 0.rl i.ıi ~1 Jj!,_ ....:.Jı;:. cJJ; 015'0)J .C;.ı..,.., J.Wl ~ 0.rJ
0;,\>. 4} J i.ı\5' i.ı!J ';ı.. ~
~_,; .j->"J .::...J .iiıl..l.,..C f"lyill ..:.i
;;t.. u-i-_, U;"!.)..ı tı) ''""' r.r>ı J ~ U_, J...J.ı..ııJ •:.. C;-i JA ./.Jf'
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 26 (1, 1)
(
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 26 (1, 2)
BATINILERiN BELLERİNİ KIRAN DELİLLER
Ralıman ve Ralılın olan Tann'mn adı ile.
Kapısına sığınan muhlisi muhakkak koruyan, kulluğuna karşı gelen zorbaların belini muhakkak kıran Tanrı'dan başarılar dilerim. Dininde kendisine düşmanlık gösteren sapkım muhakkak yenen elçisine sel:lt ederim.
Bitmilerin belini kıran, boş düşüncelerinin kökünü söken, kalplerden hilelerini çıkaran ve bir de icazı al-Musta?,hiri adlı ki tabmuzcia uzun uzadıya yazdıklarımızdan insa.nı müstağni kılacak olan istediğin açık ve veciz sözleri, Tanrı'nın verdiği b~ı.şarı ile, yazmağa koyulu yorum. Zihnin, al-.ıVfusta;ç:}ıirl'yi anlamakta biz an kuvvetini kaybediyor, yahut aklın toplu düşüncelerini kavramakta kusur gösteriyorsa, bu dört "Bel kıran delil'' (/s;iişima)'i al! Çünkü bunlar uzun sözlerden kısaltılmıştır; vcci:z olmalarma rağmen doğrunun yolunu, gerçeğin izini açıklar ve gerçek yolunda sürçerek, onu kaybetmiş olanlara bu yolu gösterir. JVIaksada deLil et ettiği halde az olan, fakat usanç vermeyen ne kadar söz vardır!
Bil ki, bat.ınllcrin iddialarının (kaliim) bir başı, bir sonu ve iki kanadı vardır. İlk lsii!ima bu iddianın başının ve önünün kökünü sökecektir; son /siişima bu iddianın arkasını ve sonunu hertaraf edecek; ortadaki iki /sii~ima ise, bu iddianın iki kanadını kıracakhr. Onların belli başlı • hileli delillerini ( talbfs), u yandırdıkları bi tın i şüphelerin ve sahtekirlıkların neticesini habrlı.yalım.
Derler ki, düşüncede ayrılık bulunduğu bir olaydır; gerçegi (fwl;.fs) idrik vasıtası 1
muhakkak ki ya düşünce (raJı) veya öğretme(ta(Hm)d.ir. Bu, üzerinde düşünülmesi icab eden bir mescledir. Her nazari meselede doğru (bafsfs) da vardır, yanlış (biifil) da. Doğru olanın alimeti birlik (va~da)ı yanlışın alimeti ise, çokhiletur (ka§rat). Sözleıdeki birlik, öğretme (ta<lJm) ile hasıl olur; çokluk ise, akla ve düşüneeye uymaktan meydana gelii:. Halk, sınıflarının ayn olmasına rağmen, öğretmeye (ta 'llm) müracaat hususunda birleşirlerse, aralarındaki düşünce ayrı lı ğı (biliif) ortadan kalkar; aralarında ayrılık bulunması tasavvur bile edilemez ve yolları ister istemez bir olur. Akıl
-·ve düşüneeye baş vuranlar pek çok ayTllıklara düşmüşlerdir. Akıl ve düşünmeye baş
vurulduğu takdirde çokluk (kaşmt) ve düşünce aynlığı (ibtilf!l) çıkması zaruridir.
Onlara göre, birliğin (va&dat), doğru ve gerçeğin (!ıafsfr,) al§.meti olmasının delili şudur: -"Beş beş daha ne eder?" denilirse, doğl·u cevap -"On" olacaktır. Bu bir tek cevap olup, içinde çokluk yoktur. Yanlış (biifil) cevap ise, --"Dokuzdur", veya -"Otuzduı", veya -"'Yüzclür", veya -"Altıdır" veya -"Sayısız ve sınırsız
olarak istediğin şeydir" denilmesidir. Çokluk her zaman yanlış tarafında, birlik ise doğru_ tarafındadır. Hile ve şaşırtmalarının vardığı son yer budur. Şeytan insanı şaşırtmasaydı ve Tann kafidere "şeytanlan gönderip, onları (günah için) şiddetle harekete" getirmemiş olsaydı, bu, hasiret sahibi kimselerin aldamruyacağı kadar gevşek ve zayıf bir delil sayılırdı. Yüce Tanrı cenneti ve ona ehil olan insanları, biT de cehennemİ ve ona ehil olan insanları yarattı. "Cih ve insanların (kifir alanlarının) hepsi ile cehennemİ dolduracağım" sözleri onlar hakkında gerçekten sabit olmuştur. Şimdi hasnun belini kıracak olan delilleri anlatalım.
1 İdnik vasıtas~. Kelime metinde harekesiz olarak !IJ.ı..- şeklinde yazılmış olup, bunu mud;ik veya madrak okumak mümk"'iindür. Birinci okuyuşa göre manası "idrii.k eden", ikinciye göre ise "idrilk yeri" dir. Burada ancak türkçe zarüretleri yüzünden "idrak vasıtası" diye tercüme edildi. Şunu da ilil.ve etmek icap eder ki, asıl yazma nüshada, bir kaç defa mimin üzerine bir fetha konulmak sureti ile, madrak okunacak şekilde harekelenmiştir.
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 27 (1, 1)
AHMED ATEŞ
İLK ~AŞİMA
Deriz ki, idrilk iki nevidir; biri dış idrfik olup, göz (btZfar) ile olur·; ikincisi iç idrak olup, kalp gözü (başırat) iledir. Renkler ile şekiller baştaki göz ile idı·ak edildiği gibi, akıl ilc anlaşılan şeyler (ma'kıiliit) de kalp gözü ile idrak olunur. O halde onlar ile -"Renlderin, şekillerin ve cisimlerin ölçülerinin. idrftk vasıtası görme ve göz değil, fakat ma'sz'im 1 imtim'ın 2 öğretmesidir" diyen kimse arasında fark (taş!) yoktur. Ona -"Niçin?" denildiği zaman, şu cevabı verir: -"Çünkü gerçeğin ve doğrunun ala~ meti bir olmaktır, yanlışın alimeti ise çokluktur. Ma's{im imdm -Bu cisim siyahtır, ölçüsü bir kulaç kadardn·, dese ve herkes bunu kabUl etse, bunda düşünce ayrılığı veya çokluk olması tasavvur edilemez. Halbuki göze müracaat edilseydi, (böyle) ol~dı; çünkü türlü kimselerin görmelerinde ayrılık, uyuşmazlık ve çokluk vardır. Zira sarıhk hastalığına tutulmuş olan bir kimse beyazı san görür, halbuki başkası beyazı beyaz görür; şaşı, başkasının bir gördüğü bir şeyi iki görür. Hatta insan bir parmağını bir gözünün altına koyarak, onu biraz yukarı kaldırsa, evvelce bir tane gördüğü şeyi
iki tane görür. İki kişi (Ramazan başında veya sonunda) hilile bakarlar, biri hiHUin göründüğünü, ötekisi görünmediğini söyler. Bazan kirpiğinin bir kılı gözünün önüne gelir, bunu ruıaı zanneder ve buna göre şehadette bulunur. İki adam bir ipliğe baksa, biri ipliğe yakın, diğeri uzak olsa, bunların her biri ötekinden başka bir renk görür. Her ikisi bir yere gelip de, biri ötekine gördüğünü bildirse, ihtilclfa düşerler. Bir insan, aya doğduğu zaman bakarsa, onu büyük görür; göğün artasına geldiği zaman ise, onu daha küçük görür. Eğer Zeyd ayı, göğün ortasında bulunduğu vakit, Arnr de dağına zamanında görüp, bir yere gelseler, ayın ölçüsünde ve miktarında ihtilafa düşerler. Şekiller bazı aynalarda küçük -bunlar küre biçimindeki ·aynalardır-, bazılarında büyük görünür. Yüz, uzunlamasına tutulan kılıçta uzun, yanlamasına tutulanda çok geniş görünür. İnsanlar göze istinad etmekten vaz geçip de, ma'silm imtim'a baş vursalardı, ayrılık artadan kalkar ve göz yanlışları b ertaraf edilmiş olurdu. Ma' sı1m imtim bir tane olduğundan ve bir halde bir şey gördüğünden, bütün insanlar bu imima baş vururlarsa, mezhepleri bir olur''.
Bu dış (;.iihir) görüşle iç (bii_tin) görüş arasındaki eşitlik (muviizana) doğrudur, iki şey (amr) arasında bir ayrılık (faşl) bulunmadığından beli kn·an bir delildir 3•
ı .JHa'sUm (ma'şiim), "günah yapmak iktidarının olmaması; günah ve yanlışlan salim olma" demek olan 'i;met kelime;;inden bir sıfat olup, "günah ve yanlış yapmayan" demektir. Bu sıfat sünnet ebiine göre, ancak peygamberlerde ve muayycn hususlarda olur. Mesela kendisine gelen vahy ve dini alıkarnı bildirirken yanlış yapması mümkün değildir. Yine sünnet ehline göre, peygamberler bütün hayatlarınca ancak büyük günahlar, küfür ve yalancılık yapmazlar, bunlardan ma'süm'durlar; küçük hatalar ise, onlardansadir olabilir (fazla telhruat için bk. Abu'l-Bal$.fi._',Kull{ylil, İstanbul, 1287, s. 470 v.d. ve al-Tahii.navi, Kajşqf işfiliifıal al-fimiin, c. Il, s. ro47 v.d.). Şi'ilere göre ise, peygamberlerle beraber, onun halifesi olması icab eden ve Hazret-i 'Ali'nin soyundan gelen imarnlar da, mutlak olarak, ma'stım'durlar, onlardan büyük veya küçük hiç bir günah veya yanlış sildir olmaz.
:ı İmılm (imam) kelimesi, 1ı.igat manası ile, "kendisine uyulan kimse", "önder" demektir. Namazda kendisine uyularak namaz kılınan kimseye imam denildiği gibi, Peygamber'in halifelerine de, bütün müslümanların kendilerine uyması ve itaat etmaıi icab ettiginden, imam denilir. Sünnet ehline göre, imilm dinin usı11 ve furiı'unda müctehid, ce.<ıur ve rey sahibi olmalıdır. Bir kısım din adamlai-ı ~urayş
kabilcsinden olması şartını da ileri sürmüşlerdir. Burada bahis konusu olan ismaililerin de dahil olduğu imiınıiye şi'ilerine göre, irnilm aynı zamanda hazret-i 'AH soyundan olmalı ve Peygamber veya bir evvelki imam tarafından nas ile seçilmelidir ve bu im.amların hepsi ma'sUm'dur. Bu şartlar olmadığı takdirde bir şahsın imJ.mlığı (=Peygamber'e lıalifeliği) cıiiz olmaz (bk. al~Tahanavi, J!aşşq[i;{iltibiit al:fimfirı, c. I, s. 9:?}. , .
3 " ••• Beli kıran bir delilcl.il". al~Gazaii her halde şunu demek istemektedir: "Dış görüş (başar) ile iç görüş (başfrat) arasında doğruluk veya doğru ve gerçek bilgi vermek balınnından bir ayrılık yok~ tur. Alelade hillerde, yani duygu uzuvları va.sıtası ile elde edilen bilgilerde, mesela göğün mavi, deniz suyunun tuzlu olması hwıusunda nasıl her insan -ileride göstereceği bilzı şartlar ile-- kendi idraki ile kendi başına hüküm verebilirse, onun gi~i olan iç görüş hususunda da kendi ak\ı ve düşüncesi ile hüküm
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 27 (1, 2)
BATINİLERIN BELINI KlRAN DELİLLER 47
Biri şöyle diyebilir: -"Bu eşitlik (muviizana) yanlıştır (fiisi_d), çünkü göz renk ve şekilleri idrılk vasıtasıdır; fakat arızi sebepler ile yanlış yapmaktadır; bu sebeplerden kurtulsaydı, hüküm doğru ve kat'i bir hüküm olurdu. Fakat göz bazan yanlış yapar. Bu da şu sebepl~rden ileri gelir: Bakanın mizacının bozukluğu: sarılık hastalığına tut~lm~ş bir hastada olduğu gibi; göze mahsus bir ılrıza: şaşılık hillinde ve göz bebeği~-n bırini yükselten bir kimsede olduğu gibi; göz kuvvetinin azlığı: hilili göremediği ıçın doğduğunu inkar eden kimsede olduğu gibi; bakılan şeyin çok "küçük olması ve ba~ana göre gizli bulunması: kutup yıldızıru göremeyen kimsede olduğu gibi; bakılan Y~nn bakandan uzak olması: daği_ bütün halinde görüp de onda gerçekte olan rengınden başka bir renk idr§.k eden kimsede olduğu gibi; kesafeti havanın kesafetinden başka olan bir şeyin araya girmesi: ayın doğduğu ve battığı zamanlarda ay ile bakan arasına tozlarm girmesi yüzünden bakamu baktığı şeyi, tozların arkasından, olduğundan daha büyük görrİıesi gibi!.
İnsan, gözünden yardım istemeden önce, mizacının iyi_ olduğunu, gözünün sağlam olup, zayıf veya şaşı olmadığını, bakılan şeyin kendisinden yakınlık ve uzaklıkta o~ta (mu<tadil) bir smırda bulunduğunu -çünkü uzak olursa küçük, çok yaklaşırsa btiyii.k görür-, kendisi ile göriilen şry masında şeffaf hava gibi şeffaf_ (saydam) bir şey bulunmadığım ve bwılardan baska doğru görmenin şartlarını bilmelidir. Bu şartIala dikkat etmeden, bunl::ırda ya;lış yapıp yapmadığı hususunda ihtiyat -göstermect:n gördüğü şey hakkında, gördüğüne göre hüküm veren bir kimse, kusurlu hiı şekilde hareket etmiş olur. Bakma, ya-:p.lışa düşüren bu sebeplerden kurhılmuş olursa, ona göre. hüküm vermek doğıu olur ve ma'sUm imibn'a muhtaç olunmaz."
Bunun cevabı şudur: Bu sözlerden makset doğru ve gerçeği söyletmckti. 1.1uhakkak ki, iç görüş dış görüş gibidir. Ancak görme kuvveti zayıf değilse, yahut bakılan şey karışık ve çok ince değilse, (iç görüşün) hükmü doğru ve gerçek bir hükümdür. Akıl kuvvetli, tetlcik ettiği şey de açık olursa, bunun hakkında yanlış yapmaz. Bütün akıl sahiplerinin cavaplarında birleştiideri düşünce ile al<lkalı ne kadar meseleler vardn·. Mesela kadim 2 olanın yok olmaması hakkındaki hükümleri, varlıkta varlığının öncesi bulunmayan kadim bir şey 'bulunduğu hakkındaki hükümleri. Bellidir ki, bu zaruri 3
olarak de~!, belki düşünce. (na~ar) ile idrilk edilmiştir. Çünkü denilir ki, -"Varlık var olı~asa ıdi, bütün hiidis 4 olurdu; bir şeyin sebepsiz olarak hadis olması imkansız ol-
/ dugundan, bütün sebepsiz olarak var olursa, bunlardfl,.n şu netice çıkar: Bütün varlık ya kadimdir, ya hadis; h§.dis olursa bir kadime muhtaçtır."
~ere bilir. O halde bu hususta ma'siim im/ima baş vurmak ıazım değildir. Böylece bitmilerin ma'sılm im/ima aş vurmanın zaruri olduğu hakkındaki delilleri-kendiliğinden ortadan kalkmış olur.
Burada son hükümden önce atıanırus bir kaç cümlenin bulunması da pek muhtemeldir. ..
1 Eski alimler ayın doğduğu zamanl~rda daha büyük, yükseldiği zamanlarda ise daha küçük gö· r~mesini ay ile arz arasına toz zerrelerinin girmesi ile izah ederlerdi. Halbuki bunun sebebi, ay veya gtıne.ş ufka yakın yilkseklik te bulunduğu zaman, ışıklarının bakan kimseye gelirken daha kalın bir hava ~ab~aka:'ından geçmesi ve ışıkların kırılarak onları büyük göstermesidir. Eski izah tan:ı, esas bakımından
ogru ıse de, araya toz zerrelerinin girmesini kabUl etmeleri doğru değildir. k 2 Kadim, ya zilt, yahut zaman bakımından· varlıklara verilen sıfatıardan olup, zat bakımından
adim, zatının var olması için hiç b.ir şeye ihtiyacı olmayan varlıktır; zaman bakımından kadim ise, ;~7arım öncesi bulunmayan varlıktır (İbn Slnii_; bk. A.-M. Goichon, Lexique de la langue j;hilosopldque
n Sfnii, Paris, 1938, s. soo v.d. ve al-Tahanavi, adı gefen eser, c. II, s. ı2ıı v.d.). Bu minada kadim anca: Tanrı:~ zil.tıdır.
1 .. Zarurı, ınsanın hiçbir türlü red ve inkar edemiyeceği bilgi ve tasdikiere denilir. Bu d( bir kaç türlü 0
.. abıl.ir: Kazanılmamış gibi görünen tasdikler: bütün bir parçasından büyüktür gibi. Bir kısmı da düşunceden çıkan tasdiklerdir, bir kıyasın neticesi gibi (bk. İsmail Feruıi, Liigatçe-ifelsife, İstanbul, I341, s, 45~ ~~~!. Naşir al~Din aVfüsi, Aslisal~ilctibiis, n<;r. Mudarris-i Ra.Zavi, Tahran, 1326 h.ş., s. 130 v.dd.). b' adis, karlimin zıddı olup, zat veya zaman bakımından baska bir şeyden hasıl olan veya başka ır şeyden sonra var olan şey demektir. .
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 28 (1, 1)
AHMED ATEŞ
Evet, çok ince bazı meseleler vardır ve bazı akıllar onları idrik edenıiy~cek kadar zayıftır. Nitekim bazı gözler kutup yıldızını ve hilili göremiyecek kadar zayıftır. Bundan dolayı insanlar arasında farklar h<lsıl olmaktadır. Bazı akılların kendileri zayıf olup, açık olduğu hıllde bir şeyi görememesi, yahut zayıf göz sahibinin yanlış yapması, hesapta başlangıçta olan birinin ince hesap meselelerinde yanlışa düşmesi gibi yanlış yaptığı olur. Bu, hesap öğrenmek için ma'sUm imtim'a muhtaç olunduğunu göstermez. Evet: hesaba başlayan biri ilk önce öğrenmeğe muhtaçtır, başka ilimlerde de böyledir. Akıllı bir insan öğrenmeğe muh~aç olunduğunu inkar etmez; fakat öğretmen yol gösterir, akıl ise, hesap meselelerinde olduğu gibi, farksız olarak, onu idr&k eder.
-"İnsanların, görülen şeylerde ihtil§f etmedikleri halde, akıl ilc idrik edilen şeylerde (ma<Jsüliit) ihtilif ettiklerini görüyoruz" denilirse, deriz ki ~ Ne yazık ki, iki adamın uzaktan bir karaltıya baktıklan, birinin, ~Bu Zeyd'dir, diğerinin -Bu Arnı·' dır dediği, birinin -Bu attır, diğerinin -Bu eşektir, dediği ve ayrılığın aralarında devam ettiği h&lJer ne kadar çoktur. Bazan karaltıya yaklaşmazlar ve ayrılık baki kalır gider. Bu göze güVenmekten zarur'i olarak çıkan çokluktur. ılfa'süm öğretmen'e baş vurulsa çokluk ortadan kalkar mıydı? Evet bu ayrılıklar kitaplara yazılmaz, bu husustaki çekişmeleı" de uzun sürmez, çünkü ekseriya o kadar çok önemli değildir. Bizanda olay sona erer, fakat ihtiHif ve çekişme sona ermez. Nilekim bir kimse, -Birinin öldürülmesinde sekiz kişinin iştiriki vardır, diye şehidette bulunduğu h<llde, bir diğeri -Dokuz kişinin iştir:1ki vardır der. Nluhakkak bunlardan biri sayı ve hesaptayanlış yapmıştır, katiller de ortadan kaybolmu.ıılardır. Bu iki şahit arasındaki ayrılık baki kalacaktır. Jvfa'sı1m inulm'a baş vurulsa idi, bu çokluk ortadan kalkar mıydı? O halde şahısların sayısmda yanlış yapmak mümkün olduğu için, bu hususta ma'siim ö'ğretmen'e vaş vurmak rm lazımdır? Bir şeyin sarılık, kırmızılık ve karalığı hakkında da böyle mi yapmalıdır?. O şeyin uzunluğunda, genişliğinde ve ölçüsünde de böyle midir?
Sonra çokluk, onlarca devam etsin veya etmesin, yanlış alimeti olduğundan, doğru ve gerçek de bir anda veya başka anlarda bir olduğuna göre: onda bazan çokluk, ayrılık ve ihtilaf bulunduğundan, hakkında ayrılığın devam etmemesinin nasıl faydası olacak? Çok1uk, bir anda ve devamlı olarak yaı:ılışlık alimeti olsunj öğretmen e gösteriise idij bu çokluk ortadan kalkaıdı. Bunlar dış görüş il(' iç görüşün eşitliğidir (muvii;:,ana) ve bundan kaçınmak asla mümkün değildir. Basiret sahiplerince dış görüş ile iç görüş (baş{rat) arasmda asla fark yoktur.
-"Bakılan şeyden değil de, aklın kuvvetinin sağlam olmasındaki şartların mevcut olup olmadığmdan şüphe edersek, itikad ve düşüncelerimize güvencimiz ne ile hasıl olur? Yanlış yapıp yapmadığıınJZdan ne ile emin olabiliriz? Belki hasımlarmuz değil ~e) biz yanlış yapmışızdır" denilirse, deriz ki,.-"Masılm iiğretmen'e baş vursak, onun doğruluğunu ne ile biliriz? Ya yalan söylüyorsa ?" Doğruluğumun delili şudur: -"Her meselede doğru ve yanlış vardır i birlik doğrunun alılmetidir, çokluk da yanlışın; bellidir ki çokluk1 öğrenmeye baş vurmayıp, kendi aklını takip etmekten hasıl olur" derse, deriz ki, -"Söylediğin şey bir terribe soktuğun mukaddimelerdiı~ ı ve sen onlardan bir netice çıkardın. Aklın kıyası 2 .bundan başka bir şey değildir. Bu ktyaslar gibi ne kadar muntazaın kıyaslar yaptık da, sonra yine· yanlışa düştük. Bu kıyasta da gözilmüzden kaçmış olan bir yanlış yapma imkinı bulunmadığını nereden
1 Mukaddirnc (önctil), bir kıy~s:n veya bir burhanın neticeden önce bulunan kazİyelerine (öner~ me) denilir (bk. al~Tahaııavi, anılan eser, c. II, s. 1216; A.-NI. Goichon, amlaıı eser, s. 301).
:! I<.ıyas, mantıkta, üç kaziyeden (önerme) meydana getirilmiş bir hükümdür ki, mukaddimeler (öncül) denilen baştaki iki kaziye ka:bül edilince, netice denilen üçüncüsü zarılri olarak kabili edilir {Bk. Naşlr. al~ Din. Tüsi, amlaıı eser, s. ı86 v.dd.; aı.Tahanavi, amlan eser, c. II, s. I rgo v.d.; Goichon, anılan eser, s. 338 v.d.). 4
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 28 (1, 2)
BATINILERIN BELİNİ KlRAN DELiLLER
biliyorsun? Belki ma'.sUm fiğretmen bu_ sözü aynen iki kişiye söylüyoi· da, biri kablll ediyoı,·ve -~"Bu hıt'i bir df"lildir" diyor; başkası ise, -"Bu biı hezeyandır, m<inasız sözdür" diyor. Çünkü zikrettiğ'imiz ve edeceğimiz itirazlar onun da aklına geliyor, halbuki bunlar birincinin aklına gl."'lmemiştir. O halde çokluk ve ayrılık temamen ortadan kaldırılmamıştır. Bir de ister delil zikretmeğe, mukaddimeler ve kıyas tertib etmeğe muhtaç olsun, istenıe bunlara muhtaç olmasın, ma'sUm öğretmen'in doğ~·uluğu zaruri olarak bilinir değildir. Zarurl olarak bilinmeyen de düşünce (nazar) ile bilinir. Düşünceler de kıyas mukaddimeleri tertib etmekten ve bunlardan ~eticeler çıkarmakta~ başka bir şey değildir. Böylece sonunda ilk önce sakındıklarına uğradılar, bu dalalet ve sapkınlığın kendisidir. Çünkü iç görüş ilc dış görüş arasında fark olmadığını, bunlardan her birinde bazan yanlış yapıldığını, en nihayet onlar1an hiç birinden §üphe etmememiz icap ettiği sonucuna vardığını anlamıştık.
İKİNCİ I}.AŞlMA
Bu da şudu;: Dcriz ki, dayandıkları iddianın iki kanadı vardır. Biri, birliğe götürdüğü i<5n öğretmen1 in hak, doğru ve gerçek olduğudur; ötekisi düşüncenin(ra)ı) yanlış olduğudur. İlk önce birliğin gerçek ve doğrunun aHimeti olması hakkındaki iddialarının yanlışlığını meydana çıkaralım.
Deriz ki, -"Doğru ve gerçek yalnuz bir olur" tarzındaki iddianız kablll edilse bile, her birin, mutlaka gerçek ve doğru olması neden icab etsin? Belki birlik bazan doğru, bazan yanlış olur.-ııAıem kadimdir,. diyen kimsenin sözü bir tanedir; nasıl ki -"Alem h8.clistir" diyenin de sözü bir tanedir. Halbuki bunlardan biri doğru, ötekisi yanlıştır. "Allah'ın bir ortağı (şarlk) vardır" diyenin sözü birdir, "Onun ortağı yoktur" diyenin sözü de birdir; fakat yalnız biri doğruduı. O halde bunlar biılikte birleştiler, fakat doğru ve yanlış olmak hususunda birbirlerinden ayrıldılar. Bitmiler, bir şey ile aksini ı birbirinden ayırmadıklan için, bu yanlışa düşmüşleı ve aksi liL;ım 2 sanmış
lardır. Şaşılacak şey şudur ki, onlara bu şaşırtıcı delilleri hazırlayanlar feylcsufların dinsiz olanlandır ve bunlar mantık şartlaıma uygun olarak konuşurlar. Halbuki kj.illi mfıcibcnin 3 aynen aks edilemiyeceğini, belki cüz'l mucibc 4 olarak aks edildiğini unutuyoılar. "Her siyah bir renktir" sözümüz doğru olursa, "her renk siyahtır" sözümüz doğru olmaz. Bunun gibi "Her doğru vF gerçek biıdir, sözümüz doğıu isr-, "Her bir olan doğru ve gerçektirıo sözümüz doğru değildir. Onların bu halleri bir dr- tıpkı şuna
benzer: Ala calı bir yılanın soktuğu bir bunak, bundan sonra abcalı bir ip gördümü, ondan kaçar; ona·-"Neden bundan kaçıyorsun?" denilince, ~''Çünkü sakucu (=yı~ lan) uzun ve alacalı renktediı. Bu dJ uzun ve alacalıdır, o halde bu da sokucuduı'' cevabını veıir. Bu, batınilerin "Gerçek ve doğru hc1' zaman birdir, bu da biYdir, o halde bu geıçek ve doğrudur, sözlerine benzer. Ona ~-"Ey miskin, sokan yılanın
1 Alı, bir kaziyede (önerme) mevzu'u (konu) mahmül (yüklem), mahmulü mevzil yerineko:ymak~ tır. Mesela hiç bir insan taş değildir kaziyesi aks edilirse, hiç bir taş insan değildir olur. Bunun .. tilrlü şekilleri olduğu gibi, her akiste elde edilen netice doğru olmaz. MÔ;elii her öğretmen bir imalıdır kazİyesi aksedilince, her insan bir öğretmendir çıkar (bk. Naşir ai~Din Tüsi, amlan eser, s. ı58 v.dd.; Goichoh, s. 236; İsmail Fcnni, s. 145 v.d.).
2 Ui.zım, iki şeyin birbirini veya bir kıyasta neticenin mukaddimeleri zarılri olarak takip etme~ sidir; bazan da kıyasta netice dernek olur (bk. Goichon, amlan eser, s. 366).
s Küllj mucibe (tümel olumlu), bir kazİyede (önerme) mevzıl (konu)wı bütünü veya her bir şabsı hakkında müsbet (olumlu) bir hüküm verilmesidir. Mesela bütün insanlar (veya her insan) akılIıdır.
4 Cüz'i mucibe (tikc:ü olumlu) bir kaziyede ı;nezüun yalını:;ı; bir kısmı hakkında hüküm verilme~ ~idir. Mesel& bbı insanlar demircidir (bk. Naşir al~Din TUsi, atıdmı eser, S. 83).
--------------
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 29 (1, 1)
50 AHMED ATEŞ
uzun ve alaca h. renkte olduğunu anladın, uzun ve alacab renkte· cilamu sakucu olduğunu nereden anladın? Sen ancak bunaldık ve akıl karışıklığı yüzünden aksin doğru olacağını tevehhüm ediyoısun'' denilir. Bunlar da aynı hildedic. Bunlar sırf bu meselede biraz incelik olduğu için yanlışa düşmüşlerdir. Bu kadarcı.ğı anlamayan biı kimse kendini nasıl akıl sahiplerinden sayar?
-"Gerçek ve doğruyu birlik ile istidlil etmiş değiliz, fakat sizin tarafinızdaki çoklukluğa bakarak bunu istidl&l ediyoruz, yani gerçek ve doğru her halde bizim tarafırruzdadır" derlerse, deriz ki, çokluğa bakıp yanlış (bii/il) olduğunu istidHI.l etmek ikinci kanadd.ır. Üçüncü ~iişima ile onun da yanlışlığını meydana çıkaralım.
ÜÇÜNCÜ ~AŞiMA
Dcriz ki, sizin ~"Kendisine çokluk ftrız olan her şey yanlıştır, düşüncenin (ra~y)
doğru ve gerçeği idrak etmesi iddiasına da çokluk ilı·ız oluyor, o hftlde bundan zarurl olarak bu hükmün yanlış olduğu neticesi çıkar'' tarzındaki sözünüz iki rnücibcden terkib edilmiş bir düşünme kıyasıdır, ve mantJ.kl şekillerin ikinci şeklindedir 1-.
Onlara neden dolayı yanlış olduğunu anlatabilmek ve bu sözü icad eden kimseye bu llllenin (trılbis) ilim ehline yutturulamıyacak kadar zayıf olduğunu açıkça göstermek için, bunu mantıktaki ifadelerine çevirelim. Çünkü bu sözü icad eden kimse, bence, muhakkak bunun neden dolayı hile (talbis) olduğunu bilmektedir. Şu kadar var ki, dininin azlığı ve dünya nimetlerine düşkünlüğü yüzünden, böyle bir hile (talbfs) icad ederek, bu ahmakların akıllarını şaşırtmış ve onları kendisine itaat ettiımiştir.
Deriz ki, nıantıkçılann "büyük mukaddimc" 2 dedikleri ilk mukaddime, "kendisine çokluk ılrız olan her şey yanlıştır" sözüdür. (Buna karşılık) deriz ki, bu mukaddinıe yanlıştJ.r. Belki buna ilaveler yaparak, şöyle demek lizımdır: "Bir meselede mütenakız ve_ çok olan cevapların bazısı yanlıştJr". Doğru ve gerçek olan yalnız budur. Doğru olan mukaddimcden iki şart çıkarılmıştıı· : Biri mütenakız olmak~ ötekisi bir tek olay hakkında ·olmak. Yoksa sadece "çok olan cevaplar yanlıştır" sözü kendi verdikleri misal ile nakzedilmektedir. Çünkü -"Beş ile beş ne eder?" denilirse, -"bir ve dokuz, iki ve sckizı üç ve yedi, dört ve altJ. eder ki, bunlarm hepsi ondur" cevabı verilebilir. Bu cevapların hepsi çokluklarına rağmen doğrudur ve aralarında tenakuz yoktur.
Küçük mukaddimeye gelince 3, bu da "gerçek ve doğrunun idrak vasıtası akıldır sözünde çokluk vardır" cümlesidil. Bu mukaddimede ise en büyük yanlış bulunma~tadir. Çünkü cevap bir "haber" dir 4• Haberlerin çokluğu ise, ancak bir kısmının bilinip: bir kısmının bilinmemesi ile tasavvur olunabilir. "Gerçek ve doğrunun idrak vasıtası akıldır" sözümüz bir tek haber ve bir tek cevaptır; nitekim onların "Gerçek
1 Mantık şekilleri, kıyasta orta haddin (terim) mukaddimelerde bulunduğu yerlere, nitelik ve niceliklerine göre çıkan türlü şekillerdir. İsiılın yazarları dört şekil göstermektedir. Burada bahis konusu edilen birinci şekil böyle bir kıyastır: Her A B'dir, her B C'dir, o halde her A C'dir. Fakat mesela hiç bir A B değildir, her C B'dir denilirse bundan bir netice çıkmaz (bk. Naşfr al-Din Tiısi, anılan eser, s. 197, burada birinci şeklin türlü hilleri bir levha hillinde gösterilmiştir).
2 Büyük mukaddime (öncül, büyük önerrne), bir kıyasta çıkarılmak istenilen neticedeki mahmu~ lün (yüklem) bulunduğu muk~ddimedir.
3 Küçük mukaddime {önCüi, küçük önerme) bir kıyasta çıkanlmak istenilen neticedeki mevzilun (konu) bulunduğu mukaddimeye denilir. Mesela her A B'dır, her C A'dır, o hılldc her C B'dir kıya~ smda meticedeki mahrnulun bulunduğu her A B'dir kaziyesi büyük mukaddiınedir; mevzuun (konu) bulunduğu her C A'dır kazİyesi ise küçük mukaddimedir.
4 Haber, aslında, bir isim cümk,ı;inde, mantık tabiri ile, mahmut (yükelm) demek olup, burada hüküm ve kaziye (önenne) minalarında kullanılmıştır.
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 29 (1, 2)
r
1
L
!>ATINİLERiN·BELİNİ KlRAN DELİLLER
ve doğruyu idnlk vasıtası iiğretmen'dir" sözleri de bir tek haber ve bir tek cevaphr. Çünkü bu sözün bir parçasının bilinmesi ve bir parçasının bilinmemesi tasavvur edilemez. Zira haber olması, belki bir tek haber olması dolayısiyle, onun parçası yoktur. Bu mesclede ancak iki cevap vardır. Biri, onların sözüdür, ötekisi de, bizim sözümüzdür. Bu cevaplardan her biri birdir ve içinde çokluk yoktur. O halde yanlış olan mütenakız olan çok tuT. Halbuki bunda çokluk olmadığı gibi, üstelik tenakuz da yoktın. Çokluk bu meseleden başka mcselelerde insanın düştüğü tenakuzdın. Mesehl"alem kadimdir, yahut hc\distir'', ''ilemin bir yapıcısı (~iini •) vardır, yahut onun yapıcısı yoktur" sözleri gibi. Çünkü bu meseleye akıl gözü ile bakan bazan gerçeği görür, bazan görmez. Nasıl ki dış gözü ilc bakan kimse de bazan şeklin ölçüsünü olduğu gibi görür, bazan da daha küçük veya daha büyük görür.
O halde burada iki mesele vardır: biri şekilleri idrik vasıtasımn göz olmasıdır ve bu, bir tek cevap olup, içinde çokluk yoktuı·; ötekisi ise, bu kaıaltı şeklinin ölçüsünün ne olduğudur ve bunda çokluk tasavvur edilebilir. Çokluğun bizzat cevapta mı, yoksa başka bir meselede mi olduğunu birbirinden ayırınayıp da, b<lzı şartların bulunması halinde olduğu gibi, bazı hallerdeki cevabın muktezası ile bozuk ve yanlış olan işini ona göre karara bağlayanın bilgisizliği ne kadar büyüktür! Çünkü biz "Bir çok şartlar ile, gerçek ve doğruyu idr ik vasıtası akıldır; nasıl ki göz, bir çok şartlar ile, şekil ve ölçüyü idrak eden vasıtadır; ayrılık ve anlaşm::ı.zlık şartların bulunmamasından çıkmaktadır" diyoruz. Akıl sahibi olan bunun gibi zayıf hi1eleıe (talbfs) nasıl
aldann? Bir dr- deriz ki, _c'Sizinle şu iki adam arasında ayrılık yoktuı·: Bunlar gök hakkında münakaşaya tutuşmuşlar ve biri--Gök birdir, diğeri ise-Gök yedidir demiştir. O zaman bir b&tıni gelip, -Doğru olan gök birdir diyenin sözüdür; yanlış olan da gök yedidir diyenin sözüdür. Çünkü ma'sUm imtim bize doğru ve gerçek olanın
aL1mr-tinin birlik, yanlış olanın alimetinin de çokluk olduğunu öğretmiştir. Çokluk ise, gök yedidir diyenin sözüdür, diyor:ı'. Bu zavallı eahile denilir ki, -"Gök yedidir diyenin sözü, bi.c cevap v\" bir haber olması dolayısı ilc, bir tck cevap ve bir tek haberdir, onda çokluk yoktur; çokluk göktedir, gök ise bir cevap ve bir haber değil, belki hakkında haber verilen ve ne kadar olduğu açıklanan şeydir. Birlik cevap ve sözdedir ki, o da gök değildir. Habtr ile kendisi hakkında haber verilen arasındaki
, farkı anlamayıp da, hakkında haber verilenin çokluğunu haberin çokluğu sanan kimseye ne kadar şaşılsa azdır!
Gerçek vt doğruyu idr<lk vasıtasınm akıl olduğu hakkındaki sözümüz de bunun gibidir: bir haber ve biı cevap olması dolayısiyle cevapta çokluk yoktur. Hakkında haber verilen ştyde de çokluk yoktur; çünkü bu akıldn, akıl da bir tek şey, bir tek gerçektir. Hatta çokluk, gök yedidir diyenin sözünden ziyade bizim sözümüzden uzaktır. Çünkü ne haberimizde, ne de hakkında haber verdiğimizde çokluk vardır. Belki akıl gözü ile bakan, bazan görüşündeki zayıflık sebebi ile, alemin h:idis oluşu, yapıcının (!ani') muhakkak var oluşu ve başkaları gibi düşünce ilgili bazı meseleleri idr<ik edemez; bazılarını ise idr<ik edebiliT; biri reddeder, ötekisi kabUl eder. Birinin sözü ötekinin sözü ile bir ::ıraya getiıilirse, bahis konusu ettiğimiz meseleden başka biı· meselcdt' iki kimsenin iki cevabından çokluk hisıl olur. Çünkü bizim. me~ selemiz gerçek ve doğruyu idr:ik vasıtasırun düşünce (m)), yahut öğretme olduğudur. Bu mescle ise :ile min hidis veya kadim olduğu meselesidir. Bu meselede bu hususta çokluk yoktur. Alemin hadis olduğu hakkındaki söz gibi, onun kadim olduğu hakkındaki sözün de yanlış olduğunu iddia etmelerinin sebebi iki sözün toplamının ·çok olmasıdır. Onlar -"Gerçe-k ve doğrunun idri.."k vasıtası öğretmedir" sözlerinin bizatibi bir olduğunu iddia edcderse, bizim ~"Doğrunun idrftk vasıtası akıldır" .sözümüz de bizatihi birdir. Bu son iddianın, görüşte anlaşmazlığa düştükleıi zaman, başka meselelerde çokluğa götürdüğünü iddia ederlerse, deriz kl, -"Öyle olsUn! Yanlış sözün
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 30 (1, 1)
ı.
1
AHMED ATEŞ
ahlmetinin, tül'lü tabiatte olan insanlar taı afından söylendiği takdirde, oriları ayrılık ve çokluğa götürmüş olduğu onlarca ne ile sabit olmuş?'' Bunu onlar asla is bat edemezler. Onların isbat ettikleri ancak "Beş ile beş ne eder?" sorusuna "Dokuz, altı ve yüz" ettiği cevabındadır ki, bu sözler mütenaloz bir çokluk ilc çoktur ve bundan dolayı yanlıştır; bu husustaki iddianın, insan akıllarının zayıflık ve kuvvette birbirlerinden ayrı olmaları sebebi ilc, halkı başka bir meselede ayrılığa düşürmesinden değil. Bu meselede kablll ve teslim edilmiş olan şey, bunun yanlış ahimeti olduğuna delil getirmemiş olmalarıdır ve (böyle bir delil) asla bulunamaz. Yanlış olduğuna dair delil getirdikleri de, muhakkak ki, bizim meselemizde doğru çıkmamıştır. Bu cehilet ve ahmaklığın son haddi değil midir?
DÖRDÜNCÜ F;:AŞİMA
~"Her meselede doğru ile yanlış bulunur, bu bir meselcdir, o hilde bunda da doğru ve yanlış vardır" sözünüz bir kıyas olup, kıyas şekillerinin birincisine uyan iki külli mucibeden terkip edilmiştir. Sonra, bundan sonra·, -~-"Hak ya sizin sözünüzdür, ya bizim sözümüz; fakat sizin sözünüz 'yanlı§Ur, o hilde bizim sözümüz doğrudur" sözünüz de mantıkçıların şartl munfasıP dedikleri kıyastır. Sizin ~"Çokluk yanlış ahımetidir ı sizin sözünüz de çokluğa varıyor, o halde o da yanlıştır; fakat çokluğa vardığından o h.§.lde o da yanlıştır" sözünüz de mantıkçıların şarti muttasıP dedikleri kıyastır. Şarti: munfasıl kıyas doğrudur ve aynen bir netice verir. Şartlar bu meselede bir araya getirilirse akll kıyaslar hasıl olur. Siz ise, kı yas ilc deliller göstermekte, başka insanlardan aynlmıyorsunuz. Çünkü siz bu mukaddimeleri tertib ederek, delil getirİyorsunuz ve bundan çıkan neticenin doğru olduğunu iddia ediyorsunuz. Evet siz~n kıyasınız yanlıştır, çünkü bunu yaparken kıyas şartlarını unuttunuz. Hakkında haber verilenin çok olmasını haberin ç.ok olması sandınız, kül Li mucib.enin akJ edilebileceğini sandımz. Tertib et6ğiniz bu kıyasl<:ırda neticenin zaruri olarak çıkacağını, akıl ve düşünceniz ile anladı iseniz, ak1a miiracaat etmiş olursunuz. Buıiu ma'sUm öğretmen
den öğrendi iseniz, neticenin neden dobyı muhakkak olarak doğru çıkacağını bildiniz mi? O h:ilde bunu akıldan başka bir şey ile, ne ilc bildiniz? Akıl ile anladı iseniz, kendinizin yanlış yapmadığınızdan ne ile emin oldunuz? Çünkü ne kadar düşünce (na-?ar) sahibi vardır ki, aklı ile iyice muhakeme ettiği halde, yine de yanlış yapmıştır. Elhasıl delilin neden dolayı delil olduğunu muhakkak öğretmenden öğrenip anlamak !azımdır. Öğretmen zikrettiğiniz bu kıyas]arı bir top'uluğa anlatsa, bu toplulukta bulunan kimseler her h:ilde şöylecc kısırnlara aynlacaldardır: Sizce olduğu gibi, bizılannca bunların doğruluğu belli olacak; bizılan bunların neden. dolayı bozuk kıyaslar olduğunu anlıyacaklar ve anlattığımız hile ve şaşırtma (talbfs) yerlerini fark edeceklerdir; bazılan da neden dolayı hile (talbfs) olduğunu fark ctmiyecek, fakat bunda her hilde bir hile bulunduğunu anhyacak ve kalbieri bu sözü kabUl etmiyecektir. Bu öğrelmım, bu delillerin gösteı ildiği insanların en büyüğü olduğu halde, bu inSanlar, ~abUl edenler ile inkfı.r edenler zümrelerine ayrılacaklardır. Çünkü bunların doğruluğu zaruri: olarak idr.§.k edilmez, belki delilin mahiyeti (vaclz) iyice düşünrneğe
1 lvfwıfasıl şarli:, tiili'si (=bir şarlın neticesi olan mahmtil'ü "yükle m") iki şıkılı olan kazİyelere (önerme) denilir. Mesel& sayı ya tektir, ya çift. Kübrası (=büyük öneinıe) mufa~ıl şartİ olan kıyaslara da mwıfasıl şartıkıyas denir. M.escJil bir sayı ya tektir, ya çift; fakat beş sayısı çift değildir, o halde beş sayısı tektir (bk. Naşir al-Din Tfuıi, s. 71 v.d.).
2 Muttasıl şartİ, bir mukaddem (=bir şarta bağlı bir mevzll "konu") ile tılli üzerinde hüküm verilen kazİyelere (önerme) denir. Mesela güneş dağarsa gündüz olur. Kübrası (büyük öllerme) bir muttasıl şart i olan kıyasa da muttasıl şart i kı yas denir. Jvfesela güneş dağarsa gündüz olur, fakat güneş doğmuştur, o halde gündüzdür (bk, Naşi.r al-Din Tilsi, amlan_eser, S. 6g v.dd.; İsmail Fenni, aıiılan eser, s. 312 v.d.).
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 30 (1, 2)
l BATINILERiN BELİNİ KIRAl'l DELİLLER 53
ve tetkik edilmeğe muhtaçtır. Halbuki gördüğün gibi insanlar düşünmede (na?:ar) birbirlel·indcn farklıdırlar. O halde ma' sUm iiğretmenden duyduktan sonra da delilin m<lhiyctini kavramak için tetkik ve iyice düşünmenin zaruri olduğunu itiraf etmiş olmanızla mezhebinizde çokluk hasü olmuştur.
_ı•Bu delillerin doğruluğu tetkik edilmeksizin, zaruri olarak bilinir" derseniz, siz kendinizi aksi gibi gösterdi~riniz hô.lde, yalancılık ve iftiranızı kabıli etmiş olursunuz. Eğer -"Onları iyice düşüne::ıler, ayl'l fikirlere varmaz, belki birleşirler" derseniz, bizim için kötü bir yalan söylemiş olursunuz. Bu delilleri sizden duyduk, onlara güldük ve bizce hiç bir kıyınet kazanmadı. Belki dersiniz~ ki, -"Öğretmenin sesi daha hoş, sakalı daha uzundur; ondan duyunca şüphe etmiyoruz. Ancak siz şüphe ediyorsunuz, çünkü ondan değil, bizden duydunuz". Farz ediniz ki mesele böyle olsun, o zaman sizin sözünüzü kabUl etmek icab etmediğini, belki öğretmen görüldüğü zaman kab-Ul ve itiraf edileceğini söyle:rniş oluyorsunuz. Bu delillerde şüphenin kalkması öğretmen'in kendi yüzünü görmekle oluyorsa, o hilde tiğretmeniniı: Taru.ı Elçisinden (Peygamber'den)-Tann ona selit ve selam etsin! -daha üstün olmalıdır. Çünkü yahudiler, hıristiyanlar ve putlara tapanlar, hepsi. onun yüzünü görüyor ve Kur' lin
delillerini işitiyorlardı. Böyle olduğu h3Jde onlar aniayıp kabUl edenler ile anlamaktan aciz kalıp inkfı.r edenler zümrelerine aynlm1şlardı. Nitekim onu başkalarından duyanlar da fikir ayrılıklanna düşmüşlerd_i.
Belki öğretmeninizin delili Kur' tb~ın delilinden daha sağlam, ogretmeninizin anlatıp gerçeği meydc.na çıkarması da Peygamber'in -Tam'l ona sclit ve selam etsin!anlatmasmdan daha güzeldir?! Zü·a Peygamber -Tall'ı ona selit etsin!- halk arasındaki çokluk ve ayrılığı ortadan kaldırınağa muvaffak olamadı._ Bu h<ll Peygamber' e güç gelince, (onun bu ıztırabını) tasvib etmeyen <l.yetler n<lzil oldu. (Tc..nn) dedi -"Yoksa, onlar bu Kıu-'dn sözüne iman etmediler diye arkalarından escf ile kendini hel;lk mi edeceksin?" (Tanrı) bir de ~"Sen (ey Mul:ıammcd) sevdiğine hid<lyet vermezsin" dccli; bir de -"Yahut sanıyar musun ki, insanların çoğu duyup da anlarlar? Onlar ancak hayvan sürüleri gibidiı, belki de yollarını daha çok sapıtmışlardır" dedi. Peygamber -Tanrı ona selat etsin!- şüpheleri ve ayrılıkları ortadan kaldıramadığı halde, öğretmeniniz buna muvaffak oluyorsa, o ne kadar büyük bir insan olmalı?!
Bu meselede şüphe ve ayrılık, öğretmenden duyduktan ve iyice dü~ündüğünüz bu delilleri öğrendikten sonra da baki kalıyorsa, o halde düşüneeye bir şey ekiemiş değilsiniz, hal öğretmenden öğrendikten sonra, andall önceki gibi durmaktadır. o halde bunda ne fayda var? Eğer -"Bütün dediklerini tasdik etmek ve ona muhalefet etmemek lazımdır" dersiniz, deriz ki, -''Doğruluğu (şid*) sakalının uzunluğundan ve yüzünün kırmızılığından mı anlıyacağız, yoksa zaruri ve bedihi olarak mı, yoksa kıyas ve düşünm((na~ar) ile rni anlıyacağız?" Zarw·l olarak biliniyorsa, Tann Elçi'li'nin (Pey~ gamber'in} doğruluğu zaı~uri olarak bilinmediği, belki de halkın çoğu bundan şÜphe ettiği halde, öğretmenin doğruluğunu böyle bilen ne kadar ahmaktır! .Bu, düşünme (rıa-?ar), aklın kıyası ve onun doğruluğuna (şid/s.) delalet eden delilin doğruluğu hakkında aklın vereceği hüküm ile biliniyorsa, halk arasında aklın hükmü birbirinden ayrıdır. Bir insanın aklı doğruluğuna hükm eder) bir başkasının aklı aksine hükm eder. O lıilde akla nasıl güvenilir? Akılda ayrıllldar bulunmasma rağmen akla güveniliyorsa, o halde ayrıca bir öğı·etmene neden muhtaç olunsun ?
Belki (bu meseldere cevap olarak) şöyle demek Iazımdır: Delil her hangi bir öğretmenden öğrenilebilir; sonra doğruluğu ve neden dolayı delil olduğu akıl ile bakılarak öğrenilir. Nitekim hesabm deliJleri heı' hangi bir öğretmenden, sonra da delilin neden dolayı delil ve doğru olduğu tetkik ile öğrenilir. Yalmz hesapta öğretmene muhtaç olunmaz, belki hesap ilimleri gibi başka ilimlerde de Ekirlerin ayıılınası yolları
~~-----------~------ ~
D00001c3s1-4y1954.pdf 20.02.2010 14:37:17 Page 31 (1, 1)
t i
1 1 ı
AHMED ATEŞ
ve buna sebep olan şeyleı öğretmenden öğrenilir. Akıllar aydınlık, açıklık ve gizlilikte ayrı ayrı olmakta devam ettiği müddetçe bu zaruridir. Bu da ebedi olarak lazımdır, "akıllar her zaman ayrı ayrı olacaklardır" ve "Tanrı onları öyle yaratmıştır". Nasıl ki insanların gözleri zayıflık ve kuvvettc ayrı ayrı oldukları müddetçe ve görülen şeyler yakınlık, uz<ıklık, incelik ve kalınlıkta ayrı ayrı bulunduklan müddetçe, gözün yanlış yapma imkanı ortadan kalkmayacaktır. Bunlarla beraber en sonunda güvenilir ve yanlış olmadığı bilinen bakmaya dayanılır. Bunun gibi akıllarda da yanlış mümkündür, fakat akıl sahibi olanın şüphe ctmiyeceği bir dereceye varmak mümkündür. Nasıl ki hesap meselelerinde yanlış yapmak mümkündür, fakat hesabı iyi bilen kimse meseleyi dikkatle ve tekrar tekrar gözden geçirir ve sonunda doğruluğundan şüphe edilmeyen bir dereceye varır. Hesap meseleleri ile akli mesclelcr, görülen şeyler ilc akılla idl'Zı.k olunan şeyler (ma 'lriiltit) arasında fark yoktur; ancak bazıları arada sırada bizllarından daha karışık ve daha ince olur.
Hasnun belini kırmak için bu kadar kafidir. TürliP şüpheleri dağıtmak için daha fazla bilgi isteyen, al-Kittib al-1\tfusta?hiTi'dc kendine yetecek bilgiyi bulacaktır.
Kur'iln'm dış m3.nasından, mezheplerinin doğruluğunu göster'mek için deliller (şiihid) getirmelerine gelince, bu da onların garip İstidl:lllerindendir. Bir takım insanlar felakete düşüp, açık nasları değiştirmiş, onların dış minalarından ayrı bir de iç minalan olduğunu iddia etmişlerdir. Sonra muhtemel olan dış minaya göre hareket ediyo:;.'lar. Bir hadis veya iyeti delil (şiihid) olarak zikrettikleri zaman, -"Kelimelerinin dışının--göster_9.iği budur; bı·1ki dış minasını iktiza ettiğinden ayrı bir iç manası vardır. Buna göre hcı.!:cket edilmez, çünkü buna güvenilemez" demeleri (onların nasıl saçma düşündüklerini gösterrnek için )sana yeter.
Callll halkı aldatmak için şöyle de derler ~"JV[u'tezill, Eş' ari, Cehmi ve Müşcbbihl'lerin sözleri gibi usiil 2 hakkındaki sözler ve kanaatler çoktur; M§.liki, Ş<l.fii, Hanefilerin sözleri gibi, fuıfı'da3 da kanaatler çoktur. O halde gerçek ve doğru olanı ne ile bilirsin? Bunu akıl ile biliyorsan, hasmın da akıl sahibi olduğunu iddia ediyor". Bunun lusa ve açık cevabı şöyle dcmektiı· :--''Sen bu mesel el erde doğru ve gerçeği ne ile biliyorsun?" Eğer ma'sum blfretmenin sözü ile derse, ona denilir ki, -"Öğrctmenin doğruluğunu (#d{c) ne ile biliyorsun? Aldi bir zaruret ile mi, yoksa akıl ile tetkik ile mi?'' Eğer bunun zaruri olarak bilindiğini iddia edersen, akli zarfiretlerde ayrılık tasavvur edilmediği h&lde, başka insanlar neden senin fikrine iştirak etmiyorlar? Sonra nasıl oluyor da, Tam ı Elçisi'nin-Tanrı ona sel3.t ve selam etsin!-- doğruluğu Uidfr,) zaruri olarak bilinmedi de, sen öğretmenin doğruluğunu zaruri olarak biliyorsun?" Eğer -"Onun doğruluğuna delalet eden delil üzerinde iyice düşünerek ve akıl ilc tetkik ederek bildim" derse, ona şu cevap verilir: -"Onun yalancılığını bilen hasmının da aklı vardır, sen ondan naSıl ayrılıyorsun? (Gerçeğe) muhalif olduğu hftlde, eğer senin akü ve tetkik sayesinde onu bilmen caiz olursa, bu mc.selelerde ayrı kanaatım olmakla beraber, benjm de onları ö"ğretmen olmaksızın bilmem caiz olur."
"Bfıtınilerin Belini Kıran Dcliller, bj tti.
1 Arapçası tofiiri~. · Bu kelimeye Dozy, Supplimenl aux dietionaires arabes, c. II, Leide-Paris, 1927, s. 26 a'da "divcrs" ınıinasını verir ki,".bu mina buraya da uymaktadır; Orada gösterilen iki misale de bakınız.
2 UsUl, kök ınıinasında olan ~~ kelimesinin cemi şekli olup, şeriatte iman ve itikad ile alakah olan ve elinin esasını teşkil eden kısımlara.denir. Bu konular kel<im ilminde tetkik edildiğinden, bu ilme ekseriya (ilm al-uşiil denilir. '
a Furü', dal minasına geienfar''in cemi. olup, bir şeriatte usül ile a13.kalı olmayan, yalnız i badetle a13.kah hususl.ara deriilir ki, bunlar fıkıh ilminin mevzliwm teşkil eder.