205
Resim 43- 1460’tan 1489’a Osmanlı paralarında mühr-i Süleyman ve yıldız motifleri, Alparslan ve diğ., Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi, Gözen Kitabevi, İstanbul, s.172.

Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

Resim 43- 1460’tan 1489’a Osmanlı paralarında mühr-i Süleyman ve yıldız motifleri, Alparslan ve diğ., Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi, Gözen Kitabevi, İstanbul, s.172.

Page 2: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ayla ÖDEKAN

Diğer Jüri Üyeleri: Prof Dr. Banu MAHİR (M.S.Ü)

Yrd. Doç. Dr. Zeynep KUBAN (İ.T.Ü)

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSTANBUL DENİZ MÜZESİ’NDEKİ OSMANLI DÖNEMİ SANCAKLARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Sanat Tarihçi Müge KILIÇKAYA

402031006

HAZİRAN 2007

Tezin Enstitüye Verildiği Tarih: 07 Mayıs 2007

Tezin Savunulduğu Tarih: 11 Haziran 2007

Page 3: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

ii

ÖNSÖZ

Osmanlı sancakları, var olduğu yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti’ni ve kurumlarını temsil etmiş, onları kullananlar tarafından kutsal sayılarak saygı görmüşlerdir. Sancak devletle öylesine özdeşleştirilir ki bir savaş sonrası alınan şehrin kalesine sancak dikilir, ele geçirilen düşman gemilerinin sancakları mezestre edilir yani yarıya indirilir, esirler ise şehirde, ellerinde kendi devletlerine ait sancakları teşhir ederek yürütülürlerdi. Sancaklar, Osmanlı İmparatorluğu’nda taşımış oldukları hukuki ve manevi değerin yanı sıra günümüzde gerek kültür tarihimizin ve gerekse Osmanlı kumaş sanatının bir parçası olarak önem taşımaktadırlar. Ancak Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli müzelerde ve koleksiyonlarda bulunan Osmanlı sancakları üzerine araştırmalar sayılıdır. İstanbul Deniz Müzesi’ndeki Osmanlı dönemine ait bahriye sancaklarının incelendiği bu çalışma ve ileride yapılacak benzeri çalışmalar ile geçmişin bu kutsal sayılmış ve ihtişamlı eserlerine dikkat çekileceğini umuyorum. Çalışmam sırasında bana güvenini ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Ayla Ödekan’a, bilgilerini paylaşarak beni kumaş sanatı hakkında aydınlatan Doç. Dr. Hülya Tezcan’a, İstanbul Deniz Müzesi ve Arşivi’ne, yardımları için Fakir Cavlun ile diğer arkadaşlarıma ve her zaman yanımda oldukları için aileme minnettarım. Haziran 2007 Müge Kılıçkaya

Page 4: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

iii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

ÖNSÖZ…………………….………………………………………………… ii

KISALTMALAR………….………………………………………………… v

RESİM LİSTESİ……………………………………………………………. vi

ÖZET.………………………………………………………………………... xii

SUMMARY………………………………………………………………….. xiv

1. GİRİŞ……………………………………………………………………… 1

1.1. Amaç ve Kapsam…………………………………………………… 1

2. SANCAĞIN TANIMI VE TARİHÇESİ…………………………………. 3

2.1. Sancağın Tanımı ve İlgili Terimler…………………………………. 3

2.2. Tarih İçerisinde Sancak……………………………………………... 8

2.2.1.İslamiyet Öncesi Türklerde Sancak……………………………. 9

2.2.2. İslamiyet Sonrası Türklerde Sancak…………………………… 11

2.2.3. Osmanlı İmparatorluğu’nda Sancak...…………………………. 13

2.2.3.1. Askerî Birlik ve Orta Sancakları..………………………... 17

2.2.3.2. Alay Sancakları...………………………………………… 19

2.2.3.3. Sosyal Hayatta Kullanılan Sancaklar...…………………... 19

2.2.3.4. Sancak-ı Şerif……...……………………………………... 20

3. OSMANLI BAHRİYE SANCAKLARI……………………………………. 30

3.1. XV.- XX. Yüzyıllarda Bahriye Sancakları...…………………………. 30

3.2. Kaptanpaşa-Kapudâne-Patrona-Riyale ve Derya Beylerinin Sancakları 35

3.3. Donanmanın Sefere Çıkışında ve Merasimlerde Sancak…………….. 39

3.4. Osmanlı Bahriye Sancaklarındaki Simgeler……………...………….. 41

3.4.1. Zülfikar………………………………………………………… 41

Page 5: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

iv

3.4.2. Hilal…………………………………………………………….. 43

3.4.3. Güneş…………………………………………………………… 45

3.4.4. Mühr-i Süleyman………………………………………………. 46

3.4.5. Pençe-i Âl-i Abâ…..…………………………………………… 50

3.4.6. Tuğra…………………………………………………………… 52

3.5. Osmanlı Sancaklarındaki Dinî İbareler..……....……………..……… 54

3.6. Osmanlı Minyatürlerinde Bahriye Sancakları……………………….. 55

4. BAHRİYE SANCAKLARININ KUMAŞ ÖZELLİKLERİ……………… 98

4.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Dokumacılık ve Kumaş Sanatı...………. 98

4.1.1.Osmanlı İmparatorluğu’nda Kumaşlar ve Dokumacılık Merkezleri102

4.1.2. Kumaşların Boyanması………………………………………… 104

4.2. Bahriye Sancaklarının Kumaş Özellikleri..………………………. 105

4.2.1.Sancaklarda Kullanılan İpekli Kumaşlar………………………… 105

4.2.1.1.Sandal ve Dimi Sandalı…………………..……………… 105

4.2.1.2.Tafta………………………………………...…………… 106

4.2.1.3.Dârâyî…………………………………………...………. 107

4.2.2.Sancaklarda Kullanılan Yünlü Kumaşlar……………………….. 108

4.2.3.Sancaklarda Kullanılan Pamuklu Kumaşlar…………………….. 109

4.3. Sancaklardaki Dokuma ve Süsleme Teknikleri...…………………… 110

5. İSTANBUL DENİZ MÜZESİ’NDEKİ OSMANLI SANCAKLARI..…… 112

5.1.Katalog………………………………………………………………… 112

6. SONUÇ……………………………………………………………………….. 163

KAYNAKLAR………………………………………………………………….. 168

EKLER…………………………………………………………………………... 177

ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………………………... 189

Page 6: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

v

KISALTMALAR

a. :Ağırlık BOA :Başbakanlık Osmanlı Arşivi CBH :Cevdet Tasnifi (Bahriye) C.İKTS :Cevdet Tasnifi (İktisat) civ. :civarında db. no. :demirbaş numarası DCBL :Dublin Chester Beatty Library DMA :Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi DMK :Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi E. :Evrak H. :Hazine Kitaplığı hd. :Hükümdarlık dönemi HH :Hatt-ı Hümayun İÜK :İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi LBM :Londra British Museum M./H. :Miladi/Hicri MBN :Mülga Bahriye Nezareti R. :Revan Kitaplığı TSMA :Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi TSMK :Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi

Page 7: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

vi

RESİM LİSTESİ

Resim 1- a. Prehistorik dönem örneği, b. Kumaş parçalı primitif örnek, c. Mısır, MÖ 4. bin sonu, d. İran bölgesinden metal örnek, MÖ 3. bin. e.Perslere ait örnek, MÖ 5. yy. Zygulski, Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, fig.1. …………………………………………… 24

Resim 2- Roma döneminden örnekler. Zygulski, Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, fig.2. ……. 24

Resim 3- Sancak Mushafı, Acar, Ş., 2005. Sancak Kur’ânları, Antik Dekor, 88, Nisan–Mayıs, s.120. …………………………………………………………… 24

Resim 4- Sultan Abdülaziz (hd.1861-1876) tarafından Mesudiye Zırhlısı’na hediye edilen mushaf. İstanbul Deniz Müzesi Envanteri, db.no.0982. ……………. 25

Resim 5- Osmanlı Tuğu, Petrasch E., ve diğ., 1991. Die Karlsruher Türkenbeute: Badisches Landesmuseum Karlsruhe, Hirmer Verlag, München, s.77. ……. 26

Resim 6- Doğu Türkistan’ın Kuça şehrinde kurt başlı sancak tutan bir insan tasviri. Çoruhlu, Y., 1993. Türk Sanatının ABCsi, Simavi Yayınları, İstanbul, s.48. ….. 26

Resim 7-Doğu Türkistan’ın Kuça şehrinde bulunan duvar resminde kurt başlı sancak tutan Türk Kağanı. İndirkaş, Z., 2002. Türklerde Hükümdar Tacı Geleneği, Kültür Bakanlığı, Ankara, s.123. ……………………………………………………. 26

Resim 8- Saltanat sancakları, Eğri Fetihnâmesi, Haçova meydan savaşından ayrıntı, Şehnâme-i Sultan Mehmed III (TSMK, H.1609, y.50b-51a) Nakkaş Hasan, 1598. Mahir, B., 2005. Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Resim 61’den ayrıntı. …………………………………………………………………… 27

Resim 9- Saltanat sancakları, Mohaç Savaşı, Hünernâme (TSMK, H.1524) vr.256b. Nakkaş Osman, 1588, Tanındı, Z., 1996. Türk Minyatür Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, s.38. …………………………………………… 27

Resim 10-Saltanat sancakları, Sultan II. Osman’ın Hotin Seferi’ne gidişi. (Ayrıntı), Şehnâme-i Nadirî’den, Nakşi, 1622, TSM, H.1124, vr.53b. Tanındı, Z., 1996. Türk Minyatür Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, s.55. ……. 28

Resim 11- 1884 tarihli Hariciye Nezareti Salnamesi. …………………… 28

Resim 12- Estonibelgrad Kalesi’nin fethi, Hünernâme II, Nakkaş Osman ve ekibi, 1588. Mahir, B., 2005. Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Resim 60’tan ayrıntı. …………………………………………………………………… 29

Resim 13- Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, 2612 numaralı Ayasofya nüshasında Marmaris Limanı. İstinsahı H.10. yüzyıl, vr.398a’dan ayrıntı. …………………………… 65

Resim 14- İnebahtı Deniz Savaşı. G.G. Toudouze ve diğ., 1939, Histoire de la Marine, Paris, s.90-91. …………………………………………………… 65

Resim 15- Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, 6605 numaralı nüsha, istinsahı H.10. yüzyıl, vr.81b’den ayrıntı. ………………… 66

Page 8: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

vii

Resim 16- 1737 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Donanması, (TSMA E 9401’in çizimi). Kurtoğlu F., 1935. 1736-37 Seferi’ne İştirak eden Bir Türk Denizcisinin Hatıraları, 335 Sayılı Deniz Mecmuası Tarih Eki, Deniz Matbaası. …………. 66

Resim 17- 1737 Osmanlı-Rus Savaşı’na katılan kalyon ve çektiriler. Çizim: el-Hac Feyzullah, Keyfiyet-i Rusya, vr.72a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.365. ……………. 67

Resim 18– Yeşil-sarı-kırmızı-turuncu çizgili kadırga sancakları, Piri Reis, Kitab-ı Bahriye TSMK, R.1633, vr. 435a. ……………………………………………. 67

Resim 19- Kaptan-ı derya Küçük Hüseyin Paşa’ya III. Selim tarafından Mısır Zaferi sebebiyle verilen sancak. TSMA, E. 9482-2 (Soldaki resim). İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr.1b. (Sağdaki resim). ……………………………………………………………. 68

Resim 20- Düz kırmızı renkli donanma sancağı, TSMA, E. 9482-4. …….. 68

Resim 21- Ahmet Muhtar Paşa’nın Feth-i Celîl-i Konstantıniyye adlı eserindeki, 19. yüzyıl başında Osmanlı kalyonlarına çekilen sancaklar. Bostan, İ. 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.216. ……………………………. 68

Resim 22– Kaptan-ı deryaya ait sol başta bulunan hilalli ve yedi kollu yıldızlı sancak. İstanbul Deniz Müzesi, db. no.727. ……………………………………. 69

Resim 23- İşaret-i Umumiye-i Bahriye, H.1309/M.1891. ……………………. 69

Resim 24- Mecmuat-ül Bahriyyun, H.1319/M.1901:1-2. ……………………. 69

Resim 25- Çektiri döneminden 1800 yılına dek kullanılmış Kaptanpaşa sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b. ……………………………………………………. 69

Resim 26- 1800 yılına dek kullanılmış olan Kapudâne sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b. ……………………………………………………………. 70

Resim 27- 1800 yılına dek kullanılmış olan Patrona sancakları İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b. ……………………………………………………………. 70

Resim 28- 1800 yılına dek kullanılmış kumbaralı ve makaslı Riyale sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b. ……………………………………………………. 70

Resim 29- Bir Riyale gemisindeki kıç gönderine çekilmiş hilal ve yıldızlı sancak ile çanak kumbaralı Riyale sancağı ve ayrıntısı. Tableau Des Nouveaux Reglemens De L’Empire Ottoman, Mahmud Raif Efendi, Constantinople, 1798, s.49. …….. 71

Resim 30- Zülfikar şeklinde mühür. Berk S., 2003. Osmanlı Tılsım Mühürleri, P Dergisi, 29, Bahar, s.25. ……………………………………………………. 71

Resim 31- Kılıç Ali Paşa Camii bahçesindeki Zülfikarlı mezar taşı. Ayanoğlu, F.İ., 1942. Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihî Makbereler, Vakıflar Dergisi, 2, s.399-403, Resim 8. ……………………………………………………………. 71

Resim 32- Sancaklar üzerinde görülen çeşitli Zülfikar motifleri. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, s.44. ……………………………………………………………………. 72

Page 9: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

viii

Resim 33- İnebahtı (Lepanto) Deniz Savaşı’nda kullanılmış ve Pisa San Stefano Kilisesi’nde bulunan sancak. Encylopaedia of Islam, Hilal, 3. Cilt, 1971, plate XVI-Fig.17. …………………………………………………………………………… 72

Resim 34- Kabzası ejder şeklinde biten Zülfikar. Koz, M.S., 2004. Al-Yeşil Gölge Estergon Sancağı, YKY, İstanbul. …………………………………………… 73

Resim 35- İbrahim el Mürsi, Akdeniz Haritası, Özdemir K., 1992. Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, Creative Yayıncılık, İstanbul, s.120-121. ….. 73

Resim 36- Hilal desenli kaftan. Atasoy, N. ve diğ., 2001. İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı, TEB İletişim ve Yayıncılık, İstanbul. …………………………… 74

Resim 37- Hilal desenli kemha kumaş. Atasoy, N. ve diğ., 2001. İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı, TEB İletişim ve Yayıncılık, İstanbul. …………………… 74

Resim 38- Hilal (aynı zamanda çintemani) desenli tören kaftanı, 17. yüzyıl. Geleneksel Türk Sanatları, 1993. Haz. Mehmet Özel, Kültür Bakanlığı, Ankara, s.164 (Soldaki Resim). III. Murat’a ait (hd. 1574-1595) ipek, hilalli ve yıldızlı kaftan. Öz, T., 1946. Türk Kumaş ve Kadifeleri I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, Pl.XXXI. (Sağdaki Resim). …………………………………………………………… 74

Resim 39- Sancaklarda görülen çeşitli hilal ve hilal-yıldız motifleri. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, s.37. …………………………………………………………… 75

Resim 40- Konya Karatay Medresesi’ndeki duvar çinilerinde mühr-i Süleyman motifi. Öney G., 1992. Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Türkiye İş Bankası, Ankara, s.116. …………………………………………………… 75

Resim 41- Ankara Molla Büyük Mescidi alçı mihrabındaki altı kollu yıldız motifi. Öney, G., 1989. Beylikler Devri Sanatı 14.-15. Yüzyıl (1300-1453), TTK, Ankara, resim 40. …………………………………………………………………… 75

Resim 42- Mühr-i Süleyman motifli şifalı gömlek, (1564-1565) TSM 1133. J.M. Rogers and R.M. Word, Suleyman the Magnificent, Trutees of the British Museum, 1988, s.177. …………………………………………………………………… 76

Resim 43- 1460’tan 1489’a Osmanlı paralarında mühr-i Süleyman ve yıldız motifleri, Alparslan ve diğ., Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi, Gözen Kitabevi, İstanbul, s.172. ……………………………. 76

Resim 44- Romalı askerlerin “signa militaria” isimli askerî amblemlerindeki el işareti. Kurtoğlu, F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, TTK, Ankara, s.19. ….. 77

Resim 45- Pençe-i Âl-i Abâ, parmakların içinde Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin yazılıdır. Falname, TSM H. 1703. And, M. Minyatürlerde Osmanlı-İslam Mitalogyası, Akbank, İstanbul, 1998, s.40. ……………………………………. 77

Resim 46- Pençe-i Âl-i Abâ şeklinde mühür. Berk S., 2003. Osmanlı Tılsım Mühürleri, P Dergisi, 29, Bahar, s.22-31. ……………………………………. 78

Resim 47- Sancaklarda görülen Pençe-i Âl-i Abâ motifleri, Zygulski, Z. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, 1992, s.50. ……………………………………………………………………………. 78

Resim 48- Tuğraların bölümlendirilmesi, Özdemir K., 1997. Osmanlı Arması, Dönence, İstanbul, s.49. ……………………………………………………. 78

Page 10: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

ix

Resim 49- Khalili koleksiyonundaki sancak, 1819-20. Saff suresi ile beraber Hud suresinin 88. ayeti (Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır) bulunmaktadır. Roger, J.M., Empire of the Sultans, Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili, The Nour Foundation, London, 1996, kat. no.76. …… 79

Resim 50- Khalili koleksiyonundaki sancak, Erken 19. yüzyıl. Saff suresi, Nisa suresi görülmekle beraber, sancağın bordüründe İhlas suresi tekrarlanmıştır. Roger, J.M., Empire of the Sultans, Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili, The Nour Foundation, London, 1996, kat. No.77. ……………………………. 79

Resim 51- 19. yüzyıla ait sayebanda kartuş içerisinde Fetih suresinin ilk ayeti. (TSM, Env no 29/20) Atasoy N., 2000. Otağ-ı Hümayun Osmanlı Çadırları, Aygaz, İstanbul, s.212. …………………………………………………………… 80

Resim 52- Tulon Limanı’nda Osmanlı donanması, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608), vr. 22b-23a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.327. ……………………. 80

Resim 53- Marsilya Limanı’nda Osmanlı kadırgaları, 1543, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.24b-25a. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.72-73. ……………………………………. 81

Resim 54- İntibe (Antibes) Kalesi ve dağı önünde Osmanlı kadırgaları, 1543. Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.21a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.325..81

Resim 55- Cenova Limanı önünde yelkenle giden Osmanlı kadırgaları, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.32b-33a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.324. …. 82

Resim 56– Nis şehri, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr. 27b-28a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.326. …………………………………………………… 82

Resim 57- İnebahtı Kalesi ve Limanı, 1499. Matrakçı Nasuh, Tarih-i Sultan Bayezid (TSMK, R.1272) vr.21b-22a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.328. …………………… 83

Resim 58- Barak Reis’in gökesinin Venedik barçaları ile Bradona adası açıklarındaki savaşı, 1499. Matrakçı Nasuh, Tarih-i Sultan Bayezid (TSMK, R. 1272), vr. 24a. Geleneksel Türk Sanatları, 1993. Haz. Mehmet Özel, Kültür Bakanlığı, s.185. .. 83

Resim 59- Osmanlı donanmasının Kıbrıs’ta Limasol koyunda demirleyerek karaya asker çıkarması ve minyatürden ayrıntı. Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK A. 3595), vr.102b. İslam Sanatında Türkler, 1982. Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul, s. 101. ……………………………………………………………. 84

Resim 60- Navarin Savaşı, Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK, A.3595), vr.128b-129a. Atasoy, N.-Çağman, F., 1974. Turkish Miniature Painting, Publications of the R.C.D. Cultural Institute, İstanbul, Plate 16. …………… 84

Resim 61- Halk-al-vaad kuşatması, Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK, A.3595), vr.145b-146a. Atasoy, N.-Çağman F., 1974. Turkish Miniature Painting, Publications of the R.C.D. Cultural Institute, İstanbul, Plate 15. …………… 85

Resim 62- Karadeniz’de Faş Kalesi’nin fethi ve tamiri, Seyyid Lokman, Şehinşehnâme (TSMK, B.200), vr.89a. İslam Sanatında Türkler, 1982. Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul, s. 100. …………………………………………………… 85

Page 11: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

x

Resim 63- Şark serdarı Özdemiroğlu Osman Paşa ile Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa’yı bekleyen bir kadırga. Asafî, Şecâatnâme, (İÜK. T. 6043) vr. 216b. Âsafî Dal Mehmed Çelebi, Şecâtname, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Şark Seferleri (1578-1585), Haz. Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Çamlıca Basım-Yayın, İstanbul, 2006, s.432. ……………………………………………………………………………. 86

Resim 64- Sinan Paşa’nın Tunus Seferi sırasında buğday yüklü bir düşman barçasını ele geçirmesi, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK. T. 6045), vr. 594b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 200. …….. 86

Resim 65- Hızır Bey’in Aden üzerine giden Portekiz donanmasını kadırgalarla uzaklaştırması, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK. T. 6045), vr. 87a. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 201. …….. 87

Resim 66- Yemen Serdarı Sinan Paşa’nın Muha’dan kadırga ile Cidde’ye gelişi, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen, (İÜK. T. 6045), vr.558. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 95. …………………………….. 87

Resim 67- Tunus Serdarı Sinan Paşa’yı bekleyen bir kadırga, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen, (İÜK. T. 6045), vr.585b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 96. ……………………………………………. 88

Resim 68- Mısır Valisi Ali Paşa’nın bindiği kadırga (Vakâyi-i Ali Paşa, vr. 24b’nin çizimi). Ordu Bayrak ve Sancakları, 1953. Maarif Basımevi, İstanbul. .…….. 88

Resim 69- Varna’da Kazaklarla mücadele. Paşaname (British Library, Sloane Add.6584), vr.78a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.92. ……………………………………. 89

Resim 70- 1618’de Güzelce Ali Paşa’nın düşman kalyonlarını ele geçirişi. Şehnâme-i Nadirî (TSMK, H.1124), vr. 28b-29a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.230. …………….. 89

Resim 71- Baştardadaki sancaklar. Şehnâme-i Nadirî (TSMK, H.1124), vr. 40b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 177. ..90

Resim 72- Kaptanpaşanın üç fenerli kadırgası. Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.206. ……………………………………. 90

Resim 73- Bir Türk kadırgası. Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.205. …………………………………….. 90

Resim 74- Tenedo Kalesi’nin Türk donanması tarafından geri alınması, Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.199. …………….. 91

Resim 75- III. Ahmet’in Aynalıkavak Sarayı’ndan Delibalta Kalyonu’nun geçişini ve denizcilerin gösterilerini izlediği Haliç’teki gösteri. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 92b-93a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.168-169. …………………………………………… 91 Resim 76- III. Ahmet’in Aynalıkavak Sarayı’ndan Delibalta Kalyonu’nun geçişini ve denizcilerin gösterilerini izlediği Haliç’teki gösteri. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A.

Page 12: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

xi

3594), vr. 142a. Atıl, E., 1960. Turkish Miniature Painting, Charles E. Tuttle Company, Levha II. …………………………………………………………… 92

Resim 77- Okmeydanı’nda yapılan şenliklerde bir kadırga ile direkler arasında gidip gelen iki kalyon. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr.10b. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.243. ……………. 92

Resim 78- Tersane bölüğünün gösterisi. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 45a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.206. …………………………………………………………………………. 93

Resim 79- Topçu ve tersane bölüklerinin gösterisi. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 98a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.166. …………………………………………………………… 93

Resim 80- Esnaf alayının geçişi. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A.3593), vr.129b-130a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.270. …………………………………………………………………………… 94

Resim 81- İki ambarlı bir kalyon minyatürü, Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3594), vr.16b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.109. …………………………………………………………………………… 94

Resim 82- III. Ahmet ve baştarda-i hümayun minyatürü. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3594), vr.76b-77a. Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.90. ……………………………………. 95

Resim 83- II. Bayezıt’in yaptırdığı gökenin sancakları. Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar fi Esfar el-Bihâr (TSMK, R.1192), vr.16b. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.365. ……………. 95

Resim 84- 17. yüzyıldaki bir kalyonun sancakları. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (TSMK R. 1633) vr. 432a’dan ayrıntı. ……………………………………… 96

Resim 85- 17. yüzyıla ait iki ambarlı bir kalyonun sancakları. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (DMK no. 989), vr. 47a’dan ayrıntı. ……………….……… 96

Resim 86- Kadırgada görülen sancaklar. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (DMK. no. 989), vr. 426a. …………………………………………………………………… 97

Resim 87- Turuncu sancakları ve yeşil renkli flandraları ile bir kalyon. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (İÜK.123), vr. 470a’dan ayrıntı…….……………… 97

Resim 88- İnebahtı sancağının yazı frizinde, araya yerleştirilmiş ikişerli bitki motifleri. …………………………………………………………………… 161

Resim 89- 0682 no’lu sancakla benzer motife sahip Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki sancak. Kurtoğlu, F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay-Yıldız, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (3. Baskı), Ankara, s.87. …………………………………………… 161

Resim 90- 0682 no’lu sancağın Zülfikarın olduğu uç kısmından ayrıntı. Atasoy N. ve diğ., 1992. Splendors of the Ottoman Sultans, Çev. Tülay Artan, Wonders, Memphis, s.42. …………………………………………………………… 162

Resim 91-Alay sancaklarıyla donanmış bir gemi. Rasim, A., 1325. Vardabandıracılık, Matbaa-i Bahriye, s.17. ……………………………………. 162

Page 13: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

xii

ÖZET

Sembollerin insan yaşamına girişi, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu başta istekleri, korkuları olmak üzere kendini ifade etmek için sembolleri kullanmış ve bunlara inanmıştır. Toplumların ortaya çıkmasından sonra her topluluk kendine özel bir işaret belirlemiş, yaşadığı ortamda bu simgeleri kullanmıştır. Simgeler, önceleri dinî amaçlara hizmet etmekteyken daha sonra devletlerin işaretleri olarak insan hayatında yer almışlardır. Devlet ya da devlet benzeri organizasyonların en önemli sembolleri sancaklar olmuştur.

Bu işaretler maden gibi sert maddelerden yapılmış amblemler şeklinde bir direk ya da bir mızrak ucuna takılarak kullanılmıştır. Toplumsal teşkilatlanmanın üretim ilişkileri ile birlikte gelişmesi, mülkiyetin kime ve kimlere ait olduğunun bir şekilde ifade edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu gereklilik zaten geleneksel olarak var olan sembollerle, egemenliği belirtme şeklinde çözümlenmiştir. Toplumsal örgütlenmenin tepe noktası olan devlet ve onun organları sembollerle ifade edilmiş bunlara atfedilen bütün değerler bu sembollerde cisimleştirilmiştir.

Türk toplumunda sancak hem İslamiyet öncesinde hem de İslamiyet sonrasında kullanılmış ve kutsal anlamlar taşımıştır. Sancak, devletin egemenliğini, hükümdarın gücünü, toplumun birliğini temsil etmiştir. Osmanlı Devleti’nde, hükümdar tahta geçtiğinde, adına para basılır, tuğra yapılır ve diğer bir hükümdarlık işareti olarak sancak yaptırılırdı. Sancaklarda birçok renk kullanılmakla beraber beyaz, kırmızı, yeşil ve sarı renge daha çok yer verilmiştir.

Orduda kullanılan sancaklar, devlet ya da din uğruna savaşan askerler için manevi bir kuvvet olmuş, kutsal bir anlam taşımıştır. Bu sebeple sancakların gerek şekillerine ve gerekse yapıldıkları malzemelere önem verilmiştir. Üzerlerinde toplumu ifade eden ve onlara moral veren işaretler kullanılmıştır. Osmanlı sancaklarında İslam dininin de etkisiyle figür kullanılmamış daha çok kutsal ve dinî anlamı olan sembollere yer verilmiştir. Bunlar İslamiyet öncesinden itibaren Türkler için manevi değeri olan hilal, yıldız ve güneş gibi semavi semboller ile İslamiyet sonrası Türk kültürüne giren Zülfikar, mühr-i Süleyman ve Pençe-i Âl-i Abâ gibi sembollerdir.

Osmanlı bahriyesi de sancaklarında bu sembolleri kullanmış ve renk olarak kırmızı ile yeşile daha çok yer verilmiştir. İlk zamanlardan itibaren yeşil sancaklar Osmanlı bahriyesinde ağırlıklı olarak kullanılırken III. Selim (hd.1789-1807) zamanında kırmızı renk ön plana çıkmıştır. III. Selim devletin resmî bir sembolünü oluşturma çabasına giren ilk hükümdar olmakla beraber zamanında Kaptanpaşa olan Küçük Hüseyin Paşa’nın da gayretleri ile bahriye sancaklarında yeşil yerine kırmızı renk kullanılmaya başlanmıştır. 19. yüzyıl sonundaki ve 20. yüzyıl başındaki devlete ait salname ve bahriye işaret defterlerinde sancakların resimlerini, nerede ve nasıl kullanıldıklarına dair bilgileri bulmak mümkündür.

Bu çalışmada yabancı ve yerli kaynaklar ışığında Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi ve İstanbul Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi ve kütüphanesindeki görsel ve yazılı veriler kullanılarak İstanbul Deniz Müzesi’ndeki

Page 14: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

xiii

Osmanlı dönemi bahriye sancaklarının sanatsal ve kültürel yönleri bir araya getirilmeye çalışılmıştır.

Page 15: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

xiv

SUMMARY

The appearance of the symbols in human life is as old as human history. The humankind, at first, has used symbols in order to express its wishes, fears as well as emotions. After the emergence of communities, each one has chosen a special sign and used it in its life. While at first these symbols served for religious aims, then they started to be used as the signs of the states. Banners were of the leading symbols of the states and also its organizations.

Those symbols which were in shape of emblems and made of hard materials like mine were used in the heads of a lance or a post. With the development of both communal organization and production caused the necessity of expression of which property belongs to whom actually. This necessity of showing sovereignty was obtained through the already used traditional symbols. The state which is the top of communal organization and its agencies were represented by means of those symbols. Also the values imputed to the state and its agencies were materialized with those symbols.

Banners in Turks were used before and after the Islam and also possessed some holy meanings.They also represented the sovereignty of the state, the power of the rulers and the unity of community. After being a ruler of Ottoman Empire, seals were made in the sultan’s name (tuğra), fresh coins were minted and banner was also made as a ruler sign. Most colors were used in banners; however the colors of white, red, green and yellow were frequently used.

The military banners have a sense of some moral support and holy meaning for the soldiers who were fighting for the state or religion. Therefore the figures and the materials of the banners were considered important. Some signs that expressed and motivated the whole community were used on the banners. On the Ottoman banners were used mostly the holy symbols under the influence of Islam instead of figures. Those were the celestial symbols like the crescent moon, stars and the sun which had a moral importance also before Islam and ‘Zülfikar’ (the forked sword of Caliph Ali originally of Mohammed), ‘mühr-i Süleyman’ (the signature of Prophet Süleyman), ‘Pençe-i Âl-i Abâ’ (the hand symbolized the five holy persons, Mohammed, Ali, cousin and son-in-low of Mohammed, Fatma wife of Ali, daughter of Mohammed , Hasan and Hüseyin the sons of Ali, grandsons of Mohammed) which have had moral importance after the becoming Islam.

The Ottoman Navy has used those aforesaid symbols on their banners, as colors the red and the green were preferred usually. During the first period the green banners were used mostly but from the time of Selim III, the first sultan who has tried to make an official symbol of the state, on it were used the red banners. Thanks to Küçük Hüseyin Paşa, the Commander of Navy in the reign of Selim III, red was started to be used on naval banners instead of green. Nevertheless, it is possible to find the data about the navy banners in official yearbooks and sign publishes belonging to the end of the 19th Century and the beginning of the 20th Century. Those books and publishes told about how and where the banners were used for.

Page 16: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

xv

In this study under gathered information of foreign and domestic sources also through the visual and theoritical data of Ottoman Archives of Prime Ministry, Archives of Topkapi Palace Museum and Archives of Naval History of Naval Museum, the cultural and esthetic sides of Ottoman Navy Banners in İstanbul Naval Museum were tried to get together.

Page 17: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

1

1. GİRİŞ

1.1. Amaç ve Kapsam

Osmanlı Devleti’nin kullanmış olduğu sancaklar gerek kullanıldıkları yerler ve

gerekse formları açısından oldukça çeşitlidir. Ancak bunların devletin kuruluşundan

itibaren bir standarta bağlanmamış olması araştırmacılar açısından çeşitli zorlukları

beraberinde getirmektedir. Sancaklarla ilgili bilgiler vakanüvislerin yazdıkları tarihî

kayıtlarda ve arşiv vesikalarında ayrıca bir bilgi olarak yer almamaktadır,

bulunabilenler daha çok arada verilmiş kısa bilgilerdir.

Osmanlı sancakları ile ilgili çalışmalar ise az sayıdadır. Fevzi Kurtoğlu’nun “Türk

Bayrağı ve Ay-Yıldız” ve Z. Zygulski’nin “Ottoman Art in Service of the Empire”

adlı kitaplarında Osmanlı sancaklarına yer verilmiştir. Birinci kitabın ilk basımının

altmış dokuz yıl önce yapılmış olması dolayısıyla içindeki bazı bilgiler geçerliliğini

yitirmiştir. Örneğin İstanbul Deniz Müzesi envanterinde bulunan İnebahtı sancağının

Venedik Müzesi’nde olduğunun belirtilmesi gibi. Ancak bu kitap, içerisinde Topkapı

Sarayı Müzesi’nde ve İstanbul Deniz Müzesi’nde bulunan birçok sancağın resmini

barındırması ve kullanılan arşiv vesikaları açısından önemlidir. Zygulski’nin

çalışması ise sadece sancaklarla ilgili olmamakla beraber güncel bilgileri

barındırması açısından önemli bir kaynaktır. Fakat özellikle bahriye sancakları ya da

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki sancaklarla ilgili ve bunların yapıldıkları malzemeler,

kumaşları ve süsleme teknikleri hakkında bir çalışma yapılmamıştır. Bu tezle bu

eksiklik giderilmeye çalışılacaktır.

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki Osmanlı dönemi sancakları üzerine yapılmış bu çalışma

sırasında, araştırılan materyalin cinsi ve imkânlar ile ilgili olarak bir takım

zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır. 14 metre ve 11 metre gibi çok büyük boyutlara

sahip bazı sancakların açılamaması ve fotoğraflarının çekilememesi, kumaş gibi

hassas bir malzemeden yapılmış olmaları ve bazı eserlerin müzede teşhirde olması

bahsedilen zorluklardan bazılarıdır. Bu sebeple kimi zaman Kurtoğlu’nun “Türk

Bayrağı ve Ay-Yıldız” adlı kitabından kimi zaman İstanbul Deniz Müzesi

envanterinde bulunan fotoğraf ve bilgilerden yararlanılmıştır.

Page 18: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

2

İstanbul Deniz Müzesi’nde bulunan Osmanlı dönemine ait sancaklar incelenirken

bunların üzerlerinde kullanılmış hilal, güneş, mühr-i Süleyman, Zülfikar ve pençe-i

Âl-i Abâ gibi simgelerin kaynağı ve Osmanlı kültüründeki anlamı üzerinde

durulmuştur. Savaş esnasında kullanılan sancaklar üzerinde, dinî sembollerin dışında

dinî ibareler de bulunmaktadır. Sancağı kullananlar üzerindeki psikolojik etkisi

yadsınamaz olan ve Kur’ân-ı Kerim’in genellikle savaş ve fetih ile ilgili bu

surelerinin ayetleri ve anlamları açıklanmıştır.

Tarihî belge olarak da değerlendirilebilen Osmanlı minyatürleri incelendiğinde çeşitli

renkte ve şekilde bahriye sancakları görülmektedir. Padişahların zaferlerini anlatan

gazavatnâmeler ve dönemin önemli olaylarını konu alan şehnâmeler gibi tarihî

konulu minyatürlü yazmalar, sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı Surnâmeler ve

Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye nüshaları, Osmanlı donanmasının ve gemilerinin birçok

tasvirini barındırmaktadır. Bu tasvirler eldeki az olan erken dönem sancak

örneklerini tamamlaması bakımından önemli olduklarından gemi ve donanma

tasvirlerinin yer aldığı minyatürlü eserler belirlenmeye çalışılmıştır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi ve İstanbul Deniz

Müzesi Deniz Tarihi Arşivi vesikalarından, sancakların yapıldıkları malzemeler,

bunların miktarları ve masrafları, kumaşlarının nereden temin edildiği gibi bilgiler

ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde basılmış salnâmeler,

Bahriye işaret defterleri ve sancak albümleri incelenerek bahriye sancaklarının

formundaki gelişim izlenmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra Osmanlı kumaş

sanatının bir parçası olarak görülmesi gereken sancaklarda ne tür kumaşlar

kullanıldığı, bu kumaşların özellikleri ve süsleme teknikleri hakkında bilgi

verilmiştir.

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki 16. ve 18.-20. yüzyıllara ait Osmanlı dönemi sancakları

incelenirken, ölçüsü alınamayacak durumda olan ve Osmanlı Devleti’nin son

döneminde kullanılarak günümüz Türkiye Cumhuriyeti bayrağı formuna ulaşmış

sancaklar katalog kapsamının dışında bırakılmıştır. Katalog bölümünde yer alan

eserlerin görsel, teknik ve kullanım özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.

Page 19: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

3

2. SANCAĞIN TANIMI VE TARİHÇESİ

2.1. Sancağın Tanımı ve İlgili Terimler

Orduların, temsil ettikleri devletin alameti olarak kullandıkları bayrağın adına

“sancak” denilmektedir (Pakalın, 1972: 116). Sancak, ulus, vatan ve yönetimden

oluşan bir devletin varlığının simgesidir. Sancaklar, üzerlerinde önem verilen

işaretler taşımaları sebebiyle her yerden görülebilecek şekilde en yüksek noktalara

asılarak ülkenin egemenliğini ifade ederler (Tezcan, 2004a: 10).

“Sancak” kelimesi Türkçe’deki batırıp, saplamak anlamına gelen “sancmak”tan

gelmektedir (Arseven, 1943a: 1760). Ahmet Vefik Paşa “Lehçe-i Osmani’de

bayrağın tanımını yaparken, sancağın daha büyük olup yere saplandığını, sancak

maddesinde ise gönderli bir çeşit bayrak olduğunu belirtmektedir (Ahmet Vefik Paşa,

1306: 195, 433). Ali Seydi’nin Resimli Kâmus-ı Osmani’sinde ise sancağın

karşılığında liva, alem ve rayet bulunmakla beraber, Osmanlı yönetim teşkilatındaki

idari birimin açıklaması yapılarak, araştırmacı sancak maddesinden bayrak

maddesine yönlendirilir (Ali Seydi, 1330: 171, 551). J. Deny, sancağın bir yere

toprağa saplanabildiği gibi, devamlı olarak bir binaya veya bir gemiye de

çekilebileceğini, Mehmet Zeki Pakalın ise sancak yerine bayrak da

kullanılabileceğini ancak “sancak” tabirinin daha çok dinî bir mahiyette olduğunu

belirtmektedir (Deny, 1966: 186), (Pakalın, 1972: 116). Fuat Köprülü, bat-mak

kökünden gelen ve d > y değişmesi neticesinde bayrak şeklini alan (bat-ır-ak >

batrak > badrak > bayrak) kelimesinin semantik bakımından sancak (sanç-mak

“batırmak” > sanç-ak > sancak) kelimesiyle benzerliğinin açık olduğundan

bahsetmektedir (Köprülü, 1992: 247).

Sancaklar ve bayraklar çeşitli ölçü ve formlarda yapılarak farklı adlar almışlardır.

Dikdörtgen sancaklar da kullanılmakla beraber, Osmanlı sancakları genellikle uç

kısmı sivrilerek sona eren dikdörtgen şekildedirler. Uç kısma doğru giderek daralan

ve çatal şeklinde biten sancaklara “gidon”; üçgen ve daha küçük boyutlu olanlara

“flama”; gemilerin grandi direğine çekilen ince ve uzun olanlara ise “flandra”

Page 20: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

4

adı verilmiştir. Bununla beraber Osmanlı donanmasında büyük boyutlu olmayan,

dikdörtgen ve üçgen formlu “bahriye alay sancakları” ve “işaret sancakları” da

kullanılmıştır. Bahriye alay sancakları özel ve resmi günlerde, geminin direkleri

arasına, gerilen bir ipe sıralanarak çekilmekteydi. İşaret sancakları ise gemiler

arasındaki iletişimi sağlamak amacıyla kullanılmışlardır.

Sancakların çekildiği uzun sabit direğe “sancak direği”, sabit olmayıp elde

taşınanlarına veya bir yere saplananlara; gemilerde ise kıç tarafına çekilmek üzere

dikilenlerine “sancak gönderi” denilir. Sancaklar “uçkurluk” denilen, arka

kenarlarındaki kısımlarından ip geçirilerek çekilirler ve kullanılmadıkları zaman

dürülüp “sancak kılıfı”nda muhafaza edilirler.

Saltanat sancağı gönderlerinin başı altın “alem”lidir. Alem kelimesi Arapça ilm;

bilmek; bildirmek; işaret etmek kökünden türemiş kuralsız bir isim olup anlamı, belli

eden, bildiren, iz, alamet, işaret, nişandır. Taşıdığı bu sözlük anlamından dolayı,

sancak, sembol, standart, bayrak, lider, imam, sınır, sınır taşı ve uzun dağ için ortak

terim olarak kullanılmaktadır (Erdem, 1989: 352).

İnsan topluluklarının dinî törenlerde ya da savaş sırasında koruyuculuğuna

inandıkları ve kutsal saydıkları bir işareti taşımaları tarih öncesi devirlere dek

uzanmaktadır. Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarından günümüze gelen bazı

resimlerde rastlanan, alem örneklerinde çeşitli hayvanların, gök cisimlerinin ve tanrı

suretlerinin, gönderlere takılmış küçük heykelleri görülmektedir [Resim 1]. Tarih

boyunca uygarlıkların kullanmış oldukları birbirinden farklı alemler içerisinde,

düzenli ordulara sahip Roma’nın, Cumhuriyet dönemine ait olanlar oldukça

gösterişlidirler. Bu alemlerde, savaş tanrısı Mars ve Minerva’nın küçük heykelleri,

çelenk denilebilecek küçük süsler ve askerî bölüklerin simgeleri üst üste konulmuştur

[Resim 2]. Çok tanrılı dinlerin ortadan kalkması ile alemler bu gösterişliliğini

kaybederek sadeleşmişlerdir. İlk alemlerin gerçek hayvan boynuzlarından olduğu da

ileri sürülmektedir. Eski Türklerde ve Oğuzlarda kutsal olan boynuz, öteden beri

kuvvet ve kudret sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu işaretin dünyayı temsil etmesi

de mümkündür (Tezcan H.ve T., 1991: 5).

Alemler, ilk önce tanrı otoritesinin bir sembolüyken, daha sonra köleleri

çalıştırabilmek için baskısı gereken güçlü bir örgütün yani devletin ortaya çıkışı ile

toplumdaki kutsal anlamını kaybetmeden, siyasî otoritenin sembolü olmuşlardır. Dinî

Page 21: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

5

ve siyasî anlamları ile insanları birleştirerek bir araya toplayan simgeler olan alemler,

sonraları onlardan gelişen bayrak ve sancaklar, daima kutsal sayılmışlardır. Öyle ki

bina tepelerine koyulan alemler, dinî mekân, medrese, şifahane gibi binalarda

kullanılmışlar ancak kubbeli bile olsa, içinde Kur’ân okunması, namaz kılınması caiz

olmayan hamam, kaplıca ve abdesthane gibi binalarda kullanılmamışlardır (Erdem,

1989: 353)

Osmanlı saltanat sancaklarının tepesindeki sancak alemleri ise aynı zamanda

padişahı da temsil ettiklerinden altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden, kuyumcu

titizliği gösteren bir işçilikle yapılmaktaydılar (Tezcan H.ve T., 1991: 5).

Saltanat sancaklarının alemlerindeki özel yere, gümüş mahfaza içinde birer küçük

mushaf takılması adetti. Bu minik mushaflar “sancak Kur’ânı” ya da “sancak

mushafı” olarak adlandırılmıştır (Acar, 2005: 123). Mahfazalar, silindirik, kare,

üçgen, dikdörtgen, altıgen ve sekizgen şeklindedir. Bir alemde bazen bir bazen daha

fazla Kur’ân mahfazası bulunabilir. Genellikle maden cinsi alemle aynıdır. Bununla

beraber tombak alem üzerinde gümüş mahfaza kullanıldığı da olmuştur (Tezcan,

1991: 71), [Resim 3 ve Resim 4]. Altıgen ya da sekizgen formlu sancak

Kur’ânlarında, sayfaların karşılıklı kenarları arası 40-50 mm. civarındadır. İnce ve

hafif olmaları için çok ince kâğıtlara yazılmışlardır ve yazı olarak daha çok nesih

gubarisi tercih edilmiştir. En ince kâğıda, çok küçük harflerle yazılan sancak

Kur’ânının yazımı oldukça zordur. Okunmak için yazılmadıklarından çoğunlukla ünü

bilinmeyen hattatlar tarafından kaleme alınmışlardır. Saray için özel olarak

yapılanlar dışında ciltleri mütevazıdır. Gerileme döneminde, padişahların sefere

katılmaması nedeniyle sancak kullanımındaki azalmaya koşut olarak, sancak Kur’ânı

da daha az yazılır olmuştur. Bu sebeple günümüze ulaşabilmiş sancak Kur’ânlarının

pek çoğu 16. ve 17. yüzyıllara aittir (Acar, 2005: 124).

Türk devletlerinde ve Osmanlı İmparatorluğu’nda devletin güç, hakimiyet ve

egemenliğini ifade eden sancak ve alemin yanı sıra tuğ, tuğra ve mühr-ü hümayun

gibi işaretler de kullanılmaktaydı. Bayrak ve sancak kadar önemli ve kutsal olan

tuğun kökeni Türklere ve Çinlilere dayanmaktadır. Tuğ, Çinlilerde mabetlerde ve

dinî merasimlerde koruyucu bir ruh sembolü olarak, Türklerde ise hâkimiyet timsali

olarak kullanılmıştır. Eski Türk devletlerinde bayrağın kökeni, din ile sihre

dayanırken tuğ daha resmî bir işaretti ve devlet içindeki bölünmeleri, rütbe ve

vazifeleri göstermekteydi. Ayrıca Hakanlılarda tuğ, Osmanlıların “felek”i gibi müzik

Page 22: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

6

aletlerine bağlanan bir kuyruk nişanıdır. Mahmud Kaşgari Dîvan-ü Lugâti’t-Türk’de,

tuğ dikilip vurulmasıyla ordunun harekete geçtiğini söylemektedir (Esin, 2003: 284).

Tuğlar, bayraklı ve bayraksız olmak üzere iki çeşittedirler. Bayraksız tuğlar içinde en

eski Türk tuğuna benzeyen tip Osmanlı tuğlarıdır. Başlangıçta Türk tuğlarına hangi

hayvan kuyruğunun asıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Kırgız

destanlarında mızrağın ucuna at veya yak öküzü kuyrukları bağlandığından

bahsedilmektedir. Osmanlı tuğlarında ise at kuyruğu kullanılmıştır (Ögel, 1988: 1),

[Resim 5].

Türk devletlerinde her kumandan kendi rütbesine göre ayrı şekil ve sayıda tuğ

taşımaktaydı. Davul ile birlikte hükümdarların olduğu kadar büyük memurların da

bir çeşit hâkimiyet ve memuriyet sembolüydü (Ögel, 1988:1). Çinlilerle eski Türk

devletlerinden sonra Cengiz İmparatorluğu’nda Anadolu Selçuklularında,

Memlüklerde, Timurlularda ve Akkoyunlularda da tuğ kullanılmıştır. Marsigli tuğlar

ile ilgili olarak şunları kaydeder;

“En ziyade şerefli ve şanlı olan tuğlar, beygir kuyruğundan olarak sanatkârane yapılmakta ve

birçok kuyruklardan mürekkep olarak kırmızı renge boyandıktan sonra bunun tepesine, ince

kıllardan yapılmış bir başlık saçaklı olarak konulmakta ve renkleri beyaz ve siyah ile

karışmaktadır. Bütün bunların üzerine de bakırdan altın yaldızlı büyük bir yuvarlak

konulmaktadır. Bunu esasen Türkler Tatarlardan almışlardır ki kumandanlık alamet ve nişanesi

olarak kullanılır. “Bey” ismi verilen ve küçük bir dairenin kumandanı olan böyle yalnız bir adet

tuğu bulunur. Fakat büyük bir vilayete kumanda eden ve “Paşa” ismini taşıyan kumandanın iki

tuğu vardır. “Beylerbeyi” ismini taşıyan vezir rütbesinde olan ve büyük bir merkezde oturan

zatın üç adet tuğu mevcuttur. Veziriazamın ise beş adettir. Eğer sefere padişah da iştirak etmiş

ise onun yedi adet tuğu bulunmaktadır.” (Marsigli, 1934: 177).

Osmanlılarda tuğ, hükümdarlık, vezirlik, beylerbeylik, sancak beyliği gibi askerî

görev ve memuriyet işaretiydi. Görevin derecesine ve önemine göre adedi çok ve az

olmaktaydı. Veziriazam ve diğer vezirlerin üç, sadrazamın dört hatta beş olduğu

yazılmaktaysa da Fazıl Ahmet Paşa’nın Avusturya Seferi’nden dönüşünde orduda

bulunmuş olan Ricaut, sadrazamın üç tuğu olduğunu bildirmektedir. Beylerbeyleriyle

aynı derecede itibar gören Eflak ve Boğdan Voyvodalarının ikişer ve sancak

beylerinin birer tuğları bulunmaktaydı (Uzunçarşılı, 1988a: 268).

Osmanlıların tuğları 16. yüzyılda baş tarafında bir yaldızlı top ile Anadolu

Selçuklularınki gibi üzerinde gümüş hilal bulunan bir sırığa ve topun alt kısmına

takılmış uzun ve boyalı at kıllarından yapılmaktaydı. Tuğların ucundaki genellikle at

Page 23: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

7

kuyruğundan yapılan perçemler güneş ışınlarını, üst kısımda yer alan yaldızlı top ise

güneşi temsil etmekteydi (Özdemir, 1997: 53).

Padişahların tuğları 16. yüzyılda yedi, 17. ve 18. yüzyıllarda altı adetti. Sefer

sırasında altı tuğdan dördü padişahla beraber kalmakta, diğer ikisi bir gün ileri

götürülerek konaklanacak yere dikilmekteydi, Padişah oraya gelince tuğcular hemen

ileriye hareket ederek bir menzil daha ileriye gitmekteydi. Bundan dolayı padişahın

tuğları altı veya yedi olduğu halde kendisiyle beraber daima dört tuğ gitmekteydi

(Uzunçarşılı, 1988a: 264).

Doğu dilleri uzmanı ve çevirmen Antoine Galland (d.1646 ö.1715) Lehistan

Seferi’ne giden Osmanlı ordusunu izlerken gördüğü tuğlardan bahsederek şu bilgileri

vermektedir;

“Her heyetin başında beygire binmiş iki adam yürümekte olup bunlar birer tüy taşımaktaydılar.

Türklerin tuğ dedikleri şey, başında yaldızlı bir elma bulunan kalın ve boyalı büyük bir bostan

üzerinde taşınan bir beyaz at kuyruğudur. Türkler arasında bu tuğun nereden geldiğini,

menşeilerini teşkil eden Türkmenistan memleketinin adeti mi olduğunu yoksa bazı kimselerin

kanaatlari vechiyle bunu ancak Sultan Osman zamanından beri mi kullandıklarını henüz iyi

bilmiyorum. Çünkü söylediklerine göre kendileriyle harp ettikleri tarihte Lehlilere karşı bir

hücumda mağlup olmuşlar, kuvvetleri bozulup kaçan azimkâr bir kumandan bu karışıklığın

harbin kaybolmasını mutlaka intaç edeceğini görerek atının kuyruğunu kesmiş ve bir remiz

olmak üzere bunu bir değneğin üzerine kaldırınca bütün kuvvetler birleşmişler ve düşmanların

üzerine pek büyük bir şiddetle yürüdükleri için o günün bütün şanına ve üstünlüğüne sahip

olmuşlar. Bu tarihten itibaren de bunun hatırasını muhafaza etmek üzere, Türkler taşlarla

zenginleştirdikleri bu kuyruğu daima saklamışlar, kuvvetlerini daha cesaretle dövüştürmek ve

zapt etmiş oldukları toprakların muhafazası yolunda hayatlarını pek pahalıya satmak üzere

kuvvetlerini harekete getirmek istedikçe de çıkartmaktadırlar. Ve elde etmiş bulundukları bu

mühim zaferin sebebini göz önünde tutarak askerleri daha iyi dövüştürmeye tahrik için sefere

götürdükleri tuğlardan Padişahın kendi önünde altı, vezirlerle beylerbeyleri üç ve paşaların her

biri iki tuğ taşımakta idiler. Bununla beraber bu ihtişamlı merasimde daha öncede söylediğim

gibi her vezir heyeti önünde ancak iki tuğ taşımaktaydı.” (Galland, 1998: 117).

“Nihayet Nişancı’nın, Defterdar’ın, İbrahim Paşa’nın, Mustafa Paşa’nın, Müsahip Paşa’nın

heyetlerinden sonra artık padişahın kendi maiyetinin meydana çıkması kalıyordu ki işbu

keyfiyette az sonra vukua geldi. Bu alay dört tuğla başladı; bunda eksik bulunan iki tuğ

çadırının medhaline dikilmiş bulunuyordu ve sanırım ki vezirlerin eksik tuğları da çadırlarına

dikilmişti.” (Galland, 1998:122).

Savaş nedeni ile tuğlardan iki tanesi Enderun’daki yerinden çıkarıldığında bazen

saray cephanesi, bazen Babüssade bazen de orta kapı önüne dikilmekteydi. Tuğ

Page 24: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

8

çıkarılacağı zaman özel bir merasim yapılmaktaydı ve geleneklere göre padişahın

tuğunun çıkmasının ardından veziriazam ve savaşta görevli olan tuğ sahipleri,

konaklarının önüne tuğlarını çıkarmaktaydılar (Uzunçarşılı, 1988a: 265).

18. yüzyıldan sonra padişahların seferlere gitmemesi sebebiyle tuğlar yalnızca

sarayda dikilmeye başlamıştır. Tuğ verilmesi usulü Nizam-ı Cedit’in kurulması ile

kaldırılmıştır (Rasim, 1934: 29).

Devletin egemenlik, hükümdarın güç, yüksek kademedeki memurların ise görevinin

önemini ifade eden sancak ve tuğ, Osmanlı Devleti’nde eski Türk devletlerinin bir

geleneği olarak devam etmiş ve kutsal sayılmışlardır.

2.2. Tarih İçerisinde Sancak

“Doğal ve toplumsal olayları anlayabilmemiz için bunların nasıl ortaya çıktıklarını

öğrenmemiz gerekir. Toplumsal bir nesnenin, bir çalışma ürününün biçimi doğrudan

doğruya o nesnenin işlevine bağlıdır.” (Fischer, 1995: 149). Bir insan topluluğunun

kutsal olarak nitelediği, saygı duyduğu, inandığı ve kendini ifade eden, özdeşlik

kurduğu bir işaret kullanması, topluluğun çekirdeğini oluşturan klanların ortaya

çıkması ile başlamaktadır. İlk insan toplulukları, tribü denilen ve her biri kendi

totemine sahip, birçok klandan meydana gelmekteydi. Totem, bir insan ya da bir

insan topluluğuyla dinsel, büyüsel ilişkisi olduğuna ve o insanı veya topluluğu

koruduğuna, kader birliği kurduğuna inanılan hayvan, bitki, cansız nesne ya da

doğasal olaydır (Hançerlioğlu, 1979: 375). Totemcilik, insan toplumunun hayvan

dünyasından ayrıldığı ilk aşamaya kadar uzanır (Thomson, 1991: 55). Güçsüzlük

duygusu ile birlikte güç kazanma; doğa korkusu ile birlikte doğaya karşı üstünlük

sağlamaya çalışma insanoğlunu, dış dünyayı etkileyebilecek büyülü aletler yapmaya

yöneltmiştir. Ernst Fischer’in sanatın, ilkel insanın hayatındaki yerini tanımlarken

kullandığı “insan topluluğunun yaşama savaşında kullandığı büyülü bir alet, bir

silah” da olabilen ilk totemler, zamanla toplulukları ayırt edici bir simge haline

gelmiştir (Fischer, 1995: 37), (Özdemir,1997: 9).

Sembollerin insan yaşamına girişi bu şekilde gerçekleşmiş ve uygarlıklarla beraber

gelişmiştir. Sümerler, Hititler, Elamlar ve Urartular, bayraktan ziyade aleme

benzeyen, bir direk ya da mızrak ucuna geçirilen, maden gibi sert maddelerden

yapılmış amblemler kullanmışlardır. Bunlar ay ve güneş gibi gök cisimleri, kanatlı

Page 25: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

9

veya kanatsız kuşlar, aslan ve mitolojik hayvan şekillerindeydi. Asurlular amblem

olarak, koşan bir boğa üzerinde ok atan bir savaşçıyı kullanmışlardır. Ortaçağ

boyunca silah olarak kullanılan, Avrupalıların halbert denilen saplı baltaları ile

Osmanlıların, teber denilen kesme kısmı yarım ay şeklindeki gönderli baltaları

genellikle mızrak ucu altında kullanılmış alemlerdir. Savaşlarda mızrağın terk

edilmesinden sonra bu tür silah alemler silah özelliklerini kaybetmişler ve uçlarına

genellikle alev dili (flame) biçiminde, üzerleri armalı veya düz kumaş parçaları

takılmış birer sembolik mızrak şeklinde flama ve bayraklara dönüşmüşlerdir (Erdem,

1989: 353).

2.2.1.İslamiyet Öncesi Türklerde Sancak

Eski Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce göçebe ve savaşçı Şaman topluluklar

halinde Orta Asya’da yaşamaktaydılar. Bozkır uygarlıklarının Şamanizm’e

inanmakla beraber Budizm, Manihaizm, Musevilik ve Hristiyanlığa da açık oldukları

ancak Şamanizm’in 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar bazı Türk boylarını etkilemeye

devam ettiği bilinmektedir. Gök tanrı inancının doğurduğu güneş, ay ve dağların

kutsallığı Türk sembolizminde önemli bir yer almaktadır. Türklerin kutlu saydıkları

hayvanlar, “ongunlar”; hayvanlarına verdikleri işaretler, “damgalar” ve “enler”;

eşyalarına dokudukları veya boyadıkları alametler, “imler”; Bozkır kültürünü ve

Türklerin dinî inançlarını yansıtmaktadır.

Sancak eski Türklerde bayrak, mızrak ve süngü gibi batırılacak, saplanacak bir

silahın adı olup savaşlarda bunun ucuna, onu kullanan kahramanın veya mensup

olduğu kabilenin alameti konuluyordu (Köprülü, 1992: 247). Dîvânü lûgâti’t Türk’de

de bayrak kelimesinin aslı olan “batrak”ın, ucuna bir ipekli kumaş parçası takılmış

mızrak olduğu ifade edildiğinden eski Türklerde bayrağın bir silah olarak doğup

geliştiği görülmektedir. İslamiyet’in kabulünden önce Türkler’in çadır ve sancak

direklerinin tepesine genellikle küre şeklinde alemler taktıkları ve bunlara Farsça

mang (mon: “ay”) kelimesinden Türkçe –cuk ekiyle türetilen men-çuk/mon-çuk

(küçük ay, mahçe) adını verdikleri bilinmektedir (Erdem, 1989: 353). Üst üste

konulmuş yuvarlak şekillerin birleşmesinden meydana gelen moncuğun, çadırı ve

içindekileri kötü ruhlardan koruduğuna inanılıyordu. Türkler göğün bir direği

olduğuna inanmaktaydılar. Buna bağlı olarak bayrak direkleri, bir çeşit “göğün

direği” gibi görülmüştür. Altay ve Sibirya Şamanlarının çadırlarının içine de büyük

Page 26: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

10

bir sırık dikilmekteydi. Çadırın içinden dışarıya çıkan bu sırığın ucuna, kutsal renkli

bezler asılır ve bunlardan sembolik olarak da, bir bayrak yapılırdı. Sırığın üzerine

kartal heykeli dikenlerde vardı (Ögel, 1971: 147).

Batı Hunlarının hükümdarı Atilla’nın, üzerinde efsanevi bir kuşun resmi bulunan bir

bayrağının bulunduğu eski bir Hristiyan kaynağında geçmektedir (Köprülü, 1992:

248). Hunlarda çadır üzerlerinde ve tuğ gibi sancak sopalarının uçlarında değerli

madenlerden Hun sanatkârları tarafından meydana getirilmiş hayvan biçiminde tözler

(idoller) görülmektedir (Diyarbekirli, 1972: 45). MÖ I. yüzyılın başlarına tarihlenen

ve Hun prenslerine ait Noin Ula kurganından çıkarılan, Türk maden sanatının en

erken örnekleri arasında plakalar, günlük kullanım eşyaları yanında çadır tepelikleri

ve sancak alemleri de bulunmaktadır (Çoruhlu, 1993: 32). Türk toplumları arasında

ilk defa Hunlarda rastlanan tılsımlı ve koruyucu özelliği olan hayvan biçimli tepe

takıları (çadır direği üzerine geçirilen dağ keçisi heykeli) yerleşik uygarlığa geçen

Türk topluluklarının abidelerinde “alem” adı altında daha değişik anlayışta ve

biçimde geleneğini sürdürmüştür. İslami dönemde alemin, kubbelerin üzerine

yerleşmesinde şüphesiz bu geleneğin rolü büyük olmuştur (Diyarbekirli, 1972: 173).

Eski çağlarda belki de Türklerin totemi olan kurt, Göktürkler’de totemden çok kutsal

bir sembol haline gelmiştir. Kurt başlı sancaklar, Göktürk Devleti’nin yıkılışından

sonra da unutulmamış ve Çin imparatorları, örneğin Türgeşler gibi Türk kavimlerine

Kağanlık unvanları verecekleri zaman, kurt başlı bir bayrakla bir davul vermişlerdir

[Resim 6], (Ögel, 1971:40). Göktürk tuğlarının başlıkları Çin kaynaklarında kurt

başı şeklinde olup kağanlık otağının önüne dikilmekteydi. Milattan sonraki Çin

kaynakları tuğun kuyruk ve tüylerle süslenmiş bir bayrak olduğu hususunda

birleşmektedirler (Ögel, 1988: 1). Mahmud Kaşgari’ye göre tuğlar turuncu veya al

renkte kumaşlardan yapılır ve bu da uğur sayılırdı. Türklerin mızraklarındaki savaş

alameti al ipekten olmakla beraber “bekçem” ve “perçem” kelimeleri hem kuyruklu

hem de ipekli mızrakları ifade etmektedir (Ögel, 1988: 1). Göktürklerin Kurıkan

kavminde, Çinlilerde de rastlanan, bir mızrak ucuna asılan üç dilimli bayraklar da

kullanılmıştır (Ögel, 1965: 205).

Uygur duvar resimleri içerisinde Doğu Türkistan’ın Kuça şehrinde kurtbaşlı bayrak

tutan bir insan ile kurt başlı sancak tutan bir Türk kağanının tasvirleri yer almaktadır

(Çoruhlu, 1993: 48-49), [Resim 7]. Tuna Bulgarları’nın ikinci imparatorluk devrinde

sikkeler üzerinde kumaştan yapılmış bayrak resimlerine rastlanmaktadır.

Page 27: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

11

Peçeneklerin çeşitli renkte bayraklar kullandıkları da bilinmektedir (Köprülü, 1992:

248).

2.2.2.İslamiyet Sonrası Türklerde Sancak

İslam dininin kabul edilmesinden sonra Türkler, bazı geleneklerini devam ettirmiş

olsalar da, Abbasiler gibi düzenli ordulara sahip Müslüman devletlerden ve İslam

kültüründen etkilenmişlerdir. Hz. Muhammed zamanında kullanılan sancaklara liva

ve ra’yet denilmektedir. Liva, beyaz renkte ve küçük; ra’yet siyah renk ve daha

büyüktür (Köprülü, 1992: 248), (Tuncor, 1968: 9). Emeviler ve Abbasiler liva,

ra’yet, ukab, alem, zıll (gölge), şatfa, sehab (bulut), ısabe, tarrada, mitrad, band ve

ukda isimlerinde, anlamca eş ya da çok az farkı olan çeşitli sancak ve bayraklar

kullanmışlardır. Karakuş anlamına gelen ukab Araplara, Romalıların etkisiyle

geçmiştir (Pakalın, 1972: 116). Abbasi halifeleri kendilerini tanıyan devletlere hil’at

gibi alametlerle beraber siyah bayrak da yollamaktaydılar (Köprülü, 1943: 405).

İslamiyet’i kabul eden ilk Türk devletlerinden Karahanlılar (992-1211) yine Türk

hanedanlıkları olan Samanoğulları (819-1005) ve Gazneliler’e (963-1186) göre

Müslümanlık öncesi Türk kültür ve geleneklerine daha çok bağlı kalarak, bunları

Türk sanatına aktarmışlardır. Gaznelilerin çetr ve hil’at gibi devletin resmî hâkimiyet

sembolleri siyah olmasına karşılık, Karahanlılar tuğ kullanmaya devam etmekle

beraber hükümdar ve hanedana ait bayrakları, Kaşgari Mahmud’un Dîvânü lûgâti’t

Türk’te belirttiği üzere kırmızıya yakın turuncu renkteydi (Köprülü, 1943: 406).

Büyük Selçuk Sultanı Tuğrul Bey, 1057’de Bağdat’ta merkezi otoritesi zayıflamış

ancak halifelik idaresini elinde bulunduran Abbasilerden, hükümdarlık işareti olan,

üzerinde beyaz renkle halifenin ismi yazılı siyah sancağı almış ve kılıç kuşandıktan

sonra atı üzerinde sancağı başına açmış bir şekilde dolaşarak hükümdarlığını ilan

etmiştir (Uzunçarşılı, 1941: 3-4). Abbasi halifeliğinin Büyük Selçukluların

egemenliği altına girmesiyle, göçebe gelenekleri sürdürülmekle birlikte Abbasi ve

Gazneli devletlerinin hâkimiyet işareti olan siyah bayrak da örnek alınmıştır.

Hükümdara, hanedana, devlet ileri gelenlerine ve askerî kıtalara ait olmak üzere

çeşitli bayrak ve sancaklar kullanan Büyük Selçuklular, kırmızı renk sancakları daha

çok askerî kıtalarda; siyah rengi ise İslam dünyası üzerinde hâkimiyet kurmak

düşüncesi ile hükümdarlık sancaklarında kullanmışlardır (Köprülü, 1943: 408).

Savaşta ya da alay sırasında kullandıkları sancaklarının yanı sıra “nevbet” ile

Page 28: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

12

üzerinde ok ve yay işareti bulunan çetrleri bulunmaktaydı (Uzunçarşılı, 1941: 29).

Ok ve yay şekli sikkelerinin üzerinde de yer almaktadır. Tevki olarak bir çomak şekli

kullanan Tuğrul Bey’den sonra, Malazgirt Savaşı’nda üzerinde “kelime-i tevhid”

yazılı bir sancak kullanan, Alp Aslan zamanından itibaren tevkiler de İslami bir

görünüm almıştır (Köprülü, 1943:407).

Anadolu Selçuklularında da diğer Türk devletlerinde olduğu gibi özerk beyliklere,

devlet büyüklerine, komutanlara ve askerî kıtalara çeşitli sancak ve bayraklar

verilmiş, ordunun sancaklarında sarı ve kırmızı renkler kullanılmıştır. Bunların

arasında üzerinde ejderha tasvirli olanların bulunduğu ve sancak direğinin tepesinde

hilal şeklinde alem kullandıkları bilinmektedir. İbn-i Bibi “sancak” tabirini daima

sultan ile birlikte kullanmış ve sancağın kuşatmalar sırasında, kalelerin alınmasından

sonra surlara dikildiğini belirtmiştir (Deny, 1966: 187). Köprülü, “sancak-ı sultani”,

“sancak-ı saltanat” ismi verilen hükümdar sancağının siyah renk olduğunu,

Uzunçarşılı ise Anadolu Selçuklularının iki sancak kullandığını, saltanat işareti olan

sancağın siyah, hükümdara ait olanın ise renginin kesin bilinmediğini ancak sarı

olabileceğini belirtmektedir (Köprülü, 1943: 408), (Uzunçarşılı, 1941: 79).

Hükümdarın sancağını “emir-i-alem” taşıyıp korumaktaydı ve ölen hükümdarların

sancak ve çetrleri türbelerinde saklanmaktaydı.

Hükümdarın, hanedan üyelerinin, devletin önde gelenlerinin ve askerî kıtaların çeşitli

bayrak ve sancakları bulunmakla beraber Harzemşahlar ve Atabeyler hükümdara ait

sancaklarında siyah rengi, Eyyübiler ve Memlükler ise Fatımilerin de etkisiyle, Mısır

halkı tarafından imparatorluk rengi olarak bilinen, sarı rengi kullanmışlardır. Bu

sancağı altın ve değerli taşlarla süslemişler, üzerine sultanın ismini ve lakabını

yazmışlardır. Hükümdarlar aynı zamanda “çalış” ismini verdikleri at kılından yapılan

tuğ da kullanmışlardır. Çalış, savaş ilan edildiğinde, seferin başlangıcında

çıkarılmaktaydı. Memlük tarihlerinde “renk”, “cem’i” ve “rünuk” denilen sultan ve

ümeranın kullandığı arma ve sancaklar geçmektedir (Uzunçarşılı, 1941: 334).

Memlük Devleti’nde sultanların çetrleri de sancak gibi sarı renkti ve iki sancak çetrin

yan taraflarında altın kılıçlara sarılı olarak taşınmaktaydı. Sultanın önünde onun özel

sancağını taşıyana “sancaktar”, diğer saltanat sancaklarını taşıyanların başına ise

“alemdar” denilmekteydi.

Anadolu’nun çeşitli yerlerinde beylikler kuran Türk beyleri kendi adlarına sikkeler

bastırmışlar ve tuğralar kullanmışlardır bu sebeple kendilerine ait sancaklarının

Page 29: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

13

olduğu da düşünülmekteyse de bilgiler sınırlıdır. Düstürname-i Enveri’de

Aydınoğullarının üçüncü hükümdarı olan ve kurduğu donanma ile Mora ve

Midilli’ye seferler yaparak Sakız Adası’nı alan Umur Bey’in “Gazi” adlı

kadırgasında yeşil renkli sancak kullandığı geçmektedir (Uzuçarşılı, 1941: 159).

Tekeoğullarının beyaz zemin üzerine kırmızı mühr-i Süleyman’lı ve ucunda iki çizgi

halinde yeşil zikzaklı; Candaroğullarının ise kırmızı zemin üzerine sola doğru

açılmış sarı renk hilal bulunan, bayraklar kullandığı bilinmektedir (Köprülü, 1943:

411). Ortaçağ Türk-İslam devletlerinde sancakların üzerine beylerin isim ve

lakaplarının yazılması âdeti de bulunmaktaydı.

Moğol devletlerinde ise tuğ kullanma geleneği devam etmiştir. Sonradan İlhanlılar,

Mısır Memlükleri ve Osmanlılarda olduğu gibi tuğun çıkarılması savaş

göstergesiydi. Cengiz Han ve İlhanlılar, dokuz perçemli beyaz tuğ kullanmışlardır.

Hükümdarın sancağının dışında hanedan üyeleri gibi önemli kişilerin de sancakları

vardı ve bunların üzerinde “mahçe-i alam” denilen madenden hilaller bulunmaktaydı.

İlhanlılar, “payza/payze” denilen şahsa ait plaka şeklinde işaretler de kullanmışlardır.

Timurlular, Moğol geleneklerini devam ettirmişlerdir. Timur’un şahsına ya da

ailesine ait olan, üçgen şeklinde bir araya getirilmiş üç küçük yuvarlağı damga olarak

kullandığı bilinmektedir.

Safevi devletini kuran Şah İsmail sancağında, Peygamber ailesinden geldiğini

belirtmek için, bu yüzyıllarda peygamber ailesini temsil eden yeşil rengi

kullanmıştır. Ayrıca, çalış denilen tuğ da kullanılmakla beraber Seyyah Chardin

üzerinde Zülfikar, Kur’ân ayetleri, Şiilik’e ait yazılar bulunan ince uzun bayrakların

kullanıldığından bahsetmektedir (Köprülü, 1943: 415).

2.2.3. Osmanlı İmparatorluğu’nda Sancak

Karacahisar’ın alınmasının ardından Konya’daki Selçuklu hükümdarı Sultan

Alaeddin tarafından, Osman Bey’e diğer beylik işaretleri ile birlikte gönderilen

sancağın renginin beyaz olduğu rivayet edilmektedir. “Elviye-i Sultanî”, “Alemhây-ı

Osmanî”, “Alem-i Pâdişahî” ve “Liva-i Saadet” olarak adlandırılan saltanat

sancakları birkaç çeşit olmasına rağmen “ak alem” denilen beyaz sancak asıl saltanat

sancağıdır. Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat adlı eserinde “Sultan Alaeddin’in

Osman Gazi’ye gönderdiği sancak beyaz olduğundan, padişahlar ak sancağı

kabullenmişler vezirler, beylerbeyleri ve askerî sınıflar farklı renklerde nişan ve

Page 30: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

14

alametler kullanmayı tercih etmişlerdir.” demektedir (Tuncor, 1968: 10). Osman

Gazi’nin ak sancağı almadan önce savaş sırasında gidon şeklinde, kızıl renkli bir

sancak kullandığı bununla beraber Osmanlı Devleti’nin sancak ve bayraklarında

tarihi beyaz renkten başka kırmızı ve yeşili çokça kullandıkları bilinmektedir (Ali,

1989a: 195-196). Ali, “Sancağımız ve Ay-Yıldız Nakşı” adlı makalesinde, Orhan

Gazi’nin Bursa’yı aldıktan sonra, babası Osman Gazi’nin Şeyh Edebali’de kaldığı bir

gece gördüğü rüyayı hatırlatacak bir işaret olmak üzere, kullanmakta olduğu kırmızı

renkli savaş bayrağının ortasına, yeşil renkli oval bir şekil ve bunun içine birbirinden

farklı şekilde, üç hilal koydurduğundan bahsetmektedir. Osman Gazi’nin rüyasında,

Şeyh Edebali’nin göğsünden bir ay çıktığını, gittikçe büyüyüp dolunay halini

aldıktan sonra kendi göğsüne girdiğini ve bunun ardından yanı başında bir ağaç

belirdiğini görmüş olduğu rivayet edilmektedir. Bazı kaynaklarda bu rüyanın, Osman

Gazi’nin babası, Ertuğrul Gazi’ye ait olduğu geçmektedir.

24 Mayıs 1544’te Barbaros Hayrettin Paşa ile birlikte İstanbul’a gelen, Fransız

donanmasındaki elçinin yanında görevli bulunan Rahip Morand, anılarında Osmanlı

sancağı ile ilgili olarak “bu günkü Osmanlı hanedanının sancağı, Sultan Osman’a

verilen kırmızı üzerine üç hilalli sancaktır” diye bahsetmektedir (Kurtoğlu, 1988:

101).

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında otağının önünde, biri beyaz diğeri

kırmızı renkli olmak üzere iki sancak bulunmuştur (Ali, 1989b: 380). Kanuni Sultan

Süleyman dönemine dek dört adet olan saltanat sancaklarının sayısı bu dönemde

devletin genişlemesine paralel olarak yediye çıkarılmıştır. Kara Çelebizade

Abdülaziz Efendi (1591-1658) Kanuni Sultan Süleyman sefere gittiğinde önü sıra

altın gönderli yedi sancak açıldığından bahsetmektedir (Ali, 1989b: 380).

Bu sancakların renkleri gerek minyatürlerde ve gerekse diğer kaynaklar içerisinde

çeşitlilik göstermektedir [Resim 8, Resim 9 ve Resim 10]. Hammer’de iki kırmızı, iki

çizgili, bir beyaz, bir yeşil ve bir sarı; Selanikî, Eğri Seferi’nden bahsettiği kısımda,

iki kırmızı, iki yeşil-kırmızı, bir beyaz, bir yeşil bir sarı-kızıl; Kavânin-i Osmanî ve

Râbıta-i Asitane’de bir beyaz, bir yeşil, bir kırmızı, bir sarı, bir beyaz-yeşil, bir

kırmızı-sarı (Yeniçeri sancağıdır), bir kırmızı-beyaz; 17. yüzyıl başlarında yaşamış

ve devlet içerisinde görevlendirilmiş olan Topçular Katibi Abdülkadir Efendi ise

Vekayi-i Tarihiyye’de II. Osman’ın Leh Seferi’nden bahsettiği kısımda iki kırmızı,

iki yeşil-kırmızı, bir beyaz, bir yeşil, bir kırmızı-sarı saltanat sancağı kullanıldığı

Page 31: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

15

geçmektedir. Uzunçarşılı, orduda ve memuriyetlerde bulunmuş olan Selanikî ve

Abdülkadir Efendilerin verdikleri bilgilerin aynı olması nedeniyle bunların

kayıtlarını tercih ettiğini belirtmiştir (Uzunçarşılı, 1988a: 243).

Galland, anılarında IV. Mehmet’in Lehistan Seferi sırasında Kamaniçe Kalesi’nin

almasının ardından, Türklerin şenlik düzenlediğinden ve saraya asılan bir sancaktan

bahsetmektedir;

“Kamaniça’nın zaptı dolayısıyla bugün Türkler için bir donanma yahut şenlik günü olduğu

cihetle, saray, toplarını gene seher vaktinden itibaren gümbürdetti ve padişahın dairesine

asılmış parlak altından bir çok sancaklar, bu dairenin üstünde de flama yerinde büyük bir

kırmızı ve beyaz bayrak görüldü. Bu bir ocağa bağlı olup rüzgârın dilediği şekilde havada

sallanıyordu. Vaktiyle bu tarzda şenlikler görmüş olan kimseler hiç bu şekilde bir bayrak

görmemiş olduklarını bana temin ettiler. Kendileri böyle bir bayrağın zat-ı şahanenin bizzat

ordu başında bulunmasından dolayı ilave edildiğine hükmetmekteydiler. Bu bayrağın üzerinde,

çatıda bir nevi yeşil çadır mevcuttu ki bunun altın yaldızlı sancakları dikkati celb ediyordu.” (Galland, 1998: 183).

Her padişah cülusundan sonra üzerinde isminin yazılı olduğu yedi sancak

yaptırmıştır. Savaş sırasında saltanat sancakları padişahın arkasında bulunmaktaydı.

Sefere çıkan Osmanlı padişahları, sınırda savaş alayı düzenledikleri zaman resmî

geçit yapmaktaydılar. Bu geçit sırasında Silahtar, çuhadar ve rikaptar ağaları

başlarında üsküf ile padişahın arkasında yer almaktaydılar. Onların da arkasında

Kapıağası ile sağında mir-i alem solunda kapıcılar kethüdası yer alır ve ak sancak

taşınırdı. Ak sancağın yanında kırmızı sancağa sahip sipahiler ve solda sarı sancağa

sahip silahtarlar yer almaktaydı (Uzunçarşılı, 1988a: 245). “Mir-i alem” saltanat

sancakları içerisinde en üstün tutulan ak sancağı, maiyetindeki “alemdarlar” ise diğer

sancakları taşımaktaydı.

Osmanlı Devleti’nde vezir ve beylerbeyi rütbelerine sahip devlet ileri gelenlerinin de

tuğ ve sancakları bulunmaktaydı. Bu devlet adamları her hangi bir sebeple

azledildikleri takdirde tuğ ve sancakları geri alınırdı. Vefatları durumundaysa devlet

tarafından alınmaktaydı. Başlangıçta paşaların da önlerinde beyaz sancak

çekmelerine izin verilmişse de daha sonraları renkli sancaklar kullanmışlardır

(Mahmut Ş.Paşa, 1983: 25). Veziriazamlara yeşil, vezirlere kırmızı, beylerbeylerine

kızıl renk sancak verilmiştir (Uzunçarşılı, 1988a: 247). Mahmut Şevket Paşa’nın

Osmanlı Teşkilatı ve Kıyafet-i Askerîyesi’nde ise paşa sancağı, ortada yuvarlak sarı

sırmalı bir bölüm, bunun etrafı içten dışa doğru, kırmızı ve yeşil renklerde ipekten ve

Page 32: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

16

ucu sivri şekilde bitmekte olan bir sancak olarak gösterilmiştir. Hilal bulunmayan bu

vezir sancaklarının bir kısmında kelime-i şahadet, kelime-i tevhid veya ayetler

işlendiğinden bahsedilmektedir (Ali, 1989b, 384). Graf Marsigli Osmanlı sancak ve

bayrakları ile ilgili olarak şunları yazmıştır;

“Türklerin de ordu ve kıt’alarında sancakları vardır. Bundan başka merasimlerde ve harbe

başlanılmak üzere olduğu sıralarda, düşman kıt’atını gördükleri zaman, ve cezye verilen

milletlere karşı sancaklarının adedini ziyadeleştirirler sebebi ise bu suretle düşmanlara korku

verilmesi ve kendi efradının teşci’ ve teşvik edilmesidir. Viyana Muhasarası esnasında ben

Türk ordusunda esir bulunduğum zaman bunu gördüm. Harpten iki gün evvel en ufak erzak

arabalarının üzerlerinde bir veya iki kırmızı bayrak bulunuyordu. Şurası muhakkaktır ki onlar

bu bayrak ve sancakları uzaklardan göstermekte idiler ve maksat dahi ordunun çok kalabalık

olduğunu göstermek idi. Yeniçeri sancağı tımarlı süvarisinin sancağı muhtelif renkte müselles

şekilde ve ortasında iki çatal kılıç resmi olduğu halde imal edilmekte, topçu sancağı ortasında

top ve mermi resmi bulunmaktadır. Paşa ve vezirlerin sancakları çok büyüktür ve bir renktedir.

Sırığın tepesinde bakır altın yaldızlı bir yuvarlak vardır. Bu sancaklar sırma ile süslü olup Sakız

Adası’nda yapılırlar.” (Marsigli, 1934: 176-177).

Osmanlı İmparatorluğu kuruluşundan itibaren birçok şekil ve renkte sancaklar

kullanmakla birlikte, hilal devletin resmî sembolü şeklindeydi (Tekeli ve diğ.: 216).

Osmanlı bayrak ve sancaklarında yer alan tek ve üç hilal sembolü ile tuğlar dışında

devleti temsil eden herhangi bir alamet bulunmuyordu. Bu sebeple bir Osmanlı

arması meydana getirmek isteyen III. Selim (hd.1789-1807) döneminde hilalli ve

yanında bir tane sekiz köşeli yıldız bulunan sancakların kullanımının çoğaldığı

görülmektedir. Ay-yıldızın bir arada kullanılarak Osmanlı Devleti’ni temsil edişi 16.

yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Bartholomeo Georgievitz adında bir papazın,

1553 yılında Roma’da basılan yirmi sekiz sayfalık risalesinin takdim sayfasında,

ağaç oyma tekniğindeki gravürde Osmanlı Devleti’nin işareti olarak ay ve yıldız

görülmektedir (Eyice, 1988: 43), (Özdemir, 1997: 71). Bu risalede başlığın iki

yanında birer figür vardır. Bunlardan biri Alman İmparatoru V. Karl, diğeri ise

Osmanlı Sultanı Kanuni Süleyman’dır. Bu iki hükümdarın başları üstünde yer alan

arma kalkanlarının içlerinde, her iki devleti temsil eden armalara yer verilmiştir.

Osmanlı padişahının armasında bir ay ile altı şualı bir yıldız bulunmaktadır (Eyice,

1988: 44).

II. Mahmut (hd.1808-1839) döneminde, daha önceden Osmanlı Devleti’ni temsil

eden ve III. Selim zamanında daha çok kullanılan bu hilalli ve yıldızlı sancakların

kalelere ve devlet binalarına çekildiği bilinmektedir. III. Selim’in ardından tahta

Page 33: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

17

çıkarılan II. Mahmut, 1826’da Yeniçeri Ocağını kaldırarak yerine Asakir-i Mensure-i

Muhammediye’yi kurmuş ve Yeniçeriler arasında kullanılan “bayrak” kelimesi ile

birlikte Yeniçerileri hatırlatan başka kelimeleri de yasaklayarak, bayrak yerine

“sancak” kullanılmasını emretmiştir. II. Mahmut’un ölümünden sonra padişah olan I.

Abdülmecit (hd.1839-1861) zamanında ay ile beraber kullanılan sekiz köşeli yıldız

beş köşeliye çevrilmiştir (Osman, 1931: 448), (Tekeli ve diğ.: 216). 1850 yılında

çıkarılan Bosna madalyasında görülen ay-yıldızda çok şualı yıldızın yerini beş köşeli

yıldıza bıraktığı görülür (Özdemir, 1997: 86).

1884 tarihli Hariciye Nezareti Salnamesi’nde, Osmanlı saltanat sancakları başlığı

altında, beş köşeli yıldıza sahip hilalli sancakların ve çevresinde ışınlar olan tuğralı

sancağın kullanıldığı görülmektedir (Hariciye Nezareti Salnamesi, H.1302/M.1884),

[Resim 11].

Bununla birlikte Sultan Abdülmecit (hd.1839-1861) zamanında imal edilen

silahların, alay sancaklarının, askerî okulların diplomalarının ve okul jurnallerinin,

kozak adı verilen nâme-i hümayun, ahidnâme-i hümayun gibi sultana ait bazı

belgelerin konulduğu özel kutuların üzerinde, gümüş evrak kutuları ve sancak

Kur’ânlarının mahfazaları üzerinde Osmanlı armaları kullanılmıştır (Özdemir, 1997:

86).

Sultan Abdülaziz (hd.1861-1876) döneminde devlet sancaklarının ortasındaki

tuğranın beyaz renkte, sekiz kollu ve oval formlu bir güneş motifi içine alındığı ve bu

sancağın renginin kırmızıdan vişne çürüğü rengine dönüştürüldüğü görülmektedir.

Bu şekle sahip sancaklar saltanatın kaldırılmasına kadar Osmanlı Devleti’nde

kullanılmaya devam etmiştir (Tekeli ve diğ.: 216).

2.2.3.1. Askerî Birlik ve Orta Sancakları

Osmanlı Devleti’nde padişaha ait saltanat sancakları ile devlet büyüklerine verilen

sancaklar dışında kapıkulu, azap ve yeniçeri ocakları gibi askerî birliklerin ve bu

birlikleri oluşturan “orta”ların kendilerine ait sancakları bulunmaktaydı. Yeniçeri

Ocağı’nın kullandığı sancağın rengi ile ilgili olarak; beyaz, kırmızı-sarı ve kırmızı-

yeşil olmak üzere kaynaklarda farklı bilgilere rastlanmaktadır (Köprülü, 1943: 416),

(Kurtoğlu, 1992: 64), (Uzunçarşılı, 1988a: 242). Antoine Galland ise Edirne’de

bulunduğu sırada İstanbul’dan Edirne’ye gelen Yeniçerilerden bahsederken çeşitli

renkte bayraklar ardında yürüdüklerini kaydetmektedir (Galland, 1998: 105).

Page 34: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

18

Bunula beraber, Hünernâme’de Kanuni Sultan Süleyman’ın Estonibelgrad Kalesi’ni

almasını gösteren minyatürde, yeniçeri başlıklı iki figürün kalenin burçlarına sarı-

kırmızılı sancaklarını koydukları görülür. Minyatürde Osmanlı ordusunun şehri

“feth” edişi, gerek burçlara sancakların konulması ve gerekse kilise olması muhtemel

binanın çatısına çıkmış ezan okuyan figür ile ifade edilmiştir [Resim 12].

Ali ise Mahmut Şevket Paşa’nın Osmanlı Teşkilat ve Kıyafet-i Askerîye’sinden

alarak, Yeniçeri Ocağı’nın sancağının üst tarafının kırmızı alt tarafının yeşil renkli

olduğunu ve üzerinde sırma ile işlenmiş Zülfikar bulunduğunu, Hammer ise bu

sancakta Zülfikar’ın yanı sıra hilalin de kullanıldığı kaydetmektedir (Ali, 1989a:

206). Bununla birlikte her Yeniçeri ortasının kırmızı zemin üzerinde, yaptıkları işleri

ifade eden bir işareti mevcuttu. Yeniçeriler bu işaretleri kapılarının, çadırlarının

üzerine hatta dövme olarak vücutlarına yaptırmaktaydılar. Ok, çıpa, deve, fil, köpek,

kale, Zülfikar, servi ağacı, hurma ağacı, alem, çadır, bayrak, top, kanat gibi işaretler

içerisinde en çok kullanılan çadır olmuştur. Çadırların yanına konulan sembollerle

orta işaretleri arasında farklılıklar yaratılmıştır.

İlk düzenli piyadeler, yaya askerlerinin sancakları düz kırmızı renkteydi ve ortada

yeşil renkte oval bir şekil ile bu şeklin ortasında sırma ile işlenmiş iki hilal

bulunmaktaydı. İlk düzenli süvari müsellemlerin sancakları ise Yeniçerilerin

sancaklarının tersine üst kısım yeşil alt kısım kırmızı renkliydi. Silahtarlar ile

sipahilerin bayrakları aynı şekildeydi ve ikişer hilalliydiler. Ancak silahtar

bayrağının rengi sarı, sipahi bayrağının rengi kırmızıydı. Bu sebeple silahtarlara “sarı

bayrak” sipahilere ise “kırmızı bayrak” denilmiştir (Ali, 1989a: 208), (Ali, 1989b:

376). Osmanlı ordusunun Edirne’den Lehistan’a sefere çıkışını izleyen Galland

piyade sancakları ve süvariler hakkında şu bilgileri vermektedir;

“Baş vezirin heyetindeki piyade kuvvetlerinin önlerinde taşınan birçok renkte sekiz saten

bayrak arkasında ikişer ikişer ilerleyişlerini görmek pek güzel bir manzara teşkil etmekteydi. …

Sadrazamın delileri arasında iki tanesi süvari olup sırtlarında iki büyük kanat vardı ve ikisi de

üzerine bir kartal bağlı bulunan büyük birer yeşil değnek taşımaktaydılar. Türklerin

söylediklerine nazaran bu keyfiyet bir şey ifade etmiyordu ve bu insanlar bu şeyleri ancak

canları dilediği için üzerlerinde taşıyorlardı. Delilerden sonra, her vezirin heyetinde kendisine

ait bulunan zeamet veya sipahiliklere mensup bir takım kimseler beygire binmiş olarak

ilerliyordu. Bunlar efendileri tarafından her istenişte gelmek mecburiyetindeydiler. Hepsi aynı

derecede iyi atlara binmiş ve teşkilatlanmış değillerdi. Bu işi şahsi imkânlarına göre

yapmışlardı.” (Galland, 1998: 118-119).

Page 35: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

19

Topçu ocağının kırmızı sancağının ortasında bir top ve biri topun ağız kısmına yakın

olmak üzere dört gülle bulunmaktaydı. Humbaracıların sancağı da yine kırmızı

zeminlidir ve üzerinde bir havan tasviri bulunmaktadır. Askerî bölüklerin

sancaklarında genel olarak kırmızı, sarı ve yeşil renk zemin üzerinde, bölüğün işi ile

ilgili tasvirler ve hilal kullanılmıştır.

2.2.3.2. Alay Sancakları

Alay sancaklarının üzerine kelime-i tevhid, bazı ayetlerin sureleri, saltanat arması,

sultan tuğrası, ay-yıldız ve hangi alaya ait olduğunu belirten yazılar, genellikle sırma

ile işlenmiştir (Tekeli ve diğ.: 218). 1789 senesinde tahta çıkan III. Selim döneminde

III. Mustafa (hd.1757-1774) zamanında başlayan Batılılaşma hareketleri yoğunluk

kazanmış ve askerî alanda yapılan düzenlemeler, II. Mahmut tarafından da devam

ettirilmiştir. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden biri Yeniçeri Ocağı’nın

kaldırılarak, “Asakir-i Mensure-i Muhammediye” adlı askerî teşkilatın kurulmasıdır.

Kuruluşunda dinî düşüncelerin hâkim olduğu bu teşkilatın sancakları Hz.

Muhammed’in sancakları gibi siyah renkli ipekten yapılmış ve üzerlerine kelime-i

tevhid gibi dinî ibareler işlenmiştir (Kurtoğlu, 1992: 133).

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tek renkli alay sancaklarının yanında birkaç

ayrı rengin bir arada kullanıldığı farklı şekilde düzenlenmiş alay sancakları da

kullanılmıştır. Ahşap gönder üzerinde taşınan alay sancaklarının başında ordu ya da

alayın sancak alemi bulunmaktaydı. Bununla beraber savaşlarda başarılı olmuş

alayların sancaklarına madalya ve zafer kurdelesi de takılmıştır (Tekeli ve diğ.: 218).

2.2.3.3.Sosyal Hayatta Kullanılan Sancaklar

Osmanlı toplumunda 14. yüzyıldan itibaren tarikat ve esnaf loncalarına özgü,

üzerinde çeşitli semboller bulunan sancaklar da benimsenmiş ve kullanılmıştır

(Tekeli ve diğ.: 214). Bunlar saltanat ve ordu sancakları gibi büyük boyutlarda

olmayıp küçük ölçülerdedirler. Alman gezgin Nicholas Haulnot’un günlüğünde esnaf

loncalarının tümünün birbirinden farklı flamaları olduğu belirtilmektedir. 1592

Şenliği’nde padişahın ve halkın önünden geçen yüz seksen bir esnaf kuruluşunun her

birinin bazen bir, bazen ikiden beşe kadar yükselen sayıda flamaları bulunmaktaydı.

Bunlar o esnaf loncalarının simgeleriydi ve halk esnafı bu flamalardan tanımaktaydı

(Nutku, 1997: 51, 54).

Page 36: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

20

Sosyal hayatın en yoğun olduğu yerlerden biri olan çarşı ve pazarlarda, dükkânların

kapılarında ve tabelalarında o dükkânı tanıtan “belgi” denilen işaretlerin de

konulduğu bilinmektedir (Özdemir, 1997: 31). Ayrıca çoğunlukla bir cami ya da

mescit çevresine kurulan Osmanlı mahallelerinin bazılarının kendisine ait bayrağı

bulunmaktaydı ve bu bayraklar caminin minberinde ya da mihrabın yanında asılı

durmaktaydı (Osman, 1931: 456).

2.2.3.4.Sancak-ı Şerif

Sancak-ı şerif, gerek Osmanlı toplumunda ve gerekse Osmanlı ordusunda önemli bir

yere sahip olmuştur. Peygambere ait olduğu rivayet edilen “ukab” ismindeki siyah

renkli sancak önce Emeviler daha sonra Abbasiler tarafından korunmuş ve Yavuz

Sultan Selim’in Mısır’ı alması ile Osmanlı Devleti eline geçmiştir. İstanbul’a

getirilmesi ile ilgili, Yavuz Sultan Selim’in dönüşünde beraberinde getirdiği ve

Rodos Kuşatması sırasında, Kanuni Sultan Süleyman’a Mısır valisi tarafından

verildiği şeklinde iki türlü kayıt bulunmaktadır (Gökbilgin, 1966: 189). Kanuni

Sultan Süleyman tarafından her sene hacılar ve surre alayı ile Mekke’ye gidip

gelmesi temin edilmek üzere, Şam hazinesinde kalmış daha sonra ilk defa uğur

getireceği düşüncesiyle 1593’te Avusturya Seferi’nde orduyla gönderilmiştir.

1595’ten sonra bir daha Şam’a gönderilmeyerek Enderun’da saklanmıştır. Osmanlı

ordusunda Sancak-ı Şerif’in seferlere padişahlar ya da sadrazam ve serdar-ı

ekremlerle gönderilmesi gelenek haline gelmiştir. Sancak-ı Şerif padişahla beraber

ilk defa 1596’da Eğri Seferi’ne gitmiş ve bu sırada yanında “seyyid” denilen

peygamber soyundan üç yüz kişi bulundurulmuştur. Savaş sırasında Sancak-ı Şerif

serdar-ı ekremin önünde bulundurulmaktaydı ve kutsal sayılan kişiler ile hafızlar,

sancağın etrafında Fetih suresini okumaktaydı (Gökbilgin, 1966: 190). Bu sancağın

veziriazama ya da serdar-ı ekreme teslim edilerek, ordu ile uğurlanması ve

dönüşünde padişaha teslim edilmesi sırasında özel merasimler yapılmıştır. Ordu

sefere çıkacağı zaman padişah, Sancak-ı Şerif’i omzuna alarak arz odasına getirir ve

burada serdar-ı ekreme teslim ederdi. Anadolu tarafına sefere gidilecekse Üsküdar,

Rumeli tarafına gidilecekse Davutpaşa’da ordugâh yeri seçilir ve otağlar kurulurdu.

Sancak-ı Şerif’le beraber tuğlar, ordunun ve devletin ileri gelenlerinin, merasim

günlerine özel kıyafetleriyle katıldığı bir alay ile bu ordugâha götürülmekteydi.

Ordunun üzerinde büyük etkisi olan Sancak-ı Şerif için ordugâhta ayrı bir çadır

kurulmaktaydı (Orgun, 1941a: 245).

Page 37: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

21

Bununla beraber surre alayı denilen ve her sene yenilenen Kâbe örtüsünü götürmek

üzere yola çıkan alayın da özel bir sancağı ve sancak kılıfı bulunmaktaydı. İslam

devletleri arasında önem taşıyan konulardan biri olan Kâbe örtülerinin yaptırılması,

16. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Osmanlılar tarafından

gerçekleştirilmiştir. Her sene yenilenen bu örtünün Surre alayı ile gönderilmesi ve

yola çıkışı büyük bir törenle olmaktaydı. Surre alayı sancakları 310x118 cm

büyüklüğündeydi ve yeşil renkli kalın ipekli üzerine tespit edilmiş, bir ucu sivrilerek

son bulan, dikdörtgen şeklinde kırmızı zeminli bir pafta ile etrafını çeviren on iki

yuvarlak paftadan meydana gelmekteydi (Tezcan, 2004b: 287).

1672’de Edirne’de Sultan IV. Mehmet’in Lehistan Seferi’ne çıkışı için yapılan alayı

seyrederek gördükleri ile ilgili ayrıntılı bilgi veren Antoine Galland anılarında şöyle

yazmaktadır;

“Bununla beraber bu ihtişamlı merasimde daha öncede söylediğim gibi her vezir heyeti önünde

ancak iki tuğ taşımaktaydı. Bu iki tuğ ortasında yaya bir başka adam Muhammed’in bayrağını

taşıyordu. Bu bayrak büyük, yeşil satenden ve dört tarafı Arapça ve sırmadan bir yazıyı yani şu

“Allah’tan başka Allah yoktur ve Muhammed Peygamberidir” sözlerini ihtiva ediyordu. Bu

bayrak hemen hemen yere sürünüyordu. Bağlı bulunduğu değneğin başında bir nevi gümüş

kase mevcut olup bunun içinde küçük bir cilt halinde Kur’ân mevcuttu.” (Galland, 1998:

117).

“Subaylarla ağaların arkasında ata binmiş üç dervişin her biri bir sancak taşımaktaydı ve

Muhammed’in sancağı olan ortadaki yeşil satenden olup tekmil yanlarında Muhammed

akidesinin düsturlarını altından arabesk harflerle bildirmekteydi. Bayrağın içinde dahi aynı

şeyler altın harflerle yazılı bulunuyordu. Bunu Fransa’da görmüş bulunduğum şekilde omuz

üzerinde değil fakat tekmil bayrak ve sancaklar gibi dik götürüyorlardı ve tepesinde müselles

şeklinde bir gümüş kutu mevcut olup bunun içinde bir Kur’ân mahfuz bulunduğu bana temin

edildi. Eğer tutanlar bunları tamamen altından tutmamış bulunsalar yerlere kadar sürünecek

olan diğer bayraklar muhtelif renkte satenden olup üzerine de altından yazılar saçılmıştı.”

(Galland, 1998: 121).

Savaş sırasında Sancak-ı Şerif hiçbir zaman ön saflarda taşınmamış, kimi zaman

sancakla berber götürülen, hırka-i şerif gibi diğer kutsal emanetlerle beraber arkada

korunmuştur. Bu şekilde, savaşta her hangi bir olumsuz durum olduğunda, arkadaki

muhafız, sancak sandığını ve kutsal emanetleri uzaklaştırma imkânı bulmaktaydı. Bu

sayede Sancak-ı Şerif hiçbir zaman düşman eline geçmemiştir (Petrasch ve diğ.,

1991: 67). Viyana Kuşatması sırasında Osmanlı ordusunda esir bulunan ve daha

Page 38: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

22

sonra “L’Etat Militaire de L’Empire Ottoman” adlı eseri yazan Graf Marsigli (1658-

1730) Sancak-ı Şerif hakkında şunları kaydetmiştir;

“Sultan müsaade eylediği takdirde bu sancak saraydan çıkarılarak orduya gönderilmektedir. Bu

sancağı çekilmiş olduğu halde ne seferde ne ordugâhta görmedim. Bu sancak hakkında

söylenen sözlere ve rivayetlere inanmak istemem. Ancak söylenilen sözlerden bazılarını

anlatmalıyım. Macaristan’da cereyan eden ve Türkler için felaketli olan pek çok safhalarda bu

sancak daima muhafaza edilmiş ve kurtarılmıştır. Bu sancak birçok efradın muhafazasında

olarak daima ileride gönderilmekte idi. Slankamen muharebesinde sancağa refakat edenler çok

büyük mükâfatlar almışlardı. Peygamberin bir mucizesi olarak Çasar süvarileri arasından

geçtikleri zaman düşman tarafından asla görülmemiş olduklarını söylemişlerdi.” (Marsigli,

1934: 177-178).

Ordunun seferleri dışında, Osmanlı halkı üzerinde büyük etkisi olduğundan isyan ve

ayaklanmalar gibi önemli toplumsal olaylar sırasında da Sancak-ı Şerif çıkarılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu en son Birinci Dünya Savaşı sırasında Sancak-ı Şerif’i

çıkarak “cihad-ı ekber” ilan etmiştir (Gökbilgin, 1966: 191). Zamanla yıpranması

üzerine üç adet yeşil ipekten sancak yaptırılarak, siyah renkli sancak bunların içine

paylaştırılmıştır. Gerek bu sebepten ve gerekse içerisine konulduğu kılıf yeşil

olduğundan 18. yüzyıldan itibaren “liva-i hidra” (yeşil sancak) diye anılmıştır.

1930’lu yıllarda Topkapı Sarayı Müzesi’nde yaptığı araştırmalar sırasında Sancak-ı

Şerif’i de inceleme fırsatı bulmuş olan F. Kurtoğlu bu sancakla ilgili olarak şunları

yazmaktadır;

“38x113 cm. ebadındaki yeşil ipekli kumaştan yapılmış Sancak-ı Şerif yarıya yakın iki katlıdır.

Bu ikinci katın üzerinde kırmızı atlas üzerine sırma ile sülüs celi ile “Nasrun minallahi ve

fethun karib” ayeti işlenmiştir. Etrafında aşere-i mübeşşerenin adlarını barındıran yuvarlak

çerçeveler dikilidir. Bu sancağın bir askısı vardır ki iki ucu püsküllü ve yeşil renkte canfesten

yapılmıştır. Gerek renginin yeşil olması ve gerekse kullanılan kumaşın çeşidi Hz. Muhammed

zamanından kalma olmadığını açıkça göstermektedir. Üzerindeki sülüs hat bu sancağın ancak

bir veya iki asırlık olduğunu göstermektedir. Yine bu sandığın içinde yeşil canfesten dikilmiş

bir torba içinde siyaha yakın bir renkte çürümüş kumaş parçaları bulunmaktadır … bunun da

Hz. Muhammed zamanından kalmış olması ihtimali çok uzaktır.” (Kurtoğlu, 1992: 70).

Selanikî Tarihi’nde Sancak-ı Şerif’in yıprandığı için yenisinin yapıldığı ve üzerine

asıl Sancak-ı Şerif’ten parçalar dikildiği ile ilgili bilgilerin yer aldığı belirtilerek,

Kurtoğlu’nun verdiği bilgiler Tahsin Öz tarafından da aktarılmıştır (Öz, 1953: 27).

Sancak-ı Şerif günümüzde de Topkapı Sarayı Müzesi Kutsal Emanetler bölümünde

Page 39: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

23

muhafaza edilmektedir ve arz odasının karşısındaki kapının önünde, dikildiği yeri

belirten bir taş halen bulunmaktadır.

Page 40: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

24

Resim 1- a.Prehistorik dönem örneği, b. Kumaş parçalı primitif örnek, c. Mısır, MÖ 4. bin sonu, d. İran bölgesinden metal örnek, MÖ 3. bin. e.Perslere ait örnek, MÖ 5. yy. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, fig.1.

Resim 2- Roma döneminden örnekler. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, fig.2.

Resim 3- Sancak Mushafı, Acar, Ş., 2005. Sancak Kur’ânları, Antik Dekor, 88, Nisan–Mayıs, s.120.

Page 41: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

25

Resim 4- Sultan Abdülaziz (hd.1861-1876) tarafından Mesudiye Zırhlısı’na hediye edilen mushaf (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri, no.0982).

Resim 5- Osmanlı Tuğu, Petrasch E., ve diğ., 1991. Die Karlsruher Türkenbeute: Badisches Landesmuseum Karlsruhe, Hirmer Verlag, München, s.77.

Page 42: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

26

Resim 6- Doğu Türkistan’ın Kuça şehrinde kurt başlı sancak tutan bir insan tasviri, Çoruhlu Y.,1993. Türk Sanatının ABCsi, Simavi Yayınları, İstanbul, s.48.

Resim 7-Doğu Türkistan’ın Kuça şehrinde bulunan duvar resminde kurt başlı sancak tutan Türk Kağanı. İndirkaş, Z., 2002. Türklerde Hükümdar Tacı Geleneği, Kültür Bakanlığı, Ankara, s.123.

Page 43: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

27

Resim 8- Saltanat sancakları, Eğri Fetihnâmesi, Haçova meydan savaşından ayrıntı, Şehnâme-i Sultan Mehmed III (TSMK, H.1609, vr.50b-51a) Nakkaş Hasan, 1598. Mahir, B., 2005. Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Resim 61’den ayrıntı.

Resim 9- Saltanat Sancakları, Mohaç Savaşı, Hünernâme (TSMK, H.1524) vr.256b. Nakkaş Osman, 1588, Tanındı, Z., 1996. Türk Minyatür Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, s.38.

Page 44: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

28

Resim 10-Saltanat Sancakları, Sultan II. Osman’ın Hotin Seferi’ne gidişi. (Ayrıntı), Şehnâme-i Nadirî’den, Nakşi, 1622, TSM, H.1124, vr.53b. Tanındı, Z., 1996. Türk Minyatür Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, s.55.

Resim 11- 1884 tarihli Hariciye Nezareti Salnamesi.

Page 45: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

29

Resim 12- Estonibelgrad Kalesi’nin fethi, Hünernâme II, Nakkaş Osman ve ekibi, 1588. Mahir, B., 2005. Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Resim 60’tan ayrıntı.

Page 46: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

30

3. OSMANLI BAHRİYE SANCAKLARI

3.1. XV.- XX. Yüzyıllarda Bahriye Sancakları

Osmanlı bahriyesinde kullanılan sancaklar ile ilgili en eski kayıtlardan biri II.

Mehmet döneminde yaşamış, Tursun Bey’in Tarih-i Ebü’-Feth adlı eserinde

geçmektedir;

“Eğer görse Gazi Umur Bey

Deye olmaya bu donanmadan yek

Mavnalar, kadırgalar bu üzese

Sanasın dağlar yürür su üzere

Cüdadan her biri ol neyistan

Kızıl bayraklardan bir gülistan”

Kefe Seferi’nin anlatıldığı bu bölümde Osmanlı mavna ve kadırgalarının kırmızı

bayraklarla donatılmış olduğundan bahsedilmektedir. Ancak üzerlerindeki motif ya

da işaretler hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir (Noyan, 1976: 48). İstanbul’un

fethi ve alemdar Eyüp Ensari’nin kabrinin bulunmasından sonra sikkesinin üzerine

“karaların ve denizlerin sultanı” ibaresini koyan Fatih Sultan Mehmet’e ait hünkâr

gemisinin sancağı yeşil renkteydi (Ali, 1989b: 379). 1475 senesinde Gedik Ahmet

Paşa kumandasında Kırım’a giden Osmanlı gemileri içinde kızıl bayraklarla

donanmış mavnaların olduğu bilinmektedir (Bostan, 2005: 221). 15. yüzyılda

özellikle kırmızı renk sancaklar kullanıldığı halde, 16. yüzyılda kumandanlar yeşil,

imparatorluğun çeşitli sancaklarındaki derya beyleri ise beyaz, kırmızı, sarı ve sarı-

kırmızı çizgili sancaklar kullanmışlardır (Köprülü, 1943: 418).

Osmanlı bahriyesinde yeşil renk sancakların kullanımının dayandığı kaynak ile ilgili

bilgi, Beylikler döneminde Aydınoğlu Umur Bey’in gemisine çektiği sancağın yeşil

olduğudur. Yeşil renk dinî bir anlamda kullanılmıştır ve cihat ile gaza kavramlarını

ifade etmektedir. Bu renk sancakların, gazilere ait olduğu ve daha çok denizciler

Page 47: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

31

tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Barbaros Hayrettin Paşa’nın yanında ve

hizmetinde bulunmuş Seyyid Muradî tarafından kaleme alınan, Barbaros ile ağabeyi

Oruç Reis’in hayatının anlatıldığı, gazavatnâmede Yavuz Sultan Selim’in Hayrettin

Paşa’ya, sırma ayetler yazılı yeşil bir sancak ile kırmızı bir flandra gönderdiği

geçmektedir (Seyyid Muradî, 2003: 140). Gazavatnâmenin bir başka nüshasında ise

Kanuni Sultan Süleyman’ın, Barbaros’a hilat, samur kürk, saat ve kılıç ile birlikte

gönderdiği sancak ve flandranın Paşakapısı’na diktirildiğinden, som sırma sancağı

görmeye gelenlerin hayret içinde kaldıklarından bahsedilmektedir (Seyyid Muradî:

75).

Piyale Paşa’nın donanmasının İstanbul’dan hareket edişini anlatan Avrupalı bir

seyyah, kumandan bayrağının yeşil olduğunu bildirmektedir (Köprülü, 1943: 417).

Bu durum diğer korsanlar ile savaşan Cezayir korsanlarının, Umur ve Barbaros

Paşaların geleneklerini devam ettirdiklerini göstermektedir (Köprülü, 1943: 418).

1573’te Avusturya elçisi Sannegk ve Preyburg Kontu David Ungnad ile birlikte

İstanbul’a gelen ve beş sene İstanbul’da kalan sefaret heyetinin Protestan vaizi

Stephan Gerlach’ın, torunu Samuel Gerlach tarafından 1674’te Frankfurt’ta basılan,

güncesinde 16. yüzyıl Osmanlı donanması ile ilgili olarak şunlar yer almaktadır;

“19 Kasım’da (1573) Uluç Ali’de 130 kadırga ve kendine ait olan yeşil direkli birçok gemiyle

birlikte geri geldi. Kadırgalar rengârenk güzel bayraklarla süslenmişti. En tepeye gözlemcinin

sepetinin olduğu yere de çok uzun, kırmızı, beyaz ve siyah renkte iki sivri uzantısı olan bir

bayrak çekilmişti. Gemiler ve kürekler kırmızıya boyanmıştı. Kaptanpaşa gemisinin dışı

yaldızlıydı ve ön tarafında yaldızlı üç top vardı. Uluç Ali Galata’nın karşısında, sarayın önünde

gemileri durdurdu ve bütün topları ateşledi. Daha sonra gemiler çok hoş bir müzik eşliğinde

karşı sahile geçtiler.” (Gerlach, 2007:107).

“21 Mayıs (1576) tarihinde Uluç Ali 30 kadırga ile denize açıldı. (bazıları 25 kadırga olduğunu

söylüyor) Gemilerin küreklerini ve direklerini kırmızıya boyamışlar, kırmızı, beyaz ve mavi

bayraklarla süslemişlerdi.” (Gerlach, 2007: 348).

H. 10. yüzyılda istinsah edilmiş, Piri Reis’in 2612 numaralı Ayasofya nüshasında

Marmaris Limanı’nın betimlendiği yaprakta liman içerisindeki iki gemiden birinin

kıç gönderinde düz mavi renkli bir sancak görülmektedir [Resim 13].

İnebahtı (Lepanto) Deniz Savaşı’nı betimleyen bir gravürde Osmanlı donanmasının

16. yüzyılda kullandığı sancaklar tasvir edilmiştir. Bu sancakların üzerindeki hilal ve

yıldız motifleri çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Üç hilal bir arada kullanılmakla

beraber bunların ağız kısmı kimi zaman aynı yöne, kimi zaman üçü de farklı yöne

Page 48: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

32

bakar şekildedir. Bazı sancakların ortasında yıldız, köşelerde hilal bazılarında ise

köşelerde yıldız ortada hilal görülür [Resim 14]. Venedik ve İspanyol tarihçileri,

İnebahtı Deniz Savaşı’nda Kaptanpaşanın gemisinin pruva direğine Zülfikar bulunan

bir sancak; kıç sancak gönderine ise kırmızı zemin üzerine üçgen oluşturacak şekilde

yerleştirilmiş üç adet beyaz renkte hilal bulunan bir sancak çektiğini ve başkumandan

Pertev Paşa’nın gemisinin kıç gönderinde beyaz üzerine üç hilalli sancak

bulunduğunu, Cezayir Beylerbeyi olan Uluç Ali Paşa’nın ise yeşil renkte ve üzerinde

Pençe-i Âl-i Abâ ile Kur’ân’dan sureler bulunan bir sancak taşıdığını belirtmişlerdir

(Kurtoğlu,1992: 102).

H. 10. yüzyılda yapılmış olan ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Piri

Reis’in 6605 numaralı Kitab-ı Bahriye nüshasında da bu gravürde görüldüğü şekilde

yukarı bakan hilalli sancaklar resmedilmiştir [Resim 15]. Yelkenli geminin mizana

direğinde, kırmızı zemin üzerine sarı renkli bir hilal ve kıç gönderinde ise yine

kırmızı zemin üzerine sarı renkli iki hilal bulunmaktadır.

1737-1738 yıllarındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nı betimleyen ve Topkapı Sarayı Müzesi

Arşivi’nde bulunan belgede 18. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı yelkenli ve çektiri

filolarında kullanılan sancakların kırmızı ve yeşil renklerde, hilalli ve Zülfikarlı

olduğu görülmektedir. Kürekli gemilerin kıç kısmındaki köşkün önüne çekilmiş

sancaklar çeşitlilik göstermektedir. Belgenin altında solda, en başta yer alan Osman

Paşa’nın kadırgasında, yeşil üzerine kırmızı desenleri olan bir sancak bulunmaktadır.

Baştarda-i Hümayun gemisinin pruva direğine, kırmızı renkli ve uca doğru sivrilen

bir sancak çekilmiştir. Köşk bölümünün önündeki gönderde, kırmızı renkli sancak

üzerinde sarı ve yeşil renkli hilal motifleri ve uçkurluğa paralel, yazı frizi olabilecek

bir bölüm ile Zülfikar olması muhtemel bir motif görülmektedir. Kadırga grubunun

en önündeki Mustafa Paşa’ya ait geminin sancağı ise yeşil üzerine kırmızı hilallidir.

Belgenin sağında yer alan kalyonların gönderlerindeki sancaklar düz kırmızı ve

kırmızı-yeşil çizgilidir [Resim 16].

1737 Osmanlı-Rus savaşına katılan baştarda ve kadırgalar ile kalyon ve çektirilerin

gösterildiği Keyfiyet-i Rusya adlı eserde baştarda-i hümayunun köşkündeki sancak

kırmızı-yeşil çizgili, diğer gemilerin sancakları ise kırmızı ve yeşil renklidir.

Kalyonların yer aldığı sayfada kapudâne kalyonunun grandi direğinde sarı-yeşil-

turuncu-mavi çizgili; kıç gönderinde sarı-turuncu-yeşil-kırmızı çizgili sancaklar

bulunmaktadır [Resim 17]. Bunun benzeri bir sancak, altın renkli ve hilalli alemiyle

Page 49: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

33

birlikte, 17. yüzyılda istinsah edilmiş bir Piri Reis Kitab-ı Bahriye’sinde de

görülmektedir [Resim 18].

18. yüzyıl sonlarında İstanbul’da bulunmuş olan D’ohsson, bu yüzyılda kapudâne,

patrona ve riyale gemilerinde biri yeşil, diğeri kırmızı renkte iki bayrak olduğunu,

yeşil sancağın ortasında Zülfikar; kırmızı sancakta ise bir hilal ve bir yıldız

bulunduğunu; kaptanpaşa bayrağına ise padişah tuğrasının işlenmiş olduğunu

belirtmektedir (Uzunçarşılı, 1988b: 435).

Bu şekilde tuğralı sancakların kullanıldığı, Fethiye Kalyonu’nun 1837-1838

(H.1253-1254) tarihli seyir jurnalinde de geçmektedir; Kaptanpaşa, kalyona geldiği

zamanlarda şali sancakların indirilerek ipek sancakların çekildiği, daha sonra

Sarayburnu’nun önünden geçildiğinde ise, tuğralı sancak çekilerek yirmi bir adet top

atışı yapıldığı kaydedilmiştir.1 1839 tarihli Mahmudiye Kalyonu’na ait seyir

jurnalinde de II. Mahmut’un gemiyi ziyareti sırasında tuğralı sancakların kullanıldığı

görülmektedir (Bulgurcuoğlu, 2004: 49-50). 1849 Bahriye Nizamnâmesi’nin 3. ve

4.maddelerinde, padişah gemiye çıktığında tuğralı sancakların çekileceği kanuna

bağlanmıştır (Bahriye Nizamnâmesi, 1996: 2-3).

D’ohsson’un 18. yüzyıl sonuna dair verdiği bilgiler, III. Selim dönemine karşılık

gelmektedir ki bu dönemde Küçük Hüseyin Paşa’nın girişimleri ile gemi

sancaklarında daha çok kırmızı renk kullanılmaya başlanmıştır. Küçük Hüseyin

Paşa’nın konuyla ilgili olarak, 4 Ocak 1793 tarihinde donanma gemilerinin kıç

gönderine çekilen yeşil sancakların kırmızı renge çevrilmesi hakkında hükmü de

bulunmaktadır.2 Bu belgede, Kaptanpaşa Küçük Hüseyin Paşa’nın girişimleri ile

Tersane-i Amire’nin düzenlenmesi gereken konularından birinin kalyon sancakları

olduğu, kullanılan yeşil bezli sancakların boyasının kalp olduğu ve iyi kalitede

olmadıkları için bir ay içinde mavi renge boyanmış gibi yıprandıkları yer almaktadır.

Gemilerin kıç gönderinde devletin alametini taşıyan sancaklar, uluslar arası olarak da

son derece önemli olduklarından konun halledilmesi gerektiği bildirilmektedir. Bu

sebeple donanma sancaklarının yeşil yerine daha gösterişli bir renk olan kırmızı

şaliden yapılması uygun bulunmuştur. Belgede ayrıca Ankara şalisinin yabancı şali

kumaşından daha defeli3 ve iyi kalitede olduğu, genişliğinin iki parmak daha fazla

1 DMA. Fethiye Seyir Jurnali (H.1253-54), s.39-40. 2 BOA, CBH. 173/8160. 3 Tezgâhın defesine çok kuvvet verilerek tarak ziyade basılmakla sık dokunmuş. Şemsettin Sâmi, Kâmus-ı Türki, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1989, s. 612.

Page 50: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

34

olduğu ve şalilerin Ankara’da değil, al boyası daha gösterişli olan İstanbul’da

boyanacağı geçmektedir. Şalilerin Tersane’ye geldikten sonra İstanbul’da bir zirâsı

üçer para ücret verilerek güzel ve açık al renge boyanacağı bildirilmektedir.

Yeşil renk sancakların kırmızıya çevrilmesi ile ilgili olarak Kurtoğlu, Topkapı Sarayı

Müzesi Kütüphanesi, Hazine kısmındaki, Osmanlı Devleti ile yabancı devletlere ait

sancakları gösteren 2385 no’lu sancak albümünde, İstanbul Deniz Müzesi İhtisas

Kütüphanesi’ndeki 986 demirbaş numaralı sancak albümünde bulunan mavi renk

sancakların, yeşil renk gösterildiğini belirtmektedir. Ayrıca Topkapı Sarayı Müzesi

Kütüphanesi’ndeki bu albümde yeşil renk sancakların, zaman geçtikçe mavi gibi

olduğundan, kırmızı renge çevrildiğini belirten bir not düşüldüğünü de

kaydetmektedir (Kurtoğlu, 1992: 122-123)4.

III. Selim döneminde, Osmanlı Devleti’nde kullanılan ve çeşitlilik gösteren

sancakların bir düzene sokulması için çaba harcandığı görülmektedir. D’ohsson’un

anılarında bahsettiği sancak üzerindeki ay-yıldızın, bir devlet sembolü olarak resmen

kabulü III. Mustafa (hd.1757-1774) devrinde başlamış, I. Abdülhamit (hd.1774-

1789) ve özellikle III. Selim devirlerinde gelişerek yerleşmiştir (Eyice, 1987: 47).

III. Selim’in saltanatı sırasında bahriyenin ıslah edilmesi üzerinde durulmuş, tersane

işleri, dolayısıyla donanma bir düzene koyulmaya çalışılmıştır. Bu sebeple III. Selim,

güvendiği birini, süt kardeşi olan Küçük Hüseyin Paşa’yı, tahta geçmesinden birkaç

sene sonra 10 Mart 1792’de Kaptan-ı derya yapmıştır. Kaptan-ı Derya Küçük

Hüseyin Paşa on iki yıl bu görevde kalarak gerekli ıslahatları gerçekleştirmiştir. III.

Selim, Kaptan-ı derya küçük Hüseyin Paşa’ya, Osmanlı donanması ve İngilizlerin

işbirliği ile İskenderiye’nin Fransızlardan geri alınmasındaki başarısı sebebiyle

samur kürk ve süvar olduğu gemiye asması için bir sancak vermiştir5 [Resim 19].

III. Selim 29 Mayıs 1807 tarihinde tahttan indirildikten sonra ay-yıldız kullanımı kısa

bir süre kesintiye uğramışsa da II. Mahmut’un 16 Eylül 1808 tarihli emriyle

donanma gemilerinin sancaklarına ay ve yıldız konulmuştur. Fakat bu durum fazla

uzun sürmemiş ve 22 Mayıs 1809 tarihinde düz kırmızı renk sancaklar kullanılmaya

başlanmıştır (Cabi Ömer Efendi: 2003: 220, 448) [Resim 20]. Nitekim, Ahmet

Muhtar Paşa’nın Feth-i Celîl-i Konstantıniyye adlı eserinde, 19. yüzyıl başlarında

4 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine kısmındaki sancak albümünün demirbaşı sayfa 122’de 2385, sayfa 123’te 2585 olarak geçmektedir. 5 TSMA, E. 4240/1.

Page 51: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

35

kullanılan Osmanlı sancaklarının gösterildiği sayfada, Osmanlı kalyonlarına düz

kırmızı ve kırmızı üzerine üç hilalli sancaklar çekildiği görülmektedir [Resim 21].

1829-1831 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde bulunan İngiliz deniz subayı

Adolhus Slade, anılarında Selimiye kalyonuna, üzerinde beyaz renk üç yarım ay

bulunan kırmızı renkli büyük bir sancak çekildiğinden bahsetmektedir (Slade, 1945:

35). II. Mahmut, ancak hükümdarlığının on sekizinci yılında, III. Selim’in başlattığı

yeniliklere devam edebilmiş ve Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunu kurmuş

olmakla birlikte sancaklara da tekrar ay-yıldız konulmaya başlanmıştır (Özdemir,

1997: 83). İstanbul Deniz Müzesi’nde bulunan 1857 tarihli Osmanlı Devleti ile

yabancı devletlere ait sancakların gösterildiği levhada, kaptan-ı deryaya ait sancak

kırmızı üzerine beyaz hilal ve yedi kollu yıldızlıdır [Resim 22].

18. yüzyılın sonlarından itibaren sancaklarda kullanılan tuğra, Sultan Abdülaziz

(hd.1861-1876) döneminde beyaz renkte, sekiz şualı ve oval formlu bir güneş motifi

içine alınmıştır (Tekeli ve diğ.: 216). Bu şekle sahip sancaklar Osmanlı Bahriyesinde

de kullanılmıştır. H.1309/M.1891 senesinde basılmış “İşaret-i Umumiye-i

Bahriye”de padişaha ait ve geminin grandi direğine çekilen sancakta tuğra, sekiz

şualı oval bir form içerisindedir. Yine sekiz şualı oval bir formun içerisine

yerleştirilmiş hilal ve yıldızlı sancak, padişahın bindiği geminin gizine

çekilmekteydi. Bu sancağın gidon şeklinde olanı ise geceleri tuğralı sancak yerine

çekilmiştir (İşaret-i Umumiye-i Bahriye, H.1309/M.1891) [Resim 23]. 1901

senesinde de bu şekle sahip sancakların kullanımına devam edilmiştir (Mecmuat-ül

Bahriyyun, H.1319/M.1901: 1-2) [Resim 24].

Tuğranın sekiz şualı oval bir formun içerisine yerleştirildiği sancaklar, Sultan

Mehmet Reşat (hd.1909-1918) döneminde de kullanılmıştır. H1328/M.1910 tarihli

Osmanlı Devleti’nin sancaklarını gösteren albümde, bu şekildeki sancaklar padişaha

ait olarak gösterilmiştir. Bununla beraber yine kırmızı renkte ve ortasında içi boş

oval bir form ile çevresinde sekiz şualı güneş motifi yer alan sancaklar veliahta;

bunun gidon şeklinde olanı ise Osmanlı hanedana aittir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye

Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm,1328: 1).

3.2. Kaptanpaşa-Kapudâne-Patrona-Riyale ve Derya Beylerinin Sancakları

Osmanlı Bahriyesi her teşkilatta olduğu gibi çeşitli hiyerarşik bölümlere ayrılmıştır.

16. yüzyılda, Piri Reis, Kemal Reis, Murat Reis, Seydi Ali Reis, Turgut Reis ve Salih

Page 52: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

36

Reis gibi denizcilere kaptan yerine “reis” denilmekteydi. “Kaptan” tabiri daha sonra

kullanılmaya başlanmıştır. Yaklaşık 1682 senesinden itibaren donanmanın

kaptanpaşadan sonra gelen büyük amirallerine sırasıyla kapudâne, patrona ve riyale

adı verilmiş diğer gemilerin süvarilerine ise kaptan denilmiştir (Uzunçarşılı,1988b:

432). Donanmanın önemli konumlarındaki bu kişilerin bindikleri gemilere ise

“sancak gemisi” kaptanlarına da “sancak kaptanı” adı verilmiştir. Bu tabirler onları

diğer alay gemilerinden ayırmıştır. Derya beyleri ise Kaptanpaşa Eyaleti’ni meydana

getiren Osmanlı kıyılarındaki sancak beylerine verilen isimdir. Derya beyleri

donanma ile sefere gitmeye mecburdular. Bu hiyerarşi doğal olarak savaş zamanında

kullanılan gemilerde, çekilen sancaklara da yansımıştır.

Kaptanpaşa ya da Kaptan-ı derya donanmanın başkumandanıdır. III. Selim tarafından

Nizam-ı Cedid kuruluncaya kadar kaptanpaşaların sancakları üzerinde daima

“Zülfikar” resmedilmiştir (Kurtoğlu, 1992: 98). İstanbul Deniz Müzesi İhtisas

Kütüphanesi Asar-ı Atika bölümündeki 986 demirbaş numaralı sancak albümünde

1800 tarihinde ve daha öncesinde kaptanpaşalar tarafından kullanılan sancaklar

gösterilmiştir6 [Resim 25].

14 Nisan 1802 tarihli ve Hüseyin Paşa tarafından düzenlenen sancakların

“hayyatiye” denilen terzi masraflarını gösteren belgede paşa sancağının sütun

sancağı “Zülfikarî” olarak geçmektedir.7

Paşa sancakları padişah sancaklarıyla kimi zaman benzerlik gösterse de daha küçük

boyutlu ve sade olmaları sebebiyle ayırt edilebilirler (Kurtoğlu, 1992: 98).

Kaptanpaşalar, 18. yüzyıl başlarına kadar gerek savaş ve gerekse barış zamanlarında,

kürekle hareket eden ve paşa baştardası denilen gemilere binmişlerdir. 1701 Bahriye

Kanunnamesi ile Kaptanpaşaların baş kapudâne denilen ve yelkenle hareket eden

kalyona binmeleri, üç fener ve üç sancak takmaları; barış zamanında ise yine

baştardaya binmeleri kanuna bağlanmıştır (Uzunçarşılı, 1988b: 464). Paşa

baştardasına ve kethüda gemisine flandra, kıç bayrağı ve yel bayrağı devlet

tarafından verilmekteydi. Diğer gemilere sarı-kırmızı kıç sancağı verilmekte, diğer

sancaklarla yel bayraklarını reisler kendileri karşılamaktaydı.

6 Albüm, arka sayfasındaki Amerikan sancağının altındaki not dolayısıyla H.1215/M.1800 senesine tarihlendirilebilmektedir. 7 BOA, CBH. 51/2419.

Page 53: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

37

Katip Çelebi (1609-1657), Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden 1656 yılına

kadar olan devrenin denizciliğini ele aldığı “Tuhfetü’l Kibar Fi Esfari’l Bihar” isimli

eserinde flandra ve sancaklar hakkında şu bilgileri vermektedir;

“Paşa baştardasına ve kethüda gemisine flandra ve kıç bayrakları, yel bayrağına varınca

miriden verilir. Öteki gemilere sarılı-kırmızılı birer kıç bayrağı miriden verilip öteki bayrakları

ve flandraları reisleri kendi malından ederler. Bir geminin flandrası ve bayrağı ipek olup iki yüz

guruşa ancak olur. Ve bütün kapudanlar ve reisler iğneden ipliğe varınca yat ve yarağı

mahzenden alırlar. Ve gemi kapudanlarına her donanmada komanya akçesi on beşer bin akçe

verilir.” (Katip Çelebi, 1973: 232).

Aynı bilgiler 17. yüzyılda yaşamış olan ve Osmanlı kanunnameleri hakkında

“Telhisü’l- Beyan Fi Kavanin-i Al-i Osman” isminde eseri bulunan Hazarfen

Hüseyin Efendi tarafında da verilmektedir (Hüseyin Efendi, 1998: 165).

Ayrıca baştardaların köşklerinde eşya olarak halı, kilim, seccade, yastık, minder,

sancak alemi, ipek ve pamuk ipi, kösele, sahtiyân, Selanik keçesi ve billur cam gibi

eşyalar da bulunmaktaydı (Bostan, 2005: 177). 16. yüzyıl sonunda Osmanlı

İmparatorluğu’na köle düşmüş olan Heberer, bir baştardanın denize indirilişi ile ilgili

anılarında, baştardanın grandi direğine çekilen kaptan-ı derya forsunun som

gümüşten yapılmış olduğunu belirtmektedir (Bostan, 2005: 178).

Baştarda-i hümâyun ise Kaptanpaşa baştardasından farklı olup bazı padişahların

yaptırmış oldukları gemilerdir. Bunlar kaptanpaşa gemileri gibi üç fenerliydiler

ancak teknesi, kürekleri ile direkleri yeşile boyalıydı. Yine yeşil renk olan sancağının

tepesinde alem bulunmaktaydı. Padişahların, kendi yaptırdıkları veya kaptanpaşanın

Tersane’de inşa ettirdiği baştardalar, denize indirildiğinde maiyeti ile birlikte bu

gemilere binmesi ve “gazâ niyetiyle” bir miktar yol alması adet haline gelmişti

(Bostan, 2005: 182). Bir vezir donanma ile sefere serdar olursa padişahın bu

baştardasına biniyor ve direğine kendi sancağını çekiyordu (Uzunçarşılı, 1988b:

465). Orta baştarda ya da hünkâr gemisi de denen bu baştarda, diğerlerinden ayırt

edilebilmesi için daha süslü bir şekilde yapılmaktaydı. Vezirlerden biri, donanmanın

kara askeri serdarı olarak görevlendirilerek, kaptanpaşa ile birlikte sefere

katıldıklarında bu gemiye binmekteydiler. Orta baştarda yeşile boyanmış olması

sebebiyle diğer gemilerden ayrılabiliyordu ve grandi direğinde paşa sancağı

bulunuyordu (Ali, 1989a: 198).

Page 54: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

38

18. yüzyılın sonlarında donanma sefere çıkarken baştarda-i hümâyuna bir flandra

asılması adet olmuştu. Donanma hareket ettiğinde eski usule göre baştarda içinde

mehter çalınır, önde baştarda arkada diğer donanma gemileri sıralanarak merasimle

denize açılırlardı (Bostan, 2005: 188).

Kaptanpaşadan sonra gelen ve günümüzün Oramiral rütbesine denk olan

kapudânenin bindiği gemiye kapudâne-i hümâyun denilmekteydi. Kapudâne gemisi

flamasını sancağın altına dikmekteydi (Uzunçarşılı, 1988b: 434). 14 Nisan 1802

tarihli belgede kapudâne sütun sancağı “ok yaylı” olarak geçmektedir.8 İstanbul

Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi Asar-ı Atika bölümündeki 986 demirbaş

numaralı sancak albümünde ok-yaylı ve hilalli kapudâne sancakları görülmektedir

[Resim 26].

Günümüzde Koramirale karşılık gelen Patrona’nın bindiği gemiye Patrona-i

hümâyun denilmekte ve Patrona, flamasını pruva direğinin üstüne çekmekteydi

[Resim 27]. Patronadan sonra gelen Riyale rütbesi günümüzde Tuğamirale denktir.

Bindiği gemiye riyale-i hümâyun denilmekteydi. Riyale, flamasını mizana direğine

çekmekteydi [Resim 28 ve Resim 29].

Kaptanpaşanın kendisine bağlı sancak beyleri diğer adıyla derya beyleri

bulunmaktadır ki bunlar inşa ettikleri ve donattıkları gemiler ile deniz seferlerine

katılmaktaydılar. Derya beyleri seferler sırasında bindikleri gemilerin sancaklarında,

kendilerine özel olan işaretleri kullanmışlardır. Tunus, Trablus ve Cezayir

Beylerbeyleri de Osmanlı donanması içerisinde sahip oldukları önemden dolayı

oluşturdukları filolara, kendilerine özel sancakları çekmekteydiler (Rasim, 1325: 13).

Derya beylerinin sancakları ile ilgili Fındıklılı Silahdar Mehmet Ağa’nın, Osmanlı

Devleti’nin 1645-1720 yılları arasındaki olaylarını anlattığı Silahdar Tarihi’nde,

Fazıl Ahmet Paşa’nın Girit Seferi sırasında, derya kaptanlarını gemilerindeki

sancaklara bakarak kontrol ettiği ile ilgili bilgi yer almaktadır (Kurtoğlu, 1992: 106).

Kaptanpaşa Eyaleti’ne bağlı olan derya beyleri, donanmanın yardımcı kuvvetlerini

oluşturmaktaydılar. Bunlar kendi sancaklarındaki tımar ve zeamet sahipleri ile

birlikte yıllık gelirlerine göre bir, iki veya üç kadırga ile deniz seferlerine

katılmaktaydılar. Derya beyleri gemilerini ve teçhizatlarını kendileri temin

ediyorlardı ve sancakları da şahıslarına aitti. Derya beylerinin kullandığı bu

sancaklar, daha sonra alay sancakları olarak kullanılmış, padişah cüluslarında, dinî 8 Aynı belge.

Page 55: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

39

bayramlarda ve yabancı ülkelerin özel günlerinde gemilere çekilmiştir (Rasim, 1934:

31). 1909 senesinde donanmanın ıslahı için İngiltere’den gelen Amiral Gamble’ın

çalışmaları ile alay sancakları yerine İşaret-i umumiye-i bahriye flamaları (bahriye

işaret flamaları) yapılmıştır (Rasim, 1325:13).

Donanmadaki gemilerin yeniçeri ve cebeci sınıflarından askerler ile donatıldığı bazı

zamanlarda ise yeniçerilerin bulunduğu gemilere, kırmızı üzerine beyaz renk ile

kılıç, balık, kaşık, çıpa ve gemi gibi ortalara ait işaretleri taşıyan sancaklar ya da bir

yüzü kırmızı diğeri yeşil sancak çekilmekteydi (Rasim, 1934: 31).

3.3. Donanmanın Sefere Çıkışında ve Merasimlerde Sancak

Osmanlı donanmasının her sene ilkbaharda denize çıkışı II. Bayezid (hd.1481-1512)

döneminde başlamış ve 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Osmanlı

İmparatorluğu’nun sahillerini korumak için gerçekleştirilen bu seferlere hazırlık, kış

aylarında başlamaktaydı. Donanmanın tersaneden hareket etme zamanı

yaklaştığında, tersane geleneklerine göre kaptanpaşa baştardasına fener takılır,

denize açılmaya bir hafta kaldığında ise hareket işareti olarak flandra çekilirdi

(Uzunçarşılı, 1988b: 440). Baştarda-i hümâyuna flandra asılması ve daha sonra alay

gösterilmesi saygı gösterilen geleneklerdendi.9 9 Eylül 1790 tarihli bir belgede

donanmanın çıkışı esnasında baştarda-i hümayuna çekilmesi adet olan flandranın

mevcut olmadığı, yeniden hazırlanması için bir miktar masraf yapılması gerektiği ve

Enderun hazinesinden iade edilmek üzere flandra verilmesinden bahsedilmektedir.10

Hazırlıkların bitmesinin ardından Tersane Emini, Bab-ı Ali’ye gelerek donanmanın

sefere çıkmasını sadrazama arz eder, sadrazam ise padişaha durumu bildirirdi.

Gemiler padişahtan izin alındıktan sonra müneccimbaşının uygun bulduğu günde

alarga edilmekteydiler. 29 Ağustos 1791 tarihli belgede denize açılacak donanmanın

çıkışı ve flandranın asılması için müneccimbaşının belirlemiş olduğu vaktin padişaha

sunulduğundan ve tayin edilen zamanın Padişah tarafından da uygun bulunduğundan

bahsedilmektedir.11 Bu önemli gün için kuralları belirlenmiş bir merasim

bulunmaktaydı. Merasimin düzeni şu şekildeydi: şeyhülislam, kazaskerler, nişancı,

defterdar, yeniçeri ağası ve en son olarak sadrazam tersaneye, kaptanpaşanın odasına

gelirlerdi. Sadrazama gerekli hazırlıkların tamamlandığı bildirildikten sonra 9 BOA. HH. 200/10191. 10 BOA. HH. 15/642. 11 BOA. HH. 213/11608

Page 56: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

40

padişahın da onayının gelmesi ile vezirler kallavi kavuklarını, diğer devlet ileri

gelenleri ise selimî serpuşlarını giyerek kaptanpaşanın baştardasına giderlerdi.

Baştardaya girildiği zaman kaptanpaşa, sancak-ı şerif dibinde ayakta durur, sahil ve

iskeledeki donanmanın çıkışını izleyen halkı selamlardı (Uzunçarşılı,1988b: 439).

Sadrazam ile kaptanpaşa, Sirkeci’deki Kireç iskelesinde kendi kayıklarına binerek,

Yalıköşkü’ne gelmiş olan padişahın huzuruna çıkarlardı. Burada kaptanpaşanınki

samur kürklü ve seraser kaplı olmak üzere diğer bazı devlet ileri gelenlerine de hil’at

giydirilir ve yine baştardaya binilerek, Beşiktaş’a hareket edilirdi. Bu sırada

kaptanpaşa sancak dibinde dururdu. Donanma, Beşiktaş’a geldikten sonra Barbaros

Hayrettin Paşa’nın türbesi önünde demir atar ve burada en fazla üç gün kalarak

Karadeniz’e ya da Akdeniz’e sefer için hareket ederdi.

Osmanlı bahriyesinde yeni inşa edilen bir geminin denize indirilişi de önem

taşımaktaydı. 17. yüzyılda İstanbul’da bulunmuş olan, Antoine Galland anılarında 17

Mart 1672’de tersanede denize indirilen bir kadırgadan bahsetmektedir;

“Tersane’de gayetle güzel iki kadırgayı suya indirdiler. Bu merasimde hazır bulunmak üzere B.

Büyükelçi kayıkla hareket etmişti, fakat çok geç vasıl oldu. Etraflarında muhtelif renkte

bayraklarla kadırgaların ikisini de deniz üzerinde gördü. Kadırgalar suya inerken birkaç top

attılar ki, Ekselans bunları Tophane’den işitti. … Tören Kaptanpaşa’nın sarayının yakınında

yapıldı ve Paşa odalarının birinden manzarayı seyretti.” (Galland, 1998: 80).

Sancaklar, donanmanın sefere çıkışı ve gemilerin denize indirilişinin yanı sıra önemli

kişilerin gemilere yaptıkları ziyaretlerde ya da geminin önünden geçişi esnasında da

kullanılmaktaydılar.

1839 tarihli Mahmudiye kalyonuna ait seyir jurnalinde 9 Haziran 1839 günü kalyona

gelen Sultan II. Mahmut için yapılan merasim hakkında şunlar kaydedilmiştir; “Mahmudiye Kalyonu henüz Beşiktaş’ta Saray-ı hümâyûn önlerindeyken saat dört buçuk

sularında Devletlû Paşa Hazretleri Şeyh efendiler ile birlikte kalyon-ı hümâyuna gelmişler

bundan sonra dualar okunup, harir sancaklar keşide olunmuş Padişah efendimiz, şehzadegân

efendiler ve cümle paşa hazretleri de kalyon-ı hümâyuna teşrif etmişler ve bu münasebetle

Mahmudiye Kalyonu’ndan yirmi bir pare top atışı yapılmış, Osmanlı sancağı ve tuğralı

sancaklar çekilmiştir. Mahmudiye’den verilen işaretlerle gemiler sırayla hareket ederek

Padişahı selamlamış ve Sarayburnu’na doğru yol almışlardır. Alaturka saate göre saat dokuz

sularında, II. Mahmut saltanat kayığı ile Mahmudiye’den ayrılmış ve bu münasebetle tekrar

yirmi bir pare top atışı yapılarak Padişah selamlanmış, tuğralı sancak aşağıya indirilmiş ve

küpeşte aralarına dizilen asker ‘çok yaşa!’ diye yedi defa bağırmıştır.” (Bulgurcuoğlu,

2004: 49-50).

Page 57: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

41

Fethiye Kalyonu 1837-1838 (H.1253-1254) tarihli seyir jurnalinde bu konuyla ilgili

olarak, gemiye kapudâne ve liman reisi geldiğinde ipek sancaklar çekildiği, bir

müddet sonra havanın yağmurlu olması dolayısıyla ipek sancakların indirilerek

yerine şali sancakların çekildiği geçmektedir.12 Ayrıca 14 Haziran 1838 tarihli jurnal

kaydında Gelibolu’daki gemiye ipek sancaklar çekildikten sonra Açık Baş Baba

Türbesi’ne hürmeten bir pare top atışı yapıldığı görülmektedir.13

3.4. Osmanlı Bahriye Sancaklarındaki Simgeler

3.4.1. Zülfikar

Kılıç Türkler arasında tarih boyunca gücün ve cesaretin bunun yanı sıra hukukun ve

dinin sembolü olmuştur. Kılıç üzerine yemin edilmiş, padişahlara kılıç kuşanma

merasimleri yapılmış, kılıç tanrının emirlerini yaymak ve adaleti sağlamak için

önemli bir araç olarak görülmüştür. Çift ağızlı kılıç, Zülfikar İslam inancına göre,

Hz. Muhammed’e Bedir savaşı sırasında gökten indirilmiştir. Hz. Muhammed’in

vasiyeti üzerine, yüzüğü ve diğer silahlarıyla birlikte damadı ve ilk dört halifeden biri

olan Ali ibn Ebu Talib’e kalmıştır. Zülfikar, değişik kültürel geleneklere sahip kişiler

için manevi önemi olan, sadece Osmanlılara özgü ve yüzyıllar boyunca yaygın

olarak kullandıkları İslam ikonlarından biridir (Hathaway, 1999: 147).

Ali, Hammer’den aktararak, Zülfikar’ın bir ucunun doğuyu bir ucunun batıyı tehdit

ettiğini, bu iki uçlu kılıcın, Osmanlı hükümeti paşalarının mühürlerinde kullanıldığını

ve kaptanpaşanın yani Osmanlı donanması büyük amiralinin kırmızı sancağının

üzerinde Zülfikar bulunduğunu kaydetmiştir (Ali, 1989a: 206). Zülfikarlı sancaklar

Osmanlı donanmasında padişaha ya da padişah tarafından sefer için görevlendirilen

paşalara aittirler. Bununla beraber beylerbeyi ve vezir rütbesinde olan paşalar da

sancaklarında Zülfikar kullanmışlardır (Kurtoğlu,1992: 98, 103).

Hz. Ali’nin kılıcı olarak bilinen Zülfikar’a sihirli özellikler atfedilmiş ve Zülfikar

kahramanlık efsanelerine konu olmuştur. Bu nedenledir ki “Zülfikar” şekli kimi

zaman muska ve tılsım mühürlerde de kullanılmıştır [Resim 30]. Kılıcın resim olarak

tasvirinin, en erken örneklerinden bazıları İlhanlı iktidarında üretilen belgelerde

görülmektedir (Hathaway, 1999: 149). 16. yüzyılda Osmanlılarla birlikte İran’da

12 DMA. Fethiye Seyir Jurnali (H.1253-54), s.4. 13 Age., s.50.

Page 58: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

42

bulunan iki Müslüman devletten biri olan Safaviler’de Zülfikar motifi, Ali’ye çok

bağlı olmalarına rağmen, Osmanlı sanatı ve silahlarındaki kadar önem

taşımamaktadır. 15. yüzyıldan başlayarak Zülfikar Osmanlı kültüründe bir dönüşüm

geçirerek Alevi liderin savaşta kullandığı gerçek bir kılıçtan, sancak üzerinde

sergilenen bir kılıç imgesine dönüşmüştür (Hathaway, 1999: 153). Osmanlı

toplumunda Zülfikar simgesini sancaklarında, mezar taşlarında ve ortalarında

kullanmış olan Yeniçerilerin, kuruluşu ile ilgili rivayete göre Orhan Gazi bu askerî

birliğin kurulmasına karar verdikten sonra Hacı Bektaş-ı Veli dergâhına giderek bu

askerler için hayır duasıyla birlikte bir isim ve bir sancak vermesini istemiştir (Ali,

1989a: 205), [Resim 31]. Yeniçeri sancağında kullanılan Zülfikar motifi daha sonra

sultan sancaklarında da kullanılmaya başlanmıştır.

Zülfikarın Osmanlı ordusu sancaklarında kullanımıyla, böyle bir amaç güdülmemiş

olmasına rağmen, Yeniçeri kuvvetleri için Balkanlar ve Anadolu’nun Hristiyan

nüfuslarından devşirme olarak toplanan gençlere, bu kültürlerde de var olan, aşina

oldukları kılıç efsaneleri hatırlatılmıştır. Zülfikar efsanesinin değişik geleneklerle

uyumlu olması, kısmen farklı kökenlerden olan Yeniçerilerin kılıca ve kılıcı kullanan

kişiye hürmet etmelerini sağlamıştır (Hathaway, 1999: 155-156). Kılıç yani Zülfikar

imgesi, farklı ideolojik ve dinî gelenekten gelseler bile onu görenler için kutsal bir

anlam taşımıştır. Zygulski, Osmanlıların Zülfikarlı sancaklarındaki antromorfizme

dikkat çekerek, kılıç uçlarının bacaklara, kabza uçlarının kollara, kılıç başının ise

insan kafasına benzediğini belirtmiştir. Zygulski, bu antromorfizmin bir tür “Türk

nostaljisinden” kaynaklandığını ileri sürmüştür (Hathaway, 1999: 153) [Resim 32].

Sancaklarda görülen antromorfizmle ilgili olarak İnebahtı Deniz Savaşı sırasında

kullanılmış, bugün ise Pisa San Stefano Kilisesi’nde bulunan, ince uzun ve üçgen

şeklindeki sancak üzerinde yer alan motiflerin, profilden ve karşılıklı duran iki insan

yüzüne benzemesi oldukça ilginçtir [Resim 33].

Sancaklarda kullanılan Zülfikar motiflerinin bir kısmında, kılıcın kabzasının ejder

başı şeklinde bittiği görülür. Ejderin ağzında alevi simgelemek ve dillerin devamı

olmak üzere küçük çiçek desenleri görülür [Resim 34]. Çift başlı ejder ve çift ejder

motifi Türkler arasında, kötülükten koruyan maskeler gibi esas olarak dinsel bir

çerçeve içinde yer alan kozmik ve astrolojik figürler halinde görülmektedir (Esin,

2003: 151). Ejderha motifi tüm dünyada Çin mitolojisi ve sanatına ait kabul

edilmekteyse de Türk mitolojisi ve sanatında da büyük yer tutmuştur. Efsanelerde,

Page 59: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

43

masallarda, şiirlerde, aşk hikâyelerinde ve ansiklopedik eserlerde çokça geçmektedir.

Bunlarda kimi zaman ağzından kimi zaman gözlerinden alevler saçan, bazen bir,

bazen üç ve yedi başlıdır (And, 1998: 302). Türklerde özellikle erken dönemlerde

bereket, refah, güç ve kuvvet simgesi olarak kabul edilmiş, Ön Asya kültürleriyle

ilişkiye geçildiğinde bu anlamları zayıflayarak daha çok alt edilen kötülüğün simgesi

olmuşsa da Büyük Selçuklular zamanından İlhanlılar devrine kadar 11-14. asırlarda

Türk ordularında üzerinde ejderha resmi bulunan bayraklar kullanıldığı örneklerden

çıkartılabilir (Köprülü,1939: 46), (Çoruhlu, 2006:137). Türk kozmolojisinde yer

ejderi ve gök ejderinden söz edilmektedir. Yeraltında ya da derin sularda bulunan yer

ejderi bahar dönümünde yeraltından çıkmakta, pulları ve boynuzları oluştuktan sonra

gökyüzüne yükselip, bulutların arasına karışmaktaydı. Böylece yağmur yağıyor,

bereket ve refahın oluşmasına katkıda bulunuyordu. Uygur devrinde de olumlu bir

simge olarak kullanılan ejder motifi Ortaçağ Türk metinlerinde ise iktidarla ilgili

olarak hükümdarın ya da dinle ilgili olarak insanın, yolunu saptıran tuzakları ifade

etmiştir (Çoruhlu, 2006: 137). 14. yüzyılın ortalarında yaşamış Arap bilgini Demirî

(Kemaleddin Muhammed bin Musa), alfabetik olarak bütün hayvanları anlatan,

Hayat-ül-Hayavan (Hayvanların Hayatı) isimli ansiklopedik kitabında, tüm kara ve

deniz hayvanlarının ejderhadan korktuğunu söylemektedir (And, 1998: 304).

3.4.2. Hilal

Hilal, güneş veya yıldız Türk milletinin dünyaca tanınan simgeleri olmuşlardır. Bu

işaretlerin kökenleri, araştırmaların çoğunda Yakındoğu’da aranmışsa da Türk

kültürünün doğduğu İç Asya çevresinde, proto-türk kabul edilen milletlerin ve

Türklerin Gök ibadeti kozmolojisi içerisinde yer alan astral ikonografi aynı derecede

zengindir (Esin, 2004: 59). Hilalin Türkler tarafından bayraklarda kullanılması

milattan önceki bin yıla kadar dayandırılmaktadır. M.Ö. Çin’in kuzeyine hâkim

olmuş ve kısmen Türk olan Chou’ların altı bayrağı ve tuğu vardı ki hükümdar soyuna

ait olan bayrağın üzerinde güneş ve ay motifi bulunmaktaydı. Güneş tek noktalı bir

daire, ay ise hilal şeklindeydi. Bu bayrağın rengi bilinmemekteyse de hanedanın

rengi, gökteki ateşten feleği ve güneşi temsil eden kırmızıydı (Esin, 1981: 12).

Dünya gece hilal tarafından, gündüz ise güneş tarafından aydınlatıldığı için aralıksız

parlaklığın simgeleri olan bu motifler, tanrıların alameti olmalarının dışında, devlet

başkanlarının ve önemli şahısların da alameti olmuşlardır (Esin, 2004: 59).

Page 60: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

44

Hilal, Sümerlerde ay tanrısı Nanna’nın sembolüydü ve Mezopotamya’da birçok

eserde özellikle de mühür ve sınır taşlarında kullanılmaktaydı. Göktürklerin

damgalarında, Uygurların tuğlarında, Karahanlıların bayrağında ve sikkelerinde,

Sasanilerin yine sikkelerinin çoğunda hilal motifi görülmektedir. İslamiyet’te ise ayet

ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle Müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç

ve diriliş sembolü olarak kabul edilmiştir. Emevi dönemi sikkelerinde ay-yıldızlar

arasında besmele, kelime-i tevhid ve bazı ayetler bulunmaktaydı (Bozkurt, 1998: 13).

Hilal 10. ve 11. yüzyılda Karahanlı sikkelerinde “lillah”, “adl”, “ilig” (hükümdar)

gibi bazı ibareler ile birlikte kullanılmıştır. Hilal motifi, Büyük Selçuklular ve

Anadolu Selçukluları tarafında da benimsenmiş ve kullanılmıştır. Hilalin İslamiyet’in

sembolü olarak benimsenmesi Haçlı Seferleri sırasında genellik kazanmış ve bu

durum Haçlı Seferlerini konu alan minyatürlerde, Haçlı kalkanlarındaki haçlara karşı

Müslümanların kalkanlarına hilal resmi konulmak suretiyle gösterilmiştir (Erdem,

1988: 108). 11. yüzyıldan itibaren Doğu’da ve Batı’da Hristiyanlığın sembolü olan

haça karşı İslamiyet’in sembolü olarak hilal kullanılmış ve bu durum özellikle

İstanbul’un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır (Bozkurt, 1998: 15). Osmanlı

Devleti geniş bir alana sahip olan sınırlarıyla, bütün Türk-İslam devletlerinin kültürel

mirasçısı olarak, hilal sembolünü dünyaya yaymıştır (Köprülü, 1931: 259).

İbrahim el Mürsi tarafından 1462 yılında yapılmış Akdeniz haritasında, Müslüman

devletlere ait sancakların üzerinde bulunan hilal, bu sembolün 15. yüzyılda İslam

dünyası tarafından kullanıldığını göstermektedir [Resim 35]. 16. yüzyılda yapılmış,

Callapoda da Candia’ya ait Avrupa ve Kuzey Afrika’yı gösteren haritada (1561),

Osmanlı Devleti’nin egemenliğindeki yerler, kırmızı üzerine sarı renkte ya da sarı

üzerine siyah renkte tek hilalli bayraklar ile gösterilmiştir (Bozkurt, 1998: 15). Yine

16. yüzyılda Batı’da yapılan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan

gravürlerinde de hilal motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde padişahın

resminin yanına üç hilalli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan’ın giydiği elbise

de hilal motifleriyle süslüdür (Bozkurt, 1998: 15). 16. ve 17. yüzyıla ait hilal ve hilal-

yıldız desenli kaftan ve kumaş örnekleri mevcuttur [Resim 36, Resim 37 ve Resim

38]. Bununla birlikte iç içe ay motifi bütün saray sanatlarına uygulanmıştır (Gürsu,

1988: 131). 1720 senesinde elçi olarak Fransa’ya giden Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet

Efendi yazdığı anılarında Fransa’da Osmanlı Devleti alametinin hilal olduğundan

bahsetmektedir (Ali, 1989b: 385). 1835 senesinde Osmanlı elçisi olarak Paris’e

Page 61: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

45

gönderilen Mustafa Reşit Paşa’nın mühründe hilal içinde beş köşeli yıldız

görülmektedir (Bozkurt, 1998: 15).

Gerek hilal ve gerekse hilal-yıldız erken dönemlerden itibaren Türkler ve Osmanlılar

arasında yaygın bir şekilde kullanılmıştır. 15. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasındaki

Osmanlı sancaklarında hilaller iki formda görülmektedir; Birinci form “açık hilal”

olarak da adlandırılabilen yeni ay şeklindedir. İkinci form ise biri büyük diğeri küçük

iki daireden oluşur, iç kısımda kalan küçük daire büyük olanına değecek şekildedir.

Bu sayede hilalin kolları uç kısımda birbirine kavuşmaktadır. Bu forma sahip hilaller

“kapalı hilal” olarak da adlandırılmaktadır. Kumaşlarda iç içe benekten oluşan hilal

motifi daha dekoratif olduklarından, ay motifinden daha fazla kullanılmıştır (Gürsu,

1988: 95). Birinci tipteki hilaller genellikle yıldızsızdır. İkinci tipte küçük daire

içerisinde yıldız ya da yıldız kümesi bulunabilmektedir. Erken dönem sancaklarında

kapalı hilallerin üzerinde genellikle yazılar vardır ki bu yazılar bazen ayna yansıması

gibi aksi yönlerde olabilmektedirler (Zygulski, 1992: 42) [Resim 39]. İstanbul Deniz

Müzesi’ndeki 16. yüzyıla ait İnebahtı sancağında ve Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki

Yavuz Sultan Selim’e ait sancakta bu forma sahip hilaller görülebilmektedir. Ayrıca

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki III. Mustafa ve III. Selim’e ait sancaklarda bazı hilal

motiflerinin iç kısmında çiçek ve el motifi bulunmaktadır. Barbaros Hayretin Paşa’ya

ait sancakta ve bu sancağın 18. yüzyılda yapılan benzerinde ise hilal içerisine dört

halifenin isimlerinin yerleştirildiği görülmektedir.

3.4.3. Güneş

Eski Türklerde görülen güneş, ay ve yıldız kültlerinin, Gök-tanrı kültüyle ilişkisi çok

erken dönemlere dayanmaktadır. Eski Türklere ait tangrı sözcüğünün kökü tan(g)’dır

ve tan, eski Türk yazıtlarında ve bir çok çağdaş Türk lehçesinde güneşin doğduğu yer

anlamındadır. Bu nedenle tangrı sözcüğü güneşle ilişkilidir ya da güneşi çağıran,

doğmasını sağlayan anlamındadır (Çoruhlu, 2006: 22). Türklerde güneş, aydan daha

önemliydi. Uygurlara Önasya menşeli dinler girdikçe, Ay Türkler arasında önem

kazanmaya başlamıştır. Güneş doğarken, diz çökerekgüneşe selam vermek veya

güneşten yardım dilemek gibi istek ve saygı hareketleri, Türk tarihinde çok görülen

olaylardı (Ögel, 1971:166). Osmanlı İmparatorluğu’nda sultanın Osmanlı mülkünü

aydınlatan bir güneşe benzetildiği görülür. Yükselme dönemi ve sonrasında Osmanlı

tarihçileri, şairleri ve bilim adamları eserlerinde âdet olduğu üzere önce Allah’a,

Page 62: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

46

sonra Hz. Muhammed’e hamdü senalarını sunmuşlar daha sonra sultanlara övgüler

yazmışlardır. Bu övgülerin içinde en çok tekrarlananı ise sultanın güneşe

benzetilmesidir. Çok şualı yıldız ya da güneş denilebilecek motifler sancaklarda geç

dönemlerde padişah tuğralarının kenarlarında ve Osmanlı armasında kullanılmıştır.

3.4.4. Mühr-i Süleyman

İki eşkenar üçgen kullanılarak yapılan altı kollu yıldız, mühr-i Süleyman süsleme

unsuru olarak Türk ve İslam sanatında gerek mimari süslemede ve gerekse küçük el

sanatlarında sıkça kullanılmıştır. Altı kollu yıldız motifi sadece Türk ve İslam

devletlerinde değil daha eski medeniyetlerde de görülmektedir. Tunç devrinde

Mezopotamya’dan İngiltere’ye kadar yayılan geniş bir alanda; Demir çağında

Hindistan’da ve İber yarımadasında kullanıldığı bilinmektedir. Romalılar tarafından

Baalbek’teki Bakhüs mabedinde ve Tauroentum’daki yer döşemelerinde görülür

(Çam, 1993: 208). Mısır’da bulunmuş bir Bizans muskası üzerinde de ortada

çıpa/haç ve balık, etrafında “Süleyman sağlık bekçisi” yazılıdır. 5.-6. yüzyıla

tarihlenen papürüsten yapılmış bir beyaz amulet üzerinde “kötü ruhlara karşı olan

Süleyman onların tümünü çıkardı. Bu muskayı taşıyan ateşten, her çeşit hastalık ve

kötü yaralanmalara karşı korur, bizi bekle” yazmaktadır (Köroğlu, 2003: 20).

Helen, Roma, İbrani, Asur, Sümer, Bizans gibi eski medeniyetlerden günümüze

ulaşan eşya ve eserler üzerinde göze çarpan bu eski yıldız eski Türklerin on iki

hayvanlı Türk takviminde bir sembol olarak yer almaktadır (Pala, 2006: 524). Farklı

kültür ve medeniyetlerde görülen bu süsleme öğesine atfedilen anlam da her devirde

değişmiş, altı yönün insanın yüzünü, matematikte ilk mükemmel sayıyı, dünyanın

altı günde yaratılmasını, bereket ve bolluğu sembolize ettiği, insanı kötü güçlerden

koruyan tılsım olduğu gibi fikirler de öne sürülmüştür (Pala, 2006: 525).

Mühr-i Süleyman terimi Tevrat ve İncil’de olduğu gibi Kuran-ı Kerim’de de geçmez.

İslam inancına, Tırmizî, İbn- Mâce ve Ahmed ibni Hanbel’in hadis kitaplarında

“kıyametten önce yer altından elinde Süleyman’ın mührü ve Musa’nın asası ile

dabbe çıkacak ve asasıyla Müslümanların yüzünü aydınlatacak, mührüyle kâfirlerin

yüzünü mühürleyecektir.” şeklinde yer alan hadis dolayısıyla girmiştir (Çam, 1993:

210). Bu rivayetlerde Hz. Süleyman’ın ateşe, suya, rüzgara, kuşlara ve hayvanlara

hükmetmesini sağlayan yüzük şeklinde tılsımlı bir mühre sahip olduğu, cennette Hz.

Adem’e ait iken Cebrail tarafından Hz. Süleyman’a getirilmiş olan bu yüzüğün

Page 63: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

47

üzerindeki altıgen motifte ism-i a’zamın remzedildiği, Hz. Süleyman’ın ismi a’zama

hürmeten bu yüzüğü yalnızca abdesthaneye giderken çıkarıp “Âsaf” adlı vezirine

veya hanımı Âmine’ye teslim ettiği, mühür parmağında olmayınca hayvanlara

hükmedemediği kaydedilmektedir (Pala, 2006: 525). Kur’ân-ı Kerim’deki Neml

Suresi’nin 15-40. ayetlerinde ise M.Ö.960-925 yılları arasında hüküm sürmüş olan ve

Ben-i İsrail kavmine mensup Hz. Davud’un oğlu, hem kral hem de peygamber olan

Hz. Süleyman’ın kuşlara, hayvanlara, insanlara ve cinlere hükmettiğinden ve onları

çalıştırdığından bahsedilmektedir. Allah, Hz. Süleyman’a insanüstü- metafizik bir

kuvvet ve bilgi vermiştir (Bayram, 1993: 62). Süleyman Peygamber aynı zamanda

hükümdar olduğu için mühr-i Süleyman güç, iktidar ve saltanatın da sembolü

olmuştur. Halk arasında kullanılan “mühür kimde ise Süleyman da odur” sözü bu

inanışa dayanmaktadır. Mühr-i Süleyman kullanıldığı yere göre kimi zaman manevi

güç, kimi zaman maddi iktidar bazen de gizli güçler düşünülerek yapılmıştır

(Kuşoğlu, 1990: 33).

İlk devir İslam sanatında bir süsleme öğesi olarak kullanıldığı bilinen mühr-i

Süleyman’a 691 yılında Kudüs Kubbettüssahra’da gerek altı kollu yıldız şeklinde ve

gerekse hilal içinde gül-yıldız karışımı olarak rastlanmaktadır. H.100 (M.718-19)

senesinde Trablus’ta basılan Emevilere ait parada, 9. yüzyıla ait Tikrit (Samerra)

ahşap panolarında ve Kayrevan Cami-i Kebir minberinde de görülür. Abbasi ve

Tolunoğlu devri alçı süslemelerinde, Fatımiler döneminde yapılmış Kahire Hakim

Camii’nin doğu minaresinde mühr-i Süleymanlar kullanılmıştır. İslami devir Türk

eserlerinin süslenmesinde kullanılan altı kollu yıldızların sembolik anlam

taşıdıklarını gösteren işaretler hemen hemen yok gibidir (Çam, 1993: 213).

Tolunoğullarından sonra en eski İslami Türk devleti olan Karahanlılar’ın en önemli

eserlerinden biri durumundaki Tim Arap Ata Türbesi (977) taçkapısının alınlığında,

Buğra Bey adına H.352/M.963 senesinde Buhara’da pasılan parada, hilal ile birlikte

Muhammed yazılı H.317/M.929 yazılı bir başka parada altı kollu yıldız motifi

görülür. Bust Kalesindeki Gıyasettin Türbesinde bir daire içerisinde, Gazneli Sultanı

Behramşah’a atfedilen Tırmiz Hükümdar Sarayı alçı süslemelerinde kullanılmıştır.

Büyük Selçuklular döneminde Tuğrul Bey adına Medinetüsselam şehrinde H.455/

M.1062 yılında ve Muzaffer Berkyaruk adına Rey’de H.488/M.1095 senesinde

basılan bir parada, Kirman Selçuklularından İmameddin Kara Arslan Kavurd Beg

tarafından H.454/M.1062’de Şiraz’da basılan parada altı kollu yıldız görülür. Türk ve

Page 64: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

48

İslam Eserleri Müzesi’nde Şam Ümeyye Camii’nden getirilen 1090 tarihli

(Melikşah’ın kardeşi Tutuş Devri) delik işlemeli pirinç kandilin boğaz kısmında ve

gövdesinde çok sayıda mühr-i Süleyman göze çarpmaktadır. Yine bu motifi Hargird

Medresesi’nin mihrabındaki alçı süslemelerde ve Kirman Hacı Atabek taçkapısının

(1135) alınlığındaki köşe boşluklarında da görmekteyiz. Eyyübiler döneminde ise

daha çok sikkelerde karşımıza çıkmaktadır. H.580 (M.1185/5) yılında Selahaddin

Eyyübi adına Halep’te basılan gümüş bir sikkenin her iki yüzünde de mühr-i

Süleyman yer almaktadır.

Altı kollu yıldız motifini Anadolu Selçuklu eserlerinde de görmek mümkündür.

Diyarbakır Ulu Camii’nin 1124 tarihli batı revağındaki bir kilit taşında bu yıldız eşit

kolları ve düzgün hatlarıyla tam bir Mühr-i Süleyman özelliğindedir. 13. yüzyılın

ikinci çeyreğine doğru yapılmış olan Malatya Ulu Camii’nin kubbe göbeğinde çini

mozaikle işlenmiş olarak, yine bir 13. yüzyıl yapısı olan Konya Karatay

Medresesi’nde ve 14.-15. yüzyıl Beylikler dönemi yapısı olan Ankara’daki Molla

Büyük Mescidi mihrabında mühr-i Süleyman motifleri görülmektedir [Resim 40 ve

Resim 41]. Antalya’da hüküm süren Teke beylerinden Mübarüziddin Mehmet Bey’in

Antalya’nın burçlarına çektiği sancağının beyaz üzerine kırmızı renkli bir altı kollu

yıldız şeklinde olduğu yine bu yüzyıllarda Endülüslü bir Müslüman tarafından

yapılmış “Katalan Haritası”nda ise Cezayir’in altı kollu yıldızlı bir bayrak ile temsil

edildiği bilinmektedir (Çam, 1993: 216).

İlk Müslüman Türk devletleri, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Beylikler

döneminde kullanıldığına dair birçok örnek bulunan altı kollu yıldız motifine Osmanlı

sanatında da sık sık rastlanmaktadır. Mimari yapılarda (cami, medrese türbe, çeşme,

şadırvan ve hamam kubbelerinin aydınlatmaları) paralarda, mezartaşlarında, sini ve

maşrapalarda, kıyafetlerde özellikle şifalı gömleklerde, Kur’ân-ı Kerim

mahfazalarında ve ayetler arasındaki noktalarda, silahlarda, Anadolu’nun çeşitli

vilayetlerinde basılan nakışlı mangırlarda, Rufai, Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarının

bayraklarında ve sancaklarda mühr-i Süleyman kullanılmıştır [Resim 42 ve Resim

43].

Bunlar birkaç örnek ile açıklanacak olursa; İstanbul Süleymaniye Camii revaklarında,

Bursa Yeşil ve Edirne Muradiye camilerinin çini panolarında; İstanbul Amcazade

Hüseyin Paşa Medresesi revaklarında, kemer alınlarında ve avlusundaki şadırvan,

lahid, mezar taşında; İstanbul Piyale Paşa Türbesi mezar taşında; Çelebi Mehmet’in,

Page 65: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

49

Fatih’in, II. Bayezit’in, I. Selim’in ve III. Murat’ın bastırdığı paralarda mühr-i

Süleyman motifi görülmektedir.

Hz. Süleyman’ın bu sembolü, tabiatüstü gücü ve hükmetme gücünü temsil ettiği ve bu

gücü Kur’ân’dan aldığı için kolayca benimsenerek kabul edilmiştir. Yapıların

kemerlerinde, kemerlerin çökmemesi için; mezarlarda cesedin çürümemesi ve

hayvanlardan, böceklerden korunması için; tanrının gazabından yine tanrıya sığınmak

için, evlerde nazarlık ve saadet için, kötü ruhlardan korunmak için Mühr-ü Süleyman

kullanılmıştır (Bayram, 1993: 66).

Diğer Müslüman Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlılar da peygamberlere

yaptıkları şeyler vahiy yoluyla emredildiği için, onların hayat hikâyeleri ile

ilgilenmişler, hareketlerini kendilerine rehber edinmişlerdir. Özellikle Süleyman

Peygamber tarihi ve dinî içerikli metinlerde efsanevi ve dinî kimliği ile rol almıştır.

Hz. Süleyman her zaman idealize edilmiş bir devlet ve onun adil yöneticisi

kavramıyla özdeşleştirilmiştir. Bu gibi tarihî kişilikler ortak bir geçmiş üzerinde

gelişmiş pek çok kültürde, belirli kavram ve değerlerle özdeşleşerek toplumsal

hafızada yer almışlardır (Bağcı, 2002: 53). Hz. Süleyman gibi bilge, adil ve güçlü

karakterlerin, kimi zaman Müslüman yöneticiler tarafından kedileri ile

özdeşleştirildikleri görülmektedir. Fatih’in kendisini İskender-i zaman (zamanın

İskenderi) olarak gördüğünü ve bu imgeyi bilinçle benimsediğini gösteren yazılı

metinler hem Osmanlı hem de yabancı yazarların elinden çıkmıştır. Kanuni Sultan

Süleyman’ın da kendisini Peygamber Süleyman’la özdeşleştirmek isteği ve

“Süleyman-ı zaman” ya da “Süleyman-ı devran” lakabını benimsediği bilinmektedir

(Bağcı, 2002: 58). Zamanla halk arasında da bu iki tarihî kişiliğin, Hz. Süleyman ile

Kanuni Sultan Süleyman’ın birleştiği de görülmektedir (Kuşoğlu, 1990: 33). Bununla

beraber revaklarında mühr-i Süleyman bulunan Süleymaniye külliyesinin

vakfiyesinde, “varis-i taht-i Süleyman” nisbesini taşıması bu özdeşleştirmeyle

bağlantılı olarak görülmektedir (Bağcı, 2002: 58).

Kur’ân’ın çeşitli surelerinde Hz. Süleyman’a Allah tarafından birçok nitelikler

verildiği geçmektedir. Bunlardan bazılarına göre; Hz. Süleyman kuşların dilini bilir,

yüzlerce kanatlı atı vardır, rüzgârlar ve cinlerin bir bölüğü onun buyruğuna

verilmiştir. Şeytan ve zincire vurulmuş esirler ona yapı ustalığı ve dalgıçlık gibi işler

yapmaktadırlar. Söylencelere göre dalgıçlar ona denizin dibinden inciler, değerli

taşlar, süs maddeleri çıkarırlardı. Taberî, Hz. Süleyman’la ilgili olarak, her sefere

Page 66: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

50

çıkışında tahtadan bir döşeme yapıldığını ve tahtının, askerlerinin, hayvanlarının ve

savaş araçlarının buna yüklendiğini, Hz. Süleyman’ın rüzgâra buyurması ile bir ayda

gidilecek yolun sabahtan öğleye kadar alındığını yazmaktadır (And, 1998: 164).

Türk-İslam sanatında erken dönemlerden itibaren görülen; mühr-i Süleyman hem

doğaya hükmetme gücü gibi sihirsel özellikleri hem de Süleyman Peygamber’e özgü

kişilik özelliklerini sembolize ettiği görülmektedir. Sancaklar üzerinde Zülfikarla

birlikte yer alması bu motifin tılsım ve ilahi himayeyi sağlaması için kullanıldığı

düşündürmektedir (Çam, 1993: 21).

Hristiyan ve Yahudiler arasında ise beş kollu yıldız Mühr-i Süleyman; altı kollu

yıldız ise “Davut yıldızı” olarak bilinmektedir. Yahudi geleneğinde, altı köşeli yıldız

motifi M.Ö. 6. yüzyıldan kalma bir mühürde ve Kafernaum’da yer alan bir sinagogun

(M.S. 4. yüzyıl) duvar süslemesinde görülür ancak bu erken kullanımların özel bir

mana taşımadığı ve dekoratif amacın ötesine geçmediği kabul edilmektedir. 17. ve

18. yüzyıllarda bazı Yahudi ailelerinin arması olarak gözükmeye başlamış olmakla

birlikte 19. yüzyıldan itibaren Yahudi mistik geleneğinin, bazı Yahudi cemaatlerinin

ve sinagogların dar alanından çıkıp Yahudi toplumunun tamamına mal edilmiştir

(Çam, 1993: 219), (Pala, 2006: 525).

3.4.5. Pençe-i Âl-i Abâ

Kuvvet ve faydayı ifade eden el sembolü önceleri büyüsel bir motif olarak, İslam

kültüründe ise tarikat sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır (Aldoğan, 1988: 83).

Prehistorik çağlardan itibaren görülen ve ilkel insan tarafından, belki de sihirsel

amaçlarla kullanılan ilk işaret olduğu düşünülmektedir. Yakın Doğu, Avrupa ve

Kuzey Afrika’daki üst paleolitik döneme ait mağaralarda bu işarete rastlanmaktadır.

Neolitik çağa ait el negatifleri Mellaart’ın yaptığı kazılarda Çatal Höyük’te oda veya

tapınakların duvar resimlerinde el işaretleri görülmektedir. Tarih öncesi çağlarda

insanoğlunun elini boyaya batırıp duvara basmasıyla ya da elinin ayasını duvara

dayayıp etrafını boyayarak oluşturduğu el işareti; kuvvet, kötülüklerden arınma,

sahip olma, elde etme isteklerini ifade etmektedir (Aldoğan, 1988: 83). Bu tür el

baskıları (ve ayak baskıları) Asya’nın birçok bölümünde, Tibet’te ve Afganistan’da

bulunmaktadır. El işareti Babil ve Antik Mısır’da koruyucu ya da yıkıcı amaçlarla

kullanılmıştır. Roma’nın “signa militaria” denilen askerî amblemlerinin tepesinde

Page 67: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

51

çoğu zaman el işareti görülmektedir [Resim 44]. Asya’da el sembolünün formu

değişerek orijinal biçimini kaybetmeye başlamıştır (Zygulski, 1992: 51).

El şeklindeki Pençe-i Âl-i Abâ, Hz. Peygamber, kızı Fatîma, damadı Hz. Ali ve

torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den meydana gelen beş kişiyi içine alan, bir

tabirdir. İslam inancına göre, Hz. Muhammed bir gün kızını ziyarete gittiğinde, kızı

Fatma ile damadı Ali ve torunları Hasan ve Hüseyin’i mutlu bir şekilde bulmuş ve

sevinerek sırtındaki abâ yani hırkayı çıkartıp hepsini birden sarmıştır. Böylece aynı

hırka altında beş kişi toplanmıştır. Tasavvufta buna, Âl-i Abâ’ya, aba altına giren beş

kişi anlamını veren “Pençe Ten-i Âl-i Abâ” veya “Pençe-i Âl-i Abâ” da denmektedir.

“Beş”, “Beşli” anlamını veren “pençe” aynı zamanda el ve avuç anlamına da

geldiğinden, bileğe kadar parmaklar açık ve avuç görünmek üzere yapılan el resmi

de, Hz. Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’den oluşan beş ismi hatırlattığı

gibi, parmaklara bu beş adın baş parmak “Hz. Muhammed”, şahadet parmağı “Ali”,

ortanca parmak “Fatma”, diğer iki parmak ise Hasan ve Hüseyin, avuca da “Allah”

adının yazıldığı da görülmektedir. Bu nedenle beş sayısı İslamiyet’te kutsal olarak

kabul edilmiştir. Öyle ki İslam hekimleri önemli eserlerini bu nedenle beş cilt veya

hamse şeklinde yazmışlar, asırlarca İslam dünyasında ilaç tabletlerinin veya kursların

üzerine ayetler, hadisler ve Pençe-i Âl-i Abâ basılmıştır (Aldoğan, 1988: 84). Avuç

ayası ile birlikte beş parmağın insanı kötü nazardan koruduğuna inanılmaktadır

(Berk, 2003: 22), [Resim 45 ve Resim 46]. Aynı zamanda Müslüman kadınların en

kutsalı kabul edilen Hz. Fatma’nın elini sembolize ettiği düşünülmüş, “Fadime Ana

Eli” (Cruciferae familyasından Anastadica) adı verilen bitki zor doğumlar sırasında

kullanılmıştır (Aldoğan, 1988: 84).

El şekli, cami, türbe ve tekke gibi yapıların ve sancakların alemlerinde kullanılmıştır.

İstanbul Şezadebaşı’ndaki Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’nde el şeklinde

sancak alemleri bulunmaktadır. Yeniçerilerin orta ve bölük nişanlarında da el işareti

yer almaktadır; 24. cemaat çadırlarında orta nişanı olarak, kırmızı renkli pençe, 76.

cemaat çadırlarında orta nişanı olarak siyah renkli pençe, 34. bölük işaret olarak

kırmızı el içinde yine kırmızı renkli servi motifi kullanılmıştır. Bununla beraber

Karacaahmet Mezarlığı’nda üzerinde el motifi bulunan 1767 ve 1793 tarihli iki

yeniçeri mezarında el motifi tespit edilmiştir (Aldoğan, 1988: 86).

El motifi daha çok bir muska olarak kabul edilerek, insanları her türlü kötülüğe karşı

koruyacağına inanılmıştır (Cimilli, 2004: 231). Peygamber ailesinin önemli üyelerini

Page 68: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

52

temsil ettiği düşünülen bu motif, Osmanlı sancaklarında az çok gerçekçi bir şekilde

gözükmekle beraber biçimsel olarak palmet motifine dönüşmüştür (Zygulski, 1992:

51), [Resim 47].

3.4.6. Tuğra

Oğuz Han’ın yazılarındaki işaretinin tuğra olduğu ve bu tabirin “tuğrı” isimli

efsanevi bir kuştan geldiği rivayet edilmektedir. Padişahın ismini barındıran Tuğra

Büyük Selçuklularda, Anadolu Selçuklularında, Anadolu Beyliklerinde,

Memlûklerde ve Osmanlılarda görülmektedir (Uzunçarşılı, 1941: 101). Tuğra

zamanla Osmanlı hanedanının arması haline gelerek yalnız emir ve fermanlarda değil

sikkeler, senetler, sancaklar, resmî binalar, savaş gemileri daha geç dönemlerde

nüfus cüzdanları, pasaportlar, posta pulları, damgalı resmî evrak ve kontrol damgası

olarak altın ile gümüş eserler üzerinde yer almıştır (Deny, 1988: 5).

Sultanların, yabancı devlet başkanlarına gönderdikleri “Name-i hümayun”larda

sanatsal bir şekilde yapılmış tuğralar kullanılmıştır. Bununla birlikte sultanlar, bu tür

belgeleri, tahta çıkan her padişah için biri zümrütten üçü altından olmak üzere en az

dört adet kazdırılan, mühr-ü hümayunları ile mühürlemişlerdir. Bu ikili işlem

tuğraların, devleti temsil eden bir arma olduğunu göstermektedir (Özdemir, 1997:

64). Osmanlı belgelerinde kullanılan bir başka işaret ise “pençe” denilen ve devletin

üst kademelerindeki memurlara verilen tuğraya benzer imzalardır. Tuğra-pençe

benzerliğinin sebebi, devlet armasının bir benzerinin yazışmalara konulmasının

amaçlanmış olmasıdır (Özdemir, 1997: 64).

Divanü-lûgat-it-Türk’de Tuğranın aslının Oğuzca “tuğrağ” olduğu ve bunun

hükümdarın basılmış nişanı olduğu belirtilmektedir. Anadolu lehçesinde tuğrağ

kelimesinin sonundaki “ğ” okunamadığından tuğra şeklini almıştır. Tuğralarda

hükümdarın ve babasının ismi bulunmaktadır. Hükümdarın ismi en altta yer alır.

Tuğraların biçimi 16. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayarak 18. yüzyıl başlarında

olgunlaşmaya başlamıştır. Büyüklükleri ferman ve beratların kâğıtlarına uygun

olarak yapılmıştır. Tuğraların sağ taraflarına bayrak veya çiçek gibi bir işaret

konulması 17. yüzyıl sonlarından itibaren görülmektedir. Tuğranın sağ tarafına çiçek

yerine padişahın mahlasının yazıldığı da görülür. Bu ilk olarak II. Mahmut’un

hükümdarlığında başlamış daha sonra II. Abdülhamit ve V. Reşat da tuğralarının

yanında unvanlarını kullanmışlardır. II. Mahmut “Adli”; II. Abdülhamit “Gazi”; V.

Page 69: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

53

Mehmet ise “Reşad” mahlasını kullanmıştır. Sultan Bayezit döneminde başlayarak

tuğraya han, muzaffer, muzaffer daima, el muzaffer gibi unvanlar girmeye

başlamıştır (Özdemir, 1997: 53).

Osmanlılarda tuğrayı, nişancı veya tevkiî denilen ve ilk devirlerde Divan-ı hümayun

dairesinin şefi olan ve 18. yüzyıldan sonra “tevkiî” adını alan “tuğrâî” çekmekteydi.

Tuğra batıdaki hükümdarların yazışmalarında olduğu gibi altta değil yazışmaların en

üstünde yer almış, sultanların imzası, Osmanlı hanedanının sembolü ve devletin

arması olarak üçlü bir işlevi yerine getirmiştir (Özdemir, 1997: 43). Daha önce

Selçuklularda, Anadolu Selçuklularında, Anadolu Beyliklerinde ve Memlüklerde

tuğra kullanılmışsa da Osmanlı tuğraları bu devletlerin kullandığı tuğralardan şekil

itibarı ile farklılıklar göstermektedir (Özdemir, 1997: 44). İlk tuğranın devletin

kurucusu Osman Gazi’ye ait olduğu kabul edilmektedir. En eski tuğralı Osmanlı

belgeleri Orhan Gazi’nin Mekece Vakfiyesi ve 1348 tarihli Pambucak Deresi

Mülknamesi’dir. Her iki belge üzerindeki tuğraların farklılık göstermesi, tuğra

şeklinin gelişim halinde olduğuna işaret etmektedir.

Biçimsel olarak Osmanlı tuğraları dört bölüme ayrılır ve bu bölümler tuğ, sancak,

taht ve kılıcı sembolize ederler. Birinci bölüm padişahın ve babasının isimlerinin

yazıldığı, “sere” ya da “kürsü” denilen bölümdür ve tahtı sembol etmektedir. İkinci

bölüm “bin” ve “han” kelimelerinin “nun” (ن) harflerinin kıvrılması ile oluşmuş

“beyze” denilen kısımdır ve sancağı sembolize etmektedir. Üçüncü bölüm tuğranın

“elif” (ا) harflerinin olduğu bölümdür ve tuğu sembolize eder. Dördüncü bölüm ise

el-muzaffer kelimesinin üzerinden geçerek tuğranın sağına uzayan kol veya hançer

adı verilen bölümdür ve kılıcı sembolize etmektedir (Özdemir, 1997: 48), [Resim

48].

Osmanlı tuğrası, tuğ, sancak, taht ve kılıç yazı-resimlerinden oluşan bir arma haline

gelerek Osmanlı Devleti’ni temsil etmiştir. II. Mahmut döneminde tuğranın, sancağı

sembolize eden bölümü küçülmüş, kılıcı sembolize eden bölümü ise eğilerek üzerine

“Adli” padişahın mahlası konulmuştur. II. Mahmut zamanında gerçekleşen bu

müdahale ile tuğra arma işlevini kaybederek sultanın imzası haline dönüşmüştür. Bu

dönemde tuğranın bir arma olduğu gözden çıkarılarak arma için yeni arayışlara

gidilmiştir (Özdemir, 1997: 64).

Page 70: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

54

3.5. Osmanlı Sancaklarındaki Dinî İbareler

Savaşlar sırasında kullanılan sancaklar, askerî birliklerin işareti olmakla beraber

askerler üzerinde psikolojik etki de yaratmaktaydılar. Savaşanlarda manevi güç,

kendine güven ve moral; karşı tarafta ise baskı oluşturmaktaydılar. Aynı durum

kullanılan silahlar için de söz konusudur (Çoruhlu, 2004: 237).

Sancaklar üzerinde görülen süsleme unsurlarından biri dekoratif özelliklerinin yanı

sıra sancağın fonksiyonu ile uyumlu bir anlamı olan dinî ibarelerdir. Bunlar çoğu

zaman yuvarlak madalyonlar, dikdörtgen kartuşlar, bordürler ya da Zülfikarın

içerisinde bulunmaktadırlar. Dinî anlam içeren yazılar, silahlarda olduğu gibi

sancakların belirgin ve en iyi görülen kısımlarında yer almışlardır. Sancakların

dışında Kur’ân’daki dize ve duaları içeren dinî yazılı ipek dokumaların uzun bir

geleneği vardır. Askerî sancaklar üzerine işlenmiş dinî yazılar askerleri zafer için ya

da cennet vadiyle, din için savaşmaya teşvik etmiştir (Blair ve Bloom, 1991: 39).

Sancaklar üzerinde görülen Kur’ân-ı Kerim’den alınan ayetler;

1-Fetih suresinin 1.-3. ayetleri.

2-Saff suresinin 13. ayeti.

3-Âl-i İmrân suresinin 126. ve 181. ayetleri.

4-Nisa suresinin 77., 94-95. ayetleri.

5-Maide suresinin 27. ayeti.

6-Bakara suresinin 246. ayeti.

7-Muhammed suresinin 7. ayeti.

8-Hud suresi 88. ayeti.

9-İhlas suresi.

İstanbul Deniz Müzesi’deki Osmanlı sancakları içerisinde son iki ayeti bulunduran

bir örnek mevcut değilse de farklı müze ve koleksiyonlarda bulunan sancaklarda bu

surelere rastlamak mümkündür [Resim 49 ve Resim 50]. Sancakların üzerine

yazılmak için seçilmiş surelerin ayetleri genellikle fetih, zafer, gaza, Allah’ın yardımı

gibi konularla ilgilidir. Bu ayetler sadece sancaklarda değil savaş meydanında

kullanılan silahlarda ve otağ-ı hümayun çadırlarında da görülmektedir [Resim 51].

Sancaklarda, Kur’ân-ı Kerim’den alınmış surelerin ayetlerinin yanı sıra Besmele,

Kelime-i Tevhid, Maşaallah ve dört halifenin isimleri gibi bazı ibare, isim ve iyi

temennilere rastlamak mümkündür.

Page 71: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

55

3.6. Osmanlı Minyatürlerinde Bahriye Sancakları

Minyatürlerin her birinin estetik kıymetinin yanında tarihî belge özelliklerine sahip

oldukları bilinmektedir (Ertuğ, 1999: 180). Form dili çözüldüğünde yazılı

kaynaklardan elde edilemeyecek birçok bilgi Türk minyatürlerinden elde

edilebilmektedir. Gerçek olayları anlatan tarihî konulu Türk minyatürlerinde karada

kazanılan başarıları canlandıran eserlerin yanında, Türk denizcilerini ve donanmasını

yaşatanlar da bulunmaktadır. (Atasoy, 1975: 2).

Tarihî konulu minyatürlü yazmalar 16. yüzyılın ilk yarısında Kanuni devrinde ortaya

çıkmıştır (Akalay, 1968: 102). Minyatürlü eserlerin içinde tarih konulu olanlar

zafernâme, gazavatnâme ve şehnâmeler doğrudan padişahın zaferlerini anlatan

eserlerdir (Ertuğ, 1999: 180). Şehnâmeler, 16. yüzyıldan 17. yüzyıl başlarına kadar

resmî tarihçilikte belli bir boşluğu doldurmuşlardır (Ertuğ, 1997: 31). Hazırlandıkları

dönemin önemli olaylarını belgelemeleri ve resim üslubunu belirleyen minyatürler

içermeleri bakımından Osmanlı yazmalarının en önemli türünü oluşturmaktadırlar

(Mahir, 2005: 91). Gazavatnâmeler ise savaşları konu alırlar ve belirli bir savaş veya

seferi ayrıntılarıyla anlatmaları bakımından önem taşırlar (Mahir, 2005: 95).

İçerisinde Osmanlı gemi tasvirlerinin yer aldığı gazavatnâme türündeki eserler;

Süleymannâme ya da Tarih-i Feth-i Şikloş ve Estergon ve Estonibelgrad (TSMK,

H.1608), Tarih-i Sultan Beyazid (TSMK, R. 1272), Nusretname (LBM, Add.22011;

TSMK, H. 1365), Şecaatname (İÜK, T. 6043), Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK, T. 6045),

Vekayi’i Ali Paşa (Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi no.612) ve Paşaname’dir

(LBM, Sloane, 3584).

Şehnâme türündeki eserler ise Şehnâme-i Selim Han (TSMK, A. 3595), Tarih-i

Sultan Süleyman (DCBL, T. 413), Şehnâme-i Sultan Murad III (I. cilt İÜK, F. 1404;

II. cilt TSMK, B.200), Şehnâme-i Nadirî’dir (TSMK, H. 1124). Süleymannâme ya da

Tarih-i Feth-i Şikloş ve Estergon ve Estonibelgrad (TSMK, H.1608) Kanuni Sultan

Süleyman’ın 1543 yılındaki Macaristan Seferi ile Barbaros Hayrettin Paşa’nın aynı

yıl Fransa kıyılarına yaptığı seferleri konu almaktadır. Her iki sefere ait minyatürler

aynı yazma içinde toplanmıştır, deniz seferi ile ilgili olaylar vr. 36b’de bittikten

sonra vr. 37a’da Macaristan Seferi ile ilgili olaylar anlatılmaya başlamaktadır

(Akalay, 1968: 103). Eser, Matrakçı Nasuh tarafından yazılmış ve resimlendirilmiştir

(Mahir, 2005: 96). İlk kısımdaki minyatürlerde sadece limanlar gösterilmiş olup,

kompozisyonda ilk planda donanmaya ait gemiler göze çarpmaktadır (Akalay, 1968:

Page 72: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

56

105). Osmanlı donanması, Stromboli (vr. 21b), İntibe (Antibes) (vr. 22a), Tulon (vr.

22b-23a), Marsilya (vr. 24b-25a), Nis (vr. 27b-28a) ve Cenova (32b-33a) gibi

Akdeniz’in bazı limanları önünde gösterilmiştir (Atasoy, 1975: 3). Tulon Limanı

önündeki Osmanlı donanmasının, kadırgalarının köşkü önündeki direklere sancak

çekilmiştir. Buradaki yirmi yedi kadırganın iki tanesi koyu yeşil, on yedi tanesi sarı,

sekiz tanesi ise kırmızı renkte sancağa sahiptir. Sancaklar düz renktedir ve uç kısma

doğru daralmaktadır. Gemilerin grandi direklerindeki sancaklar ise üçgen şeklinde ve

düz kırmızıdır [Resim 52]. Marsilya Limanı’ndaki Osmanlı kadırgalarının sancakları

krem ve kırmızı renk üzerine sarı desenlidir. Bazılarının kenarlarında sarı bir şerit

vardır [Resim 53]. İntibe (Antibes) Kalesi ve Cenova Limanı önündeki kadırgalarda

kırmızı ve krem renkli sancakların kullanıldığı görülmektedir [Resim 54 ve Resim

55]. Nis şehri önündeki Osmanlı kadırgalarının köşkü önündeki sancaklar sarı,

beyaz, kırmızı ve mavi renklerdedir [Resim 56].

II. Beyazıt dönemi olaylarını Türkçe düzyazı olarak anlatan ve 1540-45 yılları

arasında hazırlandığı sanılan Tarih-i Sultan Bayezid (TSMK, R. 1272) Matrakçı

Nasuh tarafından resimlendirilmiştir. İçindeki 10 minyatür Beyazıt devrinde

fethedilen Gülek, İnebahtı, Mudon gibi kaleleri göstermektedir (Akalay, 1968: 106).

Kaleler ve gemi resimleri ustalıkla çizilmiştir. Süleymannâme’nin ilk bölümünde

görülen minyatürlerle yakın benzerlik göstermektedir (Akalay, 1968: 109). İnebahtı

(vr. 21b-22a), Mudon (vr. 24b-25a) ve Kuron (vr. 26a) betimlemelerinde Osmanlı

donanması tasvir edilmiştir. İnebahtı Limanı’nda bulunan kadırganın grandi

direğinde üçgen ve düz kırmızı, kıç gönderinde dikdörtgen şeklinde ve yine düz

kırmızı bir sancak bulunmaktadır [Resim 57]. Mudon Kalesi ve Limanı önündeki

donanma gemilerinde sancak yoktur. Aynı eserde Barak Reis’in gökesinin

Venedikliler ile Bradona Adası açıklarındaki savaşını tasvir eden minyatürde pruva,

grandi ve kıç gönderinde bulunan sancakların kırmızı düz renkte oldukları

görülmektedir [Resim 58].

Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk yıllarında Şükri Bitlisî tarafından Türkçe

mesnevi tarzında yazılmış Selimname (TSMK, H. 1597-98), Yavuz Sultan Selim’in

saltanatı sırasındaki önemli olayları anlatmaktadır. Yirmi dört minyatürden oluşan

eserde Mısır’ın fethi dolayısıyla İskenderiye Limanı gösterilmiştir ve sayfanın üst

kısmında surlarla çevrili şehir, alt kısmında ise denizde Osmanlı donanması yer

almaktadır (vr. 254a) (Atasoy, 1975: 4).

Page 73: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

57

Sultan II. Selim’in cülusundan ölümüne kadar geçen olayların konu alındığı

(hd.1566-1574) Şehnâme-i Selim Han (TSMK. A.3595) kırk üç minyatürden

oluşmaktadır (Çağman, 1973: 411), (Atasoy, 1975: 4). Bunlardan Kıbrıs’ta Limasol

koyuna demirlemiş olan gemi (vr.102b) Osmanlı donanmasını temsil etmektedir

(Atasoy, 1975: 4), [Resim 59]. Minyatürün sol tarafında, yük taşımak için gemiden

karaya çıkarılmakta olan bir at ve biraz üstte gemiye ait olması gereken, kırmızı

üzerine sarı hilal ve yıldızlı bir sancak görülmektedir. II. Selim ve III. Murat

devirlerinin şehnâmecisi Lokman b. Seyyid Hüseyin el-Urmevi tarafından yazılarak

1581 yılında tamamlanmıştır. Magosa Kalesi’nin fethinin betimlendiği sayfada (vr.

119a) sağda altta büyük bir gemi tasviri yer almaktadır (Atasoy, 1975: 5). Navarin

Savaşı’nı tasvir eden (vr. 128b-129a) minyatürdeki kadırgada büyük boyutlu, gidon

şeklinde kırmızı bir sancak ile köşk önündeki direkte yine kırmızı renkli bir sancak

görülmektedir [Resim 60]. Tunus’ta Halk-al-vaad (Küçük Bastion) Kalesi’nin ele

geçirilmesini tasvir eden sahnenin alt kısmında yer alan Osmanlı donanmasında

(vr.147b-148a) kırmızı, yeşil ve pembe renkli, gidon şeklinde sancaklar

görülmektedir [Resim 61].

Seyyid Lokman’ın 1579’da tamamladığı Tarih-i Sultan Süleyman (DCBL, T. 413),

Kanuni Sultan Süleyman devrinin 1559-1566 yıllarındaki önemli olaylarını ele

almaktadır. Malta’da St. Elmo Kalesi’nin fethi (vr. 28a), Sakız Adası valisinin

hapsedilişi (vr. 33b), şarap içenlerin çengelle idamı ve şarap yüklü gemilerin yakılışı

(vr. 10a) sahnelerinde denizde Türk donanmasına ait gemiler bulunmaktadır (Atasoy,

1975: 5). Şarap yüklü gemilerde sancak görülmemektedir.

III. Murat’ın saltanatının 1574 -88 yılları arasındaki olaylarını konu alan Şehnâme-i

Sultan Murad III Seyyid Lokman’ın eseridir ve iki cilttir, birinci cildi İstanbul

Üniversitesi Kütüphanesi’nde (F. 1404) ve ikinci cildi ise Topkapı Sarayı Müzesi

Kütüphanesi’nde (TSMK, B. 200) bulunmaktadır. 58 minyatüre sahip birinci ciltte

padişahın Manisa’dan Mudanya’ya gelip İstanbul’a gitmek üzere gemiye binişi

sahnesinde Osmanlı donanması tasvir edilmiştir (vr. 7a) (Atasoy, 1975: 5). III. Murat

için hazırlanıp 1592’de bitirilen ancak 1597’de III. Mehmet’e takdim edilen ikinci

cilt, Şehinşehnâme’de Kaptan Paşa’nın Karadeniz’de Faş Kalesi’ni fethi ve tamiri

tasvir edilmiştir (vr. 89a) (Atasoy, 1975: 5), [Resim 62]. Minyatürde üst kısımda Faş

Kalesi, alt kısımda Kılıç Ali Paşa’nın bindiği baştarda yer almaktadır. Baştardanın

pruva ve grandi direklerinde üçgen şeklinde ve düz kırmızı sancaklar görülmektedir.

Page 74: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

58

Grandi direğinin serenine ise açık pembe ve ucu çatal şeklinde biten bir gidon sancak

çekilmiştir. Köşkün önünde bulunan direkte, ortada kırmızı iki yanda yeşil olmak

üzere üç sancak bulunmaktadır. Sancakların uç kısma doğru sivrildiği görülmektedir

ve uçkurluğa yakın kısımda sarı renkli çizgili bir bordür vardır. Sancak alemlerinin

altın renkli ve yuvarlak olduğu görülmektedir.

Gazavatnâme türündeki minyatürlü yazma hazırlama faaliyeti, özellikle 16. yüzyılın

son çeyreğinde hız kazanmıştır. Bu dönemde hazırlanan ilk gazavatnâme, tarihçi

Mustafa Ali tarafından yazılan Nusretname’dir. Eserin resimli nüshalarında (LBM,

Add. 22011; TSMK, H.1365) Gürcistan’ın fethi için serdar olarak görevlendirilen

Lala Mustafa Paşa’nın yaptığı sefer anlatılmaktadır (Mahir, 2005: 96). 1584’te

yazılan eserde Serdar’ın padişahın elini öpüp Üsküdar’a geçmek üzere gemiye binişi

sahnesi (vr. 32a-33b) yer almaktadır (Atasoy, 1975: 5).

1578-86 yıllarında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın doğu’ya yaptığı seferi konu alan

Şecaatname (İÜK, T. 6043) Asafi Paşa tarafından Türkçe manzum yazılmış ve

1586’da tamamlanmıştır. İçerisinde 77 minyatür bulunmaktadır (Atasoy, 1975: 6).

Bunlardan birinde 1584’te İslam Giray’ı Kırım hanlığına oturttuktan sonra İstanbul’a

dönmek üzere olan Şark Serdarı Özdemiroğlu Osman ile Kaptanıderya Kılıç Ali

Paşa’yı bekleyen kadırga görülmektedir (vr. 216b). Kadırganın pruva direğinde çatal

uçlu kırmızı ve sarı renkli gidon şeklinde bir sancak bulunmaktadır. Grandi direğinde

ise yine çatal uçlu kırmızı ve açık pembe renkli bir sancak bulunmaktadır. Grandi

direği serenine çatal uçlu ve yine sarı-kırmızılı bir sancak çekilmiştir. Kaptan

köşkündeki sancak üçgen formlu ve tümüyle altın yaldızlıdır. Kıç gönderinde

nispeten küçük yarısı sarı, yarısı kırmızı ve flama şeklinde bir sancak görülmektedir

[Resim 63].

Osmanlı donamasını tasvir eden minyatürler bakımından hayli zengin bir eser olan

Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK. T. 6045), Sinan Paşa’nın 1570-74 yıllarında Yemen

(1570) ve Tunus (1574) fetihlerini anlatmaktadır. Mustafa Rumuzî tarafından

yazılarak 1594’te tamamlanmış ve III. Mehmet’e takdim edilmiştir. İçerisinde 104

minyatür bulunmaktadır (Atasoy, 1975: 6). Bunlardan Sinan Paşa’nın Tunus Seferi

sırasında buğday yüklü bir düşman barçasını ele geçirmesini tasvir eden (vr. 594)

minyatürde, iki Osmanlı kadırgasının pruva ve grandi direklerine beyaz üzerine

kırmızı çizgili sancaklar çekilmiştir. Grandi direğindeki sancaklar gidon şeklindedir.

Grandi direği serenlerinde yine gidon şeklinde, düz kırmızı renkli sancaklar yer

almaktadır. İki kadırgada da düz kırmızı renkli sancaklar görülür. Üst kısımdaki

Page 75: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

59

kadırganın köşkü önünde bulunan üç sancaktan ortadaki, iki yanındaki kırmızı renkli

sancaklara göre daha büyük ve yeşil renktedir. Sancakların alemleri altın yaldızlıdır,

kırmızı renkli sancakların alemleri top şeklindedir [Resim 64].

Aynı eserde Hızır Bey’in Aden üzerine giden Portekiz donanmasını kadırgalarla

uzaklaştırmasını (vr. 87a) tasvir eden minyatürde alt kısımda iki Osmanlı kadırgası

görülmektedir. Önde bulunan kadırganın pruva ve grandi direklerinde açık pembe

renkli ve üçgen şeklinde, köşkü önünde ise turuncu ve kırmızı renkli sancaklar

görülmektedir. Arka kısımdaki kadırganın pruva ve grandi direklerinde kırmızı,

köşkü önünde ise kırmızı ve yeşil renkli sancaklar vardır [Resim 65].

Yemen Serdarı Sinan Paşa’nın Muha’dan kadırga ile Cidde’ye gelişini gösteren

minyatürde (vr. 558b) kadırganın pruva ve grandi direklerinde üçgen şeklinde ve düz

kırmızı sancaklar bulunmaktadır. İki direğin serenlerine ise turuncu renkli gidon

şeklinde birer sancak çekilmiştir. Köşkün önünde ortada, muhtemelen zamanla rengi

maviye dönüşmüş, yeşil renkli ve bunun iki yanında düz kırmızı üç sancak

bulunmaktadır [Resim 66]. Sinan Paşa’yı bekleyen bir kadırganın yer aldığı başka bir

minyatürde (vr. 585b) kadırganın grandi direğinin serenine oldukça büyük, gidon

şeklinde ve açık pembe renkli bir sancak çekildiği görülmektedir. Köşkün önünde ise

ortada yeşil, iki yanda düz kırmızı üç sancak bulunmaktadır. Bunların alemleri altın

yaldızlıdır ve ortadaki yeşil sancağın alemi daha büyüktür. Grandi direğinin üst

kısmında, belki de kıyıdaki seyirci kitlesini göstermek için, sancak yer almamaktadır

[Resim 67].

Tarih-i Feth-i Yemen’in Sinan Paşa’nın Yemen’de Cazan Bendesini alması (14b),

Halkulvad Seferi’ne serdar olan Vezir Sinan Paşa’nın Yedikule’den uğurlanışı

(591b-592a), Sinan Paşa’nın Navarin Limanı’nda karaya çıkıp serdarlık beratını

okuması (597b-598a) ve serdarın donanmasıyla Halkulvad’a gidişi (600b)

sahnelerinde Türk donanması bulunmaktadır (Atasoy, 1975: 6).

Minyatürlü gazavatnâmelerin 17. yüzyılda yapılmış iki örneği Vekâyi’i Ali Paşa

(Süleymaniye Kütüphanesi- Halet Efendi, no. 612) ve Paşaname’dir (LBM, Sloane

3584). Bunlardan birincisi Malkoç Ali Paşa’nın 1601’de Mısır valiliğine tayinini ve

oradaki olayları anlatmaktadır. 1630 tarihli ve Kalkandelenli Tuluî İbrahim

Efendi’nin eseri olan Paşaname ise Kenan Paşa’nın Rumeli eyaletlerindeki isyanları

bastırmasını ve Kırım kazaklarıyla Karadeniz’de yaptığı savaşı konu almaktadır

(Mahir, 2005: 97). Vekâyi’i Ali Paşa’da Mısır Valisi Ali Paşa’nın bindiği kadırga

Page 76: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

60

tasvir edilmiştir (vr. 24b). Kadırganın grandi direğinde turuncu renkli ve gidon

şeklinde bir sancak bulunmaktadır. Sancağın uçkurluğuna yakın kısmında sarı renkli

ve içinde muhtemelen bir Kur’ân ayetinin yer alacağı kartuş görülmektedir.

Ortasında yine sarı renkli bir Zülfikar ve çatalın başladığı yerde sarı renkli bir motif

yer almaktadır. Kadırganın kıç tarafında bulunan köşkün dört kenarında sarı, yeşil,

turuncu ve lacivert renkli uç kısma doğru daralan dört adet sancak bulunmaktadır. Bu

sancakların ortalarında bir Zülfikar ve uçkurluk hariç diğer kenarlarında, sarı renkli

ve sarmaşık dallarını andıran bir bordür görülmektedir. Kadırganın grandi direğinin

sereninde yedi adet küçük ve üçgen şeklinde sancaklar bulunmaktadır. Bu

sancaklarda, turuncu zemin üzerine sarı renk ile çintemani motifini andıran bir motif

kullanılmıştır [Resim 68].

Kenan Paşa’nın 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başında Rumeli’deki isyanları

bastırmak için gönderildiği sefer sırasında Kırım Kazaklarıyla Karadeniz’de yaptığı

savaşları anlatan Paşaname’de Kenan Paşa’nın Varna’da Kazaklara karşı dövüşmesi

tasvir edilmiştir (vr. 78a). Minyatürde görülen üç kadırgadan en üsttekinin pruva

direğinde kırmızı ve üçgen şeklinde, sereninde yeşil çizgili sancaklar bulunmaktadır.

Grandi direğinde üçgen şeklinde ve kırmızı- beyaz çizgili, sereninde yine kırmızı-

beyaz çizgili ve gidon şeklinde sancaklar görülmektedir. Kadırganın köşkü önünde

yeşil-beyaz çizgili ve uca doğru daralan bir sancak yer almaktadır. İkinci kadırganın

pruva direğinde üçgen ve beyaz renkli, grandi direğinde kırmızı-beyaz çizgili ve

üçgen şeklinde, sereninde ise turuncu-beyaz çizgili ve gidon şeklinde sancak

görülmektedir. Kadırganın köşkü önünde beyaz renkli ve uca doğru daralan bir

sancak vardır. Üçüncü kadırgada sancaklar beyaz renkli, gidon ve üçgen şeklindedir.

Köşk önündeki sancak ise yeşil renklidir ve uca doğru daralmaktadır [Resim 69].

Sultan Osman’ın (hd.1618-1622) 1621-22 yıllarında Hotin’e yaptığı seferi anlatan

Şehnâme-i Nadirî (Topkapı Sarayı, Hazine 1124) “Nadirî” mahlaslı Mehmed bin

Emirşah tarafından yazılmış ve Ahmed Nakşi’nin de görev aldığı bir ekip tarafından

resimlenmiştir (Mahir, 2005: 95). Eserde Kaptan Ali Paşa’nın 13 kalyon ile düşmanı

yenerek zafer kazanması tasvir edilmiştir. Kürekli ve yelkenli gemilerde bulunan

toplardan çıkan dumanlar savaşın henüz bittiğini göstermektedir (28b-29a) (Atasoy,

1975: 8).

1618’de Güzelce Ali Paşa’nın düşman kalyonlarını ele geçirişini gösteren

minyatürde (vr.28b- 29a) üstte sağ kısımdaki kadırganın pruva ve grandi direklerinde

Page 77: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

61

üçgen şeklinde ve turuncuya yakın kırmızı renkli; kıç gönderinde ise açık pembe

renkli bir sancak bulunmaktadır. İkinci kadırganın pruva direğinde açık-koyu kırmızı

çizgili, üçgen şeklinde; grandi direğinde düz sarı renkli ve yine üçgen şeklinde

sancaklar yer almaktadır. Grandi direğinin sereninde, açık pembe renkli ve ince uzun

fılandıra şeklinde bir sancak görülür. Köşk kısmının önünde düz kırmızı ve beyaz

renkli uca doğru daralan iki sancak vardır. Kadırganın kıç kısmında ise açık-koyu

kırmızı çizgili üçgen şeklinde bir sancak bulunmaktadır. Bu kadırga diğerlerinden

farklı olarak beyaz-mavi yelkenlidir. Kıç tarafında bulunan köşkte üç fenerli lamba

bulunmaktadır. Bu kadırganın altında yer alan kadırganın pruva ve grandi direğinde

ve grandi sereninde üçgen şeklinde, kenarları muhtemelen yeşil, ortası kırmızı renkli

sancaklar bulunmaktadır. Diğer iki kadırgada kullanılan sancaklar ise üçgen şeklinde,

açık pembe ve kırmızı renklerdedir. Konu çift sayfada resmedilmiştir ve diğer

sayfada da bir öncekine benzer şekilde sancaklar görülür [Resim 70].

Kaptan Halil Paşa’nın Polye muharebesi ve Morfedonya Kalesi’nin fethinin

gösterildiği minyatürde (vr. 40b-41a) yer alan baştardanın, pruva direğinde beyaz

üzerine kırmızı çizgili ve üçgen şeklinde, grandi direğinde uca doğru sivrilen

dikdörtgen şeklinde ve sarı renkli sancaklar görülmektedir. Köşk kısmındaki iki

sancak ise düz kırmızı ve beyaz renklerdedir [Resim 71].

Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi el yazmaları bölümünde bulunan, 17. yüzyıla

ait albümde (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]) Osmanlı donanması ve

kadırgalarının tasvirleri yer almaktadır. Bunlardan kaptanpaşanın üç fenerli

kadırgasının yer aldığı minyatürde, geminin mavi, beyaz, açık pembe ve sarı

renklerden oluşan, zikzaklı, gidon şeklindeki sancakları görülmektedir [Resim 72].

Aynı eserde bir Türk kadırgasının betimlendiği minyatürde, gemide mavi, sarı ve

turuncu renkli, üçgen şeklinde sancaklar ile kadırganın köşkünde, zeytini yeşil renkli

zemin üzerinde, iç kısmı kırmızı sarı hilalleri bulunan bir sancak yer almaktadır

[Resim 73]. Tenedo Kalesi’nin Türk donanması tarafından geri alınışının tasvir

edildiği minyatürde, kadırgaların köşklerindeki açık yeşil renkli sancakların üzerinde

sarı renkli tek hilalli sancaklar ile grandi direğinde mavi-beyaz çizgili sancakların yer

aldığı görülmektedir [Resim 74].

Konusu tarih olan gazavatnâme ve şehnâme türündeki eserlerin dışında sünnet

düğünü şenliklerinin anlatıldığı Surnâme türündeki eserlerde de kadırga, kalyon ve

baştarda tasvirlerine rastlanmaktadır. III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnetinin

Page 78: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

62

anlatıldığı Surnâme-i Vehbi (TSMK. III. A. 3593) “Vehbi” mahlaslı bir yazar

tarafından kaleme alınmış ve Levni tarafından resimlendirilmiştir (Mahir, 2005:

100). Sünnet düğünü sırasında Okmeydanı’nda ve deniz üzerinde düzenlenen

şenliklerin tasvirinde gemiler de resmedilmiştir. Aynı eserin Sadrazam Damat

İbrahim Paşa için hazırlandığı sanılan ve Levnî ekolünü devam ettiren İbrahim

tarafından resimlendirilmiş ikinci bir nüshası (TSMK, A. 3594) daha bulunmaktadır

(Mahir, 2005: 100).

III. Ahmet’in Aynalıkavak Sarayı’ndan Delibalta Kalyonu’nun geçişini ve

denizcilerin gösterilerini izlediği, Haliç’teki gösterileri tasvir eden minyatürde

(TSMK, A. 3593, vr. 92b-93a) sağ tarafta görülen kalyonun cıvadrasında koyu

pembe renkli ve üzerinde sarı renkli çarpı işareti bulunan bir sancak yer almaktadır.

Pruva direğinde küçük ve kırmızı renkli dikdörtgen, grandi direğinde yine düz

kırmızı, fakat üçgen şeklinde bir sancak görülmektedir. Mizana direğinde ise

pruvadakinin şeklinde bir sancak bulunmaktadır. Kıç gönderine çekilmiş dikdörtgen

sancağın uç kısmı görülmemektedir. Kırmızı zeminli sancağın üzerinde yaldızlı altı

kollu bir yıldız ve irili ufaklı hilal motifleri görülmektedir. Hilallerin bazıları iç içe

iki hilalden oluşmaktadır. Sadrazam gösteriyi, karşı sayfada sağ üst köşede yer alan

kalyondan izlemektedir (Atıl, 1999: 168). Kalyonun grandi direğinde, ucu sivrilerek

biten kırmızı renkli bir sancak görülmektedir. Üzerine altın yaldızlı Zülfikar ve

hilaller vardır. Mizana direğinde daha küçük boyutlu, üçgen şeklinde ve pembe

renkli bir sancak bulunmaktadır. Kalyonun, sadrazamın gösterileri istediği kıç

bölümünde göndere büyük boyutlu, kırmızı renkli ve kenarları yeşil bordürlü bir

sancak çekilmiştir. Kırmızı zemin üzerinde sarı renkli Zülfikar, hilal ve yıldız

sembolleri görülmektedir. Sarı renkli süslemeler yeşil renkli kenar bordüründe de

vardır. Grandi ve kıç gönderindeki büyük boyutlu sancakların alemleri altın renklidir

[Resim 75]. İkinci nüshada (TSMK, A. 3594) aynı konuyu tasvir eden minyatürde,

sol alt köşede yer alan kalyonda kırmızı ve pembe renkli küçük boyutlu sancaklar ve

fılandıra görülmektedir (vr.142a). Kıç gönderinde ise büyük ölçülerde düz kırmızı bir

sancak vardır. Karşı sayfada yer alan sadrazamın bulunduğu kalyonda, kenarlarında

yeşil üzerine sarı çizgili bordürlü, kırmızı üzerine yine sarı renkli yıldız ve hilal

sembolleri bulunan bir sancak görülmektedir [Resim 76].

Okmeydanı’nda yapılan şenliklerde bir kadırga ile direkler arasında gidip gelen iki

kalyonun gösterildiği minyatürde, kadırganın pruva ve grandi direklerinde ince, uzun

Page 79: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

63

fılandıra şeklinde düz turuncu sancaklar, serenlerinde ise gidon şeklinde, kırmızı

üzerine üçer adet sarı renkli ve muhtemelen hilal motifine sahip sancaklar

görülmektedir. Köşk kısmının önünde ise uç kısma doğru daralan, kırmızı üzerine

sarı işlemeli bir sancak görülmektedir (TSMK, A. 3593, vr.10b) [Resim 77]. Tersane

bölüğünün gösterisinin resimlendiği kısımda tersane neferleri inşa ettikleri kadırgayı

karaya çekmişlerdir. Kadırganın pruva direğinde düz pembe renkli ve üçgen şeklinde

bir sancak, grandi direğinde yine üçgen şeklinde ve düz sarı renk bir sancak

bulunmaktadır. Grandi direği sereni ucunda gidon şeklinde, kırmızı zeminli ve

üzerinde altın yaldızlı hilal, çiçek ve yıldız motifleri bulunan bir sancak

görülmektedir. Motiflerin bazı yerleri siyah renk ile belirginleştirilmiştir. Kadırganın

köşkü önünde iki sancak bulunmaktadır. Bu sancaklardan biri kırmızı diğeri sarı

renklidir ve üzerlerinde Zülfikar, hilal ve çiçek motifleri bulunmaktadır. Motifler sarı

yaldızlı renklerle işlenmiş ve grandi direğindeki sancak gibi bazı yerleri siyah renk

ile belirginleştirilmiştir [Resim 78]. Topçu ve tersane bölüklerinin gösterilerinin yer

aldığı kısımda görülen baştarda-i hümayunun pruva direğinde düz kırmızı ve üçgen

formunda bir sancak bulunmaktadır (vr.98a). Grandi direğinde yine kırmızı ve üçgen

formlu bir sancak vardır ancak bunun üzerinde altın yaldızlı hilal ve dört yapraklı

çiçek motifleri görülmektedir. Grandi direği sereninde gidon şeklinde, kırmızıdan

çok koyu pembe renkli bir sancak vardır. Üzerinde yine altın yaldızlı hilal ve dört

yapraklı çiçek motifleri görülmektedir. Baştardanın köşkü önünde biri koyu pembe

diğeri sarı iki sancak bulunmaktadır. Kırmızı sancağın üzerinde Zülfikar ve hilal

motifleri vardır. Kıç gönderinde ise yeşil-sarı çizgili ve üçgen şeklinde bir sancak

görülmektedir [Resim 79]. Esnaf alayının geçişini tasvir eden minyatürde (vr.129b-

130a) Mısır çarşısı esnafı, baharatlarının denizaşırı topraklardan geldiğini göstermek

için büyük bir kalyon taşımaktadırlar (Atıl, 1999: 270). Kalyonda, kırmızı üzerine

sarı renkli Zülfikar ve hilal motifleri olan sancaklar bulunmaktadır [Resim 80].

Surnâme-i Vehbi’deki iki ambarlı bir kalyon minyatüründe üçgen şeklinde ve pembe

renkli sancakların kullanıldığı görülmektedir (TSMK, A. 3594, vr.16b.). Kıç

gönderine çekilmiş sancak ise uca doğru daralan bir formdadır. İki uzun kenarında

yeşil zemin üzerinde sarı çizgili bir bordür görülmektedir. Sancağın ortasında,

kırmızı zemin üzerinde sarı renkli üç büyük çiçek motifi bulunmaktadır. Bu

motiflerin arasında daha küçük çiçekler vardır [Resim 81]. Surnâme-i Vehbi’de bu

sancağa benzer başka bir sancak, III. Ahmet’in bindiği baştarda-i hümayun

Page 80: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

64

minyatüründe bulunmaktadır (TSMK, A. 3594, vr.76b-77a). Uca doğru daralan

kırmızı zeminli sancak üzerinde sarı renkli, sıralı olarak yıldız ve üç benek motifleri

görülmektedir. Sancağın iki kenarında yeşil üzerine sarı renkli çizgileri olan bir

bordür vardır [Resim 82].

Katib Çelebi’nin Tuhfetü’l-kibar fi Esfar el-Bihâr adlı eserinde (TSMK, R.1192) II.

Bayezit’in (hd.1481-1512) yaptırdığı gökenin minyatürü yer almaktadır (vr.16b).

Dört direkli geminin pruva direğinde, kırmızı üzerine sarı hilalli, uca doğru sivrilen

bir sancak ile sarı-kırmızılı ve gidon şeklinde bir sancak vardır. Grandi direğinde,

kırmızı renkli ve dikdörtgen sancak görülmektedir. Sancağın uçkurluğuna yakın

kısımda üst üste yerleştirilmiş sarı renkli üç hilal vardır. Grandi direğindeki diğer

sancak, mavi renkli ve gidon şeklindedir. Üzerinde yine sarı renkli ve üçgen

oluşturacak şekilde yerleştirilmiş hilaller bulunmaktadır. Geminin mizana direğinde

ince, uzun ve düz kırmızı, dördüncü yani kontra mizana direğinin sereninde yine

mavi zemin üzerine sarı hilalli gidon sancak görülmektedir. Kıç gönderinde büyük ve

kırmızı renkli bir sancak bulunmaktadır [Resim 83].

Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye yazmalarında küçük de olsa haritaya yerleştirilmiş

birçok gemi tasviri yer almaktadır. Bu gemiler büyütülerek incelendiğinde gemi

tiplerinin tespit edilmesine imkân vermekte ve sancak gibi ayrıntıları da göz önüne

sermektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve 17. yüzyıldaki bir

kalyonu gösteren Kitab-ı bahriye’de (TSM, R. 1633) kalyonun pruva direğinin

sereninde açık pembe renkli ve gidon şeklinde bir sancak vardır (vr. 432a). Grandi

direğinde turuncu ve üçgen şeklinde, mizana direğinde ise pembe renkli sancaklar

görülmektedir [Resim 84].

17. yüzyıla ait iki ambarlı bir kalyonun gösterildiği bir başka Kitab-ı Bahriye’de

(DMK, no.989) geminin grandi direğindeki flandranın ve diğer sancakların düz

turuncu renkli olduğu görülmektedir (vr.47a) [Resim 85]. Aynı yazmanın sonunda

görülen bir kadırgada, düz kırmızı renkli dikdörtgen ve gidon şeklinde sancaklar

vardır (vr.426a) [Resim 86]. H.11. yüzyıla ait ve İstanbul Üniversitesi

Kütüphanesi’nde bulunan bir başka Piri Reis, Kitab-ı Bahriyesi’nde İstanbul

betimlemesindeki kalyonda dikdörtgen ve üçgen şeklinde, turuncu renkli sancaklar

ile yeşil renkli flandralar görülür (vr.470a) [Resim 87].

Page 81: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

65

Resim 13- Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, 2612 numaralı Ayasofya nüshasında Marmaris Limanı. İstinsahı H.10. yüzyıl, vr.398a’dan ayrıntı.

Resim 14- İnebahtı Deniz Savaşı. G.G. Toudouze ve diğ., 1939, Histoire de la Marine, Paris, s.90-91.

Page 82: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

66

Resim 15- Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi 6605 numaralı nüsha, İstinsahı H.10. yüzyıl, vr.81b’den ayrıntı.

Resim 16- 1737 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Donanması, Kürekli ve Yelkenliler, (TSMA, E. 9401’in çizimi). Kurtoğlu, F., 1935. 1736-1737 Seferi’ne İştirak Eden Bir Türk Denizcisinin Hatıraları, 335 Sayılı Deniz Mecmuası Tarih Eki, Deniz Matbaası.

Page 83: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

67

Resim 17- 1737 Osmanlı-Rus Savaşı’na katılan kalyon ve çektiriler ve minyatürden ayrıntı. Çizim: el-Hac Feyzullah, Keyfiyet-i Rusya, vr. 72a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.365.

Resim 18– Yeşil-sarı-kırmızı-turuncu çizgili kadırga sancakları, Piri Reis, Kitab-ı Bahriye TSMK, R.1633, vr. 435a.

Page 84: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

68

Resim 19- Kaptanı Derya Küçük Hüseyin Paşa’ya III. Selim tarafından Mısır Zaferi sebebiyle verilen sancak. TSMA, E. 9482-2 (Soldaki resim). İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr.1b (Sağdaki resim).

Resim 20- Düz kırmızı renkli donanma sancağı, TSMA, E. 9482-4.

Resim 21- Ahmet Muhtar Paşa’nın Feth-i Celîl-i Konstantıniyye adlı eserindeki, 19. yüzyıl başında Osmanlı kalyonlarına çekilen sancaklar. Bostan, İ. 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.216.

Page 85: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

69

Resim 22– Kaptan-ı deryaya ait sol başta bulunan hilalli ve yedi kollu yıldızlı sancak. İstanbul Deniz Müzesi, db. no.727.

Resim 23- İşaret-i Umumiye-i Bahriye, H.1309/M.1891

Resim 24- Mecmuat-ül Bahriyyun, H.1319/M.1901:1-2.

Resim 25- Çektiri döneminden 1800 yılına dek kullanılmış Kaptanpaşa Sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b.

Page 86: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

70

Resim 26- 1800 yılına dek kullanılmış olan Kapudâne sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, Db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b.

Resim 27- 1800 yılına dek kullanımış olan Patrona sancakları İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, Db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b.

Resim 28- 1800 yılına dek kullanılmış kumbaralı ve makaslı Riyale sancakları. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, Db. no. 986 Sancak Albümü, vr. 2b, 1b.

Page 87: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

71

Resim 29- Bir Riyale gemisindeki kıç gönderine çekilmiş hilal ve yıldızlı sancak ile çanak kumbaralı Riyale sancağı ve ayrıntısı. Tableau Des Nouveaux Reglemens De L’Empire Ottoman, Mahmud Raif Efendi, Constantinople, 1798, s.49.

Resim 30- Zülfikar şeklinde mühür. Berk, S. 2003. Osmanlı Tılsım Mühürleri, P Dergisi, 29, Bahar, s.25.

Resim 31- Kılıç Ali Paşa Camii bahçesindeki Zülfikarlı mezar taşı. Ayanoğlu, F.İ., 1942. Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihî Makbereler, Vakıflar Dergisi, 2, s.399-403, Resim 8.

Page 88: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

72

Resim 32- Sancaklar üzerinde görülen çeşitli Zülfikar motifleri. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, s.44.

Resim 33-Lepanto (İnebahtı) Deniz Savaşı’nda kullanılmış ve Pisa San Stefano Kilisesi’nde bulunan sancak ve ayrıntısı. Encylopaedia of Islam, Hilal, 3. Cilt, 1971, plate XVI-Fig.17.

Page 89: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

73

Resim 34- Kabzası ejder şeklinde biten Zülfikar. Koz, M.S., 2004. Al-Yeşil Gölge Estergon Sancağı, YKY, İstanbul.

Resim 35- İbrahim el Mürsi, Akdeniz Haritası, Özdemir, K. 1992. Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, Creative Yayıncılık, İstanbul, s.120-121.

Page 90: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

74

Resim 36- Hilal desenli kaftan. Atasoy, N. ve diğ., 2001. İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı, TEB İletişim ve Yayıncılık, İstanbul.

Resim 37- Hilal desenli kemha kumaş. Atasoy, N. ve diğ., 2001. İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı, TEB İletişim ve Yayıncılık, İstanbul.

Resim 38- Hilal (aynı zamanda çintemani) desenli tören kaftanı, 17. yüzyıl. Geleneksel Türk Sanatları, 1993. Haz. Mehmet Özel, Kültür Bakanlığı, Ankara, s.164 (Soldaki Resim). III. Murat’a ait (hd. 1574-1595) ipek hilalli ve yıldızlı kaftan, Pl. XXXI. Öz, T., 1946. Türk Kumaş ve Kadifeleri I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul (Sağdaki Resim).

Page 91: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

75

Resim 39- Sancaklarda görülen çeşitli hilal ve hilal-yıldız motifleri. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, s.37.

Resim 40- Konya Karatay Medresesi’ndeki duvar çinilerinde mühr-i Süleyman motifi. Öney, G. 1992. Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Türkiye İş Bankası, Ankara, s.116.

Resim 41- Ankara Molla Büyük Mescidi alçı mihrabındaki altı kollu yıldız motifi. Öney, G., 1989. Beylikler Devri Sanatı 14.-15. Yüzyıl (1300-1453), TTK, Ankara, resim 40.

Page 92: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

76

Resim 42- Mühr-i Süleyman motifli şifalı gömlek. (1564-1565) TKS 1133. J.M. Rogers and R.M. Word, Suleyman the Magnificent, Trutees of the British Museum, 1988, s.177.

Resim 43- 1460’tan 1489’a Osmanlı paralarında mühr-i Süleyman ve yıldız motifleri, Alparslan ve diğ., Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi, Gözen Kitabevi, İstanbul, s.172.

Page 93: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

77

Resim 44- Romalı askerlerin “signa militaria” isimli askerî amblemlerindeki el işareti. Kurtoğlu, F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, TTK, Ankara, s.19.

Resim 45-Pençe-i Âl-i Abâ, parmakların içinde Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin yazılıdır. Falname, TSM H. 1703. And, M., 1998. Minyatürlerde Osmanlı-İslam Mitalogyası, Akbank, İstanbul, s.40.

Page 94: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

78

Resim 46- Pençe-i Âl-i Abâ şeklinde mühür. Berk, S. 2003. Osmanlı Tılsım Mühürleri, P Dergisi, 29, Bahar, s.22-31.

Resim 47- Sancaklarda görülen Pençe-i Âl-i Abâ motifleri, Zygulski, Z., Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London, 1992, s.50

Resim 48- Tuğraların bölümlendirilmesi, Özdemir K., 1997. Osmanlı Arması, Dönence, İstanbul, s.49.

Page 95: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

79

Resim 49- Khalili koleksiyonundaki sancak, 1819-20. Saff suresi ile beraber Hud suresinin 88. ayeti (Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır) bulunmaktadır. Roger, J.M., Empire of the Sultans, Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili, The Nour Foundation, London, 1996, kat. No.76.

Resim 50- Khalili koleksiyonundaki sancak, Erken 19. yüzyıl. Saff suresi, Nisa suresi görülmekle beraber, sancağın bordüründe İhlas suresi tekrarlanmıştır. Roger, J.M., Empire of the Sultans, Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili, The Nour Foundation, London, 1996, kat. no.77.

Page 96: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

80

Resim 51- 19. yüzyıla ait sayebanda kartuş içerisinde Fetih suresinin ilk ayeti (TSM, Env no 29/20). Atasoy, N., 2000. Otağ-ı Hümayun Osmanlı Çadırları, Aygaz, İstanbul, s.212.

Resim 52- Tulon Limanı’nda Osmanlı donanması, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608), vr. 22b-23a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.327.

Page 97: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

81

Resim 53- Marsilya Limanı’nda Osmanlı kadırgaları, 1543, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.24b-25a. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.72-73.

Resim 54- İntibe (Antibes) Kalesi ve dağı önünde Osmanlı kadırgaları, 1543. Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.21a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.325.

Page 98: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

82

Resim 55- Cenova Limanı önünde yelkenle giden Osmanlı kadırgaları, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr.32b-33a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.324.

Resim 56– Nis şehri, Matrakçı Nasuh, Süleymannâme (TSMK, H.1608) vr. 27b-28a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.326.

Page 99: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

83

Resim 57- İnebahtı Kalesi ve Limanı, 1499. Matrakçı Nasuh, Tarih-i Sultan Bayezid (TSMK, R.1272) vr.21b-22a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.328.

Resim 58- Barak Reis’in gökesinin Venedik barçaları ile Bradona adası açıklarındaki savaşı, 1499. Matrakçı Nasuh, Tarih-i Sultan Bayezid (TSMK, R. 1272), vr. 24a. Geleneksel Türk Sanatları, 1993. Haz. Mehmet Özel, T.C. Kültür Bakanlığı, s.185.

Page 100: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

84

Resim 59- Osmanlı donanmasının Kıbrıs’ta Limasol koyunda demirleyerek karaya asker çıkarması ve minyatürden ayrıntı. Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK A. 3595), vr.102b. İslam Sanatında Türkler, 1982. Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul, s. 101.

Resim 60- Navarin Savaşı, Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK, A.3595), vr.128b-129a. Atasoy, N.-Çağman, F., 1974. Turkish Miniature Painting, Publications of the R.C.D. Cultural Institute, İstanbul, Plate 16.

Page 101: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

85

Resim 61- Halk-al-vaad kuşatması, Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selim Han (TSMK, A.3595), vr.145b-146a. Atasoy, N.-Çağman F., 1974. Turkish Miniature Painting, Publications of the R.C.D. Cultural Institute, İstanbul, Plate 15.

Resim 62- Karadeniz’de Faş Kalesi’nin fethi ve tamiri, Seyyid Lokman, Şehinşehnâme (TSMK, B.200), vr.89a. İslam Sanatında Türkler, 1982. Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul, s. 100.

Page 102: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

86

Resim 63- Şark serdarı Özdemiroğlu Osman Paşa ile Kaptanı derya Kılıç Ali Paşa’yı bekleyen bir kadırga. Asafî, Şecâatnâme, (İÜK. T. 6043) vr. 216b. Âsafî Dal Mehmed Çelebi, Şecâtname, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Şark Seferleri (1578-1585), Haz. Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Çamlıca Basım-Yayın, İstanbul, 2006, s.432.

Resim 64- Sinan Paşa’nın Tunus Seferi sırasında buğday yüklü bir düşman barçasını ele geçirmesi, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK. T. 6045), vr. 594b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 200.

Page 103: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

87

Resim 65- Hızır Bey’in Aden üzerine giden Portekiz donanmasını kadırgalarla uzaklaştırması, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen (İÜK. T. 6045), vr. 87a. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 201.

Resim 66- Yemen Serdarı Sinan Paşa’nın Muha’dan kadırga ile Cidde’ye gelişi, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen, (İÜK. T. 6045), vr.558. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 95.

Page 104: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

88

Resim 67- Tunus Serdarı Sinan Paşa’yı bekleyen bir kadırga, Rumuzî, Tarih-i Feth-i Yemen, (İÜK. T. 6045), vr.585b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 96.

Resim 68- Mısır Valisi Ali Paşa’nın bindiği kadırga (Vakâyi-i Ali Paşa, vr. 24b’nin çizimi). Ordu Bayrak ve Sancakları, 1953. Maarif Basımevi, İstanbul, 1953.

Page 105: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

89

Resim 69- Varna’da Kazaklarla mücadele. Paşaname (British Library, Sloane Add.6584), vr.78a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.92.

Resim 70- 1618’de Güzelce Ali Paşa’nın düşman kalyonlarını ele geçirişi. Şehnâme-i Nadirî (TSMK, H.1124), vr. 28b-29a. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.230.

Page 106: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

90

Resim 71- Baştardadaki sancaklar. Şehnâme-i Nadirî (TSMK, H.1124), vr. 40b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s. 176-177.

Resim 72- Kaptanpaşanın üç fenerli kadırgası. Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.206.

Resim 73- Bir Türk kadırgası. Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.205.

Page 107: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

91

Resim 74- Tenedo Kalesi’nin Türk donanması tarafından geri alınması, Venedik Correr Müzesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü, foliolardan oluşan 17. yüzyıla ait küçük albüm (Cicogna e.y. 1971 [MCCCXLVIII]). Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.199.

Resim 75- III. Ahmet’in Aynalıkavak Sarayı’ndan Delibalta Kalyonu’nun geçişini ve denizcilerin gösterilerini izlediği Haliç’teki gösteri. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 92b-93a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.168-169.

Page 108: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

92

Resim 76- III. Ahmet’in Aynalıkavak Sarayı’ndan Delibalta Kalyonu’nun geçişini ve denizcilerin gösterilerini izlediği Haliç’teki gösteri. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3594), vr. 142a. Atıl, E., 1960. Turkish Miniature Painting, Charles E. Tuttle Company, Levha II.

Resim 77- Okmeydanı’nda yapılan şenliklerde bir kadırga ile direkler arasında gidip gelen iki kalyon ve ayrıntısı. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr.10b. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.243.

Page 109: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

93

Resim 78- Tersane bölüğünün gösterisi. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 45a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.206.

Resim 79- Topçu ve tersane bölüklerinin gösterisi ve ayrıntısı. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3593), vr. 98a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.166.

Page 110: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

94

Resim 80- Esnaf alayının geçişi ve ayrıntısı. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A.3593), vr.129b-130a. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, s.270.

Resim 81- İki ambarlı bir kalyon minyatürü, Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3594), vr.16b. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul, s.109.

Page 111: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

95

Resim 82- III. Ahmet ve baştarda-i hümayun minyatürü ve ayrıntısı. Surnâme-i Vehbi (TSMK, A. 3594), vr.76b-77a. Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, İtalyan Kültür Merkezi, 2005, İstanbul, s.90.

Resim 83- II. Bayezıt’in yaptırdığı gökenin sancakları. Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-kibar fi Esfar el-Bihâr (TSMK, R.1192), vr.16b. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.365.

Page 112: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

96

Resim 84- 17. yüzyıldaki bir kalyonun sancakları. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, (TSMK R. 1633) vr. 432a’dan ayrıntı.

Resim 85- 17. yüzyıla ait iki ambarlı bir kalyonun sancakları. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, (DMK no. 989), vr. 47a’dan ayrıntı.

Page 113: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

97

Resim 86- Kadırgada görülen sancaklar. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (DMK. no. 989), vr. 426a.

Resim 87- Turuncu sancakları ve yeşil renkli flandraları ile bir kalyon. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye (İÜK.123), vr. 470a’dan ayrıntı.

Page 114: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

98

4. BAHRİYE SANCAKLARININ KUMAŞ ÖZELLİKLERİ

4.1.Osmanlı İmparatorluğu’nda Dokumacılık ve Kumaş Sanatı

Osmanlı İmparatorluğu’nda kullanılan sancakların sanatsal gelişimi kumaş, dokuma

ve tasarım tekniklerinin gelişimi ile bağlantılıdır. Osmanlı kumaş sanatı en yetkin

örneklerini, diğer sanat dallarında olduğu gibi imparatorluğun ekonomik ve idari

problemlerinin olmadığı 16. yüzyılda vermiştir. Bu seviyeye ulaşılmasında Anadolu

Selçuklu ve Beylikleri devri dokumalarının etkileri ve Osmanlı Devleti’nin

çevresindeki dokuma sanatının mirasçısı olması önemli olmuştur. Anadolu

Selçuklularından günümüze ulaşan iki ipek kumaş örneği bu gün Lyon ve Berlin

müzelerinde bulunmaktadır. Berlin Staatliche Museum’da üzerinde Alaaddin

Keykubat’ın ismi bulunan kumaş parçası, madalyonlar içinde çift başlı kartal

figürüyle desenlendirilmiştir. Madalyon aralarında kıvrım dal ve rumilerle

kaynaşmış ejder başları yer almaktadır, desenler kırmızı zemin üzerine yapılmış ve

altın tel dokuma ile zenginleştirilmiştir. Selçuklu dokumacılık sanatı ve o zamanın

diğer bölgelerindeki kumaş işleri, Osmanlı dokumacılık sanatının nüvesi olmuştur.

Bu konu ile ilgili en eski belgelerden biri Orhan mülknamesidir, burada Hacı

Paşa’ya vezirlik kırmızı kemha verildiği yazılıdır (Öz, 1946: 7). Aşıkpaşazade

(d.1400-ö.1484civ.) yazdığı Osmanlı tarihinde, 1364 senesinde I. Murat’ın oğlu

Yıldırım Beyazıt ile Germiyanoğlunun kızının nişanlanması dolayısıyla verilen

hediyelerden bahsettiği kısımda kumaş ile ilgili bilgiler de verir;

“ol zamanlar altun, gümüş ve kumaş az olurdu. Tonozlu’nun ak alemlü bezleri olurdu. Hil’at

anden yapılırdı. Alaşehir’in kızıl efladisinden sancak yapılırdı, İshak Fakih, Tonozlu’nun o

bezlerinden pişkeş getirdi.” (Atsız, 1970: 62), (Öz, 1946: 7).

15. yüzyılda yaşamış Neşri, Aşıkpaşazade tarihinden de yararlanarak yazdığı ve

İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan yazma nüshada, I. Osman’ın

mirası dolayısıyla kumaşlar hakkında bilgi vermektedir;

“… ve bir alemlû teyle dahi Tonozlu bezinden olurdu, arkasını alemlû ederdi ve Alaşehir

evladisinden sancıklar olurdu.” (Öz, 1946: 7).

Page 115: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

99

Paris Milli Kütüphanesi’ndeki nüshada ise şöyledir;

“… teyle dahi Tokuzlu bezinden idi arkası alemlû ederler idi. Ve Alaşehir valesinden kızıl sancak

ederler idi.” (Öz, 1946: 7).

Evladi, Paris nüshasında “vale” olarak geçmektedir. Aşıkpaşazade tarihinde 1364

olayları arasında ise bu kumaştan “efladi” olarak bahsedilmektedir. Kumaş, boyar

madde türleri, çözgü sayısı ve dokuma yoğunluğu ile satış fiyatlarının düzenlendiği

Bursa İhtisap Kanunnamesi’nde bu kumaşın ismi “vale” olarak görülmektedir. Her

iki eserde de adı geçen “Tonozlu” Ege Bölgesi’ndeki Denizli ilidir. Anadolu

dokumacılığının bu önemli merkezi hakkında diğer bir kaynak ise Faslı Seyyah İbn-

i Batuta’nın (1304-1369) seyahatnamesidir. Seyyah buraya “Tonuzlu” ya da

“Donguzlu” dendiğini, çevre pamuğunun iyi kalitede ve kuvvetli bir şeklide eğrilmiş

olmasından dolayı, kumaşlarının uzun süre dayandığını belirtmektedir (Tezcan,

2002a: 404). Bu kaynaklar hem Osmanlı dokuma sanatının çekirdeğini oluşturan

erken dönem kumaşları hakkında, hem de Osmanlı’nın ilk döneminde

Germiyanoğulları’nın yerleşmiş olduğu, bu gün ise Manisa’nın ilçesi olan,

Alaşehir’de sancak yapımında kullanılan kızıl renkli evladi/efladi/vale kumaşı

hakkında bilgi vermektedirler.

II. Mehmet’in İstanbul’u fethinin ardından yerel dokumacılığın yok olmasına izin

vermemesi, Denizli ve Bursa’dan sonra İstanbul’da da dokumacılığın gelişmesini

sağlamıştır. II. Mehmet, bir yandan saray örgütünü kurarken, diğer taraftan iki

sanayi kolunu örgütlemiştir. Bunlar, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları dönemden

itibaren iyi bildikleri birer alan olan deri ve dokumacılıktır.

15. yüzyılda dokuma sanatıyla ilgili önemli bir belge, Venedik elçisi Rendirye’ye

verilmek üzere hazırlanan kumaşların listesini gösteren, 1483 tarihli pusuladır. Bu

listede birbirinden farklı üç cins Bursa kumaşının adı geçmektedir (Öz, 1946: 29).

Kumaşlar sarayda hazine eşyası kabul edilmiş ve değerli para olarak kaydedilmiştir

(Tezcan, 2002a: 405). 1504 tarihli bir hazine defterinde bulunan çeşitli eşyalar

içerisinde, doksan bir adet Bursa kumaşı yer alır. Bu çeşitlilik ihtiyaca göre her çeşit

imalâtın yapıldığını göstermektedir. 1502 senesine ait Kanunname-i İhtisab-ı

Bursa’nın kumaşlara ait maddelerinde, yirmi beş yıl önceki kumaşlar daha kaliteli

olduğundan esnafa uyarı verilmiştir. Bu kanunname, 15. yüzyılda Osmanlı

Devleti’nde dokumacılığın teknik olarak olgun bir seviyede olduğunu

göstermektedir (Öz, 1946: 29).

Page 116: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

100

Türk dokumaları ile ilgili olarak, önceleri kumaşların İranlı sanatkârlar tarafından

yapıldığı ve desenlerin İran etkisi taşıdığı ileri sürülmüşse de Tahsin Öz ve ardından

gelenler tarafından yapılan arşiv çalışmaları bu konuya netlik kazandırmıştır

(Zygulski, 1992: 15). I. Selim’in 1514 yılındaki Çaldıran Seferi’nden sonra İran’dan

getirdiği savaş ganimetlerinin listesinde, İran şahının hediye ve satın alarak elde

ettiği Türk kumaşları da bulunmaktadır. Gerek bu liste ve gerekse İran’dan getirilen

sanatkârlar arasında dokumacı bulunmaması, ehl-i hiref defterlerinde İranlı usta

ismine rastlanmaması ve dokumacılıkta ilerlemiş olan İran Devleti’nin sarayında,

Türk kumaşlarının yer alması Osmanlı kumaşlarının kendine özgü bir üslubu

olduğunu göstermektedir.

Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan 1582 tarihli hediye defterinde, III. Murat

zamanında Şehzade Mehmet için yapılan sünnet düğününde vezirler, sefirler,

beylerbeyi ve saray mensupları tarafından gelen hediyeler listelenmiştir. Bu defterde

16. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul ve Bursa’dan başka saraya hediye edilecek

derecede değerli kumaşların Şam, Bağdat, Sakız ve Amasya’da üretildiği

görülmektedir (Öz, 1946: 62).

Osmanlı Devleti’nde saray, her zaman sanatın koruyucusu olmuş ve sanat saraydan

yönlendirilmiştir. Başta sultanların giyim-kuşamında olmak üzere, sarayların ve

köşklerin tefrişinde, yatağında, yorganında, askerî alanda; bayrak ve sancaklarda,

zırhlarda, kalkanlarda, dinî alanda; her yıl Kâbe-yi şerif için üretilen kumaşlar gibi,

pek çok alanda kumaş kullanılmıştır (Tezcan, 2002a: 405). Törenler de bu

alanlardan biridir ve kumaşlar, kalabalık halk gruplarını saray mensuplarından

ayırmak için bariyer işlevi görmüştür. Bu kullanımın birçok örneği şenlikleri anlatan

minyatürlü yazmalarda görülür. Bir başka törensel kullanımı olan kumaş ise

sancaklardır. Bayraklar, flamalar ve sancaklar, Osmanlı toplumunda kullanımı

yaygın olan brokar, aplik ve nakış teknikleriyle yapılmışlardır. Bunlar ordu

müfrezelerine eşlik eder, dinî bayramlarda kullanılır ve şenlik günlerinde çokça

görülürdü (Denny, 1982: 137).

Saray kendi kumaş ihtiyacını karşılamak için ehl-i hiref denilen hassa sanatkârları

içinde dokumacılara da yer vermiş ve onların çalışacağı özel atölyeleri kendi

bünyesinde kurmuştur. Bu atölyelerin ihtiyacı karşılayamadığı zamanlarda İstanbul

ve Bursa’daki serbest piyasaya çalışan atölyelere de sipariş verilmiştir (Tezcan,

2002a: 405). Yerli üretimin ihtiyacı karşılayamadığı zamanlarda ise pamuklu, yünlü

Page 117: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

101

ve ipekliler dışarıdan ithal edilmiş örneğin Hindistan pamukluları Osmanlı

Devleti’nin yüzyıllar boyu kullandığı ihtiyaç mallarından biri olmuştur (Tezcan,

1993: 21).

Osmanlı Devleti’nde üretilen kumaşların malzemesi, deseni, rengi, kalitesi ve fiyatı

imparatorluğun kuruluşundan itibaren saray tarafından kontrol edilmiştir. Kumaşın

kalitesini çözgü tellerinin sayısı, ağırlığı, bükümü ve boyaması belirlediği için

bunlar üzerinde yapılabilecek hilelerin önüne geçilmek istenmiştir. Çıkarılan

belediye kanunları ile kaynaklarda “harir” olarak geçen ipeğin “meşdud” yani

kumaşın boyuna uzanan “çözgü” telleri ve “ariş” yani kumaşın enine atılan “atkı”

tellerinin özellikleri belirlenmiştir. Bu özellikler kanunnamede şöyle

bildirilmektedir; ipek tellerinin işlenmesi (yani bükülmesi ve boyanması) ancak ipek

kuruduktan sonra yapılmalı, uzunlukları 120 zirâ (90 m.) gelmelidir. Seksen telden

meydana gelen çilelerin 20 adedi bir meşdud olup; ağırlıkları 600 dirhem (1920 gr.)

olarak tespit edilmiştir. Kanunla belirlenen bu rakamların dışına çıkmak, çözgü

tellerini azaltmak veya ipek yerine pamuk gibi başka iplik koymak en büyük

hilekârlık sayılmıştır. 1599 tarihli bir mahkeme kaydında; ipek atkı yerine gügül

denilen delik koza ipeği ve penbe yani pamuk ipliği kullandığı tespit edilen davalıya

bunların çözgü teli olarak kullanılmasının yasak olduğu ihtar edilmiştir (Tezcan,

2002a: 405).

Türk kumaş sanatında 17. yüzyılda bir duraklama ve yüzyılın sonlarına doğru çöküş

görülmektedir. Bu durum ehl-i hiref defterlerinde de takip edilebilmektedir. 1557

senesinde saraya bağlı dokumacı ve kadifeci sayısı 145 iken 1595 senesinde bu sayı

yarıya inmektedir. 1637 senesinde otuz sanatkâr ve iki ustabaşı, 1655 senesinde

yirmi bir sanatkâr ve 1687 senesinde ise dört adet sanatkâr görülmektedir. Ahmet

Rasim, 1758 olayları arasında; İstanbul’da yapılmakta olan “diba-i Rumi” adındaki

değerli kumaş, artık dokunmadığı için bunun yerine bayramlarda Venedik dibası

verildiğinin anlaşılması üzerine, işi bilen kişilerin hemen getirtilerek yeni tezgâhlar

kurulduğunu belirtmiştir (Öz, 1951: 44). Bununla beraber Avrupa’dan piyasaya

giren çeşitli kumaşlar Türk dokumacılık sanatını etkilemiştir. Bu dönem üretilen

kumaşlarda ipek tellerinin iyi bükülmediği, tellerin kalınlığının her yerde aynı

olmadığı bu sebeple boyayı her yerde aynı ölçüde kabul etmeği, dokunduklarında

yüzeyde pürüz oluştuğu kaynaklarda yer almaktadır. Yine bu dönemde kumaşlarda

kullanılan metalin miktarı azaltılarak sadece desenlerde kullanılmış ve kalitesi

Page 118: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

102

düşmüştür (Tezcan, 2002a: 407). Bunlara rağmen 18. yüzyılın ikinci yarısında I.

Abdülhamit, III. Mustafa ve III. Selim’in hükümdarlıkları sırasında, sultanların yerli

esnafa destek olmaları ile kaliteli renk ve desene sahip kumaşlar da dokunmuştur.

III. Mustafa Üsküdar’daki Ayazma Camii’ni yaptırırken, camiye vakıf olmak üzere

kırk yastıkçı atölyesi ve harir bükücü kerhanesi yaptırmış yine bu camiye vakıf

olmak üzere Yenikapı’da yüz otuz ustanın çalıştığı bir boya atölyesi de

kurdurmuştur. Ancak 18. yüzyıl sonunda J. M. Jacquard (1752-1834) isimli

mühendisin elle çalışan dokuma tezgâhlarını, delikli kart ile çalışan ve desenli

dokuma yapan otomatik tezgâhlara dönüştürmesi ile batıdaki dokuma üretiminde

patlama yaşanmıştır.

1789 yılında padişah olan ve Batı’ya ilgisi bilinen III. Selim, Üsküdar’da yaptırdığı

Selimiye Camii’nin etrafına dokuma atölyeleri kurdurmuş ve bu atölyelerin başına

Fransa’dan uzmanlar getirtmiştir. Burada kurulan tezgâhlarda Batı tekniğinde

dokunan kumaşlara “Selimiye” adı verilmiştir. III. Selim’in kurdurduğu atölyeler

1814 yılında Yeniçeriler tarafından yakılmış ve bu tezgâhların yerini 1843 yılında

İzmit’te ipekli kumaşlar yapılmak üzere kurulan Hereke fabrikası almıştır. İlk

kuruluşunda yirmi beş ipekli tezgâhı bulunan ve jakar usulüyle çalışan bu fabrikanın

çıkardığı kumaşlar beğenildiğinden, özellikle sarayların döşemesinde gerekli olan

kumaşların Hereke fabrikasında yapılması uygun görülmüş ve 1849 yılında üç katlı

bir kemha dairesi ilave edilmiştir (Öz, 1951: 55).

4.1.1.Osmanlı İmparatorluğu’nda Kumaşlar ve Dokumacılık Merkezleri

Dokumanın hammaddesi, bitkisel kökenli; pamuklu kumaşlar, hayvansal kökenli;

yünlü ve ipekli kumaşlar olmak üzere üç çeşittir (Tezcan, 2002a: 404). Osmanlı

kaynaklarında pamuk “penbe” olarak geçmektedir ve pamuklu dokumalar içinde en

çok adı geçenler; boğası, kirpas, dimi, alaca, bez, mendil, beledi, yemeni, tülbent,

basma, çit ve yazmadır. Pamuklu dokumacılık başta İç Batı Anadolu’da; Denizli,

Bergama, Akhisar, Tarhala, Manisa, Tire; İç Anadolu’da Karaman, Hamid ili;

Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır’dır ki burada baskılı pamuklular üretilmiştir.

Soma, Bergama ve Gelibolu’da dokunduğu bilinen kirpas, Tersane-i Amire’de

yelken ve tente bezi yapımında, orduda ise otağ-ı hümayun denilen sultan

çadırlarının yapımında kullanılmıştır (Aslanapa, 1993: 41), (Bostan, 1992: 154),

(Tezcan, 1993: 21).

Page 119: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

103

Yünlü dokumacılıkta Ankara ve Selanik önemli merkezlerdir. Tiftik keçileri ile

bilinen Ankara ve çevresinde bu hayvanın uzun ve parlak tüyleri sayesinde ipek

inceliğinde ve parlak “sof”lar üretilmiştir. Sofun pres altında su dökülerek

yüzeyinde hareler oluşturan çeşidine “muhayyer” ya da “moher”; dayanıklı,

yumuşak ve Avrupa serjlerine benzeyen çeşidine “şali” denmektedir (Tezcan,

2002a: 404). Selanik ve çevresinde ise askerî ve sivil kıyafette sıkça kullanılan

“çuha” üretilmiştir.

İpekli kumaş üretimi başta Bursa olmak üzere İstanbul, Edirne, Amasya, Tokat,

Bilecik, Alaşehir, Aydos, Diyarbakır, Mardin, Halep, Sakız ve diğer Ege adalarında

yapılmıştır.

İpekli kumaşlar gerek hammaddelerinin zor elde edilmesi ve gerekse yapımlarının

daha çok emek istemesi dolayısıyla pamuklu ve yünlülere göre daha pahalı

ürünlerdir. Bunun dışında İslam dininde Peygamger’e özgü gelenekte, özellikle

erkeklerin ipek giymesi, dünyevi lükse bağlılığı ifade ettiği için hoş görülmez. İpekli

elbiseler, yastıklar ve halılar Kur’ân’da bahsedilen, erdemli bir hayat karşılığında

vaat edilen ödüllerdir (Blair ve Bloom, 1991: 38). Buna rağmen ipek her zaman

aranan ve kullanılan bir kumaş olmuştur. İpeğin giysiden ziyade mefruşatta

kullanılması muhtemelen dinsel olarak kınanmayı önlemiş, türbe gibi dinî binaların

dekorasyonunda ve sancaklarda kullanılmıştır. (Blair ve Bloom, 1991: 39).

16. yüzyıldan itibaren bilinen belli başlı ipekli dokuma çeşitleri; tafta ve valâlar,

atlas ve kutnular, kadifeler, kemhalar, seraserler ve futalar olmak üzere

gruplanmaktadır. Bunlara 18. yüzyıldan itibaren yeni kumaş isimleri eklenmiştir.

Tafta ve valâ kaynaklarda beraber geçmektedir. Valâ bu gün bilinmemekle beraber

tafta ile aynı türde olduğu anlaşılmaktadır. İkisinin arasındaki fark, valânın

dokunduktan sonra fırınlandığı şeklinde belirlenmiştir (Tezcan, 1993: 27). Atlas,

ince ipekten, sık dokunmuş, genellikle düz renkte sert ve parlak bir kumaştır. Kutnu,

çözgüsü ipek atkısı pamuk ve ipek karışık atılmış, kalın çoğunlukla yollu, eni dar bir

kumaştır. Kadife, çözgüsü ve atkısı ipek olan havlı kumaş olarak tarif edilmektedir.

Kemha, atkısı ve çözgüsü ipek, üst sıra atkısı ayrıca altın veya gümüş kılaptanla

takviye edilmiş, gösterişli bir kumaştır. Kaftanlık ve döşemelik olarak kullanılmıştır.

Serenk, kemhanın tekniğinde fakat dokumasında altın veya gümüş teli bulunmayan

bir kumaştır. Seraser, altın ve gümüşle dokunan, pahalı ve daha çok hil’atlarda

kullanılmış bir kumaştır. Futa, bir zemin rengi üzerine çubuklu ve çubuk kafesli

Page 120: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

104

olarak dokunmuştur. Hamamlarda havlu üzerine dolanan ikinci sargı, peştemal

olarak kullanılmıştır (Dalsar, 1960: 41), (Özen, 1982: 314). Bunlar dışında abani,

bürümcük, canfes, çitari, diba, hare, sevani, şib gibi daha birçok çeşitte ve farklı

kullanım alanları olan ipekli kumaş çeşitleri bulunmaktadır.

4.1.2.Kumaşların Boyanması

Osmanlı kumaşlarında en çok kullanılan renk kırmızı olmuştur. İkinci sırayı ise

mavi renk almış ardından beyaz, yeşil, krem ve siyah renkler tercih edilmiştir

(Tezcan, 1993: 49). Boyanacak ipeğin boyayı iyi kabul etmesi için ince ve iki telinin

de bükümlü olması gerekmekteydi. Kumaşların kalitesini belirleyen unsurlardan biri

kumaşın boyası olduğu için boyama işlemine ayrıca önem verilmiştir. Örneğin, 27

Nisan 1792 tarihli belge, donanma kalyonlarının sancakları için tercih edilen,

Ankara şalisinin boyalarının mağşuş yani saf olmayıp karışık ve kalp olduğuna dair

İstanbul Kadısının tezkiresi üzerine, mağşuş boya kullananların ihtar edileceği

hakkındadır.14

1502 tarihli Bursa İhtisab Kanunnamesi’nde en çok kullanılan kırmızı ve mavi

rengin nasıl elde edileceği anlatılmıştır. Buna göre; dirhemi belli miktar lök, çivitten

geçirilmekte, çivit ezilip saf suyu elde edildikten sonra bu suya batırılan ipek kırmızı

olmaktaydı. Ancak lök miktarı az olup, yeni ezilmiş çivit suyuna batırılırsa ipek,

menekşe moru ile kırmızı arasında bir renk olmaktaydı. Lök’e kızıl boya

karıştırılırsa renk, kalp olur yani bozulurdu. Asıl ismi “lâk” olan “lök”

Hindistan’dan getirilirdi ve boyacılıkta tesbit işinde kullanılan bir çeşit zamktı.

Kırmızı rengin elde edilmesinde kırmız kullanılmaktaydı. Kırmız, kuşinil

(Cochineal) denilen hayvanın kabuklarının ezilmesinden elde edilmiştir. Önceleri

Meksika ve Kanarya Adaları’ndan geldiği için çok yüksek fiyatlarda satılmış ancak

19. yüzyılda İspanya’ya getirilip, üretildikten sonra yaygın olarak kullanılmıştır.

Kırmızı dışındaki renkler ise genellikle bitkilerden elde edilen yerli boyalarla

sağlanmıştır. Elde edilen renklerin ışığa ve suya dayanıklılığını arttırmak için çeşitli

mordanlar (tespit edici maddeler) kullanılmıştır (Tezcan, 1993: 53).

14 BOA, C.İKTS. 8/389.

Page 121: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

105

4.2. Bahriye Sancaklarının Kumaş Özellikleri

4.2.1. Sancaklarda Kullanılan İpekli Kumaşlar

4.2.1.1.Sandal ve Dimi Sandalı Yollu bir kumaş olan sandalın bir yolu ipek, bir yolu pamuktur. Dallı ve benekli

çeşitleri de bulunmaktadır (Özen, 1982: 331). Dimi ise basit bir dokuma olup, üçer

ya da daha fazla çözgü ve atkıyla dokunmuş, yüzer ipliklerin Z ya da S harfleriyle

belirtilen verev konumlarıyla belirginleşen dokuma birimidir. “1/3 dimi (Z

yönünde)” ifadesi çözgünün bir atkı üzerinden ve üç atkının altından geçtiğini ve

bağlantı noktasının sol alttan sağ üste uzadığını ifade etmektedir (Atasoy ve diğ.,

2001: 342).

8 Aralık 1739 tarihli belge, Cezayirli Mustafa Kaptan’ın riyale gemisinin kıç ve

sütun sancakları için 154 zirâ Sakız sandalı kullanıldığı, kumaş ücretinin yanında

“hayyât” denilen terzi ile ibrişim ücretinin 37.140 akçe tuttuğu ve bu sancakların

Tersane Emini tarafından yaptırıldığı hakkındadır. Belgede aynı zamanda ipek

sancakların padişahın geçtiği zamanlarda çekilmesinin eski adetlerden biri

olduğundan ve kalyonlara yeni sancaklar verildikçe, eskilerinin kış günlerinde

kullanılmak üzere kaptanların elinde saklandığından bahsedilmektedir.15

31 Temmuz 1772 tarihli belge, Karadeniz Seraskeri Vezir Halil Paşa’nın bineceği

Nasr-ı Cenk kalyonu için eskiden beri adetten olduğu üzere ipekten kıç ve ser sütun

(baş direği) sancakları yaptırılması hakkındadır. Bunun yanı sıra belgede sancaklar

için 760 zirâ dimi sandalına ihtiyaç olduğu ve bunların Tersane Emini tarafından

karşılanacağı geçmektedir.16

2 Mayıs 1788 tarihli belgede ise Akdeniz’e çıkacak donanmanın başbuğu Liman

Nazırı Seyyid Bey’in bineceği Feth-ül Fettah isimli kalyonun kıç ve ser sütunu için

iki harir (ipek) sancak yapılacağından ve bu sancakların diğer sancak kalyonlarına

yapıldığı gibi dimi sandalından ve iki adet olarak düzenlenmesinden

bahsedilmektedir.17

17 Haziran 1794 tarihli belgede, donanma sefinelerinden sancak kalyonlarına ait

olan ipek sancakların üç senede bir yenilenmesi adetten ise de kaptanpaşanın bindiği

15 BOA, CBH. 42/1984. 16 BOA, CBH.138/6691 17 BOA, CBH. 27/1284.

Page 122: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

106

Bahr-i Zafer kalyonu için 1793 yılında yapılan ipek kıç ve ser sütun sancaklarının

renginin bozularak, eskidikleri için yenilenmeleri gerektiği kaydedilmiştir.

Yapılacak kıç, ser sütun ve flandra için güvez (koyu kırmızı) ve beyaz dimi sandalı

ve şerit masrafının 1274 kuruş 14 para olduğu beyan edilmektedir. Güvez renkli

dimi sandalı kıç ve sütun sancakları ile flandrada, beyaz renk dimi sandalı ise

sancaklarda nişan için kullanılmıştır. Zülfikar için siyah renk şerit, sancaklara nişan

için siyah renk ibrişim şerit ve uçkurluk için kirpas kullanıldığı anlaşılmaktadır.18

5 Haziran 1796 tarihli, Kaptanpaşanın bindiği “Arslan-ı Bahri” kalyonu ile

kapudâne, patrona ve riyale kalyonlarının yenilenecek işaret, kıç ve alay

sancaklarının masraflarının bulunduğu belgede, Kaptanpaşanın bu işle bizzat

ilgilendiği, bazı işaret sancaklarının tamir edilip boyandığı; kıç, civadra, direk

sancakları ve flandra için dimi sandalı kullanıldığı görülmektedir. Belgede sancaklar

için yapılan şerit, ibrişim, iplik ve terzi masrafları da sıralanmıştır. Yine bu belge de

Osmanlı Devleti için İspanya, Fransa, İngiltere ve Flemenk bandıra ve flamaları

yaptırıldığı da görülmektedir.19

3 Mayıs 1802 tarihli belge Kaptan-ı derya Küçük Hüseyin Paşa’nın İskenderiye’de

bulunduğu sırada süvar olduğu üç ambarlı kalyon için yaptırılan sancaklar ile

ilgilidir. Bu sancaklar için 1609,5 zirâ güvez renkli sandal, 328,5 zirâ beyaz renk

dimi sandalı, bir zirâsı altmış paradan olmak üzere 2907 kuruşa satın alınmıştır.20

18 Şubat 1815 tarihli belgede, Cezayir’e gidecek olan İnayet-i Bari firkateyni için

yapılan kıç, sütun, civadra sancaklarında ve flamada, sandal kumaşının kullanıldığı

bunlar için yapılan masraflardan anlaşılmaktadır.21

11 Nisan 1880 tarihine ait belgedeyse kapudâne, patrona ve riyale kalyonlarının

sancaklarının her üç senede bir yenilenmesinin adet olduğu ancak dört seneden beri

sancakların yenilenmediği, üç sene önce dimi sandalından yapılan sancakların

kumaşları ve üstat ücreti için 2551,5 kuruş verilmiş olduğu kaydedilmektedir.22

4.2.1.2.Tafta Taftanın çözgü ve atkı sıklığı eşit olduğu için sert ve dayanıklıdır. Yüzer atkı veya

çözgüler nedeniyle çizgili bir yüzeyi olan düz ve parlak bir dokumadır (Atasoy ve 18 BOA, CBH. 33/1576. 19 BOA, CBH. 128/6229. 20 BOA, CBH. 254/11739. 21 BOA, CBH. 100/4832. 22 BOA, CBH. 271/12497.

Page 123: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

107

diğ., 2001: 341), (Özen, 1982: 335). Dokunduktan sonra yüzüne elle zamk sürülüp

pürüzü yatırılmaktaydı. Bu sebeple giyim kuşamdan sonra en çok ordu ve

donanmada kullanılmıştır. Çifte tafta ve yekta tafta olmak üzere çeşitleri vardır.

Ordu için en çok kırmızı ve yeşil tafta üretilirken, giyim kuşamda siyah tafta da

kullanılmıştır (Tezcan, 1993: 27).

Osmanlı donanmasında, savaş gemilerinin grandi direklerine çekilen ensiz ve uzun

sancaklar olan flandraların yapımında tafta kullanılmıştır. Tafta telleri birkaç kat

bükülerek istenilen kalınlıkta dokunabiliyordu. Bayrak ve flandralarda kullanılan

taftaya “tafta-i Şam” denilmekteydi (Bostan, 1992: 116). 1555 senesinde, Osmanlı

donanması için Bursa’ya sipariş edilen 1697 zira’ taftanın 755 zira’sı kırmızı, 466

zira’sı yeşil renkte ve 26.959 akçe tutarındaydı (Dalsar, 1960: 229). 1603 senesinde

ise sefere çıkacak donanma için 600 zira’ tafta gerekli görülmüştür (Dalsar, 1960:

232). 17. yüzyılın ortalarında kadırga flandralığı için 1000 zira’ taftanın Bursa’dan

ocaklık olarak ayrıldığı tespit edilmektedir. Tersane-i Amire ocaklığı olan taftaya

ödenecek para ise, Bursa pazarından alınan bac gelirlerinden tahsis edilmekteydi.

Ocaklık harici satın alınan tafta-i Şam, tüccarlardan temin edilmekteydi. Şam

taftasının fiyatları H.1031/ M.1621-22’de topu 100 akçe, H.1040/M.1630-31’de 120

akçe, H.1062 M.1652’de zirası 55 akçe, H.1063 M.1653’te 52 akçeydi (Bostan,

1992: 166). 1600 tarihli narh defterinde ise kırmızı taftanın zirâsının, 1600’den

önceki fiyatına oranla %53,5 düştüğü ve 60-65 akçe olduğu kaydedilmektedir

(Kütükoğlu, 1978: 20). 27 Mayıs 1677 tarihli belgede Tersane-i Amire

ocaklıklarından Bursa’daki pazar bacı mukataasından H.1088/M.1677 senesi için

kalitelisinden olmak üzere 40.000 akçelik Bursa taftasının Tersane-i Amire’ye

teslim edilmesinden bahsedilmektedir.23

4.2.1.3. Dârâyî

İran’dan ithal edilen ve sarı, kırmızı ve elvan gibi çeşitli renklerde olabilen bir

kumaş türüdür. Şam’da dokunan benzerlerine “Şam dârâyîsi; diğer bir çeşidine ise

“pülâdî dârâyî” denilmektedir. 1009 (1600) tarihli narh defterinde, gümüş ve altın

sırma tellerle dokunmuş bir cins ipekli kumaş olarak geçmektedir (Özen, 1982:

310). 1769 senesinde Halep’te bir arşını (68 cm. civ.) 70 paraydı ve sadece

donanmada değil sipahilerin bayraklarında da kullanılmaktaydı. Atlı askerî bir sınıf

olan sipahilerde, binbaşılığa terfi edenlerin bayrakları, kırmızı renkte 25 zîra 23 BOA, CBH. 55/2600.

Page 124: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

108

dârâyîden; yüzbaşılığa terfi edenlerin ise yine kırmızı renkte ve 15 zirâ dârâyîden

yapılmaktaydı (Pakalın, 1993: 393).

5 Şubat 1698 tarihli belgede Kirsen ve Taman’a gitmek için görevlendirilen Koç

Mehmet Paşa’nın bindiği gemi için dârâyî kumaşından sancak yaptırılmasından

bahsedilmektedir.24

4.2.2. Sancaklarda Kullanılan Yünlü Kumaşlar

Tiftikten dokunan ince bir kumaş olan şali sancak yapımında sıkça kullanılmıştır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Tersane Amire için Ankara’dan satın alınan şali

kumaşı ile belgelerde çeşitli bilgiler yer almaktadır. 9 Ekim 1793 tarihli belgede,

donanma kalyonlarının sancakları için H.1207/M.1792 senesinde Kılcıoğlu

Andon’dan yerinde dokunup imal edilmek üzere ve bir zirâı 40 akçeden, 10.000 zirâ

şali alındığı ancak Şalcı Andon’un her bir zirâdan beş akçe zararı olduğunu belirten

dilekçesi üzerine H.1208/M.1793 senesine mahsuben beş akçe zam yapılarak, zirâı

45 akçeden 10.000 zirâ sancaklık şali alındığı belirtilmektedir. Bu belgeye göre

1792 senesinde 10.000 zira şali için 3333 kuruş, 1793 senesinde ise aynı miktar şali

için 3750 kuruş ödenmiştir.25

17 Haziran 1798 tarihli belge, sayısı artan donanma gemilerinin sancakları için

H.1212/M.1797/98 senesine mahsuben 30.000 zirâ Ankara şalisi gerektiği bunun

27.000’nin eski fiyattan olmak üzere Kılcıoğlu tarafından satın alınacağı

belirtilmektedir.26 29 Kasım 1802 tarihli belgede, donanma kalyonları için gerekli

şalinin her sene Kılcıoğlu Andon’dan 44 akçeye satın alına gelmekte olduğu, 1801

senesinde Karabet isimli bezirgân, zirâsı 40 akçeden olmak üzere fiyat vermişse de

altından kalkamamış olduğu ve Tersane-i Amire’de şali kalmaması dolayısıyla zirâsı

44 akçeden olmak üzere 18.033 kuruşa 50 bin zirâ şali kumaşı satın alındığı

kaydedilmiştir.27

21 Haziran 1803 tarihli belgede Tersane’de mevcut olan ve yeni denize indirilen

kalyonlar için gerekli levazımat arasında sancaklık şali de geçmektedir.28 24 Ekim

1803 tarihinde gelecek sene denize indirilecek donanma kalyonları için Ankara’dan

24 BOA, CBH. 91/4346. 25 BOA, CBH. 110/5313. 26 BOA, CBH. 112/5450. 27 BOA, CBH. 49/2306. 28 BOA, CBH. 70/3326.

Page 125: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

109

70 bin zirâ sancaklık şali, daha önce olduğu gibi zirâsı 44 akçeden, 66,5 kuruşa satın

alınmıştır.29 27 Nisan 1807 tarihli belge, donanma kalyonları için 27.450 zirâ

sancaklık şalinin, Kılcı oğlu Andon tarafından Ankara’da dokutturulduktan sonra

mahzen-i sürbe teslim edildiği ve beyaz renkli şalinin zirâsının 46 akçeden 10.522,5

kuruşa imal ettirildiği hakkındadır.30 Bu ücret Tersane-i Amire hazinesinden

ödenmiştir. Yine H.1222/M.1807 senesinde Kılcı oğlu Andon’dan 20.000 zirâ beyaz

Ankara şalisi satın alınmıştır.31

11 Haziran 1831 tarihli belge, zirâsı 84 akçeden olmak üzere 60.000 zirâ beyaz

şalinin imâlini Terzi oğlu Oseb’in taahhüt ettiği ve gerekli olan sancaklık şalinin bir

an önce gönderilmesinin istendiği hakkındadır.32

17 Ağustos 1832 tarihli belgede, kalyon sancakları için mahzen-i sürbe teslim

edilmek üzere, Hacı Mesud Efendi’den zirâsı 84 akçeden 47 top olarak, 1410 zirâ

beyaz şalinin 987 kuruşa mal olarak Tersane-i Amire hazinesinden ödendiği

görülmektedir.33 19 Eylül 1833 tarihli belgede, donanma kalyonlarının sancakları

için H.1246/M.1830/31 senesinde Ankara’daki Terzi oğlu Oseb’e imal ettirilen

zirâsı 84 akçeden 60.000 zira sancaklık şalinin 30.000 kadarının tersaneye teslim

edildiği, tiftik ve iplik parasının artması üzerine şalinin bir zirâsının 102 akçeye

yükseldiği belirtilmektedir.34

İmparatorluğun son dönemlerinde şali kumaşın İngiltere’ye sipariş edildiği de

görülmektedir. 13 Haziran 1910 tarihli belgede Londra’da Britanya Works

Fabrikası’na çeşitli renklerde olmak üzere 20.000 m. sancaklık şali siparişi

verilmiştir.35

4.2.3..Sancaklarda Kullanılan Pamuklu Kumaşlar

Pamuk ipliğinden ve en basit dokuma tekniği olan “bez ayak” la dokunmuş pamuklu

bir cins kumaş olan boğası, sancakların uçkurluk kısmının yapımında

kullanılmıştır.36 18 Şubat 1815 tarihli belgede sancak uçkurluğu için boğası

kullanıldığı, 5 Haziran 1796 tarihli bir başka belgede, kaptanpaşa, kapudâne, patrona

29 BOA, CBH. 50/2360. 30 BOA, CBH. 209/9748. 31 BOA, CBH. 112/5414. 32 BOA, CBH. 109/5296. 33 BOA, CBH. 37/1737. 34 BOA, CBH. 67/3156. 35 DMA, MBN, 673/323-325 36 Tezcan, H., 2007, Kişisel görüşme.

Page 126: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

110

ve riyale kalyonlarının sancaklarının uçkurluğu için yine boğası kullanıldığı ve sarf

edilen masrafın 1190 para olduğu görülmektedir.37

Çok geniş bir kullanım alanı olduğu bilinen boğası başta kaftan astarlığı olmak

üzere, muşamba yapımında, minder ve yastık yapımında, baskı ile desenlendirilerek

döşemelik yapımında kullanılmıştır. Miskali boğasından entari, ince cinsinden ise

işlemelik kumaş olarak faydalanıldığı anlaşılmaktadır (Tezcan, 1993: 21). Karaman,

Hamid ili kaba pamuklu dokuma olan boğasının üretildiği yerlerden biridir (Tezcan,

2002a: 404).

Tersane-i Amire’de Kaptanpaşa, Tersane-i Amire kethüda ve Emini’nin

baştardalarına ait bayraklarda bu gemilerle yine aynı kişilere ait divanhane ve

odalarının döşemelerinde, padişah ve kaptanpaşanın kayıklarında kullanılmıştır

(Bostan, 2005: 419), (Bostan, 1992: 165). Boğasının beyaz rengi olduğu gibi başka

renkleri de bulunmaktaydı. Donanmada beyaz, kırmızı ve mavi kullanılmıştır.

Tersane-i Amire muhasebe defterlerinde boğası satın alınmasına sık rastlanmaktadır.

Ancak, alınan boğası miktarı pek fazla değildir. Örneğin, H.1031/M.1621-22’de 2

kıt’a, H.1054 /M.1644’de 14 kıt’a H.1063/M.1653’te 6 top ve H.1110/M.1689-

99’da 3 top alınmıştır. 17. yüzyılda boğası fiyatları renklerine göre değişiklik

göstermektedir. H.1063/M.1653’te kırmızı boğasının topu 150 akçe, mavisinin topu

110 akçe olduğu; H.1110/M.1698-99’da ise mavi boğasının topunun 160 akçeye

yükseldiği görülmektedir (Bostan, 1992: 165-166). Boğasıya nazaran daha kaba

dokunmuş bir kumaş olan kirpasın da yine sancağın uçkurluk kısmında kullanıldığı

görülmektedir.38 Kirpas, bu günkü branda bezleri ayarında olup, daha çok ordu

ihtiyacında ve Otağ-ı hümayun denilen sultan çadırlarının yapımında, ağır kapı

perdelerinde (cami, türbe gibi) kullanılmıştır (Tezcan, 1993: 21).

4.3. Sancaklardaki Dokuma ve Süsleme Teknikleri

Sancaklarda, bir dokuma tekniği olan kılaptan ve kumaş süsleme tekniklerinden

aplike ve dival işlerinin sık sık kullanıldığı görülmektedir. Kılaptan, pirinç, bakır,

kalay gibi madenlerden çekilerek, gümüş ve altın yaldız vurulmuş ince metal iplik

anlamına gelmektedir. Dokumalarda bu tel, ipek ve pamuk ipliği üzerine sarılarak

kullanılmıştır. Kılaptan kumaşın değerini ve maliyetini arttıran bir unsur olmuştur.

37 BOA, CBH. 100/4832; 128/6229. 38 BOA, CBH. 33/576

Page 127: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

111

Dokumalarda kullanılan bu tel simkeşhanede simkeşler tarafından çekilmekteydi.

Beyaz renkli gümüşten tel çekene “simkeş”, altından veya yaldızlı gümüşten tel

çekene ise “sırmakeş” denilmiştir. Dokumada altın rengi vurgulanmak istendiğinde,

altın tel veya yaldızlı gümüşten çekilmiş sarı tel, sarı iplik üzerine; beyaz renk

vurgulanmak istendiğinde, gümüş tel beyaz iplik üzerine sarılarak kullanılmış, bu

şekilde altınlı ve gümüşlü kılaptan elde edilmiştir (Tezcan, 2001: 71). Altın ve

gümüş telin çekildiği simkeşhaneler İstanbul, Selanik ve Bursa şehirlerinde

bulunmaktaydı. Simkeş atölyesi sayısı her zaman kontrol altında tutulmuş ve sayının

sabit kalmasına önem verilmiştir. Gümüşten tel çekilmesi için gümüş belli bir

dereceye kadar ısıtılmakta yani kal edilmekteydi. Isıtmak için potaya 5000 dirhem

ağırlığında gümüş konulmaktaydı. Buna “bir tefe” deniliyordu ve bu miktar

simkeşhanenin günlük kapasitesiydi. Bir tefe ısıtıldıktan sonra 600 dirhem fire

verirdi, geriye kalan 4400 dirhem ise 100’er dirhemlik eşit parçalara bölünerek

çubuk haline getirilmekteydi. Gümüş çubuklar elde edildikten sonra altın yaldızla

yaldızlanmaktaydı. Yaldız, ayarı daha yüksek olan Batı ülkelerinin altın

paralarından elde edilmiştir. Çekilen tel sıkı ve cilalı iki silindir arasından

geçirildikten sonra elde edilen yassı tel, ipek veya pamuk ipliğinin üzerine

sarılmaktaydı. Sarma işlemi isteğe göre bazen alttaki iplik görülmeyecek kadar çok

sık, bazen aralarda birer devir atlatarak seyrek yapılmıştır. Sarma işlemini

simkeşhaneye bağlı olarak çalışan “kılabdancı esnafı” yapmaktaydı (Tezcan, 2001:

72).

Telli kumaşlar atılmayıp, darphaneye götürülerek yakılıyordu böylece geriye kalan

altın ve gümüş tekrar kullanılmaktaydı. Ancak seraser denilen kumaşlarda gümüş iki

kere kal edildiğinden, bunlarda altın ve gümüş tekrar kullanılamıyordu. Seraser

tezgâhları bu sebeple devletin sıkı denetimi altında tutulmuştur. Telli kumaşlar,

sancaklarda, askeri ve diğer devlet erkânının üniformalarında, giyim-kuşamda,

sırmalı araba ve saltanat kayıklarının döşemelerinde, köşk ve kasırların mefruşatında

olmak üzere geniş bir kullanımı alanı bulmuştur.

Kumaş süsleme tekniklerinden bir olan aplike, belirli bir desen oluşturmak üzere,

kesilmiş kumaş parçalarının yerleştirilip, genellikle dikilerek, zemini oluşturan

kumaşa sabitlenmesidir. Buna oturtma da denilmektedir. (Atasoy ve diğ., 2001: 342)

Dival işi ise karton ya da deriden kesilen şekillerin gergef üzerinde kumaşa

teyellenip işlenmesi ile yapılmaktadır.

Page 128: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

112

5. İSTANBUL DENİZ MÜZESİ’NDEKİ OSMANLI DÖNEMİ SANCAKLARI

5.1. Katalog

Page 129: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

113

Envanter No: 2503

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 16. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 470x900 cm. (Noyan, 1976: 50).

Özellikleri: Sancağın zemini kırmızı, motifler, kelime-i tevhit, Zülfikar ve kenar bordürü ise sarıya yakın yeşil renklidir. Uçkurluğu yeşil renktedir. Sancağın uçkurluğuna paralel uzanan, yeşil renkli yazı frizinde kelime-i tevhid “lâ-ilâhe illallah; Muhammedün resûllullah” üç kere tekrar edilmiş, tekrarların arasına ikişerli bitki motifi yerleştirilmiştir [Resim 88]. Uçkurluk ile yazı frizi arasındaki bölümde, iki yanda sekiz yapraklı çiçek-yıldız motifi bulunmaktadır. Çiçek yapraklarının ucunda iç içe geçmiş hilaller görülmektedir. Ortada ise daha büyük yuvarlak bir madalyon içerisinde yine hilal motifi yer alır. Yazı frizinden sonra yerleştirilmiş Zülfikarın iki yanında, üstte ortada görülen hilalli madalyon tekrar edilmiştir. Zülfikarın altında ise içerisinde kelime-i tevhid yazılı hilal bulunan, yuvarlak bir madalyon yer alır. Altında yine sekiz köşeli çiçek-yıldız motifi görülmektedir. Sancağın çevresini, açık ve koyu yeşil renklere sahip palmet motifli bir bordür dolaşmaktadır. 7 Ekim 1571 tarihinde Osmanlı ve Haçlı donanması arasında meydana gelen İnebahtı Deniz Savaşı’nda Haçlılar tarafından ele geçirilmiştir. Osmanlı donanmasının Derya Kaptanı Müezzinoğlu Ali Paşa’yı öldüren asker, sancağı alarak Venedik’te bir kuyumcuya satmış daha sonra ise Venedik Senatosu sancağın gümüşten olan aleminin her sekiz dirhemine bir duka altını verip satın alarak hükümet hazinesine koymuştur (Kurtoğlu, 1992: 91). Daha sonra Venedik Müzesi’nde sergilenen sancak, 1964 senesinde Papa VI. Paul tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne iade edilmiş, 1999 senesinde ise restore edilmiştir.

Page 130: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

114

Envanter No: 2964

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 16. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 287x 200cm.

Özellikleri: Yeşil renkli sancağın kumaşı, Avrupa damaskıdır.39 Dimişkî de denilen damask, Şam’da dokunan bir kumaştır ve Orta Çağ’ın sonlarına doğru İtalya’nın Venedik, Lucques ve Cenova şehirlerinde taklit edilerek dokunmuştur. Bu çeşit kumaşların bezeme ve çiçekleri kabartma olup yüzündeki şekiller kumaşın tersinde de vardır, fakat tersindedir; yani yüzünde parlak olan kısımlar tersinde donuktur (Arseven, 1943b: 428). Sancak, iri bitkisel desenlere sahiptir.40 Uçkurluğa paralel yerleştirilmiş, kartuş içerisindeki ayet, hilaller içerisine yerleştirilmiş peygamber isimleri, ortadaki Zülfikar, sol taraftaki Pençe-i Âl-i Abâ ve alt kısımdaki mühr-i Süleyman, sancağın üzerine beyaz renkli kumaş kullanılarak aplike edilmiştir. Sancağın çevresinde yeşil renkli püsküller yer almaktadır. Uçkurluğa paralel yerleştirilmiş kartuş içerisinde, Kur’ân-ı Kerim’deki Saff suresinin 13. ayetinin bir kısmı olan “Nasrun minallahi ve fethun karib beşşiri’l-mü’minin Ya Muhammed” yazılmıştır. Türkçesi “Bundan başka sevdiğiniz bir şey daha: Allah katından bir yardım ve yakın bir zafer vardır. Ey Muhammed inanlara müjde ver” anlamındadır (Atay, 1995: 551). Bunun altında Zülfikar yer alır, Zülfikarın kabzasının solunda Pençe-i Âl-i Abâ, alt kısımda iki çatalının ortasında ise mühr-i Süleyman görülmektedir. Zülfikarın sağ üst tarafında hilal içerisinde “Ebubekir”, alt tarafında hilal içerisinde “Osman”; sol üst tarafında hilal içerisinde “Ömer”, alt tarafında yine hilal içerisinde “Ali” olmak üzere dört halifenin isimleri yazılıdır. Sancağın arka yüzünde, ön yüzünden farklı olarak kartuş içerisinde “La ilahe illallah Muhammeden Resullullah” yazmaktadır (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri). 39 Tezcan, H., 2007, Kişisel görüşme. 40 Desen ayrıntı fotoğrafı bilgisayarda belirginleştirilmiştir.

Page 131: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

115

“Barbaros Sancağı” olarak bilinen sancağın Barbaros Hayrettin Paşa’nın (ö.1546) Kaptan-ı deryalığı sırasında (1534-1546) ya da ölümünden 50 yıl kadar sonra yaptırıldığı rivayet edilmektedir. 1829-31 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde bulunmuş olan İngiltere donanmasının subaylarından Sir Adolphus Slade’ın anılarında sancağın Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesinde asılı olduğu belirtilmektedir;

“… Türbenin içi sade ve Şarklıların böyle işlerde gösterdikleri zevke uygun idi. Zemin bir Hint hasırı ile örtülü idi. Ortada iki sanduka duruyordu ki, birinin boyu dokuz kademdi ve genişliği de onunla mütenasipti. Barbaros’a ait bu sandukanın başında kavuğu vardı, onun üstünde de kendine mahsus bayrak asılı duruyordu.” (Slade, 1945: 28).

Sonrasında Topkapı Sarayı'na ardından da Türbeler Müdürlüğü’ne devredilen sancak 19 Şubat 1976 tarihinde İstanbul Deniz Müzesi’ne devredilmiştir (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri). Büyük bir kısmı erimiş olduğundan dağılmaması amacıyla her iki yüzü tül içine alınmış haldedir. İstanbul Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi’nde bulunan 22 Eylül 1913 tarihli belgede, Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesinde sanduka üzerinde asılı olan sancağın, “Osmanlı Bahriyesinin şevketli devirlerinde gemilere çekilen sancaklardan elde kalan yegâne sancak” olduğundan bahsedilmektedir.41 Belgenin devamında “Osmanlı bahriye tarihinin en kıymetli hatıralarından biri olan bu sancağın, Bahriye Müzesi’nin en gösterişli antikalarından olacağı açık olmakla beraber yıpranmaya yüz tuttuğu görülmüştür.” denilmektedir. Belgede “sancakçı mağazası tarafından bir örneğinin hazırlanmasının çok masraf ve külfete yol açmayacağı; Nezaret tarafından uygun görüldüğü takdirde yapılacak yenisinin türbedeki yerine asılarak, gerçeğinin Bahriye Müzesi’nde, sancaklara ait camekânlarda saklanıp sergileneceği” kaydedilmiştir. Bu belgelerde, Evkaf Nezareti’ne bağlı olan türbedeki sancak ile birlikte bir çift kadırga fenerinin de Bahriye Müzesi’ne verilmesi için yazı yazılacağı belirtilmiştir. Ancak 1914-1925 yıllarında tutulmuş Bahriye Müzesi Defteri’nde 1925 senesinde Barbaros sancağından bahsedilmemekle beraber, Evkaf Müzesi’ndeki Barbaros Hayrettin Paşa’ya ait iki fenerin müzeden aldırılmasının şimdilik mümkün olmadığı kaydedilmiştir. 1913 tarihli belgede türbedeki sancağın yerine yenisinin yaptırılarak aslının müzeye alınması için yazı yazılması istenmişse de gerek 1917 senesinde Ali Sami Boyar’ın yazdığı Bahriye Müzesi Kataloğu’nda ve gerekse 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir’de, sadece Barbaros sancağının bir örneği olup Sultan Abdülmecit zamanında yaptırılan ve Kırım Savaşı’nda Mahmudiye Kalyonu’na çekilen sancağın yer aldığı görülmektedir.

41 DMA. MBN. 744/212-214

Page 132: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

116

Envanter No: 0681

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1766 (H.1180)

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 1100 x 500 cm. a.47,5 kg. civ.

Yayın: Boyar, A.S., 1917/1333. Bahriye Müzesi Rehberi, Bahriye Matbaası. Kurtoğlu, F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay-Yıldız, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (3. Baskı), Ankara, şekil 57. Özellikleri: Sultan III. Mustafa’nın (hd.1757-1774) saltanatı sırasında Bağdat’ta dokutturulmuştur.42 Kırmızı zemin üzerindeki motifler altın ve gümüş renkli kılaptan ile yapılmıştır. Sancak, beş parça dokumanın birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Uçkuru koyu yeşil renkli ve kendinden desenlidir. Fetih suresinin bulunduğu yazı frizinin öncesinde içine sekiz yapraklı çiçeklerin yerleştirildiği hilaller ve sekizgen içerisinde geometrik süslemelerin bulunduğu bir sıra vardır. Yazı frizinde Fetih suresinin ilk üç ayeti, “İnna fetahna leke fetham mübına”, “Li yağfira lekellahü ma tekaddeme min zembike ve ma teahhara ve yütimme nı'metehu aleyke ve yehdiyeke sıratam müstekıyma”, “Ve yensurakellahü nasran azıza” yazılıdır. İlk üç parçada bulunan bu ayetler bittikten sonra, geri kalan iki parçada ilk iki ayet tekrar yazılmıştır. Türkçesi, “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik”, “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.” anlamındadır. Sancağın üzerindeki süslemeler yazı frizinden sonra on iki sıra halindedir ve şu şekilde düzenlenmiştir; beş parçadan oluşan kumaşın her bir parçası üç motifinden oluşur. Bu üç motiften ortadaki iki yanındakine göre daha büyüktür. İlk sıradaki küçük boyutlu karelerin içerisinde geometrik motifler, ortadaki büyük karelerin içerisinde ise stilize edilmiş çiçek motifleri görülmektedir. İkinci sırada boyuna yerleştirilmiş bir dikdörtgen içerisinde saksıdan çıkan karanfil motifi, ortada ise en içte sekiz yapraklı bir çiçek ile başlayıp içe ve dışa doğru hilaller ile devam eden, bir daire bulunmaktadır. Üçüncü sırada, iki yanda bulunan daire içerisine yerleştirilmiş, mühr-i Süleyman motifi, ortada iki yandaki dairelerden daha büyük boyutlu bir kare içerisinde stilize 42 Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir, s.43.

Page 133: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

117

bitkisel motiflere sahip, bir sekizgen ve onunda merkezinde yine bir sekizgen yerleştirilmiştir. Dördüncü sıra, ortada bir daire ve iki yanında bulunan karelerden oluşur. Karelerin içerisine bir sekizgen yerleştirilmiş ve geometrik süslemeler yapılmıştır. Dairede ise merkezde sekiz yapraklı bir çiçek motifi ile çevresinde ağız kısmı merkeze doğru yerleştirilmiş hilaller yer almaktadır. Beşinci sırada daire formu ile dikdörtgen formlar kullanılmıştır. Dikdörtgenin içerisinde Arapça yazılar bulunmaktadır. Altıncı sıra kare ve daire içerisine yerleştirilmiş bitkisel süslemelerden oluşur. Yedinci sırada karelerin yanında içine beş parçalı yaprak yerleştirilmiş hilaller, karelerin içerisinde ise yine sekizgen ve stilize edilmiş bitkisel motifler bulunmaktadır. Sekizinci sıra, iki yanda boyuna yerleştirilmiş dikdörtgen ve dairelerden oluşmaktadır. Dairelerin içinde ortasında sekiz yapraklı bir çiçek bulunan mühr-i Süleyman görülmektedir. Altı kollu yıldızın kolları arasına hilaller yerleştirilmiştir. Dokuzuncu sıra iki farklı süslemeye sahip kare formlardan oluşmaktadır. Dokuzuncu sıradan itibaren, beş parçadan oluşan sancağın, Zülfikar’ın yerleştirileceği ortadaki bölümünde süsleme farklılaşır, dokuzuncu sırada ortada (Zülfikar’ın üstünde) büyük ve kare formlu, içerisinde stilize bitki motiflerine sahip süsleme görülmektedir. Onuncu sırada ise kare form içerisinde, ikinci sırada görülen karanfil motifini anımsatan, beş yapraklı karanfil motifi ve yine içerisinde süslemeler bulunan daire formu vardır. On birinci sırada, merkezinde sekiz yapraklı çiçek olan, sekiz kollu bir yıldızın daire içine alındığı görülmektedir. Bu dairenin yanında, içi bitkisel desenlerle süslenmiş kare bir form bulunmaktadır. En son sırada ortada yanındaki karelere oranla daha büyük boyuta sahip bir daire bulunmaktadır. Kare ve dairelerin içi öncekiler gibi stilize bitkisel motifler ile süslenmiştir. On ikinci sıranın altında, Zülfikar’ın iki yanında, yedinci sırada görülen hilal içine yerleştirilmiş yaprak motifi yer alır. Sancağın uç kısmında bulunan Zülfikar’ın ortasında (۞ şeklinde) üst üste konulmuş iki kareden oluşan sekiz kollu yıldız; bunun da merkezinde sekiz yapraklı bir çiçek motifi bulunmaktadır. Sancağın, Zülfikar’ın sonlarına gelen, uç kısmı büyük ihtimalle zamanla yıprandığı için düz kırmızı renk kumaş kullanılarak onarılmıştır. Sancağın kenarlarını, altın ve gümüş kılâptanla yapılmış, palmet motiflerine sahip bir bordür çevirmektedir. Deniz Müzesi Arşivi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika bölümündeki 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir’de, savaş sırasında komutan gemisinin grandi ve mizana direkleri arasına çekildiği kaydedilmiştir. Bununla beraber Tahsin Öz, bu gibi büyük boyutlu sancakların bir görevinin olmasından ziyade, hükümdarlar tahta geçtiğinde, kumaş imalathaneleri tarafından sunulan hediyeler olarak kabul edilmeleri gerektiğini belirtmektedir (Öz, 1951: 241).

Page 134: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

118

Envanter No: 0682

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1789 (H.1204)

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 1400x 500cm. a.56,5 kg. civ.

Yayın: Boyar, A.S., 1917/1333. Bahriye Müzesi Rehberi, Bahriye Matbaası, 15. resim. Atasoy N., 1992. Splendors of the Ottoman Sultans, Wonders, Memphis, s.43. Kurtoğlu, F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay-Yıldız, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (3. Baskı), Ankara, şekil 56. Özellikleri: Sultan III. Selim’in (hd.1789-1807) zamanında Bağdat’ta dokutturulmuştur. Beş dokuma parçasının birleştirilmesi ile meydana gelmiştir. Uçkurluk kısmına yakın olan yazı frizi, Besmele ile başlayarak Fetih suresinin ilk üç ayeti ile devam etmektedir. Frizin üstünde ve altında, stilize servi ağacı ve sekiz yapraklı çiçeklerden oluşan bordür bulunmaktadır. Servi ağacı motifi, yazı frizinde bazı harflerin bitiminde de görülmektedir. Bu şekilde harf sonlarının çiçekle bitirilmesi, Türk dokumalarında da 17. yüzyıldan itibaren görülmektedir.43 Yazı frizinden sonra süsleme on sıradan oluşmaktadır. Beş ana parçadan oluşan kumaşın, Zülfikar’ın bulunduğu orta kısmında, uçkurluktan uç kısma doğru on, yandaki parçalarda on altı motif sırası bulunmaktadır. Birinci sırada beş adet kare yer almaktadır ve bunların içerisine bir daire yerleştirilmiştir. Dairelerin içinde ise ortada sekiz yapraklı çiçek bunun etrafında stilize karanfiller ve ağız kısmı dışa doğru olan, içlerine ise yıldız yerleştirilmiş hilaller görülür. Bu motifin benzerine, Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki yine büyük ölçülere sahip, iki sancakta daha rastlanmaktadır. Bunlardan biri II. Mahmut (hd.1808-1839) dönemine aittir [Resim 89]. İkinci sırada, boyuna yerleştirilmiş dikdörtgenin içerisinde ortada sekiz kollu bir yıldız, bunun ortasında sekiz yapraklı çiçek bulunmaktadır. Yıldızın ışınları arasında içine el motifi yerleştirilmiş, ağzı dışa doğru bakan hilaller bulunmaktadır. Yıldızın alt ve üst kısımlarında stilize bitkisel motifler görülmektedir. İkinci sırada yer alan bu beş adet dikdörtgenin kenarlarında, en baştaki ve en sondakilere dörder adet, ortada kalan üç tanesinde altışar adet olmak üzere küçük kareler bulunmaktadır. Karelerin 43 Tezcan, H., 2007, Kişisel görüşme.

Page 135: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

119

içerisinde, ağızları uçkurluk kısmına bakan ve içlerinde sekiz yapraklı çiçek olan hilaller bulunmaktadır. Üçüncü sırada ortada daire içerisinde, merkezde sekiz yapraklı stilize bir çiçek ve dört tarafında beş yapraklı karanfiller görülmektedir. Dairenin iki yanında boyuna dikdörtgen içerisine yerleştirilmiş, saksıdan çıkan karanfil motifi bulunmaktadır. Dördüncü sırada, kare form içerisinde (۞ şeklinde) üst üste yerleştirilen iki kareden elde edilmiş sekiz kollu bir yıldız bulunmaktadır. Bunun içi stilize bitkisel motifler ile doldurulmuştur. Karenin iki yanında içi süslemeli, enine yerleştirilmiş dikdörtgen bulunmaktadır. Beşinci sırada; kare form içerisinde bir daire bulunmaktadır. Dairenin merkezinde ortada sekiz yapraklı bir çiçek ve çiçeğin etrafında, ağzı iç kısma bakan, içlerine karanfil ve çiçek yerleştirilmiş on iki hilal bulunmaktadır. Her karenin sağında ve solunda ikişer dikdörtgen içerisine, ortada bir karanfil olmak üzere iki adet servi ağacı yerleştirilmiştir. Altıncı sırada bulunan kare formun içinde stilize bitkisel motifler bulunmakla beraber yanındaki daireler içerisindeki motifler tespit edilememiştir. Yedinci sırada, sekiz dilimli bir form içerisine üst üste iki kare koyularak yıldız elde edilmiş ve orta kısma sekiz yapraklı stilize bir çiçek yerleştirilmiştir. Bu motifin aynısı Zülfikar’ın ortasında da mevcuttur. Yedinci sıradan itibaren, beş parça dokumadan oluşan sancağın, sağ ve sol ucunda bulunan ikişerli dizi aynı şekilde devam ederken, Zülfikar’ın bulunduğu ortadaki parçada motifler değişir. Sekiz dilimli form yerine daire içerisine yerleştirilmiş sekiz kollu bir yıldız görülür. Sekizinci sırada, içleri süslü kare formlar ve bunların iki yanında üçer tane olmak üzere altışar hilal vardır. Hilallerin ağzı yukarı doğrudur ve içlerinde iki kareden oluşturulmuş yıldız, bunun da ortasında yine sekiz yapraklı bir çiçek vardır. Dokuzuncu sırada, daire şeklindeki bir formun içerisinde sekiz kollu bir yıldız bunun da merkezinde sekiz yapraklı bir çiçek bulunur. Yıldızın kolları arasında, içinde yine çiçek motifi olan hilaller bulunmaktadır. Onuncu sırada içleri süslenmiş kare formlar yer almaktadır. On birinci sırada, beşinci sırada kullanılan süslemeler tekrarlanmıştır, ancak karenin iki yanında ikişerli servi ağaçları yerine stilize karanfil motifi kullanılmıştır. On ikinci süsleme sırasında, içerisi sekiz yapraklı stilize çiçek motifi ile doldurulmuş kare formlar görülür. Karelerin sağında ve solunda, ikişer tane olmak üzere, üçüncü sırada kullanılan daire formlu motifin daha küçüğü bulunmaktadır. On üçüncü sırada, daire formun içerisine bir mühr-i Süleyman yerleştirilmiştir. Yıldızın ortasında sekiz yapraklı bir çiçek ile bunun çevresinde yine stilize bitki desenleri bulunur. Yıldızın kolları arasında, ağzı dış tarafa bakan hilaller, hilallerin içerisinde de yine sekiz yapraklı çiçek motifi bulunmaktadır. Daire formunun boş kalan yerleri sekiz yapraklı yıldız çiçekleri ile doldurulmuştur. On dördüncü sırada, kare form içerisinde, iki kare üst üste koyularak sekiz kollu bir yıldız oluşturulmuş ve içi bitkisel desenlerle süslenmiştir. Karenin sağında ve solunda ikişer adet olmak üzere, beşinci sırada da görülen, bir dikdörtgen içerisinde, ortada karanfil bulunan iki servi motifi bulunmaktadır. On beşinci sırada, birinci sırada kullanılan motif tekrar edilmiştir. Kare formun yanlarında içinde sekiz yapraklı çiçek olan hilaller görülür. En son sırada ise kare içerisinde geometrik bezeme kullanılmıştır. Kare formların sağında ve solunda ikişer adet olmak üzere, on ikinci sırada görülen süsleme daha küçük boyutlu olarak yer almaktadır. Karenin altında, içerisine sekiz yapraklı çiçek yerleştirilmiş hilaller bulunmaktadır.

Page 136: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

120

Zülfikar’ın sağında ve solunda bulunan dikdörtgen kartuşlar içerisinde iki satır halinde Kur’ân-ı Kerim’in Muhammed suresinin 7. ayeti “Ya eyyühellezıne amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm” yazılıdır. Türkçesi “Ey iman edenler, eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size eder ve ayaklarınızı kaydırmaz.” anlamına gelmektedir. Zülfikarın iki çatalının arasındaki kartuşun altında, sancağın yapım yılını gösteren “1204” senesi yazılıdır ki bu M.1789 yılına yani III. Selim’in tahta çıkışına karşılık gelmektedir [Resim 90]. Zülfikarın iki çatalından soldaki, Fetih suresinin 1. ayeti “İnna fetahna leke fetham mübına” ve 2. ayetinin bir kısmı “Li yağfira lekellahü” ile başlamaktadır. “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik” anlamındaki bu ayetten sonra “Acem ve Arapların hükümdarı, Acem ve Arapların en hayırlısı, dünya ve ahiretin, insanların ve cinlerin efendisi, bütün korkulardan sıyrılıp güvende olmak için, herkes lehine şefaati umulan sevgili” anlamına karşılık gelen Arapça bir methiye yer almaktadır. Zülfikarın üst kısmında, hilal içerisinde sekiz yapraklı çiçek bulunmaktadır, kabzası ise ejderha başını anımsatan ve bitkisel dallarla sonlandırılmış bir motife sahiptir. Süsleme sıralarında ilk sırada gümüş ikinci sırada altın renkli kılâptan kullanılarak sırayla devam etmiş ve bu kullanım oldukça süslemeye sahip sancağa daha da hareket kazandırmıştır. Çevresini, birbirini takip eden altın ve gümüş renkli kılâptan ile yapılmış, palmet motifli bir bordür çevirmektedir.

Page 137: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

121

Envanter No: 0683

Yapıldığı tarih/yüzyıl:1792 (H.1207)

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 1400x 750 cm. a.51 kg. civ.

Yayın: Boyar, A.S., 1917/1333. Bahriye Müzesi Rehberi, Bahriye Matbaası, 11. resim.

Özellikleri: Bağdat’ta dokutturulmuştur. Kırmızı zemin üzerinde, beyaz renk ile Sultan III. Selim’in tuğrası ve tuğranın sol tarafında içinde Fetih suresinin yer aldığı bir Zülfikar bulunmaktadır (Kurtoğlu, 1993: 91). Tuğrada gümüş renkli kılâptan kullanılmıştır. III. Selim’in yaptığı ziyaretler sırasında gemiye çekilmiştir (Boyar, 1917: 62).

Page 138: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

122

Envanter No: 0685

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1834 (H.1240)

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 490x 938cm.

Yayın: Boyar, A.S., 1917/1333. Bahriye Müzesi Rehberi, Bahriye Matbaası, 12. resim. Özellikleri: II. Mahmut (hd.1808-1839) zamanında savaş sırasında çekilmek üzere İstanbul’da yaptırılmıştır.44 Sancak, on bir parça kumaşın yan yana getirilerek dikilmesi ile oluşturulmuştur. Siklamen renkli ipek kumaşın üzerinde, Kur’ân-ı Kerim’den çeşitli surelerin ayetleri bulunmaktadır. Arapça harfler kumaş üzerine aplike edilmiştir (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri). Üzerindeki beş satırda Kur’ân-ı Kerim’den dört farklı sure bulunmaktır ve bu sureler Kur’ân’da arka arkaya yer alırlar. Birinci olarak, Bakara suresinin 246. ayeti “E lem tera ilel melei mim benı israıle mim ba'di musa- iz kalu li nebiyyil lehümüb'as lena meliken nükatil fı sebılillah- kale hel aseytüm in kütibe aleykümül kıtalü ella tükatilu- kalu ve ma lena ella nükatile fı sebılillahi ve kad uhricna min diyarina ve ebnaina- fe lemma kütibe aleyhimül kıtalü tevellev illa kalılem minhüm- vallahü alımüm biz zalimın” yazmaktadır. Anlamı şöyledir; “Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini biliyor musun? Peygamberlerinden birine “Bizimle bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. “Ya savaş size farz kılınır da, savaşmazsanız?” demişti. “Yurtlarımızdan ve oğullarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre Allah yolunda niye savaşmayalım?” demişlerdi. Ancak savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı dışında yüz çevirdiler. Allah haksızlık yapanları bilir.” (Atay, 1995: 39). İkinci olarak, Âl-i İmrân suresinin 181. ayeti, “Le kad semiallahü kavlellezıne kalu innellahe fekıyruv ve nahnü ağniya'- senektübü ma kalu ve katlehümül embiyae bi ğayri hakkıv ve nekulü zuku azabel harıyk” yazmaktadır. Anlamı şöyledir; “And olsun ki, “Allah fakir biz zenginiz” diyenlerin sözünü Allah işitmiştir. Dedikleri ve

44 Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir, s.43.

Page 139: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

123

haksız yere peygamberleri öldürdüklerini yazacağız ve “yakıcı azabı tadın” diyeceğiz.” (Atay, 1995: 73). Üçüncü olarak, Nisa suresinin 77. ayeti, “E lem tera ilellezıne kıyle lehüm küffu eydiyeküm ve ekıymüs salet ve atüz zekah fe lemma kütibe aleyhimül kıtalü iza ferıkum minhüm yahşevnen nase ke haşyetillahi ev eşedde haşyeh ve kalu rabbena lime ketebte aleynel kıtal lev la ehhartena ila ecelin karıb kul metaud dünya kalıl vel ahıratü hayrul li menitteka ve la tuzlemune fetıla” yazılıdır. Anlamı şöyledir; “Kendilerine “elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin” denilen kimseleri görmedin mi? Onlara savaş yalnızca, onlardan bir takımı Allah’tan korkar gibi belki de daha çok insanlardan korkarlar ve “Rabbimiz, niçin savaşı bize farz kıldın? Yakın bir süreye kadar bizi erteleyemez miydin?” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret saygılı olanlar için daha iyidir ve asla çekirdeğin yarığındaki iplik kadar haksızlığa uğratılmazsınız.” (Atay, 1995: 89). Son olarak Maide suresinin 27. ayeti “Vetlü aleyhim nebeebney ademe bil hakk iz karraba kurbanen fe tükubbile min ehadihima ve lem yütekabbel minel ahar kale le aktülennek kale innema yetekabbelül lahü minel müttekıyn” yazmaktadır. Türkçe, “Ey Muhammed! Onlara, Âdem’in iki oğlunun olayını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı. Birisinin ki kabul edilmiş diğerinin ki kabul edilmemişti. Kendisinin ki kabul edilmeyen “Andolsun seni öldüreceğim” deyince kardeşi “Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder” cevabını vermişti.” anlamına gelmektedir (Atay, 1995: 111).

Page 140: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

124

Envanter No: 0684

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1854 (H.1271) –İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 540x 350 cm.

Yayın: Boyar, A.S., 1917/1333. Bahriye Müzesi Rehberi, Bahriye Matbaası, 13. resim. Özellikleri: Barbaros Hayrettin Paşa’ya ait sancağın benzeridir. Koyu siklâmen renkli ipek sancak, kendinden hatayi ve hançer yapraklı bitkisel desenlere sahiptir. Uçkurluk kısmı yine kendinden bitkisel desenli ve yeşil renktedir (İstabul Deniz Müzesi Envanteri). Ön yüzünde krem renkli kartuş içerisinde, Besmele ve Fetih suresinin 1. ayeti “İnna fetahna leke fetham mübına” görülmektedir ki Türkçesi “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.” anlamındadır. Kartuşun hemen altında yine krem renkli “Ya Muhammed” yazısı ile “Pençe-i Âl-i Abâ” bulunmaktadır. Bunlar kumaş üzerine aplike edilmiştir. Ortada bulunan Zülfikar’ın sağında üst tarafta “Ebubekir”, alt tarafta “Osman” ve solda üst tarafta “Ömer” , alt tarafta “Ali” olmak üzere dört halifenin isimleri, hilal içerisine yerleştirilmiştir. İsimler, ağızları uçkurluk tarafına bakan ve krem renkli, iç kısımları yeşil zeminli hilaller içerisine yine krem renk kullanılarak aplike edilmiştir. Çift ağızlı kılıcın ortasına bir mühr-i Süleyman yerleştirilmiştir. Kartuşun iki yanında, Zülfikarın kabzasında ve namlularının ucunda yeşil renkli palmet motifi yer almaktadır. Arka yüzde kartuş içerisinde Kur’ân-ı Kerim’in üçüncü suresi olan Ali İmran suresinin 126. ayetinin ikinci cümlesi “ve men nasru illa min ındillahil azızil hakım” yazılıdır ve “Yardım Aziz ve Hakim olan Allah katından başka hiçbir yerden gelemez.” anlamına gelmektedir. Ön yüzden farklı olarak bu yüzde “Ya Muhammed” yazısı yoktur. Sancağın uç kısmı yıpranmıştır ve kenarlarında görülen yeşil ve krem renklerdeki palmet bordürü, uç kısımda yoktur. Bordürün ucuna bordo ve beyaz renkte saçaklar konulmuştur. Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika bölümündeki 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir’de “Barbaros

Page 141: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

125

Hayrettin Paşa’nın, Preveze Muharebesi’nde donanmaya çektikleri sancağın numunesi” olarak geçmektedir. Sultan Abdülmecit’in (hd.1839-1861) emri ile yaptırılarak Kırım Savaşı’na katılan Mahmudiye Kalyonu’na hediye edilmiştir. 1912 yılında Yunanistan ile yapılan savaş sırasında kullanılmıştır (Boyar, 1917: 62). Donanma mürettebatının manevi kuvvetini attıracağı düşünülerek, kumandan gemisine çekilmiştir.45 Bu savaş sırasında eski olduğundan yırtılmıştır.46

45 BOA, İBH, 12/1331 M 3. 46 Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir, s.43.

Page 142: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

126

Envanter No: 1267

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285)

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 160 x 168 cm.

Özellikleri: Sultan Abdülaziz (hd.1861-1876) tarafından yaptırılmıştır (Boyar, 1917: 63). Vişne rengi kumaş üzerine çıpa ve Arapça yazı, sarı simli iplik kullanılarak yapılmıştır. Uçkurluk kısmı hariç üç kenarında yine sarı renkte simli saçakları mevcuttur. Çıpanın uç kısımlarında bitkisel motifler bulunmaktadır.

Page 143: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

127

Envanter No: 0686 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 19. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 100x82 cm.

Özellikleri: Bahriye Alayı’na ait alay sancağıdır (Kurtoğlu, 1993: 133). Siyah renk ipek kumaş üzerinde kelime-i tevhid (lâ-ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) bulunmaktadır. Kumaş üzerindeki yazı, dival tekniği ile yapılmıştır.47 Kelime-i tevhid, iki satır halindedir ve arada örgü motifi yer alır. Yazı, örgü motifi ile yapılmış iki çerçeve içine alınmıştır. Kenarlarında sarı renkte saçakları bulunmaktadır.

47 Tezcan, H., Kişisel görüşme.

Page 144: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

128

Envanter No: 0690 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 108 x 235 cm. Uçkurluktan çatal kısmın başladığı noktaya kadar olan uzunluk 106 cm.dir. Özellikleri: Siklamen renkli ve gidon şeklindedir. Ortada uç kısımları ikiye ayrılmış, yirmi dört kollu güneş motifi bulunmaktadır. Sancağın merkezindeki güneş motifi beyaz pamuklu kumaştandır (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri). Bu şekilde ortada güneş sembolüne sahip gidon sancaklar, 690 A-B-C-D-E-F-G-H-I olmak üzere dokuz adettir. Abdülaziz (hd. 1861-1876) zamanında yapılmışlardır.48 690 E-F-G-H yıpranmış durumdadır.

48 Deniz Müzesi İhtisas Kütüphanesi, Asar-ı Atika Bölümü, 4604 db. no’lu Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir, s.43.

Page 145: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

129

Envanter No: 0690 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 127x244 cm. Uçkurluktan çatal kısmın başladığı noktaya kadar olan uzunluk 94 cm.dir. Özellikleri: Koyu vişne renkli ve gidon şeklindeki sancağın orta kısmında altın renkli sırma ile yapılmış sekiz kollu bir yıldız motifi bulunmaktadır. Bu yıldızdan çıkan ışınlar yine altın renkli sırma ile yapılmıştır ve uçları çatal şeklinde sona ermektedir.

Page 146: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

130

Envanter No: 0690 C

Yapıldığı tarih/yüzyıl:1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 100x240cm. Uçkurluktan çatal kısmın başladığı noktaya kadar olan uzunluk 82 cm.dir. Özellikleri: Vişne renkli ve gidon şeklindeki sancağın orta kısmında, altın renkli sırma ile yapılmış ve şuaları, altı kollu çiçekten çıkan güneş motifi yer almaktadır.

Page 147: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

131

Envanter No: 0690 D

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285)- İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 112x210 cm. Uçkurluktan çatal kısmın başladığı noktaya kadar olan uzunluk 100 cm.dir.

Özellikleri: Vişne renginde ve gidon şeklindedir. Sancağın orta kısmında dival işi ile yapılmış şualı güneş motifi ve bunun merkezinde sekiz kollu çiçek bulunmaktadır. Işınların uçları çatal şeklinde sona ermektedir.

Page 148: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

132

Envanter No: 0690 I

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 110x 215cm.

Özellikleri: Vişne renginde ve gidon şeklindedir. Orta kısmında, merkezinde 12 yapraklı bir çiçek bulunan, güneş motifi yer almaktadır. Sarı renkli sırma kullanılarak yapılmış güneş ışınlarının ucu çatal şeklinde sona ermektedir.

Page 149: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

133

Envanter No: 0691 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 130x237cm.

Özellikleri: Siklamen renkli ve dikdörtgen şeklindedir. Üzerine Sultan Abdülaziz’in tuğrası “Abdülaziz han bin Mahmud el- muzaffer” altın renkli sırma ile sarma tekniğiyle yapılmıştır. 0691 A-B-C-D-E-F-G-H olmak üzere sekiz adettir. 0691 C–F-G yıpranmış durumdadır.

Page 150: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

134

Envanter No: 0691 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 125x 240 cm.

Özellikleri: Siklamen renkli ve dikdörtgen şeklindedir. Üzerine Sultan Abdülaziz’in tuğrası “Abdülaziz han bin Mahmud el- muzaffer” altın renkli sırma iple, dival işi ile yapılmıştır.

Page 151: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

135

Envanter No: 0691 D

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 95x194 cm.

Özellikleri: Siklamen renkli ve dikdörtgen şeklindedir. Üzerindeki Sultan Abdülaziz’in tuğrası “Abdülaziz han bin Mahmud el- muzaffer” altın renkli sırma iple, sarma tekniği ile yapılmıştır.

Page 152: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

136

Envanter No: 0691 E

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 127x244 cm.

Özellikleri: Siklamen renkli ve dikdörtgen şeklindedir. Sancağın ortasında yer alan Sultan Abdülaziz’in tuğrası “Abdülaziz han bin Mahmud el- muzaffer” altın renkli sırma iple, dival işi ile yapılmıştır.

Page 153: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

137

Envanter No: 0691 H

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1868 (H.1285) - İstanbul

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: Alınamamıştır.

Özellikleri: Siklamen renkli ve dikdörtgen şeklindedir. Üzerinde bulunan Sultan Abdülaziz’in tuğrası “Abdülaziz han bin Mahmud el- muzaffer” altın sırma iple, sarma tekniği ile yapılmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri).

Page 154: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

138

Envanter No: 0686 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 160x 140cm.

Özellikleri: Kırmızı renkli kumaş üzerine, sure işlemelidir. Üzerindeki yazı okunamayacak durumdadır. Üç kenarında sarı simli iplikten saçakları bulunmaktadır. 1914-1918 I. Dünya Savaşı sırasında Sina Cephesi’nde kıllanılmış alay sancakları ile benzerlik göstermektedir.

Page 155: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

139

Envanter No: 4682

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 19. yy. sonu- 20. yy. başı.

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: 265 x 500 cm.

Özellikleri: Kırmızı renkli ince yünlü kumaşın ortasında oval bir form içerisine beyaz renkte hilal ve beş köşeli yıldız aplike edilmiştir. Oval kısmın etrafında, yine beyaz renkte aplike edilmiş ışınlar yer almaktadır. Işınlar ile ay-yıldız pamuklu kumaştandır. Bu şekildeki sancaklar, padişahın bindiği geminin gizine ya da kıç gönderine; istimbot ve filikalarda yine kıç gönderine; padişah önlerinden geçtiği zaman kale ile askerî yerlerin sancak gönderlerine çekilmekteydi. Geminin civadra gönderinde ise daha küçük boyutta olanı kullanılmaktaydı (Mecmuat’ül Bahriyyun, 1901: 2). H.1309/M.1891 tarihinde basılmış Bahriye işaret kitabında sadece gemi gizine çekildiği belirtilmiştir.

Page 156: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

140

Envanter No: 0694

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: 130x 180 cm.

Özellikleri: Kırmızı renkli ince yünlü kumaşın merkezinde, oval bir form içerisinde ay-yıldız bulunmaktadır. Ay-yıldız ve çevresinde bulunan ışınlar kumaş üzerine aplike edilmiştir (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri). 1904-1947 yılları arasında hizmet vermiş olan Hamidiye Kruvazörü’nde kullanılmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 199).

Page 157: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

141

Envanter No: 0710

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 19. yy. sonu- 20. yy. başı

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: 405 x 600 cm

Özellikleri: Kırmızı renkli kumaşın ortasında oval bir form oluşturularak, buraya beyaz renkli kumaşla ay-yıldız aplike edilmiş ve çevresi yine beyaz renkte ışınlarla çevrilmiştir (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri).

Page 158: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

142

Envanter No: 0714

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 200x 300 cm.

Özellikleri: Sarı-yeşil renk kumaşın ortasına, oval bir forma sahip kırmızı renk ipek kumaş aplike edilmiştir. Üzerinde beyaz ipek kumaştan ay-yıldız bulunmaktadır. Oval formun çevresindeki ışınlar krem renkli ve burgulu bir çeşit ip ile işlenmiştir. 1908-1933 yılları arasında hizmet vermiş olan Söğütlü Yatı’ndan alınmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 203).

Page 159: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

143

Envanter No: 0695

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 1901 (H.1319)

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: 400 x 600 cm.

Özellikleri: Kırmızı renkli sancağın orta kısmında oval bir form içerisinde II. Abdülhamit’in tuğrası yer almaktadır. Tuğranın sağ üst köşesinde Padişahın unvanı olan “el gazi” ve sağ alt köşede “319” sayısı bulunmaktadır. Oval formun çevresinde güneşi sembolize eden ışınlar bulunmaktadır, sancak Hamidiye Kruvazörü’nden alınmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I:199).

Page 160: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

144

Envanter No: 0702

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 273x533 cm.

Özellikleri: Siklamen renkli kumaştan yapılmış sancağın orta kısmında, oval denilebilecek formun içinde, beyaz renkli pamuklu kumaştan, V. Mehmet’in (hd.1909-1918) tuğrası ve bunun sağ üst kısmında, mahlası olan “Reşad” yazısı bulunmaktadır. Oval formun etrafı güneş ışınları ile çevrilmiştir. Işınlar ipek kumaş üzerine aplike edilmişlerdir. Bu şekildeki sancaklar hükümdara aittiler (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328-M.1910: 1).

Page 161: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

145

Envanter No: 0711

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 312x 200 cm.

Özellikleri: Koyu vişne renkli kumaşın merkezinde Mehmet Reşat’ın tuğrası bulunmaktadır. Tuğra yuvarlak bir form içerisine işlenmiş ve çevresine beyaz renk pamuklu kumaştan ışın demetleri aplike edilmiştir. Padişaha ait sancaktır (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328-M.1910:1). 1908-1933 yıllarında hizmet vermiş olan Söğütlü Yatı’nda kullanılmıştır. (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 203).

Page 162: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

146

Envanter No: 0704 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 200x300 cm

Özellikleri: Koyu vişne renkli kumaşın ortasında, oval bir form içerisinde VI. Mehmet Vahdettin’in (hd.1918-1922) tuğrası yer almaktadır. Tuğra dival işi ile pamuklu iplik kullanılarak yapılmıştır. Oval formu çevreleyen sekiz kollu güneş ışınları pamuklu kumaştandır ve kumaş üzerine aplike edilmiştir. 0704 A ve 0704 B, 1865’te hizmete girerek 1939’da sökülmek üzere satılmış olan Ertuğrul Yatı’nda kullanılmışlardır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 201).

Page 163: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

147

Envanter No: 0704 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 247x403 cm.

Özellikleri: Koyu vişne renkli kumaşın ortasında, oval bir form içerisinde V. Mehmet Reşat’ın tuğrası bulunmaktadır. Tuğra dival işi ile yapılmıştır. Oval formu çevreleyen sekiz kollu ve güneşi simgeleyen ışın demetleri, kumaş üzerine aplike edilmiştir. Padişaha ait sancaktır (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328-M.1910:1).

Page 164: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

148

Envanter No: 0713 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 135x76 cm.

Özellikleri: Vişne renkli kumaş üzerine krem renkli, pamuklu iplik kullanılarak sarma tekniği ile on altı kollu güneş motifi işlenmiş, ortada kalan daire içerisine VI. Mehmet Vahdettin’in tuğrası yine krem renkli pamuklu iplik kullanılarak sarma tekniği ile işlenmiştir. Padişaha ait sancaktır (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328-M.1910:1). 0713 A ve 0713 B 1908-1933 yıllarında hizmet vermiş olan Söğütlü Yatı’nda kullanılmışlardır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 203).

Page 165: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

149

Envanter No: 0713 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 200x328 cm

Özellikleri: Vişne renkli kumaş üzerine, yuvarlak bir form içerisine VI. Mehmet Vahdettin’in tuğrası pamuklu iplik kullanılarak sarma tekniği ile işlenmiştir. Daire şeklindeki formun etrafındaki güneşi simgeleyen ışın demetleri, beyaz pamuklu kumaş kullanılarak sancak üzerine aplike edilmiştir.

Page 166: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

150

Envanter No: 0708

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20.yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 210 x 305 cm

Özellikleri: Bordo renkli kumaş üzerine, beyaz renkli pamuklu kumaştan daire şeklinde bir boşluk bırakılarak, bunun etrafına ışın demetleri yerleştirilmiştir. Veliahta özeldir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H. 1328 M.1910:1). Padişaha özel olan sancaktan farkı, ortasında tuğra bulunmayıp, burasının boş bırakılmış olmasıdır.

Page 167: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

151

Envanter No: 0706 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 67x 120 cm.

Özellikleri: Vişne renkli kumaşın ortasındaki boş oval formun çevresinde sekiz kollu ışın demeti bulunmaktadır. Işınlar beyaz renkli pamuklu kumaş kullanılarak sancağın üzerine aplike edilmiştir. 0706 A ve 0706 B, 1865’te hizmete girerek 1939’da sökülmek üzere satılan Ertuğrul Yatı’nda kullanılmışlardır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 201). Veliahta özeldir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H. 1328 M.1910:1).

Page 168: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

152

Envanter No: 0706 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 67 x 90 cm

Özellikleri: Siklamen renkli kumaşın ortasında yuvarlak bir alan boş bırakılarak, sekiz tarafta daha uzun olmak üzere, etrafına beyaz pamuklu kumaşla ışın demetleri aplike edilmiştir. Veliahta özeldir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H. 1328 M.1910:1).

Page 169: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

153

Envanter No: 0705

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20.yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri:125x 65.5 cm.

Özellikleri: Vişne renkli kumaşın ortasındaki boş oval formun çevresinde sekiz kollu ışın demeti bulunmaktadır. Gidon şeklindeki sancağın üzerindeki ışınlar, beyaz pamuklu kumaş kullanılarak aplike edilmiştir. Osmanlı hanedanına özeldir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H. 1328 M.1910:1). Veliahta özel olan sancaktan farklı olarak gidon şeklindedir.

Page 170: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

154

Envanter No: 0712

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl.

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 205x350 cm Uçkurluktan çatal kısmın başladığı noktaya kadar olan uzunluk 180 cm. Özellikleri: Vişne renkli ve gidon şeklindeki sancak üzerine, oval kısım boş bırakılmak üzere, sekiz kollu ışınlar yerleştirilmiştir. Işınlar, ince pamuklu kumaş kullanılarak sancak üzerine aplike edilmiştir. Osmanlı hanedanına özeldir (Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H. 1328 M.1910:1). Veliahta özel olan sancaktan farklı olarak gidon şeklindedir. 1908-1933 yıllarında hizmet vermiş olan Söğütlü Yatı’ndan alınmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 203).

Page 171: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

155

Envanter No: 0703 A

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: 182x316 cm.

Özellikleri: Yeşil renkli kumaşın ortasında bulunan, ovale yakın formun zemini kırmızı renkli yünlü kumaştan sancak üzerine aplike edilmiştir. Ortadaki ay-yıldız pamuklu beyaz renk kumaştandır. Oval formun çevresindeki on altı kollu güneş motifi yine beyaz pamuklu kumaş kullanılarak sancak üzerine aplike edilmiştir.

Page 172: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

156

Envanter No: 0703 B

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20 yüzyıl.

Kumaşının cinsi: Yünlü.

Ölçüleri: 145 x 90 cm.

Özellikleri: Yeşil renkli kumaşın ortasında ay-yıldız, kırmızı zeminli oval bir form içerisinde yer almaktadır. Oval formun çevresine, on altı kollu bir güneş oluşturacak şekilde ışınlar aplike edilmiştir.

Page 173: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

157

Envanter No: 0707

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20.yüzyıl

Kumaşının cinsi: İpek

Ölçüleri: 196 x 306 cm

Özellikleri: Siklamen renkli kumaş üzerine, beyaz renk pamuklu kumaş ile dört köşeye yıldız ve ortaya gemi çıpası aplike edilmiştir. Padişahın genel başkumandanlığına aittir Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328:1). 1865 yılında hizmete girerek 1939 yılında sökülmek üzere satılmış olan Ertuğrul Yatı’ndan alınmıştır (İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I: 201).

Page 174: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

158

0698 B 0698 C 0698 F 0698 G 0698 H 0698 L

0698 N 0698 O 0698 R 0698 S 0698 T 0698 U

0698 W 0698 WL 0698 WM 0698 WS 0698 XE 0698 XL

0698 XM 0698 XS 0698 A 0698 P 0698 XG 0698 M

Envanter No: 0698 (36 adet)

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl başı.

Kumaşının cinsi: Seyrek dokunmuş yünlü.

Ölçüleri: 125-130 x 85-90 cm. arasında olmak üzere farklı ölçüdedirler.

Özellikleri: Alay sancaklarıdırlar. Seyrek dokunmuş yünlü kumaştan yapılmışlardır. Zülfikar, hilal gibi çeşitli semboller alay sancaklarının üzerine aplike edilmiştir. 0698 B ile E; 0698 C ile I; 0698 G ile XD; 0698 J ile XE; 0698 K ile T; 0698 N ile WM; 0698 O ile Q; 0698 R ile Y; 0698 S ile XF; 0698 D, U,V ile Z aynı şekildedir. Alay sancakları, padişahların cülus ve doğum günlerinde, bayramlar gibi dinî günlerde; yabancı devletlerin özel günlerinde ve padişahın ziyaretleri sırasında gemilere çekilmişlerdir. Bu sancaklar, sabah namazında çekilip, akşamüzeri sancak vakti indirilmekteydi. Hareket halindeki gemiler kimi zaman alay sancaklarını üzerlerinde bulundurmakta; kimi zaman da yalnız topuz sancaklarını kullanmaktaydılar. Topuz sancaklarıyla limana gelen savaş gemileri, demir attıkları zaman alay sancaklarını da çekmekteydiler. Osmanlı donanmasına ait bir gemi alay sancaklarını çektiği zaman denizdeki diğer filikalar eski bir gelenek olarak kıç gönderlerine resmî sancakları çekmekteydiler (Rasim, 1325:11-13), [Resim 91]. 0698 A, , 0698 M, 0698 P ve 0698 XG Ahmet Rasim’in Vardabandıracılık adlı kitabında, alay sancaklarını gösteren resimde yer almazlar. Bunlar işaret sancağıdırlar; 0698 A “0698 ;”ن M “0698 ;”ض XG “ش” harfine karşılık gelmekte, 0698 P ise “namaz flaması” olarak geçmektedir (Filo İşaret Defteri, H.1330/M.1911).

Page 175: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

159

0958 B 0958 F 0958 G

0958 E Envanter No: 0958 A-B-C-D-E-F-G-H

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 20. yüzyıl

Kumaşının cinsi: 0958 A-F pamuklu, 0958 B-C-D-E-G-H ipek.

Ölçüleri: 70-129x 65-90 cm. arasındadır.

Özellikleri: Alay sancaklarıdırlar. 0958 A-F, 0958 B-C-D, 0958 G-H aynı şeklidedir. Hilaller sancaklar üzerine aplike edilmişlerdir (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri).

Page 176: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

160

0696 A 0696 B 0696 C

0696 E 0696 F 0696 H Envanter No: 0696 A-B-C-D-E-F-G-H

Yapıldığı tarih/yüzyıl: 19. yüzyıl (İstanbul Deniz Müzesi Envanteri).

Kumaşının cinsi: Yünlü

Ölçüleri: Alınamamıştır.

Özellikleri: Alay sancaklarıdırlar. 0696 B-G, 0696 C-D, aynı şeklidedir hilal ve yıldız motifleri kumaş üzerine aplike edilmiştir. 0696 A-B-C-F Ahmet Rasim’in Vardabandıracılık adlı kitabında, alay sancaklarını gösteren resimde bu şekilde sancaklar görülmektedir [Bkz. Resim 91].

Page 177: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

161

Resim 88- İnebahtı Sancağının yazı frizinde, araya yerleştirilmiş ikişerli bitki motifleri.

Resim 89- 0682 no’lu sancakla benzer motife sahip Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki sancak. Kurtoğlu,F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay-Yıldız, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (3. Baskı), Ankara, s.87.

Page 178: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

162

Resim 90- 0682 no’lu sancağın Zülfikarın olduğu uç kısmından ayrıntı. Atasoy N. ve diğ., 1992. Splendors of the Ottoman Sultans, Çev. Tülay Artan, Wonders, Memphis, s.42.

Resim 91- Alay sancaklarıyla donanmış bir gemi. Rasim, A., 1325. Vardabandıracılık, Matbaa-i Bahriye, s.17.

Page 179: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

163

6. SONUÇ

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki Osmanlı dönemine ait bahriye sancaklarının incelendiği

bu çalışmada, tarih içerisinde sancağın kullanımı, Osmanlı İmparatorluğu’nun

kullanmış olduğu sancaklar, bunların görsel ve kullanım özellikleri ile kumaşlarının

cinsleri gibi konulara değinilerek sancakların Türk kültürü ve sanatının bir parçası

oldukları açıklanmaya çalışılmıştır.

İnsanoğlunun bir işaret ile kendini ifade etme çabası, insanlığın ilk dönemlerinden

itibaren başlamaktadır. Semboller öncelikle dinî ve siyasî etkenlerle gelişmiş,

zamanla alemlere, damgalara, armalara günümüzde ise amblem ve logolara

dönüşerek, yaşamımızda daima yer almışlardır. İşaretler en açık ve hızlı iletim yolu

olmakla beraber bir göstergeye sahiptirler ve bir bildiri iletirler. Sancaklar ise

üzerlerinde taşıdıkları simgelerle ait oldukları kültürde kutsal sayılmış ve saygı

görmüşler, insan topluluklarını bir arada tutarak aynı amaç için birleştirmişlerdir.

Tarih boyunca Türk devletlerinde, gerek İslamiyet’in kabulünden önce ve gerekse

sonrasında çeşitli sancaklar kullanılmıştır. Sancak ve tuğ Osmanlı İmparatorluğu’nun

eski Türk devletlerinden alarak devam ettirdiği geleneklerdendir. Osmanlı

İmparatorluğu’nda hükümdarın güç ve egemenlik göstergelerinden tuğ, tuğra ve

mühr-i hümâyun gibi diğer hukuki sembollerle birlikte sancak özel bir yere sahipti.

Osmanlı kültüründe saltanat sancaklarının yanı sıra Sancak-ı Şerif, askerî birlik ve

orta sancakları, esnaf ve tarikat sancakları gibi çeşitli sancaklar bulunmaktaydı.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren donanma gemilerinde çeşitli sancaklar

kullanılmıştır. Bunlar bahriye teşkilatı içerisindeki hiyerarşiye göre kaptanpaşa,

kapudâne, patrona ile riyale kaptanlarına ve derya beylerine ait sancaklar olarak

biçimlendirilmekteydi. Bunun dışında Osmanlı minyatürlerinde çeşitli renklerde ve

formlarda sancaklar görülmektedir. Tarihî konulu şehnâme ve gazavatnâmeler ile

sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı surnâme türündeki minyatürlü yazmalarda ve

Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye nüshalarında, çok sayıda Osmanlı gemilerinin ve

donanmasının tasviri yer almaktadır.

Page 180: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

164

16. yüzyılda yapılmış minyatürlü yazmaların, gemi tasvirlerindeki sancaklar

incelendiğinde, Süleymannâme’de sancakların çoğu zaman düz kırmızı, sarı ve beyaz

renkli olduğu, yeşil ve mavi rengin ise daha az kullanıldığı görülmektedir. Yine bu

yüzyılda yapılmış Tarih-i Sultan Bayezid, Şehnâme-i Selim Han, Şehinşehnâme ve

Tarih-i Feth-i Yemen gibi yazmaların minyatürlerinde, kadırgaların köşkü önünde

kırmızı, yeşil, ortada yeşil iki yanda kırmızı ya da tam tersi şekilde sancaklar

bulunmaktadır. Bununla birlikte çok büyük boyutlu sancakların, rüzgâra dayanıklı

olmaları sebebiyle gidon şeklinde oldukları ve açık pembe, turuncu, kırmızı-beyaz

çizgili gibi çeşitli renklerde olabildikleri görülmektedir. 17. yüzyılda yapılmış

Vekâyi’i Ali Paşa’da mavi, sarı ve yeşil renkli, üzerinde Zülfikar’ın belirgin bir

şekilde görüldüğü sancaklar bulunmaktadır. Yine 17. yüzyılda yapılmış Paşanâme’de

kadırgaların köşkü önünde düz yeşil ve beyaz; Şehnâme-i Nadirî’de ise düz beyaz ve

kırmızı sancaklar görülmektedir. Correr Müzesi’ndeki 17. yüzyıla ait albümdeki

minyatürlerde kaptan paşa kadırgasının köşkü önünde ise mavi renkli sancaklar ve

aynı gemide gidon şeklinde mavi, yeşil, sarı ve pembe renklerde, zikzak desenli

sancaklar tasvir edilmiştir.

18. yüzyıla ait Surnâme minyatürlerindeki sancakların ise günümüze gelen örnekler

ile benzerlik arz eden, yeşil renkte kenar bordürlü, kırmızı üzerine sarı renkte

Zülfikarlı, hilalli, yıldızlı ve güneşli sancaklar oldukları görülmektedir. Yine 18.

yüzyıla ait Osmanlı-Rus savaşını ve Karadeniz’de Osmanlı gemilerini tasvir eden

minyatürlerde, kırmızı ve yeşil renkli sancaklar ile mavi-sarı-kırmızı-yeşil çizgili

sancaklar bulunmaktadır. Bu şekildeki sancaklar Kitab-ı Bahriye nüshalarındaki

gemilerin sancakları ile de örtüşür. 18. yüzyılın sonunda Küçük Hüseyin Paşa’nın

hükmü ile bahriyede, zamanla maviye dönen yeşil renkli sancakların yerine kırmızı

renkli sancaklar kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Küçük Hüseyin Paşa’nın

İskenderiye’de süvar olduğu üç ambarlı kalyon için yaptırılan sancak hakkındaki

1802 tarihli belgede ve 1794 tarihli bir başka belgede sancaklık sandal kumaşının

renginin güvez olduğu belirtilmektedir.

Sancaklık kumaşlar, Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerinde yer alan, donanmanın

ihtiyaçları ve donanma için yapılan masraflar arasında geçen isimlere dayanılarak

tespit edilmiştir. Sancakların sandal, dimi sandalı, tafta ve dârâyî gibi ipekli; şali gibi

yünlü ve uçkurluk kısmında kullanılan boğası ve kirpas gibi pamuklu kumaşlardan

üretildikleri belirlenmiştir. Belgelerde hangi cins kumaşın, ne miktarda alındığı, ne

Page 181: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

165

kadara alındığı gibi masraf kayıtlarının yanı sıra padişah geçerken ipek sancakların

çekildiği, yenileri verildiğinde eskilerinin kış günlerinde kullanılmak üzere kaptanlar

tarafından saklandığı, kapudâne, patrona ve riyale kalyonlarının sancaklarının her üç

senede bir yenilenmesinin adet olduğu gibi çeşitli bilgiler de yer almaktadır.

Sancakların üzerinde güneş, hilal ve yıldız gibi İslamiyet öncesi Türk kültürüne

girmiş semavi semboller ile İslamiyet sonrası görülen mühr-i Süleyman, Zülfikar ve

Pençe-i Âl-i Abâ gibi dinî semboller bulunmaktadır. İslamiyet’ten önce Türkler gök

ile yerin, tek bir yaratıcı tarafından yaratılmış, kutsal birer varlık olduğuna ve

yaratıcının güneş, ay ve yıldızların dolaştığı göklerin, en üstünde olduğuna

inanıyorlardı. Güneşe ayrı bir önem verilmekteydi ve güneşin doğuşunda doğuya

dönüp diz çökerek saygılarını ifade etmekteydiler. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise

methiyelerde sultanın, Osmanlı Devleti’ni aydınlatan bir güneşe benzetildiği görülür.

İmparatorluğun son dönemlerinde, padişaha mahsus sancakta, sultanı temsil eden

tuğra, çok kollu bir güneş içerisine alınmıştır.

Hilal şekli 11. yüzyıldan itibaren Hristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslamiyet’in

sembolü olmuş, Osmanlı Devleti’nin genişleyen sınırlarıyla beraber dünyaya

yayılmıştır. 15.-17. yüzyıllara ait Osmanlı sancaklarında iki tip hilal görülmektedir.

Birincisi “açık hilal” olarak tanımlanabilen yeni ay şeklindedir. İkincisi ise biri

büyük diğeri küçük iki daireden oluşur ve içteki küçük daire büyük olanına değer,

böylece hilalin kolları uç kısımda birbirine kavuşur. Bu şekildeki hilaller “kapalı

hilal” olarak da adlandırılmaktadır. Açık hilaller genellikle yıldızsızdır. Kapalı tip

hilallerin içerisinde yıldız ya da yıldız kümesi bulunabilmektedir. Bu tip hilallere

sahip erken dönem sancaklarda, hilallerin üzerinde genellikle yazılar vardır ve bu

yazıların bazen ayna yansıması gibi aksi yönlerde yerleştirildiği görülür.

Zülfikar, mühr-i Süleyman ve Pençe-i Âl-i Abâ ise Osmanlı kültürüne İslamiyet

sonrası girmiş simgelerdir. Zülfikar, İslam inancına göre Bedir Savaşı sırasında Hz.

Muhammed’e gökten indirilmiş ve vasiyeti üzerine ölümünden sonra damadı Hz.

Ali’ye kalmıştır. Kılıç, Türkler arasında cesaretin ve adaletin sembolü olmuştur. Çift

ağızlı kılıç Zülfikar, Osmanlı tarihinde yüzyıllarca yaygın bir şekilde kullanılmış

İslam ikonlarındandır. Osmanlı bahriyesinde Zülfikarlı sancaklar, padişah ya da

padişah tarafından sefer için görevlendirilmiş paşalar tarafından kullanılmıştır.

Ancak sadece bahriye sancaklarında değil, yeniçeri ortalarında ve mezar taşlarında;

ayrıca sihirli özellikler atfedildiğinden muska ve tılsım mühürlerde de görülmektedir.

Page 182: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

166

Mühr-i Süleyman, Türk- İslam sanatlarında gerek mimari süslemede ve gerekse

küçük el sanatlarında sıkça görülen, kullanım alanı geniş bir süslemedir. Mühr-i

Süleyman, İslam inancına, Hz. Süleyman’ın kıyametten önce kâfirlerin yüzünü

mühürleyeceği ile ilgili hadis dolayısıyla girmiştir. Hz. Süleyman’ın ateşe, suya,

rüzgâra, kuşlara ve hayvanlara hükmetmesini sağlayan yüzük şeklinde, tılsımlı bir

mühre sahip olduğu rivayet edilmektedir. İnsanüstü metafizik bir kuvvet ve bilgiye

sahip olan Süleyman Peygamber aynı zamanda hükümdar olduğu için mühr-i

Süleyman güç, iktidar ve saltanatın da sembolü olmuştur.

El şeklindeki Pençe-i Âl-i Abâ, Hz. Muhammed’i ve ailesinin önemli üyelerini, kızı

Hz. Fatma, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i temsil

etmektedir. Avuç ayası ile birlikte beş parmak, bir muska olarak kabul edilerek,

bunun insanı her türlü kötülüğe karşı koruyacağına inanılmıştır. Pençe-i Âl-i Abâ’nın

Müslüman kadınların en kutsalı kabul edilen Hz. Fatma’nın elini sembolize ettiği de

düşünülmektedir.

Sancaklarda, semavi ve dinî sembollerin yanı sıra Osmanlı kumaşlarında, çinilerinde

ve mimari bezemelerinde de görülen palmet, hançeri yaprak ve servi ağacı gibi

dönemin popüler süslemelerine de rastlanmaktadır.

İstanbul Deniz Müzesi’ndeki 16. ve 18.-20. yüzyıllarda kullanılmış, Osmanlı

dönemine ait 39 adet sancak ve 3 adet alay sancağı grubunun incelendiği bu

çalışmada, 16. ve 18. yüzyıla ait bahriye sancaklarının daha büyük boyutlu olmakla

beraber, üzerlerinde Zülfikar, Pençe-i Âl-i Abâ, mühr-i Süleyman gibi çeşitli dinî

semboller ile Kur’ân-ı Kerim’den ayetler olduğu görülmektedir. 20. yüzyıla

gelindiğinde ise ipek sancakların daha küçük boyutlu oldukları, büyük boyutlu

olanların ise çoğu zaman yünlü kumaşlardan yapıldıkları dikkat çekmektedir. Son

dönem bahriye sancaklarının üzerlerindeki simgeler de sadeleşmiştir. Bu dönemde

merkezinde çiçek ya da yıldız olan çok kollu ışın demetlerine sahip güneş motifi ile

yine oval formlu ve sekiz şualı bir güneş motifi içerisine yerleştirilmiş hilal-yıldız ya

da padişah tuğralı sancaklar görülmektedir.

Türkiye’de İstanbul Deniz Müzesi’nin dışında Topkapı Sarayı Müzesi’nde ve

Harbiye Askeri Müzesi’nde, yurt dışında ise çeşitli müzelerde, kiliselerde ve

koleksiyonlarda Osmanlı sancakları bulunmaktadır. Viyana’da Tarih Müzesi’nde,

İtalya’da başta Museo Civico Correr, Venedik’te Dukalar Sarayı, Pisa’da San

Page 183: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

167

Stefano ai Cavalieri Kilisesi olmak üzere Roma’da St. John Kilisesi, Urbino

Katedrali, Floransa’da Stibbert Museum; Budapeşte’de Macaristan Ulusal Müzesi

dekoratif sanatlar departmanında; Polonya’da Wawel Şatosu’nda; Almanya’da

Dresden Tarih Müzesi’nde, Berlin’de Pergamon Museum’da, Karlsruhe’da

Badisches Landesmuseum’da, Bavaria’da Schleissheim Sarayı’nda ve Amerika’da

Massachusettes Fogg Art Museum’da Osmanlı sancakları bulunmaktadır. Gerek yurt

içindeki ve gerekse yurt dışındaki bu sancakları yayınlarda bulabilmek güçtür.

Örneğin yüzden fazla sancağa sahip olan Topkapı Sarayı Müzesi’nin sergi

alanlarında ya da yayınlarında sancaklar yer almamaktadır. Kumaş gibi organik bir

malzemeden yapılmış olmaları ve büyük boyutlu sancakların fotoğrafının

çekilmesinde zorluklarla karşılaşılması, yapılan araştırılmaları da kısıtlamıştır.

Osmanlı kumaş sanatının kaftanlar, döşemelikler, örtüler vs. gibi bir parçası olarak

görülmesi gereken sancaklarla ilgili, araştırma ve katalogların yayımlanması bu

nadide ve kimi zaman hayret uyandırıcı eserleri bizlere tekrar kazandıracaktır.

Page 184: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

168

KAYNAKLAR Arşiv Belgeleri A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cevdet-i Bahriye Tasnifi (CBH) 27/1284, 33/1576, 37/1737, 42/1984, 49/2306, 50/2360, 51/2419, 55/2600, 67/3156, 70/3326, 91/4346, 100/4832, 109/5296, 110/5313, 112/5414, 112/5450, 128/6229, 138/6691, 173/8160, 209/9748, 254/11739, 271/12497. Cevdet-i İktisat Tasnifi (C.İKTS) 8/389 Hatt-ı Hümayun (HH) 15/642, 200/10191, 213/11608. İrade-i Bahriye (İBH) 12/1331 M 3. B. İstanbul Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi Mülga Bahriye Nezareti (MBN) 673/323-325, 744/212-214. Fethiye Seyir Jurnali (H.1253-1254) C. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E. 4240/1, E. 9482-2, E. 9482-4. II. İstanbul Deniz Müzesi Deniz İhtisas Kütüphanesi Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 986 Sancak Albümü. Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 4604, Bahriye Müzesi ve Kütübhane İdaresine Mahsus Defter-i Kebir. Asar-ı Atika Bölümü, db. no. 2595, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Envanter Ana Defteri I. III. Kaynak Eserler, Araştırma ve İncelemeler Acar Ş., 2005. Sancak Kuranları, Antik Dekor, 88, 120-124. Ahmet Vefik Paşa, 1306. Lehçe-i Osmani, Dersaadet. Akalay (Tanındı), Z., 1968. Tarihî Konularda İlk Osmanlı Minyatürleri, Sanat Tarihi Yıllığı II, İstanbul, 102-115. Aldoğan, A., 1988. Anadolu Kültüründe-Sanatlarında Sembolik El Motifi, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2, s.83-90. Ali, 1989a. Sancağımız ve Ay-Yıldız Nakşı, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, 43, C.8, Enderun Kitabevi, İstanbul.

Page 185: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

169

Ali, 1989b. Sancağımız ve Ay-Yıldız Nakşı, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, 48, C.8, Enderun Kitabevi, İstanbul. Ali Seydi, 1330. Resimli Kâmus-ı Osmani, Cild-i Evvel, İstanbul. Alparslan ve diğ., Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi, Gözen Kitabevi, İstanbul. And, M., 1998. Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, Akbank, İstanbul. And, M., 2002. Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye İş Bankası, İstanbul. Arseven, C.E., 1943a. Sancak, Sanat Ansiklopedisi, C.4, Maarif Matbaası, İstanbul. Arseven, C.E., 1943b. Damasko, Sanat Ansiklopedisi, C.1, Maarif Matbaası, İstanbul. Âsafî Dal Mehmed Çelebi, 2006. Şecâtname, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Şark Seferleri (1578-1585), Haz. Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Çamlıca Basım-Yayın, İstanbul. Aslanapa,O., 1993. Türk Sanatı El Kitabı, İnkılap Kitapevi, İstanbul. Atalayer, G., 1993. Dünden Bugüne Anadolu’da Kumaş Dokuma Sanatı, Türk Kültüründe Sanat ve Mimari, 21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı, İstanbul. Atasoy, N., 1975. Minyatürlerde Türk Donanması, Türkiyemiz, Sayı 17, s. 2-8. Atasoy, N.-Çağman, F., 1974. Turkish Miniature Painting, Publications of the R.C.D. Cultural Institute, İstanbul. Atasoy N. ve diğ., 2001. İpek: Osmanlı Dokuma Sanatı, TEB, İstanbul. Atasoy N. ve diğ., 1992. Splendors of the Ottoman Sultans, Çev. Tülay Artan, Wonders, Memphis. Atay, H.,1995. Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Sek Yayınları, Ankara. Atıl, E., 1960. Turkish Miniature Painting, Charles E. Tuttle Company. Atıl, E., 1999. Levni ve Surnâme, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank. Atsız, N., 1970. Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Ayanoğlu, F.İ., 1942. Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihî Makbereler, Vakıflar Dergisi, 2, s.399-403. Bağcı, S., 2002. Süleyman Âdil’den Kanuni Süleyman’a: Osmanlı Resminde Dinî ve Siyasî İmge”, Ortaçağ’da Anadolu Prof. Dr. Aynur Durukan’a Armağan, Ankara, s. 53-64.

Page 186: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

170

Bahriye Nizamnâmesi (1849), 1996. Çev. Sabahattin Öksüz, Dz.K.K.lığı Karargah Basımevi, Ankara. Bayram, S., 1993. Mühr-i Süleyman ve Türk Kültüründeki Yeri, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar Güner İnal’a Armağan, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, s.61-72. Berk, S., 2003. Osmanlı Tılsım Mühürleri, P Dergisi, 29, Bahar 2003, s.22-31. Blair, S.S.-Bloom, J.M., 1991. Images of Paradise in Islamic Art, Hood Museum of Art, Dartmouth Collage. Bostan, İ., 2005. Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, Bilge, İstanbul. Bostan, İ.,1992. Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, TTK, Ankara. Boyar,A. S., 1917-1333. Bahriye Müzesi Kataloğu, Bahriye Matbaası. Bozkurt, N., 1998. Sembol Olarak Hilal, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 18. Cilt, İstanbul, s.13-15. Bulgurcuoğlu, H., 2004. Deniz Tarihimizin Sembol Gemilerinden Mahmudiye, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, MSGSÜ, İstanbul. Büyük, A. M., 1994. III. Mustafa ve III. Selim Tarafından Yaptırılan Bahriye Sancakları, Antik Dekor, 24, s. 74-76. Cabi Ömer Efendi, 2003. Câbî Tarihi, Haz. Mehmet Ali Beyhan, TTK, Ankara, 2003. Cimilli, C., 2004. Osmanlı’da Servi Motifinin İnançla Bağlantısı, Sanat Ve İnanç/2 Rıfkı Melûl Meriç Anısına, Yay. Haz. Banu Mahir/ Hâlenur Katipoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul, s.231-236. Çağman, F., 1973. Şehnâme-i Selim Han ve Minyatürleri, Sanat Tarihi Yıllığı V, İstanbul, s. 411-442. Çam, N.,1993. Türk ve İslam Sanatlarında Altı Kollu Yıldız, Prof. Dr. Yılmaz Önge Armağanı, Selçuk Üniversitesi Yayınları, No.113, Konya, s.207-230. Çoruhlu, Y., 1993. Türk Sanatının ABCsi, Simavi Yayınları, İstanbul. Çoruhlu, Y., 2006. Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı, İstanbul. Çoruhlu, Y.,1994. Türk Sanatında Savaş ve Barış Sembolleri, II. Müzecilik Semineri Bildirileri, 19-23 Eylül 1994, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, Harbiye, İstanbul, s.136-138.

Page 187: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

171

Çoruhlu, T., 2004,Osmanlı Silahlarında Dinî İbareler, Sanat Ve İnanç/2 Rıfkı Melûl Meriç Anısına, Yay. Haz. Banu Mahir/ Hâlenur Katipoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul, s.237-243. Dalsar, F., 1960. Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa’da İpekçilik, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Sermet Matbaası, İstanbul. Deny, J., 1966. Sancak, İslam Ansiklopedisi, 10.Cilt, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Deny, J. 1988. Tuğra, İslam Ansiklopedisi, 12/2. Cilt, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1988, s.5-12. Denny, W., 1982. Textiles, Tulips, Arabesques 8 Turbans Decorative Arts from the Otoman Empire, Edited by Yani Petsopoulos Alexandria Pres, London. Devellioğlu, F., 1998. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara. Devlet-i Aliye-i Osmaniye Sancaklarıyla Düvel-i Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm, H.1328-M.1910. Matbaa-i Bahriye. Diyabekirli, N., 1972. Hun Sanatı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Erdem, S., 1988. Alemin Tarihçesi ve Monçuk, Hilal, Boynuz Alemlerin Menşeleri Üzerine, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 3, s.103-117. Erdem, S., 1989. Alem, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.2, İstanbul. Ertuğ, T. Z., 1999. Minyatürler ve Tarihî Belge Özellikleri”, Osmanlı, C. XI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.180-185. Ertuğ, T. Z., 1997. Minyatürlü Yazmaların Tarihî Kaynak Olma Nitelikleri ve Nüzhet’ül-Esrar”, Tarih Boyunca Türk Tarihinin Kaynakları Semineri, 6-7 Haziran 1996, Bildiriler, İstanbul, s. 31-46. Esin, E., 1981. Türk Ay-Yılıdızı’nın Menşei Hakkında, Türk Edebiyatı, 96, s.12-13. Esin, E., 2003. Orta Asya’dan Osmanlı’ya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Eyice, S., 1987. Ay-Yıldızın Tarihi Hakkında, Tarih Enstitüsü Dergisi Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu Hatıra Sayısı,13, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, s.31-66. Filo İşaret Defteri Talimat ve Filo İşârâtı, H.1330/M.1911. Bahriye Matbaası. Fischer, E., 1995. Sanatın Gerekliliği, Çev. Cevat Çapan, Payel Yayınevi, İstanbul. Galland A. 1998. İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar (1672-1673), Çev. Nahid Sırrı Örik, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

Page 188: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

172

Geleneksel Türk Sanatları, 1993. Haz. Mehmet Özel, Kültür Bakanlığı, Ankara. Gerlach S., 2007. Türkiye Günlüğü 1573-1576, Çev. Türkis Noyan, I.Cilt, Kitap Yayınevi. Gökbilgin, M.T., 1966. Sancak-ı Şerif, İslam Ansiklopedisi, C.10, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, s.189-191. Gürçay, L., 1943. Gemici Dili, Deniz Matbaası, İstanbul. Gürsu, N, 1988. Türk Dokumacılık Sanatı: Çağlar Boyu Desenler, Redhause, İstanbul. Hançerlioğlu O., 1979. Totem, Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar, C.6, Remzi Kitabevi, İstanbul. Hathaway, J., 1999. Unutulan İkon: Hz. Ali’nin Kılıcı Zülfikar’ın Osmanlı Türevi, Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı, 19, Yaz 1999, s.146-160. Hazarfen Hüseyin Efendi, 1998. Telhisü’l-Beyan Fi Kavanin-i Al-i Osman, Haz. Sevim İlgürel, TTK, Ankara. İnalcık, H. 2006. Tarihte İpek ve İpekli Kumaş; Ticaret, Yollar ve Şehirler, Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Sanatı ve Kültürü, Prof. Nejat Diyarbekirli’ye Armağan, Yeni Türkiye Yayınları, s.329-374. İndirkaş, Z., 2002. Türklerde Hükümdar Tacı Geleneği, Kültür Bakanlığı, Ankara. İslam Sanatında Türkler, 1982. Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul. İşaret-i Umumiye-i Bahriye, 1309. Mütercimi Yüzbaşı Abdülhamit, İstanbul. Katib Çelebi, 1973. Tuhfetü’l Kibar Fi Esfari’l Bihar, Yay. Haz. Orhan Şaik Gökyay, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Köprülü, F., 1931. Bizans’ın Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.I, İstanbul. Köprülü, F., 1939. Orta Zaman Türk Devletlerinde Hukuki Sembollerdeki Motifler, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.I, Burhaneddin Matbaası, İstanbul. Köprülü, M.F., 1943. Bayrak, İslam Ansiklopedisi, C.2, Maarif Matbaası, İstanbul. Köprülü, F.O.,1992. Bayrak, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 5. Cilt, İstanbul. Köroğlu, G., 2003. Halûk Perk Koleksiyonu’ndan Örneklerle Bizans Uygarlığında Muskalar, P Dergisi, 29, s.16-21. Kurtoğlu,F., 1992. Türk Bayrağı ve Ay-Yıldız, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (3. Baskı), Ankara.

Page 189: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

173

Kurtoğlu, F., 1935. 1736-1737 Seferi’ne İştirak Eden Bir Türk Denizcisinin Hatıraları, 335 Sayılı Deniz Mecmuası Tarih Eki, Deniz Matbaası. Kuşoğlu, Z. 1990. Türk Sanatında Mühr-i Süleyman, İlgi, 61, s.32-35. Kütükoğlu, M.S., 1978. 1009 (1600) Tarihli Narh Defterine Göre İstanbul’da Çeşitli Eşya ve Hizmet Fiyatları, Tarih Enstitüsü Dergisi, 9, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul. Langensiepen B- Güleryüz A., 2000. 1828-1923 Osmanlı Donanması, Denizler Kitabevi. Mahmud Raif Efendi, 1798. Tableau Des Nouveaux Reglemens De L’Empire Ottoman, Constantinople. Mahmut Şevket Paşa, 1983. Osmanlı Askerî Teşkilat ve Kıyafeti (Osmanlı Ordusunun Kuruluşundan 1908 yılına kadar), Çev. Nurettin- Semiha Tursan, Ankara Basımevi. Marsigli,G., 1934. Osmanlı İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askeri Vaziyeti, Çev. M. Kaymakam Nazmi, Büyük Erkan-ı Hartbiye Matbaası, Ankara. Mecmuat’ül Bahriyyun, 1319/1901. Bahriye Matbaası. Neşri M., 1983. Neşrî Tarihi, Haz. Mehmet Altay Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. Noyan, S.B., 1976. Bahriyemizde Kullanılan Sancaklar, Hayat Tarih Mecmuası, C.2, 10, Ekim 1976, s.48-53. Nutku, Ö., 1997. Esnaf Loncaları ve XVI. Yüzyıl Esnaf Flamaları, Tombak, 13, s.48-56. Ordu Bayrak ve Sancakları, 1953. Maarif Basımevi, İstanbul. Orgun, Z., 1941a. Osmanlı İmparatorluğu’nda Tuğ ve Sancak, Tarih Vesikaları Dergisi, 4, Birinci Kanun, C.I, s.245-355. Orgun, Z., 1941b. Osmanlı İmparatorluğu’nda Kaptanpaşalara ve Donanmaya Yapılan Merasim, Tarih Vesikaları Dergisi, 2, Ağustos, C.I, s.135-144. Osman, R., 1931. Bayrağımıza Dair Birkaç Söz, İstanbul Belediye Mecmuası, 84/12, 446-458. Ögel, B., 1971. Türk Kültürünün Gelişme Çağları II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Ögel, B., 1971. Türk Mitolojisi, Ankara.

Page 190: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

174

Ögel, B., 1988. Tuğ, İslam Ansiklopedisi, C.12/2, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Ögel, B., 1965. İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara. Öney, G., 1989. Beylikler Devri Sanatı 14.-15. Yüzyıl (1300-1453), TTK, Ankara. Öney G., 1992. Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Türkiye İş Bankası, Ankara, s.116. Öz, T., 1946. Türk Kumaş ve Kadifeleri I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Öz, T., 1951. Türk Kumaş ve Kadifeleri II- 17. 19. Yüzyıl ve Kumaş Süslemesi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Öz, T., 1953. Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanat-ı Mukaddese, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul. Özbel, K.,. El Sanatları III, Eski Türk Kumaşları, CHP Halkevleri Bürosu. Özdemir, K., 1997. Osmanlı Arması, Dönence Basım Yayın Hizmetleri, İstanbul. Özen, M. E., 1982. Türkçe’de Kumaş Adları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Fatih Sultan Mehmet’e Hatıra Sayısı, 33, Mart 1980-81, Edebiyet Fakültesi Matbaası, İstanbul, s.291-340. Pakalın, M. Z., 1972. Sancak, Osmanlı Tarih Terim ve Deyimleri Sözlüğü, C.3, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Pakalın, M. Z., 1993. Dârâyî, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I. Cilt, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, s.393. Pala, İ., 2006. Mühr-i Süleyman, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 31.Cilt, İstanbul, s.524-526. Petrasch E., ve diğerleri, 1991. Die Karlsruher Türkenbeute: Badisches Landesmuseum Karlsruhe, Hirmer Verlag, München. Rasim, A., 1325.Vardabandıracılık, Matbaa-i Bahriye. Rasim, A., 1934. Denize Ait Tarihi Makalat, Deniz Matbaası. Rogers, J. M., 1996. Empire of the Sultans, Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili, The Nour Foundation, London. Rogers J. M.-Word, R.M., 1988. Suleyman the Magnificent, Trutees of the British Museum. Sâmi, Ş., 1989. Kâmûs-ı Türkî, Enderun Kitabevi, İstanbul. Salname-i Nezaret-i Hariciye, 1302. Ebuziya Matbaası, Konstantiniye.

Page 191: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

175

Sertoğlu, M., 1986. Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitabevi, İstanbul. Seyyid Muradî, 2003. Gazavât-ı Hayreddin Paşa- Kaptanpaşanın Seyir Defteri, Çev. Ahmet Şimşirgil, BKY. Seyyid Muradî, Gazavât-ı Hayreddin Paşa, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları, Çev. Ertuğrul Düzdağ, II. Cilt, Tercüman 1001 Temel Eser. Slade, A., 1945. Türkiye Seyahatnamesi ve Türk Donanması ile Yaptığı Karadeniz Seferi, Çev. Ali Rıza Seyfioğlu, Askeri Deniz Matbaası. Süheyl, A., 1929. Türk Bayrağı, Şehremaneti Mecmuası, 63-64, Kasım, s.103-113. Süheyl, A., 1930. Viyana Şehir Müzesi’nde Nelerimiz Var?, Şehremaneti Mecmuası, 69, s.310-317. Süheyl, A., 1930. Viyana Müzelerinde Nelerimiz Var II, Belediye Matbaası, İstanbul. Tekeli ve diğ., Tarihsiz. Askeri Müze Koleksiyonları, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, Harbiye/İstanbul. Tezcan, H. 1984. Eski Türk Kumaşlarından Örnekler, Sanat Dünyamız, 31, s.54-57. Tezcan H. ve T., 1991. Türk Sancak Alemleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara. Tezcan, H., 2001. Simkeşler, Sırmakeşler, Saray İçin Yapılan Gümüşlü, Altınlı Dokumalar, İşlemeler, Antik Dekor, 64, s.70-78. Tezcan, H., 2002a. Osmanlı Dokumacılığı, Türkler, 12. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.404-409. Tezcan, H., 2002b. Osmanlı Saray Dokumalarının ve Çinilerinin Kesişen ve Ayrılan Yolları, Antik Dekor, 68, s.90-96. Tezcan, H., 2004a. Yapı-Kredi Koleksiyonu’nda Estergon Sancağı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Tezcan, H., 2004b. Kutsal Topraklarda Sultanların Dinî ve Siyasî Gücünü Temsil Eden Örtüler, Sanat Ve İnanç/2 Rıfkı Melûl Meriç Anısına, Yay. Haz. Banu Mahir/ Hâlenur Katipoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul, s.281-290. Thomson, G., 1991. İnsanın Özü, Payel Yayınevi, İstanbul. Toudouze, G.G. ve diğ., 1939. Histoire de la Marine, Paris. Tuncor, F.R., 1968. Sancağın Tarihçesi, Önasya, 36, C.3, 8-11.

Page 192: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

176

Uğurlu, A., 1994. Osmanlı Saray Dokumalarında İpek, Altın, Gümüş Kullanımı, Antik Dekor, 24, s.94-98. Unat, R.F., 1974. Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu, Ankara. Uzunçarşılı, İ.H.,1988a. Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, TTK, Ankara. Uzunçarşılı, İ.H.,1988b. Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. Uzunçarşılı, İ.H.,1941a. Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Maarif Matbaası, İstanbul. Uzunçarşılı İ.H., 1941b. Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyuruldulara Dair, Belleten, 17-18, 5. Cilt, II. Kanun-Nisan, s.101-157. Yüzyıllar Boyunca Venedik ve İstanbul Görünümleri, 2005. İtalyan Kültür Merkezi, İstanbul. Zaloğlu, M., 1988. Gemici Dili, Deniz Basımevi, İstanbul. Zygulski Z., 1992. Ottoman Art in Service of the Empire, New York University Press, New York and London.

Page 193: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

177

EKLER

EK A……………………………………………………………………………… 178

EK B……………………………………………………………………………….180

Page 194: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

178

EK A

SÖZLÜK

Aşere-i mübeşşere: Cennetlik oldukları, sağlıklarında kendilerine Hz. Muhammed tarafından müjdelenen on kişi [s.22].

Amulet: Kötülükleri uzaklaştırdığına, uğur getirdiğine, hastalıkları iyileştirdiğine ve özel güçlere sahip olduğuna inanılan, doğal ya da insan eliyle yapılmış nesne; bir tür nazarlık ya da muska. Üstte taşınabildiği gibi çeşitli yerlerde de saklanabilir. Değerli taşlar, metaller, hayvan dişleri ve pençeleri gibi pek çok nesne amulet olarak kullanılmıştır. Amuletin kökeni Eski Mısır'a dayanmaktadır [s.46].

Antromorfizm: Şeylere (cansız nesnelere, soyut kurumlara, vb.) kişilik veya insan özellikleri atfetme [s.42].

Azap: Tersane halkının bir kısmını oluşturan azapların 7-8 tanesi bir bölük sayılır ve bölük başlarına reis denirdi. Reisler, dümenciler, vardiyalar, yelkenciler azaplardan olurdu [s.17].

Bac: Halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi. Osmanlı Devleti’nde ilk defa Osman Bey Pazar bacını koymuş ve Karahisar pazarına getirilip satılan her yükten iki akçe alınmasını gelenek haline getirmiştir [s.107].

Başbuğ: Osmanlı Devletinde savaş zamanlarında bir birliğe kumanda eden kimseye veya milis kuvvetleri kumandanlarına verilen isimdir [s.105].

Baştarda: Kürekle hareket eden donanma gemilerinin içinde kadırgadan sonra en önemlisi ve üst düzey deniz komutanlarının kullandığı savaş gemisidir [s.32, 36, 37, 38, 39, 40, 58, 61, 62, 63, 90, 95, 110].

Brokar: Altın veya gümüş işlemeli çiçekleri ve süsleri olan ipekli kumaş. Bugün çeşitli madeni tellerle dokunmuş ipekli kumaşlar da brokar diye adlandırılır [s.100].

Civadra: Gemilerin baş tarafında bulunan ve ileri doğru uzatılan çubuklara denir [s.106, 139].

Felek: Askeri mızıkada kullanılan zilli bir müzik aleti [s.5].

Giz: Gemilerin seyir halindeyken milli sancaklarını çektikleri yarım serenlere denir [s.35, 139]. Göke: Kürekli ve yelkenli, çektiri sınıfı bir savaş gemisi [s.56, 64, 83, 95].

Grandi direği: Geminin baştan ikinci direği [s. 3, 32, 35, 37, 56, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 107, 117].

Hil’at: Padişah tarafından sadrazamlar, vezir ve diğer devlet büyüklerine, görev verildiğinde ya da bir yararlılık karşılığı giydirilen kaftandır [s.11, 40, 98, 103].

İbrişim: Osmanlıca “ipek iplik” anlamında kullanılan genel terimdir [s.105,106].

Page 195: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

179

Kadırga: Osmanlı bahriyesinde çektiri (kürekle hareket eden) türündeki gemilerin en büyüğüdür. 17. yüzyıl sonuna kadar savaş gemileri içerisinde en çok kullanılan gemi olmuştur [s.13, 30, 31, 32, 38, 40, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 67, 81, 82, 86, 87, 88, 90, 97, 107, 118].

Kalyon: Osmanlı donanmasında yelkenle hareket eden savaş gemilerinin en büyüğüne denilmektedir [s.32, 33, 34, 35, 36, 40, 44, 60, 61, 62, 63, 64, 67, 68, 89, 91, 92, 94, 96, 97, 104, 105, 106, 108, 109, 110, 115, 125, 164, 165, 182,184].

Kallavi: Vezirlerin kullandığı üst tarafı dar koni şekline yakın telli kavuk [s. 40].

Kumbara: Demirden, yuvarlak, içi boş olarak yapılan ve barutla birlikte demir ve kurşun parçaları ile doldurulup havan topu ya da elle atılan savaş aracı [s. 70,71].

Mahzen-i sürb: İstanbul’da Tersane’deki levazım ambarıdır. Kurşunlu mahzen olarak da bilinmektedir [s.109].

Mavna: Kürekle hareket eden çektiri tipinde, 26 oturaklı, iki veya üç direkli bir savaş gemisidir [s.30].

Mizana: Geminin baştan üçüncü direği [s. 32, 38, 62, 64, 117].

Müneccimbaşı: Sarayın ulema sınıfındandır. Görevi, padişah cülusu, savaş ilanı, sadrazamlara mühür verilmesi, denize gemi indirilmesi gibi önemli olaylarda astrolojik hesaplara dayanarak uğurlu zamanı seçmek ve her sene takvim düzenlemekti [s.39].

Nevbet: Sarayda ve bazı özel yerlerde belirli zamanlarda icra edilen askeri müzik. Belirli saat ve yerlerde padişah huzurunda verilen bu konserler II. Mahmut zamanında Yeniçeri Ocağı ve mehterhane kaldırılınca sona ermiştir [s.11].

Orta: Yeniçeri Ocağının en eski teşkilatı olup bu günkü bölük karşılığı olan topluluğun adı [s.17, 18, 39, 51, 163, 165].

Pruva direği: Geminin baştan birinci direği [s.32, 38, 56, 59, 60, 61, 62, 63, 64].

Sahtiyân: Sepilenerek boyanmış ve cilalanmış deri [s.37].

Selimî: Üzerine tülbent sarılan, boyu 65 cm., yukarı kısmı ağız kısmından genişçe ve silindir şeklinde bir çeşit serpuş (başlık) olup, Yavuz Sultan Selim tarafından kullanılmaya başlanmıştır [s.40].

Serj: Dimi armürü ile dokunan hafif yün kumaş [s.103].

Teyle: Tegle ve değle olarak da bilinen, kısa yenli kaftan [s.98, 99].

Topuz sancağı: Resmî günlerde alay sancaklarıyla beraber veya alay sancağı çekilmeksizin yalnız olarak direk şapkalarına çekilen milli sancaklara denilmektedir. [s.158].

Üsküf: Yeniçeri serpuşlarının bir çeşidi olup, börke benzeyen keçeden külah [s.15].

Yarağ: Her çeşit silaha verilen isim [s.37].

Zirâ’: Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü. 75-90 cm. arasında değişen şekilleri vardır [s.34, 101, 105, 106, 107, 108, 186].

Page 196: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

180

EK B ARŞİV VESİKALARI

Belge 1- BOA., CBH. 91/4346 (23 B 1109) Koç Mehmet Paşa’nın gemisi için dârâyîden sancak yapılması hakkında.

Page 197: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

181

Belge 2-BOA. CBH. 55/2600 (23 Ra 1088) Tersane için Bursa’dan 40.000 akçelik tafta alınması hakkında.

Page 198: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

182

Belge 3- BOA. CBH. 271/12497 (29 R 1197) Kapudan, patrona ve riyale kalyonlarının sancaklarının yenilenmesi hakkında.

Page 199: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

183

Belge 4- BOA. CBH. 128/6229 (28 Za 1210) Kaptanpaşanın bindiği Arslan-ı Bahri Kalyonu ile diğer sancak gemilerinin sancakları için yapılan masraf.

Page 200: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

184

Belge 5- BOA. CBH. 33/1576. (20 Z 1208) Kaptanpaşanın Bahr-i Zafer Kalyonu için kullanılan dimi sandalı hakkında.

Page 201: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

185

Belge 6- BOA. CBH 42/1984 (07 N 1152) Cezayirli Mustafa Kaptan’ın riyale gemisinin sakız sandalından yapılacak sancakları hakkında.

Page 202: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

186

Belge 7- BOA. CBH. 112/5414 (19 L 1222) 1807’de Kılcı oğlu Andon’dan alınan 20.000 zirâ beyaz Ankara şalisi hakkında.

Page 203: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

187

Belge 8- BOA. C İKTS. 8/389 (05 N 1206) Ankara şalisinin boyalarının saf olmayıp karışık ve kalp olduğuna dair İstanbul Kadısının tezkiresi üzerine, mağşuş boya kullananların ihtar edileceği hakkında.

Page 204: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

188

Belge 9- BOA. CBH. 51/2419 (11 S 1217) Hüseyin Paşa tarafından düzenlenen sancakların “hayyatiye” denilen terzi masrafları ve sütun sancağının “Zülfikari” olduğu hakkında.

Page 205: Istanbul deniz-muzesi-ndeki-osmanli-donemi-sancaklari-banners-of-ottoman-period-in-the-istanbul-naval-museum

189

ÖZGEÇMİŞ 1978 yılında İstanbul’un Bakırköy ilçesinde doğdu. İlk-orta ve lise eğitimini burada tamamladı. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünde lisans eğitimine başlayarak 1999 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya bölümü Tekirdağ- Menekşe Çatağı ve 2000 yılında Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Niğde Porsuk Höyük kazılarında çalıştı. 2001 yılında İstanbul Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi’nde inceleme uzmanı olarak çalışmaya başladı. Bahriye ressamı Hüsnü Tengüz’ün, Osmanlıca’dan günümüz Türkçesi’ne çevirdiği, hatıra defteri 2005 yılında “Sanat Hayatım” adıyla Deniz Basımevi tarafından basılmıştır. Halen İstanbul Deniz Müzesi Deniz Tarihi Arşivi’ndeki görevine devam etmektedir.