20
Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi İstanbul Üniversitesi’nden 2006 yılında emekli oldum. Türkiye de ki ilk çalışmalarıma Trabzon’da başladım. Geçirilen meşakkatli yıllardan sonra , eğitim ve öğretime de başlamıştık. Daha sonra Kanuni değişiklikler sebebiyle 1987-2006 yılları arasında İstanbul Üniversitesine dönüp ,çalışma hayatıma burada devam ettim. 1 yıl kadar Kandilli Rasathanesi’nde görev yaptıktan sonra ,2006 yılında emekli oldum.Halen gidip gelmekteyim (Kandilli Rasathanesine). Jeofiziğin tarihçesinden bahsedersek; iki önemli dönem olarak inceleyebiliriz. 1. Klasik ve Gözlemsel Dönem: Aletsel çalışmaların olmadığı ,insanların meraklarıyla ve bilimsel gelişmeleri hızlandırmak amacıyla duydukları ilgiyle oluşturdukları gelişmeler. Fakat bu çalışmaların tarihi çok eski zamanlara gitmektedir. M.Ö. 240 ylında Eratosthenes Güneş ışınlarının geometrisinden faydalanarak ilk defa yerin çevresini ölçmüştür. Tabiki bunların hepsi tarihsel bilgi(ansiklopedik doküman ) olarak aktarılmıştır. Fakat detayları hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Daha sonraları Aristotales’in Meteoroloji adlı çalışmasında depremler hakkında bazı küçük bilgiler yer bulmuştur.

Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

İstanbul Üniversitesi’nden 2006 yılında

emekli oldum. Türkiye de ki ilk

çalışmalarıma Trabzon’da başladım.

Geçirilen meşakkatli yıllardan sonra ,

eğitim ve öğretime de başlamıştık. Daha

sonra Kanuni değişiklikler sebebiyle 1987-

2006 yılları arasında İstanbul

Üniversitesine dönüp ,çalışma hayatıma

burada devam ettim.

1 yıl kadar Kandilli Rasathanesi’nde görev

yaptıktan sonra ,2006 yılında emekli

oldum.Halen gidip gelmekteyim (Kandilli

Rasathanesine).

Jeofiziğin tarihçesinden bahsedersek; iki önemli dönem olarak inceleyebiliriz.

1. Klasik ve Gözlemsel Dönem: Aletsel çalışmaların olmadığı ,insanların meraklarıyla ve bilimsel gelişmeleri hızlandırmak amacıyla duydukları ilgiyle oluşturdukları gelişmeler. Fakat bu çalışmaların tarihi çok eski zamanlara gitmektedir. M.Ö. 240 ylında Eratosthenes Güneş ışınlarının geometrisinden faydalanarak ilk defa yerin çevresini ölçmüştür.

Tabiki bunların hepsi tarihsel bilgi(ansiklopedik doküman ) olarak aktarılmıştır.Fakat detayları hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz.Daha sonraları Aristotales’in Meteoroloji adlı çalışmasında depremler hakkında bazı küçük bilgiler yer bulmuştur.Yine bu dönemlerde Aristo ve Strabon ’un med-cezir ile ilgili gözlemsel çalışmaları mevcuttur. Bunlar M.Ö. ki çalışmalardır .M.Ö. 490-430 yılları arasında daha çok Yunanlı düşünürler ;yer ,hava, ateş ve sıvı kavramlarını ele alarak yer ile ilgili gözlemler yapmışlardır.Yine bu dönemde, depremlerin oluşumunun da volkanik faaliyetlerle ilgili olduğunu düşünmüşler. Ama doğrudan bir ilişki bulamamışlardır.

Page 2: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Bu dönemde yine bilinen volkanlardan Stromboli ve Etna yanardağlarıyla ilgili gözlemler yapılmıştır.Bunlar ilk gözlemsem dönemde yapılan çalışmalardır.Fakat jeofizik için önemli olan çalışmalar; 2. aletsel ve analitik dönemin çalışmalarıdır.Bunlarla ilgili bilinen ilk modern bilimsel çalışma William Gilbert’in De Magnete eseridir. 1600 yıllarında yazılmış bu eser; jeofiziği doğrudan ilgilendiren bir eserdir. Bu eseri mütakiben 1687 yılında Isaac Newton’un Principia adlı çalışması (eseri) gelir. Isaac Newton bu eserinde klasik mekaniğin ve gravitasyonun çeşitli jeofizik olayların açıklanmasında kullanılabileceğini aktarıyor ve bunlarla ilgili temel araştırmalar yapmıştır.Bu tarihlerden sonra jeofiziği ilgilendiren çeşitli konularda deneysel ve matematiksel çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.Mesela yerin şekli hakkında, yoğunluğu hakkında ve gravite alanı hakkında çalışmalar yapılmıştır.Örneğin; yerin şekli ve yoğunluğu ,gravite alanı Pierre Bouguer , Alexis Claude Clairaut ve Henry Cavendish(yerin yoğunluğu ile ilgili çalışma yapan bilin insanı) tarafından incelenmiştir.Yerin manyetik alanı ile ilgili çalışamalar Alexander von Humboldt , Edmond Halley, Carl Friedrich Gauss gibi bilim adamları tarafından incelenmiştir.Yerin iç yapısıyla ilgili ve ısı yayınımıyla ilgili olarak da Arthur Holmes, William Thomson ve Baron Kelvin incelemeler yapmışlardır.Yine bu dönemde Jeofizikte bizi ilgilendiren sismoloji konusunda;John Milne, Robert Mallet önemli çalışmalar yapmışlardır.Daha sonraları 18. Ve 19. Yüzyıllarda yerin su kütlesi ve bu kütlenin dinamiğiyle ilgili ,yerin de dinamiğiyle ilgili çalışmalar hızlanmış ve 1855’te ilk oşinografi kitabı yayımlanmıştır.Bu çalışmalardan sonra; jeofizik ile ilgili çalışmalar daha çok matematiksel temellere yönelik çalışmalar olmuş ve bu çalışmalarda matematiğin bilimsel temellerini ortaya koyan matematikçilerin katkıları mevcut olmuştur.Jeofizikte en önemli gelişmeler;20. Yy da başlamıştır.20. yy jeofizik biliminde bir dönüm noktası olmuştur.Özellikle 1957-58 Uluslararası Jeofizik yılından sonra, Jeofizikte ki gelişmeler son derece hızlanmıştır. Bunların en önemlileri; yerin tabii iç yapısına yönelik ve sismolojiyle ilgili çalışmalardı.Bu çalışmalarda katkısı olan araştırmacılar ;Wiechert,Gutenberg, Mohorovičić, Harold Jeffreys , Inge Lehmann’dır.Inge Lehman;süreksizlikleri tanımlayan Danimarkalı bir bayan jeofizikçidir.

Page 3: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Dönemin önemli araştırmacılarından; Edward Bullard var ve bizim sismoloji konusunda en çok adını duyduğumuz ve bildiğimizCharles Francis Richter (Magnitüd skalası- kavramının babası olarak bilinen ) var.Yerin iç yapısıyla ilgili bilgilerin oluşmasında Albert Francis Birch katkı sağlamıştır.Yine sismoloji konusunda ve yerin iç yapısıyla ilgili katkısı olan Frank Press var.(MIT de görev yapmıştır.)Frank Press ;Amerika’da jeofiziğin bilimsel yönden desteklenmesine büyük katkısı olan bir insandır. Amerika başkanlarından birisinin de bilim danışmanlığını yapmıştır.National Science Foundation’da da başkanlık yapmıştır.Halen bazı Üniversite kuruluşlarında da danışmanlık yapmaktadır.Son yıllarda Suudi Arabistan’ın kurmuş olduğu ,her geçen gün gelişim kaydeden bir Üniversite var. King Abdullah Üniversitesi isimli bu okul; ABD ‘de bulunan çok seçkin olan Üniversiteler düzeyinde araştırma, lisans üstü doktora çalışmalarına olanak sağlamak,eğitim vermek amaçlı kurulmuştur.Kuruluş amaçlarına ulaşmış durumdalar, fakat elemanlarını ABD’den Texas eyaleti’n den seçiyorlar ve bu iş için bir ekip kurmuşlar.Çok seçici davranıyorlar,niyetleri çok kaliteli bir ekol oluşturmak.Frank Press’in yanında Hiroo Kanamori var söz edebileceğimiz.Hiroo Kanamori halen sağ ve kendisi Caltech Seismological Laboratory de görev yapmaktadır.Walter M. Elsasser yerin iç yapısıyla ilgili çalışmalar yapmıştır.Ansiklopedik bilgilerde yer almayan ama unutulmaması gereken iki önemli isim daha var; Keiiti Aki (sismolojiye büyük katkıları olan bilim insanı) ve Nafi TOKSÖZ (MIT ‘ de tezler ve projeler üreten ve üzerlerinde çalışmalar yapan bilim insanı).Nafi hoca; Türkiye ’ye önemli katkıları olan bir hocamızdır.20.yy da denizlerle ilgili çalışmalar da epeyce hızlandı ve güncellik kazandı. Maurice Ewing ve Bruce Hayse (ABD LAMONT gözlem evi’n de çalışan bilim insanları)denizlerle ilgili büyük çalışmalar yaptılar.Fakat 20. Yüzyılın en önemli gelişmesi;20.yüzyılın 2. Yarısında gerçekleşti ve ortaya bir teori atıldı.Bu teori; Levha Tektoniği diye bilinen teorinin ortaya atılışıydı.Fakat Levha Tektoniğinin gelişimi kolay bir süreç geçirmedi. Daha önce de söz ettiğimiz araştırıcıların denizlerde yaptıkları manyetik araştırmalar, kıtaların kayması ile ilgili çalışmalar bunlar uzun süre devam etti.Daha sonra yerimizin yaşayan bir gezegen olduğu anlaşıldı. Yani Levha Tektoniği teorisi , fiilen savunulmaya başlanmış oldu.

Page 4: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Levha Tektoniği aslında;yerimizin üst kısmında olan kabuğun bir yerde yeniden buluşması ve dünyanın bir başka tarafında da yerin içine doğru dalarak zamanla yok edilmesidir.Bu süreç; sürekli olarak milyonlarca sene işliyor.Okyanus sırtlarında açılmalar sebebiyle genç litosfer (80-100 km kalınlığında rijit {kırılgan olabilen tabaka}) okyanus sırtlarında oluştuktan sonra ;Yerin içerisindeki konveksiyon akımları vasıtasıyla yavaş yavaş okyanus sırtlarından iki tarafa doğru taşınıyor.Kilometrelerce taşınarak kıta kenarlarına kadar getiriliyor.Orada kıtalarla karşılaştığı zaman, kıtayı oluşturan kayaçlar;okyanus litosferinden daha hafif olduğu için okyanus litosferi (bu gelen litosfer),bu kıtasal kabuğun altına dalıyor ve bu konveksiyon akımlarında ki itmeler ve yavaş yavaş ağırlık vasıtasıyla da bazı yerlerde mesela Güney Amerika’da da700 km kadar derinlere taşınıyor.

Ama bu taşınma sırasında bu litosfer deformasyonlara uğruyor,nerelerde deformasyona uğruyor(?);bu levhaların sınırlarında.

Page 5: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Ve bu sınırlar da ; depremlerin oluştuğu, yer kürenin deprem kuşaklarını oluşturuyor. Güney Amerika’da Japonya’ da yerin içine doğru 600-700 metre derinliklere dalıyor.Fakat dalan litosferin bu kırılgan kısmı, oralarda da deformasyona devam ettiği için ; derinlerde de depremler oluyor.Derin depremler; 700-800 km’ nin üzerinde derinde, yerin içinde fakat ,yerin içine giden kırılgan litosferin içinde olan bir olay.

Page 6: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Bu teori ortaya atılmadan önce ,bu olay jeofizikçileri çok düşündürmüştü. Hatta ortaya kimi jeofizikçiler, yerin derinliklerinde patlamalar olduğuna dair görüşler savunmuşlar yahut radyoaktif faaliyetler oluştuğunu savunarak derin depremlere bir mekanizma bulmaya çalışmışlar.Ama sonunda Levha tektoniği teorisinin gelişimiyle , bunlar zamanla aydınlanmaya başlamıştır.Ama bu deformasyonlar, bu kadar derin de nasıl oluyor ;o ise tamamen kayaçların deformasyonu ile ilgili bir problemdir.

Halen üzerinde laboratuvar düzeyinde hem teorik düzeyde çalışılıyor.Bu Levha Tektoniği teorisinin gelişmesine katkı sağlayan bilim adamlarının sayısı çok fazla.Fakat bunların arasında özellikle; Alfred Lothar Wegener(Kıtaların kayması prensibini ilk defa ortaya atan insan)var. Maurice Ewing(okyanus sırtlarında manyetik anomalileri ortaya koyan kişilerden biri) ve Tuzo Wilson ile birlikte çalışmışlardır.Yine bunlar arasında S. Diets var,Harry H.Hess var,Hugo Benioff(Sismolojiyle ilgili önemli çalışmaları olan bilim insanı)var,Walter Pitman(deniz jeofiziğiyle ilgili çalışmalar yapan bilim insanı),Frederich Viwe(Manyetik anomaliler ile ilgili çalışan bilim insanı), Mathews,Runcorn(yerin iç yapısıyla ve konveksiyon akımlarıyla ilgili düşünceleri ortaya koyan bilim insanı) bulunmaktadır.

Page 7: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Levha tektoniğinin (bu gözlemlerin) en önemli özelliği; dinamik yerin jeolojik olayları açıklamakta nasıl çalıştığını anlatabilmesidir.Tabi bunların başında en önemli olay depremler ve dağ oluşumudur.Bu konularda çeşitli araştırmacılar çalışmıştır fakat;Brian Isacks sismolojik gözlemlerin levha tektoniği ile ilgili açıklanmasını ,arkadaşı……..ile LAMONT gözlem evinde yazdı.Edward Bullard; matematiksel yönüyle gelişim sağlamış olan bilim insanı.Şimdi halen adını duyduğumuz Türkiye ile ilgili çalışmaları olan Xanien L. Pichann var.Dann Makenzie ; kendisinin görüşleri kıtaların çarpıştığı yerlerde de Levha Tektoniği Teorisinin uygulanabileceğine dair ilk önemli verileri getiren kişidir.Bu kişiden esinlenerek ben de çalışmalar da bulundum doktora çalışmalarım esnasında.Daha sonra, W. Jaysın Morgan bunlarda Jeolojik olayların daha çok levha tektoniği ile gösterilebileceğini vurgulayan önemli bilimsel çalışmaları olan bir bilim insanıdır.Tuzo Wilson’un katkıları şu açıdan önemlidir;-Dönüşüm faylarının isim babasıdır(Transform fay).Dönüşüm fayları dediğimiz şey; bazı yerlerde litosferin dalıyor bazı yerlerde ise litosfer dalmıyor iki yana doğru açılıyor.Fakat bazı yerlerde de ( levhaların yan yana geldiği yerlerde) birbirine doğru kaymalar gözleniyor. Litosferin kaydığı yerlerde ters faylar oluşabiliyor. Açıldığı bazı yerlerde normal faylar oluşabiliyor. Normal fayların ötelenmesiyle de , yanal atılımlı transform faylar oluşabiliyor.Fakat bazı yerlerde ,daha litosferin düşey hareketi bir şekilde yanal harekete dönüşüyor. Ve burada da biz doğrultu atımlı faylar görüyoruz ve bunlara dönüşüm(transform) fayları diyoruz.Mesela iki dalan levhanın arasında (ki bunların hızları farklı ise) bir dönüşüm fayı oluşabilir. Tuzo Wilson’un katkıları bu yönde olmuştur.Jeofizik çalışmaların başlangıcı çok eski demiştik öncesinde de.Fakat, jeofizik kelimesinin kullanımı çok geç başlamıştır.İlk defa 1834’ler de Jeofizik kelimesi Julius Fröbel tarafından hocası Christian Friedrich Schönbein ‘in yazdığı bir mektupta geçmektedir.Fakat 1834-1880 yer yer çok sık olmasa bile ,jeofizik kelimesine basında karşılaşılıyordu.Fakat 1849’dan sonra daha çok sık Jeofizik terimi kullanılmaya başlanmıştır.Türkiye ‘ de Jeofizik terimi ilk defa 1920’li yıllarda karşımıza çıkıyor.

Page 8: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Bu da o zaman, yeni dönemlerin de olan Arz-ı Fizik-i Kandilli Rasathanesi (asıl adıdır)’nin çalışmalarında kullanılmaya başlanıyor(jeofizik kelimesi).Türkiye’ de Jeofiziğe bakıcak olursak Avrupa’ da Jeofizik ile ilgili ilk aletsel çalışmaların 1600’ lere kadar gittiğini görürüz.Fakat Osmanlı İmparatorluğu’ nda da bu tarihlerden önce Jeofizikle direk değil ama Jeofiziği ilgilendiren konularda bilgiler vardır.Bunlardan bir tanesi; Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye isimli eseridir.Bu eserde pusulanın kullanımı hakkında bilgiler mevcut.Pusula; manyetizmanın temel aletidir.Dolayısıyla; Osmanlılar da çok öncelerinden bu tür konularla ilgilenmişlerdir.Bundan sonra 1731 yılında İbrahim Müteferrika’ nın Füyuzat-ı Mıknatısiye diye bir eseri görülüyor.Aynı zamanda Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname isimli eserinde; doğrudan olmamakla beraber dolaylı olarak Jeofizik ile ilgili bazı araştırma konularına temas edilmiştir.Bunlara Katip Çelebi’ nin Cihannüma adlı eserinde değinilmektedir.Fakat Türkiye’de yani Anadolu ve Osmanlı döneminde Jeofizik çalışmalar 1868’te başlamıştır diyebiliriz.1868 Rasathane-i Amirane’ nin Padişah fermanıyla kuruluşudur.

Bugünkü Beyoğlu Pera da o zaman ki adıyla kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır.Bugünkü yerine 1911li yıllarda taşınmıştır.Fatin Gökmen hoca yönetiminde faaliyetlerini Kandilli Rasathanesinin bugünkü yerinde sürdürmüştür.Fatin hoca aynı zamanda her yönüyle donanımlı bir insandır.O zamanın matematikçileri, edebiyatçıları ve fikir adamlarıyla (M. Akif ERSOY gibi) çok yakın dostlukları olan bir bilim insanı olarak bilinir.Fatin hoca; bugünkü rasathanenin gelişmesinde ve geleceğe aktarılmasında önemli bir insan .Kandilli Rasathanesi 1980’ lerin başına kadar hatta 1982 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir gözlem evi olarak hizmet verdi.Fakat 1980’ den sonra burası Boğaziçi Üniversite’ ne bağlandı ve adı da Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü olarak değiştirildi.Bugün de bu isimle hizmetlerine devam etmektedir.Dünyada Kandilli Rasathanesi düzeyinde LAMONT Gözlem Evi var ve bir de Canada ‘ da bir Gözlem evi oluşumu mevcut.Cumhuriyet dönemine bakarsak; 1926-27 yıllarında İstanbul Üniversitesi’nin – o zamanlar Dar-ül Fünun-bugünkü halini

Page 9: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

almasından sonra, önce Dar-ül Fünul içerisinde bir fen şubesi olarak Astronomi ve Jeofizik Enstitüsü açılıyor.Fatin Hoca, bu oluşumun içinde Müdür olarak görevlendiriliyor.Fakat Fatin hoca çok fazla görev yapmıyor.Bu dönemde burada sadece Meteoroloji ve Jeofizik konulu bir ders okutuluyor. Fakat İstanbul Üniversitesi adını aldıktan sonra , Jeofizik enstitüsü 1952 yılında tekrar faaliyete geçiyor .1952-53 yıllarında o zamanın tanınmış jeofizikçilerinden Prof .Dr. Fouche direktörlüğünde –vekâleten-ve onun yönetiminde eğitim faaliyetlerine başlıyor Jeofizik Enstitüsü.Pr. Fouce 1953 yılında İstanbul Üniversitesi ‘n den ayrılıyor.Ord. Prof .Ali Yar vekâleten Fouce’ nin (Fransız) yerine Enstitü direktörlüğüne seçiliyor.Daha sonra; 1954 Temmuz ayından itibaren o zamanın önemli hocalarından olan Prof. Dr. Coulomb –ki kendisi aynı zamanda Paris Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü’nün Rektörüydü.-18 ay gibi bir süre için İstanbul’a Jeofizik Enstitüsüne davet ediliyor ve Enstitüde direktörlük yapıyor .Bundan sonra Jeofizik Enstitüsü direktörlüğüne, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinden çeşitli hocalar bakıyor.Mesela ben İstanbul Üniversitesi ‘ ne 1958’ te girdim .Fahir Yeniçay (Nükleer konularla uğraşan bir fizikçiydi)hoca Enstitüye bakmaktaydı.İhsan Özdoğan hoca da Jeofizik Enstitüsüne direktörlük yaptı ve 1955 yılında İstanbul Üniversitesi’nin bünyesinde tatbiki jeofizik olarak (Rasathaneyi bir tarafa bırakırsak)anlaşılıyordu.Üniversitelerde daha çok tatbiki Jeofiziğin öğretimine önem veriliyordu.Fakat bu kürsü 1978 ‘te yer bilimleri Fakültesine dahil edildi ve jeofizik mühendisliği bölümü haline dönüştü . Avrupa ‘da bulunan arkadaşlarımız Jeofiziğin orada mühendislik olarak anılmadığını bilirler, orada Jeofizik ayrı bir bilim dalı olarak bilinir.Fakat Türkiye ‘de yasalarla mühendislerin hakları özel bir şekilde korunduğu için Türkiye’ de jeofizikçiler , jeofiziğin mühendislik ekini almasında çok mücadele vermişlerdir ve nitekim bu sebeple de Jeofizik Mühendisliği bölümleri oluştu.Bunların başlangıcı 1978 yılına kadar geriye gidiyor. 1982’ de YÖK yasasıyla İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümü Mühendislik Fakültesine bağlandı, şu anda da Mühendislik Fakültesine bağlıdır.Tabi bu arada da diğer üniversitelerde de faaliyetler olmaya başladı. Bunlar arasında en önemli olay İstanbul Teknik Üniversitesi’ n de ki çalışmalardı. İ.T.Ü. de rahmetli Kazım Ergin Hocanın öncülüğünde

Page 10: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

1952 yılında başladı bu çalışmalar ve önce Rektörlüğe bağlı bir Sismoloji Enstitüsü kuruldu.Türkiye’ de isim olarak Sismoloji açısından yapılan ilk çalışma olarak söyleyebiliriz.Ama bu sismoloji Enstitüsü hem Mühendislik açısından hem de yer bilimleri açısından olaya bakan bir Enstitü idi.Daha sonra bu Enstitünün adı Arz-Fizik Enstitüsü haline dönüştürüldü ve Maden Fakültesine bağlandı.Daha sonraları bu Enstitü yaşadı ama Maden Fakültesine bağlı olarak da Jeofizik Mühendisliği kuruldu.Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Jeofizik Anabilim dalı ilk defa 1985 ‘ te kuruldu. Yalnızca Lisansüstü eğitim yapmakla sorumlu oldu. Bugün de bu şekilde eğitim yapmaktadır.Bu Enstitünün bünyesinde ki diğer bir önemli bilim dalı ise Deprem Mühendisliği Anabilim dalıdır.Burası da Lisansüstü düzeyde eğitim yapmaktadır. Jeofizik eğitim ve öğretiminde önemli katkıları olan Üniversitelerin; bendenizin de gelişmesinde katkılarıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi’ n de jeofizik Mühendisliği bölümünün kurulması Lisans ve Lisansüstü düzeyinde eğitimin başlatılmasıydı.Bunlar 1981-82 yılında Lisans düzeyinde başladı, 1977-78 yılında da Lisansüstü ve Doktora düzeyinde çalışmalara başlanmıştı.1987 ‘ de buradaki görevimden ayrıldım(K.T.Ü.)1973’te K.T.Ü.’ ye vardığım zaman ; bölüm bir küçük odaya sığdırılmıştı.Bir odada kütüphane vardı.Periyodik yayın , bilgisayar yoktu.Fakat bina faaliyetleri yapılıyor ve hergün takip ediyordum. O sıralarda Kazım hocamız da gelip gitmekteydi. Diğer bir önemli olan ;Ege Üniversitesi 1974 ‘ te 10 öğrenciyle jeofizik eğitimine başladılar.-Trabzon’da da 8 kişi ile eğitime başlamıştık .Bu 8 öğrenci daha sonraları önemli görevler ifa ettiler, bölüm başkanlıkları yaptılar.-Daha sonra 1978-79 da eğitime ara verdiler.1991 yılında tekrar jeofizik Mühendisliği kuruldu. Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı olarak. Burada Deniz Bilimleri (ilgili olarak) kuruldu.Daha sonra ,Ankara Üniversitesi 1983 ‘ te jeofizik Mühendisliği bölümü kuruldu.Önceleri jeoloji bölümüne bağlı olarak 1989’ dan sonra müstakil olarak jeofizik mühendisliği adı altında faaliyet gösterdi.Bunları izleyen dönemlerde de 1988-89 Süleyman Demirel Üniversitesi’n de Jeofizik Mühendisliği bölümü ,Kocaeli Üniversitesi,Cumhuriyet Üniversitesi,Çanakkale Üniversitesi,Sakarya ve yakın zamanda Nevşehir Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümleri faaliyet göstermeye başladılar.

Page 11: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Gümüşhane’de de Maden (Maden Fakültesi önceden oluşturulmuş idi) aramalarına yönelik olarak jeofizik mühendisliği açılmış olabilir.Nevşehir Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölüm başkanlığını K.T.Ü’ den mezun ve Amerika ‘da yetişmiş bir bilim insanı yapmaktadır.Büyük depremlerden sonra ,insanların uyanmasıyla ilgili bilim dallarında çalışanlarca Jeofiziğin girdiği özel Üniversiteleri de ,tam manasıyla olmasa da son günlerde görmekteyiz.Kamu kurumlarında jeofizik ile ilgili en önemli çalışmaları yapan kurum Maden Tetkik Arama Enstitüsü olmuştur.Buradaki çalışmaların tarihi çok eski 1938’ lere kadar gitmektedir.Burada rahmetli Kazım Ergin hocamız da görev yapmıştır. Sulhi Güngör isimli; özdirenç yönteminin ilk vurgulayıcılarından olan abimizde hizmet yapmıştır.Daha sonra burada ki görevinden ayrılarak , ABD ‘ye gitmiştir.Diğer bir kurum Türkiye Petrolleri 1945’ te kurulmuştur.O zamandan itibaren Jeofizik yöntemler , petrol ve doğalgaz aramalarında kullanılmaktadır.Ama Türkiye Petrollerinin çalışmaları sadece yerli araştırmacılarla yürümüyor ve dışardan katılan araştırıcı kurum – şirketler Jeofiziği Türkiye Petrollerine taşımışlardır(Alman şirketlerinin kontrolünde az sayıda insan alımı olmuştur).O zamanın koşullarında yeterli donanıma sahip insan olmadığından Türkiye Petrolleri yurt dışından eleman alımı yapıyordu.Üniversiteler de Jeofizik Mühendisliği eğitimi ileriye gittikçe,Türkiye Petrollerine hizmet vermek için giren birçok Türk mühendisimiz oldu.Yurt dışından gelip burada danışmanlık yapan ve aslı jeofizik olmayan bilim insanlarımız(abilerimiz) vardı.Bunlardan biri olan rahmetli Turhan Taner idi.Kendisi Türkiye’ ye MTA ‘ya gidip gelen Turhan Taner hocamız Amerika’da vefat etmiş, sonrada Zincirlikuyu Mezarlığına nakil edilmiştir.Bunun dışında Devlet Su İşlerinde ki çalışmalar mevcuttur(su ile ilgili)Burada çok jeofizikçi istihdam etmiştir.Afet İşleri Daire Başkanlığı da 1970 ‘ li yıllarda doğal felaketler üzerine hizmet veren bir kurumdu.Geçtiğimiz yıllarda, Başbakanlığa bağlı bir birim haline getirildi.İsmi AFAD olarak geçmektedir.Bundan başka olarak Elektirik İşleri’ n de 1964 yılından beri jeofizik çalışmalar yapılıyor.Elektrik Etüd İşleri den Nükleer Santrallerin inşaası konusu gibi ilginç konular ile ilgilenmekte ve bu yüzden jeofizik orada ağırlıklı olarak yapılmaktadır.İller Bankası’nın çeşitli faaliyetlerinde yol yapımı vb. 1977 yıllarından beri yer alıyor.Sonra Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde

Page 12: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

1952’ den beri gözlemler yapılıyor.Fakat bunlar jeofiziğin daha çok atmosferik olaylarla ilgili olan yönünü içermiştir.Katkısı olan kurumlardan biri de TÜBİTAK olmuştur.TÜBİTAK’ın Marmara Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nde de 1984’ ten beri faaliyet gösteren bir yer bilimleri bölümü var.Bu bölüm ilk kez, rahmetli Nezih hocanın yönetimiyle çalışmaya başlatıldı ve bugün de devam ediyor. Çalışmaları tamamen araştırma ya yöneliktir.Yalnız son yıllarda depremlerle ilgili etkin çalışmaları olan bir bölüm.Bunların dışında Harita Genel Komutanlığının ve Seyir-Hidrografi dairesinin Jeofizikle ilgili önemli çalışmaları var.Özellikle Harita Genel Komutanlığının 1986 yılından beri bir gözlemleme kurulu olarak Rasatları (Magnetik rasatlar yapmaktalar) var.Ayrıca ,Harita Genel Komutanlığı 1948’ den beri Ulusal Jeodezi ve Jeofizik Birliği(Türkiye’ nin temsilcisi olarak ) çalışmalarını yürütmektedir.Harita Genel Komutanlığı ; Cps konusunda öncü çalışmaları Türkiye’de yapan bir kurumdur. Ben o zaman Üniversite bünyesinde Harita Genel Komutanlığının temsilciğini yapıyordum. Dolayısıyla bu projelerin oluşması için katkımız oldu. Nafi hoca bu çalışmaların hayata geçmesi için MIT’ İ devreye sokmuştur.Orada çalışan 3-5 tane çok değerli arkadaşımızın MIT’ de yetişmesini sağlamıştır.Özel sektörde jeofizik çalışmaları oldukça yavaş gitmiştir.Türkiye’de arama faaliyetleri az iken , 1999 depreminden sonra çevre ve şehirleşme sorunları gündeme gelince, özellikle planlanan şehirlerin oluşmasında , zemin incelemelerinde iş sahaları oluşmuştur.Belediyelerle ilgili çalışmalara değinirsek;1999 depremine kadar bir gelişme görmüyoruz. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesi , deprem tehlikesi konusunda kendi bünyesinde ki çalışmalara 1994 senesinde başlamıştır. Bugünkü zemin ve deprem inceleme müdürü Mahmut bey bu birimin gelişmesine yol açmıştır. Bunda sayın Başbakan’ımızın da çok önemli bir katkısı vardır.Meslek Örgütleri; TMMOB,TJFMO,,TJMO,MMB,Yerbilimleri Grubu,AGU,SSA benzeri meslek örgütleridir.Mikro bölgeleme konularında ki risk çalışmalarıyla İstanbul Belediyesi, diğer Belediyelerde olduğu gibi Dünya’nın bazı şehirlerine de örnek çalışmalar sergilediler ve devam etmekteler.İleride uygulamalarını da göreceğiz.Eğitim ve öğretim açısından öneriler de bulunursam;-Üniversitelerimiz de uygulanmakta olan Jeofizik Mühendisliği programlarında benim gördüğüm kadarıyla temel birimlere yeterince

Page 13: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

önem verilmiyor.Yani matematik, fizik hatta jeolojiyi de dahil etmeliyiz.-Yetiştirilen öğrencilerin kazanması gereken vasıfları söylersek; problem tanıyabilen ve o problemin çözümüne nasıl yaklaşabileceğine karar verebilen bir Jeofizikçi yetiştirmek amaç edinilmelidir.-Veri toplama ve değerlendirme tekniklerine hâkimiyeti sağlayacak , matematiksel fizik ve matematiksel istatistik derslerine ağırlık verilerek , öğrencilerin çözüm tanıması ve yeteneklerini geliştirecek temel jeoloji ve jeofizik derslerine yönlendirilmelidirler.-Öğrencilerin rapor yazma ve düşünce üretme kabiliyetinin gelişmesi konusunda Türkçe,yabancı dil ve bilgisayar kullanımı hakkında dersler üretilmesi düşünülebilir. Bunlara dayalı olarak öğrencinin derslere boğulmadan, kişisel çalışmalarına ve gelişimine imkan veren programlar hazırlanmalıdır.Lisansüstü programlarına değinirsek;kanaatimce bu eğitimler Tezli Yüksek Lisans olmamalıdır.Fakat daha önce belirttiğim özellikleri-nitelikleri kazanılabilecek Tezsiz Yüksek Lisans çalışmaları yapılabilir.Bu şekilde ,bir araştırma programını yönetebilecek elemanlar yetiştirmiş oluruz.Ama doktora programına gelirsek; üst düzeyde araştırmanın yüksek olduğu programlar olması gerekir ve bunların geliştirici , olabildiğince orijinal olması gerekir.Bunlara dikkat ederek doktora programlarını planlamalıyız.Ama bu programların ; devam eden projelere , süregelen projelere dayalı geliştirilmesinde yarar var diye düşünüyorum.Geleceğe yönelik çalışmalara bakacak olursak; bizim memleketimiz de jeofizik ile ilgili çalışmalar önceleri tatbiki Jeofizik üzerine yoğunlaşmıştı. Kurumlarda da bu şekildeydi; o zamanda manyetik , gravite ve sismik yöntemler revaştaydı .Bundan sonra da elektrik yöntemler geldi , fakat son yıllarda gerek ülkemizde gerekse dünyada karşılaşılan çevresel sorunlar ; depremler, diğer doğal afetler , seller ,volkan patlamaları , çeşitli enerji, su sıkıntısını, iklim değişiklerini ve jeofiziğin bunda önemli bir araç olarak kullanılabileceğini, yani bu problemlerin çözümünde önemli bir yol olduğunu anlamaya başladı.Özellikle yakın geçmişte yaşanan büyük depremler ile yaşanan felaketlerin sonucunda sismolojinin jeofizikte ki hatta tüm yer bilimlerinde ki yerinin çok önemli olduğu anlaşıldı.Ama Sismolojiyle ilgili çalışmalar Türkiye ‘de epeyce eskidir. Bunların ilki, Kazım Hocanın ve Nezih Hoca’nın katkılarıyla oluyor.Dolayısıyla bu konuda da ve diğer saydığım konularda da yetişmiş insanlara her zaman ihtiyaç duyulacaktır.

Page 14: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi

Yani jeofizikçilere her zaman ihtiyaç duyulacaktır.(Bahsettiğimiz nitelikteki bireyler)Özellikle artan nüfus ile , karşılaşılan şehir ve yerleşme sorunları sağlıklı gelişme ve yönlendirici çalışmalar yapabilecek jeofizikçilere ihtiyacımızı her geçen gün arttıracaktır.Şunu da söylemek isterim ki ;insan yetiştirmek büyük bir planlama olduğundan ihtiyaca yönelik insan sayısı iyice araştırılmalı ve programlara alınacak öğrenci sayıları da buna göre belirlenerek Jeofizik eğitimi sürdürülmelidir.

Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN

Page 15: Prof.Dr.Ömer ALPTEKİN İLE Jeofiziğin Dünü ve Yarını Söyleşisi